entelektüel mu`tezile`de bedevî etki

Transkript

entelektüel mu`tezile`de bedevî etki
bilimname, XXIII, 2012/2, 51-84
LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ
İNCELENMESİ (II)
Özet
Abdulkadir BAYAM
Yrd. Doç. Dr., Erciyes Ü. İlâhiyat F.
[email protected]
Muallim Nâci (1849-1893), kaleme aldığı birçok
eserle XIX. yüzyılın son çeyreğinde dikkatleri üzerine
çeken meşhur bir Osmanlı müellifidir. Onun özellikle
Türkçe’ye ilişkin çalışmaları, hem Osmanlı Devleti
edebiyatçılarını hem de müsteşrikleri etkilemiştir.
Bu makâle, müellifin güzîde sözlüğü Lugat-ı Nâcî’nin
Arap dili ve edebiyatı açısından taşıdığı önemi ortaya
koymayı amaçlamaktadır. O nedenle sözlükte
kelimelerin anlamlarıyla ilgili şâhit getirilen âyetleri,
hadisleri, şiirleri, meselleri, kelâm-ı kibârı ve hikmetli
sözleri tahlil etmekte, ayrıca sözlüğün Arapça açısından
bazı özelliklerini ele almaktadır.
Anahtar kelimeler: Muallim Nâci, Lugat-ı Nâcî, Arap
Dili ve Edebiyatı.
STUDYING OF THE ARABIC LANGUAGE AND
LITERATURE ELEMENTS IN LUGAT-I NÂCÎ
Abstract:
Muallim Nâci (1849-1893) was a famous Ottoman
author calling attention to himself with his many works
in the last quarter of the 19th century. His works,
Abdulkadir BAYAM
specially about Turkish language, influenced both the
men of letters in the Ottoman Empire and the orientalists.
This article aims at pointing out the importance of
Lugat-ı Nâcî, his distinguished dictionary in terms of the
Arabic language and literature. Therefore it analyses the
verses of the Koran, the hadiths, the poems, the proverbs,
the sayings of the sages and the wise sayings given
evidence to the meanings of the words in the dictionary.
In addition it deals with some features of the dictionary
with respect to Arabic language.
Sayfa | 52
Keywords: Muallim Nâci, Lugat-ı Nâcî, Arabic
Language and Literature.
Arap Mesellerine Yer Verilmesi
Lugat-ı Nâcî’de maddeler ele alınırken onların muhtelif anlamlarına ilişkin
birçok Arap meseli şâhit getirilir. Önce sözlükte açıkça mesel olduğu
belirtilenleri aktaralım. Onlar, şöyledir: Bâkıl (‫ )ﺑَﺎﻗِﻞ‬1 "‫َﻋﻴَﺎ ِﻣ ْﻦ ﺑَﺎﻗِ ٍﻞ‬
ْ ‫( "أ‬Bâkıl’dan daha
ِ
3
ِ ِ ْ‫"ﻣﻦ اﻟﱠﺮﻓ‬
âciz, daha beceriksiz.), 2 refş (‫)رﻓْﺶ‬
َ “çapa” "‫ﺶ إ َﱃ اﻟْ َﻌ ْﺮ ِش‬
َ (Kürekten arşa/tahta),
ِ
ِ ‫( "أَﺑ‬Zerkâ el-Yemâme’den daha basîretli.), 5 sicâl
Zerkâ (‫)زْرﻗَﺎء‬
َ 4 "‫ﺼُﺮ ﻣ ْﻦ َزْرﻗَﺎء اﻟﻴَ َﻤ َﺎﻣﺔ‬
َْ
ِ
(‫“( )ﺳ َﺠﺎل‬dolu kova” manasındaki secl (‫)ﺳ ْﺠﻞ‬
ٌ ‫ب ِﺳ َﺠ‬
ُ ‫( "اﳊَْﺮ‬Harp, dolu
َ in çoğulu) "‫ﺎل‬
Arap âcizlerinden birinin adıdır ki darb-ı mesel olmuştur.
İsmâil b. Hammâd el-Cevherî, es-Sıhâh Tâcü’l-luğa ve sıhâhu’l-‘Arabiyye, thk. Ahmed Abdülğafûr
‘Attâr, IV. Baskı, Dâru’l-‘ilm li’l-melâyîn, Beyrut 1990, (‫)ﺑﻘﻞ‬, IV, 1637; Ebû Hilâl el-Hasen b. Abdillah el1
2
‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, haz. Ahmed Abdüsselâm, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1408/1988, II,
32, 63-64; Ebû Mansûr Abdülmelik b. Muhammed es-Se‘âlibî, Simâru’l-kulûb fi’l-muzâf ve’l-mensûb,
thk. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrahim, Dâru’l-me‘ârif, Kâhire 1384/1965, s. 127; Ebü’l-Fazl Ahmed b.
Muhammed el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, thk. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrahim, Matba‘atü Îsâ el-Bâbî
el-Halebî ve şürekâhu, ysz. 1977-1979, II, 388-389; Ebü’l-Kâsım Mahmûd b. Ömer ez-Zemahşerî, elMüstaksâ fî emsâli’l-‘Arab, II. Baskı, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1407/1987, I, 256; Cemâlüddîn
Muhammed b. Mükerrem İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, Dâru Sâdır-Dâru Beyrut, Beyrut 1388/1968,
(‫)ﻋﻴﺎ‬, XV, 113; ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, (‫)ﺑﻘﻞ‬, XXVIII, 101. Yine bazı kaynaklarda da "‫َﻋﻴَﺎ ِﻣ ْﻦ ﺑَﺎﻗِ ٍﻞ‬
ْ ‫( "إِﻧﱠﻪَُ ﻷ‬O,
Bâkıl’dan daha âciz/merâmını ifâde edemeyendir.) şeklinde teşbih konusundaki Arap meselleri
arasında anılmaktadır. Bkz. el-Ezherî, Tehzîbü’l-luğa, (‫)ﺑﻘﻞ‬, IX, 172; İbn Manzûr, a.g.e., (‫)ﺑﻘﻞ‬, XI, 62.
3
Lugat-ı Nâcî’de çapa anlamıyla aktarılan refş (‫)رﻓْﺶ‬
َ sözcüğü, aslında Arapça’da kürek anlamındadır.
“Kürekten arşa/tahta” veya “Kürekçiyken kral oldu.” manasına gelen ilgili mesel, düşükken yükselen,
zilletten sonra şereflenen, fakirlikten sonra zengin olan, bir çöpçü, çiftçi ya da denizci olarak kürekle
çalıştıktan sonra hükümdârlık koltuğuna oturan için kullanılmaktadır. Irak mesellerindendir. Bkz. elEzherî, Tehzîbü’l-luğa, (‫)ﻗﻔﺶ‬, VIII, 334; (‫)رﻓﺶ‬, XI, 350; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, III, 303; İbn
Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, (‫)رﻓﺶ‬, VI, 305; ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, (‫)رﻓﺶ‬, XVII, 218.
4
Zerkâ
(‫)زْرﻗَﺎء‬
َ , “gök gözlü kadın” anlamına gelir ve
Zerkâ el-Yemâme
olmakla meşhur Yemâmeli bir kadın olduğu belirtilir.
5 el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 200-201.
(‫)زْرﻗَﺎء اﻟْﻴَ َﻤ َﺎﻣﺔ‬
َ ’nin keskin gözlü
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
ِ
kovalardır.), 6 memhûre (‫ﻮرﻩ‬
َ ‫“ )ﳑَْ ُﻬ‬mehri yani nikâh bedeli verilmiş kadın” ‫" َﻛﺎﻟْ َﻤ ْﻤ ُﻬ َﻮرة‬
"‫( ِﻣ ْﻦ َﻣ ِﺎل أَﺑِ َﻴﻬﺎ‬Babasının malından mehri verilmiş kadın gibi.), 7 ne‘âme (‫“ )ﻧـَ َﻌ َﺎﻣﻪ‬deve Sayfa | 53
ِ ِ ‫( "أَﻧْﺖ َﻛ‬Sen devekuşu sâhibesi gibisin.) 8 ve Hebenneka (‫ )ﻫﺒـﻨﱠـ َﻘﻪ‬9
kuşu” "‫ﺎﻣ ِﺔ‬
َ ‫ﺼﺎﺣﺒَﺔ اﻟﻨـ‬
َ َ
َ ‫ﱠﻌ‬
ََ
ِ
10
"َ‫َﲪَ ُﻖ ﻣ ْﻦ َﻫﺒَـﻨﱠـ َﻘﺔ‬
ْ ‫( "أ‬Hebenneka’dan daha ahmak.) meselleri.
9F
Sözlükte mesel olduğuna dâir işâret bulunmayan, fakat tarafımızdan
ِ ِ
saptanan meseller ise şöyledir: İhtirâsât (‫ﺎت‬
ْ ‫اﺻ‬
َ ‫“( )ا ْﺣ َﱰ‬şiddetli hevesler” anlamına
ِ ‫ﺿ ِﻤ‬
geldiği belirtildikten sonra onunla dolaylı ilgisi bulunan) "‫ﲑِﻩ‬
ُ ‫"ﻃَْﺮ‬
َ ‫ف اﻟ َﻔ َﱴ ُﳜِْﱪُ َﻋ ْﻦ‬
6
el-Cevherî, es-Sıhâh, (‫)ﺳﺠﻞ‬, V, 1725; Ebû Ali el-Hasen b. Mes‘ûd el-Yûsî, Zehru’l-ekem fi’l-emsâl ve’l-
hikem, thk. Muhammed Haccî-Muhammed el-Ahdar, Dâru’s-sekâfe, ysz. 1401/1981, II, 106-107. İbn
Manzûr, “müsâcele (‫ﺎﺟﻠَﺔ‬
َ ‫)ﻣﺴ‬
ُ , kişinin diğerinin ortaya koyduğu şerefin benzerini ortaya koyması, sonra
َ
da o ikisinden hangisi diğerinden korkup da geri çekilirse mağlup olmasıdır” açıklamasının ardından
bu meseli aktarır. Bkz. İbn Manzûr, a.g.e., (‫)ﺳﺠﻞ‬, XI, 326. Mezkûr mesel, Uhud savaşında
Müslümanların aleyhine mağlubiyet vuku bulduktan sonra Ebû Süfyân tarafından Hz. Ömer’le girdiği
bir diyalogda söylenmiştir. Bkz. el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 380. Bahsi geçen meselin savaş
dışında ona benzer tartışma ve mücadelelerde de söylenebileceği belirtilmektedir. Bkz. el-Yûsî,
Zehrul-ekem, II, 107.
7 Lugat-ı Nâcî’de yersiz ve uygunsuz başa kakılan durumda söylendiği ifâde edilen mesel,
ِ ِ ‫( " َﻛﺎﻟْﻤﻤﻬ‬Babasının malından mehri verilmiş kadın gibi), " ‫َﻛﺎﻟْﻤﻤﻬﻮرةِ ِﻣﻦ ﻧـَﻌ ِﻢ‬
kaynaklarda "‫ﻴﻬﺎ‬
َ ‫ﻮرةِ ﻣ ْﻦ َﻣﺎل أ‬
َ ْ َ َُْ
َ ِ‫َ◌ﺑ‬
َ َُْ
‫( "أَﺑِ َﻴﻬﺎ‬Babasının develerinden mehri verilmiş kadın gibi)
ve "‫ﻴﻬﺎ‬
َ ِ‫أَﺑ‬
ِ ْ ‫( "أ‬Babasının
‫ﻮرةِ ِﻣ ْﻦ َﻣ ِﺎل‬
َ ‫َﲪَ ُﻖ ﻣ َﻦ اﻟ َْﻤ ْﻤ ُﻬ‬
malından mehri verilmiş kadından daha ahmak) rivâyetiyle aktarılan ilgili meselin aslı, şudur: Bir
kadın, kocasından mehrini ister. Adam da, kadına (kadının kendi) babasının develerini gösterir, “seç,
al” der. Kadın da, onlardan belli bir kısmını seçer. Koca, o senindir, der ve kadın da râzı olur.
Başkasından aldığı ve yararlandığı ihsanı bol bol veren için ve ahmaklıkta söylenmektedir. Bkz. Ebû
‘Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emsâl, thk. Abdülmecîd Katâmiş, Dâru’l-Me’mûn li’t-türâs, Dımaşk
1400/1980, s. 67; Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, II, 117; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 389,
III, 66; ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, II, 210; ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, (‫)ﻣﻬﺮ‬, XIV, 156.
8
Mesel içerikli eserlerde "‫ﺎﻣﺔ‬
َ ‫اﻟﻨـ‬
َ ‫ﱠﻌ‬
ِ ‫( "أَﻧْﺖ َﻛﺼ‬Sen devekuşu sâhibesi gibisin.) ve "‫ﺎﺣﺒﺔُ اﻟﻨـﱠﻌﺎﻣ ِﺔ‬
ِ ‫( "أﻧﺖ‬Sen
‫ﺎﺣﺒَ ِﺔ‬
َ َ
َ
ََ َ ‫ﺻ‬
devekuşu sâhibesisin.) şeklinde geçmektedir. Birinci rivâyet için bkz. ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, I,
380. İkinci rivâyet için bkz. el-Yûsî, Zehru’l-ekem, I, 92. Lugat-ı Nâcî’de belirtildiği gibi itimat
edilmeyecek şeye itimat ile mahrumiyet ve hüsrâna dûçâr olan kimse hakkında kullanılır.
9 Arap ahmaklarından birinin adıdır ki mesel hâline geldiği ifâde edilir.
10 Kaynaklarda aynı rivâyetle aktarılan bu meselde geçen Hebenneka’nın asıl ismi, Yezîd b. Servân elKaysî’dir ve lakabı Zülvede‘ât (beyaz inciler sahibi)’tır. Ahmaklıkta darb-ı mesel olmuştur. Onun
ahmaklığına dâir bazı hâdiseler aktarılır. Biri şudur: O, uzun sakallı olduğu hâlde boynuna inciden ve
kemikten bir kolye takar ve ona bu durum sorulur. O da, onunla kendimi tanımak ve kaybolmamak
için, der. Bir gece kardeşi onun kolyesini alır ve takınır. Sabah olunca Hebenneka, kolyeyi kardeşinin
boynunda görür ve şöyle der: Ey kardeşim sen bensin, o zaman ben kimim? Bkz. Ebû Hilâl el-‘Askerî,
Cemheretü’l-emsâl, I, 277, 309-310; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 386-387; ez-Zemahşerî, elMüstaksâ, I, 85-86; Esâsü’l-belâğa, thk. Muhammed Bâsil ‘Uyûn es-Sûd, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye,
Beyrut 1419/1998, (‫)ﻫﱭ‬, II, 361; el-Yûsî, Zehru’l-ekem, II, 138-139; ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, (‫)ودع‬, XXII,
(‫)ﺑَﺎﻗِﻞ‬, s. 148-149; refş (‫)رﻓْﺶ‬
َ , s.
(‫ﻮرﻩ‬
َ ‫)ﳑَْ ُﻬ‬, s. 837; ne‘âme (‫)ﻧـَ َﻌ َﺎﻣﻪ‬, s. 903;
296. Ayrıca paragrafta geçen maddeler için bkz. Lugat-ı Nâcî, Bâkıl
(‫)زْرﻗَﺎء‬
َ , s. 454;
Hebenneka (‫)ﻫﺒَـﻨﱠـ َﻘﻪ‬
َ , s. 936.
441; Zerkâ
sicâl
ِ ,
(‫)ﺳ َﺠﺎل‬
s. 468; memhûre
Abdulkadir BAYAM
ِ ْ‫"اﻟﻴﺄ‬
ِ ْ ‫اﺣﺘَـ‬
(Delikanlının gözü, gönlünden haber verir.), 11 ihdâ (‫“ )اِ ْﺣ َﺪى‬bir” "‫ﲔ‬
َ ‫س إ ْﺣ َﺪى اﻟﱠﺮ‬
ُ َ
Sayfa | 54
ِ ‫"اِ ْﺧﺘَـﻠَ َﻂ اﻟﻠﱠْﻴﻞ ﺑِﺎﻟﺘـﱡﺮ‬
(Ümitsizlik, iki râhatın biridir.), 12 ihtilât (‫ط‬
ْ َ‫“ )اِ ْﺧﺘِﻼ‬karışmak” "‫اب‬
َ ُ
(Gece toza toprağa karıştı. İş karmakarışık oldu.), 13 uhrâ (‫“ )اُ ْﺧَﺮى‬başka” ‫اد ِﰲ‬
َ
َ ‫"ز‬
ِ
"‫ُﺧَﺮى‬
ْ ‫( اﻟﻄﱡْﻨﺒُﻮِر ﻧَـ ْﻐ َﻤﺔ أ‬Tanburda bir başka nağme daha peyda oldu.), 14 idlâl (‫“ )ا ْدﻻَ ْل‬naz
etmekte ileri gitmek” "‫ﻞ‬
‫( "أ ََد ﱠل ﻓَﺄ ََﻣ ﱠ‬Nazı hadden aşırdı, usandırdı.), 15 azlem (‫)اَﻇْﻠَ ْﻢ‬
ِ ‫( "اﻟﺒ‬İbtidâ/ilk yapan daha zâlimdir.), 16 eksâ (‫)اَ ْﻛﺴﻰ‬
“daha, en, pek zâlim” "‫ﺎدي أَﻇْﻠَ ُﻢ‬
َ
َ
ِ ‫( "أَ ْﻛﺴﻰ‬Soğandan ziyâde giysi
“daha, en, pek ziyade giysi giyen adam” "‫ﺼ ِﻞ‬
‫اﻟﺒ‬
‫ﻦ‬
‫ﻣ‬
ََ
َ
17
ِ
giyer.), evsât (‫ﺳﺎط‬
َ (İşlerin en hayırlısı
َ ‫“ )أ َْو‬vasat (‫)و َﺳﻂ‬
َ ın çoğulu” "‫"ﺧْﻴـُﺮ اﻷ ُُﻣﻮر أ َْو َﺳﺎﻃُ َﻬﺎ‬
Meselin Lugat-ı Nâcî’deki geçtiği şekli için bkz. el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, II, 295. Yine ‫ف اﻟ َﻔ َﱴ‬
ُ ‫"ﻃَْﺮ‬
"‫( ﳜُِْﱪُ َﻋ ْﻦ ﻟِ َﺴﺎﻧِِﻪ‬Delikanlının gözü, dilinden haber verir.) rivâyeti için bkz. el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl,
11
II, 295; el-İbşîhî, el-Müstatraf, I, 32-33.
12 Bkz. el-Meydânî, a.g.e., II, 78; Fahruddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, XXIV, 170.
13 Bu, iş topluluğa anlaşılmaz, karışık geldiğinde ve içinden çıkılmaz, çetin bir duruma düştüklerinde
söylenen bir meseldir. Bkz. Ebü’l-Hasen Ali b. İsmâil İbn Sîde, el-Muhassas, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye,
Beyrut tsz. (1321 h.den tıpkı basım), XII, 138; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 425. ez-Zemahşerî, elMüstaksâ, I, 94; İbn Manzûr, a.g.e., (‫)ﺧﻠﻂ‬, VII, 292.
14
Görülebildiği kadarıyla ekseriyetle "‫ﻧـَ ْﻐ َﻤﺔ‬
‫"ز َاد ِﰲ اﻟﻄﱡْﻨﺒُﻮِر‬
َ şeklinde geçen bir meseldir. Bkz. Ebû Mansûr
‘Abdülmelik b. Muhammed es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, thk. Abdülfettâh Muhammed el-Hulv,
ed-Dâru’l-‘Arabiyye, ysz. 1983, s. 207; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, II, 96.
15 Pek çok kaynakta aynı rivâyetle yer bulan bir meseldir ve Türkçe’de tam karşılığı Muallim Nâci’nin
de belirttiği gibi “Çok naz âşık usandırır.” atasözüdür. Mesel için bkz. Ebû Bekir Muhammed b. elHasen İbn Düreyd, Cemheretü’l-luğa, thk. Remzi Münîr Ba‘lebekkî, Dâru’l-‘ilm li’l-melâyîn, Beyrut
1987-1988, (‫)دﻟﻞ‬, I, 114; el-Cevherî, es-Sıhâh, (‫)دﻟﻞ‬, IV, 1699, (‫)ﻣﻠﻞ‬, V, 1821; İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab,
(‫)دﻟﻞ‬,
XI, 247; Muhammed Murtazâ ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs min cevâhiri’l-Kâmûs, thk. Abdüssettâr
Ahmed Ferrâc vdğr., el-Meclisü’l-vatanî li’s-sekâfe ve’l-fünûn ve’l-âdâb, Kuveyt 1422/2001,
XXVIII, 497;
(‫)ﻣﻠﻞ‬,
(‫)دﻟﻞ‬,
XXX, 420. Türk atasözü için de bkz. Ömer Asım Aksoy, Atasözleri ve Deyimler
Sözlüğü, İnkılâp Kitabevi Yay., İstanbul 1988, I, 224.
ِ
ِِ
16 ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, I, 304. Sözlükteki hâliyle mesel olan sözün tamamı, "‫ﺎدئ أَﻇﻠﻢ‬
َ ْ‫" َﻫﺬﻩ ﺑِﺘِﻠ‬
ُ َْ ُ َ‫ﻚ َواﻟْﺒ‬
ِ ‫ "ﻫ ِﺬﻩِ ﺑِﺘِْﻠﻚ واﻟْﺒ‬şeklindedir. el-Ferezdak (ö. 110/728 veya 114/732)’a nispet edilen bu mesel,
ve "‫ﺎدي أَﻇْﻠَ ُﻢ‬
َ
َََ
tamamı esas alındığında “Bu söz, senin ilk sözüne karşılıktır ve ona başlayan daha zâlimdir.”
manasına gelir ve kötülüğe misliyle karşılık vermede söylenir. İkinci rivâyet için bkz. Ebû ‘Ubeyd elKâsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emsâl, s. 269; Ebû Ya‘kûb Yûsuf b. Tâhir, Ferâidü’l-harâid fi’l-emsâl, thk.
Abdürrezzâk Hüseyin, Dâru’n-nefâis, Ürdün 2000, s. 573. Üçüncü rivâyet için bkz. İbn ‘Abdirabbih, el‘İkdü’l-ferîd, III, 70; Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, II, 283; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, III,
496; el-İbşîhî, el-Müstatraf, I, 33. Ayrıca bkz. Muallim Nâcî, Sânihâtü’l-‘Arab, Mihrân Matbaası,
İstanbul 1304 h., I, 7-9.
17 Birçok kaynakta Lugat-ı Nâcî’de geçtiği şekliyle rivâyet edilen bir meseldir. Bkz. Ebû Hilâl el‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, II, 117; ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, I, 295; ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, (‫)ﺑﺼﻞ‬,
XXVIII, 88. ez-Zemahşerî, ilgili meselin ardından “O, kabuğu kat kat olandır.” açıklamasını yapmıştır.
ِ
Bkz. ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, I, 295. Daha eski kaynaklardan birinde ise "‫ﺼ ِﻞ‬
َ َ‫"إﻧﱠﻪُ ﻷ ْﻛﺴﻰ ﻣ َﻦ اﻟْﺒ‬
َ
rivâyetiyle geçer ve soğanın kabukları birbirinin üstünde olduğundan böyle dendiği ifâde edilir. Bkz.
Ebû ‘Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emsâl, s. 370.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
ِ
ortasıdır.), 18 bârî (‫“ )ﺑَﺎ ِرى‬ağaç yonucu” "‫ﻳﻬﺎ‬
َ ‫س ﺑَﺎ ِر‬
َ ‫( "أ َْﻋﻂ اﻟ َﻘ ْﻮ‬Yayı yonucusuna ver, işi
ِ ‫( "اﻟﺒِﻄْﻨﺔُ ُﲤِﻴﺖ‬Mide dolgunluğu,
ehline bırak.), 19 bitna (‫“ )ﺑِﻄْﻨَﻪ‬mide dolgunluğu” "َ‫اﻟﻔﻄْﻨَﺔ‬
ُ َ
Sayfa | 55
zekâyı mahveder.), 20 ba‘de (‫“ )ﺑَـ ْﻌ َﺪ‬sonra” "‫( "ﺑَـ ْﻌ َﺪ اﻟﻠﱠﺘَـﻴﱠﺎ َواﻟﱠِﱵ‬Nice sıkıntılar çektikten
sonra), 21 bağl (‫“ )ﺑَـ ْﻐﻞ‬katır” ve bağle (‫“ )ﺑَـ ْﻐﻠَﻪ‬dişi katır” "‫"ﻣﺎ ُﻫ َﻮ إِﻻﱠ ﺑَـ ْﻐﻠَﺔُ أَِﰊ ُدﻻَ َﻣﺔ‬
َ (O, Ebû
22
Dülâme’nin dişi katırından başkası değildir.), bakkâl (‫ﱠﺎل‬
ْ ‫“ )ﺑَـﻘ‬erzak vs. satan
ِ
ِ ‫اﻟﺴﻨـﱠﻮر ﺧﺮب ُد ﱠﻛﺎ ُن اﻟْﺒـﻘ‬
dükkancı”"‫ﱠﺎل‬
ْ ‫( "إِ َذا‬Fare ile kedi barışınca bakkalın
َ َ ُ ْ ّ ‫اﺻﻄَﻠَ َﺢ اﻟ َﻔﺄَْرةُ َو‬
َ
dükkanı harap olur.), 23 beyn (‫“( )ﺑَـ ْﲔ‬ara, orta” anlamıyla ilgili bu kelimenin Arap
şivesi üzere muzâf olunca nûn (‫)ن‬unun daima feth ile okunacağı
24
hatırlatmasından sonra) "‫ﱠﺮاﺋِ ِﺮ‬
َ‫( "ﺑَـْﻴـﻨَـ ُﻬ ْﻢ َداءُ اﻟﻀ‬Aralarında ortak derdi yani haset var.),
ِ ِ ِ ‫( " ُﻛ ﱡﻞ إِﻧَ ٍﺎء ﻳـﺘَـﺮﺷ‬Her kap
tereşşuh (‫ﱡﺢ‬
ْ ‫“ )ﺗَـَﺮﺷ‬sıvı sızmak, terkîbi hârice çıkmak” "‫ﱠﺢ ﲟَﺎ ﻓﻴﻪ‬
ُ ََ
içinde bulunan şeyden sızıntı verir, herkes derûnunda olanı izhâr eder.), 25 cidd
24F
18 Ebû ‘Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emsâl, s. 220; Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I, 332,
339; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 430. Ayrıca hadis olarak da bkz. el-Beyhakî, el-Câmi‘ li-şu‘abi’lîmân, III, 273, VIII, 275.
19 Yapılacak işte o işin ehline, uzmanlarına danışılması gerektiğine dâir söylenen “Emâneti ehline
ver.” anlamındaki bir meseldir. Bkz. Ebû ‘Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emsâl, s. 204; Ebû Hilâl
el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I, 14, 66.
ِ ‫( "اﻟﺒِﻄْﻨﺔُ ﺗَﺄْﻓِﻦ‬Oburluk, zekâyı
20 Bu mesel, genelde "‫ﻫﺐ اﻟﻔﻄﻨﺔ‬
َ َْ ْ ُ ِ ‫( "اﻟﺒِﻄْﻨَﺔُ ﺗُ ْﺬ‬Oburluk, zekâyı giderir.) ve "َ‫اﻟﻔﻄْﻨَﺔ‬
ُ َ
eksiltir/azaltır.) tarzında aktarılmaktadır. İlk rivâyet için bkz. İbn ‘Abdirabbih, el-‘İkdü’l-ferîd, III, 15,
VIII, 11; es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 180; ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, I, 304; el-Yûsî, Zehru’lekem, I, 192. İkinci rivâyet için bkz. el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 185-186. Oburluğu ve açgözlülüğü
yermek için kullanılır ve doymanın, tıka basa dolmanın zekâyı zayıflattığı kastedilir. el-Meydânî,
a.g.e., I, 186; ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, I, 304; İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, (‫)أﻓﻦ‬, XIII, 19.
Sâhibi neredeyse mahvolduktan sonra olan iş veya küçük büyük sıkıntılar ve musibetlerle
karşılaştıktan sonra ulaşılan şey hakkında söylendiği ifâde edilir. Bkz. Ebû Hilâl el-‘Askerî,
Cemheretü’l-emsâl, I, 183.
