Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları
Transkript
Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları
Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Beykoz Lojistik Meslek Yüksekokulu Yayınları 15 Tanıtım yapılacak kısa alıntılar dışında, yayıncının izni olmaksızın, hiç bir yöntemle çoğaltılamaz. ISBN: 978-605-66054-0-6 Birinci Baskı: Kasım 2015 Yayına Hazırlayan: Deniz Ulusoy Redaksiyon: Deniz Ulusoy Mizanpaj: Hüseyin Alemdaroğlu Patrol Matbaacılık Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti. Güllübağlar Mah. Ankara Cad. No: 260 Pendik, İstanbul Sertifika No: 26375 Beykoz Lojistik Meslek Yüksekokulu Vatan Cad. No: 69 Kavacık Beykoz, İstanbul 34805 Tel: 444 25 69/Faks (216) 413 95 20 Sertifika No: 14517 http://yayinlarimiz.beykoz.edu.tr [email protected] www.beykoz.edu.tr Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Editörler: Doç. Dr. Baki Aksu, Yrd. Doç. Dr. Burcu Güven Yazarlar Doç. Dr. Baki Aksu (İnsan Kaynakları Planlaması) Doç. Dr. Baki Aksu (İnsan Kaynakları Tedarik ve Seçimi) Dr. Reha Uluhan (Lojistik Sektöründe Şirket İçi Eğitimlerin Değerlendirilmesi) Ender Asyalı, Prof. Dr. Okan Tuna (Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Uygulamaları Kariyer Yönetimi Üzerine Bir Çalışma) Öğr. Gör. Hakan Gökgöz (Lojistikte İnsan Kaynakları Uygulamalarında Performans Yönetimi) Yrd. Doç. Dr. Burcu Güven (İnsan Kaynakları Yönetiminde Bilgi Yönetim Sistemleri) Prof. Dr. Zeki Adal (Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri) Uğur Yurdakul, Prof. Dr. Durmuş Ali Deveci, Yrd. Doç. Dr. Didem Özer Çaylan (Lojistik ve Tedarik Zinciri Yöneticilerinin Becerileri) Prof. Dr. Zeki Adal, Yrd. Doç. Dr. Burcu Güven (Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynaklari Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler) Lojistik Sektöründe İK Uygulamaları İÇİNDEKİLER Önsöz................................................................................................................................................. i İnsan Kaynakları Planlaması...................................................................................................... 1 İnsan Kaynakları Tedarik ve Seçimi......................................................................................... 21 Lojistik Sektöründe Şirket İçi Eğitimlerin Değerlendirilmesi......................................... 53 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Uygulamaları Kariyer Yönetimi Üzerine Bir Çalışma.............................................................................................................................................. 81 Lojistikte İnsan Kaynakları Uygulamalarında Performans Yönetimi........................... 103 İnsan Kaynakları Yönetiminde Bilgi Yönetim Sistemleri.................................................. 131 Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri...................................................................................... 149 Lojistik ve Tedarik Zinciri Yöneticilerinin Beceri ve Yetkinlikleri Üzerine Bir İnceleme .......................................................................................................................................... 257 Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler................................................................................................................................ 279 Aras Kargo, Aras Akademi Uygulaması.................................................................................. 329 Today&Tomorrow İnsan Kaynakları Danışmanlık İşletmesi Uygulaması................... 336 Büyük Ölçekli Lojistik Sektörü İşletmesinde Yetenek Havuzları Uygulaması........... 343 Büyük Ölçekli Lojistik Sektörü İşletmesinde Balanced Scorecard Uygulaması....... 347 Netlog Lojisitk Hizmetler A.Ş. ’de Bazı İK Uygulamaları................................................... 353 ÖNSÖZ Dünya ekonomisi ve uluslararası ticaret geçtiğimiz son 20-25 yıl içinde teknolojik gelişmelerin ve başta Çin olmak üzere bazı Uzakdoğu ülkeleri gibi yeni aktörlerin piyasaya girişi ile hızlı bir gelişime sahne olmuştur. Küreselleşme, bilginin evrenselleşmesi, iletişim teknolojisindeki gelişmeler, toplumsal ihtiyaçların artması ve üretim tekniklerindeki yenilikler işletmeleri rekabetçi avantajlarını kaybetmemek için sürekli değişim ve kendini yenileme çabası içine itmiştir. Bu gelişmelerin sonucunda piyasada rekabet edebilecek yeni ürünler ve süreçler yaratabilecek, yüksek inovasyon becerisine sahip, sürekli kendini yenileyen, çağdaş bilgilerle donanmış insan kaynağına olan ihtiyaç kendini daha belirgin biçimde hissettirmiştir. Çağımızın bilgi, teknoloji ve yenilik temelli mal ve hizmet sektörlerinde başarı, ülkelerin ve şirketlerin sahip oldukları insan kaynaklarının yetkinliği ve potansiyelinden bağımlı hale gelmiştir. İnsan kaynağı organizasyonun bir değeri olarak kabul edilmeye başlanmıştır. İşgücü giderek daha pahalı bir kaynak haline gelmiş, işgücü verimliliğinin yükseltilmesi hayati bir önem kazanmıştır. Bu pahalı ve değerli kaynağın etkin ve verimli kullanılması zorunluluğu, işe alma, ücret, eğitim gibi sınırlı bir alanda uzmanlık ve destek hizmeti sunan geleneksel Personel Yönetimi yerine İnsan Kaynakları Yönetimi kavramının benimsenmesine yol açmıştır. Böylece, yüksek niteliklere sahip olan çalışanların araştırılması, bulunması, işe alınmaları, motive edilmeleri, eğitilmeleri, doğru yerde ve zamanda çalıştırılmaları, performanslarının sürekli yüksek tutulması ve kariyerlerini geliştirmeleri için insan kaynakları yönetiminde yeni bir anlayış egemen olmuştur. İnsan kaynakları yönetimi verimliliği ve iş yaşamının kalitesini yükselterek örgütlere rekabet üstünlüğü sağlama amacına yönelmiştir. Bu niteliği ile insan kaynakları yönetimi stratejik yönetim anlayışının bir parçası haline gelmiştir. Böylece insan kaynakları yönetimi, işletmenin hedeflerine ulaşması ve rekabet üstünlüğü sağlaması için, değişen iç ve dış çevre koşullarına sürekli uyum sağlayacak şekilde orta ve uzun dönemde sahip olması gereken insan kaynağının planlanması, temini, eğitim ve geliştirilmesi, değerlendirilmesi, ödüllendirilmesi, elde tutulması ve korunması için yapılan faaliyetleri ve oluşturulan stratejileri kapsayan bir alan olmuştur. Ekonomik dönüşümler insan kaynakları alanını geliştirdiği gibi bilgi yoğun hizmet sekötlerinden lojistik sektörünün gelişmesine ve büyümesine de neden olmuştur. Bu büyümeyle beraber lojistik sektöründe yetişmiş insan kaynağına ihtiyaç da giderek artmaktadır. Uluslararası bir boyutu olan lojistik faaliyetlerde nitelikli insan kaynağı ihtiyacı bulunduğu gibi var olan insan kaynağını işletmelerde etkin kullanabilmek ve sürekliliğini sağlayabilmek oldukça önemli olmaktadır. Sektördeki bu gelişmeler gerek ortaöğretim gerekse yükseköğretim seviyesinde karşılığını bulmuştur. Son 10 yılda lojistik sektörüne hizmet verebilecek nitelikli eleman yetiştiren çok sayıda program açılmıştır. “Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi i Uygulamaları” adıyla hazırlanan bu kitap gerek yukarıda bahsi geçen eğitim kurumlarında kaynak kitap, gerekse sektörde ilgili departmanların insan kaynakları uygulamalarını çağdaş işletmecilik anlayışıyla değerlendirebilmelerinde yardımcı olmak üzere hazırlanmıştır. Kitapta 9 adet makale ve sektörde kurumsallaşmış işletmelerde uygulanan bazı insan kaynakları fonksiyonları yer almaktadır. Yararlanıcılara faydalı olması dileklerimizle. Yrd. Doç. Dr. Burcu Güven ii Doç. Dr. Baki Aksu İnsan Kaynakları Planlaması İNSAN KAYNAKLARI PLANLAMASI Baki Aksu 1 1. İnsan Kaynakları Planlaması 1.1. İnsan Kaynakları Planlamasının Tanımı ve Amaçları Örgütlerin mevcut ve gelecek iş gerekliliklerini karşılayacak insanların sayısını ve yetkinliklerini bilmesi gerekmektedir. Bu insan kaynakları yönetiminin ya da işgücü planlamanın bir fonksiyonudur (Armstrog, 2009 : 486-487). Bir örgütün ya da işletmenin başarısı, sahip olduğu maddi ve beşeri kaynakları etkin ve verimli kullanabilmesine bağlıdır. Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de insan kaynaklarına yönelik eğitimler tartışmasız önem kazanmakta, meslek liseleriyle, meslek yüksekokulu, yüksekokul ve fakültelerle işe uygun spesifik insan kaynağı yetiştirilmeye gayret edilmektedir. Artık bilinmektedir ki maddi kaynaklardan etkin biçimde yararlanılması temelde insan unsuruna bağlıdır. İnsan kaynakları yönetiminin temel amaçlarından birisi eğitilmiş insan kaynağının doğru işlerde çalışmalarını sağlamak ve bu sayede işletmenin hedeflerine ulaşmasını kolaylaştırmaktır. Bugün bunca okullaşmaya karşın doğru insanı bulmak ve doğru insanı doğru işe yerleştirmek zor olabilmektedir. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki işletmelerin büyük bölümü hala nitelikli işgücü ihtiyacı içerisindedir. Zaman zaman eğitim kurumlarının verdiği eğitimin düzeyi tartışılmakta, zaman zaman da sanayi ve hizmet işletmelerinin eğitim kurumlarıyla ilişkisi sorgulanmaktadır. Teknolojinin hızlı değişimi, üretimin giderek karmaşıklaşması, hizmet anlayışının müşteri odaklı olması, insan kaynağının niteliğini hep gündemde tutmaktadır. Bütün bu gelişmelerin bir planlamayı zorunlu kıldığı artık herkesin kabulüdür. Bilinmektedir ki çağdaş üretim süreçlerinde, planlama konusu da sözü edilen üretim süreçlerinin bir temel fonksiyonu olarak büyümekte, çapraşıklaşmakta ve giderek güçleşmektedir. Doğru insanların doğru işlerde çalışmasını sağlayabilmek bir planlama yapmayı gerektirmektedir. Yukarıda ifade edilen planlama, işletmecilik literatüründe “İnsan Kaynakları Planlaması (İKP)” olarak bilinmekte ve işletmede çalışacak işgücünü, nitelik ve nicelik yönünden belirli bir düzen içinde tedarik etmek ve insan kaynağının sürdürülebilirliğini sağlamaktır. İşletmelerde istihdam edilen insan kaynakları; emeklilik, işten uzaklaştırma, hastalık, nakil, terfi, devamsızlık vb. gibi çeşitli nedenlerle başladıkları işlerine devam edemeyebilirler ya da geçici olarak işlerine ara vermek durumunda kalabilirler. İnsan kaynakları planlaması bu belirsizliği de dikkate alarak dinamik süreci kontrolü altında tutmalıdır. Planlamanın olmaması ya da yetersizliği çeşitli sorunlar yaratabilecek ve çatışmaların ortaya çıkmasını hızlandıracaktır. 1 Doç. Dr., Beykoz Lojistik Meslek Yüksekokulu, [email protected] 1 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları İKP; geliştirilen birçok tahmini modellere dayalı matematiksel çalışmaları içeren, iş analizlerini, yönetim geliştirme faaliyetlerini kapsayan, insan kaynakları bölümü ile ilgili tüm sorunların çözümlenmesi gibi benzer konuları içine alan geniş kapsamlı bir kavramdır (Akçakaya, 2010:121). İnsan kaynakları kitapları incelendiğinde farklı insan kaynakları planlaması tanımı geliştirildiği görülmektedir. Bu tanımlamalar çok az farklılıkla aynı şeyleri ifade etmektedir. Örneğin; Bulla ve Scott (1994) tarafından yapılan tanıma göre insan kaynaklarının planlaması; bir örgütün insan kaynakları gerekliliklerinin tanımlandığı ve bu gerekliliklerin karşılanmasına yönelik planların yapıldığı bir süreçtir. Reilly (2003) ise insan kaynakları planlamasını; bir örgütün işgücüne talebinin tahmin edilmesi ve bu talebin karşılanmasını sağlayacak tedarik kaynağının büyüklüğünün yapısının değerlendirilmesi şeklinde ifade etmektedir (Armstrog, 2009: 486487). Demir ve Güzel (2005: 54) insan kaynakları planlamasını; örgütün gelecekte ihtiyaç duyacağı işgörenin nitelik ve nicelik açısından önceden belirlenmesi ve bu ihtiyacın nasıl ve ne derecede karşılanabileceğinin saptanması faaliyetlerinin tümü olarak tanımlamaktadır. 2 İnsan kaynakları planlaması temelde iki amaca hizmet etmektedir. Birincisi son dakikaya kalmış personel alımlarının yaratacağı sakıncaları önlemek ve uygun maliyetle gereği kadar eleman istihdam etmek için gerekli personelin en uygun seviyede tedarikidir. İkincisi ise bu personelden azami derecede faydalanmaktır. İnsan kaynakları planlaması, işgörenlerin yetenek ve becerileri ile organizasyonun ihtiyaçları arasında uyum sağlamasına yardımcı olmaktadır. Bu durum uygun işe uygun işgörenin yerleştirilmesinde etkili olmaktadır (Bingöl, 2010: 172). Belirtilen iki ana amaç dışında insan kaynakları planlamasının diğer amaçlarını şöyle sıralayabiliriz (Sabuncuoğlu, 2005: 35; Bingöl, 2010: 173; Çetin ve Özcan, 2013: 42). • • • • • • • • • • • İşgören kaynaklarının envanterini çıkarmak, Yeterli sayıda uygun beceri, uzman ve yeterliliklere sahip insan sayısını korumak, İşgörenlerin potansiyel üstünlüklerini ve eksikliklerini öngörmek, Gelişme planları doğrultusunda işgücü gereksinimini saptamak, yeni işgörenlerin tedariki ve işe alınma süreçlerini tamamlamak, Mevcut personelin eğitimi ve geliştirilmesini sağlamak ve iyi eğitilmiş, esnek işgücünü geliştirerek örgütün belirsiz ve değişen çevre koşullarına kolay uyum sağlama yeteneğini arttırmak, Daha esnek çalışma sistemleri geliştirerek çalışanlardan en verimli şekilde yararlanmak, İşgörenlerin içinde bulunduğu fiziksel ve moral koşullarını iyileştirmek, Boş kadroları zamanında duyurabilmek, İşgücü maliyetlerini tahmin edebilmek, Teknolojik yeniliklere ve piyasa koşullarına uyum sağlayabilmek, Bilinçli bir örgütsel düzen kurarak ve işletmenin insana uyarlanmasını amaçlayan önlemler alınmasını sağlamak, İnsan Kaynakları Planlaması • Yasal düzenlemelere ve hukuk kurallarına göre hareket edilebilmek. Etkili İnsan Kaynakları Planlaması Doğru insan Doğru yetenekler Doğru zaman Doğru yer Şekil 1: İnsan Kaynakları Planlamasının Amaçları Kaynak: Çetin, Canan ve Esra Dinç Özcan (2013) İnsan Kaynakları Yönetimi, s.42, İstanbul: Beta. Özetle, insan kaynakları yönetiminin temel amacı; örgütün temel amaçlarından biri olan rekabet avantajı elde etmeyi sağlamaktır. Bunun için gerekli yeteneklere sahip doğru insanı, doğru zamanda doğru yere yerleştirmek, işgücünün sürekliliğini sağlayabilmek, değişime cevap verebilmek ve kontrol olarak belirtmek mümkündür (Stredwick, 2008 : 35-36). 1.2. İnsan Kaynakları Planlamasının Önemi İşletmelerde üretim girdileri arasında insan kaynakları önemli bir payı oluşturmaktadır. Bu nedenle yapılacak etkili bir insan kaynağı planlaması çalışması işletmelerin verimliliğini ve karlılığını doğrudan etkileyecektir. Planlama, personel sayısından tasarrufu sağlamanın yanında aynı zamanda işin niteliğine göre uygun işgören seçimini sağlayacaktır. Bu durum etkin üretimin gerçekleşmesinde temel rol oynamaktadır. İşletmeleri insan kaynaklarını planlamasına yönlendiren temel nedenler aşağıdaki gibi sıralanabilir (Sabuncuoğlu, 2005: 33; Bingöl, 2010: 173): • İşgücü ihtiyacındaki daralmaları önceden tahmin ederek, gelecekteki işgören gereksinimi hakkında net bilgi sahibi olunur. • Hızla ilerleyen teknolojik ortamda değişimi gerçekleştirebilecek, uyumu kolaylaştıracak, ihtiyaç duyulan spesifik işgören nitelikleri saptanabilir. • Optimum verimliliğin sağlanabilmesi için yüksek bilgi ve beceriye sahip, iyi eğitimli, motive olmuş işgörenin işletmeye kazandırılması sağlanabilir. • Günümüz rekabet ortamında insan kaynakları oldukça önem kazanmaya başlamıştır. İnsan kaynaklarının stratejik olarak planlanması işletmelere daha fazla yarar sağlayabilir. • İKP işletmenin diğer insan kaynakları ile ilgili işlevlerinin etkileyici bir unsurudur. Bu sayede tüm organizasyonel kademelerde insan kaynakları yönetiminin etkinliği artırılabilir. 3 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Araştırmalar detaylı bir insan kaynakları planlamasının örgüte önemli katkısı olduğunu göstermektedir. Koch ve McGraph (1996) yaptıkları çalışmalarda; kaç çalışana ihtiyacı olduğunu ya da hangi nitelikte çalışana ihtiyacı olduğunu belirleyen firmaların diğer firmalara nazaran verimliliklerinin fazla olduğunu ve insan kaynakları planlama yetkinliğinin insan kaynağına yapılan yatırımın kalitesini arttırdığını, firmaya kaynak temelli avantaj sağladığını tespit etmişlerdir (Stredwick, 2008: 46-47). 1.3. İnsan Kaynakları Planlamasını Etkileyen Çevresel Faktörler İnsan kaynakları planlaması konusu dünyada son 50 yıldır konuşulan bir kavram olmuş ve 1960’lı yıllardan itibaren uygulama alanı bulmuştur. İşletmeleri planlamaya zorlayan çevre koşullarının baskısı o dönemlerde çokça hissedilmediği için planlama konusu bir insan kaynakları işlevi olarak bilinmesine karşın önemi 1970’li yıllardan itibaren daha da artmıştır. 