from emreyildirim.me

Transkript

from emreyildirim.me
1
II. RİZE KALKINMA SEMPOZYUMU
Çay – Lojistik – Turizm
Rize, 3 – 4 Mayıs 2013
Bildiriler Kitabı
2
RECEP TAYYİP ERDOĞAN ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI
ISBN – 978-605-89443-6-7
EDİTÖRLER
Saim C. BERİTAN - Emre YILDIRIM
Kapak Tasarımı
Gökçe ARİFOĞLU - Saim C. BERİTAN
Dizgi
Gökçe ARİFOĞLU
Uygulama
İlker TAŞPINAR
Baskıya Hazırlayan
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
1. BASKI; Temmuz 2013, Rize (1000 adet)
II. Rize Kalkınma Sempozyumu Bildiriler Kitabı’nda yayımlanan
tüm yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tüm hakları saklıdır. Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’nin izni olmadan
fotokopi ya da elektronik yöntemlerle kopyalanamaz, çoğaltılamaz.
3
4
Sempozyum Başkanları
Prof. Dr. Arif YILMAZ, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Kemal KÖYMEN, Maltepe Üniversitesi Rektörü
Sempozyum Koordinatörü
Prof. Dr. Osman KARAMUSTAFA, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
Rektör Yardımcısı, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı
Sempozyum Düzenleme Kurulu Başkanı
Yrd. Doç. Dr. Ali Rıza SAKLI, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı
Sempozyum Düzenleme Kurulu
Yrd. Doç. Dr. Emre YILDIRIM
Arş. Gör. Ali ALTINER
Arş. Gör. Kübra MERT
Arş. Gör. Saim C. BERİTAN
Arş. Gör. Süleyman ÇAKIR
5
Bilim Kurulu
Prof. Dr. Ahmet Emre BİLGİLİ, Marmara Üniversitesi
Prof. Dr. Alaattin KIZILTAN, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet TANYAŞ, Maltepe Üniversitesi
Prof. Dr. Nazif GÜRDOĞAN, Maltepe Üniversitesi
Prof. Dr. Osman KARAMUSTAFA, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
Prof. Dr. Sadettin ÖZEN, Maltepe Üniversitesi
Doç. Dr. Ali Sait ALBAYRAK, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
Doç. Dr. Cemal SANDALLI, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
Doç. Dr. Halis DEMİR, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
Doç. Dr. Hikmet KIRIK, İstanbul Üniversitesi
Doç. Dr. Mustafa AKBULUT, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
Doç. Dr. Selçuk PERÇİN, Karadeniz Teknik Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ali Rıza SAKLI, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ali Rıza SANDALCILAR, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Fulya TAŞEL, Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Hamit VANLI, Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Halefşan SÜMEN, Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. İlker Murat AR, Karadeniz Teknik Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Levent AKSOY, Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Muhammed BAMYACI, Maltepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Seymur AĞAYEV, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Uğur SİVRİ, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
6
İÇİNDEKİLER
SUNUŞ .............................................................................................................................. 10
ÖNSÖZ .............................................................................................................................. 11
ÇAY
ÇAY BORSALARININ İŞLEYİŞİ VE SEKTÖRE KATKILARI / Hamit VANLI ................14
ÇAY SEKTÖRÜNDE ÜST KURULUŞ İHTİYACI VE SEKTÖRE KATKILARI
Ali Rıza SAKLI .................................................................................................................... 23
DÜNYA ÜLKELERİ İLE TÜRKİYE’NİN ÇAY ÜRETİMİNİN İSTATİSTİKLERLE
İNCELENMESİ / Günseli KURT ve Hazan Kübra HACIOĞLU ........................................ 39
TÜRKİYE ÇAY YETİŞTİRİCİLİĞİNİN SORUNLARI VE ÖNCELİKLERİ
Muharrem ÖZCAN ve Emine YAZICIOĞLU ..................................................................... 64
ÇAY SEKTÖRÜNDE ÜNİVERSİTE - SANAYİ İŞBİRLİĞİ: MEVCUT DURUM VE
GELECEK İÇİN ÖNERİLER / İlker Murat AR ve Fatih ÖZDEMİR ................................... 78
RİZE YÖRESİNDE ÇAY TARIMINDA GÜBRELEME SORUNLARI VE SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇAY TARIMI İÇİN YENİ STRATEJİLER
Turan YÜKSEK, Filiz YÜKSEK ve Ercan SÜTLÜ ............................................................. 89
RİZE İLİ BAHÇE BİTKİLERİ YETİŞTİRİCİLİĞİNDE ÇAY TARIMININ YERİ SORUNLARI
VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ / Hamdi ZENGİNBAL ..............................................................101
SÜRDÜRÜLEBİLİR TİCARET; İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE VERMİKÜLTÜR SİSTEM İLE
ORGANİK GÜBRE ELDE EDİLMESİ / Hamit VANLI ve Selen BEDÜK.......................114
ÇAYDA FİDAN ÜRETİM TEKNİKLERİ
Hamdi ZENGİNBAL ve Ayhan HAZNEDAR...........................................................125
ORGANİK TARIM KÜMELENMESİ VE ÇAY SEKTÖRÜNÜN BÖLGESEL REKABET
ANALİZİ / Sadettin GÜLTEKİN ....................................................................................... .136
KAFEİNSİZ ÇAY ÜRETİMİ / İlkay KOCA ve Şeyda BOSTANCI ................................... .156
TÜRK VE SEYLAN SİYAH ÇAYLARININ KAFEİN İÇERİĞİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
Burak İPEKCİ ve İlkay KOCA .......................................................................................... .168
ÇAY BİTKİSİNİN (Camellia SINENSIS L.) TARİHSEL GELİŞİMİ VE TIBBİ AÇIDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ / Çağatay ÜSTÜN ve Nuray DEMİRCİ .....................................175
RİZE İLİNDE VE DOĞU KARADENİZ BÖLGESİNDE ÇAY BİTKİLERİNDE GÖRÜLEN
HASTALIKLAR / Aziz KARAKAYA ve Arzu ÇELIK OĞUZ ............................................. 187
Alternatif Yaklaşımlar
ÇAY ÜRETİCİSİNE EK GELİR OLARAK KİVİ YETİŞTİRİCİLİĞİ
Mustafa AKBULUT, Hüseyin BAYKAL ve Yusuf ŞAVŞATLI....................................... 200
RİZE İLİNDE KİVİ BİTKİLERİNDE GÖRÜLEN HASTALIKLAR
Aziz KARAKAYA ve Arzu ÇELİK OĞUZ ................................................................. 209
RİZE’NİN TARIMSAL GERÇEĞİ ÇAY MI, KİVİ Mİ? / Mahmut KOÇAN ................ 218
ÇAY TARIMINDA YAŞANAN SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNDE ALTERNATİF ÜRÜN
LİKAPA / Burcu ER .................................................................................................231
ÇAY ÜRETİCİSİNE EK GELİR OLARAK MAVİYEMİŞ YETİŞTİRİCİLİĞİ
Mustafa AKBULUT, Yusuf ŞAVŞATLI ve Hüseyin BAYKAL ....................................245
7
LOJISTIK
AFET LOJİSTİK YÖNETİMİNDE RİZE İLİNE YÖNELİK YENİ MODEL ÖNERİSİ
Mehmet TANYAŞ, Yavuz GÜNALAY, Levent AKSOY ve Burak KÜÇÜK ..................... 256
DOĞU KARADENİZ SANAYİ TİCARET VE LOJİSTİK MERKEZİ
Muhammet BAMYACI, Hamit VANLI ve Ali Rıza SAKLI ................................................ 269
KARADENİZ HAVZASINDA LOJİSTİK MERKEZ OLMA YOLUNDA RİZE
Hakan BİRBEN..................................................................................................................278
RİZE’NİN KALKINMASINDA RİZE (RİPORT) LİMANININ ROLÜ
Alpaslan ATEŞ, Soner ESMER ve Asım ÇİLLİOĞLU......................................................285
DEĞİŞİM ÇAĞINDA SÜRDÜRÜLEBİLİR LOJİSTİK SÜREÇ VE STRATEJİLERİNİN
YÖNETİMSEL BAKIŞ AÇISIYLA DEĞERLENDİRİLMESİ VE KÜRESEL LOJİSTİK ÜS
VİZYONU / Devrim GÜN...................................................................................................293
TURİZM
RİZE’DE SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM OLARAK ZAMAN YOLCULUĞU TURİZMİ
Büşra AY, Fatih YILMAZ, Fatma ARSLAN ve Nilgün AVCI.......................................310
ÇAMLIHEMŞİN’DEKİ TARİHİ KONAKLARIN TURİZM POTANSİYELİ
Mine TOPÇUBAŞI ÇİLİNGİROĞLU ve Sevi REYHAN UFUK.................................321
ALTERNATİF TURİZMDE HİZMET SEKTÖRÜNÜN ÖNEMİ / Taner EROL...........335
ÖĞRETMEN ADAYLARININ TURİST KAVRAMINA YÖNELİK ALGILARI VE DOĞU
KARADENİZ BÖLÜMÜNDE TURİZMİN GELİŞTİRİLMESİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİ
Yılmaz GEÇİT ve Numan BULUT.....................................................................343
ANALİTİK HİYERARŞİ SÜRECİ IŞIĞINDA; DOĞU KARADENİZ TURİZMİ İÇİN EN
UYGUN TUTUNDURMA KARMASI ELEMANININ BELİRLENMESİ
Zeyni ARTIK...................................................................................................................351
KALKINMA ÖZEL
RİZE İLİNİN SOSYO-EKONOMİK GELİŞMİŞLİK DÜZEYİNİN İNCELENMESİ
Harun SARAÇ, Ömer Faruk BÖLÜKBAŞI ve Uğur SİVRİ........................................372
KALKINMA AJANSLARININ İLLERE OLAN KATKISI; DOĞU KARADENİZ
KALKINMA AJANSI VE RİZE ÖRNEĞİ / Ceyhun AKYOL.......................................384
ÇALIŞTAYLAR ....................................................................... 395
SEMPOZYUM ÖZETİ.............................................................. 401
10
SUNUŞ
Bölgesel politikaların temel hedefi; ekonomik gelişmeyi sağlamak,
bölgeler arası gelişmişlik ve kalkınma farklarını ortadan kaldırmak, rekabet
gücünü korumak ve yaşam kalitesini arttırmaktır. Bu nedenle, Recep Tayyip
Erdoğan Üniversitesi olarak, bölgesel kalkınma stratejileri üzerine yapılan çalışmaları destekliyor ve üniversitelerin birer aktör olarak kalkınma süreçlerine
katkı sağlamasını bir zorunluluk olarak görüyoruz.
Kalkınma olgusu günümüzde kuşkusuz tek başına bir anlam ifade
etmiyor. Sürdürülebilirlik ve yenilikçi kalkınma modelleri dünyada sıkça dile
getiriliyor. Bölgesel ve yerel aktörler bu sürecin en dinamik ve ana unsurları
olarak görülüyor. Bölgesel kalkınma politikalarında kentler ön plana çıkıyor.
Kentler, ekonomik büyüme ve sosyal kalkınma adına merkezi hükümetlere
bağımlı kalmayarak, artan nüfusun ihtiyaçlarının karşılanması, eşitsizliklerin giderilmesi ve çevresel sorunlar gibi pek çok alanda da yerel ve bölgesel
imkânlar dâhilinde alternatif stratejiler geliştiriyorlar. Bu bağlamda; bölge ve
kent düzeyinde oluşturulan katılımcı ve çok paydaşlı işbirliklerini, üniversite
olarak son derece önemsiyoruz.
Ülkemizin sahip olduğu kalkınma vizyonunun, son yıllarda özellikle yerel ve bölgesel kalkınma sürecine odaklanması; kalkınma ajanslarının
kurulmasını, yetişmiş insan kaynağını ve artan finansman imkânlarını beraberinde getirmiştir. Devlet Planlama Teşkilatı’nın yeniden yapılandırılması ve
Kalkınma Bakanlığı’nın kurulmuş olması da kalkınmanın sürdürülebilirliği açısından fevkalade önemli gelişmelerdir. Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Maltepe Ünviversitesi ve Doğu
Karadeniz Kalkınma Ajansı’nın ortak katkılarıyla; ‘çay’, ‘lojistik’ ve ‘turizm’ temaları kapsamında gerçekleştirilen II. Rize Kalkınma Sempozyumu’nun, yerel ve bölgesel işbirliği mekanizmalarına önemli katkı sağlayacağına ve diğer
aktörler için örnek teşkil edeceğine inanmaktayım. Rize’nin kalkınma stratejilerinin ve politikalarının oluşturulmasına
katkı sağlamak amacıyla hayata geçirilen Rize Kalkınma Sempozyumu serilerinin ve katılımcıların bilimsel çalışmaları çerçevesinde bilim kurulunun
katkılarıyla derlenen sempozyum kitabının etki alanının, Rize’yle sınırlı kalmayacağını, Doğu Karadeniz Bölgesi’nin kalkınma süreci için de önemli bir
referans olacağı kanaatindeyim. Bu doğrultuda; sempozyumun gerçekleştirilmesinde ve sunulan bildirilerin yayın haline getirilmesinde emeği geçenlere
en kalbi şükranlarımı sunuyorum.
Prof. Dr. Arif YILMAZ
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
Rektör
11
ÖNSÖZ
Rize’nin kalkınma potansiyeline katkı sağlamak amacıyla ilki 2012
yılında gerçekleştirilen ve gelenekselleşmesi yönünde karar alındığı üzere 3-4 Mayıs 2013 tarihlerinde Rize’de ikincisi icra edilen Rize Kalkınma
Sempozyumu’nun bu yılki temaları; üç temel sektör, ‘çay’, ‘lojistik’ ve ‘turizm’
olarak belirlenmiştir. Doğu Karadeniz özelinde Rize’nin sektörel büyüme potansiyelinin değerlendirilmesi planı doğrultusunda ilgili tarihlerde gerçekleştirilen sempozyum ile Rize’nin geleceğine yönelik sektörel büyüme ve gelişme
ihtimallerinin ortaya konulması ve kentin kalkınmasının önünü açacak strateji
ve vizyon arayışlarına katkıda bulunulması amaçlanmıştır.
II. Rize Kalkınma Sempozyumu’nun hayata geçirilebilmesinde, 2012
yılında olduğu gibi bu yıl da itici güç olan Recep Tayyip Erdoğan ve Maltepe
Üniversitelerinin değerli akademisyenleri öncülüğünde, bölgenin ve şehrin en
önemli ekonomik faaliyetlerinin başında gelen çay üretiminin ve üreticilerinin
geleceği, çayın elde edilmesindeki tüm süreçlerin geliştirilerek iyileştirilmesi
ve çayın ulusal ve uluslararası piyasalarda değeri gibi bir dizi alt başlık özelinde ele alınan ‘çay sektörü’, sempozyumun ana teması olarak belirlenmiştir.
Aynı doğrultuda Rize’nin ve bölgenin ulusal ve uluslararası ticaret ve
lojistik imkânlarının nasıl arttırılabileceği ve bu yönde gelişme sağlanabilmesi
için ne gibi stratejilerin oluşturulması gerektiği şeklinde tartışmaların ele alındığı ‘lojistik sektörü’, sempozyum temalarından bir diğeri olmuştur.
Sempozyumun üçüncü teması olarak da; ilin mevcut turizm alt yapısı,
hali hazırda sunduğu turizm faaliyetleri ve bu faaliyet alanlarına dair temel
sorunlar, yeni turizm alanlarının oluşturulması ve alternatif turizm imkanları
gibi farklı bağlamlarda sektörel gelişme ve sorunların tartışılarak bölgesel bir
turizm stratejisi oluşturulmasına yönelik, ‘turizm sektörü’ seçilmiştir.
Recep Tayyip Erdoğan ve Maltepe Üniversiteleri özelinde kurgulanan, düşünsel ve akademik çeşitlilik düzleminde ve ana hedefler çerçevesinde gerçekleştirilen II. Rize Kalkınma Sempozyumu, farklı bölgelerden ve üniversitelerden çok sayıda akademisyeni ve diğer paydaş katılımcıları bir araya
getirebilmeyi başararak, kentin üç ana sektör bazında büyüme ve kalkınma
potansiyelini irdelemeyi amaçlamıştır.
II. Rize Kalkınma Sempozyumu kapsamında ‘çay’, ‘lojistik’ ve ‘turizm’
konuları; 3-4 Mayıs 2013 tarihlerinde tüm gün boyunca sürdürülen ana oturumlar, paralel oturumlar ve lisansüstü öğrencilere yönelik özel bir seans dahil
olmak üzere çok sayıda sözel ve poster bildiri ile ele alınmıştır.
Sempozyum boyunca üç ana başlık altında gerçekleştirilen birleşimlerin yanı sıra, son gün alt başlıklar özelinde düzenlenen çalıştaylarla da;
özellikle belirlenen sektörler, genel olarak ise Rize’nin kalkınmasına dair uygulanabilir çözüm önerileri üretilebilmesi ve nihayetinde bölgesel bir eylem
planının ortaya çıkartılması hedeflenmiştir.
12
Ayrıca; sunulan tüm çalışmalar ve gerçekleştirilen çalıştaylar bağlamında elde edilen bulgular, yayımlanan ‘sonuç bildirgesi’ içerisinde yer almıştır. İki günlük programın sonunda Sempozyum Düzenleme Kurulu ve çalıştay
moderatörleri tarafından hazırlanmış olan ‘sonuç bildirgesi’ ile programın genel bir değerlendirmesi yapılmış ve sektörel sorunların genel tespiti ile öneriler içeren bir eylem planı kamuoyu ile paylaşılmıştır.
Gerek sempozyumda sunulan bildiriler, gerek bildirilerin yer aldığı
oturumların sonlarında düzenlenen çalıştaylar gerekse de sempozyum özetinin yer yer aldığı bu kitap ile Rize’nin kalkınma potansiyeline yönelik üretilen
teorik ve pratik çabaların daha geniş kitlelere ulaşacağı düşünülmektedir.
Bu amaçlar doğrultusunda gerçekleştirilmiş olan sempozyuma katkılarından dolayı Düzenleme Kurulu başta olmak üzere Recep Tayyip Erdoğan
ve Maltepe Üniversitelerinin akademik personellerine, sempozyum boyunca
düzenlenen faaliyetlere doğrudan destek veren Doğu Karadeniz Kalkınma
Ajansı’na, sempozyum katılımcılarına ve bu süreçte görev alan Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ile Enformasyon
Birimi’nin tüm üyelerine ve son olarak; ortaya çıkan eserin istifadenize sunulabilmesinde emeği geçen herkese teşekkürlerimizle...
Rize, Temmuz 2013
Saim C. BERİTAN / Emre YILDIRIM
13
çay
14
ÇAY BORSALARININ İŞLEYİŞİ VE SEKTÖRE KATKILARI
Hamit VANLI
Yrd. Doç. Dr., Maltepe Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
[email protected]
ÖZET: Çay bitkisinin yetişmesi iklim ve toprak istekleri bakımından özellik arz etmektedir.
Bitkinin gelişme periyodu yine bu isteklerle sıkı sıkıya ilişkilidir. Bu hadise kalitede
standart yapı oluşumunu fevkalade kısıtlı hale getirmektedir. Kuru çay elde edilmesi
ise yine aynı şekilde ürün özelliği itibariyle, tüketim pazarından çok uzak bölgelerde
gerçekleşmektedir. Tadım esasına bağlı tüketimini etkileyen faktörler arasında yıllık
üretim miktarı ve fiyatı ön plana çıkmaktadır. Pazarda ürün farklılaşmasına giderek,
değişik tüketici gelir gruplarına sunmak, sektörde geliri maksimum kılmaktadır. Sektörde pek çok faktöre bağlı olarak tedarik zinciri sürecinde elde edilen ürünün paydaşlarının gelirlerine bağlı, kazan- kazan esasına göre hizmet vermelerinin en sağlıklı
yöntemi, bugün ürün borsasında gerçekleşmektedir. Dünyada uygulanan bu sistemin
Türkiye’de tarım ürünlerine adaptasyonunun hemen başında bulunmaktayız. Önceleri
devlet tekelinde bulunan çay üretim ve fiyatlandırma sistemi, 1984 yılında özel sektöre
açıldıktan sonra değişik boyutlara taşınmıştır. Kuru çayda borsa sistemini oluşturmak
ve uygulamaya koymak paydaşların yararına olacaktır.
Anahtar kelimeler: Çay Borsası, Kalite, Kantite, Fiyatlandırma.
1. GİRİŞ
Çay bitkisi Doğu Karadeniz yöresinin doğal florasında bulunmaz. Araziye sonradan adapte olmuş Türkiye Cumhuriyeti Devletinin en genç bitkisidir.
Toplum tarafından kabul görmüş her geçen yıl tüketimi hızla artmaktadır. Yöreye ve Türkiye ekonomisine değer katmaya devam etmektedir. Bu konu ile
bağlantılı olarak:
Doğu Karadeniz yöresinde 1960 – 1970’li yıllarda ön plana çıkan bir
deyiş vardır:
“Çay parası ne tatlı
Evi yaptum beş katli
Yalın ayak gezen köylü
Gezeyi kravatli”
Bu yıllarda Türkiye ekonomisinde “ithal ikamesi” modeli uygulanmaktadır. Kendi kendine yeten bir sistem üzerinde durulmaktadır. İthalata minimum döviz harcanması esas alınmıştır. Bu yolla sanayi yüksek gümrük duvarları ile korunacak, iç tüketim fazlası özelikle sanayi malları ihraç edilecekti.
Bu bağlamda Kahve ve çay ithalatı yasaklanmıştı. Kahve Türkiye’de yetişmediği için yerine çay ikame ürün olarak düşünülmüştü. Nitekim kahvehaneler
isim değiştirmiş ve çayhane olmuştu.
15
Yaş yaprağı üreticiden satın almak işlemek iç ve dış piyasaya satmak devlet tekeli altında bulunuyor. Destekleme alımları ile müstahsile iyi fiyat
veriliyordu. Ayrıca satın alınıp fabrika kapasitesini aşan ve işlenemeyen bir
kısım yaprak imha edilemiyordu.
Türkiye’de ithal ikamesi modeli sonuç vermeyince bunun yerine,” Piyasa Ekonomisi ve İhracata Yönelik Sanayileşme” ile büyüme modeli 1980 yılında uygulanmaya konmuştur. Bu bağlamda 1984 yılında çayda devlet tekeli
ortadan kaldırılmıştır. Problemler ise devam etmiştir.
Kısaca 2012 yılına bakacak olursak, Çaykur yaş yaprağa 1.10 Lira
kilosuna ödeme yaparken, Hazineden sermaye artırımı yoluyla sübvansiyon
almıştır. Özel Sektör Firmaları ise ortalama 0.70 Lira ile bir kilosunu gerçekleştirmiştir. Özel Sektörün kısaca 497 bin ton yaprak aldığını var sayarsak
üreticinin kabaca kaybı 200 milyon liradır. Bu meblağdan bazı firmalar direkt
yararlanırken bir kısmı da indirekt gelir elde etmiştir.
O halde
“Dün düne kaldı cancağızım, şimdi yeni şeyler söylemek lazım” ın
zamanı geldi ve geçmektedir. İşte bu yeni söylenecek şey “Ürün İhtisas Borsası” dır.
Ürün ihtisas borsaları Türkiye için yenidir. Yeni gündeme gelmektedir.
Dünya’da çok eski tarihi vardır. Kahve, kauçuk, şeker, buğday, çay bu
ürünlerin bazılarıdır. “Colombo Çay Borsası”nda özel bir uluslararası şirkette
operasyon işlemi yapan ekip içinde 10 yıl müddetle yer aldım.
2. ÜRÜN İHTİSAS BORSASININ ÖNEMİ
Ürün ihtisas borsaları, tek bir üründe uzmanlaşma sağlanan ve
sadece o ürünün işlem gördüğü borsalardır. Çay üreten ülkeler için ürün
ihtisas borsasının önemi aşağıdaki şekilde maddeler halinde ifade edilebilir:
•
Piyasa, pazar ekonomisinin düzgün işlemesi için çok önemli, adil
bir sistemdir
•
Bütün alıcı ve satıcıları bir araya getirir
•
Üretim ve talep dengesini oluşturur. Talebin gizli kalmasını önleyerek açığa çıkarır
•
Ürün fiyatını arz-talebe göre belirler. Fiyata hiçbir otorite müdahale edemez
•
Kaliteyi otomatik olarak fiyatla teşvik eder
•
Satıcının çok alıcının az olması halinde fiyat düşer. Borsada ise
satıcı az alıcı çok olduğundan fiyat yükselir
16
•
Müstahsil-İmalatçı işbirliğini temin eder. Kalite ve miktardan her
iki grup ekonomik olarak müteselsilen sorumludur. Burada kazankazan sistemi doğal çalışır
•
Müstahsil ve imalatçıya zaman zaman eğitim verdirir. Yeniliklere
adapte olmalarını sağlar
•
Kalite kontrol analizleri yapar. Standart dışı ürünlerin piyasaya
çıkmasını önler
•
Her çeşit istatistiki veriyi yayınlar. Hiçbir konu gizli kalmaz.
3. DÜNYADA LİDER ÜLKELERDE KURU ÇAY ÜRETİMİ; BORSA SAYILARI VE KURULUŞ YILLARI
Önde gelen çay üreticisi ülkelerden sadece Çin ve Türkiye’de çay
borsası mevcut değildir. Çin’in geleneksel devletçi yapısı sebebiyle, liberal
bir uygulama olan borsa konusunda çekimser davranması anlaşılabilir. Önde
gelen çay üreticisi ülkelerdeki çay borsası sayıları ve ilk çay borsasının kuruluş
yılları aşağıdaki Tablo’da gösterilmiştir.
Ülke
2012 Üretimi (bin ton)
Çin
1.750
Hindistan
1.115
Kenya
369
Sri Lanka
326
Türkiye
220
Bangladeş
62
Endonezya
54
Malawi
42
Borsa Sayısı Kuruluş Yılı
-
6
1881
1
1957
1
1843
-
1
1949
1
1973
1
1970
4. ÇAY SEKTÖRÜNDE TARAFLAR
Çay sektöründe yaş çaydan kuru çaya, paketleme, pazarlama ve nihai
tüketiciye kadar çeşitli paydaşlar mevcuttur. Sektörde rol alan ilgili tarafların
bir listesi aşağıda yer almaktadır.
•
İmalatçı
•
Müstahsil
•
Paketlemeci
17
•
Toptan ve Perakendeciler
•
Tüketici
•
Devlet
•
Bahçeler
•
Brokerler
•
Lisanslı Depoculuk.
5. ÇAY BORSANIN TARAFLARA FAYDALARI
•
Çay üreten ülkelerden edinilen bilgilere göre, çay borsasının
sektördeki bütün taraflara yararlı olduğu anlaşılmaktadır. Çay
borsasının taraflara sağladığı faydalar aşağıda sıralanmıştır:
•
Yaş yaprağın temini ve kuru çay elde edilmesi, sektörün karmaşık
yapısını bünyesinde bulundurduğundan, en iyi çözümü sunar
•
Dünyada genel kabul, bu problemlerin %80-90 ı kuru çay elde
edilmesindeki safhaya aittir
•
Üretim ve satışları düzenli hale getirir
•
Sektöre teknik danışmanlık hizmeti verir. Pazar isteğine göre üretim yaptırmayı yönlendirir
•
Kalite, fiyat, satışlar ve ödemeler güvence altına alınır
•
Dökme kuru çay depolanır
•
İstatistik ve sağlıklı veri tutulur.
5.1. İmalatçı
Çay imalatçısı dediğimiz, yaş çayı işleyen ve kuru çay haline
dönüştüren çay işleme (tea processing) atölye ve fabrikalarıdır. Çay borsasının
çay işleme birimlerine olası faydaları aşağıda sıralanmıştır:
•
Alıcı firmalara kuru çayların kalitesi ve miktarının numunesini görme olanağı sağlar
•
Kısa sürede büyük miktar, en iyi fiyat ve satışına imkân verir
•
Pazardaki hareketi ve dalgalanmaları kontrol altına tutar
•
Ürünü rekabet ortamında satacak tek kanal işlevi görür
•
Güvenli ve zamanında peşin ödeme yapılır
18
•
Kalitede Kodeks dışı ürünlerin piyasaya çıkmasına engel olur
•
Düzenli nakit akışı sağlanır.
5.2. Müstahsil
Çay müstahsili, çay tarımı yaparak yaş çay yaprağı üreten çay
çiftçisidir. Çay borsası, yaş çay üreticisine önemli katkılar sunduğu gibi, onun
imalatçı ile olan ilişkisini de düzene sokar. Borsanın çay müstahsiline olası
katkıları aşağıda sıralanmıştır:
•
Türkiye’de olduğu gibi küçük ve büyük müstahsillere uygun bir
sistemdir
•
İmalatçı firmayı serbestçe seçer veya zaman içinde değiştirir
•
İmalatçı ile birlikte yaş yaprak kalite standardı, teslim ve satış
programı yapar
•
Toplama zaman ve periyodunu tespit eder. Böylece masrafları
minimum olur
•
Kaliteli ürün toplamayı teşvik eder. Kaliteli yapraktan kaliteli veya
kalitesiz kuru çay elde edilir. Kalitesiz yapraktan kaliteli kuru çay
yapılamaz
•
Her ay sonunda muntazam yaprak parasını alır
•
Arzu ederse imalatçı veya diğer kurumlardan kredi alır.
5.3. Paketlemeci
Çay paketlemesi yapan işletmeler, çay borsasının alıcısı durumunda
olan birimlerdir. Çay borsası, müstahsil ve imalatçı gibi, çay paketlemecisine
de önemli katkılarda bulunur. Çay paketlemecisine borsanın katkıları aşağıda
sıralanmıştır:
•
Kaliteli dökme kuru çay seçme imkânı verir
•
Düzenli standart ürün temin etme ve gelecekle ilgili plan yapar
•
Kalite güvencesi ve çay teslimatını garanti altına alır
•
Merkezi satın alma maliyeti düşer
•
Tüketicinin istediği kalite ve miktarda her zaman paketleme yapar. Marka imajı oluşur
•
Satışlar peşin esaslıdır
•
Rakip firmalarla paketli çay maliyetleri arasında fazla sapma olmaz.
19
5.4. Toptan ve Perakende Satıcılar
Paketli çayları dağıtan ve pazarlayan toptancı ve perakendeciler, tıpkı
sektörün diğer aktörleri gibi çay borsasından önemli yararlar sağlarlar. Çay
borsasının toptancı ve perakendelere sağladığı faydalar aşağıya çıkarılmıştır:
•
Kalite ve miktar olarak her zaman paketli ürün bulur
•
Marka güvencesine sahip olur
•
Pazar için uzun vadeli program yapar
•
Satışa konsantre olur. Reklam ve tanıtıma daha çok zaman ayırır
•
Kendilerine özgü tüketici grup oluşturur
•
Rakip fiyatlarla aralarında satışta fazla sapma olmaz
•
Paketli çaylardaki rekabet fiyatı aşağı çeker
•
Pazarda daha iyi hizmet veren daha çok kazanır.
5.5. Tüketici
Bütün faaliyetler gibi, çay üretim ve pazarlama faaliyetleri de nihai tüketiciyi memnun etmeyi amaçlamaktadır. Müşteri memnuniyetinin artırılması
ve geliştirilmesi bağlamında, çay borsasının tüketiciye olan faydaları aşağıya
çıkarılmıştır:
- Piyasada devamlı aynı kalitede ürün bulur. Tadım damak tadı oluşur
- Sağlıksız çayların piyasada satılması önlenerek aldatılmaz
- Çok farklı markalar arasında tercih yapar
- Fiyat rekabeti sayesinde kaliteli ürünü ucuza alır.
5.6. Devlet
Devlet ister ülkemizdeki gibi bir çay işletmesinin sahibi olsun, isterse sektörde işletmeci olarak yer almasın, çay sektörünün iyi işleyişinden ve
topluma olumlu katkı sunmasından yararlanır. Çay borsasının devlete olası
katkıları aşağıya çıkarılmıştır:
•
Çay alım ve satımı şeffaf bir ortamda gerçekleşir. Her işlem kayıt
altına alınır
•
Alt yapı gelişir, istihdam artışına katkı sağlar
•
Doğru ve güncel istatistiki bilgiler elde edilir
•
Kaliteli yaprağa daha çok destekleme primi üreticiye vererek adalet tesis edilir
20
•
Vergi toplamada şeffaf olunur, zamanında ve kolaylık sağlar.
•
Vergi tabana yayıldığından haksız rekabet ortadan kalkar
•
Kaçak çayların piyasaya girmesi, ekonomik olarak önlenir.
5.7. Bahçeler
Çay bahçeleri, müstahsilden tüketiciye kadar çok sayıda paydaşı
ilgilendiren çay için en önemli parametredir. Çünkü çayın kalitesini büyük
oranda çay bahçeleri belirleyebilmektedir. Çay borsasının çay bahçesine
katkıları aşağıda sıralanmıştır:
•
Çay ocağı konuşamaz. Ne istediğini vücut dilinden anlarız
•
Bakım, budama ve toplama gibi kültürel tedbirler zamanında alınmasını teşvik eder
•
Kaliteli ve bol yaprak temin edecek şekilde gübreleme çalışması
yapılır. Organik yaprak temini ön plana çıkar
•
Çaylıklarda uzun vadeli program uygulanır. Gelecekle ilgili planlar yapılır
•
Yaşlı ve verimden düşmüş çaylıkların bir program dahilinde
sökülerek yenilenmesi sağlanır
•
Klon çay fidanı yetiştiren ve müstahsile satan firmalar oluşur.
Devlet bu firmaları ayrıca destekler
•
Küçük çay bahçelerini kullanımda birleştiren ve yaprak toplayıp
satan firmalar oluşur
•
Sürgün dönemlerinde daha uzun müddetle bahçelerden taze
yaprak toplamak mümkün olur
•
İmalat fabrikaları sezonda daha yüksek kapasitede çalışır. Verimlilik artar. İmalat maliyetleri azalır
•
Bahçelerden daha az maliyetle yaprak elde edilir ve müstahsil geliri
artar.
5.8. Akredite Brokerler
Çay borsasında alım ve satıma aracılık eden brokerler
(komisyoncular), varlığını çay borsasına borçlu olan ve çay borsasından
doğrudan etkilenen unsurlardır. Brokerlerin çay borsasından sağladıkları
faydalar şöyle sıralanabilir:
•
İmalatçı adına dökme kuru çayı açık artırma suretiyle satışa hazırlayan akredite olmuş firmalardır
•
Sayıları sınırlıdır. Türkiye şartlarında 4 veya 5 tane olması arzu edilir
21
•
İmalatçıları ve müstahsili ticari ve teknik bilgilendirir
•
Kuru çayların kendi içinde standart olmasını temin eder
•
Parti esasına göre numune temin eder, satış öncesi akredite alıcılara dağıtım yapar
•
Ürün satış kataloğu hazırlar. Bunu genelde her hafta yapabilir
•
Satılacak her partinin işari fiyatını tespit eder
•
Hizmet karşılığı satış bedeli üzerinden %1 veya 1,5 pay alır.
5.9. Akredite Alıcılar
Çay borsasının kurulmasından en fazla yararlanacak kesimlerden
biri de akredite alıcılardır. Borsada satışa sunulan çayların alıcısı olabilmek
için akredite olması gereken alıcılar, kuru çay ürünlerine kolayca ulaşma ve
bedelini ödeyerek elde etme imkânı bulurlar. Akredite alıcıların sağladığı
faydalar şunlardır:
•
Kendi firması veya 3.firma adına borsada işlem görmeye yetkili
firmalardır
•
Satış öncesi numune ve katalog temin eder
•
Satışa konu ürünlerin kalitesini tespit eder
•
Arz-talebe göre önceden fiyat tahmininde bulunur
•
Borsada açık artırma ile ürün satın alır
•
Verilen müddet sonunda satın aldığı ürünün parasını öder ve
sonra kendi deposuna aktarır
•
Haftalık ürün raporu hazırlar ve yayınlar
•
İkili anlaşmaya göre hizmet karşılığında sınırlı miktarda komisyon
alır.
5.10. Lisanslı Depoculuk
Satılmak üzere çay borsasına gönderilen çayların depolandığı birimler, lisanslı depolardır. Bu işi yapan işletmeler ise lisanslı depoculuk hizmeti
veren kuruluşlardır. Çay borsasının bu işletmelere faydaları şöyle özetlenebilir:
•
Kanun çerçevesinde depo kuran ve işleten firmalardır
•
Depolar ürün kalitesini muhafaza edecek şekilde olmalıdır
•
Güvenilir firmalardır
22
•
Ürün depoya hasarsız alma ve hasarsız teslim etme görevi vardır
•
Depo kirası olarak belli bir ücret alır.
6. SONUÇ
Topraktan bardağa kadar uzanan çay tedarik zincirinde paydaşların
hak ettikleri katma değeri sektörden adil bir şekilde almaları için, ürün borsası,
piyasa ekonomisi uygulanan ülkelerde önemli bir araçtır. Bu konu Türkiye gibi
beş ay üretim ve on iki ay tüketimi yapılan ve tarım ürünleri gümrük tarifeleri
ile korunan ülkelerde çok daha önemli hatta zaruridir. Geç kalınmış uygulamadır.
KAYNAKLAR
Kaçar, B. (2009), Çay Bitkisinin Biyokimyası, Gübrelemesi, İşleme Teknolojisi,
Nobel Bilim ve Araştırma Yayın No. 64, İstanbul.
Saklı, Ali Rıza, (2008), Türk Çayının Dünü ve Bugünü: Çayın Bölge Tarihinde
ki Yeri ve Çaykur’un Üreticiye Devri İçin Bir Model Çalışması, Kaknüs Yayınları, İstanbul.
Vanlı, H. (2012), ‘‘Türkiye Çay Sektörü’’, Lojistik Derneği(LODER),Sayı:24, İstanbul.
Vanlı, H. (2012, Rize 2023 Vizyonu, Sektörel Kalkınma Sempozyumu Bildiriler
Kitabı, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Yayınları, Rize.
Vanlı, H. (2009), Dubai, Hindistan ve Sri Lanka Çalışmaları.
23
ÇAY SEKTÖRÜNDE ÜST KURULUŞ İHTİYACI VE SEKTÖRE KATKILARI
Ali Rıza SAKLI
Yrd. Doç. Dr., Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
[email protected]
ÖZET: Türk çaycılığında 1973 yılında faaliyete başlayan Çay İşletmeleri Genel
Müdürlüğü‘nden (Çaykur) önce sektörde ikili bir yapı mevcuttur. Bu dönemde, çayın
tarımından Tarım Bakanlığı, sanayisinden ise Tekel Genel Müdürlüğü sorumlu olmuştur. Bu yapının yararlı olmadığı, sektörün tamamının tek merkezden yönetilmesi gerektiği düşünülerek, çayın tarımı ve sanayisi ile ilgili tüm görevler Çaykur’a verilmiştir.
Türk çay sektörü bundan sonra önemli gelişmeler kaydetmiştir. Yabancı çay üreticisi
ülkelerden; Sri Lanka, Hindistan ve Kenya gibi ülkelerde, devlete ait çay işletmeleri
bulunmamakla birlikte, devletler çay sektörünün yönetimini elden bırakmamışlar; düzenleme ve denetleme ihtiyacını karşılamak üzere Çay Kurulları kurarak sektörü yönlendirmişlerdir. 1984’ten itibaren Türk çaycılığında özel sektöre faaliyet izni verilmiş ve
sektördeki bütünlükçü yapı yeniden bozulmuştur. Çay tarımı Çaykur’un yönetiminde
kalmış olmakla birlikte, yeni kurulan özel sektör işletmelerinin yaptığı çay işleme, dağıtım ve pazarlama faaliyetleri tamamen denetimsiz kalmıştır. Bunun sonucunda sektör
çok büyük zararlar görmüş, sektördeki sorunları tespit ederek çözüme kavuşturacak
bir birim olmadığından, çok sayıda fabrika kapanmış ve bunun sonucunda çay müstahsili de mağdur olmuştur. Gelinen noktada çay sektörünün tamamına hâkim olacak;
düzenleme ve denetleme ihtiyacını karşılayacak bir Çay Kurulu kurulması gerekli görülmektedir.
Anahtar Sözcükler: Çay, Çay Sektörü, Çay Kurulu.
1. GİRİŞ
Dünya çaycılığının bin yıllarla ifade edilen tarihi geçmişi karşısında
Türk çaycılığı, 1924’teki tarımsal denemeler ve 1938’de başlayan planlı üretim dönemi dikkate alındığında, oldukça yeni sayılır. Kurumsal gelişim bakımından da, benzeri bir duruma rastlanmaktadır.
Türk çaycılığının örgütlenmesinde dikkat çeken nokta, başından itibaren sektörün, merkezi hükümetten ayrı bir fonksiyonel (hizmet) yerinden
yönetim kuruluşu tarafından yönetilmesidir. 1938’de planlı üretime geçilirken
kurulan Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu (DZİK), özerk yapıda bir kurum olarak faaliyetini sürdürmüştür.
Daha sonraki dönemlerde de çay sektörü, doğrudan merkezi hükümetin bakanlıkları tarafından değil, özerk yapıdaki kurumlar tarafından yönetilmiştir. Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü (Çaykur), özerk statüde bir hizmet
yerinden yönetim kuruluşu olarak faaliyete başlamış ve aynı statüde devam
etmektedir.
24
1984’ten itibaren özel sektöre faaliyet izni verildikten sonra, Çaykur’un
sektörün tamamını kapsayan konumu değişmiş, çayın tarımından sorumlu
olan bir Kamı İktisadi Teşebbüsü (KİT) olarak faaliyete devam etmiştir. Bu
tarihten sonra kurulan çok sayıda irili-ufaklı işletmelerle ilgili herhangi bir üst
organ veya kurul ihdas edilmemiş, genel mevzuat dâhilinde bu işletmelerin
faaliyet göstermeleri beklenmiştir. Hâlbuki çay sektörü, bütün dünyada sıkı
kuralların konulduğu, etkili denetimlerin yapıldığı ve sektörün tek merkezden
yönetildiği bir yapı arz etmektedir.
Türk çaycılığında mevcut fonksiyonel yerinden yönetim yapısının devamı, devlet ve özel işletmeleri kapsayan bir bağımsız düzenleyici kuruluş (üst
kurul) oluşturulmasını gerektirmektedir. Hindistan, Sri Lanka ve Kenya başta
olmak üzere birçok çay üreticisi ülkede sektör bu şekilde örgütlenmiştir.
Bu görüşün zıddı, çay sektörünün tarım ve sanayi faaliyetleri olarak merkezi hükümet birimlerine verilmesi; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın
çaydan doğrudan sorumlu hale getirilmesidir. Ancak çay gibi, bir bütün olarak
ele alınması ve gerekli uzmanlığın sağlanması zorunlu olan bir sektörün, tarımın genelinden sorumlu bakanlık tarafından ileriye götürülemeyeceği düşünülmektedir.
DZİK benzeri bir düzenleyici kurul yapısında, birden çok tarım ürününün tek bir kurul çatısı altında yönetilmesi biçiminde görüşler zaman zaman
seslendirilmektedir. Çay sektörü bakımından gerekli uzmanlığın sağlanmasını mümkün hale getiremeyecek böyle bir yapılanma, mevcut durumdan bile
geriye gidiş anlamına gelecektir.
Bir yerinden yönetim ve yönetişim çağı yaşadığımız düşünülürse,
Rize’de yürütülmekte olan çaycılık faaliyetleri ile ilgili kararların Ankara’dan
alınması, çaycılığa bir katkı sağlamayacaktır. Ayrıca, farklı sektör temsilcilerinin de yer alacağı böylesi bir kurulda, çayla ilgili olmayan insanların vereceği
oylar çayın kaderini belirleyeceğinden, hiçbir şekilde yararlı bir sonuç ortaya
çıkmayacaktır.
Türk çay sektörünün içinde bulunduğu durumda, ne merkezi hükümet
(bakanlık), ne de bir hizmet yerinden yönetim üst organı tarafından yönetilmediği açıkça ortada olduğundan, bir yönetim boşluğu yaşandığı söylenebilmektedir. Bu sebeple, 1984’ten sonra büyük bir girişimcilik örneği olarak kurulan
312 özel sektör çay fabrikası veya atölyesinden sadece 151’i faaliyetine devam edebilmektedir. Faaliyetini sürdüren işletmelerin sayısı her yıl azalmakta
ve etkili faaliyet göstermede sorunlar yaşanmaktadır.
Özel sektör işletmelerinin başarılı faaliyet göstermelerini sağlayacak
sektörel yapılanmalarda eksiklikler olduğu anlaşılmaktadır. Eksikliği hissedilen
kurumlardan biri Çay Kurulu ise, bir başkası da Çay Borsası’dır. Çay işleme
tesisleri için paketleme ve pazarlama faaliyeti gerektirmeyen, kaliteli kuru
çayın yüksek fiyata alıcı bulabildiği Çay Borsası, özellikle paketleme,
pazarlama, marka oluşturma, tutundurma vb faaliyetleri yapmada zorlanan
küçük işletmeler için son derecede yararlı bir ortam sağlamaktadır. Paketleme
25
ve pazarlama, borsanın alıcısı olan; bu alanda uzmanlaşan işletmelerce
yapılmaktadır. Bu iki sektörel organın yanında, beş maddelik bir çay kanunu
ile sektörün sorunlarının çözülmesi mümkün olamayacağından, yasa ve
mevzuat eksikliği de başat bir sorun olarak karşımızdadır.
Çay sektöründe yaşanan sorunlar açıkça ortada olduğu gibi, bu
sorunların hangi yapısal eksikliklerden kaynaklandığı da kolayca ortaya
konulabilmektedir. Sektörde mevcut sorunların çözümü için yapılması
gerekenler bilindiğine göre, çözümün sağlanamamasının ana sebebi siyasi
irade eksikliği olarak görülmektedir.
2. TÜRK ÇAY SEKTÖRÜNÜN GELİŞİMİ
Başlangıcından itibaren Türk çay sektörünün kurumsal yapısı incelendiğinde, ilk çalışmaların Ziraat Genel Müdürlüğü altında yapıldığı görülür.
1922 yılında Ziraat Genel Müdürü Zihni Derin’in Rize’de; mandalina, limon ve
portakalın yanında çay da yetiştirilecek bir fidanlık kurulması talimatını verdiği
ve ilk çalışmaların bu şekilde başladığı bilinmektedir. Zihni Derin’in 3 Nisan
1924’te Ziraat Genel Müfettişi kadrosuna atanmasıyla, 1927 yılına kadar çaycılık faaliyetlerini bu sıfatla sürdürdüğü görülmektedir (Saklı, 2004).
Zihni Derin’in her iki görevi Ziraat Genel Müdürlüğü altında yaptığı düşünüldüğünde, Türkiye’deki ilk çaycılık faaliyetlerinin sözü edilen Genel
Müdürlük altında yapıldığı kabul edilmelidir. Ancak bu dönemde yapılan çaycılık faaliyetleri, zirai anlamda çay yetiştirilmesi denemelerinden ibaret olduğundan, sadece çay tarımı kısmının söz konusu olduğu söylenebilir.
1927’de Zihni Derin’in Ziraat Genel Müfettişliği görevinden ayrılmasıyla çaycılık faaliyetlerine ara verilmiştir. 1935 yılında Ziraat Vekili Muhlis
Erkmen’in Rize ziyaretiyle, yörede çaycılığın geliştirilmesi imkânlarının incelenmesi görevinin Prof. Şevket Raşit Hatipoğlu’na verilmesi önemli bir aşama
olmuştur. Prof. Dr. Hatipoğlu tarafından “Çay İktisadiyatı” başlıklı kapsamlı
çalışmanın yapılması Rize’de çaycılık faaliyetlerinin yeniden başlamasının
önünü açmıştır.
Prof. Hatipoğlu’nun çalışmalarına dayalı olarak Ziraat İşleri Umum
Müdürlüğü tarafından hazırlanarak 1938 Ziraat Kongresi›ne sunulan ve
çay konusunda yapılacakları ayrıntılarıyla gösteren; «Meyvecilik-BağcılıkSebzecilik-Çay Genel Raporu ve Beş Senelik Program» yeni dönemi başlatan resmi uygulama olmuştur (Saklı, 2008).
07.01.1938 tarih ve 3308 sayılı ‘Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu Hakkında Kanun’la kurulan Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu (DZİK), 1938’den
1948 yılına kadar çay sektörünün de içinde bulunduğu bütün tarım işletmelerinin yönetimini üstlenmiştir. Özel hukuk hükümlerine tabi olarak kurulan DZİK,
uhdesine verilecek zirai ve ticari müesseseleri işletmek, gerekli ziraat çeşitlerini gösterip yaymak üzere ziraat yetiştirme merkezleri tesis etmek ve aynı
zamanda fabrika ve tesisler kurmakla görevlendirilmiştir.
26
DZİK’in Genel Kurulu; Başbakan’ın başkanlığında Maliye, İktisat ve
Ziraat Bakanlıkları ile TBMM’deki Bütçe, Sayıştay (Divan-ı Muhasebat), İktisat, Maliye ve Ziraat encümenlerince kendi üyeleri arasından üçer üye ile
Danıştay (Şurayı Devlet) ve Sayıştay Başkanlarının katılımı ile oluşmaktadır.
Kurum, başkan ve DZİK Müdürü dâhil beş kişiden oluşan bir İdare Meclisi
tarafından yönetilecektir. İdare Meclisi’nin başkanı ile müdür ve bir üye Ziraat
Bakanlığı tarafından, bir üye Maliye Bakanlığı tarafından teklif edilir ve Bakanlar Kurulu’nca atanır (DZİK, 1938)
Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu, uhdesine verilen diğer tarım ürünleri ile birlikte çaydan da sorumlu olmuştur. Genel Kurula sahip olması sebebiyle bir tür üst kurula benzeyen DZİK, 1948 yılında çay sanayi işletmelerinin
TEKEL Genel Müdürlüğüne verilmesine kadar, çay faaliyetlerini yürütmüştür.
1941 yılında ilk çay işleme atölyesi kurulmuş, daha sonra bu atölyelerine sayısı artmakla birlikte ilk çay fabrikası ancak 1947 yılında Rize Merkez, Fener
Mahallesinde kurulabilmiştir (Saklı, 2004). DZİK’in çay konusundaki faaliyetlerinin yeterince etkili olamayışının nedeni, çayın dışındaki ürünleri de birlikte
yönetmesi ve bu yüzden çayla ilgili gerekli uzmanlığa ulaşmada yeterli olamamasıdır.
7.6.1949 tarih 5433 sayılı kanun ile çay dağıtımı ve işletmesi DZİK’ten
alınarak, TEKEL Genel Müdürlüğü’ne verilmiştir. Bu Genel Müdürlüğün bağlı olduğu bakanlık ise Gümrük ve Tekel Bakanlığı olmuştur. Bu dönemde çay
tarımı ile Ziraat Vekâleti ilgilenirken, sanayisinden TEKEL Genel Müdürlüğü
sorumlu olmuştur.
Bu dönemde ikinci çay fabrikası, 1951 yılında Pazar İlçesi Kirazlık
mevkiinde kurulmuştur. 1959 yılında 12 çay işleme fabrikası ile Ankara’da
bir paketleme fabrikası kurulmuştur. 1963 yılına kadar işletmeye alınan çay
fabrikası sayısı 19’a ulaşmış ve bu yıl üretim-tüketim dengesi kurularak çay
ithalatına gerek kalmamıştır (Saklı, 2008).
1965 yılına kadar yaş çay ürünü mevcut çay işleme fabrikaları ile
işlenirken, 1966’dan başlayarak ürün normunun 2,5 yapraktan 3,5 yaprağa
çıkarılmasıyla üründe arz fazlası ortaya çıkmaya başlamış ve çay işleme sorunu belirmiştir. 1967’den başlayarak, işlenemeyen yaş çay ürünlerinin imha
edildiği görülmektedir.
TEKEL Genel Müdürlüğü döneminde, kurumun aynı anda çay dışındaki diğer tekel niteliğinde olan ürünlerle de ilgilenmesi sebebiyle gerekli uzmanlığın sağlanması sorunu devam etmiştir. Bunun yanında, çay tarımının
Tarım Bakanlığına, çay işleme ve dağıtımının ise TEKEL Genel Müdürlüğü’ne
verilmiş olması sebebiyle eşgüdüm sorunları ortaya çıkmıştır.
1971 yılında çıkarılan 1947 sayılı Çay Kurumu Kanunu ile bir İktisadi
devlet Teşekkülü olarak Çay Kurumu Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Kurum 1973 yılında sadece çaydan sorumlu bir kuruluş olarak faaliyete başladığında, 32 yaş çay işleme fabrikası ve 3 paketleme fabrikasını TEKEL Genel
Müdürlüğü’nden devraldığı görülmektedir (Çaykur, 2000).
27
Çay sektöründe, çay tarımı ve sanayisinin farklı birimlerin sorumluluğunda olmasından kaynaklanan eşgüdüm sorunlarını ortadan kaldırmak
ve çay tarımını ve sanayisini ekonomik ve sosyal yönden daha etkin hale
getirmek amacıyla, çaydaki bütün faaliyetlerden Çay Kurumu sorumlu hale
getirilmiştir (Çaykur, 2002). Çay Kurumu’nun kurulmasıyla, hem çay sektörünün bütününü kuşatan bir yaklaşım benimsenmiş, hem de sadece çayla uğraşacak bir kurum oluşturularak, konu ile ilgili gerekli uzmanlığın sağlanması
mümkün olabilmiştir.
1973 yılında 32 yaş çay işleme fabrikası devralan Çaykur, 1984’te
çayda özel sektör faaliyetlerine izin verildiğinde 45 yaş çay fabrikasına sahiptir. 1973 yılında yıllık kuru çay üretimi 42.839 ton iken, 1984 yılında 132.561
tona ulaşmıştır (Sarıahmetoğlu vd., 1973: 45). Daha önce var olan üç paketleme fabrikasının geliştirildiği, sağlanan üretim artışını paketleyebilecek kapasite artışının oluşturulduğu anlaşılmaktadır.
04.12.1984 tarih ve 3092 sayılı Çay Kanunu ile çaydaki tekel kaldırılmış; sektörde özel sektörün faaliyetlerine serbestlik tanınmıştır. 1985 yılında
başlayan bu yeni dönemde; çay tarımı, üretimi, işletmesi ve satışı serbest
bırakılmıştır.
Yeni dönemde çayın tarımından Çaykur sorumlu olmaya devam etmiş, ama çay işleme, paketleme ve pazarlama faaliyetlerinde hiçbir kurum
tarafından düzenlenmeyen ve denetlenmeyen bir alan ortaya çıkmıştır.
1985 yılından başlayarak kurulan çok sayıdaki irili ufaklı çay işleme
fabrika ve tesislerinin önemli bir kısmı kapanmıştır. 1993’e kadar özel sektör
fabrika veya tesis sayısının 312’ye ulaştığı ve 1999 yılına kadar bunlardan
144 adedinin kapandığı anlaşılmıştır. Kapanan fabrikaların faaliyete devam
edenlere oranla daha küçük kapasite ortalamalarına sahip oldukları da anlaşılmıştır (Saklı, 2004). Rize Ticaret Borsası tarafından, kurulan ve kapanan
fabrika sayılarının daha yüksek olduğu yönünde açıklamalar yapılmaktadır,
ancak şimdiye kadar bu konuda bir istatistik yayınlamamışlardır.
Çay işleme alanında yaşanan ve çay müstahsiline de olumsuz
olarak yansıyan bu sorunların yanında, çok sayıdaki irili ufaklı yaş çay
işleme fabrikalarından kaynaklanan standart dışı paketleme ve paket
taklitçiliği olayları da geniş ölçüde yaşanmıştır. Bütün bu sorunların çözüme
kavuşturulabilmesi için gerekli olan ve sektöre bir bütün olarak bakabilecek bir
üst yönetim örgütünün bulunmayışı sorunların katmerlenmesine yol açmıştır.
3. DİĞER ÇAY ÜRETİCİSİ ÜLKELERDE KURUMSAL YAPILANMA
Tarımsal ürünlerle ilgili devlet yapılanmasında iki farklı uygulamadan
bahsedilebilmektedir. Bunlardan biri, ülkenin tarımından sorumlu olan bakanlığın, diğer ürünler gibi çaydan da sorumlu olduğu yapıdır. Tarım Bakanlıkları,
merkezi hükümetin bir organı olarak, çayla ilgili düzenleme ve denetleme görevini yapmakta, sektörde yerinden yönetim söz konusu olmamaktadır.
28
Çayla ilgili düzenleme ve denetleme yetkilerinin Bakanlıklardan
alınarak, bağımsız düzenleyici kurullara verildiği diğer model ise, sektörde
yerinden yönetim uygulandığı anlamına gelmektedir. Ürün veya hizmet
bazında uygulanan yerinden yönetime; fonksiyonel yerinden yönetim veya
hizmet yerinden yönetim adı verilmektedir. Bu modelde yerinden yönetim yetkisini kullanan düzenleyici kurullara özerklik verilmektedir. Aşağıda her iki modelin uygulandığı çay üreticisi ülkelerdeki uygulamalara değinilecektir.
3.1. Sektörü Bağımsız Düzenleyici Kurulların (Üst Kurullar)
Yönettiği Ülkeler
Hindistan, Sri Lanka, Endonezya, Kenya, Bangladeş ve Tanzanya’da
çay sektörleri, Bağımsız Düzenleyici Kurullar veya Üst Kurullar denilen yapılar tarafından yönetilmektedir. Bu kurullar için kullanılan genel kavram “Çay
Kurulu” (Tea Board) kavramıdır.
3.1.1. Hindistan Çay Kurulu
1953 yılında çıkarılan Çay Kanunu ile Hindistan Çay Kurulu ve Hindistan Çay Ruhsatlandırma Komitesi kurulmuştur. Hindistan Çay Kurulu, merkezi hükümetin denetimi altında çay sektörünün gelişimini desteklemekle sorumlu olmuştur. 1980’de Ticaret Bakanı’nın katıldığı bir toplantıda, iç tüketimin
üzerinde çay üretilmesi ve dışarıda satılması için gerekli tedbirlerin alınması
yönünde bir karar alınmış ve bu kararın uygulanması görevi Çay Kurulu’na
verilmiştir (Karmakar and Banerjee, 2005).
Hindistan Çay Kurulu, Ticaret Bakanlığı altında faaliyet gösteren bir
merkezi hükümet kuruluşudur. Kurul’da başkan dâhil 31 üye bulunmaktadır.
Üyeler arasında; Ulusal Meclis temsilcileri, çay üreticileri, çay tüccarları, çay
simsarları (brokerları), tüketiciler, başlıca çay üreticisi eyalet hükümetleri temsilcileri ile ticaret birlikleri temsilcileri yer almaktadırlar. Çay Kurulu’nun; İcra
Komitesi, Çay Destekleme Komitesi, Gelişme Komitesi, Kuzey Hindistan Belgelendirme Komitesi ve Güney Hindistan Belgelendirme Komitesi olmak üzere beş adet komitesi mevcuttur (India Teaboard; 2013).
1985 yılında yapılan bir düzenleme ile bütün çay imalatçısı firmaların Çay Kurulu’ndan belge almaları ve ürettikleri çayın %75’ini çay borsaları
üzerinden satmaları yönünde karar alınmıştır. Bu şekilde Çay Kurulu sistemin
ruhsat ve belge sağlayan merkezi bir organı olmuş ve boşa sisteminde önemli
bir rol oynamaya başlamıştır. Hindistan’da; Kalküta, Siliguri, Guvahati, Koşin,
Koonoor, Koimbatore ve Amritsar’da olmak üzere yedi adet çay borsası mevcuttur (Karmakar and Banerjee, 2005).
Hindistan Çay Kurulu’nun önemli işlevleri şöyle sıralanmaktadır (Kadavil, 2007: 52):
•
Çay sanayisini geliştirmek ve desteklemek,
•
Çay yetiştirilen alanları genişletmek ve çay üretimini artırmak,
29
•
Kalite geliştirme programlarıyla yaş çay yaprağının ve kuru çayın
kalitesini geliştirmek,
•
Çay ihracatını artırmak için destek kampanyaları yürütmek ve
yerel destekler sağlamak,
•
Çiftçilerin kooperatif çalışmalarını desteklemek,
•
Gelişme ve verimlilik programları uygulamak ve pazarlanabilirliği
geliştirmek,
•
Yaş çay yaprağı kalitesini geliştirmek üzere kendine yardım grupları oluşturmak,
•
Araştırma-Geliştirme faaliyetlerinde inisiyatif almak,
•
Küçük çiftçiler için fiyat bölüşüm formülü ve fiyat sübvansiyon
programı geliştirmek.
Hindistan Çay Kurulu’nun, çay ihracatında istenen kalite seviyesinin
sağlamak üzere gerekli tedbirleri almakla görevi vardır. Bu amaçla Çay Kurulu; (a) alınan her çay siparişini incelemek, (b) kredi talep eden ihracatçının
onu hak edip etmediğini belirlemek, (c) çay yükleme esnasında etkili denetimler yapmak, (d) boşaltmadan sonra rastgele denetimler yapmak ve (e) her
ihracat için öngörülen koşulları yerine getirenler için Çay Kurulu logosunun
zorunlu kullanımını sağlamakla görevlidir (Karmakar and Banerjee, 2005).
Çay Kurulu’nun bir başka uygulaması, sermaye maliyeti olan projelerde %20 sermaye katkısı sağlamaktır. Bu projeler, çay tarım alanlarını geliştirme, üretim kapasitesi geliştirme ve benzeri amaçlı olabilmektedir. Ancak,
kredi talep eden işletmenin tatmin edici bir sicile sahip olması zorunlu görülmektedir.
Küçük çiftçiler, ancak Çay Kurulu tarafından tavsiye edilen uygun tarım materyalleri kullanabilirler. Küçük çiftçi ile onun çayını işleyen fabrikalar
arasında çay fiyatı bölüşümü şeması Çay Kurulu tarafından belirlenmiştir.
Buna göre çay borsasında satılan çayın kg bedeli 70 Rs’ye (Rs: Hindistan
parası Rupee) kadar ise bunun %60’ı küçük çiftçiye verilecektir. Şayet borsa
satış fiyatı 70 Rs’den yüksekse, 70 Rs’lik kısmın %60’ı küçük çiftçiye verilecek, fazlalık bedel %50-%50 bölüşülecektir (Karmakar and Banerjee, 2005).
3.1.2. Sri Lanka Çay Kurulu
Sri Lanka çay Kurulu 1976 yılında çıkarılan bir kanunla, hükümetin
tam sahipliğinde bir kurum olarak kurulmuştur. Sri Lanka çay sektörünün en
üst düzey düzenleme ve idare organıdır. Kurulda kamu ve özel kesimden
temsilciler olarak; müstahsiller, imalatçılar, tüccarlar, ihracatçılar ve plantasyon işçileri yer almaktadır. Çay Kurulu’nun işlevleri aşağıdaki şekilde sıralanmaktadır (Sri Lanka Tea Bord, 2013):
30
•
Denizaşırı çay alıcılarına ve marka sahiplerine yardım ve tavsiyelerde bulunur
•
Çay ihracatçılarına, tüccarlara, imalatçılara ve çiftçilere yardım ve
tavsiyelerde bulunur
•
Seylan çayı markasını tanımlar, korur ve destekler,
•
Seylan çayının bölgesel kökenlerini tanımlar, korur ve belgelendirir,
•
Sri Lanka’dan ihraç edilen çayın kalitesini ve saflığını kontrol eder
ve gözetler,
•
Seylan çayının dünya çapında satışını ve tüketimini destekler,
•
Sri Lanka çay sanayisi ile ilgili piyasa verileri ve diğer bilgileri derler ve dağıtır.
Sri Lanka Çay Kurulu’nun yukarıdaki işlevleri altı birimi tarafından
yerine getirilir. Çay Kurulu Merkez Ofisi Kolombo’da bulunmaktadır ve Kurulu
burada faaliyet göstermektedir. Kurul’a bağlı birimler şunlardır (Sri Lanka Tea
Bord, 2013):
Destekleme (Promotion) Birimi; Seylan Çayı markasını iç ve
dış piyasalarda korur,
•
Piyasa İstihbaratı ve Kaynaklar Birimi; endüstri ve piyasa hakkında istatistiki bilgi toplama, karşılaştırma ve analiz etme,
•
İhracat Birimi; Seylan çayının ithalatı, ihracatı, depolanması
ve satışı ile ilgili Kurul’un düzenleme görevini yerine getirme,
•
Çay Komisyoncuları Birimi; Seylan çayının tarımı, imalat ve
kalite geliştirme ile ilgili düzenleme görevlerini yerine getirme,
•
Çay Tadım Birimi; tüccarlar ve ihracatçılar tarafından temin
edilen çay numunelerinin tadımını yapma ve bu çayların Seylan Çayının aslanlı markasının kullanmayı hak edecek standartta olup olmadığını belirleme,
•
Analiz Laboratuvarı; çayların kimyasal, tarım ilacı ve mikrobiyoloji standartlarına göre analiz edilmesi ve sertifikalandırılması.
3.1.3. Kenya Çay Kurulu
Kenya çay sektörünün zirve organı olan Kurul’un 16 üyesinden 11’i
paydaşlar tarafından seçilmektedir. Küçük ölçekli yaş çay yetiştiricileri 6 üye,
büyük ölçekli yaş çay yetiştiricileri 4 üye, çay tüccarları 1 üye seçmektedir.
Diğer üyelerin ikisi hükümeti temsilen atanırken, biri Yönetici Direktör olarak
31
atanan kişi ve iki kişi Kurulca seçilen adaylardan atanmaktadır. Kurulun ifa
ettiği ana işlevler şunlardır (Kenya Tea Board, 2013):
•
Çay tarımını ve işlenmesini düzenleme ve denetleme,
•
Çay ticaretini gözetleme,
•
Çay araştırma ve danışma,
•
Kenya çayının pazarlanması ve desteklenmesi,
•
Çay sanayisi ile hükümet arasında irtibat kurulması,
•
Bilgi dağıtımı,
•
Danışma rolü,
•
Kaynak kullanımı ve mobilizasyonu.
Çay Kurulu’nun en önemli görevlerinden biri olan düzenleme
faaliyetlerine şu örnekler verilmektedir (Kenya Tea Board, 2011):
•
Çay imalat fabrikalarını belgelendirme,
•
Çay yetiştiricilerini, alıcılarını (buyer), simsarları (broker),
paketlemeci ve depocuları belgelendirme,
•
Çay yetiştirme, imalatı, tarım zararlısı ve hastalık kontrolü
araştırmalarını gerçekleştirme.
3.2. Sektörün Bakanlıklar Tarafından Yönetildiği Ülkeler
Çin, Japonya ve Vietnam’da çay sektörlerinin üst yönetimi, tarımdan
sorumlu bakanlıklar tarafından yapılmaktadır.
3.2.1. Japonya’daki Uygulamalar
Japonya’da çay sektörü Tarım, Orman ve Balıkçılık Bakanlığı tarafından yapılan düzenlemelerle yönetilir. Çayla ilgili standartları büyük oranda bu
Bakanlık belirlemektedir. Hükümet organlarının yanında, çay üreticileri kendi
çay örgütlerini de kurmuşlardır. Japonya Merkez Çay Birliği (Japan Tea Central Association) buna örnektir (Law of Tea, 2009).
Japon Tarım, Orman ve Balıkçılık Bakanlığı, gıda güvenliği ile ilgili
olarak şu tedbirleri almaktadır:
•Tarım kimyasallarının çay bahçelerinde nasıl kullanılacağını belirlemektedir.
•Tarım kimyasallarına ilişkin düzenleme yapmaktadır.
•Üretimde kullanılan tarım kimyasalları ile ilgili ülkeler bazında bir
veri tabanı oluşturmaktadır. (JCTA, 2011).
32
Tarım, Orman ve Balıkçılık Bakanlığı, japon çayını tanıtmak için tanıtım filmleri hazırlatmakta ve yayınlamaktadır (MAFF, 2012). Japonya’da Japonya Çay Birliği adlı bir çay dayanışma örgütü mevcuttur.
Japonya Parlamentosu 2011 yılında çıkardığı Çayın Desteklenmesiyle İlgili Kanun’la (the Law Concerning Promotion of Tea, no21) çay işletmelerinin ve çay kültürünü korumayı amaçlamaktadır. Bu Kanun, valiliklerin çay
destekleme programları hazırlamalarını desteklemektedir. Japonya Hükümeti
ve valilikler, çay üreticilerini desteklemek, çay işleme ve dağıtım teknolojisini
geliştirmek ve kaliteyi geliştirmek için gayret göstereceklerdir (Umeda, 2011).
Deprem ve tsunami sebebiyle Japonya’da nükleer santrallerde meydana gelen radyasyon sızıntısı konusunda Japon Tarım Orman ve Balıkçılık
Bakanlığı tedbirler almakta, kilogramda 500 bekerelin üzerinde radyasyon
olan çayların imhasına karar vermiştir (Bolton, 2011).
3.2.2. Çin Çaycılığı
Çin’de çay üretimi ve ihracatı ile ilgili başlıca düzenleyici Çin Tarım
Bakanlığı’dır. Üretimde kalite standartlarını bu Bakanlık belirlemektedir. İhraç
edilen çaylar için Kalite Denetimi, İnceleme ve Karantina İdaresi (General
Administration of Quality Supervision, Inspection and Quarantine), üreticileri
ve kalite kontrol standartlarına uygunluk gözlemcilerini kayıt altına almaktadır
(Law of Tea, 2009).
80 milyon insanın çay tarımı, üretimi ve ticareti faaliyetlerinde çalıştığı
Çin, dünyanın en büyük çay üreticisi ve tüketicisi konumundadır. Bu önemli
konumuna rağmen Çin çaycılığı, önemli bir uluslararası çay markası çıkaramamıştır. Çin Tarım Bakanlığı’nın 2009 yılında çıkardığı Çay Rehberi’ne göre,
ülke dört temel çay yetiştirme bölgesi belirlemiştir. Bu dört bölgede çay yetiştiriciliğini ve çay kalitesini 2015 yılına kadar geliştirmek istemektedir (Yue,
2011).
Çin Tarım Bakanlığı’nın; Çayı da kapsayan tarım ilacı kalıntıları ile
ilgili ve çay işleme makinelerini kapsayan tarım makinelerinin test edilmesi
ile ilgili düzenlemeleri mevcuttur. Elde edilebilen verilere göre, Çin’de Tarım
Bakanlığı’nın genel düzeydeki birkaç düzenlemesinden başka, çayla ilgili
önemli bir mevzuat düzenlemesine rastlanmamaktadır.
Çin’in en azından 8 ana çay türüne sahip olduğu ve bunlardan
yüzlerce çay tipinin üretildiği belirtilmektedir. Yeşil, oolong, siyah ve pu-er çay
türlerinin çeşitli alt tiplerinden bu çeşitlilik sağlanmaktadır. Bununla birlikte,
Çin hükümetine göre, Çin çaycılığında bir dağınıklık bulunmaktadır ve bunun giderilmesi gerekli görülmektedir. Çin’de bulunan 70.000 çay şirketinin bir
Lipton etmediği, Çin’de çokça telaffuz edilen bir sözdür. Bununla birlikte Çin
yetkililerine göre, çayın geleceği yüksek seviyeli çaylardadır (Yue, 2011).
Greenpeace örgütünün, dokuz popüler Çin çayında tarım ilacı kalıntısının yüksek olduğunu açıklaması, Çin Hükümeti’ni ve Tarım Bakanlığı’nı
bu konuda açıklama yapmaya zorlamıştır. Çin Tarım Bakanı, tarım ilacı kul-
33
lanımını sıfırlamanın Çin için imkânsız olduğunu, aksi halde gıda üretimi düşeceğinden Çin’de açlık ortaya çıkacağını söylemiştir. Bakan’a göre, zehirli
(toksik) tarım ilacı kullanımı Çin’de %30’da %2’ye gerilemiştir ve bu düzey en
iyi düzeydir (China Times, 2012).
Çin Tarım Bakanlığı bünyesinde bulunan “Tarım İlacı Kalıntısı İnceleme
Ofisi” yetkilileri, ülkedeki çay tarım ilacı kalıntısı ile ilgili düzenlemelerin,
dünya standartları ile uyumlu olduğunu ifade etmektedir. Bununla birlikte, çay
müstahsillerinin aşırı ve düzensiz tarım ilacı kullanmaları sebebiyle, onları
uyarmaktadır (Dong, 2013).
3.2.3. Vietnam’dan Uygulama Örnekleri
Son yıllarda önemli gelişmeler gösteren Vietnam çaycılığında, Tarım
ve Kırsal Kalkınma Bakanlığı bazı önemli roller ifa etmektedir. Vietnam çayının prestijini korumak üzere, Tarım ve Kırsal Kalkınma Bakanlığı’na bağlı Bitki
Koruma Bölümü, çay üretimi ve işlemesinde güvenliği sağlamak üzere denetimlerini artırmaktadır. Bu birim tarafından yapılan denetimlerde, standartlara
uymayan örgütler ve bireyler cezalandırılacaktır (Vietnamplus, 2013). Dayanışma örgütü olarak Vietnam Çay Birliği ve Çay Araştırma Enstitüsü mevcuttur.
4. TÜRK ÇAY SEKTÖRÜNDE YAPILANMA SORUNLARI
Türk çay sektörü, ne birinci grup ülkeler gibi Çay Kurulu olarak adlandırılan bağımsız düzenleyici kuruluşlar tarafından yönetilmektedir, ne de
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı sektörü yönetme işlevini üstlenmiştir.
1971 yılında yapılan düzenleme ile çay tarımı ve sanayisi bütünüyle
Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne verilmiş olduğundan, çay konusu, ülkenin tarımından sorumlu olan Bakanlığın somut görevleri arasında yer almamıştır. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı, ilke olarak ülke tarımından sorumlu
olduğundan, genel anlamda çaydan da sorumlu olduğu kabul edilmelidir.
4.1. Merkezi Yönetim ve Yerinden Yönetim Ayrımı
Devlet örgütü iki ana yönetim yapısı olarak ayrılabilir. Bunlar “merkezi
yönetim” ve “yerinden yönetim”dir. Yerinden yönetim de; “yer yönünden yerinden yönetim” ve “hizmet yerinden yönetim” olarak iki gruba ayrılmaktadır. Yer
yönünden yerinden yönetim kuruluşları yerel yönetimler olarak bilinen İl Özel
İdaresi, Belediyeler ve Köylerdir. Hizmet yerinden yönetim veya fonksiyonel
yerinden yönetim kuruluşları ise, özerkliğin hizmetin kendisine verildiği, tüzel
kişilikleri olan ve merkezi yönetim dışında örgütlenen kuruluşlardır.
34
1982 Anayasasında yer alan ve almayan hizmet (fonksiyonel) yerinden yönetim kuruluşları aşağıda sıralanmıştır:
Üniversiteler,
TRT (Türkiye Radyo Televizyon Kurumu),
TDK (Türk Dil Kurumu),
KİT’ler (Çaykur dahil),
Mesleki Kamu Kurumları,
Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar (Üst Kurullar).
Görüldüğü gibi, özerk bir KİT olan Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü
(Çaykur) bir hizmet yerinden yönetim kuruluşudur.
Yukarıdaki ikili ayrıma göre; çay sektörünü merkezi hükümetin organı
olan tarımdan sorumlu bakanlıkların yönlendirdiği ülkeler ve bir hizmet yerinden yönetim kuruluşu olarak Çay Kurulu yapılarının yönettiği ülkeler sözkonusudur. Türk çay sektörünün yönetimi 1984 yılına kadar, bir hizmet yerinden
yönetim kuruluşu olan Çaykur tarafından yönetilmekteydi. Yani yapılan hizmete özerklik verilmişti.
1984’te özel sektörün çayla ilgili faaliyete başlamasıyla Çaykur’un
sektörün tamamını yönetme imkânı ortadan kalkmış ve düzenlenmeyen, denetlenmeyen, yönetilmeyen yeni bir alan ortaya çıkmıştır. Sektörün tamamını
kapsayan bir hizmet yerinden yönetim kuruluşu olarak Çay Kurulu’nun kurulması, kamu yönetiminin ve kamu hizmetlerinin devamı bakımından doğal bir
zorunluluk olarak belirmektedir.
4.2. Tarımda Tek Düzenleyici Kurul Oluşturulması
Elde edilen gayri resmi bilgilere göre, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı çevrelerinde; şeker, tütün ve çay gibi tarım ürünlerinin her biri için ayrı
düzenleyici kurul oluşturulması yerine, tek bir kurul ihdas edilmesi görüşü
öne çıkmaktadır. Kurulacak çok sayıda kurulun getireceği mali yükler ve dağınıklık, bu yaklaşımın gerekçesi olarak gösterilebilirse de ortaya çıkabilecek
olumsuzluklar daha fazladır.
Türkiye’nin Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu (DZİK) 1938-1948 arasında bütün tarım ürünlerini tek çatı altında yöneten bir kurum olarak, önerilen
yapının bir örneği sayılabilir. Bu dönemdeki DZİK uygulamalarından, tarım
ürünlerinin tamamından sorunlu bir kurum olarak, çayla ilgili gerekli uzmanlığın oluşturulamadığı ifade edilmelidir. Bunun yanında, tarıma odaklı bir kurumun çay sanayisini bütünüyle yönetme ve yönlendirme noktasında yeterince
başarılı olamadığı düşünülerek, 1948 yılında çay tarımı Tarım Bakanlığı’na
çay sanayisi ve ticareti de TEKEL Genel Müdürlüğü’ne verilmiştir.
35
Kurulabilecek Tarım Üst Kurulu, her bir tarım ürünü ile ilgili uzmanlık oluşturmada zorlanacağı gibi, ilgili sektör temsilcilerinin ve uzmanlarının
kurulda yer alması imkânsız hale gelecektir. Bunun sonucunda, şeker veya
tütün sektörünü temsilen kurulda görev alacak kişiler, çayın kaderini belirleyecek oylamalarda oy kullanacaklardır.
Ayrıca, bu tür bir merkezi kurulun Ankara’da kurulması düşünüldüğünden, çay gibi belli bir coğrafi yörede yetişen ve bu yörede kurulu fabrikalarca işlenen ve paketlenen bir ürünün, uzaktan yönetilmesi kesinlikle mümkün olamayacaktır.
Çağımızın yönetim anlayışı olan yönetişim uygulamaları gereği,
çay sektörü temsilcilerinin kurulunda yer alacağı, Türk çaycılığının merkezi
Rize’de yer alarak sektörü yakından denetim altında tutacak ve çayla ilgili her
konudan sorumlu olacak bir bağımsız düzenleyici kurulun (Çay Kurulu’nun)
kurulması gerekli görülmektedir.
4.3. Çay Kurulu Kurulması
Çay sektörü ile ilgili konulara odaklanacak ve uzmanlaşacak bir Bağımsız Düzenleyici Kurul (Üst Kurul) olarak; Çay Kurulu’na ihtiyaç vardır. Çay
Kurulu’nun yürüteceği faaliyetler, şu anda Türk çay sektöründe hiçbir kurumsal birim tarafından yapılmamaktadır. Kurumsal bir üst yapılanma bulunmamasından kaynaklanan boşluğun doldurulması, sektörde daha önce görülmeyen pek çok işlevin hayata geçmesini sağlayabilecektir.
Çay Kurulu, sektörde düzenleme ve denetleme işlevini üstlenecektir.
Yeterli bir çay kanunu çıkarılması açık bir ihtiyaç olmakla birlikte, düzenleme
ihtiyacı kanunla sona ermeyecektir. İdarenin yapması gereken çok sayıda düzenleyici işleme ve çıkarılması gereken; yönetmelik, yönerge, tebliğ, tamim,
talimat türünde mevzuata ihtiyaç olacaktır.
Sektördeki sorunlara çözüm arayacak; tespit ettiği ve kendisine ulaşan sorunları çözüme götürecek bir yaklaşımla, sektörü tam olarak sahiplenecek bir Çay Kurulu yapılanması gereklidir. Sorunların kangrene dönüştüğü
mevcut durumdan, çözüm odaklı bir yapılanma sayesinde; kimi sorunların
çözümü için gerekli bilimsel ve/veya finansal desteğin sağlanması, kimi sorunların çözümünün bizzat sağlanması gibi seçeneklerle sektörün sorunları
çözülebilecektir.
Çay Kurulu, alacağı tedbirlerle standart dışı çay üretimini önleyecektir. Çay üretimi standartları belirlendikten sonra, standart dışı çay üretimi teknolojilerinin modernizasyonuna imkân hazırlanması, buna rağmen teknolojisini geliştirmeyen işletmelerin imalattan men edilmesi gerekli olacaktır.
Çayda kalitenin geliştirilmesi için tedbir alınacaktır. Bir çay sürgününün
15 günde tamamlanması için, sektördeki tüm kurulu işleme kapasitesinin
kullanımının sağlanması yeterli olabilecektir. Bunun sağlanması halinde,
çayın erkenden işlenmesinin sağlayacağı kalite kazançları önemli katkılar
sunacaktır.
36
Türk çayının markalaşması için özel stratejiler geliştirilmesi ve uygulanması gereklidir. Ülke içinde Çaykur başta olmak üzere belli çay markaları ortaya çıkmış olmakla birlikte, dünya çapında bir Türk çayı markası
mevcut değildir. Bunun sağlanabilmesi, sektörde özel ve pahalı çaylar üretilmesine bağlı görünmektedir. Bu ise stratejik bir bakış açısının sektöre
hâkim olmasıyla daha kolay olabilecektir.
Çay Kurulu, organik çay üretimini kolayca sektörün tamamına yayabilecektir. Çay havzasının tamamında organik üretim yapılması, çay için özel
bir organik gübre seçilmesi ve bu gübrenin kitlesel olarak üretilip müstahsile
dağıtılmasıyla mümkün olabilecektir. Böyle bir organizasyon, sektörün bütününde kural ve yasaklar koyabilen ve sektörel uygulamaları hayata geçirebilen bir üst yapı örgütüyle mümkün olabilir.
Günümüz Türk çay sektöründe, sektörün en zayıf halkası yaş çay
üreticisidir. Özel sektör yaş çay işleme tesisleri zorlandıklarında, yaş çay fiyatlarını düşürerek veya bedel ödeme sürelerini uzatarak, sorunu müstahsile
yansıtmaktadırlar. Çay Kurulu’nun kurulması ile sektördeki bu tür sorunlar çözülebilecek ve yaş çay üreticisinin hakları güvenceye alınacaktır.
5. SONUÇ
Türk çay sektörü, geleneksel olarak Tarım Bakanlığı bünyesinde
yönetilmemekte, hizmet yerinden yönetim kuruluşları aracılığıyla idare edilmektedir. Bu sebeple çay tarımı ve sanayisi ile ilgili devlet görevleri Çaykur’a
verilmiştir. Ancak, 1984’te çayda özel sektör faaliyetlerine izin verilmesiyle
birlikte, Çaykur’un görev ve denetim alanının dışında kalan, özel sektör işletmeleri ortaya çıkmıştır. Tarım Bakanlığı’nın da görevli olmadığı, Tarım İl
Müdürlükleri’nin çayla ilgili görevlerinin bulunmadığı bir yapıda, sektörel bir
yönetim boşluğu ortaya çıkmıştır.
Diğer çay üreticisi ülkelerden bir kısmında tarımdan sorumlu bakanlıklar çay sektörünü yönetirken, çoğunda Çay Kurulu adı altında düzenleyici
ve denetleyici üst kurullar faaliyettedir. Türkiye’de tarımdan sorumlu bakanlık
çay tarımından da uzun süredir sorumlu olmadığına göre, yapılması gereken
şey, bir Çay Kurulu kurarak sektörü bütünsel olarak görebilen bu örgütsel yapı
ile sorunları çözmektir.
Düzenleyici kurulu gerekli görmekle birlikte, bütün tarım ürünlerini
yönetecek tek kurul oluşturulmasını savunan yaklaşım, çay sektörü için bir
çözüm değildir. Çay sektörünü yönetecek örgütsel yapının yörede yer alması
ve gerekli uzmanlığı sağlayacak biçimde sadece çaydan sorumlu olması gereklidir.
Çay Kurulu, ülkemizdeki diğer benzeri kurullar gibi standart bir kurumsal yapı olarak değil, sektör temsilcilerinin kurulu oluşturduğu, çağdaş yönetişim yaklaşımlarına uygun bir çözüm olarak hayata geçirilmelidir. Sektörün
her kesiminden temsilcilerin yer aldığı, uzmanlık düzeyi yüksek bir Çay Kurulu, çay sektörünün içinde bulunduğu devasa sorunların çözümü için atılması
gereken en önemli adımlardan birini oluşturmaktadır.
37
KAYNAKLAR
Yue, B., (2011), “Forget Wine, Get picky about rare, exotic teas”, China
Daily, 28 March, 2011; http://www.chinadaily.com.cn/cndy/2011-03/28/content_12234084.htm; 01.05.2013.
Bolton, D, (2011), Japanese Tea: Plan B, Food Safety Magazine, OctoberNovember 2011; http://www.foodsafetymagazine.com/magazine-archive1/
octobernovember-2011/japanese-tea-plan-b/; 24.04.2013.
China Times, (2012),” Pesticide-free food is unrealistic: China’s agriculture
ministry”, China Times;http://www.wantchinatimes.com/news-subclass-cnt.
aspx?id=20120521000043&cid=1105; 01.05.2013.
Çaykur, (2000), Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü 2000 Yılı İstatistik Bülteni,
Çaykur, Rize.
Çaykur, (2002), Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü 2002 Yılı İstatistik Bülteni,
Çaykur, Rize.
Dong, H. (2013), “Chinese tea products safe”, China.org.cn; http://www.china.
org.cn/china/2012-04/29/content_25268698.htm; 30.04.2013.
DZİK, (1938), 07.01.1938 tarih ve 3308 sayılı Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu Hakkında Kanun, RG: 13.1.1938; Sayı: 3807.
India Teaboard, (2013), About Tea Board: Tea Board Organizations and Functions; http://www.teaboard.gov.in/inner1.asp?param_link_id=110; 28.04.2013.
JCTA, (2011), Update Japanese Tea Safety New business Council in japan,
FAO-IGG pre-Meeting, July18th and 19th, 2011, Mombasa, Kenya;
http://www.fao.org/fileadmin/templates/est/COMM_MARKETS_MONITORING/Tea/Documents/PPT-TeaSaftey_Japan.ppt; 24.04.2013.
Kadavil, S.M. (2007), Indian Tea Research, http://somo.nl/publications-en/
Publication_3092; (28.04.2013).
Karmakar, K.G. and Banerjee, G.D. (2005), The Tea Industry in India: A Survey, National Bank for Agriculture & Rural Development, Occasional Paper
39, Mumbai.
Kenya Tea Board, (2013), Functions;
http://www.teaboard.or.ke/about/functions.html; 28.04.2013.
Kenya Tea Board, (2011), Annual Report and Accounts 2010-2011;
http://www.teaboard.or.ke/opencms/export/sites/tbk/about/reports/TEA_BOARD_MAG_FINAL_BITMAP.pdf; 28.04.2013.
38
Law of Tea, (2009), “Regulators”, LawofTea.com; http://www.lawoftea.com/
regulators.html; 01.05.2013.
MAFF, (2012), Delicious Nippon; Japanese green tea, Japan Ministry of Agriculture;
http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=WKD7AOglHkw;
24.04.2013.
Saklı, Ali Rıza, (2004), Çay Sektöründe Sorunlar ve Çözüme Yönelik Model
Arayışları, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
Saklı, Ali Rıza, (2008), Türk Çayının Dünü ve Bugünü: Çayın Bölge Tarihindeki Yeri ve Çaykur’un Üreticiye Devri İçin Bir Model Çalışması, Kaknüs Yayınları, İstanbul.
Sarıahmetoğlu, Y. Tanrıvermiş, H. Karakaş, A. Günler, N., (1997), Çayda
Yeniden Yapılanma, Oba Çay Yayını, İstanbul, 1997.
Sri Lanka Tea Bord, (2013), Sri Lanka Tea Board;
http://library.pureceylontea.com/index.php?option=com_content&view=articl
e&id=135&Itemid=246&lang=en; 28.04.2013.
Umeda, S. (2011), Japan: Green Tea Promotion Adopted by Law, Library of
Congress; http://www.loc.gov/lawweb/servlet/lloc_news?disp3_l205402655_
text; 01.05.2011.
Vietnamplus, (2013), Bringing Vietnamese tea to the World, Vietnamplus;
http://en.vietnamplus.vn/Home/Bringing-Vietnamese-tea-to-theworld/20132/31689.vnplus; 24.04.2013.
39
DÜNYA ÜLKELERİ İLE TÜRKİYE’NİN ÇAY ÜRETİMİNİN
İSTATİSTİKLERLE İNCELENMESİ
Günseli KURT1 ve Hazan Kübra HACIOĞLU2
1
Yrd. Doç. Dr., Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen-Ed. Fak.
[email protected]
2
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Öğrencisi, Fen-Ed. Fak.
[email protected]
ÖZET: Bu çalışmada; Dünya’da çay üretim ve ticareti yapan ülkelerin ve Türkiye’nin
aralarında var olan benzerlik ya da farklılıkların ve birbirlerine göre durumlarının ortaya
konulması amaçlanmıştır. Çay üretemeyen ya da üretici olduğu halde talebi karşılayamayan ülkelerin çay ithalatı yoluna gitmesi, çayın ticari ve ekonomik açıdan daha
da değerlenmesine yol açmıştır. Bu çalışmada, Gıda ve Tarım Örgütü (Food and
Agriculture Organization (FAO)) ile Uluslararası Ticaret Merkezi (International Trade
Center (ITC)) internet sitelerinden, çay üretim ve ticareti yapan ülke istatistikleri elde
edilerek derlenmiştir. Çay üretimi ve ticaretinde önemli olduğu düşünülen değişkenler kullanılarak değerlendirmeler yapılmıştır. Bu çalışmada, ayrıca, çok değişkenli
istatistiksel analiz tekniklerinden kümeleme analizi yardımıyla, ülke kümelerini belirlemek ve Türkiye’nin hangi ülkelerle aynı kümelerde yer aldığını saptamak amaçlanmıştır. Çay ihracat ve ithalat miktar ve değeri, tarım alanı büyüklüğü, üretim miktarı
değişkenleri v.d.’leri kullanılarak yapılan istatistiksel analizlerde, Çin, Hindistan,
Kenya, Türkiye, Rusya ve Sri Lanka’nın diğer ülkelerden ve birbirlerinden değişkenler
açısından farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Türkiye’nin çay üretim ve ticaret istatistikleri
zamana göre incelendiğinde önemli değişiklikler olduğunu görülmüştür. Dünyada çay
tarım ve üretiminin büyük kısmı, en büyük tüketici konumunda olan Asya ülkelerinde
yapılmaktadır. Son yıllarda Afrika kıtasındaki çay üretim ve ticaretindeki artış dikkat
çekmektedir.
Anahtar kelimeler: İstatistik, Çok Değişkenli İstatistik, FAO, ITC, Dünya Çay Üreticileri.
1. GİRİŞ
Dünyada pek çok ülkede, Çince ‘‘ç’a’’ ve ‘‘t’e’’ kelimelerinden hareketle ‘‘çay’’ ya da ‘‘tea’’ olarak isimlendirilen (http://tr.wikipedia.org/
wiki/%C3%87ay_(bitki)) çayın ilk kez Çin ve Hindistan arasındaki bölgede
bulunarak kullanılmaya başlandığı düşünülmektedir.
Çay bitkisinin körpe yapraklarının ve tomurcuklarının değişik
yöntemlerle işlenmesi ile elde edilen çay, ‘‘Su’’ ve ‘‘Süt’’ gibi alkolsüz
içeceklerden sonra dünyanın pek çok ülkesinde, her yaşta insan tarafından
sevilerek tüketilen, ekonomik değer olarak önem taşıyan bir içecektir. Çayın
kurutularak işlenmesi, istenilen her mevsimde tüketilmesini, günlük bir
içecek olmasını sağlamıştır. Uykuya karşı koymak, dinlenmek, ısınmak ya
da serinlemek amacıyla keyif verici içecek olarak kullanılmaktadır. Son onon beş yıl içinde çayın içerdiği maddeler, vitaminler ve mineraller nedeniyle
40
önemli sağlık problemi yaratan bazı hastalıkların, örneğin yeşil çayın kanser
hastalığının oluşumunu önlenmesine faydası olduğunun anlaşılması, tıp ve
ilaç sektörü çalışanlarının çaya ilgisini artırmıştır(Taşkın, 2007, s.21-25). Bu
amaçla yapılan bilimsel çalışmalar literatürde sıklıkla yer almaya başlamıştır.
Çayın içinde bulunan ve insana dinginlik veren kafein miktarının, kahveye
göre daha sağlıklı olduğu belirtilmektedir. Sağlık açısından da önemli bir
gıda maddesi olduğunun duyulmasıyla çay tüketimi, üretimi ve ticaretinin gün
geçtikçe arttığı istatistiksel rakamlardan da görülmektedir.
Bol yağış isteyen, asitli topraklarda yetişebilen ağaç görünümüne sahip olan, cinsine göre 1 metreden 18 metreye kadar büyüyebilen, yaprağını
dökmeyen, ekonomik ömrü 50-60 yıl olan çay bitkisinin verimi, iklim şartlarına
ve budama–bakım koşullarına bağlı olarak değişkenlik göstermektedir.
Dünyadaki çay tarım ve üretiminin büyük kısmı, en büyük tüketici konumunda olan Asya kıtasında yapılmaktadır. Son yıllarda Afrika kıtasındaki
üretim artışı dikkat çekmektedir. Tropik ve subtropik iklim kuşaklarında yer
alan Asya ve Afrika kıtası ülkelerinde hasat dönemi 9 ila 11 ay devam etmekte, üretim yıl boyunca kesintisiz sürmektedir(Başer, 2006, s.66).
Türkiye’de çay tarımı Karadeniz bölgesinin doğusunda Rize, Artvin, Giresun ve Ordu illeri civarında, arazi yapısından kaynaklanan nedenlerle küçük aile işletmeciliği şeklinde yapılmaktadır(Ataseven, 2012, s.1-4).
Türkiye’de çay hasadı, kış mevsimi dışında, nisan-mayıs ayları ile ekim–
kasım ayı başları arasında yapılabilmektedir. Türkiye, iklim koşulları nedeniyle
çay zararlılarından etkilenmeden, dolayısıyla kimyasal ilaç kullanmadan çay
üretimi yapan ülkelerden biri olarak değerlendirilmektedir. Günümüzde, tüm
tarım üretim alanlarında olduğu gibi, ÇAYKUR önderliğinde, çayda da organik
tarıma dönme çalışmaları yoğunlaşmıştır (Özden,2009, s.17, Canik, 2011,
s.2, http://www. Haberci 53.Com /rize /imdat -sutluoglu-rize-organik-kentolacak-h9643. html).
Çayın sahip olduğu özellikler nedeniyle tüketiminin artışı, dünyada
üretim alanlarının, üretim miktarının ve birim alandan alınan verimin
artmasına neden olmuştur. Üretici ülkeler üretim fazlalığı nedeniyle ve
talepler doğrultusunda yurtdışı satışa yönelmiştir. Çaylar işleme biçimine göre
mayalanmış (siyah), mayalanmamış (yeşil) ve yarı mayalanmış çay olarak
üç ana başlıkta isimlendirilir. Siyah dökme çay, başta nakliye olanaklarının
kolaylığı v.b. nedenlerle, çay ticaretinde önemli bir yere sahiptir. Çayın tadı,
kokusu, rengi, bulanıklığı, belirli standartlara uygunluğu, içerdiği vitamin ve
mineraller ve katkı maddesi olup olmadığı, sağlığa uygun üretimin sağlanıpsağlanmadığı çayın kalitesini ortaya koyan niteliklerdendir. Çaylar üretildiği
ülke ve bölgeye göre marka ve isimlerle tanınmaktadır.
Çay üretemeyen ya da üretici olduğu halde talebi karşılayamayan
ülkelerin çay ithalatı yoluna gitmesi, çayın ticari ve ekonomik açıdan daha
da değerlenmesine yol açmıştır. Dünya çay piyasasında en bilinen ülke
İngiltere’dir. Çay üretimi yapamadığı halde, üretici ülkelerden satın aldığı çayı
başka ülkelere ihraç eden ülkelerin başında İngiltere gelmektedir. ABD, Kana-
41
da, Suudi Arabistan, İsviçre, Rusya ve bazı AB ülkeleri İngiltere ile benzer durumda olup, dünya çay piyasası bu ülkeler tarafından oluşturulan borsalarla
yönlendirilmektedir. İngiltere, Fransa v.d. Avrupa ülkeleri sömürgelerinde olan
ya da sömürgelerinden çıkmış ülkelerde varlıklarını sürdürmeye devam ederek çay üretim ve ticaretini kendi ülkeleri dışında da olsa sürdürmektedirler.
Çay tarım, üretim ve ticareti çok sayıda değişkene bağlı olarak
değişkenlik göstermektedir. Çay yetiştirme aşamasından tüketimin son
noktasına kadar pek çok sektörle iç içe olan bir bitkidir. Çay tarımı, İnsan
gücünün yanı sıra, Gübre, İlaç, Petro Kimya, Kömür, Elektrik, KâğıtPaketleme, Nakliye-Ulaştırma, Pazarlama, Reklamcılık, şeker v.b. sektörlerle
ilişki içindedir(Usta, 2005, s.31). Araştırmalarda, tüm değişkenler dikkate alınarak istatistiksel analizler ve değerlendirmelerle ülkelerin durumunun incelenmesinin gerekliliği açıktır. Bu çalışmada elde edilebilen 1993 ve 2010 yılı
verileriyle dünya ülkeleri ile Türkiye’nin çay üretim ve ticareti benzerlikleri açısından kümelenme durumları incelenmiştir.
2. ÇAY İSTATİSTİKLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Bu çalışmada, Gıda ve Tarım Örgütü (Food and Agriculture Organization (FAO)) ile Uluslararası Ticaret Merkezi (International Trade Center (ITC)) internet sitelerinden, çay üretimi ve ticareti yapan ülke istatistikleri elde edilerek derlenmiştir. Çay üretim ve ticareti değerlendirmesinde
kullanılabilecek değişkenler ve tanımlamaları: X1: Çay Ekim Alanı(hektar), X2:
Çay Üretim Miktarı(ton), X3: Tarımla Uğraşan Üretici Sayıları, X4: Çay İthalat
Miktarı(ton), X5: Çay İhracat Miktarı(ton), X6: Çay Fiyatı($), X7: Çay İhracat
Değeri($), X8: Çay İthalat Değeri($), X9: Toplam İthalat Miktarı(ton), X10: Toplam İhracat Miktarı(ton), X11: Toplam İthalat değeri($), X12: Toplam İhracat
değeri($), X13:Gayri Safi Üretim Değeri($), X14: Yıllık Çay Arzı Miktarı(Kişi/
Yıl), X15: Nüfus(milyon), X16: Ülke Alanı(1000 Hektar), X17: Toplam Tarım Alanı(1000 Hektar)
2.1. Dünya Çay İstatistikleri - Değerlendirmeler
Dünya çay ekim alanlarının büyüklük sıralamasında 1961 yılından
günümüze Çin en büyük çay ekim alanına sahip ülke konumundadır. Dünya
çay ekim alanlarının 1961’de %26’sı, 2011’de %46,5’i ile Asya’nın en büyük
ülkesi olan Çin’de yer almaktadır. En büyük çay ekim alanlarına sahip Çin,
Hindistan ve giderek çay ekim alanı azalan Sri Lanka’nın yıllardır ilk üç sırayı
aynen koruduğu Çizelge 1.’den izlenebilmektedir. 1961 yılında çay ekim alanı
büyüklüğü 17.756 hektarla 11. sırada olan Afrika ülkesi Kenya, son istatistiklere göre 2011 yılında 187.855 hektarlık çay üretim alanıyla dünya çay ekim
alanı sıralamasında 4.üncü sıraya yükselmiştir.
42
Tablo 1. Dünya çay ekim alanı (X1) büyüklük değerlemesi.
Sıra
no
1961 yılı
Ülke sıralaması
Üretim
alanı
(Hektar)
%
2011yılı
Ülke sıralaması
Üretim
alanı
(Hektar)
%
1.514.000
46,5
1
Çin
354.979
26,0
Çin
2
Hindistan
331.229
24,2
Hindistan
580.000
17,8
3
Sri Lanka
237.713
17,4
Sri Lanka
221.969
6,8
4
Endonezya
107.000
7,8
Kenya
187.855
5,8
5
SSCB
63.000
4,6
Endonezya
122.700
3,8
6
Japonya
48.900
3,6
Vietnam
114.800
3,5
7
Myanmar
48.000
3,5
Myanmar
79.343
2,4
8
Bangladeş
32.000
2,3
Türkiye
75.890
2,3
9
İran
19.979
1,5
Bangladeş
56.670
1,7
10
Vietnam
19.100
1,4
Japonya
46.200
1,4
11
Kenya
17.756
1,3
Arjantin
36.989
1,1
12
Türkiye
14.976
1,1
Uganda
29.673
0,9
13
Arjantin
13.100
1,0
Malavi
24.569
0,8
14
Mozambik
13.000
1,0
Tayland
20.214
0,6
15
Malavi
11.000
0,8
İran (İslam Cumh)
19.791
0,6
16
Demokratik Kongo
Cumh
8.653
0,6
Tanzanya Bi Cumh
19.683
0,6
17
Uganda
5.500
0,4
Nepal
17.451
0,5
18
Tanzanya Birleşik
Cumh
5.500
0,4
Ruanda
15.065
0,5
19
Brezilya
4.133
0,3
Burundi
10.500
0,3
20
Malezya
3.521
0,3
Etiyopya
Diğer ülkeler
9.799
0,7
Diğer ülkeler
1.366.126
100,0
Toplam
Toplam
9.546
0,3
53.854
1,7
3.256.762
100
Türkiye kısıtlı çay ekim alanlarına rağmen, 1961 yılında çay ekim alanı
büyüklüğü ile 12.inci sıradayken, 2011 yılında 8.inci olmuştur ve 1961’de dünyadaki toplam çay ekim alanlarının %1,1 inde ekim yapılırken, 2011’de bu
alan %2,3’e ulaşmıştır.
43
Çizge 1. 2011 yılında Türkiye ile en çok çay ekim alanına sahip ülkelerin
Ekim alanı değişimi (1961-2011)
Tablo 2. Dünya çay üretim miktarı (X2) büyüklük değerlemesi.
Sıra
no
1961 yılı
Ülke sıralaması
Üretim
miktarı
(ton)
%
2011 yılı
Ülke sıralaması
Üretim
miktarı
(ton)
%
1
Hindistan
354.397
0,36
Çin
1.640.310
0,35
2
Sri Lanka
206.488
0,21
Hindistan
966.733
0,21
3
Çin
97.064
0,10
Kenya
377.912
0,08
4
Japonya
81.527
0,08
Sri Lanka
327.500
0,07
5
Endonezya
77.100
0,08
Türkiye
221.600
0,05
6
USSR
39.592
0,04
Vietnam
206.600
0,04
7
Bengaldeş
26.542
0,03
İran
162.517
0,03
8
Malavi
14.288
0,01
Endonezya
142.400
0,03
9
Kenya
12.641
0,01
Arjantin
96.572
0,02
10
İran
10.922
0,01
Japonya
95.012
0,02
11
Mozambik
8.100
0,01
Tayland
73.320
0,02
12
Vietnam
7.500
0,01
Bangladeş
60.500
0,01
13
Kongo
7.000
0,01
Malavi
52.000
0,01
14
Arjantin
6.486
0,01
Uganda
35.194
0,01
32.000
0,01
15
Türkiye
5.450
0,01
Tanzanya (Birleşik
Cumhur.)
16
Myanmar
5.200
0,01
Myanmar
31.670
0,01
17
Uganda
5.100
0,01
Raunda
24.066
0,01
44
18
Brezilya
5.000
0,01
Malezya
20.626
0,00
19
Tanzanya (Birleşik
Cumhur.)
4.459
0,00
Zimbabwe
18.223
0,00
20
Malezya
2.635
0,00
Nepal
17.438
0,00
Diğer ülkeler
6.294
0,01
Diğer ülkeler
66.775
0,01
983.785
100,0
4.668.968
100,0
Toplam
Toplam
1961yılında dünyada üretilen çayın yüzde 36’sı Hindistan tarafından üretilirken, bu oran 2011 yılında %21’e düşmüştür. Çin’in üretim miktarı ele alınan
yıllarda %10’dan %35’e çıkmıştır. Afrika ülkesi Kenya’nın üretim miktarı sıralamasındaki yeri 2011 yılında 377.912 ton ile 3.üncü sıraya yükselmiştir.
Çizelge 2. En çok çay üreten ülkeler ile Türkiye’nin
üretim miktarı değişimi(1961-2011)
Sri Lanka’nın çay üretim miktarı aynı düzeyi korurken, Hindistan’ınki
istikrarlı bir şekilde artmaktadır. Endonezya, Türkiye ve Kenya üretiminin zamanla arttığı gözlemlenmektedir. Çin 2000’li yılların başından itibaren üretimini çok fazla artırmıştır.
Türkiye çay üretim miktarı büyüklüğü ile 1961 yılında 15.inci sıradayken, 2011 yılında 221.600 tonluk üretimle 5.inci olmuştur. Türkiye’nin üretim
miktarının, ekim alanı çok fazla artmamasına rağmen, büyük bir sıçrama yaptığı yukarıda verilen iki çizelgedeki istatistikler birlikte değerlendirildiğinde görülmektedir.
45
Çizelge 3. Dünya ülkelerin çay üretimi miktarı payı (2011yılı)
Çay üretiminin artışı, ticaretinin de artışını gündeme getirmektedir. İhracat
miktarı büyüklüğü 417.661 ton olan, dünya çay ihracatının %25’ini karşılayan Kenya en büyük ihracatçı ülke konumundadır(bknz Çizelge 3). Kenya’yı
Sri Lanka ve Hindistan izlemektedir. Dünya çay ithalatının miktar olarak %
17’ini gerçekleştiren Rusya en büyük ithalatçı ülkedir. Dünya çay ithalatında
Rusya’dan sonra diğer önemli ülkeler % 9 ithalat payı ile İngiltere ve % 8 ile
Amerika Birleşik Devletleri’dir.
Tablo 3. Dünya Çay İthalat(X4) ve Çay İhracat(X5) miktarları
büyüklük değerlemesi
Sıra
no
2010 yılı
Ülke sıralaması
İthalat
miktarı(ton)
%
2010 yılı
Ülke sıralaması
İhracat
miktarı(ton)
%
1
Rusya Federasyonu
181.619
0,11
Kenya
417.661
0,25
2
Birleşik Krallık
149.821
0,09
Sri Lanka
312.908
0,19
3
Amerika Birleşik
Devletleri
126.868
0,08
Hindistan
234.560
0,14
4
Pakistan
94.463
0,06
Vietnam
136.515
0,08
5
Mısır
87.194
0,05
Endonezya
87.101
0,05
6
Birleşik Arap
Emirlikleri
64.224
0,04
Arjantin
85.695
0,05
7
Iran
58.769
0,04
Uganda
55.079
0,03
8
Fas
54.470
0,03
Malavi
49.999
0,03
50.835
0,03
Birleşik Arap
Emirlikleri
49.819
0,03
46.539
0,03
Birleşik Krallık
30.676
0,02
9
Almanya
10
Polonya
46
11
Japonya
43.301
0,03
Tanzanya Birleşik Cumhur.
26.172
0,02
12
Sudan
32.669
0,02
Almanya
25.939
0,02
13
Suudi Arabistan
31.594
0,02
Iran
24.611
0,01
14
Afganistan
30.868
0,02
Ruanda
22.143
0,01
15
Kazakistan
30.193
0,02
Hollanda
17.628
0,01
16
Suriye Arap
Cumhuriyeti
29.974
0,02
Amerika Birleşik
Devletleri
10.835
0,01
17
Hollanda
28.521
0,02
Belçika
10.082
0,01
18
Güney Afrika
27.535
0,02
Zimbabve
10.023
0,01
19
Özbekistan
21.518
0,01
Polonya
10.008
0,01
20
Şili
21.349
0,01
Rusya Federasyonu
9.170
0,01
8.618
0,005
(34) Türkiye
2.191
0,001
448.609
0,27
Diğer ülkeler
88.801
0,05
1.660.933
1,00
Toplam
1.715.425
1,00
(39) Türkiye
Diğer ülkeler
Toplam
Tablo 4. Dünya Çay İthalat(X7) ve Çay İhracat(X8) değerleri sıralaması
Sıra
no
2010 yılı
Ülke sıralaması
İthalat
miktarı($)
%
2010 yılı
Ülke sıralaması
İhracat
miktarı($)
%
1
Rusya Federasyonu
563.106
0,10
Sri Lanka
1.365.966
0,25
2
Birleşik Krallık
420.716
0,08
Kenya
1.165.137
0,21
3
Amerika Birleşik
Devletleri
400.729
0,07
Hindistan
694.661
0,12
4
Birleşik Arap
Emirlikleri
267.216
0,05
Birleşik Krallık
327.691
0,06
5
Pakistan
266.639
0,05
Birleşik Arap
Emirlikleri
232.225
0,04
6
Mısır
262.270
0,05
Vietnam
199.979
0,04
7
Suudi Arabistan
211.271
0,04
Almanya
194.718
0,03
8
Japonya
194.882
0,04
Endonezya
178.549
0,03
9
Almanya
168.992
0,03
Malavi
120.787
0,02
10
Kanada
160.434
0,03
Arjantin
94.475
0,02
11
Fransa
156.126
0,03
Belçika
83.062
0,01
12
Iran
153.810
0,03
Polonya
75.794
0,01
13
Polonya
134.540
0,02
Amerika Birleşik
Devletleri
68.357
0,01
14
Fas
111.523
0,02
Uganda
68.263
0,01
15
Kazakistan
105.203
0,02
Hollanda
66.074
0,01
16
Hollanda
101.137
0,02
Rusya Federasyonu
55.949
0,01
17
Avustralya
98.969
0,02
Fransa
51.216
0,01
47
18
Ukrayna
87.281
0,02
Japonya
50.241
0,01
47.324
0,01
36.994
0,01
19
Sudan (eski)
82.229
0,01
Tanzanya Birleşik
Cumhur.
20
Suriye Arap
Cumhuriyeti
69.758
0,01
Kanada
(45) Türkiye
21.530
0,004
(36) Türkiye
9.163
0,0017
0,27
Diğer ülkeler
394.623
0,07
1,00
Toplam
5.572.085
1,00
Diğer ülkeler
Toplam
1.494.860
5.511.691
Dünya çay ihracatında en önemli ülkeler arasında yaklaşık % 25’lik
pay ve toplam 1.365.966 dolarlık ihracat ile Sri Lanka, % 21’lik pay ve
1.165.137 dolar ihracat ile Kenya ve % 12’lik pay ve 694.661 dolarlık ihracat
ile Hindistan yer almaktadır. Türkiye ise 9.163 dolarlık ihracat ile 36.sıradadır.
Rusya, Birleşik Krallık (İngiltere), Amerika ve Birleşik Arap Emirlikleri
çay ithalatına en çok ödeme yapan ülkelerin başında gelmektedir. İlk 20 ülke
içinde coğrafi açıdan Türkiye’ye yakın Rusya ve Avrupa ülkeleri dikkat çekmektedir. Türkiye’nin çay ithalatına ödediği miktarın dünyadaki tüm ülkelerin
toplam ithalat ödemesine oranı 0,0039 olup binde 4’e yaklaşmıştır.
Sri Lanka, Kenya ve Hindistan dünya çay pazarından %56’lık pay ve
3.225.764 dolarla en çok gelir elde eden ülkelerdir. Türkiye’nin 2010 yılı için
dünya çay pazar payı yaklaşık binde 2’ye yaklaşmaktadır (hesaplanan değer % 0,165’tir). Türkiye’nin dolar bazında ithalat ve ihracat nedeniyle yaptığı
alım/satım değerleri dünya ölçeğinde fazla değildir. Ancak 2010 yılında çay
dışalımına ödenen meblağın, satışın üç katına karşılık geldiği dikkati çekmektedir.
2.2. Türkiye’nin Çay İstatistikleri-Değerlendirmeler
Türkiye’de 2011 yılı itibariyle, doğu Karadeniz bölgesinde, çay üretimi
yapılabilen illerdeki ekim alanı ve üretim miktarı istatistikleri çizelge 5’te verilmiştir.
48
Tablo 5. Türkiye’de doğu Karadeniz bölgesi illerinin
çay ekim alanı ve üretim miktarları
İl
Artvin
Giresun
Ordu
Rize
Trabzon
2011 yılı çay üretimi
Ekim Alanı (ha)
8.575,5
Üretim Miktarı (ton)
61.562
Ekim Alanı (ha)
1.980,9
Üretim Miktarı (ton)
24.623
Ekim Alanı (ha)
11,4
Üretim Miktarı (ton)
53
Ekim Alanı (ha)
49.795,3
Üretim Miktarı (ton)
960.270
Ekim Alanı (ha)
15.526,4
Üretim Miktarı (ton)
184.633
2011 yılı ve daha eski verilere göre, Türkiye’de çay, daha çok Rize ve
Trabzon’da olmak üzere Artvin, Giresun ve Ordu’da üretilmektedir. Yoğun
emek gerektiren çay üretiminde köylülerin ve kadınların çalışması, özellikle
Rize’deki çay fabrikaları nedeniyle çayın istihdama katkısı yüksektir.
Gıda ve Tarım Örgütü ile Uluslararası Ticaret Merkezi internet sitelerinden derlenen, Türkiye’nin çay ekim alanı ve üretim miktarı istatistiklerindeki zamana bağlı birlikte değişimi çizgelerle verilmiştir. Çay ekim alanı artışı
fazla olmamasına rağmen üretim miktarındaki artış, Türkiye’de çay veriminin
arttığını göstermektedir. 1999 yılında çay bitkisinde budama ve gençleştirme çalışmaları yapıldığı ilgili yayınlarda belirtilmekte, dolayısıyla 2004 yılına kadar verim artışı olmadığı, ancak izleyen yıllarda bu iyileştirmenin etkisi
izlenebilmektedir(Demir, 2002, s.1-4).
Çizelge 4. Türkiye’nin çay ekim alanı (hektar) ve üretim
miktarındaki(ton) değişim
49
Türkiye’nin 1991 ile 2011 yılları arasındaki çay ihracat/ithalat miktarı(ton)
ve değerleri($) izleyen iki çizge üzerinde takip edildiğinde; son yıllarda ihracat
azalırken, ithalatın gittikçe arttığı görülmektedir. Bunun nedenleri arasında,
ithalat kolaylıkları, özel çay üretim fabrikalarının kurulmasına izin verilmiş olması, nüfus artışı nedeniyle talepteki yükselme v.b nedenlerin olabileceği düşünülebilir (Enginyurt, 2006, s.37-38).
Tablo 6. Türkiye’nin 1991-2010 yılı çay ticareti istatistikleri
Türkiye
yıllar
Çay
İhracatı
(ton)
Çay
İhracatı ($)
Çay
İthalatı
(ton)
Çay
İthalatı ($)
1991
2,314.00
3,090.00
1,568.00
3,807.00
1992
5,048.00
6,200.00
1,212.00
2,439.00
1993
39,602.00
45,794.00
2,033.00
4,605.00
1994
5,201.00
5,530.00
1,233.00
2,798.00
1995
2,302.00
3,506.00
1,452.00
3,334.00
1996
4,011.00
5,109.00
2,309.00
4,362.00
1997
19,103.00
15,259.00
2,396.00
4,280.00
1998
17,526.00
14,233.00
2,429.00
4,935.00
1999
4,522.00
4,892.00
4,828.00
5,007.00
2000
6,381.00
5,782.00
4,778.00
7,934.00
2001
4,817.00
4,073.00
5,365.00
8,375.00
2002
4,852.00
4,782.00
1,539.00
2,684.00
2003
6,711.00
6,959.00
2,455.00
3,941.00
2004
5,929.00
6,857.00
2,872.00
5,205.00
2005
5,769.00
7,010.00
3,315.00
6,438.00
2006
2,674.00
4,500.00
3,821.00
7,735.00
2007
3,330.00
5,496.00
3,511.00
8,158.00
2008
3,191.00
11,232.00
4,305.00
11,322.00
2009
2,135.00
7,754.00
5,361.00
13,538.00
2010
2,191.00
9,163.00
8,618.00
21,530.00
50
Çizelge 5. Türkiye’nin çay ithalat ve ihracat değer (dolar)
miktarındaki değişim
Çizelge 6. Türkiye’nin çay ithalat ve ihracat miktarındaki (ton) değişim
Türkiye’nin 2006 yılından günümüze çay ihracatı miktar ve gelir olarak
azalmakta, aksine ithalatı artmaktadır. Çay ithalatı ile ihracatı için ödemeler
arasındaki denge ülke ekonomisi ve üreticiler açısından dikkatle ele alınması
gereken konulardandır. Üreticilerin çaya alternatif ürünlere yönelmesi, dünyada en çok çay tüketen ülkeler arasında olan Türkiye’nin para dengelerini
etkilemesi beklenmelidir. Bu gelişmenin, konunun uzmanları tarafından, değerlendirilmesi gerekmektedir.
51
Çizelge 7. Türkiye’nin çay ticareti istatistiklerinin
miktar ve değer olarak 3 boyutlu uzaydaki birlikte değişim görünümü
2.3. İstatistikleri Değerlendirmede Kullanılan Çok Değişkenli İstatistiksel Teknik:vKümeleme Analizi
Dünya ülkelerinin çayla ilgili değişkenler bakımından aralarında var
olabilecek benzerliklerin ya da farklılıkların ortaya konulması ve Türkiye’nin
konumunun belirlenmesinin amaçlandığı çalışmanın bu kesiminde çok değişkenli istatistiksel tekniklerden kümeleme analizi kullanılmaktadır.
2.3.1. Kümeleme Analizi
Kümeleme Analizi (Cluster Analysis) çalışmaya konu olan tüm birimler (bireyler, nesneler) arasında gerçekte var olduğu bilinen grupları, birimler
arasındaki benzerliklere dayanarak az sayıda karşılıklı özel grupları oluşturmak, daha sonra bu gruplara giren birimlerin yapılarını ortaya koymak amacıyla kullanılan çok değişkenli istatistiksel tekniktir. Kümeleme analizi sonucunda ele alınan tüm birimler kendi kümeleri içinde benzer, diğer kümelerdeki
birimlerden farklı olacak şekilde anlamlı kümelerde toplanmaktadır(anonim).
Kümeleme analizinde bilgisayar kullanımı birimleri kümelere ayrıştırma işlemlerinin kolaylıkla yapılmasına yardımcı olmaktadır. Değişkenlerin bağımlı/ bağımsız ayrımı olmadığı durumlarda kullanılan çok değişkenli istatistik
tekniklerden, kümeleme analizinde de öncelikle benzerlik (uzaklık-yakınlıkfarklılık) matrisi oluşturulur.
Daha sonra hiyerarşik ve hiyerarşik olmayan kümeleme yöntemlerinden biri ya da önce hiyerarşik yöntemle küme sayısı, küme merkezleri
belirlendikten sonra başlangıç değer ataması yapılarak hiyerarşik olmayan
çözümleme yöntemi seçilerek uygulamaya geçilir. Elde edilen kümeleme sonuçlarının uygunluğu değerlendirilir (Öz, B., S.Taban, M. Kar, 2008, s.13).
52
Hiyerarşik çözümleme yönteminde birimlerin kaç kümeye ayrılabileceği önceden bilinmemektedir. Her birinde tek birim verisi olan n tane küme
ile çözümlemeye başlanır. Birimlerin benzerlik matrisindeki veriler yardımıyla
benzerliğini belirlemede farklı yollar izlenebilmektedir. Merkezi yöntem(centroid
method), en yakın komşuluk-tek bağlantı yöntemi(nearest-neighbor-single
linkage method), uzak komşu-tam bağlantı/çap yöntemi(farthest neighborcomplete linkage method), gruplar içi ve gruplar arası ortalama bağlantı
yöntemi(average linkage method-between and within groups) ve Ward yöntemlerinden en uygunu seçilir. En benzeyen küme çifti seçilen yönteme göre
birleştirilerek küme sayısı n-1’e düşürülür. Seçilen benzerlik yöntemi işlemleri
tekrarlanarak, yeni benzerlik matrisi oluşturulur ve tekrar en benzeyen kümeler birleştirilerek tüm birimler kümelere atanır. Tek bağlantı tekniğinde benzerlik/yakınlık matrisinde birbirine en yakın iki birim bulunur ve ilk küme çekirdeği
en kısa mesafe esasına dayanarak oluşturulur. Tam bağlantı tekniği, tek bağlantı tekniğine benzer, ancak en uzak iki birimden başlar. Aşırı değerlerden etkilenmeyen ortalama bağlantı tekniklerinde, bir kümenin ortasına düşen birim
esas alınırken; Küme Merkezleri Tekniğinde, bir kümeyi oluşturan birimlerin
ortalamaları esas alınmaktadır. Ward tekniğinde, bir kümenin ortasına düşen
birimin, aynı kümenin içinde bulunan birimlerden ortalama uzaklığı esas alınarak toplam sapma karelerinden yararlanılarak varyansın en küçüklemesi
amaçlanır. Sonuçta birimlerin yer aldığı kümeler ağaç diyagramları (dendogram) ile görsel hale getirilir.
Hiyerarşik olmayan çözümlemede, önceden birimlerin yaklaşık olarak kaç kümeye ayrılabileceği konusundaki bilgi kullanılarak, aşamalı başlangıç, paralel başlangıç ve en çok olabilirlik (optimizasyon) yaklaşımlarından
uygun olanı seçilerek işlemler başlangıç küme sayısı ve küme değerlerine
dayanılarak sürdürülmektedir.
Hiyerarşik olmayan kümeleme analizinde küme sayısına önceden karar verilmektedir. Her birinde bir birim olan k tane başlangıç kümesi verisiyle
çözümlemeye başlanır. Geriye kalan n-k tane birimden k tanesi seçilen yöntemdeki benzerlik değerlerine göre en yakın kümeye atanır. Yeniden küme
değerleriyle benzerlik matrisi oluşturularak tüm birimlerin kümelere atanması
yapılır. En son bulunan k tane küme değerlerine göre birimlerin tümü yeniden
kümelere atanır. Bu işlemler birimlerin kümeler arası geçişi bitinceye kadar
ya da durdurma kuralına göre tekrarlanır. K ortalamalar tekniğinde her bir
birim, küme ortalamasına yakınlığına göre, en çok olabilirlik tekniğinde en
büyük olabilirlik değerini verecek biçimde ilk belirlenen kümelere atanmaktadır. Küme sayısının belirlenmesinde kümelenecek birim sayısının yarısının
karekökü alınarak bulunan tamsayı değeri sıklıkla kullanılan küme sayısı belirleme yöntemidir (Everitt, 1979, s.175).
Kümeleme analizi, çalışmaya konu olan tüm birimlerin (bireylerin,
nesnelerin) o andaki verilere dayanılarak gruplanma yapısını ortaya çıkarmada kullanılan yöntemdir. Verilerden hareketle birimleri benzerliklerine göre
anlamlı ve sağlıklı kümeleme araştırmacının, araştırma sonuçlarını kullanacakların özetleyici bilgiler elde etmesine yardımcı olmaktadır. Kümeleme analizinde örneklem verilerinden hareketle evren için çıkarsamada bulunulamaz,
53
sadece örneklem içindeki birimlerin kümelere ayrışımı değerlendirilebilir. n
birimlik gözlem setindeki verilerin normalliği, eşit varyanslılığı gibi varsayımlar
kümeleme analizinde çok az önem taşımaktadır. Değişkenler arasında çoklu
doğrusal bağlantı olması, değişkenler birimleri ayırmada kullanıldığı için, değişkenlerin gerçek etkilerini ayırt etmede güçlük çıkarması nedeniyle, istenmeyen durumdur. Çok değişkenli istatistikte, değişkenlerin karşılaştırılabilir
ölçeklerle ölçülmesinin önemli olduğu durumlarda ve kümeleme analizinde de
veriler standartlaştırılarak benzer ölçeklere dönüştürülerek çalışılabilmektedir.
Ayrıca yöntem seçimi, hiyerarşik olmayan kümelemede başlangıçtaki
küme sayısının doğru olarak belirlenmesi, hiyerarşik kümelemede belirlenen
küme sayısının gerçek durumu yansıtması ve anlamlılığı genellikle araştırmanın konusuna, araştırmacının ulaşılan sonuçları deneyimleriyle değerlendirmesine bağlıdır (Anderberg, 1973, s.162-163, Kalaycı, 2008, s.349-375).
2.3.2. Kümeleme Analizi Sonucu Bulgular
Dünya ülkelerinin çayla ilgili değişkenler bakımından aralarında var
olabilecek kümelerin ortaya konulması ve Türkiye’nin konumunun belirlenmesinin amaçlandığı çalışmanın bu kesiminde çok değişkenli istatistiksel
tekniklerden kümeleme analizi kullanılmaktadır. Gıda ve Tarım Örgütü ve
Uluslararası Ticaret Merkezi sitelerinden dünya çay üretim ve ticaretine ilişkin
derlenen verilerden seçilmiş, 1993 ve 2010 yılı verileriyle yapılan Kümeleme
analizi çalışmasında SPSS 20 paket programından yararlanılmıştır.
Hiyerarşik ve hiyerarşik olmayan kümeleme analizinde, kümeleri
oluşturabilmek amacıyla değişik bağlantı yöntemleri(linkage method) seçilebilmektedir. Aynı veri setine uygulanan her bir kümeleme yönteminin sonucunda farklı kümelemelere ulaşılabilmektedir. Bilgisayarla kümeleme işlemlerinin kısa sürede tamamlanabilmesi nedeniyle, tüm yöntemler denenerek en
uygun ve güçlü bağlantı yöntemi ile benzerlik ölçüsünün seçilmesine karar
verilmiştir. Yöntemlerin her biri, veri tiplerine amaçlara bağlı olarak benzerliğin
özel bir yönünü göstermektedir. Bu amaçla önce paket programda yer alan iki
aşamalı kümeleme (Two step cluster) yöntemi, daha sonra hiyerarşik, hiyerarşik olmayan, en yakın komşuluk çözümleme yöntemleri uygulanarak, elde
edilen küme sayısı ile kümeleme sonuçlarının uygunluğu değerlendirilmiştir.
Paket programda öncelikle tüm değişkenlerle çözümlemeler yapılmıştır. Ülkelerin kümelenmesinde metrik verilerle çalışıldığından, ham ve
standartlaştırılmış veriler ile benzerlik ölçüsü olarak Öklid, kareli Öklid, cosine,
Pearson korelasyon ölçümleri kullanılmıştır. Kümeleme analizinde kümeleri
belirlemede en etkili olan değişkenler küme sayısına göre farklı olabilmekte
ve hiyerarşik olmayan kümeleme çıktısında otomatik olarak verilen tek yönlü
varyans analizi ile belirlenebilmektedir. Bu çalışmada seçilmiş değişkenlerle
yapılan çözümlemelerin daha anlamlı olduğu görülmüştür. Küme sayısının
belirlenmesinde kümelenecek ülke sayısı 46’nın yarısının karekökü alınarak
bulunan tamsayı değeri yaklaşık olarak 5 olduğu için, en düşük küme sayısının 5 olarak seçilmesi kararlaştırılmıştır.
54
Çalışmada yer verilmeyen fakat denenen kümeleme tekniklerinde
ülkelerin az sayıda kümeye ayrılabildiği anlaşılmaktadır. İki aşamalı kümeleme algoritması çıktılarında (bknz. ek1) 3 ile 10 arasındaki tüm kümeler
için kümeleme kalitesinin çok iyi olduğu sonucuna varılmasına rağmen; Çin,
Hindistan, Kenya, Sri Lanka, Rusya aykırı değerlere sahip olduğu için kendi
başlarına birer kümede, diğer çok sayıda ülke tek bir kümede yer almakta,
ülkeler yeterince anlamlı ve sağlıklı kümelenememiş olmaktadır. Bu nedenle,
değişkeni aykırı değerli ülkeler çıkarılarak, çoğunluğu aynı kümede olan ülkelerden değişken değerleri çok küçük (örneğin üretim miktarı çok az olan) olan
ülkeler çıkarılarak ve kümelemede daha anlamlı olacağı düşünülen, çay ekili
alan-üretim miktarı, ihracat-ithalat, üretim-ihracat değişkenleri ikişerli olarak
alınıp uygulamalar yapılmış, ülkelerin kümelenmesi incelenmiştir.
1993 ve 2010 yıllarına ait standartlaştırılmış verilerin her birine hiyerarşik kümelemede gruplar arası ortalama bağlantı yöntemi (between linkage), cosine benzerlik ölçüsü kullanılarak uygulanmış 5 küme için ülkelerin
kümelenme durumları incelenmiştir. Türkiye’nin dâhil olduğu küme, ülke kümeleri, hiyerarşik kümeleme analizi sonuçlarının grafik özeti olan ağaç diyagramı (dendogram), elde edilen sonuçlar ve ham veriler çizelge halinde
verilmiştir.
Tablo 7. Hiyerarşik Kümelemede
Gruplar Arası Ortalama Bağlantı Yöntemiyle Ülke Küme Üyeliği
1993
2010
1993
2010
1:Arjantin
1
1
2:Azerbaycan
24:Mali
2
2
2
2
25:Mauritis
3
2
3:Bangladeş
2
2
26:Mozambik
2
2
4:Bolivya
3
3
27:Myanmar
2
2
5:Brezilya
3
2
28:Nepal
3
2
6:Burundi
2
2
29:Panama
2
2
3
2
5 küme için
Ülke
7:Kamerun
3
3
30:P Y
Gine
8:Çin
4
4
31:Peru
2
2
9:Kolombiya
2
2
32:Portekiz
2
3
10:D. Kongo
2
2
33:Kore
2
2
11:Ekvador
3
3
34:Rusya
5
5
12:Etiyopya
2
2
35:Ruanda
2
2
13:Gürcistan
3
2
36:Reunion
2
2
55
14:Guatemala
2
2
37:Seyşeller
2
2
15:Hindistan
4
4
38:G Afrika
3
5
16:Endonezya
4
4
39:Sri
Lanka
4
4
17:İran
5
3
40:Tayland
2
3
18:Japonya
5
5
41:Türkiye
4
3
19:Kenya
4
4
42:Uganda
2
2
20:Lao Halk
2
2
43:Tanzanya
2
2
21:Madagaskar
3
2
44:Vietnam
2
4
22:Malavi
3
1
45:Zambiya
2
2
23:Malezya
3
3
46:Zimbabve
3
3
Çizelge 8. 1993 Yılı İçin Ülkelerin Küme Üyeliği Dendogramı
56
Çizelge 9. 2010 Yılı İçin Ülkelerin Küme Üyeliği Dendogramı
Tablo 8. 1993 yılında Türkiye ile aynı kümede yer alan ülke istatistikleri
1993 yılı ham
verileri ülke
Ekili alan
(hektar)
Üretim
miktarı
(ton)
Verim
İhracat
miktarı
(ton)
İthalat
miktarı
(ton)
İhracat
değeri
(dolar)
İthalat
değeri
(dolar)
Çin
900740
620515
6889
206659
14315
376855
15210
Hindistan
448000
703900
15712
153159
874
331845
1278
Endonezya
102542
164994
16090
123925
582
155697
777
Kenya
104860
211160
20137
199379
15
347432
36
Sri Lanka
197230
231871
11756
134742
3464
260996
4116
89330
117099
13109
39602
2033
45794
4605
Türkiye
57
Tablo 9. 2010 yılında Türkiye ile aynı kümede yer alan ülke istatistikleri
2010 yılı
ham verileri
ülke
Ekili
alan(hektar)
Üretim
miktarı
(ton)
Verim
İhracat
miktarı
(ton)
İthalat
miktarı
(ton)
İhracat
değeri
(dolar)
İthalat
değeri
(dolar)
75851
235000
30982
2191
8618
9163
21530
Bolivya
265
1214
47237
11
616
139
1204
Kamerun
1572
4100
26115
1
206
9
901
Ekvador
960
2500
29412
625
29
1133
278
Malezya
1519
9120
48000
2286
18445
6074
37160
Portekiz
40
130
32500
106
886
1610
9387
Tayland
18635
67241
34555
2381
2206
4841
5777
Zimbabve
7963
21000
24419
10023
10227
12902
13726
İran
19473
165717
85101
24611
58769
18478
153810
Türkiye
Çalışmanın bu kesiminde kümeleme analiziyle, 1993 yılında
Türkiye’nin çay üretimi ve ticaretinde rekortmen olan ülkelerle aynı konumda
olduğu kanıtlanmıştır. Bir önceki kesimdeki tablo ve çizelgelerde de verilerek
açıklandığı gibi 2010 yılında Türkiye’nin dâhil olduğu küme 1993 yılındaki
kümeden farklı olup, çay sektöründe söz sahibi ülkelerden uzaklaşmaya
başladığı görülmektedir.
1993 yılı ihracat miktarı (ton) ile Üretim miktarı(ton) değişkenlerine
dayalı kümeleme; En yakın komşuluk analizi (nearest neighbor analysis)
Türkiye merkezli çıktılar aşağıda verilmiştir.
58
Çizelge 10. 1993 Yılı Ülkelerin En Yakın Komşuluk Analizi
Ülkelerin 1993 yılı üretim ve ihracat miktarı verileri alınarak yapılan
analiz sonucunda Türkiye, Hindistan, Çin, Endonezya ve Sri Lanka aynı kümede yer diğer ülkelerden ihracat miktarı ve üretim miktarı bakımından farklı
olduğu görülmektedir. Ülkeler Çin merkez alınarak, yakınlık sırasıyla işaretlenmiştir. (Ham veriler için bknz Çizelge 8)
Türkiye’nin yakın komşuları ve aralarındaki uzaklık aşağıdaki çizelgede verilmiştir.
k Nearest Neighbors and Distances
Displayed for Initial Focal Records
Focal Record
ÇİN
Nearest Neighbors
Nearest Distances
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
HİNDİST
KENYA
SRİ LAN
ENDONEZ
TÜRKİYE
0,569
1,165
1,305
1,522
2,159
2010 yılı Çay ekili alan(ha) ile Üretim miktarı(ton) değişkenlerine dayalı kümeleme; en yakın komşuluk analiziyle Türkiye merkezli çıktılar aşağıda verilmiştir.
59
Çizge11: 2010 Yılı Ülkelerin En Yakın Komşuluk Analizi
Bu çözümlemede de diğer kümeleme çalışmalarında elde edilen
sonuçlarla hemen hemen aynı sonuçlara ulaşıldığı belirlenmiştir. Türkiye,
Vietnam, İran ve Endonezya aynı kümede yer almaktadır. Ancak ekili alan
ve üretim miktarı açısından Türkiye; Sri Lanka Kenya, Hindistan ve Çin’e
daha yakın konumda olduğu iki boyutlu uzay grafiğinde görülmektedir. Çin
ülkelerin tahmin uzayı(predictor space)grafiğinde boyutlara (değişkenlere)
göre en sağ köşede yer almaktadır, ülkeler Türkiye merkez alınarak, yakınlık
sırasıyla işaretlenmiştir.
Türkiye’nin yakın komşuları ve aralarındaki uzaklık aşağıdaki çizelgede verilmiştir.
K Nearest Neighbors And Distances
Displayed For Initial Focal Records
Focal Record
Türkiye
Nearest Neighbors
Nearest Distances
1
2
3
4
1
2
3
4
Viet Nam
İran
Endonezya
Arjantin
0,072
0,123
0,134
0,207
60
3. SONUÇ VE ÖNERİLER
Bu araştırmada; Dünya ve Türkiye, çay üretim ve ticaretinin zaman
içindeki değişimi ile FAO’dan alınan son istatistik verilerine göre, ülkelerin çeşitli değişkenler bakımından birbirlerine göre benzerlik ve farklılıklarına dayalı
kümelenmeleri araştırılmıştır.
Toplanan verilerin analiz edilmesiyle elde edilen bulgular değerlendirildiğinde ilk göze çarpan, Afrika kıtası ülkelerinin çaya olan ilgisinin arttığıdır.
Çay üreten ve ticaretini yapan ülkeler sıralamasında Afrika ülkeleri artık üst
sıralara yükselmeye başlamıştır. Afrika kıtasında yer alan, tropik iklim özellikleri ve çay tarımına uygun alanların bol olduğu bölge ülkelerinin, çay üretim
ve ticareti alanına yönelmiş olması, son 10-15 yıllık dönemde dünya çay pazarında önemli değişikliklere neden olmaktadır.
Kümeleme analizi bulgularına göre 1993 yılında Çin, Hindistan, Sri
Lanka ve Kenya gibi rekortmen ülkeler arasında yer alan Türkiye, 2010 yılında Türkiye’nin çay istatistikleri açısından yüksek değerlere sahip ülkelerle
düşük olan ülkeler arasında olduğu görülmektedir. Dünyada sadece Türkiye,
Gürcistan ve hatta İran, diğer ülkelerin sahip olduğu iklim ve toprak koşullarına sahip değildir. Türkiye, çay üretim ve ticareti bakımından, Asya ve Afrika
ülkelerine göre üretimde iklim koşulları ve ekim alanı yapısı bakımından yeterince uygun koşullara sahip olmamasına rağmen, üretimde iyi konumdadır
ve özellikle ticarette dünya üzerindeki coğrafi konum avantajını kullanabilir
durumdadır. Türkiye’nin, öncelikle yurt içi olmak üzere dünya piyasasını ve düzenlemelerini yakından izlemesi, elde edilebilecek üretim ve pazarlama rakamlarını istatistiksel olarak incelemesi ve kararlar alması gerekir. Yapılacak
çalışmalarda yukarıda sözü edilen yurtiçi ve yurt dışı, ticaret ve pazarlama
araştırması istatistikleri elde edilerek daha ayrıntılı değerlendirmeler gündeme gelebilir. Pazar araştırması yapmak, çay ürününün pazara uygunluğu,
dağıtım kanalları, tüketicinin zevk ve tercihlerinin değerlendirilmesi gibi konularda bilgi sahibi olmak, kalite sorunları, hizmet aksaması ve istikrarsızlık gibi
konularda olabildiğince hızlı tepki vermek, doğru pazarlama stratejisi oluşturabilmek için verilerin elde edilmesi, istatistik biliminden yararlanılması, karar
vericiler için zorunluluk halini almalıdır.