22 Kaynaklarda genelde "‫َﰊ دﻻﻣﺔ‬
ََ ُ ِ‫( "ﺑَـ ْﻐﻠَﺔُ أ‬Ebû Dülâme’nin dişi katırı) rivâyetiyle ve görülebildiği kadarıyla
21
bir kaynakta "‫"ﻣﺎ ُﻫ َﻮ إِﻻﱠ ﻛﺒَـ ْﻐﻠَﺔُ أَِﰊ ُدﻻََﻣﺔ‬
َ (O, ancak Ebû Dülâme’nin dişi katırı gibidir.) ve diğer bir kaynakta
da
"‫( "ﻓﻼ ٌن ﺑَـ ْﻐﻠَﺔُ أَِﰊ ُدﻻََﻣﺔ‬Falanca, Ebû Dülâme’nin dişi katırıdır.) şeklinde aktarılan söz konusu mesel,
Lugat-ı Nâcî’de de ifâde edildiği gibi pek ayıplı olan hayvan ve insan hakkında söylenir. Birinci ve
ikinci rivâyetler için bkz. es-Se‘âlibî, Simâru’l-kulûb, s. 361. Üçüncü rivâyet için bkz. A.g.mlf., et-Temsîl
ve’l-muhâdara, s. 342.
23 Söz konusu mesel, iki hâin yardımlaştığında ve birleştiğinde söylenir. el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl,
I, 153.
24 Kaynaklarda Lugat-ı Nâcî’dekiyle aynı rivâyetle geçen ilgili meselde yer alan ez-zarâir (‫)اﻟﻀﱠﺮاﺋِﺮ‬,
َ
“erkeğin birinci hanımından sonraki hanımları” anlamındaki zarra (‫)ﺿﱠﺮة‬
َ nın çoğuludur. Bir topluluk
arasında düşmanlık kök saldığı zaman ya da aralarında dâimî bir şer, haset, nefret bulunan topluluk
için söylenmektedir. Çünkü hanımlar arasındaki asabilik neredeyse dinmeyecek bir durumdadır ve
birbirlerinden nefret ettikleri gibi tartışmadan da uzak durmazlar. Bkz. Ebû ‘Ubeyd el-Kâsım b.
Sellâm, Kitâbü’l-Emsâl, s. 354; Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I, 166, 181; es-Se‘âlibî, Simâru’lkulûb, s. 321; A.g.mlf., et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 215; el-Meydânî, a.g.e., I, 161; ez-Zemahşerî, elMüstaksâ, II, 17.
25 Kişinin derunundakini hayırsa hayır, şerse şer açıklaması, açığa vurması hususunda kullanılan bir
meseldir. Bkz. ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, II, 224.
Abdulkadir BAYAM
Sayfa | 56
ِ “bir işi gerçekten işleme” "‫( "اِﺳﻊ ِِﲜ ٍّﺪ أَو دع‬Ya cid ile çalış yahut bırak.), 26 cünûn
(‫)ﺟ ّﺪ‬
َْ ْ
َْ
27
(‫)ﺟﻨُﻮن‬
ُ “delirme, çıldırma, delilik” "‫( "اﳉُﻨُﻮ ُن ﻓُـﻨُﻮ ٌن‬Delilik çeşit çeşittir.), hazm (‫)ﺣ ْﺰم‬
َ
‫ﱠ‬
ِ
ve hazâmet (‫ﺖ‬
‫اﻣ‬
‫ﺰ‬
‫)ﺣ‬
“rüşt
ve
basîretle
işleri
idâre”
"
‫ﻦ‬
‫ﻈ‬
‫اﻟ‬
‫ﻮء‬
‫ﺳ‬
‫م‬
‫ﺰ‬
‫"اﳊ‬
(Sû-i
zan,
işleri
ْ َ ََ
ّ ُ ُ ُ َْ
28
basîretle idâre etmektendir.), hasûd (‫ﺴﻮد‬
َ un “hased-i cibillî sahibi, yaratılış
ُ ‫)ﺣ‬
itibarıyla haset edici olan” "‫ﻮد‬
ُ ‫ﻮد ﻻَ ﻳَ ُﺴ‬
ُ ‫( "اﳊَ ُﺴ‬Hasetçi berhurdâr/mesut olmaz.), 29
hakk (‫)ﺣ ّﻖ‬
َ “işin kendisine, aslına uygun, doğru, sâbit, hakîkat olmak üzere
meydana çıkan, bâtıl değil” "‫( "اﳊَ ﱡﻖ ُﻣﱞﺮ‬Hak söz, acıdır.) 30 ve "‫( "اﳊَ ﱡﻖ ﻳَـ ْﻌﻠُﻮ َوﻻَ ﻳـُ ْﻌﻠَﻰ َﻋﻠَْﻴ ِﻪ‬Hak
ِ “hâit (‫( )ﺣﺎﺋِﻂ‬duvar)ın çoğulu”
galebe eder, ona galebe edilmez.), 31 hîtân (‫)ﺣﻴﻄَﺎن‬
َ
ِ َ‫( "ﻟِْﻠ ِﺤﻴﻄ‬Duvarların kulağı var.), 32 hâif (‫“ )ﺧﺎﺋِﻒ‬korkucu, korkan, korkak”
"‫ﺎن آ َذا ٌن‬
َ
ِ
ِ
ِ
33
"‫ﻒ‬
ٌ ‫( "اﳋَﺎﺋ ُﻦ َﺧﺎﺋ‬Hâin korkak olur.), hâdim (‫)ﺧﺎدم‬
َ “hizmet edici, eden, hizmetçi” ‫"ﺳﻴِّ ُﺪ‬
َ
"‫( اﻟْ َﻘ ْﻮِم َﺧ ِﺎد ُﻣ ُﻬ ْﻢ‬Bir kavmin “ulu”su, hizmetlerinde bulunandır.), 34 hubz (‫)ﺧْﺒﺰ‬
“ekmek”
ُ
26
ِ
Kaynaklarda Lugat-ı Nâcî’dekinin aksine meselde yer alan ilgili kelime, cim harfinin fethasıyla "‫"ﲜَ ٍّﺪ‬
şeklinde nakledilir. Cedd
(‫)ﺟ ّﺪ‬
َ ,
Allah’ın kula verdiği hayır nasibidir. Bu durumda anlam, “Talep
edersen nasibinle, kısmetinle talep et, aksi takdirde bırak, zira nasipsizlikle birlikte çok çalışmanın
sana yararı yoktur.” anlamındadır. Bkz. Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I, 15, 107-108; elMeydânî, Mecma‘u’l-emsâl, III, 178.
27 es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 43.
ِ (Sû-i zan, işleri basîretle idâre etmektendir.) ve "‫"اﳊﺰم ﺳﻮء اﻟﻈﱠ ِﻦ‬
28 Bazı kaynaklarda "‫ﻦ‬
ِّ ‫"ﻣ َﻦ اﳊَْﺰِم ُﺳﻮءُ اﻟﻈﱠ‬
ّ ُ ُ ُ َْ
rivâyetiyle doğrudan hadis biçiminde yansıtılan bu sözün sıhhatiyle ilgili tartışmalar vardır. Birinci
rivâyet için bkz. Nizâmüddîn en-Nîsâbûrî, Ğarâibü’l-Kur’ân ve reğâibü’l-furkân, VI, 166. İkinci rivâyet
için bkz. el-Hatîb el-Kazvînî, el-Îzâh fî ‘ulûmi’l-belâğa, haz. İbrâhim Şemsüddîn, Dâru’l-kütübi’l‘ilmiyye, Beyrut 1424/2003, s. 162; İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, (‫)ﺣﺰم‬, XII, 131. Tartışma için bkz. eş-
Şevkânî, el-Fevâidü’l-mecmû‘a, s. 233. Diğer yandan mesel içerikli kaynaklarda Eksem b. Sayfî (ö.
ِ ‫ "اﳊَْﺰُم ُﺳﻮءُ اﻟﻈﱠ ِّﻦ ﺑِﺎﻟﻨ‬ve "‫ "اﳊَْﺰُم ُﺳﻮءُ اﻟﻈﱠ ِّﻦ‬rivâyetiyle nispet edilen bir meseldir. İlk rivâyet için
9/630?)’ye "‫ﱠﺎس‬
bkz. Bkz. el-Meydânî, a.g.e., I, 369. İkinci rivâyet için bkz. Ebû Tâlib el-Mufaddal b. Seleme, el-Fâhir,
thk. ‘Abdül‘alîm et-Tahâvî, el-Hey’etü’l-Mısriyyetü’l-‘âmme, ysz. 1974, s. 265. Aslında kişinin
insanlara karşı uyanık bulunması gerektiğine ve herkese gelişigüzel güvenmenin âcizlik belirtisi
olduğuna dikkat çekmek amacıyla söylenmektedir. Bkz. el-Hatîb el-Kazvînî, el-Îzâh, s. 162.
29 es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 451; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 409. Öte yandan bu söz,
Zünnûn el-Mısrî (ö. 245/859)’ye de nispet edilir. Örneğin bkz. el-‘Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, I, 359-360.
30 “Gerçek, acıdır.” anlamındaki bu mesel için bkz. Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I, 295.
ِ ‫ "اﳊ ﱡﻖ ﻳـﻌﻠُﻮ وﻻَ ﻳـﻌﻠَﻰ ﻋﻠَﻴ‬rivâyetiyle mesel şeklinde
31 Bu, bazı kaynaklarda Lugat-ı Nâcî’deki gibi "‫ﻪ‬
ْ َ ُْ َ َْ َ
görülmektedir. Bkz. el-‘Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, I, 127; Kemâl Halaylı, Mu‘cemü Künûzi’l-emsâl, Mektebetü
Lübnân nâşirûn, Beyrut 1998, s. 245.
32 es-Se‘âlibî, Simâru’l-kulûb, s. 335. Ayrıca "‫ﺎن آذاﻧﺎ‬
ً َ ِ َ‫ "إِ ﱠن ﻟِْﻠ ِﺤﻴﻄ‬rivâyeti de vardır. Bkz. el-Meydânî,
Mecma‘u’l-emsâl, I, 152. Türkçe’de aynı bağlamda “Yerin kulağı var.” atasözü karşımıza çıkar. Aksoy,
Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, I, 474.
33 Bu söz, bazı kaynaklarda nispetsiz geçerken bazı kaynaklarda Bünân b. Muhammed b. Hamdân elHammâl (ö. 310/922)’a nispet edilmektedir. Örneğin bkz. Ebû Hayyân Ali b. Muhammed et-Tevhîdî,
el-Besâir ve’z-zehâir, thk. Vedâd el-Kâdî, Dâru Sâdır, Beyrut 1408/1988, II, 206; Ebû Bekir Ahmed b.
Ali el-Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, Dâru’l-kitâbi’l-‘Arabî, Beyrut tsz.; VII, 101.
ِ ِ ِ
ِ ِ
34 Bir taraftan kaynaklardan birinde "‫ﺎدﻣﻬﻢ‬
ْ ُ ُ ‫ " َﺳﻴّ ُﺪ اﻟْ َﻘ ْﻮم َﺧ‬ve bazı kaynaklarda "‫ " َﺧ ْﲑُ اﻟْ َﻘ ْﻮم َﺧﺎد ُﻣ ُﻬ ْﻢ‬rivâyetiyle
Hz. Ömer (ö. 23/644)’e nispet edilen bir sözdür. İlk rivâyet için bkz. Ebû İshâk İbrahim b. Ali el-Husrî,
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
"ُ‫اﳋُْﺒ ِﺰ ِﻋْﻨ ِﺪي َﻏْﻴـُﺮﻩ‬
ْ ‫( " ُﻛ ﱡﻞ أ ََد ِاة‬Ekmek yapacak edevâtın tamamı yanımda ama ekmek
ِ
ِ
36
yok.), 35 hark (‫)ﺧ ْﺮق‬
ْ ‫ﱠﺴ َﻊ‬
َ “yarık, yırtık” "‫اﳋَْﺮ ُق َﻋﻠَﻰ اﻟﱠﺮاﻗ ِﻊ‬
َ ‫( "اﺗ‬Delik büyük, yama küçük.),
ِ ِ (Mâşallah, aferin, bravo ona.),37
derr (‫)د ّر‬
َ “güzel bulunan fiil, güzel eser” "ُ‫"ﻪﻠﻟ َد ﱡرﻩ‬
ّ
reşf (‫)ر ْﺷﻒ‬
ُ ‫( "اﻟﱠﺮ ْﺷ‬Suyu azar azar içmek, harâreti
َ “sıvıyı emerek içmek” "‫ﻒ أَﻧْـ َﻘ ُﻊ‬
38
giderme hususunda pek müessirdir.), rikk (‫“ ) ِر ّق‬kulluk, kölelik, câriyelik” ‫"ﻋْﺒ ُﺪ‬
َ
ِ
ِ
ِ
ِ
39
‫ﱡ‬
ِ
"‫اﻟﺮ ّق‬
ْ ‫( اﻟﺸ‬Şehvetin kölesi, satın alınan köleden daha alçaktır.), sebb
ّ ‫ﱠﻬ َﻮة أَ َذل ﻣ ْﻦ َﻋْﺒﺪ‬
40
(‫ﺐ‬
َ َ‫ﻚ َﻣ ْﻦ ﺑَـﻠﱠﻐ‬
َ ‫"ﺳﺒﱠ‬
َ “sövmek, sövüp saymak” "‫ﻚ‬
َ (Sana söven tebliğ edendir.),
ّ ‫)ﺳ‬
ِ
ِ ُ َ‫"اﻟﻔﺮار ِﳑﱠﺎ ﻻَ ﻳﻄ‬
sünen (‫)ﺳﻨَﻦ‬
ُ
ُ “sünnet (‫)ﺳﻨﱠﺔ‬
ُ (güzel yol, meslek, gidiş)in çoğulu” ‫ﺎق ﻣ ْﻦ ُﺳﻨَ ِﻦ‬
َُ
ِ
"‫ﲔ‬
َ ‫( اﻟْ ُﻤ ْﺮ َﺳﻠ‬Güç yetirilemeyenden kaçış, mürsellerin güzel yollarındandır.), 41 sayf
Zehru’l-âdâb ve semeru’l-elbâb, thk. Muhammed Muhyiddîn Abdülhamîd, IV. Baskı, Dâru’l-cîl, Beyrut
1972, I, 55. İkinci rivâyet için bkz. Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim İbn Kuteybe, eş-Şi‘r ve’ş-şu‘arâ,
thk. Ahmed Muhammed Şâkir, II. Baskı, Dâru’l-me‘ârif, Kâhire 1386/1967, I, 331; Ebu Hilâl el-‘Askerî,
Dîvânü’l-me‘ânî, şerh: Ahmed Hasan Besec, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1414/1994, I, 171. Diğer
taraftan Hz. Peygamber’in meselleşen sözleri arasında gösterilmektedir. Bkz. es-Se‘âlibî, et-Temsîl
ve’l-muhâdara, s. 27.
35 Bir şey, âletleri hasıl olmakla birlikte kendisi eksik olduğunda, ona ihtiyaç duyulduğunda söylenir.
Bkz. es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 303; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, III, 36.
36 Ciddileşmesi, giderek kötüleşmesi dolayısıyla yetişilemeyen, düzeltilemeyen ve telafi edilemeyen
iş hakkında söylenir. Bkz. ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, I, 35.
37 Övgüde söylenir. el-Meydânî, a.g.e., III, 111.
38 Birçok eserde Muallim Nâci’nin arz ettiği şekilde rivâyet edilen bu mesel, “Yavaş yavaş emilerek
yudum yudum içilen içecek, yavaş olsa dahi susuzluğu daha giderici, kesici ve faydalıdır.” ya da
“İhtiyacı talepte yumuşak davranmak, onu daha çekici, ona ulaşmayı daha kolaylaştırıcıdır.”
anlamındadır ve işlerde acele etmeyi terk etmek gerektiği hususunda söylenir. Bkz. Ebû ‘Ubeyd elKâsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emsâl, s. 233; el-Cevherî, es-Sıhâh, (‫)ﻧﻘﻊ‬, III, 1292, (‫)رﺷﻒ‬, IV, 1364; Ebû Hilâl
el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I, 393-394; es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 255; el-Meydânî,
Mecma‘u’l-emsâl, II, 52; Mecdüddîn Muhammed b. Ya‘kûb el-Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsü’l-muhît, elHey’etü’l-Mısriyyetü’l-‘âmme, Kâhire 1398-1400/1978-1980, (‫)ﻧﻘﻊ‬, III, 87; el-Yûsî, Zehru’l-ekem, III,
54; Muhammed Emîn b. Fazlillâh el-Muhibbî, Nefhatü’r-reyhâne ve reşhatü tılâi’l-hâne, thk.
Abdülfettâh Muhammed el-Hulv, Dâru ihyâi’l-kütübi’l-‘Arabiyye, Kâhire 1387/1967, V, 72; İbn
Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, (‫)ﻧﻘﻊ‬, VIII, 361.
Kaynaklardan birinde aynı rivâyetle aktarılagelen bir meseldir. Bkz. es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’lmuhâdara, s. 455. Mesel, el-İ‘câz ve’l-îcâz’da Hz. Ali’ye ve diğerlerinde İbnü’l-Mu‘tezz (ö. 296/908)’e
nispet edilmektedir. Bkz. es-Se‘âlibî, el-İ‘câz ve’l-îcâz, şerh: İskender Âsâf, el-Matba‘atü’l-‘umûmiyye,
Mısır 1897, s. 29; el-Husrî, Zehru’l-âdâb, III, 826; Ebû Sa‘d Mansûr b. el-Hüseyin el-Âbî, Nesru’d-dür
fi’l-muhâdarât, thk. Hâlid Abdülğanî Mahfûz, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1424/2004, III, 102.
40 "‫( "ﺳﺒﻚ ﻣﻦ ﺑـﻠﱠﻐﻚ‬Sana ileten sana sövdü.), "‫ ﻣﻦ ﺑـﻠﱠﻐﻚ‬:‫( "ﻣﻦ ﺳﺒﻚ؟ ﻗﺎل‬Sana kim sövdü? Sana ileten, dedi.),
َ َ َ ْ َ َ ‫َﱠ‬
َ َ َ ْ َ َ َ َ ‫َ ْ َﱠ‬
39
"‫ﺐ‬
‫ﻚ اﻟ ﱠﺴ ﱠ‬
َ َ‫ﻚ َﻣ ْﻦ ﺑَـﻠﱠﻐ‬
َ ‫"ﺳﺒﱠ‬
َ َ‫ﻚ َﻣ ْﻦ ﺑَـﻠﱠﻐ‬
َ ‫"ﺳﺒﱠ‬
َ (Sana sövgüyü ileten sana sövdü.) ve "‫ﻚ اﻟ ﱠﺴﺒﱠﺎ‬
َ (Sana sövgüyü ileten sana
sövdü.) gibi rivâyetlerle aktarılan bu meseldir. Birinci rivâyet için bkz. el-Meydânî, a.g.e., II, 52. İkinci
rivâyet için bkz. Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, II, 186, 222. Üçüncü rivâyet için bkz. ezZemahşerî, el-Müstaksâ, II, 115. Dördüncü rivâyet için bkz. el-Meydânî, a.g.e., II, 122. Söz konusu
mesel, aslında “Seni çirkin şeyle karşı karşıya getiren, sana sövenin ta kendisidir” ya da “Başkasının
sana yaptığı sövgüyü sana ileten, sana sövendir.” anlamına gelmektedir ve laf taşıyıcılığın yerilmesi
hususunda söylenmektedir. Bkz. Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, II, 222; er-Râğıb el-İsfahânî,
Muhâdarâtü’l-üdebâ, s. 160; el-Meydânî, a.g.e., II, 52, 122; ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, II, 115.
41 es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 20; Ebû Sa‘îd el-Hâdimî, Berîka Mahmûdiyye fî şerhi Tarîka
Muhammediyye, Matba‘atü şirket-i sahâfiyye, Dâru’l-hilâfeti’l-‘aliyye 1318 h., II, 382. et-Temsîl ve’l-
Sayfa | 57
Abdulkadir BAYAM
Sayfa | 58
ِ َ ‫ﺼﻴﻒ‬
(‫)ﺻْﻴﻒ‬
َ ْ ‫( "اﻟ ﱠ‬Sen, sütü yazın kaybettin.), 42 tarf
ََ ‫ﺿﻴﱠـ ْﻌﺖ اﻟﻠﱠ‬
َ “yaz, yaz mevsimi” "‫ﱭ‬
(‫“ )ﻃَﺮف‬göz, nazar” "‫ﺿ ِﻤ ِﲑِﻩ‬
ُ ‫( "ﻃَْﺮ‬Kişinin gözü, gönlünden haber verir.), 43
َ ‫ف اﻟ َﻔ َﱴ ُﳜِْﱪُ َﻋ ْﻦ‬
tarîk (‫“ )ﻃَ ِﺮﻳﻖ‬maddi ve manevi yol” "‫( "اﻟﱠﺮﻓِﻴﻖ ﰒُﱠ اﻟﻄﱠ ِﺮﻳﻖ‬Önce yoldaş, sonra yol.), 44 ferec
ِ ‫( "اﻟ ﱠ‬Sabır, kederden
(‫“ )ﻓَـَﺮج‬darlıktan, sıkıntıdan kurtulmak, zafer” "‫ﺎح اﻟ َﻔَﺮِج‬
ُ َ‫ﺼْﺒـُﺮ ﻣ ْﻔﺘ‬
kurtulmanın anahtarıdır.), 45 fezâ (‫ﻀﺎء‬
َ َ‫“ )ﻓ‬ucu bucağı olmayan boşluk, geniş
mekân, geniş, açık sahra, ova” "ُ‫ﻀﺎء‬
َ ‫ﺿ‬
َ ‫ﺎق اﻟ َﻔ‬
َ ُ‫ﻀﺎء‬
َ ‫( "إِ َذا َﺟﺎءَ اﻟ َﻘ‬Kazâ gelince fezâ dar
gelir.), 46 mücerreb (‫)ﳎَﱠﺮب‬
ُ “tecrübe olunmuş, denenmiş” ‫ﺖ ﺑِِﻪ‬
ْ ‫ب َﺣﻠﱠ‬
َ ‫ب اﻟْ ُﻤ َﺠﱠﺮ‬
َ ‫"ﻣ ْﻦ َﺟﱠﺮ‬
َ
47
"ُ‫ﱠﺪ َاﻣﺔ‬
َ ‫( اﻟﻨ‬Denenmişi deneyen pişman olur.), mahrûm (‫)ﳏُﺮوم‬
َْ “hayırdan men
48
edilmiş, nasipsiz bedbaht” "‫وم‬
َ
ٌ ‫ﻳﺺ َْﳏُﺮ‬
ُ ‫( "اﳊَ ِﺮ‬Hırslı, nasipsizdir.), mehâfet (‫)ﳐَﺎﻓَﺔ‬
ِ
ِ
ِ
49
“korkmak” "‫ْﻤﺔ َﳐَﺎﻓَﺔُ ﷲ‬
ْ ‫ْس‬
ُ
َ ‫اﳊﻜ‬
َ (Hikmetin başı, Allah’tan korkmaktır.), mürr (‫)ﻣّﺮ‬
ُ ‫"رأ‬
“acı” "‫( "اﳊَ ﱡﻖ ُﻣﱞﺮ‬Hak söz acıdır.), 50 Mantıkî (‫)ﻣْﻨ ِﻄ ِﻘﻰ‬
(şâirin
hayatından
َ
ِ
51
ِ
ِ
ِ
‫ﱠ‬
‫ﱠ‬
bahsedilirken) "‫ﻞ ﺑﺎﻟْ َﻤْﻨﻄﻖ‬
ٌ ‫( "إن اﻟْﺒَﻼَءَ ُﻣ َﻮﻛ‬Belâ, dile müvekkeldir.) ve nebbâş (‫)ﻧَـﺒﱠﺎش‬
muhâdara’da ilgili cümle, Hz. Musa kıssası meselleri arasında ele alınır ve onunla Şu‘arâ sûresi 21.
âyetin ﴾ ‫ﻜ ْﻢ‬
ُ ُ‫ت ِﻣْﻨ ُﻜ ْﻢ ﻟَ ﱠﻤﺎ ِﺧ ْﻔﺘ‬
ُ ‫“ ﴿ﻓَـ َﻔَﺮْر‬Sizden korkunca aranızdan kaçtım.”kastedildiği ifâde edilir.
42
el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, II, 434. el-Meydânî, aynı sayfada
ِ َ ‫ﻒ‬
ِ ‫ﺼﻴ‬
"‫ﱭ‬
ََ ‫ﺿﻴﱠـ ْﻌﺖ اﻟﻠﱠ‬
ْ ‫ ِ"ﰲ اﻟ ﱠ‬rivâyetine de
yer verir. Türkçe’de aynı bağlamda “Atı alan Üsküdar’ı geçti.” ve “Geçti Bor’un pazarı sür eşeğini
Niğde’ye.” deyimleri görülür. Bkz. Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, II, 591, 790.
43 el-Fetâ (‫ )اﻟﻔﱴ‬sözcüğü, elimizdeki baskıda düşmüş görünmektedir. O yüzden tarafımızdan
ََ
ِ ِ
eklenmiştir. İlgili mesel, daha önce de ihtirâsât (‫ﺎت‬
ْ ‫اﺻ‬
َ ‫ )ا ْﺣ َﱰ‬maddesinde geçmişti. Bkz. Lugat-ı Nâcî, s.
28.
Bu mesel, Lugat-ı Nâcî’de geçtiği şekliyle şu eserde de yer alır: İbn Düreyd, Cemheretü’l-luğa, (‫)رﻓﻖ‬,
44
II, 784. Diğer yandan el-Meydânî, onu
ِ
"‫ﻴﻖ ﻗَـْﺒ َﻞ اﻟﻄﱠِﺮ ِﻳﻖ‬
َ ‫ "اﻟﱠﺮﻓ‬şeklinde sunar. Bkz. el-Meydânî, a.g.e., II, 52.
Türkçe’de de yolculukta arkadaşın çok önemli olduğuna ve insanın iyi bir arkadaşla yolculuk yapmak
için gerekirse yolculuğunu geri bırakması gerektiğine dâir “Yoldan kal, yoldaştan kalma.” atasözü
vardır. Bkz. Aksoy, a.g.e., I, 478.
45 el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, II, 257; Yûsuf b. Tâhir, Ferâidü’l-harâid, s. 322. Hadis olarak bkz. esSehâvî, el-Makâsıdü’l-hasene, s. 260, 494.
46 et-Temsîl ve’l-muhâdara’da Lugat-ı Nâcî’dekiyle aynı rivâyetle geçerken Cemheretü’l-emsâl ve elMüstatraf’ta "ُ‫ﻀﺎء‬
َ ‫ﺿ‬
َ ‫ﺎق اﻟ َﻔ‬
َ ‫( "إِ َذا َﺣﺎ َن اﻟ َﻘ‬Kazâ zamanı gelince fezâ dar gelir.) rivâyetiyle geçen bir
َ ُ‫ﻀﺎء‬
meseldir. Bkz. es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 328; Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I,
100; el-İbşîhî, el-Müstatraf, I, 32.
47 el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, III, 363.
48 es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 445; el-Meydânî, a.g.e., I, 409.
49 Hz. Peygamber’in meselleşen hadislerinden olduğu ifâde edilir. Bkz. el-Meydânî, a.g.e., IV, 45. Hadis
olarak da bkz. el-Kudâ‘î, Müsnedü’ş-Şihâb, I, 100.