1980’li yıllarda çevresel faktörlerin etkisiyle ülkemizde de büyük ölçekli işletmelerin gündemine yoğun olarak girmeye başlamıştır. Bu yıllardan itibaren işletmelerin dış pazara açılma zorunlulukları daha nitelikli elemanlara olan ihtiyacını artırmıştır. 4 İnsan kaynakları planlamasına etki eden çevre koşulları, dış çevresel faktörler ve iç çevresel faktörler olarak belirtilebilir: a. Dış çevresel faktörler Ülkelerin yaşadıkları ekonomik krizler, teknolojideki hızlı gelişmeler, tüketici beklentilerindeki sınır tanımayan değişimler, ortaya çıkan yeni pazarlar çevresel belirsizliklerin oluşmasında etkendir. Belirsizlikler çeşitli fırsat ve tehditleri beraberinde getirir. Bu nedenle örgüt dış çevrede oluşan bu yapıyı dikkatle değerlendirerek işletme yararına fırsata dönüştürmelidir. Gerçekten, işletmelerin faaliyetlerini sürdürdüğü ülkelerin yasal düzenlemeleri, politik tercihleri, ulusal ve uluslararası rekabetin etkisi, faiz oranlarındaki değişimler, ekonomik büyüme ve enflasyonun etkisi insan kaynakları planlamasını etkileyen önemli dış çevre faktörleridir. Planlama esnasında tüm bu faktörlerin olumlu ya da olumsuz etkilerinin tahmini sağlıklı karar vermeyi kolaylaştıracaktır. b. İç çevresel faktörler İnsan kaynakları planlamasını etkileyen hususlardan birisi de iç çevre faktörleridir. İşletme faaliyet alanındaki mevcut işleri ve yeni ortaya çıkacak işleri yapacak olan kişilerin işletme içerisinde olup olmadığının belirlenmesi için çalışanların analizinin sağlıklı yapılması gerekir. Bunun için işletmenin stratejileri, coğrafik farklılaşma, mevcut işgücünün özellikleri, bilgi sistemi, örgütsel yeterlilikler envanteri vb. iç faktörler titizlikle değerlendirilmelidir. İçsel bir değerlendirme sırasında aşağıdaki sorular sorulabilir (Çetin ve Özcan, 2013: 46): • Şu anda var olan işler nelerdir? • Her bir işi kaç kişi yapmaktadır? İnsan Kaynakları Planlaması • • • • İşler arasındaki raporlama ilişkileri nelerdir? Her bir iş ne kadar gereklidir? Hangi işlerde ileriye yönelik örgütsel stratejiler uygulanmalıdır? Öngörülen işlerin özellikleri nelerdir? 1.4. İnsan Kaynakları Planlaması Süreci İnsan kaynakları planlaması süreci, dinamik bir çevrede ve işletmenin planlama süreciyle yakın ilişkili olarak gerçekleşir. Planlama sırasında işletmenin vizyonu, misyonu ve stratejik amaçları ve insan kaynakları felsefesi de dikkate alınır (Bingöl, 2010: 178). Planlama üst yönetim, insan kaynakları yöneticilerinin ve hat yöneticilerinin sorumluluğunda gerçekleşir. Etkili bir insan kaynakları planlaması sırasında üst kademe yöneticiler, teşvik edici olmanın yanında sürecin yürütülmesine yardımcı olmalıdır. İnsan kaynakları yöneticileri, etkili insan kaynakları planlamasını geliştirmeli, gerekli bilgileri toplamalı, insan kaynakları bilgi sistemlerini kurmalı ve bunları kullanılır hale getirmelidirler. Hat yöneticileri ise bu süreçte insan kaynakları yöneticileriyle insan kaynaklarının ihtiyaç duyduğu her türlü bilgiyi sağlamak için birlikte çalışmalıdırlar (Çetin ve Özcan, 2013: 43). İnsan kaynakları planlaması sırayla uygulanması gereken bir süreçtir. Aşağıdaki şekilde bu süreç özetlenmektedir. İnsan kaynaklarının sistematik bir şekilde analiz edilmesi İnsan kaynaklarına olan ihtiyacın (talebin) ve arzın tahmini Örgütün karşılaştığı kısıt ve istisnaları dahilinde İK arz ve talebinin dengelenmesi Örgütün İK amaç ve politikalarına uygun eylem planlarının hazırlanarak uygulamaya konulması Şekil 2: İnsan Kaynakları Planlamasının Aşamaları Kaynak: Adal, Zeki (2014) İnsan Kaynakları Yönetimi, Basılmamış ders notları. 5 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları İnsan kaynakları planlaması süreci, farklı kaynaklarda 7 aşamalı bir süreç olarak da ifade edilmektedir. Bingöl’e göre işgücü arz ve talebini aşağıda görüldüğü üzere şu aşamalardan oluşmaktadır (Bingöl, 2010: 178). • • • • • • • Bilgi toplama ve analiz İşgücü talebini tahmin İşgücü arzını tahmin Tahmin edilen arz ve talebi dengeleme Bütçeye uyarlama Üst yönetimin onayı, nihai İK planı ve uygulama Kontrol ve değerlendirme a. Bilgi toplama ve analiz İnsan kaynakları planlamasının ilk aşamasını, tahmin ve kararlar için gerekli verilerin toplanması ve analiz edilmesi oluşturur. Mevcut durum analizi ile başlayan çalışmada örgütün özellikle İK yönünden güçlü ve zayıf yönleri ile çevresel fırsat ve tehditlerin belirlenmesi söz konusudur (Acar, 2013: 93). 6 Bilgi toplama ve analiz sürecinde, ilk olarak geçmiş veriler ve mevcut durumun analizi ile işe başlanır. Yapılacak bir SWOT analizinde örgütün İK bakımından güçlü ve zayıf yönleri, çevresel fırsat ve tehditler, belirlenmeye çalışılır. Bilgi teknolojilerini çok yoğun olarak kullanan günümüz işletmelerinde bu süreci sağlıklı yürütmek oldukça kolaylaşmıştır. Toplanan veriler, mevcut durumun analizi ile İK arzı, talebi ve ihtiyacına ilişkin tahminlerde ve eylem planlamasında kullanılır. İnsan kaynakları planlamasına ilişkin yapılacak araştırma ve analizlerin kapsam ve içeriği; İnsan kaynakları planlamasının kapsam ve düzeyine, diğer planlama faaliyetleri ile eş zamanlı olarak yapılıp yapılmadığına, planlama döneminin kısaorta-uzun vadeli mi olduğuna ve kullanılacak tahmin yöntemleri vb. ne göre farklılaşır (Acar, 2013: 93). Yapılacak böyle bir çalışmada aşağıdaki sorularla elde edilecek bilgiler kullanılabilir (Bingöl, 2010: 181): • • • • Şu anda hangi işler mevcuttur? Her bir işin diğer işlerle ilişkisi ne şekildedir? Her bir işi kaç işgören yerine getirmektedir? Her bir iş ne kadar önemlidir? b. İşgücü talebini tahmin İşgücü talebi tahmin edilirken bazı noktaları göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Bunlar; örgütün hedefleri, işe alınacak aday sayısı ve beklenen verimlilik düzeyi, çalışanların maliyeti ve çevresel faktörlerdir (Book, 2007: 49-50). Bu çerçevede işgücü talebi tahmin edilmeli ve planlamada talep ve arzın dengelenmesi önem arz etmektedir. Bu talep ve arz arasındaki İnsan Kaynakları Planlaması farkın tanımlanması konusuna özel olarak dikkat edilmelidir. İşgücü planlaması yapılırken dikkate alınması gereken bir diğer konu ise; fazla insan kaynağı/işgörendir. Bir örgütün önemli ya da güçlü yetenekleri çok sayıda personeli/çalışanı olabilir. Böyle bir durumla karşı karşıya kalındığında örgütler çalışanları işten çıkarma ya da belli bir süre sözleşmeye ara verme gibi yöntemleri izleyebilirler. İşten çıkarma örgütlerin finansal güçlük çektikleri, fabrika kapattıkları, teknolojide değişikliğin yaşandığı durumda karşı karşıya kaldıkları bir süreçtir. Yapılan araştırmalara göre; çalışanların %50’sinin çalışma hayatlarında küçülme ya da yeniden yapılanma gibi sebepler nedeniyle işten çıkarıldıklarını göstermektedir (Decenzo ve Robbins, 2005: 75-76). Yukarıda ifade edildiği gibi işgücü talebi tahminin temel amacı, işletmenin gelecekte ne kadar sayıda elemana ihtiyacı olacağının belirlenmesidir. Talebi belirleyen ana unsur ise işletmenin mal ve hizmetlerine olan talebin büyüklüğü ile devamsızlık, işgücü devri, terfi, nakil vb. nedenlerle ortaya çıkan yedek ve ek işgücü açığının doğmasıdır. Gerçekten, üretilmesi planlanan mamule ne kadar talep olacağı bilinmeden herhangi bir planlamanın yapılması sağlıklı sonuç vermeyecektir. Üretim büyüklüğünün artması halinde mevcut işgücüne ek ilave işgücü tedariki söz konusu olacağı gibi, herhangi bir pozisyonda boşalma olması, teknolojik değişimlerle ortaya çıkabilecek nitelikli işgücü ihtiyacı, boşalan pozisyonlara atanan işgücünden arta kalan yeni pozisyonlar, personel devri ve devamsızlık, emeklilik vb. nedenlerle ayrılıklar işgücü talebini etkilemektedir. Tüketici tutum ve davranışlarındaki inanılmaz hızlı değişim, yasal değişiklikler, ulusal ve uluslararası ekonomik yapının yaşanan siyasi ve ekonomik krizlere sert tepki vermesi vb. çokça belirsizliğin olabildiği ekonomik döngüde doğru tahminde bulunmak önem arz etmektedir. İşletmelerde insan kaynağı ihtiyacı farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Bunlar aşağıdaki şekilde özetlenebilir (Kaynak, 1996: 24-48): Gerçek Personel İhtiyacı: İşletmenin amaçlarını gerçekleştirecek işleri fiilen yapabilecek işgücüne olan ihtiyaçtır. Yedek Personel İhtiyacı: Hastalık, kaza, izin vb. kişisel nedenlerle ortaya çıkabilecek kaçınılmaz devamsızlık karşısında işi aksatmayacak işgücüne olan ihtiyaçtır. Ek Personel İhtiyacı: Çalışanın işyerinden tamamen ayrılması sonucu ortaya çıkan işgücüne olan ihtiyaçtır. Yeni Personel İhtiyacı: Yeni ya da ek yatırımlarla büyüyen ve üretimi artan işletmelerin işgücüne olan ihtiyacını ifade eder. Ayrıca işletmelerin Araştırma&Geliştirme çalışmalarını artırmak için ihtiyaç duyacakları işgücü ile organizasyon yapılarını değiştirmeleri sonucu ortaya çıkacak ihtiyaçları da yeni personel ihtiyacı olarak ifade edilebilir. 