Türkiye’de çay, kahvaltıların ve gün boyu tüketimin vazgeçilmezi olan, çok sevilerek tüketilen içecektir. Çay daha çok Rize ve Trabzon’da
olmak üzere Artvin, Giresun ve Ordu’da üretilmektedir. Yoğun emek gerektiren
çay üretiminde köylülerin ve kadınların çalışması, özellikle Rize’deki çay
fabrikaları nedeniyle çayın istihdama katkısı yüksektir. Saklı-Ağayev (2011,
s.19 ve s.34-36) Çaykur Fabrikalarının Etkinliklerinin Veri Zarflama Analizi İle
Değerlendirilmesi başlıklı çalışmasında, Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne
(Çaykur) bağlı siyah çay üreten yaş çay işleme fabrikalarının etkinliklerini
üretime verilen yaş çay miktarı, direkt işçilik ücretleri, imalat giderleri ve üretim kapasitesi değişkenleriyle incelemiştir. 2005-2010 yılları arasında zamanla fabrikaların etkinlik düzeyinde gerilemenin olduğu sonucuna ulaşmış, bu-
61
nun nedenleri değerlendirilmiştir. 2009 ve 2010 yıllarında etkinlik sorunlarının
daha fazla görüldüğü, bunun bir nedeninin yeni kadrolu işçilerin fabrikalara
dengesiz dağıtılmasının olabileceğinin düşünüldüğü belirtilmektedir.
Tüm bu nedenlerle ve çalışmada elde edilen sonuçlarla, Türkiye’nin
sadece doğu Karadeniz bölgesinde; çay üretiminin sürdürülebilir olmasının
ülke ekonomisi için büyük önem taşıyan bir konu olduğu söylenebilir.
KAYNAKLAR
Ağayev, S., A.R. Saklı, (2011). Çaykur Fabrikalarının Etkinliklerinin Veri
Zarflama Analizi ile Değerlendirilmesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Blimler Enstitüsü Dergisi Cilt: 14, Sayı: 3, Yıl: 2012, Sayfa: 11-37.
Anderberg M.R. (1973), Cluster Analysis for Applications. Probability and
Mathematical Statistics, vol. 19. New York: Academic Press.
Ataseven, Z. Y. (2012), Türkiye’de Çay Sektörü. Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü. TEPGE BAKIŞ.14.8, 1303-8346.
Başer, A. (2006). Türkiye’de Tarım Destekleme Politikaları ve Çay Sektörü.
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi SBE.
Canik, F. (2011),Türkiye’de Organik Tarım, Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü. TEPGE BAKIŞ, Nüsha 15.
Demir, A. (2002), Çay, Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü, Sayı 1, Nüsha 10.
Enginyurt, H. (2006), Türkiye Çay Sanayisinde Finansal Analiz Tekniklerinin
Uygulanması: Çaykur A.Ş.’de Bir Uygulama, Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi: Aydın. Adnan Menderes Üniversitesi SBE.
Everitt, B. (1979), Unresolved Problems in Cluster Analysis. Biometrics.
Vol.35, No 1, 169-181.
Kalaycı, Ş. (2008), SPSS Uygulamalı Çok Değişkenli İstatistiksel Teknikler.
3.Baskı. Ankara: Asil Yayın Dağıtım.
Öz, B., S.Taban, M. Kar. (2008). Kümeleme Analizi ile Türkiye ve AB
Ülkeleri’nin Beşeri Sermaye Göstergeleri Açısından Karşılaştırılması, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 10.
Özden, V. D. (2009), Türkiye Siyah Çay Sektör Raporu, Avrupa İşletmeler
Ağı-Karadeniz. http://www.ulusalcaykonseyi.org.tr/ (30 Nisan 2013)
Taşkın, M. (2007), Bahçeden-Bardağa Çay. Çay Sanayici İş Adamları
Derneği. Yayın No 1. Trabzon.
Usta, H.(2005), Çay Sektörü Profil Araştırması, İstanbul Ticaret Odası.
62
http://biriz.biz/cay/saglik/caysaglik.htm (30 Nisan 2013)
http://www.caykur.gov.tr/Caykur/2/4/10068/Faaliyet%20Raporlar%C4%B1.
aspx (30 Nisan 2013).
http://faostat3.fao.org/home/index.html#DOWNLOAD (29 Şubat 2013).
http://www.haberci53.com/rize/imdat-sutluoglu-rize-organik-kentolacak-h9643.html (30 Nisan2013).
http://www.intracen.org/policy/trade-statistics/ (29 Şubat 2013).
http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87ay_(bitki) (30 Nisan 2013).
Ek.
İki aşamalı kümeleme (two step cluster) algoritması uygulama sonuçları; (seçilmiş değişkenler standartlaştırılarak).
TwoStep Cluster
[DataSet1] C:\Documents and Settings\günseli\Desktop\
dünya çay\makale\rize\kümeleme verisi.s
63
ülke
küme
ülke
küme
Arjantin
1
Mali
1
Azerbaycan
1
Mauritius
1
Bangladeş
1
Mozambik
1
Bolivya
1
Myanmar
1
Brezilya
1
Nepal
1
Burundi
1
Panama
1
Kamerun
1
Papua Yeni Gine
1
Çin
4
Peru
1
Kolombiya
1
Portekiz
1
D. Kongo Cum
1
Kore Cumhuriyeti
1
Ekvador
1
Rusya Federasyonu
3
Etiyopya
1
Ruanda
1
Gürcistan
1
Reunion
1
Guatemala
1
Seyşeller
1
Hindistan
5
Güney Afrika
1
Endonezya
1
Sri Lanka
5
İran
2
Tayland
1
Japonya
1
Türkiye
1
Kenya
5
Uganda
1
Lao Halk Cum
1
Tanzanya Bir Cum.
1
Madagaskar
1
Viet Nam
1
Malavi
1
Zambiya
1
Malezya
1
Zimbabve
1
Ekim alanı(hektar), üretim miktarı, ihracat, ithalat (ton), ihracat, ithalat($ olarak) ve verim değişkenlerine göre ülkelerin 5 kümeye ayrılması durumunda program çıktısında kümeleme kalitesi çok iyi olarak nitelendirilmektedir. Buna rağmen, Çin(4. Küme), İran(2. Küme), Rusya(3. Küme) tek başına
birer küme oluşturmuş, Hindistan, Kenya ve Sri Lanka (5. Küme) bir kümede,
geriye kalan 40 ülke tek bir kümede yer almıştır. Türkiye’nin de dâhil olduğu
küme ülkeleri değişkenler açısından farklı olmalarına karşın yeterince iyi ayrıştırılamamıştır.
64
TÜRKİYE ÇAY YETİŞTİRİCİLİĞİNİN SORUNLARI VE ÖNCELİKLERİ
Muharrem ÖZCAN1 ve Emine YAZICIOĞLU2
1
2
Prof. Dr., Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Ziraat Fakültesi
[email protected]
Araştırma Görevlisi, Ondokuz Mayıs Üniversites, Ziraat Fakültesi
[email protected]
Özet: Türkiye, sahip olduğu genetik kaynakları ve ekolojik zenginlikleriyle dünya genelinde önemli ve çok farklı bir konuma sahiptir. Sahip olunan bu zenginlik gereği gibi
kullanıldığında ülkemizin tarımsal yönden değeri daha da artmaktadır. Ülkemiz, dünya
çay ekolojik alanlarına ilişkin sınırlar içinde olmamasına karşın, küçük bir mikroklima
alanda kaliteli bir şekilde çay üretebilen, üretilen çayı işleyebilen ve ülke tüketiminin
üzerinde üretim yapabilen bir ülke konumundadır. Çay, Rize ilinin topoğrafik yapısına ve yağış rejimine en uygun bitkidir. Bu yörede çay, sosyo-ekonomik yapının en
önemli faktörüdür. Rize halkının refah seviyesinin yükseltilebilmesi, yaşam kalitesinin
arttırılabilmesi ve göçün önlenebilmesi için çay yetiştiriciliğinin, çay işleme sanayisinin
ve pazarlama sektörünün sorunlarının kısa ve uzun vadeli olarak çözülerek sektöre
günümüz koşullarına uygun dinamizmin kazandırılması gerekmektedir. Rize tarımı
için genel olarak “çay yetiştiriciliğinin alternatifi daha kaliteli çay yetiştiriciliği” olarak
değerlendirme yapılmalıdır. Çay sektörünün merkezi konumunda olan Rize yöresindeki gelişmeler, aynı zamanda ülke ekonomisi ve halkımız için de önemli bir değer
taşımaktadır.
Anahtar Sözcükler: Çay tarımı, Rize, Çay alanları, Çayın ekonomisi, Ekoloji.
1. Giriş
Canlıların yapılarının en önemli içeriğini su oluşturmaktadır. Bu nedenle susuzluk canlı yaşamını ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyen çok
önemli bir faktördür. Canlıların susuzluğa dayanabilme dirençleri az olduğundan günlük olarak ihtiyaç duydukları suyu çeşitli kaynaklarla almak zorundadırlar. Çay, dünya genelinde sudan sonra en fazla içilen içecek olma özelliğine sahiptir.
Dünya nüfusu sürekli artış göstermektedir. 1999 yılında 6 milyar olan
dünya nüfusu 2011 yılında 7 milyara çıkmıştır. Son 50 yılda dünya nüfusu
ikiye katlanmıştır (Wikipedia, 2013). Bu durum, artan nüfusun beslenebilmesi
için tarımsal üretimin arttırılmasını zorunlu kılmaktadır. Ancak bir taraftan tarımsal üretimi arttırma çalışmaları yapılırken diğer taraftan tarım alanlarının
tarım dışı kullanımlarının giderek yaygınlaştığı görülmektedir.
Günümüzde tarım alanlarında en ekonomik ve en verimli bitki deseni
oluşturularak üretimlerin yapılması gerekmektedir. Bu şekilde hem verimli ve
ekonomik üretim yapılabilmekte hem de yakalanan yüksek kaliteyle ürünler
bazında markalaşma gerçekleştirilebilmektedir.
65
Türkiye, sahip olduğu ekolojik zenginlikleriyle anavatanı olduğu veya
olmadığı birçok türü rahatlıkla ve kaliteli bir şekilde yetiştirebilmektedir. Bu
konuya en güzel örneklerden biri Doğu Karadeniz Bölgesinde çay yetiştiriciliğinin yapılabilmesidir.
Ülkemiz çay tarımında yetiştiricilik, işleme, pazarlama ve tüketim konularında önemli gelişmeler kaydedilmekle birlikte belirtilen bu alanlarla ilgili
önemli sorunları bulunmaktadır.
Bu çalışmada, Türkiye çay yetiştiriciliğinin sorunlarının ve çözüm
önerilerinin ortaya konulması amaçlanmıştır. Bu bilgiler, aynı zamanda tarımsal üretiminin çok büyük bir kısmı çay olan Rize ilinin tarımsal sorunları ve
çözüm önerileri niteliğinde olacaktır.
2. DÜNYA ÇAY YETIŞTIRICILIĞINDE TÜRKIYE’NIN YERI
Dünyada çay tarımı 46 ülkede yapılmaktadır. Ancak bu ülkeler içinde
son verilere göre 50 000 hektardan daha fazla bir alanda üretim yapan ülke
sayısı 9’ dur (Çizelge 1).
Çay tarımında önemli ülkelerin 10 yıllık dönemler halinde gelişmeleri
ve değişimleri incelendiğinde gerek toplam çay yetiştiricilik alanlarının ve
gerekse üretim miktarlarının sürekli arttığı görülmektedir (Çizelge 1 ve 2).
Çizelge 1. Dünya Kuru Çay Üretiminde Önemli Ülkelerin Çay Alanları (FAO, 2012)
Alan
Yıllara Göre Çay Alanları
Sıra
Ülke
1990
2000
2011
1
Çin
842 695
898 012
1 514 000
2
Hindistan
415 000
490 000
580 000
3
Sri Lanka
221 758
188 970
221 969
4
Kenya
96 981
120 390
187 855
5
Endonezya
94 510
121 200
122 700
6
Vietnam
44 400
70 300
114 800
7
Myanmar
57 100
66 908
79 343
8
Türkiye
90 575
76 750
75 890
9
Bangladeş
47 418
48 600
56 670
-
Diğer Ülkeler
327 339
287 430
303 535
2 237 776
2 368 560
3 256 762
Dünya
(ha)
1990 yılında 2 237 776 hektar olan çay alanları son 20 yılda yaklaşık
%46 artarak 3 256 762 hektara ulaşmıştır. Bu alan artışında en büyük pay
Çin’e aittir (Çizelge 1).
66
Çay alanları yönünden dünya genelinde 8. sırada olan Türkiye, diğer
ülkelerin aksine çay alanlarında azalmaya gitmiş ve son 20 yılda ki azalma
%16 dolayında gerçekleşmiştir. 1990 yılında 2 524 650 ton olan dünya kuru çay üretimi son 20 yılda
yaklaşık %85 artarak 4 668 968 tona ulaşmıştır (Çizelge 2). Bu üretim artışında en büyük pay Çin’e aittir.
Dünya genelinde üretim alanındaki %46 oranında artışa karşın, kuru
çay üretiminde % 85 oranında bir artış gerçekleşmiştir. Bu durum yeni kurulan
çaylıklardan hasadın yapılabilmesi yanında çayın işlenmesi, muhafazası ve
değerlendirilmesinde gelişmelerin olduğunun da bir göstergesi olarak görülmelidir.
Çizelge 2. Dünya Kuru Çay Üretiminde Önemli Ülkelerin Üretimleri (FAO, 2012)
Alan
Sıra
Yıllara Göre Üretim
Ülke
(ton)
1990
2000
2011
1
Çin
562 369
703 673
1 640 310
2
Hindistan
688 100
826 000
966 733
3
Kenya
197 000
236 286
377 912
4
Sri Lanka
233 165
305 840
327 500
5
Türkiye
122 754
138 770
221 600
6
Vietnam
32 247
69 900
206 600
7
Endonezya
155 919
162 586
142 400
8
Bangladeş
39 075
46 000
60 500
9
Myanmar
14 900
19 000
31 670
-
Diğer Ülkeler
479 121
479 161
693 743
2 524 650
2 987 216
4 668 968
Dünya
Kuru çay üretimi yönünden dünya genelinde 5. sırada olan Türkiye,
diğer ülkelerin aksine çay alanlarında azalmaya rağmen son 20 yılda üretiminde %81 dolayında artış sağlamıştır. Dünyada üretilen çayın yaklaşık %60’ı üretici ülkelerde tüketilmekte,
%40’ı ise diğer ülkelere ihraç edilmektedir. Dünya genelinde çay ihraç eden
ülkeler ağırlıklı olarak Çin, Hindistan, Sri Lanka, Kenya; önemli miktarda çay
ithal eden ülkeler ise AB ülkeleri, Rusya, İngiltere, ABD ve Ortadoğu ülkeleridir. Dünya genelinde ihraç edilen çay miktarı ise 2 023 128 tondur. (Çizelge
3, 4).
67
Çizelge 3. Dünya Kuru Çay İhracatında Önemli Ülkeler (FAO, 2010)
Ülke
İhracat (ton)
Ülke
İhracat (ton)
Kenya
467 601
Vietnam
136 515
Sri Lanka
312 908
Endonezya
87 101
Çin
305 857
Arjantin
85 695
Hindistan
234 560
Türkiye
2 191
Dünya
2 023 128
Çizelge 4. Dünya Kuru Çay İthalatında Önemli Ülkeler (FAO, 2010)
Ülke
İthalat (ton)
Ülke
İthalat (ton)
181 619
Bir. Arap Emirlikleri
64 224
İngiltere
149 821
İran
58 769
ABD
126 868
Fas
54 470
Pakistan
94 463
Almanya
50 835
Mısır
87 194
Polonya
46 539
Rusya
yonu
Dünya
Federas-
1 702 262
Dünya toplam çay ithalatı 1 702 262 tondur. Rusya Federasyonu 181 619 ton ile ilk sırada yer alırken bunu İngiltere (149 821 ton), ABD
(126 868 ton) ve Pakistan (94 463 ton) izlemektedir. Ülkemiz 2010 yılında 2.191 ton çay ihracatı, 8.618 ton çay ithalatı yapmıştır (Çizelge 3, 4).
3. TÜRKIYE ÇAY YETIŞTIRICILIĞININ MEVCUT DURUMU
Türkiye çay tarımı yaklaşık 85 yıllık bir geçmişe sahiptir. Bu dönem
içinde önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Bu gelişmeler, özellikle 1984 yılında
çayda tekelin kalkmasıyla birlikte daha da belirginleşmiştir. Dünya genelinde
alan yönünden 8. sırada olan ülkemizin üretim yönünden 5. sırada olması
(halen istenilen konumda olmamamıza rağmen) önemli gelişmelerin kaydedildiğinin bir göstergesidir.
Türkiye’de çay tarımı, olağan çay ekolojisinin (tropik ve subtropik iklim kuşaklarının) dışında, 42 kuzey enleminde, kuzey doğusu, soğuğu kesen
Kafkas sıradağları, güneyi ve doğusu birden bire yükselen, yükseklikleri 3500
metreye ulaşan ve denizden gelen nemli rüzgarların yağış bırakmalarına neden olan Kaçkar sıradağları ile çevrili, denize açık, kuytu bir mikroklima alanda yapılmaktadır.
Ülkemizde, Gürcistan sınırından Trabzon’ un Araklı-Karadere sınırına
kadar olan Karadeniz kıyı şeridi ve 30 km kadar içlere uzanan ve rakımı 1000
68
m’ ye kadar olan alanlar birinci sınıf çay bölgesi olarak adlandırılmaktadır.
Trabzon’ un Araklı-Karadere sınırından Ordu ilinin Fatsa ilçesine kadar olan
alanlar ise ikinci sınıf çay bölgesi olarak adlandırılmaktadır. Birinci sınıf çay
bölgesi olarak adlandırılan alanda verim ve kalite daha yüksektir (Kacar,
1992).
Türkiye’de çay sektörü diğer üretici ülkelerle karşılaştırıldığında nispeten yeni bir faaliyet görünümünde olmasına rağmen kısa süre içerisinde
büyük gelişme göstermiştir. 1963 yılına kadar ithalat ile karşılanan iç tüketim
talebi 1963 yılından sonra yurt içi üretim ile karşılanmaya başlanmıştır. 1950’li
yıllarda kuru çay üretimi 25 000 tonun altında gerçekleşirken, son yıllarda 235
000 tona ulaşmıştır. Son 30 yıl içinde çay üretiminde çok önemli gelişmeler
kaydedilmiştir. 1995 yılından itibaren ülkemiz çay alanlarında artışlar olmamasına karşın yaş çay üretiminde önemli artışlar olmuştur (Çizelge 5).
Çizelge 5. Türkiye Çay Üretiminin Yıllara Göre Değişimi (TUİK, 2012)
Çay
Dikim
Alanı (da)
Üretim (ton)
Yaş Çay
Kuru Çay
1975
50 000
261 810
56 464
127 732
1980
54 000
476 084
91 788
178 805
1985
67 000
602 444
138 978
190 620
1990
905 750
608 440
122 754
202 904
1995
766 090
523 465
102 713
201 657
2000
767 500
758 038
138 770
204 491
2005
766 250
1 192 004
217 541
202 699
2008
758 257
1 100 257
198 046
199 231
2010
758 641
1 305 566
235 000
202 494
2011
758 895
1 231 141
235 000
205 312
2012
758 566
1 250 000
235 000
205 312
Yıllar
Üretici
Sayısı (adet)
Türkiye’de çay yetiştiriciliğine ayrılan alan yaklaşık 15 yıl öncesinde
son şeklini almış ve çay tarımına uygun alanlar tamamen çay yetiştiriciliğine
tahsis edilmiştir. Aynı süreçte alan sınırlı kalmasına karşın üretimde % 4050’ye varan artışlar kaydedilmiştir. Hatta 1990’lı yılların başlarına göre üretim alanında azalmaya rağmen üretimde önemli artışlar olmuştur. Bu artışta,
gençleştirme budaması projesinin önemli etkileri olmuştur. Geçleştirme budaması yapılan alanlarda bitkilerin vegetatif gelişme kuvveti artmış bu da verim
artışını beraberinde getirmiştir.
Doğu Karadeniz Bölgesinde çay tarımı 205 312 üretici tarafından yapılmaktadır. Üretici başına düşen arazi miktarı oldukça düşüktür. Mevcut çay
alanlarını üretici sayısına böldüğümüzde (758 566 da / 205 312: 3.7 dekar)
69
ortalama arazi varlığı 3.7 dekar gibi bir çok düşük bir değerde kalmaktadır. Bu
değerin 1990 yılında 4.5 dekar olduğu dikkate alındığında, çay üreticilerinin
çeşitli nedenlerle (en büyük nedeni miras yoluyla arazilerin parçalanmasıdır)
arazi varlıklarının azaldığı ve bunun sonucunda küçük alanlardan ekonomik
beklentinin arttığı görülmektedir.
Çay, üreticiler ve bunların ailesi yanında çayın işleme, paketleme ve
pazarlama işlemlerinde çalışan insanlarla birlikte bölgenin sosyo - ekonomik
yapısı üzerine çok büyük katkıları olan bir üründür.
Ülkemizde 1984 yılında özel sektörün yaş çay alma, işleme
ve pazarlamasının serbest bırakılmasıyla birlikte Çaykur’ un yanında
irili ufaklı çok sayıda firma faaliyete başlamıştır. Ülkemizde üretilen yaş
çayın %53’ünü Çaykur, %47’sini ise özel sektör işlemektedir (Çizelge 6).
Çizelge 6. Çaykur ve Özel Sektörün Satın Aldığı Yaş Çay Miktarları (Çaykur, 2011)
Satın Alınan Yaş Çay Miktarı
Yıllar
Çaykur
Özel Sektör
Toplam
ton
%
ton
%
ton
2004
587 000
53
521 000
47
1 108 000
2005
604 000
51
591 000
49
1 195 000
2006
627 000
56
494 000
44
1 121 000
2007
659 000
58
487 000
42
1 146 000
2008
650 000
58
467 000
42
1 117 000
2009
594 000
54
510 000
46
1 104 000
2011
653 000
53
578 000
47
1 231 000
2012 yılı verilerine göre Çaykur’ a ait 47 ve özel sektöre ait 151 çay
işleme tesisi faal durumdadır. Özel sektör fabrikalarının 116 tanesi Rize ilinde
bulunmaktadır (Çay Fabrikaları, 2012).
Ülkemiz çaylıklarının yaklaşık %65’i 25 yaş ve üzeri yaşa sahip olup
bu alandaki çaylıkların %5’i ekonomik ömrünü doldurmuş durumdadır (Özcan,
2013).
Çayın ülke ekonomisindeki konumu ve çay tarımının verimliliğiyle ilgili
önemli göstergelerden biri olan, dekar başına alınan ürün bazında Türkiye
yaklaşık 1.65 ton/da ile dünya genelinde önemli bir konuma sahiptir. Bu veri
ülkemizde çay yetiştiriciliğinde yetiştiricilik açısından bir sorunun olmadığını
göstermektedir.
70
4. TÜRKIYE ÇAY TARIMINDA RIZE İLININ YERI
Ülkemizde çay üretiminin illere göre dağılımını yapacak olursak ilk
sırada Rize ilinin olduğu bunu Trabzon ve Artvin’in izlediği görülmektedir.
Ülkemiz çay alanlarının yaklaşık %66’sı Rize ilinde bulunmaktadır. Rize ilinin
ülkemiz toplam çay üretimindeki payı ise %78’ dir (Çizelge 7).
Çizelge 7. Türkiye Çay Üretiminin İllere Göre Dağılımı (TUİK, 2011)
Çay Dikili Alan
Üretim
Verim
(da)
(% )
(ton)
(% )
(ton/da)
Rize
497 953
65.62
960 270
78.00
1.93
Trabzon
155 264
20.46
184 633
15.00
1.19
Artvin
85 755
11.30
61 562
5.00
0.72
Giresun
19 809
2.60
24 623
2.00
1.24
Ordu
114
0.02
53
0.004
0.46
Türkiye
758 895
100
1 231 141
100
1.62
İller
Yukarıdaki veriler incelendiğinde ülkemiz için çay tarımının ve sektörünün önemi demek aynı zamanda Rize ilinin önemi demekle eşdeğer olduğu
rahatlıkla söylenebilir.
Rize ilinin toplam tarım alanı 545 409 dekar olup bu alanın 537 379
dekarında çayın da içinde olduğu meyve yetiştiriciliği yapılmaktadır. Rize’ de
yalnız çay tarımı yapılan alan 497 953 dekardır (Çizelge 7, 8).
Çizelge 8. Rize İlinin Tarımsal Yapısı (TUİK, 2011)
Alan
(da)
(% )
Meyve
537 379
98.5
Ekilen tarla 4 457
0.8
Sebze 3 573
0.7
Toplam 545 409
100
Tarımsal Faaliyet
Rize ili tarım alanlarının %91.3’ ünü çay alanları oluşturmaktadır. Bu
veri Rize ilinin ülke genelindeki çay alanlarının yaklaşık %66’ sına sahip olduğunu da göstermektedir (Çizelge 7, 8).
İllere göre çayda verimliliğe baktığımızda Rize ili 1.93 ton/da verimle
ilk sırada yer almaktadır (Çizelge 7). Bu nedenle Rize için çay, hem en önemli
tarımsal ürün hem de sosyo-ekonomik yapıya etki yapan en önemli sektördür.
İlin kalkınması, ilde çayla ilgili sorunların çözülmesine bağlıdır.
71
5. TÜRKIYE ÇAY TARIMINDA GENEL SORUNLAR
Ülkemiz geneli ve Rize ili kapsamında çay tarımı ve sektörünün çeşitli
sorunları bulunmaktadır. Bu sorunlar ve bu sorunlara ilişkin çözüm önerileri
aşağıda verilmiştir.
5.1. Yetiştiricilik Sorunları
Ülkemiz çay alanlarında, miras yoluyla bölünmelere bağlı olarak,
işletme başına düşen arazi varlıklarında küçülmeler doğrudan çayla geçimini
sağlayan üretici sayısını azaltmıştır. Bu durum yetiştiricilik aşamalarında kültürel
uygulamaların ideal şekilde yapılmasının önünde engel oluşturmaktadır.
Gübreleme uygulamalarının toprak ve bitki analizleri yapılmadan her
yerde standart bir şekilde yapılması hem toprak yapısının bozulmasına hem
de üretim maliyetinin artmasına neden olmaktadır.
Hasat aşaması için en uygun kesim büyüklüğü olarak önerilen 2.5
yapraktan hasat uygulamasına zaman zaman uyulmaması işlenen çayda verim ve kalitenin düşmesine neden olmaktadır.
Çayda halen devam eden kültürel uygulamalar, budama ve
gübrelemedir. Budamalara devam edilmesi ve gübrelemenin de yaprak ve
toprak analizlerine göre yapılmasıyla verim ve kalitenin artması yanında,
toprak yapısının olumsuz yönde değişmesi de önlenebilecektir.
İşlenerek satılan ürünlerde kaliteyi belirleyen en önemli faktör
hammadde kalitesidir. Bu nedenle yetiştiricilik aşamasında yapılan hatalara
bağlı olarak ürün kalitesinde meydana gelecek düşmeler, bunlardan elde
edilecek mamul ürünlerin de düşük kaliteli olmasına neden olmaktadır. Bu
aşamada (gıda tüzüğüne uygun olarak) bazı katkılarla kalite yükseltilebilmekte
ancak ek katkılar ürünün doğal niteliğinden uzaklaşmaları da beraberinde
getirmektedirler.
Çay hasattan sonra doğrudan tüketime sunulan bir ürün olmadığından
ve kuru çaydaki kalite hasattan sonra ürünün en kısa zamanda işleme
ünitelerine aktarılmasına da bağlı olduğundan zaman zaman kontenjan ve
kota uygulamaları kaçınılmaz olmaktadır. Ancak üretim ve işleme kapasiteleri
birlikte değerlendirilerek çay tarımı yönlendirilirse kota ve kontenjan
uygulamalarına gerek kalmayabilir.
5.2. Çay Alanlarında Yaşlanma
Çay bitkisinde ürün, yapraklardan elde edilir. Dikimden itibaren 4.
yaşında ürün alınmaya başlanmakta ve ekolojik şartlara bağlı olarak 8-10
yaşından sonra maksimum ürün düzeyine ulaşılmaktadır. Çay bitkisinde ekonomik verim yaşı, ekolojik şartlar ve uygulanan kültürel tekniklere de bağlı
olmakla beraber genellikle 50-60 yıl olarak kabul edilmektedir.
72
Ülkemizde çay bahçeleri yaşlı konumdadır. Özellikle 1. Sınıf çay
bölgesi alanı içinde kalan çaylıklar ilk kurulan tesisler olduğundan oldukça
yaşlı konumdadırlar. Çay alanlarının %30’u 50 yaşın üzerinde, ekonomik
verim yaşını tamamlamış çaylıklardan oluşmaktadır (Ural, 2004).
Çayda verim, çay sürgünü olduğundan ve yaşlanan bitkilerde sürgün
verimi düştüğünden yaşlanma aynı zamanda düşük verimlilik anlamına
gelmektedir. Çaylık alanlarımızda büyük oranda yaşlı bitkiler bulunmaktadır.
Gençleştirme budama sistemi uygulansa bile yaşlı çay bahçelerinden kaliteli
yaprak alınması mümkün değildir. Bu nedenle öncelikle çok yaşlı alanlar başta
olmak üzere çaylıkların belirlenecek üstün nitelikli genotiplerle yenilenmesi
gerekmektedir. Gençleştirme budaması aynı bitkiden ürün alma süresini
uzatmakta ancak yaşlılığı ortadan kaldırmamaktadır.
5.3. Genetik Varyasyon
Ülkemizdeki çaylıkların başlangıçta tohumla çoğaltılan bitkilerle
kurulması yabancı tozlanan bir bitki olan çayda önemli ölçüde genetiksel
varyasyonun meydana gelmesine neden olmuştur. Bu varyasyon aynı
zamanda hammaddedeki standardı yakalamayı zorlaştırmaktadır.
Çayda genetiksel varyasyon sorununun çözülmesi için yeni çaylıkların
vegetatif yöntemlerle çoğaltılmış fidanlarla kurulması gerekmektedir. Diğer
yandan genetiksel varyasyondan yararlanmak gerekmekte olup bunun için
detaylı bir seleksiyonun da içinde yer aldığı ıslah programının başlatılması
gerekmektedir. Bu çalışmalarla, bazı genotipler direk olarak üretime
aktarılabilir. Bazı genotipler ise çeşit geliştirme çalışmalarıyla iyileştirmeler
sağlandıktan sonra yetiştiricilere sunulabilir.
Ülkemiz için öncelikli konulardan biri de çayda çeşit geliştirme olmalıdır. Çeşit geliştirme çalışmalarının, diğer çay üreticisi ülkelerde öne
çıkan bazı çeşitlerin ülkemiz koşullarına adaptasyonu üzerine çalışmalarla birlikte yürütülmesi zamandan kazanmak ve yenileme çalışmalarında en uygun genotipleri seçebilmek açısından büyük önem taşımaktadır.
5.4. Çaylıkların Yenilenmesinde Gecikme
Ülkemiz çaylıklarının %5’ inin yaşlı konumda olması ve giderek yaşlı
çaylıkların artması çayda sürgün veriminin düşmesine neden olmaktadır.
Bu nedenle öncelikle yaşlı çaylıklardan başlanarak belirlenen genotiplerle
yenileme yapılmalıdır.
Yenileme uygulamalarında sökümden sonra toprak yorgunluğunu
gidermek amacıyla 2-3 yıl içinde yeni dikimler yapılmamalıdır. Bu dinlenme
sürecinde baklagil yem bitkileri ekilerek toprağın azot ve organik maddelerce
zenginleşmesi de sağlanmalıdır (Özcan, 2007).
2011 yılında biten gençleştirme budaması projesi çayda sürgün verimi ve sayısını arttırmış olmakla birlikte bu etkinin uzun süre devam etmesi
mümkün değildir. Gençleştirme budamaları başlangıçta olumlu etki yapmakla
73
birlikte gövde ve kök bölgesi yaşlı kaldığından yeni dikimlerin yerini alması
mümkün olamamaktadır. Bu nedenle yaşlı çaylıklarda yenileme projelerinin
devreye sokulması gerekmektedir.
5.5. Arazi Varlıklarında Küçülme
Ülkemizde çay tarımı çoğunlukla küçük aile işletmeciliği şeklinde
yapılmaktadır. Çay üreticilerinin %75.7’ si 0.1-5 da arasında, %20.9’ u 6-10
da arasında ve %2.7’ si 10-20 da arasında ve %0.7’ si 20 da üzerinde çaylık
alana sahiptir (Özcan, 2007; Çaykur, 2011).
Toplam 758 895 dekar alanda 205 312 üreticinin (işletmenin) üretim
yapması işletme başına genel ortalama olarak 3.7 dekar bir alanın düştüğünü
göstermektedir. Böyle bir alandan yeterli bir gelir elde edilemeyeceğinden,
üreticiler ek gelir kaynaklarını aramakta bir müddet sonra da çay yan gelir
kaynağı konumuna düşmektedir.
Miras yoluyla tarım arazilerinin aşırı bölünmesinin ve tarım arazilerinin tarım dışı kullanımlarının engellenmesiyle bu sorunu ortadan kaldırabilecektir.
5.6. Çaya Alternatif Bitki Arama
Doğu Karadeniz Bölgesinde çayın, topoğrafyaya uygunluğu ve sanayisiyle birlikte bölgenin sosyo ekonomik yapısında önemli bir yere sahip olduğu dikkate alındığında çayın, bölgenin ana ürünü olarak kalmasının gerekliliği
daha da belirginleşmektedir.
Türkiye çay yetiştiriciliğinde Doğu Karadeniz Bölgesi dışında farklı
ekolojileri bulmak mümkün olmadığından mevcut çay alanlarındaki sorunlar
ile işleme ve pazarlama konularında karşılaşılan sorunların hızla çözülmesi gerekmektedir. Özellikle birinci sınıf çay bölgesinde, çayın alternatifi daha
kaliteli çay yetiştiriciliği olarak düşünülmelidir. Bu alan içinde farklı ürünler çayın alternatifi olarak değil, ürün çeşitlendirilmesi olarak değerlendirilmelidir.
5.7. Çay İşleme Sektöründe Dalgalanmalar
Ülkemizde üretilen yaş çayın %53’ünü Çaykur, %47’sini ise özel
sektör işlemektedir. Halen Çaykur’ a ait 47 ve özel sektöre ait 151 çay işleme
tesisi faal durumdadır.
Özel sektör fabrikalarının 116 tanesi Rize ilinde bulunmaktadır. Özel
sektörde açılan veya kapanan işletmeler nedeniyle çay işleme kapasitelerinde
dalgalanmalar olmakla birlikte son yıllarda özel sektörün yaş çay alım payı
sabitlenmiş görünümdedir. Ancak küçük ölçekli işletmeler modernize olma,
markalaşma ve pazar payını arttırmada önemli sorunlar yaşamaktadırlar.
Bazı özel sektörün yaş çay bedelini üreticilere kuru çay vererek ödedikleri de
görülmektedir.
74
Ülkemiz çayının markalaşabilmesi çay işletmelerinin güçlü olmasına
da bağlıdır. Bu nedenle, çok sayıda küçük kapasiteli işletmeler yerine orta
veya büyük ölçekli işletmelere geçilmelidir.
5.8. Kaçak Çay Girişi
Türkiye çay tarımı ve sektörünün en önemli sorunlarından bir tanesi
de kaçak çay girişi ve bunların ambalajlanarak iç tüketime sunulmasıdır. Ülkemiz çaylarında insan sağlığını tehdit edecek hiçbir madde bulunmamasına
rağmen kaçak çaylarda insan sağlığını tehdit edecek boyutlarda hormon, kimyasal madde ve pestisit kalıntıları bulunmaktadır. Hatta gıda tüzüklerine göre
kullanımına izin verilmeyen birçok maddenin de bulunduğuna dair bildirimler
bulunmaktadır.
Kaçak çaylar sadece iç tüketimi etkilememekte aynı zamanda markalaşmayı tamamlayamamış çay işleme sektörünü de olumsuz etkilemektedir.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin kendine has yapısı nedeniyle çay
kaçakçılığı olağan ticaret haline gelmiştir. Yapılan tüm uyarı ve önlemlere rağmen kaçak çay ticareti engellenemediği gibi artarak devam etmektedir. Çaykur ve özel sektörde markalaşmış firmaların taklitleri ile private label üretimlerinde kaçak ürünler kullanılmaktadır. Bu sahte ve kaçak çaylar, marketlerde
ve halk pazarlarında faturasız olarak rahatlıkla satılmaktadır. Ayrıca, ambalajların üzerine Rize Çayı yazıldığından, Türk çayının imajı da zedelenmektedir
(Çaykur, 2011; Erdoğan, 2012).
Çay sektörünü olumsuz etkileyen en önemli faktörlerden biri de
ülkemize giren yabancı kökenli çaylardır. Türkiye’de yılda yaklaşık 210-225
bin ton çay tüketilmektedir. Bu miktarın 110-115 bin tonunu Çaykur çayları,
80-85 bin tonunu Özel Sektör çayları, 40-50 bin tonunu da yabancı kökenli
çaylar oluşturmaktadır. Özellikle Güney Doğu Anadolu, Doğu Akdeniz ve
Doğu Anadolu Bölgesi sınır illerinde çoğunlukla yabancı kökenli çaylar
tüketilmektedir. Bu tüketilen miktarın genel tüketim içerisindeki payı %20
-25 civarında olduğu halde, bu miktarın ancak %25’lik bölümü resmi ithalat
yoluyla yurda sokulmaktadır (Çaykur, 2011; Erdoğan, 2012).
Ülkemize kaçak olarak 40-50 bin ton civarında İran çayı geldiği tahmin
edilmektedir. Ayrıca, yurda yasal olarak vergisi ödenerek giren yabancı kökenli
kuru çay miktarı 10 bin ton dolayındadır (Çaykur, 2011; Erdoğan, 2012; Ulusal
Çay Konseyi, 2012).
Ülkemize çeşitli illegal yöntemlerle giren İran kökenli kaçak çaylar,
Türk çay sektörünü tehdit etmektedir. Maliyet yönünden baktığımızda,
Türk çayının, İran kökenli çayla fiyat rekabeti edebilmesi mümkün değildir.
Dünya Ticaret Örgütü üyesi olmayan İran, İran çayını çok yüksek oranda
desteklemektedir. İran’da yaş çay bedeli devlet tarafından ödenmekte olup,
enerji ve işçilik girdileri de ülkemize göre oldukça düşüktür (Çaykur, 2011;
Erdoğan, 2012).
75
Ülkemize giren İran çayında çok yüksek oranda kimyasal ilaç kalıntısı
(pestisit) ve böcek kalıntıları bulunmaktadır. Dolayısıyla İran kökenli çaylar,
Türk halkının sağlığını da tehdit etmektedir.
Ülkemize kaçak yollarla çay girişinin tamamen önlenmesi
gerekmektedir. Çay kaçakçılığı organize suç kapsamına alınmalı, çay
kaçakçılarına caydırıcı cezalar verilmelidir.
5.9. Markalaşma
Ülkemiz çay sektöründe standart kalitenin yakalanamaması ile
yetiştirme ve işlemedeki yüksek maliyetler markalaşmanın sağlanmasının
önünde birer engel konumundadırlar. Diğer yandan genetik varyasyon ve farklı
rakımlar da hasat edilen çay sürgününün kalitesi üzerine etki yapmaktadır.
Kalite standardının yakalanabilmesi için öncelikle hammaddede standardını yakalamak gerekmektedir. Bunun için de öncelikle yaşlı çaylıklarda
yenileme ve gençleştirme budaması uygulamalarının yapılması gerekmektedir.
Üretim maliyetleri düşürülerek ve kalite standartları yakalanarak
markalaşma sağlanabilir.
Markalaşma, aynı zamanda çay ihracatımızın artmasını da sağlayabilecektir. Yapılacak çalışmalarla “Türk Çayı” veya “Rize Çayı” veya “Çay
Üreten Firmalar” bazında kalıcı marka değerleri oluşturulabilir.
5.10. Yetiştirme Ve İşlemede Yüksek Maliyetler
Dünyada çay üreticisi ülkeler az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler olup, bu ülkelerde hem işgücünün hem de hammaddenin ucuz olması
nedeniyle maliyetler oldukça düşük olarak gerçekleşmektedir (Özden, 2009:
27).
Türkiye ile sınır komşuları İran ve Gürcistan’ da yaş çay hasadı, mayıs-ekim arasındaki 6 aylık süre içerisinde (mayıs, temmuz ve eylül aylarında)
üç sürgün şeklinde yapılırken, diğer üretici ülkelerde 9-12 aylık süre içinde
hasatlar yapılmaktadır.
Ülkemizde iklim durumuna bağlı olarak ekim ayında da (diğer aylara
göre daha az olmakla birlikte) hasat yapılabilmektedir.
Ülkemizde, diğer çay üretici ülkelere göre hammadde fiyatları 1,5-2
kat, işçilik giderleri ise 5 kat daha yüksektir (Çaykur, 2011). Bu farklılıkta ülkelerin çaya verdiği çeşitli destekler, ülkemize göre işçilik bedellerinin düşük
olması ve ülkemize göre yıl içinde hasat dönemlerinin daha fazla olmasından
kaynaklanmaktadır. Sıralanan bu faktörler, ülkemizin diğer üretici ülkelere
göre çay ihraç etme şansını düşürmektedir.
76
5.11. Organik Tarım Uygulamaları Yetersiz
Günümüzde bilinçsiz uygulamalar çevreyi önemli düzeyde tahrip etmiştir. Aynı zamanda tarımsal üretimde aşırı kimyasal kullanımı hem çevre ve
hem de bu ürünleri tüketecek insanlar için tehdit oluşturmaktadır.
Çevre ve insan sağlığının korunması için geliştirilen en önemli teknik
organik tarımdır. Organik tarım, insan sağlığına ve çevreye zarar vermeyen
ve üretimde kimyasal girdi kullanılmadan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimidir.
Ülkemiz çay yetiştiriciliğinde genelde ticari gübreler dışında
kimyasalların kullanılmaması, çevrenin korunması yanında ürün ve ürünü
tüketecek insanların sağlığı açısından büyük avantaj sağlamaktadır. Buna
ilaveten sertifikalı bir üretim şekli olan organik tarım kapsamında organik çay
üretiminde de önemli gelişmeler kaydedilmiştir.
Türkiye›de organik çay üretimi Çaykur öncülüğünde Artvin›in Borçka
ilçesi ile Rize Çamlıhemşin ve Hemşin ilçelerinde yapılmaya başlanmıştır. Ayrıca özel sektör tarafından da organik çay üretimi ve üretimi artırma çalışmaları yapılmaktadır.
Hemşin ilçesindeki modern organik çay fabrikası siyah çay üretimi
yaptığı gibi organik yeşil çay üretimi de gerçekleştirmektedir. 2011 yılı sonu
itibarıyla tam organik üretim yapılan çaylık alan 2 531 dekara, üretici sayısı
1010›a ulaşmıştır. Üreticilerden 1 743 ton tam organik yaş çay yaprağı satın
alınarak işlenmiş ve elde edilen 313 ton siyah ve 13 tonu yeşil olmak üzere
toplam 326 ton organik kuru çay tüketicilerin beğenisine sunulmuştur (Çaykur,
2011).
Ülkemiz çay yetiştiriciliği ve kuru çay üretiminin tamamının organik ve
iyi tarım uygulamaları kapsamında sertifikalı üretim kapsamında yapılmalıdır.
Bu durum çevre korunumu ve insanımızın sağlığı açısından önem kazanmakla
birlikte aynı zamanda ihracat payımızın artmasını da sağlayabilecektir.
6. Sonuç
Ülkemiz, sahip olduğu makro ve mikro ekolojileriyle anavatanı olmadığı birçok türü rahatlıkla ve yüksek kalitede yetiştirebilecek potansiyele sahiptir. Bu ürünlerden bir tanesi de çaydır.
Çay uzun ömürlü bir bitki olması, kazık köklü olması, Doğu Karadeniz
Bölgesinde yüksek eğim ve yağışa rağmen erozyonu önleyebilmesi, sanayiye
entegre olması, halkımız ve tüm dünyada halen sudan sonra en fazla içilen
içecek olması nedenleriyle ekolojik, ekonomik ve sosyal niteliği yüksek olan
bir üründür.
77
Ülkemizin çaydan vazgeçmesi söz konusu olamayacağı gibi Rize
ağırlıklı olmak üzere Doğu Karadeniz dışında çayı yetiştirme alanlarımız da
bulunmamaktadır. Ülkemizde yıllık ortalama 210 000 ton dolayında kuru çay
tüketilmektedir. Çay tarımının sorunlarının çözülmemesi önümüzdeki yıllarda
hem göç hem de çay ithalatının artmasını beraberinde getirecektir. Bu nedenle, ülkemiz çay tarımı ve çay sektörü için öncelikle acil eylem planı oluşturularak mevcut sorunların hızla çözülmesi gerekmektedir.
Kaynaklar
Çaykur. (2011). 2011 Çay Sektörü Raporu. http://www.caykur.gov.tr. (10 Mart
2013)
Çay Sektörü Sorunlar ve Çözüm Önerileri. (2012). http://ulusalcaykonseyi.
org.tr. (25 Şubat 2013).
Çay Fabrikaları. (2012). Türk Çay Sektörü Hakkında Herşey. http://www.
turkcayi.com/ fabrika.asp (15 Nisan 2013).
Dünya nüfusu. (2013). http://tr.wikipedia.org. (15 Mart 2013).
Erdoğan, M. (2012). Çay Sektörü Sorunlar ve Çözüm Önerileri. Rize Ticaret
Borsası Ocak 2012.
FAO. (2011). Tea Production. http//www.fao.org (15 Mart 2013).
FAO. (2012). Tea Production. (2012). http//www.fao.org (15 Mart 2013).
Kacar, B. (1992). Yapraktan Bardağa Çay. Ankara: T.C. Ziraat Bankası Kültür
Yayınları No:23.
Özden, D.V. (2009). Türkiye Siyah Çay Sektör Raporu. Avrupa İşletmeler AğıKaradeniz. 34s.
Özcan, M. (4-7 Eylül 2007). ‘‘Türkiye Çay Yetiştiriciliğinin Mevcut Durumu Sorunları ve Çözüm Yolları’’, Türkiye V. Ulusal Bahçe Bitkileri Kongresi, Erzurum. Cilt. 1 Meyvecilik,s. 23-26.
TUİK. (2011). Çay Verileri. (2011). http://www.tuik.gov.tr. (15 Mart 2013).
TUİK. (2012). Çay Verileri. (2012). http://www.tuik.gov.tr. (15 Mart 2013).
Ural, N. (2004). Çay Tarım ve Sanayi. http//www. biriz.biz/cay/caysorun.htm.
(15 Mart 2013).
78
ÇAY SEKTÖRÜNDE ÜNİVERSİTE - SANAYİ İŞBİRLİĞİ:
MEVCUT DURUM ve GELECEK İÇİN ÖNERİLER
İlker Murat AR
Yrd.Doç.Dr., Karadeniz Teknik Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
[email protected]
Fatih ÖZDEMİR
Koordinatör, Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı, Rize Yatırım Destek Ofisi
[email protected]
Özet: Üniversite-Sanayi İşbirliği (ÜSİ) günümüzde ulusal ve bölgesel kalkınmanın en
önemli unsurlarından biri haline gelmiştir. Özellikle sanayinin sınırlı Ar-Ge kaynaklarına
sahip olduğu gelişmekte olan ülkelerde ÜSİ; ulusal ekonomiye rekabetçi üstünlükler
kazandıran, bölgesel gelişmeyi teşvik eden ve yenilik yeteneğinin geliştirilmesine
olanak sağlayan önemli bir unsurdur. Ayrıca ekonominin girişimcilik ve rekabet
potansiyelini artırmak da üniversite ve sanayinin işbirliğinden geçmektedir. Bu nedenle
özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ÜSİ’ye büyük önem verilmekte ve uygun
işbirliği ortamının oluşturulmasına yönelik çeşitli çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Bu
açıdan bakıldığından ÜSİ, Rize ilinin ekonomik yapısında önemli bir yere sahip olan
çay sektörünün gelişimi açısından da dikkatle incelenmesi gereken bir konudur. Bu
çalışma çay sektöründeki ÜSİ uygulamalarının mevcut durumunu ortaya koymayı ve
gelecek için önerilerde bulunmayı amaçlamaktadır. Araştırma sonuçları çay sektöründe
ÜSİ’nin genel olarak yetersiz olduğunu ortaya koymaktadır. Bununla birlikte sektörde
yer alan firmalar, üniversiteler ile işbirliği yapmak istediklerini ancak gerekli iletişimi
nasıl sağlayacaklarını bilmediklerini ifade etmiştir.
Anahtar Kelimeler: Çay Sektörü, Üniversite-Sanayi İşbirliği (ÜSİ), Öneriler.
1. GIRIŞ
Teknoloji üretimi günümüz iş dünyasında sürdürülebilir rekabet üstünlüğü elde etmenin önemli bir gerekliliği olarak kabul edilmektedir. Bununla
birlikte teknoloji üretim süreci ancak nitelikli işgücü, güçlü finansal yapı ve
teknolojik makine-teçhizat ile mümkün olmaktadır. Bu durumda işletmeler için
kaynakların etkin kullanımı ve teknoloji üretim sürecinde dışsal bilgi kaynaklarından yararlanma önemli bir unsur haline gelmektedir.
Toplumsal gelişim ve değişim sürecindeki hız, birçok alanda yeni bilgiye ve bilgili bireylere olan ihtiyacı öne çıkarmaktadır (Güler, 2000: 235). Bu
durum toplumun ihtiyacı olan bireylerin yetiştirilmesinde önemli bir rolü olan
üniversitelerin sorumluluklarını da genişletmektedir. Böylece üniversitelerin
yapacakları araştırma ve incelemelerde toplumsal ve ekonomik hayata yarar
sağlayacak bir bakış açısına sahip olmalarını gerekli olmaktadır (Bayraktar ve
Halis, 2003:65). Sonuç olarak üniversitelerin toplumun ve sanayinin ihtiyaçlarını dikkate alarak yeniden bir yapılandırma sürecine girmeleri kaçınılmaz
hale gelmektedir.
79
Günümüzde sanayi kuruluşları kendi teknolojilerini kendileri üretmek
istemekte ancak yeterli bilgi birikimi, kaynak ve tecrübeye sahip olmadıkları
için tek başlarına bu isteklerini gerçekleştirememektedirler. Üniversiteler ise
yaptıkları bilimsel çalışmaların pratikte uygulanabilir olduğunu görmek ve
teknolojiyi ürüne dönüştürebilmek için uygun ortam arayışı içine girmektedirler
(Kaya vd., 2012:1123). Bu arayışın gerek sanayicileri gerekse üniversiteleri yakın işbirliği içerisinde çalışmaya zorladığı dikkate alındığında karşımıza
Üniversite-Sanayi İşbirliği (ÜSİ) kavramı çıkmaktadır. Günümüzde ÜSİ’nin
üniversite ve sanayici için bir tercihten öte bir zorunluluk olduğu ifade edilmektedir (Gürbüz ve Uçurum, 2012:13). Bu noktada birçok ülkede ÜSİ, ulusal
anlamda ekonomik gelişmenin ve toplumsal refahın önemli bir unsuru olarak
kabul edilmektedir.
Türkiye, çay tarım alanlarının genişliği bakımından dünyada üretici
ülkeler arasında yedinci, kuru çay üretimi yönünden beşinci ve yıllık kişi başına tüketim bakımından da dördüncü sırada yer almaktadır (Özden, 2009:5).
Türkiye’de üretim ve tüketim açısından bu derecede önemli olan çay, Doğu
Karadeniz Bölgesi’nde başta Rize olmak üzere Artvin, Trabzon ve Giresun
illerinde yetiştirilmektedir. Bu bölge, dünyada çay yetiştiriciliği yapılan alanlar
içerisinde en üst bölgeler arasında yer almaktadır (Özden, 2009:11). Doğu
Karadeniz Bölgesi’nde yaşayan halkın en önemli gelir kaynaklarından birisini
teşkil eden çay, bu yönüyle bölge ekonomisinin de öncü sektörlerinden biri
olarak değerlendirilmektedir.
Bu çalışma kapsamında temel olarak çay sektöründe gerçekleştirilen
ÜSİ uygulamalarının mevcut durumunun ortaya konması amaçlanmaktadır.
Bunun yanı sıra mevcut durumdan hareketle daha etkin bir ÜSİ için yapılması
gerekli uygulamaları değerlendirmek de çalışmanın bir diğer amacıdır.
Yukarıda belirtilen amaçlarla ilişki olarak çalışma dört temel bölümden oluşmaktadır. ÜSİ’nin teorik temellerinin anlatıldığı ve ÜSİ konusundaki
sektörel çalışmaların anlatıldığı ikinci bölümü çay sektöründeki ÜSİ uygulamalarına odaklanan üçüncü bölüm izlemektedir. Bu bölümde öncelikli olarak
mevcut durum ortaya konmuş ardından mevcut durumdan hareketle yapılması gerekenler özetlenmiştir. Dördüncü ve son bölümde ise araştırmanın
sonuçları genel olarak ortaya konarak tartışılmış ve gelecek çalışmalar için
önerilerde bulunulmuştur.
2. ÜNIVERSITE - SANAYI İŞBIRLIĞI (ÜSİ)
ÜSİ genel olarak “üniversite ve sanayi kuruluşlarının sahip oldukları
imkanları bir araya getirerek bilimsel, ekonomik ve teknolojik açıdan gelişmeye yönelik sistematik bir yapı” (Güler, 2000: 237) olarak değerlendirilebilir.
ÜSİ’nin ilk örneklerinin, 1800’lerde Avrupalı şirketlerin üniversitelerdeki araştırmacılarla birlikte yaptığı çalışmalar sonucu ortaya çıktığı ifade edilmektedir
(Erdil vd., 2012: 4).
ÜSİ’nin üniversiteye ve sanayiye pek çok faydası bulunmaktadır.
Bu faydalar aşağıdaki tabloda özetlenmiştir (Dura, 1994:101-102; Erdil vd.,
2012:6; Çelik ve Tufan, 2007:669):
80
Tablo 1. ÜSİ’nin Üniversite ve Sanayiye Faydaları
Üniversiteye Faydaları
•
Staj ve işyerinde eğitim programları uygulama
•
Eğitimin kalitesi ve etkinliğinde artış
•
Uygulamada kullanılan eğitim ve öğretim programlarında yararlanma
•
Sanayiye dönük araştırma projelerine finansal destek sağlama
•
Öğretim elemanı ve araştırmacılara ek gelir imkanı sağlama
•
Mezun öğrencilere, uygun ve çabuk iş bulma imkanları yaratılması
•
Bilimsel araştırma metotlarının uygulama imkanlarını artırmak
Sanayiye Faydaları
•
Yeni bilgilerin zaman kaybı olmadan teknolojiye dönüşmesi
•
Ar-Ge personeli ve ekipman ihtiyacının, üniversite kaynaklarından karşılanması
•
Üretim kalitesinin yükselmesi ve maliyetlerin düşürülmesi.
•
Yeni ve en uygun teknolojinin kullanımı
ÜSİ’nin ülkeler için taşıdığı öneme dayalı olarak konuyla ilgili pek çok
çalışma (Lee, 2000; Karamete, 2001; Orhan ve Ünsaldı, 2003; Akçi, 2004;
Guan vd., 2005; Bercovitz ve Feldman, 2005; Arvanitis vd., 2006; Belkhodja
ve Landry, 2007; Thune, 2007; Bilgili, 2008; Burnside ve Witkin, 2008; Karadoğan, 2008; Çakmak, 2009; Worasinchai ve Bechina, 2009; Arıcan, 2010;
Pohl vd., 2010; Vielba vd., 2010; D’este ve Perkman, 2011) yapıldığı görülmektedir. Genel olarak değerlendirildiğinde bu çalışmalarda ÜSİ’deki taraflara
odaklanmak suretiyle ulusal ve bölgesel anlamda ÜSİ uygulamalarının incelendiği görülmektedir.
Türkiye’de yapılan ve sektörel analizlere odaklanan ÜSİ araştırmalarından bazıları ise şu şekilde sıralanabilir. Çelik ve Tufan (2007) tarafından
yapılan çalışmada tekstil sektöründeki ÜSİ çalışmaları ve Ar-Ge faaliyetleri
araştırılmıştır. Börekci vd. (2009), sanayicilerin Elektrik-Elektronik mühendislerinden beklentilerini Denizli ilindeki bir pilot araştırma üzerinden belirlemeye
çalışmıştır. Kaya vd. (2012) ise demir- çelik sektöründeki ÜSİ çalışmalarını
Kardemir-Karabük Üniversitesi enerji ve çevre projeleri örneği çerçevesinde
incelemiştir.
Yukarıdaki çalışmalar incelendiğinde özellikle çay sektöründeki ÜSİ
uygulamalarına yönelik bir çalışma yapılmadığı görülmektedir. Bu araştırma
ile literatürdeki bu eksikliğin giderilmesi amaçlanmaktadır.
3. ÇAY SEKTÖRÜNDE ÜNIVERSITE-SANAYI İŞBIRLIĞI
Çalışma kapsamında çay sektöründe üniversite-sanayi işbirliği, iki alt
başlıkta incelenmiştir. Bu kapsamda öncelikle mevcut durum ortaya konmuş
ardından gelecek için önerilerde bulunulmuştur.
81
3.1. Mevcut Durum
Çay sektöründeki ÜSİ uygulamalarının mevcut durumu araştırılırken iki aşamalı bir süreç uygulanmıştır. Öncelikle ÜSİ’nin taraflarından biri
olan üniversitelerdeki durum incelenmiştir. Bu kapsamda çay üretiminin
yoğun olduğu Rize, Artvin, Trabzon ve Giresun illerindeki dört üniversitenin
(Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Artvin Çoruh Üniversitesi, Karadeniz
Teknik Üniversitesi ve Giresun Üniversitesi) mevcut durumu araştırılmıştır.
Buna ek olarak, Türkiye’deki üniversitelere ilişkin genel bazı bilgilere de yer
verilmiştir. Ardından çay sanayicileri açısından sektördeki ÜSİ uygulamaları
değerlendirilmiştir. Bu kapsamda da sektörün önemli oyuncuları arasında
değerlendirilen dokuz firma (Altınbaşak Çay, Çaykur, Doğuş Çay, Karali Çay,
Lipton (Dosan), Neşe Çay, Ofçay, Okumuş Çay ve Orçay) ile görüşmeler yapılmıştır.
3.1.1. Üniversiteler Açısından Değerlendirme
ÜSİ’nin üniversiteler açısından değerlendirilmesi üç uygulama
üzerinden yapılmıştır. Bunlardan ilki, Uygulama/Araştırma (U/A) Merkezleri’dir.
2547 Sayılı Kanun’un 7/D-2 maddesi uyarınca kurulan U/A merkezleri, ÜSİ
çalışmaları kapsamında üniversite bünyesinde örgütlenme fırsatı sunan
yasal çerçeveyi oluşturmuştur. Böylece kendi içine kapalı ve kuramsal bilgi
üretimine odaklanan üniversite yapısının, çeşitli toplumsal aktörlerle etkileşen,
uygulanabilir bilgi üretimine de destek veren bir yöne doğru değişimi söz
konusu olmuştur (Sabuncuoğlu vd., 2009:1).
Üniversitelerin U/A merkezi kurabilmeleri için öncelikle ilgili merkeze
ilişkin yönetmeliğin Resmi Gazete’de yayınlanması gerekmektedir. Bu
noktada çalışmanın verileri, Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmeliklerin
tamamını barındıran ve detaylı bir arşiv aramasına da imkân tanıyan Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü’nün
resmi internet sayfasından1 elde edilmiştir. Elde edilen sonuçlar Tablo 2’de
ortaya konmuştur. Buna göre bölge üniversitelerinde toplam 32 adet U/A merkezi kurulu olup bunlar arasında çayla ilgili merkeze rastlanmamıştır. Ayrıca
Türkiye›deki tüm üniversitelere yönelik yapılan taramada da üniversitelerde
çayla ilgili bir U/A merkezi olmadığı tespit edilmiştir.
1
http://mevzuat.basbakanlik.gov.tr/Yonetmelikler.aspx
82
Tablo 2. Üniversiteler Açısından ÜSİ Uygulamaları
U/A Merkezi
Üniversite
BAP
SAN-TEZ Projesi
Toplam
Çayla İlgili
Toplam
Çayla
İlgili
Toplam
Çayla İlgili
Artvin Çoruh Üniversitesi
5
-
89a
1
-
-
Giresun Üniversitesi
8
164b
-
-
-
Karadeniz Teknik Üniversitesi
12
-
1918c
5
12e
3
Recep Tayyip Erdoğan
Üniversitesi
7
-
147d
6
-
-
Toplam
32
-
2318
12
12
:2011’den itibaren
itibaren
a
b
:2008’den itibaren
c
:2000’den itibaren
d
:2008’den itibaren
3
e
:2007’den
Bilimsel Araştırma Projeleri (BAP), yükseköğretim kurumlarında öğretim üyeleri ve doktora, tıpta uzmanlık, ya da sanatta yeterlik eğitimini tamamlamış araştırmacılar tarafından yönetilen projelerden oluşmaktadır. Bu
projelere ilişkin tekliflerinin değerlendirilmesi, kabulü, desteklenmesi, hizmetlerin yürütülmesi, izlenmesi, sonuçlarının değerlendirilmesi ve kamuoyuna
duyurulması ile ilgili usul ve esaslar ilgili üniversiteler tarafından yürütülmektedir. Araştırma kapsamında bölgedeki dört üniversitede yürütülen projeler
incelenmiştir. İlgili üniversitelerin BAP Birimleri’nden elde edilen bilgiler Tablo
2’de ortaya konmuştur. Buna göre; bölge üniversitelerinde çeşitli yıllarda
toplam 2318 adet proje üretilmiştir. Bu projelerin yalnızca 12 tanesinin (% 0,5)
çayla ilgili olduğu tespit edilmiştir.
ÜSİ’nin üniversiteler temelli bir diğer uygulama alanı da Sanayi Tezleri
Programı (SAN-TEZ)’dır. SAN-TEZ; teknoloji geliştirme, teknolojik ürün ve
üretim yöntemlerine ilişkin çalışmaların projelendirilmesine olanak sağlayan
ve üniversitede yapılan uygulamalı araştırmaların katma değer yaratacak ürün
ya da üretim yöntemlerine dönüşmesini amaçlayan bir programdır. Program
kapsamındaki projeler, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nca yürütülmekte
ve desteklenmektedir. Tablo 2’de desteklenen toplam SAN-TEZ projeleri ve
bunların içinde çayla ilgili olan proje sayıları verilmiştir. Bu sayılar Bakanlık
teşkilatlanmasında SAN-TEZ projeleri ile ilgili birim olan Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü veri bankasından alınmıştır. Buna göre; 2007-2012 yılları arasında 3 tanesi çayla ilgili olmak üzere toplam 12 adet SAN-TEZ projesi desteklenmiştir. Bu projelerin tamamının Karadeniz Teknik Üniversitesi öğretim
üyeleri tarafından yürütüldüğünü belirtmekte fayda vardır. Ayrıca bu 3 proje
haricinde Türkiye’deki diğer üniversitelerden çayla ilgili herhangi bir SAN-TEZ
projesi yürütülmemesi de dikkat çekici bir bulgu olarak değerlendirilmektedir.
3.1.2. Sanayiciler Açısından Değerlendirme
ÜSİ’nin sanayiciler açısından değerlendirilmesi aşamasında çeşitli
firmalarla görüşmeler yapılmıştır. Öncelikle sektörde üretim ve pazar payı
açısından önemli bir yere sahip firmalar seçilmiş ve ardından bu firmaların
83
üst düzey yöneticileri ile gerçekleştirdikleri ÜSİ uygulamaları ve ÜSİ hakkındaki değerlendirmelerine ilişkin görüşmeler yapılmıştır. Sonuçta yapılan görüşmeler özet olarak aşağıdaki tabloda (Tablo 3) listelenmiştir. Buna göre;
görüşülen dokuz firmadan dört tanesi (Çaykur, Lipton, Okumuş Çay, Orçay)
üniversitelerle ortak araştırmalar yürütmüş ve yürütmektedir. İşbirliği konularının genelde çay üzerine yapılan biyolojik ve kimyasal araştırmalardan oluştuğu görülmektedir. Bununla birlikte ürün çeşitlendirme ve yeni ürün geliştirme
konularında da çalışmalar yapıldığı dikkati çekmektedir.
Tablo 3. Çeşitli Firmalar Açısından ÜSİ Uygulamaları
Firma İşbirliği Yapılan Üniversiteler
*
İşbirliği Konuları
İşbirliğinin Türü
A l t ı n b a ş a k Araştırma-geliştirme çalışmalarını kendi bütçe ve personel imkanları ile yürütÇay
mektedir. Şu ana kadar işbirliği kapsamında üniversitelerle herhangi bir çalışma
yürütülmemiştir.
Çaykur
Akdeniz Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Ordu
Üniversitesi.
Doğuş Çay
Araştırma-geliştirme çalışmalarını kendi bütçe ve personel imkanları ile yürütmektedir. Şu ana kadar işbirliği kapsamında üniversitelerle herhangi bir çalışma
yürütülmemiştir.
Karali Çay
Araştırma-geliştirme çalışmalarını kendi bütçe ve personel imkanları ile yürütmektedir. Şu ana kadar işbirliği kapsamında üniversitelerle herhangi bir çalışma
yürütülmemiştir.
Lipton
san)
Akdeniz
Üniversitesi-İstanbul Çay
fidanı
ırkı, Ortak projeler.
Üniversitesi-İstanbul
Teknik seleksiyon ve ıslahı,
Üniversitesi
iyi tarım uygulamaları
çevre,
biyolojik
arıtma, çay tarımında
ergonomik tasarımlar
(Do-
Organik gübre kul- Ortak projeler ve
lanımında
bakteri TÜBİTAK destekli
izolasyonu, yeşil çay projeler.
üretiminde kalite iyileştirmesi, topraklardaki bor eksikliğinin
analizi, çay hastalıkları, çaydan katma
değeri yüksek ürünlerin elde edilmesi
ve ürün çeşitlendirme.
Neşe Çay
Araştırma-geliştirme çalışmalarını kendi bütçe ve personel imkanları ile yürütmektedir. Şu ana kadar işbirliği kapsamında üniversitelerle herhangi bir çalışma
yürütülmemiştir.
Ofçay
Araştırma-geliştirme çalışmalarını kendi bütçe ve personel imkanları ile yürütmektedir. Şu ana kadar işbirliği kapsamında üniversitelerle herhangi bir çalışma
yürütülmemiştir.
84
Okumuş Çay
Karadeniz Teknik Üniversitesi,
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi.
Teknik ve idari konular.
Danışmanlık.
Orçay
Karadeniz Teknik Üniversitesi
Çaydaki maddelerin
ayrıştırılarak
yeni
ürün geliştirilmesi.
SAN-TEZ projesi.
*
: Alfabetik olarak listelenmiştir.
Üniversitelerle herhangi bir ortak çalışma yürütmemiş olan firmalara
(Altınbaşak Çay, Doğuş Çay, Karali Çay, Neşe Çay ve Ofçay) bunun nedeni
sorulduğunda ise genel olarak üniversitelerin işletmeleri ziyaret etmediği ve
sorunların ortaya konması noktasında bir iletişim eksikliği söz konusu olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca firmalar, üniversite ile bir işbirliği çalışması yapmak
istediklerinde nasıl bir yol izleyebilecekleri konusunda bir bilgileri olmadığını
ifade etmiştir.
3.2.Gelecek İçin Öneriler
Çay sektöründe ÜSİ’nin mevcut durumunu ortaya koyduktan
sonra işbirliğinin geliştirilmesi için yapılması gerekenlere yönelik önerilerde
bulunulması faydalı olacaktır. Bu amaçla öncelikle literatürde ÜSİ’nin gelişiminin önündeki engellere yönelik çalışmalar incelenmiştir. Ayrıca sanayicilerle
yapılan görüşmelerde bu konuyu da değerlendirmeleri istenmiştir. Sonuç olarak çay sektöründe ÜSİ’nin geliştirilmesi için yapılabilecek öneriler aşağıdaki
şekilde sıralanmıştır:
- Bölge üniversitelerinde özellikle ziraat ve tarım ile ilgili lisans düzeyinde akademik birimlerinin olmayışı ya da henüz eğitim-öğretime başlanmamış olması, etkili işbirliği imkanlarını önemli ölçüde engellemektedir. Bu
noktada çay sektörünün ihtiyaç duyacağı uzmanlık konularında üniversiteler
bünyesinde fakülte, enstitü ve araştırma merkezleri açılması suretiyle gereken uzman kadronun yetiştirilmesi ve araştırma laboratuvarları için altyapının
tesis edilmesi gerekmektedir.
- Üniversitelerde başta çay olmak üzere bölge ekonomisine önemli
katkısı olan ürünlere yönelik ayrıcalıklı destekleme mekanizmaları (bilimsel
araştırma projeleri kapsamında ayrı bir destek programının oluşturulması
gibi) geliştirilmelidir.
- Bölge üniversitelerinde “Çay Araştırma ve Uygulama Merkezi”nin
kurulması çay sektörüne yönelik lisansüstü çalışmaların teşvik edilmesi ve
desteklenmesinde önemli katkılar sağlayacaktır.
- Var olan ancak istenilen düzeyin yakalanamadığı danışmanlık hizmetlerinin, üniversitelerde “Çay Sektörü Problem Çözme ve Danışmanlık
Merkezi” oluşturularak ve/veya ortak danışmanlık merkezleri kurularak sanayiye güç katacak şekilde yapılandırılması mümkün olacaktır.
85
- Üniversitelerde yürütülen lisans ve lisansüstü bitirme tezlerinin çay
sektörüne yönlendirilmesi gerekmektedir.
- Çay sektöründe faaliyet gösteren sanayicilere ve çay konusunda
idari ve teknik açıdan çalışma yapan araştırmacılara yönelik olarak ortak bir
platform (internet sayfası gibi) oluşturulması faydalı olacaktır.
- Sanayi, üniversite ve ara kurumlara ayrı ayrı araştırmalar (anketler)
yapılıp tarafların beklentileri ortaya konulmalı ve ÜSİ uygulamaları bu kapsamda planlanmalıdır.
- İşbirliğinin tesis edilmesinde en etkili unsurlardan birisi de tarafların
birbirini daha iyi tanımasının sağlanmasıdır. Böylece karşılıklı potansiyel
ve ihtiyaçların tespit edilmesi söz konusu olabilecektir. Bu amaçla, belirli
dönemlerde üniversiteler ve çayla ilgili kuruluşlar tarafından “Üniversite-Sanayi
Buluşmaları” organize edilmesi yararlı olacaktır. Bu toplantılarda sanayicilerin
ihtiyaçları, öğretim elemanlarının ise üzerinde çalıştıkları konuların yer aldığı
kitapçıklar hazırlanarak ikili görüşme ortamında eşleştirmelerin yapılması
sağlanabilir.
- Özellikle sanayicilere üniversite ile işbirliği yapmaları suretiyle
elde edebilecekleri destek ve teşvikleri anlatmaya yönelik programlar
düzenlenmelidir. 4.SONUÇ VE TARTIŞMA
Temel amacı çay sektöründeki ÜSİ’nin mevcut durumunu ortaya koymak olan çalışma kapsamında ÜSİ, konunun tarafları olan üniversiteler ve
sanayiciler açısından değerlendirilmiştir. Buna göre bölge üniversitelerinin
çay konusundaki araştırmalarının genel olarak yetersiz olduğu söylenebilir.
Ancak bu durumun önemli bir nedeni, özellikle Karadeniz Teknik Üniversitesi
haricindeki bölge üniversitelerinin henüz gelişim aşamasında olmalarıdır. Bu
üniversitelerdeki araştırmacı altyapısı ve teknik altyapı geliştikçe çay sektörüne yönelik çalışmaların da artacağı beklenmektedir. Bu noktada özellikle
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’ne bağlı olarak Rize ili Pazar ilçesinde
kurulan Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi önemli bir açığı kapatacaktır.
ÜSİ uygulamaları, sektörde faaliyet gösteren firmalar açısından değerlendirildiğinde; firmaların üniversite ile işbirliği yapma noktasında istekli
oldukları ancak gerekli iletişimin nasıl sağlanacağı konusunda yeterli bilgiye
sahip olmadıkları görülmektedir.
Çalışma kapsamında çay sektöründe ÜSİ’nin mevcut durumuna dayalı olarak yapılacaklar noktasında da çeşitli önerilerde bulunulmuştur. Bu
önerilerin genel olarak, taraflar arasındaki iletişimi sağlayacağı ve tarafları
ÜSİ konusunda cesaretlendirici öneriler olduğu söylenebilir.
86
Son olarak tarafların ÜSİ’nin uzun soluklu ve sabır gerektiren bir süreç olduğunu dikkate almaları gerekmektedir. Bu durumda ÜSİ uygulamalarını orta ve uzun vadeli projeler olarak değerlendirmek, başarılı ve etkili sonuçlar elde edilmesi noktasında doğru bir bakış açısı olacaktır.
Bu çalışmanın kısıtlarına dayalı olarak gelecek çalışmalarda Türkiye’deki tüm üniversitelerde yürütülen çayla ilgili bilimsel araştırma projeleri incelenebilir. Ayrıca çay sektöründeki ÜSİ uygulamalarının önündeki engellerin
neler olduğuna ve bu engellerin nasıl kaldırılacağına ilişkin tarafların katılımı
ile bir anket çalışması yapılması da faydalı olacaktır.
Kaynaklar
Akçi, Y. (2004). Üniversite Sanayi İşbirliği İle İlgili Sanayici Algıları (Gaziantep
İli Organize Sanayi Örneği). Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Gaziantep:
Gaziantep Üniversitesi SBE.
Arıcan, İ. (2010). Üniversite Sanayi İşbirliği Çerçevesinde Bilimsel Araştırma Projeleri ve Marmara Üniversitesi Araştırma Geliştirme Faaliyetlerinin
Değerlendirilmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara
Üniversitesi SBE.
Arvanitis, S., U. Kubli ve M. Woerter. (2006). University-Industry Knowledge Interaction in Switzerland: What University Scientists Think About CoOperation with Private Enterprise. Swiss Institute Business Cycle Research.
132, 1-40.
Bayraktar, S. ve M. Halis. (2003). Öğretim Elemanları ve Sanayici Açısından
Üniversite-Sanayi İşbirliğinin Değerlendirilmesi. Manas ÜniversitesiSosyal Bilimler Dergisi. 5, 65-85.
Belkhodja, O. ve R. Landry. (2007). The Triple-Helix Collaboration: Why do
Researchers Collaborate with Industry and the Government? What Are the
Factors that Influence the Perceived Barriers?. Scientometrics. 70.2, 301332.
Bercovitz, J. ve M. Feldman. (2005). Fishing Upstream: Firm Innovation Strategy and University Research Alliances. Tenth Anniversary Summer Conference, June 27-29, Denmark, 1-37.
Bilgili, A. (2008). Üniversite-Sanayi İşbirliğinde Teknoparklar: Bursa Ulutek
Teknoloji Geliştirme Bölgesi Örneği. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Çanakkale: Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi SBE.
Börekci, S., A. Özek, K. G. Öztürk ve D. Kilit. (2009). Üniversite Sanayi
İşbirliği ve Sanayicinin Elektrik Elektronik Mühendisinden Beklentileri Denizli
Pilot Anket Çalışması. TMMOB Türkiye 4. Enerji Sempozyumu, 22-24 Ekim,
Eskişehir, 1-3.
Burnside, B. ve L. Witkin. (2008). Forging Successfull University Industry Collaborations. Research-Technology-Management, 51.2, 26-30.
87
Çakmak, O. (2009). Üniversite Sanayi Etkileşiminin Önündeki Engeller ve
Çözüm Önerileri. Üniversite Sanayi İşbirliği Ulusal Kongresi. 7-8 Mayıs, Eskişehir, 152-161.
Çelik, D. ve M. Tufan. (2007). Tekstil Sektöründe Üniversite Sanayi İşbirliğinin Gerekliliği ve Önemi. Journal of Azerbaijani Studies. 12.1-2, 667-680.
D’este, P. ve M. Perkmann. (2011). Why Do Academics Engage with Industry?
The Entrepreneurial University and Individual Motivations. The Journal of
Technology Transfer. 36, 316-339.
Dura, C. (1994). Üniversite-Sanayi İşbirliği Üzerine Bir Deneme. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi. 49.3-4, 101-118.
Erdil, E., S. Akçomak, T. Pamukçu ve Y. Erden. (2012). Değişen ÜniversiteSanayi İşbirliğinde Üniversite Örgütlenmesi. TEKPOL Working Paper Series
STPS-WP-12/01. Ankara.
Guan, J.C., R.C.M. Yam ve C.K. Mok. (2005). Collaboration Between Industry
and Research Institutes/Universities on Industrial Innovation in Beijing, China. Technology Analysis & Strategic Management. 17.3, 339-353.
Güler, F. (2000). Üniversite-Sanayi İşbirliği Sorunlar Avantajlar. Maliye Araştırma Merkezi Konferansları. 40, 235-248.
Gürbüz, E. ve E.T. Uçurum. (2012). Üniversite Sanayi İşbirliğinin Geliştirilmesinde Ortak Araştırma Merkezi’nin Kurulmasına İlişkin Model Önerisi. Niğde
Üniversitesi İİBF Dergisi. 5.2, 12-36.
Karadoğan, H. (2008). Üniversite Sanayi İlişkilerine İTÜ Yaklaşımı. Üniversite
Sanayi İşbirliği Ulusal Kongresi. 26-27 Haziran, Adana, http://usimp.org/yedek/images/pdf/HalukKARADOGAN.pdf, (26.11.2011).
Karamete, F. (2001). Önlisans Düzeyindeki Okullarda Üniversite Sanayi İşbirliği ve Yerel Bazda Uygulamaya İlişkin Bir Model Önerisi. Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi. Kütühya: Dumlupınar Üniversitesi SBE.
Kaya, D., İ. Kadı, E. Sonverdi, M. Yanmaz ve F. Demirel. (2012). Demir Çelik
Sektöründe Üniversite Sanayi İşbirliği: Kardemir-Karabük Üniversitesi Enerji
ve Çevre Projeleri Örneği. International Iron & Steel Symposium, 02-04 April,
Karabük, 1122-1127.
Lee, Y.S. (2000). The Sustainability of University-Industry Research Collaborations: An Empirical Assessment. Journal of Technology Transfer. 25, 111133.
Orhan, N. ve M. Ünsaldı. (2003). Üniversite Sanayi İşbirliği Elazığ Örneği.
Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları, 1.3, 1-5.
Özden, V.D. (2009). Türkiye Siyah Çay Sektör Raporu. Avrupa İşletmeler AğıKaradeniz. .
Pohl, S. K., D. J. Caldwell ve M. B. Farnell. (2010). Extension- What is Needed to Improve University and Industry Collaboration. The Journal of Applied
Poultry Research. 19, 316-319.
88
Sabuncuoğlu, Z., B. Tak ve Y. Sayılar. (2009). Üniversite Sanayi İşbirliği
Merkezlerinin Yapılanması: Uludağ Üniversitesi Modeli. Üniversite Sanayi
İşbirliği Ulusal Kongresi, 07-08 Mayıs, Eskişehir.
Vielba, I. R., M. F. Esquinas ve E.E. De-Los-Monteros. (2010). Measuring
University- Industry Collaboration in a Regional Innovation System. Scientometrics. 84, 649-667.
Thune, T. (2007). University-Industry Collaboration: The Network Embeddedness Approach. Science and Public Policy. 34.3, 158-168.
Worasinchai, L. ve A.A.A. Bechina. (2009). Factors Affecting the Willingness
of Multinational Corporation’s to Share Knowledge with Universities: A Case
Study of the Automotive Industry in Thailand. 10th European Conference on
Knowledge Management Conference. 3-4 September, Italy, 897-905.
89
RİZE YÖRESİNDE ÇAY TARIMINDA GÜBRELEME
SORUNLARI VE SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇAY TARIMI İÇİN
YENİ STRATEJİLER
1
Turan YÜKSEK1, Filiz YÜKSEK2 ve Ercan SÜTLÜ3
Doç. Dr., Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Pazar Meslek Yüksekokulu
[email protected]
2
3
Dr., Pazar Orman İşletme Müdürlüğü
[email protected]
Orm. Y. Müh., WWF- Doğal Hayatı Koruma Derneği
[email protected]
ÖZET: Rize yöresinde çay tarımıyla geçen yetmiş beş yıllık sürede çaylık alanlarda,
üretici sayısında, üretim şeklinde ve çayın gübrelenmesinde pek çok değişimler yaşanmıştır. Yaşanan değişimlerin bir bölümü pozitif yönde etki ederken; diğer bir bölümü
ise negatif yönde etki etmiştir. Negatif yönde etki eden unsurların başında çayın doğru
şekilde nasıl gübreleneceği hususudur. Bu çalışmanın amacı çay tarımında gübreleme sorunlarının belirlenmesi ve sürdürülebilir çay tarımı için yeni starterjilerin ortaya
konulmasıdır. Bu amaçla çay tarımında gübreleme şekli ve kullanılan gübre çeşitleri ile
ilgili bilgiler araştırılmış, çay üreticilerine çayın gübrelenmesi ile ilgili soruların bulunduğu anketler uygulanmış ve elde edilen veriler analiz edilerek değerlendirilmiştir. Çalışma sonucu elde edilen bazı sonuçlar özetle şöyledir. Çay tarım alanlarında geniş anlamda suni gübre uygulamasına 1974 yılında rastlanmıştır. Aynı yıl, çay bahçelerinde
60 974 ton suni gübre kullanılmıştır. Bu dönemde satılan gübrelerin % 94’ü amonyum
sülfat, geri kalan kısmı ise amonyum nitrat gübresi niteliğindedir. Anket çalışmalarında
çay üreticilerinin %90’nı dönüme 100 kg yapay gübre verdiklerini ifade etmişlerdir.
Aynı dönemin piyasa rakamlarına çay üreticilerinin gübreye harcadıkları para 8-15 milyon Türk lirasıdır. 2010-2011 Yılları arasında Fırtına vadisinde yapılan çay alanlarına
uygulanan gübrenin yıkanması konulu araştırmada çay tarımına uygulanan gübrelerin
% 28-40 arasında yıkandığı belirlenmiştir. Yıkanan gübrenin 2010 koşullarındaki piyasa değeri 3.2- 4.6 milyon Türk lirasıdır. Sürdürülebilir çay tarımının devamı, çayın
kalitesinin korunması ve veriminin artırılması ve üretilen çayın daha kolay ihraç edilebilmesi için çay tarımında gelişigüzel yapılan gübrelemeye son verilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Çay tarımı, yapay gübre, gübreleme sorunları, Rize.
1. GIRIŞ
Karadeniz Bölgesinin nemli ve çok nemli iklim koşullarının hakim olduğu arazilerde 1940 yılından beri çay tarımı yapılmaktadır. 1974 yılına kadar
çay tarımında ahır gübresi ve orman altından serilen yapraklarla malçlama
sıklıkla uygulanmıştır (Yüksek 2001:4). 1974-1991 yılları arasında çay tarımında kullanılan ahır gübresi miktarı azalırken; yapay gübre miktarı yıllar itibariyle artmıştır. Bu dönemde çay tarımında uygulanan gübrelerin % 60-70’i
amonyum sülfat niteliğinde olup Çay Ekicileri Kooperatifleri aracılığıyla çay
tarımıyla uğraşan çiftçilere sunulmuştur.
90
1991-2010 Yılları arasında çay tarımında en fazla kullanılan gübre
azot-fosfor-potasyum 25-5-10 karışımı (NPK 25-5-10) gübre olmuştur (Anonim, 2012). Altın ve Sarımehmet, (1987: 55) Çay topraklarında yıkanma sayısı artıkça topraktan yıkanan potasyum miktarının azaldığını belirlemişlerdir.
Taban ve ark., (2000:58) NPK ile birlikte farklı dönem ve dozlarda uygulanan
yaprak gübresinin çay yaprağındaki N, K, Fe, Mn ve Zn içerikleri üzerinde
belirgin etkileri olduğunu belirlemişlerdir. Horuz ve Korkmaz, (2006:49) Yaptıkları bir çalışmada I. Sürgünden III. Sürgün dönemine doğru verimin azaldığını belirlemişlerdir. Yine aynı çalışma kapsamında birinci sürgün dönemi ile
mukayese edildiğinde; yeşil çay yapraklarının N, P ve Fe kapsamı II. hasatta
azalma, III. hasatta artma eğilimi gösterirken; K, Ca, Mg, Zn ve Cu kapsamı
II. hasatta artma, III. hasatta ise azalma eğilimi gösterdiğini tespit etmişlerdir.
Minh ve ark., (2002:1) Vietnam’da yaptıkları araştırmada ormanlık
arazilerin tahrip edilip çay tarımına dönüştürülmesi sonucu çay plantasyonunun yaşı arttıkça toprakların kimyasal özelliklerinden olan yarayışlı fosfor ve
potasyum değerlerinin azaldığı, demir ve alüminyum oksit değerlerini arttığı belirlemişlerdir. Yine aynı çalışmada toprakların hacim ağırlığı ve sıkışma
değerleri artarken; gözeneklilik, faydalı su ve solucan miktarının azaldığını
belirlemişlerdir.
Senapati ve ark. (2002:190), Hindistan’da toprak restorasyonu
çalışmalarının çay topraklarının kalitesine ve çay verimine olan etkilerini
araştırdıkları çalışmada; %50 organik + %50 inorganik karışık gübrenin
kullanılması sonucu, 1992–1994 yılları arasında yeşil haldeki çay verimi %38,
32 ve 31 oranında arttığı tespit edilmiştir. Sadece organik gübre ile gübrelenen çaylıklardaki verim geleneksel yönteme göre sadece yapay gübre ile
gübrelenen çaylıklara kıyasla ilk üç yılda %13–17 (6 yıllık ortalamalara göre
% 9) oranında artmıştır. Dahası organik gübrenin uygulandığı çaylıklarda toprak faunasındaki canlı popülasyonu (özellikle solucanlar ve termitler dışındaki
diğer eklembacaklılar) artmıştır. Ipinmoroti ve ark., (2011: 536) tarafından
Nijerya’da organik ve mineral kökenli gübrelerin çayın büyümesine olan etkisi
ile elde edilen gelir-gübreleme arasındaki ilişkiyi araştırdıkları çalışmalarında; organik kökenli gübrelerin mineral gübreye kıyasla çayın büyümesinde
daha etkili olduğunu ve organik gübre ile gübrelenen çay plantasyonlarından
elde edilen gelirin mineral gübre ile gübrelenen çaylıklardan elde edilen gelire nazaran daha fazla olduğunu belirlemişlerdir. Sarwar ve ark., (2007:907)
Pakistan’da 3 yaşındaki çay plantasyonlarında farklı gübre karışımlarının çay
verimine olan etkisini araştırdıkları çalışmada; en yüksek çay verimini dönüme 25 kg olarak uygulanan amonyumsülfat+kalsiyum amonyum nitrat karışımı gübrenin uygulandığı alandan elde edildiğini belirlemişlerdir.
Owuor ve ark., (2010:682, 689) Kenya’da 1998-2007 yılları arasında
beş farklı lokasyonda yetiştirilen çay plantasyonlarına değişik dozlarda (0kg/
ha, 75 kg/ha, 225 kg/ha ve 300 kg/ha) yapay gübre (NPKS/25:5:5:5) uyguladıkları araştırmada; en yüksek çay verimi 300kg/ha dozunun uygulandığı
alanlardan elde etmişlerdir. Ancak 300kg/ha gübrenin uygulandığı 5 farklı lokasyonda 386kg/da-592kg/da arasında değişen farklı verimler elde edilmiştir.
Aynı lokasyonda bile yıllar arasında elde edilen verimin istatistiksel anlamda
91
farklı olduğunu belirlemişlerdir. Elde edilen çalışma sonucu gübrelemenin yetişme ortamı koşulları ve aynı yetişme ortamında yıllara göre değişen iklim
özelliklerinden etkilendiğini ortaya koymuşlardır. Ancak gübre miktarı artıkça
çayın kalitesinde önemli yeri olan Theaflavins (μmol/g) değeri en fazla hiç
gübrenin uygulanmadığı parsellerde, en düşüğü en fazla gübrenin (300kg/
ha) uygulandığı parsellerden elde edilmiştir. Yine aynı çalışmada, çaydaki en
yüksek thearubigins (%) 75 kg/ha gübrenin uygulandığı parsellerde ve en iyi
toplam renk (%) hektara 0 ve 75 kg gübrenin uygulandığı parsellerden elde
edilmiştir.
Chong ve ark., (2008:117) Malezya’da 3 farklı eğime sahip arazide
geleneksel ve organik çay tarım sisteminin uygulandığı alanlarda eğim ve
arazi yönetim şeklinin toprakların azot, fosfor, pH içeriği ve çay yapraklarının büyüklüğüne olan etkilerini araştırdılar. Araştırma sonucunda en yüksek
pH, çay yaprak uzunluğu ve genişliğine organik çay tarımı yapılan alanlarda, en yüksek amonyum miktarına geleneksel yöntemle çay tarımı yapılan
arazide rastlanmıştır. Sedaghathoor ve ark., (2009:568) İran’da farklı gübre
uygulamalarının çayın verimi ve bazı kalite özelliklerine etkisini araştırdıkları
çalışmada; magnezyum sülfat ve çinko sülfat karışımlı azotlu gübre uygulamasının verim artışı üzerinde istatistiksel anlamda önemli seviyede etkili olduğunu, üre uygulamasının tanin ve suda çözülebilir ekstrakları önemli seviyede
artırdığı, azot+potasyum+mikro besin elementi karışımından oluşan gübrenin
kafeine üzerinde önemli seviyede etkili olduğunu tespit etmişlerdir.
Yüksek ve ark., (2009:665), Yılında yaptıkları bir çalışmada kızılağaç
baltalık büklerinin çay tarımına dönüştürülmesi sonucu toprak asitliği ve toprak sıkışması istatistiksel olarak önemli seviyede artarken; organik madde,
azot, geçirgenlik değerlerinin önemli seviyede azaldığını belirlemişlerdir. Yine
Yüksek, (2009:848-855) malçlama, ahır gübresi ve yapay gübre uygulamalarının çay toprak özellikleri, erozyon eğilimi ve çay verimine olan etkisini araştırdığı çalışmasında; malçlama ve malçlama+ahır gübresi uygulanan parsellere kıyasala sadece yapay gübrenin uygulandığı alandaki toprakların faydalı
su, suya dayanıklı ıslak agregatlar, geçirgenlik, toplam gözeneklilik, infiltrasyon, organik madde, organik karbon ve total azot değerleri istatistiksel olarak
önemli olarak önemli seviyede azalırken; hacim ağırlığı, solma noktasındaki
nem, toprak penetrasyon direnci, dispersiyon oranı ve erozyon oranı değerlerinin istatistiksel olarak önemli seviyede arttığı belirlenmiştir. Yine aynı çalışmada birim alandan elde edilen çay veriminin yıllara göre istatistiksel olarak
önemli seviyede azaldığı ancak en yüksek seviyede azalmanın sadece yapay
gübre uygulanan çaylıklarda meydana geldiği tespit edilmiştir.
Aradan geçen zaman zarfında bir yandan çay tarımında kullanılan
gübrelerin miktarları ve çeşitleri değişikliğe uğrarken; gübrenin seçimi, uygulanması ile ilgili uygulamalar bilimsellikten uzak bir yöntemle uygulanmaya
devam edilmiştir. Rize yöresindeki çaylık alanların büyük kısmı ekonomik ömrünü tamamlamıştır (Yüksek, 2013:18). Ekonomik ömrünü büyük oranda tamamlamış olan bu plantasyonlara gelişi güzel ve rastgele yöntemle seçilen ve
uygulanan yapay gübreler çay plantasyonlarında istenen verimi sağlayamazken; toprak ve su kaynaklarının kirlenmesine, toprak kalitesinin düşmesine ve
92
toprak sağlığının bozulmasına neden olmaktadır. Bu çalışmanın amacı Rize
ili çay tarımında karşılaşılan gübreleme sorunlarının belirlenmesi ve doğru
gübreleme için faydalı olabilecek gübreleme straterjilerinin ortaya konulmasıdır.
2. ARAŞTIRMA YÖNTEMI
Bu çalışmada çay tarımında karşılaşılan gübreleme sorunlarını ortaya koymak için yüz yüze anket yöntemi tercih edilmiştir. Ancak anket sorularını hazırlamadan önce çay tarımıyla uğraşan çiftçiler, tarımsal çay kooperatifleri, ziraat odası temsilcileri ile çayın gübrelenmesi konusunda ön görüşmeler
yapılmıştır. Elde edilen bilgiler ve anket yöntemiyle soru sorma tekniği kullanılarak anket soruları hazırlanmış ve Rize İli sınırları içerisinde çay tarımıyla
uğraşan çiftçilere uygulanmıştır. Rize yöresinde çay tarımı ile uğraşan toplam
600 adet çay tarımı (aynı haneden sadece bir kişiye anket uygulanmıştır)
ile uğraşan çiftçiye uygulanmıştır. Çiftçilere anket içerisinde çay bahçelerinin
yaşı, büyüklüğü, gübre seçimi, gübrenin uygulama zamanı, uygulama şekli
gibi konuları kapsayan 20 farklı soru yöneltilmiş ve elde edilen veriler değerlendirilerek yorumlanmıştır.
3. BULGULAR
Anket çalışmalarının sonuçlarına göre çay tarımı ile uğraşan arazilerin büyük çoğunluğu (% 58’i) 1-5 da arasında iken, sadece % 7‘si 15 dekardan
büyük çaylık arazisine sahiptir (Şekil 1).
Şekil 1: Ankete katılan çay üreticilerinin çaylık alanlarının oransal dağılımı
Çay üreticilerinin arazileri parçalı bir yapıda olup en fazla 4-7 parsel
(4-7 farklı yerde tesis edilen çay bahçesi) şeklindedir. Çay üreticileri sahip
oldukları toplam arazilerin büyük çoğunluğunda (% 75) çay tarımı yaptıklarını
belirtmişlerdir.
93
Şekil 2: Üreticilerin sahip olduğu çay bahçesi adedi
Ankete katılan çay üreticilerinin çok büyük bir kesimi (% 98’i) yapay
gübre kullandığını, çok az sayıda çay üreticisi de çoğunlukla yapay gübre,
ilaveten ahır gübresi kullandıklarını ifade etmişlerdir (Şekil 3).
Şekil 3: Çay üreticilerinin kullandığı gübre tipleri
Çay üreticilerinin büyük çoğunluğu gübre seçimlerini eksik
olarak tabir edilen kulaktan dolma bilgilere göre yaparken; üreticilerin % 35’i
bulundukları yerdeki çay ekicileri kooperatifi ve ziraat odasına danıştıklarını,
üreticilerin % 20’si gübreyi satın aldığı yere danıştığını ve sadece %’5i konu
bilen uzmanlara danıştığını ifade etmişlerdir (Şekil 4).
94
Şekil 4: Çay üreticilerin gübre seçim yöntemleri
Ankete katılan çay üreticilerinin % 70’i gübreleme zamanını
kendi tecrübelerine göre belirlediğini ifade ederken; üreticilerin sadece % 5’i gübreleme zamanının uzmanlarına danışarak belirlediklerini
ifade etmiştir (Şekil 5).
Şekil 5: Çay üreticilerinin gübreleme zamanını belirleme yöntemleri
Çay üreticilerinin büyük çoğunluğu (% 68’i) dönüme 100 kg yapay
gübre uygularken; % 15’i dönüme 100 kilodan fazla gübre uyguladıklarını
ifade etmişlerdir (Şekil 6).
95
Şekil 6: Çay üreticilerinin 1 dönümde kullandıkları yapay gübre miktarları
Ankete katılan çay üreticilerinin kesilmiş çaylara ve eski (kesilmemiş)
çaylara göre gübrenin uygulama şeklinde önemli farklılıklar vardır. Kesilmiş
çaylarda üreticilerin büyük çoğunluğu (% 50) gübreyi çay bitkisinin köklerine
uygularken; kesilmemiş çaylarda gübreyi elle serpme (% 88) şekline uyguladıklarını belirtmişlerdir (Şekil 7).
Şekil 7: Eski ve kesilmiş çaylıklarda gübreleme şekli
Çay üreticilerinin büyük çoğunluğu (% 50) çay tarlasında kullanılan
yapay gübrelerin çay verimine sağladığı faydalardan kısmen memnun
olduğunu ifade ederken; üreticilerin % 20’si yapay gübrelerden hiç memnun
olmadıklarını ifade etmişlerdir (Şekil 8).
96
Şekil 8: Çay tarlasında kullanılan yapay gübrenin üreticiler üzerindeki
memnuniyet değeri
Rize yöresindeki çaylık alanların miktarı ÇAYKUR verilerine göre yaklaşık 50 000 hektar iken; Japonlar tarafından yapılan DOKAP raporuna göre
83 500 hektardır. Ancak Rize yöresinde tarafımızdan yapılan arazi çalışmalarında hızla yeni çay bahçelerinin kurulmaya devam ettiği görülmektedir. Rize
yöresinde WWF-Türkiye ofisi tarafından Fırtına vadisinde yapılan bir çalışmada; çay tarımı yapılırken uygulanan gübrelerin % 28-40’ının yıkanarak su
kaynaklarının kirlenmesine yol açtığı belirlenmiştir (WWF, 2011). Bu bilgiler
ışığında Rize yöresinde çay bahçelerinde kullanılan yapay gübre miktarının
50 000-83 500 ton/ha arasında olduğu tahmin edilmektedir. Kullanılan gübrelerin 2012 yılı fiyatlarına göre çay üreticisine olan maliyeti 62-105 milyon Türk
Lirasıdır (34-58 milyon $). Kullanılan gübrelerin 17 000- 28 000 tonu yıkanarak su kaynaklarının kirlenmesine neden olmaktadır. Yıkanarak su kaynaklarına ulaşan gübrelerin çay üreticilerine maliyeti 29-43 milyon Türk Lirasıdır
(15-25 milyon$).
4. TARTIŞMA
Arazinin mülkiyet yapısına göre dağılımı dikkate alındığında, Rize
yöresinde çay üreticisi başına çay tarımı yapılan bahçelerin büyük çoğunluğunun 1-5 dekar arasında olduğu tespit edilmiştir. Nüfusun artması ile birlikte
hane başına düşen çaylık alanlar daha da küçülecektir. Bu olay çay tarımıyla
uğraşan hane halkının gelirinin azalması anlamına gelse de yeni fırsatları da
beraberinde getirmektedir. Şöyle ki küçülen çay bahçelerinde akıllı tarım ilkeleri kullanılarak piyasada rekabet gücü yüksek olan kaliteli çay yetiştirilebilir.
Çay alım fiyatlarının kaliteye göre yapılması durumunda çaydan elde edilen
gelir seviyesi yükseltilebilir. Eğer çay tarımı ile uğraşan çiftçilerin gelirlerinde
meydana gelen azalmaya bir çare bulunmazsa, geliri azalan üreticilerinin çay
tarımı yapılmayan diğer araziler üzerindeki tahripkar etkilerinin her yıl artarak
devam etmesi ve kayıt dışı yeni çay plantasyonlarının kurulması kaçınılmazdır.
97
Çay tarımıyla uğraşan üreticilerin büyük çoğunluğu yapay gübre
kullanmaktadır. Çiftçiler tarafından köylerin terk edilerek şehirlere göç
edilmesi nedeniyle köylerde hayvancılıkla uğraşan çiftçi sayısı yok denecek
kadar azalmıştır. Bu nedenle çay tarımında uygun fiyata kaliteli ahır gübresi
bulmak oldukça zorlaşmıştır. Bu nedenle üreticilerin büyük çoğunluğu tedariki
kolay olan yapay gübreyi tercih etmektedir. Çay tarımı ile uğraşan çiftçilerin
büyük çoğunluğu çay topraklarına hangi tip gübreyi, ne zaman ve hangi
şekil de kullanmaları gerektiğini bilmemektedir. Bu nedenle çay tarımı için
gübre seçimi, kullanılacak miktarının belirlenmesi ve uygulanmasında çok
büyük yanlışlar yapılmaktadır. Bu yanlışlar birim alandan elde edilen çayın
miktar ve kalitesine olumsuz yönde etki ederken diğer yandan çiftçinin çay
üretim maliyetlerini artırmaktadır. Çay tarımında kullanılan yanlış gübreleme
tekniği nedeniyle her yıl milyonlarca liralık yapay gübre çay verimine katkı
sağlamadan yıkanarak su kaynaklarının kirlenmesine neden olmaktadır. Çay
tek tip, gelişigüzel gübreleme yerine, hasat dönemlerinde topraktan uzaklaşan
bitki besin maddelerinin toprağa kazandırılmasını esas alan bir gübreleme
yönetimi ile bu sorun büyük oranda çözülebilir. Karadeniz bölgesi gibi yağışlı
bir iklim ve eğimli arazi yapısına sahip arazilerde kullanılacak olan gübrenin
mutlaka toprağa çapalanarak uygulanması gerekir.
5. SONUÇ VE ÖNERİLER
Çay tarımında en önemli sorunlardan biri yanlış gübreleme, toprak
kalitesinin bozulması ve toprağın sağlığını kaybetmesidir. Toprak kalitesinin
azalması ve sağlığının bozulması sürdürülebilir çay tarımını ve Rize yöresinde sosyal yaşamın ekolojik dengesini bozmaktadır. Sürdürülebilir çay tarımı
için faydalı olabilecek bazı öneriler aşağıda sunulmuştur.
•
Çiftçilerin kendi bilgi ve tecrübelerine göre değil modern yöntemlere
göre toprağa hangi tip gübrenin, hangi miktarda ve hangi zamanda
verilmesi gerektiği hususu belirlenmeli ve uygulanmalıdır. Bunların
yapılabilmesi için çay tarımıyla uğraşan çiftçiler; çay topraklarının
bakımı, toprak kalitesi ve sağlığı, çay yetiştiriciliği ve gübrelenmesi gibi
konularda periyodik aralıklarla eğitilmelidir.
•
Çay topraklarında verim ve kalite üzerinde etkili olabilecek gübreleme
teknikleri ile sağlığı ve kalitesi bozulan toprakların iyileştirilmesi konularında, araştırma çalışmalarına bir an önce başlanmalıdır. Bu konularda
çay sanayisi ile üniversite ve ziraat odaları işbirliği yapmalıdır.
•
Rize yöresi çay tarımında yapay gübre kullanılmasına bir plan dahilinde (tercihen 5 yıl) son verilmelidir. Çay tarımında toprak ve bitki sağlığı
için daha faydalı olan ahır gübresi, organik gübre veya yeşil bitkisel
gübre üretimi teşvik edilmelidir. Rize yöresinde evsel kökenli organik
atık değeri 0.4 kg/kişi/gün’dür. Bir diğer ifadeyle Rize yöresinde çay
tarımıyla geçinen hane halkından oluşan organik kökenli evsel atıklar
geri kazanılarak yılda piyasa değeri 37-40 milyon Türk lirası olan 25
000 ton organik gübre elde edilebilir. Ayrıca bu atıkların uygun olmayan
yöntemlerle doğaya depolanması ve çevrenin kirlenmesi önlenmiş olur.
98
•
Çay tarımında yüksek verim için toprakların yeter miktarda azota
sahip olması çok önemlidir. Dünyada en fazla azot atmosferde
bulunmaktadır. Atmosferde bol miktarda bulunan azot elektriksel
ve biyolojik fiksasyonla çay topraklarına bağlanabilir. Bu yöntem
kullanılarak yılda dekara 8-25 kg arasında azot çay topraklarına
bağlanabilir ki bu çay topraklarında ihtiyaç duyulan azotun yaklaşık
%13-42’sine denk gelir.
•
Çay üreticilerinin hem hayvansal besin ihtiyaçlarının karşılanması hem
de ahır gübresi için, hayvancılığın yörede yeniden canlandırılması ve
teşvik kapsamına dahil edilmesi gerekir. Yörede hayvancılığın yeniden
canlandırılması ile elde edilecek hayvan gübresinin çeşitli yöntemler
kullanılarak kalitesinin artırılması ve yüksek kaliteli ahır gübrelerinin
çay tarımında kullanılmasının sağlanması gerekir. Ahır gübrelerinin
kalitelerinin artırılması için konuyla ilgili uzmanlarla işbirliği yapılmalıdır.
•
Rize yöresindeki çay plantasyonlarının büyük çoğunluğu yaşlanmış
ve ekonomik ömürlerini tamamlamıştır. Bu nedenle bu alanlarda her
yıl zorunlu olarak yapılan çay kesimi yerine kesilecek alanların orjini
belli yüksek kaliteli (tercihen doku kültürü ile üretilen) fidelerle gençleştirilmesi gerekir. Kurulacak olan yeni bahçelerin kolay gübrelenmesi ve çay hasadının daha kolay yapılmasına imkan tanıyacak şekilde
planlanması gerekir. Yeni kurulacak olan bahçelerin planlanması ve
kullanılacak yüksek kaliteli fidanların üretilmesi konusunda üniversitelerin ilgili birimleriyle işbirliği yapılabilir. Üreticilerin karşılaşacağı üretim kaybı 2-3 yıl boyunca ÇAYKUR veya diğer çay satın alan fabrikalar
tarafından karşılanabilir. Çay üreticileri de gençleştirme çalışmalarında
ortaya çıkabilecek diğer maliyetleri üstlenebilir. Böylece yaşlanmış, düşük verim ve kalitedeki çay bahçeleri belirli bir plan dahilinde (tercihen
10 yıl) gençleştirilebilir. Yeni kurulacak çay bahçelerinde agro-ekolojik
farklılıklara dikkat edilmeli ve bu alanlara özgü üretim teknikleri kullanılmalıdır.
•
Çay tarımında kaliteyi dikkate almayan fiyatlandırma bir an önce
terk edilmeli, bunun yerine kaliteyi esas alan bir çay alım fiyatı
uygulanmalıdır. Böylece piyasada rekabet gücü yüksek, tüketicilerin
severek alabileceği çayın yetiştirilmesi sağlanabilir. Bu sayede Türk
çayının piyasa değeri yükseltilebilir ve diğer ülkelere ihraç edilebilir.
•
Yöredeki çay tarımında diğer önemli bir sorun ise iş gücü yetersizliğidir.
Çay tarımında çalışan özellikle kadın işçilerin iş sağlığı ve güvenliğinin
olmayışı, yerli işgücünün oldukça pahalı oluşu hasat süresince çeşitli
problemlerin yaşanmasına neden olmaktadır. Çay tarımında özellikle
bakım, gübreleme ve hasat işlerinin sevk organizasyonu için gerekli
altyapı çalışmalarının bir an önce yapılması ve sektör haline getirilmesi
gerekmektedir.
99
SONSÖZ
Anket çalışmalarının yürütülmesinde katkılarından dolayı Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Pazar Meslek Yüksekokulu 2011-2012 Eğitim ve Öğretim
Yılı Peyzaj ve Süs Bitkileri ve Organik Tarım Programı II. Sınıf öğrencilerine
teşekkür ederiz.
KAYNAKLAR
Anonim, Kooperatiflerce dağıtılan kimyevi gübre cins ve miktarları (Ton) (t.y)
http://www.biriz.biz/cay/istatistik/gubremiktari.htm (6 Ocak 2012).
Altın, C. ve M. Sarımehmet. (26-28 Haziran 1987). The effects of Nitrogen
Fertilizers on washing away of available potasium in soil for tea farming. International Tea Symposium, Papers Book, Rize, 55-63.
Chong, K.P., T.Y. Ho, ve M.B. Jalloh. (2008). Soil Nitrogen Phosphorus and
Tea Leaf Growth in Organic and Conventional Farming of Selected Fields at
Sabah Tea Plantation Slope. Journal of Sustainable Development. 1,3, 117122.
Horuz A., A. Korkmaz. (2006). Farklı sürgün dönemlerinde hasat edilen çayın
verimi, azot içeriği ve mineral madde kompozisyonu. OMÜ Zir. Fak. Dergisi.
21, 1, 49-54.
Ipinmoroti, R.R.,G.O. Iremiren, O. Olubamiwa, A.O. Fademi, ve E.O. Aigbekaen. (2011). Effect of inorganic and organic based fertilizers on growth
performance of tea and cost implications in Kusuku, Nigeria. Journal of Life
Sciences. 5, 536-540.
Minh, D.G., D.W. Anderson, D.W. ve R.E. Farrell. (14-21 Agustos, 2002). Indicators for asessing soil quality after long-term tea cultivation in Northern
mountainous Vietnam. 17th WCSS Symposium Thailand. Proc. Books, No 32,
Paper No: 1070, 1-12.
Owuor, O.P., D.M. Kamau, O. Erick, ve E.O. Jondiko. (2010). The influence
of geographical area of production and nitrogenous fertiliser on yields and
quality parameters of clonal tea. Journal of Food, Agriculture & Environment.
8, 2, 682-690.
Sarwar, S., F. Ahmad, F.S. Hamid, B.M. Khan, ve F. Khurshid. (2007). Effect
of different nitrogenous fertilizers on the growth and yield of three years old
tea (Camellia sinensis) plants. Sarhad Journal of Agriculture. 23, 4, 907-910.
100
Sedaghathoor, S., A.M. Torkashvand, D. Hashemabadi, ve B. Behzad Kaviani (2009). Yield and quality response of tea plant to fertilizers. African Journal
of Agricultural Research. 4, 6, 568-570.
Senapati, B.K. P. Lavelle, P.K. Panigrahi, S. Giri, ve G.G. Brown (2002). Restoring soil fertility and enhancing productivity in Indian tea plantations with
earthworms and organic fertilizers. International Technical Workshop on Biological Management of Soil Ecosystems for Sustainable Agriculture. Serie
Documentos, 182, 172-190.
Taban, S., Y. Okay, B. Kunter. (2000). Değişik Dönem ve Dozlarda Uygulanan
Yaprak Gübresinin Çay Bitkisi Yaprağının Kalite ve Mineral Madde İçerikleri
Üzerine Etkisi. Tarım Bilimleri Dergisi. 6, 1, 58-62.
Yüksek, T. (6 Mart, 2013). Her bölgenin çayı ayrı olsun. Çay Dünyası Gazetesi, http://www.caydunyasigazetesi.com/gundem/245-her-boelgenin-cay-ayrolsun (6 Mart, 2013).
Yüksek, T., C. Göl, F. Yüksek ve E.E. Yüksel. (2009). The Effects of Land-Use
Changes on Soil Properties: The Conversion of Alder Coppice to tea Plantations in the Humid Northern Blacksea Region. African Journal of Agricultural
Research. 4, 7, 665-674.
Yüksek, T. (2009). Effects of Land Use Management on Surface Soil Properties, Erosion Indices and Green Tea Yield in Humid Blacksea Region. Fresenius Environmental Bulletin (FEB). 18, 5b, 848-857.
Yüksek, T. (2001). Rize-Pazar Deresi Yağış Havzasında Farklı Arazi Kullanım
Şekilleri Altındaki Toprakların Bazı Özellikleri İle Aşınım Eğilimi Değerlerinin
Araştırılması. Yayınlanmamış Doktora Tezi. Trabzon: KTÜ FBE.
WWF (Doğal Hayatı Koruma Vakfı). (2011). Monitoring the Implementation of
Integrated Basin Management in Firtina Valley. İstanbul.
101
RİZE İLİ BAHÇE BİTKİLERİ YETİŞTİRİCİLİĞİNDE ÇAY
TARIMININ YERİ, SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Hamdi ZENGİNBAL
Yrd. Doç. Dr., Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Bolu Meslek Yüksekokulu
[email protected]
ÖZET: Türkiye 24,5 milyon ton sebze ve 17,7 milyon ton meyve üretimiyle bahçe
bitkileri yetiştiriciliği yönünden önemli bir ülke konumundadır. Bu üretim içinde Rize
ili toplam 1.679 ton sebze üretimiyle %0,006; toplam 973.013 ton meyve üretimiyle
%5.49’luk bir paya sahiptir. Rize ilinin meyve yetiştiriciliği yönünden mevcut durumu
incelendiğinde, %98,7 payla en önemli ürünü çay oluşturmakta ve Türkiye çay üretiminin %78’i karşılanmaktadır. Rize ili mikro iklim yapısına sahip olmasından dolayı
birçok meyve türü rahatlıkla yetiştirilebilmektedir. İlde ana ürünün çay olması, diğer
meyve türleri yetiştiriciliğini engellemiştir. Çay tarımındaki çeşitli sorunlardan sonra,
çaya alternatif ürün arayışlarını gündeme getirmiştir. Ülkemizde çay yetiştiriciliğinin
Doğu Karadeniz bölgesi dışında yapılabilmesi mümkün değildir. Rize gibi çaya en uygun ekolojinin olduğu alanlarda, çayın alternatifi daha kaliteli çay yetiştiriciliği olmalıdır.
Bu amaçla çay tarımının yetiştiricilik, işleme ve pazarlama organizasyonlarıyla ilgili
sorunlarının çözümüne yönelik projeler acilen yapılmalıdır. Bu çalışmamızda Rize ili
bahçe bitkileri potansiyeli değerlendirilerek çay tarımının ülkemizdeki yeri, sorunları ve
çözüm önerileri konusunda bilgiler sunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Rize, Bahçe Bitkileri, Çay.
1. GİRİŞ
Rize, Doğu Karadeniz kıyı şeridinin doğusunda, 40o-22’ ve 41o-28’
doğu meridyenleri ile 40o-20’ ve 41o-20’ kuzey paralelleri arasında yer alır. Batıdan Trabzon’un Of, güneyden Erzurum’un İspir, Doğudan Artvin’in Yusufeli
ve Arhavi ilçeleri ve kuzeyden Karadeniz ile çevrili olan Rize’nin göller hariç
yüzölçümü 3.920 km2’dir (Rize Valiliği, 2013).
Rize’de yazları serin, kışları ılıman ve her mevsimi yağışlı bir iklim
görülür. Elli yıllık rasat sonuçlarına göre Rize’nin yıllık sıcaklık ortalaması 14
o
C, en düşük sıcaklık -7 oC, en yüksek sıcaklık ise 38.2 oC olmuştur. En soğuk
ay olan Ocak ayının sıcaklık ortalaması 6.7 oC; en sıcak ay olan Temmuz ayının sıcaklık ortalaması ise 22.2 oC’dir. Yıllık sıcaklık amplitüdü (salınımı) 25,8
o
C’dir ve Rize bu haliyle denizsel iklimlerin karakteristik özelliğini taşımaktadır
(MGM, 2013). Bu verilerden hareketle Rize’nin oldukça istikrarlı bir sıcaklık
rejimine sahip olduğu sonucunu çıkarmak mümkündür.
Türkiye’nin en çok yağış alan ili olan Rize’de yıllık toplam yağış miktarı 2.300 mm’nin üzerindedir. Yağışlar her mevsime dengeli olarak dağılmıştır.
Bu nedenle Rize’de kurak mevsim yoktur. En az yağış ilkbaharda görülmektedir. Mevsimlere göre değişmekle birlikte Rize’de nem oranı % 75’in üzerindedir. Yılın 150 günü kapalı, 163 günü bulutlu geçmektedir. Karın ortalama
102
14 gün yerde kaldığı Rize’de donlu gün sayısı ortalama 10’dur (MGM, 2013).
Yeşille mavinin en güzel biçimde birleştiği yer olan Rize ili kültürel
dokusu ve doğal güzellikleri ile ilgi duyulan bir il konumundadır. Bunun yanında mikro klima iklim yapısına sahip olması nedeniyle zengin bitki çeşitliliğine
sahiptir. Sahil kuşağından 1.700 m rakıma kadar çok değişik bitki çeşitlerini
yabani ve kültürel formda görmek mümkündür.
İlin sahip olduğu iklimsel özellikler nedeniyle birçok sebze ve meyve
türleri rahatlıkla yetişmektedir. Çayın başkenti olarak tanımlanan ilin ana
ürünün çay olması sebze ve meyve yetiştiriciliğinin gelişmesini engellemiştir.
Nitekim toplam tarım alanlarının % 91.3’ünü çay bahçeleri oluşturmaktadır.
Bu çalışmada, Rize ilinin bahçe bitkileri yetiştiriciliğinde mevcut durumu ve çay tarımının sorunları ile çözüm önerileri konusunda görüşler sunulacaktır. Metin, tartışma ve yorumlar Türkiye İstatistik Kurumunun 2012 ve 2013
verileri açıklanmadığı için 2011 yılı verilerine göre yapılacaktır.
2. RİZE İLİNİN TARIM DESENİ
Rize ili toplam 359.991 hektar araziye sahiptir. Bu arazinin, 54.546,1
hektarı (%15,15) tarıma elverişlidir. Geriye kalan arazinin, 158.411 hektarı
(%44,0) orman ve fundalık, 45.322 hektarı (%12,58) çayır ve mera, 101.769
hektarı (%28,27) tarım dışı ve yerleşim alanıdır (TÜİK, 2011).
Rize ilinde, bitkisel üretimin yapıldığı 545.461 dekar alanın
%98,53’ünde meyve, %0,66’sinda sebze, %0,82’sinde tarla bitkileri
yetiştirilmektedir (Çizelge 1) (TÜİK,2011). Bu veriler ilde meyveciliğin çok
önemli bir yer tuttuğunu ve tarım alanlarının hemen hemen tamamının meyve
yetiştiriciliğine ayrılmış olduğunu göstermektedir. Meyve yetiştiriciliğinde ise
mevcut alanın büyük bir bölümünde çay yetiştiriciliği yapılmaktadır. İlde çay
tarımının yaygınlaşması ile meyvecilik, sebzecilik ve özellikle tarla bitkileri
yetiştiriciliği (mısır yetiştiriciliği gibi) gerilemiş ve buna bağlı olarak hayvancılık
da eski önemini kaybetmiştir. Bunun yanında tarım arazilerinin çok engebeli
ve dağlık oluşu mekanize tarımı dayalı olan tarla bitkileri yetiştiriciliğinin
gerilemesine bir neden daha olmuştur. Bütün bu sebeplerden dolayı
sebzecilik ve meyvecilik, yöre insanının kendi ihtiyacını karşılayacak ölçüde
yapılmaktadır.
103
Çizelge 1. Rize İlinin Bitkisel Üretim Deseni ( TÜİK, 2011)
Türler
Alan
Alan İçindeki
Üretim
Bitkisel Üretim
İçindeki Payı (%)
(dekar)
Payı (%)
(ton)
Meyve
537.379
98,53
973.013
99,75
Sebze
3.573
0,66
1.679
0,17
Tarla Bitkileri
4.457
0,82
795
0,08
Nadas
-
-
-
-
Süs Bitkileri
52
0,009
-
-
Toplam
545.461
100
975.487
100
3. RİZE İLİNİN BAHÇE BİTKİLERİ YETİŞTİRİCİLİĞİNDEKİ
MEVCUT DURUMU
TÜİK (2011) verilerine göre, Türkiye’de yaklaşık 24,5 milyon ton
sebze (bütün sebze türleri dahil) üretilmektedir. Bu üretim içinde Rize
ili toplam 3.573 dekar alanda 1.679 ton sebze üretimi ile Türkiye sebze
üretimine çok düşük düzeyde bir katkı (%0,007) sağlamaktadır. İlde en fazla
%37,58 payla karayaprak lahana üretimi (631 ton) yapılmakta ve Türkiye
üretiminin %0,71’ini karşılamaktadır. Bu sebze türünü sırasıyla taze fasulye,
sofralık hıyar, balkabağı, sofralık domates, barbunya fasulye, taze soğan ve
sakız kabağı sebzeleri izlemektedir. Diğer sebze türlerinin (turşuluk hıyar,
dolmalı ve sivri biber, patlıcan, taze bezelye, kıvırcık ve göbekli marul, pazı ve
maydanoz) üretimleri düşük düzeyde olup 1-19 ton arasında değişmektedir.
(Çizelge 2).
Çizelge 2. Türkiye ve Rize İlinde Türlere Göre Sebze Üretim Değerleri (TÜİK, 2011)
Sebzeler
Türkiye Sebze
Üretimi
Rize Sebze
Üretimi
Türkiye Sebze
Üretimindeki
Payı (%)
İl Sebze Üretimi
İçindeki Payı
(ton)
(ton)
88.466
631
0,710
37,58
Fasulye (Taze)
614.948
413
0,067
24,60
Hıyar (Sofralık)
1.605.319
194
0,010
11,55
Lahana (Karayaprak)
Balkabağı
Domates (Sofralık)
Barbunya Fasulye (Taze)
(%)
93.099
150
0,160
8,93
7.573.431
81
0,001
4,82
78.871
70
0,090
4,17
Soğan (Taze)
153.823
30
0,020
1,79
Kabak (Sakız)
317.705
24
0,008
1,43
Bezelye (Taze)
103.787
19
0,018
1,13
104
Biber (Sivri)
879.846
16
0,002
0,95
5.184
14
0,270
0,83
Patlıcan
821.770
12
0,001
0,71
Biber (Dolmalık)
364.930
10
0,003
0,60
54.956
6
0,011
0,36
Marul (Göbekli)
138.466
5
0,004
0,30
Marul (Kıvırcık)
217.378
3
0,001
0,18
143.855
1
0,0007
0,06
13.255.834
1.679
0,013
100
Pazı
Maydanoz
Hıyar (Turşuluk)
Toplam
Rize ilinin merkezle birlikte 12 ilçesi bulunmakta ve bu ilçelerde
istatistiklere yansıyan 17 sebze türü yetiştirilmektedir. İlçeler içerisinde en fazla
sebze türü (15 tür) ve sebze üretimi (285 ton) Fındıklı ilçesinde yapılmaktadır.
Sebze üretimi yönünden bu ilçeyi sırasıyla Merkez, Çamlıhemşin, Kalkandere,
Ardeşen, Çayeli ve İyidere izlemekte ve ilin sebze üretiminin büyük bir
bölümünü (%83,0) bu ilçeler karşılamaktadır. İlde ki bütün ilçeler de iki sebze
türü (taze fasulye ve karayaprak lahana) yaygın olarak yetiştirilmektedir. Rize
ilinde resmi kayıtlara göre örtü altı yetiştiriciliği yapılmamaktadır (TÜİK, 2011)
(Çizelge 3).
Bu veriler neticesinde Rize ilinin sebze yetiştiriciliği yönünden
resmi kayıtlara göre önemli bir üretimi bulunmamaktadır. Bunun yanında
ilde resmi kayıtlara yansımayan sebze türleri üretilmekte ve ticari olarak
değerlendirilmeyip aile içerisinde tüketilmektedir. Aynı zamanda son yıllarda
ilde örtü altı sebze yetiştiriciliği konusunda çalışmalar yapılmaktadır.
Kalkandere
-
-
8
-
-
1
1
4
-
Domates (Sofralık)
20
15
-
-
2
25
-
-
-
14
-
5
Hıyar (Sofralık)
26
11
-
45
5
36
7
2
-
28
20
14
Pazar
8
İyidere
İkizdere
3
Fındıklı
5
Çayeli
Soğan (Taze)
Merkez
Hemşin
Güneysu
Derepazarı
Çamlıhemşin
Sebzeler
Ardeşen
Çizelge 3. Rize İli Merkez ve İlçelerinde Türlere Göre Sebze Üretimi (TÜİK, 2011)
Hıyar (Turşuluk)
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
1
-
Biber (Dolmalık)
2
3
-
-
-
3
-
-
-
2
-
-
Biber (Sivri)
4
3
-
-
-
3
2
-
-
3
-
1
Patlıcan
-
4
-
-
2
6
-
-
-
-
-
-
Kabak (Sakız)
-
-
24
-
-
-
-
-
-
-
-
-
24
20
10
-
1
40
15
3
3
-
25
9
-
1
-
-
1
8
-
-
-
8
-
1
Balkabağı
Bezelye (Taze)
105
Fasulye (Taze)
56
32
100
38
13
50
19
2
39
20
38
6
-
1
27
-
-
20
7
-
2
7
4
2
124
75
88
26
3
75
9
32
39
21
105
34
-
-
-
-
1
2
-
-
-
-
-
-
Marul (Göbekli)
-
2
-
-
-
3
-
-
-
-
-
-
Pazı
2
2
2
-
1
3
2
-
1
-
1
-
Barbunya Fasulye (Taze)
Lahana (Karayaprak)
Marul (Kıvırcık)
Maydanoz
Toplam
263
2
174
259
109
29
3
285
1
62
39
85
104
198
72
Çay yetiştiriciliğinin ilde yaygın olarak yapılması sebzeciliği olumsuz
etkilemiştir. Çay tarlalarını asıl sahiplerinden ziyade yarıcıların işletmesi
günlük bakımı gerektiren sebzeciliği olumsuz etkilemiştir. Bunun yanında köy
nüfusunun azalması ve köylere daha çok çay toplamak üzere gidilmesinden
dolayı sebze yetiştiriciliği yapılmamaktadır. Ayrıca yaban hayvanlarının köy
yerleşkesinde popülasyonlarının artması ve sebzelere zarar vermesi de
sebze yetiştiriciliğini geriletmiştir.
Rize’de sebze üretiminin ancak yerel pazarlara yönelik durumda olması
ve mevcut üretimin çok düşük kalması, sebze tüketiminin tamamına yakınının
diğer üretici illerden alınmasını zorunlu kılmaktadır. Yörede yetiştirilen en
önemli sebze Karadeniz Bölgesiyle birlikte anılan yaprak lahanadır. Yörenin
sebze üretimi yönünden önemli bir potansiyeli bulunmamaktadır. Ancak kaliteli
tohum ve örtü altı yetiştiriciliği uygulamalarıyla sebze üretiminin arttırılması ve
daha fazla türün yetiştirilmesi sağlanabilir. Örtü altı için yörenin iklimine uygun
sistemler tercih edilmelidir (Özcan ve Zenginbal, 2006).
Rize ili sahip olduğu mikro klima iklim özellikleri sebebiyle birçok
meyve türü doğal olarak veya kültüre alınmış olarak yetişmektedir (Çizelge
4). Resmi istatistiklere göre (TÜİK, 2011) ilde, 22 meyve türü yetiştirilmektedir.
İlin ülke düzeyinde ki meyvecilik potansiyeli bakıldığında, toplam 537.379
dekar alanda 973.013 ton meyve üretimi ile önemli bir paya (%5,50) sahiptir
(Türkiye meyve üretimi bütün türler dahil yaklaşık 17,7 milyon ton’dur). Bu
üretim içerisinde çay önemli bir yer teşkil etmektedir. Türkiye çay üretiminin
%78,0’i Rize karşılamakta ve bundan dolayı Rize’ye “Çayın Başkenti”
denmektedir. Kivi ilde çaydan sonra ikinci ürün konumundadır. Türkiye kivi
üretiminde Rize üçüncü sırada yer almakta ve Türkiye üretiminin %18,0’ini
(5.263 ton) karşılanmaktadır. İlde üretim bakımından üçüncü sırada yer
alan ürün fındıktır.
106
Çizelge 4. Türkiye ve Rize İlinde Türlere Göre Meyve Üretim Değerleri (TÜİK, 2011)
Türkiye Üretimi
(ton)
Rize Üretimi
(ton)
Türkiye Meyve
Üretimindeki Payı
(%)
Çay
1.231.141
960.270
78,00
98,69
Kivi
29.231
5.263
18,00
0,54
Fındık
430.000
2.174
0,51
0,22
Mandarin
605.752
1.335
0,22
0,14
Meyve Gruplar
Armut
İl Meyve Üretimi
İçindeki Payı
(%)
386.382
1.025
0,27
0,11
2.349.234
766
0,03
0,08
Kestane
60.270
456
0,76
0,047
Portakal
Elma
1.413.587
363
0,03
0,04
Erik
268.696
337
0,13
0,03
Kiraz
438.550
182
0,04
0,02
Ceviz
183.240
181
0,10
0,019
Trabzon Hurması
28.295
174
0,62
0,02
Limon
790.211
161
0,02
0,016
İncir
260.508
102
0,04
0,01
Dut
76.643
72
0,09
0,007
1.696.811
60
0,004
0,006
12.093
30
0,25
0,003
Şeftali
545.902
23
0,004
0,002
Vişne
182.234
17
0,009
0,002
Ayva
127.767
11
0,009
0,001
Greyfurt (Altıntop)
218.988
7
0,003
4.323
4
0,09
11.339.858
973.013
8,58
Üzüm (sofralık
Çekirdekli)
Yenidünya
Muşmula
Toplam
0,0007
0,0004
100
Turunçgillerden Mandarin, portakal, altıntop ve limon ilde
yetiştirilmektedir. 1.866 ton turunçgil üretimi içinde en büyük pay (1.335 ton)
mandarinlere ait olup, bunu portakal (363 ton), limon (161 ton) ve altıntop (7
ton) izlemektedir. Yörede ağırlıklı olarak Satsuma mandarini yetiştirilmektedir.
Bu ürünleri sırasıyla armut, elma, kestane, erik, kiraz, ceviz, Trabzon
hurması ve incir izlemektedir. Diğer meyve türlerinin (dut, üzüm, yenidünya,
şeftali, vişne, ayva, altıntop ve muşmulama) üretimleri 72 ile 4 ton arasında
değişmektedir (Çizelge 4).
Çizelge 5’e incelendiğinde (TÜİK, 2011), çay, kivi, armut, elma, erik,
kiraz ve ceviz ilin merkez dahil bütün ilçelerinde yetiştirilmektedir. En fazla
107
meyve üretimi Rize Merkez’de yapılmaktadır. Bu ilçeyi sırasıyla Çayeli, Pazar,
Ardeşen, Kalkandere ve Güneysu ilçeleri izlemektedir. Sahil kuşağında
yer almayan ve rakımı yüksek olan Çamlıhemşin ve İkizdere ilçelerinde
yetiştiriciliği yapılan meyve tür sayısı diğer ilçelere göre azdır. İl genelinde
meyve üretimi yönünden öne çıkan ürünler çay, kivi ve fındıktır. Çay tarımının
en yoğun olarak yapıldığı ilçe Merkez ilçedir ve il çay üretiminin
%25,5’ini üretmektedir. Kivi üretimde ise Ardeşen ilçesi en fazla üretim yapan
ilçe konumundadır. İlin kivi üretiminin %44,4’ünü bu ilçe karşılamaktadır. İlçe
adından da anlaşılacağı üzere fındık üretiminde öne çıkan ilçe Fındıklı’dır.
Rize fındık üretiminin %82,9’unu bu ilçe karşılanmaktadır.
Çamlıhemşin
Çayeli
Derepazarı
Fındıklı
Güneysu
Hemşin
İkizdere
İyidere
Kalkandere
Pazar
Üzüm
(Sof.
Çekirdekli)
Ardeşen
Meyveler
Merkez
Çizelge 5. Rize İli Merkez ve İlçelerinde Türlere Göre Meyve Üretimi (ton) (TÜİK, 2011)
-
6
-
10
2
14
6
2
-
-
-
20
Kivi
918
İncir
43
12
-
-
-
15
14
2
-
2
9
5
Portakal
102
53
-
36
28
26
-
-
-
23
8
87
Mandalina
161
90
-
71
110
16
8
-
-
69
68
742
Limon
70
23
-
-
2
8
-
-
-
5
-
53
Greyfurt
(Altıntop)
-
7
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Elma
220
129
29
50
23
107
35
22
15
11
60
65
Armut
226
200
41
20
27
181
51
6
22
13
60
178
Ayva
1
-
-
4
2
2
1
1
-
-
-
-
Yenidünya
8
2
-
8
-
9
-
-
-
-
-
3
Muşmula
2
-
-
2
-
-
-
-
-
-
-
-
Şeftali
8
1
2
6
-
-
2
-
-
1
2
1
Erik
114
15
19
13
17
28
22
5
9
12
48
35
Kiraz
60
19
5
26
7
16
13
2
6
5
11
12
2.379
69
473
44
660
88
32
13
33
24
530
108
Vişne
2
-
-
3
1
-
1
2
-
-
4
4
Dut
18
3
-
5
5
5
14
1
5
3
7
6
Trabzon
Hurması
41
46
-
16
9
28
15
-
-
7
5
7
Fındık
-
356
-
-
-
1.802
-
-
-
-
-
16
Ceviz
27
35
19
21
3
18
10
6
2
6
9
25
Kestane
110
1
76
38
-
-
41
10
4
1
65
110
Çay
246.252
105.984
150.73
157.175
43.417
67.780
63.230
7.205
6.636
43.323
88.731
115.464
Toplam
248.383
109.361
15.333
157.977
43.697
70.715
63.551
7.296
6.712
43.514
89.111
117.363
Çayın ilde en önemli meyvecilik sektörü olmasından dolayı diğer
meyvecilik sektörleri önemli gelişme kat edememiştir. Ancak çaya alternatif
ürün olarak gösterilen kivi yetiştiriciliği son yıllarda ilde önemli ölçüde artış
göstermiştir. Kivi, yörede ürün çeşitlendirme konusunda desteklenen bir
türdür. Ekolojinin çok uygun olması nedeniyle dekara ortalama 2,5-3 ton
meyve alınabilmekte ve meyveler çeşide özgü üst değerlerdeki iriliklere
ulaşmaktadır. Erken meyveye yatması ve satış fiyatının ekonomik getiriye
sahip olmasından dolayı ideal bir türdür (Özcan ve Zenginbal, 2006).
Halen ülke genelinin yaklaşık % 18’ini üreten Rize’nin (TÜİK, 2011) mevcut
bahçelerde ki genç bitkilerin verime yatmasıyla bölge ve ülke genelindeki payı
artacaktır.
Rize’nin turunçgil yetiştiriciliği konusunda önemli olabilecek bir
potansiyeli bulunmamaktadır. Bu konuda ağırlık mandarine ve mandarinler
içinde soğuklara dayanımı daha yüksek olan Satsuma mandarinine
verilmelidir. İlde özellikle son yıllarda üzüm ve üzümsü meyveler üretimine
karşı yönelim giderek artmaktadır. Ancak hasat ile tüketim arasındaki sürenin
çok kısa olduğu bu türlerde, pazar bağlantılarının önceden yapılması ve
işleme sanayinin (reçel, marmelat, meyve suyu vb.) geliştirilmesi büyük önem
taşımaktadır. Bu tür gelişmeler çevre illerdeki üretimlerin değerlendirilmesini
de sağlayabilecektir (Özcan ve Zenginbal, 2006).
Yörede yetiştirilecek alternatif türlerin, çayın yanında ürün
çeşitlenmesini sağlaması hedeflenmelidir. Bu türlerin, yöre ekolojisine
uygunluğu yanında, küçük alanlarda yüksek verim ve yüksek ekonomik gelir
getirmesi öncelikli olarak dikkate alınmalıdır. Bu amaçla kivi, turunçgiller ve
üzümsü meyveler ön plana çıkmaktadır.
4. RİZE İLİNDE ÇAY TARIMI SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Rize ili tam anlamıyla bir çay kentidir ve Türkiye çay üretiminin
%78’ini (960.270 ton) karşılamaktadır. İlde çay tarımı, toplam tarımsal alanın
%91,29’unu, meyve üretiminin ise %98,69’unu oluşturmaktadır (TÜİK, 2011).
109
Yöre ekonomisi ve ticareti çaya entegre edilmiş durumdadır. Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı 47 Yaş çay Fabrikası, 1 Çay Paketleme
Fabrikası, 2 Pazarlama ve Üretim Bölge Müdürlüğü, 7 Pazarlama Bölge Müdürlüğü, Anatamir Fabrikası ve Atatürk Çay Araştırma Enstitüsü bulunmaktadır. Bunun yanında Çaykur’un 16.500 çalışanı ve günlük 6.600 ton yaş çay
işleme kapasitesi bulunmaktadır (ÇAYKUR, 2013). Rize Sanayi siciline kayıtlı 200’den fazla irili ufaklı işletmeden yaklaşık 190 adedi çay işleyen fabrika ve atölyelerdir. Çay fabrika ve atölyelerinin dışında bu fabrikaların yedek
parçasını üreten, bakım ve onarımını yapan işletmeler ile çay paketleme ve
ambalaj fabrikaları bulunmaktadır (RTSO, 2013). Bunun yanında il genelinde
toplam 1.749 adet çay alım yeri ve 123.726 çay üretici bulunmaktadır (ÇAYKUR, 2013). Diğer yandan İldeki tarımsal kurumlar incelendiğinde, 44 Tarımsal Kalkınma, 19 Su Ürünleri olmak üzere toplam 63 Kooperatif, ayrıca 6 Çay
Birliği, 1 adet Üst Birlik, 1 adet Arı Yetiştiricileri Birliği, 4 adet Üretici Birliği
bulunmaktadır (Rize Valiliği, 2013).
Yukarıdaki bilgiler ışığında çayın üretim ve sanayisiyle birlikte Rize’de
büyük bir sektördür. İlin tarım alanlarının büyük bir kısmını çay oluşturmasından dolayı mevcut bahçe bitkileri üretim desenini kısa vadede değiştirmek
mümkün değildir. Ancak son yıllarda çaya alternatif ürün arayışları sürekli
gündemde tutulmakta ve kivi ve yaban mersini gibi meyve türleri alternatif
olarak gösterilmektedir. Nitekim ilde kivi üretiminde önemli ilerlemeler ve üretim artışları sağlanmıştır.
Ülkemizde çay yetiştiriciliği için ekolojinin en uygun olduğu alanlar
birinci sınıf çay bölgesi olarak tanımlanmaktadır. Birinci sınıf çay bölgesi
olarak tanımlanan bölge ise, Gürcistan sınırından Trabzon’un Araklı Karadere sınırına kadar olan sahil şeridi ile bu alanda 30 km içerilere, 1000
m yükseklere çıkan yamaç alanları kapsamaktadır. Rize bu alanın tam içinde
yer almaktadır (Ural, 2004).
Çay yöre için ekolojik uygunluk, ülkemizde Doğu Karadeniz Bölgesinin
dışında yetiştirilecek ekolojilerin olmaması, topografik uygunluk ve sanayisi ile
entegre olması nedenleriyle vazgeçilemez bir ürün olarak değerlendirilmelidir.
Bu nedenle yörede çayın alternatifi, daha kaliteli ve verimli çay yetiştiriciliği
olarak kabul edilmelidir.
Rize ilinin toplam tarım arazisinin (545.461 dekar) %91,29’u (497.953
dekar) (TÜİK, 2011) çay tarımına tahsis edildiğinden yeni çay bahçelerinin
kurulması söz konusu değildir. Ancak mevcut alanlarda verim ve kalitenin
arttırılmasına yönelik çalışmalar yapılabilir. Bunun yanında ülkemizde çay
üretiminin %97,93 yeterlilik oranı (TÜİK, 2011) bulunmasından dolayı ülkenin
daha fazla çay üretimine ihtiyacı bulunmamaktadır. Ülkemiz geneli ve özellikle
de Rize ilinde çay yetiştiriciliğinin genel sorunları ve çözüm önerileri aşağıda
açıklanmıştır.