50 Bu mesel, hakk (‫ )ﺣﻖ‬maddesinde de geçmiştir. Bkz. Lugat-ı Nâcî, s. 357.
َّ
51 el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, I, 26-27. Kişinin söylediği, belaya sebebiyet veren sözle ilgili
kullanılır. Bkz. ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, I, 305. Türkçe’de de aynı bağlamda “Bülbülün çektiği dili
belasıdır.” atasözü dikkat çekicidir. Bkz. Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, I, 209.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
ِ (İlk
“mezarı kazarak ölünün kefenini çıkaran, kefen soyucu” "‫ﺎش اﻷَﱠو َل‬
َ ‫"رﺣ َﻢ ﷲُ اﻟﻨﱠﺒﱠ‬
َ
kefen soyucuya Allah rahmet eylesin!) meselleri. 52
51F
ِ
Diğer yandan Lugat-ı Nâcî’de işâret (‫ت‬
ُ ‫"اﻟﻌﺎ ِر‬
ْ ‫)ا َﺷ َﺎر‬in “alâmet” manasıyla ilgili ‫ف‬
َ
ِ
ِ
53
"ُ‫اﻹﺷ َﺎرة‬
َ ‫( ﺗَﻜْﻔﻴﻪ‬Ârif olana işâret yeter.) sözüne yer verilir. Bu, aslında bir beytin
ِِ
54
ikinci mısrâını teşkil eden "ُ‫ﺎرة‬
ْ ‫"و‬
َ ‫اﳊُﱡﺮ ﺗَ ْﻜﻔﻴﻪ ا ِﻹ َﺷ‬
َ (Özgüre işâret yeter.) meseliyle
ِِ
ِ ِِ ِ
alâkalıdır. İmtihân (‫ﺤﺎ ْن‬
َ ‫)ا ْﻣﺘ‬ın “denemek, denenmek” anlamıyla ilgili ‫"ﻋْﻨ َﺪ اﻻ ْﻣﺘ َﺤﺎن‬
"‫( ﻳُﻜَْﺮُم اﻟﱠﺮ ُﺟ ُﻞ أ َْو ﻳـُ َﻬﺎ ُن‬İnsan, imtihan edilince ya ikrâm edilir veya hakir görülür.) sözü
zikredilir. Bu cümle, yine aynı rivâyetle et-Temsîl ve’l-muhâdara’da 55 bir Fars
atasözü şeklinde sunulurken, el-Keşkûl’de 56 bir Arap atasözü olarak
aktarılmaktadır. Ba‘ûza (‫ﻮﺿﻪ‬
َ ‫)ﺑَـ ُﻌ‬nın “sivrisinek” ve muhhu’l-ba‘ûz (‫)ﻣ ﱡﺦ اﻟﺒَـ ُﻌﻮض‬
ُ un da
“sivrisinek iliği, bulunmayacak şey” anlamına geldiği belirtildikten sonra ‫" َﻛﻠﱠ َﻔ ِﲏ‬
ِ ‫( ُﻣ ﱠﺦ اﻟﺒَـ ُﻌ‬Bana gerçekleşmesi mümkün olmayanı yükledi.) sözüne yer verilir. Bu
"‫ﻮض‬
ِ ‫( " َﻛﻠّ ْﻔﺘَِﲏ ُﻣ ﱠﺦ اﻟْﺒَـ ُﻌ‬Bana gerçekleşmesi mümkün
söz, mesel kaynaklarında "‫ﻮض‬
olmayanı yükledin.) rivâyetiyle 57 geçmektedir, kişiye meşakkatli işler yükleyen
için 58 ve güç yetirilmeyen şeyin yüklenmesi hususunda 59 söylenmektedir. Cirm
56F
57F
58F
52 Muhammed Sa‘îd el-Kudsî, el-Eyyâm gazatesindeki “Hattâ lâ neterahhame ‘ale’n-nebbâşi’l-evvel”
başlıklı makalesinde bu sözün aslında bir Arap halk meseli olduğunu dile getirir ve hikâyesinden
bahseder. Bu bağlamda Türkçe’de de “yenisi eskisinden daha kötü çıktı” anlamında “Filan filancaya
rahmet okuttu.” deyimi vardır. Bkz. Aksoy, a.g.e., II, 1016. Ayrıca bu paragraftaki ilgili maddeler için
ِ
ِ ِ
ِ ِ
bkz. Lugat-ı Nâcî, ihtirâsât (‫ﺎت‬
ْ ‫اﺻ‬
َ ‫)ا ْﺣ َﱰ‬, s. 28; ihdâ (‫)ا ْﺣ َﺪى‬, s. 30; ihtilât (‫)ا ْﺧﺘﻼَ ْط‬, s. 35; uhrâ (‫)اُ ْﺧَﺮى‬, s. 36;
idlâl (‫)اِ ْدﻻَ ْل‬, s. 41; azlem (‫)اَﻇْﻠَ ْﻢ‬, s. 85; eksâ (‫)اَ ْﻛﺴﻰ‬, s. 105; evsât (‫ﺳﺎط‬
َ ‫)أ َْو‬, s. 134; bârî (‫)ﺑَﺎ ِرى‬, s. 146; bitna
(‫)ﺑِﻄْﻨَﻪ‬,
(‫)ﺑَـ ْﻌ َﺪ‬,
َ
(‫)ﺑَـ ْﻐﻞ‬,
s. 168; bakkâl (‫ﱠﺎل‬
ْ ‫)ﺑَـﻘ‬, s. 169; beyn (‫)ﺑَـ ْﲔ‬, s. 181-182;
ِ
tereşşuh (‫ﱡﺢ‬
ْ ‫)ﺣَﺰ َاﻣ‬
ْ ‫)ﺗَـَﺮﺷ‬, s. 230; cidd (‫)ﺟ ّﺪ‬, s. 314; cünûn (‫)ﺟﻨُﻮن‬
ُ , s. 327; hazm (‫)ﺣْﺰم‬
َ ve hazâmet (‫ﺖ‬
َ , s. 350;
ِ
ِ
hasûd (‫)ﺣﺴﻮد‬
,
s.
352;
hakk
(
‫ﻖ‬
‫)ﺣ‬
,
s.
356-357;
hîtân
(‫ﺎن‬
‫ﻄ‬
‫ﻴ‬
‫)ﺣ‬
,
s.
365;
hâif
(‫ﻒ‬
‫ﺎﺋ‬
‫)ﺧ‬
,
s.
366;
hâdim
(‫)ﺧ ِﺎدم‬
َ
َّ
َ
َ , s.
َُ
ِ
367; hubz (‫)ﺧْﺒﺰ‬
َ , s. 406; reşf (‫)ر ْﺷﻒ‬
ُ , s. 373; hark (‫)ﺧْﺮق‬
َ , s. 379; derr (‫)د ّر‬
َ , s. 438; rikk (‫)ر ّق‬, s. 442; sebb
(‫ﺐ‬
َ , s. 516; tarf (‫)ﻃَﺮف‬, s. 522; tarîk (‫)ﻃَ ِﺮﻳﻖ‬, s. 522; ferec (‫)ﻓَـَﺮج‬,
َ , s. 465; sünen (‫)ﺳﻨَﻦ‬
ُ , s. 484; sayf (‫)ﺻْﻴﻒ‬
ّ ‫)ﺳ‬
s. 562; fezâ (‫ﻀﺎء‬
ُ , s. 718; mahrûm (‫)ﳏُﺮوم‬
َْ , s. 726; mehâfet (‫)ﳐََﺎﻓَﺔ‬, s. 732; mürr
َ َ‫)ﻓ‬, s. 570; mücerreb (‫)ﳎَﱠﺮب‬
ِ ‫)ﻣْﻨ ِﻄ‬, s. 848-849; nebbâş (‫)ﻧَـﺒﱠﺎش‬, s. 889.
(‫)ﻣّﺮ‬
,
s.
743;
Mantıkî
(‫ﻰ‬
‫ﻘ‬
ُ
َ
s. 167; ba‘de
s. 167; bağl
Türkçe’de bu bağlamda “Ârife tarif gerekmez/ne hâcet.” atasözü dikkat çeker. Bkz. Aksoy, a.g.e., I,
152.
54 Bazı kaynaklarda Beşşâr b. Bürd’e nispet edilen, fakat Dîvân’ında rastlanmayan meczûü’l-kâmil
ِ ِ ْ ‫ و‬- ‫( "اﻟﻌﺒ ُﺪ ﻳـ ْﻘﺮع ﺑِﺎﻟْﻌﺼﺎ‬Köleye sopa vurulur. Özgüre ise işâret
bahrindeki beytin tamamı, "‫ﺎرة‬
َ ‫اﳊُﱡﺮ ﺗَﻜْﻔﻴﻪ ا ِﻹ َﺷ‬
َ َ َ ُ َ ُ َْ
53
yeter.) şeklindedir. Kölelerin değersizliği hususunda söylenen bir meseldir. Bkz. el-Meydânî, a.g.e., II,
345; Ebû Hilâl el-‘Askerî, Cemheretü’l-emsâl, I, 213.
55 es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 43.
56 el-‘Âmilî, el-Keşkûl, I, 263.
57 el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, III, 30. Yine bir diğer kaynakta da "‫ﺮ‬
ِِ‫ﱭ اﻟﻄﱠﺎﺋ‬
ِ ُ‫ " َﻛﻠﱠَﻔﻪُ ُﻣ ﱠﺦ اﻟْﺒَـﻌ‬şeklindedir.
َََ‫ﻮض َوﻟ‬
Bkz. es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 364.
58 es-Se‘âlibî, Simâru’l-kulûb, s. 505; ed-Demîrî, Hayâtü’l-hayevâni’l-kübrâ, I, 121.
59 ez-Zemahşerî, el-Müstaksâ, II, 223.
Sayfa | 59
Abdulkadir BAYAM
ِ in “vücut, cüsse” anlamına ilişkin"‫( "اﻟﻠِّﺴﺎ ُن ﺻﻐِﲑ اﳉِﺮِم وَﻛﺒِﲑ اﳉﺮِم‬Dilin cirmi küçük,
(‫)ﺟ ْﺮم‬
ُْ ُ َ ْ ُ َ َ
Sayfa | 60
cürmü büyüktür.) sözüne yer verilir. Bu sözün benzerine Bahâüddîn el-‘Âmilî’nin
ِ ِ ِ ِ ‫ "اﻟﻠِّﺴﺎ ُن‬60 ve İsmâil Hakkı Bursevî/el-Burûsevî (ö.
el-Keşkûl’ünde "‫ﻴﻢ اﳉُْﺮِم‬
َ َ
ُ ‫ﺻﻐﲑُ اﳉ ْﺮم َﻋﻈ‬
ِ
61
1137/1725)’nın Tefsîru Rûhi’l-beyân’ında "‫ﺻﻐِﲑُ اﳉِْﺮِم َﻛﺒِﲑُ اﳉُْﺮِم‬
َ ‫ "إِ ﱠن اﻟﻠّ َﺴﺎ َن‬şeklinde
biraz farklı bir rivâyetle tür belirtilmemiş hâlde rastlanmaktadır. Buna mukâbil
ِ ِ ِ ِ ‫( "اﻟﻠِّﺴﺎ ُن ﺳﺒﻊ‬Dil, cirmi küçük, cürmü
bazı mesel içerikli eserlerde "‫ﻴﻢ اﳉُْﺮِم‬
َ ٌ َُ َ
ُ ‫ﺻﻐﲑُ اﳉ ْﺮم َﻋﻈ‬
büyük bir yırtıcı hayvandır.) rivâyetiyle karşımıza mesel tarzında çıkan ilgili
söz, 62 Türkçe’de “Dilin cirmi küçük, cürmü büyük.” atasözüyle 63 bire bir
örtüşmektedir. Hublâ (‫)ﺣْﺒـﻠَﻰ‬
ُ nın “gebe” anlamıyla ilgili "‫( "اﻟﻠﱠْﻴـﻠَﺔُ ُﺣْﺒـﻠَﻰ‬Gece, gebedir.)
sözüne yer verilmektedir. Bu cümle de, aslında Farsça bir meseldir. 64 Kıt‘a
ِ ِ
(‫)ﻗِﻄْ َﻌﻪ‬nın “bölük, parça, cüz” anlamıyla ilgili "‫اﻟﺴﻘ ِﺮ‬
ّ ‫( "اﻟ ﱠﺴ َﻔُﺮ ﻗﻄْ َﻌﺔٌ ﻣ َﻦ‬Sefer, Sekar’dan
bir parçadır.) sözüne yer verilir. et-Temsîl ve’l-muhâdara’da ve Mecma‘u’lِ ‫( "اﻟ ﱠﺴ َﻔﺮ ﻗِﻄْﻌﺔٌ ِﻣﻦ اﻟﻌ َﺬ‬Sefer, azaptan/cehennem azabından bir parçadır.)
emsâl’de "‫اب‬
َ َ َ ُ
rivâyetiyle doğrudan mesel şeklinde aktarılan bu söz, 65 aslında aynı rivâyetle
nakledilegelen bir hadistir. 66 Bahsi geçen mesel, “Sefer, taşıdığı meşakkatler
nedeniyle cehennem azabındandır.” anlamındadır. 67
Ayrıca şunu da belirtmekte yarar vardır. Eserde sülle (‫)ﺛـُﻠﱠﺔ‬nin “insan
topluluğu, insan gürûhu, birtakım insan” ve selle (‫)ﺛَـﻠﱠﺔ‬nin “koyun ve keçi sürüsü”
anlamlarıyla ilgili "‫ﲔ اﻟﺜﱠـﻠﱠ ِﺔ واﻟﺜﱡـﻠﱠ ِﺔ‬
َ ْ ‫( "ﻻَ ﻳَـ ْﻔُﺮ ُق ﺑَـ‬Koyun sürüsüyle insan gürûhunu fark
etmez.) sözü, mesel şeklinde aktarılmışsa da aslında buna mesel kaydı olmadan
ِ
"‫ﲔ َﻫ ِﺬ ِﻩ اﻟﺜﱡـﻠﱠ ِﺔ‬
َ ْ ‫ﲔ اﻟﺜﱠـﻠﱠﺔ وﺑَـ‬
َ ْ ‫ "ﻻَ ﻳَـ ْﻔُﺮ ُق ﺑَـ‬şeklinde rastlanabilmiştir. 68 Hattât (‫)ﺧﻄﱠﺎط‬
َ ın “meşk vs.
ِ ٍ‫ﱠ‬
yazmakla uğraşan adam” anlamıyla ilgili "‫ﻞ‬
ٌ ‫( " ُﻛ ﱡﻞ َﺧﻄﺎط َﺟﺎﻫ‬Her hattat câhildir.)
sözüne ise, mesel şeklinde sunulmuşsa da 69 ne yazık ki ulaşılamamıştır.
68F
el-‘Âmilî, el-Keşkûl, I, 79.
İsmâil Hakkı Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, II, 313.
62 es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 312; el-İbşîhî, el-Müstatraf, I, 48.
63 Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, I, 243.
64 el-Keşkûl’de ilgili atasözünün Arapça’ya "‫ "اﻟﻠﻴﻞ ﺣﺒـﻠﻰ‬şeklindeki tercümesine yer verilmiştir. Bkz.
َُْ
60
61
ُ
Bahâüddîn el-‘Âmilî, a.g.e., I, 261.Türkçe’de de benzer şekilde “Geceler gebedir.” ve “Gün doğmadan
neler doğar.” atasözleri dikkat çeker. Bkz. Aksoy, a.g.e., I, 283, 295.
65 es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 401; el-Meydânî, Mecma‘u’l-emsâl, II, 126.
66 Ebû Abdillah Mâlik b. Enes, el-Muvatta, tashîh ve ta‘lîk: Muhammed Fuâd Abdülbâkî, Çağrı
Yayınları, İstanbul 1401/1981, (kitâbü’l-isti’zân, bâb 15), II, 980; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 236;
el-Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, (kitâbü’l-hac, ebvâbü’l-‘umre, bâb 19), II, 205; Müslim, Sahîhu Müslim,
(kitâbü’l-imâre, bâb 55), II, 1526.
ِ
67 Lugat-ı Nâcî, işâret (‫)اِﺷﺎرت‬, s. 74; imtihân (‫)اِﻣﺘِﺤﺎن‬, s. 116; ba‘ûza (‫)ﺑـﻌﻮﺿﻪ‬, s. 167-168; cirm (‫)ﺟﺮم‬
ْ َ ْ
ََْ
َ َُ
ْ , s.
ِ
317; hublâ (‫)ﺣْﺒـﻠَﻰ‬
ُ , s. 345; kıt‘a (‫)ﻗﻄْ َﻌﻪ‬, s. 596.
68
69
ez-Zemahşerî, Esâsü’l-belâğa, (‫)ﺛﻠﻞ‬, I, 113. Madde için bkz. Lugat-ı Nâcî, sülle (‫)ﺛـُﻠﱠﺔ‬, s. 307.
Lugat-ı Nâcî, hattât (‫)ﺧﻄﱠﺎط‬
َ , s. 386.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
Kelâm-ı Kibâra ve Hikmetli Sözlere Yer Verilmesi
Eserde nispetli aktarılan sözler şöyledir: Bâkır (‫)ﺑَﺎﻗِﺮ‬ın “geniş” anlamına
geldiği ve Muhammed b. Ali b. el-Hüseyin b. el-Murtazâ (ö. 114/733)’nın lakabı Sayfa | 61
ِ
ِ ِِ
olduğu ifâde edildikten sonra onun "‫ﻴﺢ اﻟْ َﻜﻼَِم‬
ُ ‫( "ﺳﻼَ ُح اﻟﻠّﺌَﺎم ﻗَﺒ‬Alçakların silahı, çirkin
ِ ‫)رﺑﱠ‬
sözdür.) sözü, 70 rabbânî (ّ‫ﺎﱏ‬
َ nin “Cenâb-ı Hakk’a ibâdet/kulluk eden, ârif billâh
zât” anlamı çerçevesinde Muhammed b. el-Hanefiyye (ö. 81/700)’nin Abdullah b.
‘Abbâs (ö. 68/687-88)’ın vefâtında söylediği "‫ﺎت َرﺑﱠ ِﺎﱐﱡ َﻫ ِﺬ ِﻩ اﻷُﱠﻣ ِﺔ‬
َ ‫( "اﻟﻴَـ ْﻮَم َﻣ‬Bugün bu
ümmetin rabbânisi vefat etti.) sözü, 71 fecere (‫ﺠَﺮﻩ‬
َ َ‫)ﻓ‬nin “hak yoldan dönen, günah
ِ َ‫)ﻓ‬in çoğulu olduğu belirtildikten
ve isyanla meşgul olan” anlamındaki fâcir (‫ﺎﺟﺮ‬
sonra Hülagu Bağdat’ta katliama başladığı sırada Necmüddîn-i Kübrâ (ö.
72
618/1221)’nın söylediği "‫ﺠَﺮَة‬
َ ‫( "أَﻳـﱡ َﻬﺎ اﻟْ َﻜ َﻔَﺮةُ اﻗْـﺘُـﻠُﻮا اﻟْ َﻔ‬Ey kâfirler fâcirleri öldürün.) sözü
ve Nu‘mân b. Sâbit (‫ )ﻧـُ ْﻌ َﻤﺎ ُن ﺑْ ُﻦ ﺛَﺎﺑِﺖ‬maddesinde onun İmam Cafer es-Sâdık (ö.
148/765)’a iki yıl mülâzemet ettiğine ve o zaman dilimine ilişkin söylediği َ‫"ﻟَ ْﻮﻻ‬
ِ َ‫( اﻟ ﱠﺴﻨَﺘ‬İki sene olmasaydı Nu‘mân helâk olurdu.) sözü. 73
"‫ﱡﻌ َﻤﺎ ُن‬
َ َ‫ﺎن َﳍَﻠ‬
ْ ‫ﻚ اﻟﻨـ‬
72F
Eserde nispetsiz nakledilen ve kaynaklarda da sahibi belirtilmeyen sözler
ِ
ِ
şöyledir: İzâfât (‫ﺿﺎﻓَﺎت‬
ُ ‫( "اﻟﺘـ ْﱠﻮ ِﺣ‬Birleme, izâfetlerin
َ ‫“ )ا‬izâfetler” "‫ﺿﺎﻓَﺎت‬
َ ‫ﻴﺪ إِ ْﺳ َﻘﺎ ُط ا ِﻹ‬
ِ َ‫( "رﺗْـﺒَﺔُ اﻟْﻌِْﻠ ِﻢ أ َْﻋﻠَﻰ اﻟﱡﺮﺗ‬İlim
düşürülmesidir.), 74 a‘lâ (‫“ )اَ ْﻋﻠَﻰ‬daha, en, pek yüksek” "‫ﺐ‬
ُ
rütbesi, rütbelerin en yükseğidir.), 75 akbeh (‫“ )اَﻗْـﺒَﺢ‬daha, en, pek çirkin” ‫ﺢ‬
ُ
ُ َ‫"اﻟﻌ ْﺬ ُر أَﻗْـﺒ‬
ِ
ِ ْ‫( ﻣﻦ اﻟ ﱠﺬﻧ‬Özrü kabahatinden çirkin/büyük.), 76 el (‫“ )اَ ْل‬belirlilik takısı” ‫"اﳌ ْﻔﻠِﺲ ِﰲ‬
"‫ﺐ‬
َ
ُ ُ
Ebü’l-Ferec Abdurrahmân b. Ali İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-safve, thk. Târık Muhammed ‘Abdülmün‘im,
Dâru İbn Haldûn, İskenderiye tsz., I, 304; Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekir es-Süyûtî, ed-Dürru’lmensûr fi’t-tefsîri’l-me’sûr, II. Baskı, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1424/2004, V, 141.
71 Ebû Abdillah Muhammed İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l-kübrâ, thk. İhsân ‘Abbâs, Dâru Sâdır, Beyrut 19601968, II, 368.
72 Bu cümle, şu eserde yükâl (‫ )ﻳﻘﺎل‬lafzının ardından nispetsiz geçer. Bkz. İsmâil Hakkı Bursevî, Tefsîru
70
Rûhi’l-beyân, III, 319.
73 Ebü’l-Me‘âlî Mahmûd Şükrî el-Âlûsî, Sabbü’l-‘azâb ‘alâ men sebbe’l-ashâb, thk. Abdullah el-Buhârî,
Azvâü’s-selef, Riyad 1417/1997, s. 309. Aynı sayfanın 5. dipnotunda Ebû Hanîfe’nin hayat hikâyesini
aktaran ehl-i sünnet kaynaklarında ilgili sözün ona nispet edildiğinin görülmediği ifâde edilir.
ِ ‫)رﺑﱠ‬
Maddeler için bkz. Lugat-ı Nâcî, Bâkır (‫)ﺑَﺎﻗِﺮ‬, s. 148; rabbânî (‫ﺎﱏ‬
َ , s. 431; fecere (‫)ﻓَ َﺠَﺮﻩ‬, s. 556; Nu‘mân
ّ
‫)ﻧـُ ْﻌ َﻤﺎ ُن ﺑْ ُﻦ‬, s. 903.
ِ َ‫ﻴﺪ إِﺳ َﻘﺎ ُط اﻹﺿﺎﻓ‬
ِ
74 Sözün tamamı, "‫ﻖ‬
ْ ‫اﳋَْﻠ ِﻖ ﻟِﻈُ ُﻬﻮِر‬
ْ ‫ﺎت ﺑِﻨُﻮِر‬
َ
ِّ َ‫اﳊ‬
ْ ُ ‫ "اﻟﺘـ ْﱠﻮﺣ‬şeklindedir. Bkz. Ebü’l-Hasen Ali b. Sultân
b. Sâbit (‫ﺛَﺎﺑِﺖ‬
Muhammed el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh şerhu Mişkâti’l-Mesâbîh, thk. Cemâl ‘Aytânî, Dâru’l-kütübi’l‘ilmiyye, Beyrut 1422/2001, V, 196; İsmâil Hakkı Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, VI, 471.
75 Ebû Ali el-Hasen b. Mes‘ûd el-Yûsî, el-Muhâdarât fi’l-edeb ve’l-luğa, thk. Muhammed Haccî-Ahmed
eş-Şerkâvî İkbâl, Dâru’l-ğarbi’l-İslâmî, Beyrut 1402/1982, II, 631.
76 Muhammed Emîn İbn ‘Âbidîn, Reddü’l-muhtâr ‘ale’d-dürri’l-muhtâr, Dâru’t-tıbâ‘ati’l-‘âmire,
ِ َ ‫ "ﻋ ْﺬرﻩ أ‬meselini çağrıştırmaktadır ki Türkçe’de de aynı
Derse‘âdet tsz., II, 131. Bu, aslında "‫ﺟ ْﺮِﻣ ِﻪ‬
ُُ ُ
ُ ‫َﺷ ﱡﺪ ﻣ ْﻦ‬
anlamda “Özrü kabahatinden büyük.” deyimi göze çarpar. Bkz. Ebû ‘Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm,
Kitâbü’l-emsâl, s. 46; Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, II, 1000.
Abdulkadir BAYAM
ِ ‫ﺎن‬
ِ ‫( أَﻣ‬Müflis, Allah’ın emniyeti altındadır.), 77 el-insâf (‫“ )ا ِﻹﻧْﺼﺎف‬insâf edilsin,
"‫ﷲ‬
َ
َ
ِ
ِ ِ ‫)اﳊﻜ‬
ِ
78
ِ
ِ
insaf edelim” "‫ﻒ اﻟ ّﺪﻳﻦ‬
ُ ‫ﺼ‬
ُ ‫ﺼ‬
ْ ‫ﺎف ﻧ‬
َ ْ‫( "اﻹﻧ‬İnsaf, dinin yarısıdır.), elhukmülillâh (‫ْﻢ ﱠﻪﻠﻟ‬
ُ ُ
Sayfa | 62
(maddenin “hüküm Allah’ın, Allah’ın istediği olur, kulun elinde ne var” şeklinde
ِ
ِ‫"اﳊﻜْﻢ ِﱠ‬
79
anlamı verlirken ele alınan söz) "‫ﻪﻠﻟ‬
ُ ُْ (Hüküm, Allah’ındır.), imrâr (‫“ )ا ْﻣَﺮ ْار‬acı
ِ
kılmak, kılınmak” "‫ﳛﻠِﻲ‬
ُْ َ‫"ﻫ َﻮ َﻣﺎ ُﳝﱡﺮ َوﻻ‬
ُ (Ne acı ne de tatlı edebilir, ne zararı ne de
80
ِ ‫( "ﺑـ ْﻌ َﺪ َﺧﺮ‬İş işten geçtikten sonra), 81
faydası vardır.), ba‘de (‫“ )ﺑَـ ْﻌ َﺪ‬sonra” "‫ﺼَﺮِة‬
ْ َ‫اب اﻟﺒ‬
َ َ
ِ ‫"ﻣﻦ َﱂ ﻳـﺆِّدﺑﻪ اﻷَﺑـﻮ ِان أَدﱠﺑﻪ اﻟْﻤﻠَﻮ‬
te’dîb (‫“ )ﺗَﺄْ ِدﻳﺐ‬edeplendirmek, edeplendirilmek”"‫ان‬
َ َ َُ
َ َ ُ ْ َُ ْ ْ َ
َِ
(Vâlideyni tarafından edeplendirilmeyeni zaman edeplendirir.), 82 tahiyye (‫)ﲢﻴﱠﻪ‬
ِ‫ﱠﺤﻴﱠﺔُ ِﱠ‬
ِ ‫( "اﻟﺘ‬Mülk Allah’ındır.), 83 terah (‫“( )ﺗَـﺮح‬gam, sıkıntı, kaygı, tasa,
“bekâ, mülk” "‫ﻪﻠﻟ‬
َ
hüzün” anlamıyla ferah (‫)ﻓَـَﺮح‬ın zıddı) "‫ح‬
ٌ ‫"ﻣﺎ اﻟ ﱡﺪﻧْـﻴَﺎ إِﻻﱠ ﻓَـَﺮ ٌح َوﺗَـَﺮ‬
َ (Dünya, ferah/sevinç ve
terahtan/hüzünden ibarettir.), 84 serâ (‫“ )ﺛَـَﺮى‬toprak, arz” "‫ﱠﺮى؟‬
َ‫( "أﻳْ َﻦ اﻟﺜـَﱡﺮﻳﱠﺎ َواﻟﺜـ‬Süreyyâ
nerede, serâ/arz nerede?) veya "‫ﱡﺮﻳﱠﺎ؟‬
َ‫( " أﻳْ َﻦ اﻟﺜـَﱠﺮى َواﻟﺜـ‬Serâ/arz nerede, süreyyâ
ِ
86
nerede?), 85 cerr (‫)ﺟّﺮ‬
َ “çekmek” "‫( "اﻟ َﻜﻼَ ُم َﳚُﱡﺮ اﻟْ َﻜﻼَ َم‬Söz, sözü çeker.), cism (‫)ﺟ ْﺴﻢ‬
ِْ ‫( "ﻣﻌﻠُﻮم اﻻﺳ ِﻢ ﻣﻌ ُﺪوم‬İsmi var, cismi yok.), 87 hâif (‫“ )ﺣﺎﺋِﻒ‬zâlim” ‫"اﳊﺎﺋِﻒ‬
“cisim”"◌ِ ‫ﺴ ِﻢ‬
ُ َ
ُ َْ ْ ُ َْ
َ
ْ ‫اﳉ‬
ِ
88 hakk (‫“ )ﺣﻖ‬hak” "‫( "اﳊﻖ أَﺣﻖ أن ﻳـﺘﱠﺒﻊ‬Hak, uyulmaya
"‫ﻒ‬
‫ﺎﺋ‬
‫ﺧ‬
(Zâlim,
korkak
olur.),
ٌ َ
َّ
ََُ ْ ‫َﱡ َ ﱡ‬
daha lâyıktır.), 89 hakîkat (‫)ﺣ ِﻘﻴ َﻘﺖ‬
َ “yol, geçecek yer;
َ “hakîkat” ve mecâz (‫)ﳎَﺎز‬
hakikatin zıddı” "‫اﳊَِﻘﻴ َﻘ ِﺔ‬
ْ ُ‫( "اﳌ َﺠ ُﺎز ﻗَـْﻨﻄََﺮة‬Mecâz, hakikat köprüsüdür.), 90 halîm (‫)ﺣﻠِﻴﻢ‬
َ
َ
Ali el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh, IX, 422.
el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, I, 43. İlgili söz, Şam diyarına ait bir mesel olarak da aktarılır. Bkz.
Muhammed Sa‘îd Mübeyyiz, el-Hikem ve’l-emsâlü’ş-şa‘biyye fi’d-diyâri’ş-Şâmiyye, Dâru’s-sekâfe, Katar
1407/1986, s. 16.