7 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları İşgücü talebini belirlemek için iki temel yaklaşım kullanılmaktadır. Birinci yaklaşım, örgüt içinde personel talebini hesaplamak, ikinci yaklaşım ise her birimin ihtiyaçlarının ayrı ayrı belirlenmesidir. Her bir birimin ihtiyaçları doğrultusunda İK ihtiyacının sayı ve nitelik olarak belirlenmesi daha uygun olacaktır. Bu aşamada işgücü talebini etkileyen faktörlerinde dikkate alınması önem taşımaktadır. İşgücü talebini etkileyen faktörleri şekil 3’te özetlemek mümkündür. İŞ GÜCÜ TALEBİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER DIŞSAL (ÇEVRESEL) KOŞULLAR ÖRGÜTSEL HEDEFLER, STRATEJİLER VE KOŞULLAR 8 ÜRETİLEN VE ÜRETİLECEK MAL VE HİZMETLERİN HACMİ VE NİTELİĞİ; SATIŞ TAHMİNLERİ İŞ YÜKÜ (Belirli bir dönemde, birey birim veya örgüt düzeyinde yapılması gereken iş ve işlemler toplamı veya iş miktarı) TOPLAM İŞ YÜKÜ BİREYSEL İŞ YÜKÜ Şekil 3: İşgücü Arz ve Talebini Etkileyen Faktörler Kaynak: Adal, Zeki (2014) İnsan Kaynakları Yönetimi, Basılmamış ders notları. Buna göre işgücü talebinin başlıca boyutları ve cevaplanması gereken sorular, aşağıdaki şekilde sıralanabilir (Acar, 2013: 96): • • • • Sayı: Kaç işgörene gerek vardır? Nitelik: Bu işgörenlerin sahip olması gereken bilgi, beceri ve yetkinlikler nelerdir? Yer: Bu işgörenlere, nerede, hangi işlerde ihtiyaç vardır? Zaman-Süre: İşgücü talebi ne zaman ve ne kadar bir süre için söz konusudur? İnsan kaynakları talebi ve ihtiyacını tahmin etmeye yönelik yöntemler aşağıda sıralandığı gibidir: 1. Yargısal Yöntemler • Yönetici tahmini • Delphi tekniği • Nominal grup tekniği • Senaryo analizleri • Kıyaslama İnsan Kaynakları Planlaması 2. Sayısal Yöntemler • Trend analizleri • Regresyon-korelasyon analizleri • Oran analizleri 3. Ayrıntılı Yöntemler • İşyükü analizleri • İşgücü analizleri • Yer planlaması TALEP TAHMİN YÖNTEMLERİ YARGISAL YÖNTEMLER Yönetici Tahmini SAYISAL YÖNTEMLER Uzun Vadeli Tahminler Kısa ve Uzun Vadeli Tahminler Delphi Tekniği Nominal Grup Tekniği Seneryo Analizleri Trend Analizleri İşyükü Analizleri RegresyonKorelasyon Analizleri İşgücü Analizleri Yer Planlaması Oran Analizleri Şekil 4: İşgücü Arz ve Talebinin Tahmini Kaynak: Adal, Zeki (2014) İnsan Kaynakları Yönetimi, Basılmamış ders notları. Yargısal Yöntemler Yargısal yöntemlerde işgücü talebi ve arzı konu ile ilgili uzmanların nitel yargılarına ve öznel tahminlerine göre belirlenir. Bu yöntemlerde geçmiş verilerle birlikte, uzmanlar önemli gördüğü tüm faktörleri planlamaya dahil edebilmektedir. Bu durum yöntemin kullanılabilmesinde bir avantajı olarak değerlendirilebilirken, öznel yargıya dayalı olması, hatalı tahminlere yol açabilmeleri ise başlıca sakıncalarıdır. Yargısal yöntemler içerisinde yer alan tekniklerin kısaca özetlenmesinde yarar görülmektedir (Acar, 2013: 98-100): Yönetici Tahmini: Yöneticiler daha çok geçmişteki deneyimlerine dayalı olarak gelecekteki işgören ihtiyacını tahmin ederler. Üst ve alt düzey yöneticiler tarafından aşağıdan yukarıya ya da yukarıdan aşağıya kademeli olarak da yapılabilir. Delphi Tekniği: Oluşturulan uzmanlar grubunun her bir üyesi gelecekteki talebin ne olacağı konusunda bir araya gelmeksizin tahminler yapar. Bir aracı, tahmini diğer üyelere aktarır. 9 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Her üye tahminini yeniden değerler ve isterse değiştirir. Üyeler arasında belirli bir fikir birliği oluncaya değin sürer. Nominal Grup Tekniği: Uzman ve deneyimli kişilerden oluşan küçük bir grup toplanır. Her katılımcı kendi görüşlerini yazar ve bunu diğer üyelere kısaca sunar, bu görüşler bir tahtaya yazılır. Tüm görüşler alındıktan sonra açıkça tartışılır. Tartışma tamamlandığında gizli oylama ile en çok oyu alan görüş kabul edilir. Senaryo Analizleri: Hat yöneticileri ile İK yöneticileri, işgücü ve çevre analizi verilerine dayalı olarak işletmenin 5 yıl veya daha uzun süreli insangücü ihtiyacını belirlerler. Bu ihtiyacı belirlerken ilgili yöneticiler beyin fırtınası yöntemini kullanırlar. Kıyaslama: Bu yöntemde, sektördeki başarılı işletmelerin insan kaynağı planlaması uygulamaları örnek alınır ve işletme ile kıyaslama yapılarak insangücü ihtiyacı belirlenir. Bunun için sektördeki diğer işletmelerin planlamayı nasıl yaptıkları öğrenilmeye çalışılır. Bunun için danışmanlar ve profesyonel örgütlerden yardım alınabilir. 10 Sayısal Yöntemler İşgücü talebinin sayısal verilere dayalı olarak tahmin edilmesidir. Geçmiş verilerden hareketle gelecek ihtiyaç duyulacak işgücünün tahmini yapılabilir. Bu analizlerden bazıları aşağıda özet olarak verilmiştir (Acar, 2013: 101-102). Trend Analizleri: İşletmede son birkaç yılda meydana gelen istihdam değişimleri incelenerek işletmenin gelecekteki ihtiyaçları tahmin edilmeye çalışılır. İşletmenin tamamında veya bazı bölümlerinde örneğin son beş yılın işgücü sayılarından hareketle gelecek yılların işgücü ihtiyacı belirlenir. Regresyon-Korelasyon Analizleri: Analiz sırasında, işgücü miktarı ile bazı bağımsız değişkenler (çıktı, ürün, satış miktarı, verimlilik gibi) arasında ilişki aranarak işletme için ihtiyaç duyulacak işgücü belirlenmeye çalışılır. Oran Analizleri: Satış hacmi gibi bağımsız bir değişken ile işgören sayısı gibi bir bağımlı değişken arasındaki orana dayalı olarak işgücü talebi tahmin edilir. Örneğin geleneksel olarak bir satış personeli yılda 10.000 TL’lik satış yapıyorsa gelecek yıl 100.000 TL’lik satış için 10 kişi gerekecektir. Ayrıntılı Yöntemler Kısa ve orta vadede insan kaynağı ihtiyacını belirlemeye yönelik sayısal yöntemlerdir. Aşağıda bu yöntemlere kısaca değinilmiştir. İşyükü Analizi: Belirli bir dönemde, birey, birim veya işletme düzeyinde yapılması gereken iş ve işlemler toplamının veya iş miktarının ifade edilmesidir. Yöntemin uygulanmasında İnsan Kaynakları Planlaması öncelikle bireysel işyükü belirlenir. Toplam işyükü bireysel işyüküne oranlanarak gerekli işgören sayısına ulaşılır (Acar, 2013: 103). Formül olarak ifade etmek gerekirse; Gerekli işgören sayısı = Toplam işyükü / Bireysel işyükü Toplam işyükü = standart süre x birim sayısı Özetle; yöntem uygulanırken aşağıdaki aşamalar takip edilir (Adal, 2014): • Öncelikle belirli bir işin yapılması için gerekli olan zaman tespit edilir. • Her bir iş öğesi ve işlem için gerekli standart zaman tespit edilir (işlemin bir kez yapılması için gerekli zaman). • Her bir işlemin tekrarlanış sıklığı belirlenir. • İşlemin bir kez yapılması için gerekli zaman, o işlemin tekrarlanış sıklığı ile çarpılır. • Bu şekilde her bir işlem için gerekli süre belirlendikten sonra bunların toplamı alınarak toplam iş süresine ulaşılır. • Toplam iş süresi bir kişinin günlük azami normal çalışma süresine bölünür ve böylece gerekli insan sayısı bulunur. Bu işlemi sayısal iki örnekle desteklemek gerekirse aşağıdaki örnekleri verebiliriz. A İŞLEMİ 59 dakika X 3 kez tekrar = A işlemi için Toplam süre (177 dk.) B İŞLEMİ 85 dakika X 4 kez tekrar = B işlemi için Toplam süre (340 dk.) C İŞLEMİ 112 dakika X 1 kez = C işlemi için Toplam süre (112 dk.) D İŞLEMİ 50 dakika X 6 kez tekrar = D işlemi için Toplam süre (300 dk.) GEREKLİ TOPLAM İŞ SÜRESİ (GÜNLÜK) (929 dk.) 15 saat 29 dakika : BİR GÜNLÜK YASAL ÇALIŞMA = SÜRESİ 7,5 saat (450 dk.) TEMEL İŞGÖREN İHTİYACI: 2.06 Örnek 1: Şekil Üzerinde Gösterimi Örnek 2: XYZ uluslararası taşımacılık firması yeni yaptığı anlaşma gereği Bağımsız Devletler Topluluğu’na taşımacılık faaliyetlerinde bulunacaktır. Bu sebeple XYZ uluslararası taşımacılık firması sürücü sayısını belirlemek istemektedir. Yapılan anlaşma gereği 24 saat içinde taşımacılığın yapılması ve ayda 1000 sefer düzenlenmesi gerekmektedir. Bir yıllık dönem sonunda hedeflenen sefer sayısı 32.000 olarak belirlenmiştir. Uluslararası sözleşmeler gereği bir sürücü günde en fazla 9 saat araç kullanmakta ve yılda tatiller hariç 210 işgünü çalışma yapabilmektedir. Bu verilerle 11 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları XYZ Uluslararası Taşımacılık firması için gereken sürücü sayısı, yukarıdaki formül yardımıyla hesaplanabilir: Toplam işyükü = standart süre x birim sayısı Toplam işyükü = 1440 dk. x 1000 ad. = 1.440.000 dk. Kişi başı dönemlik planlanan çalışma süresi = 210 x 9 saat x 60 dk. = 113.400 dk. Gerekli işgören sayısı = Toplam işyükü / Bireysel işyükü Gerekli işgören sayısı =1.440.000 dk. / 113.400 = 13 sürücü (yaklaşık) gerekmektedir. Bu işgören sayısı gerçek personel sayısı olup, yedek personel ihtiyacı dikkate alınmamıştır. Bir çalışanın devamsızlık yapacağı, işten ayrılmayacağı ya da çıkarılmayacağı tahminiyle yapılmaktadır. Elbette gerçek iş yaşamında devamsızlığın olması beklenen bir durumdur. 