Ülkemizde çay tarımında temel sorun yaş çay yaprağı kalitesi ve
kalite farklılığıdır. Yeni tesis edilen çay bahçelerinde ve yaşlanmış ocakların
yenilenmesinde kolaylığı nedeniyle çay tohumu kullanılmaktadır. Bu
110
durumda çay bahçelerinde yeni çay tipleri oluşmakta ve genetik farklılıklar
meydana gelmektedir. Çay bahçesi tesisinde tohumla çoğaltma yerine, ıslah
çalışmalarıyla elde edilecek üstün verim ve kalite özelliklerine sahip çay
tiplerinden vegetatif çoğaltma yöntemleri (çelik, doku kültürü gibi) kullanılarak
üretilen fidanlar kullanılmalıdır. Bunun yanında çay yılda sahil kesiminde 4,
yüksek kesimlerde 3 kez hasat edilir. İlk hasattan işlenen (mayıs dönemi)
yaş çayın kalitesi en iyidir. Dolayısıyla hasat dönemine göre kuru çayda
kalite farklılığı bulunmaktadır. Bu farklılığı en aza düzeye indirecek önlemler
alınmalı ve tüketiciye aynı kalitede çay sunulmaya çalışılmalıdır (Ural, 2004;
Usta, 2005; Vanlı, 2012).
Çay bahçelerinin %30,0’nun 50 yaşın üzerinde ekonomik verim
yaşını tamamlamış çaylıklardan oluşması kaliteli yaş yaprak üretimini
engellemektedir. Yukarıda sıralanan sorunların çözümü için öncelikle
yaşlanan çay alanlarında sökümler yapılmalı ve 2-3 yıl toprak dinlendirildikten
sonra, daha önceden belirlenecek standart tip/çeşitlerle yeniden çay bahçeleri
kurulmalıdır. Orta yaşlı bahçelerde gençleştirme budamalarına devam
edilmeli, kültürel uygulamalar (gübreleme, budama ve hasat) tekniğine uygun
yapılmalıdır (Ural, 2004; Özcan ve Zenginbal, 2006).
Çay tarlaları, yanlış gübrelemeden dolayı gün geçtikçe daha fazla
asit karaktere bürünmektedir. Bundan dolayı çay tarımı yapılan toprakların
asitlik düzeyi ile makro ve mikro elementler kapsamının düzenli olarak
izlenmesi gerekmektedir. Bu amaca yönelik olarak yeterli sayıda toprak analiz
laboratuvarlarının bulunmaması üreticilerin bilinçsizce gübre kullanımını
artırmaktadır. Bu durum toprak yapısını bozarak çevre kirlenmesine yol
açmaktadır. Bütün bu sebeplerden dolayı öncelikli olarak tarım topraklarının
iyileştirilmesi yoluna gidilmelidir. Bunun için düzenli ve bilinçli gübreleme ile
budama gibi kültürel uygulamalar yapılmalıdır. Böylelikle çayda yıllık sürgün
verimini artmasıyla birlikte ürün yaş yaprak kalınlığı artmış olacaktır. Bu artışla
beraber ocaklarda standart yaş yapraklar elde edilmiş olacaktır. Kaliteli yaş
yaprak demek kaliteli kuru çay elde etmek demektir (Ural, 2004; Usta, 2005;
Vanlı, 2012).
Yaş çay alım standardında ekonomik ve sosyal nedenlerle istikrar
sağlanamaması, çay üreticilerinin standart dışı çay satma eğiliminin artmasına
neden olmuştur. Sektörde faaliyet gösteren işletmelerin bir çoğu alım planı
yapmadan faaliyetlerini sürdürmekte bu durum da üreticiler topladıkları ürünü
3-4 gün bekleterek satma eğilimine girmekte, böylelikle yaş çay yaprağının
kalitesinin bozulmasına dolayısıyla kuru çay kalitesinin azalmasına neden
olmaktadır. Bunun için, çay sektöründe üretim ve satışta pazarı elinde
tutan Çaykur ve özel sektör (Çaykur %60 ve özel sektör %40’lık bir paya
sahiptir) birlikte çalışmalı ve projeksiyon geliştirmelidir. Ayrıca bu iki sektör,
özellikle üreticilerin günlük yaş yaprak satışında oluşan sorun ve kargaşayı
birlikte çözmelidir. Bunun yanında yaş çay alım ve üretim kampanyası
döneminde kalitesiz ve iki buçuk yaprak dışında çay satın alarak üretim yapan
işletmelerin faaliyetlerini önleyici tedbir alınmalıdır. Sektörler yaş çay alım
bedeli olarak vadeli alımlar yerine peşin alım yoluna gitmelidir. Dünya çay
üretimi ve satışında yapılanda budur. Bunun yanında arz fazlası nedeniyle
111
oluşan üretim-tüketim dengesizliğini gidermek ve stok sorununu çözebilmek
için kaliteli ürün almanın şartları oluşturulmalı üretilen ürünün pazara sunum
olanakları geliştirilerek ürün çeşitlemesi, reklam, tanıtım ve tüketimi artırmaya
yönelik çalışmalara ağırlık verilmelidir (Ural, 2004; Usta, 2005; Vanlı, 2012).
Doğu Karadeniz bölgesinde çay tarım alanlarının yer aldığı sağlıklı
ve teknik olarak oluşturulmuş çay haritası bulunmamaktadır. Çay iletmelerinin
% 85,0 ‘i küçük aile işletmesi şeklinde olup, tarım alanları mevcut sistemdeki
uygulamaları nedeni ile giderek parçalanmaktadır. Bunun için çay üretim
haritaları oluşturulmalı ve arazi toplulaştırılması yoluna gidilmelidir (Ural,
2004)
Kaçak yollardan giren yabancı menşeli çaylar iç piyasada yerli çay
satışlarını olumsuz etkilemektedir. Bunun yanında çay ithalatında uygulanan
yüksek vergi oranı kaçak çay ithalatının artmasına neden olmaktadır. Sağlıksız
ve standarda uymayan çayların bile ülkemize girişine neden olurken tüketici
sağlığını tehdit ederken, iç piyasada yerli çay satışlarını olumsuz etkilemektedir.
Bunun için ülkemize yurt dışından kaçak yollarla çay girişi engellenmelidir.
Çünkü kaçak çay, içerdiği katkı maddelerinden dolayı farklı bir damak tadı
oluşturmakta, bağımlılık yapmakta ve dolayısıyla insan sağlığını bozmaktadır.
Türk insanının damak tadını değiştirmek oldukça güçtür. Bundan dolayıdır ki
kaçak çaya alışmış bir kişi Türk çayını tercih etmemektedir (Ural, 2004; Usta,
2005; Vanlı, 2012).
Çay sektöründe teknolojik ilerlemeye rağmen, tüketici tercihlerine
cevap verebilecek, kaliteyi koruyucu uygun paketleme ve ambalajlama sorunu
henüz tam olarak giderilememiştir. Bunun için kuru çay üretimi, üretim tekniğine,
tüketici beğenisine ve standartlara uygun olarak yapılmalı, kaliteli çay üretimi
zorunlu hale getirilmelidir. Bunun yanında yaş çay işleme fabrikaları yasa ve
yönetmelikler gereği gıda üretimine uygun teknik ve hijyenik şartlara sahip
olmalıdır. Çay üreten işletmelerin bu konuda denetimlerine ağırlık verilmeli,
gıda üretimine uygun olmayan işletmelerin faaliyetleri durdurulmalıdır. Ayrıca
TSE, çay konusunda daha sık denetimlerde bulunmalıdır. Kaliteli çay üretimi
yanında tüketicinin de korunması amacıyla piyasaya arz edilen TSE belgeli
çayların fiziksel, kimyasal ve duyusal muayeneleri yapılarak standartlara
uymayanları cezalandırmalı ve tüketicilere duyuruda bulunmalıdır (Usta,
2005).
Çay paketleme konusunda ülkemizin hemen her yerinde görülen
harmanlayıcı ve paketleyici firmaların prensip oluşturamadıkları ve karlarını
maksimize edebilmek için tedbir aldıkları ve sektörde haksız rekabetin devam
ettiği görülmektedir. Bunun için Rize Ticaret Borsası çay ihtisas borsasına
dönüştürülmelidir. Üretilen kuru çayın dünya pazarlarında olduğu gibi alım ve
satım işlemlerinin borsada gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır. Borsaya işlerlik
kazandırılması Türk Gıda Kodeksine uygun çay üretimini teşvik edebileceği
gibi gıda Kodeksine uygun üretim yapmayanlar da sektörde faaliyetlerine
devam edemeyeceklerdir. Ayrıca Borsa sistemi ile hem üretici firmalara
denetim getirilmiş, hem de çitçinin yaş çay bedellerini koruyacak müesseseler
geliştirilmiş olacaktır. Böylelikle standart kalitede çayların piyasaya sunulması
112
ile ithal veya yerli standart dışı çayların piyasaya sunumunu engelleyecek
ve tüketici bilinçlenecektir. Üretim izni olmayan teknolojik ve hijyenik yönden
yetersiz olan firmaların üretimleri engellenecektir (Usta, 2005).
Dünya’da kimyasal ilaç kullanmadan çay üretimi yapan ender ülkelerden
biri Türkiye’dir. Çay tarımında sadece kimyasal gübre kullanılmaktadır. Diğer
tarımsal üretimlerde ise kimyasal gübre ve de ilaç kullanılmamaktadır. Bu
sebeple, çay tarımında kullanılan kimyasal gübreler yerine organik içerikli
gübreler kullanılırsa organik çay üretilmiş olacaktır. Bundan dolayı çayda
yapılacak organik tarım uygulamaları, ilde yetiştirilen bütün ürünlerin organik
olmasını sağlayacaktır. İlin bu avantajı iyi değerlendirilmeli ve çay tarımında
organik tarıma geçiş sağlanarak sertifikalandırılma yolu gidilmelidir. Bunun
yanında iyi tarım teknikleri de rahatlıkla ilde uygulanabilir. Bu şekilde üretilen
Türk çaylarının, fuar, sergi ve benzeri yollarla Dünya ülkelerine tanıtımının
yapılabilmesi için gerekli çalışmalar yapılmalıdır.
Tüketicilere farklı işlenmiş çay türleri sunulmalıdır. Bunun için siyah
çay yerine yeşil çay üretimi teşvik edilmelidir. Ülkemizde ki çay bahçelerinden
yeşil çay üretimi yapmak mümkündür. Bunun yanında yeşil çaya harmanlanmış
diğer bitkilerle (nane, kivi, limon gibi) çaylar üretmek de mümkündür ve bu
yeni pazarlar demektir. Bunun için yeni teknolojiler takip edilmeli ve ürün
çeşitlendirme yoluna gidilmelidir (Ural, 2004; Vanlı, 2012).
Yukarıda sıralanan sorunlar ve çözümü yanında öncelikle Çay
Teknolojisi Koordinasyon birimi kurulmalı ve belirli bir plan dahilin de
sorunlar ortak bir havuzda değerlendirilip çözülmesi yoluna gidilmelidir.
Bunun yanında Çaykur ve özel sektörün destekleriyle bağımsız bir ARGE
Vakfı kurulmalı, bu vakıf kapsamında çayla ilgili araştırma faaliyetlerine hız
verilmelidir. Bu çalışmalarla modern çay işleme teknolojisinden yararlanılarak
dünya pazarlarında rekabet edebilecek Türk çayı üretilmelidir. Son olarak
çay yetiştiriciliğinde verim ve kalitenin düştüğü alanlar için alternatif türler
belirlenerek üretimi teşvik edilmelidir.
5. SONUÇ
Türkiye’de sudan sonra en fazla tüketilen içecek olan çay, en
fazla Rize’de üretilmektedir ve tarım alanlarının hemen hemen tamamını
oluşturmaktadır. Bu nedenle Rize’de ana ürün çaydır ve ağırlığı korunmalıdır.
Ancak, çay yetiştiriciliğinin mevcut sorunları bir plan ve proje dahilinde çözümü
yoluna gidilmelidir.
İlde çayın alternatifi verimli ve kaliteli çaydır. Bunun yanında verimli
ve kaliteli çayın olmadığı alanlarda çaya alternatif farklı türler yetiştirilmelidir.
Yöre kivi yetiştiriciliğine çok uygun bir bölgedir. Önümüzdeki yıllarda
Rize ili çay ve mandarin yanında kiviyle de anılmasını sağlayabilecektir.
Bunun yanında üzüm, yaban mersini ve diğer üzümsü meyveler ile sebze
yetiştiriciliğinin geliştirilmesi, yöre halkının ekonomik gelirinin artmasına katkı
113
sağlayabilecektir. Yetiştirilecek olan türlerin erozyonu önleyecek özellikte yani
kazık köklü veya bol saçak köklü olmasına özen gösterilmelidir.
Tarımsal üretimde başarı, pazarlamadaki başarıyla ölçülebilir.
Bu nedenle, farklı iç ve dış pazarlara ürün satabilmek için, kitlesel üretim
yapmanın mümkün olamadığı küçük aile işletmelerinde, işletmelerin birlikte
hareket ederek belirlenecek sınırlı sayıda tür ve çeşitleri yetiştirmeleri
gerekmektedir. Bu uygulamalar, ülkemiz için önemli bir tarımsal değeri olan
Rize ilinde tarımsal verimliliğinin ve üretim kalitesinin artması yanında, sosyo
- ekonomik yapısının korunması ve iyileştirilmesi üzerine de olumlu etkiler
yapacaktır.
KAYNAKLAR
ÇAYKUR. (2013). Çay Tarımı. http://www.caykur.gov.tr (01.04.2013)
MGM. (2013). Meteoroloji Genel Müdürlüğü. http://www.meteor.gov.tr
(28.04.2013).
Rize Valiliği. (2013). Rize İli Genel Bilgiler. http://www.rize.gov.tr (28.04.2013).
RTSO. (2013). Rize Ticaret ve Sanayi Odası Kayıtları. http://www.rizetso.org.
tr (01.04.2013).
TÜİK. (2011). Türkiye İstatistik Kurumu. http://www.tuik.gov.tr (01.02.2013).
Özcan, M. ve Zenginbal, H. (16-18 Kasım 2006). Bahçe Bitkileri Yetiştiriciliğinde
Rize İlinin Mevcut Durumu ve Potansiyeli. I. Rize Sempozyumu, Rize. 480484.
Ural, N. (2004). Çay Tarımı ve Sanayi. http://www.biriz.biz/cay/caysorun.htm.
(01.04.2013).
Usta, H.(2005). Çay Sektör Profil Araştırması. İstanbul Ticaret Odası. http://
www.ito.org.tr/Dokuman/Sektor/1-18.pdf (01.04.2013).
Vanlı, H. (2012). Rize Sektörel 23 Şubat 2012 Tarihli Kalkınma Sempozyumu
Değerlendirmeleri. http://ulusalcaykonseyi.org.tr.
114
SÜRDÜRÜLEBİLİR TİCARET; İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE
VERMİKÜLTÜR SİSTEM İLE ORGANİK GÜBRE ELDE EDİLMESİ
Hamit VANLI1 ve Selen BEDÜK2
1
Yrd. Doç., T.C Maltepe Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
hamitvanlı@maltepe.edu.tr
2
Okutman, T.C Maltepe Üniversitesi, Yabancı Diller Yüksekokulu
[email protected]
ÖZET: Günümüzde ‘Sürdürülebilir Ticaret’ ve ‘İklim Değişikliği’ terminolojileri tüm dünyada birbirinden ayrı düşünülemez. Bu iki olgunun uyumunu sağlamak için gerçek
işbirliğine gereken ortamlar hazırlanmaktadır. Muhtemel ticaret ve çevre anlaşmazlıklarını ortadan kaldırabilmek için ülkelerarası ortak adımlar atılması üzerine çalışmalar
yapılmaktadır. Ticaretin birçok alanda iklim değişikliği ilmi ile çalıştığı ortak noktalar
olduğunu biliyoruz. Dünya devletleri farklı politikalar izleyerek bu konuda önlemler almaya çalışmaktadır. Alınan önlemlerin uluslararası ticaret ve sürdürülebilir çevre üzerinde inanılmaz etkisi bulunmaktadır. Bunun doğal sonucu çevreye yönelik yapılacak
en küçük bir girişim tüm dünyaya olumlu yansıyacaktır. İklim-dostu teknolojileri, ticari
hayat içerisinde düşünmek fevkalade önemlidir. Sürdürülebilir ticareti, tarımda sürdürülebilir enerji kullanımına indirgediğimizde, Dünya Ticaret Örgütü (WTO) tarafından
karbon salınımı ile mücadeleye kadar konu edildiğini görmekteyiz. Bugün alternatif
tarım teknolojilerinin organik tarıma yönlendirildiğini bilmekteyiz. Bu bağlamda ‘Vermikültür Sisteminden’ bahsetmek, böylece tarım sektörünün ticari aktiviteler içerisinde ne kadar önemli yere sahip olduğunu bilerek, önerebileceğimiz bir yöntem olarak
karşımıza çıkmaktadır. Sürdürülebilirlilik açısından sistem ayrıca önem kazanmaktadır. Günümüzden 2023 yılına yönelik yaptığımız tahminlerde, insan sağlığına olumlu
katkıları yanında Türkiye iç tüketimine ilaveten 300 bin USD olan organik tarım ürünü
ihracatının 2.5 milyar USD olarak %19 luk artış gösterebileceği üzerinde bu alternatif sistem, devletçe de desteklenmelidir. Tarım sektörü, küresel ısınma sürecinde
en önemli unsurlardan biridir. ‘Vermicompost Sistemi’ ile çay ve diğer bitki atıklarını
kullanarak organik gübre üretimi sayesinde toprağın humusce zenginleştirilmesi, yapısının iyileştirilmesi, su tutma kapasitesinin artırılması, sera gazı etkisinin azaltılması
ve gerçek bir geri dönüşümün sağlanması açısından hayati öneme sahiptir. Türkiye,
ülke olarak bu sürece girer ve gerekli edinimi sağlarsa bir taraftan tarımsal aktiviteler
sonucu oluşan karbon salınımını minimize ederken diğer taraftan organik tarım kültürünü de geliştirecektir.
Anahtar Kelimeler: Sürdürülebilir Ticaret, Çevre, Tarım,Organik Tarım ve Organik
Gübre,Vermikültür Sistemi
1. GİRİŞ
Günümüzde ‘Sürdürülebilir Ticaret’ ve ‘İklim Değişikliği’ terminolojileri yükselen değerler olarak kabul görmektedir. Her iki kavramın birbiriyle işbirliği
içerisinde olması beklenirken, sürdürülebilir ticaret ve yeni gelişen küresel çevre rejimi arasında bir çekişme yaşanmaktadır. Böyle bir durumda, yapılacak en
doğru şey iklim değişikliği, ticaret ve sürdürelebilirlilik arasındaki bağlantıyı hem
ulusal hem uluslararası boyutta doğru belirleyebilmektir. Ulusal ve uluslararası
115
yaptırımları küresel çaba olarak algılayıp, sürdürülebilir bir çevrenin mutlak sürdürülebilir ticaret ile bağlantılı olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Bu durumda
sürdürülebilir ticaret çevre dostu çözümlere yönelmeli ve iklim değişikliğinden en
çok etkileneceği düşünülen tarım sektörü ile de bağlantı kurulması gerekmektedir. Bu bildiride, ticaret, iklim değişikliği ve tarım arasında varolan sürdürülebilirlilik politikisanı geliştirmek amaçlanmıştır. Geliştirilmesi amaçlanan genel bir politika ile çevreye sağlanacak herhangi bir faydanın tüm dünyaya fayda sağlayacağı
öngörülmektedir.
2. SÜRDÜRÜLEBİLİR TİCARET
2.1. Sürdürülebilir Ticaretin Başlıca Özellikleri
Sürdürülebilir ticaretin başlıca özelliklerini 4 başlıkta toplayabiliriz.
1. Ekonomik değer sağlamak
2. Eşitsizlik ve fakirlikle mücadele
3. Yenilenebilir kaynakları öne çıkarmak
4. Açık, şeffaf ve hesap verebilir bir yöntem uygulaması
Son dönemde, ticaretin çevresel çıktıları belirlemedeki rolü üzerine
tartışılmıştır. Bu da ticaret ve çevre kalitesi ile ilgili tartışmalara sebep olmuştur. Dünya Bankası yayınlarına göre ulusal veya uluslararası ticari anlaşmalarda ülkelerin çevre politikaları önemli yer tutmaktadır. Buna paralel olarak
Dünya Ticaret Örgütü görüşmeleri daha temiz ticaret teknolojilerinin uygulanması amacını gütmektedir. 2009 yılı UNEP, WTO raporunda belirtilen geniş
hedefler gelecekteki refah düzeylerinin geliştirilmesi ve küresel ticaret ve iklim yaptırımları tarafından hedeflenmektedir.Yıllar içerisinde gelinen noktada
Kyoto Protokolü, ekonomik büyüme ve çevre koruma arasındaki çekişmeyi
göstermiş ve üretim, ticaret ve yatırımları daha temiz teknoloji seçeneklerine
yöneltecek enerji politikalarının zorunluluğu üzerinde durulmuştur. Küresel
emisyon hedefleri ile küresel ticaret politikalarının beraber göz önünde bulundurulması her zaman için mantıklı olacaktır.
116
Tablo 1. Enerji Kullanımı Kaynaklı CO2 Salınımı, 2002-2030
Kaynak: IEA Database 2006
CO2 salınımının sabitlenmesi yeni teknolojilerin geliştirilmesiyle daha
fazla mümkün olabilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde, çevre-dostu teknolojilere sahip olmak düşük karbon düzeyini sağlamayı mümkün kılmaktadır.
Böylelikle, daha fazla ülke tarafından çevre-dostu politikaların benimsenmesi
ekonomik ve ticari düzenlemelerde dikkat çekmektedir. Yakın bir gelecekte,
gelişmekte olan ülkelerin de rol alacağı bu arenada, iklim ve kalkınma politikalarının ortak hedeflerini başarabilmesi için birlikte çalışmak mantıklı olan tek
hükümdür.
2.2. Sürdürülebilir Ticaret ve Tarım Sektörü
İklim değişikliğinden en çok etkilenmeye açık ticari sektör tarım olduğundan sıcaklık değerlerlerindeki 10C – 30C lık yükseliş, uluslararası ticareti
de olumsuz etkileyecektir. Bölgelere göre susuzluk, su kalitesinde düşüklük,
verimsiz hasat hatta yağmur oranında azalmalar beklenmektedir. Hatta limanların, binaların, yolların, tren hatlarının, havayolları ve köprülerin iklim değişikliği sonucu oluşabilecek doğal afetlerden etkilenmesi beklenmektedir. Örneğin; Dünya Bankası ‘Uluslararası Ticaret ve İklim Değişikliği’(2008) raporuna
göre, Kutuplardaki erimeden dolayı denizyolu ulaşım yollarının değişebileceği
bile öngörülmektedir. İklim değişikliğinin uluslararası ticaretin dinamikleri olan
tedarik, ulaşım ve dağıtım zincirine de etkisi olacağı tartışılıyor. Kyoto, Montreal ve Doha görüşmeleri bu bağlamda ticari aktiviteler ile çevresel rejimler
arasındaki ilişkiyi güçlendirmeyi amaçlamıştır. Bu durumda iklim-dostu veya
çevre-dostu diyebileceğimiz teknolojilerin benimsenmesi kaçınılmaz olmuştur.
117
İklim-dostu teknolojilere bakıldığında tarımda sürdürülebilir enerji
üretimi anlamında endüstriyel tarım uygulamaları yerine alternatif yeşil uygulamalar geliştirilmiş ve özellikle organik tarıma yönelim artmıştır. Bu anlamda
sürdürülebilir organik tarım sistemlerinin geliştirilmesi iklim değişikliğine alternatif çözümler getirmektedir. Organik tarımın sürdürülebilirliliğin en önemli
paydaşlardan biri olduğunu belirtmemiz gerekmektedir.
Organik tarımın temelinde toprak olduğundan geliştirilmiş gübre yönetimlerinin oluşturulması, metan gazı ve azot seviyelerini azaltmayı amaçlayan teknolojilerin geliştirilmesi ve yeni enerji kaynakları bularak fosil yakıt kullanımından vazgeçmek hedeflenmektedir. Organik atıkların kompostlanması,
atık-su temizleme işlemi, geri dönüşüm teknikleri tüm bu atıkların kazanca
döndürülme çabasıdır.
3. DÜNYA VE TÜRKİYE’DE ORGANİK TARIM
Tablo 2.Tarım Üreticilerini Destek Yüksek Gelirli Ülkelere Göre,
Ülke Başına,1986-2003
Dünya ülkelerine bakıldığında tarımsal koruma seviyelerinin OECD
ülkelerinde yüksek olduğu görülmektedir (Tablo 2.1). Tarımsal aktivitelere verilen destek %3o’a kadar yükselirken, gelişmekte olan ülkelerde bu rakam
%3’lerdedir.
Sürdürülebilir tarım 3 genel kriteri ihtiva eder: (Pesek,1994)
1. Çevresel kalite ve ekolojik uyumluluk
2. Bitki ve hayvan üretkenliği
3. Sosyo-ekonomik geçerlilik
118
Sürdürülebilir tarım fikri konvansiyonel yaklaşıma alternatif olarak
öne çıkmıştır. FAO’ya göre sürdürülebilir tarım ‘ değişen insan ihtiyaçlarını
karşılarken çevre kalitesini geliştiren ve doğal kaynaklarımızı koruyan başarılı
tarım sistemidir’. Organik tarım bu durumda sürdürülebilir tarımın ortak adıdır. Organik tarıma bakıldığında karşımıza organik çiftçilik ve organik gübre
olguları çıkmaktadır. Bunlar birbirinden ayrı düşünülemezler. Organik tarım
tüm çevre-dostu teknolojilerini ve uygulamalarını kapsamaktadır. Avusturya
ve Arjantin organik tarıma büyük oranda yer vermesine rağmen Avrupa ülkelerindeki organik tarım hacmi daha yüksek olmaktadır.
Tablo 3. Avrupa’da Organik Tarım Oranları
119
Organik tarım uygulamaları yasalar, tüzükler ve sertifikasyonlarla
kontrollü yapılmalıdır. Bu şekilde kimyasal tarımın zararlarını ortadan kaldırabilmek mümkün olacaktır. Öte yandan Sera gazı salınımlarına bakıldığında
N2O’nun %60’ı CH4(metan)%40’ı endüstriyel tarım aktivitelerine bağlı olarak
oluşmaktadır. Bu tablo dikkate alındığında sadece organik tarım değil organik
gübrenin esas paydaş olarak yer alması gerektiğinin en önemli göstergesidir.
Tablo 4. Sektörlere göre Yıllık Sera Gazları Salınım
Dünyada organik tarım, birçok ülkenin standartlarını ve uygulamalarını geliştirdikçe artacaktır. Hindistan, Amerika ve Avrupa’da ‘Ulusal Organik
Programlar’ geliştirmiş ve ardından Japonya, Kanada ve Avustralya gibi ülkelerin de organik tarım düzenlemelerine geçmelerine sebep olmuştur. Çin,
Tayland, Türkiye, Meksika, Güney Kore ve Filipinler sertifikasyon acenteleri
kurmuştur. Organik tarımdaki tüm bu gelişmeler dünyadaki yiyecek pazarı ticari aktivitelerine de etki etmiştir. Organik yiyecek sektörü yıllık %20-22 arası
büyüme göstermektedir. Organik tarım aktivitelerine olan talep Türkiye’de Avrupa ülkelerine göre beklenen düzeylerde olmamasına rağmen gelişmektedir.
120
ihtiyacını azaltabilme özelliğiyle toprağın hem fiziksel hem biyolojik hem de
kimyasal içeriklerini geliştirmektedir. Toprağı daha gözenekli ve yumuşak
hale getirdiğinden toprağı işlemek oldukça kolaylaşmaktadır. Bunlara ek olarak Vermikültür sisteminin hem çevresel hem de ekonomik faydaları vardır.
Öncelikle, Vermikültür sistemi ile sera gazı salınımı oldukça az miktardadır.
Ekonomik anlamda ise %40 enerji tasarrufu sağlamaktadır. Bu sebeple Vermikültür sistem tam çağımıza uygun bir sitem olmaktadır.
Tüm dünyada malesef çiftiçiler uzun bir dönem kimyasal tarım ürünlerinin kısa zaman da hasat alabilme avantıjının büyüsüne kapılmıştı ki kimyasal tarım ürünü kullanımı sonucu toprağın özelliğini yitirdiğinin, insan sağlığı açısından tehdit oluşmasının fark edilmesine kadar. Vermikültür eğilimi bu
noktada devreye girmiş ve iş solucanlara bırakılmıştır. Dünyada yaklaşık 600
milyon yıllık tecrübeleri olduğu düşünülürse aslında solucanlar eşittir sürdürülebilirlilik demek işten bile değildir.
3.2. Vermikültür Gübrenin Özellikleri
Solucanlar, toprağın havalanmasını, toprak içerisindeki organik bileşenlerin ayrıştırılmasına, besleyici öğelerin çıkmasına, bitkiyi büyüten hormonların salgılanmasına, nitrojen barındıran bakterilerin profilerasyonuna,
bitkinin biyolojik dayanıklılığını arttırmaya fayda sağlamaktadır. Solucanlar
büyük bir miktarda besin içerikli toprak yiyerek enzimleriyle sindirim sistemleri içerisinde oluşturdukları granüle parçaları dışarıya bırakıyorlar. Bu işlem
sonucu oluşan gübreye Solucan Gübresi diyoruz. Gübre oldukça zengin NKP
(azot, fosfor ve potasyum) , mikro besinler ve faydalı toprak mikroplarından
oluşmaktadır (Bhadwaj,1985).
Tablo 6. Döngüsel Metabolizma ve İnsan Toplumunun
Sürüdülebilir Döngüsü
121
Resim 1. Solucan – Eisinia fetida
Bu durumda, solucanların ve vermikültür sisteminin sürdürülebilir bir
döngü için şart olduğunu savunabiliriz. Solucan gübresi ile kimyasal gübre
ihtiyacı tamamen ortadan kaldırılmıştır. Organik solucan gübresi ile kimyasal
gübreyi kıyasladığımızda (Suhan3, 2008) şu verilerle karşılaşırız.
Tablo 7. Ana Organik ve Kimyasal Gübre Kullanım Gereksinim Maddeleri
Kimyasal & Biyolojik Toprak İçerikleri
Organik Çiftiçilik
Kimyasal Çitçilik
(Organik Solucan Kompost )
(Kimyasal Gübre Kullanımı)
1.
Azot
256.0
185.0
2.
Fosfor
50.5
28.5
3.
Potasyum
489.5
426.5
4.
Azatobakteri
11.7
0.8
8.8
3.2
273
217
(1000 / gm toprak)
5.
Phospho bacteria
(100,000/kg toprak)
6.
Carbonic biomass
(mg/kg toprak)
Kaynak: Suhane, 2007.
122
Tablo 8. NPK Vermikültür Değerleri ile Konvensiyonal Sığır Dışkısı
Gübresi Kıyaslaması
Besinler
Sığır Gübresi
Vermikompost
1.
N
0.4-1.0%
2.5-3.0%
2.
P
0.4-0.8 %
1.8-2.9%
3.
K
0.8-1.2%
1.4-2.0%
Kaynak: Argarwal,1999;Ph.D Thesis, University of Rajasthan,India.
3.3. Çay ve Diğer Bitki atıklarından Vemikültür Sisitemi ile
Organik Gübre Elde Edilmesi ve Organik Çay Üretimi
Genel olarak Vermikültür sistem ile elde edilen solucan gübresi’nin
faydaları şu şekilde sıralanabilir:
1. Organik ürün üretimi sonucu daha fazla ekonomik fayda
2. Daha fazla ürün lezzeti
3. Daha büyük ve sağlıklı ürün üretimi
4. Daha az sulama
5. Toprağın tuzlanmasını engelleme
6. Daha az sinek ve böcek mücadelesi
7. Daha az tohum kayıpları
8. Kimyasal kullanımını %70 azaltma
9. Hasılatı %20-40 arası sağlıklı biçimde arttırma
10. Ürün kalitesi, dayanıklılık ve görünüşünü arttırma
11. Toprağın daha sağlıklı ve verimli olmasını sağlama
12. Kimyasal gübreden yıpranmış toprakların rehabilitasyonunu sağlama
Avrupa Birliği direktifleri doğrultusunda ‘(EC) 1774/ 2002 Katı Atık
Yönetimi’ ve ‘(EC) 1069/2009 , (EU) 142-2011’ sayılı bildiriler gereğince 2020
yılına kadar tüm Avrupa ülkelerinde tüm atıkların geri dönüşümünün ve ilgili
teknolojilerin geliştirilmesi açısından son tarih olarak belirlenmiştir. Bu doğ-
123
rultuda tüm Avrupa ülkeleri organik girdileri organik gübre çıktısı olarak değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Çürüyebilen her atıktan organik gübre elde
etmek amaçlanmaktadır.
Vermikompost sisteminde üç girdi çok önem taşımaktadır. Sırasıyla
solucanlar, organik atıklar ve su. Örneğin; Nepal’de, organik çay üretimi yapılırken çay bitkisinin tüm organik atıkları yine vermikompost sistemi ile gübreye
dönüştürülmekte ve bu gübre organik çay üretiminde yeniden kullanılmaktadır. Bu durumda komple yeşil bir çay üretim süreci mümkün olmaktadır.
Toprak verimliliği, içerdiği besinler açısından zengin olan solucan gübresi
özellikle yaprak gelişiminde %22.1-28 oranında katkıda bulunabilmektedir.
Solucan gübresine ek olarak solucan sıvı gübresi de yapraklar için gerekli
olan kimyasal pestisitlerin yerine geçmekte ve birçok hastalığı önleyebilmektedir. Bunların yanı sıra daha fazla su tutma kapasitesine bağlı olduğundan
toprak nem düzeyini de dengeleyebilmektedir. Böylelikle çay üretimi alanında
Vermikompost teknolojisinin sürdürülebilir çay bahçeleri yaratmada en önemli
çözüm olması mümkün kılınmıştır. Bu durumda Türkiye’de Karadeniz bölgesi
çay üretimi göz önünde bulundurulduğunda endüstriyel ölçekte solucan gübresi üretimi hem sürüdülebilir Karadeniz hem de organik çay üretiminin anahtar çözümü olacaktır.
4. SONUÇ
İklim değişikliği ve uluslararası ticaret aktiviteleri bir birinden ayrılamaz olduğundan ve bundan da en çok tarım sektörünün etkilendiği görüldüğünden, sürüdürülebilir tarım teknolojilerinin üretmek kaçınılmaz olmaktadır.
Gelecekteki ticari, çevre ve sosyal hayat aktivitelerinin sürdürelebilir sistemlere sahip olmaması neredeyse imkansız hale gelmiştir. Vermikompost sistem
hem sera gazı salınımlarına hem de geri dönüşüm sürecine destek vermekte
ve insan sağlığını olumlu yönde etkileyecek bir çıktı sunmaktadır. Bu gübre
dünya ülkelerinde ‘Siyah Altın’ olarak adlandırılmaktadır. Türkiye’nin de bu
anlamda daha fazla etkin sürdürülebilir tarım politikaları içerisine Vermikültür
sistemini de mutlaka entegre etmesi gerekmektedir.Vermikültür sistemiyle tarımsal aktivitelere hem daha sağlıklı hem de daha da geliştirilebilir konuma
sahip olacaktır. Tabi ki tüm bunlar hükümet ve üniversite işbirliği olmadan
etkin bir biçimde gerçekleşemeyecektir. Organik tarıma yönelik farkındalığı
arttırmak iyi düşünülmüş Vermikültür sistemi ile çok daha kolay olacaktır. Bu
sisteme geçiş Türkiye’nin organik ürün üretim ve ihracatı açısından değerini
arttıracaktır. Artık toprağın altına bakma zamanı gelmedi mi?
124
KAYNAKLAR
Bhardjaw, K.K.R ve A.C Gaur. 1985. Recycling of Organic Wastes. Pub. Of
Indıan Council of Agriculutral Research. New Delhi: India. 54-58
Demiryürek, K. (2004). Dünya ve Türkiye’de Organik Tarım. Ankara:
H.R.Ü.Z.F. Dergisi.
Russel, E.J. 1910. The Effect of Earthworms on Soil Productiveness. J. of
Agriculture Science. 3:246-57.
Singh, R.D. 1993. Harnessing the Earthworms for Sustainable Agriculture.
Institute of National Organic Agriculture . Pune: India.1-16.
Suhane, Ravindra K., K. Sinha, Rajiv and K. Singh, Pancham. 2008. Vermicompost, Cattle-dung Compost and Chemical Fertilizers: Impacts on Yield of
Wheat Crops. Communication Rajendra Agriculture University. Bihar: India.
125
ÇAYDA FİDAN ÜRETİM TEKNİKLERİ
1
Hamdi ZENGİNBAL1 ve Ayhan HAZNEDAR2
Yrd. Doç. Dr., Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Bolu Meslek Yüksekokulu
[email protected]
2
Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü, Atatürk Çay Araştırma Enstitüsü
[email protected]
ÖZET: Çay yetiştiriciliğine ülkemiz,1924 yılında Gürcistan’dan getirilen tohumlarla
başlamış ve 1938 yılından itibaren düzenli bahçeler tesis edilmiştir. Çayın devlet
destekli olması ve ürün alım garantisinin bulunmasından dolayı üretiminde hızlı bir
artış görülmüştür. Günümüzde çay tarımı, Rize ili başta olmak üzere sırasıyla Trabzon,
Artvin, Giresun ve Ordu illerinde 758.895 dekar alanda, 201.957 çay üretici çiftçi ailesi
yapılmaktadır. Ülkemiz çay tarımı, diğer önemli çay üreticisi ülkelerleler kıyaslandığında
verim ve kalite yönünden henüz arzulanan seviyede değildir. Bunun sebepleri
arasında ülkemizde çay üretimi ömrünü tamamlamış yaşlı ağaçlarla yapılması, toprak
yorgunluğu, kültürel uygulamalarının düzenli yapılmaması ve özellikle bahçe tesisinde
kaliteli fidanların kullanılmaması gösterilebilir. Çay tarımının ülkemizde istenilen
seviyeye gelmesi için öncelikli verimli, kaliteli çay tiplerinin tespit edilip tescillenmesi,
damızlık bahçelerin kurulması ve kaliteli, adına doğru klonal fidanların üretilmesi ve
bu fidanlarla bahçelerin kurulması gerekmektedir. Bu çalışmamızda çayın fidan üretim
teknikleri anlatılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Çay, Fidan, Çoğaltma Tekniği.
1. GİRİŞ
Toplumsal yaşamımızın bir parçası, yoksul ve zengin insanların ucuz
bir içeceği olan çay, dünyada ve ülkemizde sudan sonra en fazla tüketilen içecektir. Bunun temel nedeni çayın besleyici olduğu kadar sağlık verici bir içecek oluşudur. Değişik işleme teknolojileri uygulanarak yeşil çay yaprağından
farklı özeliklere sahip çaylar üretilmektedir. Dünyada bilinen, en çok üretimi ve
tüketimi yapılan çay çeşidi siyah ve yeşil çaydır (ÇAYKUR, 2013).
Ülkemiz çay yetiştiriciliğine, 1924 yılında Gürcistan’dan getirilen tohumlarla başlamış ve 1938 yılından itibaren düzenli bahçeler tesis edilmiştir.
Ülkemizde çay tarımı, devlet destekli olması ve ürün alım garantisinin bulunmasından dolayı üretiminde hızlı bir artış görülmüş (ÇAYKUR, 2013) ve
günümüzde dünya çay üretiminde 5. sıraya yükselmiştir (Vanlı, 2012). TÜİK
(2011) verilerine göre çay tarımı, Rize ili başta olmak üzere sırasıyla Trabzon,
Artvin, Giresun ve Ordu illerinde 758.895 dekar alanda, 201.957 çay üreticisi
ile yapılmaktadır. Türkiye yaş çay üretimi toplam 1.231.141 ton ’dur. Bu üretimin %78’ini (960.270 ton) Rize ili karşılamaktadır.
Çay bitkisi uzun ömürlü bir bitki olup doğada birkaç asır yasadığı
belirlenmiştir. Kültüre alınan çay bitkilerinin genellikle 100 yıl yaşadıkları kabul
126
edilmiştir. Çay bitkisi 4 yaşından başlayarak ürün verir. Şartlara bağlı olarak
ürün miktarı 10-15 yaşından sonra en yüksek düzeye ulaşır. Çay bitkisinin
ekonomik verim yaşı genellikle 50 yıl olarak kabul edilmiştir (ÇAYKUR, 2013).
Ülkemiz çay plantasyon alanlarında, Çin varyetesi (Camellia sinensis) hakim olmak üzere, morfolojik, fizyolojik, kalite ve ekolojik şartlara uyum
gibi özellikler bakımından aralarında önemli farklar bulunan çok sayıda tiplerden oluşmuştur. Süregelen tabii melezleşmelerden sayısız yeni tipler ortaya
çıkmıştır. Tohum ile üretime devam edildiği takdirde, bu şekilde yeni tiplerin ortaya çıkacağı doğaldır. Bu tabii melezleşmenin sonucunda oluşan yeni
tiplerin büyük bir bölümü kalite ve verim bakımından düşük değerlere sahip
olacaktır (Ayfer vd., 1987).
Ülkemiz çay tarımı, diğer önemli çay üreticisi ülkelerleler kıyaslandığında verim ve kalite yönünden henüz arzulanan seviyede değildir. Bunun
sebepleri arasında ülkemizde çay üretimi ömrünü tamamlamış yaşlı ağaçlarla
yapılması, toprak yorgunluğu, kültürel uygulamalarının düzenli yapılmaması ve özellikle bahçe tesisinde kaliteli fidanların kullanılmaması gösterilebilir.
Çay tarımının ülkemizde istenilen seviyeye gelmesi için öncelikli verimli, kaliteli çay tiplerinin tespit edilip tescillenmesi, damızlık bahçelerin kurulması
ve kaliteli, adına doğru klonal fidanların üretilmesi ve bu fidanlarla bahçelerin
kurulması gerekmektedir. Bu çalışmamızda çayın fidan üretim teknikleri sunulacaktır.
2. ÇAYDA FİDAN ÜRETİM TEKNİKLERİ
Çay bitkisi generatif (tohumla) ve vegetatif (aşı, çelik ve doku kültürü)
olmak üzere iki şekilde çoğaltılmaktadır.
2.1. Generatif Çoğaltma
Bu çoğaltma tekniği, farklı çay tiplerinin birbirleri ile tozlaşması sonucu meydana gelen tohum ile olmaktadır. Dolayısı ile standart bir varyeteden
ziyade melez karakterler sahip çay ocaklarını oluşturmaktadır. Bunun için bu
üretim yöntemi modern çay tarımında kullanılmamaktadır (Ayfer vd., 1987).
Çay erselik çiçek yapısına sahip bir bitkidir. Çiçek tomurcukları, Temmuz ayının ikinci yarısından itibaren yaprak koltuklarında oluşur. Tam çiçeklenme Ağustos sonu ile Eylül başında gerçekleşir. Tozlanıp döllenmeden
sonra meyve oluşur ve Eylül ayında parlak yeşil bir renk alır. Ekim ayı içinde olgunlaşmaya başlayan meyveler kirli yeşil veya kırmızımsı bir renk alır.
Tam olgunlaşmış meyvelerin kabuğu çatlar ve içerisinden meyveler dökülür.
Meyveler genellikle üç gözlü ve kalın kabukludur. Meyveler içerisinde üç adet
tohum bulunur. Bazen meyvede bir tohum tam ortadan bölünmüş şekilde oluşabilmektedir. Olgunlaşmamış meyveler yeşil, olgunlaşmış meyveler kahverengindedir (MEGEP, 2008).
Çoğaltmada kullanılacak tohumlar verimi yüksek damızlık bitkilerden
alınmalı ve bu bitkilerde kültürel uygulamalara özen gösterilmelidir. Bunun
127
için damızlık bitkilerde ışıklanmanın homojen olması için normal dikim aralıklarıyla tesis edilmeli, bitkilerde sıkışıklık önlenmeli, hayvan gübresiyle veya
fosforlu gübrelerle gübrelenmeli, yabancı otlardan temizlenmeli ve hastalıklardan arındırılmalıdır. Bunun yanında düzenli budama yapılmalıdır. Bunun
için çiçek tomurcuklarının daha iyi olgunlaşması için çiçeklenme döneminde
hasat budaması yapılmamalıdır. Yukarıda önerilen kültürel uygulamalara dikkat edildiği takdirde hem tohum ve hem de sürgün verimi fazla olan damızlık
bitkiler elde edilmiş olacaktır (ÇAYKUR, 2013).
Tohumlar, Eylül – Ekim aylarında olgunlaşan meyvelerden toplanır.
Toplanan tohumların yeterli büyüklükte olmasına özen gösterilmelidir. Bunun
için 15 mm çapında elekler kullanılarak eleme işlemi yapılır. Elek üstünde kalan tohumlar tohumluk olarak ayrılır. Gelişmesini tamlayamamış ufak tohumlar ve hastalıklı tohumlar üretim materyali olarak kullanılmamalıdır. Toplanan
tohumlar ekim zamanına kadar güneş almayan serin bir yerde saklanmalıdır
(MEGEP, 2008). İdeal olanı hemen tohum ekimidir. Çünkü çay tohumlarında
tohum kabuğu kalın olmadığından uygun sıcaklık ve nem koşullarında hemen
çimlenmektedir.
Çay tohumlarında çimlenme oranını yükseltmek için ekimden önce
24 saat su içerisinde veya ıslak çuvallar içerisinde bekletilerek tohumların su
alması sağlanır. Böylelikle tohumlar şişmeye başlar, tohum kabuğu yumuşar
ve embriyo tohum kabuğunu kolayca kırarak çimlenir (MEGEP, 2008). Bu arada suda bekletilen tohumlar içerisinde su yüzeyinde yüzen tohumlar ayıklanarak alınır ve üretim materyali olarak kullanılmaz.
Çay tohumları örtü altında veya açık alanlarda fidan parsellerine
ekilebileceği gibi tohum ekim kasalarına da ekilebilir. Ekim esnasında
tohumların çok sık olmamasına özen gösterilmelidir. Bu şekilde ekilen çay
tohumları filizlendirilerek fidan haline getirilir. Kaliteli olan fidanlar tesis edilecek olan çay bahçesine dikilir. Bunun yanında çay bahçesi tesisinde direk
araziye tohum ekimi de yapılabilmektedir. Sıra üzeri ve sıra arası mesafeler
ayarlandıktan sonra işaretleme işlemi yapılır ve işaretlenen yerlere üçer adet
tohum bırakıldıktan sonra tohum büyüklüğünün üç katını geçmeyecek şekilde
toprakla örtülür.
Sonuç olarak çay tohumları, farklı varyetelerin birbiriyle yabancı tozlanma geçirmesiyle oluştukları için melez karakter göstermektedir. Ülkemiz
çay bahçesi tesisinde, fidan üretimi kolaylığı nedeniyle tohumla yapılmaktadır. Bundan dolayı çay plantasyonlarında çok sayıda farklı çay tiplerine rastlamak mümkündür. Bunun için bu üretim yöntemi modern çay tarımında kabul görmemektedir. Günümüzde gelişmiş ülkelerde çay tarımı, tescillenmiş
yüksek verimli ve kaliteli çay klonlarıyla vegetatif yollarla elde edilmiş olan
fidanlarla yapılmaktadır.
2.2. Vegetatif Çoğaltma
Ülkemizde çay bahçeleri, 1938 yılından itibaren tohumdan elde edilmiş çöğürlerle düzenli bir şekilde tesis edilmeye başlanmış ve günümüzde
128
çay alanları ekonomik ömürlerini doldurmuştur. Bunun sonucunda çay bahçelerinin büyük bir bölümü verim ve kaliteden düşmüş, yozlaşmıştır. Sonuçta
çay bahçelerinden arzu edilen vasıfta kaliteli sürgün alınamadığından, üretilen kuru çayın kalitesi de düşmüştür.
Bu amaçla, çay tarımına yönelik ıslah çalışmaları yapılarak nitelikleri
bilinen verimli, kaliteli, erkenci, soğuğa dayanıklı vb. gibi çay klonları tespit
edilmelidir. Daha sonra vegetatif üretim yöntemleri ile (çelik, aşı, doku kültürü) seri bir şekilde fidanlar elde edilmelidir. Bu fidanlar kullanılarak verimden
düşmüş çay ocakları yenilenmelidir. Böylelikle çay alanları ıslah edilerek Türk
Çayında verim ve kalite arzulanan seviyeye ulaşmış olacaktır.
Ülkemizde, özellikleri bilinmeyen ve çok farklı çay tipleriyle oluşmuş
olan çay bahçelerinde, 1967 – 1971 yılları arasında Çay Araştırma Enstitüsünün öncülüğünde ‘Çay Tarımını Islah ve Geliştirme Projesi’ başlatılmıştır. Bu
amaçla çay bahçelerinde seleksiyon çalışması başlatılmış ve 1973 yılında
7517 çay tipi seçilmiştir. Bunların içerisinden 3560 çay tipi beğenilerek fidan
elde edilmiştir. Elde edilen fidanlarda yapılan gözlem ve ölçümler neticesinde
1086 çay tipi selekte edilmiştir. Sonraki yıllarda selekte edilen bu tipler içerisinden en iyi sonuçlar alınan 64 çay tipi üstün vasıflı olarak ayrılmıştır. 1977
yılında verim ve kalite bakımından en iyi sonucu veren 7 çay klonu (Derepazarı 7, Fener 3, Tuğlalı 10, Gündoğdu 3, Pazar 20, Muradiye 10, Kömürcüler)
selekte edilerek damızlık bahçeler oluşturulmuştur (ÇAYKUR, 2013).
Vejatatif çoğaltma yöntemi melez karakter oluşturmadan veya genetik açılım göstermeden klonal tiplerin üretildiği yöntemdir. Bu çoğaltma yönteminde aşı, çelik ve doku kültürü yöntemleri kullanılmaktadır (Yılmaz, 1992).
2.2.1. Aşı ile Çoğaltma
Aşı, büyüme ve birleşme fizyolojik aktivitesine sahip parçaların kombine edilerek yeni doku teşekkülü için bir araya getirilme işlemidir. Bu işlemi
yaparken anaç ve kalemin kambiyum dokuları düzgün bir şekilde çakışmalıdır. Böylece yara dokusu daha kolay teşekkül eder ve yara yeri hızlı bir şekilde kapanır (Hartmann vd., 2002).
Çay fidanı üretiminde aşılama yöntemi yaygın olarak
kullanılmamaktadır. Bunun sebebi olarak aşılamanın ve fidan üretmenin uzun
zaman alması, işçiliğin ve maliyetin yüksek olması ve çelikle fidan üretmenin
kolay olması gösterilmektedir.
Aşılamada aşı başarısı üzerine birçok faktör etki etmektedir. Bunlardan biri aşı tipidir. Tatbik edilecek aşı tipi, aşı bölgesinde düzenli bir kaynaşma sağlaması gerektiğinden, meyve türünün fizyolojik ve anatomik özellikleri
dikkate alınarak seçilmelidir (Hartmann vd., 2002). Aşılar, kullanılan kalem
büyüklüğüne göre göz ve kalem aşıları olmak üzere ikiye ayrılır. T, Ters T ve
Yongalı göz aşıları çay fidan üretiminde kullanılan göz aşılardır ve bu aşılar
bitkiye su yürüdüğü dönemde yani kabuğun kalktığı dönemde yapılmaktadır
(ÇAYKUR, 2013). Çayda yapılan çalışmada (Barua, 1968), T ve Ters T göz
aşılarını diğer göz aşısı metotlarına göre daha başarılı bulunmuştur. Çayda
yapılan diğer bir çalışmada ise Anyuka ve Othieno (1982), yongalı göz aşısında %93,5 - %94,3 oranında aşı başarısı sağlamışlardır.
129
Dilcikli, dilciksiz, yarma, yan, yanaştırma ve kabuk altı aşıları çay fidan üretiminde kullanılan kalem aşılarıdır. Kalem aşıları bütün yıl yapılabilir
(ÇAYKUR, 2013). Barua (1968) adlı araştırıcının bildirimine göre çayda aşı
çalışmaları ilk olarak 1920 – 1930 yılları arasında Kuzeydoğu Hindistan yapılmış ve kalem aşılarından yarma aşıda başarılı sonuçlar alınmıştır. Bildirimin devamında, aşılamaların sağlıklı bitkilerde, anaçta kabukla odun dokusu
arasına su yürüdüğünde yani kabuk kalktığı dönemde yapılması gerektiği
belirtmektedir. Diğer bir çay aşı çalışmasında (Templer ve Machaga, 1978),
yanaştırma kalem aşısını yarma aşıya göre daha başarılı bulmuşlardır. Anyuka ve Othieno (1982), Kenya şartlarında çayda yapmış oldukları çalışmada,
dilciksiz ve yongalı göz aşısı metotlarını denemişler ve bu aşı metotlarından
sırasıyla %96,2 ve %94,3 oranında aşı başarısı elde etmişlerdir.
Çayda aşı başarısını etkileyen faktörlerden biride aşı macunudur.
Yapılan çalışmalara (Anyuka ve Othieno, 1982; Templer ve Machaga, 1978)
göre, en uygun aşı macununun, reçine + mum yağı + bal mumunun 4:1:1
oranındaki karışımı olduğu belirlenmiştir.
Çayda belli periyotlarla bütün yıl boyunca yapılan aşıların aşı başarısı üzerine etkisini araştıran Chen vd., (1992), Ağustos ayından Aralık ayına
kadar yapılan aşıların diğer zamanlarda yapılan aşılara göre tutma oranının
yüksek olduğu ve Eylül sonundan Ekim sonuna kadar olan dönemin en uygun
aşılama zamanı olduğunu bildirmektedirler. Aşılama zamanı ile ilgili yapılan
diğer bir çalışmada Braua (1968), çayda en uygun aşılama zamanını Ekim
ayından Mart ayına kadar olan dönem olarak göstermektedir. Araştırıcı çalışmasında, iyi bir gölgeleme sağlandığı takdirde yaz aylarında başarılı bir
şekilde aşılamalar yapılabileceği, kış aylarında hava sıcaklığının düşük seyretmesi neticesinde aşı kaynaşması olmayacağını belirtmektedir.
Aşılamada anaç ve kalem sağlıklı olmalıdır. Yaşlı, zayıf, hastalıklı,
zararlı istilasına uğramış anaç ve kalemler kullanılmamalıdır. Bunun yanında
taban suyu yüksek ve beslenme noksanlığı olan topraklarda yetişen bitkiler
anaç olarak kullanıldığında iyi kallus oluşturamadıklarından aşı başarısı düşmektedir. Ayrıca aşı yapılacak anaçlar ile aşı kalemi alınacak damızlık bitkiler,
aşılamadan en az 6 ay öncesinden düzenli gübrelenmeli ve bol azotlu gübrelemeden kaçınılmalıdır. Anaç ve kalemde nişasta birikimi ne kadar fazla
olursa aşı başarısı o ölçüde yüksek olur (Hartmann vd., 2002).
Çayda anaç ve kalem uyuşmazlığı gözlenmemiştir. Göz aşısı çalışmalarında, zayıf büyüyen bir anaca güçlü büyüyen bir kalem takıldığında aşının tutmadığını; güçlü büyüyen anaca zayıf büyüyen kalem aşılandığı zaman
aşının daha iyi tuttuğu belirlenmiştir (Barua, 1968). Bundan dolayı anaçla kalem arasında büyüme ve gelişme durumları gözlenerek aşı yapılmalıdır.
Çay aşılama, anaç yaşı 6-12 aylık olan 2-3 mm çapındaki
çöğürlere yapılabildiği gibi 10-12 mm veya daha fazla çaptaki çöğürlere
aşı yapılabilmektedir. Ancak 10-12 mm den daha kalın çöğürlere aşılama
yapmak daha güçtür. Bunun yanında 10-12 cm çapındaki anaçlara da aşı
yapılabilmekte ama aşı başarısı oldukça düşük seyretmektedir. Aşı yapılacak
bitkinin yaşı 20-25’den fazla olmamalı, en uygunu büyüme evresi aktif olan
130
genç anaçlar yani 10-15 yaşında olan anaçlar tercih edilmelidir (Braua, 1968).
Aşılamada diğer önemli bir hususta aşı kalemi çapıdır. Aşı kaleminin
çapı anaç çapına göre değişir. Anaç çapı genelde 5 mm’dir. Böyle bir anaca 3
ile 5 mm çapındaki kalemler rahatlıkla takılabilir. Kalem aşılarında kalemler bir
yaprak bir tomurcuk olacak şekilde aşılanabildiği gibi ideal olanı 2 tomurcuk
olacak şekilde hazırlanan kalemlerdir. Aşı kalemler çok uzun ve üzerindeki
tomurcuk, yaprak sayı fazla (3’den fazla) olursa aşı tutma oranı düşer. Ayrıca
aşı kalemleri hazırlanırken kesim yüzeyleri 3 cm’den büyük olmamalı, temiz,
düzgün olmalı ve kesim yüzeylerine el sürülmemelidir. Hazırlanan kalemler
bekletilmeden anaca takılmalı ve aşı kalemleri aşılama süresince su dolu kovalar içerisinde bekletilmelidir (Braua, 1968).
Aşı kalemleri polietilen torbalarda +4 oC’de 8 güne kadar muhafaza
edilebilir. Şayet aşı kalemleri daha uzun süre saklanacaksa samanlı kağıtlara,
beze veya kendir kumaşına sarılıp polietilen torbalara konarak serin bir yerde
veya soğuk hava deposunda muhafaza edilmelidir (Braua, 1968).
Aynı şekilde aşı yapılacak anaçta da kesim yüzeyi temiz olmalı
ve el değdirilmemelidir. Bunun yanında anaç kabuğun çatlatılmamasına
özel gösterilmelidir. Anaçta açılacak yaralar derin olmamalıdır. Anaca
kalem yerleştirilmeden önce yalancı kalemlerle anaç hazırlanarak kalemler
yerleştirilmelidir. Bunun için bambu odunu veya demir kazıklar kullanılmalıdır.
Anaç ve kalemin kambiyum dokularının çakışmasına özen gösterilmelidir.
Hindistan cevizi lifi, jut, kaba kendir kumaş, pamuk ip ve yumuşak plastikler
aşı bağı olarak kullanılabilir. Mantari hastalıkların yayılmaması ve nem dengesinin sağlanması bakımında Hindistan Cevizi lifi önerilir. Aşı yerinin korunması için hava akımını sağlayacak şekilde polietilen torbalar kullanılmalıdır.
Bunun yanında aşı bölgesi direk güneş ışığına maruz bırakılmamalı, en az
%60 oranında gölgeleme sağlanmalıdır (Braua, 1968; Hartmann vd., 2002).
Sonuç olarak çayda aşılama tekniği, işçiliği ve maliyeti fazla olması
ve uzun zaman gerektirmesinden dolayı fidan üretiminde çok fazla kullanılmamaktadır. Başarılı bir aşılama yapmak için ise öncelikli olarak sağlıklı ve
kuvvetli anaç ve kalem seçerek kambiyum dokuları iyi hazırlanmalıdır. Direk
güneş ışığı alamayan gölge yerlerde aşılamalar yapılmalı ve polietilen torbalarla aşı bölgesinde nem düzeyinin azalması önlenmelidir.
2.2.2. Çelikle Çoğaltma
Bir bitkinin gövde, değişikliğe uğramış gövde, yapraklar veya kökler
gibi vegatatif organlarının ana bitkiden kesilip uygun çevre koşulları altında
başka bir yerde köklendirilmesine çelikle üretim denir. Köklü birey elde etmek
amacıyla bitkilerden kesilen beden parçalarına ise çelik denir (Hartmann vd.,
2002).
Çay fidanı üretiminde çelikle çoğaltma yaygın olarak kullanılır. Bu çoğaltma yöntemi çok ucuz, kolay ve basittir. Bu çoğaltma yöntemiyle kısa bir sürede, dar bir alanda çok sayıda klonal bitki elde edilebilir. Bunun yanında, anaç
– kalem uyuşmazlığı sorunu çelikle üretimle ortadan kalkar (Yılmaz, 1992).
131
Çelikle üretilen çay fidanları, damızlık olarak seçilen çay bitkisinin tüm
özelliklerini gösterir. Kaliteli ve bol ürün veren, hastalık ve zararlara dayanıklı,
çevre koşullarına iyi uyum göstermiş ocaklardan alınan çeliklerle kurulan çaylıklar özdeş özellikleri gösterirler. Bu nedenle çelikle üretim dünyada yaygın
şekilde uygulanan ve uygulanması sürdürülen bir yöntemdir (Ayfer vd., 1987).
Çeliklerin köklenmesi üzerine genetik yapı, depo maddeleri, bünyedeki hormonlar gibi iç etmenler yanında; gübreleme budama, çelik alma zamanı, çelik tipi, çelik üzerindeki yaprak ve göz sayısı ile köklenme ortamı gibi
dış etmenler de etkili olmaktadır (Yılmaz, 1992).
Çay çeliği alınacak damızlık bitkilerin yaprakları sık, toplama tablası
yüksek, dallanma kabiliyeti yüksek, çiçeklenmesi düşük, boğum araları uzun
olmalıdır. Bunun yanında uygun topraklarda yetişen ve en az 8 yaşında olmalıdır (MEGEP, 2008). Çelik alınacak ocaklarda Kasım - Aralık aylarında derin
budama yapılmalıdır. Budanan ocaklarda sürgünler serbest büyümeye bırakılmalıdır. Çeliklerin gövdeleri 50-60 cm uzunlukta, alt kısmı 6 mm kalınlığa
ulaşan kalemler Temmuz ayının ikinci yarısında oluşur (ÇAYKUR, 2013). Çay
çeliklerinin köklendirilmesinde çelik çapının etkisi üzerine yapılan çalışmada
(Eliadze ve Gorgoshidze, 1978), köklenmenin çeliğin çapına bağlı olarak değiştiğini ve en ideal çelik çapının 5-6 mm olduğunu tespit etmişlerdir.
Çay çeliği alınacak sürgünlerin gövdesi büküldüğü zaman yay gibi
esnek olmalı, gövde rengi orta kısımlarda açık kahve – sarı renk almış ve
yaprak araları en az 3 cm mesafeye erişmiş yıllık sürgünler olmalıdır. Çay
kalemlerinin uçtaki yeşil gövdeli otsu kısımla alttaki fazla sertleşmiş, kalınlaşmış kısımlar atıldıktan sonra geride kalan dal parçasının bir yaprak bir boğum
arası (bir yapraklı gövde parçası) olmak üzere kesilmesiyle hazırlanmalıdır.
Aynı zamanda çelikler 3-4 cm uzunluğunda, yaprak koltuğundaki gözün yarım
santim üzerinden yukarıya doğru meyilli ve düzgün bir şekilde kesilmelidir.
Çelik dip kısmı ise üst kısmın ters istikametinde meyilli kesilmelidir. İyi çelik
tam olgunlaşmış sağlıklı zarar görmemiş yaprağa sahip koltuk altı tomurcuğu
sürmemiş uyku halinde (dormant) ya da sadece kabarık tomurcuk şeklinde ve
sert yeşil gövdeye sahip olmalıdır (MEGEP, 2008).
Çay tipleri ve varyetelerinin köklenme yetenekleri bakımından önemli
farklar olduğunu belirten Kinez (1967), sinensis varyetesi ile bu varyetenin
melezlerine ait çeliklerin kolayca köklendiğini, buna karşın assamica varyetesi çeliklerinin güç köklendiğini belirtmektedir.
Çay çeliklerinde yaprak bulunması kök oluşumunu olumlu yönde etkilemektedir. Özbek vd., (1961), çay çeliklerinde sürgün gözlerinin bulunmasının
köklenmeyi kolaylaştırdığını, fazla sürgün gözü ve çiçek gözleri bulunmasının
köklenme üzerinde olumsuz etki yaptığını bildirmektedirler. İlerleyen yıllarda
Ali vd., (1974) çay çeliklerinde yaprak varlığıyla ilgili olarak yaptığı çalışmada,
tek yapraklı çeliklerin yaşama ve büyüme yönünden en iyi sonuçlar verdiğini
belirlemişlerdir. Çay çeliklerinin köklenmesi üzerine çeliğin büyüklüğü, sürgün
üzerindeki yeri, sürgünün yaşı, sürgünün dinlenme durumu ve dikim zamanı
etkili olduğunu belirten Scarborough (1972), birden fazla boğumlu çeliklerin
132
köklenme yüzdesinin tek boğumlu çeliklere göre daha düşük olduğu saptanmıştır. Eden (1974) ise başarılı bir köklendirme için çay çeliklerinin 1 yapraklı
ve koltuk altı tomurcuğuna sahip olacak şekilde hazırlanması gerektiğini belirtmektedir. Kathiravetpillai vd., (1977) ise, tek ve çok boğumlu çay çeliklerin
köklenme durumlarını araştırmışlardır. Araştırıcılar 90 gün sonra en iyi sonuçları 1 ve 2 boğumlu çeliklerden, en düşük sonuçları 5 boğumlu çeliklerden
elde etmişlerdir.
Başarılı bir çelik köklendirilmesinde çelik alma zamanı önemli bir faktördür. Bu nedenle çelik alınırken büyüyen sürgündeki vejatatif gelişme döneminin sona erip, tepe tomurcuğunun dormant hale geçmesinden sonra çay kalemindeki en alttaki yaprak koltuğundaki çiçek tomurcuğunun belirmesinden
hemen önce alınmalıdır. Çayda çelikler, o yıl süren sürgünlerden alınmalı,
oldukça pişkin olmalı ve yaprak koltuklarında çiçek gözlerinin bulunmaması
gerekmektedir (Ayfer vd., 1987). Eliadze vd., (1974) Haziran’dan Ekim ayına
kadar aldıkları çeliklerde, dikimden 40-45 gün sonra köklendiğini belirlemişlerdir. Gabrichidze vd., (1976), Nisan, Ağustos ve Ekim’de alınan çay çeliklerinden, Ağustos’ta alınan çelikleri, düşük azot ve yüksek şeker düzeyleri
nedeniyle, köklenme için en iyi çelikler olarak nitelendirmişlerdir.
Çay çeliklerinin köklenmesi üzerine etki eden bir diğer faktörde oksin
grubu büyümeyi düzenleyici madde uygulamasıdır. Yapılan çalışmalarda farklı büyüme maddeleri uygulayarak veya aynı maddeleri farklı dozlarda uygulayarak farklı oranlarda köklenmeler elde etmişlerdir (Özbek vd., 1961; Venkataramani, 1965; Scarborough, 1972; Ayfer vd., 1987). Türkiye’de yapılan
çalışmada (Özbek vd., 1961), çay çeliklerinin köklenmelerinde IAA, IBA, NAA
ve NAD kullanmışlar ve kullanılan bütün hormonların köklenmeyi uyardığını,
IBA ve NAD diğerlerine göre daha etkili olduğunu belirlemişlerdir. Bu çalışmayı izleyen yıllarda Kinez (1967) ise Fener klonlarına ait çeliklere IBA uygulamış ve önemli düzeyde köklenme elde etmiştir.
Çeliklerin köklenmesinde gölgeleme başarı oranını doğrudan etkilemektedir. Rooster (1976), yaklaşık %50 gölge sağlanan örtü altındaki çelikler
ile polietilen örtü altındaki çeliklerin köklenme yüzdeleri arasında çok az bir
fark bulmasına karşın açıktaki köklendirilen çeliklerde köklenme oranını çok
düşük bulmuştur. Aynı araştırıcı çay çeliklerinin köklendirilmesinde optimal
koşullar şöyle sıralamıştır: %80-90 nispi nem, 22-24 oC ortam sıcaklığı, 2530 oC, hava sıcaklığı ve % 65-70 ışık.
Hazırlanan çelikler hemen köklendirme ortamına dikilmelidir. Wargadipura ve Sukandis (1975), yaptıkları çalışmada depolama süresinin uzaması
ile çeliklerin yaşama yeteneği azalırken, en yüksek köklenme 24 saat depolanan çeliklerden elde edilmiştir.
Çeliklerin köklendirilmesinde etkili olan faktörlerden biride köklendirme
ortamıdır. Köklendirme ortamı, içinde organik madde bulunan kum ve kil karışımı olan, orta ağırlıkta ve iyi işlenmiş tarım toprağı olmalıdır (MEGEP, 2008).
Eden (1976), çay çeliklerinin köklendirilmesinde ortam pH’sının 4-5,5 olması
gerektiğini belirtmekte ve pH değeri yüksek olması durumunda alüminyum
sülfat, pH değerinin düşük olması durumunda sönmüş kireç ile pH değerinin
133
ayarlanabileceğini bildirmektedir. Köklendirme ortamı ile ilgili yapılan çalışmada (Van Haaron, 1970), polietilen torbalar içinde 1:1 oranındaki perlit +
kum karışımının köklenme için en ideal ortam olduğu belirtmektedir. Diğer
bir çalışmada Chasandaerjat (1973), on farklı köklendirme ortamı içerisinde
en uygun ortamı 1: 1 oranında kum + kompost olarak belirlemiş ve 20 hafta
sonunda %51 köklenme elde etmiştir.
Çay çeliğinden fidan üretimi çelik yastıklarında ya da çelik tavalarında
yapılabileceği gibi son yıllarda geniş uygulama alanı bulan naylon torbalarda ve plastik tünelde de yapılabilir. Tava ve yastıklar güneş ışınlarını direk
almayan (tercihen güney yön), su tutmayan, rüzgarlara kapalı (özellikle kuzey
rüzgarlarına) yerler seçilmelidir.
Çelikler hazırlandıktan hemen sonra su dolu kovanın içine konarak
köklendirme yerlerine taşınmalı ve bir an önce dikilmelidir. Dikim mesafesi
10x10 cm olmalı ve dikimden sonra cay suyu verilmelidir. Çelikler toprağa
dik olarak yaprak hizasına kadar toprağa gömülmeli, yaprak ve göz dışarıda
kalmalıdır (MEGEP, 2008).
Çelikler bahar ayında sürmeye başlar. Bu zamanda yapılacak işlem
sulamak ve ot almaktan ibarettir. Dikimden bir yıl sonra dekara 10 kg üzerinden hesaplanarak Amonyum sülfat gübresi suda eritilerek verilir. Çelikler
dikimi takip eden 15 ayda (Kasım ayında) 30-70 cm boy alırlar. Bu zamanda
arazideki esas yerlerine dikilebilirler. Fakat en iyi dikim zamanı Mart ayıdır
(ÇAYKUR, 2013).
Sonuç olarak az masrafla, kısa sürede, bol miktarda bir örnek bitki
elde edilmesi için çelikle çoğaltma yapılmalıdır. Çok fazla alt yapı masrafı istemeyen bu çoğaltma yönteminde ekonomik ve teknik yönden birçok yararlar
vardır. Çoğaltılan çay fidanları ana bitkiyle aynı kalıtsal yapıda, eş niteliklerde
bir örnek olurlar. Bunların sürgün boyları, sürgüne başlama zamanları, yıllık
sürgün verme sayıları, yaprakların biyokimyasal özellikleri, hastalıklara, soğuğa ve kurağa dayanımları aynı olur. Bütün bu olumlu yanlarından dolayı
ülkemizde çay bahçesi yenilemelerinde veya yeni bahçe tesisinde tohum kullanma yerine çelikle üretilmiş fidanlar kullanılmalıdır.
2.2.3. Doku Kültürü ile Üretim
Doku kültüründe bitkilerin değişik organlarından çok küçük parçacıklar steril koşullarda alınarak yeni bitkiler elde edilir. Bu yönteme doku kültürü
denmesinin sebebi, yüksek olan tepe meristemi gibi bitki dokularının kullanılmasıdır. Bu yöntemle kısa sürede hastalıktan ari çok sayıda ve yıl boyu bitki
elde edilebilmektedir. Doku kültürü ile çoğaltma, laboratuvar kurulumunun pahalı olması, yetişmiş eleman sıkıntısının olması ve kimyasal madde maliyetlerinin fazla olmasından dolayı yaygın olarak yapılamamaktadır. Embriyo, meristem, anter, kallus ve protoplast kültürleriyle fidan üretimi yapılabilmektedir.
134
3. SONUÇ VE ÖNERİLER
Ülkemizde sudan sonra en çok tüketilen bir içecek olan çay, yetiştiriciliğinde dünya ölçüsünde hak ettiği düzeyde değildir. Bunun en büyük sebebi
bitkisel üretimin başlangıç noktası olan fidandır. Çay fidanları kolaylığı nedeniyle, geleneksel olarak tohumla çoğaltılmaktadır. Tohumla çoğaltma, genetik
açılım göstermesinden dolayı çay bahçelerinde çok farklı varyeteler oluşturmaktadır. Bunun sonucunda çay kalitesi ve verimi günden güne düşmektedir.
Tohumla çoğaltmanın bu olumsuz etkilerinden dolayı son yıllarda tüm dünyada yüksek verimli ve kaliteli çay klonlarının seçilmiş ve vegetatif çoğaltma
uygulamalarıyla fidan üretimi yoluna gidilmiştir.
Ülkemizde çayda fidan üretimi yapılmadan önce bölgemiz ekolojik
şartlarında, farklı karakter ve özellikler kazanan çay tiplerinde seleksiyon çalışması yapılmalıdır. Bu çalışmanın neticesinde, iyi özellik taşıyıp bu özellikleri değişmeyen ve kalıcı olan çay tiplerinin hangi niteliklere sahip olduğu
belirlenmelidir (verimli, kaliteli, soğuğa dayanıklı, kurağa dayanıklı, hastalığa
dayanıklı, vejetasyon periyodu uzun v.b). Bu belirlemeden sonra çay tiplerinin
klonal olarak çoğaltımı yapılmalıdır. Böylelikle mevcut çay plantasyon alanlarındaki, özellikleri bilinemeyen ve çoğu kalitesiz, ekonomik verim yaşını doldurmuş, verimden düşmüş, yozlaşmış tiplerin yerine, özellikleri belirlenen çay
tipleri yer alacaktır. Gelecekte Türk çaycılığı ve bölge ekonomisinin gelişmesi
tamamen buna bağlıdır.
KAYNAKLAR
Ali, M.M., H. Chakraborty ve A.F.M.B. Alam. (1974). Effect of Leaf Area on
the Strike and Subsequent Growth of Tea Cuttings. Hort. Abst. 44(10):8121.
Anyuka, J.O. ve C.O. Othieno. (1982). Technıoques of Graftıng Tea ın the
Nursey. Tea, 3(2):31-36.
Ayfer, M., M. Çelik, H. Çelik, H. Vanlı, T. Tutgaç, T. Turna ve H. Dumanoğlu.
(26-28 Haziran 1987). Farklı Gölgeleme Materyalleri, Çelik Alma Zamanları
ve Çelik Tiplerinin Çay Çeliklerinin Köklenmeleri Üzerine Etkileri. Uluslararası
Çay Sempozyum Bildirileri, Rize. 26-34.
Barua, D. N. (1968). Çay Bitkisinde Budama ve Aşılama Yöntemleri. Pratice
in Tea Culture. A. Sönmez (çev.). Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü Yayını.
Chasandoerjat, I.S. (1973). Preliminary Trials on Several Rooting Media for
Tea Cuttings. Hort. Abstr. 43(4):2480.
Chen, I. Z., C. M. Tsai, I. Z. Chen ve C.M. Tsai. (1992). Investigation of the
Timing of Cutting-Grafting and the Growth of Grafted Tea Plants. Taiwan-TeaResearc-Bulletin, 11:11-20.
ÇAYKUR. (2013). Çay Tarımı. http://www.caykur.gov.tr (01.04.2013).
135
Eden, T. (1974). Tea. Tropical Agriculture Series. Longman Group Limited.
London. 237s.
Eliadze, A.D., I.G. Kerkadze ve Z. S. Gabrichidze. (1974). Morphological and
Anatomical Characteristics of Callus and Rooting in Vegetatively Propagated
Tea. Hort. Abstr. 44(3):1987.
Eliadze, A.D ve G.M. Gorgoshidze. (1978). Some Aspects of the Productivity
of Tea Clone Anaseuli-1 Mother Plants and the Rooting of Cuttings. Hort.
Abst. 48(3):3126.
Gabrichidze, Z., M. Bkanidze, ve M. P. Demetradze. (1976). The Effect of
Total Nitrogen and Soluble Sugar Contents in the Shoots of Tea Clone Anaseuli-1 on the Rooting of Cuttings. Hort. Abst. 46(7):7552.
Hartmann H.T., D. E., Kester, F. T. JR. Davies, ve L. R. Geneve. (2002). Plant
Propagation: Principles and Practices. Seventh Edition. New Jersey, USA.
Regents / Prentice Hall International Editions, Englewood Cliffs, 869s.
Kathiravetpillai, A., S. Kulasegaram. Y.D.A. Senaneyak ve H. D. M. Gunasena. (1977). Growth of Single and Multinodal Cuttings of Tea (Camelia sinensis
L.O.) under Polyethylene. Hort. Abst. 47(11):10994.
Kinez, M. (1967). Çay Ziraati. Ankara. Tarım Bakanlığı Ziraat İşleri Genel Müdürlüğü Yayınları. D-110, 118s.
MEGEP. (2008). Çay Fidanı Yetiştirme. http://hbogm.meb.gov.tr/modulerprogramlar (04.04.2013).
Özbek, S., M. Özsan, M. Yılmaz. (1961). Çay Çeliklerinin Köklenmeleri
Üzerine Muhtelif Hormonların Tesiri. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yıllığı. 11(2):175-204.
Rooster, K.D.E. (1976). Rooting of Tea Cuttings. Hort. Abstr. 46(12):11892.
Scarborough, I.P. (1972). Multinode Trial 1970/71. Hort. Abst. 42(3):2698.
Templer, J. C. ve J.S.E. Machaga. (1978). Approach-gr.
TÜİK. (2011). Türkiye İstatistik Kurumu. http://www.tuik.gov.tr (01.02.2013).
Vanlı, H. (2012). Rize Sektörel 23 Şubat 2012 Tarihli Kalkınma Sempozyumu
Değerlendirmeleri. http://ulusalcaykonseyi.org.tr. (04.04.2013).
Van Haaron, A.J.H. (1970). Notes on the Vegetative Propagation of Greenwood
Cuttings with Reference to Tez. Hort. Abstr. 40(5):5093.
Venkataramani, K.S. (1965). Rooting of Tea Cuttings as İnfluenced by
Treatment with Boron and IBA. Hort. Abst. 35(3):6817.
Wargadipura, J. ve N. Sukandis. (1975). Several Types of Shade for Tea Cutting Nurseries. Hort. Abstr. 45(3):2012
Yılmaz, M. (1992). Bahçe Bitkileri Yetiştirme Tekniği. Adana. Çukurova
Ünivesitesi Basımevi, 151s.
136
ORGANİK TARIM KÜMELENMESİ VE ÇAY SEKTÖRÜNÜN
BÖLGESEL REKABET ANALİZİ
Sadettin GÜLTEKİN
Yrd. Doç. Dr., Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
Fındıklı Meslek Yüksekokulu
[email protected]
Özet: Küresel gelişmeler nedeniyle, her sektörde rekabet ön plana çıkmaktadır. Gelişen rekabet ortamında, sektörlerin ve özellikle sektörü oluşturan ve küresel rekabet ile karşılaşan işletmelerin varlıklarını sürdürebilmeleri gelişen rekabet ortamına
uyum sağlamaları ile mümkündür. Ülkelerin rekabet güçlerinin belirleyicisi sektörel
rekabet gücüdür. Bu nedenle, Rize ili başta olmak üzere Doğu Karadeniz bölgesinin, bölgesel kalkınmasında ve özellikle istihdamında önemli bir payı olan Çay sektörünün, tarımından ticaretine kadar, katma değer yaratan her aşamasında, bütüncül
bir yaklaşımla ele alınarak rekabet gücü açısından incelenmesi gerekmektedir. Ancak, rekabet analizinin yapılması tek başına yeterli olmamakta, sektörün sorunlarına uygulanabilir çözümler sunamamaktadır. Günümüzde, pek çok ülkede uygulanan
bir rekabet aracı olan “kümelenme” yaklaşımının çay sektörüne uygulanması ve yaş
çay yaprağı üretiminden nihai tüketiciye kadar olan üretim-tüketim zinciri boyunca,
etkinlik artırıcı ve dolayısıyla maliyet azaltıcı önlemlerin de alınması gerekmektedir.
Bu nedenle; çay sektörü için gelecek yıllarda hayati önem taşıyan “organik tarım” konseptinin kümelenme yaklaşımı ile örtüştürülerek birlikte ele alınması ve incelenmesi
gerekmektedir. Bu nedenle, yapılması planlanan çalışma, bölgesel rekabet analizleri
yoluyla, bölgenin organik tarım potansiyelinin değerlendirilmesi ve bu potansiyelin
kümelenme yaklaşımı çerçevesinde sürdürülebilirliğinin ortaya konulmasına yöneliktir.
Yapılan çalışma ayrıca bölgesel kümelenme yol haritasının çıkarılmasına da katkı
sağlayacak, gelecekte yapılması planlanan büyük çaplı uygulama projelerine de
bilimsel temel oluşturacaktır.
Anahtar Sözcükler: Organik Tarım Kümelenmesi, Rekabet Analizi, Değer Zinciri, Kümelenme Yol Haritası.
1. GIRIŞ
Dünya nüfusunun hızlı artışı, gıda gereksinimini artırmış ve tarım ürünü
üreticilerini kısa sürede daha fazla çıktı sağlamak amacıyla yoğun kimyasal
girdi kullanımına yöneltmiştir. Açlık sorununa çözüm ararken başvurulan bu
konvansiyonel tarım sistemi ekolojik dengenin bozulması pahasına devam ettirilirken dünya nüfusunun yaklaşık 1/3’ü hala açlık sorunu yaşamaktadır. Üretimi ve karı arttıran kimyasal girdilerin ekolojik sistemde yol açtığı aşınmaların
hissedilmeye başlanması, ekolojik dengeyi bozmadan, çevreyi kirletmeden
üretimi mümkün kılacak alternatif sistemlerin geliştirilmesini gerekli kılmıştır.
Yaşanan farkındalık tüm dünya ülkelerinde köklü bir sistem değişikliğine duyulan gerekliliği ortaya çıkarmıştır. Bu çerçevede geliştirilen en geçerli sistem
organik (ekolojik) tarımdır.
Gelişmiş ülkelerde organik tarıma geçiş, sağlıklı yaşam bilincinin artması sonucu büyük bir ivme kazanmış ve organik ürün talebi tabandan baş-
137
layan bir gelişme göstermiştir. Gelişmekte olan ülkelerde ise bu süreç, dışarıdan gelen yoğun taleple organik ürün arzının kademeli olarak artışı şeklinde
yaşanmıştır.
Tüm dünya ülkelerinde giderek artış gösteren organik gıda pazarında
Türkiye, sahip olduğu potansiyelin çok gerisinde kalarak bünyesinde barındırdığı organik tarım üstünlüğünü henüz ortaya koyamamıştır. Türkiye toprakları ve tarım ülkesi olması avantajlarıyla organik tarımdan büyük pay alabilir
konumdadır. Türkiye’nin, tüm dünyada hızla ivme kazanan bu pazardan pay
alabilmek için ivedilikle çaba göstermesi gerekmektedir.
Dolayısıyla Türkiye’de, dış pazarın yanı sıra iç pazarı da kapsayan
organik tarım ürünlerinde üretim artışını amaçlayan etkin ticaret politikaları
ile bütünsel bir yapı oluşturmalıdır. Bu süreçte, kırsal kalkınmanın hedeflenen
düzeyde gerçekleştirilmesi için üretici ve tüketicilerin organik tarım bilincinin
yükseltilmesi son derece önemlidir.
Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de ve dünyada organik tarım ürünleri ticaretini arz ve talep yönünden ele alarak Türkiye’nin organik tarım potansiyelini dış ticarette rekabet gücü açısından incelemektir.
2. ORGANIK TARIMIN TANIMI VE GELIŞIMI
Organik tarım; üretimde kimyasal girdi kullanılmadan üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimidir. Organik
tarımın amacı; toprak ve su kaynakları ile havayı kirletmeden, çevre, bitki,
insan ve hayvan sağlığını korumaktır (www.tarım.gov.tr).
Organik tarımın geçmişi 20.yüzyıla dayanmaktadır. Bu özelliği nedeni
ile 1. ve 2. Dünya savaşları arasında popüler olan organik tarım 1950 yılından sonra Amerika Birleşik Devletleri’nin Marshall yardımı ile önemini yitirmiş,
sağlanan ekonomik katkılar ve aşırı desteklemeler sonucu entansif tarım süratle yayılmış, makineleşme, kimyasal ilaç ve gübreler ile kimyasal katkı maddeleri kullanılmaya başlanılmıştır. 60’lı yılların sonunda Avrupa Topluluğu’nun
uyguladığı tarımsal destekleme politikaları, 1970’de pestisitlerin ve kimyasal
gübrenin keşfi de bu gelişmeye katkıda bulunmuştur. (www.tarım.gov.tr).
Ancak “Yeşil Devrim” olarak adlandırılan bu tarımsal üretim artışının
dünyadaki açlık sorununa bir çözüm getirmediğini, aksine doğal dengeyi ve
insan sağlığını süratle bozduğunu gören kişi ve gruplar bu konuda araştırmalara başlamışlardır. Bu araştırmaların sonucunda bilim çevreleri ve sivil toplum örgütlerinin baskısıyla 1979 yılından itibaren DDT grubu pestisitlerin kullanımı ABD’den başlayarak tüm dünyada yasaklanmıştır. Bu durumda organik
tarım tekrar gündeme gelmiş, 1980 yılından sonrada tüketicilerin baskısıyla
aile işletmeciliği şeklinden çıkarak ticari bir boyut kazanmıştır. ABD’de 0-2 yaş
138
grubu çocuk mamalarının imalinde organik ürünlerin kullanılmasını zorunlu
tutan yasanın da bu ticari boyuta katkısını belirtmek gerekir.
Organik ürünler ticarete konu olunca beraberinde kontrol ve sertifikasyona ilişkin yasal düzenlemeler gündeme gelmiştir. Avrupa’da önceleri her
ülke kendine göre bazı düzenlemeler yapmış, daha sonra 24 Haziran 1991
tarihinde Avrupa Topluluğu içinde organik tarım faaliyetlerini düzenleyen
2092/91 sayılı yönetmelik yayınlanarak yürürlüğe girmiştir (www.tarım.gov.tr).
Ülkemizde organik tarım faaliyetleri 1986 yılında Avrupa’daki gelişmelerden farklı şekilde, ithalatçı firmaların istekleri doğrultusunda, ihracata yönelik olarak başlamıştır. Önceleri ithalatçı ülkelerin bu konudaki mevzuatına
uygun olarak yapılan üretim ve ihracata, 1991 yılından sonra Avrupa Topluluğunun yukarıda adı geçen Yönetmeliği doğrultusunda devam edilmiştir.
Avrupa Topluluğu’ndaki bu gelişmelere uyum sağlamak üzere 5262
sayılı “Organik Tarım Kanunu” çıkarılarak 03.12.2004 tarihli ve 25659 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu Kanuna gereğince hazırlanan “Organik
Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” 10.06. 2005 tarihli ve
25841 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmelikte AB mevzuatına uyum ve ülke koşulları dikkate alınarak üç kez değişiklik
yapılmıştır (www.tarım.gov.tr).
AB’nin organik tarımla ilgili 2092/91 sayılı mevzuatı 1 Ocak 2009’dan
itibaren yürürlükten kalkmış 234/2007 EC ve 289/2008 EC sayılı direktifleri
yürürlüğe girmiştir. AB’nin yeni mevzuatına uyumlu “Organik Tarımın Esasları
ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” 18.08.2010 tarihli ve 27676 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. (www.tarım.gov.tr).
3. DÜNYA’DA ORGANIK TARIM ÜRÜNLERI TICARETI
Tüm Dünya’da organik tarım giderek yaygınlaşmaktadır. Genellikle gelişmiş ülkelerde organik tarım yapılmaktadır. Toplam organik tarım alanı tüm
dünyada 37,2 milyon ha civarıdır. En önemli payı ise (% 32,6 )sulama olanaklarının rahatlığı sayesinde Okyanusya ülkeleri almaktadır. Bu sırayı %24,9 lük
bir oranla AB ülkeleri takip etmektedir (FİBL&SOEL Survey,2011).
Dünya’da sertifikalı ve kontrollü organik üretim yapılan 24,1 milyon
hektarlık bir arazi mevcuttur. Bu arazi toplamının 10 milyonu Avustralya’ya
aittir. Bu sırayı Arjantin ve İtalya izlemektedir. Fakat verilen bu rakamlar içerisinde organik hayvan yetiştiriciliği için ayrılan mera alanları da dâhildir. Yani
rakamlar net olarak üretim yapılan alanı içermez (Aksoy,1999). Tüm dünya’da
130 ülke organik üretim yapmakta ve 30 milyon hektar organik üretim arazisi
bulunmaktadır. Ülkemizde 103 bin hektar alanda organik üretim yapılmaktadır. Türkiye, organik tarım için, geniş ürün yelpazesi, zengin biyo-çeşitliliği,
139
yaygın tarım geleneği ve subtropikal iklim kuşağı ile ideal bir ülke olmasına
rağmen dünyadaki organik ürün alanlarının yalnızca %0,2’sine sahiptir (Aytoğu, 2006).
Dünya’da organik tarımsal üretim çoğunlukla gelişmekte olan ülkelerce
yapılmakta ve dış satıma sunulmaktadır. Gelişmiş ülkeler ise genelde alıcı durumundadır ve iç pazarlarının taleplerini karşılama amacındadır. Türkiye’nin
rakipleri gelişmekte olan ülkeler olup, hedef pazarı gelişmiş ülkelerdir. Organik
pazar bakımından en önemli pazarlardan birisi Avustralya’dır. Bunun sebebi
de halkın yeşil olan her şeyin daha temiz olduğuna inanmalarıdır. Bu ülkede
üretimi teşvik edici fonlar ve önlemler alınmaktadır. Avrupa’da ise Danimarka,
İngiltere ve İsviçre önemli organik pazarlara sahip ülkelerdir (Sayın, 2001:18).
Dünya da organik pazarın 100 milyar dolar olması hedeflenmektedir. İç
pazarlarda bu ürünlerin çoğu süpermarketler tarafından satılmaktadır. Ve tüketici bilgisizliği nedeniyle talep yeterli değildir. Fakat tüketici bilinçlendikçe bu
ürünlere yönelim artacaktır. Şu anda en fazla pazar payına 30 milyar dolar ile
Avrupa sahiptir. Türkiye şu anda pazarın yalnızca 37 milyon dolarlık kısmında
yer almaktadır (www.ziraatciyiz.biz).
Gelişmekte olan ülkeler ürünlerini dış satımda kullanıp daha fazla ihracatla gelir elde etmeyi düşünürken, gelişmiş ülkeler üretilen organik ürünleri
iç pazarında kullanmayı tercih etmektedirler. Bu sebeple gelişmiş ülkeler alıcı,
gelişmekte olan ülkeler ise satıcı durumdadır. Gelişmekte olan ülkelerin hedef
pazarı gelişmiş ülkelerdir. Gelişmiş ülkelerin ise rakip pazarı mevcuttur (Ayla,
2011).
Organik ürünler tüm dünya’da giderek büyüyen bir pazar oluşturmaktadır. Pek çok ülke organik üretim için çalışmalarını geliştirmekte ve pazardan
daha çok pay alabilmek için çalışmaktadır. AB ve ABD üreticilerini teşvik etmekte ve tüketicileri organik ürünler hakkında bilinçlendirmek için çaba sarf
etmektedirler. Bunun yanında güvenli kullanım sağlayabilmek için sertifikalı
üretim yapılmakta ve tüm dünyada kontrol mekanizması ile üretimler gerçekleşmektedir. Üretimlerin tümü ulusal standartlar ile kontrol edilmektedir (Kırmacı, 2003:26).
Tüm dünya’da kullanılan kimyasallar ve katkı maddelerinin doğurduğu
sonuçlar tüketicilerin daha doğal ürünlere yönelmelerine neden olmaktadır.
Tüketiciler, piyasaya göre %10-30 daha pahalı satış fiyatı olan organik ürünlere yönelmeye başlamışlardır. Fiyat farklılığı, sağlık söz konusu olduğunda
tüketici için sorun teşkil etmemektedir. Türkiye’de de birçok mağaza, süpermarket organik ürün satmakta; hatta sadece organik ürünlerin satıldığı satış
noktaları da birçok ilde bulunmaktadır. Türkiye’de organik ürün pazarı yüksek
potansiyeli olan bir pazar durumundadır (Ayla, 2011).
Organik ürün pazarının da her pazarda olduğu gibi avantaj ve dezavantajları vardır. Ama doğal kaynakların korunmasına ve insan sağlığına verdiği
140
önem ve ürün çeşitliliği ile tarım sektörüne yaptığı ve yapacağı katkılar göz
önüne alınırsa önem verilmesi gereken bir pazar olduğunu söylemek zor değildir.
Gelişmekte olan ülkelerin dış pazara gönderdikleri ürünlerin aynı pazarlara ulaşıyor olması rekabeti artırmaktadır. Gelişmiş ülkeler ürünlerini
kendi iç pazarlarında değerlendirdikleri için bu rekabet piyasasına girmemektedirler. Pazarda ürünün rağbet görmesini sağlamak için farklılaştırılmış mal
olgusunu oluşturmak gerekmektedir. İhracat sırasında en önem verilen bir
diğer konu ise gıda güvenliği ve ürünlerin kalitelerinin bozulmadan pazarlara
sunulmasıdır.
AB de organik tarım yapılan tarım arazisi hızla artış göstererek 5,5 milyon hektara kadar ulaşmıştır. Organik tarım işletme sayıları ise 143.000 civarıdır. AB, Avustralya ve Latin Amerika’dan sonra en çok organik tarım yapılan
bölge olmuştur. Ve rakamları giderek artmaktadır. Ortalama işletmeleri 28,5
hektardır. Türkiye hala bu ortalamalara çok uzak olup ortalaması yaklaşık
3,6 hektardır. Yani AB ülkeleri ortalaması bizden 8 kat daha büyüktür (Sayın,
2001).
AB’de organik üretimi hızlandırmak için birçok çalışma yapılmaktadır.
Hedefleri 2030 yılında tüm tarım arazilerinin %30’unda organik tarım yapılmasını sağlamaktır. Bu sebeple de öncelikle tüketiciyi bilinçlendirme çalışmalarına ağırlık verilmiştir. Arzu edilen hedefe ulaşılması için ulusal destek politikalarına odaklanarak yoğun ar-ge çalışmaları yapılmıştır. Üreticiye sağlanan
mali destekler arttırılarak çiftçisine yılda 3,7 milyar avro destek ödemesi yapılmıştır. AB’ye yeni katılan ülkelerde de organik tarımla ilgili çalışmalar aynı duyarlılıkla devam etmekte olup bu bölgelerde de çiftçilere yönelik destekleme
programları için çalışmalar yapılmaktadır (İGEME,2008).
2000’li yıllarda, gündemde bulunan haberlerin ve ülkeleri meşgul eden
sağlık sorunlarının da etkisiyle özellikle deli dana hastalığı, dioksin ve genetiği
değiştirilmiş tohum kullanımı riskinden çekinen Avrupalı tüketicilerin organik
şekilde üretilmiş ürün talepleri hızla artmıştır. Organik üretim konusundaki her
gelişmeyi dikkatle takip eden ABD ve Japonya ise Avrupa Birliği ülkelerinin
hemen ardından organik tarımsal ürün talebinin hızla arttığı pazarlar olarak
ön plana çıkmaktadır (Aksoy, 2001:3).
Avrupa Birliği ülkelerinden Almanya, Fransa, İngiltere, Hollanda ve
İsviçre organik tarımsal üretimde ithalatçı konumdadır. Dış alıma konu olan
ürünler ise sebze, tahıl, meyve, süt ve süt ürünleri, yağlı tohumlar, yumurta ve
şaraptır (Atlı, 2005).
Organik tarım ürünlerinin talebi, özellikle Batı Avrupa ve Kuzey
Amerika’da yoğunlaşmakta olup, artan talebi karşılamaya yönelik organik tarım ürünleri arzının büyük bir bölümü de gelişmekte olan ülkelerden sağlanmaktadır.
141
4. TÜRKIYE’DE ORGANIK TARIM ÜRÜNLERI POTANSIYELI VE TICARETI
Türkiye’de organik üretim sözleşmeli üretim sistemi ile başlamıştır.
Ürünlere talep arttıkça sistem daha da gelişmiş, bağımsız projelerle desteklenmiş ve talep arttırma çalışmaları ile sürekliliği sağlamaya odaklanılmıştır.
Türkiye’de organik üretim dış pazara bağımlı durumdadır. Bunun nedeni ise iç piyasanın bir türlü gelişememiş olmasıdır. Bu durum ise organik
ürünlerin geniş halk kitlelerine ulaşmasını engellemekte ve organik üretimin
gelişim hızını düşürmektedir. Oysaki organik ürün ihracatımızda rakibimiz
olarak niteleyebileceğimiz Arjantin’de üretimin yaklaşık %15’i, İtalya’da ise
% 57 ‘si iç piyasa tarafından tüketilmektedir. Bu sebeple üretici daha rahat
davranabilmekte üretimin organik üretime kaydırılması ise daha kolay ve hızlı
olmaktadır (Ayla, 2011).
Türkiye’den yaklaşık 20 ülkeye organik ürün ihraç edilmektedir ve bu
ülkelerin çoğunluğu AB ülkesidir. İhracatın büyük bir bölümü Almanya’ya yapılmaktadır. Önemli paya sahip olan diğer ülkeler; Hollanda, İsviçre, İngiltere,
Fransa ve Danimarka’dır. Türkiye’nin ihracatında ABD de önemli pay almaktadır. İç pazarlarını geliştiren ve organik tarımda ilerleme kaydeden ülkelerin
başında ise ABD, Kanada ve Japonya gelmektedir (Ayla, 2011).
Türkiye’nin organik ürün ihracat verilerine göre; sırasıyla AB ülkeleri,
özellikle de Almanya, İngiltere, İsviçre, Avusturya, Hollanda Fransa ve Danimarka organik tarım ürün ihracatımızda önemli yere sahip ülkelerdir. ABD,
Kanada, Avustralya ve Japonya da potansiyel pazarı oluşturan diğer ülkelerdir.
Türkiye’de organik ürünlerin iç pazar gelişimini etkileyen faktörlerin
başında ihracatta yaşanan sorunlar ve rakip ülkelerin aldığı bazı önlemlerle
avantajlı hale gelmesi sıralanabilir. Elbette ki talep yoğunluğu da önemli bir
engel oluşturmaktadır. Söz konusu engellerin aşılarak iç pazarın hareketlenebilmesi için tüketicilere yönelik organik ürünlerle ilgili bilinçlendirme çalışmaları yapılması şarttır. Tanıtım olmadan tüketimde kitle artışı sağlamak daha
da zor olacaktır. Ülkemizde de talep eden tüketici kitlesini arttırmak iç pazar
hareketliliğinde önemli rol oynayacaktır.
Ülkemizde organik üretimi yapılan ürünlerin yarısından fazlasını kuru
ve kurutulmuş meyveler oluşturmaktadır. Hemen arkasından tarla bitkileri,
yaş meyve, sebze ve tıbbi ve baharatlı bitkiler gelmektedir.
Ülkemizde toplam tarım arazilerinin içinde organik tarım yapılan arazi
oranı çok düşüktür. Dünya’da bu oran giderek artmakta olup organik üretim
yapan çiftçiler birçok açıdan desteklenmektedir. Talep tüm dünya’da artmaya
başladığından Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin satış pazarları da genişlemeye başlamıştır. Bu talepler arttıkça iç pazarda da ürünlerin değerlendirilebilme olasılığı artmıştır (Gök, 2008).
142
Yaygınlaşan hastalıklar nedeniyle ve kimyasal katkı maddelerinin yarattığı zararlar hakkında tüketicilerin daha bilinçli hale gelmesi sonucunda son
zamanlarda özellikle bebek mamaları, çikolata, et ve et ürünlerinde organik
ürünler çok önem kazanmıştır. Elbette yaş sebze-meyve sektörü de hala çok
önemli paya sahiptir. Ülkemizin yaş sebze ve meyve üretim sektörü bakımından potansiyeli çok yüksektir. Fakat bu potansiyelin değerlendirilebilmesi için
gelişmiş ülkelerin izlediği politikaların takip edilmesi, üreticiye yönelik teşvik
ve bilinçlendirme çalışmaları gibi projelerde daha titiz ve aktif çalışılması gerekmektedir. AB ülkelerinin sektördeki hızlı gelişimi incelenip Türkiye’de de
organik tarımla ilgili bir yol haritası çizilebilir (Gündüz ve Koç, 2005).
Organik ürünlerin birçoğu yurtdışına ihraç edilmektedir. Ürünlerin işleme, paketleme ve depolanma sırasında dayanıklılığını arttırdıkça pazarlama
olanakları daha rahat hale gelmiştir. Daha önce hammadde şeklinde gönderilen ürünler teknolojik desteklerle ve organik ürün pazarının daha fazla talep
gören bir pazar hale gelmesinden sonra daha çok işlenerek ihraç edilmeye
başlanmıştır. Ürünlerin taze, konserve, kurutulmuş formda ya da dondurulmuş şekilde sunulması ile ürünlerin organik özelliğine zarar vermeden ihraç
yapılmaktadır (Gök,2008).
Ülkemizde organik üretim öncelikle iç pazar değil dış pazara yönelik
şekilde ortaya çıkmıştır. Ürün çeşitliliği öncelikle kuru üzüm ve kuru incir
ağırlıklı olarak başlamış sonraları ürün sayısı 200 farklı türe kadar çıkmıştır.
Söz konusu sayısının artmasında elbette öncelikle ham ürün olarak üretimi
gerçekleştirilen organik ürünlerin zamanla katma değer yaratma önceliğiyle
işlenmiş ürünler şeklinde üretilmesi etkili olmuştur.
Ülkemizde üretim şartlarının uygunluğu dolayısıyla ilk yıllarda sekiz
ürün ile başlayan organik ürün yelpazesi günümüzde 200 çeşidi aşmış 11.000
üretici tarafından 140.000 hektar alanda gerçekleştirilen bir boyut kazanmıştır
(Subaşı, 2008:7).
Elde edilen organik ürünlerin tamamı üretim olarak elde edilmemekte
bir bölümü doğadan hazır olarak elde edilmektedir. Hayvansal üretim ise yine
dış pazarın etkisiyle öncelikli olarak bal üretimi şeklinde ortaya çıkmış daha
sonra büyük ve küçükbaş üreticiliği ve bunlara bağlı olarak süt ve et üretimi
paralel olarak gelişmeye başlamıştır.
Dış pazar odaklı olarak başlayan organik tarımsal üretim 2000’li yıllardan itibaren yerel talebin oluşmasıyla beraber iç pazara yönelik olarak da
gündeme gelmiştir (Aksoy, 2001).
Ülkemizde üretilen organik ürünlerin günümüzde yaklaşık %90’lık kısmı
yurtdışına ihraç edilmektedir. Söz konusu ihraç ürünleri üretiminin sunulduğu
pazarların ürün standartlarına uygun şekilde gerçekleştirilmesi özel önem taşımaktadır. Organik ürünlerin en temel özelliklerinden olan standardizasyona
uygun ve sertifikalandırılmış ürünlerin üretilebilmesi için ihracatın yapıldığı
143
ülkelerin ürünlerde aradıkları kriterlerin bilinmesi gerekmektedir. Üretimin bu
şartlara uygun olarak gerçekleştirilmemesi durumunda ürünlerin ihracat ve
dolaşımında sorunlar yaşanacağı açıktır (Avcı, 2007).
Türkiye’deki tarım arazilerinin parça parça küçük arazilerden oluşması, arazi sahiplerinin sermaye yetersizliği ve örgütlenmede yaşanan zorluklar
organik tarımın uygulanmasını zorlaştırmaktadır. Söz konusu zorlukların birtakım devlet destekleri ile aşıldığı arazilerde ise düşük maliyetle kaliteli ürün
üretimi sağlandığı gözlemlenmiştir. Kimyasal madde kullanımının sadece organik tarım uygulama esaslarına göre izin verilen ölçüde olması da çalışanlar
üzerinde oluşabilecek sağlık sorunlarını en aza indirmektedir. Bunların yanı
sıra konvansiyonel tarım sistemlerinde kullanılan kimyasalların maliyetleri
yükselttiği göz ardı edilemeyecek bir durumdur. Bu maliyetler, doğayla uyumlu yöntemlerin kullanıldığı organik tarımsal üretimde daha düşüktür (ORGÜDER, 2004).
5. DIŞ TICARETTE REKABET GÜCÜ AÇISINDAN ORGANIK TARIM
Dış ticaret; bağımsız ülkeler arasında gerçekleştirilen mal, hizmet, sermaye ve fikri mülkiyet hakları ticaretinin tümüdür. Bu anlamda dış ticaret, bir
ülkede üretilen malların, sağlanan hizmetlerin, sermayenin ve fikri mülkiyet
haklarının başka ülkelerde veya bölgelerde satılması, dağıtılması veya başka şekillerde fayda yaratılması yoluyla tüketicilere veya aracılara sunulması
faaliyetlerinin tümünü kapsar. En dar anlamda dış ticaret, ithalat ve ihracat
faaliyetleridir (Gültekin ve Savcı, 2008:1).
Ülkelerin, karşılaştırmalı üstünlük yapılarına, teknoloji düzeylerine,
doğal kaynaklarına ve yetişmiş insan gücü potansiyellerine bağlı olarak,
dış ticaretten oldukça avantajlı bir pay almaları mümkündür. Ancak, zor bir
uzmanlık alanı olan dış ticaret, iyi yönetilmediğinde, ülkede ödemeler dengesi
açıklarına, dış borçların aşırı büyümesine ve kronikleşmesine, dolayısıyla
döviz kurunda aşırı dalgalanmalara ve bu dalgalanmaların ülke içinde yarattığı
krizlere neden olabilir.
Ayrıca dış ticaret, ülkenin tarım, sanayi ve hizmetler sektöründe ciddi
kayıplara ve zararlara neden olabilir. Bu nedenle dış ticaret iyi yönetilmelidir
(Gültekin,2010:11).
Dış ticarette korunma önlemleri, gümrük vergileri ve benzeri dış ticaret
politikası önlemleri gerekebilir. Ancak, dış ticaretin gümrük vergileri ve diğer
dış ticaret politikası önlemleri ile sınırlandırılması veya kısıtlanması, Dünya
Ticaret Örgütü (DTÖ) kural ve ilkeleri ile AT- Türkiye Gümrük Birliği Kararı
gereği artık mümkün değildir.
144
Küreselleşen dünyada “rekabet gücü”nün artırılması önem kazanmıştır. Bugün, tüm ülkelerin öncelikli amaçlarından birisi, daha yüksek bir rekabet
gücüne sahip olmaktır. Rekabet gücü, sadece dışarıya mal satmak ve dış ticaret dengesini sağlamak değildir. Rekabet gücü; bir ülkenin gelir ve istihdam
düzeyini artırabilme, yaşam kalitesinde kabul edilebilir ve sürekli artışlar sağlayabilme ve bu yolla uluslararası pazarlardaki payını artırabilme yeteneğidir.
Türkiye’nin rekabet gücünü etkileyen sorunlara çözüm getirilmeden tüm dünya ülkelerinin kıyasıya katıldığı ekonomik üstünlük yarışında biraz daha öne
geçebilmek mümkün değildir. Uzakdoğu ülkelerinin dünya pazarlarına daha
aktif olarak girmesi ile gelecekte küresel rekabet daha da şiddetlenecektir. Bu
nedenle Türkiye, rekabet gücünü koruyabilmek için sosyo-ekonomik yapıdan
kaynaklanan sorunları öncelikle belirlemek ve çözüm için en akılcı önlemleri
almak zorundadır (Gültekin, 2007:273).
Bir ülkenin dış ticareti iç ticaretinin bir parçasıdır ve çoğunlukla da iç ticaretin
bağlı bulunduğu dinamiklerden büyük ölçüde etkilenir. Bu nedenle bir ülkenin dış ticarette rekabet düzeyi dış ticareti üzerinde de belirleyici olmaktadır (Gültekin, 2007:273).
Türkiye’de rekabet düzeyi güçlendirilmesi gereken sektörlerden biri de
tarımdır. Tarım alanında pek çok yapısal sorun ve bu sorunları aşmak için
yıllardır sürdürülmekte olan çabalar vardır. Tarımın sadece bir üretim alanı değil, milyonlarca insanın yaşam alanı olması nedeniyle, bu sektörün ekonomik
anlamda rekabet edebilir duruma getirilmesi için ürün ve arazi kullanım planlaması ve arazi toplulaştırma çalışmaları başta olmak üzere pek çok çalışma
yapılması gereği vardır.
Tarım, Türkiye için uluslararası piyasalarda rekabet gücü en yüksek
sektörlerin başında gelmektedir. Bu nedenle, sektörün rekabet gücünü yükseltmek ve var olan potansiyelden azami derecede faydalanmak için başta
yapısal sorunlar olmak üzere mevcut diğer sorunların da çözümlenmesi gerekmektedir (Kestelli, 2009:5).
Bu nedenle, küresel rekabet açısından, her ülkenin rekabet gücü ve
üretim potansiyeli olan alanları belirleyip, bu alanlarda üretimini yoğunlaştırması gerekmektedir. Türkiye’de tarım rekabet gücü ve üretim potansiyeli
yüksek bir alandır. Ayrıca dünya’da hızla artan bir organik tarım ürünleri talebi bulunmaktadır. Toplumların eğitim ve kültür düzeyinin, dolayısıyla sağlıklı
beslenme bilincinin artması ile birlikte gelecek yıllarda organik tarım ürünleri
talebinde büyük artışlar olması kaçınılmazdır. Türkiye’nin coğrafi olarak oldukça yakınında bulunan AB pazarından yeterince pay alması dış ticarette
rekabet gücü açısından çok önemlidir. Tarımsal politika öncelikleri ve üretim
teşvikleri Türkiye’nin organik tarım potansiyelinin yeterince değerlendirilmesine yöneltilmelidir.
145
6. ÇAY SEKTÖRÜNDE ORGANIK TARIM VE REKABET GÜCÜ
6.1. Dünya’da Organik Çay Üretimi
Dünya’da çay tarımı yapılan alan 2,3 milyon hektara, bu alanlardan
elde edilen ürün 3,2 milyon tona ulaşırken, organik çay tarımı yapılan alanlar
ancak 5.000 hektar olup 4-5 bin tonluk bir üretim gerçekleştirilmektedir.
İlk organik çay üretimi 1986 yılında Sri Lanka’da yapılmıştır. Dünya
piyasasına 1990’lı yıllarda giren, normal siyah çay üretimi stoklarının artması
ve fiyatlarının düşmesine karşın yükselen bir trend izleyen, bio çay olarak da
adlandırılan organik çay üretimi %1›ler düzeyinde gerçekleşmektedir. Üretici
ülkeler arasında, Sri Lanka, Çin, Japonya, Şili, Tanzanya, Kenya, Malawi ve
Arjantin yer almaktadır.
6.2. Türkiye de Organik Çay Üretimi
Çaykur (tamamı devlete ait bir kurumdur) Rize’de organik çay üretmeye başlamıştır. Şimdilerde Çaykur’un toplam üretiminin yaklaşık yirmide biri
organik çay özelliğini taşımaktadır. Çay ekim alanlarının tamamını organik
çay üretim alanı haline getirme çalışmasını sürdürmektedir. Bunun sonucu
olarak sadece çaylar organik olmayacak, Rize tarım alanları bütünüyle organik tarım alanına dönüşecektir (Uras, 2013).
Türkiye›de Çaykur›un yanı sıra özel sektör bazında Özçay, Karali Çay
organik çay üretimi yapmaktadır. İlk organik çayı Özçay Kooperatifi ve Karali Çay 2002 yılında üretmiştir (www.ozcay.com.tr). Çaykur, organik tarıma
geçme sözleşmesi yapan üreticilere dönüm başına parasal destek sağlamaktadır. Bugüne kadar Hemşin ilçesi, Çayeli Senoz Vadisi, Pazar ilçesinin bir
kısmı, Fındıklı Çağlayan vadisinin bir kısmı organik tarıma geçmiş durumdadır. Çaykur’un “organik” çayları marketlerde satılmaktadır. Fiyatı normal çaya
göre yaklaşık yüzde 50 daha yüksektir (Uras, 2013).
6.3. Dünya’da Organik Çay Piyasası
Yaş çay, yalnızca sertifikalı çiftçilerden alınmakta ve yüksek fiyat garanti edilmektedir. Hasat elle olmakta ve iki buçuk yaprak toplanılmaktadır. Gerek
hammadde gerek işçilik yüzünden maliyet yükselmekte, bu nedenle organik
(bio) çayın piyasa fiyatı da yükselmektedir. Organik çay üretiminde işçilik en
az %25’lik daha fazladır.
Organik çay piyasası, oldukça düşük ticari hacmiyle geleneksel piyasalardan farklıdır. Üretim alanı/türü’ne göre fiyatları ve piyasadaki durumu oldukça farklı olabilir. Organik çaylarının yaş çay satış fiyatları 15-30$/kg’dan
alıcı bulabilmekte, tüketiciye ise farklı ambalajlarda 100$/kg’a kadar ulaşan
bir fiyatla satılabilmektedir. Organik çay üretimi yapılan Sri Lanka’da organik
çay üretimi hala çok sınırlıdır ve yüksek bir fiyatla üretilmektedir. İngiltere piyasasının ilgi odağı olan Tanzanya’da organik çay üretimi birkaç şirket tara-
146
fından yapılmakta olup çok sınırlı düzeydedir. Avrupa piyasasında Çin organik
çayları çoğunlukla egemendir.
6.4. Organik Çay Üretimi
6.4.1. Sertifikasyon
Organik üretim, sadece kimyasal mücadele yapmamak, suni gübre kullanmamak değildir. Ürün, organik tarımın yapıldığı yerdeki üreticiden, tüketiciye ulaşana kadar her aşamada kayıt altına alınmalı, kontrol edilmeli, kontrol
edildiği de kontrol edilmeli, belirleme ve izlenebilirlik sağlanmalıdır.
Organik çay üretiminin IFOAM (International Federation of Organic
Agriculture Movements-Uluslararası Organik Tarım Federasyonu) veya bağlı
kuruluşlar tarafından akredite edilip sertifikalandırılması gerekmektedir. IFOAM 1982’de Fransa’da kurulmuş olup halen 120 ülkede 600 organizasyon
halinde teşkilatlanmıştır. Dünyanın en büyük çay üretici ülkelerinden biri olan
Hindistan 1996’dan beri bu yapılanma içersinde yer alan ülkelerden biridir
(www.ifoam.org).
Organik çay üretimini sertifikalandıran, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından da yetkilendirilen kontrol ve sertifikasyon kuruluşları; BCS (Almanya), IMO (İsviçre) ve SKAL (Hollanda)’dır.
Organik olarak piyasaya sürülen bazı çayların düşük fiyatlardan satılması, üretimin sertifikalı olmamasından kaynaklanmaktadır. Özellikle Avrupalı
çay ithalatçıları bu sertifikayı aramakta, sertifikasız çay girişine izin vermemekte ve bu yönde de birbirlerini desteklemektedirler. Bundan dolayı da sertifikasız organik çaylar (çoğunlukla Çin menşeli) ancak ABD ve Kanada da
alıcı bulabilmektedir.
Tüm dünyada kabul edilebilir ve yüksek fiyattan alıcı bulabilecek organik çay üretebilmek için uluslararası kabul edilebilir bir sertifikasyon, kalite ve
belgelendirme sistemi içinde yer alınmalıdır. Başka bir deyişle, işletmelerde
ISO 9001 KYS kurulmalı HACCP şartları yerine getirilmelidir.
6.4.2.Paket Özellikleri
Organik çay paketlemesinde kullanılan malzemenin kimyasal bir kirlenmeye neden olmayacak türden olması, yapıştırıcı kullanılmaması, ağız
kapamada iplik kullanılması, bunun da doğal olması gerekmektedir. Paketin
çevreyi kirletmeden geri dönüşümlü olması da özellikle istenmektedir. Ayrıca,
pakette kullanılan renklerin organik tarımı sembolize eden yeşil renk ve tonlarında olması da gerekmektedir.
6.4.3. Tarımsal İlaç (Pestisid) Kullanımı
Çay üretimi çok büyük oranda ekvatoral ve ekvatora yakın bölgelerde
yapılmaktadır. Çay tarımı bakteriyel ve fungusid (mantar) hastalıkların yanı
sıra 160 farklı böceğinde tespit edildiği bir hinterlant da yapılmaktadır. Genel-
147
likle bu bölgelerde kış mevsiminin olmaması, hastalık ve böceklerle kimyasal
bir mücadeleyi zorunlu kılmaktadır. Bu da ister istemez bir bardak çay ile birlikte tarımsal mücadelede kullanılan kimyasal kalıntılarla –pestisid- birlikte bin
bir hastalığa neden olmaktadır. Dünyada pestisid gereksinimi olmayan üretici
ülkeler Türkiye ve Gürcistan’dır.
6.4.4.Organik Gübre Kullanımı
Organik çay için organik gübre kullanılması gerekmektedir. Ayrıca kullanılan gübrenin organikliğin de belgelendirilmesi gerekmektedir. Bu ihtiyaç,
başlangıçta, organik gübre satışı yapan belgeli firmalardan karşılanacak, zaman içinde organik olduğu belgelenmiş hayvan gübreleriyle, çay budama ve
üretim artıkları (çöp, lif v.s.) ile de desteklenecektir. Sadece çayda değil, diğer
tarımsal üretimlerde de inorganik gübre kullanımından kaynaklanan kirlenmenin getirdiği maliyet; insan ve çevre unsurunun söz konusu olduğu noktada
organik gübre maliyeti ile kıyaslanamayacak kadar yüksektir.
Çaykur tarafından 4 yıldır azot gübresi yerine organik gübre kullanımını
teşvik edilmektedir. Organik gübre kullanan ve diğer şartlara özen gösteren çay
üreticileri organik sertifikası almaktadır. Organik tarım alanının genişletilmesini
organik gübre temini engelliyor. Şimdilerde Çaykur ve Rize Ticaret ve Sanayi
Odası yeni bir organik gübre tesisi kuruyor (Uras, 2012).
6.4.5. Çevreden İzole Edilmiş Alanlar
Organik çay üretimi, tamamen isole edilmiş alanlarda yapılmalı, çay
tarımının yapıldığı alan gerek endüstri sahalarından gerek yerleşim merkezlerinden kilometrelerle uzakta bulunmalı, taşımada motorlu araç kullanılmamalıdır. Toprağın ve bitkinin istenilen hale gelmesi için en az 3 yıllık bir süre
geçmesi gerekmektedir. Ayrıca, üretime başlamadan önce belirlenen tüm toprak analizlerinin yapılmalıdır.
6.4.6. Organik Tarımın Sorunları
Türkiye’de çay tarımında böcek ilacı (pestisit) kullanımı yapılmamaktadır. Bu nedenle organik tarıma geçiş sürecinde inorganik gübre kullanımının
organik gübreye dönüştürülmesi gerekmektedir. Başlangıçta organik gübre
temini açısından güçlük yaşanabilir. Ancak, bu alanda geliştirilen projeler bulunmaktadır. Kaldı ki, yıllarca inorganik gübre kullanımı sonucu yapısı oldukça
bozulan toprakların, 3-5 yıllık bir dönemde yapısını yenilemesi söz konusudur.
Bu nedenle gelecek yıllarda organik gübre kullanımı ihtiyacı da azalacaktır.
Diğer yandan, organik tarıma geçişle birlikte üçte bir oranında ürün
kaybı yaşanabilir. Ancak, organik yaş çay satış fiyatları yüksek olacağından,
ürün kaybı nedeniyle yaşanacak gelir düşmesi, fiyat yükselmesi yoluyla telafi
edilecektir. Geçiş sürecinde, ÇAYKUR tarafından, organik çay üreticilerine,
ürün kaybını telafi etmek üzere ödeme yapılmaktadır.
148
7. ÇAY SEKTÖRÜNDE BÖLGESEL REKABET ANALIZI
7.1.Genel Olarak Rekabet Stratejisi
Rekabet stratejisi, bir işletmenin içinde yer aldığı sektör ya da sanayi
dalını rekabet açısından çözümlemesi; ardından sektördeki rakiplerine karşı
rekabet üstünlüğü sağlamak ve böylelikle işletme hedeflerine ulaşmak için
yapmak istedikleri ya da yaptıklarıdır. Rekabet stratejisinin nasıl geliştirileceğini Harvard Üniversitesi’nden Michael E. Porter, 1970’lerde formüle etmiştir
(Porter, 1980). Porter’a göre, işletme önce Beş Rekabet Stratejisi Modeli’ni
kullanarak sektör ve rekabet çözümlemesi yapmalıdır.
Porter’ın 5 Rekabet Stratejisi bir endüstriyi oluşturan firmalar arasında
rekabet gücünü ölçmek için oluşturulmuş bir stratejidir. Bir firmanın bulunduğu endüstride rekabet gücünün bilinmesi, o endüstrinin uluslararası rekabet
gücünün ölçülmesine de katkı sağlamaktadır.
Şekil1. Porter’ın 5 rekabet stratejisi.
Porter’ın rekabet stratejisini şekillendiren beş kuralı; diğer işletmelerin
pazara giriş engeli, tedarikçinin rekabet gücü, müşterinin rekabet gücü, ikame
malların varlığı ve rakiplerin varlığıdır.
Sektör ve rekabet çözümlemesini stratejik seçim aşaması izlemeli;
işletme mal veya hizmetlerinin kapsadığı pazarın yapısına uygun olarak iki
strateji seçeneğinden biri ya da ikisine birden yönelmelidir: Farklılık ve maliyet
liderliği.
149
Farklılık stratejisinde; firma bazı yönlerden sektörde tek olmayı hedefler. Kedisine bu konumu sağlamak için müşterilerin önemsediği konularda
diğer firmalara göre farklı stratejiler belirler. Önemli olan husus farkın gerçek
olup olmaması değil müşteri tarafından algılanmasıdır. Farklılığın oluşturulabilmesi için firmanın pazarlama tanıtıma önem vermesi gerekir.
Maliyet liderliği stratejisi; rakiplerine göre düşük maliyetle ürün üretmektir. Maliyet avantajının kaynağı endüstrideki yapının çeşitliliğine bağlıdır.
Düşük maliyetle ürün üretmek isteyen firmalar bütün iç ve dış kaynaklardan
yararlanmalıdır. Eğer bir firma maliyet liderliğine ulaşabilirse endüstride lider
konuma gelmesi kaçınılmazdır.
7.2. Kümelenme Yaklaşımına Göre Sektörel Rekabet
Günümüze kadar çay sektörünün uluslararası rekabet gücünün geliştirilmesi için çok sayıda önlem, düşünce, proje geliştirilmiş, uygulama yapılmıştır. Ancak, çay sektöründe rekabetten anlaşılması gereken, firmalar arası
rekabet değil, sektörün uluslararası rekabet gücüdür. Küreselleşen dünyada
rekabet firmalar veya ülkeler arasında değil, o ülkelerin sektörleri arasında
gerçekleşmektedir. Bu nedenle, sektörel rekabet gücü bir ülkenin rekabet gücünün en önemli göstergesidir. Çay sektöründe yer alan bütün işletmelerin,
rekabet değil tamamlayıcılık ilişkisi içerisinde örgütlenmesine ve işbirliği ve
güç birliği yapmalarına ihtiyaç vardır. Bu ise “kümelenme” yaklaşımıdır.
Kümelenme (clustering) kavramı Michael Porter’ın 1990 yılında yayınlanan Ulusların Rekabet Üstünlüğü (The Competitive Advantage of Nations)
adlı kitabında ele alınmasından sonra bilimsel literatüre girmiştir. Yine coğrafyanın ekonomi üzerindeki etkilerine dikkat çeken Paul Krugman’ın 1991
yılında yayınlanan Coğrafya ve Ticaret (Geography and Trade) adlı kitabında
da kümelenme kavramına değinilmiştir. Kümelenme kavramı ekonomi literatüründe yeni bir kavram olsa da yığılma ekonomileri (agglomeration economies) kavramı 1890 yılında Alfred Marshall tarafından yapılan çalışmalara kadar
dayanmaktadır(Gültekin, 2011:34).
Michael Porter’a göre kümelenme; coğrafi olarak belirli bir alanda kurulan, birbirleriyle ortaklık ve tamamlayıcılık ilişkisi bulunan işletmelerin ve
kurumların (bağımsızlıklarını koruyarak) birbirleriyle işbirliği içinde yoğunlaştıkları gruplardır. Coğrafi alan olarak kümeler, tek bir şehirden bir bölgeye,
bir ülkeye hatta komşu ülkeler arasında kurulan kümelenme ağlarına kadar
uzanabilir (Gültekin, 2011:35).
Kümelenme, sektörde faaliyet gösteren işletmelerin, üretim, ambalajlama, tanıtım, ürün geliştirme, pazarlama vb. alanlarda iş bölümü yapmalarını
ve belirli bir alanda uzmanlaşmalarını gerektirir. Verimsiz ve düşük kapasite
ile çalışan işletmelerin birleştirilmesi, bir yer veya bölgede toplanması, sermaye yapısının geliştirilmesi, profesyonel yöneticilerce yönetilmesi de sağlanmalıdır. Sektörün tek ve rekabet gücü sağlayabilecek ortak bir marka altında
150
dış pazarlara çıkması ve bu ortak markayı sürekli güçlendirecek önlemlerin
alınması zorunludur. Bu önlemler devlet desteği ve güçlü bir organizasyon
alt yapısı gerektirir. Bu alt yapı, Türkiye’de yasal düzenlemeleri tamamlanmış
olan 4737 Sayılı Endüstri Bölgeleri Kanunu ve ilgili bakanlıkların önemle vurguladıkları “kümelenme destek programı” çerçevesinde kurulmaktadır. Çay
sektörünü oluşturan işletmelerin kümelenme yöntemiyle birbirleriyle, Üniversiteler, Araştırma Geliştirme kuruluşları, ilgili kamu kurumları ve sivil toplum
örgütleriyle bütünleşik hale getirilmesi gerekmektedir.
Çay sektörünün sadece sanayi alanında değil, tarım alanında da
kümelenmesi gerekmektedir. Bunun yolu da “Organik Tarım Kümelenmesi”dir.
Çay sektöründe uluslararası rekabet gücü açısından bir çıkış yolu olarak
görülmesi gereken organik tarımın, sınırları açıkça belirlenecek organik tarım
kümelenmeleri şeklinde düzenlenmesi ve üretim-tüketim zinciri boyunca
sertifikalı, standart, bütünleşik bir yapının oluşturulması sağlanmalıdır.
8. ÇAY SEKTÖRÜNDE REKABET GÜCÜ VE SÜRDÜRÜLEBILIRLIK
8.1. Çay Sektöründe Rekabet Gücü
Çağımızda küresel rekabet hız kazanmıştır. Küresel rekabet ortamında
ülkelerin rekabet yeteneği ön plana çıkmıştır. Klasikleşen dış ticaret politikası
araçları veya kur ayarlamaları ile ülkelerin rekabet güçlerini korumaları
mümkün değildir. Bu nedenle Türkiye’de uluslararası rekabet üstünlüğü
bulunan alanların belirlenip, bu alanlarda üretim, araştırma, pazarlama vb.
faaliyetlerin yoğunlaştırılması ve üretimin belli yer veya bölgelerde planlı
şekilde kümelenmesi gerekmektedir. Küme oluşumları için bir yer veya
bölgede çalışan ve küme içerisinde işbirliği yapan işletmelere ortak amaçlar
sunmak gerekmektedir. Organik çay tarımı kümelenmesi ve devlet destekli
yönlendirme, hızla gelişen organik tarım pazarı açısından Türkiye ve bölge
için büyük fırsatlar sunabilir.
Türkiye de çayın maliyeti, çay üreticisi diğer ülkelere göre daha yüksek
olduğu için çayda dünya ile rekabet edebilmenin tek yolu tek yolu doğal ve
sağlıklı olan Türk çayını organik sertifikalı olarak üretmektir.
Ancak, organik çay üretimi için, bir yer veya bölgenin organik tarım havzası olarak tanımlanması gerekmektedir. Bu durum, organik çay üretiminin
bir yer veya bölgede kümelenmesi demektir. Organik çay kümelenmesi, diğer
ürünlerin de organik olmasını sağlar. Organik bal, meyve, balık, süt ve pek
çok ürün organik hale gelir, organik sebze ve meyve tarımı yaygınlaşır. Çay
tarım alanlarının yoğunluğu nedeniyle, çayın organik olması diğer ürünlerin
de organik olmasını sağlayacaktır.
151
8.2. Çay Sektöründe Sürdürülebilirlik
Türkiye’de çay sektörünün bu günkü yapısı ile uzun dönemde sürdürülebilirliği zayıftır. Bu durum, sektörün dış ticarete kapalı, iç tüketici potansiyelini korumayı amaçlayan yapısından kaynaklanmaktadır. Yüksek gümrük
vergileri ile korunan sektörde, uzun dönemde ithalatta uygulanan tüm engellerin kaldırılması söz konusu olacak ve sektör küresel rekabete açık hale gelecektir.
Türkiye’nin çay ithalatı 1962’lı yıllardan itibaren üretimin tüketimi karşılar düzeye ulaşması sonucu yok denecek kadar az gerçekleştirilmiştir. Bunun
en önemli nedeni çayın ithalatı izne bağlı mallar listesinde yer alması ve uygulanan yüksek gümrük vergisi oranlarıdır.
Türkiye’de, 16 Ocak 1988 tarihinden itibaren çay ithalatında % 50 gümrük vergisi ve 4000 dolar/ton fon uygulanmıştır. 09.02.1993 tarihinden itibaren
çay ithalatında %10 Gümrük vergisi ile 3 $/kg Toplu Konut Fonu uygulamasına başlanmıştır. Bu uygulama 1996 yılında imzalanan Dünya Ticaret Örgütü Tarım Anlaşması ve AB ile gerçekleştirilen Gümrük Birliği kararı gereği
değiştirilmiş, 1996 yılından itibaren çay ithalatına uygulanan gümrük vergisi
%145,0 olmuştur. Yürürlükteki ithalat rejimi kararı çerçevesinde çay ithalatı
serbest olup %145 oranında gümrük vergisi uygulamasına devam edilmektedir (Usta, 2005:27).
Çay ithalatında uygulanan fonun kaldırılması ve spesifik vergilerin advalorem eşdeğerlerine dönüştürülmesi Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Tarım
Anlaşması hükümleri gereği gerçekleşmiştir. DTÖ’nün son müzakere turu
olan Doha/Katar müzakereleri sürmekte olup, üzerinde en çok uzlaşmazlık
bulunan tarım ürünleri konusunda tüm üyelerin üzerinde uzlaşma sağlayacağı bir Antlaşmanın imzalanması ve görüşmelerin sonuçlandırılması beklenmektedir. Müzakerelerde bu güne kadar kaydedilen gelişmelere göre, yakın
gelecekte, tarım ürünleri ithalatında uygulanabilecek tek ticaret engeli olan
gümrük vergisi tarifelerinin tamamen kaldırılması gündeme gelecektir.
Bu nedenle Türkiye’nin ithalatında yüksek oranlı gümrük vergisi uyguladığı az sayıda üründen biri olan kuru çay, korumasız kalacaktır. Yüksek gümrük vergileri nedeniyle yasal yollarla ithalatı fiilen imkânsız olan ve
“yasaklayıcı tarife” ile korunan çay sektörünün, üretim ve istihdamının köklü
önlemlerle korunması ve sürdürülmesi gerekmektedir. Sektörde, Ulusal Çay
Konseyi verilerine göre, 35-40 Bin Ton olduğu tahmin edilen “kaçak çay” ithalatı nedeniyle oluşturulan haksız rekabetten bile önemli ölçüde etkilenen sektörün, klasik koruyucu gümrük önlemleri ile korunması artık mümkün değildir.
Çay sektörünün rekabet gücünün artırılması ve ithalatta ve ihracatta rekabet
edebilir duruma getirilmesi gerekmektedir.
Çay ihracatı yıllara göre 1200-3000 ton arasında değişmektedir.
İhracatın önemli bir bölümü, Türk vatandaşlarının yoğun olarak yaşadığı AB
ülkelerine yapılmaktadır.
152
9. SONUÇ
Organik tarım; sadece miktar değil kalite artışını da hedefleyen ve bunu
tarım ilaçları, hormonlar ve mineral gübrelerin kullanımını yasaklayarak, organik ve yeşil gübreleme, toprağın korunması, bitkinin direncini artırma gibi
yollarla gerçekleştirmeyi amaçlayan alternatif bir üretim şeklidir.
Konvansiyonel tarımsal üretimde, üreticilerin kısa sürede daha çok
ürün elde etmek amacıyla yoğun kimyasal girdi kullanımına yönelmeleri ve
son yıllarda giderek yaygınlaşan genetiği değiştirilmiş ürünler, insan ve hayvan sağlığı üzerinde ciddi tehditler oluşturmaya başlamıştır. Özellikle gelişmiş
ülkelerde tüketiciler tarafından organik ürünlere yönelik hızlı bir talep artışı
yaşanmıştır. Bu talep artışı bir ölçüde gelişmiş ülkelerde iç üretimin artırılması
ile karşılanmış ise de çok hızlı artan organik ürün talebinin gelişmekte olan
ülkelerden karşılanması zorunluluğu doğmuştur.
Ülkemiz sahip olduğu üretim potansiyelinin çok gerisinde kalarak
bünyesinde barındırdığı organik tarım üstünlüğünü henüz ortaya koyamamıştır.
Türkiye, toprakları ve iklimi ile bir tarım ülkesi olduğu için organik tarımsal ürün
pazarından büyük pay alabilir konumdadır. Ancak, bunun sağlanabilmesi için
organik tarım potansiyelinin aktif hale getirilmesi gerekmektedir. Bu noktada
devlet öncü rolü üstlenmelidir. Tarımda organik üretimi engelleyen altyapı
eksikliklerinin giderilmesinden, organik üretime yönelik teşvik sistemlerinin
geliştirilmesine kadar, çok geniş bir perspektifte uygulanacak devlet politikaları
ile Türkiye’de organik üretimin artırılması mümkündür.
Yine, organik üretim için belli havzalar tanımlanmalı ve bu bölgelerde konvansiyonel tarıma izin verilmemelidir. Bir bölgenin tamamen organik
üretim havzası olarak tanımlanması durumunda o bölgede üretilen bitkisel
ürünlerin yanında organik iç su balıkçılığı ve organik bal üretiminin yapılması
da teşvik edilmiş olacaktır. Böylece bir bölgede belli ürünlerde başlayan organik üretim, pek çok yan ürünün de organik hale gelmesine yol açarak üretici
gelirlerinde artış sağlayabilecektir.
Çağımızda küresel rekabet hız kazanmıştır. Küresel rekabet ortamında
ülkelerin rekabet üstünlükleri bulunan alanları belirleyip, bu alanlarda üretim
ve teşvikleri yoğunlaştırmaları gerekmektedir. Türkiye’nin sahip olduğu
üretim potansiyelini yeterince değerlendirip hızla gelişen AB pazarına
yakınlık avantajını da kullanarak organik tarım pazarından büyük pay alması
mümkündür.
Küresel rekabet ortamında ülkelerin rekabet yeteneği ön plana çıkmıştır. Klasikleşen dış ticaret politikası araçları veya kur ayarlamaları ile ülkelerin
rekabet güçlerini korumaları mümkün değildir. Bu nedenle Türkiye, uluslararası alanda rekabet üstünlüğü bulunan alanları belirleyip, bu alanlarda üretim,
araştırma, pazarlama vb. faaliyetlerin yoğunlaştırılması ve üretimin belli yer
veya bölgelerde planlı şekilde kümelenmesi gerekmektedir. Küme oluşumları
153
için bir yer veya bölgede çalışan ve küme içerisinde işbirliği yapan işletmelere ortak amaçlar sunmak gerekmektedir. Organik çay tarımı kümelenmesi
ve devlet destekli yönlendirme, hızla gelişen organik tarım pazarı açısından
Türkiye ve bölge için büyük fırsatlar sunabilir. Bu nedenle, Doğu Karadeniz
Bölgesi en kısa zamanda organik tarım havzası haline dönüştürülmelidir.
Türkiye de çayın maliyeti, çay üreticisi diğer ülkelere göre daha yüksek olduğu için çayda dünya ile rekabet edebilmenin tek yolu Organik Çay’a
geçiştir. Çayda dünya ile rekabet edebilmenin tek yolu doğal ve sağlıklı olan
Türk çayını organik sertifikalı olarak üretmektir. Bu suretle Türk organik çayı
dünyaya çok yüksek fiyatlarla satılıp, bölge refahını artırma şansı elde edilebilecektir.
Ancak, organik çay üretimi için, bir yer veya bölgenin organik tarım
havzası olarak tanımlanması gerekmektedir. Bu durum, organik çay üretiminin bir yer veya bölgede kümelenmesi demektir. Organik çay kümelenmesi,
diğer ürünlerin de organik olmasını sağlayacaktır. Organik bal, meyve, balık,
süt ve pek çok ürün organik hale gelecek, organik sebze ve meyve tarımı
yaygınlaşacak ve çayın organik olması diğer ürünlerin de organik olmasını
sağlayacaktır. Bu sonuç, Hemşin yöresinde organik çay tarımına geçilmesi ile
ortaya çıkmıştır.
KAYNAKLAR
Aksoy, U., (1999). ‘‘Ekolojik Tarımda Gelişmeler’’, Ekolojik Tarım, İzmir, s.30-35.
Aksoy, U., (2001). Ekolojik Tarım: Genel Bir Bakış, Türkiye 2. Organik Tarım
Sempozyumu, 14-16 Kasım, Antalya.
Atlı, S., (2005). Dünya’da ve AB Ülkelerinde Organik Ürün Pazarları ve İhracatındaki Gelişmeler, GAP IV. Tarım Kongresi, 12-23 Eylül, Şanlıurfa.
Avcı, M.; (2007). Organik Tarımda Sertifikasyon Sistemi ve Belli Başlı Sertifikasyon Standartlarının Karşılaştırılması, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir.
Ayla, D., (2011). Türkiye’de Organik Tarım, Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Trabzon.
Aytoğu, R. K., (2006). Organik Tarım Analizi ve AB Pazarı Fırsatı, İstanbul
Ticaret Odası Yayınları, Yayın No:2006-12, İstanbul.
FİBL&SOEL Survey 2011. Organic Agriculture Worldwide:Key Results From
the Global Survey on Organic Agriculture 2011, www.fibl.org, Switzerland.
154
Gök, S. A.; (2008). AB Uzmanlık Çalışması, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Dış
İlişkiler ve Avrupa Birliği Dairesi Başkanlığı, Ankara.
Gültekin, S.; (2007). Küresel Rekabet Ortamında Türkiye’nin Dış Ticarette
Rekabet Gücü, MARKATEK 2007- Marka Kalite ve Teknoloji Yönetimi Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 18-19 Mayıs 2007, Gaziantep/Türkiye. s.273-278.
Gültekin, S.; (2010). Dış Ticarette Haksız Rekabet: Damping. Fikri Mülkiyet
ve Rekabet Hukuku Dergisi, Cilt 10, Sayı 1, Ankara/ Türkiye. s.9-18.