79 Bu söz için bkz. Abdülkerîm b. Hevâzin el-Kuşeyrî, Tefsiru’l-Kuşeyrî, el-Mektebetü’t-tevfîkıyye,
Kâhire 1419/1999, I, 240, IV, 138; el-‘Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, I, 365.
80 Bkz. Ebû Hayyân et-Tevhîdî, el-Besâir ve’z-zehâir, I, 108.
81 ez-Zemahşerî, el-Keşşâf, VI, 187.
82 Nizâmüddîn en-Nîsâbûrî, Ğarâibü’l-Kur’ân ve reğâibü’l-furkân, I, 98.
83 Takıyyüddîn Ahmed İbn Teymiyye, Mecmû‘u’l-fetâvâ, tahrîç: ‘Âmir el-Cezzâr-Enver el-Bâz, III.
Baskı, Dâru’l-vefâ, el-Mansûre 1426/2005, XIV, 10.
84 ez-Zemahşerî, Esâsü’l-belâğa, (‫)ﺗﺮح‬, I, 92.
77
78
Salâhuddîn Halîl b. Aybek es-Safedî, A‘yânü’l-‘asr ve a‘vânü’n-nasr, thk. Ali Ebû Zeyd vdğr., Dâru’lfikri’l-mu‘âsır-Dâru’l-fikr, Beyrut-Dımaşk, 1418/1998, I, 398.
86 Bkz. Fahruddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, XXV, 218. Türkçe’de de “Laf lafı açar.” atasözü vardır. Bkz.
Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, I, 383.
87 Bu söz, aslında ‫ﻢ‬
ِ ‫ﻣﻌﺪوم اﳉﺴ‬
‫"ﻣﻮﺟﻮد اﻻﺳ ِﻢ‬
şeklindedir. Bkz. el-Hâdimî, Berîka Mahmûdiyye, II, 206.
ُ
ُ
85
Bkz. el-‘Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, II, 225.
Ebü’l-Hüseyin Ahmed İbn Fâris, Mu‘cemü Mekâyîsi’l-luğa, thk. Abdüsselâm Muhammed Hârûn,
Dâru’l-fikr, ysz. 1399/1979, (‫)ﺻﻌﺪ‬, III, 287.
88
89
90
ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs,
(‫)ﺟﻮز‬, XV, 88.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
ِ
“hilim sâhibi, hilimli” "‫اﳊَﻠِﻴ ِﻢ‬
ْ ‫ﺐ‬
َ ‫( "اﺗﱠـ ُﻘﻮا َﻏ‬Hilim sâhibinin gazabından sakınınız.), 91
َ‫ﻀ‬
hart (‫)ﺧ ْﺮط‬
َ (“el ile ağacın dallarından yaprak sıyırmak” anlamıyla ilgili “pek güç”
ِ ‫( "أَﺻﻌﺐ ِﻣﻦ ﺧﺮ ِط اﻟْ َﻘﺘ‬Geven ağacının dallarından el ile Sayfa | 63
diyecek yerde kullanılan) "‫ﺎد‬
َ َْ ْ ُ َ ْ
ِ
ِ ِ ْ ‫"ﻟَِﻘﺎء‬
yaprak sıyırmaktan daha güç.), 92 halîl (‫)ﺧﻠِﻴﻞ‬
َ “sâdık dost” "‫اﳋَﻠ ِﻴﻞ ﺷ َﻔﺎءُ اﻟْ َﻌﻠ ِﻴﻞ‬
ُ
(Sâdık dostla buluşmak, hastaya şifâdır.), 93 deyyâr (‫)دﻳﱠﺎر‬
َ “kimse, fert” ‫"ﻟَْﻴﺲ ِﰲ اﻟﺪﱠا ِر‬
َ
zübâle (‫“ )ذُﺑَﺎﻟَﻪ‬mum fitili” ‫ﻜ ْﻦ‬
ُ َ‫"ﻻَ ﺗ‬
"‫( َﻏ ْﲑﻩُ َدﻳﱠ ٌﺎر‬Evde ondan başka kimse
ِ ُ‫( َﻛﺎﻟ ﱡﺬﺑﺎﻟَ ِﺔ ﺗ‬Mum fitili gibi halka aydınlık verip de kendin
ِ ‫ﻀﻲءُ ﻟِﻠﻨ‬
"‫ﱠﺎس َوِﻫ َﻲ َْﲢ َِﱰ ُق‬
َ
95
ِ
yanma.), râvî (‫)راوى‬
َ “rivâyet edici, eden” ve ‘uhde (‫“ )ﻋُ ْﻬ َﺪﻩ‬üzerine, boynuna alma,
kefâlet” "‫"اﻟﻌ ْﻬ َﺪةُ َﻋﻠَﻰ اﻟﱠﺮا ِوي‬
ُ (Bu rivâyetin sahih olup olmaması, râvîsine aittir/
doğruluğu ve yalan olması, râvisine aittir.), 96 şeref (‫)ﺷَﺮف‬
َ “manevi yükseklik,
ِ
ِ
ِ ‫ف اﻟْﻤ َﻜﺎن ﺑِﺎﻟْﻤﻜ‬
ululuk” "‫ﲔ‬
َ (Mekânın şerefi, itibarlı, saygın kişiyledir.), 97 suhbet
َ
َ ُ ‫"ﺷَﺮ‬
ِ
(‫)ﺻ ْﺤﺒَﺖ‬
‫( "اﻟ ﱡ‬Görüşüp konuşma etkileyicidir.), 98
ُ “görüşüp konuşma” "ٌ‫ﺼ ْﺤﺒَﺔُ ُﻣ َﺆﺛَّﺮة‬
zarûret (‫ورت‬
َْ “haram edilmiş, men
َ “muhtaçlık, çaresizlik” ve mahzûr (‫)ﳏﻈُﻮر‬
َ ‫)ﺿُﺮ‬
ِ ‫( "اﻟﻀﱠﺮورات ﺗُﺒِﻴﺢ اﻟْﻤﺤﻈُﻮر‬Zarûretler, men edimiş şeyleri mübâh kılar.), 99
edilmiş” "‫ات‬
َ َْ ُ ُ َُ
ِ
özr (‫)ﻋ ْﺬر‬
ُ “bir işin işlenilmesine yahut işlenilmemesine sebep olan husus” ‫"اﻟﻌ ْﺬ ُر ﻋْﻨ َﺪ‬
ُ
ِ ‫( ﻛَِﺮِام اﻟﻨ‬Özür/mazeret, değerli insanlar katında kabul edilir.), 100 ‘asâ (‫ﺼﺎ‬
"‫ﱠﺎس َﻣ ْﻘﺒُﻮل‬
َ
َ ‫)ﻋ‬
ِ
101
“değnek, sopa, uzun baston” "‫ﺼﻰ‬
َ ‫ﺼﺎ ﻟ َﻤ ْﻦ َﻋ‬
َ ‫"اﻟﻌ‬
َ (Sopa isyan edenedir.), fetâ (‫)ﻓَـ َﱴ‬
ِ
“delikanlı, yiğit” "‫ﻒ إِﻻﱠ ذُو اﻟْ َﻔ َﻘﺎ ِر‬
َ ‫ ﻻَ َﺳْﻴ‬،‫( "ﻻَ ﻓَﱴ إِﻻﱠ َﻋﻠ ﱞﻲ‬Ali’den başka yiğit, Zülfekâr’dan
başka kılıç yoktur.), 102 Fir‘avn (‫“ )ﻓِْﺮ َﻋ ْﻮن‬kibirlenen, kendisini büyük gören; Hz.
yoktur.), 94
91
Muhammed Mütevellî eş-Şa‘râvî, Tefsîru’ş-Şa‘râvî, ysz. tsz., VIII, 5092. Bir başka eserde ise
"‫اﳊَﻠِﻴ ِﻢ‬
ْ ‫ﺐ‬
َ ‫ َﻏ‬rivâyetiyle yer alır. Bkz. el-Bikâ‘î, Nazmü’d-dürer, II, 224.
َ‫ﻀ‬
el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, X, 29.
Bkz. Ali el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh, IV, 5.
94 Ali el-Kârî, a.g.e., V, 188, 336; İsmâil Hakkı Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, II, 52.
95 ez-Zemahşerî, Esâsü’l-belâğa, (‫)ذﺑﻞ‬, I, 309. Bu, aynı zamanda "‫ﺮق ﻧـﻔﺴﻬﺎ‬
َ ْ َ ُ ِ ‫َﺣ ْﻮَﳍَﺎ َوُْﲢ‬
‫"اِ ْﺣ َﺬ ُروا‬
92
93
َ
ِ ِ
ِ ُ‫اﻟﺴﺮ ِاج ﺗ‬
‫ﻀﻲءُ َﻣﺎ‬
َ ّ ‫" َﻛ ُﺬﺑَﺎﻟَﺔ‬
(Çevresini aydınlatıp da kendisini yakan lamba fitili gibi) meselini çağrıştırmaktadır. Bkz. el-Meydânî,
Mecma‘u’l-emsâl, III, 48.
96 Zekeriyyâ b. Muhammed el-Kazvînî, Âsâru’l-bilâd ve ahbâru’l-‘ibâd, Dâru Sâdır, Beyrut 1389/1969,
s. 430; el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, I, 136.
97 Ali el-Kârî, a.g.e., I, 469, IV, 475; İsmâil Hakkı Bursevî, a.g.e., X, 479.
98 İsmâil Hakkı Bursevî, a.g.e., II, 226.
99 Bu küllî kâide için bkz. es-Serahsî, el-Mebsût, X, 266.
100 el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, XIII, 82. Diğer bir eserde ise "‫ﱠﺎس‬
ِ ‫ﻮل ِﻋْﻨ َﺪ ﻛَِﺮِام اﻟﻨ‬
ٌ ُ‫ "إِ ﱠن اﻟْﻌُ ْﺬ َر َﻣ ْﻘﺒ‬şeklindedir. İsmâil
Hakkı Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, IX, 473.
Ebû Mansûr es-Se‘âlibî, Hâssu’l-hâs, tashîh: Mahmûd es-Semkerî, Matba‘atü’s-se‘âde, Mısır 1809,
s. 73.
ِ
102 Bu şekliyle ve "‫ر‬
ِ ‫ﻒ إِﻻﱠ ذُو اﻟْ َﻔ َﻘﺎ‬
َ ‫ "ﻻَ ﻓَﱴ إِﻻﱠ َﻋﻠ ﱞﻲ َوﻻَ َﺳْﻴ‬rivâyetiyle genelde “cinsini nefyeden ‫ ”ﻻ‬ile ilgili
101
açıklamalarda örnek verilen bir sözdür. Örneğin bkz. ez-Zemahşerî, el-Mufassal fî san‘ati’l-i‘râb,
Abdulkadir BAYAM
ِ ِ (Her Fir‘avun’un bir
Mûsâ’ya iman etmeyen el-Velîd b. Mus‘ab” "‫ﻮﺳﻰ‬
َ ‫"وﻟ ُﻜ ِّﻞ ﻓ ْﺮ َﻋ ْﻮن ُﻣ‬
َ
103
Mûsâ’sı vardır.), katl (‫“ )ﻗَـْﺘﻞ‬öldürmek, insan canına taalluk eden cinâyet” ‫"ﻣ ْﻦ‬
َ
Sayfa | 64
ِ ٍ
"‫( ﻗَـﺘَ َﻞ ﻗُﺘِ َﻞ‬Öldüren öldürülür.), 104 kül (‫“ ) ُﻛ ّﻞ‬her” "‫َﺻﻠِ ِﻪ‬
ْ ‫( " ُﻛ ﱡﻞ َﺷ ْﻲء ﻳَـ ْﺮﺟ ُﻊ إِ َﱃ أ‬Her şey, aslına
ِ
ِ ِ ِ
ِ
ِ ْ ‫( "ﻟِﺴﺎ ُن‬Hâl dili, söz dilinden daha
döner.), 105 lisân (‫ﺴﺎن‬
َ ‫“ )ﻟ‬dil” "‫اﳊَﺎل أَﺑْـﻠَ ُﻎ ﻣ ْﻦ ﻟ َﺴﺎن اﻟْ َﻤ َﻘﺎل‬
َ
etkilidir.), 106 mâ mezâ (‫ﻀﻰ‬
‫ﻣ‬
‫ﺎ‬
‫)ﻣ‬
“geçmiş
şey,
geçmiş
zaman” "‫ﻀﻰ‬
ََ َ
َ ‫ﻀﻰ َﻣﺎ َﻣ‬
َ ‫"ﻣ‬
َ (Geçen
geçti, geçen şey geçmiş olsun.), 107 mürâsele (‫اﺳﻠَﻪ‬
ُ “haberleşmek,
َ ‫)ﻣَﺮ‬
ِ
ِ
108
mektuplaşmak” "‫اﺻﻠَﺔ‬
ُ ‫ﺼ‬
ْ ‫اﺳﻠَﺔُ ﻧ‬
َ ‫ﻒ اﻟْ ُﻤ َﻮ‬
َ ‫( "اﳌَُﺮ‬Mektuplaşma, iletişimin yarısıdır.), merzâ
ِ ِ ِ ‫"اﻟﻌﺎﻓِﻴﺔُ ﺗَﺎج ﻋﻠَﻰ رؤ‬
(‫ﺿﻰ‬
ُُ َ ٌ َ َ
َ ‫)ﻣ ْﺮ‬
َ (“hasta” anlamındaki marîz (‫)ﻣ ِﺮﻳﺾ‬
َ in çoğulu) ُ‫وس اﻷﺻ ﱠﺤﺎء ﻻَ ﻳَـَﺮاﻩ‬
"‫ﺿﻰ‬
َ ‫( إِﻻﱠ اﻟْ َﻤ ْﺮ‬Âfiyet, sağlıklıların başları üzerinde taçtır ki onu ancak hastalar
ِ
ِ
ِ
görür.), 109 ma‘dûm (‫)ﻣ ْﻌ ُﺪوم‬
َ “yok” ve nâdir (‫“ )ﻧَﺎدر‬az bulunan, az şey” "‫"اﻟﻨﱠﺎد ُر َﻛﺎﻟْ َﻤ ْﻌ ُﺪوم‬
ِ in çoğulu” ‫ﻮك‬
ِ ُ‫" َﻛﻼَم اﻟْﻤﻠ‬
(Nâdir olan şey, yok gibidir.), 110 mülûk (‫)ﻣﻠُﻮك‬
ُ “melik (‫)ﻣﻠﻚ‬
َ
ُ ُ
111
ِ
"‫ﻮك اﻟْ َﻜﻼَم‬
men‘ (‫)ﻣْﻨﻊ‬
ُ ُ‫( ُﻣﻠ‬Padişahların kelamı, kelamın padişahlarıdır.),
َ
“vermemek, esirgemek, birini bir şeyden geri durdurmak, savmak, yasak etmek”
112
"‫ﻳﺺ ﻟِ َﻤﺎ ُﻣﻨِ َﻊ‬
ٌ ‫( "اﳌ ْﺮءُ َﺣ ِﺮ‬Kişi, engellendiği şeye hırslı olur.), nâbit (‫“ )ﻧَﺎﺑِﺖ‬yerden biten,
َ
113
nemâ bulan” "‫ﺖ‬
َ “kurtulma,
َ َ‫ﺖ ﻧَـﺒ‬
َ َ‫"ﻣ ْﻦ ﺛَـﺒ‬
َ (Sebât eden yetişir.), necât (‫)ﳒَﺎت‬
ِ
114
kurtuluş” "‫اﻟﺼ ْﺪ ِق‬
vâkıf (‫)واﻗِﻒ‬
ّ ‫ﱠﺠﺎةُ ِﰲ‬
َ ‫( "اﻟﻨ‬Kurtuluş, doğruluktadır.),
َ “bir şey
Matba‘atü’l-kevkebi’ş-şarkî, İskenderiye, 1291 h., s. 18; Ali el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh, VIII, 377. ‫اﻟﻔﻘﺎر‬,
kaynaklarda fâ’nın kesresiyle de görülmüştür, fakat Lisânü’l-‘Arab’daki okunuş tercih edilmiştir. İbn
Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, (‫)ﻓﻘﺮ‬, V, 63.
Ali el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh, IX, 196.
Ebû Ca‘fer Ahmed b. Muhammed en-Nehhâs, Me‘âni’l-Kur’âni’l-kerîm, thk. Muhammed Ali esSâbûnî, Câmi‘atü Ümmi’l-kurâ, Mekke 1409/1988, II, 301.
105 Ali el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh, IX, 302; İsmâil Hakkı Bursevî, a.g.e., X, 500.
106 Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî, el-Câmi‘ li-ahkâmi’l-Kur’ân, thk. Hişâm Semîr elBuhârî, Dâru ‘âlemi’l-kütüb, Riyâd 1423/2003, IX, 172; Ebü’l-‘Abbâs Ahmed b. Muhammed elMakkarî, Nefhu’t-tîb min ğusni’l-Endelüsi’r-ratîb, thk. İhsân ‘Abbâs, Dâru Sâdır, Beyrut 1488/1988, VI,
19.
107 Ebû Ca‘fer Muhammed İbn Cerîr et-Taberî, Târîhu’t-Taberî Târîhu’r-rusül ve’l-mülûk, thk.
Muhammed Ebü’l-Fazl İbrahim, II. Baskı, Dâru’l-me‘ârif, Kâhire tsz., VIII, 507; Ebü’l-Fidâ İsmail b.
Ömer İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, thk. Abdullah b. Abdilmuhsin et-Türkî, Hicr li’t-tıbâ‘a ve’n-neşr,
el-Cîze 1417-1420/1997-1999, XIV, 106.
108 el-Hâdimî, Berîka Mahmûdiyye, IV, 95.
109 Muhammed et-Tâhir b. Muhammed İbn ‘Âşûr, et-Tahrîr ve’t-tenvîr, Müessesetü’t-târîhi’l-‘Arabî,
Beyrut 1420/2000, XIV, 128.
110 Bkz. Ali el-Kârî, a.g.e., I, 83; İsmâil Hakkı Bursevî, a.g.e., VII, 497.
111 Sıddîk Hasan Han, Ebcedü’l-‘ulûm, Menşûrâtü Vizâreti’s-sekâfe ve’l-irşâdi’l-kavmî, Dımaşk 1978, I,
328.
112 Muhammed Emîn b. Mahmûd Emîr Pâdişah, Teysîru’t-tahrîr, Matba‘atü Mustafa el-Bâbî el-Halebî
ve evlâdihî, Mısır 1351 h., III, 159.
113 ez-Zemahşerî, Esâsü’l-belâğa, (‫)ﻧﺒﺖ‬, II, 240.
103
104
114 Ebü’l-Hasen Ali b. Muhammed es-Seyyid eş-Şerîf el-Cürcânî, Kitâbü’t-Ta‘rîfât, Mektebetü Lübnân,
Beyrut 1985, s. 147; İsmâil Hakkı Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, V, 84; Tâcü’l-‘arûs, (‫)ﰲ‬, XXXIX, 261.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
ِِ
vakfeden” "‫ﺺ اﻟﺸﱠﺎ ِرِع‬
َ (Vâkıfın şartı, şâri‘in nassı gibidir.), 115 va‘d (‫)و ْﻋﺪ‬
ِّ َ‫"ﺷ ْﺮ ُط اﻟْ َﻮاﻗﻒ َﻛﻨ‬
َ
“bir şeyin kabul ve icrâsını sözle bildirmek, söz vermek, söz verilen şey” ‫"اﻟ َﻜ ِﺮﱘُ إِ َذا‬
"‫( َو َﻋ َﺪ َو َﰱ‬Kerim olan, vaadini yerine getirir.) 116 ve vakt (‫)وﻗْﺖ‬
َ “zamandan farz
ِ َ‫( "اﻷُﻣﻮر ﻣﺮﻫﻮﻧَﺔٌ ﺑِﺄَوﻗ‬Her şeyin bir zamanı vardır.) sözleri. 117
olunan bir miktar” "‫ﺎﻬﺗَﺎ‬
ُ َْ ُ ُ
ْ
16F
ِ
Öte yandan inkişâf (‫ﺸﺎف‬
َ ‫)اﻧْ ِﻜ‬ın “açığa çıkmak, âşikâr olmak” anlamıyla ilgili
ِ
"‫َﺿ َﺪ ِاد َﻫﺎ‬
ْ ‫ﻒ ﺑِﺄ‬
ُ ‫( "اﻷَ ْﺷﻴَﺎءُ ﺗَـْﻨ َﻜﺸ‬Her şey, zıddıyla açığa çıkar.) sözüne yer verilmektedir ki
ِ
ِ ِ‫ "اﻷَ ْﺷﻴﺎء ﺗَـْﻨ َﻜ ِﺸﻒ ﺑ‬ve "‫ﺿ َﺪ ِاد‬
o, bir kaynakta "‫ﻀ ِّﺪ َﻫﺎ‬
ْ َ‫ﻒ ﺑِﺎﻷ‬
ُ
ُ ‫ "اﻷَ ْﺷﻴَﺎءُ ﺗَـْﻨ َﻜﺸ‬rivâyetleriyle geçen
َُ
ِ ‫ )ﺟ‬maddesinde bir kişinin çirkinliğini abartı
sözü 118 çağrıştırır. Câhız (‫ﺎﺣﻆ‬
َ
ِ
ِ
yoluyla ifade konumunda "‫اﳉَﺎﺣﻆ‬
ْ ‫( "أَﻗْـﺒَ ُﺢ ِﻣ َﻦ‬el-Câhız’dan daha çirkin.) dendiği ifâde
edilse de ilgili söze ancak içerik olarak, dolaylı şekilde rastlanabilmiştir. 119 Mâ
hazar (‫ﻀَﺮ‬
َ ‫)ﻣﺎ َﺣ‬
َ ‫"ﺧْﻴـُﺮ اﻟﻄﱠ َﻌ ِﺎم َﻣﺎ َﺣ‬
َ (Yemeğin (en)
َ ın “hazır olan şey” anlamıyla ilgili "‫ﻀَﺮ‬
hayırlısı, hazır olanıdır.) sözü sunulmaktadır. İlgili cümleye en yakın rivâyet, ‫"أَﻟَ ﱡﺬ‬
"‫ﻀَﺮ ﻟَِﻮﻗْﺘِ ِﻪ‬
َ ‫( اﻟﻄﱠ َﻌ ِﺎم َﻣﺎ َﺣ‬Yemeğin en lezizi, vaktinde hazır olandır.) şeklindedir. 120
ِ
ِ
Misbâh (‫ﺼﺒَﺎح‬
ْ ‫)ﻣ‬ın “kandil, çırâğ, aydınlatma aleti” anlamıyla ilgili ‫ﺎح اﻟ ﱡﺴُﺮوِر و‬
ْ ‫"ﻣ‬
ُ َ‫ﺼﺒ‬
ِ
"‫ﺎح اﻟﺸُﱡﺮوِر=ﺑﺎدﻩ‬
ُ َ‫( ﻣ ْﻔﺘ‬Neşe, eğlence ışığı ve şer anahtarı=İçki.) sözüne yer
115 Zeynül‘âbidîn b. İbrahim İbn Nüceym, el-Eşbâh ve’n-nazâir, el-Mektebetü’l-‘asriyye, Beyrut
1418/1998, s. 133.
116 Muhyiddîn Muhammed b. Ali b. Muhammed İbnü’l-‘Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye, Dâru’t-tıbâ‘ati’lِ
Mısriyye, Bulak 1274 h., II, 592. Bu söz, çok daha eski kaynaklardan birinde ise "‫ﻒ‬
ْ ‫"اﻟ َﻜ ِﺮﱘُ إِ َذا َو َﻋ َﺪ َﱂْ ﳜُْﻠ‬
(Kerîm olan, sözünden dönmez.) rivâyetiyle Kâbûs b. Veşmgîr (ö. 403/1012)’in meselleşen sözleri
arasında gösterilir. Bkz. es-Se‘âlibî, Yetîmetü’d-dehr fî mehâsini ehli’l-‘asr, thk. Müfîd Muhammed
Kumeyha, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1403/1983, IV, 67.
117 Fahruddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, XIX, 66; Nizâmüddîn en-Nîsâbûrî, Ğarâibü’l-Kur’ân ve
ِ
reğâibü’l-furkân, V, 44. Maddeler için bkz. Lugat-ı Nâcî, izâfât (‫ﺿﺎﻓَﺎت‬
َ ‫)ا‬, s. 81; a‘lâ (‫)اَ ْﻋﻠَﻰ‬, s. 89; akbeh
ِ ِ ‫)اﳊﻜ‬, s. 109; imrâr (‫)اِﻣﺮار‬, s.
(‫)اَﻗْـﺒَﺢ‬, s. 99; el (‫)اَ ْل‬, s. 106; el-insâf (‫ﺼﺎف‬
َ ْ‫)ا ِﻹﻧ‬, s. 107; elhukmülillâh (‫ْﻢ ﱠﻪﻠﻟ‬
ْ َْ
ُ ُ
ِ ‫)ﺗَﺄ‬, s. 205; tahiyye (‫)ﲢﻴﱠﻪ‬
َِ , s. 219; terah (‫)ﺗَـﺮح‬, s. 229; serâ (‫)ﺛـَﺮى‬, s.
117; ba‘de (‫)ﺑَـ ْﻌ َﺪ‬, s. 167; te’dîb (‫ْدﻳﺐ‬
َ
َ
ِ , s. 319; hâif (‫)ﺣﺎﺋِﻒ‬, s. 339; hakk (‫)ﺣﻖ‬, s. 356-357; hakîkat (‫)ﺣ ِﻘﻴ َﻘﺖ‬,
306; cerr (‫)ﺟّﺮ‬
,
s.
316;
cism
(‫ﻢ‬
‫ﺴ‬
‫)ﺟ‬
ّ
َ
َ
َ
َ
ْ
ِ , s. 392; deyyâr (‫)دﻳﱠﺎر‬, s. 418; zübâle
s. 357-358; halîm (‫)ﺣﻠِﻴﻢ‬
َ
َ , s. 379; halîl (‫)ﺧﻠﻴﻞ‬
َ
َ , s. 360; hart (‫)ﺧْﺮط‬
(‫)ذُﺑَﺎﻟَﻪ‬, s. 421; râvî (‫)را ِوى‬
َ , s. 498; suhbet (‫)ﺻ ْﺤﺒَﺖ‬
َ , s. 517;
ُ , s. 509; zarûret (‫ورت‬
َ , s. 429; şeref (‫)ﺷَﺮف‬
َ ‫)ﺿُﺮ‬
ِ
özr (‫)ﻋُ ْﺬر‬, s. 534; ‘asâ (‫ﺼﺎ‬
َ , s. 537; ‘uhde (‫)ﻋُ ْﻬ َﺪﻩ‬, s. 545; fetâ (‫)ﻓَـ َﱴ‬, s. 556; Fir‘avn (‫)ﻓْﺮ َﻋ ْﻮن‬, s. 565; katl
َ ‫)ﻋ‬
(‫)ﻗَـْﺘﻞ‬, s. 585; küll (‫) ُﻛ ّﻞ‬, s. 632; lisân (‫)ﻟِ َﺴﺎن‬, s. 655-656; mâ mezâ (‫ﻀﻰ‬
َ , s. 715;
َ ‫)ﻣﺎ َﻣ‬
َ , s. 671; mecâz (‫)ﳎَﺎز‬
mahzûr (‫)ﳏﻈُﻮر‬
,
s.
727;
mürâsele
(‫ﻪ‬
‫ﻠ‬
‫اﺳ‬
‫ﺮ‬
‫)ﻣ‬
,
s.
744;
merzâ
(‫ﻰ‬
‫ﺿ‬
‫ﺮ‬
‫)ﻣ‬
,
s.
751;
ma‘dûm
(‫وم‬
‫ﺪ‬
‫ﻌ‬
‫)ﻣ‬
,
s.
802;
mülûk
َ َ َُ
َُْ
َْ
َ َْ
ِ
ِ
(‫)ﻣﻠُﻮك‬
َ , s. 890; vâkıf
ُ , s. 834; men‘ (‫)ﻣْﻨﻊ‬
َ , s. 850; nâbit (‫)ﻧَﺎﺑﺖ‬, s. 877; nâdir (‫)ﻧَﺎدر‬, s. 881; necât (‫)ﳒَﺎت‬
ِ
(‫)واﻗﻒ‬
َ , s. 921; va‘d (‫)و ْﻋﺪ‬
َ , s. 929; vakt (‫)وﻗْﺖ‬
َ , s. 930-931.
118
119
120
el-Hâdimî, Berîka Mahmûdiyye, II, 367, III, 82.
ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, (‫)ﻋﺪد‬, VIII, 364.
Örneğin bkz. el-Makkarî, Nefhu’t-tîb, I, 532.