12 İşgücü Analizi: Toplam işgören miktarının belirlenmesinde işgücü analizlerinden de yararlanılır. Devamsızlık ve işgücü devri analizlerinden de yararlanılır. Devamsızlık; işgörenin planlanan zamanda işinde bulunmamasıdır. Devamsızlığın neden olduğu işgücü kaybı öncede ifade edildiği üzere “yedek işgören” ihtiyacıdır. İşgücü devri; belirli bir dönemde işletmede meydana gelen işgören hareketidir. Yani, işten ayrılan ve işe başlayan işgörenlerin yarattığı bir harekettir. İşten ayrılan bir işgörenin yerine yenisinin hemen alınamaması ya da alınabilse bile uyum sürecinde oluşacak performans kaybı “ek işgören” ihtiyacını ortaya çıkaracaktır (Acar, 2013: 105-106). Yedek işgörenin belirlenmesinde aşağıdaki formülden yararlanılabilir: Devamsızlık oranı (DO) = Devam edilmeyen süre (saat) / Devam edilmesi planlanan toplam süre Yedek işgören ihtiyacı (Yİİ) = Gerçek işgören ihtiyacı (Gİİ) x Devamsızlık oranı Örnek 3: Sürücüler için geçmiş dönemlerde devamsızlık oranının %10 olarak gerçekleştiğini dikkate alarak yedek sürücü ihtiyacını hesaplamak gerekirse; Yİİ = 13 x 0,10= 1,3 yaklaşık 1 sürücü Ek işgörenin belirlenmesinde aşağıdaki formülden yararlanılabilir: İşgücü devir oranı (İDO) = Dönem içi çıkış yapan işgören sayısı / Ortalama işgören sayısı Ortalama işgören sayısı (OİS) = (Dönembaşı işgören sayısı (DBİS) + Dönemsonu işgören sayısı (DSİS) ) /2 İnsan Kaynakları Planlaması Örnek 4: XYZ uluslararası taşımacılık firmasında dönemin başında 25 sürücünün bulunduğunu, dönem içinde 15 sürücünün işe alındığını 10 sürücünün işten ayrıldığını varsaydığımızda işletmenin ihtiyaç duyacağı ek işgören sayısı aşağıdaki şekilde bulunur. Dönemsonu işgören sayısı = (25 + 15) – 10 = 30 kişi OİS = (DBİS + DSİS) /2 OİS = 25 + 30 / 2 =27,5 kişi Bu durumda İşgücü devir oranı (İDO) = Dönem içi çıkış yapan işgören sayısı / Ortalama işgören sayısı İDO = 10 / 27,5 = 0,36 Eİİ = 13 x 0,36= 4,7 yaklaşık 5 sürücü Yer planlaması: Örgütsel yapı içerisinde var olan kadro, pozisyon veya mevkilerin sayısından hareket edilerek işgören ihtiyacı belirlenir. Analiz yapılırken örgütte mevcut işler ve bunlara ilişkin iş tanım ve gerekleri hem gerekli işgören niteliklerini, hem de doldurulacak yerlerin sayısını belirlemek için kullanılır. Bu yöntemde, toplam işyükü ile kişi işyükü oranlanması yapılır. Formül olarak ifade etmek gerekirse; Gerekli işgören sayısı (Gİİ) = çalışılacak gün sayısı x yer sayısı x vardiya sayısı / Kişi başına çalışılacak işgünü sayısı Örnek 5: Bir lojistik firmasına ait deponun korunması gerekmektedir. Depo 15.000 m2 alana oturmaktadır. 2 noktada çıkış kapısı 4 noktada güvenlik noktası bulunmaktadır. 3 vardiya güvenlik önlemi alınmalıdır. Yılda bir çalışan tatiller hariç 240 işgünü çalışmalıdır. Gerekli güvenlik görevlisi sayısını hesaplamak gerekirse; Gİİ = 365 gün x 6 yer x 3 vardiya / 240 = ~27 kişi gerekecektir. c. İşgücü arzını tahmin İnsan kaynakları planlaması yapılırken işgücü arzının da tahmini dikkatle değerlendirilmelidir. Planlamayı yapan kişiler içsel ve dışsal arz kaynaklarını dikkate alarak gelecekteki pozisyonlar için ihtiyaç duyacağı işgücünü yukarıda da (Şekil 4) bahsedilen sayısal ve yargısal tekniklerle belirleyebilir. İnsan kaynakları arzı tahmini aşağıdaki aşamalardan oluşur (Aldemir vd., 2004: 54-55): • Mevcut işgücünün envanteri çıkarılmalıdır. Bu sayede mevcut işgücünün sayısı, niteliği, beceri ve yetenekleri belirlenmiş olur. 13 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları • Çeşitli nedenlerle ayrılacak olan işgücü belirlenmeye çalışılır. • Birinci aşamada hazırlanan envantere ek olarak dışarıdan alınacak veya transfer edilecek işgücü belirlenir. Yukarıda ifade edilen bilgiler çerçevesinde yapılacak hesaplamalarla işgücü planlaması ve işgücü arzı tahmini yapılır. İçsel işgücü arzını tahminde, yeniden yerleştirme planlaması ve örgütsel yedekleme şeklinde iki yargısal teknik kullanılmaktadır (Bingöl, 2010: 185-187): • Yeniden Yerleştirme Planlaması: Bir pozisyon boşaldığında listede bulunan işgörenler arasından bu pozisyonun gereklerine göre hazırlanmış olanların en uygunun terfi ettirilmesi suretiyle pozisyonun doldurulmasıdır. 14 • Örgütsel Yedekleme: Yönetsel pozisyonları doldurmak için potansiyeli yüksek işgörenleri hazırlamaya odaklanmış uzun dönemli bir kariyer geliştirme faaliyetidir. Herhangi bir pozisyon boşalmadan önce o pozisyona atanabilecek kişilerden bir aday havuzu oluşturulur. Havuza alınanlar eğitilir ve geliştirilirler. Pozisyon boşaldığında buradan atama yapılır. İçsel işgücü arzı, herhangi bir alandaki işgücü arzını karşılayamıyorsa bu takdirde dışsal işgücü arzının tahminine ihtiyaç duyulur. Bu kapsamda işgücü piyasasında; genel ekonomik durum, yerel pazarın durumu ve mesleki pazarın durumu gibi değişkenler değerlendirilerek işletmenin ihtiyaç duyacağı işgörenlerin dışarıdan sağlanmasına yönelik çalışmalar yapılır. d. Tahmin edilen arz ve talebi dengeleme İşgücü talep ve arzı tahmin edildikten sonra talep ile arzın karşılaştırılması yapılarak ikisi arasında farklar varsa nedenleri araştırılır ve çözüm üretilir. İçsel işgücü arz eksikliği olduğunda; yeni işgücü tedariki yoluna gidilir. Bunun için internetten yararlanma, özendirici ücret, çeşitli ödüller, esnek çalışma saatleri, özel eğitim programları vb. yollarla işgören adayları işletmeye çekilebilir. İçsel işgücü arz fazlalığı var ise; bu durumda fazla işgücünün maliyeti, elden çıkarmanın maliyeti, işgücünün kullanımında değişikliğe gitme, işletme amaçlarında değişikliğe gidilip gidilemeyeceği hususları birlikte değerlendirilir. Değerlendirme sonucunda haftalık çalışma saatlerinin azaltılması, erken emeklilik, işten çıkarma gibi yöntemlere başvurularak arz fazlalığını gidermeye yönelik çalışmalar başlatılabilir (Bingöl, 2010: 190-191). Günümüzde birçok örgüt, farklı pozisyonlar tanımlayarak hem para tasarrufu yapmakta hem de esnekliklerini arttırmaktadırlar. Örgütler bu amaca hizmet ederek arz ve talebi dengelemeyi amaçlamaktadırlar. Burada ifade edilen pozisyonlar; yarı-zamanlı çalışan, geçici çalışan, sözleşmeli çalışan olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde geçici işçi olarak tanımlanan İnsan Kaynakları Planlaması çalışanlar; sekreterlik, hemşirelik, bilgisayar programcılığı, pazarlama, eğitim ve hatta yönetici konumunda çalışabilmektedirler (Mathis ve Jackson, 2008: 86). e. Bütçeye uyarlama Bu aşamada bütçe olanakları değerlendirilerek işe alınacak yeni işgörenin ya da işten ayrılacak bir işgörenin işletme için doğuracağı maliyet dikkate alınmaktadır. Bütçe uygulaması kısıtları dahilinde işgücü planlamasında nitel ve nicel değişikliğe gidilebilecektir. f. Üst yönetimin onayı, nihai İK planı ve uygulama Yukarıda ifade edilen beş adımın sonunda tamamlanmış insan kaynakları planlaması üst yönetimin onayı ile birlikte birim yöneticileri ve eğer işyeri sendikaya bağlı ise sendika ve işçi temsilcileri ile paylaşılabilecek ve uygulamaya alınabilecektir (Bingöl, 2010: 190-191). g. Kontrol ve değerlendirme İnsan kaynakları planlarının kontrolü ve değerlendirilmesi, yapılan çalışmanın etkinliği ve doğruluğu belirlenecek çeşitli kriterlerle gözden geçirilmeli varsa düzeltilmesi gereken hususlar dikkatle saptanmalı ve düzeltici önlemler alınmalıdır. İnsan kaynakları planlamasının etkinliğini değerlendirebilmek için belirli ölçütlerin saptanması gerekmektedir. Bu ölçütler aşağıdaki şekilde sıralanmaktadır (Aldemir vd., 2004: 61) : • • • • • • • • Verimlilik ölçütleri İnsan kaynakları maliyetleri İnsan kaynakları sayıları İnsan kaynakları hareketleri Aday bulma ve seçme oranları Boş pozisyonları doldurmakta geçirilen zaman Terfi ve transfer oranları Tutum araştırma sonuçları. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Planlaması Sürecine İlişkin Vakalar Bu bölümde Türkiye’de lojistik sektörünün öncü firmalarından ikisinde insan kaynakları planlaması süreci ilgili işletmelerin İnsan Kaynakları Müdürü söylemleriyle aktarılmaktadır. Örnek Vaka 1: İşletmenizde insan kaynakları planlaması süreci nasıl yürütülmektedir? Uygulamada şirketimizde yılda bir kez stratejik planlama toplantısı yapılmaktadır. İnsan kaynakları planlama sürecine buradan başlanmaktadır. Geçmişten gelen kültür olup sürdürülebilirliği sağlanmıştır. Yapılan stratejik planlama toplantısına katılım oldukça yüksektir. Bu toplantıya tüm müdürlerle beraber yönetmenler ve iş sorumluları da katılıyor. Hep beraber geçmiş dönem rakamlarımızı konuşuyoruz. O döneme kadar olan mali 15 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları tablolar sunuluyor. Buradan hareketle oradaki rekabet durumumuz, pazar payımız, müşteri analizlerimiz, rakiplerimiz ne yapıyor bunlar sunuluyor. İlk gün her şey genel bir perspektifte değerlendiriyor. Bu strateji toplantısının hemen akabinde yani ikinci günün de biz neler yapmalıyız? Kuvvetli yönlerimiz nelerdir? Risklerimiz neler? Fırsatlarımız neler gibi bütün bunların hepsi tartışılmaktadır. Sonunda bir strateji haritamız ortaya çıkmaktadır. Harita ortaya çıktığında hedeflerimizi konuşabiliyoruz. Örneğin; bize diyorlar ki finansal boyutta karlılığa odaklanılacak, genel giderler düşürülecek, operasyonel boyutta proje işlerine ağırlık verilecek vb. bütün bölümlerin hedeflerini bunlara göre oluşturuyor, bütün bütçelerimizi bunlara göre yapıyoruz. Rakamsal boyutta İzmir diyor ki bana bu sene bu bütçeyi ve bu hedefi verdiler. Bu hedef bu bütçeyle gerçekleştireceksin bu hedefi gerçekleştirebilmek için şu kadar ciro yapmam lazım bu ciroyu yapabilmem için de benim uluslararası nakliye de benim bu kadar büyümem lazım depoda bu kadar büyümem lazım. İlaveten şöyle bir iş almam lazım proje yüküne girmem lazım gibi planlama yapıyor. Bu hedefleri gerçekleştirebilmek için müdür pozisyonunda bir uzman pozisyonunda bir ve üç kişide operasyoncu bulmamız lazım. Bu bölümde iki tane daha yurtdışı nakliye elemanı oluşturmamız lazım diyor. Bütün hepsi planlanıyor ve önümüze geliyor bunların hepsi bu şekilde ortaya çıkıyor. 16 Yılda bir kere strateji planlama yapılıyor ve yılda bir kere balance scorecard’ın sonuçları gözden geçiriliyor ağırlandırmalıkları yapılıyor bütçe yapılmaya başlanıyor. Örneğin 2014 bütçesi ortaya çıktığında bütçe uygulanmaya başlanıyor. Her ay kontrol ediliyor. Ne yapılıyor ne kadarı tutturuldu şeklinde hem bütçe hem de strateji haritası üzerindeki veriler kontrol ediliyor. Biz İK olarak ne yapıyoruz? Altıncı ayda başlıyoruz çalışmalara görüşmeler yapıyoruz. Balance scorecard sonuçlarını bireylere indirgiyoruz bölüme indirgemiştik sonra bölüme bireye indirgeniyor. Ne oldu performansınız düştü bak havuzdan çıktın bittin gibi sene sonuna kadar böyle devam ediyor. Örnek Vaka 2: Lojistik sektöründe insan kaynakları planlaması süreci nasıl takip edilmektedir (varsa mavi yakalı, beyaz yakalı çalışanlara ilişkin farklılıklar)? İnsan kaynakları süreçlerini yönetirken sektörel gelişmelere uygun bir biçimde gözden geçirmeye, yapılandırmaya ve değerlendirmeye dikkat ediyoruz. Kurumlar için en önemli varlık insan kaynağıdır. İnsan kaynakları planlaması yapılırken, şirketin gelecekte ihtiyaç duyacağı personelin nitelik bakımından önceden belirlenmesine ve bu ihtiyacın nasıl ve ne derecede karşılanabileceğinin saptanmasına dikkat ediyoruz. Her geçen gün uzman personele ihtiyacımız daha da artmaktadır. Bu amaçla ya uzmanlaşmış personel işe alınmakta ya da mevcut personelin belirli bir maliyet karşılığında eğitilmesi yoluna gidilmektedir. İhtiyaçların belirlenmesi ve bu ihtiyaçlara ulaşılacak yolların belirlenmesi, İnsan Kaynakları Planlaması maliyet - performans etkileri ve analizleri de göz önüne alınarak yapılmaktadır. İşgücü talebi ya da arzı nasıl tahmin edilmektedir, genellikle kullanılan yöntem ya da yöntemler hangileridir? Tercih edilme nedeni ne olabilir? İşletmemiz sürekli bir büyüme süreci içerisindedir. Bu doğrultuda oluşabilecek personel istihdamını öngörüp süreçlerimizi önceden başlatıyoruz. Personel istihdamında kullandığımız birçok kaynak var ve bunlardan faydalanıyoruz. Sektörümüzdeki en önemli sorun uzman personel bulamıyor olmak. Öngöremediğimiz istihdam süreçlerinde ise uzman kadro bulmakta ve pozisyonu kapatmakta zorlanabiliyoruz. Lojistik bölümü öğrencilerine staj kolaylığı sağlıyoruz ve bu öğrenciler için global bir kuruluşta kendilerini geliştirmek için imkan sağlamak istiyoruz. Sağladığımız bu imkan mezun olduklarında ise kendileri için bir iş fırsatına dönüşebiliyor. 17 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları KAYNAKÇA Acar, Ahmet Cevat (2013) İnsan Kaynakları Planlaması ve İşgören Seçimi, Ömer Sadullah ve vd., İnsan Kaynakları Yönetimi içinde, 6.Baskı, İstanbul: Beta. Adal, Zeki (2014) İnsan Kaynakları Yönetimi, Basılmamış ders notları. Akçakaya, Murat (2010) İnsan Kaynakları Yönetimi, İnsan Kaynakları Planlaması, Norm Kadro Uygulaması, Ankara: Adalet. Akova Orhan, Mehmet Sarıışık ve Atilla Akbaba (2007) Seyahat Acentalarında İşgören Bulma ve İşgören Seçme Yöntemlerine Yönelik Bir Araştırma, KMU İİBF Dergisi, Aralık Sayısı, Aldemir Ceyhan, Alpay Ataol ve Gönül Budak (2004) İnsan Kaynakları Yönetimi, 5. Baskı, İzmir : Fakülteler Kitabevi. Armstrong, Michael (2009) Armstrong’s Handbook of Human Resource Management Practice,Philadelphia: Kogan Page. 18 Bingöl, Dursun (2010) İnsan Kaynakları Yönetimi, 7.Baskı, İstanbul: Beta. Çetin, Canan ve Esra Dinç Özcan (2014) İnsan Kaynakları Yönetimi, İstanbul: Beta. DeCenzo A. David , ve P. Stephen Robbins (2005) Fundamentals of Human Resources Management, America: John Wiley & Sons. Demir, Cengiz ve Berrin Güzel (2005) Planlama, Cengiz Demir (Ed.), Konaklama İşletmelerinde İnsan Kaynakları Yönetimi: İlkeler ve Uygulamalar içinde, Ankara: Nobel. Kaynak, Tuğray (1996) İnsan Kaynakları Planlaması, 2.Baskı, İstanbul: Alfa. Mathis L.Robert ve John H. Jakson (2008) Human Resource Management, 12. Baskı, USA: Thomson Learning Academic Centre. Sabuncuoğlu, Zeyyat (2005) İnsan Kaynakları Yönetimi, 2.Baskı, Bursa: Alfa Aktüel. Stredwick, John (2008) An introduction to Human Resource Management, Oxford: Elsevier Buuterworth-Heinemann. Course Book (2007) Business Essantials (Supporting HNC/HND and Foundation Degrees), Human Resource Management London: BPP Learning Media Ltd. 19 20 İnsan Kaynakları Tedarik ve Seçimi İNSAN KAYNAKLARI TEDARİK VE SEÇİMİ Baki Aksu 2 1. İnsan Kaynakları Tedariki İnsan kaynakları birimi, işletmenin başarısı için önemli görev üstlenen birimlerden biridir ve kurumsallaşan işletmeler giderek bu birimin başarılı çalışmalarına daha çok ihtiyaç duymaktadır. İşletme amaçlarının başarıyla gerçekleştirilebilmesi insan kaynağının rasyonel değerlendirilmesi ile mümkün olabilmektedir. Özellikle 1950’li yıllardan itibaren işletmeler, insan kaynağının, işletmelerin verimliliği ve etkinliği üzerindeki etkisini fazlaca gündemlerinde tutmaktadırlar. Bu nedenle doğru insanların doğru işlerde çalıştırılabilmeleri adına nitelikli işgücünün tedariki ve seçimi temel stratejilerden biri olmuştur. İnsan kaynağı tedariki; şu andaki ve gelecekteki işgücü ihtiyacını karşılamak için optimum sayıda ve nitelikte adayları araştırıp bulma, başvuruda bulunmalarını