Gültekin, S.; M. Savcı; (2008); Dış Ticaret İşlemleri Muhasebesi, Murathan
Yayınevi, Trabzon.
Gültekin, S.; (2011). Küreselleşme Çağında Dış Ticarette Rekabet İçin Kümelenme Stratejisi, 9.Uluslararası Türk Dünyası Sosyal Bilimler Kongresi, 16-17
Haziran 2011, Bakü/Azerbaycan.
Gültekin. S.; (2011). Küreselleşme Çağında Dış Ticarette Rekabet İçin Kümelenme Stratejisi: Türkiye’nin Tarım Kümelenmesi Gerekliliği. Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2011/2:29-40, ISSN 1302-6658.
Gündüz, M. ve D. Koç; (2005). Türkiye’de Organik Tarım Ürünlerinin Bugünü
Yarını ve Geleceği, İGEME Yayınları, Ankara.
Kestelli, I.; (2009). Kriz Tarımın Önemini Tekrar Hatırlattı, İzmir Ticaret Borsası Dergisi, Yaz 2009.
Kırmacı, M. V., (2003). Dış Ticarette Organik Tarımın Yerinin İncelenmesi,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul.
Porter, M. E. (1980). Competitive Strategy: Techniques for Analyzing Industries and Competitors. Free Press. USA.
Sayın, C., (2001). AB’de organik Tarım Uygulamaları, İzlenen Politikalar ve
AB’de Organik Ürün Dış Satım Olanakları, NARSER, ETO, Türkiye 2. Ekolojik
Tarım Sempozyumu, 14-16 Kasım, Antalya.
Subaşı, D. K.; (2008). Organik Tarım Ürünleri, Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracatı
Geliştirme Etüt Merkezi Yayınları, Ankara.
Usta, Hilal; (2005). Çay Sektörü Profil Araştırması Raporu, İstanbul Ticaret
Odası, İstanbul,
155
İnternet Kaynakları
Bio Foods; http:// www.biofoodssl.com. Erişim tarihi: 25.04.2013.
FAO ; http://www. fao.org.
Erişim tarihi: 25.04.2013.
Hibiki; http:// www.hibiki-an.com. Erişim tarihi: 25.04.2013.
India Tea; http:// www.theindia.org . Erişim tarihi: 25.04.2013.
IFOAM (International Federation of Organic Agriculture Movements.
http:// www.ifoam.org Erişim tarihi: 25.04.2013.
Netidea ; http:// www.netieda.com. Erişim tarihi: 25.04.2013.
Ootou Organic Tea Estate; http:// www.holymtn.com/tea. Erişim tarihi:
25.04.2013.
Organic Tea; http:// www.organicandnaturalnews.com.
Erişim tarihi: 25.04.2013.
Organic Tea, Sippo, Swiss Import Promotion Programma; http://www.sippo.ch.
Erişim tarihi: 25.04.2013.
ORGÜDER; (2004). Organik Tarım, http://www.orguder.org.tr/organiktarim.php
(17.07.2009).
Özçay; http://www.ozcay.com.tr. Erişim tarihi: 25.04.2013.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı; http:// www.tarim.com.tr . Erişim tarihi:
25.04.2013.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı;www.tarim.gov.tr/uretim/organik_tarim_tarim.html.
Erişim Tarihi: 05.07.2011.
Tulsi Tea Organic India; http:// www.organicindia.com. Erişim tarihi:
25.04.2013.
Uras, Güngör; (2013). Olayların İçinden, http:// www. [email protected]
Erişim tarihi: 25.04.2013.
156
KAFEİNSİZ ÇAY ÜRETİMİ
İlkay KOCA¹ ve Şeyda BOSTANCI²
¹Doç. Dr., Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi
[email protected]
²Doktora Öğrencisi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü
[email protected]
ÖZET: Çay dünyada yaygın tüketilen içeceklerdendir. Çayın uyarıcı etkisi pürin bazlarından (kafein, teobromin ve teofilin) kaynaklanmaktadır. Kafein çayda % 2-5 oranında olup en fazla bulunan alkaloiddir. Normal olarak 1 g yeşil çay 35-50 mg kafein
içerir. Yetişkinlerde günlük 300 miligramın altındaki kafein tüketimi sağlığa zararlı değildir. Günde 500 miligramın üzerinde tüketildiğinde hassas kişilerde, merkezi sinir
sisteminin aşırı uyarılmasına, aritmi, gastrointestinal bozukluklara, anksiyete, titreme,
halüsinasyon, sinirlilik, ateş basması, iştah kaybı, halsizlik, çarpıntı ve baş dönmesine yol açar. Ayrıca, kan basıncının artmasına ve uykusuzluğa da neden olur. Kafein
çocuklar ve hamilelerde yavaş metabolize edilir. Bu nedenle kafein içermeyen veya
kafeini azaltılmış çay üretimine ihtiyaç vardır. Çay işlemede, çayın kafein içeriğinin
uzaklaştırılmasına veya önemli ölçüde azaltılmasına dekafeinizasyon denilir. Bugüne
kadar, dekafeinizasyon amacıyla birçok teknik kullanılmıştır. Çayın kafein içeriği genel
olarak 4 farklı yaklaşımla azaltılabilmektedir. Bunlar geleneksel ıslah, kimyasal işlemler, mikrobiyal parçalama ve genetik mühendisliği yaklaşımlarıdır. Bu derlemede, bazı
teknikler kullanılarak kafeinin uzaklaştırılması üzerinde durulmaktadır.
Anahtar Sözcükler: Çay, Kafein, Dekafeinizasyon.
1. GIRIŞ
Kafein, kahve, çay ve kakao çekirdekleri başta olmak üzere 60’dan
fazla bitki türünde bulunan bir pürin alkaloiddir (Yadav ve Ahuja, 2007: 185,
Mohanpuria ve ark., 2010: 275). Genel olarak çay, kahve gibi bitkilerde yüksek oranda kafein birikiminin nedeniyle ilgili olarak iki hipotez ortaya atılmıştır.
Bunlar patojen ve otoburlara karşı kimyasal savunma ile rakip bitki türlerine
karşı allelopatik etkidir (Mohanpuria ve ark., 2010: 275).
Duyusal özellikleri, uyarıcı etkileri ve sağlık üzerine yararları nedeni
ile çay, dünyada en popüler içeceklerden biridir. Çayın uyarıcı etkisi içerdiği
kafeinden kaynaklanmaktadır. Kafein, merkezi sinir sistemi, solunum ve kalp
için uyarıcı olmasının yanı sıra vazodilatör (kan damarlarını rahatlatıcı) ve
diüretiktir (Jun, 2009: 105). Çay yapraklarının kafein içeriği çay tipine göre
değişir. Genel olarak kuru maddede % 2-5 arasında bulunur (Jun, 2009: 105)
ve 150 ml çay demi yaklaşık 24-50 mg kafein içerir. Çay deminin kafeinin
konsantrasyonu demleme koşullarına yani suyun sıcaklığı, demleme süresi
ve yaprak/su oranına göre değişir. Yaprakların şeklinin de kafeinin infüzyon
hızını etkilediği bildirilmektedir. Taze çay yapraklarının kafein içeriği çay de-
157
minin kafein konsantrasyonunu etkileyen diğer bir etkendir (Suteerapataranon ve ark., 2009: 1335). Aşırı çay tüketimi antioksidan bileşiklerin yanında
kafein düzeyinde de bir artışa yol açar. Yüksek düzeyde kafein duyarlı bireylerde sağlık üzerine olumsuz etkiler yapabilir (Mohanpuria ve ark., 2010:
275). Kafein çocuklar ve hamilelerde yavaş metabolize edilmesi nedeniyle
vücutta daha uzun süre kalır (Miyagishima ve ark., 2011: 878). Fazla kafein
alımının doğurganlık çağındaki kadınlarda kısırlığa, hamilelerde ise doğum
kusurlarına neden olduğu bildirilmektedir. Kafein ile ilgili artan endişeler nedeni ile Avrupa Birliği 150 mg/L üzerinde kafein içeren içecekler için uyarı etiketi
talimatı vermiştir. Amerikan İçecek Birliği ve Uluslararası Gıda Bilgi Konseyi
Vakfı bir günde 300 mg’dan az kafein tüketimi güvenli bir seviye olarak tavsiye
etmiştir (Park ve ark., 2007: 1011). Günlük 500-600 mg kafein kullanımının
(4-7 fincan kahve veya 7-9 fincan çay) önemli bir sağlık riskine neden olacağı
bildirilmektedir. Bu tür tüketim alışkanlığının devam etmesi kafeinizm’e yol
açabilmektedir. Kafeinizm, huzursuzluk, anksiyete, sinirlilik, kas titremesi, uykusuzluk, baş ağrısı, diürez, kulak çınlaması gibi duyu bozuklukları, taşikardi,
aritmi gibi kardiyovasküler bozukluklar, mide bulantısı, kusma ve diyare gibi
gastrointestinal bozukluklar ile karakterize edilen bir sendromdur (Mohanpuria ve ark., 2010: 275). Bu nedenle kafein içermeyen veya kafeini azaltılmış
çay üretimine ihtiyaç vardır. Çay işlemede, çayın kafein içeriğinin önemli ölçüde azaltılmasına veya kafeinin uzaklaştırılmasına dekafeinizasyon denilir
(Miyagishima ve ark., 2011: 878).
Günümüze kadar çaydan kafeinin uzaklaştırılmasında birçok çalışma
yapılmıştır. Birçok araştırıcı, çay veya çay ürünlerinden kafeini seçici olarak
uzaklaştırmak için süperkritik karbondioksit ekstraksiyon (Park ve ark., 2007:
1011, Lee ve ark., 2007: 497, Kim ve ark., 2008: 303, Lee ve ark., 2009:135,
Sun ve ark., 2010: 1161, Park ve ark., 2012:73), yüksek basınç (Jun, 2009:
105), kolon kromatografisi (Sakanaka, 2003: 3140), sıcak su uygulaması (Liang ve ark., 2007: 1451), aktif karbon absorsiyonu (Ye ve ark., 2007: 3498),
lignoselülozik seperasyon (Ye ve ark., 2009: 622), çözücü ekstraksiyonu
(Wang ve Helliwell, 2000: 337), sitrik asit çözeltisi ile ekstraksiyon (Dong ve
ark., 2011: 62) gibi yöntemleri kullanmışlardır.
2. KAFEİNİN UZAKLAŞTIRILMASI
Kafeinsizleştirme (dekafeinizasyon) tanım olarak çay, kakao, kahve
gibi kafein içeren materyallerden kafeinin uzaklaştırılması işlemidir. İlk ticari
kafeinsizleştirme işlemi 1903 yılında kahve çekirdeklerinde Ludwing Roselius
ve Karl Wimmer tarafından yapılmıştır. Tuzlu su çözeltisi ile kahve çekirdekleri
nemlendirilmiş ve daha sonra kafeini uzaklaştırmada çözücü olarak benzen
kullanılmıştır. Daha sonra, bu yöntem benzenin oluşturduğu riskler nedeniyle
terk edilmiştir (King ve Both, 1993: 101, Varman ve Sutherland, 1994: 230).
Çaydan kafeinin ayrılmasında birçok yöntem bulunmaktadır. Ancak
bu yöntemleri her çay tipine uygulamak mümkün değildir. Örneğin yeşil çaya
uygulanan her yöntem siyah çaya uygulanamamaktadır.
158
Yeşil çayın kafeinsizleştirilmesinde işlenmemiş yeşil çay yaprağı kullanılabileceği gibi kuru yeşil çayda kullanılabilmektedir. Siyah çaydan kafein
ayrılacaksa, enzimatik oksidasyon ve kurutma işlemlerinden sonra elde edilen siyah çay kullanılır. Kafeinsiz çözünür çay üretilecekse önce yeşil veya
siyah çaydan konsantre dem elde edilir, sonra aroma ayrılır ve dem soğutulur.
Soğutulduğunda suda çözünmeyen krema adı verilen kafein içeren kompleks
ayrılır ve bu kompleksten kafein uzaklaştırılır. Kalan kısım çözünür kısımla
birleştirilip sprey kurutucuda kurutulur (Chakraverty ve ark., 2003: 753).
2.1. Çayda Kafeinsizleştirme Yöntemleri
Çaydaki kafeini azaltmada genel olarak 4 farklı yaklaşım söz
konusudur. Birincisi klasik (geleneksel) ıslah yaklaşımıdır (Miyagishima ve
ark., 2011: 878). Çay bitkisinde kafein, daha çok genç hücrelerde sentezlenir.
Dolayısıyla genç yaprakların (tomurcuk, 1. ve 2. yaprak) kafein içeriği daha
yüksektir (Yadav ve Huja, 2007: 185). Bahar ayında yetişenler (ilk sürgün)
daha fazla kafein içerirken 3. ve 4. sürgünler daha düşük kafein içermektedir
(Miyagishima ve ark., 2011: 878). Geleneksel ıslahla kafeini azaltılmış çay
bitkisinin yetiştirilmesi kolay değildir. Çünkü, çay odunsu ve çok yıllık bir bitki
olup istenilen özelliklerini stabilize etmesi için 25 yıl veya daha fazla süreye
ihtiyaç duyar (Mohanpuria ve ark., 2010: 275). Üstelik çay bitkisinin kendine uyumsuzluğu, yüksek soyluluk depresyonu, biklonal hibritlerin gelişmesi,
düşük meyve tutumu, köklendirmedeki zorlukları, biyotik ve abiyotik strese
karşı dirençli mutantların olmaması gibi özellikleri nedeniyle geleneksel ıslahları oldukça zordur (Mondal ve ark., 2001: 712). Kafein azaltmada ikinci
yaklaşım kimyasal işlemler olup, çayın içerdiği kafein, çözücüler yardımıyla
ayrılmaktadır. Bunun için en etkili çözücüler metilen klorit ve kloroform olmasına rağmen, kalıntı bırakması nedeniyle tercih edilmemektedir. Süperkritik akışkan ekstraksiyon yöntemi etkili, kalıntı bırakmayan, ancak pahalı bir
tekniktir. Suyla ekstraksiyon yöntemi ucuz ve sağlık açısından güvenilir, ancak her çay çeşidine uygun değildir. Üçüncü yaklaşım kafeinin mikrobiyal ve
enzimatik olarak parçalanmasıdır. Pseudomonas cinsi bakteriler, Aspergillus
ve Penicillium cinsi küf mantarları kafeini parçalamaktadır. Bu mikroorganizmalar çay yaprağında sadece kafeini parçalamakta diğer kalite bileşenlerini
etkilememektedirler. Dördüncü yaklaşım genetik mühendisliği yaklaşımıdır.
Farklı stratejilerle genetiği modifiye edilerek çay bitkisinde kafein sentezinin
önlenmesi mümkündür (Mohanpuria ve ark., 2010: 275). Çay bitkisinde kafein
ksantozinden sentezlenir, sentezde metilaz enzimleri görev almaktadır. Bir
bitki, bakteri veya mantardan çay bitkisine demetilaz geni aktarılarak kafein
parçalanmakta veya antisens teknolojisiyle spesifik olarak gen bozulmakta ve
gen susturulmaktadır. Böylece çay bitkisinde ya kafein biyosentezi önlenmekte veya kafeini parçalayan enzimler yapıya dahil edilerek kafeinsizleştirme
sağlanmaktadır (Yadav ve Huja, 2007: 185). 3. ve 4. yaklaşım yani mikrobiyal
parçalama uygulaması ile genetiği değiştirilmiş bitki uygulamalarının kafeinsiz çay üretimine uygulanabilmesi için daha uzun bir sürece ihtiyaç vardır,
dolayısıyla günümüzde bu yöntemlerin uygulanabilirliği kısıtlıdır (Park ve ark.,
2007: 1011). 1. ve 4. yaklaşım yetiştiricilikle ilgili konular olup bu makalede,
çay teknolojisinde kafein azaltmayla ilişkili konular üzerinde durulmuştur.
159
2.1.1. Geleneksel Yöntemlerle Kafeinsizleştirme
Kafein uzaklaştırmada kullanılan başlıca geleneksel yöntemler su,
organik çözücülerle (solvent) ve süperkritik akışkanla ekstraksiyondur (Şekil
1). Bunların dışında mikrodalga destekli ekstraksiyon ve katı-faz ekstraksiyon
teknikleriyle de kafein uzaklaştırılabilmektedir. Ancak bu ekstraksiyon teknikleriyle kafein ayrılırken tat ve aroma bileşenleri de büyük ölçüde kayba uğramaktadır (Gokulakrishnan ve ark., 2005: 225).
Geleneksel yöntemle kafeinsizleştirmede iki farklı teknik kullanılmaktadır. Bunlar doğrudan ve dolaylı çözücüyle ekstraksiyon yöntemidir. Doğrudan çözücüyle ekstraksiyonda nemlendirilmiş çay; metil klorit, etil asetat ve
karbondioksitle muamele edilerek kafein ayrılır. Dolaylı yöntemde ise çaydaki
kafein önce karbonat tuzları eklenmiş, pH ve polaritesi ayarlanmış sıcak suyla
ekstrakte edilir, sonra bu sulu çözeltiden kafein kloroform veya metil kloritle
ayrılır (Shalmashi ve ark., 2008: 330).
Şekil 1. Kafeinin ayrılmasında kullanılan geleneksel yöntemler (Göksu, 2010)
2.1.1.1. Çözücü Ekstraksiyonuyla Kafeinsizleştirme
Çözücüyle kafeinsizleştirmede ilk aşama örnek hazırlamadır. Bunun
için %2-3 gibi düşük kafein içeriğine sahip çaylar tercih edilir. Partikül boyutu,
nem içeriği gibi özellikler kafeinsizleştirmede önemlidir. Yapraklı ve kırık sınıf
çaylar topaklar oluşturmadığından dolayı tercih edilir. Çaya su eklenerek 1
saat nemlendirme yapılır, böylece çayın nem içeriği % 18-40’a ulaştırılır. Daha
160
sonra organik çözücü (metilen klorür veya etilen asetat) ile çay bir kolonda 6-8
saat temas ettirilerek kafein ekstrakte edilir. Çözücü ortamdan alınıp, sonra
örnekte kalan çözücüyü uzaklaştırmak için yaklaşık 30 dakika buharlanır.
Düşük sıcaklıklarda (75 -80 °C) 1 saat süre ile kurutulur (Chakraverty ve ark.,
2003: 753). Ekstraksiyonda çözücü çay oranı önemlidir. Optimum ekstraksiyon için katı madde:çözücü oranı 1:4 olmalıdır (Park ve ark., 2012: 73).
Üretilen dekafeine çayda kalıntı solventin (metilen klorür veya etilen asetat)
kalıp kalmadığı da önemli bir konudur. Avrupa ülkelerinde siyah çayın dekafeinizasyonunda izin verilen metilen klorürün kalıntı düzeyi 30 ppm’dir. Metilen klorür insanlarda kanserojen değildir, ancak farelerde bazı düzeylerde
kanserojen bulunmuştur. Aynı zamanda ozon tabakasına zarar vermektedir
(Chakraverty ve ark., 2003: 753).
Çözücü ekstraksiyonuyla kafeinsizleştirmede günümüze kadar farklı
çözücüler kullanılmıştır. Önceleri trikloretilen ve diklorometan kullanılırken
günümüzde bunların kullanımı yasaktır. Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü bu
çözücülerin insanlarda kanser yaptığı konusunda yaptığı uyarılar sonucunda
alternatif çözücüler gündeme gelmiştir (Park ve ark., 2007: 1011, Park ve
ark., 2012: 73). Klasik çözücülerin çevreye ve insana verdiği olumsuz etkilerinden dolayı yerini su ve süperkritik akışkan gibi zararsız ekstraksiyon tekniklerine bırakmıştır.
2.1.1.2. Suyla Kafeinsizleştirme
Bu yöntemde çayın dekafeinizasyonunda çözücü olarak su kullanılır.
Öncelikle çayın nem içeriği % 40’a çıkarılır. Kafeinin suda çözünürlüğü sıcaklıkla artmaktadır. Oda sıcaklığında kafein maksimum %2 çözünürken kaynayan suda bu oran %70’lere ulaşmaktadır. Suyla çaydan ayrılan kafein solvent
ekstraksiyonla istenirse sudan geri kazanılabilmektedir. Evaporasyon, kömür
ilavesi, filtrasyon, santrifüjleme ve kristalizasyon işlemlerinden geçirilerek solventteki kafein uzaklaştırılmaktadır (Chakraverty ve ark., 2003: 753).
Suyla yeşil çaydan kafein azaltılmasında suyun sıcaklığı, ekstraksiyon
süresi ve yaprak:su oranı dekafeinizasyon üzerine etki eden en önemli faktörlerdir. Liang ve ark. (2007) sıcak su uygulaması ile taze yeşil çay yapraklarından kafeini azaltmada yaprak: su oranını 1:20 seçip, 100 °C’de 3 dakikada
beklettiklerinde kafein konsantrasyonun 23.7 mg/g’dan 4 mg/g’a düştüğünü,
kafeinin %83’ünün ayrıldığını, toplam kateşinlerin %95’inin korunduğunu bildirmişlerdir. Araştırıcılar, sıcak su uygulamasının yeşil çayın dekafeinizasyonu için güvenilir ve ucuz bir yöntem olduğunu belirtmişlerdir. Kafein ve kateşinlerin suda çözünürlük ve molekül ağırlıklarının farklı olması nedeniyle taze
çay yaprağından kafeinin spesifik izolasyonu yapılabileceğini öne sürmüşlerdir. Çay kateşinlerinin önemli bileşenlerinden biri olan Epigallokateşingallatın
(EGCG) suda çözünürlüğü 5 g/L iken, kafeinin 21.7 g/L; EGCG’nin molekül
ağırlığı 458.4 g iken, kafeinin 194.2 g olduğunu bu nedenle suda çözünürlüğü
yüksek ve molekül ağırlığı düşük olan kafeinin çay kateşinlerinden daha kolay
difüze olabildiğini ve suda dağılabildiğini bildirmişlerdir. Ancak, bu yöntemin
siyah çaydan kafeinin uzaklaştırılması için uygun olmadığını kaydetmişlerdir.
Siyah çay üretiminde çay yaprağı önce kıvrılır veya kesilir ve enzimatik oksi-
161
dasyonda bırakılır, bu aşamada polifenol oksidazın katalizlemesi ile çay kateşinleri okside olur ve Teaflavin (TF) ve Tearubijin (TR) denen bir grup siyah
çaya özgü madde oluşur. Kıvrılmış yapraklar ve kuru çay sıcak su uygulaması
ile dekafeinize edilirse özellikle TF ve TR’nin büyük bir kısmı kaybolur. Taze
yapraklar sıcak su ile dekafeinize edilirse polifenol oksidaz enzimi sıcak su ile
inaktive olacağından enzimatik oksidasyon gerçekleşemez, bu nedenlerden
dolayı suyla kafeinsizleştirme tekniği siyah çay için uygun değildir (Liang ve
ark., 2007: 1451). Siyah çaydan kafeinin uzaklaştırılmasında, etil asetat kullanılarak çözücü ekstraksiyonu ve süper kritik karbon dioksit yöntemleri ticari
bir alternatif olarak görülmektedir (Göksu, 2010).
2.1.1.3. Süperkritik Karbondioksitle Kafeinsizleştirme
Süperkritik karbondioksit (CO2) ekstraksiyon yönteminde, süper akışkan olarak CO2 kullanılır. Kritik basınç (7.38 MPa) ve sıcaklık (31.1 oC) şartları aşıldığında CO2 süper akışkan hale geçer. Süper kritik CO2 yöntemi,
kahve ve siyah çaydan kafein ayırmada ticari ölçüde kullanılmaktadır. Yeşil
çayda ise uygun yardımcı solvent kullanılarak kafein azaltmada bu teknikten
yararlanabileceği bildirilmektedir. Süperkritik karbondioksit ekstraksiyon
yöntemi, CO2’in düşük toksisitesi, kalıntı bırakmaması, kafeini ayırmada etkili yöntem olması gibi avantajlarına rağmen yeşil çayda arzu edilmeyen tat
aroma ve görünüşe yol açmaktadır. Yeşil çaya rengini kazandıran önemli pigmentlerden klorofilde kayıplar oluşturduğu bildirilmektedir (Park ve ark., 2012:
73).
Süperkritik akışkan yönteminde kafein kaynağı süperkritik karbondioksidin girdiği yerde bir ekstraktöre yerleştirilir ve kritik koşullar altında karbondioksit örnekten geçirilerek kafein uzaklaştırılır (Park ve ark., 2007: 1011, Kim
ve ark., 2008: 303).
Süperkritik akışkan yöntemiyle kafein ayrılmasında sıcaklık, basınç,
süre, kullanılan yardımcı solvent çeşit ve oranı gibi birçok faktöre göre verim
değişmektedir. Günümüze kadar, farklı çay çeşitlerinde süperkritik akışkanla
kafeininin ekstraksiyonu üzerine birçok çalışma yapılmıştır.
Lee ve ark. (2007), yeşil çaydan süperkritik akışkanla kafeinin uzaklaştırılması sırasında uçucu bileşiklerde meydana gelen değişimleri incelemişlerdir. Bunun için kafeini ayrılmış ve ayrılmamış yeşil çayların uçucu bileşiklerini
karşılaştırmışlardır. Dekafeinizasyon sırasında bazı bileşiklerin azaldığını bazılarının ise kaybolduğunu ve kafeinin uzaklaşma oranı arttıkça uçucu bileşiklerin kaybının daha fazla olduğunu bildirmişlerdir.
Park ve ark. (2007), süperkritik akışkan yöntemiyle yeşil çay yapraklarından farklı sıcaklık (50, 60, 70 ve 80oC), basınç (150-300 bar) ve yardımcı
solvent (su ve %95’lik etil alkol) kullanarak kafein ve kateşinleri ayırmışlardır.
Kafein ayırmada en etkili ekstraksiyon koşulları olarak; 100 g CO2 için 7.0 g
%95’lik etil alkol kullanarak 300 bar basınç, 70 oC, 120 dakika ve 8.5 g/dakika
CO2 akış oranı şeklinde tespit etmişlerdir. Bu koşullarda kafeinin başlangıca
göre %2.6 azaltıldığı, ancak EGCG’de de önemli kayıp (%37.8) olduğu bildirilmiştir.
162
Kim ve ark. (2008), süperkritik-CO2 ile yardımcı solvent olarak %4-7
oranında su kullanarak farklı sıcaklık (40-80 oC) ve basınç (200-400 bar) koşullarında yeşil çaydan kafein ekstrakte etmişlerdir. 40 oC, 400 bar ve %7 su
kullanarak yaptıkları ekstraksiyonda kafeinin %54’ünü ayırabilmişlerdir. Aynı
koşullarda çayın EGCG içeriğinin %21’i ayrılmıştır. Araştırıcılar elde ettikleri
sonuçları, su ve etil alkolle yaptıkları klasik ekstraksiyon sonuçlarıyla karşılaştırmışlar ve süperkritik-CO2 ekstraksiyonun kafein ayırmada daha etkili bir
teknik olduğunu bildirmişlerdir.
Park ve ark. (2012), yeşil çaydan kafein ayırmada farklı sıcaklık (50,
60 ve 70oC), basınç (10, 20 ve 30 MPa) ve yardımcı solvent miktarı (1, 2 ve
3 g etil alkol/100g CO2) kullanarak süperkritik-CO2 ekstraksiyon yapmışlardır.
Çalışmada 10 g öğütülmüş yeşil çay örneği kullanmışlar ve sonuçları yanıt
yüzey yöntemi kullanarak optimize etmişlerdir. Optimum koşulları; yardımcı
solvent miktarı 3 g, basınç 23 MPa, sıcaklık 70oC ve süre 120 dakika olarak
belirlemişlerdir. Bu şartlarda kafein verimini % 96.60 olarak saptamışlardır.
Kafein yanında kateşinler (% 40.61) ve klorofil (% 43.09) de elde edilmiştir.
Shalmashi ve ark. (2008), subkritik suyla siyah çaydan kafeini ayırmışlardır. Farklı sıcaklık (100, 125 ve 175oC), akış hızı (1, 2 ve 4 g/dak), partikül
boyutu (0.5, 1 ve 2mm) kullanarak 3 saat boyunca subkritik suyla ekstraksiyon gerçekleştirmişlerdir. Sıcaklık ve sıvı akış hızı arttıkça, partikül boyutu küçüldükçe kafein veriminin yükseldiğini belirlemişlerdir. 0.5 mm partikül çapındaki siyah çay kullanılarak 175oC sıcaklık, 2 g/dak akış hızında 3 saat süreyle
ekstrakte edilen örneklerde kafein % 3.82, sıcak suyla 3 saat süresince klasik
yöntemle ekstrakte edilenlerde kafein % 3.3 saptanmıştır.
Siyah çayın süper kritik akışkan karbondioksitle ekstraksiyonunda
farklı teknikler önerilmiştir. Bu tekniklerden bazıları şu şekilde sıralanabilir
(Chakraverty ve ark., 2003: 753);
a) 400 g siyah çay 226 g suyla karıştırılır, 20°C ve 300 barda süper
kritik akışkan karbondioksitle 4 saat bekletilerek kafeinin %97’si ayrılır. Bu
yöntemle elde edilen dekafeine çayın duyusal özellikleri oldukça iyidir.
b)10 kg çay (% 3.3 kafein, % 5.9 nem içeren) 3.5 L suyla nemlendirilip
63°C ve 290 barda süper kritik karbon dioksitle ekstrakte edilir. Daha sonra
karbon dioksit 61°C ve 280 barda aktif karbondan geçirilir. Bu işlem 2-5 saat
devam eder. Sonra elde edilen dekafeine siyah çay 70°C’de % 4.5 neme kadar kurutulur. Bu çay %0.8 kafein içerir.
c) Siyah çay %25-50 su içerecek şekilde suyla nemlendirilir. Önce
20-70°C’de 60–150 bar basınçta aroma maddeleri karbondiksitle ayrılır. Daha
sonra 10-100°C’de 150–400 barda karbon dioksitle kafeinsizleştirilir. Ayrılan
aroma eklenip çay kurutulur.
Schulmeyr (2005), günümüzde süperkritik akışkanla kafeininin ekstraksiyonda 200-300 bar basınç ve 10 °C ile 80 °C arasında sıcaklıklarda çalışıldığını bildirmiştir. Araştırıcı, %26 neme ulaştırdığı Kenya siyah çayları ile
163
Çin yeşil çaylarında alışılmışın dışında yüksek basınç kullanarak süperkritik
akışkanla kafeini ekstrakte etmiştir. Siyah çaylardaki %3.1 oranında bulunan
kafeini 66 oC’de farklı basınç (300 ve 800 bar) ve besleme oranında (105 ve
206 kg CO2/kg çay) süperkritik akışkanla % 0.15-0.58’e; yeşil çaylardaki %2.9
oranında bulunan kafeini 66 oC’de farklı basınç (300 ve 900 bar) ve besleme oranında (95 ve 260 kg CO2/kg çay) % 0.04-1.11’e düşürmüştür. Siyah
çaylarda 800 bar, yeşil çaylarda 900 bar gibi yüksek basınçlara çıkıldığında
kafeinin önemli ölçüde azaldığını, ekstraksiyon süresinin kısaldığını, aroma
bileşenlerinin korunduğunu hatta yüksek basınçta EGCG ve ECG (Epikateşin
gallat)’nin de CO2’de çözünmediğini bildirmiştir.
Siyah çayın kafeinsizleştirilmesinde ticari olarak süperkritik akışkan
(CO2) tekniği kullanılmaktadır. Bunun dışında etil asetatla ekstraksiyona (solvent ekstraksiyonu) da izin verilmektedir (Chakraverty ve ark., 2003: 753).
Türk Gıda Kodeksi Siyah Çay Tebliği’nde kafeinsiz siyah çay; kafein miktarı
kuru maddede ağırlıkça % 0.1’yi geçmeyen siyah çay olarak ifade edilmiştir.
Normal siyah çayda ise kafein miktarının kuru maddede g/g olarak en az %
1.6 olması gerektiği bildirilmiştir (TGK, 2008).
Çözünür çayın kafeinsizleştirilmesinde başlıca 4 farklı teknik
kullanılmaktadır. Bunlar;
a) Solvent ekstraksiyonu (trikloroetilen veya metil klorürle ekstraksiyon)
b) Mikrobiyal dekafeinizasyon (Pseudomonas sp. ile 30 °C’de 48 saat
fermentasyon)
c) Adsorbanların Kullanımı: Çayın sulu ekstraktı katı bir adsorbanla
(aktif karbon, kil, sulu silikatlar, zeolit ve iyon değiştirme reçineleri gibi) karıştırılarak kafein çaydan ayrılır. Su ile karışmayan solvent ile ekstraksiyon
edilerek kafein adsorbandan uzaklaştırılır.
d) Siklodekstrin ile Kafeinin Kompleksi: Bu yöntemde kafein çözeltisi
ile siklodekstrin karıştırılır ve 50 °C’de belli bir süre (30 dakikadan 18 saate
kadar) bekletilir. Karışım daha sonra 4 °C’de 20-90 dakika bekletilir ve çökelti
santrifüj veya filtrasyonla uzaklaştırılır. Sulu çözeltiden kafeinin yaklaşık %
80’ni uzaklaştırması nedeni ile polimerize β-siklodekstrin en iyi dekafeinize
ajan olarak bildirilmiştir (Chakraverty ve ark., 2003: 753).
Çözünür çaydan bu tekniklerle kafeinin uzaklaştırılma oranları sırayla
çözücü ekstraksiyonda % 97, süperkritik akışkanda %75, siklodekstrinle % 80
ve mikrobiyal yolla % 99 olarak bildirilmiştir (Chakraverty ve ark., 2003: 753).
2.1.2. Mikrobiyal Yolla Kafeinsizleştirme
Kafein bakteriler için toksik kabul edildiğinden 1970 yılına kadar mikroorganizmalar tarafından kafein parçalanması üzerine çalışma yapılmamıştır.
Gelişme ortamında kafein konsantrasyonunun 2.5 mg/ml’den fazla olduğunda birçok bakteri türünün gelişmediği görülmüştür. 1970 yılından sonra mikrobiyal gelişme için kaynak olarak kafein kullanımında ilerleme sağlanmıştır
(Gokulakrishnan ve ark., 2005: 225, Wang ve ark., 2008: 1086).
164
Kafein parçalama yeteneğine sahip bakteriler Pseudomonas ve Serratia cinslerine ait türlerdir. Kafein içeren bitkilerde kafein içeriğini azaltmak için
bakteri kullanılabilir. Yaprağın yüzeyinde kafein parçalayan bakteri gelişimi
vasıtasıyla daha az kafein içeriği ile çay yaprağı üretimi için bir yöntem öne
sürülmüştür (Gokulakrishnan ve ark., 2005: 225, Wang ve ark., 2008: 1086).
Ramarethinam ve Rajalakshmi (2004), çay yapraklarına Bacillus licheniformis, B. subtilis ve B. firmus’u sprey edip 24 saat sonra hasat edip
Ortodoks yöntemiyle siyah çaya işlemişler ve bu çayın kafein başta olmak
üzere birçok bileşenini incelemişlerdir. Bacillus licheniformis sprey ettikleri yapraktan ürettikleri siyah çayların kafein içeriğinin kontrol grubuna göre
%24 daha düşük olduğunu, buna karşın fenolik bileşiklerinin daha yüksek
olduğunu bildirmişlerdir. Bu şekilde bir uygulamayla kafein içeriği düşük çay
üretilebileceğini, üstelik bu çayların aroması ve kalitesinin de korunabileceğini
kaydetmişlerdir.
Mikroorganizmalar yardımıyla kafeinin parçalanmasında başlıca 4
önemli faktör vardır. Bunlar: (a) kafeinin parçalanma hızı, (b) başlangıç kafein
konsantrasyonu, (c) azot kaynağı ve (d) pH’dır. Ortamın başlangıç kafein konsantrasyonu son derece önemlidir. Çünkü kafein, mikroorganizma için toksiktir. Pseudomonas putida kafeine en dayanıklı mikroorganizmadır (Çizelge 1).
Ortamın başlangıç pH’sının kaç olması gerektiğiyle bir bilgi hemen hemen
yoktur. Yalnız, Penicillium roqueforti ve Aspergillus sp. ile dekafeinizasyon
sonunda ortamın pH’sının 3.2-4.0 arasında olduğu bildirilmektedir (Gokulakrishnan ve ark., 2005: 225).
Stemphyllium, Penicillium ve Aspergillus cinslerine ait türlerin de kafeini parçaladığı gözlenmiştir. Çizelge 1’de çeşitli mikroorganizmaların kafein
yıkma oranları verilmiştir (Gokulakrishnan ve ark., 2005: 225, Wang ve ark.,
2008: 1086).
Kafeinin parçalanması bitkide, memelilerde ve mikroorganizmalarda
farklı şekillerde olmakta ve parçalanma sırasında birçok yan ürün meydana
gelmektedir. Örneğin bitkilerde ksantin meydana gelmekte, bu da karbondioksit ve pürin katabolizmasıyla (katabolizma; enerjice zengin ve büyük moleküllerin daha küçük moleküllere parçalanması olayı) amonyağa dönüşmektedir.
Memelilerde, parçalanma sonucu metil ksantinler ve metil ürik asitler oluşmaktadır. Bakterilerde kafein önce teobromin ve paraksantin, sonra 7-metil
ksantine dönüşmektedir. Küf mantarlarının kafeini parçalaması bitkilerdekine
benzemekte ancak katabolizma adımı tam olarak açık değildir (Gokulakrishnan ve ark., 2005: 225).
165
Çizelge 1. Çeşitli mikroorganizmaların kafein yıkma oranları
(Gokulakrishnan ve ark., 2005: 225)
Mikroorganizma
Başlangıç kafein
konsantrasyonu
(g/l)
Karbon kaynağı
(g/L)
Kafein yıkımı
(%)
Klebsiella ve
Rhodococcus
0.5
Glukoz (1)
10 saatte % 100
Serratia marcescens
0.6
-
72 saatte % 100
Stemphyllium sp.
0.19
Sakaroz (30.1)
29 saatte % 100
5
-
50 saatte % 95
Aspergillus tamarii
1.2
Sakaroz (28.4)
48 saatte % 67.2
Penicillium commune
1.2
Sakaroz (28.4)
48 saatte % 61.6
Pseudomonas
putida
Günümüze kadar mikroorganizmalarla kafein azaltılması daha çok
kahve ve kabuklarında denenmiştir. Bu çalışmaların çoğu hasat edilen kahvelerde gerçekleştirilmiştir Çayda kafeinin mikroorganizmalarla parçalanması
konusunda çalışmalar 40-45 yıl önce başlamıştır. Ancak, bu yöntemle kafein
uzaklaştırılmasında toksik metabolitler oluşup oluşmadığı araştırılmamıştır.
Bu konuda daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır (Gokulakrishnan ve ark., 2005:
225).
3. SONUÇ
Kafein uzaklaştırmada temel amaç çayın diğer bileşenlerini almadan
ortamdan kafeini uzaklaştırmaktır. Ayrıca elde edilen üründe çözücü kalıntısı
bulunmaması, aromasının orjinal ürüne yakın olması da önemli konulardır.
Günümüze kadar birçok kafein azaltma teknikleri önerilmiştir. Bu teknikler çayın tipine göre farklı olabilmektedir. Bu konuda daha ileri çalışmalara ihtiyaç
vardır. Ülkemizde yapılacak bilimsel ve tanıtıcı çalışmalarla birlikte dünyada
üretimi yapılan kafeinsiz çaya ülkemizde de ilgi artacaktır. Böylece sağlık açısından kafeinli çayı fazla tüketemeyen çay tüketicileri, kafeinsiz çay içerek
çayın fonksiyonel özelliklerinden daha fazla yararlanabilecektir.
166
KAYNAKLAR
Chakraverty, A., A.S. Mujumdar, G.S.V. Raghavan ve H.S. Ramaswamy.
(2003). Handbook of Postharvest Technology. NY USA, Marcel Dekker.
Dong, J-J., J.-H. Ye, J.-L. Lu, X.-Q. Zheng ve Y.-R. Liang. (2011). Isolation of
Antioxidant Catechins from Green Tea and its Decaffeination. Food and Bioproducts Processing. 89, 62-66.
Gokulakrishnan, S., K. Chandraraj, ve S. N. Gummadi. (2005). Microbial and
enzymatic methods for the removal of caffeine. Enzyme and Microbial Technology, 37, 225–232.
Göksu, C. (2010). Kafeinli ve Kafeinsiz Çayların (Camellia sinensis) Biyoaktif
Bileşenleri. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü, Gıda Mühendisliği Anabilim Dalı.
Jun., X. (2009). Caffeine Extraction from Green Tea Leaves Assisted by High
Pressure Processing. Journal of Food Engineering. 94, 105–109.
Kim, W.-J., J.-D. Kim, J. Kim, S.-G. Oh ve Y.-W. Lee. (2008). Selective Caffeine Removal from Green Tea Using Supercritical Carbon Dioxide Extraction.
Journal of Food Engineering. 89, 303-309.
King, M.B. ve T.R. Both. (1993). Extraction of Natural Products Using NearCritical Solvents. UK, Chapman & Hall.
Lee, S., M.K. Park, K.-H. Kim ve Y-S. Kim. (2007). Effect of Supercritical Carbon Dioxide Decaffeination on Volatile Components of Green Teas. Journal of
Food Science. 72, 497-502.
Lee, S.M., H.-S. Lee, K.-H. Kim ve K.-O. Kim. (2009). Sensory Characteristics
and Consumer Acceptability of Decaffeinated Green Teas. Journal of Food
Science. 74,135-141.
Liang, H.L., Y.R. Liang, J.J. Dong, J.L. Lu, H.R. Xu ve H. Wang. (2007). Decaffeination of Fresh Green Tea Leaf (Camellia sinensis) by Hot Water Treatment. Food Chemistry. 101, 1451-1456.
Miyagishima, A., S. Fujiki, A. Okimura, S. Arahata, S. Inagaki, Y. Iwao ve S.
Itai. (2011). Novel Decaffeination of Green Tea Using a Special Picking Method and Shortening of the Rolling Process. Food Chemistry. 125, 878-883.
Mohanpuria, P., V. Kumar ve S. K. Yadav. (2010). Tea Caffeine: Metabolism,
Functions, and Reduction Strategies. Food Science and Biotechnology. 19,
275-287.
Mondal, T. K., Bhattacharya, A., P. S. Ahuja ve P. K. Chand. (2001). Transgenic tea [Camellia sinensis (L.) O. Kuntze cv. Kangra Jat] plants obtained by
Agrobacterium-mediated transformation of somatic embryos. Plant Cell Reports. 20, 712–720.
Park, H.S., H.J. Lee, M.H. Shin, K-W. Lee, H. Lee, Y-S. Kim, K.O. Kim ve
K.H. Kim, (2007). Effects of Cosolvents on the Decaffeination of Green Tea by
Supercritical Carbon Dioxide. Food Chemistry. 105,1011–1017.
167
Park, H.S., N.G. Im, ve K.H. Kim. (2012). Extraction Behaviors of Caffeine
and Chlorophylls in Supercritical Decaffeination of Green Tea Leaves. LWTFood Science and Technology. 45, 73-78.
Ramarethinam S. ve N. Rajalakshmi. (2004). Caffeine in tea plants [Camellia
sinensis (L.) O. Kuntze]: in situ lowering by Bacillus licheniformis (Weigmann)
Chester. Indian Journal of Experimental Biology. 42, 575-580.
Sakanaka, S.J. (2003). A Novel Convenient Process to Obtain a Raw Decaffeinated Tea Polyphenol Fraction Using a Lignocellulose Column. Journal of
Agricultural and Food Chemistry. 51, 3140–3143.
Schulmeyr, J. (12-14 Aralık 2005). Decaffeination of Tea at Pressures up to
1000 Bar. 10th European Congress Meeting on Supercritical Fluids Reactions, Materials and Natural Products Processing. Strasbourg/Colmar (France), 1-4.
Shalmashi, A., F. Golmohammad ve M.H. Eikani. (2008). Subcritical Water
Extraction of Caffeine from Black Tea Leaf of Iran. Journal of Food Process
Engineering. 31, 330-338.
Sun, Q.-L., S. Hua, J.-H. Ye, J.-L. Lu, X.-Q. Zheng ve Y-R. Liang. (2010).
Decaffeination of Green tea by Supercritical Carbon Dioxide. Journal of Medicinal Plants Research. 4, 1161-1168.
Suteerapataranon, S., J. Butsoongnern, P. Punturat, W. Jorpalit ve C. Thanomsilp. (2009). Caffeine in Chiang Rai Tea Infusions: Effects of Tea Variety,
Type, Leaf Form, and Infusion Conditions. Food Chemistry. 114,1335–1338.
T.G.K. (2008). Siyah Çay Tebliği. Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği (Tebliğ No:
2008/42 Tarih: 12.08.2008-26965).
Varman, A.H. ve J.M. Sutherland. (1994). Beverages: Technology, Chemistry
and Microbiology. UK, Chapman & Hall.
Wang, H. ve K. Helliwell. (2000). Epimerisation of Catechins in Green Tea
Infusions. Food Chemistry. 70, 337-344.
Wang, X., X. Wan, S. Hu ve C. Pan. (2008). Study on the Increase Mechanism of the Caffeine Content during the Fermentation of Tea with Microorganisms. Food Chemistry. 107, 1086-1091.
Yadav, S. K. ve P.S. Ahuja. (2007). Towards Generating Caffeine-Free Tea by
Metabolic Engineering. Plant Foods Human Nutrition. 62,185–191.
Ye, J.H., Y.R. Liang, J. Jin, H.L. Liang, Y.Y. Du, J.L. Lu, Q. Ye ve C. Lin. (2007).
Preparation of Partially Decaffeinated Instant Green Tea. Journal of Agricultural Food and Chemistry. 55, 3498-3502.
Ye, J.H., J. Jin, H.L. Liang, J.L. Lu, Y.Y. Du, X.Q. Zheng ve Y.R. Liang. (2009).
Using Tea Stalk Lignocellulose as an Adsorbent for Separating Decaffeinated
Tea Catechins. Bioresource Technology. 100,622–628.
168
TÜRK VE SEYLAN SİYAH ÇAYLARININ KAFEİN İÇERİĞİNİN
KARŞILAŞTIRILMASI
Burak İPEKCİ1 ve İlkay KOCA2
1
2
Yüksek Lisans Öğrencisi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü
[email protected]
Doç. Dr, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi
[email protected]
ÖZET: Siyah çay, ülkemizde çok yaygın tüketilen içeceklerden biridir. Siyah çay Camelliasinensis bitkisinin körpe yaprak ve sürgünlerinden üretilmektedir. Çay yaprağı,
birçok kimyasal bileşik içermektedir. Kafein bu bileşiklerden biridir. Kafein uyarıcı etkiye sahip bir alkaloiddir. Kafein içeriği çayın kalitesini değerlendirmede önemli bir
kalite parametresidir. Kafein, çay deminin canlılık ve diğer tat karekteristiklerine önemli
katkıda bulunmaktadır. Ancak, aşırı tüketilmesi durumunda özellikle duyarlı bireylerde
sağlık problemlerine yol açabilmektedir. Siyah çayın kafein içeriği tür, sürgün dönemi,
yaprağın yaşı, iklim, genetik, coğrafik bölge, tarımsal uygulamalar ve işleme şartları
gibi birçok faktörden etkilenmektedir. Bu çalışmada, Türk ve Seylan siyah çaylarının
kafein içeriğinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Kafein içerikleri Yüksek Performanslı Sıvı
Kromatografisi (HPLC) ile belirlenmiş, toplam 24 siyah çay (12’si Türk, 12’si Seylan
çayı) analiz edilmiştir. Kafein içeriği Türk çaylarında % 1.75 ile 2.67 (kuru maddede),
Seylan çaylarında % 2.55 ile 3.89 (kuru maddede) arasında bulunmuştur. Buna göre,
Seylan siyah çaylarıyla karşılaştırıldığında Türk siyah çaylarının kafein içeriği daha
düşük bulunmuştur.
Anahtar Sözcükler: Kafein, Siyah Çay, HPLC.
1. GİRİŞ
Çay, dünyada sudan sonra en fazla tüketilen içecektir. Günümüzde,
ticari olarak birbirinden farklı üç tip çay üretimi yapılmaktadır. Bunlar: Siyah,
yeşil ve oolong çaydır (Katiyar ve Mukhtar, 1997:59-67). Dünya çapında en
fazla üretilen siyah çaydır. Toplam üretimin % 76’ sını siyah çay, %22’sini yeşil
çay ve %2’ likkısımını ise oolong çay oluşturmaktadır (Trevisanato ve YoungIn Kim, 2000:1-10). Ülkemiz Çin, Hindistan, Kenya ve Sri Lanka’dan sonra
dünyadaki beşinci en büyük siyah çay üreticisidir (FAO, 2013).
Çay tiplerinin üretimi ve bileşimi birbirinden az veya çok farklılık
göstermektedir. Siyah çay üretimi, soldurma, kıvırma, enzimatik oksidasyon ve kurutma aşamalarını, yeşil çay üretimi, polifenol oksidaz dahil tüm
yükseltgenme enzimlerini inaktif hale getirmek için yüksek sıcaklık veya
buharla şok soldurma, kıvırma ve kurutma aşamalarını; oolong çay üretimi
ise hafif soldurmadan sonra hafif kıvırma, kısmen enzimatik oksidasyon ve
kurutma aşamalarını içermektedir (Katiyar ve Mukhtar, 1997:59-67).
169
Çay, birçok kimyasal bileşik içermektedir. Bu bileşiklerden en fazla
bulunanı polifenoller ile kafein, thebromin gibi metil ksantinlerdir. Çayın
polifenollerden dolayı antioksidan ve antikarsinojen gibi sağlık üzerine yararlı
özellikleri bilinmektedir. Ancak, yüksek düzeyde çay tüketimi kafein alımını
artıracağından sağlık üzerine olumsuz etkileri de görülebilmektedir.Bir gram
çay yaprağı yaklaşık 20-50 mg kafein içermektedir. Çay deminin kafein içeriği,
suyun sıcaklığı, demleme süresi, çay:su oranı, çay yaprağının büyüklüğü ve
şekli gibi birçok faktörden etkilenir. Bunun dışında taze çay yaprağının kafein
içeriği de çay deminin kafein içeriğini etkilemektedir (Suteerapataranon ve
ark., 2009: 1335–1338). Orjin, genetik, klimatik özellikler, toprak özellikleri,
rakım, yaprağın pozisyonu, sürgün dönemi ve çay yaprağının yaşı gibi birçok
faktör çay yaprağının kafein içeriği üzerine etkide bulunur (Komes ve ark.,
2009: 213-216; Wanyika ve ark., 2010: 353-358). Azotlu gübreyle gübreleme
kafein içeriğini artırır (Cloughley, 1982: 269-276). Siyah çay üretimi sırasında kafein içeriğinde değişimler olur. Soldurma süresine bağlı olarak kafein
miktarı artar. Enzimatikoksidasyon sırasında zaman ve sıcaklığa bağlı olarak
azalır. Kurutma sırasında da çok az bir kayıp sözkonusudur (Cloughley, 1983:
25-34).
Günümüze kadar birçok araştırıcı çayın kafein içeriği konusunda çalışma yapmıştır. Bunlar arasında Türk Siyah çayları da vardır (Yılmaz, 1982;
Nas, 1990; Özdemir, 1992; Özdemir ve ark., 1993:358-362; Turkmen ve Velioglu, 2007: 1408-1416; Karadeniz ve Koca, 2009: 6803-6810). Bu çalışmanın amacı, Türk siyah çayları ile kaliteli çay olarak bilinen ve ülkemizde satışa sunulan Seylan çaylarını kafein bakımından karşılaştırmaktır.Çalışmada,
Karadeniz›in farklı bölgelerinden alınan 12 farklı yerli siyah çaylarla ithalat
yoluyla ülkemize giriş yapan 12 farklı Sri-Lanka menşeili siyah çaylar analiz
edilmiştir. Türk ve Seylan siyah çaylarının kuru maddede kafein içerikleri arasındaki farklılıklar SPSS 16.0 Bilgisayar Paket Programı kullanılarak t-testi ile
analiz edilmiştir.
Siyah çay örneklerinde başlıca kuru madde ve kafein analizi yapılmıştır. Kuru madde analizinde darası belirlenmiş nikel kaplara çay örnekleri
tartılarak etüvde 105 °C’ de sabit ağırlığa erişinceye kadar tutulmuş ve oluşan ağırlık kaybı tespit edilmiştir (AOAC, 1984). Kafein içeriği TS ISO (2004)
yöntemine göre belirlenmiştir. Bunun için 1 g öğütülmüş çay örneği 100 ml
kaynar damıtık suyla30 dakika bekletilip, oda sıcaklığına soğutulmuş ve filtre edilmiştir. Gerekli seyreltmelerden sonra 45µ filtreden geçirilerek Yüksek
performanslı sıvı kromatoğrafi (HPLC) sistemine verilmiştir. Analizde, Series
200 pompa, Series 200 autosampler, Series 200 UV-VIS detektör ve NCI Interface ünitesinden oluşan HPLC cihazı (Perkin Elmer, USA); Intersil ODS-4
5um C18 (150 x 4.6 mm) kolonu kullanılmıştır. Çalışmada hareketli faz olarak metanol-su karışımı (3:7), 1 ml/dak akış hızı, 38 °C kolon sıcaklık koşulları kullanılmış ve 274 nm dalga boyunda analiz gerçekleştirilmiştir. Sonuç
hesaplamak için kimyasal olarak saf kafeinin sudaki stok çözeltisinden 10
ile 100 ppm arasında değişik konsantrasyonlarda standart çözeltiler hazırlanıp HPLC’ye verilmiştir. Her bir standart çözeltinin alıkonma zamanları ile
pik alanları tespit edilmiştir. Kafeinin alıkonma zamanı yaklaşık 5.65 dakika
olarak belirlenmiştir. Değişik kafein konsantrasyonlarına karşı okunan alanlar
dikkate alınarak çizilen grafik yardımıyla kafein içeriği hesaplanmıştır.
170
2. BULGULAR VE TARTIŞMA
Analizi yapılan Türk ve Seylan siyah çaylarının kuru madde ve kafein
içerikleri Çizelge 1’de, kafein değerlerine ilişkin varyans analiz cetveli Çizelge
2’de verilmiştir.
Çizelge 1. Siyah çaylara ait analiz sonuçları
Yerli Çaylar
Seylan Çayları
Kuru madde
(%)
Kafein*
Kuru madde
(%)
Kafein*
(%)
Örnek No
1
97.63
2.03
2
96.95
2.26
1
95.94
2.55
2
96.52
2.67
3
97.42
4
96.89
2.29
3
97.69
2.85
2.67
4
98.3
5
3.52
95.91
2.38
5
98.02
3.62
6
96.74
2.18
6
97.99
3.21
7
95.68
2.03
7
96.15
3.89
8
94.16
1.75
8
97.32
3.60
9
97.43
2.17
9
96.83
3.19
10
96.31
2.54
10
97.33
3.31
11
95.42
2.17
11
96.49
3.04
12
93.81
2.17
12
95.71
2.86
96.19
2.22
Ortalama
97.02
3.19
Örnek No
Ortalama
(%)
*Kuru maddede
Çizelge 1’den görüldüğü gibi, Türk siyah çaylarının kafein içeriği kuru
maddede %1.75-2.67 (ortalama %2.22), Seylan çaylarının ise %2.55-3.89
(ortalama %3.19) arasında değişim göstermiştir. Bu çaylar arasında kafein
miktarı açısından istatistiksel olarak önemli farklılık bulunmaktadır (p<0.05)
(Çizelge 2).
Çizelge 2. Çayların kafein içeriğine ait varyans analiz cetveli
Varyasyon kaynağı
Serbestlik
derecesi
Kareler
toplamı
Kareler
ortalaması
Genel
23
8.207
-
Gruplar arası
1
5.675
5.675
Hata
22
2.533
0.115
F
49.289*
Özdemir ve ark. (1993), 3 farklı sürgün döneminde Ortodoks ve Çaykur yöntemleriyle üretilen çayların kafein içeriğini belirlemişlerdir. Siyah çayda kafein içeriğinin %1.43-2.28 arasında değiştiğini saptamışlardır. İşleme
171
metotlarının çayın kafein içeriğine önemli derecede etki etmediğini ancak,
sürgün dönemlerinin kafein içeriği üzerine çok etkili olduğunu, 1. Sürgün
döneminde en yüksek düzeyde olduğunu 3. Sürgüne doğru azaldığını
saptamışlardır.
Fernández ve ark. (2000), 17’si siyah çay olmak üzere 37 farklı çayın
kateşin ve kafein içeriklerini belirlemişlerdir. Siyah çaylarda kafein içeriğini
%2.57 ile %3.42 arasında değiştiğini saptamışlardır. Analiz ettikleri çaylardan
3’ünün Seylan çay olduğunu ve bunların kafein içeriğinin %2.91 ile %3.29
arasında değiştiğini tespit etmişlerdir.
Astill ve ark. (2001), siyah ve yeşil çayın fenolik ve kafein içeriğine
etki eden faktörleri inceledikleri çalışmalarında; kafein içeriğini siyah çayda %
2.21-3.97, yeşil çayda ise % 1.18-3.66 arasında değiştiğini belirlemişlerdir.
Varyete, çevre koşulları, üretim metotları, çay yapraklarının boyutunun hem
çay yaprağının hem de son ürünün bileşimini çok etkilediğini bildirmişlerdir.
Khokhar ve Magnusdottir (2002), İngiltere’de marketlerde satılan
farklı ülkelere ait yeşil, oolong ve siyah siyah çayların kateşin ve kafein içeriklerini belirlemişlerdir. Analiz ettikleri siyah çaylarda kafein içeriğini 22.0 mg/g
ile 28.0 mg/g arasında, Seylan çaylarında ise ortalama 26.4 mg/g olarak saptamışlardır.
Zuo ve ark. (2002), siyah çayı da kapsayan 8 farklı çayın kafein, kateşin ve gallik asit içeriğini belirlemişlerdir. Siyah çayın kafein içeriğini 21.6 mg/g
olarak saptamışlardır. İnceledikleri çaylar arasında en düşük kafeini oolong
çaylarda tespit etmişlerdir.
Lin ve ark. (2003), siyah, yeşil ve oolong çayla genç ve yaşlı çay yapraklarını da kapsayan 31 ticari çay örneğinin kafein ve toplam fenolik madde
içeriğini incelemişlerdir. Siyah çayda kafein miktarını 35.30 mg/g olarak belirlemişlerdir. Kafein içeriği bakımından çayları büyükten küçüğe doğru siyah
çay>oolong> yeşil çay> yeşil çay yaprağı şeklinde sıralamışlardır.
Yao ve ark. (2006), Avusturalya marketlerinde satılan çayların kafein,
teanin, su ekstraktı ve nem içeriğini belirlemişlerdir, çalışmalarında 20’si yaprak 36’sı poşet olmak üzere 56 çay örneği kullanmışlardır. Bu çaylardan 8’i
siyah çay olup, bunlarda kafein içeriğini %3.1 ile 4.61 arasında tespit etmişlerdir.
Turkmen ve Velioglu (2007), Ortodoks ve Çaykur yöntemleriyle üretilen çayların fenolik ve alkaloid bileşiklerdeki değişimleri incelemişlerdir.
Çaykur yöntemiyle üretilen siyah çaylarda kafein içeriğini 17.84-23.79 g/kg,
Ortodoks metoduyla üretilenlerde 19.00-23.16 g/kg arasında belirlemişler ve
işleme metodunun kafein içeriğini önemli şekilde etkilemediğini bildirmişlerdir.
Sürgün döneminin kafein içeriğinde önemli bir etken olduğunu ve çayın 1.
Sürgün döneminde en yüksek kafein içeriğine sahip olduğunu tespit etmişlerdir.
172
Komes ve ark. (2009), beyaz, yeşil, sarı, oolong ve siyah çay olmak
üzere 5 farklı çay çeşidini kafein içeriği bakımından karşılaştırmışlardır. Kafein içeriği bakımından çayları büyükten küçüğe doğru beyaz (%3.62)> sarı
(%3.18)> siyah (%2.79)>oolong (%2.77)>yeşil çay (%2.35) olarak sıralamışlardır. Kafein içeriğinin orjin, genetik, çevresel faktörler, hasat zamanı, işleme metodu ve çay yaprağının yaşına göre değiştiğini bildirmişlerdir. Genç
sürgünlerin daha yüksek miktarda kafein içerdiğini, bu nedenle genç sürgünlerden yapılan beyaz çayın da kafein miktarının diğerlerinden daha yüksek
olduğunu ifade etmişlerdir.
Wanyika ve ark. (2010), Kenya marketlerinde satılan kafein içeren
içecekler üzerine çalışmışlardır. 3 farklı siyah çayı da içeren araştırmalarında, kafein içeriğini HPLC yöntemiyle %1.80-7.36 arasında tespit etmişlerdir.
Çaylar arasındaki farklı sonuçların yetişme koşulları, işleme tekniği, toprak
özellikleri, rakım, yaprağın pozisyonu gibi birçok faktörden kaynaklanabileceğini bildirmişlerdir.
Türk çaylarının kafein içeriğini Yılmaz (1982) %3.12-3.82, Nas (1990)
%1.14-1.88, Özdemir (1992) %1.43-2.28 ve Karadeniz ve Koca (2009) %2.132.54 olarak belirlemişlerdir.
Yapılan çalışmalarla Türk siyah çaylarının kafein içeriği karşılaştırıldığında; Özdemir ve ark. (1993), Zuo ve ark. (2002), Wanyika ve ark. (2010),
Turkmen ve Velioglu (2007) ve Karadeniz ve Koca (2009) tarafından belirlenen değerlere yakın; Fernández ve ark. (2000), Astill ve ark. (2001), Khokhar
ve Magnusdottir (2002), Lin ve ark. (2003), Komes ve ark. (2009) ve Yılmaz
(1982)’ın bulgularından daha düşük; Nas (1990) ve Özdemir (1992)’in bildirdiklerinden ise daha yüksek olduğu görülmüştür. İthal edilen Seylan çaylarının kafein içeriği ise Fernández ve ark. (2000), Astill ve ark. (2001), Khokhar
ve Magnusdottir (2002), Zuo ve ark. (2002), Lin ve ark. (2003), Komes ve
ark. (2009) ve Yılmaz (1982)’ın bulgularıyla uyumlu; Özdemir ve ark. (1993),
Turkmen ve Velioglu (2007), Nas (1990) ve Özdemir (1992) tarafından belirlenen değerlerden genel olarak daha yüksek bulunmuştur. Gerek araştırıcılar
tarafından bildirilen çayların kafein içerikleri ile analizi yapılan tüm çayların
gerekse Türk ve Seylan çayları arasında belirlenen farklılıklar farklı coğrafik
bölgelerde yetişmesinden, iklim ve tarımsal uygulamalardan kaynaklanabilir.
Ayrıca siyah çay üretim koşulları da fabrikadan fabrikaya göre değişebilmekte
bu da son ürünün bileşimine yansımaktadır. Seylan ve Türk çaylarındaki bu
farklılık üretimde kullanılan çay bitkisinin toprak ve iklim özelliği birbirinden
farklı coğrafik bölgelerde yetişmesinden kaynaklanmaktadır.
3. SONUÇ
Çay yaprağının bileşimi birçok faktörden etkilense de miktar olarak
en fazla bulunan maddelerden biri kafeindir. Kafein çayın aranılan bir içecek
olmasının ve fizyolojik özellik taşımasının en büyük nedenidir. Bu çalışmada,
ülkemizde üretilen siyah çaylar ve ithal edilen kaliteli çay olarak bilinen Seylan
çaylarının kafein içerikleri belirlenmiştir. Seylan çaylarının kafein içeriği Türk
siyah çaylarından daha yüksek saptanmıştır. Aralarındaki fark istatistiksel açıdan önemli bulunmuştur (p<0.05).
173
KAYNAKLAR
AOAC. (1984). Official Methods of Analysis. Association of OfficialAnalytical
Chemists. 14th ed.Arlington, Virginia, USA.
Astill, C., M.R. Birch, C. Dacombe, P.G. Humphrey ve P.T. Martin. (2001).
FactorsAffectingtheCaffeineandPolyphenolContents of Black andGreenTeaInfusions. Journal of AgriculturalFoodChemistry. 49, 5340-5347.
Cloughley, J.B. (1982). FactorsInfluencingtheCaffeine Content of Black Tea:
Part 1-The Effect of FieldVariables. FoodChemistry. 9, 269-276.
Cloughley, J.B. (1983). FactorsInfluencingtheCaffeine Content of Black Tea:
Part 2-The Effect of ProductionVariables. FoodChemistry. 10, 25-34.
FAO. (2013). FAO web page, http://faostat.fao.org/site/ (23/04/2013).
Fernández, P.L., M. J. Martín, A. G. González ve F. Pablos. (2000). HPLC
Determination of CatechinsandCaffeine in Tea. Differentiation of Green, Black
andInstantTeas. Analyst. 125, 421-5425.
Karadeniz, B. ve I. Koca. (2009). PhenolicProfilesandAntioxidantProperties
of Turkish Black TeaManufacturedwithOrthodoxMethod. AsianJournal of Chemistry. 21, 6803-6810.
Katiyar, S.K. ve H. Mukhtar. (1997).TeaAntioxidants in CancerChemoprevention. Journal of Cellular BiochemistrySupplement. 27, 59-67.
Khokhar, S. ve S.G.M. Magnusdottir. (2002). Total Phenol, Catechin, andCaffeineContents of TeasCommonlyConsumed in the United Kingdom. Journal
of AgriculturalFoodChemistry. 50, 565-570.
Komes, D., D. Horžić, A. Belščak, K. KovačevićGanič ve A. Baljak. (2009).
Determination of Caffeine Content in TeaandMatéTeabyusingDifferentMetho
ds. CzechJournal of FoodScience.27, 213-216.
Lin, Y.-S., Y.-J. Tsai, J.-S. Tsay ve J.-K. Lin. (2003). FactorsAffectingtheLevels
of TeaPolyphenolsandCaffeine in TeaLeaves. Journal of AgriculturalFoodChemistry. 51,1864-1873.
Nas, S. (1990). Değişik Yöre Çaylarından Farklı Metodlarla İşlenen Siyah
Çayların Bazı Kalitatif Özellikleri ve Bir Kısım Mineral İçeriklerinin X-ışını
Floresans ve Atomik Absorbsiyon Teknikleri ile Belirlenmesi. Yayınlanmamış
Doktora Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Gıda Bilimi
ve Teknolojisi Anabilim Dalı.
Özdemir, F. (1992). Farklı Kıvırma Metotlarının Üç Sürgün Dönemi Çayın
siyah Çaya İşlenmesinde Uygulanma Etkinliği ve Üretilen Siyah Çayların Bazı
Fiziksel, kimyasal ve Duyusal Özellikleri. Yayınlanmamış Doktora Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Gıda Bilimi ve Teknolojisi
Anabilim Dalı.
174
Özdemir, F., H.Y. Gökalp ve S. Nas. (1993). Effects of shootingperiod, timeswithinshootingperiodsandprocessingsystems on theextract, caffeineandcrude fiber contents of blacktea. Z LebensmUntersForsch. 197, 358-362.
Suteerapataranon, S., J. Butsoongnern, P. Punturat, W. Jorpalit ve C. Thanomsilp. (2009). Caffeine in Chiang Rai TeaInfusions: Effects of TeaVariety,
Type, Leaf Form, andInfusionConditions. FoodChemistry. 114,1335–1338.
TS ISO. (2004). TS ISO 10727 Çay ve Katı Hâldeki Çözünebilir Çay-Kafein
İçeriğinin Tayini–Yüksek Performanslı Sıvı Kromatografi Yöntemi. Türk Standardları Enstitüsü,Necatibey Caddesi No.112, Ankara.
Trevisanato, S.I. ve M.D. Young-In Kim. (2000).TeaandHealth. NutritionReviews. 58,1-10.
Turkmen, N. ve Y.S. Velioglu. (2007). Determination of AlkaloidsandPhenolicCompounds in Black TeaProcessedbyTwoDifferentMethods in DifferentPluckingSeasons. Journal of theScience of FoodandAgriculture. 87, 1408-1416.
Wanyika, H. N., E. G. Gatebe, L. M. Gitu, E. K. Ngumba ve C. W. Maritim.
(2010). Determination of Caffeine Content of TeaandInstantCoffeeBrandsFound in theKenyan Market. AfricanJournal of FoodScience. 46, 353-358.
Yao, L., X. Liu, Y. Jiang, N. Caffin, B. D’Arcy, R. Singanusong, N. Datta ve
Y. Xu. (2006). Compositional Analysis of TeasfromAustralianSupermarkets.
FoodChemistry. 94, 115-122.
Yılmaz, H. (1982). Doğu Karadeniz Çayının Kimyasal Bileşimi. Yayınlanmamış Doktora Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi.
Zuo, Y., H. Chen ve Y. Deng. (2002). SimultaneousDetermination of Catechins, CaffeineandGallicAcids in Green, Oolong, Black andPu-erhTeasusing
HPLC with a PhotodiodeArrayDetector. Talanta. 57, 307–316.
175
ÇAY BİTKİSİNİN (Camellia SINENSIS L.) TARİHSEL GELİŞİMİ VE
TIBBİ AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Çağatay ÜSTÜN1 ve Nuray DEMİRCİ2
1
2
Doç. Dr., Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi
[email protected]
Öğr. Gör., Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Sağlık Yüksekokulu
[email protected]
Özet: Çay Camellia SINENSIS, çaygiller familyasından (Theaceae) nemli iklimlerde
yetişen bitkinin yapraklarından elde edilmektedir. Dünyada ilk defa Çin ve Hindistan’da
yetiştirilmeye başlanmış olup anavatanı Assam (Hindistan’ın Çin’e bakan iç tarafları)
dır. Çay bitkisinin M.Ö 2700 yıllarında Assam’dan Çin’e taşındığı ve orada da kültürü
yapılmaya başlandığı bilinmektedir. Camellia ASSAMICA ve Camellia SINENSIS olmak üzere iki türü bulunmaktadır. Üç farklı şekilde elde edilen çay; yeşil çay, siyah çay
ve oolong çay olarak bilinmektedir. Bunların yanı sıra, Camellia SINENSIS bitkisinin
bazı varyetelerinin tomurcuk ve genç yapraklarından yapılan özel bir çay grubu olan
beyaz çay da vardır. Yapılan çalışmalarla çayın, antioksidatif, antiinflamatuar, antimutajenik, antikarsinojenik, antianjiyojenik, apoptotik, antiobezite, hipokolesterolemik,
antiaterosklerotik, antidiabetik, antibakteriyel, antiviral, yaşlanmayı geciktirici gibi değişik farmakolojik etkileri olduğu gösterilmiştir. Makalemizde Rize yöresinde yetiştirilen
ve tıbbi açıdan önemli bir bitki olan çayın tarihsel gelişimini, türlerini ve içerdiği etkin
maddeleri de değerlendirerek sağlık üzerindeki etkilerini ele alacağız.
Anahtar Kelimeler: Camellia SINENSIS L., Tıp, Tarih.
“Dünyada sudan sonra tüketilen ikinci içecek olan çay, dünya çapında hastalıkların insidansını büyük oranda azaltır ve sağlıklı bir yaşam sürdürülmesine
katkıda bulunur.”
J. H. Weisburger
1. GIRIŞ
Çay bitkisinin Camellia SINENSIS ve Camellia ASSAMICA olmak
üzere iki ana çeşidi vardır: Çin’e özgü Camellia SINENSIS; uzun ömürlü ve
soğuk havaya dayanabilen bir yapıya sahip olup, küçük yapraklardan oluşmaktadır. Assam’da yetiştirilen Camellia ASSAMICA, daha büyük, bir ağaç
gibi yapraklara sahip, daha hassas, aromatik, kısa ömürlü olup, tropikal ve
yağışlı bölgelerde kolay bir şekilde yetiştirilmektedir. (Fisunoğlu, 2008:1-24;
Avins,2009:1-39; Taşkın, 2007:1-103)
Çayın bazen sıcak, bazen buzlu, bazen süt ile bazen de limonla
içildiği bilinmektedir. Aslında başlangıçta sıradan görülse bile çayın manevi,
felsefi, tarihi ve sağlık açısından önemli bir yer tuttuğu bilinmektedir. Literatürde çayın on fazileti arasında sağlık yönünden iç organları dengede tuttuğu ve
huzurlu ölüm sağladığı belirtilmektedir.
176
2. DÜNYADA ÇAYIN TARIHI VE GELIŞIMI
Yaklaşık olarak 5000 yıl önce yaşadığı tahmin edilen, Çin tarihinde,
mitolojisinde ve kültüründe önemli bir yeri olan ve klasik Çin tıbbının üç efsanevi imparatorlarından Kızıl İmparator olarak anılan Shen Nung, ilk tıbbi şifalı
bitkiler kitabı Pen T-Sao’yu (M.Ö. 2800) derlemiş ve bu eserde kişisel olarak denediği 365 ilacın etkilerini anlatmıştır. Shen Nung’un çayı ilk defa M.Ö.
2737 yılında, kaynayan suya çay yapraklarının düşmesi sonucu, tesadüfen
bulduğu ifade edilmektedir (Şekil 1). Düşen yaprakların kaynayan suda oluşturduğu farklı renkteki karışımın aroması ve tadı beğenilmiş, önce Çin’e, oradan da tüm dünyaya yayılmıştır. Latince adıyla Camellia SINENSIS olarak
bilinen çay bitkisi, dünyada sudan sonra en fazla tüketilen içecektir. Bugün
Hindistan, Çin, Sri Lanka, Japonya ve Tayvan başta olmak üzere yaklaşık 30
ülkede çay üretilmektedir. (Lyons, 1997:120-150; Fisunoğlu, 2008:1-24) Ülkemizde de çay üretimi ve tüketiminin çok yaygın olduğu bilinmektedir.
Tüm dünyada, toplumsal yaşamda oldukça önemli bir yer tutan çayı,
Hintliler süt ve şekerle, Kuzey Afrikalılar ise taze nane ile lezzetlendirirler. Çay
kültürü her ülkede farklı şekilde yorumlanmaktadır. Antik Çin’de çayın yaşamın yedi günlük ihtiyaçlarından biri olarak kabul edildiği ve çayın içecek sayılmadan önce uzun zaman ilaç olarak kullanıldığı belirtilmektedir. Yapraklar
buhardan geçirilip, havanda ezildikten sonra bir kapta toplanır. Çin kültüründe
çay, içine pirinç, zencefil, tuz, portakal kabuğu, baharat, süt ve isteğe göre
soğan katılarak kaynatılırdı. Çinlilerin iyi bir çay yaprağını şöyle tanımladıkları
söylenmektedir: “Tatar atlılarının çizmeleri gibi kara, güçlü bir öküzün boynuzları gibi kıvrımlı, tatlı bir meltemin dokunduğu göl kadar parlak”. Çinlilere göre
çay, küçük fincanda soğumadan içilmelidir. Hem rahatça içebilmek, hem de
içerken içtiği çayı görerek manevi bir tatmine kavuşmak için fincanların geniş
ağızlı olanları tercih edilir. Aynı yaprağı defalarca demleme olayı Çin’de yaygın olup, bunu bir sanata dönüştürmüşlerdir.
Çin’den Japonya’ya taşınmış olan çayın tarihini Japonlar daha iyi belgelemiş, törenselliğini derinleştirmiş ve onu da yemek kültürlerine uygun olarak kendilerine özgü bir çay içme töresi haline getirmişlerdir. Japon kültüründe
çayın aydınlanma arayışı içinde bir ritüel olarak kullanıldığı bilinmektedir. Taoculuk, Budizm ve Zen’in felsefi, dini dünya anlayışıyla sıkı bir ilişki içinde olan
Japon çay töresinin başka bir eşi yoktur. Haz almaya değil, iç dünyaya ilişkin
bir ritüel olan Japon çay töresinde, Katolik ayinlerinde İsa’nın kanını simgeleyen şaraptan daha önemli bir yeri vardır. Özel çay evlerinde gerçekleştirilen bu
törenin öncelikli görevi, konukları en uygun ve en zarif bir biçimde ağırlamaktır.
Moğolların çay içme biçimleri ise bazı farklılıklar arz etmektedir. Çaya
biraz yağ, bir tutam tuz, biraz un ya da darı ekledikleri ve bazen de kuzu etli
çay içtikleri bildirilmektedir. Özellikle dilim dilim edilip bir hafta açık havada kurutulmuş kuzu etini çayın içine atıp içerek, soğuk iklim koşullarına ve göçebe
hayata karşı güç ve enerji kazanacaklarına inanırlardı.
177
Fransız kültüründe çay, uzun süre demlenmeden, ince porselen bir
fincanda ikram edilir. Hafif içimli bir çayın yanında küçük bir çikolata, krokan
veya pralin ile ikram edilir.
Rusya’da her öğün çay içilmesi bir gelenektir. Ruslar çaylarını semaverde demlerler, beyazlatılmamış şeker ve limon suyu ilave ederek içerler.
Amerikalılar açısından çay çoğunlukla, Amerikan Devrimi ile ilişkilendirilidir. Hindistan vasıtasıyla çay ile tanışan İngilizler ise zamanla çayı yaşamlarının ayrılmaz bir parçası haline getirmişlerdir. İkindi vakti olan ve “beş
çayı” olarak adlandırılan küçük çay davetlerinde dostların bir araya gelmesi
düşünülmüş ve bu davet konukseverliğin bir göstergesi olarak tüm dünyaya
armağan edilmiştir.
3. TÜRKIYE’DE ÇAYIN TARIHI VE GELIŞIMI
Anadolu’nun coğrafi konumu itibariyle İpekyolu güzergahının üzerinde bulunması, Avrupa’dan önce çay ile tanışmasına olanak sağlamıştır. Evliya
Çelebi’nin Seyahatnamesi ile bazı kayıtlarda çay hakkında anlatımlar bulunmaktadır. Elde bulunan kayıtlara göre Türkiye’de çay bitkisinin yetiştirilmesine
ait ilk ciddi girişim 1888 yılında yapılmıştır. Mekteb-i Mülkiye-i Şahane mezunlarından Mudanya Kaymakamı Hasan Fehmi tarafından İstanbul’da 1892
yılında yayınlanan Coğrafiyayı Sınai ve Ticari isimli kitabın 107. sayfasında
çay fidanlarının, zamanın Ticaret Nazırı Esbaki İsmail Paşa Hazretleri aracılığıyla Çin’den getirildiği yazılmıştır. Bazı kaynaklara göre, Anadolu’da çay
üretimine 1878 yılında Japonya’dan getirilen çay tohumlarının ekimi ile başlanmışsa da, bunda başarı sağlanamamıştır. Çoğu literatürde Türklerin çay
ile Anadolu’ya girmeden önce Orta Asya’da tanıştıkları bilgisine yer verilirken,
çayı ilk kez içen kişinin Hoca Ahmet Yesevi (1093-1166) olduğu aktarılmaktadır. Abdül’l Kayyum Nasıri’nin (1825-1902), Fevakihü’l–Cülesa isimli eserinde
Hoca Ahmet Yesevi’nin misafir olduğu Türkmen komşunun evinde ilk kez içtiği
sıcak çayın sıhhatine faydası dokunması üzerine, bu içeceğin şifa niyetine
içilmesi için dua ettiği söylenmektedir. Ulaşılan belgelere göre çayın bir tarım bitkisi olarak düşünülmesi ise; II. Abdülhamit zamanında (1894) olmuştur. 06.10.1894 tarihli ve 250sayılı Orman, Madenler ve Tarım Bakanlığı’ndan
(Orman, Maadin ve Ziraat Nezareti) sadrazama yazılan belgede, çayın şifalı
ve besleyici olduğu dile getirilmekte, ticari anlamda önemli bir konuma sahip
olduğu belirtilmekte, tarımı için uygundur onayı istenmektedir. Konu hakkındaki olur, başkatipliğin 21.10.1894 tarihli yazısı ile verilmiş, Japonya’dan tedarik edilen tohum ve fideler Bursa’ya ekilmiş ve Bursa’nın ekolojik yapısının
çay üretimine uygun olmaması nedeniyle başarılı olunamamıştır.
Çayın ülkemizde yetiştirilebileceği fikri, 1917 yılında “Halkalı Ziraat
Mektebi Âlisi” müdür vekili ve botanikçi olan Ali Rıza Erten tarafından ortaya
konmuştur. Zirai incelemelerde bulunmak üzere Batum ve civarına giden
Ali Rıza Erten, bu bölgede çay ve narenciye yetiştiğini görmüş, aynı toprak
ve iklim özelliklerine sahip Rize bölgesinde de çayın yetişebileceği fikrini
178
bir rapor halinde sunmuştur. 1917 yılındaki bu rapor, 1924 yılında bölgede
görülen yoksulluk, işsizlik ve göç nedeniyle TBMM tarafından ele alınmış ve
16 Şubat 1924 tarihinde “Rize vilayeti ile Borçka kazasında Fındık, Portakal, Mandalina, Limon ve Çay yetiştirilmesi” adı ile 407 sayılı kanun kabul
edilmiştir. Bu kanun ile çay tarımı yasal bir güvenceye kavuşturulmuştur.
1942 yılında çıkarılan 4223 sayılı “Kahve ve Çay İnhisarı Kanunu” ile çayın
tüketim amacıyla Türkiye’ye sokulması, yurt içinde satılması devlet tekeline
bırakılmıştır. İlk çay fabrikası, 1947 yılında 60 ton/gün kapasitesi ile Rize
Fener Mahallesinde “Merkez Çay Fabrikası” adı altında işletmeye açılmıştır.
1963 yılına kadar ithalat ile karşılanan iç tüketim talebi, bu yıldan sonra yurt içi üretimle karşılanmaya başlanmıştır. 1971 yılında çay tarımının ve
çay işletmesinin ayrı bakanlıkların sorumluluğu altında yürütülmesine son verilerek Çay Kurumu Genel Müdürlüğü, (ÇAYKUR) kurulmuştur. 1984 yılında
çıkarılan 3092 sayılı yasayla çayda tekelin kaldırılması üzerine, özel sektör
1985 yılından itibaren çay sanayine girerek üretime başlamıştır. 1985 yılına
kadar tamamen Çaykur’un kontrolünde olan sektörde bu yıldan itibaren başlayan özel sektör büyümesi, 2005 yılında kuru çay üretiminde yüzde 50’ye
yaklaşan bir paya sahip olunmaya kadar varmıştır. Çay sanayi, 30 bini MayısKasım ayları arasındaki üretim sezonunda geçici olmak üzere yaklaşık 35 bin
işçiyi istihdam etmektedir. Çaykur’un 46 yaş çay işleme fabrikası ve bunların
6600 ton günlük işleme kapasitesi bulunurken, özel sektöre ait irili-ufaklı
230 fabrikanın da günlük işleme kapasiteleri 9 bin ton civarındadır. (Taşkın,
2007:1-103, Güneş, 2012:234-251)
4. ÇAY TÜRLERİ VE ETKİN MADDELERİ
Dünyada en çok tüketilen ikinci içecek olarak bilinen çay “Camellia
SINENSIS”, çay bitkisinin genç yapraklarından ve tomurcuklarından yapılmış,
Theaceae familyasına ait bir bitkidir. Çayı işleme yöntemlerine göre üç ana
başlıkta toplayabiliriz. Bunlar; siyah çay (tam fermente edilmiş-tam okside
edilmiş), yeşil çay (fermente edilmemiş-okside edilmemiş) ve oolong (yarı fermente edilmiş-yarı okside edilmiş) çaydır.
Dünya çapında ortalama 2 milyon ton çay üretildiği bildirilmektedir.
Üretilen bu çayın yaklaşık %20 si yeşil çay olup Asya ve Orta Doğu ülkelerinde; %78’i siyah çay ve en çok batıda ve Asya ülkelerinde; %2’si oolong çayı
ve Çin’in Güney doğusunda tüketildiği ifade edilmektedir. Benzer kimyasallardan oluşan siyah çay, yeşil çay ve oolong çayının aralarındaki temel fark
üretimleri sırasında gerçekleşen kimyasal değişimlerdir.
Camellia SINENSIS bitkisinin uygun varyetelerinin tomurcuk ve yapraklarından üretilen farklı oksidasyon seviyelerine sahip olan siyah, oolong ve
yeşil çaydan sonra beyaz çay en düşük miktardaki üretimi temsil etmektedir.
Tomurcuklar, beyaz çaya açık gri renk veren gümüş rengi tüylerle kaplıdır. Beyaz çay demi açık sarı renklidir ve yeşil çaya özgü çimensi aromanın dışında
hafif tatlı bir aroması vardır.
179
Çay türlerinin bileşenleri arasında polifenoller çok önemli bir yer tutar
ve kuru çayın yaklaşık %36’sını oluşturmaktadır. Taze yeşil çay yaprağının
diğer bileşenleri kafein, proteinler, amino asitler, karbonhidratlar, lipidler, vitaminler (B vitamini) ve minerallerdir. Çay ayrıca A, K, C, B vitamini, β karoten
ve florür içerir. Yapılan bir çalışmada beyaz çayın en yüksek oranda protein
içerdiği saptanmış, bu durumun beyaz çayın hasat edilen kısmının sadece
tomurcuk oluşundan kaynaklandığı düşünülmüştür. Yeşil çay flavonoidler ve
fenolik asit dahil olmak üzere polifenoller içerir. Antioksidan özellikleri polifenollere bağlanarak vücut hücreleri zarar verebilecek hastalığına yol açan
serbest radikalleri nötralize edebilir. (Yogeshwer, 2007: 155 -166; Ilgaz, 2006:
1-38)
İçerik olarak birbirine benzeyen içecekler olan siyah ve yeşil çaylar,
antioksidan etkilerini içerdikleri farklı maddelerle gösterirler. Yeşil çayda flavonoid grubundan polifenoller fazla miktarda bulunmaktadır. Buna ek olarak polifenol grubundan kateşinler, kateşinlerden de epigallokateşingallat (EGCG)’ın
bulunma oranları da yüksektir. Ayrıca epigallokateşin (EGC), epikateşingallat (ECG), epikateşin (EC), kateşin (C), gallokateşin (GC) ve gallokateşingallat (GCG) da değişik miktarlarda bulunmaktadır. Siyah çayın en önemli
kateşinleri siyah çaya rengini ve buruk aromasını da veren theaflavinler (TF)
ve thearubiginlerdir (TB). Siyah ve yeşil çayda bulunan bileşenlerin oranları
aşağıdaki tabloda sunulmuştur (Cooper, 2005:521-528).
Tablo 1. Bir fincan siyah ve yeşil çayda bulunan bileşenlerin oranları
Bileşen
Yeşil çay (bir fincan)
Siyah çay (bir fincan)
Kateşinler
60-125 mg
30-60 mg
Theaflavinler
-
3.0-6.0 mg
Kafein
20-50 mg
30-60 mg
L-Theanine
20-40 mg
20-40 mg
180
Şekil 1. Polifenol familyası içerisinde Flavonoidler (Ruxton, 2008:91-101)
Yeşil, siyah ve oolong çayların fenolik madde kompozisyonu Tablo 2’de sunulmuştur.
Tablo 2. Farklı çay tiplerinin fenolik madde kompozisyonu (Sarıca, 2008: 79-85)
Bileşen
Yeşil çay
Siyah çay
Oolong çayı
Epikateşin
6.06a;
4.0b;
1.75a;
1.0-9.54b;
4.1d;
0.34e
7.22-13.3c;
0.04e
0.55-0.87e
Epikateşin
5.34a;
1.19-11b;
3.58a;
gallat
3-4.92b;
8.0d
0.63e
1.42-4.54c;
1.95-2.91e
181
Epigallokateşin
36.53a;
0.9-6.0b;
7.7a;
2.0-36.2b;
10.5d; 0.19e
0.38e
3.94-7.92c;
0.44-0.88e
Epigallokateşin
18.10a;
0.95-12.0b;
8.99a;
gallat
6.0-32.6b;
16.6d;
3.62e
5.55-10.4c;
0.3e
13.37-13.74e
Gallokateşin
0.26-0.38e
-
0.11e
Gallokateşin
2.57-2.81b
0.40-1.57b
-
Gallik asit
0.74-0.78b;
2.79-3.33b;
0.58e
gallat
0.23-0.52e
1.83e
Theaflavin
-
2.5d
0.66a
Tearubugin
-
59.4d
-
*a: mg/g; b: mg/100 mL; c: %; d: mg/kg (kuru maddede); e: % (kuru maddede)
Dünyanın en nadide ve en pahalı çayı olduğu belirtilen beyaz çayın
yılda ortalama 600 ila 800 ton arası üretildiği bildirilmektedir. Hasat edildikten
sonra yalnızca soldurulup kurutulan beyaz çay çok hafif, tatlımsı bir lezzete
sahiptir. Yeşil ve siyah çay insan sağlığı açısından çok yararlı olmakla birlikte,
beyaz çay en az üretilen ve en yüksek düzeyde antioksidan içeren çay çeşidi
olarak bilinmektedir. Antioksidanlar vücudu, DNA yapısına zarar vererek ve
yaşlanmayı hızlandırarak vücuda zarar veren tehlikeli yapılar olarak bilinen
serbest radikallerin zararlı etkilerinden koruyan bileşenlerdendir. Antioksidanlar, bu zararlı yapıları bloke edip, nötralize ederler. Beyaz çay, bu koruyucu bileşenlerle yüklüdür. Dünya’da yapılmış olan birçok klinik deney, yüksek
miktarda kateşin özellikle de EGCG içeren beyaz çayın bu bileşen ve diğer
önemli çay bileşenleri sebebiyle insan sağlığına yararlarını şu şekilde sıralamışlardır: Beyaz çayda bulunan antioksidanların bir grubu olan flavonoidler,
kanser hücrelerinin büyümesini engellediği ve yenilerinin oluşmasını önlediği, yine içerdiği antioksidanlar nedeniyle antibakteriyel, antiviral etkiye sahip
olduğu, diğer bir antioksidan grubu olan kateşinlerin kolesterolü düşürdüğü
bulunmuştur. Bunların yanı sıra beyaz çayın, dişleri daha güçlü ve sağlıklı
yapan az miktarda florid ve diğer besin elementlerini içerdiği, kan basıncını
düşürdüğü, kalbi koruduğu, kemikleri güçlendirdiği ve metabolizmayı hızlandırdığı bildirilmektedir. (ÇAYKUR, 2011)
182
5. ÇAYIN TIBBİ AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Çayın her yaş grubu için başta koroner kalp hastalıkları (KKH), inme,
kalp damar hastalıkları (KDH), hipertansiyon (HT), özofagus, mide, kolerektal, akciğer ve prostat gibi çeşitli kanser türleri olmak üzere, artrit, antiviral ve
antiinflamatuar hastalıklara karşı koruyucu ve kemik yoğunluğunu düzenleyici
etkileri yapılan araştırmalarla gösterilmiştir. Hem yeşil hem de siyah çayın içeriğinde bulunan polifenolik bileşikler nedeniyle antioksidan bir içecek olduğu
ve kronik hastalıklardan koruyucu etkisini bu yolla sağladığı belirtilmektedir.
(Henning, 2003:226-235)
Flavonoidlerin antioksidan kapasitesi, oksidatif stresi azaltarak endotel fonksiyonunu artırabilir. Endotel fonksiyonunun artması vazomotor tonusu,
trombosit aktivitesini, lökosit adhezyonu ve vasküler düz kas hücrelerini etkiler. İnsanlar üzerinde yapılan çalışmalar siyah çay içerisinde bulunan flavonoidlerin koroner sirkülasyonu artırdığı, düşük dansiteli lipoprotein (LDL)
kolesterolü %11,1 oranında azalttığını göstermektedir. Flavonoidlerin kanser
patogenezinin erken aşamasında DNA mutasyonlarındaki serbest radikal
aktivitelerini artırdığı görülmektedir. İn vitro hayvan çalışmalarının sonucuna
göre antioksidanların1 anti-inflamatuvar yanıttan sorumlu oldukları saptanmıştır. Yeşil çaydaki kateşinlerin, siyah çaydaki polifenollerin kanser oluşumunu engellediği, flavonitlerin ise antiinflamatuar etki gösterdiği ve tümör
oluşumunu inhibe ettiği belirtilmektedir. Peters ve arkadaşlarının yaptıkları bir
meta analiz çalışmasında günde üç bardak siyah çay tüketiminin (bir bardak
= 237 ml) miyokard infarktüsü (kalp krizi) [MI] görülme sıklığını %11 oranında
azalttığı rapor edilmiştir. Hakim ve arkadaşlarının Suudi Arabistan’da yaşları
30 – 70 arasında değişen 3430 kişilik bir popülasyonda yaptıkları vaka kontrol
çalışmalarında günde 480 ml çay içen katılımcıların Koroner Kalp Hastalığı
(KKH) riskinin azaldığı ve KKH riski ile tüketilen çay miktarı arasında doz yanıt
ilişkisi olduğu bildirilmiştir. (Gardner, 2006:1-16)
2
Japonya’da 5 haftalık 20 – 25 gr ağırlığında, kan şekerleri 250 mg/100
ml den yüksek, insüline bağımlı tip II diabeti olan fareler üzerinde yapılan bir
çalışmada, kilogram başına 100 mgr (100 mgr/kgr vücut ağırlığı) soğutulmuş
yeşil çay verilen farelerin 4 ve 8 hafta arayla plazmalarındaki glukoz seviyesini ve insülin direncini düşürdüğü saptanmıştır. (Miura, 2005: 708-710)
Benzer şekilde insüline bağımlı olmayan diabetik farelerde yeşil çayın
kan glukoz seviyesini azalttığı görülmüştür. Aynı çalışmada siyah çayın içerdiği theaflavinin karbonhidratların sindirimini baskıladığı, siyah çay ekstresinin
α-glukosidaz aktivitesini inhibe ettiği görülmüştür. Siyah çay ekstresinin direkt
olarak pankreastan insülin salınımını uyarmasa bile hiperglisemiyi oldukça
önleyici olduğu ve günlük siyah çay tüketiminin kan glukoz düzeyini beklenen
düzeyde tuttuğu bildirilmiştir. Yapılan bazı çalışmalarda da yeşil çayın içerdiği
en önemli polifenolü olan Epigallokateşin gallat (EGCG)’nin karaciğerden gluAntioksidanların DNA ve hücre zarının oksidasyonunu koruduğu ve bu nedenle antioksidan yönünden zengin besinlerin halk sağlığı açısından önemli olduğu vurgulanmaktadır.
2
Hamster, cricetidae familyasına dahil kemirgen bir hayvandır. Yaklaşık iki yıl yaşarlar. Renk göremedikleri gibi, uzağı görme yetenekleri de fazla gelişmemiştir; buna karşılık koku alma ve özellikle işitme duyuları çok iyidir.
1
183
koz üretimini baskıladığı bildirilmiştir. (Yoko, 2006:786-794)
Suriye’de hamsterler2 üzerinde yapılan bir çalışmada siyah çay ve
yeşil çayın atheroskleroz üzerine etkisi araştırılmış ve her iki çay türünün de
hipolipidemi, antioksidan ve antifibrinolitik etkisi nedeniyle aterosklerozu inhibe ettiği sonucuna varılmıştır. Aynı çalışmada Amerikan popülasyonunda beş
bardak siyah çay tüketiminin kolesterol, lipoprotein üretimini azlattığı; yine
Amerika Birleşik Devletlerinde yapılan epidemiyolojik çalışmalarda günde iki
bardak ya da daha fazla çay tüketiminin kalp krizi nedeniyle ölüm riskini azalttığı rapor edilmiştir. (Vinson, 2004:3661-3665)
Siyah çayın içerdiği theaflavinlerin, yeşil çaydaki kateşinlerle aynı
antioksidan etkiye sahip olmaları nedeniyle her iki çay grubunun da sağlık
açısından eşit etkiye sahip oldukları bildirilmektedir. Yapılan çalışmalarda
siyah çaydaki theaflavinlerin özellikle theaflavin-3,3’-digallate’ın (TF3), yeşil
çaydaki EGCG gibi güçlü bir antioksidan etkiye sahip olduğu saptanmıştır.
Fakat bazı çalışmalarda yeşil çayın içerdiği C vitamini oranı siyah çaya göre
daha fazla bulunduğu için yeşil çayın antioksidan bakımından sağlık açısından daha faydalı olduğu vurgulanmaktadır. (Lee, 2002:785)
Çay tüketimi ile farklı kanser türleri arasındaki ilişkiler değişik
araştırmacılar tarafından çalışılmıştır. İn vitro olarak yapılan çalışmalarda,
çayın içeriğinde bulunan epigallokatesin-3-gallo (EGCG) ve theaflavin
bileşenlerinin antioksidan aktiviteye sahip olduğu gösterilmiştir. Çalışmaların
birçoğu çayın bileşimindeki EGCG, diğerleri ise theaflavin bileşiği üzerinde
yoğunlaşmıştır. Sözü edilen bu iki bileşenin değişik kanser hücrelerinin
büyümesini ve çoğalmasını engellediği iddia edilmektedir. Buna rağmen,
insan çalışmalarında çayın kansere karsı koruyuculuğu açık olmadığı
belirtilmektedir. (Çelik, 2002: 642-648)
Hayvan modelleri kullanılarak yapılan deneysel çalışma sonuçları,
hem yeşil hem de siyah çayın kolerektal kanser gelişmesine karşı koruyucu
olduğunu göstermektedir. Çaylarda bulunan polifenollerin kolerektal kanser
mutagenezi yapabileceği bilinen heterosiklik aromatik aminlere karşı korucuyu özellikleri bilinmektedir. Gerek yeşil çay, gerekse siyah çaydaki kateşinlerin
ve theaflavinlerin normal hücre büyümesini engellemeden kanser hücrelerinin
çoğalmasını engellediği gösterilmiştir. (Can-Lan, 2006:1301-1309)
Doğu Avrupa, Kuzey Avrupa ve Asya’nın büyük kısmında en sık rastlanan kanser türü, fazla miktarda tuz ve tuzlu ürün kullanıma bağlı olarak görünen
mide kanseridir. Helicobacter pylori3 isimli etken bakteri mide mukozasında hücre
döngüsünü arttırır ve mukozada mide kanseri riskini arttırıcı hasara neden olur.
Çay ve çay polifenollerinin bakteri öldürücü ve bakterinin büyümesini engelleyici
özellikleri vardır. İn vitro çalışmalar özellikle yeşil çayın insanda mide kanseri
hücrelerine karşı koruyucu etkisini tanımlamıştır. (Weisburger, 2002:1145-1154)
Çay tüketimi ile bazı kanser türleri arasındaki ilişki aşağıdaki tabloda
sunulmuştur.
Mide ve duodenum’um çeşitli alanlarında yerleşen, gram (-) bir bakteridir. Yerleştiği yerlerde kronik enflamasyona neden olur. Bu kronik enflamasyon sonucunda duedenum ülseri, mide ülseri
ve mide kanseri gelişebilir.
3
184
Tablo 3. Çay Tüketimi ile Bazı Kanser Türleri Arasındaki İlişki (Tosun, 2005:78-83)
Yer
Çay tipi
Etkisi
Ağız
Yeşil
6 ay uygulamadan sonra lezyonlarda % 37.9 kısmi
azalma
Yemek borusu
Yeşil ve siyah
Etkisiz
Mide
Yeşil ve siyah
Günde 7 fincan veya daha fazla yeşil çay tüketenlerde
kanser riskinde % 31’e varan azalma
Pankreas
Yeşil
200 g/ay’a kadar tüketen erkeklerde kanser riskinde %
12, kadınlarda % 53; 200 g/ay’danfazla tüketen erkeklerde % 43, kadınlarda % 47 azalma
Kolorektal
Siyah
Günde 2 veya daha fazla fincan çay tüketenlerde kolon
kanser riskinde % 4, rektum kanseririskinde % 44, kolorektumda % 21 azalma
Deri
Siyah
Farelerle yapılan çalışmada, çay+UV ışın uygulanan
grupta su+UV ışın verilen gruba göre% 30-42 daha az
keratoakantoma ve % 26-33’den daha az squamus deri
tümörü
Akciğer
Siyah
Farelerle yapılan çalışmada, çay+4-metilnitrozamin1-(3-piridil)-1-bütanon
uygulanangrupta
su+
4-metilnitrozamin-1-(3-piridil)-1-bütanon uygulanan gruba göre tümöroluşumunda % 24 azalma, mevcut tümör
boyutlarında % 38 küçülme
Prostat
Yeşil ve siyah
2 fincan/gün’den çok çay tüketenlerde kanser riskinde
% 30 azalma
İdrar kesesi
Yeşil
Kadınlarda kanser riskinde % 50 azalma
6. SONUÇ
Geçmişten günümüze kadar hemen hemen her kültürde önemli bir
yere sahip olduğu görülen ve dünyada oldukça fazla tüketildiği belirtilen çayın, içerdiği etkin maddelerin hücreler üzerindeki olumlu etkileri nedeniyle
sağlık açısından yararlı bir içecek olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bunu tarihsel süreçteki kullanım biçimleri ve dünyada yapılan epidemiyolojik araştırmaların ışığında söyleyebiliriz. Çayın çeşidine bağlı olarak içerdiği fenolik
maddenin miktarı ve buna bağlı olarakta antioksidan aktivitesi de değişmektedir. Siyah, yeşil, oolong ve beyaz çayların içerdikleri fenolik maddelerden
dolayı güçlü antioksidan aktiviteye sahip olmaları nedeniyle kardiyovasküler
sistem hastalıkları, diabet, cilt hastalıkları, kemik ve diş gelişimi, kanser,
antibakteriyel, antiviral hastalıklar ve metabolizma ile ilgili birçok hastalığın
gelişimini ve oluşumunu önlediği yapılan çalışmalarla bildirilmektedir. Yapılan
araştırmalarda yetişkin bir kişide sağlıklı beslenme alışkanlıkları ile birlikte
günlük alınması gereken sıvının (2,5 lt) yaklaşık yarısının çaydan alınması
185
önerilmektedir. Çin’e hüküm sürmüş hanedanlardan birisi olan Tang dönemi
şairlerinden LoT’ong’un çay ile ilgili söylemi bu konuda söyleyebileceklerimizin kısa bir özeti olabilir: “İlk fincan dudaklarımı ve ağzımı ıslatır, ikincisi yalnızlığımı siler, üçüncüsü içimdekileri açığa çıkarır, dördüncüsü beni terletir ve
bütün dertlerim gözeneklerimden uçar gider. Beşinci fincanda arınırım, altıncı
beni ölümsüzlüklerin krallığına götürür, yedincisi ...ah daha fazla içemeyeceğim! 4
“Çay dünyanın gürültüsünü unutmak için içilir” sözüyle T’lenYi Heng
ve çayı “ruh banyosu” diye tanımlayan Avusturyalı Peter Altenberg (1913) çayın fizyolojik açıdan olumlu etkilerinin yanında psikolojik olarakta insan sağlığındaki önemini vurgulamaktadır.
Sağlığın sadece bireyin vücudunda hastalık ve sakatlığın olmayışını
değil, kişinin bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik halinde olması
anlamına geldiğini düşündüğümüzde, çay bitkisinin gerek prehistorik dönemde gerekse modern tıp döneminde kullanılışı açısından her kültürde insanların sağlığını korumaya ve geliştirmeye yardımcı olduğunu görmekteyiz.
Tüm dünyada sevilerek tüketilen ve tıbbi özellikleri de göz ardı edilmeyen çay bitkisinin üretim koşulları iyileştirilmeli, hak ettiği değerin kazanılması için çaba sarf edilmelidir.
KAYNAKLAR
Avins, L., Quick BD. (2009). Steeped in History: The Art of Tea an exhibition
organized by the Fowler Museum at UCLA, 1-39.
Can-Lan, S.,Jian-Min, Y., Woon-Puay, K. ve Mimi, C.Y. (2006). Green tea,
black tea and colorectal cancer risk: a meta-analysis of epidemiologic studies.
Carcinogenesis. 27.7, 1301–1309.
Cooper, R., Morré, D. J. ve Morré, D. M. (2005). Medical benefits of green tea:
part I. review of non-cancer health benefits. The Journal of Alternative and
Complementary Medicine. 11.3, 521-528.
ÇAYKUR (2011). Beyaz Çayın Tarihçesi ve Üretim Teknolojisi. (Erişim Tarihi:
11 Haziran 2013).
Çelik, F. 2006. Çay (Camellia sinensis); İçeriği, Sağlık Üzerindeki Koruyucu
Etkisi ve Önerilen Tüketimi. Turkiye Klinikleri J Med Sci. 26, 642-648.
Fisunoğlu, M. ve H. T. Besler. (2008). Çay ve Sağlık İlişkisi. Sağlık Bakanlığı
Yayın No:727, 1-24.
Gardner, E. J., Ruxton, C. H. S. ve Leeds, A. R. (2006). Black tea – helpful
or harmful? A review of the evidence. European Journal of Clinical Nutrition.
1–16.
http://www.caykazanlari.net/cay-kulturu/%C3%A7in-%C3%A7ay k%C3%BClt%C3%BCr%C3%BC.html
(Son Erişim Tarihi: 19.04.2013)
4
186
Güneş, S. (2012). Türk çay kültürü ve ürünleri. Millî Folklor. 24.93, 234-251.
Henning, S M., Fajardo- Lira, C., Lee, H. W., Youssefian, A. A., Go, V. L.
W., Heber, D. (2003). Catechin content of 18 teas and a green tea extract
supplement correlates with antioxidant capasity. Nutrition and Cancer. 45.2,
226- 235.
Ilgaz, A. Ş., Z. Kalcıoğlu ve E. İslamoğlu.(2006). Türk Beyaz Çayı Üretim Yönetiminin Optimizasyonu ve Türk Beyaz Çayının Kalite Parametrelerinin Belirlenmesi. Çaykur Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü Atatürk Çay Ve Bahçe
Kültürleri Araştırma Enstitüsü Teknoloji Kısım Müdürlüğü. 1-37.
Lee, K. W. ve Lee, H. J. (2002). Antioxidant Activity of Black Tea vs. Green
Tea. The Journal of Nutrition. 132, 785.
Lyons, S. A ve R. J. Petrucelli (1997). Eski Çin. N. Güdücü (Çev.). Çağlar
Boyu Tıp içinde. Roche, 1997, 120-150.
Miura, T., Koike, T ve Ishida, T. (2005). Anti diabetic Activity of Green Tea
(Thea sinensis L.) in genetically type 2 diabetic mice. Journal of Health Science. 51.6, 708-710.
Ruxton, C. H. S. (2008). Black tea and health. British Nutrition Foundation
Nutrition Bulletin. 33.91–101.
Sarıca, S., Ü. Karataş ve M. Diktaş. (2008). Çay (Camellia sinensis); İçeriği,
Metabolizma ve Sağlık Üzerine Etkileri, Antioksidan Aktivitesi ve Etlik Piliç
Karma Yemlerinde Kullanımı. GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi. 25.2, 79-85.
Taşkın, M. (2007). Bahçeden- bardağa çay. Çay Sanayici İş Adamları Derneği
Yayın No: 1, 1-103.
Tosun, İ. ve B. Karadeniz.(2005). Çay ve çay fenoliklerinin antioksidan aktivitesi. OMÜ Zir. Fak. Dergisi. 20.1, 78-83.
Vinson, J. A., Teufel, K. ve Wu, N. (2004). Green and Black Teas Inhibit Atheroscleros is by Lipid, Antioxidant and Fibrinolytic Mechanisms. Journal of
Agricultural and Food Chemistry. 52, 3661-3665.
Weisburger, J.H. ve Chung, F.L. (2002). Mechanism by chronic disease caused by nutritional factors and tobacco products and their prevention by tea
polyphenols. Food and Chemical Toxicology. 40.8, 1145-1154.
Yogeshwer S. (2007). Tea and Cancer Chemoprevention: A Comprehensive
Review. Asian Pacific Journal of Cancer Prevention. 8,155-166.
Yoko, S. ve Hideki, N. (2006). Glukose-lowering effect of powder formulation
of African black tea extract in KK-A/TaJcI Diabetic Mouse. Arch Pharm Res.
29.9, 786-794.
187
RİZE İLİNDE VE DOĞU KARADENİZ BÖLGESİNDE ÇAY
BİTKİLERİNDE GÖRÜLEN HASTALIKLAR
Aziz KARAKAYA1 ve Arzu ÇELIK OĞUZ2
1
2
Prof. Dr., Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi
[email protected]
Araştırma Görevlisi, Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi
[email protected]
ÖZET: Çay ülkemizde ve dünyada sevilerek içilen yaygın bir içecektir. Bütün kültür
bitkilerinde olduğu gibi çay bitkisinde de verimi ve kaliteyi etkileyen hastalıklar
bulunmaktadır. Rize ilindeki en önemli bitki olan çay bitkisinde görülen hastalıklar
konusundaki araştırmalar sınırlıdır. Bu derlemede Rize ilinde ve Doğu Karadeniz
bölgesinde çay bitkisinde gerçekleştirilen hastalık çalışmaları özetlenmiş ve bu
hastalıklar hakkında kısa bilgiler verilmiştir. Rize ilinde ve Doğu Karadeniz bölgesinde
şimdiye kadar yapılan çalışmalarda çay bitkilerinde hastalık oluşturan etmenler Guignardia camelliae (Colletotrichum camelliae), Phyllosticta theae (Phyllosticta theacearum), Pestalotia theae (Pestalotiopsis theae), Fusarium acuminatum, Cercoseptoria
theae, Helminthosporium velitinum, Cercoseptoria theae, Phyllosticta sp., Capnodium sp., Hypodermopsis theae, Rosellinia sp., Piggotia theae, Glomerella cingulata (=
Colletotrichum gloeosporoides), Pestalotiopsis natrassii, Pestalotiopsis sp., Botrytis
cinerea, Phomopsis theae, Phoma sp., Fusarium sp. Monochaetia natrassii, Colletotrichum boninense, Colletotrichum sp., Glomerella sp. ve teşhis edilemeyen 4 fungus
olarak rapor edilmiştir. Ayrıca saprofit olarak Cladosporium cladosporoides, Trichoderma sp., Penicillium sp., Trichothecium sp., fungusları bulunmuştur. Bu hastalıklar
dünyada diğer çay yetiştirilen bölgelerdeki hastalıklar ile karşılaştırılmıştır. Ayrıca durum değerlendirmesi yapılmış ve ileride yapılabilecek çalışmalar tartışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Rize, Çay, Camellia Sinensis, Çay Hastalıkları.
1. GİRİŞ
İnsanlar tarafından sevilerek içilen çay (Camellia sinensis (L.) O.
Kuntze ) bitkisi ülkemizde de Doğu Karadeniz bölgesinde ve özellikle Rize
ilimizde yetiştirilmektedir. Çay Türkiye’de de hemen herkesin severek içtiği
popüler bir içecektir.
Yaprak dökmeyen ağaçsı bir bitki olan çay uzun yıllar yaşayabilmektedir. Çayın anavatanı (gen merkezi), Kuzeyde 20. paralelden başlayıp
10. paralele kadar uzanan bölgedir. Çay bitkisi gen merkezi olan bölgenin
dışında, kuzeyde 42. paralelden (Türkiye) Güneyde 30. paralele (Güney
Afrika) kadar geniş bir alana yayılmıştır. Çay ekim alanı olarak Türkiye
dünyada 6. sırada yer almaktadır. Günümüzde 767 bin dekar çaylık sahada yaklaşık 202 bin üretici çay tarımı ile uğraşmakta, yıllık yaş çay ürünü
rekoltesi iklim ve tarımsal teknik koşullara bağlı olarak 1.000-1.300 bin ton
188
arasında değişebilmektedir. Çaylık alanların %65’i Rize, %21’i Trabzon,
%11’i Artvin, %3’ü ise Giresun ve Ordu illerinde bulunmaktadır (Anonim,
2009b).
Türkiye’de çay tarımı ile ilgili ilk ciddi girişim 1917 yılından sonra gelişmiştir. 1938 yılında ilk çay ürünü elde edilmiştir. Kurulan irili ufaklı atölyelerden sonra ilk çay fabrikası 1947 yılında açılmıştır (Terzi, 2003).
Çay bitkisi, Doğu Karadeniz bölgesinde Artvin, Rize, Trabzon illerini
kapsayan asıl bölgede ve Giresun ve Ordu ili Fatsa ilçesini kapsayan ikincil
bölgede, 180 km uzunluğundaki kıyı şeridinde, 10-35 km içerilere kadar uzanan kesimde, 1000 metre yüksekliklere değin uzanan yamaçlarda ekonomik
anlamda yetiştirilmektedir (Terzi, 2003).
Türkiye’de üretilen çayın % 65’ i Rize ilinde yetiştirilmektedir. Rize
ilinde 122.750 çay üreticisi bulunmaktadır. Rize ilinde çaylık alanlar 499,990
dekar olup bu, bütün Türkiye’deki çaylık alanların %66’sına karşılık gelmektedir. Türkiye’de 2006 yılı itibari ile siyah çay üretiminin 120.000 tonu Çay-Kur,
90.000 tonu ise özel işletmeler tarafından gerçekleştirilmiştir (Taşkın, 2008).
Bütün kültür bitkilerinde olduğu gibi çay bitkisinde de verimi ve kaliteyi etkileyen hastalıklar bulunmaktadır (Anonim 2009a; Zeiss ve Den Braber,
2001).
Zeiss ve Den Braber (2001) Asya’da ve Vietnam’da çaylarda Exobasidium vexans, Colletotrichum coccodes, Pestalotiopsis theae, Gloesporium
theae sinensis, Marasmius crinis-equi, Colletotrichum theae sinensis, Glomerella cingulata, Phyllosticta gemiphilae, Aglaospora aculeata, Botryodiplodia theobromae, Hypoxylon serpens, Corticium salmonicolor, Macrophoma
theicola, Nectria spp., Phomopsis theae, Pseudomonas syringae pv. theae,
Armillaria mellea, Ganoderma philippi, Hypoxylon asarcodes, Phellinus lamaensis, Phellinus noxius, Poria spp. Rosellinia arcuta, Rosellinia necatrix,
Sphaerostilbe repens, Ustulina spp. etmenleri tarafından oluşturulan hastalıklar ile etmeni bilinmeyen bir şiskinlik hastalığını bildirmiştir.
Türkiye’de çay bitkisinde görülen hastalıklar konusunda sınırlı sayıda
araştırma bulunmaktadır. Gürcan (1975), Rize ilindeki çay alanlarında hastalık oluşturan Guignardia camelliae (Colletotrichum camelliae), Phyllosticta
theae, Pestalotia theae, Fusarium acuminatum, Cercoseptoria theae ve Helminthosporium velitinum funguslarını rapor etmiştir. Pestalotia theae etmeni
tarafından oluşturulan hastalık çay bitkilerinin yaprak ve sürgünleri üzerinde
çapları bir santimetrekareye varan gri lekeler oluşturmaktadır. Bu lekeler zamanla birleşerek bütün yaprak yüzeyini kaplayabilmektedir. Guignardia camelliae hastalıklı yaprakların kenarlarında ve ortasında düzensiz veya daire
şeklinde lekeler oluşturmaktadır. Bu lekelerin kenarları koyu halka ile çevrili
olup orta kısımlar gri renktedir. Hastalık ilerledikçe gri lekeler üzerinde siyah
noktacıklar şeklinde fruktifikasyon organları görülmektedir. Phyllosticta theae fungusu yapraklar üzerinde küçük lekeler oluşturmakta, ayrıca sürgünler
üzerinde grileşmeye neden olmaktadır. Hastalıklı bölgelerde siyah noktacıklar
189
halinde piknitler görülmektedir. Pestalotia theae (Pestalotiopsis theae) fungusu yaprak ve sürgünler üzerinde lekeler oluşturmaktadır. Siyah renkteki
aservuluslar konsantrik daireler meydana getirmektedirler. Fusarium acuminatum sararma belirtisi gösteren çay bitkilerinin köklerinden izole edilmiştir.
Cercoseptoria theae sporları lekeli yaprak ve sürgünler üzerinde gözlenmiştir.
Helminthosporium velitinum fungusu çay sürgün ve dallarında bulunmuştur.
Çakır ve Ceylan (1988) Doğu Karadeniz bölgesi çay üretim alanlarında
yapraklarda Guignardia camelliae (eşeysiz dönemi: Colletotrichum camelliae), Pestolatia theae, Cercoseptoria theae, Phyllosticta sp., dallarda leke
oluşturan Pestalotia theae ve Phoma sp., dal ve yapraklarda siyah fumajin
(Capnodium sp. vs.) , sarı fumajin, yıllık sürgün yapraklarında kloroz, yapraklarda ödem hastalıkları, dal ve gövdelerde büyük olasılıkla Hypodermopsis
theae olduğunu tahmin ettikleri fungusları rapor etmişlerdir. Bunların dışında
ayrıca Monochaetia natrassii, Fusarium spp. ve Trichothecium sp. fungusları
da bildirilmiştir. Tespit edilen hastalıkların büyük çoğunluğunun diğer çay yetiştirilen ülkelerde yaygın olan ve çayda üçüncü ve dördüncü derecede önemli
olan hastalıklar olduğu bildirilmiştir.
Samsun Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsünde yapılan bir çalışmada çay bitkisi üzerinde Rosellinia sp. Pestalotia theae, Piggotia theae, Glomerella cingulata (=Colletotrichum gloeosporioides), Pestalotiopsis natrassii,
saprofit olarak da Cladosporium cladosporioides, Trichoderma sp., Penicillium
sp., ve Trichothecium sp. fungusları rapor edilmiştir (Çakır ve Ceylan,1988).
Rize ilinde 2007 ve 2008 yıllarında yapılan survey çalışmaları sonucunda çay bitkisinin yapraklarında çok sayıda yaprak lekeleri görülmüştür.
Bazı sürgünlerde de hastalık belirtileri görülmüştür. Yapraklardan ve sürgünlerden yapılan izolasyonlarda çok sayıda fungal etmen izole edilmiştir. Bazı
yapraklardan birden fazla fungusun geliştiği görülmüştür. Yapraklarda leke
oluşturan Colletotrichum ve Pestalotiopsis funguslarının yaygın olduğu görülmüştür. Ayrıca, Botrytis cinerea, Phomopsis ve Phyllosticta türlerinin neden
olduğu hastalıklar da görülmüştür (Karakaya, 2010).
Rize ilinde çay bitkilerinde Pestalotiopsis türleri tarafından oluşturulan
yaprak lekeleri yaygın olarak bulunmuştur (Karakaya, 2010). Pestalotiopsis
türleri bir çok bitkide hastalık oluşturabilmektedir (Guba, 1961). Bu hastalık
etmeni fungus dünyada çay yetiştirilen bölgelerde de yaygın olarak bulunmaktadır (Hamaya, 1981; Guba, 1961; Mordue ve Holliday, 1971). Bu hastalık yapraklarda Rize ilinin bütün ilçelerinde yaygın olarak bulunmuştur. Sürgünlerde zarar oluşturan Pestalotiopsis theae Pazar ve Hemşin ilçelerinde
görülmüştür. Pestalotiopsis theae fungusuna ek olarak en az bir farklı Pestalotiopsis türü de görülmüştür (Karakaya, 2010). Pestalotiopsis fungusunun
oluşturduğu hastalık belirtileri yapraklarda küçük lekeler olarak görülebildiği
gibi yaprağın bütününde de görülmüştür. İlk başlarda kahverengi olarak başlayan lekeler lezyon olgunlaştıkça grimsi bir renk almıştır. Lekelerde dairesel
halkalar şeklinde aservuluslar görülmüştür. Etmen az oranda sürgünlerde de
görülmüştür. Genç sürgünlerde krem rengi kanser benzeri belirtiler göze çarp-
190
mıştır. Aservuluslar katran rengindedirler. Bu belirtiler diğer araştırıcılar tarafından da rapor edilmiştir. (Gürcan, 1975; Hamaya, 1981). Pestalotiopsis izolatlarının hepsi kültürde aservulus oluşturmuşlardır. Aservulus miktarlarında
ve büyüklüklerinde değişiklikler gözlenmiştir. Pestalotiopsis theae Rize ilinde
yaygın olarak görülmüştür. İzolatların çoğunda Petri kabının arka kısmında
çok yoğun olmayan kirli sarı renkte pigment oluşumu görülmüştür (Karakaya, 2010). Rize ilinde çay bitkileri üzerinde en az iki Pestalotiopsis türünün
hastalık oluşturduğu anlaşılmaktadır.
Değişik Pestalotiopsis türleri çay bitkisinde hastalık oluşturabilmektedir. Çay bitkilerinde gri yanıklık etmenleri olarak Pestalotiopsis theae (=Pestalotia theae), Pestalotiopsis longiseta (=Pestalotia longiseta), yaprak lekesi
etmeni olarak da Pestalotiopsis adusta bildirilmiştir (Anonim 2009a).
Chen ve Chen (1982) Çin’de çay bitkilerinin yapraklarında Pestalozzia (=Pestalotiopsis) theae, Pestalozzia (=Pestalotiopsis) palmarum ve tür
teşhisi yapılamayan bir Pestalozzia(=Pestalotiopsis) türünün hastalık oluşturduğunu bildirmişlerdir.
Keith ve ark. (2006a) çalışmalarında guava ve alternatif konukçulardan elde ettikleri Pestalotiopsis izolatlarının büyük çoğunluğunun benzer
görünüşte olmasına rağmen morfolojik ve kültürel farklılıkların olduğunu ve
türlerin yalnız koloni ve konidi morfolojilerine göre gruplanamayacağını belirtmişlerdir.
Pestalotiopsis türlerinin taksonomisinde problemler bulunmaktadır
(Guba, 1961; Sutton, 1980; Nag Raj, 1993). Bu problemlerin aşılmasında
moleküler çalışmaların yardımcı olabileceği düşünülmektedir (Jeewon ve
ark., 2002, Keith ve ark., 2006a).
Hamaya (1981), Japonya’da gri yanıklık hastalığının Pestalotia
(=Pestalotiopsis) theae, Pestalotia (=Pestalotiopsis) longiseta ve diğer Pestalotia (=Pestalotiopsis) türleri tarafından oluşturulduğunu bildirmektedir.
Hastalık Japonya’da yaygın olarak görülmesine rağmen verdiği zararın ihmal
edilebilir boyutlarda olduğu ancak epidemilerin olduğu zamanlarda zararının
büyük olduğu rapor edilmiştir. Hastalığın Japonya’da çay kesme makinelerinin yaygınlaşması ile yaygınlık kazandığı belirtilmektedir. Hastalık etmeni
fungus yara yerlerinden girerek yaprakları ve sürgünleri hastalandırabilmektedir. Hastalanan sürgünlerden yeteri kadar yeni sürgünlerin oluşamaması ve
yapraklarda oluşan zarar nedeni ile çay veriminin düştüğü bildirilmiştir. İlaçlı
mücadelede, çay kesimini takiben, thiophanate- methyl, benomyl, captafol
veya chlorothalonil fungisitlerinin uygulanması ile hastalığın kontrol altına alınabildiği belirtilmektedir. Fakat thiophanate- methyl ve benomyl ‘e çok hızlı bir şekilde dayanıklılığın oluştuğu bildirilmiştir. Bakırlı fungisitlerin organik
fungisitler kadar etkili olamadığı belirtilmektedir (Hamaya, 1981). Ülkemizde
çay bitkilerinde herhangi bir kimyasal ilaç kullanılmamaktadır. Her ne kadar
bu hastalıklar ülkemizde yaygın olarak tespit edilse de zararı daha çok çay
bitkisinde alt yapraklar ve strese girmiş bitkiler ile sınırlı kalmıştır. Fakat bu
hastalıklar potansiyel olarak önemli olduklarından durumları takip edilmelidir.
Hastalık etmenine dayanıklı genotipler bulunmalı ve etmenlerin biyolojisi detaylı bir şekilde ortaya konulmalıdır.
191
Colletotrichum gloeosporioides hastalıklı çay yapraklarında birkaç
cm’ ye kadar ulaşabilen kahverengi lekeler oluşturmaktadır (Karakaya, 2010).
Lekeler yaprak kenarından başlayabildiği gibi yaprak ortasından da başlayabilmektedir. Etmenin fruktifikasyon organları ileri dönemlerde yaprakta
görülebilmektedir. Etmen, Rize ilinde hastalıklı çay yapraklarından yaygın
olarak, az miktarda da sürgünlerden izole edilmiştir. Rize ilinden izole edilen
Colletotrichum türlerinin çok büyük bir kısmı Glomerella cingulata (eşeysiz
dönemi: Colletotrichum gloeosporioides= Colletotrichum camelliae) olarak
teşhis edilmiştir (Karakaya, 2010; Hanlin, 1990; Sutton, 1980; Mordue, 1971).
Bu hastalık Rize ilinin bütün ilçelerinde yaygın olarak bulunmuştur. Colletotrichum gloeosporioides’in oluşturduğu dal yanıklığı Çamlıhemşin ve İyidere
ilçelerinde görülmüştür.
Kono (1965) kahverengi yanıklık etmenini Japonya’da çay bitkisinden izole etmiş ve etmenin konidili döneminin Colletotrichum camelliae ve
askuslu döneminin Glomerella cingulata olduğunu rapor etmiştir. Rize ilinde
yapılan sürvey çalışmaları sonucunda elde edilen Colletotrichum izolatlarının
bazılarında görülen eşeyli yapıların incelenmesi sonucunda askuslu dönemin
Glomerella cingulata olduğu görülmüştür (Karakaya, 2010; Hamaya, 1981,
Hanlin, 1990; Dr. Katsuyuki Yoshida –kişisel görüşme-, National Institute of
Vegetable and Tea Science, Japan). Amerikan Fitopatoloji Derneğinin web
sitesinde de çaylarda kahverengi yanıklık hastalığı etmeninin Glomerella cingulata ( (eşeysiz dönemi: Colletotrichum gloeosporioides .= Colletotrichum
camelliae) olduğu belirtilmektedir (Anonim 2009a). Etmenin eşeyli dönemi
bazı izolatlarda görülmüştür. Etmen Patates Dekstroz Agar ortamında grimsi
beyazdan koyu griye kadar olan renk tonlarında gelişmektedir.
Antraknoz etmeni Çin’de iki tip hastalık oluşturmaktadır: Kahverengi yanıklık Guignardia camelliae (eşeysiz dönemi: Colletotrichum camelliae)
tarafından oluşturulmakta olup Çin’de görülen en yaygın yaprak hastalığıdır.
Çay antraknozu ise Colletotrichum theae-sinensis tarafından oluşturulmaktadır ve fidanlıklarda önemlidir (Chen ve Chen, 1982).
Colletotrichum theae sinensis, Colletotrichum camelliae ’dan sporlarının daha küçük olması ile ayrılmaktadır (Ezuko ve Ando, 1994). Bu türe
ülkemizde rastlanamamıştır. Bu tür Japonya’da çay bitkisinin en önemli hastalıklarından birisidir (Hamaya, 1981). Bu hastalığın ülkemize girmemesi için
gerekli önlemler alınmalıdır. Colletotrichum theae sinensis ile yapılan moleküler çalışmalar bu fungusun diğer Colletotrichum türlerinden farklı olduğunu
ortaya çıkarmıştır. Araştırıcılar bu türün Colletotrichum cinsine dahil olmaması
gerektiğini belirtmişlerdir (Moriwaki ve ark., 2002). Moriwaki ve Sato (2009)
bu fungus için Discula theae-sinensis ismini önermişlerdir.
Sutton (1980) Colletotrichum gloeosporioides’ in bir gruptan oluştuğunu, alt elementlerin arzu edilen şekilde ayrılamadığını belirtmiştir. Bu fungus tropik ve subtropik bölgelerde yaygın olarak bulunmaktadır. Fungus fazla miktarda varyasyon göstermektedir (Sutton, 1980). Moriwaki ve ark., (2002) yaptıkları
moleküler çalışmalar neticesinde Colletotrichum gloeosporioides’ in 3 gruba
ayrıldığını belirtmişlerdir. Rize ilinden elde edilen çay izolatlarının çoğunluğu
192
benzer özellikleri göstermesine rağmen farklılıklar gösteren az sayıda izolat
da görülmüştür (Karakaya, 2010). Çay bitkisinden elde edilen Colletotrichum
izolatları ile moleküler çalışmaların yapılmasında fayda bulunmaktadır.
Rize ilinde yapılan sürveylerde görülen diğer bir dal yanıklığı hastalığının etmeni bir Glomerella türü olarak teşhis edilmiştir (Karakaya, 2010).
Bu hastalık etmeni Glomerella major olabileceği gibi yeni bir tür olması da
muhtemeldir. Glomerella major, Glomerella cingulata ’dan daha büyük askosporlarının ve konidilerinin olması ile ayrılmaktadır (Holliday, 1980).
Keith ve ark., (2006b) Pestalotiopsis ve Colletotrichum funguslarının
zayıf patojen olduklarını ve genellikle olumsuz çevre koşulları ve uygun olmayan yetiştiricilik işlemleri sonucunda zayıflamış bitkileri etkilediğini bildirmektedir. Bu hastalıkları, bitkiler arasındaki havalanmanın zayıf olması, yüksek
nem veya yaprak ıslaklığının uzun sürmesi gibi etkenlerin teşvik ettiği belirtilmektedir.
Rize ilinde Colletotrichum fungusu tarafından oluşturulan hastalık çay
yapraklarında yaygın olarak görülmüştür. Bu hastalık Rize ilinin bütün ilçelerinde yaygın olarak bulunmuştur. Dal ve sürgün yanıklığı ise sınırlı sayıda
görülmüştür (Karakaya, 2010).
Colletotrichum türleri bir çok bitkide hastalık oluşturabilmektedir. Bu
fungusun taksonomisinde sorunlar bulunmaktadır (Hyde ve ark., 2009). Colletotrichum türlerinin sınıflandırmasında görülen bazı problemlerin çözümünde
moleküler yöntemlerin kullanılması fayda sağlayabilecektir (Cannon ve ark.,
2012; Damm ve ark., 2012; Weir ve ark., 2012)
Botrytis cinerea Rize ilinde çay bitkilerinde sürgün yanıklığı, çiçek ve
tomurcuk yanıklığı, dallarda kanser ve yaprak lekeleri oluşturmuştur. Botrytis cinerea zararı Rize- Merkez, Çamlıhemşin, Hemşin, Çayeli, Pazar, Ardeşen, İyidere, İkizdere ve Derepazarı ilçelerinde görülmüştür. Dal kanseri
Çayeli ilçesinde görülmüştür. Tomurcuk ve sürgün yanıklığı Rize-Merkez,
Çamlıhemşin, Hemşin, Çayeli, Pazar, ve Derepazarı ilçelerinde görülmüştür.
Yaprak lekelerine ise Çamlıhemşin, Hemşin, İyidere, İkizdere ve Derepazarı
ilçelerinde raslanmıştır (Karakaya, 2010).Çay bitkilerinde hastalık oluşturan
Botrytis cinerea fungusu Japonya’dan da rapor edilmiştir (Hamaya ve ark.,
1982). Khodaparast ve Hedjaroude (1996) İran’ın kuzeyinde çay bitkilerinde
hastalık oluşturan bir Botrytis türünü rapor etmişlerdir.
Rize ilinde çay yapraklarında hastalık oluşturan diğer bir etmen de
Phyllosticta theacearum olarak bulunmuştur. Etmen Rize-Merkez, Pazar ve
Güneysu ilçelerinde görülmüştür. Bu hastalık yaygın olarak bulunmamıştır
(Karakaya, 2010). Phyllosticta theacearum (=Phyllosticta theae) yapraklarda kırmızımsı kahverengi lekeler oluşturmaktadır. Lekeler kesin sınırlar ile
ayrılmaktadır. Yaprak lekeleri üzerinde etmenin bol miktarda piknitleri oluşmaktadır. Etmen Patates Dekstroz Agar ortamında siyahımsı yeşil bir gelişme göstermiştir. Bu hastalık etmeninin İran’ın kuzeyinde çaylarda hastalık
oluşturduğu rapor edilmiştir (Khodaparast ve Hedjaroude, 1996). Chen ve
193
Chen(1982) etmeni Çin’de rapor etmişlerdir. Van Der AA (1973) etmenin Thea
sinensis (=Camellia sinensis) bitkisinde ve muhtemelen diğer Theaceae familyası üyelerinde görüldüğünü belirtmektedir.
Rize ilinde çay bitkilerinde hastalık oluşturan diğer bir etmen de Phomopsis theae olarak bulunmuştur. Bu hastalık Çayeli, İyidere ve Rize merkez
ilçelerinde tespit edilmiştir. Bu hastalık da yaygın olarak bulunmamıştır (Karakaya, 2010). Hastalık yapraklarda kenarlardan başlayan lekeler şeklinde
görülmüştür Hastalık etmeninin alfa ve beta konidileri Patates Dekstroz Agar
ortamında görülmüştür. Japonya’da dal kanseri belirtileri gösteren bitkilerden
diğer fungusların yanı sıra Phomopsis sp. izole edildiği belirtilmektedir (Hamaya, 1981). Amerikan Fitopatoloji Derneğinin web sitesinde etmenin dallarda kanser oluşturduğu bildirilmiştir (Anonim, 2009a). Chen ve Chen (1982)
bir Phomopsis türünün çay bitkisinin dallarında kanser oluşturduğunu rapor
etmişlerdir.
Bu hastalıklara ek olarak yapraklardan az miktarda Fusarium sp.’
de izole edilmiştir. Fusarium sp. pembe gül renginde gelişme göstermiş ve
Çayeli, Rize-Merkez, Ardeşen, İkizdere, Hemşin, Fındıklı ve Çamlıhemşin
ilçelerinden izole edilmiştir (Karakaya, 2010).
Çaylarda çoklu enfeksiyonlar da belirlenmiştir. Aynı yapraktan birkaç
farklı etmen izole edilebilmiştir (Karakaya, 2010).
Rize ilindeki sürvey çalışmaları sırasında herhangi bir kök hastalığı
tespit edilememiştir (Karakaya, 2010).
Karakaya ve ark. (2011) Rize ilinde çay bitkilerinde Colletotrichum
gloeosporioides, Colletotrichum boninense, Pestalotiopsis theae, Phoma
sp., Botrytis cinerea, Phomopsis theae, Phyllosticta theacearum ve teşhis
edilemeyen dört adet fungusun hastalık yaptığını bildirmişlerdir. Araştırıcılar
Colletotrichum gloeosporioides ve Pestalotiopsis theae tarafından meydana
getirilen yaprak hastalıklarının yaygın olduğunu bildirmişlerdir. Çay yapraklarında en az 2 değişik Pestalotiopsis türünün hastalık yaptığı belirtilmiştir. Yine
aynı araştırıcılar türü teşhis edilemeyen bir Glomerella türünün çay dallarında
kanser oluşturduğunu bildirmişlerdir.
Karakaya (2009) Rize ilinin merkez, İyidere ve Çayeli ilçelerinde çay
bitkilerinde yanıklık oluşturan Phomopsis theae fungusunu rapor etmiştir.
Yapraklarda kenarlardan başlayan yanıklık belirtileri görülmüştür. Hastalıklı
kısımlar sarı-krem renginde olup piknitler görülmüştür. Phomopsis theae çay
bitkisinde Etiyopya, Kenya, Malawi, Tanzanya, Uganda, Zimbabwe, Hindistan, Malezya, Nepal, Sri Lanka, Tayland, ve Paua New Guinea ülkelerinde de
hastalık oluşturmuştur (Punithalingam ve Gibson, 1972; Anonymous, 1993).
Karakaya ve Bayraktar (2010) Rize ilinde çay bitkilerinde Botrytis cinerea’ nın hastalık oluşturduğunu bildirmişlerdir. Etmen çay bitkilerinin dal,
tomurcuk, çiçek ve genç yapraklarında yanıklık oluşturmuştur. Ayrıca dal kanseri ve yaprak lekeleri de gözlenmiştir. Hastalık etmeni Rize merkez ilçe, Derepazarı, Çamlıhemşin, Çayeli, Pazar, Hemşin, İkizdere, Ardeşen ve İyidere
ilçelerinde tespit edilmiştir.
194
Rize’de gerçekleştirilen çay hastalıkları sürveyinde herhangi bir kök
hastalığı tespit edilememiştir (Karakaya, 2010). Çakır ve Ceylan (1988) ‘da
çalışmalarında herhangi bir kök hastalığına rastlamamışlardır. Gürcan (1975)
köklerde Fusarium acuminatum fungusunu rapor etmiştir. Ayrıca Samsun Zirai
Mücadele Araştırma Enstitüsünün bir raporunda Rosellinia sp. rapor edilmiştir
(Çakır veCeylan, 1988). Bu verilere dayanarak kök hastalıklarının bölgede
yaygın olmadığı söylenebilir. Bununla birlikte bu konuda detaylı araştırmaların
yapılmasında fayda bulunmaktadır.
Çay bitkilerinde kesilme esnasında yaralanma ya da sık çaylıklar
içinde kesim işlemi sırasında yaprak ve dallarda oluşabilecek zararlanmalar
Pestalotiopsis ve diğer fungusların zarar oluşturmasında etkili olabilir. Yine
çayda zararlı böceklerin beslenirken açmış oldukları yaralar da hastalık etmenlerinin enfeksiyonunu kolaylaştırabilir.
Chen ve Chen (1982), Exobasidium vexans tarafından oluşturulan su
kabarcık yanıklığı hastalığının Çin’de yetiştirilen çay bitkilerinin muhtemelen
en önemli hastalığı olduğunu rapor etmişlerdir. Bu hastalık Hindistan, Sri Lanka ve bir çok diğer çay üreticisi ülkelerde çayın en önemli hastalıklarındandır.
Bu hastalık Japonya’da da yaygın olarak görülmekte fakat dağlık bölgelerin
dışında epidemi yapmamaktadır (Hamaya, 1981). Bu hastalık ülkemizde tespit edilmemiştir. Bu önemli hastalığın ülkemize girmemesi için tedbirler alınmalıdır. Hastalıkların görüldüğü ülkelerden ülkemize bitki materyali getirilmemeli ya da hastalıksız olduğundan emin olunmalıdır.
Keith ve ark., (2006b) Su kabarcık yanıklığı (etmeni: Exobasidium
vexans), At saçı hastalığı (etmeni: Marasmius crinisequi), sürgünlerde geriye
ölüm ve kanser (etmeni: Macrophoma theicola) hastalıklarının önemli oranda
çay yetiştiriciliği yapılan bölgelerde çok tahripkar olduğunu belirtmektedir. Bu
ve diğer hastalıkların ülkemize girmemesi için gerekli tedbirler alınmalıdır.
2. SONUÇ
Karakaya (2010) tarafından gerçekleştirilen çalışmada çay bitkilerinde farklı belirti gösteren çok sayıda hastalıklı bitki örneği gözlemlenmiştir.