Sayfa | 65
Abdulkadir BAYAM
ِ ِ
ِ
verilmektedir. Bunun aslı, "‫ﺸ ُﺮوِر‬
‫ﺎح اﻟ ﱡ‬
ْ ‫( "اﳋَ ْﻤُﺮ ﻣ‬İçki, neşe ve eğlence
ُ َ‫ﺎح اﻟ ﱡﺴُﺮوِر َوﻟَﻜﻨﱠـ َﻬﺎ ﻣ ْﻔﺘ‬
ُ َ‫ﺼﺒ‬
ışığıdır, velakin şer anahtarıdır.) şeklindedir. 121 Müfettih (‫)ﻣ َﻔﺘِّﺢ‬
ُ in “açan” anlamı
ِ ‫اب اﻓْـﺘَﺢ ﻟَﻨَﺎ َﺧْﻴـﺮ اﻟْﺒ‬
ِ ‫( "ﻳﺎ ﻣ َﻔﺘِّﺢ اﻷَﺑْـﻮ‬Ey kapıları açan, bize en
münasebetiyle nakledilen "‫ﺎب‬
َ َ
ْ
َ َ ُ َ
ِ
ِ ‫"اَﻟﻠﱠﻬ ﱠﻢ اﻓْـﺘَﺢ ﻟَﻨَﺎ َﺧْﻴـﺮ اﻟْﺒ‬
ِ ُ‫ﺖ أ‬
Sayfa | 66 hayırlı kapıyı aç.) sözü, bir kaynakta geçen ‫وﱄ‬
َ ْ‫ﺎب َو ْارُزﻗْـﻨَﺎ ﳑﱠﺎ َرَزﻗ‬
ُ
َ َ
ْ
ِ ‫ﻚ ﻣ َﻔﺘِّﺢ اﻷَﺑْـﻮ‬
ِ ِ
"‫اب‬
َ ُ ُ َ ‫( اﻷَﻟْﺒَﺎب إﻧﱠ‬Allahım bize en hayırlı kapıyı aç ve bize sağlam akıl
sâhiplerine verdiğin rızıktan ver. Çünkü Sen kapıları açansın.) cümlesini 122
çağrıştırıcıdır. Mukadder (‫) ُﻣ َﻘﺪﱠر‬in “Cenâb-ı Hak tarafından vücuda getirilmeden
önce nasıl olacağı levh-i mahfûza kaydedilen şey” anlamıyla ilgili "ُ‫ﱠر ﻻَ ﻳـُﻐَ ﱠﲑ‬
ُ ‫"اﳌَُﻘﺪ‬
(Hakk’ın takdîri değiştirilemez.) sözü, kaynaklarda hemen hemen aynı anlamda
en yakın "ُ‫ﱠل وﻻَ ﻳَـﺘَﻐَ ﱠﲑ‬
ُ ‫ﱠر ﻻَ ﻳَـﺘَﺒَﺪ‬
ُ ‫( "اﻷ َْﻣُﺮ اﻟْ ُﻤ َﻘﺪ‬Cenâb-ı Hak tarafından takdîr edilen iş,
değişmez.) rivâyetiyle bulunabilmiştir. 123 Neseb (‫ﺴﺐ‬
َ َ‫)ﻧ‬in “nesil” anlamıyla ilgili
ِ ِ ِ ْ ‫( "اﻟ َﻔ‬Fazilet, edepledir, asıl ve neseple değildir.) sözü
ِ ‫َﺻ ِﻞ واﻟﻨﱠﺴ‬
"‫ﺐ‬
َ َ ْ ‫ﻀ ُﻞ ﺑﺎﻷ ََدب ﻻَ ﺑﺎﻷ‬
ِ ِ
ِ ُ ‫( "اﻟ ﱠﺸﺮ‬Şeref, akıl
ِ ‫ﺻ ِﻞ واﻟﻨﱠﺴ‬
aktarılır. Bu cümle de, kaynaklarda "‫ﺐ‬
َ
َ َ ْ َ‫ف ﺑﺎﻟْ َﻌ ْﻘ ِﻞ َواﻷَ َدب ﻻَ ﺑﺎﻷ‬
ve edepledir, asıl ve neseple değildir.) rivâyetiyle Hz. Ali’ye 124 nispet edilse de
Lugat-ı Nâcî’ye en yakın rivâyet, nispetsiz rastlanan ‫ﺻ ِﻞ‬
ْ ‫"اﻟ َﻔ‬
ْ َ‫ﻀﻞ ﺑِﺎﻟْ َﻌ ْﻘ ِﻞ َواﻷَ َد ِب ﻻَ ﺑِﺎﻷ‬
ُ
ِ ‫( واﻟﻨﱠﺴ‬Fazilet, akıl ve edepledir, asıl ve neseple değildir.) 125 cümlesidir. 126
"‫ﺐ‬
َ َ
124F
125F
Eserde nispetsiz aktarılmakla birlikte kaynaklarda sahibi tespit edilen sözler
şöyledir: İsti‘bâd (‫“ )اِ ْﺳﺘِ ْﻌﺒَﺎد‬kul edinmek, edinilmek” - Hz. Ali "‫اﳊُﱡﺮ‬
ْ ‫( "ﺑِﺎﻟِْ ِّﱪ ﻳُ ْﺴﺘَـ ْﻌﺒَ ُﺪ‬Hür,
ihsân ile kul edinilir.), 127 istihdâf (‫“ )اِ ْﺳﺘِ ْﻬ َﺪاف‬hedef gibi dikilip durmak” - el-Câhız
ِ
(ö. 255/869) "‫ف‬
َ ‫اﺳﺘَـ ْﻬ َﺪ‬
َ ‫ﺻﻨ‬
ْ ‫ﱠﻒ ﻓَـ َﻘﺪ‬
َ ‫"ﻣ ْﻦ‬
َ (Bir eser tasnif eden, kendini itirâz okuna hedef
yapmış olur.), 128 efvâh (‫“( )أَﻓْـ َﻮاﻩ‬ağız” anlamındaki fem (‫)ﻓَﻢ‬in çoğulu) - Ebû Zeyd
ِ
ِ ِ
ِ ‫اﻟﺮﺟ‬
Sa‘îd b. Evs (ö. 215/830) "‫ﺎل‬
ُ (İlmi âlimlerin ağızlarından
َ ِّ ‫"ﺧ ُﺬوا اﻟْﻌ ْﻠ َﻢ ﻣ ْﻦ أَﻓْـ َﻮاﻩ‬
alınız.), 129 Hayy (‫)ﺣﻲ‬
ُ َُ‫"ﺣ ﱞﻲ ﻻَ ﳝ‬
َ “esmâ-i hüsnâdan” - Hz. Ebû Bekir (ö. 13/634) "‫ﻮت‬
َ
ّ
es-Se‘âlibî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 205.
İsmâil Hakkı Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, VII, 317.
123 Ali el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh, I, 294.
124 es-Se‘âlibî, el-İ‘câz ve’l-îcâz, s. 30.
125 Muhammed Abdürraûf el-Münâvî, Feyzu’l-kadîr şerhu’l-Câmi‘i’s-sağîr, II. Baskı, Dâru’l-ma‘rife,
Beyrut 1391/1972, I, 224; el-Hâdimî, Berîka Mahmûdiyye, III, 179.
ِ
ِ ‫)ﺟ‬, s. 310; mâ hazar (‫)ﻣﺎ ﺣﻀﺮ‬, s. 667; misbâh
126 Lugat-ı Nâcî, inkişâf (‫ﻜﺸﺎف‬
َ ِ ْ‫)اﻧ‬, s. 131; Câhız (‫ﺎﺣﻆ‬
َ
ََ َ َ
121
122
ِ
ِ , s. 813; mukadder (‫)ﻣ َﻘﺪﱠر‬, s. 819; neseb (‫)ﻧَﺴﺐ‬, s. 897.
(‫ﺼﺒَﺎح‬
ْ ‫)ﻣ‬, s. 786; müfettih (‫)ﻣ َﻔﺘّﺢ‬
ُ
ُ
َ
es-Se‘âlibî, el-İ‘câz ve’l-îcâz, s. 28.
es-Se‘âlibî, el-İ‘câz ve’l-îcâz, s. 114.
129 Sözün tamamı şöyledir: ، ‫أَﺣﺴﻦ ﻣﺎ ﻳﻜْﺘﺐ‬
ُُ َ َ َ ْ
127
128
َ
ِ ِ ِ ِ‫"ﺧ ُﺬوا اﻟْﻌِْﻠﻢ َﻋﻦ أَﻓْـﻮاﻩ‬
‫ َوﳜَْﺘَ ُﺎر‬، ‫َﺣ َﺴ َﻦ َﻣﺎ ﻳَ ْﺴ َﻤ ُﻊ‬
ُ
ْ‫ﺐأ‬
ُ ُ‫ ﻓَﺈ ﱠن اﻟﱠﺮ ُﺟ َﻞ ﻳَﻜْﺘ‬،‫اﻟﺮ َﺟﺎل‬
ّ َ ْ َ
"‫ﻆ‬
ُ ‫( َوَْﳛ َﻔ‬İlmi âlimlerin ağızlarından alınız. Çünkü âlim, duyduğu en güzel
ُ ‫َﺣ َﺴ َﻦ َﻣﺎ َْﳛ َﻔ‬
ْ ‫ َوﻳَـْﺮِوي أ‬، ‫َﺣ َﺴ َﻦ َﻣﺎ ﳜَْﺘَ ُﺎر‬
ْ‫ﻆأ‬
şeyi yazar, yazdığı en güzel şeyi seçer, seçtiği en güzel şeyi ezberler ve ezberlediği en güzel şeyi
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
(O, Hay’dır, ölmez.), 130 seref (‫)ﺳَﺮف‬
َ “israf” - Halife Me’mûn (ö. 218/833) ‫"ﻻَ َﺧْﻴـَﺮ ِﰲ‬
ِ ‫( اﻟ ﱠﺴﺮ‬İsrafta hayır yoktur, hayırda da israf yoktur.), 131 sayd (‫)ﺻﻴﺪ‬
"‫اﳋَِْﲑ‬
ْ ‫ف ِﰲ‬
َ ‫ف َوﻻَ َﺳَﺮ‬
َْ
َ
ِ ْ‫( "اﻟﻌِْﻠﻢ ﺻﻴ ٌﺪ واﻟ‬İlim avdır, yazı kayıttır.), 132 kadr Sayfa | 67
“av” Sahnûn (ö. 240/854) "‫ﻜﺘَﺎﺑَﺔُ ﻗَـْﻴ ٌﺪ‬
َ َْ ُ
(‫“ )ﻗَ ْﺪر‬değer, miktar” - Hz. Ali "ُ‫ف ﻗَ ْﺪ َرﻩُ َوَﱂْ ﻳَـﺘَـ َﻌ ﱠﺪ ﻃَْﻮَرﻩ‬
َ ‫"رِﺣ َﻢ ﷲُ ْاﻣَﺮأً َﻋَﺮ‬
َ (Cenâb-ı Hak, kendi
ِ ‫)ﻣ‬
miktarını bilen ve haddini aşmayan adama rahmet etsin.) 133 ve mâzî (‫ﺎﺿﻰ‬
َ
“geçen, geçmiş zaman” - Mes‘ûd b. Muhammed b. ed-Dellâl el-Hemedânî (ö.
ِ ‫( "اﳌ‬Mâzi zikre konu değildir.) sözleri. 134
597/1201) "‫ﺎﺿﻲ ﻻَ ﻳُ ْﺬ َﻛ ُﺮ‬
َ
13F
Eserde nispetsiz sunulan ve elimizdeki kaynaklarda da rastlanmayan sözler
ِ
‫ﱠ‬
şöyledir: İdrâ (‫“ )إِ ْد َراء‬bildirmek, bildirilmek” "‫ﻴﻢ؟‬
َ (Zevk-i selîmin
ُ ‫"وَﻣﺎ أ َْد َر َاك َﻣﺎ اﻟﺬ ْو ُق اﻟ ﱠﺴﻠ‬
neden ibaret olduğunu sana hangi şey bildirdi?), intâk (‫“ )اِﻧْﻄَﺎق‬söyletmek,
söyletilmek” "‫اﳊَ ﱠﻖ‬
ْ ُ‫( "أَﻧْﻄَ َﻖ ﷲ‬Cenâb-ı Hak, doğruyu söyletti.), 135 beyt (‫“ )ﺑَـْﻴﺖ‬ev ve iki
ِ ‫ﱠﺎﻋﺮ ﻳـﺮ‬
ِِ
ِ
mısrâdan oluşan nazım” "‫ﺧﻼَ ِل ﺑَـْﻴﺘِ ِﻪ‬
َ ْ َ َ ‫( "إِ ﱠن اﻟﺸ‬Şâir, beytinin (evinin)
ْ ‫ﺿﻰ ﻬﺑَ ْﺪِم ﺑَـْﻴﺘﻪ ﻻَ ﺑِِﺈ‬
yıkılmasına râzı olur da beytinin ihlâline râzı olmaz.), tenezzüh (‫“ )ﺗَـﻨَـﱡﺰﻩ‬berî olmak”
ِ
ِ ‫ﺖ َذاﺗُﻪ ﻋ ِﻦ اﻟﻨﱡـ ْﻘﺼ‬
"‫ﺎن‬
َ ُ ْ ‫( "ﺗَـﻨَـﱠﺰَﻫ‬O’nun zâtı, noksandan münezzehtir.), ğadîr (‫“ ) َﻏﺪﻳﺮ‬göl” ُ‫"اﻟ َﻘﻄَْﺮة‬
َ
"‫( ﺗَ ُﺪ ﱡل َﻋﻠَﻰ اﻟْﻐَ ِﺪﻳ ِﺮ‬Damla, göle delâlet eder.), 136 fakr (‫“ )ﻓَـ ْﻘﺮ‬yoksulluk, ihtiyaç” ‫"اﻟ َﻔ ْﻘُﺮ‬
ِ
137
"‫ﻴﺺ ِﻣ َﻦ اﻟﻨﱠﺎ ِر‬
ٌ ‫( ﻗَﻤ‬Yoksulluk, ateşten gömlektir.), kasab (‫ﺼﺐ‬
َ َ‫“( )ﻗ‬kamış” anlamının
ardından kasabü’s-sebk (‫ﺴْﺒﻖ‬
‫ﺐ اﻟ ﱠ‬
َ َ‫ )ﻗ‬ile ilgili nitelenenin fazilet ve kemal
ُ‫ﺼ‬
aktarır.). Ebü’l-Haccâc Yusuf b. Abdirrahmân el-Mizzî, Tehzîbü’l-kemâl fî esmâi’r-ricâl, thk. Beşşâr
‘Avvâd Ma‘rûf, II. Baskı, Müessesetü’r-risâle, Beyrut 1402-1413/1982-1992, X, 336.
130 Bkz. el-Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, (kitâbü’l-cenâiz, bâb 3), II, 70-71.
131 Lugat-ı Nâcî’de geçtiği şekliyle Halife Me’mûn’a ait olan söz, bazı kaynaklarda çok az farklılıklarla
onun veziri el-Hasen b. Sehl (ö. 236/851)’e ve ayrıca Hâtim et-Tâî (ö. m. 578)’ye de nispet
edilmektedir. Bkz. Ebü’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Habîb el-Mâverdî, Edebü’d-dünyâ ve’d-dîn, Dâru’lkütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1407/1987, s. 158, 162.
ِ
ِ
132 Ali el-Kârî, Mirkâtü’l-mefâtîh, I, 54. Şu eserde ise "‫ْﻜﺘﺎﺑﺔ ﻗـﻴﺪﻩ‬
ُ ُ ْ َ ُ َ َ ‫ﺻْﻴ ٌﺪ َواﻟ‬
َ ‫ "اﻟﻌ ْﻠ ُﻢ‬şeklindedir. İsmâil Hakkı
Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, X, 473. Asıl hadis kaynaklarının dışında bazı eserlerde hadis şeklinde
aktarılsa da bu hususta güçlü bir delil yoktur.
133 es-Se‘âlibî, el-İ‘c âz ve’l-îcâz, s. 29.
134 Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed ez-Zehebî, Târîhu’l-İslâm, thk. Ömer Abdüsselâm Tedmürî,
Dâru’l-kitâbi’l-‘Arabî, Beyrut 1410-1421/1990-2000, XLII, 327. Paragrafta geçen maddeler için bkz.
ِ
ِ ِ
Lugat-ı Nâcî, isti‘bâd (‫ﺳﺘِ ْﻌﺒَﺎد‬
ْ ‫)ا‬, s. 61; istihdâf (‫)ا ْﺳﺘ ْﻬ َﺪاف‬, s. 68; efvâh (‫)أَﻓْـ َﻮاﻩ‬, s. 98; Hayy (‫)ﺣﻲ‬
َ , s. 364; seref
ّ
ِ , s. 669.
(‫)ﺳَﺮف‬
َ , s. 515; kadr (‫)ﻗَ ْﺪر‬, s. 586; mâzî (‫)ﻣﺎﺿﻰ‬
َ
َ , s. 473; sayd (‫)ﺻْﻴﺪ‬
ٍ
ِ‫ﱠ‬
135 Fussilet sûresi 21. âyet de, şöyledir: ‫ء وﻫﻮ ﺧﻠﻘﻜﻢ‬
ِ ِ ِِ ِ
َ
ْ ُ َ َ َ َ ُ َ ‫﴿وﻗَﺎﻟُﻮا ﳉُﻠُﻮدﻫ ْﻢ ﱂَ َﺷﻬ ْﺪ ُْﰎ َﻋﻠَْﻴـﻨَﺎ ﻗَﺎﻟُﻮا أَﻧْﻄََﻘﻨَﺎ ﷲُ اﻟﺬي أَﻧْﻄَ َﻖ ُﻛ ﱠﻞ َﺷ ْﻲ‬
﴾‫“ أَﱠوَل َﻣﱠﺮةٍ َوإِﻟَْﻴ ِﻪ ﺗـُْﺮ َﺟﻌُﻮ َن‬Derilerine: “Niçin aleyhimizde şâhitlik ettiniz?” dediler. (Derileri): “Her şeyi
konuşturan Allah, bizi konuşturdu. İlk defa sizi O yaratmıştı, işte O’na döndürülüyorsunuz.” dediler .”.
136 Türkçe’de onun benzeri “Damlaya damlaya göl olur.” atasözü görülür. Bkz. Aksoy, Atasözleri ve
Deyimler Sözlüğü, I, 228.
137 Bu, klasik kaynaklarımızda yer almayan bir sözdür. Sanal ortamda bir Amerikan atasözü olduğuna
dair bilgiyle karşılaşılmış, fakat ne yazık ki aslı görülememiştir.
Abdulkadir BAYAM
ِ
ِ‫ﺼ‬
hususunda emsaline üstün geldiğini açıklamak üzere söylenen) ‫ﺴْﺒ ِﻖ‬
‫ﺐ اﻟ ﱠ‬
َ َ‫"ﺣﺎﺋُﺰ ﻗ‬
َ
ِ
138
ِ
ِ
ِ
"‫( إ ْﻋ َﺠ ٌﺎز‬Kasab-ı sebke sahip olan, emsâlini âciz bırakır.) ve"‫ﺎل‬
ٌ ‫ﺼﺐ اﻟ ﱠﺴْﺒﻖ َﻛ َﻤ‬
َ َ‫"ﺣﺎﺋُﺰ ﻗ‬
َ
(Kasab-ı sebke sahip olan, kemâl hususunda emsâline üstün gelir.), katre (‫)ﻗَﻄَْﺮﻩ‬
ِ َ‫( "اﻟ َﻘﻄْﺮةُ ﺗ‬Damla(ya) damla(ya) göl olur.), medâmi‘ (‫“( )ﻣ َﺪ ِاﻣﻊ‬göz
"‫ﺼﲑُ َﻏ ِﺪ ًﻳﺮا‬
َ
َ
ِ‫( "ﺗَ َﺬ ﱠﻛﺮت أَوﻃَ ِﺎﱐ ﻓَـ َﻔﺎﺿﺖ ﻣ َﺪ ِاﻣﻌ‬Vatanımı
yaşları” anlamındaki medma‘ (‫)ﻣ ْﺪ َﻣﻊ‬
ın
çoğulu)
"‫ﻲ‬
َ
َ ْ َ
ْ ُْ
ِ
hatırladım da göz yaşlarım taştı.), müneccim (‫ﺠﻢ‬
ّ َ‫)ﻣﻨ‬
ُ “yıldızın seyir ve
ِ
hareketinden birtakım bayağı hükümler çıkaran” "‫اب‬
ٌ ‫( " ُﻛ ﱡﻞ ُﻣﻨَ ّﺠ ٍﻢ َﻛ ﱠﺬ‬Her müneccim
yalancıdır.), 139 mevâkît (‫)ﻣ َﻮاﻗِﻴﺖ‬
َ (“bir iş için belirlenen vakit” anlamındaki mîkât
ِ
ِ
ِ
ِ
ِ
ِ ِ
(‫)ﻣﻴ َﻘﺎت‬ın çoğulu)"‫ﻴﺖ ﻻَ ﺗُ ْﺸﺘَـَﺮى ﺑِﺎﻟْﻴَـ َﻮاﻗﻴﺖ‬
ُ ‫ﻴﺖ ﺗُ ْﺸﺘَـَﺮى ﺑِﺎﻟْ َﻤ َﻮاﻗﻴﺖ َواﻟْ َﻤ َﻮاﻗ‬
ُ ‫"اﱄ َ◌ َواﻗ‬
َ (Yakutlar, vakitlerle
ِ
ِ
satın alınır, ama vakitler yakutlarla satın alınmaz.), mevt (‫)ﻣ ْﻮت‬
َ “ölüm”"‫"آﻩ ﻣ َﻦ اﻟْ َﻤ ْﻮت‬
ِ
(Âh ölüm.), nukûl (‫“( )ﻧـُ ُﻘﻮل‬hikaye, rivayet” anlamındaki nakl (‫)ﻧَـ ْﻘﻞ‬in çoğulu) ‫"دﻳﻨُـﻨَﺎ‬
ِ ‫ﻮل وﻣ َﺆﻳﱠ ٌﺪ ﺑِﺎﻟْﻌ ُﻘ‬
ِ
"‫ﻮل‬
ُ
ُ َ ‫( َﻣْﺒ ِﲏﱞ َﻋﻠَﻰ اﻟﻨﱡـ ُﻘ‬Dinimiz nakillere dayanır, akıllarla desteklenir.), vasat
ِ
ِ
(‫)و َﺳﻂ‬
َ “bir şeyin iki tarafından arası, orta” "‫( "ﻻَ َﺧْﻴـَﺮ إﻻﱠ ِﰲ اﻟْ َﻮ َﺳﻂ‬Ancak ortada hayır
ِ
ِ ‫ﻮت ﻣﺴﺘَـﻌ‬
vardır.) ve Yâkût-ı Müsta‘sımî (‫ﺼ ِﻤﻰ‬
ْ ْ ُ ُ‫ )ﻳَﺎﻗ‬maddesinde onun hakkında
ِ ‫( "إِ ﱠن ِﰲ ﻳ ِﺪ ِﻩ ِﺳًّﺮا ِﻣﻦ أَﺳﺮا ِر‬Onun
Abdülkâdir-i Geylânî (ö. 561/1166)’nin ifâde ettiği "‫ﷲ‬
َ
َْ ْ
Sayfa | 68 “damla”
elinde Allah’ın sırlarından bir sır vardır.) sözleri. 140
139F
Sözlüğün Diğer Bazı Özellikleri
Lugat-ı Nâcî’de dikkat çekici hususlardan biri, yer yer dua cümlelerinin
görülmesidir. Onlardan bir kısmı şöyledir: Ecma‘în (‫)اَ ْﲨَﻌِﲔ‬in “cümlesi, kâffesi”
ِ ْ ‫( "ر ِﺿﻲ ﷲ ﻋْﻨـﻬﻢ أ‬Allah, cümlesinden râzı olsun.), edâmellâh
anlamıyla ilgili "‫ﲔ‬
َ ‫َﲨَﻌ‬
ُْ َ ُ َ َ
(ُ‫ )أ ََد َام ﷲ‬maddesinin hem kendisi hem de içeriğinde geçen "ُ‫( "أ ََد َام ﷲُ ﻋُ ْﻤَﺮﻩ‬Allah,
138 Eskiden Araplar’da yarışma meydanında emsalinden önce gelen cündî, bu alanın sonunda dikili
kargıyı yerinden sökerek üzerindeki eşyayı alırdı. İşte buna “kasabü’s-sebk” denmiştir. Bu konuda
ayrıca bkz. İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, (‫)ﻗﺼﺐ‬, I, 677.
139
Bu söz, İbn Senâilmülk (ö. 608/1212)’ e ait tavîl bahrindeki
ِ
‫ب ِﻋﻨْ ِﺪي‬
ُ ‫"ﺳﻌ ْﺪ‬
َ ‫ت ﺑِﺒَ ْﺪ ٍر ﺑـُْﺮ ُﺟﻪُ ﺑـُْﺮ ُج َﻋ ْﻘَﺮب – ﻓَ َﻜ ﱠﺬ‬
َ
"‫( ﻗَـ ْﻮَل ُﻛ ِّﻞ ُﻣﻨَ ِّﺠﻢ‬Burcu akrep burcu olan bir dolunayla mutlu oldum. Bana göre o, her müneccimin sözünü
yalanladı.) beytinin ikinci mısrâını çağrıştırmaktadır. Bkz. Ebû Abdillah Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemü’lÜdebâ, thk. İhsân ‘Abbâs, Dâru’l-ğarbi’l-İslâmî, Beyrut 1993, VI, 2765. Aynı sayfada 3. dipnotta şâirin
Dîvân’ında ُ‫ﺧﺪﱡﻩ‬
َ “yanağı” rivâyetiyle geçtiği belirtilir.
140 Yâkût el-Musta‘sımî, Abdülkâdir-i Geylânî’den 133 yıl sonra vefât etmiştir. Ayrıca maddeler için
bkz. Lugat-ı Nâcî, idrâ (‫)إِ ْد َراء‬, s. 40; intâk (‫)اِﻧْﻄَﺎق‬, s. 128; beyt (‫)ﺑَـْﻴﺖ‬, s. 178; tenezzüh (‫)ﺗَـﻨَـﱡﺰﻩ‬, s. 287; ‘alem
ِ
(‫)ﻋﻠَﻢ‬
َ , s. 542; ğadîr (‫) َﻏﺪﻳﺮ‬, s. 548; fakr (‫)ﻓَـ ْﻘﺮ‬, s. 572; kasab (‫ﺼﺐ‬
َ َ‫)ﻗ‬, s. 592; katre (‫)ﻗَﻄَْﺮﻩ‬, s. 596; medâmi‘
ِ
ِ
ِ
(‫)ﻣ َﺪاﻣﻊ‬
َ , s. 738; müneccim (‫)ﻣﻨَ ّﺠﻢ‬
َ , s. 857; mevt (‫)ﻣ ْﻮت‬
َ , s. 857; nukûl (‫)ﻧـُ ُﻘﻮل‬, s.
ُ , s. 843; mevâkît (‫)ﻣ َﻮاﻗﻴﺖ‬
ِ ُ‫)ﻳﺎﻗ‬, s. 951.
ِ‫ﺼ‬
ِ ‫ﻮت ﻣﺴﺘَـﻌ‬
‫)و‬
,
s.