sağlama ve bir aday havuzu olarak tanımlanmaktadır (Bingöl, 2010: 200). Tanımda ifade edilen optimizasyon yani yeterli sayıda personel gereksinimi yapılacak iş analizleri ile ortaya konulabilir. İş analizi insan kaynakları yönetiminin en temel bilgi toplama aracıdır ve etkili bir biçimde yürütüldüğünde sonuçlarından geniş ölçüde yararlanılabilir (Gürüz ve Yaylacı, 2004: 101). Bu analizle işletmelerdeki işler tanımlanır, iş ve görev tanımları yapılır, işi yapacak kişi sayısı belirlenir ve kişinin sahip olması gereken özellikleri belirlenir. Aday havuzunun oluşturulabilmesi ve potansiyel işgörenlerin işletmeye çekilmesinde üç önemli faktör rol oynamaktadır (Gök, 2006: 36): • İşletmenin işgöreni cezbetmesi, • İşi çekici kılan özelliklerin var olması, • Aday işgörenin işletmeye başvurusunu olumsuz etkileyecek koşulların ortadan kaldırılması. Aday araştırma ve bulma işlevini özellikle orta ve büyük ölçekli işletmelerde İK birimi yerine getirir. İşletmeler küçüldükçe bu işlev, işletmede görevlendirilen bir kişi ya da işletme sahibi tarafından yerine getirilir. Aday bulma süreci, birim yöneticilerinin işgören talebinde bulunmalarıyla başlar. Birim yöneticisi bir planlama sonucunda ihtiyaç duyduğu personeli bir talep formu ile birlikte İK birimine zamanında iletir. Talebin zamanlaması şunun için önemlidir. Her zaman aday havuzunda istenen sayıda ve nitelikte aday bulunamayabilir bu durumda İK birimi adayların işletmeye başvurularını sağlaması gerekebilir. Formda hangi tarihte hangi işler için kaç kişiye ihtiyaç olduğu, ihtiyacın nedenleri veya gerekçeleri, adaylarda aranan nitelikler vb. bilgiler 2 Doç. Dr., Beykoz Lojistik Meslek Yüksekokulu, [email protected] 21 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları yer alır. Süreç örgüt içinden ve dışından adayların araştırılması ile devam eder ve adayların işletmeye başvurmaları ile sona erer. Gratton (2004) Tesco gibi şirketlerin işe başvuran adayların başvurularını sınıflandırmada ve mevcut çalışanlarının belirli yetkinliklerine göre sınıflandırılmasında ne kadar başarılı olduğunu vurgulamaktadır. Tesco gibi firmalar farklı pazar segmentlerini tanımlamada, ürünlerini geliştirmede, paketlemede ne kadar titizlikle çalışıyorlarsa, iş başvurularını ya da çalışanlarını yetkinliklerine göre sınıflandırılırken de aynı titizliği göstermektedirler (Torrington, Hall ve Taylor, 2008 : 55-56). İnsan kaynakları uzmanları işe alım sürecinde yer alan seçim mülakatlarını belirlemektedirler. Buna örnek olarak insan kaynakları uzmanlarının adaylara işe alım sürecinde tam olarak neler yaşanacağını anlatmaları ve adayları sürece daha hakim olmalarını sağlayacak bilgilerin verilmesi örnek verilebilir. Burada amaç insan kaynakları uzmanlarının adaylara “Bu işin sorumlusu benim, ne yapmakta olduğumu biliyorum, bana güvenebilirsiniz” mesajını vermeleridir. İşe alım sürecinde, insan kaynakları uzmanlarının dikkat etmeleri gereken bazı unsurlar vardır. Bu unsurlar(Torrington vd.2008: 55-56). 22 • Konuşmaya ilk başlamak, • Kendine güvenli ve rahat olmak, • Adayı stresten uzaklaştıracak ve cevabı adayın işe alımını etkilemeyecek soruların sorulması, • Sürecin nasıl ilerleyeceğini adaya anlatmak, • Adayın verdiği cevapların doğru anlaşılıp anlaşılmadığının kontrolünü yapmak. İnsan Kaynakları Tedarik ve Seçimi Tablo1: Personel İstek Formu PERSONEL İSTEK FORMU Bölüm CİNSİYET Erkek Yaş Kadın Görev Unvanı Medeni Durum Eğitimi İşe Başlama Tarihi İş Deneyimi ve Süresi Bilgisayar Bilgisi Yabancı Dil Bilgisi İş İçin Gerekli Diğer Özellikler Görevin Tanım ve Kapsamı ÖNEREN BÖLÜM YETKİLİSİ İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİCİSİ Tarih: Tarih: 23 ONAYLAYAN GENEL MÜDÜR Tarih: İmza: İmza: İmza: Kaynak: Sabuncuoğlu, Zeyyat (2005) İnsan Kaynakları Yönetimi, 2.Baskı, s.81, Bursa: Alfa Aktüel. Aday bulma, hem işgören seçimi hem de diğer İKY işlevleri açısından son derece önemlidir. Bir işletmenin insan kaynaklarının kalitesi, büyük ölçüde aday bulma işinin başarısı ile doğru orantılıdır. Optimum sayıda ve uygun özelliklerde adayın tedarik edilememesi, boş pozisyonların doldurulamaması veya işin gerektirdiği niteliklere yeterince sahip olmaması verim düşüklüğü yanında; eğitim ve ücret maliyetlerinin, işgücü devrinin, iş kazalarının ve arızalarının artması; motivasyon ve iş tatmininin düşmesi, denetim giderlerinin yükselmesi, işten ayrılma vb. gibi olumsuz sonuçlara da neden olacaktır (Acar, 2013: 114). Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Yukarıda geniş bir perspektifle amacı ve kapsamı belirtilen tedarik sürecinin daha özel amaçları aşağıda özetlenmektedir (Bingöl, 2010: 201): • İnsan kaynakları planlaması ve iş analizi faaliyetleri sonucu işletmenin şimdiki ve gelecekteki işgücü ihtiyaçlarını belirleme, • Başvurular içerisinden nitelikli olmadığı anlaşılanları ayıklayarak seçim sürecinin başarı şansını artırma, • Nitelikli işgören havuzunu en az maliyetle genişletme, • İşe başvuranların kısa sürede işletmeden ayrılma olasılığını azaltma, • Kısa ve uzun dönemli örgütsel ve bireysel etkinliği artırma, • Uygulanabilecek tedarik tekniklerinin ve işgören tedarik kaynaklarının etkinliğini değerlendirme. 1.1. Aday ve İşgören Sağlamayı Etkileyen Faktörler 24 İnsan Kaynaklarının organizasyondaki değişiklikleri yönetmesi söz konusudur. Organizasyonun karşılaştığı bazı değişiklikler ve zorluklar çalışanları da etkilemektedir. Organizasyonun karşı karşıya kaldığı çevre ve organizasyonun yöneticileri de sürekli değişmektedir. İnsan kaynakları yönetimini etkileyen en önemli güçlerden bir tanesi işletmelerin globalleşmesidir. Uluslararası anlamda kaynak bulma ve global rekabet baskısı bu globalleşmenin göstergesidir. Diğer zorluklar ise; ekonomik güçlerdeki değişim, teknolojideki hızlı büyüme olarak sıralanabilir. Teknolojideki ve ekonomik güçlerdeki bu değişim insanların iş yapış şeklini de etkilemektedir. Çalışanların demografik özelliklerindeki değişiklikler yönetimi etkilemektedir. Bunun sebebi, çalışanlardaki farklılığın artması bu anlamda belirleyici bir faktördür (Mathis ve Jackson, 2008: 10-11). Yukarıda ifade edildiği üzere aday ve işgören sağlamayı etkileyen çok sayıda faktör vardır. İşgören tedarik ve seçim faaliyetleri, bu faktörlerin olası etkileri göz önünde bulundurularak planlanmalı ve gerçekleştirilmelidir. Bu faktörleri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz (Acar, 2013: 114): • • • • • • • • • • Genel ekonomik koşullar, Piyasadaki işsizlik oranı ya da işgücü yetersizliği, Yasal düzenlemeler ve hükümet politikaları, Örgüt büyüklüğü ve büyüme eğilimi, İşgücü planları ve işin özellikleri, İK politika ve uygulamaları, Sosyokültürel faktörler, Demografik faktörler, Çevresel duyarlılık, Teknolojik gelişmeler. İnsan Kaynakları Tedarik ve Seçimi 1.2. İşgören Adayı Tedarik Kaynakları ve Yöntemleri İşletmeler işgören gereksinimlerini, işletmenin içinden veya dışından karşılayabilirler. İç kaynaklardan karşılanması, terfi ya da nakil yoluyla olur. Dış kaynaklardan yararlanma dediğimizde akla gelen kaynaklar; her düzeyde ve alanda okullar, rakipler ve diğer işletmeler, işsizler, kendi hesabına çalışanlar, emekliler, ev kadınları ve öğrenciler, taşeron işletmeler vb. şeklindedir (Bayraktaroğlu, 2006: 61-62). Her iki yöntemin de kullanıldığı günümüz işletmecilik dünyasında hangi yöntemin öncelikle kullanılacağı işletmelerin politikalarına göre belirlenmektedir. Her iki yöntemin üstünlükleri ve zayıflıkları olduğundan işletmeler bu durumu değerlendirerek hangi yöntemle işgören tedarikini gerçekleştirecekleri kararını vermektedirler. Tablo 2: Tedarik Kaynaklarının Avantajları ve Dezavantajları Tedarik Kaynakları Avantajlar İç Kaynaklar • Terfi ettirilen kişinin morali genelde yüksek olur. • İşletme, adayların yeteneklerini daha iyi değerlendirebilir. • Bazı işler için işe alım masrafları daha düşüktür. • Süreç, iyi bir performans için bir motivasyon aracıdır. • Süreç, terfilerin birbiri ardına gelmesine yol açar. • İşletme çalışanların işe alımını yalnızca başlangıç aşamasında yapar. Dezavantajlar • İşletmede benzer özelliklere sahip çalışanlar ile boş pozisyonları doldurmak bazı olumsuz sonuçlar doğurabilir. • Terfi edilmeyen çalışanların morali bozulabilir. • Çalışanlar terfi edebilmek için politik kavgalara karışabilirler. • Bir yönetim geliştirme programına ihtiyaç vardır. 