Bunların çoğunu yapraklarda görülen fungal etmenler oluşturmuştur. Dallarda
da yanıklık ve kanser belirtileri bazı bölgelerde görülmüştür. Fakat hastalıkların çok yaygın olmadığı ve şu an çay üretimi için bir tehdit oluşturmadığı
kanaatine varılmıştır. Fakat görülen hastalık etmenleri önemli patojenlerdir
ve bir epidemi yapma ihtimalleri her zaman bulunabilmektedir. Çayda görülen hastalıkların düzenli aralıklarla takip edilmesi ve yaygın hastalıklara karşı dayanıklı çay genotiplerinin bulunarak üreticilere tavsiye edilmesi yerinde
olacaktır. Özellikle yaprak hastalıklarının çoğu çay bitkisinin alt yapraklarında
görülmüştür. Bu durum diğer araştırıcılar tarafından da rapor edilmiştir (Guba,
1961). Bu hastalıklar ile ilgili detaylı çalışmaların yapılması gerekmektedir.
Ülkemizde çay ekim sahalarında zirai mücadele ilaçları kullanılmamaktadır.
Bu sevindirici bir durumdur. Diğer ülkelerde bir kısmı ülkemizde bulunmayan
hastalıklar için ilaçlamalar yapılmaktadır. Ülkemizde de özellikle çok sayıda
195
yaprak hastalıklarının görülmesine rağmen bunlar genellikle alt yapraklarda veya yaralama gibi nedenlerle zarar görmüş veya strese girmiş bitkilerde
görülmüştür. Etmenlerin morfolojik ve moleküler tanımlanmaları yapılmalı ve
varsa ırkları ortaya konulmalıdır. Etmenlerin biyolojileri takip edilmeli ve hastalıkların ne zaman başladığı ve hastalığın yayılma durumları ortaya konulmalıdır. Ayrıca önemli hastalıklara karşı çay hatlarının dayanıklılık durumları
ortaya konulmalıdır.
SONSÖZ
Çalışmamıza olan desteklerinden dolayı TÜBİTAK’a (Proje No: 107O661),
yardımlarından dolayı Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Rize Tarım İl
Müdürlüğü ve Atatürk Çay ve Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü personeline, konu ile ilgili bazı yayınları gönderen ve bazı sorularımızı cevaplayarak
yardımcı olan Namiko Ikeda ve Dr. Katsuyuki Yoshida’ya (National Institute
of Vegetable and Tea Science, Japan), konu ile ilgili bazı yayınları gönderen Umut Toprak’a (Saskatchewan Üniversitesi, Moleküler Genetik Bölümü,
Kanada), Dr. Jouji Moriwaki (Toyama Prefectural Agricultural, Forestry and
Fisheries Research Center, Japan) ve Dr. Toyozo Sato’ ya (National Institute
of Agrobiological Sciences, Japan) teşekkür ederiz.
KAYNAKLAR
Anonim. 2009a. Web sitesi: http://www.apsnet.org/online/common/names/
tea.asp,Erişim tarihi 10.05.2008.
Anonim. 2009b. Web sitesi: http://www.caykur.gov.tr/, Erişim tarihi 12.6.2008.
Anonymous. (1993). Distribution maps of plant diseases. Phomopsis theae.
International Mycological Institute. CABI. Map No. 493.
Cannon, P. F., U. Damm, P.R. Johnston, B.S. Weir. (2012). Colletotrichum – current status and future directions. Studies in Mycology 73: 181–213.
Chen, T., Chen, S. (1982). Diseases of tea and their control in the People’s
Republic of China. Plant Disease 66 (10): 961-965.
Çakır, O., Ceylan, S. (1988). Doğu Karadeniz Bölgesi çay (Camellia sinensis
L.) üretim alanlarında hastalık oluşturan etmenlerin tespiti üzerinde araştırmalar. Bitki Koruma Bülteni 27(1-2):87-99.
Damm, U., P.F. Cannon, J.H.C. Woudenberg, P.W. Crous. (2012). The Colletotrichum acutatum species complex. Studies in Mycology 73: 37–113.
Ezuka, A., Ando, Y. (1994). Tea Diseases in Japan. Japan Plant Protection Association, Tokyo, Japan.
196
Guba, E. F. (1961). Monograph of Monochaetia and Pestalotia. Harward University Press. Cambridge, Massachusetts. 342 pp.
Gürcan A. (1975). Çay hastalıkları. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yıllığı,
25(2): 483-496,
Hamaya, E. (1981). Diseases of tea plant in Japan and their control. Review
of Plant Protection Research, 14: 96-111.
Hamaya, E., Fukuda, T., Muto, M. (1982). Occurrence of gray mold (Botrytis
cinerea) of tea plant (Abstr.). Ann. Phytopath. Soc. Japan 48.
Hanlin, R. T. (1990). Illustrated genera of ascomycetes. APS Press, Minnesota. Pp: 263.
Holliday, P. (1980). Fungus disease of tropical crops. Cambridge University
Press. 607 pp.
Hyde, K., L. Cai, P. F. Cannon, J. A. Crouch., P. W. Crous., U. Damm, P. H.
Goodwin, H. Chen, P. K. Johnston, E. B. G. Jones, Z. Y. Liu, E. H. C. McKenzie, J Moriwaki, P: Noireung, S. R. Pennycook, L. H. Pfenning, H. Prihastuti, T.
Sato, R. G. Shivas, Y. P. Tan, P. W. J. Taylor, B. S. Weir, Y. I. Yang, J. Z. Zhang.
(2009). Colletotrichum-names in current use. Fungal Diversity 39: 147-182.
Jeewon, R., Liew, E. C. Y., Hyde, K. D. (2002). Phylogenetic relationships of
Pestalotiopsis and allied genera inferred from ribosomal DNA sequences and
morphological characters. Molecular Phylogenetics and Evolution 25: 378392.
Karakaya, A. (2009). Phomopsis theae on Camellia sinensis in Turkey. Journal of Plant Pathology 91: S4.105.
Karakaya, A. (2010). Rize ilinde çay bitkilerinde görülen önemli hastalıkların belirlenmesi ve çaylarda ve kivilerde zarar oluşturan Pestalotiopsis hastalığının karakterizasyonu. TÜBİTAK Proje No: 107O661 nihai raporu. 56 s.
Karakaya, A., H. Bayraktar. (2010). Botrytis disease of tea in Turkey. Journal
of Phytopathology 158 (10): 705-707.
Karakaya, A., J. Moriwaki, T. Sato. (2011). Tea diseases observed in Rize, Turkey. 2011. Asian Mycological Congress. August 7-11, 2011. Incheon, Korea.
Keith, L. M.., Velasquez, M. E., Zee, F. T. (2006a). Identification and characterization of Pestalotiopsis spp. causing scab disease of guava, Psidium
guajava, in Hawaii. Plant Disease, 90:16-23.
Keith, L. M., Ko, W., Sato, D. W. (2006b). Identification Guide for Diseases of
Tea (Camellia sinensis). Cooperative Extension Service. College of Tropical
Agriculture and Human Resources, University of Hawai’i at Manoa, PD-33.
Khodaparast, A. S., Hedjaroude Gh. A. (1996). Fungal pathogens of tea plant
in Northern Iran. Iran. J. Plant Path., 32 (3/4) 233-243 (Pe),168-170.
197
Kono, M. (1965). Studies on the brown blight of tea plant, with special reference to latency of the pathogen on apparently healthy shoots. Special Bulletin No. 1 of the Research Institute of Food Science. Kinki Univ. 66 pp.
Mordue, J. E. M. (1971). Glomerella cingulata. I.M.I. Descriptions of Pathogenic Fungi and Bacteria No. 315,
Mordue, J. E. M., Holliday, P. (1971). Pestalotiopsis theae. C. M. I. Desriptions
of Pathogenic Fungi And Bacteria No. 318.
Moriwaki, J., Sato, T. (2009). A new combination for the causal agent of tea anthracnose:Discula theae-sinensis (I. Miyake) Moriwaki & Toy. Sato, comb. nov. J. Gen. Plant Pathol., 75: 359-361.
Moriwaki, J., T. Tsukiboshi, T. Sato.. (2002). Grouping of Colletotrichum species in Japan based on rDNA sequences. J. Gen. Plant Pathol., 68: 307-320.
Nag Raj, T. R. (1993). Coelomycetous anamorphs with appandage –bearing
conidia. Mycologue Publications, Waterloo, Ontario, Canada.
Punithalingam, E., Gibson I. A. S. (1972). Phomopsis theae. IMI Descriptions
of Pathogenic Fungi and Bacteria No.330,
Sutton, B. C. (1980). The Coelomycetes Fungi Imperfecti with acervuli and stromata. Commonwealth Mycological Institute, Kew, Surrey, England. 696 pp.
Taşkın, M. (2008). Trabzon, Ticaret-Tarım-Fındık-Çay. Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası yayını. Eser matbaacılık. Trabzon. 202 s.
Terzi, N. (2003). Çay sektörü analizi. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası
Tarım Politikaları Yayın Dizisi No:4. Ankara. 79 s..
Van Der AA, H. A. (1973). Studies in Phyllosticta. CBS Studies in Mycology No 5.
Weir, B. S., P.R. Johnston, U. Damm. (2012). The Colletotrichum gloeosporioides species complex. Studies in Mycology 73: 115–180.
Zeiss, M. R., Den Braber, K. (2001). Major Diseases of Tea in Viet Nam In Tea
IPM Ecological Guide Published by CIDSE (Cooperation Internationale
pour le Developpment et la Solidarite) (http://www.communityipm.org/docs/
Tea_Eco-Guide/Tea_Eco-Guide.html).
198
199
çay
alternatif arayışlar
200
ÇAY ÜRETİCİSİNE EK GELİR OLARAK KİVİ YETİŞTİRİCİLİĞİ
5
Mustafa AKBULUT1, Hüseyin BAYKAL2 ve Yusuf ŞAVŞATLI 3
1
2
3
Doç. Dr., Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
Maviyemiş Uyg. ve Araş. Merkezi
[email protected]
Öğr. Gör., Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
Maviyemiş Uyg. ve Araş. Merkezi
[email protected]
Yrd. Doç. Dr., Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
Maviyemiş Uyg. ve Araş. Merkezi
[email protected]
Özet: Rize ili Çay üretimi yanında son yıllarda kivi meyvesi üretimiyle de adından
söz ettiren bir ilimizdir. İlimizde çay bitkisinin yetiştiriciliği sektörel bazda gelişimi sürdürürken, kivi üretimin de ise Rize Türkiye’de 3. sırada yer almaktadır. Henüz kivi
yetiştiriciliği, bakımı ve pazarlanma gibi konularda birçok eksikliklerin bulunduğu da
görülmektedir. Çalışmada çay yetiştiriciliği ve kivi yetiştiriciliği birlikte değerlendirilirken, kivinin çay tarımına ek gelir getirici bir ürün olarak nasıl bir yetiştiriciliğinin uygun
olabileceği incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Çay, Kivi, Rize, Ek Gelir.
1. GİRİŞ
2012 yılı kivi üretimi Dünya’da 1.388.158 ton olup, İtalya Yeni Zelanda,
Şili, Yunanistan ve Fransa önemli üretici ülkelerdir. Ayrıca, Dünya’da kivi
üretimi 1985 yılından itibaren hızlı bir yükseliş göstermiştir. Türkiye’de 2012
yılı verilerine göre kivi üretimi 37.247 ton olup, dünya kivi üretiminde 9. sırada
yer almaktadır (Şekil 1., Şekil 2.) (FAO, 2013).
Ülkemizde kivi üretimi 2002 yılından itibaren hızlı bir artış göstermiş
olup, Önemli kivi üreticisi iller Yalova, Ordu, Rize, Samsun, Giresun ve
Trabzon’dur. Bu iller içerisinde 3. sırada yer alan Rize ilimizin, Çay üretiminde
1. sırada yer alması nedeniyle kivi üretimi ilde ek gelir getirici bir ürün olarak
gelişim göstermiştir (Şekil 3., Şekil 4) (TÜİK, 2013) . Rize ili gerek çay gerekse
kivi üretimi için uygun iklim ve toprak özelliklerine sahiptir. Ayrıca, kivi bölgede
kabul görmüş bir tarımsal üründür (Akbulut, 2010; Akbulut, 2012; Cangi ve
İslam, 2003; Esin ve Canca, 2006; Karadeniz, Cangi ve İslam, 2003; Özcan
ve Zenginbal 2003; Özdemir ve Özyazıcı, 2002).
1
Bu çalışma sempozyumda poster olarak yer almıştır.
201
Şekil 1. Dünya Kivi Üretimi (1970-2010)
Şekil 2. Ülkelerin Kivi Üretimi (1970-2010)
202
Şekil 3. Türkiye Kivi Üretimi (1994-2012)
Şekil 4. İllerin Kivi Üretimi (2012)
2. TARTIŞMA
Rize ilinde toplam 3.443 dekar alanda 6.242 ton kivi üretimi ile hem
üretim hem de alan açısından ülkemizin %17’sine sahiptir. Toplam ağaç
sayısı 172.915 adet olup bu ağaçların 146.350 adeti meyve veren yaşta
26.565 adeti meyve vermeyen yaştadır. Rize ilinde kivi üretimi daha çok sahil
bölgede yaygınlaşmış olup, Ardeşen 1.375 dekar alanda 2.979 ton üretim
ile en önemli üretici ilçedir. Bunu 996 ton üretim ile Merkez ilçe, 700 ton ile
Fındıklı, 533 ton ile Pazar ve 473 ton ile Çayeli izlemektedir (Tablo 1.) (TÜİK,
2013). Rize’de ülkemizdeki kivi üretim alanlarından farklı olarak, çay ile karışık
yetiştiricilik yapılmakta ve çayla birlikte daha yüksek gelir getirdiği için üretici
tarafından karışık kivilikler genellikle tercih edilmektedir (Akbulut, 2013).
Kivi’de Rize ilinde bitki başına verim 20-50 kg/ağaç arasında
değişmekte olup, en yüksek verim 50 kg/ağaç ile Pazar ilçesindedir. Ağaç
sayısı yönünden en çarpıcı durum Çayeli ilçesinde meyve vermeyen ağaç
sayısının (9,580 adet) yani, yeni tesis bahçenin diğer ilçelerden yüksek
olmasıdır. Yeni bahçe tesisi açısından Pazar, Fındıklı ve Merkez ilçede de
Çayeli ilçesini takip etmektedir. Ancak ülkemiz kivi ağacı sayısı içerisinde Rize
203
ilinin %’si düşük olup (%13,9), arazinin sınırlı olması nedeniyle yeni bahçe
tesisindeki ağaç sayısı (meyve vermeyen yaştaki ağaç sayısı 26.565 adet)
ancak % 6,8 olarak gerçekleşmiştir (Tablo 1.) (TÜİK, 2013).
Tablo 1. Rize İli 2012 Yılı Kivi Üretim Değerleri (TÜİK, 2013)
Verim (kg/
ağaç)
Meyve Veren
Yaşta Ağaç
Sayısı
Meyve
Veren Yaşta
Ağaç Sayısı
Alan
(Dekar)
Üretim
(ton)
Ardeşen
1375
2979
45
66200
2400
68600
Merkez
464
996
40
24900
3750
28650
Fındıklı
558
700
35
20000
4000
24000
Pazar
309
533
50
10650
4265
14915
Çayeli
528
473
35
13500
9580
23080
Güneysu
14
99
45
2200
550
2750
Çamlıhemşin
86
69
22
3120
1000
4120
Derepazarı
32
47
37
1270
70
1340
İyidere
30
41
30
1260
200
1460
Hemşin
26
34
20
1700
700
2400
Kalkandere
16
27
30
900
50
950
İkizdere
5
13
20
650
0
650
RİZE TOPLAM
3443
(% 16,9)
6242
(%16,8)
146350
(% 17,1)
26565
(% 6,8)
172915
(% 13,9)
TÜRKİYE
20400
37247
855611
392109
1247720
İLÇE
44
Toplam
Ağaç
204
Ülkemizde çay üretim istatistiklerine göre çayda 1988 yılından 2012
yılına kadar olan dönem incelendiğinde çay üretim alanlarında azalmaya,
karşılık yaş çay yaprağı üretiminde önemli artışların olduğu görülmektedir. Bu
sayede de 200.000’den fazla üretici çay yetiştiriciliği ile gelir sağlamaktadır
(Tablo 2.) (TÜİK, 2013). Çay alanlarında azalmanın en önemli nedeni
çaylıklarda ruhsatlandırma işlemleri olup, bir miktar alanda mesken alanı
olarak değerlendirilmiştir (Çaykur, 2012; Saklı, 2008). Ayrıca, çay konusunda
pek çok araştırma yürütülmüş olup, konu sürekli olarak incelenmiştir (Koyuncu
ve Koyuncu, 2011).
Tablo 2. Türkiye 1988-2012 Yılları Arası Çay Verileri (TÜİK, 2013)
Çay yetiştiren
çiftçi sayısı
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
196 386
202 082
202 904
215 278
215 388
214 542
201 558
201 657
201 844
201 957
203 038
203 875
204 491
204 112
203 028
203 318
202 431
202 699
203 431
203 901
199 231
200 798
202 494
205 312
205 312
Çay yetiştirmeye ayrılan
alan (Dekar)
862 880
895 250
905 750
886 390
893 450
893 300
767 910
766 090
767 430
767 550
767 520
767 490
767 500
766 530
766 450
766 400
766 320
766 250
766 136
765 808
758 257
758 513
758 641
758 895
758 566
Yaş çay yaprağı üretimi
(Ton)
752 662
662 549
608 440
682 858
724 383
578 500
654 000
523 465
600 000
752 000
978 589
1 095 532
758 038
824 946
791 700
869 000
1 105 000
1 192 004
1 121 206
1 145 321
1 100 257
1 103 340
1 305 566
1 231 141
1 250 000
Ülkemizde çay üretimi açısından bakıldığında sadece Rize, Trabzon,
Artvin, Giresun ve Ordu illerinde üretim yapıldığı görülmektedir. Bu iller
içerisinde Çay üretim alanlarının % 65,6’sına (497.395 dekar) ve yaş çay
üretiminin % 75,4’üne (942.424 ton) sahip olan Rize ilimiz önemli yere sahiptir
(Tablo 3.) (TÜİK, 2013). Bu yönüyle Rize ilinde çaya alternatif arayışına ihtiyaç
yoktur. Ancak, kimi yıllar üreticilerin ek gelir sağlayıcı ürünlere yönelik talepleri
de kiviyi önemli bir ek gelir sağlayan ürün haline getirmiştir.
205
Tablo 3. 2012 Yılı Yaş Çay Üretim Alanları ve Üretim Değerleri (TÜİK, 2013)
Rize
Trabzon
Artvin
Giresun
Ordu
TÜRKİYE
Çay alanı
(dekar)
497.395
(%65,6)
155.264
85.755
20.092
60
758.566
Üretim
(ton)
942.424
(%75,4)
165.504
113.280
28.712
80
1.250.000
Son yıllarda, çay ile birlikte ek gelir getirici bir ürün olarak değerlendirilen
kivinin yıllar itibariyle üretici fiyatlarına bakıldığında ise 2008 yılında 3,27 TL/
kg’ye kadar yükselirken son yıllarda yaşanan sorunlar nedeniyle 2012 yılında
2,04 TL/kg’e kadar düşmüştür. Çay fiyatları ise istikrarlı bir artış göstermekte
olup, 2012 yılında 1,10 TL/kg olmuştur (Şekil 5.) (TÜİK, 2013).
Şekil 5. 1994-2012 yılları arası Kivi ve Yaş Çay Fiyatları (TÜİK, 2013)
Ayrıca, 2010 yılı kivi üreticisinin eline geçen gelir Türkiye ortalaması
2,39 TL/kg iken aynı dönemde Rize ilinde kivi üreticisinin 1,88 TL/kg gelir elde
ettiği görülmektedir. Karadeniz Bölgesindeki diğer illerde de benzer durum
tespit edilmiştir (TÜİK, 2013).
Çay yetiştiriciliği açısından Rize ili Türkiye çay alanlarının % 65,6’sını
ve üretimin % 75,4’ünü gerçekleştirip ülkemizde 1. olurken, bu üretimden
toplam gelir olarak 1.036.666.400 TL (1,10 TL/kg yaş çay) elde edilmiştir. Kivi
yetiştiriciliğinde ise Türkiye kivi alanlarının %16,9’una ve üretimin % 16,8’ini
gerçekleştirip ülkemizde 3. sırada yer alırken, bu üretimden toplam gelir
olarak 7.023.720 TL (2,04 TL/Kg kivi) elde edilmiştir (TÜİK, 2013).
206
Tablo 4. Çay ve Kivi 2012 Yılı Alan, Üretim ve Gelir Değerleri (TÜİK, 2013).
RİZE İLİ
Alan (da)
%
Üretim (ton)
%
Gelir (TL)
ÇAY (1.)
497.657
65,6
942.424
75,4
1.036.666.400
KİVİ (3.)
6.242
16,9
3.443
16,8
7.023.720
3. SONUÇ
Rize ilinde Çay üretimi kalkınmada temel tarımsal ve ekonomik
ürün olup, herhangi bir alternatif ürün ikamesi mümkün değildir. Ancak,
çay üretimi yanında kimi zaman ek gelir getirici çeşitli faaliyetlere de ihtiyaç
duyulmaktadır. Bu anlamda kivi yetiştiriciliği açısından Rize ilinin ülkemizde
3. sırada bulunması nedeniyle, kivi ek gelir getirecek ürün olarak ilk akla
gelenler ürünlerden birisidir. Çay ve kivinin Rize’deki mevcut durumu ile
gelecekte muhtemel konumu da göz önünde bulundurularak, sonuç olarak
kivi yetiştiriciliği ile ilgili aşağıdaki tespitler yapılmıştır:
- Kivi yetiştiriciliği açısından Rize ili uygun iklim ve toprak özelliklerine
sahip olduğundan, önemli ve vazgeçilmez bir ürün haline gelmiştir.
- Kivi yetiştirilen alanların birçoğunda üretici daha yüksek gelir getirdiği
için çayla karışık kivi bahçesi tesis etmektedir. Bu durum pek çok
uygulamayı güçleştirmekte ve gerek kivi gerekse çay kalitesini
düşürmektedir. Ayrıca, çay alanlarının yayılım gösterdiği alanlarda
kivi yetiştiriciliği yapılması iki farklı ürüne göre işlemlerin yapılmasını
gerektirmektedir.
- Kivi yetiştiriciliği çay yetiştiriciliğine kıyasla daha çok kültürel bakım
işlemi (yaz ve kış budaması, gübreleme, ilaçlama, çapalama vb.)
gerektirmektedir. Yeterli kültürel bakım işlemleri uygulanarak Rize’de
kivilerde verim düzeyini yükseltmek mümkündür. Kivilerde kültürel
bakım işlemlerinin uygulanması ile istihdama olumlu katkı sağlanırken,
işgücünün de yıl boyunca tam olarak değerlendirilmesi sağlanabilir.
- Kivide ürün hasat döneminin doğru tespiti önem arz etmekte olup, suda
çözünebilir kuru madde miktarına göre hasat yapılması gerekmektedir.
Aksi takdirde kalite düşmekte ve muhafaza imkanı azalmaktadır.
- Rize ilinde yaş çay için yeterli tesis ve yerel alıcı firma mevcut iken, kivi
için yeterli depolama ve paketleme tesisi olmaması nedeniyle üreticiler
ürünü hızla satışa sunmaktadır. Rize de kivi üreticilerinin birlikler
aracılığıyla toplu bir satış eğilimi olmadığından, dışarıdan gelen alıcılar
tarafından genellikle fiyat belirlenmektedir.
- Son yıllarda kivi fiyatlarının düşüş göstermesi de üreticilerin bu ürünle
207
ilgili daha geniş ölçekli yatırım yapmasını engellemektedir.
- Kividen taze tüketim yanında yarı mamül ve mamül ürün yapılarak
pazarlanmasına kesinlikle ihtiyaç duyulmaktadır.
- Kivide organik tarım, iyi tarım uygulamaları, yeni çeşitler ve farklı
yetiştiricilik modelleri ile geliri artırmak mümkün olabilecektir.
Sonuç olarak, Kivi meyvesi Rize ilinde çaya ek gelir getiri ürün olarak
artık yerini almıştır. Kivi ile ilgili altyapı, tesis ve pazarlama sorunlarının
aşılmasıyla da, yetiştiricilikte kalite ve gelir açısından önemli gelişmeler
kaydedilebilecektir.
KAYNKLAR
Akbulut, M. (2010). Rize İli Likapa ve Kivi Projesi Raporu (Teklif). Rize İl Özel
İdaresi İl Genel Meclisi Başkanlığı Tarım Komisyonu. Rize.
Akbulut, M. (2012). Subtropik Meyveler Dersi Ders Notları. Recep Tayyip
Erdoğan Üniversitesi Pazar Meslek Yüksekokulu. Pazar/Rize.
Cangi, R. ve A. İslam. (2003). Kivi Yetiştiriciliğinde Karşılaşılan Sorunlar ve
Çözüm Önerileri. Ulusal Kivi ve Üzümsü Meyveler Sempozyumu 23-25 Ekim
2003, Ordu. 73-79.
Çaykur (2012). Görevde Yükselme Eğitimi Ders Notları. Rize.
Esin, M. ve T. Canca. (2006). Kivi Yetiştirme Yöntemleri. Türkiye Ziraat Odaları
Birliği Pazar Ziraat Odası. Pazar/RİZE.
FAO (2013) FAO Dünya Tarım Örgütü Web Sayfası www.fao.org (18 Nisan 2013)
Karadeniz, T. Ve R. Cangi ve A. İslam. (2003). Kivi Üretim Projeksiyonları.
Ulusal Kivi ve Üzümsü Meyveler Sempozyumu 23-25 Ekim 2003, Ordu. 14-22.
Koyuncu R. ve Y.E. Koyuncu. (2011). Çay Bibliyografyası. Çınar Eğitim Kültür
ve Yardımlaşma Derneği. Rize.
Özcan, M. ve H. Zenginbal. (2003). Karadeniz Bölgesinde Kivi Yetiştiriciliğinin
Mevcut Durumu ve Potansiyeli. Ulusal Kivi ve Üzümsü Meyveler Sempozyumu
23-25 Ekim 2003, Ordu. 23-28.
Özcan, M. (2007). Türkiye Çay Yetiştiriciliğinin Mevcut Durumu Sorunları ve
Çözüm Yolları. Türkiye V. Ulusal Bahçe Bitkileri Kongresi, 04-07 Eylül 2007,
Erzurum. 23-26
Özdemir, O. ve M.A. Özyazıcı. (2002). Kivi Yetiştiriciliği. T.C. Başbakanlık Köy
Hizmetleri Köy Hizmetleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Genel Yayın No :
101 Özel Yayın No : Ç-11., Samsun.
208
Saklı, A.R. (2008). Türk Çayının Dünü ve Bugünü. Çayın Bölge Tarihindeki
Yeri ve Çaykur’un Üreticiye Devri için Bir Model Çalışması. Kaknüs Rize
Kitaplığı. Rize.
Samancı, H. (1990). Kivi (Actinidia) Yetiştiriciliği. TAV Tarımsal Araştırmalar
Destekleme ve Geliştirme Vakfı Yayın No : 22. Yalova.
Şahin, T. (2007). Kivi Yetiştiriciliği. T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Çiftçi
Eğitim Serisi 33, Ankara.
TÜİK. (2013). Türkiye İstatistik Kurumu Web Sayfası. Bitkisel Üretim
İstatistikleri. http://tuikapp.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul (19 Nisan 2013).
Ulusoy, A., T.Turna, A. Haznedar, Z. Kalcıoğlu ve R. Sekban. (2008). Of
İlçesinde Çay Üretiminde Verimin ve Kalitenin Geliştirilmesi Projesi Eğitim
Notları. Of Ziraat Odası Başkanlığı. Trabzon.
209
RİZE İLİNDE KİVİ BİTKİLERİNDE GÖRÜLEN HASTALIKLAR
6
Aziz KARAKAYA1 ve Arzu ÇELİK OĞUZ2
1
2
Prof. Dr., Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi
[email protected]
Arş. Gör., Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi
[email protected]
Özet: Türkiye’de kivi yetiştiricilik çalışmaları 1988 yılında başlamış ve Karadeniz bölgesinin uygun olduğu gözlenmiştir. Rize ilinde kivi çaya karşı önemli bir alternatif bitki
hüviyetine bürünmektedir. Rize ilinde çaya göre çok yeni bir bitki olan kivinin bölgede
sağlıklı bir şekilde gelişimini sürdürebilmesi ve çaya karşı alternatif bir bitki olabilmesi
hastalıklar ile yakından ilişkilidir. Diğer kültür bitkilerinde olduğu gibi kivi bitkisinde de
verimi ve kaliteyi etkileyen hastalıklar bulunmaktadır. Ülkemizde ve Rize’de kivide
hastalık oluşturan etmenler ile ilgili sınırlı sayıda araştırma bulunmaktadır. Rize ilinde
kivi bitkilerinde hastalık oluşturan fungal etmenler olarak Pestalotiopsis sp., Botrytis
cinerea, Alternaria alternata, Phytophthora citropththora, Cylindrocarpon liriodendri, “Cylindrocarpon” pauciseptatum, Cylindrocladiella parva, Ilyonectria liriodendri,
Ilyonectria europaea, Phomopsis sp., Cylindrocarpon sp., Colletotrichum gloeosporoides, Colletotrichum acutatum, Colletotrichum kahawae, Botrytis sp., Alternaria sp.,
Phytophthora sp., üç teşhis edilemeyen yaprak lekesi fungusu ve bakteriyel patojen
olarak Pseudomonas syringae pv. actinidiae rapor edilmiştir. Herhangi bir virüs hastalığı rapor edilmemiştir. Bu çalışmada bu hastalıklar hakkında kısa bilgiler verilmiş
olup, hastalıkların durumu ve alınabilecek önlemler tartışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Rize, Kivi, Actinidia Deliciosa, Kivi Hastalıkları.
1. GİRİŞ
Anavatanı Güneydoğu Asya olan kivi (Actinidia deliciosa (A. Chev.)
C.S. Liang et A. R. Ferguson) actinidiaceae familyasının bir üyesidir. Günümüzde Yeni Zelanda, ABD, Şili, Avustralya, Yunanistan, Fransa, İtalya, Japonya, Güney Afrika, Portekiz ve İspanya gibi ılıman iklimin hakim olduğu
bölgelerde yetiştirilmektedir. Türkiye’de kivi yetiştiricilik çalışmaları 1988 yılında başlamış ve Karadeniz bölgesinin daha uygun olduğu gözlenmiştir (Yalçın
ve ark., 1998; Yalçın, 1999). Bu bölgede kivi, çay ve fındığa karşı önemli bir
alternatif bitki hüviyetine bürünmektedir.
Her bitkide olduğu gibi kivide de verimi ve kaliteyi etkileyen hastalıklar
bulunmaktadır (Doğu ve Karakaya, 2008). Ülkemizde kivide hastalık oluşturan fungal etmenlerle ilgili sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır.
Karakaya ve ark. (2011), Rize ilinde kivi bitkilerinin yapraklarında leke
ve yanıklık belirtileri oluşturan Colletotrichum, Pestalotiopsis ve Phomopsis
türlerinin yaygın olarak görüldüğünü bildirmişlerdir. Yapraklarda leke ve yanıklık oluşturan Botrytis ve Alternaria fungusları da rapor edilmiştir. Ayrıca yapraklarda leke oluşturan ve teşhis edilemeyen 3 adet fungusun bulunduğu bildirilmiştir. Kivide hastalık oluşturan Colletotrichum türleri C. gloeosporioides,
C. acutatum ve C. kahawaae olarak bulunmuştur. Kök çürüklüğü etmenleri
olarak Phytophthora ve Cylindrocarpon fungusları rapor edilmiştir.
1
Bu çalışma sempozyumda poster olarak yer almıştır.
210
Rize ilinde kivi bitkilerinde Pestalotiopsis türleri tarafından oluşturulan
yaprak lekeleri yaygın olarak bulunmuştur. Pestalotiopsis türleri İyidere ilçesi
hariç Rize ilinin bütün ilçelerinde kivi yapraklarından izole edilmiştir. Bu izolatların yapraklarda oluşturdukları hastalık belirtilerinde farklılıklar görülmüş
ve farklı Pestalotiopsis türleri izole edilmiştir. Kivi bitkilerinden izole edilen
Pestalotiopsis türleri Patates Dekstroz Agar ortamında kolayca gelişmişler
ve bol miktarda aservulus ve spor oluşturmuşlardır. Hastalık yaprakların
kenarlarından başlayarak bütün yaprağı kaplayabildiği gibi, yaprağın her tarafına yayılmış 0.5-2 cm çapında küçük lekeler de oluşturabilmektedir. Bazen etmenin aservulusları yaprak üzerinde görülmüştür. Kivi bitkisinden elde
edilen Pestalotiopsis türleri Patates Dekstroz Agar ortamında farklı şekillerde
gelişmişlerdir. Kivi bitkisinde hastalık oluşturan en az 4 farklı Pestalotiopsis
türünün olduğu düşünülmektedir. Kesin teşhis için moleküler çalışmaların yardımcı olabileceği düşünülmektedir (Karakaya ve ark., 2012).
Karakaya (2001) Artvin-Arhavi bölgesinde kivilerde yaprak lekesi
oluşturan bir Pestalotiopsis türünü rapor etmiştir.
Pestalotiopsis türleri kivi bitkisi dahil bir çok bitkide hastalık oluşturabilmektedir (Guba, 1961; Park ve ark., 1997; Ushiyama ve ark., 1996).
Pestalotiopsis türlerinin taksonomisinde sorunlar bulunmaktadır.
Keith ve ark. (2006) çalışmalarında guava ve alternatif konukçulardan elde
ettikleri Pestalotiopsis izolatlarının büyük çoğunluğunun benzer görünüşte olmasına rağmen morfolojik ve kültürel farklılıkların olduğunu ve türlerin yalnız
koloni ve konidi morfolojilerine göre gruplanamayacağını belirtmişlerdir.
Pestalotiopsis türlerinin taksonomisinde problemler bulunduğu diğer
araştırıcılar tarafından da rapor edilmiştir (Guba, 1961; Sutton, 1980; Nag
Raj, 1993). Bu problemlerin aşılmasında moleküler çalışmaların yardımcı olabileceği düşünülmektedir (Jeewon ve ark., 2002, Keith ve ark., 2006).
Bu hastalıklar potansiyel olarak önemli olduklarından durumları takip
edilmelidir. Hastalık etmenlerine dayanıklı genotipler bulunmalı ve etmenlerin
biyolojileri detaylı bir şekilde ortaya konulmalıdır.
Colletotrichum türleri Rize ilinde yaprak lekesi belirtisi gösteren kivi
bitkilerinden sıklıkla izole edilmiştir. Rize ilinde birden fazla Colletotrichum türü
kivilerde hastalık oluşturmaktadır. Colletotrichum türleri yapraklarda değişik
şekillerde lekeler oluşturmuşlardır. Colletotrichum türlerinin Petri kaplarında
gelişmelerinde de farklılıklar görülmüştür. İzolatlar arasında geniş varyasyon
görülmüştür. Colletotrichum türleri Güneysu ilçesi hariç Rize ilinin bütün ilçelerinde bulunmuştur (Karakaya ve ark., 2012).
Colletotrichum türleri bir çok bitkide hastalık oluşturabilmektedir. Bu fungusun
taksonomisinde sorunlar bulunmaktadır (Hyde ve ark., 2009; Cannon ve ark.,
2012). Colletotrichum türlerinin sınıflandırmasında görülen bazı problemlerin
çözümünde moleküler yöntemlerin kullanılması fayda sağlayabilecektir (Cannon ve ark., 2012; Damm ve ark., 2012; Weir ve ark., 2012)
211
Colletotrichum gloeosporioides ve Colletotrichum acutatum
Japonya’da kivi yapraklarında görülen kahverengi veya gümüşi lekelerden
izole edilmiştir (Ushiyama ve ark., 1996). Hawthorne (1986) kivilerde yeşil
aksamda görülen nekrotik lekelerden Colletotrichum acutatum, Alternaria alternata, Cryptosporiopsis sp. Phoma exigua, Glomerella cingulata, Fusarium
acuminatum ve Phomopsis sp. izole etmiştir. Yazar, bu patojenlerin yara yerlerinden giriş yapabileceğini, olgun yaprakların genç yapraklara göre daha
kolay istila edilebildiğini bildirmiştir.
Rize ilinde kivilerde yaprak lekeleri oluşturan Colletotrichum türleri
yaygın olarak bulunmuştur. Bu etmenler kivi üretimi için bir tehdit oluşturabilir. Colletotrichum gloeosporioides dünyada bir çok kültür bitkisinde hastalık
oluşturabilen yaygın bir patojendir (Sutton, 1992; Cannon ve ark., 2000). Colletotrichum acutatum da bir çok bitkiyi hastalandırabilen yaygın bir patojendir
(Dyko ve Mordue 1979).
Rize ilinde kivi yapraklarında leke oluşturan ve yaygın olarak bulunan funguslardan birisi de Phomopsis fungusudur (Karakaya ve ark., 2012).
Phomopsis sp. de Colletotrichum ve Pestalotiopsis türleri gibi yaygın olarak
bulunmuştur. Bu etmen yapraklarda değişik boyutlarda nekrotik lekeler oluşturmuştur. Etmen kültürde (Patates Dekstroz Agar ortamında) kirli beyazdan
kahverengine kadar değişen renklerde gelişmiştir. Kültürlerde bol miktarda
piknit oluşumu gözlenmiş ve sıklıkla spor akıntıları gözlenmiştir. Spor akıntıları krem rengi sarımsı renklerde görülmüştür. Kültürlerden çoğunda hem alfa
hem de beta konidileri görülürken bazı kültürlerde ise sadece bir konidi tipine
rastlanılmıştır. Muhtemelen Rize ilinde kivilerde hastalık oluşturan 3 değişik
Phomopsis türü bulunmaktadır. Az sayıda örnekte ise etmenin eşeyli dönemi
(Diaporthe sp.) bulunmuştur. Bu etmen Rize ilinin Çamlıhemşin ilçesi hariç
diğer bütün ilçelerinde görülmüştür.
Kivilerde görülen Phomopsis hastalığı değişik ülkelerden rapor edilmiştir. Japonya’da Ushiyama ve ark. (1996) bir Phomopsis türünü köşeli yaprak lekelerinden izole etmiştir. Jeong ve ark. (2008) Kore’de kivi bitkilerinin
yapraklarında görülen en yaygın leke ve yanıklık belirtilerine Phomopsis sp.
nin neden olduğunu bildirmiştir. Lee ve ark. (2001) Phomopsis sp. nin Kore’de
en yaygın depo çürüklüğü etmenlerinden birisi olduğunu bildirmiştir. Elena
(2009) Phomopsis sp. nin Kuzey Yunanistan’da dal kanseri, iç odun dokusunda renk değişikliği, yapraklarda kahverengileşme ve meyvelerde çürüklük
oluşturduğunu bildirmiştir. Hawthorne ve ark. (1982) Yeni Zelanda’da hastalıklı yaprak, çiçek ve meyvelerden Diaporthe sp. izole etmiştir.
Botrytis cinerea Rize ilinin Çamlıhemşin ve İkizdere ilçeleri hariç
bütün ilçelerinde görülmüştür. Etmen Patates Dekstroz Agar ortamında kolayca gelişmiş ve bol miktarda spor oluşturmuştur (Karakaya ve ark., 2012;
Karakaya ve Bayraktar, 2009). Botrytis cinerea yaygın bir fungus olup bir
çok bitkinin çiçek, yaprak, gövde, dal, meyve ve diğer kısımlarında hastalık oluşturabilmektedir (Ellis 1971). Bu patojen depolanmış kivilerde görülen
ve büyük zararlar oluşturabilen önemli bir hastalık etmenidir (Brook 1991;
Manning ve Lallu 1997; Michailides ve Elmer 2000). Kore’de kivi meyvele-
212
rinde çürüklük oluşturan bir Botrytis türü rapor edilmiştir (Koh ve ark.. 2003).
Kivilerde hastalık oluşuran Botrytis cinerea İtalya’dan (Bisiach ve ark., 1984),
ABD ve Yeni Zelanda’dan (Michailides ve Elmer 2000) ve Japonya’dan da
(Ieki, 1993) rapor edilmiştir. Botrytis cinerea önemli bir depo hastalık etmeni
olarak rapor edilmesine karşın hasat öncesi de yeşil yaprakları, çiçek kısımlarını, yaşlı veya ölmüş bitki kısımlarını etkilemektedir (Brook 1991; Michailides
ve Elmer 2000).
Rize ilinde kivi bitkilerinde yaprak lekesi hastalığı oluşturan Alternaria alternata fungusu rapor edilmiştir (Karakaya ve Çelik, 2012). Alternaria
alternata tarafından meydana getirilen yaprak lekesi hastalığı Rize ili merkez
ilçede ve Çayeli, Pazar, Hemşin, Ardeşen ve Fındıklı ilçelerinde görülmüştür (Karakaya ve ark., 2012; Karakaya ve Çelik, 2012). İtalya’da Alternaria
alternata kivi bitkilerinde yaprak lekeleri oluşturmaktadır. Etkilenen bitkilerde
ciddi yaprak dökümleri gözlenmiştir (Corazza ve ark., 1999). Amenduni ve
ark., (2003) yaprağın her iki yüzünde de meydana gelen lezyonların daha
çok üst yüzeyde etkili olduğunu, kahverengi grimsi, daha çok yuvarlak şekilli,
düzensiz nekrotik lekelerin ilk başta küçük, daha sonra çapı 2 cm nin üzerinde olacak şekilde görüldüğünü, kurumaların oluşarak lekelerin bir çoğunun
birleştiğini ve sonuçta bitkilerin yapraksız kaldığını bildirmişlerdir. Tsahouridou
ve Thanassoulopoulos (2000) Yunanistan’da A. alternata’ nın kivilerde geriye
ölüm belirtileri oluşturduğunu, yapraklarda küçük kahverengi lekelerin görüldüğünü ve daha sonra yaprak dökülmelerinin gerçekleştiğini, ince dalların
ucunun birkaç cm altında küçük, içe batık, koyu kahverengi kanserlerin görüldüğünü bildirmişlerdir. Rize ilinde Alternaria alternata’ nın meyvelerde veya
dallarda belirtilerine rastlanamamıştır (Karakaya ve ark., 2012; Karakaya ve
Çelik, 2012)..
Cylindrocarpon sp., Rize ilinin Fındıklı ve Ardeşen ilçelerinde sararma ve kuruma belirtisi gösteren kivi bitkilerinin köklerinden izole edilmiştir.
Köklerde kahverengileşme ve nekrozlar görülmüştür. Etmen Patates Dekstroz Agar ortamında kahverengi gelişme göstermiştir ve bol miktarda konidi
oluşturmuştur. Bazı izolatlar ise farklılıklar göstermiştir. Bölgede Cylindrocarpon cinsinin hastalık oluşturan birden fazla türü bulunabilir (Karakaya ve ark.,
2012; Karakaya ve ark. 2011). Erper ve ark (2011), Rize ilinin Ardeşen ilçesinde Cylindrocarpon liriodendri ‘nin kivi köklerinde hastalık oluşturduğunu
rapor etmişlerdir. Erper ve ark.(2013) Samsun ve Rize illerinde kivilerde kök
çürüklüğü oluşturan “Cylindrocarpon”pauciseptatum, Cylindrocladiella parva,
Ilyonectria liriodendri, I. torresensis, I. robusta ve I. europaea, I. liriodendri
funguslarını bildirmişlerdir.
Phytophthora cinsi Rize ilinin Ardeşen ilçesinde sararma ve zayıflama belirtileri gösteren kivi bitkilerinin köklerinden izole edilmiştir. Phytophthora izolatı mikroskopta morfolojik karakterleri açısından detaylı bir şekilde incelenmiştir. Mısır unu agar ve parçalanmış havuç agarında geliştirilen
Phytophthora izolatı steril ve steril olmayan toprak ekstraktlarında bol miktarda sporangium oluşturmuştur. Sporangium özellikleri ve izolatın kültürel özellikleri Erwin ve Ribeiro (2005) ve Gallegly ve Hong (2008) kaynaklarında tanımı verilen Phytophthora citrophthora’ ya uymaktadır. Etmen ile ilgili yapılan
213
moleküler teşhis çalışması da etmenin Phytophthora citrophthora olduğunu
teyit etmiştir (Karakaya ve ark., 2012; Akıllı ve ark., 2011). Phytophthora fungusu tarafından oluşturulan kök çürüklüğü hastalığı dünyada kivi yetiştirilen
diğer bölgelerden de rapor edilmiştir (Latorre ve ark., 1991; Lee ve ark., 2001;
Stewart ve McCarrison, 1991). Ülkemizde bu önemli hastalık ile ilgili mücadele stratejilerinin geliştirilmesine başlanmalıdır.
Rize ilinde kivilerde az oranda görülen ve teşhis edilemeyen 3 fungus
da yaprak lekesi belirtileri gösteren bitkilerden izole edilmiştir (Karakaya ve
ark., 2012).
Baştaş ve Karakaya (2012) Rize ilinde kivilerde bakteriyel kanser
hastalığını oluşturan patojen olan Pseudomonas syringae pv. actinidiae‘ yi
rapor etmişlerdir. Bu hastalık dünyada kivi yetiştirilen bölgelerde de görülmekte olan önemli bir patojendir (CABI/EPPO, 2012). Bu hastalıkla ilgili detaylı
çalışmaların yapılmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
Rize ilinde yetiştirilen kivi bitkilerinde herhangi bir virüs hastalığı rapor
edilmemiştir.
Rize ilinde kivi bitkilerinde çok miktarda hastalık etmeni belirlenmiştir. Colletotrichum Pestalotiopsis ve Phomopsis türleri tarafından oluşturulan
yaprak lekeleri ve yanıklıklar yaygın olarak bulunmuştur. Alternaria alternata
ve Botrytis cinerea tarafından oluşturulan yaprak lekeleri ve yanıklıklar da
görülmüştür. Phytophthora citrophthora ve Cylindrocarpon sp., Cylindrocarpon liriodendri, “Cylindrocarpon” pauciseptatum, Cylindrocladiella parva, Ilyonectria liriodendri, Ilyonectria europaea türleri hastalıklı kivi bitkilerinin köklerinden izole edilmiştir. Farklı Colletotrichum türleri kivi bitkilerinde hastalık
oluşturmaktadır. Bu türler ile ilgili detaylı çalışmalar yapılmalıdır. Kivilerde
çoklu enfeksiyonlar da belirlenmiştir. Aynı yapraktan birkaç farklı etmen izole
edilebilmiştir. Özellikle geç dönemde alınan yaprak örneklerinden sıklıkla
farklı etmenler izole edilebilmiştir. Bu durum yaprak lekeleri ve yanıklık belirtilerinin fazlalaşmasına neden olabilmekte, yaprak tamamen kuruyabilmekte
veya dökülebilmektedir (Karakaya ve ark., 2012). Bu da meyve kalitesinin
bozulmasına ve üründe azalmaya yol açmaktadır.
Kivi bitkisinin köklerinde hastalık oluşturan etmenler önemli kök patojenleridir. Botrytis cinerea tarafından oluşturulan hastalık kivi yetiştirilen ülkelerde görülen en önemli hastalıklardan birisidir. Özelikle depo koşullarında bu
hastalığın çok tahripkar olduğu bildirilmektedir ( Michailides and Elmer, 2000).
Bitki hastalıkları dünyada ve Türkiye’de önemli ürün kayıplarına yol
açmaktadır. Özellikle fungal hastalıkların Rize ilinde yaygın olduğu görülmektedir. Bu hastalık etmenleri yapraklarda lekeler oluşturarak, köklerde çürümeler meydana getirerek bitkinin zayıflamasına, meyve kalitesinde düşmelere ve
hatta ölümlere neden olabilmektedir. Türkiye’ye yeni giren alternatif bir bitki
olan kivinin yöreye uyum sağlaması görülebilecek hastalıklar ile yakından ilişkilidir. Hastalıkların belirlenmesi ilerde yapılabilecek olan ıslah çalışmalarına
ışık tutacaktır. Ayrıca mücadele yöntemlerinin geliştirilmesinde hastalıkların
214
tanınması büyük önem taşımaktadır. Hastalıklara dayanıklı kivi çeşit ve genotiplerinin geliştirilmesi önem kazanmaktadır. Rize ilinde tespit edilen bu hastalıklar ile ilgili mücadele stratejilerinin geliştirilmesine başlanmalıdır.
SONSÖZ
Çalışmamıza olan desteklerinden dolayı Ankara Üniversitesi’ne (Bilimsel
Araştırma Projesi No: 08B4347002), yardımlarından dolayı Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı Rize Tarım İl Müdürlüğü ve Atatürk Çay ve Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü personeline teşekkür ederiz.
KAYNAKLAR
Akıllı, S., Ç. U. Serçe, Y. Z. Katırcıoğlu, A. Karakaya, S. Maden. (2011). I n volvement of Phytophthora citrophthora in kiwifruit decline in Turkey. Journal
of Phytopathology 159: 579-581.
Amenduni, M., M. D’Amico, C. Colella, M. Cirulli. (2003). Severe outbreaks of
Alternaria leaf spot on Actinidia in southern Italy. Informatore Fitopatologica
53(11):39-43.
Baştaş, K. K., A. Karakaya. (2012). First report of bacterial canker of kiwifruit
caused by Pseudomonas syringae pv. actinidiae in Turkey. Plant Disease 96
(3): 452.
Bisiach, M., G. Minervini, A. Vercessi. 1984. Biological and epidemiological
Botrytis cinerea Pers. Rivista Di Patologia Vegetale Serie IV 20, 38–55.
Brook, P.J. 1991. Botrytis stem end rot and other storage diseases of kiwifruit
– a review. Acta Horticulturae 297, 545–550.
CABI/EPPO. 2012. Pseudomonas syringae pv. actinidiae. [Distribution map].
Distribution Maps of Plant Diseases 2012 No. April pp. Map 1043 (Edition 2).
Cannon, P. F., P. D. Bridge, E. Monte. 2000. Linking the past, present and future of Colletotrichum systematics. In Prusky, D., S. Freeman, M. B. Dickman (editörler) Colletotrichum. Host Specifity, Pathology, and Host-Pathogen
Interaction. APS Pres, St Paul, USA pp. 1-20.
Cannon, P. F., U. Damm, P.R. Johnston, B.S. Weir. 2012. Colletotrichum –
current status and future directions. Studies in Mycology 73: 181–213.
Corazza, L., L. Luongo, M. Parisi. (1999). First report of leaf spot caused by Alternaria alternata on kiwifruit in Italy. Plant Disease 83(5):487.
Damm, U., P.F. Cannon, J.H.C. Woudenberg, P.W. Crous. 2012. The Colletotrichum acutatum species complex. Studies in Mycology 73: 37–113.
215
Doğu, D. M., A. Karakaya. (2008). Kivi Bitkisinde Görülen Hastalıklar. Çanakkale Merkezi Değerleri Sempozyumu. 25-26 Ağustos 2008. Çanakkale. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Yayınları No:76, s.443-459.
Dyko, B. J., J. E. M. Mordue. (1979). Colletotrichum acutatum. CMI Descriptions of Pathogenic Fungi and Bacteria No. 630.
Elena, K. (2009). Occurrence of Phomopsis sp. on kiwi plantations in Northern Greece. Hellenic Plant Protection Journal 2: 67-69.
Ellis, M.B. 1971. Dematiaceous hyphomycetes. Commonwealth Mycological
Institute. Kew, Surrey, England. 608 pp
Erper, İ., B. Tunalı, C. Agusti-Brisach, J. Armengol. (2011). First report of Cylindrocarpon liriodendri on kiwifruit in Turkey. Plant Disease 95(1): 76.
Erwin, D. C., O. K. Ribeiro. (2005). Phytophthora diseases worldwide. 2nd
ed. St Paul, MN, USA, APS Press. 562 pp.
Gallegly, M. E., C. Hong. (2008). Phytophthora: Identifying species by morphology and DNA fingerprints. St Paul, MN, USA, APS Press.
Guba, E. F. (1961). Monograph of Monochaetia and Pestalotia. Harward University Press. Cambridge, Massachusetts. 342 pp.
Erper, İ.,C. Agusti-Brisach, B. Tunalı, J. Armengol. (2013). Characterization of
root rot disease of kiwifruit in the Black Sea region of Turkey. European Journal of Plant Pathology 136:291-300.
Hawthorne, B. T., J. Rees-George, G. J. Samuels. (1982). Fungi associated
with leaf spots and post harvest fruit rots of kiwifruit (Actinidia chinensis) in
New Zealand. New Zealand Journal of Botany 20: 143-150.
Hawthorne, B. T.(1986). Pathogenicity of fungi associated with leaf spots of
kiwifruit. New Zealand Journal of Agricultural Research 29: 533-538.
Hyde, K., L. Cai, P. F. Cannon, J. A. Crouch., P. W. Crous., U. Damm, P. H.
Goodwin, H. Chen, P. K. Johnston, E. B. G. Jones, Z. Y. Liu, E. H. C. McKenzie, J. Moriwaki, P. Noireung, S. R. Pennycook, L. H. Pfenning, H. Prihastuti,
T. Sato, R. G. Shivas, Y. P. Tan, P. W. J. Taylor, B. S. Weir, Y. I. Yang, J. Z.
Zhang. (2009). Colletotrichum-names in current use. Fungal Diversity 39:
147-182.
Ieki, H. 1993. Kiwifruit diseases in Japan. Japan Pesticide Information 61: 11-13.
Jeewon, R., E. C. Y. Liew, K. D. Hyde. (2002). Phylogenetic relationships of Pestalotiopsis and allied genera inferred from ribosomal DNA sequences and
morphological characters. Molecular Phylogenetics and Evolution 25: 378-392.
216
Jeong, I. H., T. L. Myoung, G. H. Kim, T. W. Han, H. C. Kim, M. J. Kim, H. S.
Park, S. H. Shin, J-S. Hur, J. S. Shin, Y. J. Koh. (2008). Incidences of leaf
spots and blights on kiwifruit in Korea. Plant Pathology Journal 24(2): 125-130.
Karakaya, A. (2001). First report of infection of kiwifruit by Pestalotiopsis sp.
in Turkey. Plant Disease 85: cover and 1028.
Karakaya, A., A. Çelik, J. Moriwaki, T. Sato. (2011). Fungal diseases of kiwifruit observed in Rize province of Turkey. Asian Mycological Congress. August
7-11, 2011 / Incheon, Korea.
Karakaya, A., A. Çelik. (2012). First report of Alternaria alternata infection of
kiwifruit in Turkey. Australasian Plant Disease Notes 7: 181-182.
Karakaya, A., A. Çelik, R. Yıldırım, D. Atmaca. (2012). Rize İlinde kivilerde
görülen önemli fungal hastalıkların belirlenmesi. Ankara Üniversitesi Bilimsel
Araştırma Projesi Kesin Raporu (Proje Numarası: 08B4347002). 34 s.
Karakaya, A., H. Bayraktar. (2009). Botrytis disease of kiwifruit in Turkey. Australasian Plant Disease Notes 4: 87-88.
Keith, L. M.., M. E. Velasquez, F. T. Zee. (2006). Identification and characterization of Pestalotiopsis spp. causing scab disease of guava, Psidium guajava, in Hawaii. Plant Disease, 90:16-23
Koh, Y.J., S. Jung , J. S. Hur. (2003). Current status of occurrence of major diseases on kiwifruits and their control in Korea. Acta Horticulturae 610:
437–443.
Latorre, B. A., C. Alvarez, O. K. Ribeiro.(1991). Phytophthora root rot of kiwifruit in Chile. Plant Disease 75:949-952.
Lee, J. G. , D. H. Lee, S. Y. Park, J-S. Hur, Y. J. Koh. (2001). First report of
Diaporthe actinidia, the causal organism of stem-end rot of kiwifruit in Korea.
Plant Pathology Journal 17(2): 110-113.
Lee, Y. H., H. Y. Jee, K. H. Cha, S. J. Ko, K. Park.2001. Occurrence of Phytophthora root rot on kiwifruit in Korea. Plant Pathology Journal 17(3): 154-158.
Manning, M.A., N. Lallu. 1997. Fungal diseases of kiwifruit stored in controlled
atmosphere in New Zealand. Acta Horticulturae 444: 725–731.
Michailides, T. J., P. A. G. Elmer. (2000). Botrytis gray mold of kiwifruit caused
by Botrytis cinerea in the United States and New Zealand. Plant Disease 84:
208-223.
Nag Raj, T. R. (1993). Coelomycetous anamorphs with appandage –bearing
conidia. Mycologue Publications, Waterloo, Ontario, Canada.
217
Park, Y. J., L. Wong, S. Dong Up, S. Ki Young, H. C. Baik, C. K. Ki. (1997).
Leaf blight of kiwifruit caused by Pestalotiopsis menezesiana (Bress.and Torr.)
Bissett and its Ecopathology. Korean Journal of Plant Pathology 13(1): 22-29.
Stewart, A., A. M. McCarrison. (1991). Pathogenicity and relative virulence of
seven Phytophthora species on kiwifruit. New Zealand Journal of Crop and Horticultural Science 19:73-76.
Sutton, B. C. (1980). The coelomycetes: fungi imperfecti with pycnidia acervuli andstromata. Commonwealth Mycological Institute. 696 pp.
Sutton, B. C. (1992). The genus Glomerella and its anamorph Colletotrichum.
In Bailey, J. A., M. J. Jeger (editörler) Colletotrichum: Biology, Pathology and Control. CAB International. Wallingford, UK pp.1-26.
Tsahouridou, P.C., C. C. Thanassoulopoulos. (2000). First report of Alternaria
alternata as a dieback pathogen of kiwifruit. Plant Disease 84:371.
Ushiyama, K., N. Aono, J. Ogawa. (1996). First report of Pestalotia disease, anthracnose and angular leaf spot of kiwifruit and their pathogens in Japan. Annals of the Phytopathological Society of Japan. 62: 61-68.
Weir, B. S., P.R. Johnston, U. Damm. 2012. The Colletotrichum gloeosporioides species complex. Studies in Mycology 73: 115–180.
Yalçın, T. (1999). Kivi Yetiştiriciliği. Atatürk Bahçe Kültürleri Merkezi Araştırma
Enstitüsü Yayını, 37s., Yalova.
Yalçın, T., H. Samancı, A. Atak. (1998). Türkiye’de kivi yetiştiriciliğinin durumu, geleceği, potansiyeli ve araştırma öncelikleri. 4. Bağcılık sempozyumu
bildirileri 20-23 Ekim, 414-419, Yalova.
218
RİZE’NİN TARIMSAL GERÇEĞİ ÇAY MI, KİVİ Mİ?
Mahmut KOÇAN
Yüksek Lisans Öğrencisi, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
[email protected]
Özet: Günümüz dünyasında sanayileşme artık tek amaç olmaktan çıkmış ve son dönemlerde tarım geleceğin önemli sektörleri arasında yerini almaktadır. Ülke kalkınmasında bölgesel potansiyellerin en iyi şekilde değerlendirilmesi tarımsal kaynakların verimli, gerçekçi kullanımı, sanayinin yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi mümkün
olabilir. Rize ili toprak, iklim ve yer şekilleri bakımından çay, kivi, likapa gibi ürünlerin
yetiştirilmesine elverişlidir. Bu ürünlerin üretim miktarlarına bakıldığında ilk sıralarda
çay ve kivi gelmektedir. 2009 yılı verilerine göre Rize ilinde çaylık alanlar ile kivi bahçelerinden elde edilen kivi ve çay üretim miktarları/tutarları karşılaştırılmıştır. Üretilen
miktarların Rize ilinin kalkınması üzerindeki katma değeri incelenmiştir. Bu araştırmanın temel amacı Rize ilinde yetiştirilen çay ile kivi üretim miktarları/tutarları karşılaştırılması ve çaya alternatif olarak kivi yetiştirilmesinin ekonomik olarak analizi ve kalkınma
üzerinde ne düzeyde etkili olabileceği araştırılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Bölgesel Kalkınma, Çay, Kivi, Rize.
1.GİRİŞ
Tarım toplumların uygarlık yolunda ilerlemesinde önemli katkılarda
bulunmuş bir sektördür. Tarımda meydana gelen gelişmelerle birlikte, toplayıcılıktan yerleşik hayata geçen insanlar, çeşitli medeniyetler kurmuşlardır. Bu
bağlamda tarımın, medeniyetin gelişmesinde önemli roller üstlendiğini söylemek mümkündür (Aktaş ve vd., 2010). Elverişli coğrafi koşullara ve iklime,
zengin bir toprak yapısına ve biyolojik çeşitliliğe sahip olan ülkemiz tarım potansiyeli oldukça yüksektir (Tydta, 2010).
Doğu Karadeniz Bölgesi’nin toprak, iklim ve yer şekilleri çay, kivi gibi
ürünlerin yetiştirilmesine elverişlidir. Çay üretimiyle geçimini sağlayan halk
son yıllarda bu üründen istediği geliri elde edememektedir; çay tarımı faaliyetlerinden elde edilen gelir düştükçe üretici farklı gelir sağlayıcı ürünlere yönlenmeye başlamaktadır. Bu nedenle ekonomik getirisi bir hayli yüksek olan
kivi, üreticiye daha cazip gelerek çay bahçelerinin bir kısmı kivi yetiştiriciliği
alanında kullanılmaya başlanmıştır.
Bu çalışmada, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve
Türkiye İstatistik Kurumu’nun(TÜİK) verileri kullanılarak çay ve kivi yetiştiriciliğinin Rize illindeki üretim miktarları ve üretim değerlerinin bölgesel kalkınmaya etkisi araştırılmıştır.
219
2. ÇAY YETİŞTİRİCİLİĞİ
Çay, işlenmiş yaprakların kaynatılmasıyla veya haşlanmasıyla elde
edilen bir içecek türüdür. Çay çalısının latince ismi Camellia Sinensis’tir (Wikipedia, 2013). Dünya üzerinde çay bitkisi, Kuzey yarım kürede yaklaşık 42
enlem derecesinden, Güney yarım kürede 27 enlem derecesine kadar olan
kuşak üzerinde, yağışın bol ve iklimin sıcak olduğu bölgelerde yetiştirilmektedir (Başer, 2006). Çay, çalının yapraklarının fermantasyonu, ısıtılması, kurutulması ve bazen diğer meyve veya bitkilerle karıştırılması sonucu hazırlanır.
Çayları birçok kritere göre sınıflara ayırmak mümkün olmakla beraber; üç temel çay çeşidi vardır. Bunlar, siyah çay, yeşil çay ve beyaz çaydır (Wikipedia,
2013).
2.1. Dünyada Çay Yetiştiriciliği
Çay tarımı ve çayın kullanılması ile ilgili ilk çalışmaların M.Ö. 2737 yılında Çin İmparatorluğunda yapıldığı bilinmektedir. Çin’deki çay uygulamalarının etkisiyle Japonya ve Seylan gibi ülkelerde çay kullanımı yaygınlaşmaya
başlamıştır. 19. yüzyılda ise Rusya, Uganda ve Kenya gibi ülkelerde çay kullanımı yayılmıştır (Başer, 2006). 21. yüzyılda ise Dünya’da önemli derecede
kuru çay üretimi yapılan başlıca kıtalar Asya, Afrika ve Amerika’dır.
Tablo 1. Dünya- Kıtalar Bazında Kuru Çay Üretim Miktarları ve Gayri Safi
Üretim Değerleri
Üretim Miktarı (ton)
Gayri Safi Üretim Değeri
($1 milyon)
2008
2009
2010
2011
2008
2009
2010
2011
Dünya
4.206.901
4.244.825
4.547.818
4.668.968
8.198
8.887
10.171
-
Asya
3.558.977
3.627.689
3.826.864
3.973.576
7.284
7.889
8.925
-
546.962
524.892
614.919
582.104
904
987
1.232
-
92.517
83.889
100.482
107.843
10
10
13
-
Afrika
Amerika
Kaynak: FAO (2013)
Dünya’da kuru çay üretimi miktarı ve gayri safi üretim değeri 20082010 yılları arası devamlı artış göstermektedir. 2010 yılında kuru çay üretim
miktarının %97,66’sını, gayri safi üretim değerlerinin %99,86’sını Asya ve Afrika kıtaları oluştururken; toplam kuru çay üretim miktarlarının %84,14’ünü
ve gayri safi üretim değerlerinin %87,75’ini Asya kıtası, üretim miktarlarının
%13,52’sini ve gayri safi üretim değerlerinin %12,11’ini Afrika kıtası karşılamaktadır.
Dünya’da kuru çay üretimi yapan başlıca ülkeler Çin, Hindistan, Kenya, Sri Lanka, Türkiye, Endonezya, Vietnam, İran, Japonya, Arjantin’dir. Son
on yılda en çok kuru çay üretimi yapan ülkeler Çin ve Hindistan, en az ise
Japonya ve Arjantin’dir.
220
Tablo 2. Ülke Bazında Kuru Çay Üretim Miktarları (ton)
Çin
2008
2009
2010
2011
Toplam
1.274.984
1.375.780
1.467.467
1.640.310
5.758.541
Hindistan
987.000
972.700
991.182
966.733
3.917.615
Kenya
345.800
314.198
399.006
377.912
1.436.916
Sri Lanka
318.700
290.000
331.400
327.500
1.267.600
Türkiye
198.046
198.601
235.000
221.600
853.247
Endonezya
153.971
156.901
150.342
142.400
603.614
Vietnam
173.500
185.700
198.466
206.600
764.266
İran
165.717
165.717
165.717
162.517
659.668
Japonya
96.500
86.000
85.000
95.012
362.512
Arjantin
80.142
71.715
88.574
96.572
337.003
Toplam
3.794.360
3.817.312
4.112.154
4.237.156
15.960.982
Kaynak: FAO (2013)
2008-2010 yılları arasında kuru çay gayri safi üretim değeri en yüksek
olan ülkeler Çin, Japonya, Kenya ve Hindistan’dır. Kuru çay gayri safi üretim
değerine bakıldığında birinci sırada Çin, ikinci sırada Japonya yer almaktadır.
Tablo 3. Ülke Bazında Kuru Çay Gayri Safi Üretim Değerleri ($1 milyon)
2008
2009
2010
2011
Toplam
Çin
4.642
5.338
5.983
-
15.963
Japonya
1.428
1.280
1.550
-
4.258
Kenya
801
864
1.111
-
2.776
Hindistan
391
387
404
-
1.182
Sri Lanka
134
133
184
-
451
Türkiye
112
101
139
-
352
Endonezya
79
91
99
-
269
İran
47
54
51
-
152
Arjantin
5
4
5
-
14
Vietnam
*
*
*
*
*
Toplam
7.639
8.252
9.526
-
25.417
Kaynak: FAO (2013)
Dünya’da 2010 yılı kuru çay üretim miktarları ve gayri safi üretim
değerlerinde Çin 1.sırada yer almaktadır. Çin 2010 yılında toplam kuru çay
üretim miktarlarının %32,26’sını, gayri safi üretim değerinin %58,82’sini oluşturmaktadır. Hindistan 2010 yılında toplam üretim miktarının %21,79’unu olmasına karşın gayri safi üretim değeri sadece %3,97’dir. Türkiye 235 bin ton
çay üretim miktarıyla 5.sırada, $139 milyon gayri safi üretim değeriyle 6.sırada yer almaktadır. Japonya 85 bin ton kuru çay üretim miktarıyla 10. sırada
yer alırken $1.55 milyon gayri safi üretim değeriyle 2.sırada yer almaktadır.
221
2.2. Türkiye’de Çay Yetiştiriciliği
Türkiye´de çay tarımının başlangıcı ise 1917 yılına kadar uzanmaktadır. İlk yaş çay yaprağı hasadı ve kuru çay üretimi 1938 yılında gerçekleştirilmiştir.1940 yılında 40 ton çay tohumu ithal edilerek çay bahçesi tesisi
çalışmalarına başlanmıştır. Bölgenin ekonomik ve sosyal yönden kalkınması,
geliştirilmesi ve göç olgusunun yarattığı sosyal problemleri azaltmak amacıyla, çay tarım ve sanayi uzun yıllar devlet tarafından desteklenmiş ve teşvik
edilmiştir (Çaykur, 2013).
Tablo 4. İller Bazında Yaş Çay Üretim Miktarları ve Gayri Safi Üretim Değerler
Üretim Miktarları (ton)
2008
Rize
2009
Gayri Safi Üretim Değeri (¨)
2010
2011
2008
2009
2010
654.891.830
901.176.915
135.720.420
173.313.975
2011
836.628
828.977
880.443
960.270
616.594.836
165.037
171.798
276.310
184.633
121.632.269
Artvin
73.551
76.500
125.487
61.562
54.207.087
60.435.000
57.771.030
60.330.760
Giresun
24.984
26.007
23.265
24.623
18.413.208
20.545.530
23.106.465
24.130.540
57
58
61
53
42.009
45.820
57.525
51.940
1.100.257
1.103.34
1.305.566
1.231.141
810.889.409
871.638.6
1.155.425.91
1.206.518.18
Trabzon
Ordu
Toplam
941.064.600
180.940.340
Kaynak: TÜİK(2013)
Türkiye’de yaş çay üretimi Rize, Trabzon, Artvin, Giresun ve Ordu
illerinde yapılmaktadır. 2011 yılında Rize ili 960.270 ton üretim miktarı ve
¨941.064.600 ile ilk sırada bulunmaktadır. Türkiye’de üretilen yaş çayın 2008
yılında %76’sı, 2009 yılında %75’i, 2010 yılında %67’si, 2011 yılında %78’i
Rize ilinde üretilmektedir. 2011 yılında Rize ilinde üretilen yaş çayın gayri safi
üretim değeri ¨941.064.600 ile toplam gayri safi üretim değerinin %78’idir.
2.3. Rize İlinde Çay Yetiştiriciliği
Rize ilinde 2010 ve 2011 yılları arası yaş çay üretim miktarları aşağıda gösterilmektedir. Rize ilinde en çok çay üretimi Merkez, Çayeli, Pazar
ve Ardeşen ilçelerinde yapılmaktadır. 2011 yılında Rize’de üretilen yaş çayın
%65’ini Merkez, Çayeli, Pazar ve Ardeşen ilçeleri oluşturmakta olup; Merkez
ilçe bu oranın %25,64’ünü karşılamaktadır.
222
Tablo 5. Rize İli İlçeler Bazında Yaş Çay Üretim Miktarları
Üretim Miktarı (ton)
2010
2011
Merkez
213.348
246.252
Çayeli
114.881
157.175
Pazar
113.681
115.464
Ardeşen
113.670
105.984
Kalkandere
81.122
88.731
Fındıklı
63.811
67.780
Güneysu
59.603
63.230
Toplam
760.116
844.616
Kaynak: TÜİK(2013)
3. KİVİ YETİŞTİRİCİLİĞİ
Kivi, asma benzeri odunsu bir tırmanıcı bitki türü olan Actinidia
Deliciosa›dan ve A.Deliciosa ile diğer Actinidia türleri arası melezlerden elde
edilen kültivar grubundaki bitkiler ile bu bitkilere ait yenilebilir meyvelerin ortak
adıdır (Wikipedia, 2013). Kış soğukları en düşük -13 C derecede, yapraklı
dönemde(Nisan - Kasım) hava ortalama oransal nemi en az %60 olan, sürekli
sert, kuru rüzgâr almayan yörelerin kireçsiz, süzük derin topraklarında (Şeftali
Toprağı) yetiştirilebilir (Rize Ziraat Odası, 2013). Kivinin ifade ettiği kültivar
grubu ve bu grup içinde yer alan ticari açıdan en önemli olanları Hayward,
Chico ve Saanichton 12 şeklinde sınıflandırabiliriz (Wikipedia, 2013).
3.1. Dünyada Kivi Yetiştiriciliği
1900’lü yılların başlarına kadar doğal yetişme alanlarının dışında pek
bilinmeyen kivi meyvesi, 1905’li yıllarda misyonerler tarafından Çin’den alınıp Yeni Zelanda’ya götürülmüş, burada yapılan ıslah çalışmaları sonucunda
günümüzde kültüre alınarak, yeni çeşitler ortaya çıkmıştır. Kivi meyvesi
vitaminlerce ve aromatik maddeler bakımından zengin olması ve meyve etinin dekoratif görünüşlü olması nedeni ile insanlar tarafından sevilmiş ve kısa
sürede dünya kivi üretimi bir milyon ton seviyelerine çıkmıştır (Demir ve Ege,
2003).
Tablo 6’da dünya ve kıtalar bazında kivi üretim miktarları ve gayri
üretim değerleri gösterilmektedir. Dünya’da kivi üretimi Avrupa, Okyanusya,
Amerika, Asya ve Avrupa kıtalarında yapılmaktadır. Dünya 2008-2011 yılları
arası kivi üretiminde Avrupa kıtası ilk sırada yer alırken, Afrika kıtası son sırada yer almaktadır.
223
Tablo 6 . Dünya- Kıtalar Bazında Kivi Üretim Miktarı ve Gayri Safi Üretim Değeri
Üretim Miktarı (ton)
Gayri Safi Üretim Değeri($1 milyon)
2008
2009
2010
2011
2008
2009
2010
2011
Dünya
1.357.395
1.423.799
1.394.380
1.438.923
1.721
1.582
1.575
-
Avrupa
657.496
674.412
653.055
692.978
1.176
1.085
1.021
-
Okyanusya
390.000
394.478
382.808
367.954
286
265
328
-
Amerika
206.522
250.275
258.725
275.274
192
174
160
-
Asya
103.346
104.605
99.761
102.684
66
59
66
-
31
29
31
33
-
-
-
-
Afrika
Kaynak: FAO (2013)
2010 yılı verilerine göre Avrupa ve Okyanusya kıtaları dünya kivi
üretiminin % 74,28’ini oluşturmaktadır. Dünya’da kivi toplam gayri safi üretim değerlerinin 2008 yılında Avrupa kıtası %68,33’ünü, Okyanusya kıtası %16,61’ini; 2009 yılında Avrupa kıtası %68,58’ini, Okyanusya Kıtası
%16,75’ini oluşturmaktadır. 2010 yılında ise toplam kivi gayri safi üretim değerlerinin %85,65’ini Avrupa ve Okyanusya kıtaları oluştururken; toplam kivi
gayri safi üretim değerlerinin %64,82’sini Avrupa kıtası, %20,83’ünü Okyanusya kıtası karşılamaktadır. Tablo 7’de ülkeler bazında kivi üretim miktarları
ve gayri üretim değerleri gösterilmektedir.
Tablo 7. Ülke Bazında Kivi Üretim Miktarları (ton)
2008
2009
2010
2011
İtalya
473.955
447.608
415.877
431.558
1.768.998
Yeni Zelanda
385.000
390.000
378.508
364.958
1.518.466
Şili
185.607
227.000
229.000
237.104
878.711
Yunanistan
84.300
104.000
116.310
140.400
445.010
Fransa
65.670
76.171
70.719
73.395
285.955
Japonya
38.400
35.000
26.500
27.185
127.085
İran
29.540
29.465
31.778
31.576
122.359
ABD
20.865
23.224
29.665
38.102
111.856
İspanya
17.709
18.800
25.676
23.327
85.512
Portekiz
10.998
26.927
23.903
23.473
85.301
Türkiye
19.530
23.689
26.554
29.231
99.004
Toplam
1.331.574
1.401.884
1.374.490
1.420.309
Kaynak: FAO (2013)
Toplam
5.528.257
224
Dünya’da 2008-2011 yılları arasında toplam üretilen 5.614.497 ton
kivinin %74’ünü başta İtalya olmak üzere Yeni Zelanda ve Şili üretmektedir.
Avrupa kıtasında 5, Asya kıtasında 3, Amerika kıtasında 2, Okyanusya kıtasında 1, toplam 11 ülkede önemli derecede kivi üretimi yapılmaktadır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerinden başkaca kaynaklar
kivi üretimi açısından Çin’i de sıralamaya almıştır. Bu araştırmada Birleşmiş
Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verileri esas almıştır.
Türkiye coğrafi bakımından hem Asya hem de Asya kıtasında toprağa
sahip olan bir ülkedir. Türkiye’nin kivi üretiminden etkileneceği ülkeler başta
Yunanistan, İran ve diğer Avrupa ülkeleridir. Dünyada son 10 yılda kivi üretim
miktarı olarak Avrupa kıtasında üretim yapan İtalya 1.sırada, Yunanistan 4.sırada, Fransa 5.sırada, İspanya 9.sırada, Portekiz 10.sırada, Asya kıtasında
bulunan İran 7.sırada yer almaktadır. Türkiye ise 145.208 ton ile 11.sırada yer
almaktadır. İtalya, Yunanistan, Fransa, İspanya, Portekiz, İran ve Türkiye’nin
2011 yılı üretim miktarları 752.960 tondur. Bölgede üretilen kivinin %2.5’ini
Türkiye üretmektedir.
Türkiye’nin komşularının üretimine bakıldığında 2011 yılında Yunanistan 140.400 ton, İran 31.576 ton kivi üretmiştir. Türkiye 29.231 ton kivi üretimi ile Yunanistan ve İran’dan daha az kivi üretmektedir. Yunanistan’ın 2011
yılı kivi üretimi 140400 ton, Türkiye’nin ise son on yılda ürettiği kivi miktarı
145.208 tondur.
Tablo 8. Ülke Bazında Kivi Üretim Miktarları ve Gayri Safi Üretim
Değerleri (2010)
Üretim Miktarı (ton)
Gayri Safi Üretim Değeri
($1 milyon)
İtalya
415.877
793
Yunanistan
116.310
66
Fransa
70.719
113
İran
31.778
16
İspanya
25.676
24
Portekiz
23.473
24
Türkiye
26.554
43
Toplam
710.387
1.079
Kaynak: FAO (2013)
Tablo 8’de Türkiye 7 ülkeden üretim miktarı bakımından 5.sırada, gayri
safi üretim değeri bakımından 4. sırada yer almaktadır. Ülke bazında 1 ton kivinin tahmini (GSÜD/ÜM) gayri safi üretim değeri İran’da $503, Yunanistan’da
$567, İspanya’nda $973, Portekiz’de $1.022, Fransa’da $1597, Türkiye’de
$1619, İtalya’da $1906’dır. Gayri safi üretim değeri sıralamasında Türkiye
6.sırada bulunmaktadır. İran 31.778 ton ile bölgede $503’la en düşük gayri
225
safi üretim değeriyle kivi üreten ülkedir. Yunanistan’da 116.310 ton ile bölgede $567’la en düşük gayri safi üretim değeriyle kivi üreten 2. ülkedir. İran ve
Yunanistan’ın toplam kivi üretimi 148.088 tondur. Bu da Türkiye’de üretilen
kivinin yaklaşık 6 katını oluşturmaktadır. Gümrük vergileri dikkate alınmadığı
takdirde Türkiye’de kivi üretimini etkileyecek başlıca ülkeler İran, Yunanistan,
İspanya, Portekiz ve Fransa’dır.
3.2. Türkiye’de Kivi Yetiştiriciliği
Türkiye’de kivi yetiştiriciliğine diğer Akdeniz ülkelerinden 15-20 yıl
sonra başlanmıştır. Kivi ile ilgili çalışmalar ilk olarak 1988 yılında Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü tarafınca başlatılmış olup, adaptasyon çalışmaları sonucunda Karadeniz, Marmara ve Ege sahil bölgelerinin kivi
yetiştiriciliğine uygun olduğu saptanmıştır. Bu çerçevede ticari kivi bahçeleri
Ege, Marmara ve Karadeniz Bölgeleri’nde yer almaktadır (Yalova Kivi Birliği,
2013)
Bu bölgeler arasında daha çok Karadeniz Bölgesinde kivi yetiştiriciliğinin ekonomik yapılabildiği ortaya konmuştur. Doğu Karadeniz Bölgesinde yıllık yağış ortalaması 1000 mm civarında olup, bu oran doğuya gidildikçe 2400
mm’ye kadar varmaktadır. Bu yağış rejimi ile de Doğu Karadeniz Bölgesi’nin
bitkinin ekolojik istekleri bakımından diğer bölgelerden daha uygun olduğu
görülmüştür. (Fatsa Ticaret Borsası, 2011).
Tablo 9. Türkiye’de Kivi Üretim Miktarı ve Gayri Safi Üretim Değeri
Yıllar
Üretim Miktarı
(ton)
Gayri Safi Üretim Değeri
( ¨)
2004
4.000
8.975.102
2005
8.000
22.795.880
2006
10.962
32.820.892
2007
15.242
46.934.188
2008
19.530
63.900.409
2009
23.689
70.215.645
2010
26.554
63.140.815
2011
29.231
72.169.021
Toplam
145.208
380.951.952
Kaynak: TÜİK(2013)
2004-2011 yılları arası Türkiye’de kivi üretim miktarı %730, gayri safi
üretim değeri %804 oranında artmıştır.
226
Tablo 10. İller Bazında Kivi Üretim Miktarları ve Gayri Safi Üretim Değerleri
Üretim Miktarları (ton)
2008
2010
2011
6.956
6.557
8.855
3.002
4.048
6.242
5.951
3.300
5.360
5.108
5.263
Giresun
2.444
2.683
2.629
2.301
Samsun
626
693
1.648
1.874
Trabzon
854
860
949
1.322
Yalova
6.559
Ordu
Rize
Kocaeli
2009
Gayri Safi Üretim Değeri (¨)
2008
2009
2010
2011
22.083.261
19.607.548
26.688.655
8.978.633
10.611.729
13.785.456
11.464.252
10.920.353
15.865.148
9.589.760
10.520.215
6.119.907
6.303.983
3.823.603
6.682.790
2.037.067
2.135.890
3.606.704
4.244.840
2.696.990
2.389.962
2.218.420
3.058.596
22.413.703
1.149
958
1.016
1.012
5.014.292
3.850.202
4.251.859
3.373.642
Bursa
399
668
668
728
1.567.183
2.548.420
781.154
1.227.793
Artvin
506
623
623
760
1.581.643
1.826.169
1.919.219
2.145.811
Kastamonu
108
112
231
189
477342
409.875
869.882
678.547
18.947
22961
25.671
28.255
61.807.113
68.024.639
60.453.605
70.085.141
Toplam
Kaynak: TÜİK (2013)
2011 yılı verilerine göre Türkiye’de iller bazında kivi üretimine bakıldığında 1.sırada Yalova 8.855 tonla, 2.sırada Ordu 5.951 tonla, 3.sırada
Rize 5.263 tonla yer almaktadır. 2011 yılı verilerine göre Yalova, Ordu ve Rize
Türkiye’de toplam üretilen kivi miktarının %68.65’ini üretmektedirler. 20082011 yılları arasında üretimde en çok artışı 2.949 ton ile Ordu ili sağlamıştır.
2011 yılında gayri safi üretim değerine bakıldığında ¨26.688.655 ile Yalova
ilk sırada bulunmaktadır. Rize ilinde kivi meyvesinin gayri safi üretim değeri
2009 yılında %45,28 artmış, 2010 yılında %39,55 azalmış, 2011 yılında %9,7
artmıştır.
3.3. Rize İlinde Kivi Yetiştiriciliği
Rize ilinde toplam kivi üretim miktarı 2010 yılında 5108 ton, 2011
yılında ise 5.263 tondur. Ardeşen ilçesi toplam kivi üretiminin 2010 yılında
%48.53’ünü, 2011 yılında ise %45,2’sini oluşturmaktadır. 2009 yılında Ardeşen ilçesi kivi üretim miktarı %75,4 artmıştır. 2009-2011 yılları arasında Ardeşen İlçesi’nde kivi üretim miktarı %19,41 azalmıştır.
Tablo 11. İlçeler Bazında Kivi Üretim Miktarı
Üretim Miktarı(ton)
2008
2009
2010
2011
1.683
2.952
2.479
2.379
Merkez
431
615
803
918
Fındıklı
554
613
530
660
Pazar
254
463
524
530
Ardeşen
Çayeli
Toplam
Kaynak: TÜİK( 2013)
188
505
548
473
3.110
5.148
4.884
4.960
227
4. ÇAY VE KİVİNİN RİZE İLİNİN KALKINMASINA ETKİSİ
Küreselleşme süreci ile birlikte kabuk değiştiren günümüz dünyasının
temel sorunlardan biri de gerek ülkeler arası gerekse aynı ülke içerisindeki farklı bölgelerdeki gelişmişlik farklarının varlığıdır. Gelişmiş ve gelişmekte
olan bütün ülkelerin aynı sorunla karşı karşıya olduğu bilinmektedir. Böylece,
bölgesel gelişmişlik farklarını azaltmada bölgesel kalkınma politikaları önemli
bir konuma bürünmüştür (Yücel ve Ata, 2006:505).
Rize ilinin kalkınmasında tarım önemli sektör olmaktadır. Tarımla uğraşan insanların geçim kaynakları çay, kivi, fındık, mısır(dane),
lahana(karayaprak), fasulye(taze) ve hıyar(sofralık) bitkileridir (Tarımsal Yatırımcı Danışma Ofisi, 2013).
Tablo 12. Rize İlinde Yaş Çay-Kivi Üretim Miktarları ve Değerleri (2011)
Üretim
Miktarı (ton)
Üretim
Değeri(¨)
Oran(%)
Türkiye Üretim
Değeri(¨)
Çay
960.270
941.064.600
77,99
1.206.518.180
Kivi
5.263
10.520.215
14,57
72.169.021
Kaynak: TÜİK( 2013)
Rize ilinde çay-kivi yetiştiriciliği ilk sıralarda yer almaktadır. 2011 yılı
verilerine göre 960.270 ton yaş çay bitkisi ve 5.263 ton kivi meyvesi üretilmiştir.
Üretim değerleri ise yaş çayın ¨941.064.600, kivi meyvesinin ¨10.520.215›tir.
Rize ilinde yaş çay %77,99’luk üretim değeriyle Türkiye’de 1.sırada, kivi meyvesi ise %14,57’lik üretim değeriyle Türkiye’de 3.sırada yer almaktadır.
Rize ilinde 2012-2017 yılları arası tahmini yaş çay-kivi üretim miktarları ile gayri safi üretim değerleri aşağıdaki gibi olması beklenmektedir.
Tablo 13. Rize İlinde Tahmini Yaş Çay-Kivi Üretim Miktarları (ton)
2012
Çay
974.193
Kivi
6.882
2013
2014
2015
988.318 1.002.648 1.017.186
9.000
11.770
15.392
2016
2017
1.031.935 1.046.898
20.129
26.324
Tablo 14. Rize İlinde Tahmini Yaş Çay-Kivi Gayri Safi Üretim Değeri (¨)
2012
2013
2014
2015
2016
2017
Çay
1.064.814.5
1.204.837.7
1.363.273.8
1.542.544.3
1.745.388.9
1.974.907.6
Kivi
13.066.1
16.228.1
20.155.3
25.032.8
31.090.8
38.614.8
Tablo 13 ve 14’e bakıldığında 2012-2017 yılları arası tahmini yaş çaykivi üretim miktarları ile gayri safi üretim değerleri sürekli artmaktadır. 2014 yılında toplam yaş çay-kivi üretim miktarı 1 milyon tondan, 2017 yılında toplam
228
yaş çay-kivi üretim değeriyle de 2 milyardan fazla olacağı tahmin edilmektedir.
Rize ilinin 2011 yılı ihracatı $389.769 bin, ithalatı ise $22.105 bin; $1=¨1.9 olduğu kabul edildiği takdirde toplam ithalat ve ihracatın değeri ¨782.560.600’dir.
2011 yılı toplam kivi ve yaş çay üretim değerleri ise ¨951.584.815’dir. Rize ili
tarıma dayalı bir ekonomiye sahip olduğundan çay ve kivi bitkileri kalkınmayı
daha fazla etkilemektedir.
5. SONUÇ
Bölgesel dengesizliklerin azaltılması ve nispeten geri kalan yörelerin
yaşam standartlarının belirli düzeye yükseltilmesini hedef alan bölgesel
kalkınma çabaları, bütünüyle bölge insanın üretken müteşebbis ve kısaca
aktif hale getirilmesine bağlıdır. O sebeple halkı eğitim-öğretim ve diğer
şekillerde bilgi sahibi yapmak, insanların bölgesel katma değeri yükseltecek
projelere, işlere yöneltmek temel öncelik olarak ortaya çıkmaktadır (Yeşiltaş
ve Öztürk 2008:3).
Bölgesel kalkınmanın gerçekleşebilmesi için yatırım kararlarının çeşitli araçlar ve kurumlar kullanılarak etkilenmesi gerekmektedir. Bunun için
öncelikle bölgenin ekonomik potansiyelinin ortaya çıkarılması ve her ilin kendisine has ürün özelliklerinin ortak kullanımı ile daha hızlı bir kalkınma süreci
başlatılabilmesi sağlanacaktır (Aktaş ve vd., 2010).
Rize ilinin kalkınmasında önemli rol oynayan çay ve kivinin; 2011 yılı
verilerine göre Türkiye’de çay yetiştiriciliğinin %78’i, kivi yetiştiriciliğinin %18’i
Rize ilinde yapılmaktadır.
Türkiye’de kuru çay ithalat miktarları ve gayri safi üretim değerleri
2008-2010 yılları arasında sürekli artmıştır. Kivi‘de ise ithalat miktarları ve
gayri safi üretim değerleri düzenli bir artış görülmemektedir. 2010 yılında ithalat miktarı; Türkiye’de üretilen toplam kuru çay miktarının %3,66’sını, kivi
üretim miktarının %27,52’sini oluşturmaktadır. Çay ve kivinin ithalat miktarının
gayri safi üretim değerine bakıldığında toplam kuru çay gayri safi üretim değerinin %15,48’ini, toplam kivi gayri safi üretim değerinin %5,47’sidir. Türkiye’de
kuru çay ithalat miktarı 2008-2010 yılı arasında %100, kivide ise %11,79 oranında artış göstermiştir.
Tablo 15. Türkiye’de Kuru Çay-Kivi İthalat Miktarları ve Gayri Safi
Üretim Değerleri
İthalat Miktarları (ton)
2008
Gayri Safi Üretim Değeri ($bin)
2009
2010
2011
2008
2009
2010
2011
Çay
4.305
5.361
8.618
-
11.322
13.538
21.530
-
Kivi
6.537
10.517
7.308
-
1.936
3.276
2.353
-
Kaynak: FAO (2013)
229
2010 yılında Türkiye’de kuru çay üretim miktarı 235 bin ton olup, ihracat miktarı 2.191 tondur. Üretilen kivi miktarı ise 26.554 ton olup, ihracat miktarı 61 tondur. 2010 yılında ihracat miktarı toplam üretilen kuru çay miktarının
%0,93’ünü, kivi miktarının %0,22’sini oluşturmaktadır. İhracat miktarı toplam
kuru çayın gayri safi üretim değerinin %6,59’u, toplam kivinin gayri safi üretim
değerinin %0,14’üdür. 2008-2010 yılları arasında Türkiye’de ihracat miktarına bakıldığında kuru çay miktarında %31,33 azalış olmasına rağmen, kivide
%19,6 artış olmuştur.
Tablo 16. Türkiye’de Kuru Çay-Kivi İhracat Miktarları ve Gayri Safi
Üretim Değerleri
İhracat Miktarları (ton)
Gayri Safi Üretim Değeri ($bin)
2008
2009
2010
2011
2008
2009
2010
2011
Çay
3.191
2.135
2.191
-
11.232
7.754
9.163
-
Kivi
51
18
61
-
56
10
63
-
Kaynak: FAO (2013)
Rize ilinde 2010 yılı yaş çay fiyatı(kg) ¨0,98, kivi fiyatı(kg) ¨2,00;
2011 yılında yaş çayın fiyatı(kg) ¨1,1, kivinin fiyatı(kg) ¨1,34’tür. 2008-2011
yılları arası ortalama yaş çayın fiyatı(kg) ¨0,84, ortalama kivinin fiyatı(kg) ise
¨2,53’dir.
Kuru çay ve kivinin ithalat miktarları arasında 1.310 ton olmasına karşın gayri safi üretim değerleri arasında $19.177 bin fark bulunmaktadır. İhracat miktarlarında 2.130 ton, gayri safi üretim değerlerinde ise $9.1 milyon fark
bulunmaktadır. Kuru çay Türkiye’de 2010 yılında hem ihracat hem de ithalat
miktarları/gayri safi üretim değerlerinde kividen daha fazladır. Rize ilinde
üretilen kivi fiyatı(kg) yaş çay(kg) fiyatından %201,19 oranında daha fazladır.
2010 yılında Rize ilinde 5.108 ton kivi, 880.443 ton yaş çay üretilmiştir. Gayri safi üretim değerleri kivinin ¨9.589.760, yaş çayın ¨901.176.915’tir.
Yaş çay üretim miktarı kivinin 172,36; gayri safi üretim değerinde ise 93,97
katıdır. Kivinin gayri safi üretim değeri yaş çaya göre %83,42 daha fazladır.
Buna bağlı olarak kivi çaya göre daha fazla ekonomik getiri sağlamaktadır. Kivi yetiştiriciliğine Rize ilinin toprak, iklim ve yer şekilleri bakımından uygun olması maliyetleri azaltmaktadır. Aynı zamanda ülkemizde en kaliteli kivi üretimi yapılan yerlerden biri Rize ilidir. Kivinin saklama ve depolama
koşullarının iyileştirilmesi, ithalatın azaltılması ve ihracatın arttırılması Rize
ilinin kalkınmasını destekleyecektir ve kivi yetiştiriciliği desteklendiği takdirde
gelecekte Rize ili için alternatif bir ekonomi oluşturacaktır. Bu nedenle Rize
ilinin tarımsal gerçeği kiviye bağlıdır.
230
KAYNAKLAR
Aktaş, S., Beşli, S., Kamal, E., Demirtaş, M., Aktaş, K., Kurt, Y., Alişan, F., Ara,
E., (2010). Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Artan Kivi Üretimi ve Bölgesel Kalkınmaya Etkisi. Ulusal Meslek Yüksekokulları Öğrenci Sempozyumu, Düzce.
Başer, A. (2006). Türkiye’de Tarım Destekleme Politikaları ve Çay Sektörü.
İstanbul: Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Çaykur. (2013). Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü. www.caykur.gov.tr Erişim
Tarihi:13 Mart 2013
Çeliker, A. (2010). Fındık, Kivi ve Çayda Karlılık Analizi. Tarımsal Ekonomi
Araştırma Enstitüsü-Bakış.
Demir, A., & Ege, H. (2003). Kivi. Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü, Sayı
2.
FAO. (2013). Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü. www.fao.org Erişim
Tarihi: 05 Mart 2013
Fatsa Ticaret Borsası. (2011).Kivi Raporu. Ordu.
Rize Ziraat Odası. (2013). Rize Ziraat Odası. www.rizeziraatodası.com Erişim
Tarihi:15 Nisan 2013
Tarımsal Yatırımcı Danışma Ofisi. (2013). Rize İli Tarımsal Yapı Rehberi. Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı.
TÜİK. (2013). Türkiye İstatistik Kurumu. www.tuik.gov.tr Erişim Tarihi:18 Mart
2013
TYDTA. (2010). Türkiye Tarım Sektörü Raporu. Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanlık Yatırım Destekleme ve Tanıtım Ajansı.
Wikipedia. (2013). Wikipedia: tr.wikipedia.org Erişim Tarihi: 20 Mart 2013
Yalova Kivi Birliği. (2013). Yalova Kivi Birliği: www.yalovakivibirligi.com Erişim
Tarihi: 25 Mart 2013
Yeşiltaş, M., & Öztürk, İ. (2008). Bölgesel Kalkınma Çerçevesinde Alternatif
Turizm Faaliyetlerine Yönelik Bir Değerlendirme: Sivas Örneği. Cumhuriyet
Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Sayı 3.
YÜCEL, F. & ATA, A.Y., (2006) “Bölgesel Kalkınma Stratejileri Açısından
Fuarcılık: Birinci ve İkinci Çukurova Sanayi Fuarlarının Değerlendirilmesi”
Çukurova Üniversitesi, S.B.E Dergisi
231
ÇAY TARIMINDA YAŞANAN SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNDE
ALTERNATİF ÜRÜN LİKAPA
Burcu ER
Yüksek Lisans Öğrencisi, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
[email protected]
Özet: Ülkemizde 1930’lu yıllarda başlayan çay tarımı gerek Doğu Karadeniz Bölgesi gerekse ülkemiz ekonomisi için önemli katma değerler kazandırmış, bölgenin refah düzeyinin artmasında önemli bir paya sahip olmuştur. 1990’lı yıllardan sonra çay
tarımında bir kısım yapısal sorunlar ile karşılaşılmaya başlanmıştır. Bu sorunlar çay
bahçesinden fabrikaya, üretiminden ticaretine kadar geniş bir alanı olumsuz etkilemektedir. Çay tarımı ve üretiminde karşılaşılan sorunları iktisadi ve verimlilik açısından
ele aldığımızda, çay üreticilerine ve bölge halkına önemli bir geçim kaynağı sağlayabilecek çay ile ekolojik özellikleri bakımından benzerlik gösteren likapa (yaban mersini),
bölgeye uyum sağlayabilecek katma değeri yüksek alternatif bir ürün konumundadır.
Likapa meyvesi; taze meyve olarak kullanılabileceği gibi dondurularak, işlenerek gıda
ve kozmetik sanayisinde de kullanılabilmektedir. Ayrıca; likapa meyvesi bölgede gıda
ve kozmetik sanayisinin gelişimini sağlayarak bölgenin sosyal ve iktisadi açıdan kalkınmasını desteklemiş olacaktır. Ülkemiz ve Doğu Karadeniz Bölgesi için büyük bir
öneme sahip olan çay tarımındaki sorunların bölge halkına olan olumsuz etkisini en
aza indirmek amacıyla iktisadi ve sosyal sorunları desteklemek için bölgede likapa tarımının yaygınlaştırılması araştırma kapsamında önerilmektedir. Çay genellikle içecek
olarak kullanılırken; likapa meyvesinin çok yönlü kullanım alanının olması pazarda
kolay tutunmasını sağlayabileceği beklenmektedir. Bu çalışmada, çay tarımında karşılaşılan sorunların çözümüne alternatif bölge halkına iktisadi ve sosyal açıdan önemli
katkılar sağlayabilecek likapa meyvesinin yetiştiriciliği, gıda ve kozmetik sanayisindeki
değerlendirme şekilleri üzerinde durulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Çay, Likapa, Bölgesel Kalkınma.
1. GİRİŞ
Çay, Doğu Karadeniz Bölgesi’nin temel tarımsal ürünlerinden biri
olup bölgenin sosyo-ekonomik kalkınmasında önemli bir paya sahip olmuştur.
2011 yılı Çaykur verilerine göre Doğu Karadeniz Bölgesinde kayıtlı 205.312
üreticinin yaş çay tarımı yaptığı, yaklaşık 16.000 kişinin istihdam edildiği
çay üretimi ve sanayisi bölge açından önemlidir. Üreticiye ödenen yaş çay
bedelleri, çalışanlara ödenen maaşlar, oluşan yan sanayinin ticari hareketinin
ve katma değerinin büyüklüğü, sonuçta bölgenin gelişmesi ve milli gelirden
daha fazla pay alması açısından çay tarım ve sanayisinin önemini ortaya
koymuştur.
Ülkemizde çay tarımında 1990’lı yıllardan sonra gittikçe artan
yapısal ve iktisadi sorunlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu sorunlar çay
tarımının ekonomik olmayan bölgelerin dışına çıkması, kalitesiz yaş çay
yaprağı, üretim maliyetinin yüksekliği, kaçak çay, denetim yetersizliği vb.
ekolojik, ekonomik ve çevresel sorunlardır. Ortaya çıkan bu sorunlar çay
bahçelerinden fabrikalara, üretiminden pazarlamaya kadar geniş bir alanı
232
olumsuz etkilemiş, çay tarımının eski önemini yitirmeye başlamasına neden
olmuştur. Bölge sanayisinin neredeyse tamamının çay üretimine yönelik
olmasına rağmen bölge insanının arazi mülkiyeti sınırlı olduğu için çay üretimi
küçük çapta aile üretimi şeklinde yapılmaktadır. Üreticilerin %80’i 5 dekarın
altında çay bahçelerinde yetiştiricilik yapmaktadır. Bu üreticilerin sahip olduğu
çaylık alan miktarı ise toplam çaylık alanlarının %50’sini oluşturmaktadır
(Ataseven,2012:2). Yapılan üretim genellikle geçimlik olmakta hatta bir çok
aile için bu dahi mümkün olmamaktadır. Çay üretiminin bu özelliği, üretici
kesimi ekonomik anlamda tatmin etmediği için bölge insanını farklı arayışlara
iterek ek gelire ihtiyaç duymasına neden olmaktadır.
Çay üreticilerinin ve bölge halkının önemli bir geçim kaynağı olan çay
ile ekolojik özellikleri bakımından benzerlik gösteren likapa (yaban mersini),
bölgeye uyum sağlayabilecek katma değeri yüksek alternatif endüstriyel bir
ürün konumundadır. Çay üreticilerinin bir kısım çaylık alanlarında veya yüksek
araziler üzerinde deneyebilecekleri ekonomik değeri yüksek olan likapa
türlerinin yetiştirilmesi bölge halkı için ek gelir sağlayacak çay sorunlarının
çözümü için alternatif bir ürün olabilecektir. Bu çalışmada mevcut sorunların
çözümünde likapa meyvesinin alternatif bir ürün olabileceği vurgulanarak
bölgemiz ve ülkemiz açısından önemi ortaya koyulmaya çalışılmıştır.
2. ÇAY TARIMININ SORUNLARI
Ülkemizde 1990’lı yıllardan sonra yapısal sorunlar ortaya çıkmaya
başlamıştır. Bu sorunlar ekonomik, ekolojik ve çevresel sorunlardan
oluşmaktadır. Çay tarımında yaşanan bazı sorunları şu şekilde özetleyebiliriz
(Saklı, 2008:205-215; Özden, 2009: 26-28).
2.1. Üretim İşletmelerinin Sorunları
• Üretim Maliyetlerinin Yüksekliği
Ülkemizde çayın yüksek üretim maliyetleri dünya piyasalarına
(ihracat) çay satışını engellemektedir. En önemli maliyet unsuru yaş çayın
fiyatıdır. Çünkü ek geliri olmayan çay üreticisi 6 ayda topladığı yaş çay ile
bir yıl geçinmek durumundadır. Bu da yaş çay fiyatının yükselmesine neden
olmaktadır. Yaş çay fiyatının yüksek olması sanayicinin hammadde maliyetini
yükseltmekte, rekabet edebilme gücünü ise düşürmektedir.
Siyasi ve sosyal gerekçelerle işçi istihdam etmek zorunda bırakılan
Çaykur’da mevsimlik işçi statüsünden kadroya geçen işçiler kurumda yüzde
50 fazla memur ve işçi bulunmasına sebep olmuştur. İstihdam edilen memur
ve işçilerin fazla olması Çaykur’un personel maliyetlerinin artmasına neden
olmuştur. Çaykur maliyetleri içinde, yaş çayın da dâhil olduğu ilk madde
ve malzeme giderleri (%57) ile personel giderleri (%28) iki ana kalemi
oluşturmuştur. Diğer giderlerin (vergi, finansman, amortismanlar) oranı ise
%15’tir.
233
Sanayicilerin karşılaştığı maliyet faktörlerinden biri de enerji
problemidir. Çay üreten fabrikalar fuel-oil ve kömür kullanmaktadırlar. Bu
durum enerji maliyetlerini yükseltmekte ve zaman içinde çevre kirliliğine
sebep olmaktadır. Sanayide kullanılan elektrik enerjisi fiyatları da dünya
ortalamasının çok üzerindedir.
•
Özel Sektör Sorunu
Devletin yıllarca Çaykur’u desteklemesi, maliyet hesapları yapmadan
satış yapılması sektörü dolayısıyla da sanayiciyi zor durumda bırakmıştır.
Çay piyasasında birçok özel firma kayıtsız, kalitesiz, sistem dışı yollarla çay
üretmektedir. Özel sektördeki firmaların yaş çay üreticisinin alacaklarının
ödemesini geciktirmesi güven sorununun ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Ürün bedellerinin geç ödenmesi özel firmaların istikrarlı bir şekilde hammadde
temin edememesine neden olmuş, ödemesini zamanında yapan diğer
çay firmalarını da olumsuz etkilemiştir. Ödemelerini zamanında alamayan
üreticiler çayını Çaykur’a satamadığı zamanlarda özel sektöre satmaktadırlar.
Devletin piyasada gerekli denetim ve kontrolleri yapmaması, kuru
çay üretimi yapan firmaların üretim izini olup olmamasına bakmaması özel
sektördeki sağlıksız gelişmeye neden olmuştur. Bu durum halk sağlığını
tehdit ettiği kadar, haksız rekabete de yol açtığı görülmektedir.
2.2. Müstahsil Sorunları
Doğu Karadeniz bölgesinde 758.566 dekar alanda (hava şartlarına
göre değişen üretim nedeniyle) yıllara göre 1.100.000 ton ile 1.300.000 ton
arasında yaş çay yaprağı üretilmektedir. Çay üretimi yapan üretici sayısı ise
yaklaşık 206 bin kişidir. Bölgedeki arazilerin meyilli ve mülkiyetinin sınırlı
olmasından dolayı çay üretimi küçük çapta aile üretimi şeklinde yapılmaktadır.
Çay üreten 206 bin civarında aile olduğu dikkate alındığında ise aile başına 5
dönüme yakın çay tarım alanı düşmektedir. Yapılan üretim genellikle geçimlik
olmakta hatta birçok aile için bu dahi mümkün olmamaktadır. Çay üreticisinin
önemli bir sorunlarından biride miras yoluyla arazilerin bölünmesidir. Babadan
oğula yöntemiyle bölünen arazilerin giderek küçülmesi nedeniyle çay tarımı
tam anlamıyla bir geçim kaynağı olmaktan çıkmakta ve adeta yardımcı bir
ekonomik dayanak haline gelmektedir.
2.3. Yaş Çay Ürünüyle İlgili Sorunlar
•
Kalite Sorunu
Ülkemizde çay bahçelerinin tamamına yakını tohumla tesis edilmiştir.
Tohumla tesis edilen bahçelerden kaliteli ürün almak mümkün olmamaktadır.
Çay bitkisinin azami ömrü 50 yıldır. Bölgedeki çaylık alanların büyük bir
kısmında 50 yaşını aşmış bitkiler bulunmaktadır. Çay bitkisine budama sistemi
uygulansa bile yaşlı çay bahçelerinden kaliteli yaprak alınması mümkün
değildir.
234
Toprak analizleri yapılmadan ve toprağın ihtiyaçları belirlenmeden
yapılan gübre kullanımı da başlı başına bir sorundur. Toprağın ihtiyacı
belirlenmeden atılan gübre bu durumda bitkiye fayda sağlamamakta ve
toprağı daha da verimsizleştirmektedir.
Çay toplamada üreticilerin 2,5 yaprak çay toplanma standardına
dikkat etmemeleri kaliteyi olumsuz etkilemekte, çay niteliği olmayan odunsu
kısım da doğrudan çaya karışarak kaliteyi düşürmektedir. 2.5 yaprak çay
alınmaması fiyat ve randıman açısından sanayicilere, kalite açısından çay
tüketicisine fayda sağlayamamaktadır. Özellikle sanayicilerin randımandan
kazanması (verimi yükseltmesi) için kaliteli çay alımı zorunludur. Çaykur’un
kaliteyi ön plana çıkarmayan mevcut politikalarla yaptığı alımların da etkisiyle,
özel sektör de çayda kaliteli alım yapamamaktadır.
2.4. İklim Sorunu
Tropikal iklim kuşağının bir bitkisi olan çay, ülkemizde bu iklimi
andıran Doğu Karadeniz bölgesinin sahil şeridinde yetişmektedir. Bol yağış ve
nemin yanı sıra, belli sıcaklık seviyesinde yetişebilen çay bitkisinin büyümesi
30oC’nin üzerindeki ve 13oC’nin altındaki sıcaklıklardan etkilenmektedir.
Doğu Karadeniz Bölgesinde ise yıl içinde sıcaklık değerlerinin -4oC ile 38oC
arasında değişmesi çay bitkisinin büyümesinin durmasına sebep olmaktadır.
Bölgenin iklim koşullarından dolayı ülkemizde sadece Mayıs-Ekim ayları
arasında çay hasadı yapılabilmektedir. Çay üretilen diğer ülkelerde (Japonya,
Hindistan, Sri Lanka, Kenya, Tanzanya) 12 ay çay hasadı yapılırken
ülkemizde çay hasadının 6 ay yapılabilmesi çay üretim alanlarının verimini
ve fabrikalarının kapasite kullanım oranlarının düşmesine neden olmaktadır.
2.5. Devlet Politikasının Neden Olduğu Sorunlar
•
Çay Sektörüne Devlet Müdahalesi
Devletin Çaykur’a desteğinin sürdürülmesi özel sektör çay
sanayicilerinin ikinci sınıf sanayici muamelesi görülmesine neden olmaktadır.
Bu sistemin devamı, bütün olumsuzluklara rağmen ayakta kalmaya çalışan
özel sektör sanayicilerini iflas etme riskiyle karşı karşıya bırakmaktadır.
Devletin çay sanayicilerini desteklememesi özel sektörün rekabet koşullarını
olumsuz etkilemektedir.
•
Kaçak Çay Sorunu
Çayda uygulanan yüksek vergi oranı (%145) kaçak çay ithalatının
artmasına neden olmaktadır. Kaçak yollardan giren yabancı menşeli sağlıksız
ve standarda uymayan çaylar yerli çay satışlarını olumsuz etkilemektedir.
Kaçak çay ile ülkede çay arzı artmakta üretim ve tüketim dengesinin
bozulmasına neden olmaktadır. Üretim ve tüketim dengesinin bozulması çay
fabrikalarında stoklara neden olmaktadır.
Kaçak çayların ülkemize girişi sadece çay arzını arttırmaya neden
olmamakta aynı zamanda hormon ve kimyasal kalıntılar içermesi bakımından
da toplum sağlığını tehdit etmektedir.
235
Yukarıda kısaca özetlenen çay tarımının yol açtığı ekolojik, ekonomik
ve çevresel sorunları çayın geniş üretici kitleler tarafından üretilmesine engel
oluşturmaktadır. Çay tarımında yaşanan sorunlar ve tüketicilerin daha sağlıklı
formda yaşama arayışları üreticileri alternatif ürünler üzerine odaklanmaya
itmiştir. Bunlardan biri de likapadır.
3. LİKAPA HAKKINDA GENEL BİLGİLER
Likapa, dünyada 40°-50° kuzey enlemleri arasında ılıman iklim
kuşağında yetişebilen tropik karakterli bir meyve türüdür. Ana vatanı kuzey
yarım kürenin serin ve dağlık bölgeleri olan likapanın, kültürü yapılan ve
ekonomik öneme sahip olan yüksek boylu, alçak boylu ve tavşan gözü
olmak üzere üç farklı türü vardır. Amerika, Kanada başta olmak üzere
Avrupa ülkelerinde 81 bin hektarlık alanda tarımı yapılmaktadır (FAO,2013).
Günümüzde ticari olarak yetiştirilen likapalar, 1906 yılından itibaren Amerika
Birleşik Devletlerinde başlatılan seleksiyon çalışmalarının ürünüdür. Bu
çalışmalarla seçilen likapa tipleri daha sonra kendi aralarında melezlenerek
yeni çeşitler elde edilmiştir.
Tam güneş alan veya biraz gölge olan, kuzey bölgelerde güney, güney
bölgelerde ise kuzey-batıya bakan ve hafif meyilli olan arazilerde yetiştirilebilen
likapa ülkemizde iklim ve toprak şartları (toprak pH›sının 4,5-5,5 arasında
olduğu) bakımından Karadeniz Bölgesinde yetiştirilmeye uygun yapıdadır. 160
günlük yetişme periyodu ve 650-850 saat soğuklama (ağaç tomurcuklarının
baharda çiçeklenebilmesi için kış mevsiminde 0-7 derece arasında geçirmesi
gereken süre) isteği olan likapa -20 ile -40°C›lere kadar dayanabilmektedir
(Lokumcu, 2012:7). Bir dönüme ortalama 300 adet dikilebilen likapa, bitki
başına yaklaşık 6 kg meyve verebilmektedir. Meyvelerinin raf ömrü ise 7-10
gün arasındadır.
Ülkemizde Doğu Karadeniz Bölgesindeki illerden Artvin, Rize,
Trabzon ve Giresun’un genelde rakımı yüksek dağ ve yaylalarında yabani
formları bulunmaktadır. Yöre halkı tarafından taze olarak, reçel veya pekmez
yapılarak tüketilen likapalar bölgede ticari olarak yetiştirilmemektedir. Sağlık
açısından yararları olan, gıda ve kozmetik sanayisinde de kullanılabilen
likapayı bölgedeki ürün çeşitliliğine katmak gerekmektedir. Ticari yetiştiriciliğe
karar vermeden önce uzman gözetim ve denetiminde bahçe yerinin iklimi,
toprak özellikleri ortaya konulmalı, yetiştiricilik şekli, pazarlama kanalları, iş
gücü potansiyeli ve değerlendirme şekli detaylı olarak incelenmelidir.
3.1. Likapanın Besin Değeri Ve Sağlık Açısından Önemi
Besin değeri ve bitkisel özellikleri bakımından son derece yararlı
olan likapa sağlık açısından da değerlendirilmesi gereken bir meyve türüdür.
Likapa, mineraller ve vitaminler bakımından çok zengin bir meyvedir. Likapanın
insan sağlığı ve beslenmesi üzerine yararları ile ilgili dünya çapında bilimsel
236
dergilerde yüzlerce araştırma makalesi yayınlanmıştır. Yapılan araştırmalarda
bir bardak likapa meyve suyunun 145 gram geldiği ve 21 gram Karbonhidrat,
1 gram protein, 0,5 gram yağ, 19 miligram C-vitamini, 145 IU A-vitamini ve 85
kalori içerdiği belirtilmektedir. Ayrıca, 100 gram yenilebilir likapanın % 83’ünün
su, % 0,7’sinin protein, % 0,5’inin yağ, % 15’inin karbonhidrat, % 1,5’unun lif
olduğu ve 62 kalori sağladığı saptanmıştır (Rize Ziraat Odası,2013).
Antioksidan madde içeriği en yüksek bahçe bitkisi olan likapanın
sağlık açısından yararları şu şekilde sıralanabilir(Çelik, 2006b:6):
─
Kansere karşı vücudu koruyan enzimleri çalıştırır.
─
Bağırsak metabolizmasını düzenleyen lifli özelliği vardır.
─
Yağlı bileşiklerin vücuttan atılmasını sağlar
─
Taze olarak yenildiğinde kanı temizler.
─
Kalp krizi riskini azaltır.
─
Kan kolesterolünü ve şekerini düşürür.
─
Besleyici olmasına rağmen kalori ve sodyum içeriği düşüktür.
─
Göz yorgunluğunu giderir, miyopluk ve şeker hastalığından
kaynaklanan görme bozukluklarını engeller. Kamaşma, kılcal
damar çatlaması ve gece körlüğünü ortadan kaldırır.
─
Damar sertliği oluşumunu engeller.
─
Mide bulantısını, kramplarını ve ülseri önler.
─
Sakinleştirici özelliği vardır.
─
Ağız içi yaralarını iyileştirir.
─
Varis ve basur’u (hemoroit) iyileştirir.
─
Yaprak ve kuru meyvelerinden yapılan çay ishal giderici özellik taşımaktadır.
─
Günde bir kâse likapa, yaşlılık nedeniyle oluşan tahribatı önleyip hafızayı güçlendirmektedir. Diyetlerin sağlıklı ve çok değerli bir parçası olan likapanın bir buçuk bardağı vitamin,
mineral ve lif bakımından 5-9 porsiyon meyve veya sebzeye eşdeğerdir.
237
3.2. Likapanın Ülkelere Göre Alan Ve Üretim Miktarları
Fao (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) istatistiklerine göre
2011 yılında Dünya’da 81.091 hektar’lık alanda 355.287 tonluk likapa
üretilmektedir. Bu üretim içinde 196.905 ton ile ABD ilk sırayı alırken 112.363
ton ile Kanada ikinci sırada ve 8.595 ton ile Polonya üçüncü sırada yer
almaktadır. Ekiliş alanı olarak 38.413 hektar ile Kanada ilk sırada iken bunu
Amerika 29.137 hektar, İsveç 4.700 hektar ve Polonya 2.404 hektar ile takip
etmektedir. Fransa, Hollanda, Litvanya, Romanya, Yeni Zelanda, İtalya,
Letonya, Meksika, Rusya ve Özbekistan’da da yetiştirilen likapanın dekara
verim ise ağırlıklı olarak 2.500 kg ile 5.000 kg arasında değişmektedir. Ancak
Amerika’da 6.750 kg ve Romanya’da 8.800 kg verime ulaşılmıştır. Dünyada
en değerli ve yararlı meyvelerden biri olan likapanın üretimi ihtiyacın çok
altındadır.
Tablo 1. Ülkere Göre Likapa Ekiliş Alanları (ha)
Ekim Alanları (ha)
Ülkeler
Üretim Miktarı (Ton)
2008
2009
2010
2011
ABD
24.354
25.807
28.170
29.137
158.303
166.831
188.926
196.905
Kanada
34.109
34.148
34.277
38.413
95.516
102.750
83.507
112.363
Polonya
2.256
2.366
2.167
2.404
7.857
11.023
9.195
8.595
Meksika
62
190
106
636
150
1.595
1.059
6.704
Almanya
1.406
1.426
1.429
1.434
4.116
9.940
8.305
6.608
Hollanda
962
968
952
941
4.199
5322
4.648
5.722
4.781
4.922
4.800
4.700
2.584
2.576
1.800
2.600
450
539
520
549
2.250
2.700
2.620
2.526
5.200
968
1.000
1.035
4.400
1.794
1.800
2.513
Rusya
500
500
500
500
2.000
2.000
1.900
2.500
Romanya
291
285
278
273
2.220
2.349
2.201
2.402
TOPLAM
74.371
72.119
74.199
80.022
283.595
308.880
305.961
349.438
İsveç
Yeni
Zelanda
Litvanya
2008
2009
2010
2011
Kaynak: FAO (2013)
Türkiye’de 2000 yılından itibaren likapa çeşitleri Rize ili İkizdere ilçesinde denenmiş ve olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Rize/İkizdere ilçesinde
üretilen likapa meyveleri çok kısa sürede tüketilmiş, ülkenin dört bir yanından
yıl boyunca ürün talepleri alınmıştır. Avrupa’daki likapa üretimine henüz dâhil
edilmemiş olan 2000-2006 yılları arasında üretimi Rize’de yaklaşık 14 tona
ulaşan Türkiye’de likapa üretiminin %95’ini sanayide değerlendirilerek reçele
işlenmiştir. Geri kalan kısmı ise çoğunlukla taze tüketime sunulmuş, bir kısmı
238
pasta ve dondurmaya işlenmiştir. Türkiye’de ticareti üretimi yapılmadığı için
piyasası tamamen boş olan likapa meyvesinin üretimi yapıldığı takdirde
Karadeniz Bölgesinde ürün çeşitliliğine yaban mersini yani likapa da eklenmiş
olacak ve bu ürüne dayalı yeni sanayi kurulabilecektir (Lokumcu, 2012:14;
Çelik, 2006b:3).
Tablo 3. Türkiye’deki Likapa Bahçe Miktarı Ve Üretimi (2000-2006)
İller
Alan (da)
Üretim(ton)
Rize
25
13,50
Trabzon*
8
4,50
Giresun*
20
11,00
Ordu*
5
2,70
Bursa*
10
5,40
İstanbul*
35
18,00
Artvin*
5
2,70
Toplam
260
57,8
Kaynak: Çelik, 2006c: 498
(*) Tahmin
4. PAZARLAMA
Likapa, gerek bitki gerekse meyve olarak piyasada aranan birçok
özelliğe sahiptir. Çekirdeklerinin küçüklüğü, dikim ve bakımının kolay oluşu,
35-40 yıllık ekonomik ömrü ve diğer üzümsü meyvelere göre raf ömrünün
nispeten uzun olması bunlar arasında sayılabilir. Meyve özellikleri sayesinde mekanik olarak 4-6 hafta içerisinde hasat edilebilen likapa kısa sürede
tüketiciye ulaştırılabilir.
Likapa yetiştiriciliğine karar verip bahçe tesis edilmeden önce meyvelerin
pazarlanma şekline karar verilmelidir. Çünkü meyvelerin satılacağı sektör, likapa
çeşidinin seçilmesine, hasatta kullanılacak metodun belirlenmesinde ve soğutma
sisteminin kurulup kurulmamasında etkin rol oynamaktadır (Çelik,2006c:496).
Bu faktörlerin kontrol altında tutulabilmesi için pazarlama bileşenlerinin likapa
tarımına başlamadan önce kararının verilmesi gerekmektedir.
• Ürün
Üzümsü meyveler gıda sanayinde özellikle en çok sofralık olarak,
taze meyve şeklinde kullanılmaktadır. Likapa da bunlardan birisi olmakla
birlikte ancak üretimi ülkemizde pek yaygın olmadığından bilinmemektedir.
Antioksidan madde içeriği en yüksek bahçe bitkisi olan likapa, günümüzde
tüketicilerin organik ürünlere verdiği değerlerin artmaya başlamasıyla tercih
edilebilecek, yüksek pazar potansiyeline sahip olabilecek bir meyve türüdür.
239
Taze olarak tüketilebildiği gibi konserve, süt ürünleri, unlu mamuller ve ilaç
sanayisinde de kullanılabilmektedir (Bakınız:Resim1). Son yıllarda değişik,
doğal bitki çaylarının tüketiciler tarafından aranır hale gelmesi, üzümsü
meyvelerin bu amaçla da kullanımını ön plana çıkarmıştır (Batu & Kırmacı,
2006:34)
• Fiyat
Likapa tarımı için bahçe tesis etmek pahalı bir yatırımdır. Dekara maliyeti (arazi hazırlığı, fidan, dikim, gübreleme, sulama, bahçe etrafının çevrilmesi vb.) Rize’de yaklaşık 3.500-5.000 $ arasında değişirken yurt dışında ilk
yatırım maliyeti çok daha yüksektir (5.500-11.000 $). Dikiminden bir yıl sonra
ekonomik getirisi ürün alınabilir. Ancak bitkilerin kuvvetli gelişmesi için ilk iki
yıl ürün alınmamalıdır. Dikiminden sonraki ikinci yıl dekara 100 kg, üçüncü yıl
400 kg, dördüncü yıl 750 kg ve beşinci yıl 1000 kg meyve verebilir. Bu değerler
dünya ortalaması olup Rize’de dikiminden sonraki beşinci ve altıncı yılda,
yani tam verim çağında dekara 1,5 tonun üzerinde meyve alınabilmektedir
(Çelik, 2006a:126). ABD’de sanayide işlenmek üzere likapanın toptan satış
fiyatı 3,50 $ civarında iken Rize’de reçel sanayisine satılan likapanın kilosu
4.50-5.00 $ arasında olmuştur. ABD’de son tüketici 250 gramlık paketlerdeki
likapaya 3.50–7,50 $ ödeme yapmaktadır ki kilogram fiyatı 14-28 $ arasında
seyretmektedir. Türkiye’de ise 2012 yılında yaklaşık 10,00-15,00 $’den
bahçeden satışa sunulan likapa taze veya dondurulmuş olarak 20,00–40,00
$’den iç piyasada satılabilmektedir. Likapa bahçesinin ekonomik ömrü 30 yıl
olup, tam dönemde ortalama verim son 25 yıl içerisinde alınabilmektedir (Çelik, 2006a:127) .
Türkiye pazarı için yeni bir ürün olan likapa üreticileri, pazara ilk girişte
yüksek fiyat stratejilerinden pazarın kaymağını alma stratejisini uygulayabilirler. Ürün tanıtımı için tutundurma faaliyetlerinde bulunan üreticiler yüksek fiyat stratejisi sayesinde kısa zamanda masraflarını karşılayabilecek ve yatırım
maliyetlerinin üzerinden yüksek geri dönüş elde edebileceklerdir.
• Dağıtım
Bitki üzerindeki salkımlarda yer alan likapa meyvelerinin tamamı aynı
anda olgunlaşmadığı için birkaç kez hasadı yapılmaktadır. Likapa hasadında
farklı materyallerden yapılmış farklı büyüklükte kap, kutu ve sepetler
kullanılabilmektedir. Hasat edilen likapalar market paketlerine aktarılıncaya
kadar -0,5°C ile 0°C’lik sıcaklık ile %90-95 nispi neme sahip soğuk hava
depolarında herhangi bir kalite kaybına uğramadan 1 ay muhafaza edilebilir.
İşlenecek olan likapalar -18°C’de hızlı dondurma ile şoklanmalı ve -23ºC’de
saklanmalıdırlar. Dondurulmuş likapalar soğuk zincir ile satışa sunulabilir,
sanayide işlenebilir veya uzun yıllar muhafaza edilebilir. Kasalarda soğuk
hava depolarında muhafaza edilen likapaların raf ömürleri 14 güne kadar
çıkabilmektedir.
240
Likapa meyveleri taze tüketim için 250 veya 500 gramlık şeffaf ve
delikli kutulara doldurularak dağıtılmalıdır. Kabın üzerine gerilecek olan
şeffaf film, su kaybını azaltırken meyveleri tozdan korur ve güzel görünmesini sağlayacaktır. Bu kaplar daha sonra bir sırada 12 paket alan odundan
yapılmış kafesli sandıklara doldurulmalıdır. Likapa meyveleri toptan satış için
ise 10 kg’lik kasalarda gıda ve ilaç sanayisinde kullanılmak üzere dağıtımı
yapılmalıdır. Taze tüketime sunulacak likapalar genelde 0o C soğuk hava
donanımlı kamyonlarda sevk edilmelidir (Çelik, 2006c:496) .
Hasat edilerek paketlenen likapa meyveleri yol kenarlarında, çiftlik
bünyesindeki marketlerde, yerel marketlerde veya kendi ürününü kendin topla şeklinde doğrudan, toptan veya reçel, marmelât, ezme, yoğunlaştırılmış
veya sıvı meyve suyu, şekerleme, çikolata, pasta, kuru meyve, ilaç v.b
ürünlere işlenerek satışa sunulabilir. Bununla birlikte likapa meyvelerinin
satışı elektronik ticaret, organik ürünlerin satıldığı özelleşmiş dükkânlar, doğal
ürün satıcısı süpermarketler, yerel halk pazarları, turizm merkezleri ile satışa
sunulabilir.
Likapaları Haziran-Temmuz-Ağustos dönemlerinde taze olarak piyasada bulmak mümkündür. Diğer dönemlerde ise dondurulmuş, meyve
suyu, kurutulmuş veya konservesi temin edilebilir.
• Tutundurma
Türkiye’de tüketiciler için yeni bir meyve türü olan likapa meyvesinin
gerekli üretim şartları sağlandıktan sonra, tüketicilerin kullanımına sunulurken
ilk aşamada bilgilendirme çalışmaları yapılarak tüketicilerin ürüne olumlu bir
tutum oluşturması sağlanmalıdır. Tüketicileri bilgilendirme amacıyla yapılacak
en etkili yollardan biri televizyon reklamlardır. Ancak, televizyon reklamların
maliyetlerinin yüksek olması pazara ilk girişte üreticilerin yüksek maliyetlere
katlanmasına neden olabilir. Televizyon reklamlarına alternatif olarak daha
düşük maliyetlerle büyük kitlelere ulaşabileceğimiz açık hava reklamcılığını
tanıtım faaliyetlerinde kullanabiliriz. Billboardlarda likapanın tanıtımını
yaparak, tüketicinin bilgilenmesini ve ürünün tekrar tekrar göstererek akılda
kalıcılığı sağlanabilir.
Tüketicinin izleme oranının yüksek olduğu yemek programlarında
likapa ile yapılabilen pasta, dondurma, soğuk çorba, reçel, salata tarifleri ile
kadın tüketicilerin ürünün kullanım alanları ile ilgili bilinçlenmesi sağlayabilir.
Ulusal gazetelerde, yerel gazetelerde, yemek dergilerinde, sağlık dergilerinde likapa meyvesinin sağlık açısından faydaları ve kullanım alanları ile ilgili
tüketiciyi bilinçlendirici köşe yazıları yayınlanmalıdır.
Diyet menülerinde de kullanılabilen likapa için diyetisyenler ile röportajlar yapılarak tüketicinin ürüne dikkati çekilmelidir. Likapa meyvesinin kullanım
oranını arttırmak amacıyla süpermarketlerle, organik ürün satan özelleşmiş
mağazalarla veya büyük perakendeci işletmelerle anlaşma yapılarak tanıtım
stantları açılmalıdır. Tanıtım stantlarında örnek ürün dağıtımı ve tat testleri
yapılarak tüketicinin ürünü denemesi sağlanmalıdır.
241
5. LİKAPANIN ENDÜSTRIYEL KULLANIM OLANAKLARI
Taze Meyve Olarak: Likapa taze meyve olarak tüketilebileceği
gibi kurutularak, meyve suyu olarak; tek başına veya diğer meyve sularıyla
karıştırılarak da değerlendirilebilmektedir. Dondurulduktan sonra uzun yıllar
sağlıklı bir şekilde saklanarak veya taze meyve olarak diyet menülerinde de
kullanılabilen likapa, meyve salatalarına tad ve renk özellikleri katmaktadır.
Konserve Sanayisinde: Reçel, marmelat, pekmez, bal yapımında
değerlendirilebilmektedir.
Süt ve Süt Ürünleri Endüstrisinde: Tatlı ve kendine özgü kokusu
ve rengi olan likapa sütlü içecekler, meyveli yoğurt, ayran, kefir ve dondurma
üretiminde kullanılabilmektedir. Yoğurdun içine veya yoğurdun üstüne konularak da yoğurdun yarı ekşi tadı tatlandırılarak çocukların severek yiyebileceği
bir ürün elde edilebileceği gibi likapa aramosı kullanılarak mavi renkte peynir
çeşitleri üretilerek de çocukların hoşuna giden ürün elde edilmesi sağlanabilir.
Kuru Meyve Teknolojisinde: Güneşte veya teknolojik olarak
kurutulmuş likapadan elde edilen likapa tozları kaplamada kullanılmaya çok
elverişlidir. Toz haline getirilmiş likapalar, çikolata yapımında, soğuk çorbalarda, pudinglerde, pastalarda, bisküvilerde, baharatlarda, soslarda, hamurlu gıdalarda (kek, ekmek, çörek), meyveli çay, şarap üretiminde ve şeker
hastaları için tatlandırıcı olarak kullanılabilmektedir. Toz haline getirilmeden
kurutulmuş likapalar ise kahvaltılık gevreklerde tatlandırıcı, aroma ve renk
verici olarak kullanılmaktadır. Böylece besin içeriği arttırılmış kahvaltılık ürün
elde edilmektedir.
Kozmetik Sanayisinde: Likapanın kuru meyvesi, çiçek, kök ve
yaprakları el-yüz kremi, gözaltı kremi, yüz temizleme sabunu, sıvı el sabunu,
şampuan sanayisinde de kullanılabilmektedir.
Resim 1. Likapanın Bazı Kullanım Alanları
242
6. SONUÇ VE ÖNERİLER
Türkiye’de çay tarımının ekolojik, ekonomik, ve çevresel sorunları
bulunmaktadır. Bu sorunların ortadan kaldırılması için bir dizi önlemlerin
alınması gerekir. Elbette alınacak önlemler, yapılacak önerilerin ülkemiz
şartlarını dikkate alan, hem kamuya yeni mali yükler getirmeyecek hem de
bölge halkının gelirlerinde bir azalma yaratmayacak olmasına dikkat edilmelidir. Bu yönüyle değerlendirdiğimizde, likapa meyvesi alternatif bir ürün olarak
bölgeye ekolojik uyum sağlayabilecek, devlete mali yükler getirmeyecek aynı
zamanda bölge halkına da yeni gelir kaynağı temin edebilecek, katma değeri
yüksek endüstriyel bir ürün konumundadır.
Doğu Karadeniz başta olmak üzere bölgede sınırlı sayıda olan ürün
çeşitliliğine en büyük katkıyı sağlayacak olan likapa çiftçiler için çok iyi bir gelir
kaynağı, tarıma dayalı sanayi için iyi bir ham madde, insanlarımızın sağlığı
için de yararlı bir meyvedir. Günümüzde organik gıda ürünlerinin popülerlik kazanması likapa sanayisi için pazar potansiyelinin yüksek olmasını
sağlayacaktır. Likapa meyvesinin uzun depolama koşullarının olması, katma değeri yüksek gıda ve ilaç sanayisinde kullanılabilmesi, antioksidan
madde içeriği en yüksek bahçe bitkisi olması ve besin değerlerinin yüksek
olması, sağlık açısından yararlı olması likapanın kullanım oranının artmasını
sağlayacak ve bölgenin ekonomik olarak kalkınmasını katkıda bulunacaktır.
Likapanın olumlu yönlerine rağmen bölgede ağırlıklı olarak çay tarımının
yapılması, bölgenin engebeli olması arazi yetersizliğine neden olmakta bu da
likapa tarımının makineli yapılabilirliğini olumsuz yönde etkileyebilecektir.
Sonuç olarak bölge halkının geçim kaynağı olan çay tarımı eski
değerini kaybetmektedir. Çay tarımında yaşanan sorunlar dikkate alındığında
çay üreticileri bir kısım çaylık alanlarında ve diğer arazileri üzerinde katma
değeri yüksek olan likapa meyvesini yetiştirebilirler. Likapa tarımından optimum seviyede faydalanmak için siyasi engeller oluşturulmamalı ve çiftçi, devlet tarafından desteklenerek bilinçli yetiştirici oluşturulmalıdır. Avrupa ülkelerinde yüksek fiyatlarla satılan likapa meyveleri Doğu Karadeniz Bölgesinde
yetiştirilerek üretimi yapılmalı ve ihracat piyasasına sürülmelidir.
243
243
KAYNAKLAR
Akova, Y. (2008). Siyah Çay. Ankara: T.C. Başbakanlık Dış Ticaret
Müsteşarlığı İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi.
Ataseven, Z. Y. (2012). Türkiye’de Çay Sektörü. Tepge Bakış (14), ss: 1-4.
Batu, A., & Kırmacı, B. (2006). Yaban Mersininin İnsan Sağlığı Bakımından
Önemi ve Gıda Sanayinde Değerlendirme Olanakları. 2.Ulusal Üzümsü
Meyveler Sempozyumu (ss. 32-35). Tokat: Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi.
Brendon Johnson, E. H. (2010). Exploring Markets for Ignace Wild Blueberries. Marketing of Forest Products, Forestry 4259 ,ss: 4-34.
Çaykur Stratejik Plan 2009-2013. (2008) Rize: Çay İşletmeleri Genel
Müdürlüğü. http://www.caykur.gov.tr/Caykur/2/4/10068/Faaliyet%20
Raporlar%C4%B1.aspx. (Erişim Tarihi: 07.04.2013)
Çelik, H. (2006a). Karadeniz Bölgesi İçin Yeni Bir Meyve Türü Yaban Mersini
(Likapa). 2. Ulusal Üzümsü Meyveler Sempozyumu (ss: 124-128). Tokat:
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi.
Çelik, H. (2006b). Karadeniz Bölgesindeki Asitli Topraklar İçin Mükemmel Bir
Meyve,Likapa. Of Ziraat Odası Yayın Organı Çiftçi Dünyası ,ss:2-12.
Çelik, H. (2006c). Rize›nin Yeni Meyvesi Olan Yüksek Boylu Likapa (Yaban
Mersini) Yetiştiriciliği, Dünya ve Türkiye›deki Durumu ve Geleceği. 1.Rize
Sempozyumu (ss: 490-501). Rize: Rize Valiliği.
FAO.(2013). Birleşmiş Milletler Gıda Ve Tarım Örgütü. http://faostat.fao.org/
site/567/DesktopDefault.aspx?PageID=567#ancor (Erişim Tarihi:08.04.2013)
FAO.(2013). Birleşmiş Milletler Gıda Ve Tarım Örgütü. http://faostat.fao.
org/site/567/DesktopDefault.aspx?PageID=567#ancor (Erişim Tarihi:
17.04.2013)
James Julian, B. S. (2012). Blueberry Economics: The Costs of Establishing
and Producing Blueberries in the Willamette Valley. Oregon State Universty
Extension Service,ss: 1-25.
Karakaş, H. (1999). Çay Tarımı Ve İşleme Endüstrisinin Ekonomik ve Sosyal
Yönleri Çay Sektöründe Yeniden Yapılandırmaya Yönelik Çözüm Önerileri.
Karadeniz Bölgesi Tarım Sempozyumu. Samsun.
Lokumcu, S. (2012). Likapa (Yaban Mersini) Yetiştiriciliği. http://www.yabanmersinim.org/haber_detay.asp?haberID=43 (Erişim Tarihi: 13.04.2013)
Rize Ziraat Odası (2013) http://www.rizeziraatodasi.com/index.
php?option=com_content&task=view&id=20&Itemid=40. (Erişim tarihi:
18.04.2013)
244
Özden, D. (2009). Türkiye Siyah Çay Sektör Raporu. Karadeniz.
Phillip Wilk, I. (2010). Strategic Plan Australian Blueberry Industry 2009-2014.
Acknowledgement to Cathy Mansfield Department of Primary IndustriesVictoria who organised and facilitated strategic planning workshops .
Saklı, A. R. (2008). Türk Çayının Dünü Ve Bugünü. İstanbul: Kaknüs Yayınları.
Sarıahmetoğlu, Y. (1997). Çayda Yeniden Yapılanma. İstanbul: Cömertler
Matbaası.
Toksoy, D., & Var, M. (2002). Karadeniz Bölgesinde Çay Tarımında Yaşanan
Sorunların Çözümünde Alternatif Bir Ürün Olarak Bambu. Kafkas Üniversitesi
Artvin Orman Fakültesi Dergisi (1), ss:72-79.
Usta, H. (2005). Çay Sektörü Profil Araştırması. İstanbul: İstanbul Ticaret
Odası.
Zihnioğlu, A. (2010). Bir Yeşilin Peşinde. Ankara: Tubitak Popüler Bilim
Kitapları.
245
ÇAY ÜRETİCİSİNE EK GELİR OLARAK MAVİYEMİŞ YETİŞTİRİCİLİĞİ
Mustafa AKBULUT1, Yusuf ŞAVŞATLI2 ve Hüseyin BAYKAL3
1
Doç. Dr., Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
Maviyemiş Uyg. ve Araş. Merkezi
[email protected]
Yrd. Doç. Dr., Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
Maviyemiş Uyg. ve Araş. Merkezi [email protected]
2
3
Öğr. Gör., Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
Maviyemiş Uyg. ve Araş. Merkezi
[email protected]
Özet: Rize ili Ülkemizde Çay tarımının çok büyük bir kısmını karşılayan önemli bir
ilimizdir. Çay yöre halkı açısından en önemli ve vazgeçilmez üründür. Maviyemiş ise
yörede yerel olarak Likapa vb. isimlerle doğal olarak bulunan ve son yıllarda kültür
çeşitleri ile bahçeler kurulan bir meyve türüdür. Çay üretiminin dönemlik oluşu kimi
dönemlerde işgücünün etkili kullanılmamasına neden olmaktadır. Bu kapsamda maviyemiş bitkisi meyve, yaprak vb. kullanım şekli ve üretimi açısından farklılıklara sahiptir.