927;
Yâkût-ı
Müsta‘sımî
(‫ﻰ‬
‫ﻤ‬
908; vasat (‫ﺳﻂ‬
ْ ُْ
َ
ََ
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
ömrünü dâim eylesin.), eslahakellâh (ُ‫ﻚ ﷲ‬
َ ‫ﺻﻠَ َﺤ‬
ْ َ‫ )ا‬maddesinin “Allah, seni ıslah
etsin.” anlamıyla kendisi, eyyede (‫ )اَﻳﱠ َﺪ‬maddesinde onun kullanıldığı "ُ‫"أَﻳﱠ َﺪﻩُ ﷲ‬
(Allah, müeyyed etsin.), bârakellâh (ُ‫ﺎرَك ﷲ‬
َ َ‫ )ﺑ‬maddesinin “Allah mübârek etsin.” Sayfa | 69
َِ nin açıklamasında "‫ﺎك ﷲ‬
anlamıyla kendisi, tahiyye (‫)ﲢﻴﱠﻪ‬
ُ َ ‫"ﺣﻴﱠ‬
َ (Allah, ömrünü uzun
etsin.), 141 yine hayyâkellâh (ُ‫ﺎك ﷲ‬
َ ‫)ﺣﻴﱠ‬
َ maddesinin aynı anlamıyla kendisi, hallede
142
(‫)ﺧﻠﱠﺪ‬
َ nin “dâim etsin” anlamıyla ilgili "ُ‫"ﺧﻠﱠ َﺪ ﷲُ ُﻣ ْﻠ َﻜﻪ‬
َ (Allah, mülkünü bâki etsin.),
zâdellâh (ُ‫اد ﷲ‬
َ “Allah, ziyâde etsin.” anlamıyla hem kendisi hem de içeriğinde
َ ‫)ز‬
geçen "ُ‫ﻀﻪ‬
َ ‫"ز َاد ﷲُ ﻓَـْﻴ‬
َ (Allah, onun feyzini artırsın.), darîh (‫)ﺿ ِﺮﻳﺢ‬
َ in “kabir, mezar”
ِ
143
anlamıyla ilgili "ُ‫ﺿ ِﺮﳛَﻪ‬
َ ُ‫( "ﻧَـ ﱠﻮَر ﷲ‬Allah, kabrini pürnûr eylesin.), kuddise (‫س‬
َ ‫)ﻗُ ّﺪ‬nin
ِ
“mukaddes olsun” anlamıyla hem kendisi hem de içeriğinde geçen "ُ‫س ِﺳﱡﺮﻩ‬
َ ‫( "ﻗُ ّﺪ‬sırrı
144
mukaddes olsun) ve "ُ‫ﱠس ﷲُ ِﺳﱠﺮﻩ‬
َ ‫( "ﻗَﺪ‬Cenâb-ı Hak, sırrını takdis eylesin.), mezca‘
(‫ﻀ َﺠﻊ‬
ْ ‫)ﻣ‬
ْ ‫( "ﻧَـ ﱠﻮَر ﷲُ َﻣ‬Allah, kabrini pürnûr
َ ın “mezar, kabir” anlamıyla ilgili "ُ‫ﻀ َﺠ َﻌﻪ‬
eylesin.) ve yerhamükellâh (ُ‫ﻚ ﷲ‬
َ ُ‫)ﻳَـ ْﺮ َﲪ‬ın “Allah, sana rahmet etsin.” anlamıyla
kendisidir. 145
14F
ِ
Arap dili ve edebiyatıyla ilgili çok sayıda terim ele alınır. İstişhâd (‫ﺸ َﻬﺎد‬
ْ ِ‫)ا ْﺳﺘ‬,
ِ
ِ
ِ ِ
ِ
isti‘âre (‫ﺎرﻩ‬
َ ‫)ا ْﺳﺘ َﻌ‬, üslûb-ı hakîm (‫)اُ ْﺳﻠُﻮب َﺣﻜﻴﻢ‬, itnâb (‫)اﻃْﻨَﺎب‬, i‘câm (‫)ا ْﻋ َﺠﺎم‬, i‘râb
ِ
ِِ
ِِ
ِِ
(‫)اِ ْﻋَﺮاب‬, i‘nât (‫)اِ ْﻋﻨَﺎت‬, ifsâh (‫ﺼﺎح‬
َ ْ‫)اﻓ‬, iktibâs (‫)اﻗْﺘﺒَﺎس‬, iltifât (‫)اﻟْﺘ َﻔﺎت‬, intisâb (‫ﺼﺎب‬
َ ‫)اﻧْﺘ‬,
ِ ْ‫)اِﻧ‬, îcâz (‫)اِﳚﺎز‬, îhâm (‫)اِﻳﻬﺎم‬, basît (‫)ﺑ ِﺴﻴﻂ‬, belâğat (‫)ﺑﻼَ َﻏﺖ‬, beyân (‫)ﺑـﻴﺎن‬,
insırâf (‫ﺼَﺮاف‬
َ
َ
َ
َ
ََ
ِ
beyt (‫)ﺑَـْﻴﺖ‬, te’nîs (‫)ﺗَﺄْﻧِﻴﺚ‬, tesniye (‫)ﺗَـﺜْﻨِﻴَﻪ‬, terâdüf (‫ادف‬
ُ ‫)ﺗَـَﺮ‬, terhîm (‫)ﺗَـ ْﺮﺧﻴﻢ‬, terşîh
(‫)ﺗَـ ْﺮِﺷﻴﺢ‬, tescî‘ (‫)ﺗَ ْﺴ ِﺠﻴﻊ‬, teşbîb (‫)ﺗَ ْﺸﺒِﻴﺐ‬, tasdîr (‫ﺼ ِﺪﻳﺮ‬
َ َ‫)ﺗ‬,
ْ َ‫)ﺗ‬, tasrîf (‫ﺼ ِﺮﻳﻒ‬
ْ َ‫)ﺗ‬, tezâd (‫ﻀ ّﺎد‬
ِ
ِ
ِ
tazmîn (‫ﻀ ِﻤﲔ‬
ْ َ‫)ﺗ‬, ta‘cîm (‫)ﺗَـ ْﻌﺠﻴﻢ‬, ta‘diye (‫)ﺗَـ ْﻌﺪﻳَﻪ‬, tenâfür-i kelimât (‫)ﺗَـﻨَﺎﻓُ ِﺮ َﻛﻠ َﻤﺎت‬, cârr
ِ , hâfız (‫)ﺧﺎﻓِﺾ‬, recez (‫)رﺟﺰ‬, sec‘ (‫)ﺳﺠﻊ‬, şiir (‫)ﺷﻌﺮ‬
ِ , cinâs (‫)ﺟﻨَﺎس‬
ِ
(‫)ﺟ ّﺎر‬
ْ ,
َ
َْ
َ , câmid (‫)ﺟﺎﻣﺪ‬
َ
ََ
ِ
sarf (‫)ﺻ ْﺮف‬
ُ , arûz (‫)ﻋُﺮوض‬
َ , fesâhat (‫ﺎﺣﺖ‬
َ , ‘ucme (‫)ﻋ ْﺠ َﻤﻪ‬
َ َ‫)ﻓ‬, kalb (‫)ﻗَـ ْﻠﺐ‬, kinâye (‫)ﻛﻨَﺎﻳَﻪ‬,
َ ‫ﺼ‬
141
142
143
İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, (‫)ﺣﻴﺎ‬, XIV, 216.
el-Kalkaşendî, Subhu’l-a‘şâ, VI, 295.
ez-Zemahşerî, Esâsü’l-belâğa, (‫)ﺿﺮح‬, I, 579; ez-Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, (‫)ﺿﺮح‬, VI, 568.
Ebû Abdillah Şemsüddîn Muhammed eş-Şâmî, Sübülü’l-hüdâ ve’r-reşâd, thk. Mustafa Abdülvâhid
vdğr., Vizâretü’l-evkâf, Kâhire 1406/1986, VII, 106.
145 Lugat-ı Nâcî, ecma‘în (‫)اﲨﻌِﲔ‬, s. 26; edâmellâh (‫)أَدام ﷲ‬, s. 39; eslahakellâh (‫)اﺻﻠﺤﻚ ﷲ‬, s. 80;
َْ َ
ُ ََ
ُ َ َ َْ َ
144
َِ , s. 219; "hayyâkellâh (‫ﺎك ﷲ‬
‫)ﺑَ َﺎرَك‬, s. 145; tahiyye (‫)ﲢﻴﱠﻪ‬
ُ َ ‫)ﺣﻴﱠ‬
َ , s. 365;
ِ
‫ﱠ‬
ِ
hallede (‫)ﺧﻠﺪ‬
َ , s. 450; darîh (‫)ﺿﺮﻳﺢ‬
َ , s. 517; kuddise (‫س‬
َ , s. 390; zâdellâh (ُ‫)ز َاد ﷲ‬
َ ‫)ﻗُ ّﺪ‬, s. 587; mezca‘
‫ﲪ‬
‫ﺮ‬
‫ـ‬
‫ﻳ‬
)
(‫ﻀ َﺠﻊ‬
‫)ﻣ‬
,
s.
790;
yerhamükellâh
(
‫ﷲ‬
‫ﻚ‬
,
s.
954.
ْ َ
ُ َ َُ َْ
eyyede (‫)اَﻳﱠ َﺪ‬, s. 140; bârakellâh (ُ‫ﷲ‬
Abdulkadir BAYAM
lefîf (‫)ﻟَ ِﻔﻴﻒ‬, lüknet (‫)ﻟُﻜْﻨَﺖ‬, mebnî (‫)ﻣْﺒ ِﲏ‬
َ ‫)ﻣ‬
َ‫ﻀ‬
ُ , mu‘allakât (‫)ﻣ َﻌﻠﱠ َﻘﺎت‬
ُ,
ّ َ , muzâ‘af (‫ﺎﻋﻒ‬
makâme (‫ﺎﻣﻪ‬
َ ‫)ﻣْﻨ‬
َ ‫)ﻣ َﻘ‬
َ , maklûb (‫)ﻣ ْﻘﻠُﻮب‬
َ , munsarif (‫ﺼ ِﺮف‬
ُ , mehmûz (‫)ﻣ ْﻬ ُﻤﻮز‬
َ , mühmel
(‫)ﻣ ْﻬ َﻤﻞ‬
َْ , nesîb (‫)ﻧَ ِﺴﻴﺐ‬, nekre (‫ )ﻧَﻜَْﺮﻩ‬ve hezec (‫)ﻫَﺰج‬
َ , onlardan sadece bir
ُ , nahiv (‫)ﳓﻮ‬
146
Sayfa | 70 kısmıdır.
145F
Türk ve Fars edebiyatlarının meşhurlarının hayat hikâyesine yer verildiği
gibi Arap dili ve edebiyatında öne çıkan şahısların kısa tanıtımları da yapılır.
ِ ‫)ﺟ‬, Zeccâc (‫)ز ﱠﺟﺎج‬, Şâfi‘î
Onlar şöyledir: Ahfeş (‫)اَ ْﺧ َﻔﺶ‬, A‘şâ (‫ﺸﻰ‬
َ ‫)اَ ْﻋ‬, Câhız (‫ﺎﺣﻆ‬
َ
َ
ِ
(‫)ﺷﺎﻓِﻌِﻰ‬
َ , Fîrûzâbâdî (‫)ﻓﲑُوز آﺑَ ِﺎدى‬, Kays (‫)ﻗَـْﻴﺲ‬, Ka‘b b. Züheyr (‫) َﻛ ْﻌﺐ ﺑﻦ ُزَﻫ ْﲑ‬, Lebîd b.
ِ ‫)ﻟَﻴـﻠَﻰ‬, Müberrid/Müberred (‫)ﻣﺒـ ِﺮد‬,
Rebî‘a (‫ﻴﻌﻪ‬
َ ِ‫)ﻟَﺒِﻴﺪ ﺑﻦ َرﺑ‬, Leylâ el-‘Âmiriyye (‫اﻟﻌﺎﻣ ِﺮﻳﱠﻪ‬
َ ْ
ّ َُ
ِ
ِ
ِ
ِ
Mütenebbî (‫)ﻣﺘَـﻨَِّﱮ‬
,
Me‘arrî
(‫ي‬
‫ﺮ‬
‫ﻌ‬
‫)ﻣ‬
,
Meydânî
(
‫اﱏ‬
‫ﺪ‬
‫ﻴ‬
‫)ﻣ‬
,
Yâkût-ı
Hamevî
(‫ى‬
‫ﻮ‬
‫ﲪ‬
‫ﻮت‬
‫ﻗ‬
‫ﺎ‬
‫)ﻳ‬
َ َْ
ََ ُ َ ve
ُ
َّ َ
ِ , Hurâfe
ِ
ِ
ِ ‫ﻮت ﻣﺴﺘَـﻌ‬
Yâkût-ı Müsta‘sımî (‫ﺼ ِﻤﻰ‬
ْ ْ ُ ُ‫’)ﻳَﺎﻗ‬dir. Ayrıca Bâkıl (‫)ﺑَﺎﻗﻞ‬, Hâtim (‫)ﺣﺎﰎ‬
َ
ِ
(‫)ﺧَﺮاﻓَﺔ‬
,
Zerkâ
(‫ﺎء‬
‫ﻗ‬
‫ر‬
‫)ز‬
,
Sinimmâr
(‫)ﺳﻨﻤﺎر‬
,
Tufeylî
(‫ﻲ‬
‫ﻠ‬
‫ﻴ‬
‫ﻔ‬
‫ﻃ‬
)
,
Kemâl
(‫ ) َﻛ َﻤﺎل‬ve
ََْ
ُ
ْ َُ
Hebenneka (‫)ﻫﺒَـﻨﱠـ َﻘﻪ‬
َ gibi Arap kültüründe önemli bir yere sahip kişiler hakkında
da sözlükte bilgi verilir. 147
146F
146
ِ
ِ
Lugat-ı Nâcî, istişhâd (‫ﺸ َﻬﺎد‬
ْ ِ‫)ا ْﺳﺘ‬, s. 60; isti‘âre (‫)ا ْﺳﺘِ َﻌ َﺎرﻩ‬, s. 61; üslûb-ı hakîm (‫)اُ ْﺳﻠُﻮب َﺣ ِﻜﻴﻢ‬, s. 73; itnâb
ِ
(‫)اِﻃْﻨَﺎب‬, s. 84; i‘câm (‫)اِ ْﻋ َﺠﺎم‬, s. 87; i‘râb (‫)اِ ْﻋَﺮاب‬, s. 88; i‘nât (‫)اِ ْﻋﻨَﺎت‬, s. 90; ifsâh (‫ﺼﺎح‬
َ ْ‫)اﻓ‬, s. 96; iktibâs
ِ
ِِ
ِ ِ
(‫)اِﻗْﺘِﺒَﺎس‬, s. 99; iltifât (‫)اِﻟْﺘِ َﻔﺎت‬, s. 108; intisâb (‫ﺼﺎب‬
َ ‫)اﻧْﺘ‬, s. 122; insırâf (‫)اﻧْﺼَﺮاف‬, s. 128; îcâz (‫)اﳚَﺎز‬, s. 140;
ِ
ِ
îhâm (‫ﻳﻬﺎم‬
َ ‫)ا‬, s. 142; basît (‫)ﺑَﺴﻴﻂ‬, s. 165; belâğat (‫)ﺑَﻼَ َﻏﺖ‬, s. 170; beyân (‫)ﺑَـﻴَﺎن‬, s. 178; beyt (‫)ﺑَـْﻴﺖ‬, s. 178;
ِ
ِ
ِ
te’nîs (‫)ﺗَﺄْﻧﻴﺚ‬, s. 206; tesniye (‫)ﺗَـﺜْﻨِﻴَﻪ‬, s. 211; terâdüf (‫ادف‬
ُ ‫)ﺗَـَﺮ‬, s. 226; terhîm (‫)ﺗَـْﺮﺧﻴﻢ‬, s. 229; terşîh (‫)ﺗَـْﺮﺷﻴﺢ‬,
ِ َ‫)ﺗ‬, s. 247; tasrîf (‫)ﺗَﺼ ِﺮﻳﻒ‬, s. 248; tezâd
ِ
s. 230; tescî‘ (‫ﺴ ِﺠﻴﻊ‬
ْ
ْ
ْ َ‫)ﺗ‬, s. 236; teşbîb (‫)ﺗَ ْﺸﺒﻴﺐ‬, s. 242; tasdîr (‫ﺼﺪﻳﺮ‬
ِ
ِ
ِ
(‫ﻀ ّﺎد‬
‫ﺗ‬
)
,
s.
250;
tazmîn
(‫ﲔ‬
‫ﻤ‬
‫ﻀ‬
‫ﺗ‬
)
,
s.
250;
ta‘cîm
(‫ﻴﻢ‬
‫ﺠ‬
‫ﻌ‬
‫ـ‬
‫ﺗ‬
)
,
s.
254;
ta‘diye
(‫ﻪ‬
‫ﻳ‬
‫ﺪ‬
‫ﻌ‬
‫ـ‬
‫ﺗ‬
)
,
s.
254;
tenâfür-i
kelimât
َْ
ََ
َْ
َ َْ
ِ
ِ
ِ , s.
ِ
(‫)ﺗَـﻨَﺎﻓُِﺮ َﻛﻠ َﻤﺎت‬, s. 285; cârr (‫)ﺟ ّﺎر‬
َ
َ , s. 310; câmid (‫)ﺟﺎﻣﺪ‬
َ , s. 310; cinâs (‫)ﺟﻨَﺎس‬, s. 325-326; hâfız (‫)ﺧﺎﻓﺾ‬
ِ , s. 500; sarf (‫)ﺻﺮف‬, s. 510; ‘ucme (‫)ﻋﺠﻤﻪ‬, s. 533;
369; recez (‫ﺟﺰ‬
‫)ر‬
,
s.
432;
sec‘
(‫ﻊ‬
‫ﺠ‬
‫)ﺳ‬
,
s.
469;
şiir
(‫ﺮ‬
‫ﻌ‬
‫)ﺷ‬
ُ
ْ
َْ
ََ
َْ
َْ
ِ
ِ
arûz (‫)ﻋ ُﺮوض‬
َ , s. 535; fesâhat (‫ﺎﺣﺖ‬
َ َ‫)ﻓ‬, s. 568-569 kalb (‫)ﻗَـ ْﻠﺐ‬, s. 598; kinâye (‫)ﻛﻨَﺎﻳَﻪ‬, s. 639; lefîf (‫)ﻟَﻔﻴﻒ‬,
َ ‫ﺼ‬
s. 658; lüknet (‫)ﻟُﻜْﻨَﺖ‬, s. 659; mebnî (‫)ﻣْﺒ ِﲏ‬
َ ‫)ﻣ‬
َ‫ﻀ‬
ُ , s. 789; mu‘allakât (‫)ﻣ َﻌﻠﱠ َﻘﺎت‬
ُ , s. 805ّ َ , s. 679; muzâ‘af (‫ﺎﻋﻒ‬
806; makâme (‫ﺎﻣﻪ‬
َ ‫)ﻣْﻨ‬
َ ‫)ﻣ َﻘ‬
َ , s. 817; maklûb (‫)ﻣ ْﻘﻠُﻮب‬
َ , s. 823; munsarif (‫ﺼ ِﺮف‬
ُ , s. 847; mehmûz (‫)ﻣ ْﻬ ُﻤﻮز‬
َ , s.
ِ
871; mühmel (‫)ﻣ ْﻬ َﻤﻞ‬
َْ , s. 892; nesîb (‫)ﻧَﺴﻴﺐ‬, s. 898; nekre (‫)ﻧَﻜَْﺮﻩ‬, s. 909; hezec (‫)ﻫَﺰج‬
َ,
ُ , s. 871; nahiv (‫)ﳓﻮ‬
s. 939.
ِ , s. 310; Zeccâc (‫)ز ﱠﺟﺎج‬, s. 452; Şâfi‘î
Lugat-ı Nâcî, Ahfeş (‫ﺧ َﻔﺶ‬
َ
ْ َ‫)ا‬, s. 37; A‘şâ (‫)اَ ْﻋ َﺸﻰ‬, s. 88; Câhız (‫)ﺟﺎﺣﻆ‬
َ
147
ِ
(‫)ﺷﺎﻓِﻌِﻰ‬
َ , s. 491-492; Fîrûzâbâdî (‫)ﻓﲑُوز آﺑَ ِﺎدى‬, s. 577; Kays (‫)ﻗَـْﻴﺲ‬, s. 606; Ka‘b b. Züheyr (‫) َﻛ ْﻌﺐ ﺑﻦ ُزَﻫ ْﲑ‬, s.
ِ ‫)ﻟَﻴـﻠَﻰ‬, s. 665; Müberrid (‫)ﻣﺒـ ِﺮد‬, s.
630; Lebîd b. Rebî‘a (‫ﻴﻌﻪ‬
َ ِ‫)ﻟَﺒِﻴﺪ ﺑﻦ َرﺑ‬, s. 653; Leylâ el-‘Âmiriyye (‫اﻟﻌﺎﻣ ِﺮﻳﱠﻪ‬
َ ْ
ّ َُ
ِ ُ‫)ﻳﺎﻗ‬
ِ
ِ
678; Mütenebbî (‫)ﻣﺘَـﻨَِّﱮ‬
,
s.
708;
Me‘arrî
(‫ي‬
‫ﺮ‬
‫ﻌ‬
‫)ﻣ‬
,
s.
803;
Meydânî
(
‫اﱏ‬
‫ﺪ‬
‫ﻴ‬
‫)ﻣ‬
,
s.
873;
Yâkût-ı
Hamevî
‫ﻮت‬
َ َْ
ُ
َ
َّ َ
ِ ُ‫)ﻳﺎﻗ‬, s. 951. Ayrıca bkz. Bâkıl (‫)ﺑﺎﻗِﻞ‬, s. 148-149; Hâtim
ِ ‫ﻮت ﻣﺴﺘَـﻌ‬
(‫ َﲪَ ِﻮى‬, s. 951; Yâkût-ı Müsta‘sımî (‫ﺼ ِﻤﻰ‬
ْ ُْ
َ
َ
ِ
(‫)ﺣ ِﺎﰎ‬
َ , s. 454; Sinimmâr (‫)ﺳﻨﻤﺎر‬, s. 484; Tufeylî (‫)ﻃَُﻔْﻴﻠﻲ‬, s.
ُ , s. 378; Zerkâ (‫)زْرﻗَﺎء‬
َ , s. 339; Hurâfe (‫)ﺧَﺮاﻓَﺔ‬
523; Kemâl (‫ﻛ َﻤﺎل‬
َ ), s. 636; Hebenneka (‫)ﻫﺒَـﻨﱠـ َﻘﻪ‬
َ , s. 936.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
Çok sayıda çoğul yapıdaki Arapça madde, ele alınır ve onların tekili sunulur.
ِ , habâil
Örneğin âbâ (‫)آﺑَﺎء‬, bükm (‫)ﺑُﻜْﻢ‬, tecârib (‫)ﲡَﺎ ِرب‬
َ , se‘âlib (‫)ﺛَـ َﻌﺎﻟِﺐ‬, cibâl (‫)ﺟﺒَﺎل‬
ِ , debâbîc (‫)دﺑﺎﺑِﻴﺞ‬, zünûb (‫)ذُﻧُﻮب‬, rumûz (‫)رﻣﻮز‬, zübür (‫)زﺑﺮ‬,
(‫)ﺣﺒَﺎﺋِﻞ‬
َ
َ , habâis (‫)ﺧﺒَﺎﺋﺚ‬
ََ
ُُ
ُُ
ِ
ِ
sükârâ (‫ﺎرى‬
ُ , sıbyân (‫)ﺻْﺒـﻴَﺎن‬, zamâir (‫)ﺿ َﻤﺎﺋﺮ‬
َ , tubûl (‫)ﻃُﺒُﻮل‬, zılâl
ُ , şüûn (‫)ﺷ ُﺆون‬
َ ‫)ﺳ َﻜ‬
ِِ
ِ
ِ
ِ , ‘ibâd (‫)ﻋﺒﺎد‬
(‫)ﻇﻼَل‬
َ , ğarâib (‫) َﻏَﺮاﺋﺐ‬, fetâvâ (‫)ﻓَـﺘَ َﺎوى‬, kâbiliyyât (‫)ﻗَﺎﺑﻠﻴﱠﺎت‬, kâzımîn
ِ ‫)ﻣ‬, nibâl (‫)ﻧِﺒﺎل‬, vücehâ (‫)وﺟﻬﺎء‬, hedâyâ (‫ )ﻫ َﺪاﻳﺎ‬ve
ِ ‫) َﻛ‬, leâlî (‫ َ)ﻵِﱃ‬, meâhiz (‫ﺂﺧﺬ‬
(‫ﺎﻇ ِﻤﲔ‬
ََ ُ
َ
َ
َ َ
ِ
yenâbî‘ (‫)ﻳَـﻨَﺎﺑﻴﻊ‬, her harften sadece çoğul yapıdaki birer madde niteliğindedir.
Onların tekilleri ise, eb (‫“ )اَب‬baba”, ebkem (‫“ )اَﺑْ َﻜﻢ‬dilsiz”, tecribe (‫)ﲡ ِﺮﺑَﻪ‬
َْ “deneme,
ِ
denenme”, sa‘leb (‫“ )ﺛَـ ْﻌﻠَﺐ‬tilki”, cebel (‫)ﺟﺒَﻞ‬
َ “dağ”, hibâle (‫“ )ﺣﺒَﺎﻟَﻪ‬ipten tuzak, ağ”,
ِ
habîse (‫)ﺧﺒِﻴﺜَﻪ‬
َ “fena haslet, rezalet”, dîbâc (‫“ )دﻳﺒَﺎج‬ipek kumaş”, zenb (‫“ ) َذﻧْﺐ‬günah”,
remz (‫)رْﻣﺰ‬
َ “kitap, mektup”, sekrân (‫)ﺳﻜَْﺮان‬
َ “sarhoş”,
َ “gizlice işaret”, zebûr (‫)زﺑُﻮر‬
َِ “küçük erkek çocuk”, zamîr (‫)ﺿ ِﻤﲑ‬
şe’n (‫)ﺷﺄْن‬
َ “iş, fiil”, sabî (‫ﱯ‬
َ “kalp, derûn;
ّ ‫)ﺻ‬
ِ
gönülde gizli sır; zamir”, tabl (‫“ )ﻃَْﺒﻞ‬davul”, zıll (‫ﻞ‬
َ “kul”,
ّ ‫“ )ﻇ‬gölge”, ‘abd (‫)ﻋْﺒﺪ‬
ğarîbe (‫“ ) َﻏ ِﺮﻳﺒَﻪ‬garip keyfiyet”, fetvâ (‫“ )ﻓَـْﺘـ َﻮى‬fetva”, kâbiliyyet (‫“ )ﻗَﺎﺑِﻠِﻴﱠﺖ‬kabiliyet”,
ِ ‫“ ) َﻛ‬öfkesini yutkunan”, lü’lü’ (‫“ )ﻟُْﺆﻟُﺆ‬inci”, me’haz (‫“ )ﻣﺄْﺧﺬ‬kaynak”, nebl
kâzım (‫ﺎﻇﻢ‬
َ َ
ِ
(‫“ )ﻧَـْﺒﻞ‬ok”, vecîh (‫)وﺟﻴﻪ‬
َ “bir kavmin efendisi, ulusu; makam ve konum sahibi adam”,
hediyye (‫)ﻫ ِﺪﻳﱠﻪ‬
َ “armağan” ve yenbû‘ (‫“ )ﻳَـْﻨﺒُﻮع‬pınar, memba, kaynak” şeklindedir. 148
147F
Yer yer kelimelerin eşanlamlıları ve zıtanlamlıları zikredilir. Eşanlamlılara
ِ “yüksek” – şâmih (‫)ﺷ ِﺎﻣﺦ‬, sâmit
hubûr (‫)ﺣﺒُﻮر‬
َ
َ
ُ “sevinç” – sürûr (‫)ﺳُﺮور‬
ُ , şâhik (‫)ﺷﺎﻫﻖ‬
ِ ve zıtanlamlılara da hayr (‫“ )ﺧﲑ‬iyilik” – şerr
(‫)ﺻ ِﺎﻣﺖ‬
َْ
َ “Susan/sessiz” – sâkit (‫)ﺳﺎﻛﺖ‬
َ
ِ
(‫)ﺷّﺮ‬
“kötülük”,
kabl
(‫ﻞ‬
‫ﺒ‬
‫ـ‬
‫ﻗ‬
)
“önce”
–
ba‘d
(‫ﺪ‬
‫ﻌ‬
‫ـ‬
‫ﺑ‬
)
“sonra”,
kalîl
(‫ﻴﻞ‬
‫ﻠ‬
‫ﻗ‬
)
“az”
– kesîr (‫) َﻛﺜِﲑ‬
َ
َ
َْ
َْ
“çok” gibi misaller verilebilir. 149
148F
148
Lugat-ı Nâcî, âbâ (‫)آﺑَﺎء‬, s. 1; bükm (‫)ﺑُﻜْﻢ‬, s. 169; tecârib (‫)ﲡَﺎ ِرب‬
َ , s. 211; se‘âlib (‫)ﺛـَ َﻌﺎﻟِﺐ‬, s. 306; cibâl
ِ , s. 312; habâil (‫)ﺣﺒﺎﺋِﻞ‬, s. 344; habâis (‫)ﺧﺒﺎﺋِﺚ‬, s. 372; debâbîc (‫)دﺑﺎﺑِﻴﺞ‬, s. 404; zünûb (‫)ذُﻧُﻮب‬, s. 423;
(‫)ﺟﺒَﺎل‬
ََ
ََ
ََ
ِ , s.
rumûz (‫)رُﻣﻮز‬
,
s.
444;
zübür
(‫ﺮ‬
‫ﺑ‬
‫)ز‬
,
s.
452;
sükârâ
(‫ى‬
‫ﺎر‬
‫ﻜ‬
‫)ﺳ‬
,
s.
478;
şüûn
(‫ون‬
‫)ﺷ ُﺆ‬
َ
ُ , s. 494; sıbyân (‫)ﺻْﺒـﻴَﺎن‬
ُُ
ُ
َ ُ
ِ
ِ
ِ
ِ
508; zamâir (‫)ﺿ َﻤﺎﺋﺮ‬
َ , s. 518; tubûl (‫)ﻃُﺒُﻮل‬, s. 521; zılâl (‫)ﻇﻼَل‬, s. 526; ‘ibâd (‫)ﻋﺒَﺎد‬, s. 531; ğarâib (‫) َﻏَﺮاﺋﺐ‬,
ِِ
ِِ
ِ
s. 548; fetâvâ (‫ﺎوى‬
َ َ‫)ﻓَـﺘ‬, s. 555; kâbiliyyât (‫)ﻗَﺎﺑﻠﻴﱠﺎت‬, s. 580; kâzımîn (‫) َﻛﺎﻇﻤﲔ‬, s. 610; leâlî (‫ َ)ﻵﱃ‬, s. 650;
ِ ‫)ﻣ‬, s. 667; nibâl (‫)ﻧِﺒﺎل‬, s. 889; vücehâ (‫)وﺟﻬﺎء‬, s. 923; hedâyâ (‫)ﻫ َﺪاﻳﺎ‬, s. 938; yenâbî‘ (‫)ﻳـﻨَﺎﺑِﻴﻊ‬,
meâhiz (‫ﺂﺧﺬ‬
ََ ُ
َ
َ
َ َ
َ
s. 959.
ِ ‫)ﺷ‬, s. 494; sâmit (‫)ﺻ ِﺎﻣﺖ‬, s. 508. İkinci tür örnekler için
149 Lugat-ı Nâcî, hubûr (‫)ﺣﺒﻮر‬, s. 345; şâhik (‫ﺎﻫﻖ‬
َ
َ
ُُ
ِ
de bkz. hayr (‫)ﺧ ْﲑ‬
َ , s. 400; kabl (‫)ﻗَـْﺒﻞ‬, s. 584; kalîl (‫)ﻗَﻠﻴﻞ‬, s. 600.
Sayfa | 71
Abdulkadir BAYAM
Arap dilinin inceliklerine değinilir. Mesela emr (‫ )اَْﻣﺮ‬maddesinde “buyruk”
anlamındaki emr (‫ )اَْﻣﺮ‬ile “şey, iş, husus, hâdise” anlamındaki emr (‫ )اَْﻣﺮ‬arasındaki
Sayfa | 72
farka dikkat çekilir ve birincisinin çoğulu evâmir (‫ )اََو ِاﻣﺮ‬ile ikincisinin çoğulu ümûr
(‫)اُُﻣﻮر‬un birbirinin yerinde kullanılamayacağı uyarısında bulunulur. 150
149F
Bazen Arapça’nın dil kuralları hatırlatılır. Bu bağlamda üç ile on arasındaki
sayılarla ilgili maddelerde sık sık aynı kural (aded-madud ilişkisi) hatırlatılır.
Örneğin selâse (‫)ﺛَﻼَﺛﻪ‬nin “üç” anlamı verildikten sonra ezmine-i selâse (‫)ازﻣﻨﻪء ﺛﻼﺛﻪ‬,
ekânîm-i selâse (‫ )اﻗﺎﻧﻴﻢ ﺛﻼﺛﻪ‬ve bilâd-ı selâse (‫)ﺑﻼد ﺛﻼﺛﻪ‬nin Farsça üsluba göre
yazıldığı ve mevsûfun müfredi müennes olsa bile Arapça kurala uyularak selâs
(‫ )ﺛَﻼَث‬kullanılmadığı belirtilir. Diğer yandan ‘aşere (‫)ﻋ َﺸَﺮﻩ‬
َ nin “on” anlamı
verildikten sonra erba‘a (‫ )اَْرﺑَـ َﻌﻪ‬ve benzerlerinde olduğu gibi Farsça üslupla sıfat
şeklinde kullanıldığında mevsûfun müfredi müennes olsa da Arapça kurala
uyularak ‘aşr (‫ﺸﺮ‬
ْ ‫)ﻋ‬
َ denilmediği, fakat bu türden mülâhazaların nesre ait olduğu,
nazımda ise mu‘allakât-ı seb‘a (‫ )ﻣﻌﻠﻘﺎت ﺳﺒﻌﻪ‬denilebildiği gibi mu‘allakât-ı seb‘
(‫ )ﻣﻌﻠﻘﺎت ﺳﺒﻊ‬de denilebildiği ifade edilir. 151
150F
Eserde müvelled, bir başka deyişle aslında mevcut olmayıp sonradan ortaya
çıkarılmış kelimelerle de karşılaşılır. Örneğin “musîbet, büyük âfet, bela,
bahtlılığın bahtsızlığa dönüşmesi, talihsizlik” anlamlarına gelen felâket (‫)ﻓَﻼَ َﻛﺖ‬,
Arapça’da kullanılmayan, fakat Türkçe’de kullanımına ihtiyaç duyulan
kelimelerden kabul edilir. Buna mukâbil tıraşlı kart adamlar hakkında kullanılan,
Farsça tirâş (‫ )ﺗﺮاش‬kelimesinden uydurulmuş matrûş (‫)ﻣﻄُْﺮوش‬
َ kelimesi, hiç hoş
karşılanmaz. Osmanlı dilinden tıraş edilmesi gereken hatalı kelimelere dâhil
edilir. Çünkü o, “sağır” anlamındadır. 152
15F
Zaman zaman Arapça ile Türkçe arasında karşılaştırmalarda bulunulur.
Mesela zevc (‫)زْوج‬
َ in “dişi ve erkek eş, bir çiftten herbiri” olduğu ve aslında karı
kocadan herbiri için söylendiği ifâde edildikten sonra Türkçe’deki duruma
geçilir. Buna göre Türkçe’de zevc (‫)زْوج‬
َ , mutlak olarak zikredildiğinde erkek
kastedilir. Çoğulu ezvâc (‫)اَْزَواج‬, “zevcler” anlamında da kullanılabileceğinden
zevce (‫ﺟﻪ‬
َ nin çoğulunda genelde zevcât (‫)زْو َﺟﺎت‬
َ denir. Karîne bulunması hâlinde
َ ‫)زْو‬
zevcât (‫ﺟﺎت‬
َ yerine ezvâc (‫ )اَْزَواج‬denmesinde de bir sakınca yoktur. Yine ma‘den
َ ‫)زْو‬
ِ olduğu, zaten ‫ﳏﺒﺲ‬, ‫ ﻣﺼﺮف‬gibi
(‫)ﻣ ْﻌ َﺪن‬
َْ
ْ َ
َ maddesinde onun fasîhinin ma‘din (‫)ﻣ ْﻌﺪن‬
َ
150
151
152
Lugat-ı Nâcî, emr (‫)اَْﻣﺮ‬, s. 117.
Lugat-ı Nâcî, selâse (‫)ﺛَﻼَﺛَﻪ‬, s. 306-307; ‘aşere (‫ﺸَﺮﻩ‬
َ ‫)ﻋ‬
َ , s. 536-537.
Lugat-ı Nâcî, felâket (‫ﻛﺖ‬
َ َ‫)ﻓَﻼ‬, s. 574; matrûş (‫)ﻣﻄُْﺮوش‬
َ , s. 793.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
kelimelerin de Arapça’daki ilgili kural gereğince muzârilerinin orta (sondan bir
önceki) harfi kesreli olduğundan mef‘il (‫)ﻣ ْﻔﻌِﻞ‬
َ vezninde okunması gerektiği hâlde
Türkçe’de bunun tuhaf karşılandığı ve mef‘al (‫)ﻣ ْﻔ َﻌﻞ‬
َ vezninde kullanıldığı
hatırlatılır. 153
152F
Yazımında hata yapılan ya da yapılabilecek Arapça kelimelerle ilgili okuyucu,
sık sık uyarılır ve onların doğru yazılmış şekli aktarılır. Örneğin cerâid (‫)ﺟَﺮاﺋِﺪ‬
َ in
ِ şeklinde yazılmaması gerektiği
cerîde (‫ﻳﺪﻩ‬
َ ‫)ﺟ ِﺮ‬
َ nin çoğulu olduğu ve cerâyid (‫)ﺟَﺮاﻳﺪ‬
َ
belirtilir ve doğru yazıma “günlük gazeteler” anlamındaki cerâid-i yevmiyye
154
(‫)ﺟَﺮاﺋِﺪ ﻳَـ ْﻮِﻣﻴﱠﻪ‬
َ misâl verilir.
153F
Türkçe’de Arapça kelimelerden hangilerinin kullanılıp kullanılmadığı
husûsunda devamlı hatırlatmalarda bulunulur. Meselâ eviddâ (‫ )اَ ِودﱠاء‬kelimesinin
vedîd (‫)وِدﻳﺪ‬
َ in çoğulu olduğu ve “dostlar” anlamına geldiği, ama tekilin
kullanılmadığı hatırlatması gibi. 155 Bu bağlamda başka bir misâl vermek
gerekirse evlâd (‫)اَْوﻻَد‬ın veled (‫)وﻟَﺪ‬
َ in çoğulu olduğu, “oğullar” anlamına geldiği ve
tekil konumunda kullanıldığı belirtilir. Sonra da bir babanın yalnız bir oğluna
hitâben “beni dinle evlâdım!” diyebileceği, fakat “beni dinle veledim!”
diyemeyeceği uyarısında bulunulur.
SONUÇ
“Fetvâ” kelimesine kadarki kısmını Muallim Nâci’nin hazırladığı ve vefâtı
nedeniyle sonraki kısmını onun müsveddelerine dayanarak Müstecâbîzâde
İsmet Bey’in tamamladığı Lugat-ı Nâcî’de bazı kelimeler Arapça Farsça ortak
kabul edildiğinden, Farsça yapım ekli Arapça kelimeler pek tabîidir ki bazen
Arapça bazen de Farsça telakki edildiğinden ve belki baskı hatasıyla bazı Arapça
kelimeler Farsça ve Farsça kelimeler de Arapça gösterildiğinden kesin bir sayı
vermek mümkün olmasa da sadece madde başlıkları itibarıyla 13.500’i aşkın
Arapça kökenli kelimenin yer aldığı ifâde edilebilir. Yine madde içinde ele alınan
kelimeler de dâhil edildiğinde bu sayının daha da büyüyeceği şüphesizdir.
Lugat-ı Nâcî’de kelimelerin muhtelif anlamlarına dâir şâhit getirilen veya
başka münâsebetlerle yararlanılan âyetler, tespit edilmiş, meâllerinin daha sâde
bir Türkçe’yle aktarılmasına gayret edilmiştir. Bunu yapmak zorunda kaldık,
çünkü âyetler, bazen sadece Arapça kelimelerden ibâret bir tercümeyle
ِ ‫ﻮت ﻟَﺒـﻴﺖ اﻟْﻌْﻨ َﻜﺒ‬
ِ
ِ
sunuluyordu. ‘Ankebût sûresi 41. âyet ﴾‫ﻮت‬
ُ َ ُ ْ َ ُ‫“ ﴿إ ﱠن أ َْوَﻫ َﻦ اﻟْﺒُـﻴ‬Evhen-i büyût,
beyt-i ‘ankebûttur.”, bu bağlamda bâriz bir örnektir, fakat bu durum müellifin her
zaman külfetli bir dili tercih ettiği anlamına gelmemelidir. Zira Muallim Nâci,
aslında şiirlerinde ve nesirlerinde sade ve külfetsiz bir dil kullanmış ve
153
154
155
Lugat-ı Nâcî, zevc (‫)زْوج‬
َ , s. 458; ma‘den (‫)ﻣ ْﻌ َﺪن‬
َ , s. 801-802.
Lugat-ı Nâcî, cerâid (‫)ﺟَﺮاﺋِﺪ‬
َ , s. 316.
Lugat-ı Nâcî, eviddâ (‫)اَ ِودﱠاء‬, s. 133, evlâd (‫)اَْوﻻَد‬, s. 135.
Sayfa | 73
Abdulkadir BAYAM
Sayfa | 74
Türkçe’nin sadeleşmesinde önemli bir rol üstlenmiştir. Ayrıca onda bazı yerlerde
Kur’ân’dan ikitibâs edildiğine işâret edilen ve genelde de atıfsız olarak doğrudan
sunulan azımsanamayacak miktarda Kur’ânî terim görülmüş ve bu çalışmada
kaydedilmiştir.
Eserde gerek doğrudan belirtilen gerekse işâret edilmemekle birlikte
tarafımızdan belirlenen çok sayıda hadis vardır. İncelemelerden sonra ele
alınmış hadislerden az bir kısmının tartışmalı olduğu, genelde ise sahih hadislere
yer verildiği kanâati hâsıl olmuştur.
Sözlükte şâhit getirilen şiirlerin sahipleri kaynaklardan tespit edildikten
sonra şu şâirlerden yararlanıldığı sonucuna ulaşılmıştır:
Câhiliye şâiri İmruülkays b. Hucr (ö. m. 540-545), muhadram şâirler Ka‘b b.
Züheyr (ö. 24/645 veya 26/647) ve Lebîd b. Rebî‘a (ö. 40/660 veya 41/661),
İslâmî şâirler/İslâmiyyûn Hz. Fâtıma (ö. 11/632), İmam Zeynül‘âbidîn Ali b. elHüseyin (ö. 94/713), el-Fukaymî (ö. 105/723), Abdullah b. Muâviye b. Abdillâh
b. Ca‘fer (ö. 129/746) ve müvelled şâirler/müvelledûn Beşşâr b. Bürd (ö.
167/783-84), İbnü’l-Ahnef (ö. 192/808), İmâm eş-Şâfi‘î (ö. 204/820), Ebü’l‘Atâhiye (ö. 210/825 veya 211/826), el-Buhtürî (ö. 284/897), el-Mütenebbî (ö.
354/965), İbn Nübâte es-Sa‘dî (ö. 405/1014), İbn Sînâ (ö. 428/1037), Ebü’l-‘Alâ
el-Me‘arrî (ö. 449/1057), et-Tuğrâî (ö. 515/1121), Fahruddîn er-Râzî (ö.
606/1210), İbnü’l-Fârız (ö. 632/1235), Bahâüddîn Züheyr/el-Bahâ Züheyr (ö.
656/1258), Sa‘dî-i Şîrâzî (ö. 691/1292), el-Bûsîrî (ö. 695/1296), el-Hâdî elYemenî (ö. 932/1525), Bahâüddîn el-‘Âmilî (ö. 1031/1622), Abdülğanî enNâblusî (ö. 1143/1731), Koca Râgıb Paşa (ö. 1176/1763), Hasan el-Bezzâz (ö.
1305/1887), Cemîl Sıdkî ez-Zehâvî (ö. 1354/1936). Ayrıca ölüm tarihi belli
olmayan şu şâirleri de unutmamalıdır: Süleym oğullarından Enes b. el-‘Abbâs (ö.
?) ve Cüeyye b. en-Nadr (ö. ?). Burada müvelled şâirlerin çokluğu, câhiliye
dönemine ait ve muhadram şâirlerin azlığı dikkat çekicidir.
Eserde en çok şiirine başvurulan şâirlere bakıldığında zirvede kuşkusuz elMütenebbî görülür. Zira şiirlerine yedi defa müracaat edilmiştir. Onun ardından
ikişer defa müracaat edilen şu şâirler gelir: İmruülkays, Hz. Fâtıma, el-Fukaymî,
Ebü’l-‘Alâ el-Me‘arrî, Fahruddîn er-Râzî, Sa‘dî-i Şîrâzî, Bahâüddîn el-‘Âmilî ve
Cemîl Sıdkî ez-Zehâvî. Aslında Hz. Ali, Kays b. el-Mülevvah ve ve İmâm eşŞâfi‘î’nin şiirlerine de iki defa başvrulmuştur, ama dîvânlarda onlardan sadece
İmâm eş-Şâfi‘î’ye ait bir bir şiire ulaşılabilmiştir. Ayrıca Bedî‘uzzamân elHemedânî ve Ebü’l-Feth el-Büstî’ye birer beyit nispet edilmişse de yine
dîvânlarda rastlanmamıştır. Diğer taraftan İmâm-ı A‘zam’a nispet edilen bir
beyte de ancak nispetsiz rastlanabilmiştir.
Eserde doğrudan belirtilen ve hiç işarette bulunulmadığı hâlde tarafımızdan
belirlenen çok sayıda mesel vardır ve ona ayrı bir renk katmıştır. Bunun yanı sıra
mesel olarak gösterilen birkaç sözün de mesel olmadığı kanâatine varılmıştır.
Ayrıca bu mesellerin hangi anlama geldiği, hangi bağlamda kullanıldığı ve
bazılarının Türkçe’den atasözü ve deyim karşılıkları elden geldiğince
kaynaklardan aktarılmaya çalışılmıştır. Çünkü Lugat-ı Nâcî’de az sayıda meselin
açıklaması yapılmıştır.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
Sözlükte çok sayıda hikmet içerikli ya da başka yönlerden önem taşıyan özlü
sözlere hem nispetli hem de nispetsiz olarak yer verilmiştir. Nispetsiz aktarılan
bazı sözlerin sahiplerinin de tarafımızdan tespit edilmesiyle şu büyüklerden
yararlanıldığı görülmüştür: Hz. Ebû Bekir (ö. 13/634), Hz. Ali (ö. 40/661),
Muhammed b. el-Hanefiyye (ö. 81/700), Muhammed b. Ali b. el-Hüseyin b. elMurtazâ (ö. 114/733), Ebû Hanîfe Nu‘mân b. Sâbit (ö. 150/767), Ebû Zeyd Sa‘îd Sayfa | 75
b. Evs (ö. 215/830), Halife Me’mûn (ö. 218/833), Sahnûn (ö. 240/854), el-Câhız
(ö. 255/869), Mes‘ûd b. Muhammed b. ed-Dellâl el-Hemedânî (ö. 597/1201) ve
Necmüddîn-i Kübrâ (ö. 618/1221). Burada İmâm-ı A‘zam’ın Ca‘fer-i Sâdık’ın
yanında kaldığı süreye ilişkin söylediği belirtilen bir sözün ona âidiyetinin
tartışmalı olduğunu hatırlatmakta da yarar vardır.
Lugat-ı Nâcî’de çok önemli bir yer tutan bu Arapça’ya dâir geniş malûmâtın
alıntılandığı kaynaklara neredeyse hiç değinilmediği hâlde bu hususta şunlar
ifâde edilebilir: İlk sırada Kur’ân-ı Kerîm, ikinci sırada çok büyük oranda
muteber hadis kaynakları kendini gösterir. Şiirlerin belli bir kısmı dîvânlardan
aktarılmış olabilir, fakat biz onların önemli bir kısmının Arap dili ve edebiyatının
diğer değerli eserlerinden aktarılmış olabileceği düşüncesindeyiz. Çünkü bazı
beyitlerin kâilleri, sözlükte belirtilenden farklı çıkmıştır. Sözlükte aktarılan
mesellerin genelde klasik mesel kaynaklarında yer aldığı görülmüştür. Ebû
‘Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm’ın Kitâbü’l-Emsâl’i, Ebû Hilâl el-‘Askerî’nin
Cemheretü’l-emsâl’i, es-Se‘âlibî’nin et-Temsîl ve’l-muhâdara’sı ile Simâru’lkulûb’ü, el-Meydânî’nin Mecma‘u’l-emsâl’i, ez-Zemahşerî’nin el-Müstaksâ’sı gibi…
Kelâm-ı kibârın ve hikmetli sözlerin yer aldığı kaynaklar göz önüne getirildiğinde
istifâde derecesine göre en çok şu eserler, karşımıza çıkmıştır: İsmâil Hakkı
Bursevî’nin Tefsîru Rûhi’l-beyân’ı, Ali el-Kârî’nin Mirkâtü’l-mefâtîh’i, el-Âlûsî’nin
Rûhu’l-me‘ânî’si, el-Hâdimî’nin Berîka Mahmûdiyye’si, es-Se‘âlibî’nin el-İ‘câz ve’lîcâz’ı ve ez-Zemahşerî’nin Esâsü’l-belâğa’sı. Ayrıca yine es-Se‘âlibî’nin el-İ‘câz
ve’l-îcâz’ı ile Hâssu’l-hâss’ı Ebü’l-Ferec el-İsfahânî’nin el-Eğânî’si, Fahruddîn erRâzî’nin Mefâtîhu’l-ğayb’ı, Nizâmüddîn en-Nîsâbûrî’nin Ğarâibü’l-Kur’ân’ı, İbnü’l‘Arabî’nin el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye’si, ez-Zehebî’nin Târîhu’l-İslâm’ı, es-Seyyid eşŞerîf el-Cürcânî’nin Kitâbü’t-Ta‘rîfât’ı, el-‘Aclûnî’nin Keşfü’l-hafâ’sı ve ezZebîdî’nin Tâcü’l-‘arûs’u da, eserin temel kaynakları arasındadr.
Sözlük, Arap dili ve edebiyatıyla ilgili çok sayıda terimi, bazı şahısları ele
alması, çoğul yapıdaki birçok Arapça kelimenin tekiline, zaman zaman
eşanlamlılara ve zıtanlamlılara, müvelled kelimelere, Arap dilinin inceliklerine
ve Arapça ile Türkçe arasındaki karşılaştırmalara yer vermesi gibi birtakım
özellikleriyle ve kelimelerin muhtelif anlamlarını misâl ya da şâhit getirilen farklı
türlerden Arapça cümlelerle somut laştırmasıyla bize göre alanında çok mühim
bir konum elde etmiştir. Dolayısıyla Osmanlı döneminde özellikle edebiyat
alanında ortaya konmuş çalışmaların anlaşılmasına çok büyük bir katkı
sağlayacağı su götürmez bir gerçektir.
Lugat-ı Nâcî’ye târihi perspektiften bakıldığında şu gerçekle karşılaşılır:
Ondan önce yazılmış bazı değerli sözlükler hiç kuşkusuz vardır, fakat onlar,
Arapça ve Farsça’nın Türkçe’ye tercüme edilmiş biçimidir. Muallim Nâci’nin
sözlüğü ise, o zamanki edebiyat dilimizde kullanılan Arapça ve Farsça kelimeleri,
ayrıca batı dillerinden geçmiş sözcükleri bir araya getiren kendine özgü
Abdulkadir BAYAM
Sayfa | 76
özellikler taşıyan bir başucu kaynağı konumundadır. Yine bu sözlük, Muallim
Nâci’nin Türkçe’ye olduğu gibi Arapça ve Farsça’ya da hâkimiyetini, başta
Fransızca olmak üzere İtalyanca, Yunanca ve İngilizce gibi diğer batı dillerine
yabancı kalmadığını kanıtlar niteliktedir.
Son olarak şunu ifâde etmek isteriz ki bu eser, Kur’ân ve hadis kültürüyle
yoğrulmuş, Arap dili ve edebiyatından güzide örneklerle donatılmış eşsiz ve
kalıcı bir Osmanlı yâdigârıdır.
KAYNAKÇA
el-‘Aclûnî, Ebü’l-Fidâ İsmâil b. Muhammed (ö. 1162/1749), Keşfü’l-hafâ ve
müzîlü’l-ilbâs, II. Baskı, Dâru ihyâi’t-türâsi’l-‘Arabî, Beyrut 1352 h..
Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdillah (ö. 241/855), el-Müsned, Çağrı Yayınları,
İstanbul 1402/1982.
Aksoy, Ömer Asım (ö. 1993), Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, İnkılâp Kitabevi
Yay., İstanbul 1988.
Ali b. Ebî Tâlib (ö. 40/661), Dîvân, derleme: ‘Abdül‘azîz el-Kerem, Matba‘atü’lKerem, ysz. 1382/1963.
Ali el-Kârî, Ebü’l-Hasen Ali b. Sultân Muhammed (ö. 1014/1605), Mirkâtü’lmefâtîh şerhu Mişkâti’l-Mesâbîh, thk. Cemâl ‘Aytânî, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye,
Beyrut 1422/2001.
el-Âlûsî, Ebü’l-Fazl Şihâbüddîn es-Seyyid Mahmûd (ö. 1270/1854), Rûhu’lme‘ânî fî tefsîri’l-Kur’âni’l-‘Azîm ve’s-seb‘i’l-mesânî, Dâru ihyâi’t-türâsi’l-‘Arabî,
Beyrut tsz..
el-Âlûsî, Ebü’l-Me‘âlî Mahmûd Şükrî (ö. m. 1924), Sabbü’l-‘azâb ‘alâ men sebbe’lashâb, thk. Abdullah el-Buhârî, Azvâü’s-selef, Riyad 1417/1997.
el-Âmidî, Ebü’l-Kâsım el-Hasen b. Bişr (ö. 371/981), el-Müvâzene beyne Ebî
Temmâm ve’l-Buhtürî, Matba‘atü’l-cevâib, Âsitâne 1287 h..
el-‘Âmilî, Bahâüddîn Muhammed b. Hüseyin (ö. 1031/1622), el-Keşkûl, Dâru’lkütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1418/1998.
Andı, M. Fatih, “Müstecâbîzâde İsmet Bey”, DİA, İstanbul 2006.
Ateş, Süleyman, Kur’ân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul tsz..
el-‘Ayderûs, Abdülkâdir b. Şeyh (ö. 1038/1628), en-Nûru’s-sâfir ‘an ahbâri’lkarni’l-‘âşir, thk. Ahmed Hâlû vdğr., Dâru Sâdır, Beyrut 2001.
Bahâüddîn Züheyr/el-Bahâ Züheyr (ö. 656/1258), Dîvân, Dâru Sâdır-Dâru
Beyrut, Beyrut 1964.
el-Baytâr, Abdürrezzâk (ö. m. 1917), Hilyetü’l-beşer fî târîhi’l-karni’s-sâlise ‘aşer,
thk. Muhammed Behcet el-Baytâr, II. Baskı, Dâru Sâdır, Beyrut 1413/1993.
Bedî‘uzzamân el-Hemedânî (ö. 398/1008), Dîvân, thk. Yüsrî Abdülğanî
Abdullah, III. Baskı, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1424/2003.
Beşşâr b. Bürd (ö. 167/783-84), Dîvân, thk. Muhammed et-Tâhir b. ‘Âşûr,
Vizâretü’s-sekâfe, el-Cezâir 2007.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
el-Beyhakî, Ebû Bekir Ahmed b. el-Hüseyin (ö. 458/1066), el-Câmi‘ li-şu‘abi’lîmân, thk. ‘Abdül‘alî Abdülhamîd Hâmid, Mektebetü’r-rüşd, Riyad
1423/2003.
_______, es-Sünenü’l-kübrâ, thk. Muhammed Abdülkâdir ‘Atâ, III. Baskı, Dâru’lkütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1424/2003.
Sayfa | 77
el-Beyhakî, İbrahim b. Muhammed (ö. ?), el-Mehâsin ve’l-mesâvi, Dâru Sâdır,
Beyrut 1390/1970.
el-Bikâ‘î, Ebü’l-Hasen Burhânüddîn İbrâhîm b. Ömer (ö. 885/1480), Nazmü’ddürer fî tenâsübi’l-âyât ve’s-süver, thk. Abdürrezzâk Gâlib el-Mehdî, Dâru’lkütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1415/1995.
el-Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmâil (ö. 256/870), Sahîhu’l-Buhârî,
Çağrı Yayınları, İstanbul 1401/1981.
el-Buhtürî (ö. 284/897), Dîvân, thk. Hasan Kâmil es-Sîrafî, III. Baskı, Dârulme‘ârif, Kâhire 1963.
Bursalı Mehmed Tâhir (ö. m. 1925), Osmanlı Müellifleri, haz. A. Fikri Yavuzİsmail Özen, Meral Yayınevi, İstanbul 1972-1975.
el-Bûsîrî, Muhammed b. Sa‘îd (ö. 695/1296), el-Bürde, şerh: İbrahim el-Bâcûrî,
II. Baskı, Mektebetü’l-âdâb, Kâhire 1413/1993.
el-Cevherî, İsmail b. Hammâd (ö. 400/1009’dan önce), es-Sıhâh Tâcü’l-luğa ve
sıhâhu’l-‘Arabiyye, thk. Ahmed Abdülğafûr ‘Attâr, IV. Baskı, Dâru’l-‘ilm li’lmelâyîn, Beyrut 1990.
Çögenli, M. Sadi-Nurettin Ceviz, Lâmiyyetu’l-Arab Unvânu’l-hikem Lâmiyyetu’lAcem ve Tercümeleri, Bakanlar Media, Erzurum 2000.
ed-Dârekutnî, Ebü’l-Hasen Ali b. Ömer (ö. 385/995), es-Sünen, thk. Şu‘ayb elAranaût, Müessesetü’r-risâle, Beyrut 1424/2004.
ed-Dârimî, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdirrahmân (ö. 255/869), es-Sünen,
Çağrı Yayınları, İstanbul 1401/1981.
ed-Demîrî, Ebü’l-Bekâ Kemâlüddîn Muhammed b. Musa (ö. 808/1405),
Hayâtü’l-hayevâni’l-kübrâ, II. Baskı, Dâru’t-tıbâ‘ati’l-‘âmire, Bulak 1284 h..