Bu çalışmada, çay üreticisine ek gelir getirici bir ürün olarak maviyemiş yetiştiriciliğinin
uygunluğu değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Çay, Maviyemiş, Rize, Ek Gelir.
1. GİRİŞ
Maviyemiş 1900’lü yıllardan itibaren başta ABD olmak Dünya’da tarımsal ürün olarak bilinen bir meyve türü iken, ülkemizde henüz istenilen düzeyde yetiştiricilik ve üretimi yapılmamaktadır.
Dünya’da 2011 yılı maviyemiş üretim alanları 81091 ha ve maviyemiş üretimi ise 356.533 ton olarak tespit edilmiştir. Maviyemiş üretim alanları
yönünden Kanada (% 47), ABD (% 36), İsveç (% 6), Polonya (% 3), Almanya
(% 2), Litvanya (% 1), Hollanda (%1) ve diğer ülkeler (% 4) sıralanmaktadır.
Dünya maviyemiş üretim miktarı açısından ABD (% 55) ve Kanada (% 32)
başta olmak üzere, Polonya (%2), Meksika (% 2), Almanya (% 2), Hollanda
(% 2) ve diğer ülkeler (% 5) olarak yer almaktadır. Dünya maviyemiş ortalama
verim değeri 439,7 kg/da olup, Meksika (1054,1 kg/da), Romanya (879,9 kg/
da) ve Özbekistan (818,2 kg/da) ilk sırada yer alırken, ABD’de verim 675,8
kg/da düzeyindedir. 1980’li yıllardan itibaren maviyemiş üretimi gerek ABD
ve gerekse Kanada’da hızlı bir artış göstermiştir (Şekil 1., Şekil 2., Şekil 3.)
(FAO, 2013).
Ülkemizde maviyemiş üretimi ile ilgili herhangi bir istatistiki bilgi bulunmamakla birlikte, yaklaşık olarak Rize ilinde 20 ton, Trabzon, Giresun ve
Artvin illerinde ise 10’ar ton üretim yapan tesislerin bulunduğu tespit edilmiş
olup, ülkemizde 40-50 ton civarında bir maviyemiş üretimi yapılmakta olduğu
öngörülmektedir (Akbulut, 2013). Ülkemiz maviyemiş üretim alanlarının 2008
246
yılında 120 da, 2010 yılında 150 da ve 2012 yılında 220 da civarında olduğu
yurtdışı kuruluşlarca belirtilirken, üretim alanının son olarak 300-400 da civarında olduğu tahmin edilmektedir (Brazelton, 2013,46 s., Akbulut, 2013).
Şekil 1. Ülkelerin Maviyemiş Üretim Alanları (2011)
Şekil 2. Ülkelerin Maviyemiş Üretimleri (2011)
Şekil 3. Yıllara Göre ABD ve Kanada Maviyemiş Üretimleri (1961-2011)
(FAO, 2013).
247
2. TARTIŞMA
Dünya maviyemiş üretimi 1961 yılında 26.091 ton iken, son 50 yılda
14 kata yakın üretim artışı gerçekleşmiştir. Dünyada bu kadar yüksek oranda
üretim artışı gösteren çok az sayıda tarımsal ürün bulunmaktadır. Üretim ve
alan açısından ABD ve Kanada başı çekmektedir (FAO, 2013). 1906 yılında
Amerika’da başlayan yaban mersini yetiştiriciliği günümüzde birçok çeşitle
sürdürülmektedir (Çelik, 2008a).
Türkiye TÜİK verilerine göre ise ülkemizde maviyemiş üretimi ile ilgili
herhangi bir kayıt bulunmamaktadır (TÜİK, 2013). İklim ve toprak isteği bakımından Karadeniz Bölgesindeki illerden Artvin, Rize, Trabzon, Ordu, Giresun,
Samsun, Sinop ve Zonguldak’ın genelde rakımı yüksek dağ ve yaylalarında
yabani formları bulunmakta (Davis, 1978) ve yöre halkı tarafından taze olarak,
reçel veya pekmez yapılarak tüketilmektedir. Yaban mersinleri asitli toprakları
tercih ederler (pH=4.5-5.0) ve genel bir ifade ile yabanisinin olduğu yerlerde,
defne, çam, kızılağaç veya beyaz sedirin karışık olarak yetiştiği nispeten meyilli alanlarda kültür çeşitleri rahatlıkla yetişebilmektedir. Yaban mersini 5.5 seviyesine kadar pH’yı tölere edebililerse de en iyi gelişme 4.2 ile 5.5 arasındaki
pH değerlerin-de olmaktadır. Bu yüzden yetiştiriciliğe geçmeden önce toprak
pH’sı mutlaka ölçülmelidir (Çelik, 2008a; Sarıyıldız, 2008).Yaban mersininin
kültür formlarının Türkiye’de yetiştirilmesine yönelik ilk çalışma 2001 yılında
Yalova’da yapılmış ancak başarılı olunamamıştır (Erenoğlu ve ark., 2001).
Ayrıca, Ayaz ve ark. (2001), Kuzey-Doğu Anadolu’da yetişmekte olan Vaccinium arctostaphylos ve Vaccinium myrtillus türlerinin meyvelerdeki şeker ve
organik asit değişimini incelemişlerdir. Karadeniz Bölgesinde asitli toprakların
bulunduğu, ladin, kayın, orman gülü, kızılağaç, çam türleri ve eğrelti otu ile
doğal ayı üzümünün (likapa, Vaccinium sp.) yetiştiği ormanlara yakın yerlerde bu bitki kolayca yetişebilir. Bölgede 300 m ve yukarı rakımlara çıkılarak
(Rize’de 150 m rakıma kadar inilebilir), kuvvetli asit ve organik maddece zengin topraklar seçilerek yaban mersini (mavi yemiş) bahçeleri tesis edilebilir
(Çelik, 2008a, Çelik 2008b). İllere bakıldığında ise en önemli üretici il Rize
olup, 2010 yılı tarım istatistiklerine göre 74 da alanda 19 ton üretim mevcuttur.
Üretimin önemli bir bölümü başta İkizdere olmak üzere, Merkez, Pazar, Ardeşen ve Kalkandere ilçelerinde yapılmaktadır (Rize Tarım, 2013) . Ülkemizde Karadeniz Bölgesinde Artvin, Rize, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun’da
nemli, yü-sek kesimlerde doğal olarak yetişen türleri (V. vitis-idea, V. myrtillus
ve V. arctostaphyllos) bulunmaktadır. Islah çalışması sonucunda Amerika’da
üretilen kültürleri, yabani olanlara göre daha iri taneli ve daha dayanıklı, sert
meyvelere sahiptir (Çelik, 2005a; Çelik, 2005b).
Yaban mersini (Likapa), ülkemizde mavi yemiş, ligarba, ayı üzümü,
morsivit, çalı çileği, Trabzon çayı gibi isimlerle, yurt dışında ise blueberry
olarak tanınmaktadır. Avrupa ve Amerika’da meyveleri reçel, marmelat, pasta, pekmez, meyve suyu, meyveli yoğurt, dondurma, meyveli çörek, şarap
gibi pek çok gıda malzemesi yapımında kullanılmaktadır. Yapraklarından çay
yapılırken, kökleri, meyveleri, çiçekleri ve yine yaprakları ilaç sanayisinde
değerlendirilebilmektedir. Kurutulan meyveleri öğütülerek şeker hastaları için
tatlandırıcı olarak kullanılabilmektedir. Sağlık açısından pek çok yararı olan
248
meyveleri antioksidan madde içeriği en yüksek olan bahçe bitkisidir (Çelik,
2005a; Çelik, 2008a, Çelik, 2008b).
İnsan beslenmesi açısından önemli bir meyve olan yaban mersini en
fazla antioksidant madde içeren bir bahçe bitkisidir. Ayrıca meyveleri başta C
vitamini (askorbik asit) ve diğer vitaminler açısından oldukça zengindir (Çelik
2005b, Gough 1996). Meyvelerin askorbik asit içeriği de 1.3-16.4 mg/100 g
arasında değişmektedir (Anonim. 2006). Taze meyve olarak veya tatlılarda
kullanılan meyveleri şoklanarak veya konserve yapılarak da depolanabilir. Mineral ve vitaminlerce zengin olan meyveler sodyum içermezken kalp sağlığı
ve ritmi için önemli olan potasyum içeriği son derece yüksektir. Ayrıca, sakaroz içeriği %3 iken invert şekerler bakımından yani glikoz (%48) ve fruktoz (%
49) içeriği son derece yüksektir. Bundan dolayı kan şekerini düşürmekte ve
kurutularak toz haline getirilen yaban mersini şeker hastaları için tatlandırıcı
olarak kullanılabilmektedir (Çelik, 2008a).
Yaban mersini taze meyve olarak, meyve suyu sanayisinde, ilaç sanayisinde, süt ve süt ürünleri teknolojisinde, kuru meyve teknolojisinde, meyveli ekmek, çörek, kek, puding ve pastalarda, baharat sanayisinde, meyve
salatalarında, reçel, marmelat, jel ve konserve sanayisinde, çay ile şarap üretiminde ve bitkisi kulp (sap) yapımında kullanılmaktadır (Gough, 1994; Gough, 1996). Yapılan araştırmalarda bir bardak yaban mersini meyvesinin 145
gram geldiği ve 21 gram karbonhidrat, 1 gram protein, 0,5 gram yağ, 19 miligram C-Vitamini, 145 IU A-Vitamini ve 85 kalori içerdiği belirtilmektedir. Anti
kanserojen ve antioksidan özelliğe sahip olan yaban mersini yağlı bileşiklerin
vücuttan atılmasını sağlamakta, kanı temizlemekte, kan şekeri ve kolesterolü düşürmekte, gece görüş kabiliyetini artırmakta ve gece körlüğünü ortadan
kaldırmaktadır. Kabızlık, mide bulantısı ve ülseri önlerken varis ve basur’u
(hemoroit) iyileştirmekte, iltihaplar için dezenfektan özelliği taşımaktadır. Ayrıca ağız içi yaralarını da iyileştirmektedir (Morazzoni ve Magistretti, 1986;
Weiss, 1988; Cunio, 1993; Gough, 1994; Tyler, 1994; Brown, 1996; Ronald,
1998; Anonymous, 2002).
Yapılan bir araştırmada Vaccinium arcthostophyllos L. Yoğun dalları,
beyaz çiçekleri ve mor meyveleri ile park ve bahçelerde sınır elemanı olarak
kullanılabileceği belirtilmiştir. Meyveleri de sevilerek yenilmektedir. Sonbaharda renklenmesi açısından değerlendirilebileceği belirtilmiştir. Vaccinium
arcthostophyllos L. Yaban mersini çoğunlukla çelikle çoğaltılmakta olduğu bildirilmiştir. Bu amaçla yumuşak ve sert odun çelikleri kullanılmaktadır. Ayrıca,
dip sürgünleri ile, aşı ile, tohumla, daldırma ile, toprak altı gövdeleri ile (rizom)
veya doku kültürü ile çoğaltmak da mümkündür. Ancak son yıllarda yaban
mersininin çoğaltılmasında yaygın olarak yumuşak odun çelikleri kullanılmaktadır (Bekçi ve ark., 2010).
Trabzon ve yöresinde doğal olarak yetişen Laurocerasus officinalis
Roem, Rosa canina L., Sorbus torminalis L. Crantz, Sorbus aucuparia L.,
Crateagus monogyna Roem., Arbutus unedo L., Vaccinium arcthostophyllos L., Corylus avellana L., Pyrus communis L. peyzaj mimarlığında odun
değerinden çok çiçek güzelliği, meyve güzelliği ve sonbahar renklenmeleri
249
başta olmak üzere, genel form özellikleri, değişik yükselti basamaklarında yetişebilme gibi avantajları ve özellikle şifalı meyveleri ile Avrupa, Amerika ve
Uzakdoğu peyzajında geniş yer bulmakta ve hatta araştırmalara konu olmaktadır (Atay, 1987; Kayacık, 1982). Bu nedenle yapılan bu çalışmada değerlendirmeye alınan bitkilerin, meyve ve çiçek güzelliği, sonbahar renklenmesi,
gövde kabuğu ve yararlanma (yenilebilme) özellikleri tespit edilerek, bitkilendirme kompozisyonlarının ana ilkelerine göre nerelerde kullanılabildikleri belirlenmiş ve üretim şekilleri üzerinde durulmuştur.
Vaccinium arcthostophyllos L., çoğunlukla 1-2m, bazen 3m’ye kadar
boylanabilen, kışın yaprağını döken, çiçek, sürgün ve sonbahar renklenmesi
gösteren çok dekoratif bir çalıdır. Mayıs ayında açmaya başlayan çiçekler
beyaz, çoğunlukla pembe-kırmızı renkli lekeli, çan şeklinde ve salkım halinde
kurullar oluştururlar. Yenilebilen meyveleri kırmızı renkte, olgunlaşınca siyahımsı bir renk alır. Sonbaharda kızaran yaprakları ve bitkinin genel sürgün
güzelliği nedeniyle peyzaj mimarlığı alanında çok yönlü bir kullanım potansiyeline sahiptir (Var, 1992).
Rize ili iklim ve toprak yapısı yönünden maviyemiş yetiştiriciliği için
uygun bir coğrafi konumdadır. Bu uygun koşullarda maviyemiş yetiştiriciliği
özellikle 300 m üzerindeki çay tarımında verim yönünden olumsuzluklar yaşanan alanlarda bahçe tesisi ve çayın yanında ek gelir olarak yetiştiriciliği
tavsiye edilmektedir.
Maviyemiş bahçe tesisinde en önemli maliyet Fidan maliyeti olup,
toplam maliyetin % 71’ine karşılık gerekmektedir. Ayrıca, arazi hazırlığı ve Tel
maliyeti % 9 ile Direk maliyeti % 6 ile diğer önemli maliyet unsurlarıdır. Ayrıca
dikim, direk ve tel tesisi isçiliği ise % 2 oranları ile en düşük maliyete sahip
maliyet kalemlerini oluşturmaktadır (Tablo 21).
Tablo 1. 2013 Yılı İçin Maviyemiş Bahçe Tesis Yaklaşık Maliyeti
(Akbulut, 2010, Akbulut 2013)
MALİYET
UNSURLARI
BİRİM FİYATI
1 DA İÇİN
MALİYETİ
MALİYET %’Sİ
Fidan Maliyeti
(1,25x2 m için 400
fidan)
15 TL
15 TL x 400 fidan
=6.000 TL
71
Arazi Hazırlığı
800 TL/da
800 TL/da
9
Fidan Dikim İşçiliği
200 TL/da
200 TL/da
2
Direk Maliyeti (2 x
5 m aralıkla)
25 TL/direk
25 TL x 20 direk =
500 TL
6
Tel
4 TL/m
200 m = 800 TL
9
Direk ve Tel Tesisi
İşçiliği
200 TL/da
200 TL/da
2
TOPLAM
8.500 TL
250
Kurulan Maviyemiş bahçelerinde 2. Yıldan itibaren ürün alınmaya
başlanmakta, ancak bahçe tesis maliyetini karşılayarak kâra geçiş süreci ise
5. yılı bulabilmektedir. Tüm bu gayretler sonucu kurulan maviyemiş bahçeleri
ise orta ve uzun vadede çok kârlı bir meyve tesisidir (Tablo 2.).
Tablo 3. Maviyemiş Bahçesi Yıllık Meyve Geliri (Akbulut, 2010, Akbulut 2013)
Yıl
Meyve Birim
Fiyatı
1 da verimi
Maliyeti karşılama
(%)
1. Yıl
-
-
-
2. Yıl
15 TL
40 kg x 15 TL =
600 TL
6
3. Yıl
15 TL
100 kg x 15 TL =
1.500 TL
30
4. Yıl
15 TL
200 kg x 15 TL =
3.000 TL
60
5. Yıl
15 TL
400 kg x 15 TL =
6.000 TL
Kâr
Çay yetiştiriciliği açısından Rize ili Türkiye çay alanlarının % 65,6’sını
ve üretimin % 75,4’ünü gerçekleştirip ülkemizde 1. olurken, bu üretimden toplam gelir olarak 1.036.666.400 TL (1,10 TL/kg yaş çay) elde edilmiştir. Bu
yönüyle Rize ilinde çaya alternatif arayışına ihtiyaç yoktur. Ancak, kimi yıllar
üreticilerin ek gelir sağlayıcı ürünlere yönelik talepleri de kivi yanında maviyemişin de önemli bir ek gelir sağlayacak ürün olarak görülmesini sağlamıştır.
Maviyemiş yetiştiriciliğinde ise Türkiye maviyemiş alanlarının % 35’sine ve
üretimin % 40’ını gerçekleştirip ülkemizde 1. sırada yer alırken, bu üretimden
toplam gelir olarak 300.000 TL (2,04 TL/Kg) elde edilmiştir (Tablo 3.) (Akbulut,
2013, Tarım İl, 2013, TÜİK, 2013).
Tablo 3. Çay ve Maviyemiş 2012 Yılı Alan, Üretim ve Gelir Değerleri
(TÜİK, 2013, Akbulut 2013).
RİZE İLİ
Alan
(da)
%
Üretim
(ton)
%
Gelir (TL)
ÇAY (1.)
497.657
65,6
942.424
75,4
1.036.666.400
MAVİYEMİŞ
(1.)
74
35
20
40
300.000
251
3. SONUÇ
Rize ilinde Çay üretimi kalkınmada temel tarımsal ve ekonomik ürün
olup, bazı alanlarda ek gelir getirici çeşitli faaliyetlere de ihtiyaç duyulmaktadır. Bu açıdan bakıldığında maviyemiş yetiştiriciliği ile ilgili aşağıdaki tespitler
yapılmıştır:
• Maviyemişin yetiştiriciliği konusunda 2000’li yıllardan itibaren bir yol
kat edilmiştir. Ancak, potansiyeline göre istenilen seviyede değildir.
• Rize’de özellikle 300 m rakımın üzerindeki alanlarda maviyemiş yetiştiriciliği uygundur. Çay üretiminde verimin düşük olduğu yüksek
rakımlı bölgelerde ise maviyemiş bitkisinin kaliteli şekilde yetişebildiği tespit edilmiştir. Bu alanlarda Maviyemiş önemli bir tarımsal
ürün olarak üretilip, gelişme potansiyeline sahiptir.
• Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi bünyesinde kurulan Maviyemiş
Uygulama ve Araştırma Merkezi Rize ili başta olmak üzere maviyemiş konusundaki ülkemizdeki potansiyelin doğru şekilde ortaya
konulması için çalışmalar yürütmektedir. Ayrıca, bölgede ihtiyaç
duyulan teknik bilgi ve desteğin sağlanması ile yeni stratejilerin geliştirilmesi konusunda önemli bir rol üstlenmiştir.
• Yetiştiricilik konusunda yeni çeşitlerin adaptasyonları yanında, yörede mevcut olan yerel formlardan yeni maviyemiş çeşitlerinin geliştirilmesi büyük önem arz etmektedir.
• Maviyemiş bahçe tesisi için en önemli maliyet unsurunun fidan ücretleri olduğu, mevcut fidan fiyatların çok yüksek olması nedeniyle (15-20 TL/fidan) üreticilerin bahçe tesisinden kaçındıkları tespit
edilmiştir. Bu nedenle yeni kurulacak bahçelerde finansman desteğine ihtiyaç bulunmaktadır.
• Maviyemiş meyvesini pazarlama için uygun depolama ve paketleme tesislerinin kurulması ve mutlaka sözleşmeli üretim modelinin
yöremizde uygulanması gerekmektedir.
• Maviyemişin meyvesi yanında yaprak kısmı başta olmak üzere
farklı kısımlarının kullanımına yönelik faaliyetlerin geliştirilmesine
de ihtiyaç bulunmaktadır.
Sonuç olarak, Maviyemişin gerek meyvesi ve gerekse yaprak kısmı
Rize ilinde çaya ek gelir getiri ürün olarak yeterli potansiyele sahiptir. Maviyemiş ile ilgili uygun fidan maliyeti ve pazarlama sorunlarının çözülmesi ile birlikte, maviyemiş için sürdürebilir ve rekabet edilebilir bir üretim modeli ortaya
konulabilecektir.
252
KAYNAKLAR
Akbulut, M. (2010). Rize İli Likapa ve Kivi Projesi Raporu (Teklif). Rize İl Özel
İdaresi İl Genel Meclisi Başkanlığı Tarım Komisyonu. Rize.
Akbulut, M. (2013). Subtropik Meyveler Dersi Ders Notları. Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Pazar Meslek Yüksekokulu. Pazar/Rize.
Anonim 2006.http:
vitamin_c.htm
//www.
naturalhub.
com/natural_food_guide_fruit_
Anonymous, 2002. The effect of wild blueberry consumption on postprandial
serum antioxidant status in human subjects. British J. of Nutrition. 88: 389397.
Atay, İ., 1987, Kent İçi Ağaçlandırmalarında Kullanılacak Ağaç, Çalı ve Sarılıcı
Bitki Türlerinin Seçim Kılavuzu, İstanbul, s:87
Ayaz, F.A., Kadıoğlu, A., Acar, C. ve Turna, I., 2001. Effect of fruit maturation
on sugar and organic acid composition in two blueberries (Vaccinium arctostaphylos and V. myrtillus) native to Turkey. New Zealand J. of Crop and Hort.
Sci. 29(2):137-141.
Bekçi, B., Dinçer, D., Var, M., Yahyaoğlu, Z., 2010. Trabzon ve Yöresinde
Doğal Olarak Bulunan Bazı Meyveli Bitkilerin Yetişme Teknikleri Ve Peyzaj
Mimarlığında Değerlendirilmesi. III. Ulusal Karadeniz Ormancılık Kongresi.
20-22 Mayıs 2010. Cilt: IV Sayfa: 1456-1466
Brazelton, C. 2013. World Blueberry Acreage & Production February, 2013
North American Blueberry Council USA.
Brown, D. 1996. Herbal Prescriptions for Better Health. Rocklin, Calif.: Prima
Publishing.
Cunio, L. 1993. Vaccinium myrtillus, Australian Journal of Medical Herbalism,
5(4):81-85.
Çelik, H., 2005a. Yaban Mersini (Likapa) Yetiştiriciliği. HASAD Yayınları, Ankara, 128 s.
Çelik, H., 2005b. Likapa, Çay ve Fındığa Rakip. Ege Karadenizliler Kültür
vakfı Yayın Organı (EKAV), 2 (3): 63.
Çelik, H., 2008a. Yaban Mersini (Likapa) Yetiştiriciliği. Artvin’de Yaban Mersini
(Likapa) Yetiştiriciliği Eğitimi Projesi, AÇÜ Orman Fakültesi Dekanlığı, Ders
Notu, DOKAP LDI-172, Artvin, 103 s.
Çelik, H., 2008b. Maviyemiş (Yaban Mersini, Likapa) Yetiştiriciliği El Kitabı.
Artvin’de Ya-ban Mersini (Likapa) Yetiştiriciliği Eğitimi Projesi, AÇÜ Orman
Fakültesi Dekanlığı, DOKAP LDI-172, Artvin, 67 s.
253
Davis, P.H., 1978. Flora of Turkey and East Aegean Islands. Edinburgh Univ.
Pres. 6:89-108.
Erenoğlu, B., Baş, M. ve Şarlar, G., 2001. Bazı üzümsü meyvelerin (ahududu,
böğürtlen, Frenk üzümü, bektaşi üzümü ve yaban mersini) adaptasyonları
üzerine araştırmalar. Atatürk Bahçe Kült. Merk. Araşt. Enst., Yalova.
FAO (2013) FAO Dünya Tarım Örgütü Web Sayfası www.fao.org (18 Nisan 2013)
Gough, R. E., 1994. The Highbush Blueberry and Its Management. Food Product Pres. 272p.
Gough, R. E., 1996. Blueberries, North and South. In: Small Fruits In The
Home garden (Eds., Gogh, R.E. and Poling, E.B)The Haworth Pres Inc. 10
Alice Street, Binghamton NY 1 3904-1580,USA , 71-106
Kayacık, H., 1982, Orman ve Park Ağaçlarının Özel Sistemetaği, III. Cilt, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Yayın No:3013, İstanbul
Morazzoni, P. and Magistretti, M.J., 1986. Effects of vaccinium myrtillus anthocyanosides on prostacyclin-like activity in rat arterial tissue. Fitoter , 42:11-4.
Ronald L. P. 1998. Antioxidant Capacity and Health Benefits of Fruits and
Vegetables. Blueberry. www.ushbc.org/antioxidants.htm
Sarıyıldız, T., 2008. Ekoloji ve Toprak Bilgisi. Artvin’de Yaban Mersini (Likapa)
Yetiştiriciliği Eğitimi Projesi, AÇÜ Orman Fakültesi Dekanlığı, Ders Notu, DOKAP LDI-172, Artvin, 82 s.
TÜİK. (2013). Türkiye İstatistik Kurumu Web Sayfası. Bitkisel Üretim İstatistikleri. http://tuikapp.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul (19 Nisan 2013).
Tyler, V. E., 1994. Herbs of Choice – The Therapeutic Use of Phytomedicinals, Binghamton, New York: Pharmaceutical Products Pres.
Var, M., 1992, Kuzeydoğu Karadeniz bölgesi doğal odunsu taksonlarının peyzaj mimarlığı yönünden değerlendirilmesi üzerine araştırmalar, K.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi, Trabzon
Weiss, F. R., 1988. Herbal Medicine (translated from German by A. R. Meuss). Beaconsfield, England: Beaconsfield Publishers, 1988.
254
255
lojistik
256
AFET LOJİSTİK YÖNETİMİNDE RİZE İLİNE YÖNELİK YENİ
MODEL ÖNERİSİ
Mehmet TANYAŞ1, Yavuz GÜNALAY2, Levent AKSOY3 ve Burak KÜÇÜK4
1
2
3
Prof. Dr., Maltepe Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
[email protected]
Doç. Dr., Bahçeşehir Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
[email protected]
Yrd. Doç. Dr., Maltepe Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
[email protected]
4
Öğr. Gör., Maltepe Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
[email protected]
Özet: İnsanlar için fiziksel, ekonomik, sosyal ve çevresel kayıplar doğuran, normal
yaşamı ve insan faaliyetlerini durdurarak veya kesintiye uğratarak toplulukları etkileyen,
etkilenen topluluğun yerel imkân ve kaynaklarını kullanarak baş edemeyeceği doğal,
teknolojik veya insan kökenli olaylara Afet denilmektedir. Afet yönetimi, afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılması amacıyla, bir afet olayının zarar azaltma, hazırlıklı
olma, olaya müdahale ve iyileştirme gibi dört ana aşamasında yapılması gereken faaliyetlerin planlanması, yönlendirilmesi, desteklenmesi, koordine edilmesi ve uygulanması için toplumun tüm kurum ve kuruluşlarıyla, kaynaklarının bu ortak amaç doğrultusunda kullanımını gerektiren çok aktörlü, çok disiplinli ve çok kapsamlı ve karmaşık
bir yönetim modelidir. Afet lojistiği, acil durum ve afetlerden etkilenmiş afetzedelere
yardım etmek üzere bilgi, insan ve kaynak lojistiğinin etkin ve verimli bir şekilde yönetimidir. Lojistik faaliyetler en az operasyon kadar önemlidir. İnsani yardım lojistiği
(humanitarian logistics) terimi ile eş anlamdadır. Afet ve İnsani Yardım Lojistiği konusunda çok sayıda yayın bulunmaktadır. Bu bildiride dinamik risk ölçümüne dayalı olay
tabanlı, çok aşamalı hiyerarşik bir afet lojistik yönetim modeli önerilmektedir. Model;
haberleşme, taşımacılık, depolama, altyapı, enkaz kaldırma, geçici iskan, dış kuruluşlarla koordinasyon ve personel sağlık hizmetleri faaliyetlerini kapsamaktadır. Önerilen
model İstanbul’un bir ilçesinde uygulanmıştır.
Anahtar Sözcükler: Acil Durum Planlaması, Afet Lojistiği, İnsani Yardım Lojistiği.
1. GİRİŞ
Her yıl doğal afetlerden dolayı milyonlarca insan etkilenmekte, önemli sayıda can kaybına ve yaralanmalara neden olmakta, milyarlarca dolarlık
maddi kayıp yaşanmaktadır. Doğal afetler alt ve üst yapıları değişik derecelerde bozmakta, ulaşım ve haberleşme kesintiye uğramakta, bulaşıcı ve
salgın hastalıklara neden olmaktadır. Eğitim-öğretimi aksatmakta, emniyet ve
asayiş hizmetlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Barınma, yeme-içme ve giyim sorunları doğurmaktadır. İşsizliği artırmakta, psikolojik sorunlara neden
257
olmaktadır. Konunun daha ilginç yönü ise doğal afet dediğimiz olayların bir
kısmının nedeninin bizzat insanlar olmasıdır.
Afet yönetimi de modern yönetim ilkeleriyle uyumlu olmalıdır; planlama, örgütleme, yönetme ve kontrol etme faaliyetlerinden oluşmalıdır. Temelde bir stratejik planı, örgüt yapısı, yönetim fonksiyonları ve kontrol faaliyetleri
olmalıdır. Bunun yanı sıra afetlerin genelde beklenmeyen bir anda ortaya
çıkması ve yıkıcı etkilerinin olması sebebiyle hazırlık, müdahale ve iyileşme
safhalarının ayrı bir boyut olarak ele alınması gerekmektedir.
Doğu Karadeniz bölgesinin ve özellikle Rize’nin arazi yapısı ve meteorolojik koşullarının olumsuzluğu sebebiyle sık sık doğal afetlerle karşı karşıya
kalmaktadır. Bu afetler genellikle heyelan, su taşkınları ve fırtına şeklinde görülmektedir.
2. AFET TÜRLERİ
Dünya üzerinde bir çok ülkenin farklı bölgelerinde çeşitli afetler meydana gelmektedir. Afetler bölge ve ülke ekonomilerine zarar verdiği için bunların insanlar üzerinde de sosyal ve psikolojik açıdan olumsuz etkileri de olmaktadır. İnsanlar için fiziksel, ekonomik, sosyal ve çevresel kayıplar doğuran,
normal yaşamı ve insan faaliyetlerini durdurarak veya kesintiye uğratarak toplulukları etkileyen, etkilenen topluluğun yerel imkân ve kaynaklarını kullanarak baş edemeyeceği doğal, teknolojik veya insan kökenli olaylar afet olarak
nitelendirilir. Afetler temelde 5 sınıfa ayrılmaktadır. Bu sınıflar; Jeolojik afetler,
Klimatik afetler, Biyolojik afetler, Sosyal afetler, Teknolojik afetlerdir.
Afet yönetimi ise afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılması
amacıyla, bir afet olayının zarar azaltma, hazırlıklı olma, olaya müdahale
ve iyileştirme gibi dört ana aşamasında yapılması gereken faaliyetlerin
planlanması, yönlendirilmesi, desteklenmesi, koordine edilmesi ve
uygulanması için toplumun tüm kurum ve kuruluşlarıyla, kaynaklarının bu
ortak amaç doğrultusunda kullanımını gerektiren çok aktörlü, çok disiplinli ve
çok kapsamlı ve karmaşık bir yönetim modelidir (T.C. Başbakanlık, 1997). Bir
başka tanım ise, afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılabilmesi amacıyla,
afet öncesi, afet sırası ve afet sonrasında yapılması gereken çalışmaların
yönlendirilmesi, koordine edilmesi ve uygulanabilmesi için toplumun tüm
kurum ve kuruluşlarıyla kaynaklarının bu amaç doğrultusunda yönetilmesidir
(Sarp, 1999).
Afet ve acil durum lojistiği, insanları, kaynakları, yetenek ve bilgiyi,
afetlerden etkilenmiş afetzedelere yardım etmek için etkin bir şekilde mobilize
edebilen süreçler ve sistemlerden oluşur (Kadıoğlu, 2011). Afet lojistiği; afet
öncesi hazırlık, afet müdahale süreci ve müdahale sonrası lojistik faaliyetler
olmak üzere 3 kısımda değerlendirilebilir (Pektaş, 2012).
258
Afet öncesi hazırlık ve planlar doğru nitelikteki malın, doğru zamanda,
doğru yere, en uygun maliyetle ulaştırılmasını sağlamaya yönelik çalışmaları
kapsamaktadır. Afet malzemelerinin temini esnasında, tedarikçi (mal ve
hizmet sağlayıcı) firmaların seçiminde; firmaların güvenirliği, referansları,
deneyimi, kapasiteleri ve mali gücü gibi kriterler dikkate alınmalıdır. Afet öncesi
hazırlık çalışmaları planlama, satın alma, taşımacılık yönetimi, depo yönetimi,
raporlama ve insan kaynaklarının geliştirilmesi süreçlerini kapsamaktadır.
Afet müdahale süreci lojistik faaliyetleri; ön değerlendirme ve ihtiyaç
tespiti, lojistik eylem planı yapılması ve uygulanması, afetle müdahale sürecinin
izlenmesi, değerlendirilmesi ve raporlanması faaliyetlerini kapsamaktadır.
İnsanları etkileyen afet ve acil durumlarda insani yardım
malzemelerinin lojistiğine İnsani Yardım Lojistiği (Humanitarian Logistics) adı
verilmektedir. İnsani Yardım Lojistiğinin; afet yönetiminin hazırlık, müdahale,
iyileştirme ve yeniden kurma aşamaları ile paralellik göstererek uygulanması
gerekmektedir. İnsani yardımı lojistiğinde önemli olan; doğru malzemeyi,
doğru kişiye, doğru miktarda, doğru nitelikte, doğru zamanda ve doğru yerde
ulaştırabilmektir. Lojistiğin yedi doğrusunda olan doğru maliyet terimi özellikle
afet anında uygulanan insani yardım lojistiğinde söz konusu değildir.
3. AFETLERİN ANALİZİ
Dünya’da son 25 yılda meydana gelen değişik doğal afetler yüzünden
yaklaşık 3 milyon insan hayatını kaybederken bu afetlerin ekonomik bedeli
ise, trilyon dolar mertebesindedir. Dünya’da deprem, sel, heyelan gibi afetler
için her gün 2 milyon dolar harcama yapılmaktadır. Dünya’da her yıl afetlerden ölen insan sayısı 15.000 dolayındadır (URL 1, 2004).
Dünya genelindeki doğal afetler analiz edildiğinde, doğal afetlerin
çoğunluğunu jeolojik ve klimatik afetlerin oluşturduğu görülür. Dünya’da etkili olan doğal afet türleri; şiddetlerine, oluşum sürelerine ve etkilerine göre
sıralanınca en önemlilerinin kuraklık, tropikal siklon, bölgesel sel ve taşkınların olduğu görülür. Doğal afetlerin çeşitleri ve önem sıraları ülkeden ülkeye
göre de değişmektedir. Ülkemizde ise en sık görülen klimatik karakterli doğal
afetler olup bunlar; dolu, sel, taşkın, don, orman yangınları, kuraklık, şiddetli
yağış, şiddetli rüzgâr, yıldırım, çığ, kar ve fırtınalardır. En şiddetlileri ise başta
deprem olmak üzere jeolojik afetlerdir. Türkiye bunun en şiddetli örneğini 17
Ağustos 1999’da yaşamıştır. Bu deprem binlerce insanın hayatına mal olmuştur.
3.1. Türkiye’deki Afetlerin Analizi
Türkiye, arazi yapısı, yer şekilleri ve meteorolojik koşullarının olumsuzluğu sebebiyle büyük doğal afetlerle karşı karşıyadır. Doğal afetler ülkemizin ekonomik ve sosyal yapısında önemli yaralar açmaktadır. Hızlı nüfus
259
artışı ve yerleşme yerlerindeki düzensiz gelişmeler doğal afet zararlarını artırmaktadır. Doğal afetlerin dışında, trafik kazalarının bütünü, orman yangınları, iş kazalarının tümü, tesis ve ev yangınları gibi doğal olmayan afetler de
Türkiye’de olumsuz etkilerini hissettirmektedir.
Türkiye’de yaşanan doğal afetlerin etkileri açısından, yüzde olarak
sıralaması şöyledir: Deprem %61, Heyelan %15, Sel %14, Kaya düşmesi %5,
Yangın %4, Çığ ve diğerleri %1 (URL 2, 2011). Türkiye’de her 9 ayda 1 hasar
yapıcı deprem, yılda ortalama 25 önemli su baskını ve 50 heyelan görülmektedir. Doğal afetler içerisinde en çok etkileyen, sonuçları itibariyle en yıkıcı
olan, şüphesiz depremlerdir. Son yüzyılda ülkede meydana gelen depremler
incelendiğinde, depremsiz geçen yılların çok az olduğu gözlemlenmektedir.
Yaklaşık on yılda bir yıkıcı deprem olmuştur. İstatistiklere göre 1999 Marmara
depremi hariç, son 60 yılda Türkiye’de meydana gelen can ve mal kaybının
%65’ine depremler neden olmuştur. Bu bağlamda, Türkiye’de afet denilince
akla genelde deprem gelmekte ve alınan önlemler bu kapsamda olmaktadır.
Marmara bölgesinde Kocaeli ve Düzce’de meydana gelen şiddetli depremler,
ülkenin 20. yüzyılda yaşadığı en büyük doğal afetler olmuş ve afet yönetimi
açısından adeta yeni bir takvim başlangıcı teşkil etmişlerdir (JICA, 2004).
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü tarafından
2008 yılında yayınlanan ve 1950 ile 2008 yıllarını kapsayan “Türkiye’de Afetlerin Mekansal ve İstatistiksel Dağılımı-Afet Bilgileri Envanteri”ne göre ise,
Türkiye’deki 35 bin 741 yerleşim biriminin yüzde 43,75′i en az bir afet olayına
maruz kalmış durumda. Ülkede meydana gelen afet zararlarının yüzde 55′i
deprem, yüzde 21′i heyelan, yüzde 8′i su baskını, yüzde 7’si kaya düşmesi ve
yüzde 2’si çığdan kaynaklanıyor. Afete en fazla maruz kalan iller, afetzede sayısı açısından bakıldığında Kocaeli, Erzurum, Bingöl, Sakarya, Düzce, Van,
Yalova, Muş, Adana ve Diyarbakır. Bu noktada dağılımı depremin belirlediği
dikkati çekiyor. Olay bazında ele alındığında ise afetten en çok etkilenen iller
Erzurum, Trabzon, Bingöl, Rize, Tunceli, Erzincan, Kastamonu, Malatya, Sivas ve Artvin olarak sıralanıyor. Her iki açıdan da afetlerden en az etkilenen
illerin başında Kırklareli geliyor. Onu, Edirne, Kilis ve Tekirdağ izliyor.
Doğu Karadeniz bölgesini ve özellikle Rize’yi etkisi altına alan 2 afet
türü vardır. Bunlar heyelan ve sel – su taşkınlarıdır. Heyelan ve selden kaynaklanan afetlerin Türkiye açısından incelendiğin de;
Heyelan: Türkiye’de doğal afetlerin yaklaşık % 20’sini kütle hareketleri
oluşturur. Kütle hareketlerinde etkili faktörler; Eğimin fazla olması: Eğimlerin
fazla olduğu sahalarda heyelan riski artmaktadır. Su ile doygunluk: Heyelanlar
yağışlı veya zeminin ıslak olduğu mevsimlerde meydana gelirler. Kaya Yapısı:
geçirimliliği az olan killi ve tüflü depoların yaygın olduğu sahalarda heyelan
çok fazla görülür. Buna karşılık kalker ve bazalt gibi kayalarda heyelan seyrek
görülmektedir. Bitki örtüsünün tahrip edilmesi, Tabakalar eğime paralel ise
heyelan daha fazla görülür. Yol yapım çalışmaları ile yamaç denge profilinin
bozulması.
260
Ülkemizde heyelanların en sık görüldüğü yer, Doğu Karadeniz
bölümüdür. Çünkü burada yamaçlar daha dik, yağış miktarı daha fazladır.
Ayrıca ülkemizde heyelan olaylarının en çok görüldüğü dönem, yağış dönemi
olan ilkbahardır. İllere göre dağılıma bakıldığında da Trabzon, Kastamonu
ve Zonguldak heyelandan en fazla zarar gören iller arasında yer almaktadır.
1958-2000 dönemi içinde 4 bin 150 yerleşim, heyelan afetinden etkilenmiştir.
Bu heyelanlar sonucunda 197 kişi yaşamını yitirmiş, 63 bin konut güvenli
alanlara taşınmıştır (URL 2, 2011).
Sel: Ülkemizde depremlerden sonra en büyük ekonomik kayıplara
neden olan doğal afetler sel ve taşkınlardır. Bu olayların oluşumunu ve şiddetini etkileyen en önemli etken yağıştır. Türkiye’de sel ve taşkın olayının
nedenleri;
• Kısa sürede çok fazla miktarda yağan sağanak karakterli yağışlar.
• Karların hızla erimesi
• Toprak özelliklerinin yağış ile gelen suyun zemine sızmasını azaltan yapıda olması,
• Yüzey şekillerinin ve özellikle eğim şartlarının sel ve taşkın için
uygun olması,
• Akarsu yataklarının su akışını önleyecek şekilde kullanılması,
• Sel ve taşkın riski olan yerlerin yerleşime açılması,
• Orman ve meraların tahrip edilmesi,
• Akarsu havzalarına kurulan sanayi tesisleri ile arazinin yapısının
değiştirilmektedir.
• Yerleşim birimlerindeki kuru dere yataklarının doldurularak yol haline getirilmesi
• Akarsu yataklarına çöp - moloz dökülmesi ile akarsu yataklarının
daraltılması sel ve taşkın felaketlerinde öne çıkan nedenlerdir.
Ülkemizde sel ve taşkın olayı en fazla Karadeniz Bölgesi’nde görülür.
Bu durum üzerinde her mevsim bol yağışın olması ve arazinin engebeli olması
etkilidir. Büyük şehirlerimizde de sel ve taşkın olayları fazla görülmektedir. Bu
durumun başlıca nedeni yetersiz alt yapıdır.
Ülkemizde son yıllarda plansız ve bilinçsiz yerleşimler ile yanlış
arazi kullanımı sonucu sel felaketi çok fazla yaşanmaktadır. Haziran 1990’da
Trabzon’da, Mayıs 1991 Doğu Anadolu Bölgesi’nde, Ağustos 1982’de Ankara
ve çevresinde, Temmuz 1995’te Senirkent’te, Ağustos 1998’de Trabzon
261
Sürmene-Köprübaşı-Beşköy’de görülen sellerin çok fazla zarar verdiği
bilinmektedir. Taşkın yıllıkları incelediğinde Türkiye genelinde 1956-1997
yılları arasındaki onar yıllık dönemlere göre, nehirlere bağlı olan sel sayısı
azalırken, ölüm sayısı ve maddi zararlar hızla artmaktadır. Türkiye’de daha
çok sel yataklarına yerleşmiş, bu bölgelerde yaşayan, sel için gerektiği gibi
uyarılmayan ve sel sularında yürüyen insanlar yaşamlarını kaybetmektedir
(URL 2, 2011).
3.2. RİZE’DEKİ AFETLERİN ANALİZİ
Doğu Karadeniz bölgesinin jeolojik, topografik, iklim, toprak yapısı gibi
özellikleriyle afetlere açık bir bölge olmakla birlikte özellikle Rize’nin arazi yapısı ve meteorolojik koşullarının olumsuzluğu sebebiyle sık sık doğal afetlerle
karşı karşıya kalmaktadır. Rize’nin yağış alan coğrafi konumu itibariyle afetler
şiddetli yağmurun neden olduğu sel ve heyelan şeklinde gerçekleşmektedir.
Bu afetlerde etkilenen kişi sayısı zaman zaman yüzlerce olurken kimi zamanda ölümlerle sonuçlanmaktadır. Önemli miktarda mal kaybına, evlerin, iş yerlerinin, tarım alanlarının sular altında kalmasına neden olmasıyla da ekonomik anlamda da zarara uğratmaktadır.
Rize’de oluşan afetlerin nedenlerinin başında çarpık kentleşme, dere
yataklarının islah edilmemesi, yeşil örtünün tahribi, yanlış tarım uygulamaları
gibi nedenler yer almaktadır.
Tablo 1. Türkiye Ulusal Afet Arşivi’nden Rize İli Afetleri
Afet Türü
Afet Sayısı
Ölü Sayısı
Yaralı Sayısı
Etkilenen
Sayısı
Çığ
3
5
5
99
Fırtına
9
0
0
0
Heyelan
52
20
0
2557
Kar
1
0
0
0
Kuraklık
3
0
0
0
Orman Yangınları
6
0
0
0
Sel Su Baskını
2
13
0
476
Sis
11
0
0
0
Yangın
7
1
0
66
Yıldırım
1
0
0
0
Deprem
0
0
0
0
Kaynak: T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı Türkiye
Ulusal Afet Arşivi
262
1
T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı Türkiye Ulusal Afet Arşivi’nden alınan bilgilere göre Rize’de yaşanan önemli afetlerden
bazıları ise aşağıda gösterilmiştir.
7
Orman Yangını:
Rize – Merkez 25 Hektar Alan 28.11.2000
Rize – Fındıklı 37 Hektar Alan 08.04.2012
Rize – Fındıklı 29.5 Hektar Alan 06.04.2000
Rize – Ardeşen 20 Hektar Alan 05.05.2003
Fırtına:
Rize – Merkez 18.12.2010
Rize – Pazar 02.01.2010
Rize – Merkez 24.03.2013
Heyelan:
Rize – İyidere 25.11.1988 Etkilenen kişi sayısı 191
Rize – Derepazarı 23.09.1977 Etkilenen kişi sayısı 32
Rize – Merkez 20.11.1988
Rize – İkizdere 05.08.1988
Rize – Güneysu 23.07.2002 Etkilenen Kişi sayısı 106, ölü sayısı 20
Rize – Çayeli 26.11.1988 Etkilenen kişi sayısı 20
Ulusal Afet Arşivi Türkiye ’yi etkileyen doğal ve teknolojik afetlerden, afet arşivi kriterlerine uygun olanları kapsamaktadır. Ancak İçişleri ve Milli Savunma Bakanlığı arşivlerinde bulunan terörizm, savaş, iç çatışmalar ve nüfus hareketleri Ulusal Afet Arşiv sistemine dahil edilmemiştir. Türkiye Ulusal Afet Arşivinin
kapsadığı dönem olarak günümüzde verilerin imkanlar ölçüsünde ulaşılabildiği kadar geriye gitmektedir.
Afet kriterleri için aşağıda sıralanan kriterlerden en az birinin olması afet arşivine dahil olması anlamına
gelmektedir.
•En az 10 Ölü veya
•En az 50 yaralı veya, afetten etkilenen en az 100 kişi olması veya, genel hayata etkili olması veya, afetin tarihi
değerinin olması
• Orman Yangınları için; 20 hektar ve üzeri alanların yanması
1
263
Rize – Merkez 06.10.2010
Rize – Hemşin 31.08.1995
Rize – Çamlıhemşin 01.03.1989 Etkilenen kişi sayısı 50
Rize – Pazar 05.08.1988 Etkilenen kişi sayısı 45
Rize – Ardeşen 05.08.1988
Çığ:
Rize – İkizdere 12.02.2009 1 ölü 5 yaralı
Sel – Su Baskını
Rize – Merkez 26.08.2010 13 Ölü
Rize – İkizdere 01.03.1989 Etkilenen kişi sayısı 476
Yıldırım Düşmesi
Rize – Merkez 27.08.2008
Sis
Rize – Merkez 30.03.2001
Rize – Pazar 21.04.2010
Kar Yağışı
Rize – Pazar 26.01.2010
Kaya Düşmesi yok
Deprem yok
4. AFET LOJİSTİĞİ VE TÜRKİYE’DE AFET LOJİSTİĞİ ÇALIŞMALARI
Deprem kuşağında bulunan ülkemizde afet ve acil durumlar ile sivil savunmaya ilişkin hizmetleri yürütmek üzere, Başbakanlığa bağlı Afet ve
Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) 17/6/2009 Tarih ve 27261 Sayılı
Resmi Gazetede yayınlanan 5902 sayılı kanun ile kurulmuştur. Afetlerle ilgili
olarak görev yapan İçişleri Bakanlığı’na bağlı Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na bağlı Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve
264
Başbakanlık’a bağlı Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü kapatılarak, tüm afet yönetimi faaliyetleri, 2009 yılında çıkarılan 5902 sayılı yasa ile
Başbakanlık’a bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) kurularak
yetki ve sorumluluklar tek bir çatı altında toplanmıştır (Tanyaş, 2013).
Afet ve acil durum hallerinde bilgileri değerlendirmek, alınacak önlemleri belirlemek, uygulanmasını sağlamak ve denetlemek, kurum ve kuruluşlar
ile sivil toplum kuruluşları arasındaki koordinasyonu sağlamak amacıyla, Başbakanlık Müsteşarının başkanlığında, Milli Savunma, İçişleri, Dışişleri, Maliye, Milli Eğitim, Çevre ve Şehircilik, Sağlık, Ulaştırma, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Orman ve Su İşleri bakanlıkları ve Devlet Planlama Teşkilatı müsteşarları,
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanı, Türkiye Kızılay Derneği Genel Başkanı
ile afet veya acil durumun türüne göre Kurul Başkanınca görevlendirilecek
diğer bakanlık ve kuruluşların üst yöneticilerinden oluşan Afet ve Acil Durum
Koordinasyon Kurulu kurulmuştur.
Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından sağlanacak doğal afet desteği mülki
makamların talepleri doğrultusunda mevcut yasal mevzuat ve afet sırasında
yapılacak ilave yasal düzenlemeye uygun olarak icra edilecektir. TSK tarafından sağlanacak doğal afet yardımı hayat kurtarma, kurtarılan insanların
ihtiyaçlarının karşılanması, hayatlarının idame ettirilmesi ve afet bölgesinde
hayatın normale döndürülmesi boyutlarıyla gerçekleşecektir. Özellikle lojistik,
ikmal, bakım, ulaştırma, sıhhiye, istihkam, muhabere birliklerinin sahip olduğu
yetenekler doğal afet desteğinde önem kazanacaktır.
Kızılay Türkiye’de meydana gelen afetlerle mücadelede ve afet yönetiminde en tecrübeli ve en etkili kurumların başında gelir. Kızılay sebebi ne
olursa olsun hiçbir ayrım yapmaksızın insanın acısını önlemeye veya hafifletmeye çalışmak, insanın hayatını ve sağlığını korumak, onun kişiliğine saygı
gösterilmesini sağlamak ve insanlar arasındaki karşılıklı anlayışı, dostluğu
saygıyı, işbirliğini ve sürekli barışı getirmeye uğraşmaktır. Kızılay›ın teşkilatı,
genel merkez ve şubelerden oluşur. Kızılay›ın Genel Müdürlük teşkilatı dışında kalan bütün kademelerindeki görevler fahridir (Tanyaş, 2013a).
5. AFET SONRASI LOJİSTİK YÖNETİMİ
Türkiye’de mevcutta yürürlükte olan mevzuat (kanun, kararname ve
yönetmelikler) bu konuda yetersizdir. Bu yetersizliği ortadan kaldıracak şekilde bir çerçeve dokümanı ve doktrinler hazırlamalıdır. Belirtilen bu doktrinler ışığında ve çizilen çerçeve içerisinde mülki ve mahalli idari bölümler
(il-ilçe ve belediye, muhtarlık) koordineli olarak kendi acil durum çalışmalarını
gerçekleştirmelidir.
Afet yönetimi devlet kurumları yapısı üzerinde fonksiyonların tanımlanmasıyla oluşturulur. Ancak afet yönetimine bu yapıyla koordineli çalışacak
sivil toplum örgütleri, özel sektör ve vatandaşlar da dâhil edilmelidir. Bununla
265
birlikte afet planlamasında öncelikle bir Afet Yönetimi Stratejisine ihtiyaç duyulmaktadır.
Afet planlaması iki aşamadan yapılmalıdır. Birinci aşama mevcut kanun, kararname ve yönetmeliklere uygun bir plan hazırlanması; İkinci aşama
ise hazırlanan bu plandaki eksiklerin ilgili hangi kanun, kararname veya yönetmelikten kaynaklandığının belirlenerek ilgili kanun, kararname veya yönetmeliğin yeniden düzenlenmesidir.
Afetler belirli bir coğrafyada ve belirli bir zaman aralığında oluşmaktadır. Bu sebeple afetlerin yerel olarak yönetilmeleri gerekmektedir. Ancak
verimliliği ve etkinliği artırabilmek için planlamanın ve kaynak tahsisinin ülke
geneli düşünülerek yapılması gerekir. Bu sebeple aşağıdaki şekilde belirtilen
bir afet yönetim yapısı önerilmektedir.
Bu yapıda ülke dört kademeli bir yapıda ele alınmaktadır: Ülke geneli,
İller, İlçeler ve Muhtarlık-Tesis-Bina. Buna göre ülke geneli için bir çerçeve
yapı oluşturulmalı, iller ve ilçeler kendi afet planlarını hazırlamalıdır. Bu planlar fonksiyonel eklerle desteklenmeli ve planlar koordinasyonu kolaylaştırmak
amacıyla dış kurumların planlarıyla uyumlu hale getirilmelidir. Fonksiyonel
ekler hazırlanırken bu konuda uzmanlaşmış özel sektör kuruluşlarının dâhil
edilmesi gerekmektedir.
En alt seviyede is sivil halkın da dahil edildiği muhtarlık, tesis ve bina
acil durum planlarının hazırlanması gerekir. Bu seviyede temel olarak ilk yardım, arama kurtarma, tahliye ve haberleşme ihtiyaçlarının göz önüne alınması gerekir (Şekil 1).
Şekil 1. Afet Yönetim Plan Hiyerarşisi
Ülke Fonksiyonel Planları:
•
Arama Kurtarma
•
Sağlık
•
Lojistik…
İl Fonksiyonel Planları:
•
Arama Kurtarma
•
Sağlık
•
Lojistik…
Ülke Afet Yönetim
Planı
İl Afet Yönetim
Planı
•
•
•
•
•
•
•
Dış Kurum Planları:
Kızılay
Türk Silahlı Kuvvetleri
Özel Sektör …
Dış Kurum Planları:
Kızılay MAFOM
Garnizon Komutanlığı
Rize Belediyesi
Aksa Çoruh EDAŞ,
Aksa Doğalgaz, Özel
Sektör …
İlçe Afet Yönetim Planı
İlçe Fonksiyonel Planları:
•
Arama Kurtarma
•
Sağlık
•
Lojistik…
•
•
•
•
Muhtarlık / Tesis / Bina Afet Yönetim Planı:
•
Arama Kurtarma
•
İlk Yardım
•
Haberleşme
Dış Kurum Planları:
Kızılay MAFOM
Garnizon Komutanlığı
Rize Belediyesi
Aksa Çoruh EDAŞ,
Aksa Doğalgaz,
266
Afet yönetim yapısı il bazında incelendiğinde Vali veya görevlendireceği Vali Yardımcısı başkanlığında, Rize İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü
koordinatörlüğünde bir organizasyon öngörmektedir.
Yeni model önerimiz dört temel fonksiyonel gruba ayrılmaktadır. Bu
fonksiyonel gruplar; istihbarat ve planlama, mali ve idari işler, operasyon ve
lojistikten oluşmaktadır. Önerdiğimiz model içerisinde yer alan afet lojistik
planı ise haberleşme, taşımacılık, depolama, altyapı hizmetleri, geçici iskan
hizmetleri, enkaz kaldırma hizmetleri, dış kuruluş koordinasyonu, personel
sağlık hizmetleri bölümlerinden oluşmaktadır. Model içerisinde yer alan
afet lojistik planına ait alt faaliyet grupları ile ilgili önerilerimiz, teşkilat görevleri, planlaması ve servisler üzerinden olmuştur.
Şekil 2. Rize İli AFAD Organizasyon Yapısı Önerisi
267
6. SONUÇ VE ÖNERİLER
Afet yönetiminin lojistik fonksiyonu en az operasyon kadar önemli
olup, ülkemiz için farklı ve çağdaş lojistik modeller gerekmektedir. Her afet türüne, şiddetine, en son hangi tarihte meydana geldiğine, meydana gelme yeri
ve zamanı ile o yerin hassasiyetine (zarar görebilirlik durumuna) bağlı olarak
çok farklı özelliklere sahip olabilmektedir. Bu nedenler söz konusu ölçütler
dikkate alınarak riskin sürekli ölçümü ve afet yönetim planlarının revizyonu
gerekmektedir. Afet yönetiminin olay bazlı ve dinamik olması gerekmektedir.
Diğer taraftan afetin şiddetine göre birey, aile, bina/tesis, muhtarlık, bölge,
ilçe, il ve ülke bazında müdahale gerekebilmektedir. Bu nedenle afet yönetiminin bir diğer özelliği de hiyerarşik bazda olmasıdır.
Dünyadaki afet planlama ve müdahale kurumları incelendiğinde merkezi, yerel ve karışım yapıların olduğu ve tek bir örneğin bulunmadığı görülmüştür. Dünya’daki örnekler, ülkemizin mevzuat ve devlet yapısı göze alınarak
bu çalışmada önerdiğimiz organizasyon yapısı temelde AFAD’ın organizasyon şeması ile uyum içindedir; farklılıklar AFAD mevzuatı yapılırken afetle
mücadelenin en etkili yönü olarak merkeziyetçi çatı düşünülürken, önerilen
yapıda lojistik bakış açısı temel alınmış ve temel aktivitelerde otonomi yerel
birimlere kaydırılırken, koordinasyon ve iletişimin etkili olabilmesi için merkezi
bir karar alma ve yönlerdirme yapısının merkeze ve doğrudan Başbakanlığa
bağlı kalması düşünülmüştür. Önerdiğimiz modelle, bu yapının hem mevzuat
ile çelişmediği hem de etkin bir kullanım sağladığı gözlenmiştir. Özellikle
Rize iline özgü afet tiplerinin daha sınırlı alanlarda etkili olması lojistik destek
sağlamayı kolaylaştırıyor ve hiyerarşik yapının en temel birimi ile çözüme yönelmek mümkün olabilmektedir.
268
KAYNAKLAR
İTÜ Afet Yönetim Merkezi (2002) “Ulusal Acil Durum Yönetimi Modeli
Geliştirilmesi Projesi”, İTÜ Press, İstanbul.
JICA-İBB (2002). “Türkiye Cumhuriyeti İstanbul İli Sismik Mikro-Bölgeleme
Dahil Afet Önleme/Azaltma Temel Planı Çalışması”, İBB Yayınları, İstanbul.
Kadıoğlu, M., (2011) “Afet Yönetimi Beklenilmeyeni Beklemek, En Kötüsünü
Yönetmek”, T.C. Marmara Belediyeler Birliği Yayını: İstanbul, s.40-43.
Pektaş T., (2012), İlçe Bazında Afet Lojistiği: Başakşehir Uygulaması”, Bahçeşehir Üniversitesi, SBE Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.
Sarp N. “Disaster Management in Healthcare”. Deprem Araştırma Bülteni, s.
14, 1999.
Tanyaş M., Günalay Y., Aksoy L., Küçük B., (2013) “İstanbul İli Afet Lojistik
Planı Kılavuzu”, İstanbul Kalkınma Ajansı Raporu DFD-39, İstanbul.
T.C.Başbakanlık (1997), Doğal Afetler Genel Raporu, s.16, Ankara.
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası İnternet Sitesi, Ersoy, Ş., 2004, ‘‘Sürdürülebilir (istikrarlı) bir kalkınma için Doğru Afet Yönetimi Ne Olmalıdır?’’ http://
www.jmo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=43, 21.01.2013.
Fidancı E. N., Doğal Afetler ve Korunma Yolları, 2011 s.1-7
http://80.251.40.59/veterinary.ankara.edu.tr/fidanci/ENF/Dogal_Afetler_ve_
Korunma.pdf, 24.04.2013
269
DOĞU KARADENİZ SANAYİ TİCARET VE LOJİSTİK MERKEZİ
Muhammet BAMYACI1, Hamit VANLI2 ve Ali Rıza SAKLI3
1
Yrd. Doç. Dr., Maltepe Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
[email protected]
2
Yrd. Doç. Dr., Maltepe Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
[email protected]
3
Yrd. Doç. Dr., Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
[email protected]
Özet: Son yıllarda Eski Sovyet cumhuriyetlerindeki dışa açılmalar, ulaştırma altyapısının gelişmesi, doğu ve güneydoğudaki artan üretim ve ticaret hacmi Doğu Karadeniz
bölgesinin bir HUB (toplama ve dağıtım merkezi) ve GATEWAY (giriş-çıkış kapısı)
olarak incelenmesini zorunlu hale getirmektedir. Bunun yanı sıra Eski Sovyet Cumhuriyetlerindeki üretim altyapısı ve standartları gerek gelişmiş batı ülkelerinin gerekse
İslam Ülkelerinin standartlarıyla uyuşmadığından Doğu Karadeniz bölgesinin bir yeniden ambalajlama ve katma değerli işlem merkezi olarak da değerlendirilmesini gerektirmektedir. Genellikle sanayi kuruluşlarına ilişkin kümelenmeler “OSB” (Organize
Sanayi Bölgesi), ticarete ilişkin kümelenmeler “Ticaret Bölgesi” (bu çalışmada ticaretle
ilgili tüm kurum ve kuruluşların içinde yer aldığı bölgeler Organize Ticaret BölgeleriOTB olarak adlandırılmıştır), lojistikle ilgili kümelenmeler ise her ne kadar Lojistik İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri olarak adlandırılmış olsa da bu çalışmada “Organize
Lojistik Bölgeleri-OLB” olarak belirtilmiştir.
Bu çalışmada Türkiye’nin 2023 hedefleri doğrultusunda Doğu Karadeniz Bölgesinin
gelişmekte olan ulaşım altyapısına paralel olarak sanayi, ticaret ve lojistik imkânlarının
güçlü ve zayıf yönlerinin, fırsat ve tehditlerinin değerlendirilmesi (SWOT analizi) hedeflenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Lojistik, Tedarik Zinciri Yönetimi, Lojistik Merkez.
1. GİRİŞ
Bir ürünün bir bedel karşılığında el değiştirmesine ticaret, bu ticaretin
uluslararası boyutlarda yapılmasına da uluslararası ticaret denmektedir. Tedarik zinciri yönetimi ise, “bir ürünün tedarik zinciri boyunca fayda odaklı optimizasyonunu” ifade ederken, lojistik başta taşıma ve depolama olmak üzere;
paketleme, katma değerli işlemler, gözetim, elleçleme, stok yönetimi, sigorta
ve gümrük hizmetleri gibi faaliyetleri içermektedir (Bamyacı, 2013). Dolayısıyla, lojistik faaliyetlerden bahsedebilmemiz için ortada lojistik faaliyetlere
konu olabilecek yeterli yüke ihtiyaç vardır. Bu sebeple transit yük hareketinin
yanı sıra bölgede sanayi ve ticaretin gelişmesi de gerekmektedir. Sanayinin,
ticaretin ve lojistiğin gelişmesi ve etkin olarak yapılabilmesi için fiziksel, sosyal
ve ticari altyapıya, altyapıyı oluşturabilmek için finansal, siyasi ve ticari desteğe hem de bölge paydaşlarının böyle bir projeyi sahiplenmesine ihtiyaç vardır.
270
Genellikle sanayi kuruluşlarına ilişkin kümelenmeler “OSB” (Organize Sanayi Bölgesi), ticarete ilişkin kümelenmeler “Ticaret Bölgesi”, “Serbest
Ticaret Bölgesi” vb., lojistikle ilgili kümelenmeler ise “Lojistik Köy”, “Lojistik
Merkez”, “Organize Lojistik Bölgesi”, Lojistik İhtisas Organize Sanayi Bölgesi”
vb. kavramlarla adlandırılabilmektedir. Ancak Türkiye’de Sanayi, Lojistik ve
Ticaret genellikle bütünsel planlanmadığından büyük dengesizlikler ve problemler söz konusudur (Bamyacı, 2013).
Eski Sovyet Cumhuriyetleri’ndeki dışa açılmalar, ulaştırma altyapısının gelişmesi, Doğu ve Güneydoğu’daki artacak üretim ve ticaret hacmi,
Doğu Karadeniz Bölgesi’nin bir HUB (toplama ve dağıtım merkezi) ve GATEWAY (giriş-çıkış kapısı) olarak değerlendirilmesinin yanı sıra, bir “ENDUSTRİYEL GELİŞME BÖLGESİ-INDUSTRIAL DEVELOPMENT ZONE” olarak da
incelenmesini zorunlu hale getirmektedir.
Kümelenme çok önemli bir konudur. Ancak günümüzde, SANAYİ, TİCARET ve LOJİSTİĞİ içeren, Abu Dabi’deki Kizad (Kizad, 2013) ve Dubai’deki Jebel Ali (Jafza, 2013) bölgeleri gibi ENDUSTRİYEL GELİŞME BÖLGELERİ şeklindeki sinerji yaratan kümelenmelere ihtiyaç vardır.
Doğu Karadeniz’de İyidere havzasında liman açısından elverişli şartlar mevcuttur. Az bir dolguyla -20 metrelik derinliklere ulaşılabilecektir. Dolgu
malzemesinin dağların içlerinin oyularak yapılması hem doğal görünümü bozmayacak, hem de bu alanların yeraltı depoları şeklinde değerlendirilebilmesine olanak sağlayacaktır. Yeraltı depolarının (Loudin, 2010) gıda gibi sıcaklık
ve neme hassas ürünlerin depolanmasında çok büyük avantajları vardır.
Önerilen liman Doğu Karadeniz’in büyük konteyner gemilerinin de
yanaşabileceği derin liman ihtiyaçlarına cevap verebilecek olup, Gürcistan
demiryolu bağlantısının sağlanması hem trafiği karayolundan demiryoluna
kaydıracak, maliyetleri düşürecek hem de limanın bir HUB PORT ve GATEWAY olma işlevini güçlendirecektir.
Öte yandan eski Sovyet Cumhuriyetlerindeki üretim altyapısı ve standartları gerek gelişmiş Batı Ülkeleri’nin gerekse İslam Ülkeleri’nin standartlarıyla uyuşmadığından Doğu Karadeniz bölgesinin bir yeniden AMBALAJLAMA VE KATMA DEĞERLİ İŞLEM MERKEZİ olarak da değerlendirilmesini
gerektirmektedir. Böylece, civar ülkelerin ve bölgelerin zengin hammadde ve
yarı mamul kaynakları katma değerli işlemlere tabi tutularak iç ticaretimize ve
ticaret dengemize olumlu katkı sağlayacaktır.
Bu çalışmada tartışılan öneri Doğu Karadeniz Sanayi Ticaret ve Lojistik Merkezi ya da Doğu Karadeniz Endüstriyel Gelişme Merkezi (İyidere
Havzası) ilk bakışta stratejik açıdan önemini hemen hissettirmekle birlikte,
yine de güçlü ve zayıf yanlarının, fırsat ve tehditlerinin (GZFT/SWOT) değerlendirilmesini gerektirmektedir.
271
2. DOĞU KARADENİZ’DE BİR ENDÜSTRİYEL GELİŞME
BÖLGESİ İHTİYACI
Türkiye ulusal teşvik sisteminde Doğu ve Güneydoğu Anadolu ve
Doğu Karadeniz bölgeleri en çok teşvik edilen 5. ve 6. bölgeleri oluşturmaktadırlar. Bu bölgelerde gelecek yıllarda pek çok sanayi kuruluşunun yer alması
öngörülmektedir.
Türkiye’nin 2023 yılında 500 milyar dolar ihracat, 600 milyar dolar
ithalat ve toplam 1,1 milyar dolarlık dış ticaret hacmiyle 20 milyon TEU (20’lik
konteynere eşdeğer birim) konteyner hedefine ulaşabilmesi için yeni stratejilerin geliştirilmesi zorunludur. Bu hedefe ulaşmak için yeni altyapı yatırımlarına, mevcut altyapının geliştirmesine ve daha verimli kullanılmasına ihtiyaç vardır. Halen programlanmış olan Akdeniz’de Mersin, Ege’de Çandarlı
ve Batı Karadeniz’de Filyos projeleri yürütülmektedir. Bütünsel bir bakış açısıyla Türkiye’nin Doğu Karadeniz Bölgesinde de böyle bir altyapı projesine
mutlak surette ihtiyaç vardır. Çünkü Doğu Karadeniz Bölgesi’nin hinterlandı
diğer projelerinkine ilaveten Rusya, Türki Cumhuriyetler, İran Gürcistan ve
Irak’ı da kapsadığından diğer projeler göre üstünlük arz etmektedir. Bu proje
Türkiye’nin kalkınma hamlesini daha dengeli hale getirecektir.
Türkiye’nin mevcut durumunu analiz ettiğimizde “Dünya Bankasının
2013 Doing Business” raporunda iş yapma kolaylığı açısından 185 ülke arasında 71., uluslararası ticaret seviyesi açısından ise 78. sırada gösterilmektedir (World Bank, 2013).
ÜLKE
İŞ YAPMA KOLAYLIĞI
ÜLKE
TİCARET SEVİYESİ
ABD
4
KORE
3
KORE
8
HOLLANDA
12
ALMANYA
20
ALMANYA
13
JAPONYA
24
JAPONYA
19
HOLLANDA
31
ABD
22
BELÇİKA
33
FRANSA
27
FRANSA
34
BELÇİKA
29
POLOYA
55
POLONYA
50
TÜRKİYE
71
İTALYA
55
İTALYA
73
ÇİN
68
ÇİN
91
TÜRKİYE
78
Konuya maliyetler açısından baktığımızda Türkiye Dünya bakası lojistik performans indeksine göre 71. Sırada, ticaret seviyesinde ise 78. Sırada
bulunmaktadır. 40’lık bir konteynerin limana ulaşıncaya kadarki ortalama iç
nakliye maliyetleri aşağıdaki tabloda bazı ülkeler bazında mukayeseli olarak
verilmiştir (World Bank, 2013):
272
Tabloda görüleceği üzere seçilmiş bazı ülkelerden örneğin Güney
Kore’de bu maliyet 353 dolar seviyelerindeyken Türkiye’de bunun 1625 dolarlık seviyelerinde olduğu görülmektedir.
Bu ve benzeri maliyetlerin düşürülebilmesi için sanayi, ticaret ve lojistiğin müştereken planlanmasına ihtiyaç vardır. Örneğin Fransa’da kümelenmeler ülke bazında yeknesak dağıtılmışken, Türkiye’de genellikle Marmara
bölgesi ağırlıklı olmak üzere Anadolu’nun batısında ve sahil bölgelerinde yer
almaktadır. Bu yüzden doğuya giden araçlar dönüş yükü bulamamakta, bu
da maliyetleri arttırmaktadır. Bozuk sanayi dağılımı yukarıda bahsedilen doğudan batıya göçün en büyük sebeplerinden biridir. Bu da batı bölgelerinde
sağlıksız genişlemelere yol açmakta ve dolaylı olarak sanayi girdi maliyetlerini arttırmakta ve Türkiye Cumhuriyeti bütçesine ciddi yük getirmektedir. Gerçekten de Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK, 2013) nüfus istatistiklerine bakıldığında, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bulunan illerin nüfuslarının
göç nedeniyle hızla azaldığı görülmektedir.
273
3. STRATEJİK PLANLAMA VE SWOT ANALİZİ
Bir bölgede bir yatırım planlanmadan önce o bölgenin imkânlarının
yani güçlü ve zayıf yönlerinin, fırsat ve tehditlerinin araştırılması önemlidir.
Uzun dönemde arzulanan nihai sonuçların gerçekleştirilmesini amaçlayan
stratejik yönetim (Ülgen ve Mirze, 2010: 36), gelecek odaklı hareket etmeyi
ilke edinmektedir.
Tablo. Stratejik Plânlama Süreci
DURUM ANALİZİ
MİSYON VE İLKELER
VİZYON
AMAÇLAR VE HEDEFLER
STRATEJİLER
FAALİYETLER VE PROJELER
İZLEME
PERFORMANS ÖLÇME VE
Neredeyiz?
Nereye ulaşmak istiyoruz?
Gitmek istediğimiz yere nasıl
ulaşabiliriz?
Başarımızı nasıl takip eder ve
değerlendiririz?
DEĞERLENDİRME
Kaynak: (DPT, 2006: 5).
Bütün varlıklar, zaman süreci içerisinde geleceğe doğru akmakta olduklarından, gelecekte arzu edilen noktada bulunmak için özel bir çaba göstermek ve stratejiler geliştirmek gerekmektedir. Stratejik yönetimin ilk adımını
durum analizi oluşturmaktadır. Yukarıdaki Tablo’da stratejik plânlama sürecine yer verilmiştir.
Stratejik plânlamada “neredeyiz” sorusunu araştırmak amacıyla durum analizleri yapılmaktadır. En yaygın durum analizi ise GZFT (SWOT) Analizi olarak bilinen; Güçlü yönler, Zayıf yönler, Fırsatlar ve Tehditlerin belirlendiği analizdir. Güzlü ve zayıf yönler bir örgütün veya uygulamanın kendinde var
olan özelliklerin değerlendirilmesiyle bulunurken, fırsat ve tehditler dış çevrenin analiz edilmesiyle belirlenir (Saklı, 2012: 39).
GZFT analizi yapılmasının nedeni, ulaşılmak istenen yer belirlendikten sonra, buraya ulaştıracak stratejilerin belirlenmesinde bu analiz bulgularının son derecede önemli olmasıdır. Başarıya götürecek stratejilerin güçlü
yönler ve fırsatlar üzerine bina ettirilmesi, zayıf yönlerin olumsuz etkilerinden
kaçınılması ve tehditlerden korunarak amaca doğru ilerlemesi temel yaklaşımı oluşturmaktadır.
274
4. DOĞU KARADENİZ (İYİDERE HAVZASI) SANAYİ TİCARET VE
LOJİSTİK MERKEZİ GZFT ANALİZİ
4.1. Güçlü Yönler
• Üst yönetimin böyle bir bölgeye pozitif bakış açısı ve Rize-Trabzon
arasında bir lojistik merkez kurma düşüncesinin var olması
• İyidere deresinin doğusunun Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Haritalarında liman olarak işaretlenmiş olması
• Az masraflı bir dolgu ile derin bir limana sahip olunabilmesi
• Dolgu için gerekli materyalin dağları yok ederek sağlanması yerine
planlı bir şekilde oyularak sağlanması özellikle neme ve sıcaklığa
hassas ürünlerin depolanması için gerekli yeraltı depolama imanlarını sağlayabiliyor olacaktır
• Önceleri ağırlık verilen Doğu-Batı odaklı düşünülen ve büyük ölçüde tamamlanan ulaştırma altyapısından günümüzde kuzey-güney
ulaştırma altyapısına yöneliş
• Rize Organize Sanayi Bölgesinin bu yörede planlanmış olması
• Eskipazar-Of bölgesinin Sanayi ve Ticaret için uygunluğu
• Hem Trabzon hem de Rize’ye eşit mesafede olması nedeniyle işgücü temininde kolaylık
• Bölge insanının girişimci yapısı
• Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’nin sürekli gelişmekte olması
ve bölgesel kalkınmaya hassasiyet göstermesi
• Karadeniz’i doğuya bağlayan İkizdere-Ovit-Erzurum yol başlangıcında bulunması
• Karadeniz sahil yolu üzerinde bulunması
• Bayburt-Soğanlı Geçidi (Varzahan-Araklı) tünelinin tamamlanması,
böylece 200 milyon tonluk Bayburt taşı rezervinin ekonomiye ve
ticarete kazandırılma imkânı
• Hopa, Borçka, Cankurtaran Tünelinin tamamlanması ile Ardahan,
Kars, Iğdır ve Ağrı İllerine kısa yoldan ulaşılabilmesi
• Batum demiryolu bağlantısı için yakın ve uygun olması
• Aşkale-Çaykara-Of veya Erzincan-Çaykara-Of bağlantısı ile en
kısa Türk demiryolu bağlantısının sağlaması
• Bakü-Tiflis-Kars demiryolu hattıyla İpekyolu’na bağlantı imkânı ve
Doğu Karadeniz’e çıkışın sağlanması
275
• Gelecekteki olası büyüme senaryolarını karşılayacak şekilde, karaya doğru genişleme imkânına sahip olması
• Doğu Karadeniz Bölgesinin Tarımsal Potansiyeli
• Çeşitli yer altı ve yer üstü kaynakları
• Organize Sanayi Merkezi ve Organize Ticaret Merkezi’nin Lojistik
Merkezle bütünleşik planlanması
• Trabzon havaalanına yakınlığı
• Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini kapsayacak şekilde batıya bakan bir hilal şeklinde Erzurum, Diyarbakır veya diğer uygun
bölgelerde benzer kümelenmelerin oluşturulması ile projenin bir
bütünlük arz etmesi
• Kurulmakta olan Rize Organize Sanayi Bölgesi’ne yakın olması
• TRACECA koridoruna yakınlığı
• Bölge ve komşu ülkelerin hammadde ve yarı mamul kaynakları açısından zenginliği
4.2. Zayıf Yönler
• Doğu Karadeniz’de lojistik potansiyelin güçlü olmaması
• Bölgede nakliyeye ve depolamaya hazır yük olmaması
• İyidere’nin potansiyelinin tam olarak ortaya konulmasında ve takdiminde il bürokrasisinin zayıf kalması
• Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’nde Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölümlerin aktif olmaması
• Projenin 10. kalkınma planında yer almaması
4.3. Fırsatlar
• Avrupa-Kafkasya-Asya Nakliye Koridoru (TRACECA) için seçilen
Poti ve Batum’dan daha derin bir konteyner limanı imkânına sahip
olduğundan yüklerin buraya kayma potansiyeli
• Kafkasya ve Asya’ya, Avrupa-Kafkasya-Asya Nakliye Koridoru
(TRACECA) için seçilen Batum’dan daha kestirme bir ulaşım sağlaması
• Anadolu’nun doğusu, Doğu Avrupa, Ortadoğu, Orta ve Batı Asya
için bir toplama/dağıtım merkezi (hub) ve ana giriş çıkış kapısı
(gateway) olma potansiyeli ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun,
özellikle de GAP bölgesinin Karadeniz’e en kısa çıkış yoluna sahip
olması
276
• Transit ticaretin artması ve artma eğiliminde olması ve İran, Nahcivan Transit Ticaretinin bu bölgeden yapılabilme potansiyeli
• Yeni bir sistem planlanırken doğu Karadeniz-Novorosky-Kiev-Köstence, Varna, Soçi, Tuapse limanlarına Ro-Ro üzerinden çekicisiz
yarı römork ve römork taşınabilmesi
• İran’la ilgili ambargoların kalkması ve gelecekte uluslararası ticarete
entegrasyonu
• Turizm potansiyelinin harekete geçiriliyor olması
4.4. Tehditler
• Avrupa-Kafkasya-Asya Nakliye Koridorunun (TRACECA) bir parçası olarak seçilmemiş olması
• Şehirler arasındaki rekabet ve fanatizm
• Konunun sadece lojistik köy odaklı olarak düşünülmesi
• Rasyonel değerlendirme yapılmadan politik tercih kullanılması ihtimali
5. DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLER
Bu çalışmada Doğu Karadeniz bölgesi İyidere havzasında bir Endüstriyel Gelişme Bölgesinin Kurulması önerilmiş ve bu projenin GZFT analizi
yapılmıştır. Yapılan değerlendirmede İyidere havzasının hem güçlü yönleri
hem de fırsatlar açısından avantajlı olduğu açıkça görülmektedir. Önerilen
proje hem sanayi, uluslararası ve ulusal ticaret, lojistiği kıyı bankacılığı ve
diğer hizmet sektörü unsurlarıyla bütünleştirecek hem de bir HUB ve GATEWEY rolünü üstlenecektir.
Bölgenin atıl yeraltı ve yerüstü zenginliklerini de ekonomiye kazandıracak bu projenin bütünsel olarak ilan edilip fazlar şeklinde aşamalı olarak
gerçekleştiriliyor olması maliyet açısından önemlidir.
Bölge ihtiyaçlarını da dikkate alarak, içinde çeşitli SANAYİ, TİCARET
VE LOJİSTİK İŞLETMELERİNİN yer aldığı bir ENDUSTRİYEL GELİŞME
BÖLGESİNİN oluşturması sadece Doğu Karadeniz Bölgesi’nin değil Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin de kalkınmasına ve dışsal fayda sağlamasına, aynı zamanda Ortadoğu, Orta Asya ve Karadeniz ülkelerinin ticari ve
kültürel entegrasyonuna yardım edecektir. Böyle bir projenin yapılması bölgeyi Dubai’ye benzer bir çekim merkezi yapacak, istihdamı arttıracak beşeri ve
sosyal gelişmeyi hızlandıracaktır.
Bu proje aynı zamanda bölgede uluslararası ticaret kültürünün yaygınlaştırılmasına yol açacak ve kazan kazan modeliyle gelişen ticaret bölge
barışına katkı sağlayacaktır.
Sanayi, Ticaret ve Lojistik Bölgelerinin Doğu ve Güneydoğu Anadolu
bölgelerinde de hayata geçirilmesi önemli olarak değerlendirilmektedir.
277
Bütünsel planlanmadığından Rize Serbest Bölgesi 1997 yılında kurulmasına rağmen günümüze kadar önemli bir varlık gösterememiş ve kapanması gündeme gelmiştir (Vanlı, 2012). Türkiye’deki serbest bölgeler, Dubai
örneğinde olduğu gibi yeniden yapılanırsa Türkiye 2023 vizyonunda uluslararası ticarete ciddi katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Ancak bu planlamanın daha sağlıklı yapılabilmesi için Türkiye’nin Sanayi, Ticaret ve Lojistik Haritasının çıkarılması ve teşvik sisteminin bu haritaya
göre belirlenmesi yararlı olacaktır.
KAYNAKLAR
Bamyaci, M (2013). Lojistik ve Tedarik Zinciri Ders Notları.
DPT, (2006). Kamu İdareleri İçin Stratejik Plânlama Kılavuzu, 2. sürüm, Ankara: http://kalite.istanbul.edu.tr/DPTKilavuz2.pdf; (16.10.2008).
Loudin, A (2010). “Subterranean Storage”, Food Logistics. http://www.foodlogistics.com/article/10255593/subterranean-storage; 22.06.2013.
Saklı, A. R (2012). Stratejik Kurumsal Yönetişim, Nobel Yayınları, Ankara.
The World Bank, (2013), Doing Business 2013: Smarter Regulations For
Small and Medium Size Enterprises, Comparing Business Regulations For
Domestic Firms in 185 Economies; http://www.doingbusiness.org/~/media/
GIAWB/Doing%20Business/Documents/Annual-Reports/English/DB13-fullreport.pdf; 22.06.2013.
TÜİK, (2013), Nüfus Ve Demografi İstatistikleri. http://www.tuik.gov.tr/UstMenu.do?metod=kategorist; 22.06.2013.
Ülgen, H ve S. Kadir Mirze, (2004). İşletmelerde Stratejik Yönetim, 2.b., Literatür Yayınları, İstanbul.
Vanlı, H (2012). Rize 2023 Vizyonu, 1. Rize Kalkınma Sempozyumu Bildiriler
Kitabı.
Kizad, (2013). Kizad Free Industrial Zone, www.kizad.com; (15.06.2013).
Jafza, (2013). Jebel Ali Free Zone, www.jafza.ae; (15.06.2013).
278
KARADENİZ HAVZASINDA
LOJİSTİK MERKEZ OLMA YOLUNDA RİZE
Hakan BİRBEN
Rize Kalkınma Kurulu Üyesi, Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı
[email protected]
Özet: Doğu Karadeniz Bölgesi Türkiye’nin kuzeydoğusunda yer alan, benzer özelliklere sahip altı ilden (Artvin, Giresun, Gümüşhane, Ordu, Rize ve Trabzon) oluşmaktadır.
Kendine has jeopolitik konumu itibariyle Türkiye’nin önemli bir bölgesidir. Doğu Karadeniz Havzası; Asya ile Avrupa arasında doğrudan köprü vazifesi görür konumdadır.
Bu özelliği bölgeye ulaşım ve lojistik noktasında avantajlar sağlamaktadır. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yıl dönümü olan 2023 vizyonu içerisinde 100 projeden
bir tanesi, Rize-Mardin Oto Yol projesidir. Rize-Mardin Oto Yol projesi, kuzey-güney
aksını oluşturan ve 14 ili (Rize, Erzurum, Bingöl, Muş, Diyarbakır, Batman, Mardin, Bitlis, Siirt, Şırnak, Iğdır, Ağrı, Van, Hakkâri) kapsayan bir projedir. Kuzey-güney aksının
oluşmasıyla Güneydoğu Anadolu bölgesinin Karadeniz Limanlarına daha da yakınlaşması sağlanacaktır. Balkanlara, Avrupa’ya, Kafkaslara, Orta Asya ve Orta Doğu’ya
ulaşılacaktır. Bu bölgede ki lojistik sektörü, Doğu Karadeniz Havzasıyla bütünleşmiş
olacaktır. Ovit tünelinin bitmesiyle, Güneydoğu Anadolu’ya en kısa zamanda ulaşılması sağlanacaktır. Karayolu taşımacılığı açısından bu tünelin bir an önce bitmesi,
lojistik sektörüne zaman ve maliyetler açısından, çok büyük bir katkı sağlayacaktır.
Doğu Karadeniz Bölge Kalkınma Planında Rize-Ovit tüneli; Rize-İspir-Erzurum-GAP
diye revize edilmiştir. Rize-Mardin Otoyol projesi ile birlikte diğer 4 GAP kenti (Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa ve Adıyaman) ilave edilerek, Güney Doğu Anadolu Bölgesi 18
şehir ile Karadeniz Havzasına bağlanacaktır.
Bu çalışmada, Rize’nin bölgesel ve ulusal yönden lojistik sektörüne yapacağı katkı ve
AB’nin lojistik alanındaki bölgesel politikaları ortaya koyulmaya çalışılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Lojistiğin Önemi, Bölgesel Lojistik, Uluslararası Lojistik.
1. GİRİŞ
Ulaştırma ve bilişim sektöründe meydana gelen olumlu ilerlemeler,
akabinde üretim miktarı ve dolayısıyla tüketim miktarının artmasına, alıcı ve
satıcıların farklı pazarlarda karşılaşması, müşteri memnuniyetinin ön plana
çıkmasına, sipariş, teslimat, stok vb. işlemlerin öneminin artması, dolayısıyla
lojistik sektörünün büyümesi ve bu sektörün hızla gelişmesini sağlamıştır.
Lojistik; faaliyetleri planlayıcıların ve uygulayıcıların uzmanlaştıkları
sektörlere göre farklı biçimde tanımlanmaktadır. Lojistiğin önemli bir zinciri
olan ulaştırma faaliyetlerini yürütenler; nakliyeciler, satın almayı oluşturan;
tedarikçi yada muhasebe sorumlusu, depolama ile ilgili sorumlulara; depocu
deniliyordu.
Lojistik Yönetim Konseyi tanımına göre lojistik; müşterilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere ürünlerin üretildiği noktadan, son kullanımın bulunduğu tüketim
279
noktasına kadar olan tedarik zinciri içindeki malzemelerin, servis hizmetlerinin
ve bilgi akışının etkin ve verimli bir şekilde iki yöne doğru hareketinin ve depolanmasının, planlanması, uygulanması ve kontrol eden zincir sürecinin bir
parçasıdır (Keskin, 2012: 28).
2. ULUSLARARASI LOJİSTİK
Ülke sınırları dışında alıcı ve satıcı arasında ürün, bilgi ve değerin
doğru bir şekilde yayılışı, belgelenmesi ve saklanmasına yönelik uygulamalar
bütünüdür. Başlıca uluslararası lojistik modları; Uluslararası Karayolu
Lojistiği, Uluslararası Denizyolu Lojistiği, Uluslararası Demiryolu Lojistiği ve
Uluslararası Havayolu Lojistiğidir.
Uluslararası lojistiğin gelişmesinin temel nedenleri;
- Kaynakların yeryüzünde eşit dağılmaması,
- Yolların iyileşmesi,
- Bilgi birikiminin farklı düzeyde olması,
- Farklı sektörlerde uzmanlaşma,
- Ulaşım ve iletişim araçlarında gelişmeler,
- Beşeri sermayedir.
3. LOJİSTİK MERKEZLER
Lojistik merkez; ulusal ve uluslararası nakliye, lojistik ve dağıtım ile ilgili faaliyetlerin farklı işleticiler tarafından yürütüldüğü bölgeyi tanımlar. Lojistik
merkezlerde taşımacılık; intermodal faaliyetler ve lojistik faaliyetlere hedeflenir
ve bu merkezler metropol bölgelerin dışında kalan bölgelerden seçilir. Lojistik
merkezler, bölgesel ekonomiye yaptıkları katkılar ve hacimsel büyüklükler
bakımından bölgesel gelişim planlarının önemli parçalarıdır. Dolayısıyla lojistik merkez kurulum sürecinde bu hususlara dikkat edilmelidir.
3.1. Lojistik Merkezlerin Önemi
Lojistik Merkezlerin kurulmasıyla sağlanılacak faydalar:
•
Bölgesel gelişimde lojistik merkezin önemli rol oynaması,
•
Kara, deniz, demiryolu ve hava ulaşım merkezlerine bağlanmasına imkân sağlaması,
280
•
Tır ve ağır kamyon sirkülasyonunun azaltılması,
•
Çevresel düzenlemelerin gerçekleştirilmesi.
3.2. Lojistik Merkez Kurulmasında Önemli Faktörler
•
Lojistik Merkezlerin karayolu ağ bağlantısı,
•
Lojistik merkezlerin liman bağlantısı,
•
Lojistik merkezlerin ana ulaşım bağlantısına göre konumu (İzmir
Ticaret Odası, 2008).
3.3. Lojistik Merkez İçin, Yer Seçimi
Lojistik merkezin kurulmasında yer seçimini öncelikli kriterdir. Seçilecek yer; karayolu, denizyolu, demiryolu ve hava yolu bağlantılarının olmasına
dikkat edilmelidir. Dikkat edilmesi gereken önemli kritik noktalar;
•
Arazinin uygunluğu ve altyapısı,
•
Coğrafi durum,
•
Jeolojik yapı,
•
Kültürel ve doğal varlıklar,
•
Yakın çevrenin ekonomik yönden gelişimi.
4. SERBEST BÖLGELER VE LOJİSTİK MERKEZLERİ
Serbest bölgeler; ülke sınırları içinde olmakla birlikte gümrük hattı
dışında sayılan, ülkede ticari, mali ve iktisadi alanlara ilişkin hukuki ve idari düzenlemelerin uygulanmadığı veya kısmen uygulandığı, sinai ve ticari
faaliyetler için daha geniş teşviklerin tanındığı ve fiziki olarak ülkenin diğer
kısımlarından ayrılan yerlerdir. Lojistik merkezlerin olduğu yerlerde serbest
bölgenin kurulması lojistik sektörün gelişimini sağlayacaktır.
5. AVRUPA BİRLİĞİNE ÜYELİK SÜRECİNDE KARADENİZ
HAVZASINDA LOJİSTİK MERKEZLER OLUŞTURMAK
Dünya ticaretinin giderek artması ve yeni üretim yöntemlerinin talep
ettiği hızlı ve etkin hizmet gerekliliği, AB içinde lojistik sektörlerinin önemini
artırmıştır. Bu da çevre ve diğer doğal kaynakların sürdürülebilirliğine katkı
281
sağlamaktadır. AB içinde lojistik faaliyetler içinde karayolu taşımacılığı baskın
durumdadır. Birliğin yeni taşımacılık politikaları, sadece AB içindeki ülkeleri
birbirine bağlayacak altyapı ve ulaştırma projeleri değil, Birliği bölgedeki komşu ülkelerde; denizyolu, demiryolu ve havayolu ile bağlamaktadır. Karadeniz
Havzasının Asya ve Avrupa arasında bir köprü konumundan yararlanabilmesi için, AB’nin desteklediği projeler içinde bulunması, Karadeniz Havzasında
ulusal ve uluslararası lojistik stratejilerini buna göre oluşturması gerekmektedir.
6. KARADENİZ HAVZASINDA RİZE’NİN LOJİSTİK MERKEZ
OLMASININ GEREKLİLİĞİ
Akdeniz’e ana çıkış noktalarımız, Mersin ve İskenderun limanlarıdır.
Karadeniz’e çıkış olarak Samsun ve Trabzon Limanlarının son derece genişleme imkanları kısıtlıdır (Erdal, 2013: 31). Batı Karadeniz de Filyos limanı,
İzmir de Candarlı limanı ülkemizin bölgesel ve makro ihtiyaçlarıdır. Doğu
Karadeniz’den bir çıkış kapısına ihtiyacımız vardır. Mersin ve İskenderun
limanlarına bu gün olduğu gibi gelecekte de ihtiyacımız vardır.
RİZE Limanı, Osmanlı İmparatorluğu döneminde şehir merkezinde
doğal koylarda çektirmelerle yapılan yükleme ve boşaltma işlemleri ile temeli
atılmıştır. 1966 yılında Balıkçı Barınağı olarak yapımına başlanmış ve 1991
yılına kadar tarım sektöründen programa girip, kısım kısım inşaatı tamamlanmıştır. Daha sonra Bakanlar Kurulu kararı ile Türkiye Denizcilik İşletmeleri
Genel Müdürlüğüne devredilmiştir. 1997 yılında Türkiye de özelleşen 6 limandan biri olan RİZE Limanı, Karadeniz Havzasında en derin liman özelliğini
taşımaktadır. Karadeniz Havzasında 1997 yılında özelleşen diğer limanlar;
Hopa, Giresun ve Ordu limanlarıdır. RİZE Limanı büyümeye en müsait olması, Gürcistan’a, İran Tebriz’e yakın Liman şehri olma özelliğini taşımaktadır. 1997 Özelleştirme programı içerisinde öngörülen, Ulaştırma ve Denizcilik Bakanlığı’nın 2010 yılında Liman uzunluğunun 1.500 m uzatılması karar
bağlanmış olup, bununla ilgili altyapı yatırımlarına başlanmış olunan RİZE Limanı; GAP’ın Transkafkasya’ya, Tuna nehri üzerinden Avrupa’ya, Avrupa’nın
Tuna nehri üzerinden Trankafkasya ve Hazara ulaşım noktasıdır.
1922 yılında Erzurum Valisi, Mehmet Emin Yurdakul, Erzurum-İspir-Ovit yolunun açılması Erzurum’dan denize yani Rize’ye inilmesinin çok önemli olduğunu söylemiştir. 1935 yılında Ekrem ORHON, ABD’de okurken ki tezi, “Ovit
Yolu” idi. 1973 yılında Ekrem ORHON; İran petrolünün Doğu Karadeniz’e
akıtma projesinden bahsetmiş, petrol hattının Erzurum ve Ovit üzerinden
döşenecek borularla İkizdere Vadisini, takiben İyidere’de vadisinden Limana
akıtılacağına dile getirmiştir (RTSO, 2012: 48-48).
Bölgemizin Rusya, İran ve Kafkaslara çok yakın olması, kurulacak
olan Lojistik Merkezimizin hem karasal hem de denizsel anlamada ulaşımı kolay olması bölgemizin cazibesini artırmaktadır. Ovit tüneli Erzurum’a,
282
oradan Diyarbakır’a, Mardin ve Ortadoğu hattına bağlanmış olacaktır
(DOKA, 2013: 7). 10. Ulaştırma Şurası “Hedef 2023” 100 kritik projeden
bir tanesi, RİZE-Mardin otoyolunun inşası ve tüm liman ve OSB’lerinin bölünmüş yollarla bağlantılarının oluşturulmasıdır. Rize- Mardin otoyol projesi
içerisinde Erzurum, Ağrı, Iğdır, Bingöl, Muş, Bitlis, Van, Diyarbakır, Batman,
Siirt, Şırnak, Hakkari bulunmaktadır. Dikkat edilirse bu proje içerisinde olan
Diyarbakır, Batman, Siirt, Şırnak ve Mardin GAP içinde bulunan illerdir.
GAP’ın diğer illeri Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa ve Adıyaman yoktur. DOKA
2010-2013 Bölge Planında kuzey-güney aksının oluşturulmasında GAP’ın
tamamının içinde olacağı RİZE-İSPİR-ERZURUM-GAP diye revize edilmiştir (DOKA, 2010: 195). Ovit tüneli tüm Karadeniz’i Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’ya Mezopotomya’ya bağlayan yoldur. Karadeniz Limanlarından
doğu ve güney doğu yönüne, bu bölgelerden Karadeniz Limanlarına giden
güvenli ve hızlı transit yola kavuşulacaktır (RTSO, 2012: 14). Karadeniz de
demiryolu, Samsun ilimize kadar gelmektedir. Bunu Sarp’a kadar devam ettirdiğimizde, DOKA bölgesindeki bütün illerimiz bundan yararlanmış olacak,
Gürcistan’a bağlanan Uluslararası demiryoluna kavuşulmuş olunacaktır.
Gürcistan, Ermenistan ve İran ulaşım bağlantılarının sağlanması sonucu
transit taşımacılıkta liman aktivitelerinin artırılması sağlanmış olunacaktır.
Rize’den GAP bölgesine yapılacak kara yolu bölgeyi Ortadoğu’ya bağlayacaktır. Çünkü GAP’ta üretilen ürünlerin uluslararası piyasalara ulaştırılması
sağlanacağı gibi Ortadoğu ile BDT arasında yapılacak ticaret içinde bir geçiş yolu olacaktır (RTSO ve DOKA, 2011).
7. SONUÇ
Karadeniz Havzası ve Sınır Ötesi İşbirliği Programı, Karadeniz
Havzasında ki bölgelerin ekonomik ve sosyal yönden kalkınmasını
güçlendirmek ve sürdürülebilir kılmak için AB tarafından yürütülmektedir.
Program Karadeniz Havzasına kıyısı bulunan veya yakınlığı olan 10
ülkeden oluşmaktadır(Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Moldova, Türkiye,
Gürcistan, Rusya, Ukrayna, Ermenistan ve Azerbaycan) (Blacksea, 2013).
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü; üye devletlerin ticaretin serbestleştirilmesi, KOBİ’ler arasında işbirliğini teşvik etmek için, Yunanistan, Bulgaristan,
Romanya, Moldova, Türkiye, Gürcistan, Rusya, Ukrayna, Ermenistan, Azerbaycan, Sırbistan ve Arnavutluk tarafından kurulmuştur (Bsec, 2013).
“Trans-Avrupa Ulaştırma Ağları(TENT-T) Kapsamında Deniz Otoyolları Projesi; Türkiye’yi yakından ilgilendiren denizyolu taşımacılığında etkinliği
artırmayı hedeflemektedir. Denizyolu taşımacılığındaki derin deniz aktarma
operasyonlarının yapılabileceği Limanlar olarak dört önemli aks tanımlanmıştır: 1)Baltık Denizi, 2)Batı Avrupa, 3)Güney-Doğu Avrupa(Karadeniz, Doğu
Akdeniz), 4)Güney-Batı Avrupa aksı(Batı Akdeniz) (Jonson ve Turner, 2006).
283
Avrupa, Kafkasya, Asya Ulaştırma Koridoru(TRACECA), Karadeniz,
Kafkasya ve Orta Asya’da uluslararası ulaştırmayı geliştirmeyi ve siyasi-ekonomik ilerlemeyi hedefleyen hükümetler arası bir programdır. Üye ülkeler;
Azerbaycan, Bulgaristan, Ermenistan, Gürcistan, İran, Kazakistan, Kırgızistan, Litvanya, Moldova, Romanya, Tacikistan, Türkiye, Türkmenistan, Özbekistan, Ukrayna’dır. 2007 yılında Astana’da yapılan TRACECA Bakanlar Konferansında Trans-Avrupa Ulaştırma Şebekelerinin (TEN-T) komşu ülkelere
ve Orta Asya’ya genişletilmesi çerçevesinde, AB Komisyonu ve TRACECA
arasındaki diyaloğun ve işbirliğinin geliştirilmesine (TRACECA Reformu) karar verilmiştir. Yeni ipek yolu olarak adlandırılan Traceca, Avrupa’nın Balkanlardan, Karadeniz ve Kafkasya üzerinden Asya’ya ulaşmasını sağlayacaktır.
TRECECA ülkelerindeki lojistik merkezlerin güçlendirilerek bir lojistik merkezler ağı oluşturulması, Traceca koridorunun Çin’e kadar uzatılması, Bulgaristan, Ukrayna, Gürcistan ve Türkiye’deki konteynır taşımacılığının arttırılması,
Karadeniz ayağının aktif hale getirilmesi önerilmektedir (TRACECA, 2008,
slayt no.11 ve 16).
Karadeniz Havzasında; Türkiye’nin Karadeniz Havzası Sınır Ötesi İşbirliği Programı, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü İçinde bulunması,
Trans-Avrupa Ulaştırma Ağları, Traceca koridoru ve diğer projeler, lojistik sektöründen bir pay alma adına Rize ve çevresinin Lojistik Merkez olma sürecini desteklemektedir. Bu bölgede coğrafi kısıtlar, sahil şeridinde depolama
alanlarının kurulmasına izin vermemektedir. Bölgede İyidere havzası depoculuk yatırımları açısından uygun alanlar olarak değerlendirilmelidir. Bölgede
oluşturacağımız Lojistik Merkezi, alan olarak uygunluğu, kuzey-güney aksının
oluşturulmasında Rize-İspir-Erzurum-GAP hattı, Rize Limanına yakınlığı, Karadeniz Otoyoluna birleşmesi, Samsun-Sarp Demiryolu ağının oluşturulmasıyla, İyidere Havzasının Doğu Karadeniz de oluşturulacak Lojistik Merkez
noktasını bütün verileriyle desteklemektedir.
284
KAYNAKLAR
Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı(DOKA) Bölge Planı 2010-2013 (2010).
Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı(DOKA) Bülteni (2013), sayı 13.
Erdal, M. (2013), Transport Dergisi, sayı 2.
İzmir Ticaret Odası (2008), Lojistik Merkez Kavramı ve İtalya’daki Lojistik
Merkezler, 2008.
Johnson, D. ve Turner, C.(2006), European Business.
Keskin, M.H. (2012), Lojistik, 5.Basım, Ankara: Nobel Kitap.
Küçük, O. (2012), Uluslararası Lojistik, 1.Basım, Ankara: Detay Yayıncılık.
Rize Ticaret ve Sanayi Odası ve Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı (2011),
KOBİ.
Profilleri Analizi ve Yatırım Alanları Araştırması.
Rize Ticaret ve Sanayi Odası Dergisi (2012), sayı 138.
Rize Ticaret ve Sanayi Odası Dergisi (2012), sayı 139.
htp://www.blacksea-cbn.net, 2013.
htp://www.bsec-organization.org, 2013
htp://www.doka.org.tr, Kalkınma Kurulu Sonuç Bildirgesi 2011.
htp://www.traceca.org.tr, 2013.
285
RİZE’NİN KALKINMASINDA RİZE (RİPORT) LİMANININ ROLÜ
Alpaslan ATEŞ1, Soner ESMER2 ve Asım ÇİLLİOĞLU3
1
Yrd. Doç. Dr., Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Turgut Kıran Denizcilik
Yüksekokulu [email protected]
2
Doç. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi, Denizcilik Fakültesi
[email protected]
3
Başkan, Rize Limanı (RİPORT)
[email protected]
Özet: Dünyada yük taşımacılığında en ekonomik ve kullanımı en yaygın olan taşıma türü denizyoludur. Denizyolu taşımacılığında ülkeler, coğrafik konumlarının yanı
sıra liman alt ve üst yapıları ve yasal mevzuatları ile fark yaratmaktadırlar. Sanayi
bölgelerine yakın veya bu bölgelerle bağlantıları güçlü olan limanlar bölgesel açıdan
ön plana çıkmaktadır. Aynı coğrafyada hizmet veren farklı ülke limanları arasında yaşanan rekabette ise ülkelerin siyasi ve ekonomik gücü, ülkelerin ithal ve ihraç yük
kapasiteleri, komşu ülkelerle yapılan antlaşmalar, limanların ard bölge bağlantıları ve
teknolojik alt ve üst yapıları rekabette ön planda bulunmasının sebeplerini oluşturmaktadır. Türkiye’nin Doğu Karadeniz Bölgesinde yer alan Rize limanı günümüzde ağırlıklı
olarak Bakır, Kömür, Gübre, İnşaat Malzemeleri ve Kereste gibi sadece bölgesel yüke
hizmet verebilmektedir. Fakat bölgede yapımına başlanan Ovit Tüneli’nin tamamlanması ile beraber Doğu Anadolu Bölgesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi, GAP, İran gibi
bölge yüklerinin elleçlenmesinde de önemli katkısının olacağı aşikârdır. Ovit Tüneli’nin
tamamlanması sonrasında alt ve üst yapısı tamamlanmış Rize Limanı, Rize ilinin kalkınmasında ana unsurların başında gelecektir. Ayrıca; mevcut durumu ile bölgesel
ticari yüklere hizmet verebilen Rize Limanı ticari rıhtımlardan farklı olarak kurvaziyer
gemilerinin yanaşabileceği ilave rıhtımın yapılması durumunda kurvaziyer gemilerine
de hizmet vererek Rize ilinin turizmden hak ettiği payı alabilmesini sağlayabilecektir.
Bu çalışmada; Rize limanının geçmiş yıllardaki yük verileri ve bölgede yapımına başlanmış olan projelerde dikkate alınarak Rize ilinin kalkınmasında ki muhtemel etkileri
analiz edilecektir.
Anahtar Kelimeler: Kurvaziyer Turizm, Liman, Rize, Transit Yük.
1.GİRİŞ
Üretim, bölge kalkınmasının en temel gereklerinden birisidir. Üretimde
rekabet üstünlüğü ise yarattığı talep ile bölgenin dış pazarlara açılmasında
önemli bir rol oynar. Diğer yandan dış pazarlara duyulan gereksinim üretimin
kısıtlı olmasıyla da ilgilidir. Bu durumda üretilmeyen mal ve hizmetlerin talebi
söz konusudur. Her iki durumun sonucunda ticaret vardır ve mal ticareti taşımacılık ihtiyacı doğurur. Bu yüzden taşımacılık türetilmiş bir taleptir. Limanlar,
sadece denizyolu taşımacılığının değil taşımacılıkta kullanılan diğer modların
da kullandığı önemli bir ulaştırma alt yapısıdır. Özellikle liman hinterlandında kısıtlı lojistik faaliyetlerin olduğu durumlarda limanların kullanımı ve doğru
286
orantılı olarak önemi artmaktadır. Bahsedilen bu yapı Türkiye’de olduğu gibi,
gelişmiş ülkeler de dâhil dünyanın birçok yerinde görülmektedir.
Bu çalışma Doğu Karadeniz bölgesinin önemli şehirlerinden Rize’nin kalkınmasında limanların önemine değinmektedir.
2. RİZE VE RİZE LİMANININ ÖNEMİ
Rize, nüfus bakımından Türkiye’de 57. sırada yer alan düşük nüfus yoğunluğuna sahip illerimizden birisidir (TÜİK, 2012). DPT tarafından 2011 yılında yapılan sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasında 34. sırada yer alan
Rize’de Çay üretimi en temel ekonomik faaliyettir. Yaklaşık 50 bin hektarlık
alanda yine yaklaşık yılda 1 milyon ton çay üretimi yapılmaktadır (TÜİK,
2012). 2011 yılında Rize’nin GSYİH’sı 4,5 milyar dolar civarındadır. Bu miktar
Türkiye toplam GSYİH’sının % 0,4’üne denk gelmektedir (http://tr.wikipedia.
orga, Erişim tarihi: 28.04.2013)
2012 yılında Rize’de toplam 415 milyon dolar dış ticaret yapılırken bunun
% 94’ü ihracattır. İhraç edilen ürünler ağırlıklı olarak metal cevheri, boyacılıkta
kullanılan kimyasallar, elektrikli makine ve cihazlar ile çaydan oluşmaktadır.
İthal edilen ürünler ise ağırlıklı olarak kazan, makine ve cihazlar, kimyasal
maddeler, mineral yakıtlar, demir ve çelik eşya ve elektrikli makine ve parçalarından oluşmaktadır. Doğu Karadeniz İhracat Birliği Genel Sekreterliği’ne
göre dış ticarette ağırlıklı olarak denizyolu yani başka bir deyişle RİPORT kullanılmaktadır. Denizyolu kullanım oranı 2011 yılında 289 bin ton ile yaklaşık
%74’e tekabül etmektedir.
Rize’nin son beş yıldaki dış ticaret rakamları incelendiğinde aşağıdaki verilere ulaşılır.
Tablo 1. Rize’nin Dış Ticaret Göstergeleri (Milyon $)
2008
2009
2010
2011
2012
Türkiye 2012
Rize Pay (%)
Kaynak: TÜİK, 2013.
İhracat
İthalat
345.2
259.8
348.1
389.8
389.4
152,488.0
0.0026
35.8
16.2
13.6
22.1
25.9
236,545.0
0.0001
287
RİPORT, Doğu Karadeniz’in en önemli ticari limanlarından birisidir.
Türkiye’de faaliyet gösteren 180’ün üzerindeki liman ve iskelenin, RİPORT’un
da dâhil olduğu tüm limanların sadece üçte biri, 500 bin ton sınırını aşmıştır.
Rize limanı proje yükleri, genel kargo ve dökme yüklere hizmet vermektedir. Liman -12 m rıhtım derinliğine sahiptir ve 45 bin DWT kapasiteli
gemilerin yanaşmasına uygundur. ISPS kod kapsamında olan liman da ayrıca
RO-RO rıhtımı da bulunmaktadır. Uluslararası statüde bulunan limanın içinde
ve yakınında tüm resmi ilgili kurum ve kuruluşlar yer almaktadır. Liman ayrıca
yolcu salonu, antrepo, depo, park alanı gibi üst yapılar ile de donatılmıştır.
1997 yılına kadar bir kamu limanı olarak “Türkiye Denizcilik İşletmeleri” tarafından işletilen Rize limanı, “İşletme Hakkı Devri” yöntemi ile özelleştirilerek 30 yıllığına Rize Limanı İşletmesi Yatırım A.Ş.’ye devredilmiştir.
3. RİPORT’TA ELLEÇLENEN YÜKÜN ANALİZİ
1997 yılında itibaren “RİPORT” adı altında işletilen liman, 2012 yılına
kadar ortalama % 12 oranında yükünü arttırmış ve 2012 yılında 563.602 ton
yük elleçlemiştir. Rize limanında elleçlenen yükün gelişimi Şekil 1’de görülmektedir.
Grafik 1. Rize Limanında Elleçlenen Yükün Yıllar İçindeki Gelişimi
RİPORT limanında 1997-2010 yılları arasındaki 13 yıllık süreçte tahliye yükleri her zaman yükleme miktarından az olmuştur. Ancak özellikle 2011
yılında tahliye edilen kömür miktarındaki yük artışının etkisiyle ilk kez tahliye
yük, yüklenen yük miktarını geçmiştir. Benzer durum 2009 küresel finans krizi
sonrasında Türkiye’nin birçok limanında yaşanmıştır. Örneğin Türkiye’nin ihracat limanı olarak bilinen İzmir Alsancak limanında bu yıllarda ithalat konteyner ihracat konteyneri geçmiştir.
288
Tablo 2. 2008-2012 Yılları Arasında RİPORT’da Elleçlenen Yük (Ton)
Yükleme
Tahliye
Toplam
2008
226,369
64,443
290,812
2009
2010
2011
2012
275,069
270,304
256,313
270,215
128,712
103,682
265,272
293,387
403,781
373,986
521,585
563,602
RİPORT’ta elleçlenen yük dökme ve genel yüklerden oluşmaktadır.
2012 yılı verilerine bakıldığından elleçlenen yüklerin % 74’ünün dökme yük
olduğu görülmektedir. RİPORT limanında elleçlenen yükün son beş yıldaki
dağılımı Tablo 3’de görülmektedir.
Tablo 3. 2008-2012 Yılları Arasında RİPORT’da Elleçlenen Yükler (Ton)
Dökme Yük
Genel Yük
Toplam
2008
254,090
36,722
290,812
2009
339,425
64,356
403,781
2010
322,145
51,841
373,986
2011
388,949
132,636
521,585
2012
416,908
146,694
563,602
RİPORT’ta elleçenen dökme yükün % 65’i bakır ve çinko’dan oluşan
madendir. Onu % 25 oran ile Kömür izlemektedir. RİPORT’ta elleçlenen dökme yükün dağılımı Grafik 2 de sunulmuştur.
289
Grafik 2. Rizport’ta Elleçlenen Dökme Yükün Dağılımı (%)
Grafik 2‘den de anlaşıldığı gibi Rize ilindeki ağırlıklı ihraç malları aynı
zamanda limanın elleçlediği yükleri şekillendirmektedir. Diğer yandan limanda
elleçlenen yükün önemli oranda yerel yükten oluştuğu da görülmektedir. Bu
anlamda Rize limanın gelişimi bölge üretim, ticaret ve nüfus gelişimi ile paralellik göstermektedir. Ancak limanın konumu, doğal güzellikleri, turizm açısından önemi ve bölgedeki projelerden dolayı liman bir gelişim potansiyeline
sahiptir.
4. LİMAN MI RİZE’Yİ KALKINDIRIR, RİZE’Mİ LİMANI?
Bir limanın içinde bulunduğu bölgenin gelişimi karşılıklı etkileşim
içerisindedir. Bir bölgede limanın varlığı, o bölgedeki yüklerin uzak bölgelere
ulaşmasında bir potansiyel sağlarken tersi de geçerlidir. RİPORT, bu güne
kadar hinterlandındaki gelişimden beslenmiş, ağırlıklı olarak Rize’ye hizmet
etmiştir. RİPORT’ta ağırlıklı ihracat yüklerinin olması, bölge gelişiminde limanın ne kadar önemli olduğunun en net göstergesidir. Diğer yandan ithalat
yükünün az olması liman hinterlandındaki üretimin yerel kaynaklar ile yapıldığının ve transit yükün hiç olmaması ulaşım alt yapısının zayıf olduğunun bir
göstergesidir. Bu anlamda liman gelişimini etkileyen yatırımlar sadece sanayi
ve tarım alanında değil aynı zamanda ulaşım alt yapısı ile ilgilidir. Bu açıdan
bakıldığında OVİT tüneli projesi önemli bir potansiyel olarak karşımıza çıkmaktadır.
Diğer yandan RİPORT, konum itibari ile önemli bir turizm potansiyelinin merkezindedir. Bu durum limana kruvaziyer turizmi açısından potansiyel
sağlamaktadır. Limanın ve Rize’nin alt yapısı kruvaziyer turizmi için yeterli
değildir. Bahsedilen bu iki potansiyel aşağıda detaylandırılacaktır.
290
5. OVİT PROJESİ VE RİPORT’A MUHTEMEL ETKİLERİ
Ovit Dağı Tüneli, Türkiye’de Rize - Erzurum arasındaki karayolunun İkizdere İspir mevkiinde bulunan Ovit Dağı Geçidi’nin karayolu tüneli
ile geçilmesini hedefleyen bir ulaşım projesidir. 14,7 kilometre olması ve
tamamlandığında Türkiye’nin en uzun tüneli olması planlanmaktadır. (http://
tr.wikipedia.orgb Erişim Tarihi: 28.04.2013).
Ovit Tüneli’nin açılması sonucunda; bölge limanlarının (Trabzon ALPORT, Rize RİPORT) Doğu Anadolu Bölgesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi,
GAP, İran gibi bölge yüklerinin elleçlenmesinde önemli katkısının olacağı
aşikârdır. Benzer şekilde Batum demiryolunun Karadeniz sahilinden Samsun
ve Erzurum demiryoluna bağlanması Türk limanlarının bu rekabet gücünü
çok olumlu etkileyecektir (Tütüncü Esmer ve diğerleri, 2012).
1990’lı ve 2000’li yıllarda İran’a giden transit yükün Gürcistan
güzergâhına kaydırılmasının en önemli nedenlerinden birisi Poti ve Batumi
limanlarından İran’ın Culfa kentine tren yolu bağlantısının olmasıdır. Günümüzde bölge limanlarında demir yolu bağlantısının olmaması halen önemli bir
sorundur. Fakat bu durum bölgede yapılması planlanan Ovit tüneli sayesinde bölgedeki Türk limanlarına Poti ve Batumi limanlarına karşı rekabet gücü
kazandıracaktır. Ayrıca; TRACECA (Avrupa- Kafkasya- Asya Ulaştırma Koridoru) çerçevesinde Türkiye Karadeniz’de yer alan limanlarından yeterince
faydalanamamakta ve yükler çoğunlukla Ukrayna ve Romanya limanlarından
Gürcistan limanları aracılığı ile İran ve Hindistan’a ulaştırılmaktadır. Ancak,
Ovit tünelinin tamamlanması ve bölgedeki Türk limanlarının modernizasyonu
bu ulaştırma koridorunda Doğu- Batı yük hareketinde ve özellikle İran transit
yükünde çok önemli bir avantaj kazanmasına neden olabilecektir.
6. RİPORT’UN KRUVAZİYER POTANSİYELİ
Rize kruvaziyer turizmi için önemli bir potansiyele sahiptir. Rize’de
yer alan bazı önemli yerler Anzer Yaylası, Uzungöl, Sümela Manastırı, Fırtına
Deresi, Termal Tesisler, Ayder Yaylası, Zil Kalesi olarak sayılabilir. Ek olarak
bölgede çok önemli festivaller de yapılmaktadır.
RİPORT alt yapı olarak kruvaziyer gemilerine hizmet verebilecek durumda değildir. Mevcut elleçlemenin yapıldığı genel yük ve dökme yük iskelelerinde yolcu gemilerine hizmet vermek modern işletmecilik anlayışına
uymamaktadır. Dünyada ve Türkiye’de aynı liman sahası içinde konteyner ve
yolcu terminallerinin birlikte hizmet verildiği görülmektedir. Bu mümkündür,
çünkü konteyner temiz bir yüktür, ancak özellikle dökme yük rıhtım/iskelelerinde bunu yapmak yolcu memnuniyetsizliğine neden olacaktır. Bu nedenle RİPORT’a sadece kruvaziyer gemilere hizmet verecek bir iskelenin inşa
edilmesi gerekmektedir. Bu iskelede RO-RO gemilerine de hizmet verilebilir.
Kruvaziyer turizmi bölge esnafının gelişimine, istihdam, sosyal ve kültürel faaliyetlerin artışına olumlu katkı sağlayacaktır. Dolayısıyla böyle bir yatırımın
Rize’nin kalkınmasına önemli etkileri olacaktır.
291
7. DİĞER PROJELER
Bu iki proje dışında Şubat 2014 yılında Sochi’de yapılması planlana
kış olimpiyatları için alt yapıda kullanılmak üzere talep edilecek bazalt taşı,
mıcır, kum, çimento, yapı malzemeleri, çelik bina ve yapı ekipmanları, işlenmiş ahşap gibi ekipmanların tedariki RİPORT için kısa vadede bir yük potansiyeli oluşturmaktadır.
Orta ve uzun vadede ise “Demir İpek Yolu” olarak adlandırılan
Avrupa’dan Çin’e kesintisiz demiryolu yük taşımacılığını mümkün hale getirecek, Marmaray’dan sonra ikinci önemli proje olan “Bakü-Tiflis-Kars” demiryolu hattının Doğu Karadeniz limanlarına olumlu etkisi söz konusudur. BaküTiflis-Kars Demiryolu hizmete girdiğinde, orta vadede yıllık 3 milyon ton yük
taşınması hedeflenmekte 2034 yılına gelindiğinde ise 16 milyon 500 bin ton
yük ile 1 milyon 500 bin yolcu taşınması hedeflenmektedir (http:// tr. wikipedia.orgc Erişim Tarihi: 28.04.2013). Bu hattın faaliyete girmesi ve Ovit tünelinin tamamlanmasına bağlı olarak Doğu Karadeniz limanları ve özellikle Rize
(RİPORT) limanı bir aktarma limanı statüsünde hizmet verme potansiyeline
sahip olabilecektir.
8. SONUÇ
RİPORT, Rize’nin kalkınmasında tarih boyunca önemli bir rol oynamıştır. Bölge ihracatının büyük oranda liman üzerinden yapılması (%74) bunun en önemli kanıtıdır. RİPORT’un varlığı bölgedeki gelişmeler için önemli
bir potansiyel yaratmaktadır. RİPORT, OVİT tüneli ile sadece Rize’nin değil
GAP bölgesine ve İran’a kadar uzanan bir hinterlandın önemli bir limanı haline gelecektir. Diğer yandan bölgedeki doğal ve kültürel güzellikler ile RİPORT
önemli bir kruvaziyer limanı olma potansiyeline sahiptir. Ayrıca kısa vadede
Sochi Kış Olimpiyatlarının getireceği yük hareketliliği ile orta ve uzun vadede
Marmaray ve Bakü-Tiflis-Kars demiryolu bağlantılarının faaliyete girmesi ile
Avrupa’dan Çin’e kesintisiz “demiryolu ipek yolu” nun faaliyete girmesi Ovit
Tüneli projesine bağlı olarak RİPORT için önemli fırsatlar sunacaktır.
292
KAYNAKLAR
Doğu Karadeniz İhracat Birliği Genel Sekreterliği, 2012
RİPORT (2013). Anasayfa. http://www.riport.com.tr/ (27.04.2013).
Tütüncü Esmer, G. Ateş, A. ve Esmer, S. (16-17 Nisan 2012) Uluslararası
Ticarette Trabzon Limanının Dünü Bugünü ve Geleceği. Türk Deniz Ticareti
Tarihi Sempozyumu IV. (Karadeniz). Trabzon: KTÜ.
Türkiye İstatistik Kurumu. www.tuik.gov.tr (28.04.2013).
Türkiye’de İller Bazında Kişi Başına Düşen Yıllık Milli Gelir. (t. y.) http://
t r. w i k i p e d i a . o r g / w i k i / T % C 3 % B C r k i y e ’ d e _ i l l e r _ b a z % C 4 % B 1 n d a _
ki%C5%9Fi_ba%C5%9F%C4%B1na_d%C3%BC%C5%9Fen_y%C4%B1ll
%C4%B1k_milli_gelira (28.04.2013).
Ovit Dağı Tüneli. (t.y.) http://tr.wikipedia.org/wiki/Ovit_ Da%C4%9F%C4%B1_T%
C3%BCneli b (28.04.2013).
Bakü–Tiflis–Kars demiryolu hattı. (t. y.) http://tr.wikipedia.org /wiki/Bak%C3%BC–
Tiflis–Kars_demiryolu_hatt%C4%B1#cite_note-asam2-3c (28.04.2013)
293
DEĞİŞİM ÇAĞINDA SÜRDÜRÜLEBİLİR LOJİSTİK SÜREÇ VE
STRATEJİLERİNİN YÖNETİMSEL BAKIŞ AÇISIYLA
DEĞERLENDİRİLMESİ VE KÜRESEL LOJİSTİK ÜS VİZYONU
Devrim GÜN
Yrd. Doç. Dr., Nişantaşı Üniversitesi
ktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi
[email protected]
Özet: Günümüzde tüm işletmeler yoğun rekabet koşullarının yaşandığı ve işletmelerin
çeşitli yöntemlerle birbirinden farklılaşmaya çalıştığı yeni pazar dinamiklerini içeren
ekonomik bir anlayışı yaşamaktadır. Bilişim teknolojisindeki gelişmeler ve yeni dijital
ekonomi anlayışı tüm dünyada bir paradigma değişimine neden olmaktadır. Yeni pazarlama paradigması, küresel rekabette ayakta kalabilmek için daha esnek olabilmeyi,
yeni teknolojiler kullanabilme becerisini ve müşteri istek/ihtiyaçlarını tam zamanında
karşılayabilmeyi gerektirmektedir. Dünyada benzer ürün/hizmet üretme esnekliği artmıştır. Bunun sonucunda da rekabette lojistik hizmet sunabilme olanakları çok daha
belirleyici olmaktadır. Dünya ticaretindeki dönüşüm ve yeni oluşumların etkisi yoğun
olarak lojistik sektörü üzerinde görülmektedir. Tüm sektörlerle birebir ve doğrudan ilişkisi bulunan lojistik, uluslararası pazarlarda rekabet avantajı elde edilmesinde kilit rol
oynamaktadır. Günümüzde küresel ticaret hacminin değeri 37 trilyon doları aşarken,
küresel düzeyde yaşanan rekabet işletmeleri, ürün/hizmetlerini daha hızlı hazırlamaya
ve teslim etmeye zorlamaktadır. Türkiye’nin Doğu ile Batı arasında ticari bir köprü
vazifesi görmesi, dünya pazarlarında ürün hareketliliğinin artması ve ülkelerin artık sadece komşu ülkeleri değil uzak pazarları da kendilerine hedef belirlemesi Türkiye’nin
lojistik önemine katkıda bulunmaktadır. Gelişmekte olan 7 önemli pazardan biri olarak
nitelendirilen Türkiye’nin bu gelişiminde etkili olan faktörler arasında; değişen tüketici
alışkanlıkları, e-ticaretin büyümesi, kentleşme ve genç nüfus, hızlı kargo servisleri,
Avrupa’nın enerji koridoru ve terminali olması, liberal ve yeniliklere açık bir yatırım
ortamı, nitelikli ve rekabetçi işgücü gibi faktörler yer almaktadır. Tüm bu faktörler,
Türkiye’nin yakın gelecekte önemli bir lojistik üs olmasını sağlayacak dinamiklerdir.
Anahtar Kelimeler: Küreselleşme, Lojistik, Lojistik Üs, Sürdürülebilir Yönetim.
1. GİRİŞ
Küreselleşen dünyada değişen dinamiklerin de etkisiyle artık ülkelerin güçleri ekonomilerinin potansiyelleri ile ölçülmektedir. Küresel rekabette
öne geçmenin temel koşulu, tedarik zincirlerinin verimli yönetilmesi ve lojistik
hizmetlerde başarılı olmaktır. Lojistik sektöründe başarı, lojistik altyapılarının
doğru planlanması ve verimli kullanımını öngörmektedir. Lojistik, günümüzdeki genel algının aksine; insanlık tarihi kadar eski bir geçmişe sahip ve işletmelerin sadece tedarik zinciri sorunlarını çözen bir olgunun çok ötesinde
bir paradigmadır. 20.yüzyıl emek-sermaye ilişkisi 21.yüzyılda yerini yönetimbilgi-sermaye ilişkisine bırakmıştır. Dolayısıyla modern lojistik; insan kaynakları, makine mühendisliği, endüstri mühendisliği, toplam kalite yönetimi,
bilişim sektörü, ulaşım ve iletişim gibi birçok alanda uzmanlığı gerektiren bir
sistem haline gelmiştir. Artan küresel ticaret hacmi ile birlikte, dünyanın bir
294
ucunda üretilen ürünlerin bir diğer ucunda tüketilmesi artık lüks olmaktan çıkmış ve artan rekabet sayesinde tüketiciler dünyanın çeşitli yerlerinde üretilen
ürünlere uygun fiyatlarla ulaşabilir hale gelmişlerdir. Ticari engellerin ortadan kalkması ve rekabetçi pazar ortamının artmasıyla birlikte işletmeler, yeni
ürün/hizmetleri her zamankinden daha hızlı olarak pazara süren rakiplerle
karşılaşmaktadır (Peterson vd, 2003: 95). Sipariş, tedarik, depolama, elleçleme, stok yönetimi ve dağıtım gibi uygulamaların öneminin artması; tedarik,
depolama ve dağıtımın bileşimi olarak işletmelerde lojistik işlevinin ortaya
çıkmasına yol açmıştır (Küçük, 2012). Müşteri beklentilerindeki değişim ve
müşteri odaklı pazarlama anlayışı çerçevesinde müşteri tatmini ve sadakatini sağlamak amacıyla gerçekleştirilen uygulamalar da, ürünlerin istenilen
miktarda, istenilen yer ve zamanda en uygun maliyetle hazır bulundurulması
anlamında lojistiği zorunlu kılmaktadır.
2. LOJISTIK SEKTÖRÜNÜN TARIHÇESI, TANIMLANMASI VE ÖNEMI
2.1. Lojistiğin Tarihçesi
Lojistik kavramı 1670 yılında Fransız Ordusunda askeri bir terim olarak kullanılmasına karşılık, endüstride ilk olarak 20.yüzyılın son çeyreğinde
duyulmuştur. Bu yüzden lojistiğin kullanım alanı 21.yüzyıl başlarına kadar
askeri ve savaş alanları olmuştur.
Lojistiğin temeli taşımacılığa dayanmaktadır. Lojistik her ne kadar
son 30 yılın sektörü olsa da, taşımacılık tekerleğin icadından ve depolama
hizmetleri de insanlığın yerleşik yaşama geçişinden itibaren insanlık tarihinde yer almış operasyonlardır. Ortaçağ’da gemiler ve kervanlarla ülkeler ve
kıtalararası ticaret başlamış, sömürgecilik ile de hammadde üretimi ve hammaddelerin ucuz bir şekilde dağıtımı söz konusu olmuştur. Böylece tüccar ülkeler zenginleşmiş, yeni kıtaların bulunması ile deniz yolları önem kazanmış,
karayolları iyileştirilmiş, büyük limanlar ve geniş depolar inşa edilmiştir.
Buhar ve motor gücünün deniz, kara ve demiryolu taşımacılığında
kullanılması ile ticareti yapılan ürünlerde çeşitlenmeler başlamış, taşınan
ve depolanan ürün miktarı artmıştır. Taşımanın, stoklamanın ve dağıtımın
optimizasyonu ile kontrolünün önem kazanması, daha hızlı taşıma, gerektiği kadar depolama, ihtiyaç anında hazır bulundurma, raf ömrünü muhafaza
etme ve geri dönüşlerin sağlanması olarak bilinen lojistik yönetiminin temel
esasları ve önemi 2. Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkmış ve sonrasında
lojistiğe bilimsel bir olgu olarak bakılmaya başlanmıştır. (Yıldıztekin, 2011).
Modern lojistik anlayışının temelleri 1970’li yıllarda şirketlerin lojistik
yönetimini ele alarak faaliyetlerini daha az maliyetle ve daha iyi gerçekleştirme çalışmalarını başlatmalarıyla atılmıştır. 1980’lerde tam zamanında üretim
(JIT) anlayışının etkisiyle artan dış kaynak kullanımı ve buna bağlı olarak
tedarik yönetimi ile toplam kalite yönetimi anlayışı sonucunda entegre lojistik
295
faaliyetlerin önemi artmıştır.1990’lı yıllarda küreselleşmenin de etkisiyle artan
ithalat ve ihracat faaliyetleri, ulaştırmayı uygun maliyet ve doğru zamanda
pazarda yer alma açısından ön plana çıkarmış ve çeşitli ulaşım sistemlerinin
entegrasyonu gündeme gelmiştir. Ulaştırma operasyonlarının yerine getirilmesini sağlayacak tüm kademeleri içinde barındıran lojistik yönetimi kavramı
da bunun sonucunda ortaya çıkmıştır. Lojistik hizmetler yönetimi günümüzde
ise bir bilim dalı haline gelerek 21.yüzyılın mesleği olma unvanını kazanmıştır.
2.2. Lojistiğin Tanımlanması
Tedarik Zinciri Yönetimi Profesyonelleri Konseyi (Council of Supply
Chain Management Professionals-CSCMP) nin yaptığı tanıma göre lojistik;
“hammaddenin başlangıç noktasından, ürünün tüketildiği son noktaya kadar
olan tedarik zincirinin içindeki tüm malzemelerin, servis hizmetlerinin ve bilgi
akışının etkili ve verimli bir şekilde her iki yöne doğru hareketinin ve depolanmasının planlanması, uygulanması ve kontrol edilmesi süreçlerinin bütünü”
olarak tanımlanmaktadır (cscmp.org). Bu tanımlama; planlama, uygulama ve
kontrol aşamalarından oluşan lojistiğin yönetsel yapısını ortaya çıkarmakta
ve lojistiğin en üstün boyutu olan müşteri isteklerinin karşılanması üzerinde
önemle durmakta, yani kişilerin hareketini içermektedir. Bu tanım daha çok
işletme lojistiği olarak ifade edilebilir.
Lojistik, malzemeleri ihtiyaç duyuldukları yerlere ulaştırma işi olarak
da tanımlanabilir ancak taşımacılık ile aynı anlamda değildir. Taşımacılık
önemli bir fonksiyondur ancak lojistik çok daha geniş kapsamlıdır. Dünyaca
ünlü lojistik otoriteleri Bowersox ve Closs’a göre lojistik; ağ tasarımı, bilgi
akışı, stok ve depo yönetimi ile taşımacılığı kontrol altında bulunduran ve
kuşatan birçok faaliyetin koordinasyonunu gerektirmektedir (Tanyaş ve Düzgün, 2012).
Lojistiği ayrıca kısaca 7D ve bazen de Layperson tanımı olarak ifade
edilen; doğru ürünün, doğru miktarda, doğru durumda, doğru yerde, doğru zamanda, doğru tüketiciye, doğru fiyatla ulaşması olarak da tanımlamak
mümkündür. Bu tanım müşteri isteklerinin karşılanması üzerinde durmaktadır. Müşteri odaklılık, lojistiğin temel ilkelerinden birisidir. Yani lojistik; müşteri
tarafından verilen ürün/hizmet siparişinin başlangıç noktasından son tüketim
noktasına kadar hareket ettiği bir süreçtir. Bu kapsamda lojistik müşteri ile
başlayıp müşteri ile biten bir süreçtir ve içerisinde çok sayıda adımı barındırmaktadır (Voortman, 2004). Kısaca lojistiğin temel amacı, hedeflenen müşteri hizmet düzeyini en az maliyetle başarabilmektir.
2.3. Lojistiğin Önemi
Günümüzün pazar ve iş dünyası; savaşın yerini uluslararası rekabetin, erzak ve mühimmatın yerini ürün, teknoloji ve varlıkların aldığı bir arenaya dönüşmüştür. Başarıya ulaşmak için kullanılan stratejiler ve bunlara
uygun faaliyetlerin yani lojistiğin önemi giderek artmıştır. Lojistik 21. yüzyılda
296
amaçlara ulaşmak için tüm işletmeyi ve işletmenin kaynaklarını en uyumlu
biçimde hareket ettirebilme yeteneği olarak gündeme gelmiştir.
Lojistik yönetimi; malzeme, parça ve bitmiş envanterin stratejik bir
şekilde tedarik edilmesi, hareketi ve depolanması sürecidir. Burada süreçle
ilgili bilgiler, işletmenin sahip olduğu pazarlama kanalları aracılığı ile akmaktadır. amaç, siparişlerin yerine getirilmesi aşamasında maliyet etkinliğinin
sağlanması ve buna bağlı olarak işletmenin şimdiki ve gelecekteki karlılığının maksimize edilmesidir (Ailawadi ve Singh, 2005). Günümüzde işletmeler
ürün ve hizmetlerini en hızlı şekilde hedef pazarlara sunmaya zorlanmaktadır. Bu durum işletmeleri tedarik, üretim ve dağıtım operasyonlarını bir zincir
halinde düşünmeye sevk etmektedir.
Lojistik bir toplumun yaşam standardını önemli düzeyde etkileyen
sayılı alanlardan birisidir. İnsan faaliyeti ile ilgili olan hemen her alan lojistikten doğrudan veya dolaylı olarak etkilenmektedir. İyi bir lojistik sisteme sahip
olmak, ülkelerin rekabet gücü açısından önemlidir (Razzaque, 1997: 19).
Değişen rekabet ortamı işletmeleri farklı stratejiler uygulamaya zorlamaktadır. İşletmelerin başlıca gelir kaynağı olan müşterilerinin ihtiyaçlarına
zamanında ve kusursuz olarak cevap verebilmeleri ve hatta bu ihtiyaçları önceden tahmin edebilmeleri rakipleri karşısında onlara üstünlük sağlayacaktır.
Müşteri taleplerini zamanında gerçekleştirebilen ve müşteri memnuniyetini
artırarak rakiplerinin önüne geçmeye çalışan işletmeler lojistikte farklı yönetim anlayışına yönelmişlerdir. Son yıllarda rekabetin giderek daha dinamik bir
nitelik kazanması, lojistik süreçlerin önemini bir kez daha ortaya çıkarmıştır.
Dünya geliştikçe ve teknoloji ilerledikçe mesafeler kısalmakta ancak ihtiyaçlar büyümektedir. Lojistik çok çeşitli alanlardan oluşan bir faaliyetler bütünü
olup, ilgili bölümlerin ortaklaşa işbirliğini gerektirmektedir. Rekabet koşullarının sertleştiği ve küreselleşme ile birlikte ticaret ortamının hem tedarik hem
de tüketim ayağında daha geniş coğrafyalara yayıldığı göz önüne alındığında, lojistik operasyonlarında verimlilik sağlamak önem kazanmıştır.
Son yıllarda her alanda ortaya çıkan hızlı teknolojik gelişmeler makro düzeyde ülkelerin ekonomik ve politik yapısında köklü değişimlere neden
olmuştur. Buna bağlı olarak da mikro düzeyde yeni teknolojileri kullanarak
lojistik etkinliklerini artırabilen işletmeler, küresel pazarda rakiplerine göre
daha başarılı olacaktır (Bowersox-Closs, 1996). Pazarlama ve lojistik konularında yapılan araştırmalar, lojistik sektörünün dünyada yükselişe geçtiğini,
hızlanan küreselleşme ile birlikte lojistiğin dünyanın her yerinde yıldız sektör
olacağını göstermektedir. Dünyada 6 trilyon dolara ulaşan lojistik sektörünün
2015 yılında 12 trilyon dolarlık hacme ulaşması beklenmektedir (http://www.
lojistikhatti.com, 2012).
297
297
3. DÜNYA VE TÜRKİYE’DE LOJİSTİK GELİŞME STRATEJİLERİ
3.1.Ekonomi ve Lojistik Sektörü
Teknoloji hızla gelişmekte ve kapasiteler büyümektedir. Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütünün çalışmalarıyla, dış ticaret ve yatırımların
serbestleştirilmesi ile gelişmekte olan ülkelerin büyüme ve yoksulluğu azaltma konusunda küresel piyasalardan yararlanabilmeleri için yeni fırsatlar
sunulmaktadır. Bu fırsatlardan fayda sağlanması büyük ölçüde işletmelerin
ürünlerini hızlı ve uygun biçimde, ucuz ve zamanında son kullanıcıya ulaştırma kabiliyetlerine bağlıdır. Bu da düzgün hizmet üreten bir lojistik sektörü
ile mümkündür. Ayrıca maliyetler ile satış fiyatı arasındaki fiyat farkı, verimli
çalışan lojistik şirketleri ile sağlanabilmektedir. Etkin işleyen lojistik sektörü
rekabet gücünü de olumlu yönde etkilemekte ve sektör emek-yoğun bir nitelik taşıdığından dolayı istihdama desteği de yüksek olmaktadır (İskenderun Lojistik Köy Master Planı, 2012). Lojistik sektörü ekonomik kalkınma için
büyük önem taşımaktadır. Lojistik performansı, o ülkede yaşayanlara ve iş
yapan şirketlere maliyet ve verimlilik anlamında katma değer sağlamaktadır.
Lojistik sektörünün büyüklüğü ülkeler ve bölgeler arasında farklılık göstermektedir. Sektör büyüklüğü Gayri Safi Milli Hâsıla (GSMH) ile
orantılı olarak ölçülmektedir. Örneğin lojistik sektörünün GSMH’ye katkısı
Amerika’da%10, Avrupa’da %11 ve Türkiye’de %15’tir. OECD raporlarına
göre farklı ülkelerde toplam istihdamın %15’ini lojistik sektörü oluşturmaktadır.
3.2. Türkiye’de Lojistik Sektörü
Türkiye son yıllarda uluslararası alanda birçok atılım gerçekleştirerek
dünya pazarlarındaki konumunu güçlendirmiştir. Özellikle son on yıl içerisinde sektör Türkiye’nin büyüme hızından daha fazla büyümüştür. Sektörün büyüme hızı %20’dir. 120 milyar dolarlık bir potansiyel pazara sahip olan sektörün bugün ulaştığı toplam pazar büyüklüğü ise 60 milyar doları bulmaktadır
(Tanyaş, 2013). Dünya ticaretinin gelecek 15 yılda %73 artması ve bugün
27,2 trilyon dolar olan ticaret hacminin 2015 yılında 48,5 trilyon dolara ulaşması öngörülmektedir. Türkiye’nin 2023 dış ticaret hedefi ise 1,2 trilyon dolardır. Türkiye’de lojistik sektörü özellikle 3PL (üçüncü taraf lojistik) şirketlerin
gelişmesi ile birlikte büyüme potansiyelini artırmıştır. Daha önce taşımacılık
anlayışlı yapılan dış kaynak kullanımının artık lojistik bazlı yapılmaya başlanması da bu büyümede etkendir. Son yıllarda sektörde artan hizmet çeşitliliği
ve kalite, karma taşımacılık kapsamındaki çözümlerin önem kazanması ve
çağdaş depo yatırımları da lojistik büyümenin temelinde yatan faktörlerdir.
Dünya Bankası tarafından yapılan Lojistik Performans İndeksi çalışmasına göre Türkiye Dünya genelinde 150 ülke arasında 39.sırada yer
almaktadır. Yine, gelecekte lojistik sektörünün hayat bulabileceği 10 ülke arasında Türkiye 4.sırada gösterilmektedir. Türkiye’nin lojistikte başarılı olmasının koşulları; tedarik zincirlerinin verimli yönetilmesi ve lojistik altyapıların
298
doğru planlanmasıdır. Sektördeki istihdam sayısı 400.000, şirket sayısı 3000
ve sektörün kamu yatırımları içindeki oranı ise %46’dır.
Lojistik sektörü dünya ekonomisi için olduğu kadar, Türkiye ekonomisi için de büyük önem taşımaktadır. Bunun temel nedeni, lojistik sektörünü
ilgilendiren kararların ülke ticareti açısından kritik nitelikte olması ve sektörün
günümüzde Türkiye’de iş yaratma ve büyüme potansiyeli açısından öne çıkan sektörlerden birisi olmasıdır. Aşağıdaki şekil, ithalat ve ihracatın taşıma
modlarına göre dağılımını göstermektedir:
Şekil 1. İhracat ve İthalatın Taşıma Modlarına Göre Dağılımı
Türkiye’de ithalat ve ihracatın büyük bir kısmı deniz taşımacılığı
odaklıdır. Yurt içi taşımacılıkta ise karayollarının ağırlığı hissedilmektedir.
Türkiye’de halen 8’i Ro-Ro limanı olmak üzere toplam 23 sınır kapısı ve
gümrük idaresi bulunmaktadır. Türkiye üzerinden 75 ülkeye transit taşıma
yapılmakta ve yıllık taşıma miktarı 85 bin civarında gerçekleşmektedir. Bu
taşımanın 35 bini (%41) Türk araçları ile gerçekleşmektedir.
Lojistik sektörü üretim ve dış ticaret sektörlerine destek veren bir
sektördür. Günümüzde dünyada ekonomik ve ticari gelişmelerde hızlı bir değişim süreci yaşanmaktadır. Bu değişimi belirleyen en önemli unsur ise küreselleşme olmuştur. Küreselleşme sonucunda coğrafi uzaklık, ürün ve hizmetlerin sağlanmasını sınırlayan bir faktör olmaktan çıkmıştır. Diğer yandan
bölgesel entegrasyonların artması nedeniyle de dünya ticaretinde kutuplaşmalar ortaya çıkmıştır. Dünyada yaşanan gelişmeler paralelinde Türkiye’de
1980’den itibaren dışa açık büyüme politikaları uygulanmaya başlanmış ve
bu değişim sonucunda Türkiye’nin ihracatının GSMH içindeki payı %5’lerden
%14’lere, dünya ticaretindeki payı da %0,15’lerden %50’lere ulaşmış, ürün
ve ülke yelpazesi de genişlemiştir.
299
Sektör büyümesi ise ortalama %10 ile %3-4 büyüyen dünya ekonomisinin oldukça üzerinde bir performans sergilemektedir. Burada, sektörde
dış alım oranındaki artışın, dolayısı ile lojistik faaliyetlerinin gitgide artan bir
oranda şirket içi operasyonlar olmaktan çıkarılıp bu konuda uzmanlaşmış şirketler tarafından gerçekleştirilir hale gelmesi önemli ölçüde hissedilmektedir.
4. KÜRESELLEŞME VE LOJİSTİK
4.1. Küresel Lojistik Yönetim Paradigması
Avrupa’da ticaretin gelişmesinin bir sonucu olarak birinci küreselleşme dalgası ortaya çıkmış ve bu süreçte feodal beyliklerin yerini ulus devletler
almıştır. 15. ve 19. Yüzyıllarda coğrafi keşiflerle eş zamanlı başlayan sömürgecilik de bu dönemin önemli bir özelliğidir. İkinci küreselleşme dalgasının
itici gücü ise sanayileşmedir. Artan sanayi üretimi sonucunda ulusal pazarlar yetersiz kalmış, daha geniş ve yeni pazarlar bulma ihtiyacı doğmuştur.
Bu dönemde sömürgecilik yerini emperyalizme bırakmıştır.1945-1980 yılları
arasında küreselleşmeyle birlikte dünya, sınırların ortadan kalktığı ve birlikte
çalışan ülkelerin oluşturduğu bir pazar haline gelmiştir.
Günümüzde de artık ülkeler arasındaki zaman ve mesafe engelleri
yıkılmış ve lojistik faaliyetlerin küresel bir boyut kazanması gerekliliği doğmuştur. Son yıllarda teknoloji ve bilişim alanındaki hızlı gelişmelerin bir sonucu olarak pazar kavramı nitelik değiştirerek, ulusal ve uluslararası Pazar
kavramlarını da içine alan “küresel pazar” olarak algılanmaya başlanmıştır.
Dünya ticaretinin serbestleşmesi, ülkeler arasındaki ticari pazarlıkların artması ve ilişkilerde çıkar birliği sağlanması ile küresel işbirliği örgütleri de bu
pazarı güçlendiren alt dinamikler olmuştur. Küreselleşme sonucunda artan
üretim ölçekleri; dış kaynak kullanımını daha anlamlı ve uygulanabilir kılmakta, lojistik şirketlerinde ölçeklerin büyümesine, yeni hizmetlerin devreye girmesine, hizmetlerin kombine taşımacılık sistemi ile büyümesine ve artı değer
yaratmasına olanak sağlamaktadır. Dünya çapında eşya ve bilgi akışı organizasyonunun sağlıklı bir şekilde yapılandırılması “küresel lojistik” olarak adlandırılmaktadır. Küresel lojistik, uluslararası kara, hava, deniz ve demiryolu
taşıma türlerinin etkin kullanımı, dağıtım, depolama, elleçleme, gümrükleme,
uluslararası taşıma belgeleri ve dış ticaret evraklarının düzenlenmesi faaliyetlerini kapsamaktadır (Erdal, 2005).
Küreselleşme işletmeleri yeni iş modelleri geliştirmeye ve maliyet düşürücü stratejiler oluşturmaya zorlamaktadır. Küreselleşmeye bağlı tarihsel
süreç lojistik hizmetlerin yapısını da değiştirmiştir. Lojistik hizmetler artık katma değer hizmetleri, tedarik hizmetleri, gümrükleme hizmetleri, depo yönetimi, paketleme, elleçleme, etiketleme, dış ticaret ve sigorta danışmanlıklarını
da içermektedir.
300
Lojistiğe küresel açıdan bakabilmek için, öncelikle uluslararası lojistik
talebinin nedenlerini saptamak gerekmektedir. Bunun nedeni de, işletmelerin
etkin ve verimli kaynak kullanabilmek amacıyla uluslararası pazarlara girerek küresel bazda bir lojistik talebi yaratmasıdır. Her işletmenin uluslararası
pazarlara yönelmesinin kendine özgü nedenleri olmakla birlikte, işletmeleri
buna yönlendiren genel eğilimler; müşterilerinin uluslararası pazarlara yönelmiş olması, bu tür pazarlarda var olma ile yarışma istek ve arzusu, işletmenin
ülkesindeki yasaların bazı ürün ve hizmetlerin üretilmesini zorlaştırması, yeni
ve geniş pazarlar arayışı, daha büyük ölçek ekonomisinden yararlanma isteği ve yurt dışında üretim, satış yaparak girdi maliyetlerinde avantaj yakalama
isteği olarak ifade edilebilir (Tanyaş, 2004). Dünya pazarları birbirine yakınlaştıkça, bölgesel lojistik kavramı “Küresel Lojistik” olarak yeniden yorumlanmaktadır. Ekonomik büyüme, teknolojideki hızlı gelişmeler ve tedarik zinciri
perspektifi gibi kavramlar küreselleşme sürecinde önemli rol oynamaktadır.
Küresel pazar öncelikleri, işletme faaliyetlerinin küreselleşmesine
yaptıkları katkı ve üreticilerin bunlara yanıt verme yöntemleri çerçevesinde 5
temel başlık tarafından yönlendirilmektedir:
•
Yerel pazarlarda yoğunlaşan rekabet,
•
Dış talepte görülen büyüme,
•
Küresel pazarlardaki şiddetli rekabet,
•
Ürün pazarlarında değişen rekabetçi öncelikler,
•
Gelişen pazarların varlığı
Pek çok ürün/hizmet ve işletme için, küresel pazarda var olmanın
temel şartı, küresel bir dağıtım ve tedarik ağına sahip olmaktır. Bu ağ sayesinde, işletmelerin yukarıdaki küresel Pazar koşullarına uyumu kolaylaşmaktadır (Dornier vd, 1998). Lojistik sadece ekonomik kalkınmanın önemli bir
parçası değil, aynı zamanda ülkeyi küresel boyuta taşıyacak temel bir güçtür.
Küresel pek çok markanın uluslararası pazarlarda kalıcı olmasının ardında
müşteri tatmini ve düşük maliyetleri hedefleyen etkin bir lojistik yönetiminin
olduğu bilinmektedir.
Yoğun ve dinamik bir yapı arz eden bilgi ortamı, küreselleşme sürecinde yepyeni bir ekonomik yapının da hızla gelişmesine neden olmuştur. Küreselleşme olgusu ile birlikte gelişen bu kavram “yeni ekonomi” (bilgi
ekonomisi) kavramıdır. Bu yeni yapıyı oluşturan olgular bilişim ve iletişim
teknolojileri ile sinerji ve yeni dinamiklerdir. Bu yeni kavramın yerleşmesiyle,
lojistik sektörünün yapısı da değişmiştir. Yeni ekonomi; bilginin elde edilmesi,
işlenmesi ve dönüştürülmesi ile birlikte dağıtımı süreçlerini kapsamaktadır.
Yeni ekonomide ürün ve hizmetlerin en önemli özelliği, bilginin temel üretim
faktörü olarak ön plana çıkmasıdır. Bilgi ve iletişim tabanlı yeni ekonominin
karakteristik özelliklerini aşağıdaki gibi göstermek mümkündür:
301
•
Sürekli hızlanan teknolojik gelişmeler,
•
Artan bilişim ve bilgi yoğun faaliyetler,
•
Kısalan pazara girme ve ürün/hizmet hayat dönüşüm süreleri,
•
Pazarların küreselleşmesi,
Yeni ekonomi, yeni kavram ve anlayışları da beraberinde getirmiştir.
Küreselleşme, teknolojiye dayalı ağlar ve bilgi yönetimi, yeni ekonominin temel taşları olmaktadır. Ancak bu faktörleri ve gelişmeleri takip ederek gelişmelere uyum sağlayabilmek oldukça zordur. Bunun nedeni de, tüm bunların
fiziksel bir ortamda değil, küresel bir sanal ortamda gerçekleşmesindendir
(Odabaşı,2004). Aşağıdaki şekil küresel lojistik eğilimlerini göstermektedir:
Şekil 2. Küresel Lojistik Eğilimleri
Ticari engellerin ortadan kalkması ve az gelişmiş ülkelerin rekabetçi
Pazar ortamına girmeleri sonucu işletmeler, yeni ürün ve hizmetleri her zamankinden daha hızlı olarak pazara süren çok sayıda rakiple karşılaşmaktadır (Peterson vd.: 2003, s.95). Dünyanın farklı bölgeleri, belirli üretim faaliyetlerinde uzmanlaşmakta, dolayısı ile hammadde, üretim ve tüketim noktaları
arasında zaman ve yer farklılıkları meydana gelmektedir, bu da dünya gündeminde lojistiğin önemini artırmaktadır.
Yerel işletmelerin dünya genelinde örgütlenerek küresel bir ağ oluşturma suretiyle çok uluslu işletmeler haline gelmeleri ile birlikte küresel lojistik
kavramı oluşmuştur. Bu kavramla birlikte, müşterilerin tüm taleplerini karşı-
302
lamak için dünya çapında örgütlenmek ve dünya genelinde tüm pazarlara
ulaşmak birincil hedef haline gelmiştir. Küresel anlamda faaliyette bulunan
işletmelerin tedarik zinciri yönetiminde göstereceği bütünleşme, günümüzde
kritik bir başarı faktörü oluşturabilmektedir. Çünkü artık sadece ürün maliyetleri değil, küresel tedarik zincirinin sağlayacağı etkin bir dağıtım zinciri de
rekabet avantajı getirmektedir. Küresel uygulamalar ve lojistik işletmelerin rekabetçi özelliklerini korurken, uluslararası pazarlara entegrasyonunu sağlayacak stratejik çözümler üretmelerini de zorunlu kılmaktadır. İşletmeler rekabet avantajı kazanmak için; küresel pazara yönelik ürün/hizmet tasarlamalı,
üretmeli ve bu hizmetlerin dağıtımını da işletmenin finansal kaynaklarını en
doğru biçimde kullanabileceği lojistik süreçlerle yapmalıdır. Uluslararası ticaret eğilimleri, lojistik sektörünü daha iyi anlayabilmek ve daha rahat yorumlayabilmek için büyük katkı sağlamaktadır. Her sektörde yaşanan rekabet ve
köklü değişimler çarpan etkisi yaparak lojistik alanında da etkisini göstermektedir. Bu açıdan değerlendirildiğinde başlıca uluslararası ticaret eğilimlerini
aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:
•
Uluslararası ticaret ve yatırım ağlarının gelişmesi,
•
Serbestleşme politikalarının hız kazanması,
•
Küresel ve bölgesel bazda liberalleşme çabaları,
•
Ticaret Blokları ve Birlikler (ABD–AB ve Pasifik Kuşağı) arasındaki rekabetin şiddetlenmesi,
•
Serbest ticaret bölgeleri ve artan sermaye akımının hızlanması,
•
Enerji talebinin artması,
•
Yeni Pazar arayışlarının ortaya çıkması,
•
Ticaret ve taşımacılıkta sınırların ortadan kalkması,
•
Uluslararası ticarette bilgisayar, internet ve iletişim teknolojilerinin yaygın kullanımı.
5. LOJİSTİK ÜSLER
5.1. Lojistik Üs (Merkez)
Lojistik üs; taşımacılık, dağıtım, depolama, elleçleme, konsolidasyon,
ayrıştırma, gümrükleme, ihracat, ithalat ve transit işlemler, altyapı hizmetleri,
sigorta ve bankacılık, danışmanlık ve üretim gibi birçok entegre lojistik faaliyetin belirli bir bölgede gerçekleştirildiği yerlerdir (http://www.utikad.org.tr). Bu
merkezler demiryolu bağlantısı ile desteklenmektedir. Lojistik üsler, uluslara-
303
rası limanlar ve havalimanları olarak tanımlanırlar. Küresel olanlar kıtaların
uçlarında yer almaktadır. Bazen liman ile havalimanı iç içe olabilmektedir.
Değilse bile demiryolu ve karayolu ile birbirlerine bağlanmışlardır. Günümüzde dünya taşımacılığında ve ticaretinde yer alabilen, büyük ölçekli limanlara
sahip kentler lojistik üs olarak değerlendirilmektedir. Hong Kong, Antwerp,
Rotterdam, Hamburg, Singapur, Dubai, Tokyo, Sanghay, Los Angeles, New
York, Paris, Amsterdam, Fankfurt en önemli lojistik üsler arasında yer almaktadır. Bu lojistik üsler, dünya ticaretinin ve kıtalararası eşya trafiğinin ana arterleri durumundadır. Örnek olarak Rotterdam limanındaki ticari faaliyetler
günümüzde Hollanda ekonomisinin %15-20’sini oluşturmaktadır. Aşağıdaki
şekil, bir lojistik üs modelini göstermektedir:
Şekil 3. Bir Lojistik Üs Modeli
Dünyada birçok lojistik üs modeli vardır. Bu üsler; ölçek, ticaret hacmi ve verilen bütünleşik lojistik hizmetlerin çeşitliliği bakımından 4’e ayrılır
(Erdal, 2005). Bunlar:
•
Küresel lojistik üsler,
•
Uluslararası lojistik üsler,
•
Bölgesel taşıma ve dağıtım üsleri,
•
Yerel taşıma ve dağıtım üsleridir.
Lojistik üsler deniz veya havalimanlı tabanlı olsun, faaliyetlerini belirli
bir merkezde yürütmekle birlikte dünyanın her yerine ulaşabilme olanağını
sağlamaktadır. Lojistik üslerin en önemli özelliği, kıtalar arasındaki taşımacılıkta temel bağlantı noktaları olmalarıdır. Dünyada pek çok kıtalar arası taşıma hattı bulunmakta olup; Trans-Pasifik Hattı, Trans-Atlantik Hattı ve AvrupaUzakdoğu Hattı bunlara örnek olarak verilebilir. Modlar arası geçişkenliğin
sağlandığı lojistik merkezler dağıtım merkezleri, depolar, antrepolar, gümrük
birimleri, ulaşım terminalleri, irtibat ofisleri gibi çok sayıda hizmeti aynı kümenin içinde toplamaktadır.
304
5.2. Küresel Lojistik Üs Vizyonu Ve Türkiye’nin Lojistik Üs
Potansiyelinin Değerlendirilmesi
Türkiye; Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının birleştiği bölgede, Avrasya ticaretinin merkezinde, Avrupa, Orta Asya, Karadeniz, Doğu Akdeniz ve
Körfez Bölgeleri arasındaki geçiş koridorları üzerinde ve Doğu-Batı arasında
600 milyar dolarlık eşya hareketinin geçiş noktasında yer almaktadır. Son yıllarda uluslararası ticaret çerçevesinde Asya’nın öneminin artması nedeniyle
Avrupa ile Asya arasındaki ulaşım koridorlarının ve özellikle de demiryolu
koridorlarının önemi artmıştır. Türkiye’nin bu gelişmelerin içinde yer alması
kaçınılmazdır. Bu bakış açısı ile Türkiye; Avrupa, Balkanlar, Karadeniz, Kafkaslar, Hazar, Orta Asya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri için bir dağıtım ve
aktarma merkezi özelliği ile dünyada önemli bir lojistik üs olabilecek nitelik ve
avantajlara sahiptir. Ancak lojistik üs olabilmek için öncelikle Organize Lojistik
Bölgeleri veya Lojistik Köyler kurulmalıdır. Sektör uzun bir süredir lojistik köyler kurulması için Devlet nezdinde girişimlerde bulunmaktadır. Lojistik köyler;
her türlü ulaştırma moduna etkin bağlantıları olan, depolama, bakım-onarım,
yükleme-boşaltma, elleçleme, tartı, birleştirme, ayrıştırma, paketleme gibi lojistik faaliyetlerin gerçekleştirildiği ve taşıma modları arasında düşük maliyetli, hızlı, güvenli aktarma alan ve donanımlara sahip bölgelerdir.
Dünya ticaretindeki dönüşümlerle birlikte ülkelerin lojistik faaliyetlere
bakış açısı da hızla değişmektedir. Her ülke denizyolu, havayolu, demiryolu, karayolu ve boru hattı taşımacılık anlayışlarını uluslararası ticaretin bir
parçası olarak yeniden ele almakta ve kendisi için en yüksek katma değeri
sağlayacak yatırımlara yönelmektedir. Bu yönelme, özellikle lojistik üsler adı
verilen ve tüm taşıma türlerinin birbirine entegre olduğu uluslararası ölçekte
faaliyet gösteren lojistik merkezler olarak karşılık bulmaktadır. Kritik jeopolitik
konumu, yüksek pazar potansiyeli, büyüyen iç ve dış ticaret hacmi ve ekonomik potansiyeli ile Türkiye her geçen yıl artan bir hızla bölgesel ve küresel bir
lojistik üs olma yolunda önemli adımlar atmaktadır. Bu bağlamda Türkiye’nin
lojistik üs yol haritası açısından yapılması gerekenler; (Gün, 2007)
•
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de lojistik üs ve Doğu ile Batı arasında
yük köprüsü olabilmesi sağlanmalı,
•
Ulusal taşıma koridorları oluşturulmalı,
•
Ulusal yük taşımaları demiryoluna kaydırılarak, özel tren işletmeciliği teşvik edilmeli ve geliştirilmeli,
•
Kargo elleçleme kapasitesi olan yeni havalimanları yapılmalı,
•
Limanların lojistik merkez olması için kara ve demiryolu bağlantıları sağlanmalı,
•
Lojistik köyler kurulmalı ve yaygınlaştırılmalı,
305
•
Karadeniz-Akdeniz yük koridoru (Samsun ve Mersin arasında)
oluşturulmalı,
•
Kombine taşımacılık altyapısı geliştirilmelidir.
Özellikle Avrupa ile Asya arasındaki en önemli geçiş noktası olan
Türkiye, bu coğrafi avantajını kullanması halinde dünyanın önemli lojistik
üsleri arasında yer alma potansiyelini taşımaktadır. Türkiye’nin güçlü bir
strateji ile Dubai gibi lojistikten büyük gelir elde eden bir ülke olmaması için
hiçbir neden yoktur.. buna ek olarak Türkiye’nin deniz, hava, kara ve demiryolu ile ulaşılabilen ülkelerden olması, Kuzey-Güney-Doğu ve Batı eksenlerindeki kavşaklarda yer alması, ekonomik gelişim ve ticaret potansiyelinin
yüksek olması, AB’ye katılım konusundaki gelişmeler, dış ticaret hacminin
giderek artması, genç ve dinamik nüfus yapısı, lojistik faaliyetlerin ve sektörün işletmelerde giderek daha fazla önem kazanmaya başlaması, Ortadoğu ve Türki Cumhuriyetlere yapılan taşımalarda lojistik üs olabilme şansı,
Türkiye’nin önemli lojistik fırsatlarındandır.
Türkiye’nin coğrafi konum avantajı sayesinde Doğu ile Batı arasında bütünüyle bir lojistik üs (merkez) olabilmesinin yolunun; ihracatın %56’sının, ithalatın ise %54’ünün gerçekleştirildiği İstanbul’da örnek bir lojistik köy
yapılmasından geçtiği tüm lojistik otoriteleri tarafından kabul edilmektedir.
Türkiye’nin ihracatı 80 milyon ton, ithalatı ise 150 milyon ton civarında olduğuna göre, İstanbul’da sadece uluslar arası ticarete konu yaklaşık 126 milyon
tonluk yükün elleçlenmesi, depolanması, gümrüklenmesi ve taşınması söz
konusudur. Dünyada ticaretin dengesi değişmekte, ithalat ve ihracat dengeleri Doğuya doğru kaymaktadır. Bu değişiklik, Türkiye’nin lojistik üs olma olasılığını artırmaktadır. Ancak bunun için, kolay liman ve demiryolu bağlantıları
gibi birtakım altyapı ve üstyapı değişiklikleri şarttır. Türkiye, sahip olduğu konum avantajı sayesinde koridorların kesiştiği bir ülke haline gelebilir.
Lojistik doğrudan üretim sektörlerine ve dolaylı olarak hizmet sektörlerine destek vermektedir. Yayılma etkisi ile bölgesel/ulusal sanayiyi ve
ticareti destekleyen, rakiplerinen öne çıkaran ve bölgede kalan katma değeri
artırmaya yönelik stratejiler uygulayan bir sektördür. Yeni dünya düzeni tamamen dünya ticaretinin serbestleştirmeye ve uluslararası ticaretin önündeki
engelleri kaldırmaya yönelmektedir. Artan uluslararası ticaret hacmi kişi başı
milli geliri artırmakta, kişisel tüketimi körüklemekte ve markalar arasındaki
rekabetin de katkısı ile ölçekler büyümektedir. Yeni ürün/hizmet geliştirmeleri,
inovasyonlar ve internet ekonomisi de bu süreci destekleyen çalışmalardır.
Türkiye’de lojistik de bu paralelde gelişmektedir.
306
6. SONUÇ
Türkiye’de taşımacılık ve lojistik sektörü son yıllarda geleneksel anlamda yapılan nakliyecilikten sıyrılırken önemli aşamalar kaydetmiş olmasına rağmen, halen genç bir sektör olarak nitelendirilebilir. Ancak Türkiye;
avantajlı stratejik konumu, genç ve dinamik demografik yapısı, büyümeye
elverişli sektör dinamikleri ve 2023 hedefleri ile bir transfer merkezi konumuna gelmeyi başarabilecek durumdadır. Türkiye’nin küresel ticaret içindeki
yeri uzun yıllardır dikkat çekmektedir. Tarih boyunca Doğu’nun Batı ile kesişme noktası olarak görülen Türkiye, sahip olduğu jeopolitik konum ile küresel ulaştırma rotasının lojistik üssü olmaya aday ülkesidir. Küresel lojistik
harcamalarının 6 trilyon dolara ulaştığı günümüzde lojistik sektörünün küresel ekonomi ve küresel ticaret içindeki yeri dikkat çekicidir. Türkiye, küresel
ekonomide olduğu gibi, küresel lojistik alanında da önemli bir aktördür. Türkiye, üretim-tüketim hattı üzerinde 600 milyar dolar tutarında bir mal akışının
yolu üzerindedir. Bu stratejik konumu nedeniyle Türkiye’ye stratejik bir lojistik
üs rolü biçilmekle birlikte, bu hedefe ulaşma yolunda çok daha fazla çaba
sarf edilmesi gerekmektedir. Dünya ticaretinin hacim olarak ağırlıklı deniz
taşımacılığı ile gerçekleştirildiği bilinen bir gerçektir. Türkiye’nin de lojistik bir
üs olabilmesi için küresel dolaşımdaki mal hacmini çekebilecek bir merkezi
liman ülkesi olması şarttır. Türkiye, Ambarlı, Mersin, İzmir İstanbul gibi büyük
limanlara ev sahipliği yapan ve denize kıyı kapasitesi açısından dünyanın en
şanslı ülkelerinden biri olmasına rağmen 1 yıl içinde tüm limanlarda elleçlenen konteyner sayısı sadece 4,5 milyon TEU olarak gerçekleşmiştir. Oysa
Hong Kong limanında bu sayı 25 milyon TEU’ dur. Küresel lojistik üs olma
yolunda atılması gerekli bir adım da, 1950’lerden beri süregelen tek taşıma
moduna dayalı (karayolu) ulaştırma politikasının değiştirilmesi ve ulaştırma
politikasının yeniden yapılandırılmasının gerekliliğidir. Türkiye’yi lojistik üs
haline getirme projeleri ile tüm taşıma türleri arasında dengeli dağılım ve
entegrasyona dayalı ulaştırma politikalarına öncelik verilmelidir. Türkiye’nin
bir ana ticaret hattı yakalaması ve buna yönelik karma taşımacılık koridorunu
oluşturması gerekmektedir. Bunun yolu; demiryolu ve denizyolu taşımacılık
sistemlerini çağdaş düzeye getirmek, koridora göre lojistik köy/merkezlerini
kurmak, kombine taşımacılığı geliştirmek, gümrükleri modernize etmek, kayıt
dışı ekonomi ve haksız rekabeti önlemekten geçmektedir. Türkiye’nin Doğu
ile Batı arasında ticari bir köprü vazifesi görmesi, dünya pazarlarında ürün
hareketliliğinin artması ve ülkelerin artık sadece komşu ülkeleri değil uzak
pazarları da kendilerine hedef belirlemesi Türkiye’nin lojistik önemine katkıda
bulunmaktadır. Gelişmekte olan 7 önemli pazardan biri olarak nitelendirilen
Türkiye’nin bu gelişiminde etkili olan faktörler arasında; değişen tüketici alışkanlıkları, e-ticaretin büyümesi, kentleşme ve genç nüfus, hızlı kargo servisleri, Avrupa’nın enerji koridoru ve terminali olması, liberal ve yeniliklere açık
bir yatırım ortamı, nitelikli ve rekabetçi işgücü gibi faktörler yer almaktadır.
Tüm bu faktörler, Türkiye’nin yakın gelecekte önemli bir lojistik üs olmasını
sağlayacak dinamiklerdir.
307
KAYNAKLAR
Ailawadi Satish C., and Singh Rakesh, (2005) “Logistics Management”, Prentice Hall, USA, s. 19.
Ballou R., (2004), “Business Logistics/Supply Chain Management”, Fifth Edition, Prentice Hall, USA, s. 13-17.
Bowersox D., J., and Closs David., J, (1996) “Logistical Management”, McGraw Hill Book, USA, s. 696-670.
Erdal M., (2005), “Küresel Lojistik”, UTİKAD Yayınları, İstanbul, s. 21-75.
Gün D., (2007), “Hava Kargo Pazarının Lojistik Açıdan Değerlendirilmesi ve
Türkiye İçin Durum Analizi”, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir.
İsmail R., (2008), “Logistics Management”, Excel Books, New Delhi, s. 4.
Keskin H., (2011) “Lojistik-Tedarik Zinciri Yönetimi (Geçmişi, Değişimi, Bugünü, Geleceği)”, Güncellenmiş 4. Basım, Nobel Yayınevi,İstanbul, s. 25-34.
Küçük O., (2012), “Lojistik”, Genişletilmiş 2. Baskı, Seçkin Yayıncılık, İstanbul,
s. 53-57.
Odabaşı Y., (2004), “Postmodern Pazarlama, Tüketim ve Tüketici”, MediaCat
Kitapları, İstanbul, s.12.
Peterson K., C. Grimm and T. Corsi, “Adopting New Technologies for Supply
Chain Management”, Transportation Research Part E, Number: 39, s. 95, 2003.
Razzaque M., “Challenges to Logistics Development: The Case of a Third World
Country-Bangladesh”, International Journal of Physical Distribution&Logistical
Management, Vol:27, Issue:1, s. 19, 1997.
Tanyaş M., “Global Açıdan Lojistik”, Lojistik, Sayı:1, 2004.
Voortman C, (2004), “Global Logistics Management”, Juta and Co Ltd, South
Africa, s.1.
Wood D., F, Barone P., A, Murphy P., and Wardlow D., L., (2002), “International
Logistics”, Second Edition, USA, American Management Association, s. 412.
Yıldıztekin A., Çelik M., H., (2012), “İskenderun Lojistik Köyü ile Antakya ve
Osmaniye Lojistik Destek Merkezleri Mastır Planı”, Doğu Akdeniz Kalkınma
Ajansı (DOĞAKA), s. 15-60.
“Türkiye’de Dış Ticaret Lojistik Süreçleri: Maliyet ve Rekabet Unsurları”, İstanbul, TÜSİAD Raporları (2012), Yayın No: TÜSİAD-T/2012-03/526.
“Türk Lojistik Sektörü Değerlendirmesi”, (2012), UTİKAD Sunumu, İstanbul.
308
“Lojistiğin Tarihçesi, Bugünü ve Yarını”. http://www.lojistikdunyasi.com/
lojistigin-tarihcesi-bugunu-ve-yarini.html
“Lojistik Üs Kavramı ve Türkiye Analizi”. http://www.utikad.org.tr/pdf/lojistikuskavramı
Mehmet Tanyaş, “Lojistikte Pazar Büyüklüğü 120 Milyar Dolar”. http://ihracat.
info.tr/lojistikte-pazar-buyuklugu-120-milyar-dolar-1235h
“Lojistik Üs Türkiye”. http://www.dunya.com/lojistik-us-turkiye-120021yy.htm
“Lojistik Nasıl Değişti”. http://www.kobitek.com/lojistik_nasil_degisti
MÜSİAD Sektör Raporları, Lojistik Sektör Raporu, 2010”. http://wwwmusiad.
org.tr/img/arastirmalaryayin/pdf/arastirma_raporlari_70.pdf.
309
turizm
310
RİZE’DE SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM OLARAK
“ZAMAN YOLCULUĞU TURİZMİ”
Büşra AY1, Fatih YILMAZ2, Fatma ARSLAN3 ve Nilgün AVCI4
4
1
Ege Üniversitesi, Çeşme Turizm ve Otelcilik Yüksekokulu
[email protected]
2
Ege Üniversitesi, Çeşme Turizm ve Otelcilik Yüksekokulu
[email protected]
3
Ege Üniversitesi, Çeşme Turizm ve Otelcilik Yüksekokulu
[email protected]
Yrd.Doç.Dr., Ege Üniversitesi, Çeşme Turizm ve Otelcilik Yüksekokulu
[email protected]
Özet: Değişen turist beklentileri yeni turizm türlerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Pasif tatil anlayışı yerine aktif, öğrenerek, yaşayarak eğlenme eğilimi gelişmektedir. Bu beklentilere yönelik olarak dünyada bir süredir gerçekleştirilen, son dönemlerde
Türkiye’de de uygulamaları görülen yeni bir turizm türü “zaman yolculuğu turizmi”
doğmaktadır. Geçmiş zamandan bir günü aynı veya kurgulanmış tarihsel bir alanda,
gerçeğe uygun koşullarda, ziyaretçilere deneyimlendirmek amaçlanmaktadır. Bu deneyim belirli bir zaman ve belirli bir yerde yaşananları, katılımcılara dönemi yaşatmak
için yazılan senaryolar, roller ve kostümlerle, anılan dönemi hissetmelerini sağlayan
faaliyetlerden oluşur. Tarihi keşfetmek, anlamak isteği seyahat için önemli bir motivasyon türüdür. İnsanlar farklı toplumların tarihini ve kültürlerini yerinde öğrenmek
için uzun yolculukları yapabilmektedirler. Turistik çekicilik sağlayan bu uygulama,
tarihsel çevrenin korunmasını ve sürdürülebilir turizmi de beraberinde getirecektir.
Çalışmada, zaman yolculuğu turizminin dünyada ve Türkiye’de uygulanan örneklerinin
araştırılması ile Rize turizminin zaman yolculuğu turizmiyle geliştirilmesi için öneriler
getirilmiştir. Rize’de Zaman Yolculuğu Turizminin yapılabilmesi için gerekli kültürel
zenginlik mevcuttur. Türkiye 2023 turizm stratejisindeki yayla koridoru, kaleleri, çay
ürünün tarihi ve turistik etkinlik (toplanması, kurutulması vb.) olarak sunulması gibi
konularında Zaman Yolculuğu Turizmi örnekleri geliştirilmiştir.
Anahtar kelimeler: Zaman Yolculuğu Turizmi, Turistik Ürün Çeşitlendirmesi, Rize.
1. GİRİŞ
Dünya’da ve Türkiye’de kitle turizmine olan ilginin azalması ve kitle
turizminin artık yerini giderek alternatif turizm türlerine bırakması birçok yeni
turizm çeşidinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Turist eğilimlerinin değiştiği ve
kitlesel turizme olan ilginin azalarak özgün ve tekil olana duyulan ilginin arttığını, alternatif turizm türlerine yönelişin giderek güçlendiği, doğal alanlar, tarihi ve kültürel miras ile çeşitli sanatsal ve kültürel aktivitelerin artık turistlerin
en önemli seyahat nedenleri arasında ilk sıralarda yer aldığını göstermektedir
(Enlil ve diğ., 2011; Erdoğan, 2003; Özer, 2010; Maitland, 2007; Altanlar ve
Kesim, 2011). İnsanlar deniz, kum, güneş üçlüsünün dışında gerek heyecan,
311
adrenalin dolu anlar yaşayabileceği gerek doğayla iç içe olabileceği farklı deneyimler elde edebileceği turizm türlerine yönelmeye başlamıştır. Bunların dışında tarihi ve kültürel değerlere ilgi duyan ve tarihi alanları gezmek görmek
amacıyla seyahat eden insanların büyük bir çoğunlukta olması tarihi ve kültürel değerlerimize yönelik turizm türlerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Öte
yandan günümüzde gelişmekte olan ülkelerin turizm pazarından aldıkları payı
artırmalarının, ancak sundukları turizm hizmetlerini ve türlerini çeşitlendirmelerine bağlı olduğu görüşü öne sürülmektedir (Öztürk ve Yazıcıoğlu, 2002).
Bir turizm destinasyonun başarısı ve rekabetçiliği büyük ölçüde ziyaretçilerine
sunduğu o destinasyona özgü turistik öğelerin gücüne ve farklılığına bağlıdır
(Cracolici ve Nijkamp, 2008). Bu turizm türlerinin içerisinde en yeni turizm
çeşitlerinden biri diyebileceğimiz zaman yolculuğu turizmi turistlere sadece
tarihi gezip görmeyi değil birebir yaşamayı sağlaması açısından özellikle tarihe ilgi duyanlar için ilginç ve ilgi çekici bir turizm türüdür. Özellikle tarihin daha
iyi yansıtılması ve yaşanması için tarihi ve ilginç hikayelere sahip alanların
seçilmesi bu turizm türünü daha ilgi çekici hale getirmektedir.
Her konuda olduğu gibi turizmde de yeni eğilim sürdürülebilirlik kapsamında, turizm çeşitlerinden beklenen, doğayla ve bulunduğu bölgeyle barışık, bölgeyi kalkındırma ve koruma gibi sorumlulukları olmasıdır. Zaman
Yolculuğu, tarihi mekanların içinde veya yakınında yapılması yönünden kültür
turizmi ve içeride dönemin aktivitelerinin yapılması yönüyle çiftlik veya kırsal
turizm benzetilebilir. Kültür turizmi, kültürel açıdan farklılık arz eden yöreleri
görmek, gittikçe kaybolan yaşam biçimlerini gözlemlemek, geçmiş kültürlere
ait tarihi eserleri gezip görmek gibi faaliyetleri içermektedir. Şu anda en uzun
Zaman Yolculuğu etkinliği 4-5 saat sürmektedir, Yeşilova Höyüğü (Bornova
Belediyesi) bu etkinlikleri tüm güne yayabilmek için hazırlıklar yapmaktadır.
Zaman Yolculuğu, yapıldığı yerin sunumuna farklılıklar getirerek, benzer
bölgelerden bir adım öne geçmesine yardımcı olur. Tarihi alanlarda değişiklik
yapılamayacağı düşünüldüğünde, her sene yazılacak farklı senaryolar
aynı kişilerin tekrar, tekrar bölgeye gelmesini sağlayacaktır. Günümüzde
çekilen dönem dizileri, tarihi filmlerdeki artış, geçmişe duyulan ilginin daha
da artmasını sağlamıştır. Kişilerin Osmanlı Sultan ve Padişah kıyafetlerini
giyerek sokaklarda turistlerle resim çekilmesi (WEB_2013), tarihin ticari bir
meta haline geldiğinin ve bu konuya olan talebin bir kanıtı niteliğindedir.
2. ZAMAN YOLCULUĞU
Geçmiş, insanlar için her zaman ilgi çekici bir konu olmuştur. İnsanlar
daima geçmiş dönemler ve o dönemlerde yaşayan insanların yaşamı hakkında bilgi edinmek istemiştir. Yapılan tarih ve arkeoloji çalışmaları ve bu çalışmalara olan ilgi bunu kanıtlar niteliktedir. Günümüzde tarihi binalar, kalıntılar
ve höyükleri görmek için seyahat eden insan sayısı gün geçtikçe artmaktadır.
Tarihi bir yapıyı yerinde görmek için uzun mesafeli yolculukların bile göze
alınabildiği gerçeği geçmişe ait değerlerin önemini göstermekte ve geçmişe
olan merakı ortaya koymaktadır. Geçmişe olan bu merak ve ilgi tarihin daha
312
etkili bir şekilde ve toplumda tarih bilinci yaratacak şekilde insanlara aktarılması düşüncesi yeni bir öğrenme metodu ve yeni bir alternatif turizm şekli
olan “zaman yolculuğu” kavramının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Birçok insan
geçmiş bir döneme ait bir alanda veya belli bir döneme göre tasarlanmış bir
mekânda bulunduğunda kendini zamanda yolculuk yapmış gibi hissettiğini
söyler. Zaman yolculuğu kavramı tarihi bir dönemin yaşayarak canlandırılması temeline dayanmaktadır. Bu anlamda da tarihin canlandırılması için tarihi
alanlar idealdir. Tarihi bir dönemin araştırılarak tarihi bir alanda o dönemin
kıyafetleriyle o dönemde yaşayan bireyler olduğumuzu varsayarak hareket
etmek zaman yolculuğu aktivitelerinin temelini oluşturmaktadır. Zaman yolculuğu için kısaca tarihte seçilen bir yer ve dönemin beş duyuyla algılanacak
şekilde canlandırılması, Seçilen dönemin kostümlerinin giyilerek yemeklerinin
yapılması ve yenmesi, o dönemde kullanılan eşyalar kullanılarak bazı mesleklerin canlandırılması, dönemin oyunları oynatılarak, şarkıların söylenmesi
ve Sosyal hayatın canlandırılmasıdır diyebiliriz. Ayrıca, Bugünün bilgileriyle
geçmişteki bir zaman dilimine gitmiş olsaydık neler olurdu? Veya Geçmişte
yaşanan sorunları bugünün düşünce yapısıyla değerlendirseydik nasıl çözümler üretilirdi ve bugünü nasıl etkilerdi? Gibi sorular her zaman sorulmuştur
ve zaman yolculuğu etkinliği bu soruları cevaplamada kullanılabilecek en etkili yöntem olarak gösterilebilir. Düşünen, tartışan ve çözümler üreten toplumlar
yaratılması Zaman yolculuğunun amaçlarındandır.
Tarihin canlandırıldığı zaman yolculuğu etkinliği, toplumsal ve tarihi
bilincin artırılması, dönemi yaşayarak anlama ve benimseme üzerine kuruludur. Zaman yolculuğu yakın çevreye ve yerel tarihe odaklanarak, rol yapma
ve araştırmaya bağlı olarak tarihe hayat verir (Hunner, J. 2012). Tarihin bir
parçası halinde, katılarak, paylaşarak, görerek, duyarak tarihi bilgilerin edinilmesini sağlayan zaman yolculuğu eğlenceli bir eğitim yöntemidir ve yaşayarak öğrenme en iyi öğrenme şekli olduğundan derslerden daha etkili olduğu
düşünülmektedir.
Zaman yolculuğu gerek katılımcılar gerekse etkinliği düzenleyenler
için etkinliklerden önce hazırlanmalarını gerektirir. Zaman yolculuğu belli bir
dönemin tarihi bir alanda katılımcılara rollerin dağıtılması ve o dönemin birkaç
saatliğine canlandırılması aktivitelerini içerirken, önceden hazırlık gerektiren
bir süreçtir. Katılımcılardan önceden dönemle ilgili araştırma yapmaları istenmektedir ve kendilerine verilen senaryo ile rollerin paylaştırılması, kişilerin dönemin atmosferine daha rahat girmelerini sağlamaktadır.
İnsanların tarihi yerleri görmek için uzun mesafeleri göze alması ve
özellikle de tarihe ilgisi olan insanların tarihi alanları sık sık ziyaret etmesi yeni
bir alternatif turizm türü olan zaman yolculuğunun ilgi çekici olacağının kanıtı
niteliğindedir. Ayrıca eğlenceli ve değişik bir yöntem olması tarihle ilgilenmeyen
veya sevmeyen insanlarında dikkatini çekebilecektir. Dünyada insanların bir
kereden fazla gidip görme isteği duyduğu tarihi ve kültürel değer sayısı çok
azdır. Tarihi alanlar genellikle turistler tarafından bir kere gezilmekte ancak bir
kere gördükten sonra tekrar aynı alanı gezmek için yenilik beklemektedir. Bu
anlamda da zaman yolculuğu tarihi alanları daha ilginç kılması ile insanlarda
313
tekrardan gidip görme isteği uyandırması açısından önemlidir. Günümüzde
özellikle kitle turizmine olan ilginin azalmaya başlaması farklı turizm türlerine
olan ilginin artması ve geliri artarken tatile ayıracak zamanı azalan insanların
kısa süreli alternatif turizm türlerine yönelmesi nedeniyle zaman yolculuğu
turizmi turistlerin ilgisini çekecek potansiyelde bir turizm türüdür.
Zaman yolculuğu ilk olarak 1985 yılında Kalmar Müzesi Müdürü Arkeolog Ebbe Westergren tarafından İsveç’te başlatılmıştır. Zaman Yolculuğu
öncelikle öğrenciler ile gerçekleştirilmiştir. Tarihsel bir alanda gerçeğe uygun
koşullarda öğrencilere yaşatılan bu deneyim öğrenilenlerin kalıcı olmasına
aracılık etmektedir. İlk olarak yerel tarihi yansıtan bölgelerin ulusal müfredatın
içinde yer aldığı için başlamıştır.
İlk iki zaman yolculuğu 1986 yılında bir okulla, Taş Devri dönemine ve
Ortaçağ bölgesine yakın organize edilmiştir ve üç okulla üç yıllık pilot bir proje
başarılı bir şekilde gerçekleştirilmiştir (Tunçağ vd, 2011:3). Daha sonrasında
ise birçok değişik fikir geliştiren Kalmar Müzesi 1990’ların ortasından bu yana
10 çalışanıyla birlikte Tarihi Çevre Eğitimi ve Zaman Yolculukları bölümüne
sahiptir. Bu grup içinde tarihçiler, arkeologlar ve öğretmenlerin yanında tarihi
giysiler ve sahne donanımlarını yapmak için terzi ve sanatçılar da yer almaktadır (Tunçağ vd, 2011:3).
Kalmar Müzesi tarafından zaman yolculuğunun geliştirilmesi ve daha
fazla yer ve zamanda gerçekleştirilmesi adına çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar kapsamında birçok okul, belediyeler, tarihi topluluklar, turistler göz
önünde bulundurulmuştur. Zaman yolculuğu aktivitelerinin gerçekleştirilmesi
için en uygun bölgelerin tespit edilmesi yönünde yüzlerce bölge araştırılmıştır. Ayrıca zaman yolculuğunun etkili bir şekilde gerçekleştirilmesi amaca uygun hareket edilmesi açısından hedef gruplar belirlenmiştir. Tarihe ilgi duyan
topluluklar, okulda tarihi bilgilerin verilmeye başlandığı yaş grupları bunların
başında yer almaktadır. Okullarla gerçekleştirilen zaman yolculuğu etkinliklerinde müfredatta işlenen dönem öncelikli yer almaktadır.
Kalmar Müzesi tarafından Öğretmenler, yerel tarihi bölgelerin insanları, turizm şirketleri vb. için her yıl 50 eğitim günü düzenlenmektedir (Tunçağ
vd, 2011:3). Bu sayede diğer kişi ve kuruluşlarında tarihle ilgilenmesi ve zaman yolculuğuna dikkatleri çekme sağlanmıştır.
Müze Her sene 25-30 servis günü içerisinde 90-95 zaman yolculuğu
düzenlemektedir.(Westergren, E, 2004) Müze; her yaz 40 binden çok ziyaretçi
alan, Demir ve Ortaçağ’dan kalma yeniden kurulmuş bir kale olan Eketorp’dan
sorumludur ve ayrıca, Linneaue Üniversitesinde yapılan tarihi çevre eğitimi ile
Zaman Yolculukları hakkında Kalmar Müzesi tarafından dersler verilmektedir
(Tunçağ vd, 2011:3).
314
3. ÇALIŞMANIN AMACI
Bu çalışmada Türkiye’de gelişmekte ve artmakta olan alternatif turizm çeşitlerinin gelecekte dikkat çekici türlerinden biri olmaya aday bir turizm
çeşidi olan Zaman Yolculuğu Turizminin Türkiye’nin doğal ve kültürel değerlere sahip birçok bölgesinde yapılabilirliğini göstermek ve var olan değerlerin
sunumuna yönelik eksikliğin Zaman Yolculuğu Turizmi ile giderilebileceğine
dikkat çekmek amaçlanmıştır.
4. ÇALIŞMANIN YÖNTEMİ
Bu çalışma kapsamında ikinci veriler incelenmiştir. İkinci verilerden
elde edilen bilgilerle Dünyadaki zaman yolculuğu turizmi ve Türkiye’deki zaman yolculuğu turizmi anlayışı geçmişte yapılan örnek çalışmalar yardımıyla
ortaya konulmuştur. Veriler ışığında bu turizm çeşidinin Rize’de gelişmesi ve
sürdürülebilir hale gelmesi için öneriler geliştirilerek Türkiye’de zaman yolculuğu turizminin geleceği saptanmaya çalışılmıştır.
5. DÜNYADA VE TÜRKİYEDE ZAMAN YOLCULUĞU ÖRNEKLERİ
Asya, Afrika, Avrupa ve Amerika’dan 20 farklı ülkede Zaman Yolculuğu gerçekleştirilmektedir. 2006 yılından itibaren uluslararası konferanslar
düzenlenmeye başlanmıştır. 2012 yılındaki uluslararası Zaman Yolculuğu
konferansı Türkiye’de gerçekleştirilmiştir.
5.1. İsveç’te Zaman Yolculuğu
İsveç Kalmar Müzesi her yıl 90-100 dolayında Zaman Yolculuğu
düzenliyor. Bunların 3-4 tanesi yüzlerce ya da binlerce katılımcıyla ve
halka açık olan büyük Zaman Yolculuklarıdır ve Kalmar müzesi, Linneaue
Üniversitesinde yapılan tarihi çevre eğitimi ile Zaman Yolculukları hakkında
dersler vermektedir (Tunçağ vd, 2011:3).
İsveç Kalmar Müzesi ilk zaman yolculuğunu gerçekleştiren ülke
olmasının yanında Taş devrinden 20. yüzyıla kadar geniş bir zaman diliminde
Zaman Yolculuğu etkinlikleri gerçekleştirmektedir. İsveç’te gerçekleştirilen
Zaman Yolculuğu etkinliklerinden bazıları;
•
Västraby, Lindås, M.Ö.3000
•
Fredriksberg’s Manor House, 1887
•
Öland ve Eketorps Kalesi, 1290
•
Kläckeberga Köşkü, 1903
315
5.2. Amerika’da Zaman Yolculuğu
2002 den beri Yeni Meksika Eyalet Üniversitesi Tarih Bölümü Zaman
Yolculuğu çalışmalarını yürütüyor. New Mexico State Üniversitesinde, 1776
yılına El Camino Real, 1889 yılına Vahşi Batı, 1992 yılına Yeni Meksika Eyaletinin 100. yılı, ve 1937 yılına Büyük Duraklamanın ortasına Zaman yolculukları gerçekleştirilmiştir.
Amerika’daki zaman yolculuğu çalışmaları sırasında, NMSU katılımcılar ve etkinliği düzenlemek isteyenlere yol göstermek adına bir el kitapçığı
hazırladı, bu kitapçıkta nasıl araştırma yapılması gerektiğinden, nasıl rol yapılması gerektiğine kadar, Zaman Yolculuğunun başlangıcından sonuna kadar gerekli bilgiler yer almaktadır.
5.3. İtalya’da Zaman Yolculuğu
İtalya köklü bir tarihi kültürel geçmişe sahip ve bulunan tarihi yapıların
orijinal halini diğer yerlere nazaran daha fazla muhafaza etmiş, bu eserleri
zaman yolculuğu ile destekleyen ülkelerden biridir, öyle ki birçok yerde çeşitli
zaman yolculukları gerçekleştirmektedir.
Bunlardan bazıları;
• Roma, 1157
• Quintili Köyü, M.S 180
• Venedik ve Osmanlı Arasında Barış Görüşmeleri, 1454
5.4. Türkiye’de Zaman Yolculuğu
Türkiye’de öğrencilerle birlikte yapılan ilk zaman yolculuğu 2009 yılı
Nisan ayında 3 farklı tarihi alanda (Eski Smyrna-M.Ö.590, Bornova-Yeşilova Höyüğü- M.Ö. 6000 ve Manisa 1955) yapıldı (Westergren, 2012;2). Daha
sonra aynı yıl içerisinde Bayraklı’da ve 2012 yılında da Giresun’da etkinlikler
düzenlendi.
•
Yeşilova Höyüğü, Bornova, İzmir
•
Karşıyaka, İzmir
•
Bayraklı, İzmir
•
Manisa
•
Giresun
316
5.4.1. Yeşilova Höyüğünde Zaman Yolculuğu
Yurtdışında birçok uygulaması olan zaman yolculuğu etkinliği, Türkiye’de bütün boyutlarıyla ilk kez Yeşilova’da gerçekleştirilmiştir.
Yeşilova’da farklı yaş gruplarındaki öğrencilere yönelik; İzmir’in ilk uygarlık
dönemi ve tarih öncesi bir yerleşim yeri olan Yeşilova Höyüğü’nün ve tarih öncesi bir dönemin yaşatılarak öğretilmesi ayrıca farklı bir deneyim sağlanması
amaçlanarak “Zaman Yolculuğu” eğitim projesi olarak başlatılmıştır.
Bornova Belediyesi ve İsveç Kalmar Belediyesi ortaklığıyla ilk olarak
2009 yılı mayıs ayında başlatılan uluslararası bir projedir (Derin Z. 2010:265).
Yeşilova Höyüğünde Zaman Yolculuğu günümüzden 8500 yıl öncesine Neolitik Döneme gerçekleştirilmektedir. Katılımcılar Arkeolojik kazı alanının hemen
yanına kurulmuş olan Neolitik köyde döneme ait kıyafetler ve araç-gereçlerle
geçmişi günümüzde yaşarlar.
5.4.2. Bayraklı Zaman Yolculuğu
Zaman Yolculuğu Projesi yürütücüsü Ebbe Westergren’in de yardımlarıyla Smyrna da M.Ö 600 yılında bir gün canlandırıldı. O güne ait müzik,
giyim, yemek kültürü ve yaşam tarzı birebir yaşandı. Katılımcılar hem yaşayarak hem öğrenerek geçmişte bir gün yaşadılar.
5.4.3. Karşıyaka Zaman Yolculuğu
Karşıyaka da zaman yolculuğu M.Ö590 yılı ve daha sonrasında tarihi
Latife Hanım Köşkü 1922 yılına giden 2 zaman yolculuğu etkinliği yapılmıştır.
M.Ö 590 yılı canlandırılırken katılımcılar dönem kıyafetlerini giymişlerdir. O
dönemi yaşayarak öğrenmek amaçlanmıştır. Etkinlikte Latife Hanım, Zübeyde Hanım, Salih Bozok ve Dr. Asım gibi tarihi karakterler canlandırılmıştır.
5.4.4. Manisa’da Zaman Yolculuğu
Manisa Belediyesi Tarzan ve Çevre Günleri kapsamında, Türkiye’de
halka açık ilk zaman yolculuğu etkinliğini gerçekleştirmiştir. Manisa’da bir başka zaman yolculuğu etkinliği Hafsa Sultan Dönemi olarak nitelendirilen 1533
yılına gerçekleştirilmiştir. Eylül 2010’da gerçekleştirilen etkinlik Manisa merkez ilköğretim ve liselerinden çeşitli dallardaki temsilci öğretmenlerin katılımı
ile ilk kez yetişkinlerle gerçekleştirilmiştir.
5.4.5. Giresun Adasında Zaman Yolculuğu
“Giresun Adası ve Zamanda Yolculuk Turizmi Projesi” kapsamında
Milattan Önce 3 binli yıllarda Herkül’ün ‘Altın Post’ serüveninin geçtiği güne
dönülerek bu mitolojik efsane turistlere birebir yaşatılarak anlatılmıştır. Giresun Adası Zaman Yolculuğu Projesinde kente gelen yabancı turistler, o
dönemki yerli halk gibi oluyorlar ve o dönemde hangi kıyafet giyiliyorsa onu
giyiyor, o dönemin geleneklerini yaşıyorlar. Karadeniz` de oynanan oyun-
317
lar, yapılan yemekler, eğlenceler, kullanılan malzemeler ve aletler o günlerde
olduğu gibi olacak şekilde tasarlanıyor. Turistler aynı zamanda adayı ziyaret
ederek orada altın post için gelen Herkül ve Argonatlarla karşılaşıyorlar. Proje
2012 nin yazında hayata geçmiştir. Ada ile ilgili bir takım efsaneler anlatılmaktadır. Bu efsanelerden “Herkül; Altın Post” hikayesi senaryolaştırılarak
Zaman Yolculuğu Projesi kapsamında canlandırılmıştır.
5.4.6. Rize’de Zaman Yolculuğu
Zaman Yolculuğu Dünya’nın ve Türkiye’nin birçok yerinde gerçekleştirilen ve gelecekte öne çıkacak bir turizm şeklidir. Tarihi ve kültürel zenginliklere sahip turizme elverişli bölgelerde gerçekleştirilmesi bakımından Rize
Zaman Yolculuğu için uygun özelliklere sahiptir. Rize’de zaman yolculuğu
çayın Rize’ye gelişi, toplanması, demlenmesi konularında yapılabilir. Bunun
yanında çayın bulunuşu efsaneleri üzerine zaman yolculuğu Çin gibi, İngiltere
gibi çayın önemli olduğu ülkelerden katılımcıları da çekebilecek uluslar arası
bir hareketlilik ortaya çıkarabilir. Bir mitosa göre kendini inzivaya çekmiş bir
rahip kendisini Tanrı yoluna adamıştır ve gözlerini kırpmaması gerekir. Yedi
sene sonunda ibadetinin sonuna gelmişken nefsine yenik düşer ve gözlerini
kapatır. Daha sonra bu duruma sinirlenen Rahip göz kapaklarını keserek toprağa fırlatır, göz kapaklarının düştüğü yerden uykuya karşı direnç gösteren
Çay bitkisi çıkar (Gezgin, 2012).
Çay keşfedilişiyle ilgili diğer bir mitos ise Çin imparatoru Shen Nung
kendisini iyi hissettirdiği için sık sık kaynatılmış su içmeyi alışkanlık haline
getirmişti. imparator bir gün yine kamelyasında sıcak su içerken bir çay yaprağı sıcak suyun içine düşer, olayın farkında olmayan imparator Nung suyu
içmeye devam edince, değişen suyun tadından çok hoşlandı ve bunun çay
yaprağından kaynaklandığını anladı ve bu olay kısa sürede Çin halkı tarafından benimsenerek çay demlemek bir gelenek haline gelmiştir (Gezgin, 2012).
Çayın Rize’ye gelişini de Rize’de çayın öncüsü olan üç önemli şahsiyet olan
Ali Rıza Erten, Zihni Derin ve Şevket Raşit Hatipoğlu gibi önemli karakterler
canlandırılarak çayın Zaman Yolculuğu içerisindeki sunumu gerçekleştirilebilir.
Bunun yanında Rize’de zaman yolculuğuna konu olabilecek; Gülcemal Vapuru, İpsiz Recep ve Sandıkçı Recep’in hikayeleri de bulunmaktadır.
Ebbe Westergren Zaman Yolculuklarının daha kolay yayılabilmesi ve uygulanabilmesi için, Zaman Yolculuğu etkinlikleri düzenleyenlerin nasıl bir yol izlemesi gerektiğini gösteren 7 adım yöntemini geliştirmiştir (Westergen, 2012).
Rize’de Zaman Yolculuğu geliştirilebilmesi için uygulanacak 7 Adım Yöntemi
aşağıdaki gibi olmalıdır:
Alan Seçimi: Bölge seçilirken merkeze yakın, tarihi bir yaşanmışlığı
olan bir alan seçilmelidir. Turistleri etkilemek için ilginç öyküsü olan alanlar
tercih edilmelidir. Rize’de mekan olarak seçilebilecek yerler bu durum göz
önünde bulundurularak seçilmelidir. Bunları; kaleleri, yaylaları, dağları vb.
alanlar olarak sıralayabiliriz. Ayrıca ilginç bir hikayesi olan yerler örneğin; fır-
318
tına deresi (Esma ile Mustafa’nın aşkını anlatan efsanede olduğu gibi). Eski
Rize Evlerinden oluşan bir köy inşa edilip Zaman Yolculuğu aktivitesine katılanların 100 yıl öncesinin gelenek ve kültürünü birebir yansıtan bu evlerde
konaklaması sağlanabilir. Bu köyde çay yetiştirmek için bir alan ayrılabilir ve
çayın toplanması, demlenmesi gibi etkinlikler bu alanda gerçekleştirilebilir.
Araştırma: Araştırmaların üniversiteler ya da müzedeki bilim adamları tarafından yapılması tercih edilir fakat istenirse etkinlikte yer alacak katılımcılar tarafından da araştırma yaptırılabilir, Zaman Yolculuğu yapacak olanların
araştırmayı yapması daha yararlı olabilir. Araştırmadaki yöntem öğrenciler ve
toplum grupları için bölgedeki yaşlılardan dönemle ilgili bilgi toplamak ya da
belgelerden bilgileri derlemek olabilir.
Dönemin yaşatılacağı yer olan Rize Kalesinde; Horonun farklı türleri, yörenin müzik aleti tulum ve kemençe, türkü ve manilere konu olmuş karakterler, hikayeler, Rize kadını, Karadeniz fıkralarının baş kahramanı Temel
canlandırılabilir ve çeşitli folklorik müzikler aktiviteler arasına alınabilir.
Alanı Yorumlama: Alanı yorumlamak seçtiğiniz bölgede, dönemden
geriye kalanların neler olduğunu tespit etmeyi kapsar ve geriye kalan parçadan neler eksilmiştir, ne için kullanılmıştır bu bilgiler tarihten kalan en önemli
kaynaklardır, tarihin kendisidir. Örneğin; Seçtiğimiz alandaki dönemle ilgili buluntular ve sözlü tarih alanı yorumlamamıza yardımcı olabilir.
Eğitim Günleri: Tarihi bölgelere meraklı insanlar bir araya gelip bölge ile ilgili bilgi alışverişinde bulunurlar. Bu günler katılımcılardan çok etkinlikte görevli olan nispeten daha önemli rollerde yer alacak kişilerin deneyim
kazanması için düzenlenir. Örneğin; Rize’ de tarih öncesi bir döneme yolculuk yapılacaksa eğitim günleri kapsamında görevliler, bu döneme çalışır
böylelikle donanım sahibi olurlar.
Eğitim: Katılımcılar kendi rollerine ve etkinliğin geçtiği döneme çalışırlar, senaryolar okunur, kendi rollerini geliştirirler. Ne kadar konu araştırılırsa kişiler dönemle ilgili o kadar bilgiye sahip olur, bu da etkinliğin daha güzel
geçmesini sağlar. Örneğin Rize Kalesi’nde Zaman Yolculuğu gerçekleştirilmeden önce tarihi bilgilerin katılımcılara kısaca anlatılmasıdır.
Zamana Yolculuk / Rol yapma: Katılımcılar daha önceden çalıştıkları kişileri canlandırırlar ve o belirli bölgede geçmişte gerçekleştirilen bazı aktivitelere katılırlar. Zamana Yolculuk kostümlerle birlikte gerçekleştirildiğinde
katılımcılara büyük deneyim sağlar.
Değerlendirme: Zaman Yolculuğundan hemen sonra katılımcılarla
değerlendirme yapılır. Örneğin Rize’de geçmişe Zaman Yolculuğu gerçekleştirilir fakat her zaman günümüz sorunları “Anahtar Sorular” olarak etkinlik sonunda katılımcılar ile tartışılır. Smyrna’da M:Ö 590 yılına giden bir katılımcının
söylediği gibi “Zamana Yolculuk sadece yaparak öğrenme metodunu değil
aynı zamanda tartışarak öğrenmeyi de sağlamaktadır. Bu anlamda kişisel gelişime katkısı büyüktür” (Westergren, 2012).
Rize’de yapılabilecek Zaman Yolculuğu konuları aşağıdakilerden herhangi biri olabilir:
319
6. SONUÇ VE ÖNERİLER
Dünya’nın birçok yerinde gerçekleştirilen ve Türkiye’de de birkaç bölgede yapılan sürdürülebilirliğini şuan sadece bir bölgemizde sağlamış olan
bu yeni turizm türünün geliştirilmesi ve yaygın hale getirilmesi için çalışmalar
yapılmalıdır. Türkiye tarih ve kültür açısından oldukça fazla öğeye sahip olması bakımından birçok ülkeden şanslı konumdadır ve bu durum değerlendirilmelidir. Türkiye’de ve Dünya’da şuanda eğitim amaçlı gerçekleştirilmekte
olan zaman yolculukları daha fazla kişinin ve özellikle de turistlerin katılımının
sağlanmasıyla çok daha farklı bir boyuta ulaşabilecektir. Zaman yolculuğu
turizminin Türkiye’de sürdürülebilir hale getirilmesi ile tarihi ve kültürel değerlerimizin daha çok kişi tarafından ve bir defadan fazla ziyaret edilmesini sağlayabilecek olması açısından oldukça önemlidir. Bu çalışma ileride Türkiye’de
zaman yolculuğu turizmine uygun bölgelerin analizlerinin yapılması ve gerekli
bölgelerin potansiyellerinin değerlendirilmesi kapsamında geliştirilebilir. Zaman yolculuğu turizmine yönelik talep ve potansiyel turist profili gelecekteki
araştırmalar ile ortaya konulabilir.
KAYNAKLAR
Altanlar, A. ve Kesim, G.A. (2011). Sürdürülebilir Turizm Planlaması İçin Yöre
Halkı ve Yerli Turistlerin Davranış ve Beklentilerini Anlamaya Yönelik
Bir Araştırma; Akçakoca Örneği. Ankara Üniversitesi Çevrebilimleri Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 2, Aralık.1-20.
Cracolici, M. F., P. Nijkamp, 2008. The Attractiveness and Competitiveness of
Tourist Destinations: A Study of Southern Italian Regions. Tourism
Management. 30: 336–344.
Enlil, Z., Dinçer, İ., Evren, Y. ve Seçkin, E. (2011). İstanbul’da Kültür Turizmi
için Yenilikçi Stratejiler, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 26-37,
İstanbul.
Erdoğan, N. (2003). Kitle Turizmi, Alternatif Turizm ve Eko Turizm Sürdürülebilirlik Üzerine Bir Değerlendirme. Turkiye’nin Alternatif Turizm
Potansiyeli ve Güncel Sorunları Konferansı.
http://cmyo.ankara.edu.tr/~iktisad/TURKONF/program.htm. 10.10.2006.
Westergren, E. (2012). 7 Adim; Tarihi Çevrelerde Kapsamlı Bir Eğitim Metodu
Olarak Zamana Yolculuk. (Çeviri; Esin Çaypınar)
Westergren, E. (2004). Report from a Symposium on Historic Environment
Education and Time Travels in Vimmerby, Sweden. Holy Cow-This is
Great!; Kamlar Lans Museum, s.26.
320
Hunner, J. (2012). Time Travel Manual to 1912, New Mexico State University
Public History Program. http://web.nmsu.edu/~publhist/timetraveling.
pdf
Gezgin, İ. (2012). Çin’den Göç Edenler Mantı, Prinç, Baharat, Çay. Gastro.
67, Kasım-Aralık, 154-159.
Özer, S.,U. (2010). Şehir Turizmi ve Kültür: Yabancı Turistlerin Kültürel Bir
Destinasyon Olarak İstanbul’u Değerlendirmesi Üzerine Bir Araştırma. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Turizm ve Otel
İsletmeciliği Anabilim Dalı, Doktora Tezi.Eskişehir.
Öztürk,Y. ve Yazıcıoğlu, İ. (2002). Gelişmekte olan Ülkeler için Alternatif Turizm Hareketleri Üzerine Teorik bir Çalışma. Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Dergisi, 2, 183-195.
Tunçağ, Ü., Güncü, Ş., Elhan, M., Eryarar, U.D., İltemiş, E., Balaban, B. ve
Muhrtaroğlu, E. (2011). Zaman Yolculuğu, Gün Ofset Matbaacılık.
321
ÇAMLIHEMŞİN’DEKİ TARİHİ KONAKLARIN TURİZM
POTANSİYELİ
Mine TOPÇUBAŞI ÇİLİNGİROĞLU1 ve Sevi REYHAN UFUK2
1
Yrd. Doç. Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Mimarlık ve Tasarım Fakültesi
[email protected]
2
Y. Mimar, M-Proje Mimarlık ve Restorasyon
[email protected]
Özet: Rize il merkezi haricinde, il genelinde yer alan pek çok kırsal alanda, görülmeye
değer doğal güzellikler olduğu kadar, tarihi konaklar da yer almaktadır. Tanınmış turizm
alanları hariç, bölgeye gelen turistlerin bu yapılardan çoğunlukla haberi olmamaktadır.
Belirlenen turizm güzergâhları sınırlı olup hep aynı alanlar/güzergâhlar turizm için
değerlendirilmektedir. Ayrıca günümüzde yapılan turistik gezilerin pek çoğu tek bir
yerde konaklamalı (Ayder Yaylası gibi) ya da hiç konaklama olmadan yapılmaktadır.
Ayder Yaylası, bölge için önemli bir turizm alanıdır ancak kırsal alanda bulunan
turizm potansiyelinin değerlendirilmemesi, Ayder Yaylası’nda yapılaşmanın artmasına
yol açmış ve doğal güzelliklerin bozulmasına sebep olmuştur. Oysa ki, kırsal alana
dağılmış pek çok değerli konak, başka yeni yapılar yapmaya gerek kalmaksızın, özgün
yapısını koruyarak, pansiyon işleviyle turizme kazandırılabilir. Ayrıca yapıların bazıları
müze olarak değerlendirilebilir ve kırsal alanlarda çeşitli alternatiflerle oluşturulacak
gezi güzergâhları ile turistlerin bilinçli bir şekilde bölgede yer alan köyleri ve yaylaları
gezmeleri, tarihi konaklarda konaklamaları mümkün olabilir.
Bu çalışmada kültür mirası olan tarihi konakların turizm açısından değerlendirilme
olanakları Rize İli, Çamlıhemşin İlçesi özelinde tartışılmaktadır. Çamlıhemşin
İlçesi’nde mevcut bulunan tarihi konaklar yapı malzemeleri, yapım teknikleri ve yerel
mimari özellikleri ile mimari öneme sahip ve turizm amaçlı kullanım için potansiyel
değeri yüksek ancak, bölgesel olarak ve ülke çapında çok fazla tanınmayan mimari
miras örneklerini oluşturmaktadırlar. Alanda gerçekleştirilen araştırma sonucu ortaya
çıkan durum, çalışma çerçevesinde koruma, kullanım ve politika geliştirme önerileri ile
birlikte değerlendirilmektedir. Bu ön çalışmanın bölge çapında geliştirilmesi üzerinde
araştırmalar devam etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Çamlıhemşin, Tarihi Yapılar, Koruma, Alternatif Turizm.
1.GIRIŞ
2008-2011 yılları arasında İTÜ Restorasyon Yüksek Lisans
Programı’nda tamamlanılan “Şerif Reyhan Konağı Restorasyon Projesi”
başlıklı tez çalışması ile Çamlıhemşin’deki tarihi konakların sorunları
tespit edilmiş ve çeşitli öneriler çalışma kapsamında tartışılmıştır. Aile
büyüklerimizden bize kalan bu tarihi konak ile başlayan çalışma sırasında on
bir benzer yapının daha plan şemaları değerlendirilmiş ve kullanım ile koruma
sorunları tespit edilmiştir. Üç ana başlıkta toplanan sorunlar farklı içeriklere
sahip olmakla beraber her bir başlığın kendine özgü potansiyelleri ve çözüm
önerileri de bu çalışmanın içinde yer almaktadır.
322
2. ÇAMLIHEMŞINDEKI TARIHI KONAKLARA GENEL BAKIŞ
Anadolu’nun pek çok yöresi sivil mimari örnekleri açısından zengindir.
Bu yörelerden birisi de Doğu Karadeniz’dir. Rize - Çamlıhemşin’de sivil mimari
örnekleri malzeme ve yapım tekniği açısından benzerlikler göstermektedir.
Bunun yanında plan ve cephe düzenleri de, benzer sosyo-kültürel hayatı
paylaşan insanlar tarafından kurgulandığı için, genellikle ortaktır. Tez
çalışması kapsamında Çamlıhemşin’deki on bir ev ziyaret edilmiş olup, ölçekli
biçimde krokileri çizilerek plan düzlemindeki ve cephe düzenlerindeki mimari
ve yapısal özellikleri araştırılmıştır. Bu yapıların seçilmesinde belirleyici etken
eğimli topografya sonucu dağınık biçimde arazilere yerleşmiş olmalarıdır.
Evlerin bazılarını vadilerden görmek mümkünken bazıları içerlerde saklı
kalmaktadır. Bölgede yine topografya ile şekillenen dağ yollarının çok azı
araçla gidilebilecek genişlikte olduğundan yapılara ulaşmak pek kolay
olmamaktadır.
Yöre topografyası bölgenin evlerinin şekillenişinde de büyük rol
oynamaktadır. Evler en az iki katlı yapılmakta olup, ahır katı eğimi düzenlemek
için kullanılmaktadır. Yaşama alanı ahır katının üstüne, eğimden en uzak, en
ferah yere yerleşirken, evlerin en önemli mekanlarından biri olan ocak bölümü
ise yine eğime yaslandığı için daha karanlık ve serin olmaktadır.
Çamlıhemşin’de, eğimle şekillenen yapı kesiti (Şen, 1967, s.16)
Yapı kütlesini oluşturan malzemelere göre sınıflandırma yapan Gür’e
göre, bölgede genellikle ahır+bir veya ahır+iki katlı olan bu yapılar dört şekilde
görülmektedir:
1-Tüm yapının kaba yonu taşla yapıldığı örnekler,
323
2-Tüm yapının ahşap karkas ya da çivisiz ahşap geçme ile yapıldığı örnekler,
3-Ahır katının taşla, üst katların ahşap kaskas yapıldığı örnekler,
4-Taş, ahşap ve ‘göz dolma’nın birlikte kullanıldığı örnekler. Dördüncü bölümdeki yapılar arasında da üç çeşit yapı görülmektedir:
- kesme taşla yapılmış, ön cephesinde göz dolma olan evler,
- kesme taşla yapılmış, cumbası göz dolma olan evler,
- kesme taşla yapılmış, cumbası ahşap olan evlerdir (Kuzeydoğu
Anadolu’da Mimari, 2009, s.211).
Öte yandan, iç mekanlarda malzeme çok farklılık göstermemektedir.
Genellikle, bölme duvarlar ahşap geçme; ocaklar ve ahır katındaki duvarlar
taş örgü ile yapılmıştır. Ayrıca örneklere bakıldığında, 1.gruptan 4.gruba
doğru yapı kütlelerinin büyüdüğü de görülmektedir.
Resim 1. Galip Birgül Evi genel görünüm ve giriş kat plan krokisi
324
Resim 2. Sarıoğlu Konağı genel görünüm ve giriş kat plan krokisi
Çamlıhemşin’de incelenen yapıların plan özelliklerine bakıldığında, odaların
en mahrem alanda kaldığı, ocak salonlarının ise neredeyse dış sofa gibi kullanıldığı
tespit edilmiştir. ’Hayat’ ise, odalar ile ocak salonu arasında konumlanmaktadır. Evin
çekirdek yapısı ‘oda+hayat+ocak salonu’ndan oluşmaktadır. Yapı büyüdükçe bu
çekirdeğe misafir odaları ya da dış odalar eklenmektedir.
Resim 3. Fikriye Çamlı’nın Evi genel görünüm ve giriş kat plan krokisi
325
Resim 4. Ömer’in Evi genel görünüm ve giriş kat plan krokisi
Ahırın üstünde iki katlı yaşama alanları olan yapılarda, çekirdek yapı alt
katta olup ocak salonundan önce bir mekan daha mutlaka bulunmaktadır. Üst katların
planları ise çok çeşitlidir. Konaklarda misafir odalarının olduğu bölüm genellikle
üst katta olup, diğer bölümden bir kapı ile ayrılmaktadır. Misafirler ya eğimden
faydalanarak yapılmış bir köprü ile üst katın misafir odalarına geçmekte ya da ana
giriş kapısının açıldığı holdeki merdivenlerden misafir odalarına çıkmaktadırlar.
Konaklarda misafir ağırlamak önemli bir etkinlikti. Bu sebeple misafir odaları
genellikle konağın en özenilmiş mekanlarıdır.
Resim 5. Halil Efendi Konağı misafir odasından detay
(Kuzeydoğu Anadolu’da Mimari, s.222)
326
Resim 6. Reyhan Konağı misafir odasından detay
(Kuzeydoğu Anadolu’da Mimari, s.229)
Hayata açılan odalarda belirli bir düzen tekrarlanmaktadır. Odada
şömine, şöminenin olduğu duvarda dolap ve banyo bulunurken camların
önüne, oda boyunca uzanan ahşap sekiler yapılmıştır. Konaklarda ayrıca
pirinç karyolalar ve ahşap, aynalı komodinler de görülmektedir. Oda kapıları da
taşıyıcı sistemin bir parçası olarak tasarlanmış olup, kapı söveleri zeminden
tavana kadar uzanarak ahşap dikmeye dönüşmektedir. Bu ahşap taşıyıcılara,
duvarları oluşturan masif ahşap plakalar geçmeli olarak yerleştirilmektedir. Bu
yapım sistemi yöredeki yapılarda görülen karakteristik özelliklerdendir.
Genel özellikler bölgede tipik bir mimari olduğunu gösterse de her
yapının kendine has farklılıkları da bulunmaktadır. Tez çalışmasının konusu
olan Şerif Reyhan Konağı, bu sınıflandırmada 4. grupta olup, kesme taşla
yapılmış, cumbası ahşap, ön cephesinde ‘göz dolma’ tekniği kullanılmış bir
örnektir. Yapılar bu sınıflandırma içinde çeşitlenirken bir ya da birkaç özelliği
birlikte taşımaktadırlar.
Yapılan sınıflandırmalara girmeyen bazı istisnai özellikler süslemelerde
ve işçiliklerde görülmektedir. Örneğin, Reyhan Ailesi’nin evlerinden biri olan
Reyhan Konağı, cephesinde renkli derzleme ve çeşitli kalem işleri olan farklı
bir yapıdır. Tez çalışmasının konusu olan Şerif Reyhan Konağı ise kesme taş
327
işçiliğinin sıfır derzle yapılmasının yanısıra cephe taşlarında bosaj tekniğinin
uygulandığı istisnai bir örnektir. Tez çalışması süresince ziyaret edilen
konaklar dışında pek çok farklı ve değerli yapı araştırılmayı, belgelenmeyi ve
koruma çalışmaları yapılmasını beklemektedir.
Çamlıhemşin’deki tarihi konakların cephe düzenleri ve plan şemaları
ile ilgili az sayıda örneklem ile yapılan bu çalışma dahi göstermektedir ki plan
şemaları yapıların pansiyon olarak kullanımına son derece uygundur. Çok
sayıda oda ve yeterli ortak kullanım alanı bulunan bu plan tipleri pansiyon
işlevi ile yeniden kullanılmak istenen yapıları avantajlı kılmaktadır. Ev sahipleri,
tarihi konakları pansiyon olarak işletmek konusunda desteklenmeli ve
evlerinin turizm potansiyelini nasıl en verimli biçimde değerlendirebilecekleri
konusunda bilinçlendirilmelidirler.
Resim 7. Melik Konağı genel görünüm ve giriş kat plan krokisi
328
Resim 8. Ofluoğlu Konağı genel görünüm; giriş ve ikinci kat
plan krokileri
Resim 9. Efendiler Konağı genel görünüm ve
giriş kat plan krokisi
329
Resim 10. Tarakçı Konağı genel görünüm; giriş ve birinci
kat plan krokileri
3. ÇAMLIHEMŞIN’DEKI TARIHI KONAKLARIN KULLANIM
SORUNLARI, ÇÖZÜM ÖNERILERI VE KULLANIM POTANSIYELLERI
Çamlıhemşin’deki tarihi konakların kullanım sorunları, çözüm
önerileri ve kullanım potansiyelleri üç ana başlıkta toplanmıştır. Birinci
olarak tarihi yapıların kendilerine has sorunları mevcuttur ve bu sorunlar
çevresel faktörlerden, mevsimsel döngülerden, kullanım amaçlarından ve
kullanıcılardan kaynaklanabilmektedir. İkinci olarak kullanıcıların yapılarla
330
ilgili çeşitli sorunları tespit edilmiş olup yapılarda söz hakkına sahip çok
sayıda mirasçı olmasının en önemli sorun olduğu dikkat çekmektedir. Yapıda
tadilat yapmak için yeterli maddi imkân olmaması, imkân varsa bile yine diğer
mirasçıların tutumlarından ötürü bakım-onarım yapılamaması, mirasçıların
kullanım alternatiflerine sıcak bakmaması gibi pek çok insan kaynaklı sorun
tarihi konakların korunmasını zorlaştırmaktadır. Üçüncü olarak ise bölgeyle
ilgili genel kalkınma ve turizm politikalarının yetersizliği tarihi konakların
korunmasını engelleyen sorunlardandır. Özellikle tez çalışması sırasında
görülmüştür ki çok nitelikli tarihi konaklar dahi henüz Kültür Bakanlığı
tarafından tescil edilmemiş, korumaya alınmamıştır. Bölgedeki tarihi
konakların envanteri de bulunmamaktadır ve yok olmaya yüz tutan yapılar
dağların yamaçlarında göze çarpmakta iken envanter çalışmalarına bir an
önce başlanmasının gereği fark edilmektedir.
3.1 Yapısal Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Çamlıhemşin İlçesi, dağlarının yamaçlarında sayısı ve niteliği tespit
edilmemiş pek çok tarihi konağı barındırmaktadır. Bunlardan çok azı Kültür
Bakanlığı tarafından tescil edilmiş ve sahipleri tarafından bilinçli bir şekilde
bakım-onarımları yapılarak korunabilmiştir. Terk edilmiş ya da bakımsız
kalmış yapılar da ne yazık ki zamana yenilmektedir.
Koruma bilinci çerçevesinde, tarihi bir yapıyı korumanın en iyi yolu
onu aktif bir şekilde kullanmaktır. İçinde dört mevsim insan olan bir yapı,
herhangi bir su sızıntısında, etrafını kışın karlar kapladığında ya da penceresi
açılıp içeriye yabani bir hayvan girdiğinde, mutlaka kullanıcısı tarafından
korunacaktır. Bölgedeki yapılara bakıldığında, ev olarak kullanımın daha
hâkim olduğu görülmektedir ve bu kullanım şekli mevsimseldir. Yani, yaz
aylarında Türkiye’nin çeşitli illerinden insanlar gelip evlerini açarlar, bir süre
kalıp kış mevsimi yaklaştığında evlerini terk ederler. Bu kullanım şekli zorlu
kış mevsiminde, yapılar çevresel faktörlerle zarar gördüğünde müdahalenin
geç kalmasına ve yapısal bozulmaların artmasına yol açmaktadır.
Çamlıhemşin’deki konakların tarihsel değerleri ve mimari nitelikleri
açısından turizm potansiyeline sahip oldukları kesindir. Bunun yanı sıra plan
şemaları da pansiyon olarak kullanımlarına imkân vermektedir. Bu konakların
çoğu 19. yüzyılın sonlarında yapılmıştır ve o dönemde bölge insanları kalabalık
aileler şeklinde yaşadığı için plan şemaları da bu gerekçe ile şekillenmiştir.
Yapılarda tipik olarak görülen plan özelliklerine bakacak olursak, hayat adı
verilen ortak mekâna açılan odalar görülmektedir. Bazı plan şemalarında
misafir odaları ayrı bir bölümde toplanmış ve dışarıdan bağımsız girişleri
mevcuttur. Bu şekillenme yapıların bir kısmının ev bir kısmının pansiyon
olarak kullanımına da imkân tanımaktadır. Yine bazı plan şemalarında dış
odalar bulunması da aynı şekilde hem ev sahiplerinin hem de turistlerin
yapıda konaklamasını kolaylaştırmaktadır.
Tarihi konaklar özelinde yapısal bozulmaları arttıran en önemli faktör
mevsimsel kullanımdır. Bu soruna getirilebilecek en etkin çözüm ise yapıların
dört mevsim kullanımını sağlayan yeni işlev önerileri getirmektedir. Plan
331
şemaları da uygun olan bu tarihi konaklar “ev pansiyonculuğu” biçiminde
yeniden işlev kazanmalıdır. Tarihi konaklara önerilecek olan kullanımın,
bu yapıları tümüyle otele dönüştürmek olmadığı düşünülmektedir. Çünkü
otel işlevi çok daha fazla modern donatıya ihtiyaç duyar ve tarihi yapının
özgün donatılarına zarar verebilir. Örneğin bir otel odasında banyo, tuvalet
mekânları bulunur ancak pansiyon olarak yeniden işlevlendirilen tarihi bir
konakta her odaya banyo, tuvalet yapmak mümkün değildir. Yapılar, özgün
malzemeleri ve özgün kullanıcı donatıları değiştirilmeden, mevcut doğada ve
mevcut koşullarla bu yapılarda zaman geçirmek isteyen insanlara kiralanmalı,
ev sahiplerinin işletmeciliğinde pansiyon olarak kullanılmalıdır.
3.2 Kullanıcı Kaynaklı Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Çamlıhemşin’deki tarihi konakların yapılış amacı kalabalık aileleri bir
arada barındırmaktı. Bu yapıların inşa edildiği yıllarda evlerin her odasında
bir çekirdek aile barınırdı. Bazı çok büyük konakların içinde 40 kişilik ailelerin
yaşadığı bilinmektedir. Bugün bu kalabalık ailelerin çocukları, torunları
Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış biçimde yaşamlarını sürdürmektedir.
Atalarından kalan bu konaklarla hiç ilgilenmeyen mirasçılar olduğu gibi, hâlâ
bu konaklara en azından yazın ziyarete gelen, bakımlarını yapan az sayıda
insan da mevcuttur. Çok mirasçı olması kullanıcı kaynaklı sorunların temelini
teşkil etmektedir. Çok sayıda insan ilk olarak karar alma mekanizmalarını
etkilemektedir. İnsanların bir araya gelip yapıyla ilgili bir sorunu konuşması,
bakım onarım için gerekli masrafları paylaşması, yeni bir işlev verilecekse bu
konularda uzlaşmaları çok az örnekte mümkün olmaktadır.
Günümüzde hala hayatta olan ikinci kuşak insanlar, yani burada
doğmuş ancak gençlik yıllarında büyük şehirlere göç etmiş insanlar, genellikle
bu yapılarla ilgilidirler ve gerekli onarımları imkanları dahilinde tek başlarına
yapmaktadırlar. Ancak üçüncü kuşak çok daha kalabalıktır ve üstelik çoğu
bu yapılarda yaşamamış, belki buralara hiç gelmemiştir. Bu durumda, sıra
üçüncü kuşağa geldiğinde, yani ortalama on yıl içinde, yapıların iyice sahipsiz
ve bakımsız kalacağı kesindir. İroniktir ki bu sahipsizliğin en önemli sebebi
fazla sahipliliktir. Bu çoklu mülkiyet sorunlarına insanların aile arasında
çözüm bulmaya çalışması hiç kolay değildir. Mevcut devlet politikasında, özel
mülkiyet sorunlarına bir çözüm getirmek mümkün olmamaktadır.
Bu soruna çözüm olacak en iyi alternatif yine yapıların pansiyon
olarak kullanımında saklı olabilir. Pansiyon işletmeciliğinin aileden ya da
aile dışından birine verilmesi durumunda, pansiyondan elde edilen gelirlerin
bir fonda birikmesi sağlanabilir. Bu fondaki para öncelikle tarihi yapının
bakım-onarım masrafları için kullanılmalıdır. Daha sonra zamanla azalan
bakım onarım maliyetleri sonucunda fonda biriken fazla para senede bir kez
mirasçılar arasında paylaştırılabilir. Bu arada ziyaret amaçlı konağa gelen
mirasçıların da yine eskisi gibi konakta kalması sağlanabilir. Bu tip fonlar
oluşturularak yapıların bakım onarım masraflarının karşılanması İngiltere,
Fransa gibi ülkelerde sıkça görülmektedir. Koruma bilinci çerçevesinde, tarihi
bir yapıyı korumanın yollarından biri de sürekli bakım onarım yaparak yapının
çok daha ağır hasarlar almasına engel olmaktır. Bu konu üzerine araştırmalar
332
yapıldığında başka modeller de üretmek mümkündür. Önemli olan bu tip
bir kullanım modelinin çok mirasçısı olan her konak için uygulanmasını
sağlamaktır. Bu modeller bir kanuna ya da yerel yönetimlerin düzenlemelerine
mutlaka bağlanmalıdır, ailelerin kendi inisiyatiflerine bırakılmamalıdır. Aksi
takdirde çok mirasçı sorunu çözümsüz kalmaya devam edecektir. Bunun
sonucunda gelecekte sahipsiz ya da bakımsız kalan yapıların sayısının
artması kaçınılmazdır.
Kullanıcılar için tarihi yapıları korumak adına kullanabilecekleri maddi
kaynaklardan da bahsetmek mümkündür. Mevcut yasalarımızda tarihi mülkünü
korumak isteyen özel kişilere çeşitli destekler sunulmaktadır. Bunlardan en
aktif olarak kullanılan yönerge “21.7.1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 12. maddesine dayanılarak hazırlanan
ve 15.07.2005 tarih ve 25876 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
giren Taşınmaz Kültür Varlıklarının Onarımına Yardım Sağlanması”dır. Bu
yönerge detaylı olarak incelendiğinde kullanıcıyı başvuruyu nasıl ve ne
koşullarla yapacağı konusunda bilgilendirmektedir. Bu yönerge iki aşamalı
olarak mülk sahiplerine maddi destek sağlamaktadır. Bunlardan biri proje
yardımı diğeri de uygulama yardımı adıyla açıklanmaktadır. Öncelikle
yapılması gereken tarihi yapının Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından
tescil edilmesidir. Bunun ardından tescilli tarihi yapının rölöve, restitüsyon ve
restorasyon projelerinin çizdirilmesi gerekmektedir. Bu projelerin çizilebilmesi
için mülk sahibi sözü geçen kanundan yararlanarak gerekli başvuruları
yapmakta ve maddi destek almaktadır. Daha sonra çizilen projeler Kültür
Varlıklarını Koruma Kurulu’nun onayına sunulur. Onay alındıktan sonra
tarihi yapıda uygulama yapılmasının önü açılmış olur. Bu uygulama, kurul
tarafından onaylanan restorasyon projesi kapsamında gerçekleşmektedir.
Uygulama için de yine mülk sahibi maddi destek talep edebilir. Ne yazık
ki hem projelendirme hem de uygulama destekleri masrafların tamamına
yetmemektedir ancak mülk sahiplerinin maddi yükünü azaltmaktadır. Bu gibi
destekler konusunda mülk sahipleri yerel yönetimler tarafından yapılacak
toplantılar ile bilgilendirilmelidir.
3.3 Yerel Koruma Politikasına İlişkin Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Çeşitli kaynaklarda değinildiği üzere, Rize genelinde en önemli turizm
sorununun yatak kapasitesinin yetersizliği olduğu vurgulanmaktadır. Ancak
bir yandan da bu sorunu tespit eden kaynaklar tarafından bölgede bulunan
tarihi konakların kullanımına ilişkin öneri gelmediği görülmektedir. Bunun
yerine, kent merkezlerini çekici kılacağı düşünülerek bu alanlara tarihi değeri
olmadığı halde tarihiymiş gibi görünen yapılar yapılmasını önermek ülkemizin
her yöresi için yanlıştır. Koruma bilincinin yüksek olduğu toplumlarda bu tip
yapay tarihi dokular hiç ilgi çekmez ve çok eleştirilirken, bizim gibi koruma
anlayışının yeni oturtulmaya çalışıldığı toplumlarda bu yapay tarihi dokular
ne yazık ki hala popülerdir. Her şeyden önce bu tutumumuzu yeniden
gözden geçirmeli ve yeni kent merkezlerimizin günümüz modern mimarisini
iyi yansıtmasına uğraşmalı, ancak tarihi bir yapının yanına modern bir yapı
yapmak zorundaysak bunu iyice etüt edip tarihi yapıyı ön plana çıkaracak
malzeme ve oranlar kullanarak yeni yapılar yapmalıyız. Tarihi yapıyı kötü
333
şekilde taklit etmek ise ne yazık ki hala sürdürdüğümüz alışkanlığımızdır.
Her bölge Safranbolu tarihi kent dokusunda olduğu gibi yoğun tarihi yapıyı
bir arada bulunduramayabilir. Doğu Karadeniz bölgesinde de çoğunlukla
dağınık yerleşimler mevcutken ve eski kent merkezlerinde de çok az sayıda
tarihi yapı varken, yoğun tarihi dokuyu taklitler ile oluşturmaya çalışmak
sadece boşa harcanan emek, zaman ve maddi kaynaktır. Bu tip ufak çaplı
dönüşüm projeleri Rize ilçelerinde gündeme gelmektedir. Bu önerilerin tekrar
düşünülmesi, tartışılması gerektiği kesindir. Bu tip yapay tarihi doku yaratma
çabaları yerine, dağlık alanlarda onarım bekleyen görkemli konaklara
öncelik verilmelidir. Bu konakların bazıları o kadar büyük ve güzeldir ki müze
olarak mutlaka ilgi çekecektir. Pek çoğu ise Rize ilinde yetersiz olan yatak
kapasitesini arttırmak üzere pansiyon olarak yeniden işlevlendirilmelidir.
Bunun için Çamlıhemşin ilçesi pilot ilçe olarak değerlendirilip yerel yönetimin
katkısıyla, ilçede kaç tane konak olduğu, konakların kaçının tescilli olduğu,
tescilli olan yapıların kaçının projesinin çizilerek belgelendiği mutlaka tespit
edilmelidir. Bu tespitlerin yapılmasının ardından tescili yapılmamış nitelikli
yapılar hemen tescil edilmelidir. Daha sonra pansiyon olarak değerlendirilecek
olanların projeleri çizilmeli, restorasyon projesinde pansiyon işlevi için yapının
nasıl düzenleneceği belirtilmelidir. Koruma bilinci ile pansiyon olan yapıların,
harita üstünde yerleri gösterilmeli, bölgeye gelen misafirlerin konaklama
seçeneklerini bilmeleri sağlanmalıdır. Çamlıhemşin ilçe merkezinde
kurulacak bir turist yönlendirme ofisi sayesinde gelen misafirler pansiyonlara
yönlendirilmelidir.
Çamlıhemşin’deki turizm potansiyeli tartışılırken bu güne kadar
yanlış uygulanan turizm politikasına bir örnek vermek mümkündür. Ayder
Yaylası’ndaki yoğun ve niteliksiz yapılaşma bunun en somut örneğidir. Ayder
Yaylası, bölge için önemli bir turizm alanıdır ancak kırsal alanda bulunan
turizm potansiyelinin değerlendirilmemesi, Ayder Yaylası’nda yapılaşmanın
artmasına yol açmış ve doğal güzelliklerin bozulmasına sebep olmuştur. Oysa
ki, kırsal alana dağılmış pek çok değerli konak, başka yeni yapılar yapmaya
gerek kalmaksızın, özgün yapısını koruyarak, pansiyon işleviyle turizme
kazandırılsaydı Ayder Yaylası’nın bu derece otel ve pansiyon yapılarıyla
dolmasına gerek kalmayacaktı. Sadece Ayder Yaylası üzerinden sürdürülen
turizm politikası son derece yetersiz, Ayder Yaylası özelinde de pek çok
soruna sebep olmuş durumdadır. Çamlıhemşin İlçesi’nde çok yönlü, çok
alternatifli turizm olanaklarının olduğu fark edilmeli ve bu yönde yeni turizm
olanakları desteklenmelidir.
4. SONUÇ
Şerif Reyhan Konağı, sürekli bakım sayesinde kapsamlı restorasyona
gereksinimi olmayan bir sivil mimari örneğidir. Bu durum, bir yapının kullanıcı
ile birlikte yaşadığında canlı kaldığının, kullanıcı gerek duydukça hasar alan
yerlerine zamanında bakım-onarım yapıldığında restorasyon gereksiniminin
ortadan kalktığının göstergesidir. Tarihi konakları pansiyon olarak kullanmak
sürekli bakım onarım yapılmasına olanak sağlayacaktır.
334
Mevsimsel kullanım sonucunda yaz ayları dışında boş kalan yapılara, kısa
yaz döneminde ne kadar bakılıyor olsa da, kış aylarında zorlu hava koşulları
sonucu yapısal bozulmalar oluşmaktadır. Yerel yönetimlerin katkısı ile mülk
sahibi tarafından oluşturulacak fonlar sayesinde hem bu yapıları deneyimlemek
isteyen insanlara olanak sağlanacak, hem bu sivil mimari tanınacak, hem de
konaklar kendi bakım masraflarını kendileri karşılamış olacaklardır.
Konaklama modeline ek olarak, bölgede ‘ev-müze’ kavramı
çerçevesinde yapıların gezilebilmesine de olanak yaratılmalıdır. Bunun
için öncelikle konakların tespiti ve gezi rotaları oluşturulmalıdır. Yine
yerel yönetiminin katkısıyla Çamlıhemşin’e gelen tursitler doğru şekilde
yönlendirilmeli, gerek gezi gerekse konaklama imkanları ilçeye gelen
misafirlere aktarılmalıdır.
Sonuç olarak, Çamlıhemşin’deki konaklar için turizm kesinlikle bir
amaç olmamalı ancak konakların korunması için en güçlü araçlardan biri
olarak değerlendirilmelidir. Konakların yok olmaması için bakım-onarımın
sürekliliğinin sağlanması, bakım-onarımın sürekli olması için kaynak
yaratılması, kaynağın sürekli olması için konakların, misafirler için ilgi çekici
ve ulaşılabilir hale getirilmesi gerekmektedir. Bu sistem, döngüsel bir yapıya
sahip olduğu için bir kez oturtulduğunda sistemin her parçası için süreklilik
sağlanabilecektir. Günümüzde artık korumaya bakış açısının “yarım asırda
bir yapıya ağır ameliyatlar yaparak onu kurtarmak” olmadığı iyi kavranmalı,
yapıların insanlar için yapıldığı unutulmadan, boş kalıp yok olmamaları için
çaba gösterilmelidir.
Not: Kaynağı belirtilmeyen tüm fotoğraf ve plan krokileri, Sevi Reyhan Ufuk’a aittir.
KAYNAKLAR
Gür, Ş. Ö., (2000). Doğu Karadeniz Örneğinde Konut Kültürü, YEM Yayınları, İstanbul
Şen, N., (1967). Rize’den Beş Ev, İTÜ Yayınları, İstanbul
Cumhuriyetimizin 75. Yılında Rize. (1998). Başbakanlık Basımevi, Ankara.
Doğu Karadeniz’de Kırsal Mimari, (2005), Milli Reasürans T.A.Ş.
Kuzeydoğu Anadolu’da Mimari, (2009), Milli Reasürans T.A.Ş.
Reyhan, T., (2010). Kişisel Görüşme
Reyhan, M., (2010). Kişisel Görüşme
335
ALTERNATİF TURİZMDE HİZMET SEKTÖRÜNÜN ÖNEMİ
Taner EROL
Uzman, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu
[email protected]
Özet: Turizm sektörünün ulusal ekonomiye olan önemli katkıları bilinen bir gerçektir.
Bu nedenle, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler turizm faaliyetlerine artan bir şekilde
önem vermekle beraber bir takım ciddi problemlerle de karşı karşıyadırlar. Bu
problemlerin en önemlilerinden biri de hizmet sektörüdür. Hızlı gelişen turizm sektörü
eğitimli personel ihtiyacı duymaktadır.
Sürekli gelişme ve büyüme içindeki turizm sektöründe, turizmci, otel işletmecisi
ve yöneticisi olarak, seyahat acentelerinde, yiyecek ve içecek sektöründe hava
yolları ve limanlarda, yurtiçinde ve yurtdışındaki otellerde, tatil köylerinde, turizm
acentelerinde eğitilmiş insanlara ihtiyaç vardır. Zira turizmin gelişmesi için gerekli
olan alt ve üst yapıdan, polis, itfaiye, sağlık hizmetleri gibi çeşitli hizmetlerden bölge
halkı da faydalanacaktır. Bu nedenle özellikle alternatif turizm sektöründe söz sahibi
olabilmek için dünya insanına hitap edebilen bir yapıya sahip olmamız gerekir. Bunu
başarabilecek bir durumda olabildiysek piyasada da yerimizi alabilmişiz demektir.
Bölgemizde yapılması düşünülen alternatif turizm çeşitlerinden bazıları şunlardır:
Kongre Turizmi, Spor Turizmi, Macera Turizmi, Kültür Turizmi, Eko Turizmi ve Termal
Turizm. Görüldüğü üzere bu alanlar oldukça profesyonellik gerektiren alanlardır.
Bunun için alternatif turizm olarak belirlenen yerlerde ciddi bir eğitimli personel
ihtiyacı doğacaktır. Bunu karşılamak için bütün eğitim kurumlarını buna göre yeniden
yapılandırmak gerekir.
Anahtar Kelimeler: Turizm, Alternatif Turizm, Hizmet Sektörü, Eğitimli Personel.
1. GİRİŞ
Teknolojinin hızla gelişmesi ile birlikte sınırların ortadan kalktığı dünya artık küresel köy adını almış durumdadır. Bu hız bazı sektörlerin de ön
plana çıkmasına olanak sağlamaktadır. Bunların başında ise turizm sektörü
gelmektedir. İnsanların bu sektöre ilgisi turizm sektörünün geliştirilmesini elzem kılmıştır. Sonuç olarak, dünyanın küresel bir pazar halini alması, turizmin
de kendini yenilemesini zorunlu hale getirmiştir.
Dünya turizminin üretimdeki payının arttığı son yıllarda bu sektöre
yönelik olarak atılan adımlar turizm hareketlerinin de batıdan doğuya doğru
kaymasını sağlamaktadır. Turizm değerlerine sahip olan ülkeler, dünya turizminden aldığı paylarını da artırırken, söz konusu artışa paralel olarak; alt yapı
yatırımlarının artması, sağlık ve güvenlik alanındaki iyileşmeler de turizmin
gelişmesinde rol oynayan önemli faktörler arasında yer almaktadır. Stratejik
konumu, deniz-kum-güneş zenginliği, kültür ve doğal kaynaklarının zenginliği, doğu ile batıyı buluşturan Türkiye’nin turizm gelirlerine katkı sağlayan etkenler olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğal ve kültürel zenginliği yanında, her
bölgenin birbirinden farklı yapısı Türkiye’yi cazibe merkezi haline getirmektedir (Ulusan ve Batman, 2010:244-245).
336
Ancak yukarıda işaret edilen olumlu tabloya karşı, gelişmekte olan ülkelerin turizm pazarından aldıkları payı artırmaları oldukça güç görünmektedir. Bunun nedeni, çok sayıda ülkenin yukarıda ifade edilen değerlerin bir
kısmına veya bütününe sahip olmasıdır. Turizm pazarındaki payı artırmak için
yapılması gerekenler ise; sunulan turizm hizmetlerinin ve ürünlerin çeşitlendirilmesi yani alternatif turizm faaliyetlerinin geliştirilmesidir. Ancak bu şekilde
rakipler karşısında daha güçlü bir yapıya kavuşmak mümkün olacaktır (Öztürk ve Yazıcıoğlu, 2002:2). Alternatif turizmin doğuşu ile birlikte önemli bir
sorun da ortaya çıkmıştır, o da hizmet sektörüdür.
Verilen hizmetin tüketici beklentilerini tatmin etmesi, hizmet kalitesinin
bir ölçüsüdür. Dolayısıyla hizmet sektöründe en önemli unsur, müşteri tarafından algılanan kalitedir. Hizmet kalitesinin önemi her geçen gün daha iyi
anlaşılırken, kaliteyi önemsemeyen kuruluşlar bu yoğun rekabet ortamında
zor duruma düşeceklerdir. Hizmet kalitesi kadar, hizmetlerle ilgili şikayetleri
ortadan kaldırmaya dönük düzenlemeler de büyük önem taşımaktadır. Çünkü hizmet kullanıcıları olarak insanlar herhangi bir problemle karşılaşmadıklarında değil, problemlerine çözüm sunulmasındaki kaliteden daha çok hoşnut kalmaktadırlar ( Zengin ve Erdal, 2000:50).
Tüm personelin katılımına dayalı bir yönetim modelinin hayata geçtiği
hizmet işletmelerinde tüketicilerin tatmini büyük önem taşımaktadır. Böylelikle söz konusu modelin uygulandığı işletmelerde karşılaşılan tüketici şikayetleri azalırken, tüketici tatmini ise yükselmektedir. Bu yükseliş, potansiyel ve
gerçek tüketiciler arasında kulaktan kulağa iletişimin artmasına olanak sağlamaktadır (Zengin ve Erdal, 2000:55).
Bu çalışmada alternatif turizmin gelişmesinde hizmet sektörünün öneminden bahsedilmiştir. Dört bölümden oluşan çalışmanın ikinci bölümünde
turizm ve alternatif turizm ile ilgili genel bilgiler verilmiştir. Üçüncü bölümde
alternatif turizm’de hizmet sektörünün öneminden bahsedilmiştir. Dördüncü
bölümde ise sonuç ve öneriler yer almaktadır.
2. TURİZM
Latince’de dönme hareketi olarak ifade edilen “tornus” sözcüğü turizm kavramının kökenini oluşturmaktadır. Dairesel bir hareketi, bazı site ve
yörelerin ziyaretini, iş ve eğlence amacıyla yapılan yer değiştirme hareketini
ifade eden “Tour” deyimi ile “touring” deyimi de “tornus” sözcüğünden türemiştir. Benzer anlam taşıyan “Touring” kavramı ise zevk için yapılan, eğitsel ve
kültürel özellik gösteren seyahatler için kullanılmaktadır. Sonuç olarak “tour”
kelimesi, bir hareket, dolaşma ve başlangıç yerine geri dönüş olarak tanımlanmaktadır (Ünlüönen ve diğerleri, 2007:16-17). Turizmin ilk tanımı 1905 yılında E.Guyer Greuler tarafından yapılmıştır. Greuler tarafından turizm; «Ticaret, endüstri ve küçük sanatların gelişmesi ve ulaştırmanın mükemmelleşmesi
üzerine, özellikle halkların ve toplumsal sınıfların daha çok kaynaşmasının
sonucu olarak artan dinlenme, hava değişikliği ihtiyacı ve çevre güzelliğine
337
karşı duyulan eğilim, doğadan zevk almaya dayanan yakın zamanların bir
olayıdır.» şeklinde yorumlanmıştır (Demir ve Çevirgen, 2006:17). Bilim adamları turizm olayının başlangıcını yazıyı, parayı ve tekerleği ilk bulan ve kullanan Sümerlere yani M.Ö. 4000 yıllarına kadar dayandırmaktadır. Bacasız
fabrika olarak nitelendirilen turizm sektörü, özellikle II. Dünya Savaşı’ndan
sonra ülkeler açısından önemli bir gelir kaynağı halini almıştır (Yıldız ve Kalağan, 2008:42). İkinci dünya savaşından sonra özellikle batıda sosyal turizm
artış göstermiştir.Avrupa ülkeleri arasında yaşanan uluslararası turizmin yönü
zaman içerisinde Akdeniz’deki ülkelere dönmüştür. Uluslararası turizmden
payını söz konusu ülkelerin yanı sıra diğer bölgeler ve ülkeler de almıştır.
Ülkemize bakıldığında turizm sektörü, yatırım, istihdam ve katma
değer büyüklüğü ile tüm hizmet sektörlerimiz içerisinde öne çıkmaktadır.
Sektörün ulusal ekonomiye olan önemli katkıları herkes tarafından bilinen
bir gerçektir (Eleren ve Kılıç, 2007:235). Turizm potansiyeline sahip ülkeler
yaşanan hareketlilik sayesinde atıl ve kullanılmayacak değerlerin de harekete
geçirilmesine olanak sağlamaktadır. Böylelikle hem istihdama hem ülke gelirinin artışına hem de elde edilen gelirin eşit dağılımına katkı sağlamaktadır.
Sektörün gelişmesi metropoller ya da büyük şehirler gibi kırsal bölgelere de
ekonomik katkı sağlamaktadır. Özellikle gerek alt ve üst yapı gerekse kamu
hizmetlerinden yeterli ölçüde yararlanamayan kırsal kesim, turizmin gelişerek
yaygın hale gelmesi sonucunda, sunulan hizmetlerden eşit bir şekilde faydalanacaktır. Turizmin yönü konusunda Peters 1969 yılında; “turizm sektörü özelliği nedeni ile gelişmeyi endüstriyel merkezlerden kırsal merkezlere
taşımaktadır.” şeklinde görüş bildirmiştir. Bu nedenle gelişmekte olan ülkeler turizmden hedefledikleri payı alarak ekonomiyi iyi bir konuma getirmek
için sahip oldukları değerlere, bu değerlere yeterince sahip olmayan gelişmiş ülkelerin vatandaşlarını çekmeyi istemektedirler (Öztürk ve Yazıcıoğlu,
2002:2).
2.1. Alternatif Turzim
Günümüz modern çağı, insanların turizmden beklentilerini de çeşitlendirmiştir. Turistler için deniz-kum-güneş üçlüsünün yanı sıra artık su sporları, dağcılık, tarihi ve kültürel zenginliğe sahip mekanları ziyaret, sağlık ve
termal turizmi, yayla turizmi vb. faaliyetler de büyük önem taşımaya başlamıştır. Güneşin, denizin ve sahillerin kullanıldığı kitle turizmine seçenek olarak
doğan alternatif turizm, Turizm Bakanlığı Turizm Terimleri Sözlüğü’nde şu şekilde tanımlanmıştır: “Sosyal ve ekolojik uyuma,yerel ve yabancı girişimcilerin
işbirliğine ve gelişmede yerli malzeme kullanılmasına öncelik verme amacını
güden turizm çeşidi olarak tanımlanmaktadır” (Hacıoğlu ve Avcıkurt, 2008:8).
Aşağıda alternatif turizmin gelişmesi için bazı tespitler yer almaktadır.
 Turizmin gelişmesinde insan faktörü de büyük önem taşımaktadır.
 Hizmetin en kaliteli biçimde sunulması ancak donanımlı bireyler sayesinde olmaktadır.
338
 Alternatif turizmde iddialı hale gelebilmek için yerleşkelerde
mutlaka kalifiye personelin görevlendirilmesi gerekmektedir.
Alternatif turizm faaliyetleri şunlardır;
• Kongre Turizmi
• Spor Turizmi
• Macera Turizmi
• Kültür Turizmi
• Eko Turizm
• Termal Turizm
• Gençlik Turizmi
2.1.1. Kongre Turizmi
Turizm çeşitlerinden bir diğeri de kongre turizmidir. Son yıllarda ülkemiz açısından da önemi hızla artan kongre turizmi gelecek için umut veren
bir daldır. Çeşitli alanlarda yapılabilecek tartışma konularını seçerek belirli
aralıklarla konferans, panel, seminer ve kongre gibi çalışmaların uluslararası
niteliğe sahip meslek kuruluşları tarafından düzenlenmesi bu turizm şeklini
oluşturmaktadır (Ulusan ve Batman, 2010:247).Bu sektörün ülkelere sağladığı katkılara bakılacak olursa, 1995 yılında ABD konferans ve toplantı
sektöründen ekonomiye doğrudan 200 milyar dolar civarında katkı sağlamıştır. Uluslararası nitelikteki büyük toplantılar ev sahibi olan ülkeler açısından
büyük bir önem arz etmektedir. Çünkü yerel ekonomiye canlılık kazandıran
organizasyonlara iştirak eden katılımcılardır. Yukarıda belirtilen kazanımları
elde edebilmek için kongre merkezi seçilecek olan şehrin belirlenen ölçütlere
sahip olması gerekmektedir (Öztürk ve Yazıcıoğlu, 2002:3).
2.1.2. Termal Turizm
Alternatif turizm çeşitlerinden birisi de sağlık turizmi adı altındaki termal turizmdir. İçeriklerinde erimiş mineral bulunan maden sularının dinlenme,
zindeleşme, tedavi vb. amaçlarına dönük olarak kullanımından doğan bir dizi
ilişkiden kaynaklanan termal turizm, insanlar tarafından yoğun şekilde talep
görmektedir. Dünyada termal turizme olan ilginin hızla artması Türkiye’yi de
bu alanda çeşitli yatırımlar yapma konusunda harekete geçirmiştir. Bu turizme
dönük olarak sadece Almanya’da yılda sekiz milyon dolayında iç ve dış turiste
hizmet sunulduğu bilinmektedir (Kozak ve diğerleri, 2008:20).
2.1.3. Kültür Turizmi
Toplumun sahip olduğu maddi ve manevi değerlerinin toplamı olarak
tanımlanabilen kültürün turizm ile iç içe olması kaçınılmazdır. Bu birliktelik
339
incelendiğinde; eski sanat eserlerinin, tarihi yapıların, müzelerin, eski uygarlıklara ait kalıtların görülmesi amacıyla yapılan seyahatler, araştırma ve inceleme için yapılan geziler kişilerin ufuklarını açmakta ve kültür turizmini oluşturmaktadır. Ülkemizde son yıllarda kültür turizmine olan talep artış göstermiştir.
(Hacıoğlu ve Avcıkurt, 2008:190).
2.1.4. Macera Turizmi
Uç bir deneyime ön ayak olan, kişilerin kendi fiziksel ve duygusal
potansiyellerini sergileyebilecekleri bir çevrede, özgür olarak seçilmiş rekreasyonel bir faaliyet olarak tanımlanan macera turizmi, genellikle açık hava
faaliyetleridir. (Hacıoğlu ve Avcıkurt, 2008:75).
2.1.5. Gençlik Turizmi
Gençlik turizmi, belli yaş dilimleri arasındaki gençlerin kamu ve özel
organizasyonların sağladığı destek ve teşviklerden faydalanarak gerek ülkemiz içinde gerekse ülkemiz dışında yaptıkları seyahat ve konaklamalarından
oluşan ekonomik, sosyal ve kültürel bir olgudur. 15—25 yaş arasında bulunan
gençlerin seyahat etmesindeki amaçlarını şu şekilde sıralanabilmektedir (Öztürk ve Yazıcıoğlu, 2002:9-10):
-
Merak ve değişikleri arama isteği
-
Eğlenme
-
Eğitim ve spor faaliyetlerine katılma isteği
2.1.6. Spor Turizmi
Gelişen ve hızla büyüyen dallardan biri olan sporu turizmden ayrı
düşünmek imkansızdır.Turizm seçeneklerinin artış göstermesi insanların yeni
turizm çeşitleri arayışına girmelerine olanak sağlamaktadır. Turistlerin bu yeni
arayışlarını şekillendiren turizm türlerinden biri de “Spor Turizmi”dir. (Ulusan
ve Batman, 2010:251).
2.1.7. Eko-Turizm
Eko turizm; yerel değer ve normları dikkate alan, küçük ölçekli, yavaş
bir gelişme trendi gösteren, yerel emek ve sermayeyi iyi bir şekilde kullanmaktır. Yeni bir kavram olarak hayatımıza giren eko-turizm, kitle turizminin
getirmiş olduğu olumsuz yönleri ortadan kaldırmaya yönelik olarak meydana
gelmiştir. Dengeli turizm geliştirme kavramında çevrenin ve kültürün korunması birincil önem arz etmektedir. (Öztürk ve Yazıcıoğlu, 2002:8).
340
3. ALTERNATİF TURİZM’ DE HİZMET SEKTÖRÜNÜN ÖNEMİ
Alternatif turizmin yardımcı unsurları arasında yer alan ve hayatımızın her alanında değişik şekillerde karşımıza çıkan hizmet kavramı özellikle
şirketler tarafından çok büyük önem taşımaktadır. Soyut bir kavram olan hizmetin, herhangi bir şekilde envanteri tutulamamakta, saklanamamakta, standartlaştırılamamakta, üreticiden tüketiciye direkt geçmekte, görsellik nesnellik ve mülkiyet ilişkisi bulunmamaktadır. Günümüzde, işletmelerin temel
faaliyet alanları kapsamında ürettikleri çekirdek ürün, anlaşılması gereken,
işletmeler tarafından tüketicilere sunulan mallara yönelik destek hizmetler
olarak iki farklı boyutta ele alınan hizmet kavramının, sistematik bir biçimde
ve teknik boyutuyla ele alınışı 1700’lü yıllara rastlamaktadır ( Zengin ve Erdal,
2000:47).
Ana Britannica’da “ekonomide, elle tutulur maddi ürünler dışında her
türlü yararlı çalışma ve etkinliğin üretildiği sektör” olarak tanımlanan kavram,
İktisat Terimleri Sözlüğü’nde ise, “Gereksinimleri karşılama ve üretildiği anda
tüketilme özelliklerine sahip her türlü etkinlik” olarak ifade edilmektedir (Eleren ve Kılıç,2007:239).Hizmet sektöründe başarı grafiği ancak hizmet kalitesinin ölçülmesi ile ortaya çıkmaktadır. Hizmet kalitesinin ölçümü, işletmelerin
müşteri gözüyle değerlendirilmesi ile sağlanmaktadır. Diğer yandan hizmet
işletmelerinde kalite ve performans göstergelerinin belirlenmesi ve ölçülmesi
zor olmaktadır. Çünkü hizmet kavramının kazandırdığı faydanın nicel ölçütlerle değerlendirilmesi zordur (Eleren ve Kılıç, 2007:237).
3.1. Personel Eğitimi
Hizmet sektöründe dikkat edilmesi gereken konuların başında personel eğitimi gelmektedir. Hizmet alanına göre eğitilmiş personellerin var olması
işletmeler için önemli bir açığı kapatmaktadır. Personel eğitimi için dikkat edilmesi gereken bazı hususlar aşağıda belirtildiği gibidir.
 İşletmeler mevcut yerel potansiyeli değerlendirerek hem işletmelerine
kalifiye eleman kazandırmak, hem de istihdama katkı sağlamaktadır.
 Bu eğitimi başta şehirde bulunan üniversiteler ve benzeri eğitimleri
veren orta öğretim kurumları bunun yanı sıra halk eğitim merkezleri
ve çeşitli STK’lar üstlenmelidir.
 Yerel yönetimler ve kamu kurumları bu eğitimlerin her aşamasında
aktif rol oynamalıdır.
 Hizmet sunacak personele; diksiyon, hitabet, iletişim, halkla ilişkiler,
öfke yönetimi, stres yönetimi,zaman yönetimi gibi bir çok eğitim verilmelidir.
 Özellikle yabancı dil problemlerini bütün turizm faktörlerinde çözmek
gerekir. Bir turist iletişim noktasında aksaklıklar yaşadığı taktirde
tatilinin değerlendirmesi negatif olacaktır.
341
 Sektörde çalışmayı düşünen kişilere evrensel ölçülerde eğitim programları düzenlenmelidir.
Müşterilerin beklentilerini karşılayarak memnun etmenin temel esasları ise aşağıdaki gibidir.
 Müşterinin ismini öğrenerek ona ismi ile hitap etmek gerekmektedir.
 Hedef pazara yönelik ürün ve fiyat politikası belirlemek gerekmektedir.
 Müşteriye sürprizler hazırlamak; ufak hediyeler, eşantiyon eşyalar
veya şefin ikramı bir tatlı gibi ufak ekstralar sunulmalıdır.
 Samimi bir ortam oluşturulmalıdır.
 Mönü basit ama özel yemekler içermelidir.
 Her zaman müşterinin olumlu bir izlenimle karşılanıp ayrılması sağlanmalıdır.
 Müşteriyi bekletmeden servisi zamanında yapmalıdır.
Aşağıda müşterilerle iletişim kurarken dikkat edilecek birkaç önemli nokta belirtilmektedir.
 Müşterilerle düzenli olarak temas kurulmalıdır.
 Memnun olup olmadıkları sürekli takip edilmelidir.
 Müşteri şikâyetlerine karşı duyarlı olunmalıdır.
 Çözüm ortaklarına dikkat edilmelidir.
4. SONUÇ
Tüketicilerin beklentilerine bağlı olarak, kalite ve hizmet kavramı topluma, toplumun kültürel gelişimine, beğeni ve alışkanlıklarına göre değişen bir
kavramdır. Amaç müşteri beğenilerini ve gereksinimlerini daha iyi yakalamak
ve rakiplerinden daha iyi mal ve hizmet üretmektir.
Ülkeler, turizm pazarından aldıkları payı artırabilmek için turistlerin
beklentilerini karşılayacak alternatif turizm çeşitlerini planlamak ve geliştirmek zorundadırlar. Bu açıdan son dönemde alternatif turizm çeşitleri ülke
ekonomileri için oldukça önemli hale gelmiştir. Alternatif turizmin beklentileri
karşılayabilmesi için hizmet sektörünün de aynı oranda gelişmesi gerekmektedir. Genel olarak hizmette kaliteyi tanımlamak ve ölçmek zordur. Eğer söz
konusu hizmet insanlar arası etkileşimin yoğun olduğu bir hizmetse, hizmet
algısı sürekli değişiklik gösterebilmekte, sunulan hizmetin kalitesi ise müşteriden müşteriye, üreticiden üreticiye değişebilmektedir.
342
Hizmet işletmelerinde tüketicilerin tatmini büyük önem taşımaktadır.
Bunu başaran işletmelerde, karşılaşılan tüketici şikâyetleri azalacak ve böylece tüketici tatmini yükselecektir. Bu yükseliş, potansiyel ve gerçek tüketiciler arasındaki iletişimin artmasına olanak sağlamaktadır. Hizmetlerdeki kalite
yönetimi uygulamalarında, hizmetin ana bileşeni insandır. İnsanı gözetmeden, yalnızca ürün ve malzemelerde kalitenin sağlanması ve kalite düzeyinin
yükseltilmesi mümkün değildir. Mal üretiminde olduğu gibi, hizmet üretiminde
de insan kalitesi büyük önem taşımaktadır. Özellikle alternatif turizmde istenilen yere gelebilmek için gerekli alt yapının yanında insan faktörünü de göz
ardı edemeyiz. Mükemmel binalarımıza ya da işletmelerimize hayat verecek
olan çalışan personelimiz olacaktır. Bunun için bizi ve kurumumuzu en iyi
şekilde temsil edecek personel ihtiyacımızı karşılamamız gerekmektedir. Gerekli olan eğitim de ilgili bütün kurum ve kuruluşların desteği ile sağlanabilir.
Alternatif turizm ve hizmet sektörü aynı ölçüde paralel olarak gelişirse turizmdeki hedefler daha iyi tutturulabilecektir.
KAYNAKLAR
Demir, C. ve A. Çevirgen (2006). Turizm ve Çevre Yönetimi. Ankara: Nobel
Yayın Dağıtım.
Eleren, A. ve B. Kılıç (2007). Turizm Sektöründe SERVQUAL Analizi ile Hizmet Kalitesinin Ölçülmesi ve bir Termal Otel’de Uygulama.Afyon Kocatepe
Üniversitesi Dergisi 19(1), 235-263.
Hacıoğlu, N. ve C. Avcıkurt (Ed.) (2008). Turistik Ürün Çeşitlendirmesi. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Kozak, N., M. Kozak ve M. Kozak (2008). Genel Turizm.Ankara: Detay Yayıncılık.
Öztürk, Y. ve İ. Yazıcıoğlu (2002). Gelişmekte Olan Ülkeler için Alternatif
Turizm Faaliyetleri Üzerine Teorik Bir Çalışma, Gazi Üniversitesi Ticaret ve
Turizm Eğitim Fakültesi Dergisi, 2,183-195.
Ulusan, Y. ve O. Batman (2010). Alternatif Turizm Çeşitlerinin Konya Turizmine Etkisi Üzerine Bir Araştırma, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, 23,244-260.
Ünlüönen, K., A. Tayfun ve A. Kılıçlar (2007). Turizm Ekonomisi. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım
Yıldız, Z. ve G. Kalağan (2008). Alternatif Turizm Kavramı ve Çevresel Etkileri.Yerel Siyaset. 35,42-44.
Zengin, E. ve A. Erdal (2000). Hizmet Sektöründe Toplam Kalite Yönetimi,
Journal of Qafqaz University, 3(1), 43-56.
343
ÖĞRETMEN ADAYLARININ “TURİST” KAVRAMINA YÖNELİK
ALGILARI VE DOĞU KARADENİZ BÖLÜMÜNDE TURİZMİN
GELİŞTİRİLMESİNE YÖNELİK GÖRÜŞLERİ
Yılmaz GEÇİT1 ve Numan BULUT2
1
2
Doç. Dr., Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Eğitim Fakültesi
[email protected]
Arş. Gör., Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Eğitim Fakültesi
[email protected]
Özet: Turizm kısaca, “boş zamanını geçirmek için ya da rekreasyon amacıyla seyahat
eden kimselerin yolculukları ve geçici süreyle konaklamaları sonucu ortaya çıkan olaylar ve ilişkiler bütünüdür” şeklindeki tanımlanmaktadır. Bu turizm faaliyetlerine katılan
bireylere ise turist denilmektedir. Bu çalışmada Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
Eğitim Fakültesinde öğrenim gören öğretmen adaylarından 100’ünün turist kavramına
yönelik algıları ve yörede turizmin geliştirilmesi için öncelik verilmesi gereken çalışmalara yönelik görüşleri ele alınmıştır. Böylece ülkelerin ekonomik kalkınmasında oldukça önem taşıyan ve bacasız sanayi olarak nitelendirilen turizm faaliyetlerine katılan
turistlerin, öğretmen adaylarının zihinlerindeki algısı metafor tekniği ile ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu amaçla Turist ……… gibidir veya benzer. Çünkü ……………..
şeklinde yarı yapılandırılmış bir form oluşturularak öğretmen adaylarına sunulmuştur.
Bu formu dolduran 100 öğretmen adayı 67 geçerli metafor oluşturmuştur. Bu metaforların açıklamaları esas alınarak bunlar toplam 4 kategori altında sınıflandırılmıştır.
Bu kategoriler sırasıyla ekonomik unsur olarak turist (para, banka, ayaklı dolar, baba,
hazine vb.), klasik boyutuyla turist (seyyah, gezgin, coğrafyacı, göçebe vb.), kültürel
etkileşim boyutuyla turist (arı, mozaik, köprü vb.) ve reklam boyutuyla turist (kitap,
tanıtım aracı) kategorileridir. Öte yandan öğretmen adaylarının %31’i yörede turizmin
geliştirilmesi için öncelikli olarak doğa, %24’ü yayla, %11’i dağ, %10’u rafting, %6’sı
kış, %5’i ise deniz turizminin geliştirilmesi gerektiğini düşünürken, %13 gibi önemli
bir oran ise belgesel ve tanıtıma öncelik verilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Özellikle
yörenin tanıtılmasının önemine vurgu yapan tespit oldukça dikkat çekicidir. Çünkü
son dönemlerde Arap turistlerin yöreye yönelik ilgileri de düşünülerek, daha etkin bir
reklam kampanyasının yapılması, yöreyi tanıtıcı videolarla Arap ülkelerinde etkin bir
çalışmanın yürütülmesi yörenin kısıtlı olan ekonomik potansiyelini canlandırmaya
yönelik önemli katkılar sağlayabileceği düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Öğretmen Adaylarının Görüşleri, Turizm, Turist, Metafor.
1. GİRİŞ
İnsanlar kavramları anlatırken bazen o kavramın yerine başka bir
kavram kullanabilir. Bundaki amaç kendini karşıdaki kişiye daha iyi anlatmak
ve o kişiyle iletişimi daha sağlıklı gerçekleştirmektir. Bu gibi durumlarda
kullandığımız tekniğe metafor denir. Metaforlar, bir kişinin bir kavramı ya da
olguyu algıladığı biçimde, benzetmeler kullanarak ifade etmesidir (Aydın,
2010:). Metaforlar bireydeki yaratıcılığı geliştirir ve kendilerinin daha iyi ifade
etmelerini sağlar. Aslında metaforlar bireylerin zihin yapısını yansıtan en iyi
unsurdur ve insanların hayal güçlerini geliştirmesine yardımcı olur (Girmen,
2007). Metafor akademik çalışmalar olarak ülkemizde son zamanlarda ilgi
344
duyulan çalışma tekniği olarak karşımıza çıkmaktadır. Metafor çalışmalarına
örnek olarak Özer ve diğerleri (2012) tarafından yapılan çalışmada ortaöğretim öğrencilerinin turizm kavramına yönelik metaforik algıları tespit edilmiştir.
Karabük ilinde yapılan çalışmada olgu bilimi deseni kullanılmış ve çalışma
sonucunda 5 farklı metafor kategorisi bulunmuştur. Çalışmada klasik turizm
anlayışının yanı sıra Karabük ilinin kültürel yerlerini de ön plana çıkaran bulgular da tespit edilmiştir. Şahin (2012) ‘Ortaöğretim Öğrencilerinin İnternet
Kavramına İlişkin Algılarının Değerlendirilmesi: Bir Metafor Analizi Çalışması’,
Öztekin (2007) ‘Fuzûlî ve Şeyh Gâlîb Divanlarında Ney Metaforu’, Girmen
(2007) İlköğretim Öğrencilerinin Konuşma ve Yazma Sürecinde Metaforlardan Yararlanma Durumları’, Özbaş (2012) “Sosyal Bilgiler Öğretmeni Olarak,
Ben Kimim?”Sosyal Bilgiler Öğretmenlerinin Mesleki Kimliklerine Yönelik Görüşlerinin Metafor Analizi Yoluyla İncelenmesi’’, Öztürk (2007) ‘Sosyal Bilgiler, Sınıf ve Fen Bilgisi Öğretmen Adaylarının ‘Coğrafya’ Kavramına Yönelik
Metafor Durumları’ ile Geçit ve Gencer’e ait (2011) Sınıf Öğretmenliği 1. Sınıf
Öğrencilerinin Coğrafya Algılarının Metafor Yoluyla Belirlenmesi (Rize Üniversitesi Örneği) örneği gibi çalışmalar metafor kullanılarak yapılan çalışmalardan bazılarıdır.
Yapılan çalışmalara bakıldığında ‘turist’ kavramının bir metafor olarak çalışılmadığı görülmüş ve bu çalışmayla bu konudaki eksiklik giderilmeye
çalışılmıştır. Öğretmen adaylarının turist kavramına yönelik algıları ve Doğu
Karadeniz bölümünde turizmin geliştirilmesine yönelik görüşleri nelerdir?
Problem cümlesi çerçevesinde bir bölgede yaşayan insanların ve özellikle de
eğitimcilerin turistlere yönelik bakış açıları turizm faaliyetlerinin seyrini etkileyebileceğinden bu çalışmada güdülen amaç öğretmen adaylarının turist kavramına yönelik algılarını ve turizmin geliştirilmesine yönelik görüşlerini tespit
etmek ve bu bağlamda yöre turizmin gelişmesine katkıda bulunmaktır.
Çalışmada yöntem olarak nitel bir araştırma olan olgu bilim deseni
kullanılmıştır. Olgu bilim deseni farkında olduğumuz, ancak derinlemesine bir
bilgi sahibi olmadığımız olgularla ilgilenmektedir. Olgular deneyimler, algılar,
yönelimler, kavramlar ve durumlar gibi çeşitli biçimlerde karşımıza çıkabilmektedir. Bu olgularla günlük yaşantımızda çeşitli biçimde karşılaşabiliriz. Ancak bu tanışıklıkla olguları tam anlamıyla anlayamayız. Bize tümüyle yabancı
olmayan, aynı zamanda da tam anlamını kavrayamadığımız olguları araştırmayı amaçlayan çalışmalar için olgu bilim (fenomenoloji) uygun araştırmalarından biridir (Yıldırım ve Şimşek, 2008: 72).
Bu araştırmanın evrenini ise, 2012/2013 öğretim yılında Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Eğitim Fakültesinde okuyan 2050 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışmanın örneklemini bunlar arasından rastgele örneklem seçimi
ile seçilen 100 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmada öğretmen adaylarının turist kavramına yönelik düşüncelerini belirlemek amacıyla turist ……… gibidir,
çünkü ……………….. yazılı olan yarı yapılandırılmış formlar verilmiş ve bura-
345
da yazılanlar araştırmanın temel veri kaynağını oluşturmuştur. Verilen ikinci
forma ise Rize’de turizmin gelişmesi için öncelik verilmesi gereken çalışmalar
ile ilgili görüşler alınmıştır. Bu görüşler de araştırmanın diğer veri kaynağını oluşturmuştur. Elde edilen veriler içerik analizi yöntemiyle çözümlenmiştir.
İçerik analizinde temel amaç, toplanan verileri açıklayabilecek kavramlara
ve ilişkilere ulaşmaktır. Betimsel analizde özetlenen ve yorumlanan veriler,
içerik analizinde daha derin bir işleme tabi tutulur ve betimsel bir yaklaşımla
fark edilmeyen kavram ve temalar bu analiz sonucu keşfedilebilir (Yıldırım ve
Şimşek, 2008:227). Bu bağlamda ilk önce elde edilen metaforların aynı olanları gruplanmış ve numaralandırılmıştır. Her bir metaforun nedeni tek tek okunarak kategoriler oluşturulmuştur. Ardından metaforlar kendi kategorilerinde
değerlendirilmiştir. Diğer formdan elde edilen verilerde içerik analizi yöntemi
ile gruplandırılmış daha sonra her gurup ayrı ayrı yorumlanmıştır.
2. BULGULAR VE YORUM
Öğretmen adaylarının turist kavramına yönelik algıları ve Doğu
Karadeniz bölümünde turizmin geliştirilmesine yönelik görüşlerine ilişkin
bulgular aşağıda verilmiştir.
Tablo 1. Katılımcıların Cinsiyetlere Göre Frekans Ve Yüzde Dağılımları.
Cinsiyet
Frekans (f)
Yüzde (%)
Bayan
48
48
Bay
52
52
Toplam
100
100
346
Tablo 2. Turist Metaforuna Verilen Cevapların Kategorileri
Kategoriler
Ekonomik Unsur
Olarak Turist
Kültürel Etkileşim
Boyutuyla Turist
Metaforlar
Frekans
Adet
para(7), banka(3), ayaklı dolar(3), para kasası(2), altın(2), hammadde(2), muz(1), güneş(1),
parasız çalışan işçi(1), yatırımcı(1) cüzdan(1),
gelir kaynağı(1), baba(1), ekonomi(1), altın
yumurtlayan tavuk(1), tavuk(1), ilkyardım(1),
bankamatik(1) kumbara(1), ekmek(1), hazine(1),
yaz yağmuru(1), sevgili(1), çığ(1), ateş(1), yağmur(1), doğa (1), meyve (1)
41
27
16
13
arı(4), mozaik(1), köprü(1), renkler(1), buluş(1),
ressam(1), sosyal insan(1) farklı millet(1), bukalemun(1), yeniliklere aç(1), çanta(1), öğrenci(1),
yaban çiçeği(1)
seyyah(4), gezgin(3), coğrafyacı(3), karınca(2),
göçebe(3), turist Ömer(1), misafir(1), seyahatçi(1), ayakkabı(1), otobüs(2), kuş(3), mucit(1),
harita(1), dedikoducu kız(1), kendini bulamamış
Klasik Boyutuyla
Turist
insan(1), küçük bir çocuk(2), su(1), kelebek(1),
göçmen bir kuş(1), teneffüs bekleyen öğrenci(1),
uyuşturucu bağımlısı(1), güzellik avcısı(1), güzellik arayan(1), meraklı bir arkeolog (1), dedikoducu kız (1)
39
23
Reklam Boyutuyla
Turist
tanıtım aracı(2), kitap(2)
4
2
347
2.1. Turist Kavramı İle İlgili Metaforların Oluşturduğu Kategoriler
2.1.1. Ekonomik Unsur Olarak Turist
Bu kategoride 32 katılımcının ürettiği 20 metafor bulunmaktadır. Bu
kategoride turist kavramı ekonomik unsur olarak tanımlanmıştır. Bu kategoride para, banka, ayaklı dolar, para kasası, altın, hammadde, muz, güneş,
parasız çalışan işçi, yatırımcı, cüzdan, gelir kaynağı, baba, ekonomi, altın
yumurtlayan tavuk, tavuk, ilkyardım, bankamatik, kumbara, ekmek, metaforları geliştirilmiş ve en fazla metafor oluşturulan kategori olarak görülmüştür.
Öğrenciler tarafından oluşturulan bazı metafor örnekleri aşağıda verilmiştir.
• “Turist yatırımcı gibidir. Çünkü turistler gezdikleri yerlerde para harcamak zorunda oldukları için bir tür yatırım görevi görmektedirler”.
• “Turist para kasasıdır. Çünkü her gittiği yere önemli derecede gelir getirir”.
• “Turist gelir kaynağıdır. Çünkü para getirir”.
• “Turist ekonomi gibidir. Çünkü ekonomik olarak büyük bir gelir
noktası olduğu için turist ekonominin dinamosu görevindedir”.
• “Turist tavuğa benzer. Çünkü parası vardır yolunmak için gelir”.
• “Turist banka gibidir. Çünkü seyahat eden insanlar gittikleri yerlere az da olsa bir gelir kazandırırlar”.
• “Turist para gibidir. Çünkü turistler ilgilerini çeken herhangi bir
şeyi alır ekonominin gelişmesine katkı sağlar”.
• “Turist yürüyen dolar gibidir. Çünkü geldiği ülke ekonomisine döviz bazında azımsanmayacak miktarda para getiri”.
• “Turist hammadde gibidir. Çünkü bacasız sanayinin kaynağı turisttir”.
• “Turist kumbara gibidir. Çünkü sürekli para girdisi çıktısı meydana gelir”.
2.1.2. Kültürel Etkileşim Boyutuyla Turist
Bu kategoride turist kültürel etkileşim aracı olarak görülmüştür. Ayrıca
bu kategoride 15 katılımcının ürettiği 10 metafor bulunmaktadır. Bu kategoride bulunan metaforlar: Arı, tanıtım aracı, kitap, mozaik, köprü, renkler, buluş,
ressam, sosyal insan, farklı millet metaforları geliştirilmiş ve bazı örnekleri
aşağıda verilmiştir.
• “Turist mozaik gibidir. Çünkü farklı milletlerden çok çeşitli insanlar gelir”.