Ebû Hayyân et-Tevhîdî, Ali b. Muhammed (ö. 414/1023), el-Besâir ve’z-zehâir,
thk. Vedâd el-Kâdî, Dâru Sâdır, Beyrut 1408/1988.
Ebû Hilâl el-‘Askerî, el-Hasen b. Abdillah (ö. 400/1009’dan sonra), Cemheretü’lemsâl, haz. Ahmed Abdüsselâm, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1408/1988.
_______, Dîvânü’l-me‘ânî, şerh: Ahmed Hasan Besec, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye,
Beyrut 1414/1994.
Ebû Sa‘d el-Âbî, Mansûr b. el-Hüseyin (ö. 421/1030), Nesru’d-dür fi’l-muhâdarât,
thk. Hâlid Abdülğanî Mahfûz, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1424/2004.
Ebû Temmâm (ö. 231/846), Dîvânü’l-Hamâse, şerh: Ahmed Hasan Besec, Dâru’lkütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1418/1998.
Ebû ‘Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm, (ö. 224/838), Kitâbü’l-Emsâl, thk. Abdülmecîd
Katâmiş, Dâru’l-Me’mûn li’t-türâs, Dımaşk 1400/1980.
Abdulkadir BAYAM
Ebü’l-‘Alâ el-Me‘arrî, Ahmed b. Abdillah (ö. ö. 449/1057), Saktu’z-zend, Dâru
Sâdır-Dâru Beyrut, Beyrut 1376/1957.
_______, Şerhu’l-Lüzûmiyyât, thk. Seyyide Hâmid vdğr., el-Hey’etü’l-Mısriyyetü’l‘âmme, ysz. 1994.
Ebü’l-‘Atâhiye
(ö. 210/825 veya 211/826), Dîvân, Dâru Beyrut li’t-tıbâ‘a ve’nSayfa | 78
neşr, Beyrut 1406/1986.
Ebü’l-Feth el-Büstî (ö. 400/1010), Dîvân, thk. Düriyye el-Hatîb-Lütfî es-Sakkâl,
Matbû‘âtü Mecma‘i’l-luğati’l-‘Arabiyye, Dımaşk 1410/1989.
Emîr Pâdişah, Muhammed Emîn b. Mahmûd (ö. 987/1579), Teysîru’t-tahrîr,
Matba‘atü Mustafa el-Bâbî el-Halebî ve evlâdihî, Mısır 1351 h..
el-Ezherî, Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed (ö. 370/980), Tehzîbü’l-luğa, thk.
Abdüsselâm Hârûn, ed-Dâru’l-Mısriyye li’t-te’lîf ve’t-terceme, Kâhire
1384/1964.
Fahruddîn er-Râzî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ömer (ö. 606/1210),
Mefâtîhu’l-ğayb, Dâru’l-fikr li’t-tıbâ‘a ve’n-neşr ve’t-tevzî‘, Beyrut 1401/1981.
el-Fettenî, Muhammed Tâhir b. Ali el-Hindî (ö. 986/1578), Tezkiretü’l-mevzû‘ât,
II. Baskı, Dâru ihyâi’t-türâsi’l-‘Arabî, Beyrut 1399 h..
el-Fîrûzâbâdî, Mecdüddîn Muhammed b. Ya‘kûb (ö. 817/1415), el-Kâmûsü’lmuhît, el-Hey’etü’l-Mısriyyetü’l-‘âmme, Kâhire 1398-1400/1978-1980.
Fuzûlî, Muhammed b. Süleymân (ö. 963/1556), Fuzûlî Divanı, haz. Kenan Akyüz
vdğr., Akçağ Yayınları, Ankara 1990.
el-Ğazzâlî, Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed (ö. 505/1111), İhyâü ‘ulûmi’ddîn, el-Matba‘atü’l-meymeniyye, Mısır 1306 h..
_______, Mîzânü’l-‘amel, thk. Süleyman Dünyâ, Dâru’l-me‘ârif, Mısır 1964.
el-Hâdimî, Ebû Sa‘îd (ö. 1176/1762), Berîka Mahmûdiyye fî şerhi Tarîka
Muhammediyye, Matba‘atü şirket-i sahâfiyye, Dâru’l-hilâfeti’l-‘aliyye 1318 h..
Halaylı, Kemâl, Mu‘cemü Künûzi’l-emsâl, Mektebetü Lübnân nâşirûn, Beyrut
1998.
Halîl b. Şâhîn, ez-Zâhirî (ö. 873/1468), el-İşârât fî ‘ilmi’l-‘ibârât, thk. Seyyid
Kisrevî Hasan, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1413/1993.
el-Hatîb el-Bağdâdî, Ebû Bekir Ahmed b. Ali (ö. 463/1071), Târîhu Bağdâd,
Dâru’l-kitâbi’l-‘Arabî, Beyrut tsz..
el-Hatîb el-Kazvînî, Celâlüddîn Muhammed b. Abdirrahmân (ö. 739/1338), elÎzâh fî ‘ulûmi’l-belâğa, haz. İbrâhim Şemsüddîn, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye,
Beyrut 1424/2003.
_______, et-Telhîs fî ‘ulûmi’l-belâğa, şerh: Abdurrahmân el-Berkûkî, Dâru’l-fikri’l‘Arabî, ysz. 1350/1932.
el-Husrî, Ebû İshâk İbrahim b. Ali (ö. 413/1022), Zehru’l-âdâb ve semeru’l-elbâb,
thk. Muhammed Muhyiddîn Abdülhamîd, IV. Baskı, Dâru’l-cîl, Beyrut 1972.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
İbn ‘Abdirabbih, Ebû Ömer Şihâbüddîn Ahmed b. Muhammed (ö. 328/940), el‘İkdü’l-ferîd, thk. Müfîd Muhammed Kumeyha-Abdülmecîd et-Terhînî, Dâru’lkütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1404/1983.
İbn ‘Âbidîn, Muhammed Emîn (ö. 1252/1836), Reddü’l-muhtâr ‘ale’d-dürri’lmuhtâr, Dâru’t-tıbâ‘ati’l-‘âmire, Derse‘âdet tsz..
Sayfa | 79
İbn ‘Âşûr, Muhammed et-Tâhir b. Muhammed (ö. m. 1973), et-Tahrîr ve’t-tenvîr,
Müessesetü’t-târîhi’l-‘Arabî, Beyrut 1420/2000.
İbn Düreyd, Ebû Bekir Muhammed b. el-Hasen (ö. 321/933), Cemheretü’l-luğa,
thk. Remzi Münîr Ba‘lebekkî, Dâru’l-‘ilm li’l-melâyîn, Beyrut 1987-1988.
İbn Ebî ‘Âsım, Ebû Bekir (ö. 287/900), el-Âhâd ve’l-mesânî, thk. Bâsim Faysal
Ahmed el-Cevâbire, Dâru’r-râye, Riyad 1411/1991.
İbn Ebî Hacele, Ebü’l-‘Abbâs (ö. 776/1375), Dîvânü’s-sabâbe, el-Matba‘atü’lbehiyyetü’l-Mısriyye, Mısır 1302 h..
İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekir Abdullah b. Muhammed (ö. 235/849), el-Musannef, thk.
Muhammed ‘Avvâme, Dâru Kurtuba, Beyrut 1427/2006.
İbn Fâris, Ebü’l-Hüseyin Ahmed (ö. 395/1004), Mu‘cemü Mekâyîsi’l-luğa, thk.
Abdüsselâm Muhammed Hârûn, Dâru’l-fikr, ysz. 1399/1979.
İbn Hacer el-‘Askalânî, Ahmed b. Ali (ö. 852/1449), Fethu’l-Bârî bi-şerhi
Sahîhi’l-Buhârî, thk. ‘Abdül‘azîz b. Abdillah b. Bâz, Dâru’l-ma‘rife, Beyrut 1379
h..
İbn Hallikân, Ebü’l-‘Abbâs Ahmed b. Muhammed (ö. 681/1282), Vefeyâtü’la‘yân ve enbâü ebnâi’z-zemân, thk. İhsân ‘Abbâs, Dâru Sâdır, Beyrut 19681972 (1994).
İbn Hibbân, Ebû Hâtim Muhammed (ö. 354/965), el-İhsân fî takrîbi Sahîhi İbn
Hibbân, tertip: ‘Alâüddîn Ali el-Fârisî, thk. Şu‘ayb el-Arnaût, Müessesetü’rrisâle, Beyrut 1414/1993.
İbn Kesîr, Ebü’l-Fidâ İsmâil b. Ömer (ö. 774/1373), el-Bidâye ve’n-nihâye, thk.
Abdullah b. Abdilmuhsin et-Türkî, Hicr li’t-tıbâ‘a ve’n-neşr, el-Cîze 14171420/1997-1999.
İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim (ö. 276/889), eş-Şi‘r ve’şşu‘arâ, thk. Ahmed Muhammed Şâkir, II. Baskı, Dâru’l-me‘ârif, Kâhire
1386/1967.
_________, ‘Uyûnü’l-ahbâr, şerh ve ta‘lîk: Yûsuf Ali Tavîl-Müfîd Muhammed
Kumeyha, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut tsz..
İbn Manzûr, Cemâlüddîn Muhammed b. Mükerrem (ö. 711/1311), Lisânü’l‘Arab, Dâru Sâdır-Dâru Beyrut, Beyrut 1388/1968.
İbn Meyyâde (ö. 149/766), Dîvân, thk. Hannâ Cemîl Haddâd, Mecma‘u’l-luğati’l‘Arabiyye, Dımaşk 1402/1982.
İbn Miskeveyh, Ebû Ali Ahmed b. Muhammed (ö. 421/1030), Tecâribü’l-ümem
ve te‘âkubü’l-himem, thk. Seyyid Kisrevî Hasan, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye,
Beyrut 1424/2003.
Abdulkadir BAYAM
İbn Müflih, Şemsüddîn Muhammed el-Makdisî (ö. 763/1362), el-Âdâbü’şşer‘iyye, thk. Şu‘ayb el-Arnaût ve Ömer el-Kayyâm, Müessesetü’r-risâle,
Beyrut 1419/1999.
İbn Nübâte el-Mısrî (ö. 768/1366), Dîvân, el-Matba‘atü’l-Lübnâniyye, Beyrut
1304 h..
Sayfa | 80
İbn Nüceym, Zeynül‘âbidîn b. İbrahim (ö. 970/1563), el-Eşbâh ve’n-nazâir, elMektebetü’l-‘asriyye, Beyrut 1418/1998.
İbn Sa‘d, Ebû Abdillah Muhammed (ö. 230/845), et-Tabakâtü’l-kübrâ, thk. İhsân
‘Abbâs, Dâru Sâdır, Beyrut 1960-1968.
İbn Seyyidinnâs (ö. 734/1334), ‘Uyûnü’l-eser fî fünûni’l-meğâzî ve’ş-şemâil ve’ssiyer, Dâru’l-ma‘rife, Beyrut tsz..
İbn Teymiyye, Takıyyüddîn Ahmed (ö. 728/1328), Mecmû‘u’l-fetâvâ, tahrîç:
‘Âmir el-Cezzâr-Enver el-Bâz, III. Baskı, Dâru’l-vefâ, el-Mansûre 1426/2005.
İbnü’l-Ahnef, el-‘Abbâs (ö. 192/808), Dîvân, thk. ‘Âtike el-Hazrecî, Matba‘atü
Dâri’l-kütübi’l-Mısriyye, Kâhire 1373/1954.
İbnü’l-‘Arabî, Muhyiddîn Muhammed b. Ali b. Muhammed (ö. 638/1240), elFütûhâtü’l-Mekkiyye, Dâru’t-tıbâ‘ati’l-Mısriyye, Bulak 1274 h..
İbnü’l-Cevzî, Ebü’l-Ferec Abdurrahmân b. Ali (ö. 597/1201), Sıfatü’s-safve, thk.
Târık Muhammed ‘Abdülmün‘im, Dâru İbn Haldûn, İskenderiye tsz..
İbnü’l-Fârız (ö. 632/1235), Dîvân, el-Matba‘atü’l-meymeniyye, Mısır 1322 h..
el-İbşîhî, Muhammed b. Ahmed (ö. 854/1450), el-Müstatraf fî külli fennin
müstazraf, Mısır 1302 h..
İmruülkays b. Hucr (ö. m. 540-545), Dîvân, thk. Mustafa ‘Abdüşşâfî, Dâru’lkütübi’l-‘ilmiyye, V. Baskı, Beyrut 1425/2004.
İsmâil Hakkı Bursevî/el-Burûsevî (ö. 1137/1725), Tefsîru Rûhi’l-beyân, elMatba‘atü’l-Osmâniyye, Derse‘âdet 1330 h..
Ka‘b b. Züheyr (ö. 24/645 veya 26/647), Dîvân, thk. Ali Fâ‘ûr, Dâru’l-kütübi’l‘ilmiyye, Beyrut 1417/1997.
el-Kalkaşendî, Ebü’l-‘Abbâs Ahmed (ö. 821/1418), Subhu’l-a‘şâ, Matba‘atü
Dâri’l-kütübi’l-Mısriyye, Kâhire 1340/1922.
Kâtib Çelebi, Mustafa b. Abdillâh (ö. 1067/1657), Keşfü’z-zunûn ‘an esâmi’lkütüb ve’l-fünûn, Matba‘atü’l-‘âlem, Derse‘âdet 1310 h..
el-Kazvînî, Zekeriyyâ b. Muhammed (ö. 682/1283), Âsâru’l-bilâd ve ahbâru’l‘ibâd, Dâru Sâdır, Beyrut 1389/1969.
el-Kudâ‘î, Ebû Abdillah Muhammed b. Selâme (454/1062), Müsnedü’ş-Şihâb, thk.
Hamdî Abdülmecîd es-Selefî, Müessesetü’r-risâle, Beyrut 1405/1985.
el-Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed (ö. 671/1273), el-Câmi‘ liahkâmi’l-Kur’ân, thk. Hişâm Semîr el-Buhârî, Dâru ‘âlemi’l-kütüb, Riyâd
1423/2003.
el-Kuşeyrî, Abdülkerîm b. Hevâzin (ö. 465/1072), Tefsiru’l-Kuşeyrî, elMektebetü’t-tevfîkıyye, Kâhire 1419/1999.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
Lebîd b. Rebî‘a el-‘Âmirî (ö. 40/660 veya 41/661), Dîvân, Dâru Sâdır, Beyrut
1386/1966.
el-Makkarî, Ebü’l-‘Abbâs Ahmed b. Muhammed (ö. 1041/1632), Nefhu’t-tîb min
ğusni’l-Endelüsi’r-ratîb, thk. İhsân ‘Abbâs, Dâru Sâdır, Beyrut 1488/1988.
Mâlik b. Enes, Ebû Abdillah (ö. 179/795), el-Muvatta, tashîh ve ta‘lîk:
Sayfa | 81
Muhammed Fuâd Abdülbâkî, Çağrı Yayınları, İstanbul 1401/1981.
el-Mâverdî, Ebü’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Habîb (ö. 450/1058), Edebü’ddünyâ ve’d-dîn, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1407/1987.
Mecnûnu Leylâ/Kays b. el-Mülevvah (ö. 70/690), Dîvân, ta‘lîk: Yüsrî
Abdülğanî, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1420/1999.
el-Merzübânî, Ebû ‘Ubeydillâh Muhammed b. ‘İmrân (ö. 384/994), Mu‘cemü’şşu‘arâ, tashîh ve ta‘lîk: F. Krenkow, Dâru’l-cîl, Beyrut 1411/1991.
el-Meydânî, Ebü’l-Fazl Ahmed b. Muhammed (ö. 518/1124), Mecma‘u’l-emsâl,
thk. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrahim, Matba‘atü Îsâ el-Bâbî el-Halebî ve
şürekâhu, ysz. 1977-1979.
el-Mizzî, Ebü’l-Haccâc Yusuf b. Abdirrahmân (ö. 742/1341), Tehzîbü’l-kemâl fî
esmâi’r-ricâl, thk. Beşşâr ‘Avvâd Ma‘rûf, II. Baskı, Müessesetü’r-risâle, Beyrut
1402-1413/1982-1992.
el-Mu‘âfâ en-Nehrevânî, Ebü’l-Ferec el-Mu‘âfâ b. Zekeriyyâ (ö. 390/1000), elCelîsü’s-sâlihu’l-kâfî ve’l-enîsü’n-nâsıhu’ş-şâfî, thk. İhsân ‘Abbâs, ‘Âlemü’lkütüb, Beyrut 1407/1987.
Muallim Nâci (ö. 1310/1893), Lugat-ı Nâcî, Çağrı Yayınları, İstanbul 1995.
________, Sânihâtü’l-‘Arab, Mihrân Matbaası, İstanbul 1304 h..
el-Mufaddal b. Seleme, Ebû Tâlib (ö. 290/903’ten sonra), el-Fâhir, thk.
‘Abdül‘alîm et-Tahâvî, el-Hey’etü’l-Mısriyyetü’l-‘âmme, ysz. 1974.
el-Muhibbî, Muhammed Emîn b. Fazlillâh (ö. 1111/1699), Hulâsatü’l-eser fî
a‘yâni’l-karni’l-hâdiye ‘aşer, Dâru Sâdır, Beyrut 1284 h..
________, Nefhatü’r-reyhâne ve reşhatü tılâi’l-hâne, thk. Abdülfettâh Muhammed elHulv, Dâru ihyâi’l-kütübi’l-‘Arabiyye, Kâhire 1387/1967.
Mübeyyiz, Muhammed Sa‘îd, el-Hikem ve’l-emsâlü’ş-şa‘biyye fi’d-diyâri’şŞâmiyye, Dâru’s-sekâfe, Katar 1407/1986.
el-Münâvî, Muhammed Abdürraûf (ö. 1031/1622), Feyzu’l-kadîr şerhu’lCâmi‘i’s-sağîr, II. Baskı, Dâru’l-ma‘rife, Beyrut 1391/1972.
Müslim b. el-Haccâc, Ebü’l-Hüseyin (ö. 261/875), Sahîhu Müslim, thk.
Muhammed Fuâd Abdülbâkî, Çağrı Yayınları, İstanbul 1401/1981.
el-Mütenebbî, Ebü’t-Tayyib (ö. 354/965), Dîvân, Dâru Beyrut li’t-tıbâ‘a ve’nneşr, Beyrut 1403/1983.
en-Nâblusî, Abdülğanî b. İsmâil (ö. 1143/1731), Dîvân, Mısır 1306 h..
en-Nehhâs, Ebû Ca‘fer Ahmed b. Muhammed (ö. 338/950), Me‘âni’l-Kur’âni’lkerîm, thk. Muhammed Ali es-Sâbûnî, Câmi‘atü Ümmi’l-kurâ, Mekke
1409/1988.
Abdulkadir BAYAM
en-Nesâî, Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şu‘ayb (ö. 303/915), es-Sünenü’l-kübrâ,
thk. Abdülğaffâr Süleyman el-Bündârî-Seyyid Hasan, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye,
Beyrut 1411/1991.
Nizâmüddîn en-Nîsâbûrî, el-Hasen b. Muhammed (ö. 730/1329), Tefsîru
Ğarâibi’l-Kur’ân ve reğâibi’l-Furkân, tahrîç: Zekeriyyâ ‘Umeyrât, Dâru’lSayfa | 82
kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1416/1996.
Özbalıkçı, Mehmet Reşit, Kur’ân ve Hadîs’in Arap Gramerindeki Rolü, Yeni
Akademi Yayınları, İzmir 2006.
Râgıb Paşa/Koca Râgıb Paşa (ö. 1176/1763), Dîvân-ı Râgıb, ysz. 1253 h..
er-Râğıb el-İsfehânî, Ebü’l-Kâsım Hüseyin b. Muhammed (ö. V./XI. asrın ilk
çeyreği), Muhâdarâtü’l-üdebâ ve muhâverâtü’ş-şu‘arâ ve’l-büleğâ, nşr.
İbrâhîm Zeydân, Matba‘atü’l-hilâl, Mısır 1902.
Sa‘dî-i Şîrâzî (ö. 691/1292), Gülistân, Matba‘atü Mısır, ysz. 1261 h..
Sadruddîn el-Basrî, Ebü’l-Hasen (ö. 659/1261), el-Hamâsetü’l-Basriyye, tashîh:
Muhtâruddîn
Ahmed,
Dâiretü’l-me‘ârifi’l-Osmâniyye,
Haydarâbâd
1383/1964.
es-Safedî, Salâhuddîn Halîl b. Aybek (ö. 764/1363), A‘yânü’l-‘asr ve a‘vânü’nnasr, thk. Ali Ebû Zeyd vdğr., Dâru’l-fikri’l-mu‘âsır-Dâru’l-fikr, Beyrut-Dımaşk,
1418/1998.
________, el-Vâfî bi’l-vefeyât, thk. Ahmed el-Arnaût-Türkî Mustafa, Dâru ihyâi’ttürâsi’l-‘Arabî, Beyrut 1420/2000.
es-Se‘âlibî, Ebû Mansûr ‘Abdülmelik b. Muhammed (ö. 429/1038), Hâssu’l-hâs,
tashîh: Mahmûd es-Semkerî, Matba‘atü’s-se‘âde, Mısır 1809.
________, el-İ‘câz ve’l-îcâz, şerh: İskender Âsâf, el-Matba‘atü’l-‘umûmiyye, Mısır
1897.
________, Simâru’l-kulûb fi’l-muzâf ve’l-mensûb, thk. Muhammed Ebü’l-Fazl
İbrahim, Dâru’l-me‘ârif, Kâhire 1384/1965.
________, et-Temsîl ve’l-muhâdara, thk. Abdülfettâh Muhammed el-Hulv, ed-Dâru’l‘Arabiyye, ysz. 1983.
________, Yetîmetü’d-dehr fî mehâsini ehli’l-‘asr, thk. Muhammed Müfîd Kumeyha,
Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1403/1983.
es-Sehâvî, Ebü’l-Hayr Muhammed b. Abdirrahmân (ö. 902/1497), el-Makâsıdü’lhasene fî beyâni kesîrin mine’l-ehâdîsi’l-müştehire ‘ale’l-elsine, tashîh ve ta‘lîk:
Abdullah Muhammed es-Sıddîk, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1399/1979.
es-Serahsî, Şemsü’l-eimme Muhammed b. Ebî Sehl (ö. 483/1090), el-Mebsût,
thk. Halîl Muhyiddîn el-Meys, Dâru’l-fikr li’t-tıbâ‘a ve’n-neşr ve’t-tevzî‘,
Beyrut 1421/2000.
es-Seyyid eş-Şerîf el-Cürcânî, Ebü’l-Hasen Ali b. Muhammed (ö. 816/1413),
Kitâbü’t-Ta‘rîfât, Mektebetü Lübnân, Beyrut 1985.
Sıddîk Hasan Han, Ebü’t-Tayyib el-Kannevcî (ö. 1307/1890), Ebcedü’l-‘ulûm,
Menşûrâtü Vizâreti’s-sekâfe ve’l-irşâdi’l-kavmî, Dımaşk 1978.
Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (II)
Sîbeveyhi, Ebû Bişr ‘Amr b. Osman b. Kanber (ö. 180/796), el-Kitâb, thk.
Abdüsselâm Muhammed Hârun, III. Baskı, Mektebetü’l-Hâncî, Kâhire
1408/1988.
es-Sülemî, Ebû Abdirrahmân Muhammed b. el-Hüseyin (ö. 412/1021),
Hakâiku’t-tefsîr, thk. Seyyid ‘İmrân, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut
Sayfa | 83
1421/2001.
es-Süyûtî, Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekir (ö. 911/1505), ed-Dürru’lmensûr fi’t-tefsîri’l-me’sûr, II. Baskı, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut
1424/2004.
eş-Şâfi‘î, Muhammed b. İdris (ö. 204/820), Dîvân, haz. Abdurrahmân el-Mustâvî,
III. Baskı, Dâru’l-ma‘rife, Beyrut 1426/2005.
eş-Şâmî, Ebû Abdillah Şemsüddîn Muhammed (ö. 942/1536), Sübülü’l-hüdâ ve’rreşâd fî sîreti Hayri’l-‘ibâd, thk. Mustafa Abdülvâhid vdğr., Vizâretü’l-evkâf,
Kâhire 1418/1997.
eş-Şevkânî, Muhammed b. Ali (ö. 1250/1834), el-Fevâidü’l-mecmû‘a, thk.
Abdurrahmân el-Mu‘allimî, III. Baskı, el-Mektebü’l-İslâmî, Beyrut 1407/1987.
eş-Şeybânî, Muhammed b. el-Hasen (ö. 189/805), Kitâbü’l-Kesb, haz.
Abdülfettâh Ebû Ğudde, Mektebetü’l-matbû‘âti’l-İslâmiyye (Haleb)-Dâru’lbeşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut 1417/1997.
et-Taberânî, Ebü’l-Kâsım Süleyman b. Ahmed (ö. 360/971), el-Mu‘cemü’l-evsat,
thk. Mahmûd et-Tahhân, Mektebetü’l-me‘ârif, Riyâd 1405-1415/1985-1995.
________, el-Mu‘cemü’l-kebîr, thk. Hamdi Abdülmecîd es-Selefî, II. Baskı, Dâru
ihyâi’t-türâsi’l-‘Arabî-Mektebetü İbn Teymiyye, Kâhire 1405/1984.
et-Taberî, Ebû Ca‘fer Muhammed İbn Cerîr (ö. 310/923), Târîhu’t-Taberî
Târîhu’r-rusül ve’l-mülûk, thk. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrahim, II. Baskı,
Dâru’l-me‘ârif, Kâhire tsz.
et-Tuğrâî, Ebû İsmâil (ö. 515/1121), Dîvân, Matba‘atü’l-cevâib, Kostantîniyye
1300 h..
Uçman, Abdullah, “Muallim Nâci”, DİA, İstanbul 2005.
el-Veşşâ, Ebü’t-Tayyib (ö. 325/937), el-Müveşşâ, thk. Kemâl Mustafa, II. Baskı,
Mektebetü’l-Hâncî, Mısır 1953.
Yâkût el-Hamevî, Ebû Abdillah (ö. 626/1229), Mu‘cemü’l-Üdebâ, thk. İhsân
‘Abbâs, Dâru’l-ğarbi’l-İslâmî, Beyrut 1993.
el-Yûsî, Ebû Ali el-Hasen b. Mes‘ûd (ö. 1102/1691), el-Muhâdarât fi’l-edeb ve’lluğa, thk. Muhammed Haccî-Ahmed eş-Şerkâvî İkbâl, Dâru’l-ğarbi’l-İslâmî,
Beyrut 1402/1982.
_______, Zehru’l-ekem fi’l-emsâl ve’l-hikem, thk. Muhammed Haccî-Muhammed elAhdar, Dâru’s-sekâfe, ysz. 1401/1981.
Yûsuf b. Tâhir, Ebû Ya‘kûb (ö. 549/1154), Ferâidü’l-harâid fi’l-emsâl, thk.
Abdürrezzâk Hüseyin, Dâru’n-nefâis, Ürdün 2000.
Abdulkadir BAYAM
ez-Zebîdî, Muhammed Murtazâ el-Hüseynî (ö. 1205/1790), Tâcü’l-‘arûs min
cevâhiri’l-Kâmûs, thk. Abdüssabûr Şâhîn, el-Meclisü’l-vatanî li’s-sekâfe ve’lfünûn ve’l-âdâb, Kuveyt 1422/2001.
ez-Zehâvî, Cemîl Sıdkî (ö. 1354/1936), Dîvân, el-Matba‘atü’l-‘Arabiyye, Mısır
1343/1924.
Sayfa | 84
ez-Zehebî, Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed (ö. 748/1348), Târîhu’l-İslâm, thk.
Ömer Abdüsselâm Tedmürî, Dâru’l-kitâbi’l-‘Arabî, Beyrut 1410-1421/19902000.
ez-Zemahşerî, Ebü’l-Kâsım Mahmûd b. Ömer (ö. 538/1144), Esâsü’l-belâğa, thk.
Muhammed Bâsil ‘Uyûn es-Sûd, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1419/1998.
_______, el-Keşşâf ‘an hakâikı ğavâmizı’t-tenzîl ve ‘uyûni’l-ekâvîl fî vücûhi’t-te’vîl,
thk. Âdil Ahmed Abdülmevcûd-Ali Muhammed Mu‘avviz, Mektebetü’l‘ubeykân, Riyâd 1418/1998.
_______, el-Mufassal fî san‘ati’l-i‘râb, Matba‘atü’l-kevkebi’ş-şarkî, İskenderiye,
1291 h..
_______, el-Müstaksâ fî emsâli’l-‘Arab, II. Baskı, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut
1407/1987.
Zürrumme (ö. 117/735), Dîvân, şerh: Abdurrahman el-Mustâvî, Dâru’l-ma‘rife,
Beyrut 1427/2006.

Benzer belgeler