• “Turist köprü gibidir. Çünkü kültürler arası alış verişi sağlar”.
348
• “Turist sosyal bir insandır. Çünkü insanlar ile iç içedir”.
• “Turist ressam gibidir. Çünkü gördüklerini kendi duygularıyla dışa vurur”.
• “Turist arı gibidir. Çünkü her yerden farklı iklimlerden farklı bölgelerden bir arı misali farklı polenlerden yararlanarak bir kültür
birikimine sahiptir”.
• “Turist renkler gibidir. Çünkü farklı milletleri temsil eder”.
• ‘Turist tanıtım aracı gibidir. Çünkü gezip gören turist kendi ülkesine döndüğünde görüşlerini etrafı ile paylaşarak onları da etkileyecektir”.
2.1.3. Klasik Boyutuyla Turist
Bu kategoride turist klasik boyutuyla ele alınmıştır. Bu kategoride
bulunan metaforlar: Seyyah, gezgin, turist Ömer, misafir, seyahatçi. Aşağıda
öğrencilerin bu kategoride verdikleri metaforlara örnekler verilmiştir.
• “Turist seyahatçi gibidir. Çünkü birçok yeri gezip görür”.
• “Turist seyyah gibidir. Çünkü istediği yerleri tanımak gezmek ister”.
• “Turist gezgin gibidir. Çünkü turist gittiği yerdeki güzellikleri, gizemi
keşfeder”.
• “Turist turist Ömer gibidir. Çünkü Turist Ömer gibi gezer”.
• “Turist misafir gibidir. Çünkü gelip gider”.
2.1.4. Reklam Boyutuyla Turist
Bu kategoride turist reklam aracı olarak görülmüş ve bu bağlamda ele
alınmıştır. Bu kategoride bulunan metaforlar: Tanıtım aracı ve kitaptır. Aşağıda öğrencilerin bu kategoride verdikleri metaforlara örnekler verilmiştir.
• “Turist tanıtım aracı gibidir. Çünkü gezip gören turist kendi ülkesine döndüğünde görüşleri etrafı ile paylaşacak ve onlara gezdiği yerleri tanıtacaktır”.
• “Turist kitap gibidir. Çünkü gezdikçe, baktıkça hissettikçe öğrenir
ve bir kitap gibi çevresine bilgi verir”.
349
Tablo 3. Turizmin Gelişmesi İçin Öncelik Verilmesi Gereken Turizm
Kaynaklarına Yönelik Görüşler
Turizm kaynağı
Frekans (f)
Yüzde (%)
Doğa turizmi
31
31
Yayla turizmi
24
24
Belgeseller ve tanıtım
13
13
Dağcılık
11
11
Rafting
10
10
Kış turizmi
6
6
Deniz turizmi
Toplam
5
5
100
100
3. SONUÇ VE ÖNERİLER
Öğretmen adaylarının “turist” kavramına yönelik algılarını tespit
etmek ve Doğu Karadeniz Bölümünde “turizmin” gelişmesi için öncelik verilmesi gerekenler konusunda görüşlerini belirlemek üzere yapılan bu çalışma
sonucunda önemli bazı saptamalar yapılmıştır. Öncelikle öğretmen adaylarının geçerli metaforlarında turistlere yönelik olumsuz bir algının olmayışı
önemli görülmektedir. Ayrıca yörede turizmin gelişmesi için doğal değerlerin
(yayla, dağcılık, rafting, kış turizmi, vb.) geliştirilmesinin gerekliliğine yönelik
inançlar yangın görülmektedir. Ancak öğretmen adaylarından kayda değer
bir oranın (%13) yöre turizminin gelişmesi için belgesel ve tanıtıma yani reklam unsuruna dikkat çekmeleri de üzerinde durulması gereken hususlardan
biridir.
Büyük çoğunluğu yöreden olan öğretmen adaylarının turistlere yönelik
olumlu algıları, turizm faaliyetlerini sürdürenlere bir motive kaynağı olmalıdır.
Ayrıca Arap turistlerin son yıllarda özellikle Trabzon ve çevresine yönelik ilgileri
yöre turizminin geleceği açısında umut vericidir. Bu bağlamda Rize çevresine
ait doğal güzelliklerin ve turistik değerlerin başta Arap dünyası olmak üzere
dünyanın pek çok yerinde etkin tanıtımının yapılması yöre turizminin geleceği
açısından büyük önem taşımaktadır. Üstelik öğretmen adaylarının bir kısmının
bu yöndeki görüş ve önerileri de dikkat çekici ve oldukça anlamlıdır.
350
KAYNAKLAR
Aydın, F. (2010). Ortaöğretim Öğrencilerinin Coğrafya Kavramına İlişkin Sahip Oldukları Metaforlar. Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri (Educational
Sciences: Theory & Practice), Sayı 10(3), s.1293-1322.
Geçit, Y. ve Gencer, G. (2011) Sınıf Öğretmenliği 1. Sınıf Öğrencilerinin Coğrafya Algılarının Metafor Yoluyla Belirlenmesi (Rize Üniversitesi Örneği),
Marmara Coğrafya Dergisi, Sayı: 23, Ocak - 2011, s. 1-19
Girmen, P. (2007). İlköğretim Öğrencilerinin Konuşma ve Yazma Sürecinde
Metaforlardan Yararlanma Durumları. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Anadolu
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü.
Özbaş B. (2012) “Sosyal Bilgiler Öğretmeni Olarak, Ben Kimim?” Sosyal Bilgiler Öğretmenlerinin Mesleki Kimliklerine Yönelik Görüşlerinin Metafor Analizi Yoluyla İncelenmesi, Turkish Studies - International Periodical For The
Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 7/2 Spring
2012, p.821-838, Ankara / Turkey.
Özer, A. ,Kara Y., Ünlü, M. (2012) ‘Orta Öğretim Öğrencilerinin ‘Turizm’ Kavramı İle İlgili Geliştirdikleri Metaforların Analiz Örneği’ Marmara Coğrafya Dergisi sayı: 25, Ocak - 2012, s. 18-31
Öztekin, M. (2007) Fuzûlî ve Şeyh Gâlîb Divanlarında Ney
Metaforu’,Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı.
Öztürk,Ç. (2007) ‘Sosyal Bilgiler, Sınıf ve Fen Bilgisi Öğretmen Adaylarının
‘Coğrafya’ Kavramına Yönelik Metafor Durumları’, Ahi Evran Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Anabilim Dalı,
Kırşehir / Türkiye.
Şahin, Ş. (2012) ‘Ortaöğretim Öğrencilerinin İnternet Kavramına İlişkin Algılarının Değerlendirilmesi: Bir Metafor Analizi Çalışması’, Ocak 2013 Cilt:21
No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 177-192.
Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2008). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. Ankara: Seçkin Yayıncılık
351
ANALİTİK HİYERARŞİ SÜRECİ IŞIĞINDA; DOĞU KARADENİZ
TURİZMİ İÇİN EN UYGUN TUTUNDURMA KARMASI ELEMANININ
BELİRLENMESİ
Zeyni ARTIK
Proje Yönetim Uzman, Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı
[email protected]
Özet: Doğu Karadeniz Bölgesi’nin sahip olduğu turizm potansiyeli, çeşitliliği ve zenginliği belli başlı plan ve strateji belgelerinde defaatle ortaya konmuştur. Bu potansiyelin
daha etkin bir şekilde harekete geçirilebilmesi için tanıtım çalışmalarına ayrı bir paraf
açmak gerekmektedir. Bu sebeple, Bölge turizminin tanıtılması için hangi tutundurma
karması elemanının daha önemli olduğu belirlenmeli, bu tanıtım faaliyetlerini etkileyen
faktörlerin kendi aralarındaki önem derecelerinin ortaya çıkarılması gerekmektedir.
Sonuç olarak, söz konusu faaliyetleri gerçekleştirmek için AHS metodu önerilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Doğu Karadeniz, Turizm, Pazarlama, Tutundurma, Çok Kriterli
Karar Verme, Analitik Hiyerarşi Süreci.
1. GİRİŞ
Rekabetin had safhada olduğu günümüzde, doğru pazarlama stratejilerinin belirlenerek, bunların hayata geçirilmesi, işletmelerin varlıklarını
sürdürebilmeleri açısından gayet önemli bir yer tutmaktadır. Birçok sektörde
olduğu gibi, turizm sektörü için de, pazarlama çalışmalarının gerçekleştirilmesi, turizm ürününün özellikleri dikkate alınarak, gerekli görülmektedir.
Pazarlama karması elemanları içinde ise tutundurmanın turizm açısında ayrı bir yeri vardır. Endüstriyel ürünlerin pazarlanmasından farklı olarak;
turizm ürünleri stok edilemez, satılan ürün soyuttur, hitap ettiği kitle sınırlıdır
ve ürünün lojistiği değil müşterinin lojistiği mevzu bahistir. Bu sebeplerden
ötürü, turizm ürünlerinin tutundurma faaliyetlerinin doğru bir stratejiyle belirlenmesi gerekmektedir.
Tutundurma, kendine has bileşenleri olan ve müşteriyle işletme arasında bir köprü görevi gören satış ikna çabalarıdır. Bu çabalar; reklam, halkla
ilişkiler, kişisel satış ve satış teşvik bileşenlerinden meydana gelen tutundurma elemanlarıyla gerçekleştirilir.
Tutundurma karması elemanlarının hangisinin Doğu Karadeniz turizminin tanıtılması noktasında daha önemli olduğu sorusu bir karar verme problemidir. Çünkü birçok sınırlı alternatifin belirli kriterlere göre seçiminin mevzu
bahis olduğu problemlere karar verme problemleri denmektedir. Karar verme,
bir sanat olmaktan ziyade bir bilim dalıdır. İnsan beyninin aynı anda birçok kritere göre karşılaştırabileceği alternatiflerin sayısı sınırlıdır. Bu sebepten ötürü,
352
karar verme işlemi içgüdüsel bir yaklaşım olmaktan çok bilimsel bir metodun
ürünü olmalıdır. Çok kriterli karar verme sistemlerinden, analitik hiyerarşi süreci Dr. L. Saaty tarafından ortaya atılmış ve başarısını birçok kez kanıtlamış
bir karar verme metodudur.
Bu kapsamda, bu bildirinin içeriğinde anlatılan çalışmanın amacı; Doğu
Karadeniz turizminin tanıtılması için gerekli tutundurma çalışmalarının gerçekleştirilmesi aşamasında hangi kriterlerin Doğu Karadeniz turizminden elde
edilen gelirleri etkilediği, hangi konularda Bölge turizminin ilgiye, geliştirilmeye
ve yatırıma muhtaç olduğu ve hangi tutundurma karması elemanları kullanılarak Bölge’nin turizm imajı ve “Doğu Karadeniz Turizmi” markası oluşturulabileceği ile alakalı bir çıkarım yapılmasına yardımcı olmaktır.
2. AMAÇ
Doğu Karadeniz Bölgesi olarak bilinen ve TR90 Düzey 2 Bölgesi’nde
yer alan 6 ilin (Artvin, Giresun, Gümüşhane, Ordu, Rize, Trabzon) turizm varlıklarının daha etkin tanıtımı için AHS kullanılarak en uygun tutundurma karması elemanını belirlemenin yanı sıra Bölge’nin tanıtılması noktasında hem
tutundurma karması elemanlarının ne derece önem arz ettiği konusunda okuyucuya bir görüş sağlamak hem de Bölge’nin turizm değerlerinin tanıtılması
doğrultusunda ne tür kriterlerin ne derecede dikkate alınabileceği hususunda
bir öneri sunmaktır.
3. KONUNUN ÖNEMİ
TR90 Düzey 2 Bölgesi’nin turizm imkanları, potansiyeli, gelişme eksenleri, GZFT analizleri, arz-talep durumu vs. gibi nitelikli konular; DOKAPJICA Bölgesel Kalkınma Planı, DOKA-TR90 Doğu Karadeniz Bölge Planı,
Doğu Karadeniz Turizm Master Planı, Doğu Karadeniz Turizm 2023 Stratejisi
gibi belgelerde derinlemesine irdelenmiştir.
Söz konusu belgelerden DOKAP-JICA Bölgesel Kalkınma Planı’nda
(2000: 5-17) Doğu Karadeniz turizmi kalkınma stratejisi olarak;
•
Kaynak kalitesinin yükseltilmesi için ürünlerin geliştirilmesi,
•
İşbirliği yoluyla pazarın genişletilmesi,
•
Daha çok tanıtım faaliyetleri gerçekleştirilmesi önerilmektedir.
Ordu ilinde 24 Haziran 2012 tarihinde Doğu Karadeniz Kalkınma
Ajansı’nın koordinasyonunda gerçekleştirilen Kalkınma Kurulu toplantısı
sonuç bildirgesi 24 nolu öneri: “Turizm sektöründeki tanıtım ve tutundurma
353
eğilimlerinden bir tanesinin de yeni medya araçları olduğu anlaşılmıştır.
Bu bağlamda Doğu Karadeniz bölgesinin internet ve mobil ortamdaki tanıtımı geliştirilmeli, ilgili projeler desteklenmelidir.” ibaresi dikkat çekmekte,
Bölge’nin kalkınması turizm ile ilişkilendirilmekte, turizmin de güçlenmesi
için güncel tanıtım ve tutundurma metotlarının kullanıma geçirilmesi tavsiye edilmektedir.
Doğu Karadeniz Turizm 2023 Stratejisi belgesinde, Bölge turizmi için
yapılan GZFT analizi sonucunda belirtilen zayıf yönlerden iki tanesi (2012: 24);
• Bölge’nin tanıtımının yeterli düzeyde yapılmaması
• Medyanın, Bölge’nin tanıtımında yeterli düzeyde kullanılmaması
vb. maddeler listelenmiş, tanıtımın ve tutundurmanın önemine
vurgu yapılmıştır.
Doğu Karadeniz Turizm 2023 Stratejisi belgesinde (2012: 45-46);
“Gerek yerel medya gerekse ulusal medya Bölge tanıtımı açısından oldukça
faydalı olabilecekken, tanıtım araçları üzerine yeterli bir yoğunlaşma yoktur.
Ayrıca Bölge’de iletişim teknolojisinden gereğince faydalanılamamaktadır.”
denilmektedir.
4. YÖNTEM
Çalışmada izlenen yol kısaca; web ağı üzerinden Google Docs hizmeti aracılığıyla, ilgili paydaşlardan (akademisyenler, İl Kültür ve Turizm Müdürlükleri, turizm acenteleri ve dernekleri, Bölge insanı vs.) anketle veri toplanmış, toplanan veriler Analitik Hiyerarşi Süreci (AHS) adlı çok kriterli karar
verme (ÇKKV) mekanizmasını kullanan Expert Choice 11 yazılımı ile analiz
edilmiş ve sonuç olarak hangi tutundurma karması eleman(lar)ının Doğu Karadeniz turizmi için ne derece önemli olduğunun yanında Bölge turizminin
tanıtılmasında hangi kriterlerin daha çok dikkate alınabileceği ile ilgili bir öneri
sunulmuştur.
5. KAVRAMSAL ÇERÇEVE
5.1. Pazarlama Kavramı
Pazarlama; çağdaş pazarlama veya alışveriş veya ticaret, tüm işletmecilik fonksiyonlarını devreye sokarak, hedef alınan ya da alışveriş ilişkisi
kurulmak istenen kişi ve/veya kitlelerin maddi ve/veya manevi istek ve gereksinmelerini (taleplerini) araştırıp, belirleyip/anlayıp, benimseyip o kişi ve/veya
kitleleri rakiplerden daha iyi bir şekilde tatmin ve mutlu edecek ve onlar için
önemli ve gerçek değer taşıyan sunular (pazarlama karması veya karmaları)
354
hazırlayarak, bu arada hedef almadıklarımızı da gücendirmeyerek, sosyal ve
etik değerleri ihmal etmeksizin, karşılığında kendinize de maddi ve/veya manevi tatmin/çıkar (değerler) sağlamaktır (Tek, Özgül, 2008: 3).
Armstrong ve Kotler’in yaptığı bir tanımda (2003: 63) pazarlama karması, şirketin hedef pazardan istediği yanıtı alabilmek için şirketin birleştirdiği,
kontrol edilebilen taktik pazarlama araçları seti olarak tanımlanabilir.
Pazarlama karması, firmaların kullandığı pazarlama araçlarını belirlemektedir. Birçok pazarlama karması aracı mevcut olmakla birlikte 4P faktörü
en çok tercih edilen sınıflandırmadır. Bu faktörler; ürün (product), fiyat (price),
dağıtım (place) ve tutundurmadır (promotion) (Pramataris, Vrechopoulos ve
Doukidis, 2000: 2).
Bu noktada bütün pazarlama karması elemanlarının pazarlama faaliyetleri çerçevesinde önemli olduğu bilinmekle beraber tutundurmanın; ürün
ve hizmetlerin varlığının tanıtımında ve bilinirliliğinin arttırılmasında müşteri ile
satıcı arasında bir köprü konumunda olmasından dolayı çalışmada tutundurma ve tutundurma karması elemanlarına odaklanılmıştır.
5.1.1. Turizm Pazarlaması
Turizm pazarlaması 1975 yılında Kanada’nın Ottawa kentinde yapılan Dünya Turizm Örgütü toplantısında şu şekilde tanımlanmıştır: “Turizm pazarlaması, bir turistik istasyonun ya da turizm işletmesinin en yüksek kazanç
elde etme hedefine uygun olarak, turizm ürününün pazarda iyi bir yer almasını sağlamak amacı ile turizm talebinin özelliklerini de dikkate alarak turistik
ürün ile ilgili araştırma, tahmin ve seçim yapmayı hedefleyen ve bu konularda
alınacak kararlarla ilgili bir yönetim felsefesidir” (İçöz, 1996: 21).
Turizm pazarlaması, ürün pazarlama anlayışının gelişmesindeki aynı
tarihsel aşamaları ve koşulları izleyerek gelişmediği gibi ürün pazarlamasının
20-30 yıl gerisinde kalmıştır. Diğer bir deyişle, turizm pazarlaması uzun yıllar
ihmal edilmiştir (Rızaoğlu, 2004: 15).
Buna karşın, seyahat eden kişi sayısı her yıl hızla artmaya başlamıştır. Tatile çıkma oranı Avrupa’da toplam nüfusun %60’ını oluşturmaya başlamıştır. Makro düzeyde, ülkeler, mikro düzeyde, turizm işletmecileri, tüketime
dayalı turizm olayından belirli bir oranda talep çekmek için turizm pazarlama
sistemleri geliştirmişler, özellikle 1970’li yıllardan sonra talebi yönlendirmek
için turizm pazar araştırmalarına öncelik vermişlerdir(Hacıoğlu, 1997:9).
5.2. Tutundurma Kavramı
Tutundurma, literatürde; bir işletmenin, ürün ya da hizmetinin satışını
kolaylaştırmak amacıyla üretici, pazarlamacı ve işletmenin denetimi altında yürütülen, müşteriyi ikna etme amacına yönelik, bilinçli, programlanmış
ve eşgüdümlü faaliyetlerden oluşan bir iletişim süreci (Odabaşı ve Oyman,
355
2002:82) olarak ya da bir ürün veya hizmetin, bir kurumun, bir kişinin veya
bir fikrin ilgili kitleye olumlu bir biçimde tanıtılıp benimsetilmesi (Çoroğlu,
2002:157) olarak karşımıza çıkmaktadır.
5.2.1. Turizmde Tutundurma
Turizm endüstrisinde tutundurmanın önemli olmasının birçok nedeni
vardır. Bunlar aşağıdaki gibi listelenmiştir (Rızaoğlu, 2004: 270);
•
Turistik ürün talebinin mevsimsel olması tutundurmayı önemli kılar ve
tutundurmanın düşük mevsimlerde yapılmasını gerektirir.
•
Turistik ürün talebinin fiyatlara karşı duyarlı ve genel ekonomik koşullara oldukça bağlı olması tutundurmayı önemli kılar.
•
Ürünleri ilk olarak görmeyen ve kullanmayan tüketicileri satın almaya
teşvik etmek için tutundurma gereklidir.
•
Turizm endüstrisinde marka bağlılığının çoğunlukla gerçekleşmemesi tutundurmayı gerekli kılar.
•
Turistik ürünlerin birbirleriyle sert rekabeti tutundurmayı gerektirir.
•
Turistik ürünlerin ikamesinin kolay olması tutundurmayı gerektirir.
Hizmetlerin tutundurulması için verilen mesajların içeriği, tüketicilere güven verecek biçimde düzenlenmelidir. Bu mesajlar, hizmetten yararlananların gösterdikleri davranışa göre ayarlanmalı ve mevcut müşterileri
elde tutmaya, potansiyel müşterileri ise pazar payına dâhil etmeye yönelik
olmalıdır(Karahan, 2000: 95).
5.3. Tutundurma Karması Elemanları
5.3.1. Reklam
Reklam, pazarlama denilince ilk akla gelen ve pazarlamanın en etkili, en çok kullanılan iletişim yollarından biridir. Reklam pazarlamanın talep
elde etme ve talep yönetimi ile ilgili diğer fonksiyonların gerçekleştirilmesinin
önemli bir aracı olduğu gibi, fiziksel dağıtım fonksiyonun da önemli bir destekleyicisidir. Büyük kitlelere seslenme özelliğinden dolayı “kitlesel satış” da
denilmektedir (Tek, 1999: 723).
5.3.2. Halkla İlişkiler
Halkla ilişkiler; genel olarak halk diye nitelendirilen hedef kitle olmaksızın değişik kişi ve kuruluşlara işletmenin olumlu şekilde tanıtılmasına, iyi ve
güçlü bir işletme imajının oluşmasına ve olumsuz şekilde ortaya çıkan söylenti, olay ve dedikoduların önlenmesine yönelik iletişim çabalarıdır (Arpacı ve
diğerleri, 1992:220).
356
Turizm tutundurma çabalarında söz konusu olabilecek önemli halkla
ilişkiler araçları: basın bildirileri - konferansları, eğitici ve enformasyon turları,
sergilere katılım ve diğer organize edilmiş olaylardır (Erol, 2003:129).
5.3.3. Kişisel Satış
Tutundurma, işletmenin ürettiği mal ve hizmetler ile ilgili bilgilerin
mevcut veya potansiyel tüketiciler ile olan ilişkisini sağlamaktadır. Kişisel satış
ise; ürün ile potansiyel alıcılar arasındaki iletişimi bir satış elemanı aracılığı ile
sağlamaya dayalı tutundurma etkinliğidir (Şafak, 2004: 125).
Kişisel satış, turizm işletmeleri için başta gelen bir tutundurma yöntemidir. Çünkü gezi ve turizm bir insan faaliyetidir ve her yönüyle karşılıklı ve
yüz yüze iletişime dayanan insan ilişkilerini ve davranışlarını gerektirmektedir.
Bu nedenle turizm işletmelerinin başarısı, etkinliği ve verimliliği büyük ölçüde
kişisel satışa dayanmaktadır ( Rızaoğlu, 2004:292).
5.3.4. Satış Tutundurma
Tutundurma faaliyetleri içinde satış tutundurmanın kendine has bir
yeri vardır. Satış tutundurma, satışları doğrudan arttırmaya yönelik kısa zaman dilimi içerisinde yürütülen çalışmalardır (Guiltinan ve Gordon, 1994: 483).
Potansiyel müşterilere almış olduğu ürünlerle ilgili olarak ilave ürün
satmak amacıyla öneride bulunduğundan dolayı öneri satışı olarak da adlandırılmaktadır (Ebster, Wagner ve Valis, 2006: 169).
5.4. Karar Verme
Günümüzde karar verme uzun zamandır inanıldığının aksine bir “sanat” olmaktan çok bir “bilim” haline gelmiştir (Saaty, 2001: xii). Bir kararın
başarılı sayılabilmesi için, sıklıkla birbirleriyle çatışan değişik aktörleri ve faktörleri bir arada değerlendirerek, tüm bunları tatmin eden sonuçlara ulaşabilmesi ve bu sonuçların geçerliliğini zaman içinde koruması gerekmektedir.
Bu nedenle kişilerin değer yargılarını nesnel ve analitik yöntemlerle bir araya
getiren yaklaşımlar geliştirilmiştir (Çınar, 2004: 16)
Genel bir karar verme süreci aşağıdaki şekilde gösterilen ve sekiz
adımdan oluşan bir süreçtir (Baker ve diğerleri, 2001: 2) :
357
Şekil 1. Karar Verme Süreci
Kaynak: Baker, D., vd, Guidebook to Decision-Making Methods, 2001: 202
5.4.1. Çok Kriterli Karar Verme
ÇKKV, alternatifler arasından uygun olanının, karmaşık kriterlerin değerlendirilerek tercih edildiği bir karar sürecidir. Son otuz yıldır bu tür problemlerin
modellenmesinde ve çözümünde büyük ilerlemeler kaydedilmiştir (Watthayu
ve Peng, 2004, 1).
358
Şekil 2. ÇKKV Yönteminin Sınıflandırılması
Kaynak: Arıkan, V., S., Fasoncu Seçimi İçin AHS Modelinin Bir Tekstil İşletmesine Uygulanması, 2008: 24
359
359
5.4.2. Analitik Hiyerarşi Süreci (AHS) Kavramı
AHS, genellikle araştırmacılar ve uygulayıcılar tarafından sıklıkla
kullanılan çok kriterli bir karar verme metodudur (Leung ve Cao, 2001: 44).
Bu metot karar alma sürecinde sezgisel duyguları da hesaba katarak alternatiflerin belirli bir oran ölçeğinde karşılaştırılmasını sağlar. Bu yaklaşımın
gücü sistematik bir yolla objektif ve subjektif faktörleri düzenleyerek karar
verme problemlerine yapısal ve basit bir çözüm sağlamasından gelmektedir
(Al-Subhi Al- Harbi, 2001: 20). AHS’nin temel konusu aslında karmaşık karar
verme problemlerini hiyerarşik bir model kurarak ayrıştırmaktadır (Tung ve
Tang, 1998: 124). Bu özelliklerinden dolayı, AHS, problemin çözüm aracı
olarak seçilmiştir. AHS’nin adımları bu safhada anlatılmamış, onun yerine uygulamada örnekler gösterilerek izah edilmiştir.
6. DOĞU KARADENİZ TURİZMİ İÇİN EN UYGUN TUTUNDURMA KARMASI ELEMANININ AHS KULLANILARAK TESPİTİ
6.1. Araştırma İçin Bir Model Önerisi: Hiyerarşik Modelin Tespiti
Analitik Hiyerarşi Süreci’nin uygulanması noktasında atılacak ilk adım
hiyerarşik yapının belirlenmesidir. Bu sebeple literatür araştırması yapılarak
benzer konu içeriklerine sahip çalışmalar incelenmiş, bu sayede çalışma için
gerekli bir hedef fonksiyonu belirlenmiş, alternatifler, kriterler ve alt kriterler
için bir öneri kümesi oluşturulmuştur. Daha sonra kriter ve alt kriter kümesini
daraltmak maksadıyla konunun uzmanı turizmciler ve öğretim üyeleriyle yapılan toplantılar sonucunda kriter ve alt kriterlerin nihai listesi belirlenmiştir.
6.1.1. Hedefin Belirlenmesi
Doğu Karadeniz Bölgesi’nin var olan turizm potansiyelinin güçlendirilmesi maksadıyla kamu ve özel sektörden Bölge’ye birçok yatırım yapılmaktadır. Bu sebeple, söz konusu yatırımların doğru hedef kitleye, etkili bir şekilde
ulaştırılmasını sağlayacak en uygun tutundurma karması elemanının ortaya
çıkarılması hedef olarak belirlenmiş.
6.1.2. Alternatiflerin Belirlenmesi
En uygun tutundurması karması elemanının belirlenmesi hedefine
paralel olarak, tutundurma karması elemanları olan reklam, halkla ilişkiler, kişisel satış ve satış teşvik kavramları, sürecin doğal alternatifleridir.
360
6.1.3. Ana Kriterlerin ve Alt Kriterlerin Belirlenmesi
Genel manada turistik değerlerin tanıtılmasıyla ilgili çalışmalarda özel
de ise ülkenin öne çıkan turistik destinasyonlarının tanıtımında yukarıda izah
edilen tutundurma karması elemanları sıkça kullanılmış ve kullanılmaktadır.
Doğu Karadeniz turizminin tanıtılması amacıyla yapılacak çalışmada en uygun tutundurma karması eleman(lar)ını belirleyebilmek için turizm gelirlerine
ve turist sayısına etki eden öğelerin belirlenmesi ve analiz edilmesi şarttır.
Dolayısıyla söz konusu alternatifleri turizm boyutuyla değerlendirebilmek için
ana kriterler ve alt kriterler belirlenmiştir.
Şekil 3. Ana Kriterler ve Alt Kriterler
6.1.4. Hiyerarşik Yapı
Alternatiflerin, kriter ve alt kriterlerin yukarıdaki gibi belirlenmesini takiben, söz konusu problemin hiyerarşik modeli aşağıdaki gibi gerçekleşmektedir.
361
Şekil 4. Doğu Karadeniz Turizmi İçin En Uygun Tutundurma Karması
Elemanın Belirlenmesi Probleminin Hiyerarşik Modeli
6.2. Veri Havuzunun Belirlenmesi
Doğu Karadeniz turizmi için en uygun tutundurma karması elemanının belirlenmesi çalışmasında veri havuzu; Bölge turizmi konusunda bilgili
turizm çalışanları, seyahat acenteleri, turizm ile ilgili STK’lar öğretim üyeleri,
Bölge TKDK uzmanları, DOKA uzmanları ve İl Kültür Turizm Müdürlükleridir.
AHS analizi en az 10 adet katılımcı ile gerçekleştirilmelidir. 52 adet katılımcının yer aldığı bu çalışmada, gözle yapılan taramadan sonra 49 adet katılımcının anketinin geçerli olduğu tespit edilmiştir.
6.3. İkili Karşılaştırma Matrislerin Oluşturulması ve Ağırlıklarının Belirlenmesi
Problemin hiyerarşik modelinin ortaya çıkarılması ve veri havuzunun
tespitinden sonraki adım; ikili karşılaştırma matrislerinin oluşturulması ve bu
ikili karşılaştırmaların ağırlıklarının ortaya çıkarılmasıdır. Veri havuzunun belirlenmesi aşamasında ortaya konan veri kaynaklarından anket yöntemiyle
çalışmanın analiz kısmına gerekli olan veriler elde edilmeye çalışılmıştır. Ankette sorulan sorulara AHS’nin temel ölçeğine göre verilen cevaplar; alternatifler, ana kriterler ve alt kriterlerin kendi aralarında ikili karşılaştırma matrislerinin oluşturulması aşamasında kullanılır. Söz konusu ikili karşılaştırma
matrisleri, AHS analizinin gerçekleştirilebilmesi için Expert Choice 11 yazılımına birer birer girilmiştir. Bu yazılım sayesinde; girilen verilerin analizinin
gerçekleştirilmesinin yanı sıra söz konusu değerlerde değişiklik yapılarak, duyarlılık analizleri gerçekleştirilebilmekte, ayrıca her kademedeki kriter grubu
362
ve alternatifler için tutarlılık oranı hesaplanabilmektedir.
Karşılaştırmalar, köşegenleri 1 olan karşılaştırma matrisinin üstünde
kalan değerler için yapılmakta ve köşegenin altında kalan değerler için de
aşağıdaki formül kullanılmaktadır (Yaralıoğlu, 1999: 983-984).
aij = 1/aji
Tablo 1. AHS’de Kullanılan Temel Ölçek
Kaynak: Bovornsethanant, S. ve Wongwises S. (2010), “Assessment
Of Useful Life Of Lubricants Using Analytical Hierarchy Process (AHP) And Vector Projection Approach (VPA)”, American J. Of Engineering And
Applied Sciences, 3 (2): 471
Yukarıda verilen açıklamalara göre örnek olarak verilen alternatiflerin
ikili karşılaştırma matrisi Tablo 2’de bulunabilir.
363
Tablo 2. Ana Kriterlerin İkili Karşılaştırma Matrisinin Geometrik Ortalaması
Müşteri
Özellikleri
Turizm Bölgesinin Özellikleri
Dağıtım Kanalı (Ulaşım)
Kamu-Özel
Hizmet Sağlayıcılarının Hizmet
Kalitesi
Müşteri Özellikleri
1
0,43987395
0,62588225
0,332642186
Turizm Bölgesinin
Özellikleri
2,27337855
1
1,50473147
0,894276561
Dağıtım Kanalı
(Ulaşım)
1,59774463
0,66457041
1
0,59953634
Kamu-Özel Hizmet
Sağlayıcılarının
Hizmet Kalitesi
3,00623325
1,11822231
1,66795561
1
6.4. Ana Kriter ve Alt Kriterlerin Göreli Ağırlıklarının Hesaplanması
Grup karar verme durumunda karar vericilerin kişisel yargılarının geometrik ortalaması alınarak elde edilen A karar matrisinin her bir sütun değerlerinin ayrı ayrı ilgili sütun toplamlarına bölünmesiyle yeni bir matris (B
matrisi) oluşmaktadır. Oluşturulan bu matrisin her bir sütun toplamı 1’ e eşittir
(Aytaç ve Bayram, 2001, 96). B sütun vektörü, kriterlerin bütün içerisindeki
ağırlıklarını belirlemek için oluşturulur (Yaralıoğlu, 2001, 133).
bij = a_ij/(∑_
n
a
i=1 ij
Yukarıda bahsedilen sistematik yaklaşım; bütün kriter, alt kriter ve
alternatifler için takip edilerek faktör sayısı kadar yani “n” kadar B sütun vektörü bulunur. B sütun vektörleri bir matris şeklinde bir araya getirilerek “n * n”
büyüklüğünde C matrisi elde edilir.
364
C matrisinden yararlanarak, alternatiflerin birbirlerine göre önem değerlerinin elde edilebilmesi için C matrisini oluşturan satır bileşenlerinin aritmetik ortalaması alınarak “Öncelik vektörü ya da Göreli önem vektörü” olarak
adlandırılan W sütun vektörü elde edilir (Yaralıoğlu, 2001, 133). W sütun vektöründeki göreli önem vektörlerinin toplamı 1’dir.
n
Wj = ∑_
C /n
i=1 ij
Çalışmada, gerekli hesapların yapılabilmesi için Expert Choice 11
yazılımının kullanıldığı; bu nedenden dolayı yukarıda izah edilen ve elle yapılan göreli ağırlıkların hesaplanması işlemlerine burada yer verilmeyecektir.
Expert Choice 11 yazılımına geometrik ortalamaları alınan katılımcı verilerinin
girilmesiyle, söz konusu yazılım kıyaslamaların göreli ağırlıklarını kullanıcıya
vermektedir.
Şekil 5. Ana Kriterlerin, Alt Kriterlerin ve Alternatiflerin Göreli Ağırlıkları
365
Şekil 5’e göre; müşteri özellikleri ana kriterinin en önemliden daha az
önemliye doğru alt kriterleri olan gelir düzeyi, turistin geldiği ülke/bölge ve yaş
sırasıyla 0,419; 0,386 ve 0,195 puan almıştırlar. Buna göre müşteri özellikleri
ana kriterinin en önemli alt kriteri gelir düzeyi olarak seçilmiştir.
Turizm bölgesinin özellikleri ana kriterinin en önemliden daha az
önemliye doğru alt kriterleri olan gelişmiş altyapı ve üstyapı, bölge/yöre halkının bilgi birikimi ve turiste yaklaşımı, turizm bölgesinde turizm aktivitelerinin
çeşitliliği ve turizm aktivitesinin fiyatı sırasıyla 0,321; 0,270; 0,267 ve 0,143
puan almıştırlar. Buna göre turizm bölgesinin özellikleri ana kriterinin en
önemli alt kriteri gelişmiş altyapı ve üstyapı olarak seçilmiştir.
Dağıtım kanalı (ulaşım) ana kriterinin en önemliden daha az önemliye
doğru alt kriterleri olan bölgeye ulaşım ücreti, bölgeye ulaşım çeşitliliği, bölge
içi ulaşım çeşitliliği ve bölge içi ulaşım ücreti sırasıyla 0,368; 0,312; 0,182 ve
0,138 puan almıştırlar. Buna göre dağıtım kanalı (ulaşım) ana kriterinin en
önemli alt kriteri bölgeye ulaşım ücreti olarak seçilmiştir.
Kamu/özel hizmet sağlayıcı(lar)ının hizmet kalitesi ana kriterinin en
önemliden daha az önemliye doğru alt kriterleri olan deneyimli ve eğitimli
çalışan sayısı ve uluslar arası coğrafi tescil ve/veya kalite belgelendirmesi
yapmak sırasıyla 0,573 ve 0,427 almıştırlar. Buna göre kamu/özel hizmet
sağlayıcı(ları)nın hizmet kalitesi ana kriterinin en önemli alt kriteri deneyimli
ve eğitimli çalışan sayısı olarak seçilmiştir.
Yapılan değerlendirmede hedef fonksiyonu olan Doğu Karadeniz turizmi için en uygun tutundurma karması elemanının belirlenmesine göre; reklam 0,158 ağırlıkla en az önemli alternatif olarak dikkat çekmiş; kişisel satış
0,287 ağırlıkla en önemli alternatif olmuştur. Unutulmamalıdır ki, yazılım her
ana kriter ve alt kriter için de bir alternatif göreli önem değeri vermektedir. Şekil 6.3.’teki alternatif değeri hedef fonksiyona göre oluşan alternatif değerini
göstermektedir.
6.5. Tutarlılık Oranının Hesaplanması
Anket katılımcılarının verdiği cevapların kendi arasında tutarlı olup
olmadığı ve ne düzeyde tutarlı olduğunu ölçmek için tutarlılık oranı hesaplanır. Expert Choice 11 yazılımı alternatif, ana kriter ve alt kriterleri hesaplarken
her biri için ayrı ayrı tutarlılık oranı da hesaplar. Yapılan çalışmanın tutarlı
olup olmadığını görmek için her bir adım, tutarlılık sınırı olan 0,1 oranını geçip
geçmediğine göre incelenmiş ve yapılan inceleme sonucunda bütün T.O. değerlerinin 0,1 eşik değerinin altında kaldığı tespit edilmiştir. Buna göre verilen
cevapların tutarlı olduğu sonucuna varılmıştır. Anket katılımcılarının verdiği
cevapların tutarlı olmasından yola çıkarak, ikili karşılaştırma matrislerinin ve
dolayısıyla göreli ağırlık değerlerinin de tutarlı olduğu kanısına varılabilir.
366
6.6. Genel Öncelik Değerlerinin Belirlenmesi
Göreli ağırlıkların Expert Choice 11 yazılımında hesaplanmasını müteakip tutarlılık analizi gerçekleştirilmektedir. Tutarlılık imtihanından da geçen
cevaplar nihai sonucu göstermektedir. Bu durumda her alt kriterin ve ana kriterin alternatifler açısından göreli ağırlıkları hesaplanmış ayrıca alternatiflerin
nihai ağırlıkları da, genel öncelik değerlerinin bilinmesi açısından, hesaplanmıştır. Buna göre, örnek olarak dağıtım kanalı (ulaşım) ana kriterinin alt kriteri olan bölgeye ulaşım çeşitliliği seçeneğinin genel öncelik değeri Şekil 6’da
gösterilmiştir.
Şekil 6. Bölgeye Ulaşım Çeşitliliği Alt Kriteri Genel Öncelik Değeri
Yukarıdaki şekilde; alternatiflerin, bölgeye ulaşım çeşitliliği alt kriteri
bakımından göreli önemi bulunabilir. Yani bölgeye ulaşım çeşitliliği alt kriteri
bakımından satış teşvik alternatifi 0,294 ağırlık derecesiyle en önemli alternatiftir.
Temsilen bir ana kriter incelenirse, örneğin dağıtım kanalı (ulaşım);
Şekil 7. Dağıtım Kanalı (Ulaşım) Ana Kriteri Genel Öncelik Değeri
Yukarıdaki şekle göre; alternatiflerin, dağıtım kanalı (ulaşım) ana
kriteri bakımından önemi bulunabilir. Yani dağıtım kanalı (ulaşım) ana kriteri
bakımından kişisel satış alternatifi 0,312 ağırlık derecesiyle en önemli alternatiftir. Son olarak alternatifler hedef fonksiyonuna göre değerlendirilirse, çalışmaya sebebiyet veren sorunun cevabına ulaşılır.
367
Şekil 8. Hedef Fonksiyonu Genel Öncelik Değeri
Şekil 8’e göre kişisel satış, halkla ilişkiler, satış teşvik ve reklam
alternatifleri sırasıyla 0,287; 0,283; 0,272 ve 0,158 ağırlık dereceleriyle en
önemliden daha az önemliye doğru sıralanmıştır. Bu sonuçta dikkat çeken
başka bir unsur da kişisel satış alternatifinin en önemli alternatif olarak ortaya çıkmasına rağmen halkla ilişkiler ve satış teşvik alternatiflerinin de en az
kişisel satış alternatifi kadar önemli olduklarıdır. Nitekim bu durum çalışma
sonucunda ortaya çıkan genel öncelik değeri ile ortaya konmuştur. Öte yandan, reklam alternatifi diğer üç alternatife göre kayda değer bir biçimde daha
az önemli olarak göze çarpmaktadır.
7. SONUÇ
Yapılan analiz sonucunda en uygun tutundurma karması elemanının
kişisel satış olarak gerçekleşmesinin nedenleri arasında; Bölge turizminin tanıtılan özelliklerinin inandırıcılığının etkinliği noktasında yaşanılan sıkıntılar
olduğu düşünülmektedir. Bundan ötürü reklam gibi kitlesel tanıtımlardan ziyade kişiye özel, ihtiyaçlara yönelik, gerekirse tanıtıcı ürün ve eşantiyonların
kullanıldığı, sergi ve fuarlarla desteklenen kişisel satış çabalarının anket katılımcıları tarafından daha verimli ve etkili olacağı kanaatinin olduğu varsayılmaktadır.
Kişisel satıştan sonra ikinci sırada gelen ve kişisel satışın önem düzeyine çok yakın önem düzeyinde olan tutundurma karması elemanı halkla
ilişkilerdir. Halkla ilişkiler çalışmaları kurumsal kimlik, saygınlık ve sempati
oluşturma faaliyetleri gerçekleştirmek için vazgeçilmez bir elemandır. Doğu
Karadeniz turizminde marka bağımlılığı oluşturmaya yönelik atılımların gerçekleştirilmesi uygun görülmektedir. Buna göre, Doğu Karadeniz turizmi için
bir kimlik oluşturma talebi, bir Doğu Karadeniz markası ve imajı yaratma ihtiyacı kendini göstermekte ve bu imajın sürdürülebilirliğinin sağlanmasının
gerekliliği halkla ilişkiler seçeneğine verilen önemle kendini ispat etmektedir.
Bunun yanı sıra günümüzde, hedef grubun niteliklerinden bağımsız bir şekilde, sürekli başkalarının deneyimlerinden pay ve ders çıkarak bir satın alma
anlayışı, özellikle internetin günlük yaşantımızın ayrılmaz bir parçası olmasıyla beraber, iyiden iyiye kökleşmiştir. Görüldüğü gibi ağızdan ağıza pazarlama
dediğimiz olguyu gerçekleştirebilmek için güçlü bir halkla ilişkiler çabası güdülmelidir.
368
Kişisel satış ve halkla ilişkilerden sonra üçüncü sırada “satış teşvik”
elemanı bulunmaktadır. Satış teşvik elemanının önem düzeyi de diğer iki tutundurma karması elemanına oldukça yakındır. Diğer iki tutundurma karması
elemanının etkisini güçlendirmek için satış teşvik faaliyetlerinin yapılması gerekliliğinden dolayı, satış teşvik elemanının bu derece önemli olduğu düşünülmektedir.
Reklam ise diğer tutundurma karması elemanlarına göre daha düşük
derecede önem düzeyine sahiptir. Bunun nedeninin; daha fazla kalıcılığı ve
sürekliliği olması istenen bir ürünün, yani Bölge turizminin tanıtımının gerçekleştirilmesi hedefidir. İlaveten, Bölge için bir imaj ve kimlik oluşturma çabasının da kısa dönemli, sürekliliği ve güvenirliliği daha düşük olan reklam faaliyetleriyle gerçekleştirilmesinin diğer tutundurma karması elemanlarına göre
daha zor olduğunun düşünülmesidir.
Özetlemek gerekirse, Doğu Karadeniz turizmi açısından her ne kadar
kişisel satış en uygun tutundurma karması elemanı çıkmış olsa da, halkla
ilişkiler ve satış teşvik alternatifleri hayli yüksek önem düzeylerine sahiptir.
Algılanan turizm kalitesine etki eden en önemli kriterin ise Bölge’deki hizmet sağlayıcılarının hizmet kalitesi olduğu ortaya çıkmış, bu kapsamda Bölge’de turizm konusunda yetişmiş eleman açığının kapatılmasının ve
gerekli belgelendirme işlemlerinin acilen yapılmasının önemi üzerinde durulmuştur. Öte yandan Bölge’nin turizm altyapısının ve üstyapısının her yönüyle
güçlendirilmesine devam edilmesinin gerekliliği, Bölge halkının turizm konusunda bilinçlendirilmesi ve turizm aktiviteleri işbirlikleriyle ya da yatırımlarla
arttırılmasının gerekliliği, analiz sonuçlarına göre üstünde durulan diğer konulardandır. Son olarak Bölge içi ulaşım çeşitliliğinde yaşanan aksaklıklara
rağmen Bölge’ye ulaşımın daha büyük bir sorun arz ettiği ve pahalı olduğu
belirtilmiştir.
369
KAYNAKLAR
Al-Subhi Al-Harbi, K., M. (2001), Application of the AHP in Project Management, International Journal of Project Management, 19, 19-27.
Arpacı, T., Ayhan, D.Y., Böge, E., Tuncer, D., Üner, M.M. (1992) Pazarlama, I.
Baskı, Gazi Yayınları, Ankara
Aytaç S., Bayram N. (2001), Üniversite Gençliğinin İş ve Eş Seçimindeki
Etkin Kriterlerinin
Analitik Hiyerarşi (AHS) İle Analizi, Öneri Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 16, Yıl: 7, Haziran
Baker, D., Bridges, D., Hunter, R., Johnson, G., Krupa, J., Murphy, J. and
Sorenson, K. (2001) Guidebook to Decision-Making Methods, WSRCIM-2002-00002, Department
of Energy, USA.
Bovornsethanant, S. ve Wongwises S. (2010), Assessment Of Useful Life Of
Lubricants Using Analytical Hierarchy Process (AHP) And Vector Projection
Approach (VPA), American J. Of Engineering And Applied Sciences, 3 (2):
470-475
Çınar, Y. (2004), Çok Nitelikli Karar Verme ve Bankaların Mali Performanslarının Değerlendirilmesi Örneği, Ankara Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi
Çoroğlu, C. (2002), Yeni Ekonomide Yönetim ve Pazarlama, Alfa yayınları
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı (DPT) VE Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA), (2000), Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı (DOKAP),
DPT Yayını
Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı (2012), Doğu Karadeniz Turizm 2023 stratejisi, DOKA Yayını
DOKA Kalkınma Kurulu (2010), Sonuç Bildirgesi, Ordu: DOKA.
Ebster C., Wagner U., Valis S. (2006), The Effectiveness of verbal prompts on
sales, Journal of Retailing and Consumer Services, Volume 13, Issue 3, May
Erol, M. (2003) Turizm Pazarlaması, Ekin Kitabevi, Bursa
Guiltinan, J.P., Gordon,W. P. (1994), Marketing Management Strategies and
Programs, International Edition, Fifth Edition, The McGraw – Hill Companies
Hacıoğlu, N. (2005), Turizm Pazarlaması, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara.
İçöz, O. (1996), Turizm İşletmelerinde Pazarlama, Anatolia Yayıncılık, Ankara
Karahan, K., (2006) Hizmet Pazarlaması, Beta, İstanbul.
370
Kotler P., Armstrong G. (2003), Marketing 6e: An Introduction, Prentice Hall,
Pearson Education International, Sixth Edition
Leung, Lawrence C. ve Cao, Dong, 2001, On The Efficacy Of Modeling MultiAttribute Decision Problems Using AHP And Sinarchy, European Journal Of
Operational Research, 132, 39-49.
Odabaşı, Y. Ve Oyman, M. (2001), Pazarlama İletişimi Yönetimi, Mediacat
Yayınları, Eskişehir
Pramataris K.C., Vrechopoulos, A.P., Doukidis, G.I. (2000), The transformation of the promotion mix in the virtual retail environment: an initial framework
and comparative study, Journal of New Product Development and Innovation
Management, Vol. 2, No. 1, June
Rızaoğlu, B. (2004) Turizm Pazarlaması, Detay Yayıncılık, Ankara.
Saaty,T., L. (2001), Decision Making for Leaders, 3. Baskı, RWS, Pittsburgh
Şafak İ. (2004), Türkiye`deki Avlak İşletmelerinin Pazarlama Etkinliği Açısından Değerlendirilmesi, İ.Ü. Orman Fakültesi Dergisi, Seri: B, Cilt:54, Sayı:2
Tek, O. (1999), Pazarlama İlkeleri, İstanbul: Beta yayınları
Tek, Ö. B., Özgül E. (2008), Modern Pazarlama İlkeleri Uygulamalı Yönetimsel Yaklaşım, İzmir: Birleşik Matbaacılık.
Tung, S.L. ve Tang, S.L., 1998, A Comparison Of The Saaty’s AHP And
Modified AHP For
Right And Left Eigenvector Inconsistency, European Journal Of Operational Research, 106, 123-128.
Watthayu W., Peng Y. (2004), A Bayesian Network Based Framework For
Multi Criteria Decision Making, MCDM, Whistler, B.C. Canada August 6-11
Yaralıoğlu K. (1999), Analitik Hiyerarşi Proses Yöntemi ile Genel Seçim Sonuçlarının Tahminlenmesi, IV. Ulusal Ekonometri ve İstatistik Sempozyumu
Yaralıoğlu K. (2001), Performans Değerlendirmede Analitik Hiyerarşi Proses,
Dokuz Eylül Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt: 16, Sayı: 1
371
kalkınma
özel
372
RİZE İLİNİN SOSYO - EKONOMİK GELİŞMİŞLİK
DÜZEYİNİN İNCELENMESİ
Harun SARAÇ1, Ömer Faruk BÖLÜKBAŞI2 ve Uğur SİVRİ3
3
1
Arş. Gör., Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
[email protected]
2
Arş. Gör., Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
[email protected]
Yrd. Doç. Dr., Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
[email protected]
Özet: İktisadi kalkınma sadece bir gelir artışını değil aynı zamanda sosyal ve ekonomik yapıda bir değişimi, iyileşmeyi ifade eder. Buna bağlı olarak bir ilin, bölgenin
veya ülkenin kalkınmasından söz edebilmek için kişi başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla
gibi gelir düzeyini ifade eden bir değişkeni tek başına incelemek yeterli değildir. Bu
değişkenin yanında ekonomik ve sosyal yapıyı ve bu yapıdaki değişimi ifade edecek
değişkenleri de (doğurganlık hızı, ücretli çalışan kadınların toplam istihdama oranı,
üniversite mezunlarının nüfusa oranı, kişi başına düşen hekim sayısı, imalat sanayi
katma değeri gibi) analize katmak gerekir. Bu çalışmada Rize’nin sosyo-ekonomik gelişme düzeyi incelenirken yukarıda ifade edilen düşünceler ışığında demografi, eğitim,
sağlık, sanayi vb. gruplarda sınıflandırılan çok sayıda değişken Temel Bileşenler Analizi yardımıyla incelenmiştir. Analiz hem bir bütün olarak veri setine uygulanmış hem de
eğitim, sağlık, sanayi gibi sektörel düzeylerde gerçekleştirilmiştir. Böylece hem genel
hem de sektörler itibariyle bir değerlendirme yapma olanağı elde edilmiştir. Elde edilen
sonuçlar bu konuda daha önce yapılan çalışmalar ile kıyaslanarak zaman içerisinde
Rize’nin sosyal ve ekonomik yapısında meydana gelen değişimler ortaya konulmaya
çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Sosyo-Ekonomik Gelişme Düzeyi, Temel Bileşenler Analizi, Rize.
1. GİRİŞ
İllerin sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi araştırılırken kişi başına
gayrisafi yurtiçi hasıla gibi gelir düzeyini ifade bir değişkeni tek başına incelemek yeterli değildir. Gelir düzeyi yanında illerin sosyal ve ekonomik yapısını
yansıtan geniş kapsamlı bir veri setinin incelenmesi gereklidir. Böyle bir veri
setinin ise demografik, istihdam, eğitim, sağlık, sanayi, tarım, inşaat, mali ve
altyapı gibi çeşitli göstergeleri kapsaması güçlü ve sağlıklı bir değerlendirme
yapılabilmesi için zorunludur.
Bu değerlendirmelerden yola çıkan Dinçer, Özaslan ve Kavasoğlu
(2003) illerin ve bölgelerin gelişmişlik düzeyini inceleyen ve gelişmişlik derecesine göre iller ve bölgeler itibariyle sıralama yapan bir araştırmayı Devlet
Planlama Teşkilatı (DPT) adına gerçekleştirmişlerdir. Bu çalışmanın ardından
373
Yıldız, Sivri ve Berber (2012) illerin genel gelişmişlik düzeyinde zaman içerisinde ortaya çıkan değişimleri incelemek amacıyla benzer bir çalışma yapmış
ve elde ettikleri sonuçları Dinçer, Özaslan ve Kavasoğlu (2003) ile karşılaştırmışlardır. Her iki çalışmanın ortak yönlerinden bir tanesi istatistiksel yöntem
olarak Temel Bileşenler Analizi (PCA)’nın kullanılmış olmasıdır.
Rize’nin sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyinin inceleneceği bu çalışmada Dinçer, Özaslan ve Kavasoğlu (2003)’de incelenen değişkenler en
güncel haliyle analize dâhil edilecek ve ayrıca istatistiksel yöntem olarak da
PCA’dan faydalanılacaktır. Böylece Rize’nin mevcut gelişmişlik düzeyinin belirlenmesi yanında hem Dinçer, Özaslan ve Kavasoğlu (2003) hem de Yıldız,
Sivri ve Berber (2012)’nin çalışmalarıyla tespit edilen gelişmişlik düzeyi ile
karşılaştırma yapma imkânı elde edilecektir. Bu çalışmada genel sıralama
yanında eğitim, sağlık ve sanayi göstergelerine göre de Rize ilinin sıralaması
yapılacak ve elde edilen sonuçlar Dinçer, Özaslan ve Kavasoğlu (2003) ile
karşılaştırılarak iki çalışmanın incelediği dönemler arasındaki değişim ortaya
konulacaktır. Daha önceki çalışmalarda bu üç alt grubun dışında kalan başlıklarda sıralama yapılmadığı için demografi, mali ve diğer refah göstergelerinde
karşılaştırma yapma imkânı yoktur. Son olarak bu çalışmada Rize ilinin Doğu
Karadeniz bölgesi illeri içerisindeki hem genel hem de alt başlıklara göre gelişmişlik düzeyi değerlendirilecektir.
Çalışma dört bölümden oluşmaktadır. İkinci bölümde kalkınma düzeyinin ölçülmesinde yararlanılan PCA yöntemi ile veri seti tanıtılacaktır. Üçüncü
bölümde bulgulara yer verilecektir. PCA uygulanarak elde edilen istatistiksel
sonuçlara ek olarak Rize ilinin Türkiye ve Doğu Karadeniz illeri içerisindeki
sıralaması hem genel hem de alt başlıklara göre bu bölümde bulunmaktadır.
Sonuç ve değerlendirme kısmı ise son bölüm olan dördüncü bölümde yer
almaktadır.
2. YÖNTEM VE VERİ SETİ
PCA çok boyutlu ve bu nedenle pekâlâ karmaşık olabilecek bir veri
setinden ilgilenilen bilgiyi çıkarmak amacıyla kullanılabilecek parametrik
olmayan bir yöntemdir. Bu çalışmada PCA yönteminin kullanılma gerekçesi
de burada yatmaktadır: kalkınma çok boyutlu bir olgudur ve kalkınma ile
alakalı çok sayıda değişkenin yer aldığı bir veri setinden kalkınmışlık düzeyini
ifade edecek bir göstergenin çıkarılması ihtiyacı vardır. Bu gösterge veri
setindeki tüm değişkenlerin doğrusal bir bileşimidir ve diğer göstergelerle
kıyaslandığında tek başına veri setindeki varyansı en yüksek düzeyde
açıklamaktadır. Bu gösterge ayrıca PCA ile hesaplanan diğer göstergelere de
ortogonaldir yani diğer göstergelerden bağımsızdır.
PCA veri setinde yer alan değişkenler arasındaki kovaryans veya
korelasyon matrisine göre gerçekleştirilebilir. Farklı ölçüm birimlerine sahip
değişkenlerin veri setinde yer alması durumunda önerildiği üzere bu çalışmada
korelasyon matrisinin kullanılması tercih edilmiştir. Aşağıdaki tabloda illerin
kalkınmışlık düzeyini ölçmek amacıyla bu çalışmada kullanılan değişkenler
tanıtılmıştır.
374
Tablo 1. Kalkınma Göstergeleri
YIL
DEĞİŞKEN
DEMOGRAFİK GÖSTERGELER
2012
Toplam Nüfus
2012
Şehirleşme Oranı
2012
Yıllık Ortalama Nüfus Artış Hızı
2012
Nüfus Yoğunluğu
2011
Doğurganlık Hızı
İSTİHDAM GÖSTERGELERİ
2009
2009
2009
Tarım İş Kolunda Çalışanların
Toplam İstihdama Oranı*
Sanayi İş Kolunda Çalışanların
Toplam İstihdama Oranı*
Ücretli Çalışanların Toplam
İstihdama Oranı*
EĞİTİM GÖSTERGELERİ
KAYNAK
BİRİM
TÜİK-Adrese Dayalı Nüfus
Kayıt Sistemi
TÜİK-Adrese Dayalı Nüfus
Kayıt Sistemi
TÜİK-Adrese Dayalı Nüfus
Kayıt Sistemi
TÜİK-Adrese Dayalı Nüfus
Kayıt Sistemi
TÜİK-Demografi İstatistikleri
Kişi
Yüzde
Binde
Kişi/
Km2
Adet
TÜİK-Hane Halkı İşgücü
İstatistikleri
TÜİK-Hane Halkı İşgücü
İstatistikleri
TÜİK-Hane Halkı İşgücü
İstatistikleri
Yüzde
Yüzde
Yüzde
TÜİK-Adrese Dayalı Nüfus
Kayıt Sistemi
TÜİK-Adrese Dayalı Nüfus
Kayıt Sistemi
TÜİK-Adrese Dayalı Nüfus
Kayıt Sistemi
2011
Okur-Yazar Nüfus Oranı
2011
2011
Okur-Yazar Kadın Nüfusun Toplam
Kadın Nüfusuna Oranı
Üniversite Bitirenlerin 22+ Yaş
Nüfusa Oranı
2012
İlkokullar Okullaşma Oranı
Milli Eğitim Bakanlığı
Yüzde
2012
Liseler Okullaşma Oranı
Milli Eğitim Bakanlığı
Yüzde
2012
Mesleki ve Teknik Liseler Okullaşma
Oranı
Milli Eğitim Bakanlığı
Yüzde
SAĞLIK GÖSTERGELERİ
Yüzde
Yüzde
Yüzde
2011
On bin Kişiye Düşen Hekim Sayısı
TÜİK-Sağlık İstatistikleri
Kişi
2011
On bin Kişiye Düşen Diş Hekimi
Sayısı
TÜİK-Sağlık İstatistikleri
Kişi
2011
On bin Kişiye Düşen Eczane Sayısı
TÜİK-Sağlık İstatistikleri
Adet
2011
On bin Kişiye Düşen Hastane Yatağı
Sayısı
TÜİK-Sağlık İstatistikleri
Adet
SANAYİ GÖSTERGELERİ
2012
Organize Sanayi Bölgesi Parsel
Sayısı
2012
Küçük Sanayi Siteleri iş yeri Sayısı
2001
İmalat Sanayi İş Yeri Sayısı
2001
İmalat Sanayi Yıllık Çalışanların
Ortalama Sayısı
Kişi Başına İmalat Sanayi Elektrik
Tüketimi
2011
TARIM GÖSTERGELERİ
2011
2011
Kırsal Nüfus Başına Tarımsal Üretim
Değeri
Tarımsal Üretim Değerinin Toplam
Üretim İçindeki Payı
Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı
Adet
TÜIK-İs Gücü İstatistikleri
Adet
Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı
Adet
TÜIK-İs Gücü İstatistikleri
Adet
TÜİK-Enerji İstatistikleri
Kws
TUIK-Tarım İstatistikleri
Yüzde
TÜİK-Tarım İstatistikleri
Yüzde
375
İNŞAAT GÖSTERGELERİ
2011
Bina Sayısı
2008
Gayri Safi Katma Değer İçindeki
Payı*
TÜİK-Milli Gelir
Yüzde
2008
Kişi Başı Gayri Safi Katma Değer*
TÜİK-Milli Gelir
Bin TL
2011
Banka Şube Sayısı
Bankalar Birliği
Adet
2011
Kişi Başına Banka Mevduatı
Bankalar Birliği
Bin TL
2011
Toplam Banka Mevduatı İçindeki
Payı
Bankalar Birliği
Yüzde
2011
Toplam Banka Kredileri İçindeki Payı
Bankalar Birliği
Yüzde
2011
Kırsal Nüfus Başına Tarımsal Kredi
Miktarı
Bankalar Birliği
Bin TL
2012
Kişi Başına Genel Bütçe Gelirleri
Maliye Bakanlığı
Bin TL
2012
Kişi Başına Gelir ve Kurumlar Vergisi
Miktarı
Maliye Bakanlığı
Bin TL
2012
Kişi Başına Kamu Yatırımları Miktarı
DPT
Bin TL
2011
Kişi Başına İhracat Miktarı
TÜİK-Dış Ticaret İstatistikleri
Dolar
2011
Kişi Başına İthalat Miktarı
TÜİK-Dış Ticaret İstatistikleri
Dolar
2010
İçme Suyu Hizmeti Verilen Nüfus
Oranı
TÜİK-Çevre İstatistikleri
Yüzde
2012
Devlet ve İl Yolları Asfalt Yol Oranı
Karayolları Genel Müdürlüğü
Yüzde
2011
TÜİK-Ulaştırma İstatistikleri
Adet
2011
On bin Kişiye Düşen Özel Otomobil
Sayısı
On bin Kişiye Düşen Motorlu Kara
Taşıtı Sayısı
TÜİK-Ulaştırma İstatistikleri
Adet
2011
Kişi Başına Elektrik Tüketim Miktarı
TÜİK-Enerji İstatistikleri
Mws
2011
Yeşil Karta Sahip Nüfus Oranı
Sağlık Bakanlığı
MALİ GÖSTERGELER
ALTYAPI GÖSTERGELERİ
DİĞER REFAH GÖSTERGELERİ
TÜİK-İnşaat İstatistikleri
Adet
Yüzde
* İller itibariyle veri bulunmadığından Düzey 2 (26 alt bölge)’ye ait veriler kullanılmıştır.
Tablo 1’in ikinci sütununda kalkınma düzeyini ölçmek amacıyla
kullanılan değişkenler ve bu değişkenlerin hangi grupta toplandığı yer
almaktadır. Örneğin nüfus yoğunluğu demografik göstergeler, okur-yazar
kadın nüfusun toplam kadın nüfusa oranı eğitim göstergeleri, on bin kişiye
düşen hekim sayısı ise sağlık göstergeleri grubu içindedir. Tablo 1’in birinci
sütununda ilgili değişkenlerin ölçüldüğü yıl verilmektedir. Örneğin yukarıda
bahsi geçen değişkenler için sırasıyla 2012, 2011 ve 2011 yıllarına ait değerler
kullanılmıştır. Bu noktada çalışmada kullanılan tüm değişkenlere ait mümkün
olduğunca en güncel verilerin derlenmeye çalışıldığını belirtmek gerekir. Tablo
1’in son sütununda ilgili değişkenlerin birimi, üçüncü sütununda ise kaynağı
yer almaktadır. Burada da tüm değişkenlerin kaynakçada daha ayrıntılı ifade
edilen ilgili kaynakların internet adreslerinden derlendiğini belirtmek gerekir. 376
3. BULGULAR
Aşağıdaki Tablo 2’de veri setine PCA’nın uygulanması neticesinde
elde edilen ve Özdeğeri 1’den büyük olan 8 temel bileşenin varyansları
ile toplam varyansı açıklama oranları hem bireysel hem de birikimli olarak
verilmiştir.
Tablo 2. Temel Bileşenlerin Varyansları ve Açıklama Oranları
Temel
Bileşenler
Özdeğerler
(Varyans)
Toplam Varyansın
Açıklanma Oranı
Birikimli Olarak Toplam
Varyansın Açıklanma Oranı
1
2
3
4
5
6
7
8
18,47667
8,153871
3,134658
2,605003
1,560986
1,454237
1,389116
1,021033
0,4199
0,1853
0,0712
0,0592
0,0355
0,0331
0,0316
0,0232
0,4199
0,6052
0,6765
0,7357
0,7712
0,8042
0,8358
0,859
Tablo-2’de görüldüğü üzere birinci temel bileşen toplam varyansın
yüzde 41,99’unu tek başına açıklamaktadır. Bu bileşen illerin kalkınmışlık
düzeyini ölçecek gösterge olarak alınmıştır. Aşağıdaki Tablo-3’de değişkenlerin
birinci temel bileşendeki ağırlıkları büyüklük sırasına göre verilmiştir.
Tablo 3. Değişkenlerin Birinci Temel Bileşendeki Ağırlıkları
Değişken Adı
Kişi Başına Gelir ve Kurumlar Vergisi
Kişi Başına Banka Mevduatı
Kişi Başı Gayri Safi Katma Değer
Gayrı Safi Katma Değer İçindeki Payı
Bina Sayısı
İmalat Sanayi Yıllık Çalışanların Ortalama Sayısı
İmalat Sanayi İşyeri Sayısı
Banka Şube Sayısı
On bin Kişiye Düşen Diş Hekimi Sayısı
Toplam Nüfus
Üniversite Bitirenlerin 22+ Yaş Nüfusa Oranı
Toplam Banka Mevduatı İçindeki Payı
Toplam Banka Kredileri İçindeki Payı
Kişi Başına İthalat Miktarı
Organize Sanayi Bölgesi Parsel Sayısı
On bin Kişiye Düşen Özel Otomobil Sayısı
Okuryazar Kadın Nüfusun Toplam Kadın Nüfusuna Oranı
Okuryazar Nüfus Oranı
Nüfus Yoğunluğu
Kırsal Nüfus Başına Tarımsal Kredi Miktarı
Ağırlık
0,210526
0,203
0,201954
0,201691
0,197601
0,191226
0,189305
0,188359
0,187591
0,184306
0,1838
0,178081
0,177818
0,175495
0,174765
0,172862
0,169435
0,1691
0,165822
0,162057
377
Şehirleşme Oranı
On bin Kişiye Düşen Eczane Sayısı
Kişi Başına Genel Bütçe Gelirleri
Ücretli Çalışanların Toplam İstihdama Oranı
Kişi Başına İhracat Miktarı
Sanayi İş Kolunda Çalışanların Toplam Nüfusa Oranı
On bin Kişiye Düşen Motorlu Kara Taşıtı Sayısı
On bin Kişiye Düşen Hekim Sayısı
Liseler Okullaşma Oranı
Küçük Sanayi Siteleri İşyeri Sayısı
Kişi Başına Elektrik Tüketimi
Kırsal Nüfus Başına Tarımsal Kredi Miktarı
Mesleki ve Teknik Liseler Okullaşma Oranı
Devlet Ve İl yolları Asfalt Yol Oranı
Kişi Başına İmalat Sanayi Elektrik Tüketimi
İlkokullar Okullaşma Oranı
İçme Suyu Hizmeti Verilen Nüfus Oranı
Tarımsal Üretim Değerinin Toplam Üretim İçindeki Payı
On bin Kişiye Düşen Hastane Yatağı Sayısı
Yıllık Ortalama Nüfus Artış Hızı
Kişi Başına Kamu Yatırımları Miktarı
Doğurganlık Hızı
Tarım İş Kolunda Çalışanların Toplam İstihdama Oranı
Yeşil Karta Sahip Nüfus Oranı
0,160896
0,148964
0,141556
0,140343
0,134462
0,132901
0,131366
0,127968
0,12289
0,120775
0,115249
0,100529
0,095883
0,091452
0,085375
0,079008
0,078573
0,068379
0,062872
0,04059
-0,026911
-0,125273
-0,137378
-0,156283
Tablo 3’de görüldüğü üzere veri setinde yer alan 44 değişkenin 40’ı
illerin genel kalkınma düzeyine pozitif, 4’ü ise negatif katkı yapmaktadır.
Kalkınma düzeyine negatif katkı yapan 4 değişken sırasıyla, kişi başına kamu
yatırımları, doğurganlık hızı, tarım iş kolunda çalışanların toplam istihdama
oranı ve yeşil karta sahip nüfus oranıdır. Değişkenlerin birinci temel bileşendeki
ağırlıklarına bakıldığında, mali göstergelerin diğer göstergelere kıyasla illerin
genel kalkınma düzeyini daha fazla ve olumlu yönde etkilediği görülmektedir.
Diğer taraftan yeşil karta sahip nüfus oranı, illerin genel kalkınma düzeyini
olumsuz yönde en fazla etkileyen değişken olmuştur.
3.1. Genel Karşılaştırma
Aşağıdaki tabloda, Tablo-1 deki veriler kullanılarak 81 il için elde
edilen endeks değerleri ve illerin sıralaması verilmiştir.
Tablo 4. Rize’nin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralamasındaki Yeri
Sıra
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
İl
İstanbul
Ankara
İzmir
Kocaeli
Bursa
Eskişehir
Antalya
Denizli
Bolu
Tekirdağ
Bilecik
Edirne
Adana
Endeks
23,94
13,16
9,24
7,18
6,37
4,90
4,05
3,16
2,59
2,58
2,52
2,46
2,42
Sıra
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
İl
Trabzon
Elazığ
Endeks
-0,57
-0,71
Nevşehir
Çorum
Kastamonu
Malatya
Kahramanmaraş
Sinop
Çankırı
Aksaray
Kilis
Niğde
-0,75
-0,93
-0,96
-1,15
-1,20
-1,29
-1,39
-1,44
-1,49
-1,54
Rize
-0,74
378
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
Isparta
Kırklareli
Kayseri
Manisa
Konya
Muğla
Çanakkale
Sakarya
Yalova
Mersin
Aydın
Balıkesir
Burdur
Uşak
Gaziantep
Düzce
Kırıkkale
Karabük
Karaman
Hatay
Samsun
Kütahya
Kırşehir
Zonguldak
Amasya
Osmaniye
Afyon
Sivas
2,10
2,08
2,06
2,05
2,03
1,98
1,97
1,93
1,90
1,77
1,67
1,29
1,26
1,09
0,90
0,58
0,53
0,49
0,45
0,44
0,42
0,41
0,40
0,07
-0,09
-0,10
-0,13
-0,24
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
Bartın
Yozgat
Tokat
Artvin
Erzincan
Giresun
Erzurum
Gümüşhane
Tunceli
Ordu
Bayburt
Diyarbakır
Adıyaman
Batman
Şanlıurfa
Mardin
Ardahan
Siirt
Kars
Bingöl
Iğdır
Bitlis
Şırnak
Van
Muş
Hakkari
Ağrı
-1,67
-1,68
-1,69
-1,71
-1,79
-2,14
-2,60
-2,66
-2,69
-2,81
-2,91
-3,07
-3,20
-3,65
-3,90
-4,20
-4,32
-4,69
-4,74
-4,78
-4,82
-5,14
-5,36
-5,63
-5,72
-5,75
-6,35
Tablo-4 incelendiğinde Türkiye’nin en gelişmiş üç ilinin sırasıyla
İstanbul, Ankara ve İzmir olduğu, en az gelişmiş üç ilinin ise Ağrı, Hakkari
ve Muş olduğu görülmektedir. Rize -0.74 olan endeks değeri ile diğer Doğu
Karadeniz illeri olan Artvin, Giresun, Gümüşhane Ordu ve Bayburt’un önünde,
Trabzon’un ise gerisinde kalarak 44. sırada yer almıştır.
Dinçer, Özaslan ve Kavasoğlu (2003, 51)’de Rize’nin 37 olan sırası,
Yıldız, Sivri ve Berber (2012, 156)’da değişmemiş ve yine 37 olarak tespit
edilmiştir. Bu çalışmaya göre ise Rize genel sıralamada yedi sıra geriye
düşerek Türkiye genelinde 44. sırada yer almıştır.
3.2. Alt Gruplara Göre Karşılaştırma
Çalışmanın bu kısmında Rize ilinin demografi, eğitim, sağlık,
sanayi, mali ve diğer refah göstergelerine göre 81 il ve Doğu Karadeniz illeri
içindeki konumu incelenecektir. Demografik göstergeler baz alınarak yapılan
sıralamada Rize ili tüm iller arasında 45. sırada yerini almıştır. Aşağıdaki
tabloda ise Rize ilinin doğu Karadeniz illeri arasındaki sırası ve bu illerin
endeks değerleri gösterilmiştir.
379
Tablo 5. Demografik Göstergelere Göre Rize’nin Doğu Karadeniz
İlleri İçindeki Yeri
Sıra
1
2
3
4
5
6
7
Bölge İlleri
Ordu
Rize
Trabzon
Giresun
Gümüşhane
Artvin
Bayburt
Demografik Endeks
0.30
-0.35
-0.37
-0.57
-0.70
-0.77
-2.91
Tablo-5’de görüldüğü üzere, Doğu Karadeniz illeri arasında yapılan
demografik sıralamada Rize, Ordu’nun ardından 2. sırada yer almıştır. Rize’nin
diğer bölge illeri olan Trabzon, Giresun, Gümüşhane, Artvin ve Bayburt’un
üstünde yer almasını sağlayan demografik göstergeler ise şehirleşme oranı
ve nüfus yoğunluğu olmuştur.
Eğitim alt başlığında yer alan verilere göre yapılan incelemede
ise Rize tüm iller arasında 16.sırada yer almıştır. Diğer sektörlerle
karşılaştırıldığında Rize ilinin sıralamada en başarılı olduğu alan eğitim
olmuştur. Rize ilinin eğitim sektöründe Dinçer, Özaslan ve Kavasoğlu (2003,
129) ile kıyaslandığında yirmi dört sıra yükselerek 16. sırada yer almasındaki
en büyük unsur okullaşma oranları olmuştur. Diğer illerle kıyaslandığında,
eğitimin alt kalemlerinden olan ilkokullar, liseler ve mesleki ve teknik liseler
okullaşma oranı yüksek olan Rize, eğitim sıralamasında büyük bir gelişme
göstermiştir. Bu sonuç göstermektedir ki, Rize’de ilkokul ve lise çağına gelen
çocukların okula kayıt olma oranları, sıralamada geride bıraktığı illere kıyasla
daha yüksektir. Rize’nin Doğu Karadeniz bölgesi içindeki konumu aşağıdaki
tabloda verilmiştir:
Tablo 6. Eğitim Göstergelerine Göre Rize’nin Doğu Karadeniz
İlleri İçindeki Yeri
Sıra
1
2
3
4
5
6
7
Bölge İlleri
Rize
Artvin
Trabzon
Giresun
Gümüşhane
Bayburt
Ordu
Eğitim Endeksi
1.91
1.45
1.27
0.39
-0.15
-0.17
-1.31
Tablo-6’da görüldüğü üzere Rize, bölge illeri arasında eğitim alanında
ilk sırada yer almıştır. Genel sıralamada olduğu gibi, bölge illeri arasında da ön
planda olmasını sağlayan etken Rize’nin yüksek okullaşma oranları olmuştur.
380
Sağlık verilerine göre Rize, tüm iller arasında 24. sırada yerini almıştır.
Dinçer, Özaslan ve Kavasoğlu (2003, 123)’de 28. sırada yer alan Rize’nin,
bu çalışmada yapılan değerlendirme sonucunda dört sıra yükselerek 24.
sırada yer aldığı görülmektedir. Rize’nin sosyo-ekonomik sıralamada gelişme
gösterdiği alanlardan birisi olan sağlığın alt kalemlerinden olan, On bin
Kişiye Düşen Hekim Sayısı, On bin Kişiye Düşen Eczane Sayısı ve On bin
Kişiye Düşen Hastane Yatağı Sayısındaki artış Rize ilini ön plana çıkararak
dört basamak daha yukarı taşımıştır. Aşağıdaki tabloda ise Rize’nin doğu
Karadeniz illeri arasındaki konumu ve endeks bilgileri verilmiştir.
Tablo 7. Sağlık Göstergelerine Göre Rize’nin Doğu Karadeniz
İlleri İçindeki Yeri
Sıra
1
2
3
4
5
6
7
Bölge İlleri
Trabzon
Rize
Giresun
Artvin
Ordu
Gümüşhane
Bayburt
Sağlık Endeksi
2.63
0.83
0.08
-0.26
-0.50
-0.66
-0.92
Tablo-7’de görüldüğü gibi Rize sağlık alanında, Trabzon’un ardından
bölge içerisinde ikinci sırada yer almıştır. Yukarda da bahsi geçen sağlık
göstergeleri diğer bölge illeri olan Giresun, Artvin, Ordu, Gümüşhane ve
Bayburt’a kıyasla daha iyi olan Rize bu beş ili geride bırakmıştır.
Sanayi sektöründeki başlıklardan elde edilen verilere göre yapılan
sıralamada ise Rize tüm iller arasında 52. sırada yer almıştır. Dinçer, Özaslan
ve Kavasoğlu (2003, 118)’de 40 olan sırası mevcut değerlendirme sonucunda
52 olarak tespit edilmiştir. Sanayi sektörü, Rize ilinin nispeten geri planda
kaldığı ve düşüş yaşadığı sektörlerden birisi olmuştur. Rize’de geçim kaynağı
olarak çaya dayalı tarımın ön planda olması ve ilde aktif bir organize sanayi
bölgesinin bulunmaması, Rize’nin diğer illere kıyasla sanayi sektöründe geri
planda kalmasına sebep olmuştur. Rize’nin Doğu Karadeniz illeri arasındaki
sırası ve endeks değerleri de aşağıdaki gibidir.
Tablo 8. Sanayi Göstergelerine Göre Rize’nin Doğu Karadeniz
İlleri İçindeki Yeri
Sıra
1
2
3
4
5
6
7
Bölge İlleri
Ordu
Trabzon
Rize
Giresun
Artvin
Gümüşhane
Bayburt
Sanayi Endeksi
-0.39
-0.45
-0.54
-0.64
-0.75
-0.78
-0.85
381
Rize, sanayi sektöründe bölge içersinde Ordu ve Trabzon’un ardından
3. sırada yer almıştır. Giresun, Artvin, Gümüşhane ve Bayburt’u sıralamada
geride bırakan Rize’nin Doğu Karadeniz illeri arasında yapılan sıralamalarda
en kötü konumda bulunduğu ve bölge içindeki genel sıralamasının altında
kaldığı tek sektör sanayi sektörü olmuştur.
Mali göstergelere göre Rize ili Türkiye genelinde kendine 35. sırada
yer bulmuştur. Rize’nin diğer Doğu Karadeniz illeri arasındaki konumu ve mali
endeks değerleri aşağıdaki tabloda verilmiştir:
Tablo 9. Mali Göstergelere Göre Rize’nin Doğu Karadeniz
İlleri İçindeki Yeri
Sıra
1
2
3
4
5
6
7
Bölge İlleri
Trabzon
Rize
Giresun
Ordu
Artvin
Gümüşhane
Bayburt
Mali Endeks
-0.25
-0.39
-0.84
-0.86
-1.02
-1.12
-1.45
Giresun, Ordu, Artvin, Gümüşhane ve Bayburt’u geride bırakarak
Trabzon’un ardından bölgede 2. olmasını sağlayan mali göstergeler, başta
kişi başı ihracat miktarı olmak üzere kişi başı genel bütçe gelirleri ve kişi başı
gelir ve kurumlar vergisi miktarı olmuştur.
Diğer refah göstergelerinde toplanan verilere göre ise Rize Türkiye
sıralamasında 53. sırada yer almıştır. Doğu Karadeniz illeri arasındaki sırası
ve endeks değerleri aşağıdaki gibi elde edilmiştir:
Tablo 10. Diğer Refah Göstergelerine Göre Rize’nin Doğu Karadeniz
İlleri İçindeki Yeri
Sıra
1
2
3
4
5
6
7
Bölge İlleri
Trabzon
Rize
Artvin
Giresun
Ordu
Gümüşhane
Bayburt
Refah Endeksi
-0.24
-0.26
-0.38
-0.83
-0.92
-1.18
-1.23
Tablo-10’da görüldüğü gibi Rize diğer refah göstergelerinde bölge
içerisinde Trabzon’un ardından 2. sırada yer almıştır. Rize, diğer refah
göstergeleri alt başlıklarında yer alan, on bin kişiye düşen motorlu kara taşıt
sayısı ve kişi başı elektrik tüketim miktarı verilerinde, sıralamada geride
bıraktığı bölge illerine göre ön plana çıkmaktadır.
382
4. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Rize ilinin seksen bir il içersindeki sosyo-ekonomik gelişmişlik
düzeyinin belirlenmesi amacıyla yapılan bu çalışmada on ana gösterge
altında toplam kırk dört değişken analize katılmıştır. Rize’nin çeşitli alt gruplar
itibariyle de iller arasındaki konumunu belirlemek amacıyla, demografi, eğitim,
sağlık, sanayi, mali ve diğer refah göstergeleri olmak üzere toplam altı ana
gösterge için de analiz gerçekleştirilmiştir.
PCA yönteminin kullanıldığı bu çalışmada elde edilen sonuçların
Dinçer, Özaslan ve Kavasoğlu (2003) ile Yıldız, Sivri ve Berber (2012) ile
kıyaslama imkânı sunması açısından söz konusu çalışmalarda kullanılan
değişkenlerin güncellenmesi ile elde edilen bir veri seti kullanılmıştır.
Dolayısıyla Rize’nin mevcut sosyo-ekonomik konumunun belirlenmesinin
yanı sıra, daha önceki çalışmalara göre gerilediği ya da gelişme kaydettiği
alanlar da tespit edilmiştir.
Çalışmadan elde edilen en önemli bulgulardan ilki, hem Dinçer,
Özaslan ve Kavasoğlu (2003) hem de Yıldız, Sivri ve Berber (2012)’ye göre
genel iller sıralamasında 37. sırada yer alan Rize’nin, 2013 yılı itibariyle
yedi sıra düşerek 44. sıraya gerilemesidir. Alt göstergeler bazında yapılan
analiz sonuçlarına göre, Rize ilinin 44 olan genel sıralamasının altında kalan
göstergeler, 45. sırada olduğu demografi, 52. sırada olduğu sanayi ve 53.
sırada olduğu diğer refah göstergeleridir. Sonuçlardan anlaşılacağı üzere bu
üç gösterge Rize’nin genel sosyo-ekonomik düzeyini geriletici rol oynamıştır.
Rize ilinin genel sıralamasını yukarı taşıyan göstergeler ise 35.sırada olduğu
mali, 24. sırada olduğu sağlık ve 16. sırada olduğu eğitim göstergeleridir.
İkinci olarak, Dinçer, Özaslan ve Kavasoğlu (2003)’e göre sanayi
sektöründe 40. sırada bulunan Rize, bu çalışmada elde edilen sonuçlara göre
52. sıraya gerilemiştir. Sağlık sektöründe ise, Dinçer, Özaslan ve Kavasoğlu
(2003)’e göre 28. sırada bulunan Rize bu çalışmada elde edilen sonuçlara
göre dört basamak yükselerek 24. sırada yer almıştır. En fazla iyileşmenin
görüldüğü sektör olan eğitimde Dinçer, Özaslan ve Kavasoğlu (2003)’e göre
40. olan Rize bu çalışmada elde edilen sonuçlara göre yirmi dört basamak
yükselerek 16. olmuştur.
Rize, Doğu Karadeniz illeri arasında yapılan sıralamada ise eğitimde
ilk sırada yer alırken, demografi ve sağlıkta 2. sırada yer almaktadır. Sanayi
sektöründe 3. sırada bulunan Rize, Doğu Karadeniz illeri genel sıralamasında
Trabzon’un ardından 2. sırada yer almıştır.
383
KAYNAKLAR
Bankalar Birliği, İstatistiki Raporlar, http://www.tbb.org.tr/tr/Banka_ve_Sektor_
Bilgileri/Default.aspx [Erişim. 10.04.2013].
Devlet Planlama Teşkilatı, http://www.dpt.gov.tr/DPT.portal [Erişim. 10.04.2013].
Dinçer, B., M. Özaslan ve T. Kavasoğlu (2003). “İllerin ve Bölgelerin SosyoEkonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması (2003)”, DPT Bölgesel Gelişme
ve Yapısal Uyum Genel Müdürlüğü, Yayın no: DPT 2671.
Karayolları Genel Müdürlüğü, http://www.kgm.gov.tr/Sayfalar/KGM/SiteTr/
Root/default.aspx [Erişim.10.04.2013].
Maliye Bakanlığı, GİB, Vergi
php?id=271 [Erişim. 10.04.2013].
İstatistikleri,
http://www.gib.gov.tr/index.
Milli Eğitim Bakanlığı, İstatistik ve Bilgi Sistemleri, http://sgb.meb.gov.tr/www/
istatistik-ve-bilgi-sistemleri-grup-baskanligi/icerik/50 [Erişim. 10.04.2013].
Sağlık Bakanlığı, Yeşil Kart Bilgi Sistemi, http://sbu.saglik.gov.tr/sbyesil/
[Erişim. 10.04.2013].
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 81 İl Durum Raporu, http://www.sanayi.
gov.tr/DocumentList.aspx?catID=188 [Erişim. 10.04.2013].
TÜİK, Karşılaştırmalı Bölgesel İstatistikler, http://tuikapp.tuik.gov.tr/Bolgesel/
menuAction.do [Erişim. 10.04.2013].
Yıldız, E., U. Sivri ve M. Berber (2012). Türkiye’de İllerin Sosyo-Ekonomik
Gelişmişlik Sıralaması (2010). Erciyes Üniversitesi İİBF Dergisi. 39, 147-167.
384
KALKINMA AJANSLARININ İLLERE OLAN KATKISI;
DOĞU KARADENİZ KALKINMA AJANSI VE RİZE ÖRNEĞİ
Ceyhun AKYOL
Öğretim Görevlisi, Artvin Çoruh Üniversitesi, Arhavi Meslek Yüksekokulu
[email protected]
ÖZET: Doğu Karadeniz Bölgesi’nin turizm değerleri ve çeşitleri arasında bulunan milli
parklar, festivaller, yaylalar, şenlikler, inanç, kültür, ekoturizm, kuş gözlemciliği, doğa,
kamp, karavan turizmi, kış turizmi gibi başlıklar Rize ilinde fazlasıyla yer almaktadır.
Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı (DOKA), Rize ilinin turizm potansiyelini harekete
geçirmek, etkin tanıtım politikaları ile ilin ulusal ve uluslararası düzeyde markalaştırılmasını sağlamak amacıyla yapılan çalışmaları desteklemektedir. Bu çalışmanın
amacı, DOKA’ya bağlı 6 ilden biri olan Rize’ye, kalkınma ajansının bugüne dek yaptığı
ve yapacağı güncel çalışmalar ile ilgili tespitlerde bulunmaktır. Araştırmada, kalkınma
ajanslarının amaçları ve bu amaçlar doğrultusundaki hedeflerinden olan turizm stratejisi oluşturmak, turizm çekim bölgeleri oluşturmak, kullanılmayan potansiyelin değerlendirilmesi, alternatif turizm faaliyetlerinin çeşitlendirilmesi, tanıtımın sağlanması
ve kentsel ölçekte markalaşmak gibi konularda Rize ilindeki çalışmalar ve projeler
incelenmiştir. Elde edilen veriler betimsel analize tabi tutulmuş, ihtiyaç duyulan kavramlarda içerik analizi yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Kalkınma ajansı, Doğu Karadeniz, Rize.
1. GIRIŞ
Kalkınma Ajansları bölgeler arası eşitsizliklerin azaltılması ve bölgesel kalkınmanın sağlanması için Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) koordinasyonunda kurulmuş özerk kamu kuruluşlarıdır. Kalkınma Ajansları; kamu
kesimi, özel kesim ve sivil toplum kuruluşları arasındaki işbirliğini geliştirmek,
kaynakların yerinde ve etkin kullanımını sağlamak ve yerel potansiyeli harekete geçirmek suretiyle, bölgesel gelişmeyi hızlandırmak, sürdürülebilirliğini
sağlamak, bölgelerarası ve bölge içi gelişmişlik farklarını azaltmak amacıyla
kurulmuşlardır. Doğrudan yatırım yapan uygulayıcı kuruluşlar olmayan kalkınma ajanslarının asıl görevi kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları arasındaki işbirliği destekleyerek yerel potansiyelin açığa çıkmasını sağlamaktır
(Serka, 2012:3).
385
Türkiye genelinde toplam 26 adet Kalkınma Ajansı mevcuttur (burdurproje.com, 2013);
Tablo 1. Kalkınma Ajansları
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
20.
21.
22.
23.
24.
25.
26.
İSTANBUL KALKINMA AJANSI (İSTKA)
TRAKYA KALKINMA AJANSI (TRAKYAKA)
GÜNEY MARMARA KALKINMA AJANSI (GMKA)
İZMİR KALKINMA AJANSI (İZKA)
GÜNEY EGE KALKINMA AJANSI (GEKA)
ZAFER KALKINMA AJANSI (ZAFER)
BURSA, ESKİŞEHİR, BİLECİK KALKINMA AJANSI (BEBKA)
DOĞU MARMARA KALKINMA AJANSI (MARKA)
ANKARA KALKINMA AJANSI (ANKARAKA)
MEVLANA KALKINMA AJANSI (MEVKA)
BATI AKDENİZ KALKINMA AJANSI (BAKA)
ÇUKUROVA KALKINMA AJANSI (CKA)
DOĞU AKDENİZ KALKINMA AJANSI (DOĞAKA)
AHİLER KALKINMA AJANSI (AHİKA)
ORTA ANADOLU KALKINMA AJANSI (ORAN)
BATI KARADENİZ KALKINMA AJANSI (BAKKA)
KUZEY ANADOLU KALKINMA AJANSI (KUZKA)
ORTA KARADENİZ KALKINMA AJANSI (OKA)
DOĞU KARADENİZ KALKINMA AJANSI (DOKA)
KUZEY DOĞU ANADOLU KALKINMA AJANSI (KUDAKA)
SERHAT KALKINMA AJANSI (SERKA)
FIRAT KALKINMA AJANSI (FKA)
DOĞU ANADOLU KALKINMA AJANSI (DAKA)
İPEK YOLU KALKINMA AJANSI (İKA)
KARACADAĞ KALKINMA AJANSI (KARACADAĞ)
DİCLE KALKINMA AJANSI (DİKA)
2. BÖLGESEL KALKINMA AJANSLARI
Kalkınma Ajansları Avrupa Birliği (AB) ile doğrudan bağlantılı kurumlar değildir. Fakat Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı (IPA) programı başta olmak üzere AB’nin kalkınmaya katkı sağlayacak her tür imkânlarından bölgenin faydalanmasını sağlayacak faaliyetlerde bulunmak ajansın işlevlerinden
birisidir. Türkiye, Bölgesel Kalkınma Ajansı (BKA) ile ciddi anlamda ilk kez
üye adaylığının tescil edildiği 1999 Helsinki Zirvesi sonunda tanışmıştır. AB
386
Komisyonunun hazırlamış olduğu Katılım Ortaklığı Belgesi’nde orta vadede
yapılması gereken düzenlemeler arasında BKA’ları oluşturmak yer almış ve
buna yönelik yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesi için süreç başlatılmıştır.
Bu doğrultuda öncelikle AB kurallarına uygun olarak kısa vadede istatistiksel
bölge olarak bilinen İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflaması (NUT) Sistemi 22 Eylül 2002 tarih ve 4720 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile kabul edilmiştir. Daha
sonra da 2003 yılı Katılım Ortaklığı Belgesi’nde, Katılım Öncesi Mali Yardım
programından yararlanabilmek için BKA’ların kurulması öngörülmüştür. Takip
eden süreçte de, 31 esas ve 5 geçici maddeden oluşan Kalkınma Ajanslarının
Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkındaki Kanun Tasarısı getirilmiştir
(Hasanoğlu, 2006:81).
Ajanslar, bölgesel gelişme politikalarına yeni bir yaklaşım getirmiştir.
BKA’lar ile yerel potansiyelin harekete geçirilmesinin artık Ankara’dan, yani
merkezden değil, yerinden yönetimle sağlanması planlanmıştır. BKA’lardan,
yerinden yönetim ilkesine dayalı bir biçimde bölgesel stratejileri oluşturarak
girişimciliği desteklemesi, AB fonlarının kullanılmasında koordinasyon sağlayarak yatırımcıların izin ve ruhsat işlemlerinin tek elden takibini yapması
beklenmektedir.
Ajanslar hakkında olumlu görüşe sahip olanlar, yatırımların etkin ve
verimli kullanılması amacıyla kurulan BKA’ları ‘Türkiye’nin 21. Yüzyılda yeni
itici gücü’ olarak tanımlamaktadırlar. Bu görüşe göre, kalkınma ajansları projenin belirlenmesi aşamasından başlayarak devreye girecek, projeyi yürüten
kamu kuruluşunun yerine geçmeyecek ama projenin işleyişi ve tıkandığı noktaların nasıl aşılacağı gibi birçok konuda görevler üstlenecektir. Aynı zamanda yerli ve yabancı yatırımcılara öncülük yapacak, yol gösterecek, yatırım
yapmakla ilgili müracaatları toplayacak ve onların takip işlerini yürütecektir.
Böylece Türkiye’nin yatırım eksikliğinin de tamamlanmasında önemli bir görev üstlenecektir. BKA’ların en temel özelliği kamu ile özel sektör arasında
köprü görevi görecek olmasıdır. Ajanslar ayrıca, bölgesel potansiyel ve dinamiklerin harekete geçirilmesi, büyümenin etkilerinin tabana yayılması, gelir
dağılımının düzelmesi ve bölgesel eşitsizliklerin giderilmesi açısından oldukça önemli işlevler görecektir. Günümüz dünyasında artık, ulusal çıkarlardan
ziyade, sektörel çıkarlar, hatta şirket çıkarları ön planda olacağından bu gidişata ayak uydurma açısından BKA’lar önemli bir misyon üstlenmektedir (Turan, 2007:121).
Kalkınma ajansları bir ülkede bölgelerarası gelişmişlik farkını gidermek, rekabet ortamı oluşturmak ve girişimcilik ruhunu desteklemek amacıyla koordinasyon ve uygulama görevi üstlenen kuruluşlardır. Burada amaç,
bölgelerin göreceli üstün oldukları alanların tespit edilerek bölgelerde o alana
ilişkin gerek ulusal gerekse de uluslararası alanda yatırımlar yapılmasının
teşvik edilmesidir. Dikkat edilmesi gereken hususlardan birisi, bölgelerin fon
sağlamak amacıyla rekabete girmelerinin geri kalmış bölgeler açısından bir
sorun olup olmadığıdır. Ancak her bölgenin göreceli gelişme potansiyeline sahip olduğu alanda politika üreteceği göz önüne alınırsa, geri kalmış bölgelerin
de ulusal hatta uluslararası rekabete açılmasında bir sakınca bulunmamaktadır. Diğer taraftan, bu yapı sayesinde eğer bir bölge kalkınmak istiyorsa çok
sayıda proje üretmek zorundadır (Işık ve diğ., 2010:14).
387
3. RIZE
Karadeniz Bölgesi’nin Doğu Karadeniz bölümünün sahil kısmında
yer alan Rize ili, doğuda Artvin, güneyde Erzurum ve Bayburt, batıda ise
Trabzon ili ile çevrilidir. İlin nüfusu Türkiye İstatistik Kurumu Adrese Dayalı
Nüfus Kayıt Sistemi verilerine göre 324.152’dir (Tuik, 2012). İlin kurulduğu
bölgede yüksek dağların olması nedeniyle şehir merkezi dar bir kıyı üzerinde
genişlemiştir. Yeşille mavinin kucaklaştığı illerden biri olan Rize’de, Karadeniz
iklimi en belirgin şekliyle hüküm sürmektedir. Yılda 2400 mm’nin üzerinde yağış ile Türkiye’nin en fazla yağış alan ili olan Rize’de yapılan arkeolojik kazılar,
il tarihinin Yontma Taş ve Eski Tunç Devri’ne kadar uzandığını göstermektedir
(Baldıran, Ulubay, 2008:373).
Ekonomisi tarıma dayalı bir özellik gösteren Rize ilinde ülkenin en
kaliteli çayları yetiştirilmektedir. Ayrıca mikroklima alanı olması nedeniyle il
ve çevresinde turunçgil üretimi yapılmaktadır. Bunun yanında bal üretimi il
ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır. Yeşil bir orman ve bitki örtüsüyle
kaplı il, sahip olduğu tarihi eserleri, yaylaları ve kaplıcaları ile önemli bir turizm
potansiyeline sahiptir. Özellikle ilçe yaylalarında her yıl yapılan şenlikler il turizmine hatırı sayılır bir katkı sağlamaktadır.
3.1. Rize’nin Turizm Değerleri
Rize ili tarihi, doğal ve kültürel yapısı ile zengin turizm kaynaklarına
sahiptir. İlin kale ve cami gibi tarihi değerleri yanında, yaylalar doğal çekicilikleri, yaylalarda düzenlenen şenlikler ise kültürel çekicilikleri oluşturmaktadır. Rize’deki belli başlı turistik bölgeler; Çamlıhemşin-Ayder Kültür ve Turizm
Koruma Merkezi, İkizdere-Anzer Turizm Merkezi ile Çayeli-Kuspa Turizm
Merkezi’dir. Ayder Yaylası’nda turizmin gelişmesi için tüm altyapı ihtiyacı karşılanmış olup, bölge çok sayıda konaklama tesisiyle ülke turizminde hızla ilerlemektedir. Yayla ayrıca yaz sıcaklığında serinliğin yanı sıra kaplıcası ile bölgenin en fazla tercih edilen tatil yerlerinden birisidir. Aşağı ve Yukarı Kavron ile
Anzer Yaylaları, güneşin doğuşunun en iyi izlenebileceği yaylalardır. Diğer adı
Ballıköy olan Anzer Yaylası balı ile ünlüdür ve sağlık turizm merkezlerinden
birisi olma yolunda ilerlemektedir. Karadeniz’in en güzel yükseltilerinden birisi
olan Elevit-Polovit Yaylaları ise av turizmi için önemli bir potansiyel taşırken,
Pokut, Sal ve Hazindağ Yaylaları da doğa yürüyüşü yapmak ve dinlenmek için
idealdir. Her yıl yaylalarda düzenlenen etkinlikler yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekmektedir. Ayrıca, bölgedeki kaplıca, ılıca ve içmeler sağlık turizmine
olanak sağlamaktadır.
Dağların aşındırması ve suların birikmesi sonucu oluşan çoğu buzul
olan göller önemli turizm kaynaklarındandır. Ağaran Şelalesi, Fırtına Deresi
ve dere üzerinde kurulmuş taş kemer köprüler ve değirmenler doğal ve tarihi
eserler arasında yer almaktadır. Mimari özellikleri ile dikkat çeken konaklar
yöreye özgü işleme ve ustalık değerleri taşımaktadır. İlde yapılan arkeolojik
çalışmalar sonucu bulunan eserler, mağaralar ve taş sütunlar tarihi değer
olarak kayda geçerek yerinde ya da ilde bulunan müzelerde sergilenmeye
devam etmektedir.
388
3.2. Turizmin Rize’ye Sosyo-Kültürel ve Çevresel Etkileri
Bölgelerin turizme açılmasında turizm altyapısı kadar turizmin sosyokültürel ve çevresel etkilerinin de dikkate alınması gerekmektedir. Günümüzde turizmin neden olduğu en büyük çevresel etki turistik merkezlerde yapılan
plansız yapılaşmadır. Bilinçli bir turizm gelişimi için doğal kaynakların çok iyi
korunması, toplumsal bilinç oluşturularak çevreye duyarlılığın arttırılması ve
turistlerin de aynı çevre bilinci doğrultusunda davranmalarının sağlanması gerekmektedir (Aslan, Aktaş, 1994:43). Rize’de kırsal çevrenin korunması, yayla
turizmi önerisinin temel taşıdır. Köylü-orman ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi, orman üzerindeki olumsuz etkilerin giderilmesi için mutlaka gereklidir.
Türkiye’nin mevcut mera düzenlemesi, aşırı kullanma yol açtığı gibi, meraları
kullanacak olan yayla turizmi konusunda da önemli sorunlar yaratmaktadır
(Dpt, 2000). Ayder Yaylası, ekoturizm olanakları yaratması yanında, turizm
kaynaklı çevre sorunlarının da görülebileceği bir örnek olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bölgede yer alan turizm işletmelerinin çevresel etkilerinin incelenmesi ve işletme personelinin ve çevrede yaşayanların ekoturizm ve koruma unsurları açısından bilinçlendirilmesi bölge turizminin geleceği açısından hayati
önem taşımaktadır.
Son yıllarda çay alanlarının daralması sonucu çay gelirlerinin
düşmesi, Rize ilinin ekonomik anlamda beklentilerinin turizm sektörüne yönelmesine neden olmuştur. Özellikle Türkiye’nin sayılı turizm merkezleri arasında yer alan Çamlıhemşin ilçesine bağlı Ayder Yaylası’nda çeşitli turizm
yatırımları yapılmaktadır. Bölge, kaplıcaların 12 ay hizmet vermesi ve kış
turizmi kapsamında yapılan etkinliklerin de artması (Örn:Kardan Adam Şenlikleri) sayesinde kışın da cazibe merkezi haline gelmektedir. Rize’de istihdamı sağlamak ve göçü durdurmak için Rize’nin zengin turizm potansiyeli
değerlendirilmeyi beklemektedir. Rize, turizm açısından henüz istenilen seviyede olmasa da farklı coğrafi ve kültürel özelliklerinden dolayı turizm açısından yüksek gelişim potansiyeline sahip bir ilimizdir. İl, yayla turizminden dağ
turizmine, doğa yürüyüşünden biniciliğe kadar alternatif turizm kapsamında
değerlendirebileceğimiz birçok turizm faaliyetine açıktır. Bu amaçla son yıllarda ulusal ve uluslararası çapta destekli projeler hazırlanıp uygulanmaya
başlanmış olması önemli bir gelişmedir (anatoliajournal.com, 2007).
4. DOĞU KARADENIZ KALKINMA AJANSI (DOKA)
Ülke genelinde, gelişmesi ya da eski değerlerine kavuşmasını
sağlamak amacıyla yöresel ya da bölgesel anlamda uzun yıllar kalkınma
çalışmaları yapılmıştır. Son yıllarda daha modern, ilkeli ve metotlu kalkınma
modeline geçilmiş ve bu geçiş sürecinde uygulama birimi olarak da ajanslar
kurulmuştur. Daha önce AB projeleri, sonra ajanslar ve daha sonra üniversitelerin tüm Türkiye’de yaygınlaşmasıyla birlikte yöresel ve bölgesel kalkınma
çalışmaları daha bilimsel bir ortama doğru yönelmiştir.
389
Tüm bu gelişmelerin ışığında DOKA, 29.07.2009 tarihinde 5449
sayılı Kalkınma Ajansları Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında
Kanun’a dayanarak kurulmuştur. DOKA’nın faaliyet gösterdiği bölge altı şehirden oluşmaktadır. Artvin, Giresun, Gümüşhane, Ordu, Rize ve Trabzon illeri ajansın destek verdiği iller olup, ajansın genel sekreterliği Trabzon’dadır.
(Doka Bülten, 2011:4). DOKA, faaliyetlerine başladığı 28.05.2010 tarihinden
itibaren Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yerel kalkınmaya dair önemli bir aktör
olmayı kısa sürede başarmıştır. Bölgedeki özel sektör ve kamu kurum ve kuruluşları ile yoğun bir işbirliği içerisine girerek bölgede var olan sektörlerin
ve paydaşların temel sorunlarını ortaya koymaya çalışarak bölgeyi yatırımcıya en iyi şekilde tanıtmanın yollarını aramaktadır. DOKA, kurumsallaşma
çalışmaları yönünde önemli adımlarla birlikte bölgede sahip olduğu misyon
ve hedefler doğrultusunda kısa sürede başarılı çalışmalara imza atmıştır. Kalkınma Bakanlığı tarafından onaylanan Doğu Karadeniz Bölge Planı, stratejik
hedefleri ve sahada yapılan çalışmalar doğrultusunda programlar ve projeler
yürütmektedir.
Misyonu ulusal ve yerel kalkınma planlarında ve programlarında öngörülen ilke ve politikalarla uyumlu olarak kamu, özel sektör ve sivil toplum
arasındaki işbirliğini geliştirerek, bölgede sürdürülebilir ekonomik, çevresel,
sosyal kalkınmayı sağlamak ve bölgenin rekabet edebilirliğini ve uluslararası tanınırlığını arttırmak, vizyonu ise ekonomisi güçlü, yenilikçi ve rekabetçi,
sosyal yönden gelişmiş ve bütünleşmiş, altyapısı tamamlanmış, sürdürülebilir
çevre ve yüksek yaşam kalitesine sahip bir Doğu Karadeniz Bölgesi olarak
tanımlayan ajans, faaliyetlerini 6 ilde açılan yatırım destek ofisleri ile devam
ettirmektedir.
DOKA, bölge planı içerisinde her gelişme ekseni için belirlenmiş
amaçlar altında izlenecek alt hedefler belirlemiş olup, bu hedefleri 3 başlık
altında toplamıştır. Güçlü ve rekabetçi ekonomi için belirlenen hedefler; bölge
ekonomisinin rekabet gücünü artırmak, bölgede sağlanan istihdamı artırmak,
bölgenin turizm potansiyelini harekete geçirmek, bölgede tarımsal çeşitliliği
artırmak ve tarıma dayalı sanayiyi güçlendirmektir. Sosyal gelişme ve bütünleşme için belirlenen hedefler arasında eğitim düzeyinin artırılması, iş gücüne
katılım ve iş verimliliğin artırılması, spor altyapısının ve sportif faaliyetlerin
geliştirilmesi, sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması, sosyal
içermenin güçlendirilmesi, yoksullukla mücadele ve gelir dağılımının iyileştirilmesi, kültürün korunması ve geliştirilmesi, toplumsal diyaloğun ve kurumsal
kapasitenin güçlendirilmesi bulunmaktadır. Gelişmiş altyapı ve sürdürülebilir
çevre için belirlenen hedefler ise altyapı eksikliklerinin giderilmesi ve geliştirilmesi, ulaşım altyapılarıyla ilgili bilincin geliştirilmesi, çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması, bölgede çevre bilincinin artırılması, mekan ve yaşam
kalitesinin arttırılması, yönetimlerin ve yerel yönetim birliklerinin kapasitesinin
geliştirilmesidir (Doka, 2011:26)
390
5. RIZE, DOKA VE TURIZM
Rize ilinde turizm faaliyetleri arasında sayabileceğimiz, alternatif turizm kapsamında değerlendirilebilecek yamaç paraşütü, kamp ve karavan
turizmi, foto safari, kuş gözlemciliği, heliski (helikopterle kayak), jeep safari,
rafting, dağcılık, trekking (doğa yürüyüşü), termal turizm, ilin yöresel değerleri arasında sıralayabileceğimiz, el sanatları, kemer köprüler, serender (nayla), atmaca yetiştiriciliği, dağ horozu (huş tavuğu), tarihi değerler arasında
sayabileceğimiz onlarca, kale, taş kemer, köprü, konak, cami, çeşme ve su
değirmeni Rize ilinin sosyal ve kültürel anlamda öne çıkan turizm değerlerindendir. Ayrıca, doğal güzellikler kapsamında değerlendirebileceğimiz, ilin
yaylaları, gölleri, şelaleleri, akarsuları yerli ve yabancı turistlerin Rize iline ve
ilçelerine gelmeleri için her biri ayrı sebep olan değerlerdir (rize.gov.tr, 2013).
Yörenin doğal, tarihi, sosyo-kültürel turizm değerleri, kış ve sağlık turizmi ile
mevcut diğer turizm potansiyelinin dikkate alınarak değerlendirilmesi ve bu
alanların koruma-kullanma dengesinin kurularak, sektörel kalkınma ve planlı
gelişim sağlanması amacıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ilan edilen
Çamlıhemşin-Ayder Kültür Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi, İkizdere-Ovit
Dağı Kış Turizm Merkezi, Çayeli-Kuspa Turizm Merkezi ile İkizdere-Anzer
Kültür Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi, Rize il turizmine önemli ölçüde
katkı sağlayan ve sağlayacak olan bölgelerdir.
Merkez ilçedeki ‘Doğu Karadeniz Bölgesi Outdoor Turizmi Rehberi’,
‘Coğrafi Tabanlı Kültürel ve Turistik Envanter’, ‘Derinlerdeki Tarihe Yolculuk’
projeleri, Ardeşen ilçesindeki ‘Fırtına Vadisi Vali Recep Yazıcıoğlu Kano ve
Rafting Spor Turizmi’, ‘Profesyonel Turist Rehberi Yetiştirme Eğitimi’ ve ‘Pınar Alabalık Turizmi Geliştirme’ projeleri, Çayeli ilçesindeki ‘Çayeli’nin Parlayan Yıldızı’ projesi ve Çamlıhemşin ilçesindeki ‘Kaçkar Dağları Milli Parkı Tur
Güzergâhlarının Güncellenip Tabelalandırılması’, ‘Yayla Turizmi Kapsamında Butik Otel Revizyonu’, ‘Dilberdüzü ve Karadeniz Gölü Kamp Alanlarının
Kapasitelerinin Artırılması’ ve ‘Maze ile Yayla Turizmine Merhaba’ projeleri
turizm ve altyapı amaçlı oluşturulmuş olup yerel işletmeler ve kamu kurum ve
kuruluşlarınca sunulup DOKA tarafından onaylanan ve desteklenen projelerden bazılarıdır (rizeozelidare.gov.tr, 2013).
Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı’nın Turizme Yönelik Küçük Ölçekli
Altyapı Mali Destek Programı kapsamında hazırlanan ‘Ayder Yaylası Jeotermal Sahasında Sondaj’ ‘Tarihi Köprüler Ay Işığına Kavuşuyor’, ‘Gizli Hazinemiz Atıl Evlerimiz’, ‘Rize’nin Uygun Yatırım Alanlarının Tespiti ve Fizibiliteleri’ ile ‘İyidere Pileki Mağarası’nın Turizme Kazandırılması’ projeleri de Rize
ilinde gerçekleştirilmeye çalışılan turizm ve altyapı amaçlı projelerdir (Doka,
2012:8).
391
6. SONUÇ VE ÖNERILER
Turizm günümüzde yararları bütün dünyaca kabul edilmiş, ülke ekonomisine, daha da önemlisi dünya barışına katkısı nedeniyle vazgeçilmez
bir sektör durumuna gelmiştir. Turizmin farklı sosyal ve kültürel yapıya sahip
toplumlar arasında etkileşim sağlaması, sosyal yapıyı ve toplumsal davranış
kalıplarını etkilemesi, insanların tanışıp dostluklar kurmasına aracılık yapılması ve istihdam yaratıcı özelliğiyle de bölgesel ve ulusal ekonomiye katkı
sağlaması onu ön plana çıkarmaktadır (Doka, 2011:79).
Doğu Karadeniz’in mevcut turizm faaliyetleri temel olarak bölgeyi
bir baştan diğer başa gezen bir tur turizmi niteliğindedir. Bölgede geceleme
oranlarının düşüklüğü, turizmin belli dönemlere sıkışması sonucu bütün yıla
yayılamaması ve alternatif turizm modelleri geliştirilememesi ön plana çıkan
sorunlardır. Önemli tarihi, kültürel değerlere ve doğal kaynaklarına rağmen
bölgenin dünya çapında tanıtımı yapılamamıştır. Tanıtımdaki eksiklikler ve
dağınıklık bölgenin turistik bir imaj edinmesini ve dünyaca tanınmasını engellemektedir. Bölgede iller arasında turizm alanında iletişim ve işbirliği de henüz yeterli düzeyde değildir. Tanıtımda yaşanan sorunlar dışında konaklama
kapasitesini karşılayabilecek tesis ve işletme azlığı da dikkati çekmektedir.
Bölgede uzun süreli tatil yapma imkanı veren turistik arz ve ürünler olmasına
karşın bu yöndeki altyapı, yetişmiş insan kaynağı, konaklama imkanları, tanıtım ve turist eğilimleri kısıtlı kalmaktadır. Bölge, yerli ve yabancı ziyaretçilere
sunabileceği birçok alternatife sahip olmasına rağmen plansızlık ve koordinasyon eksikliği uzun vadeli konaklamaları beraberinde getirememektedir.
Doğu Karadeniz Bölgesi turizminin bir gelişte tüm bölgeyi gezip görmeye dayalı turizm hareketinin yanında alternatif turizm ağırlıklı olarak da gelişmektedir. Bu sebeple, altyapının geliştirilmesi, ulaşımda planlaması, sektör için
gerekli insan kaynağı havuzunun oluşturulması, pazar analizlerinin yapılarak
etkin tanıtımların yapılması ve bölgenin markalaşması gerekmektedir (Doka,
2011:97).
Bölgeler, küresel rekabet ortamında ayakta kalabilmek için ekonomik
ve politik anlamda değişmek, yeni yatırımlarla dikkatleri üzerlerine çekmek
zorundadır. Küreselleşmede, bölgesel kalkınma büyük önem taşır. Bölgesel
kalkınma içinde yeni ekonomik aktörlere ihtiyaç vardır. Bu aktörlerin bir bölümü bölgesel yapılanmalar ve bu yapılanmaların içindeki BKA’lardır. Bu ajanslara yüklenen temel rol, bölgesel kalkınmaya yol gösterip, bölge ekonomisine
canlılık getirmektir. Bu ajanslar bölgelerde kalkınmanın itici gücü konumundadır (Cankorkmaz, 2011:113).
İşte tam bu aşamada Rize ili için devreye, bölgeye destek veren
DOKA girmektedir. Çalışmamızın başından itibaren bahsettiğimiz Rize ili,
özellikle turizm alanındaki yapılaşmasında DOKA ile uyumlu bir çalışma göstermektedir. Altyapıyı geliştirme, işletmeleri teşvik, öğretim ve eğitim, çevrenin
korunması, araştırma ve geliştirme, yerel kalkınma gibi (Koyuncu, 2006:ix)
gelişme politikalarını bölgeye uygulamaya çalışan ajans, sektördeki işletmelerden ve kamu kurum ve kuruluşlarından büyük ilgi görmektedir.
392
Rize Valiliği, Rize Belediyesi ve Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’nin
başta olduğu tüm kamu kurum ve kuruluşları ile tüm sivil toplum kuruluşları,
katılımcı ve destekleyici pozisyonda olmak üzere, özellikle son yıllarda birçok
sektörde DOKA ile onlarca proje ve destek işbirliğine girmişlerdir. Günümüze
dek il geneline baktığımızda Rize ilinin öne çıkan turizm değerlerini destekleyici proje tekliflerinin kabul edildiği görülmektedir. Bir diğer destek gören
sektör de sanayi sektörüdür. İldeki sanayinin gelişmesi için işletmelere ve
işverenlere yapılan çağrılar önem arz etmektedir. Geçmiş yıllardaki verileri
incelediğimizde Rize ilinde 53 projenin uygulandığı görülmektedir. Tüm bu
projeler için oluşturulan 6 milyon TL’lik kaynak eş finansmanla birlikte 10 milyon TL’yi bulmuştur (doka.org.tr, 2013).
Hizmet sektörünün son derece önemli olduğu ve önemli mesafe kat
edilen Rize ilinde, kalkınmanın sağlanması ve ilin gelişmesi tabii ki sadece
hizmet sektörü ile sağlanamaz. Özellikle sanayi sektörünün güçlendirilmesinin gerekliliği tüm kamu kurum ve kuruluşları tarafından da kabul edilmektedir. İlin en önemli tarım ürünü olan çayla ilgili farklı çalışmalar, ürünün sadece
ulusal değil uluslararası anlamda da söz sahibi olmasını amaçlamaktadır.
Ovit Tüneli, Rize Limanı, Güney Çevre Yolu gibi ilin stratejik konumunu ön
plana çıkaran çalışmalar da Doğu Karadeniz iline önemli katma değer sağlayacaktır.
Rize ilinin kalkınması için özellikle kırsal alanlarda turizm projeleri geliştirilmeli, köy ve kasabalardaki kişiler istihdama yönlendirilmelidir. Bununla
birlikte tarım sektöründe işlem görecek proje faaliyetleri de DOKA yönetimine
sıklıkça sunulmalıdır. Turizm, sanayi ve tarım dışında meyvecilik, seracılık, su
ürünleri, lojistik gibi sektörlerde faaliyet gösteren işletmeler DOKA’nın sunmuş
olduğu katılım ve destek projelerini takip etmeli ve mümkün olabildiğince ulusal hatta uluslararası fonlardan yararlanmalıdırlar.
393
KAYNAKLAR
Baldıran, Ş. Ulubay, A. (2008). Trabzon, Rize ve Artvin. G Aktaş (Ed.). Turizm
Coğrafyası içinde. Ankara: Detay Yayıncılık, 2008, 373-389.
Cankorkmaz Z. (2011). Türkiye’de Bölgesel Kalkınma Ajansları ve Bu Ajanslara Yönelik Eleştiriler. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. 26.1, 113-138.
Devlet Planlama Teşkilatı. (2000). Doğu Karadeniz Bölgesi Gelişme Planı Nihai Rapor. Ankara.
Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı. (2012). Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı
Bülten. Kasım-Aralık. Trabzon.
Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı. (2011). Ekonomik ve Sosyal Göstergeler
Bülteni. Aralık. Trabzon.
Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı. (2011). Faaliyet Ara Raporu. Trabzon.
Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı. (2011). TR90 Doğu Karadeniz Bölge Planı.
Trabzon.
Hasanoğlu, M, ve Z. Aliyev. (2006). Avrupa Birliği ile Bütünleşme Sürecinde
Türkiye’de Bölgesel Kalkınma Ajansları. Sayıştay Dergisi. 60, 81-103.
http://www.burdurproje.com/?p=224 (09.03.2013)
http://www.doka.org.tr/yonetim-kurulu-rizede.php (15.03.2013).
http://rapor.tuik.gov.tr/reports/rwservlet?adnksdb2&ENVID=adnksdb2Env&r
eport=wa_turkiye_ilce_koy_sehir.RDF&p_il1=53&p_kod=1&p_yil=2012&p_
dil=1&desformat=html (6 Nisan 2013).
http://www.rizeozelidare.gov.tr/default_B0.aspx?id=726 (07.04.2013).
http://www.rize.gov.tr/default_B0.aspx?content=128 (10.04.2013).
Işık, N. Baysal, D. ve O. Ceylan. (2010). Bölgesel Kalkınma Farklılıklarının
Giderilmesinde Bir Politika Aracı Olarak Kalkınma Ajansları. Niğde Üniversitesi İ.İ.B.F Dergisi.3.2, 1-18.
Koyuncu, E. (2006). Türkiye’de Kalkınma Sürecinde Bölgesel Kalkınma
Ajansları ve Bir Uygulama, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İzmir: Dokuz
Eylül Üniversitesi SBE.
Serhat Kalkınma Ajansı. (2012). 50 Soruda Kalkınma Ajansları. Kars.
Turan, S. (2007). Bölgesel Kalkınma Ajansları Dünyadaki Uygulamalar ve
Türkiye Modeli, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Konya: Selçuk Üniversitesi SBE.
Turizm Bülteni. (2007). http://www.anatoliajournal.com /turizmbulteni/nisan2007.htm (5 Nisan 2013)
394
395
çalıştaylar
396
çay
Çay Çalıştayına Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Rektör Yardımcısı
ve İİBF Dekanı Prof. Dr. Osman Karamustafa, Recep Tayyip Erdoğan
Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alaattin Kızıltan,
Maltepe Üniversitesi İİBF Uluslararası Ticaret ve Lojistik Yönetimi Bölümü
Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hamit Vanlı, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
İİBF Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi ve İİBF Dekan Yardımcısı Yrd.
Doç. Dr. Ali Rıza Saklı, DOKA Kalkınma Kurulu Üyesi Hakan Birben ve
Endüstri Mühendisi Mustafa Baltacı katılmış ve aşağıdaki başlıklar, çalıştay
katılımcılarının ortak görüşü olarak benimsenmiştir.
1.Çay Kanunu çıkarılması ile ilgili faaliyetler yapılması,
2.Çay sektöründeki üst yönetim eksikliği göz önünde bulundurularak,
bir üst kurul oluşturulması,
3.Piyasa ekonomisinin hâkim olduğu ülkelerdeki gibi ‘çay borsası’
sistemine geçilmesi ve bu sistemin sektöre getireceği etkilerin üreticiye ve ilgili taraflara açıklanması,
4.Bütün çay fabrikalarının enerji ihtiyaçlarını, en ucuz ve verimli seçenek olan doğalgazla karşılamalarının tavsiye edilmesi,
5.Küçük ölçekli çaylık arazilerinin birleştirilip ekonomiye katkı sağlayacak büyüklüğe kavuşturulması,
6.Çay üretim sürecinde ortaya çıkan atıkların değerlendirilmesi,
7.Toprak kalitesinin zenginleştirilip, su tutma kabiliyetinin artırılması,
üreticilerin kendi toprak bakımlarını iyi yapmalarının sağlanması,
8.Yöreye ve ürüne uygun bir organik gübrenin belirlenmesi ve kitlesel
uygulamasının yaygınlaştırılması,
9.Bütün çay havzasının organik tarım bölgesi ilan edilmesi.
397
lojistik
Lojistik Çalıştayına Maltepe Üniversitesi İİBF Uluslararası Ticaret
ve Lojistik Yönetimi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mehmet Tanyaş, Bahçeşehir
Üniversitesi İİBF Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yavuz Günalay, Maltepe Üniversitesi
Endüstri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Muhammed
Bamyacı, Maltepe Üniversitesi İİBF Uluslararası Ticaret ve Lojistik Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hamit Vanlı, Recep Tayyip Erdoğan
Üniversitesi İİBF Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi ve İİBF Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Ali Rıza Saklı, Maltepe Üniversitesi İİBF Uluslararası
Ticaret ve Lojistik Yönetimi Bölümü Öğr. Gör. Burak Küçük, Recep Tayyip
Erdoğan Üniversitesi İİBF İşletme Bölümü Arş.Gör. Süleyman Çakır katılmış
ve aşağıdaki başlıklar, çalıştay katılımcılarının ortak görüşü olarak benimsenmiştir.
1. Rize Ticaret Odası öncülüğünde şehrin ileri gelenleri ve diğer
paydaşların yer aldığı bir lojistik platformu oluşturulması,
2. Oluşturulacak platform tarafından ivedilikle Rize ilinin Lojistik
Master Planının yapılması, bu planın; merkezin yeri, yapılacak limanın konumu, karayolu ve tünel bağlantıları, demiryolu
çalışmalarının mevcut durumu ve geleceği, havayolu bağlantıları, Organize Sanayi Bölgesinin durumu, lojistik eğitimi gibi önemli
konuları içermesi,
3. Lojistik master planı ve lojistik merkez yer seçimi çalışmaları ile
ilgili Bakanlıklar’la işbirliği içinde olunulması,
4. Ülkemizin 2023 yılında hedefliği 500 milyar dolar ihracatın 100
milyar dolarının bölgemiz üzerinden yapılması için uygun lojistik
altyapının kurulması,
5. Ovit Tüneli’nin işlevsel kılınması adına Rize İyidere havzasında,
dünyadaki örneklerinde olduğu gibi, lojistik merkezi içeren bir Endüstriyel Ticaret ve Lojistik Merkezi kurulması yönünde çalışmalar
yapılması,
6. Lojistik Merkezi de içeren Endüstriyel Ticaret Merkezi konusunun, Doğu Karadeniz’in bütününde düşünülmesi ve Doğu Karadeniz Endüstriyel Gelişme Bölgesi olarak planlanması,
7. Yapılan ilk incelemelere göre, öngörülen İyidere Limanı’nın dolgu
maliyetlerinin düşük olacağı, buna karşılık draftının (dip derinliğinin) büyük tonajlı gemiler için yeterli olacağı anlaşılmakla birlikte,
bu konuda detaylı çalışmalar yapılması,
398
8.
21. Yüzyılın İpekyolu projesi olarak da adlandırılan TRACECA
(Avrupa-Kafkasya-Asya Ulaşım Koridoru) projesinde Gürcistan’ın
Poti ve Batum limanları seçilmiş olmakla birlikte, İyidere’de kurulacak bir derin limanın büyük kapasiteli gemileri ağırlayabilmesi
ve Ovit-Erzurum bağlantısıyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu, İran,
Ortadoğu, Kafkasya ve Orta Asya ulaşım imkânları ile önemli bir
transit güzergâh haline gelebileceği,
9.
Trabzon, Rize ve Hopa limanlarının TRACECA projesinde yer
almaması sebebiyle, kurulması öngörülen İyidere Limanı’nın
transite de hizmet edecek bir yük limanı haline gelmesiyle, bu
limanların da önem kazanabileceği,
10. Rize Limanı’nın Kruvaziyer gemileri için önemli bir uğrak yeri olması amacıyla stratejiler geliştirilmesi,
11. Sel, heyelan vb. afetlere yönelik dinamik risk ölçümü ve senaryolara dayalı bir Rize Afet Lojistik çalışmasının yapılması.
399
turizm
Turizm Çalıştayına İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hikmet Kırık, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İİBF
Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Emre Yıldırım, Arş. Gör.
Saim Can Beritan, Arş. Gör. Kübra Mert, Uzm. Taner Erol, Yüksek Mimar Sevi
Reyhan Ufuk ve Yüksek Mimar İsmail Erdem Ufuk katılmış ve turizm oturumlarında sunulan bildiriler ışığında aşağıdaki başlıklar, çalıştay katılımcılarının
ortak görüşü olarak benimsenmiştir. Rize yöresinin kültür ve tarihi varlıklarının
korunması konusunda halkın bilinçlendirilmesi. Bu konuda üniversite, yerel
yönetim ve STK‘ların katılımının sağlanması ve gerekli eğitimlerin verilmesi,
1. Bilinçli ve sürdürülebilir bir turizm politikasının başarıya ulaşabilmesi için hizmet kalitesinin geliştirilmesi son derece önemli olduğundan, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının personelinin eğitimine
önem verilmesi,
2. Turizm politikaları tercihinde kitle turizmi yerine Rize’nin göreli
üstünlükleri doğrultusunda akarsuların kalkınma stratejileri bağlamında turizm merkezli değerlendirilmesi,
3. Sağlık turizmine önem verilmesi ve bir sağlık köyü kurulması,
4. Yayla turizminin gelişme eğiliminde doğal yapının çarpık yapılaşmayla bozulmaması için yayla turizminin hukuki alt yapısının
oluşturulması.
5. Başta geleneksel mimari örnekleri olmak üzere ev pansiyonculuğunun geliştirilmesi ve yatak kapasitesine kazandırılması,
6. Sektör temsilcilerinin, uzmanların ve bürokratik kesimin de katılacağı turizm çalıştaylarının sürekli hale getirilmesi.
400
401
sempozyum
özeti
402
çay
1. Kalkınma ve sağlık ilişkisi kapsamında çay tarımında riskler ve
çay üreticilerinin sağlık sorunlarına yönelik olarak özellikle önleyici nitelikteki çözüm önerilerine dikkat çekildi.
2. Türk ve Seylan çaylarının kafein içeriğinin karşılaştırılıp, Türk
çaylarının dezavantajlı olduğu ve bu durumu gidermeye yönelik
öneriler sunuldu.
3. Rize ilinde ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nde çay bitkilerinde görülen hastalıklar üzerine yapılan araştırmaların sınırlı olmasına
dikkat çekilerek, yapılmış mevcut çalışmalar özetlendi ve sonuç
olarak genel bir değerlendirme sonrasında ileriki çalışmalar için
çözüm önerilerinde bulunuldu.
4. Vermikültür sistem ile organik gübre elde edilmesi ile ilgili olarak,
vermicompost sistemi ile organik gübre üretiminin çay tarımının
sürdürülebilirliği açısından önemi vurgulandı.
5. Kafeinin insan sağlığına etkileri ele alındıktan sonra kafeinsiz çay
üretim süreci anlatıldı.
6. Çay üreticisine ek gelir olarak düşünülen maviyemiş yetiştiriciliğinin
Rize ilindeki mevcut tarım koşulları ve dünya çapındaki veriler
dikkate alınarak değerlendirildi.
7. Türkiye’nin çay üretimi istatistikleri Dünya ölçeğinde incelendi ve
Çayın, Türkiye’deki üretimi ve ekonomik değerinin uluslararası
konumu belirlendi.
8. Türkiye çay yetiştiriciliğinin sorunları ve öncelikleri tartışıldı. Daha
kaliteli çay yetiştirilmesine yönelik çalışmaların yapılması sonucuna varıldı.
9. Türk çayındaki genetik varyasyonun moleküler yöntemlerle araştırılması üzerinde duruldu ve ülkemizdeki çay tarımında ağırlıklı
olarak Çin – Hint (Assam) melezi gibi çeşitlerin yetiştirilmekte
olduğu tespiti üzerinde duruldu..
10. Çay sektöründe bölgesel rekabet analizinde dünya ile rekabet
edebilmenin tek yolu tamamen organik çaya geçiş yapmak olduğu üzerine vurgu yapıldı.
11. Çay sektöründe üniversite – sanayi işbirliği tartışıldı ve sektörde
gerçekleştirilen üniversite sanayi işbirliği uygulamalarının üniversitelere ve sanayi kuruluşlarına birçok fayda sağladığı görüşüne
varıldı.
403
12. Rize ili bahçe bitkileri yetiştiriciliğinde çay tarımının yeri tartışıldı
ve koordinasyon merkezlerinin kurulması, AR-GE çalışmalarına
ağırlık verilmesi, yeni bir seleksiyon oluşturulması, organik tarıma
geçiş yapılması ve çay üretiminde ortak hareket edilmesi gerektiği sonucuna varıldı.
13. Çayın dünyada içime hazırlama tekniklerinden bahsedildi ve
dünyadan örnekler sunuldu.
14. Rize yöresinde çay tarımında gübreleme sorunları tartışıldı ve
gübrelemede esas olanın toprağın eksik elementlerinin geri kazandırılmasının gerekliliği üzerinde duruldu. Buna ek olarak,
kontrolsüz gübrelemenin her yıl ciddi maddi kayıplara ve su kaynaklarının kirlenmesine neden olduğu vurgulandı.
15. Çay bitkisinin tarihsel gelişimi ve tıbbi açıdan değerlendirilmesi
tartışıldı ve siyah ve yeşil çay gibi çay türevlerinin insan sağlığına
etkilerinin farklı olduğu vurgulanarak genel olarak çayın, kalpdamar hastalıkları, şeker hastalığı, kanser ve diğer birçok kronik
hastalığa karşı olumlu etkilere sahip olduğu ve insan psikolojisini
de olumlu etkilediği vurgulandı.
16. Çay tüketicisinin marka tercihinin oluşmasında reklamların
etkisinin üzerinde duruldu ve yoğun bir rekabet ortamına sahne
olan çay sanayinde faaliyet gösteren işletmeler açısından
reklamlar kanalıyla oluşan marka sadakati, marka tatmini, marka
algısı, marka güveni ve marka duygusunun önemli olduğu
sonucuna varıldı.
17. Çayda fidan üretim teknikleri tartışıldı ve kaliteli çay üretmenin
yolunun kaliteli çay ekimi olduğuna işaret edildi.
18. Çaykur ve özel çay işletmelerinin uyguladığı çay alım ve fiyat
politikalarının değerlendirildi. Üreticilerin ürünlerini satmak için
özel firmalardan ziyade Çaykur’u tercih ettikleri ve Çaykur’un
özelleşmesine karşı oldukları vurgulandı.
19. Türk çay sektörünün uluslararası rekabetçilik düzeyinin analizinde sektörde organik çay üretimi yapan az firma olması ve sektörde STK’ların etkin olmaması gibi sorunların olduğu ifade edilerek;
mevcut budama ve gübreleme uygulamalarının yeniden değerlendirilmesi, üretimin standarda bağlanması, markalaşma, ürün
çeşitliliğinin sağlanması, teşvik ve vergilerin yeniden düzenlenmesi önerileri getirildi.
404
lojistik
1. Öncelikle herhangi bir afet anında birincil ve ikincil destek sağlamakla görevli altı yerel, iki ulusal lojistik firmasının Rize’de faaliyette olduğu belirtildi. Lojistik özelinde yerelden bölgesele ve ülke
geneline bakıldığında Kızılay’dan, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, belediyelerden muhtarlıklara, bina afet görevlilerine varıncaya kadar tüm toplumu kapsayan ‘‘Afet Yönetim Planı’’nın etkili olduğu
belirtildi. Afet lojistik yönetiminde Rize’ye yönelik olarak; dinamik
risk ölçümüne dayalı, olay tabanlı, çok aşamalı hiyerarşik bir afet
lojistik yönetim modeli önerildi.
2. Rize’nin ilçelerinden İyidere’de kurulması önerilen Doğu Karadeniz Sanayi, Ticaret ve Lojistik Merkezi’nin öneminden bahsedildi. Rize Sanayi Bölgesi, Ovit Tüneli, Doğu Karadeniz Bölünmüş
Yolu, Aşkale-Çaykara-Of Demiryolu, deniz yolu erişimi, İyidere
havzası giriş-çıkış kapısı ve toplama-dağıtım merkezinin bölgedeki kritik projeler olduğu belirtildi. Lojistik merkezin sanayi ve
ticareti kapsayacak biçimde; Endüstriyel Ticaret Merkezi olarak
düşünülmesi önerildi.
3. Rize Limanı’nın önemi tartışıldı ve liman özelinde Rize’nin kalkınması ilişkisi düşünüldüğünde, Doğu Karadeniz’in göz önünde
bulundurularak kalkınma hesaplarının yapılması gerektiği ifade
edildi. Rize Limanı’nın kruvaziyer turizm potansiyeline sahip olduğu vurgulandı.
4. Değişim çağında sürdürülebilir lojistik süreçlerinden bahsedildi
ve bu bağlamda lojistik sektöründe veri eksikliği olması ve bir
master planın bulunmaması sebebiyle Türkiye’nin, diğer gelişmiş
ülkelerin gerisinde olduğu vurgulandı.
5. Türk perakende lojistiği konusu üzerinde duruldu ve tedarik zinciri, tedarikçi ilişkisi, depolama, stoklama, tüketiciye eriştirme, teknolojinin etkin ve verimli kullanılması, bir tuşla her yere erişim, komut verebilmek vb. örneklerin lojistik sektöründe etkinliği arttıran
uygulamalar olduğundan bahsedildi.
6. Rize’nin lojistik merkez olabilme ihtimali tartışıldı ve uluslararası
lojistiğin ve lojistik merkezin küresel, güncel ve önemli bir konu
olduğu gündeme getirildi. Avrupa Birliği sürecinde Karadeniz havzasında lojistik merkez kurulması gereği tartışıldı.
405
turizm
1. Doğu Karadeniz Turizm ve Kalkınma Planı’nın devreye sokulması
gerekliliği ve bölgenin sahip olduğu doğal güzelliklerin turizm potansiyelinin yeterince farkında olunmadığı tartışıldı.
2. Rize’nin bir sağlık köyü oluşturabilme potansiyeli üzerinde duruldu.
3. Rize’nin kent markasının oluşturulabilmesi için turizm tabanlı tanıtımına ağırlık verilmesi gerektiği belirtildi.
4. ‘‘Zaman yolculuğu tuzim’’inin Rize için önemli bir alternatif turizm
alanı olarak düşünülebileceği vurgulandı. Zaman yolculuğu turizminin, hem tarihte yaşayan insanları canlı tutmak ve tarihi korumak
hem de gelenek, görenek ve kültürü yansıtmak ve yaşatmak açısından önemli olacağı ifade edildi.
5. Rize ilinde baskın olan ürünün çay olduğu ve çiftlik turizminde de öncü
olarak bu ürüne odaklanılması gerektiği belirtildi. Çay üretim çiftliklerini
turizm amaçlı kullanan ülke örneklerinde olduğu gibi, Rize’de de bu
uygulamayı gerçekleştirme potansiyeli olduğu vurgulandı.
6. Bölgede kongre turizmi eksikliği vurgulandı.
7. Turizmde halkla ilişkiler açısından bir değerlendirme yapıldı ve yerel yönetimler üzerinden halkın eğitilmesi, kent içi KOBİ oluşumlarının desteklenmesi, teleferik hizmetlerinin sunulması, çay yaprağı
simgesinin kentin hâkim bir noktasına bir kule biçiminde yapılması ve mimari bir simge kazandırılmasının halkla ilişkiler açısından
önemli faaliyetler olduğu vurgulandı.
8. Rize’de kentsel yapılaşma problemi olduğundan bahsedildi.
Rize’nin ekolojik anlamda tanınmakta olduğu, ancak sürdürülebilir
şehirleşme açısından doğru şeylerin yapılamadığı üzerinde duruldu.
9. Rize’nin mevcut ve alternatif turizm çeşitliliğinde hedeflenen ziyaretçi sayısına ulaşabilmesi için hizmet kalitesinin evrensel standartlara uygun bir şekilde yeniden düzenlenmesi gerektiği vurgulandı. Bu noktada doğru bir pazarlama stratejisi olarak ‘‘hizmet
tasarımı’’ önerildi.
10. Zengin bir floraya sahip olan yörede halk sağlığı açısından önemli
olan ısırgan otu, çay, kuzukulağı, hindiba, galdirik, ebegümeci gibi
bitkilerin ilde yetişen değerli bitki türleri olduğu belirtildi. Bu bitkilerin önleyici tıp açısından değerli olduğu gibi türlerinin korunması ve
kontrol altına alınması önerildi.
11. Çamlıhemşin’deki tarihi konakların turizm potansiyelindeki önemi
tartışıldı ve konakların korunmasının gerekliliği vurgulandı.
12. Rize’nin kalkınmasında, alternatif turizm olarak “akarsu turizmi”nin
faydalı olabileceği, bu ve benzeri alternatif turizm türlerinin hayata
geçirilmesi için nelerin yapılabileceğinden bahsedildi.
406

Benzer belgeler

Çin Puer Uluslararası Çay Kongresi ve Çin Çay Kültürü Raporu

Çin Puer Uluslararası Çay Kongresi ve Çin Çay Kültürü Raporu Erdoğan Üniversitesi olarak, bölgesel kalkınma stratejileri üzerine yapılan çalışmaları destekliyor ve üniversitelerin birer aktör olarak kalkınma süreçlerine katkı sağlamasını bir zorunluluk olara...

Detaylı