25 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Dış Kaynaklar • Yeni kan yeni perspektifler getirir. • Yeni çalışanları eğitmek daha ucuza mal olur ve daha az zaman alır, çünkü bu kişiler daha önce dışarıda tecrübe edinmiştir. • İşle yeni alınan kişinin şirkette politik destekçiler grubu olmaz. • İşe yeni alınan kişi, yeni endüstri anlayışları getirebilir. • İşletmeye ya da işe uygun biri seçilmeyebilir. • Süreç, işletme içinde gerçekleşmişse bu iş için seçilmeyen kişilerin morallerinin bozulmasına yol açar. • İşe yeni alınan kişinin işe alışması ve oryantasyon süreci uzun olabilir. Kaynak: Çetin, Canan ve Esra Dinç Özcan (2013) İnsan Kaynakları Yönetimi ,s.58, İstanbul: Beta. 26 a. İç kaynaklar Boş pozisyonların doldurulmasında işletme içi kaynaklara başvurmanın sağladığı avantajlardan en önemlisi adayların kolayca bulunmasıdır. Bununla birlikte tüm çalışanlara işletme içinde kariyer imkanlarının varlığının da gösterilmesi açısından iç kaynaklardan tedarik önem arz etmektedir (Çetin ve Özcan, 2013: 59). İşletme içinde boşalan bir pozisyona işletme içi kaynaklardan terfi ya da nakil yöntemiyle işgören tedariki, işletme içi çalışanlara kariyer fırsatları yaratmanın yanında, motivasyon ve performans artışına, kuruma bağlılık vb. açıdan oldukça önemlidir. İşletme içi kaynaklardan İşgören tedariki yapılacaksa, işletme içi iş duyurusu ve başvuru programlarından yararlanılabilir. Ayrıca iç kaynaklardan aday bulmada; işletme veritabanları, işgören beceri envanterleri, personel kayıtları, yedekleme planlaması gibi araç ve imkanlardan önemli derecede yararlanılmaktadır. Son yıllarda işletmelerde insan kaynakları bilgi sistemleri kullanımı oldukça artmıştır. İşgücüne ait tüm nitel ve nicel veriler bu sistemlerde depolanabilmekte, ihtiyaç duyulduğunda çok hızlı bir değerlendirme ile boş pozisyonların gerektirdiği nitelikte insan kaynağının işletme havuzunda var olup olmadığı belirlenmektedir. Kurumsallaşmış işletmelerde bu süreç yetenek havuzları oluşturularak planlı bir şekilde sürdürülmektedir. Yukarıda ifade edildiği üzere iç kaynaklardan yükselme (terfi) ya da yatay geçiş nakil) yöntemiyle işgören tedariki yapılabilir. Bu durum bazı toplu sözleşmelerin anlaşma hükümleri arasında yer almakta ve mevcut işgücünün bu anlamda önü açılabilmekte ve çalışanlar bulundukları işletmelerde kariyer beklentilerine de yanıt bulabilmektedirler. Bu yöntemleri İnsan Kaynakları Tedarik ve Seçimi uygulanabilme esaslarını biraz daha açmakta yarar görülmektedir. i. Yükselme (Terfi) Yükselme ya da terfi; bir işgörenin bulunduğu pozisyondan, daha üst düzey sorumluluk gerektiren bir pozisyona geçmesidir. Terfi uygulamasında kıdem, işgörenin başarısı ve kişilik özellikleri, kişinin potansiyeli vb. önemlidir. Bu terfi kişiye ücret ve saygınlık sağlayacaktır. Bu durum terfi eden kişinin motivasyonuna olumlu yansıyacağı gibi diğer kişilerin de benzer bir beklenti içerisine girmesini sağlayacaktır. Bu durum işletme içinde genel motivasyonu artıracaktır. Bu yöntemin üstünlüğüne karşın zaman zaman sorunlar doğurabileceği de dikkatten kaçırılmamalıdır. Üst pozisyona geçecek kişi gerekli yöneticilik niteliğini henüz kazanmamış olabilir, üst pozisyona geçme nedeniyle alt pozisyonlarda boşluğu dış kaynaklardan doldurma zorunluluğu ortaya çıkabilir, bazen de yıllara dayalı arkadaşlıklar vb. nedenlerle sübjektif kararlar verilebilir (Sabuncuoğlu, 2005: 83). ii. Yatay Geçişler (İç Transferler) Bir işletmede bir pozisyonda boşluk doğduğunda ücret, yetki ve sorumluluk bakımından aynı nitelikte bir kişinin bu pozisyona kaydırılması yatay geçiş kavramıyla ifade edilebilir. İşletme içi kaynaklardan pozisyon doldurulacağı için hem uyum sorunu olmayacak hem de daha ucuz bir yöntemle sorun çözümlenmiş olacaktır. Buna karşın, pozisyonu boşalan kişinin pozisyonuna yeni eleman bulunması gereği, yatay geçiş yapan kişinin uyum süreci çeşitli sorunlar da yaratabilir (Acar, 2013: 120; Sabuncuoğlu, 2005: 84). b. Dış kaynaklar İşletmeler içi kaynaklardan her zaman istedikleri işgücünü tedarik edemeyebilirler ya da işgücü tedariki için dış kaynakları tercih edebilirler. Dış kaynaklardan işgücü tedariki pahalı bir yöntem olmasına karşın, işletmeye kazandıracağı yeni bakışlar ve çeşitli iş deneyimlerine sahip kişileri sağlaması açısından önemlidir. İnsan kaynağının tedarik edilebileceği dış kaynak merkezleri aşağıdaki gibidir (Acar, 2013: 122): • Her düzeyde ve alanda liseler ve üniversiteler: Özellikle mesleki eğitim veren liseler ile üniversiteler işgücü tedariki için önemli bir işgücü kaynağıdır. Son yıllarda lisansüstü eğitimlerle insangücü kaynağının niteliği artmaktadır. • Rakipler ve diğer firmalar: Genellikle henüz tam olarak kurumsallaşmasını sağlayamamış işletmelerde işgücü devir oranı yüksektir. Yetişmiş işgücü bulma açısından bu kaynak önemlidir. Çalışanlar bulundukları işletmelerde aldıkları ücreti azımsayabilirler, çalışma koşulları uygun olmayabilir ya da çalışan çeşitli nedenlerle mutlu değildir. Bunların transferi kolaylıkla mümkün olabilmektedir. • İşsizler: Bir işte çalışmayan kişi işsizdir ve bulabileceği işe girebilecek adaydır. 27 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları • Kendi hesabına çalışanlar • Diğer kaynaklar: Yukarıda ifade edilen kaynakların dışında çeşitli kurslar, resmi kurumlarca desteklenmiş özel kurslar ile yurtlar, bakımevleri gibi sosyal kuruluşlar insan kaynağının tedarik edilebileceği kaynaklardır. Yukarıda ifade edilen kaynaklara ise aşağıdaki yöntemlerden biri ya da birkaçı ile ulaşmak mümkündür (Acar, 2013: 122-128; Çetin ve Özcan, 2014: 59-61): 28 • İnternet aracılığı ile ulaşma: Son yıllarda dış kaynak işgücüne ulaşmanın en kolay yolu ve en çok tercih edileni internetle adaylara ulaşmaktır. Bunun için çok sayıda işletme kurulmakta ve işletme ile aday arasında aracılık yapmaktadır. Benzer yöntemle işletmelerde kendi web sayfalarında çeşitli duyurularla adaylara kolaylıkla ulaşmaktadırlar. • İş duyuruları (ilanlar): İnternet duyuruları gibi aday bulmada kullanılabilecek yöntemlerin en önemlilerinden biridir. Gazete, dergi, televizyon, radyo vb. gibi yazılı ve görsel kaynaklar çeşitli iş duyurularının yayınlanabildiği mecralar olup işgücü adaylarına ulaşmanın önemli bir aracıdır. • Kendiliğinden başvurular: İş arayan kişilerin mektup, e-mail gibi araçlarla ya da bizzat kendilerinin işletmeye giderek yaptığı başvurulardır. Bu yöntemde adaylar hazırladıkları CV’lerle ilgili işletmelere ulaşabilmektedirler. • Mevcut işgörenlerin tavsiyeleri: Zaman zaman işletme yöneticilerinin istekleriyle zaman zamanda kendi duyumlarıyla işletmede çalışan işgörenler akrabalarını ya da tanıdığı arkadaşlarını işletme yöneticilerine tavsiye ederler. Bu yöntem sıklıkla kullanılan ve doğru insanı bulmada önemli yöntemlerden biridir. • Resmi veya özel iş ve işgören bulma kuruluşları: Ülkeler, genellikle iş arayan işletmelerle, işgörenleri buluşturan resmi kurum niteliğinde iş bulma kurumları kurarlar. Ülkemizde de benzer bir kurum, İş ve İşçi Bulma Kurumu adıyla 1946 yılından bu yana hizmet etmektedir. Resmi kurum yanında çok sayıda özel istihdam kurumları kurulmaktadır. Bu işletmeler bedeli karşılığı işletmelerin ilanlarını duyurmakta ve aday bulunmasını kolaylaştırmaktadırlar. • Okullar, üniversiteler ve okul ziyaretleri: İşletmelerin birçoğu bu tür eğitim kurumu yöneticileri ile iletişime geçmekte ve bu sayede akademik ve uygulama deneyimi olan başarılı öğrencileri tespit ederek kendi işletmelerine işe almak adına bir çabanın içerisindedirler. • Staj uygulamaları: Çoğu ülkelerde olduğu gibi ülkemizde çoğu mesleki eğitim kurumlarında staj uygulaması zorunla hale gelmiştir. İşletmeler staj süresinde işletmelerine kabul ettikleri öğrencileri aday işgören gibi düşünmekte ve mezuniyetlerinde işletmelerinde istihdam edebilmektedirler. Vakıf Üniversitelerinin ve bağımsız meslek yüksekokullarının kuruluşu ile birlikte üniversiteler ve meslek yüksekokulları kurumsal olarak stajları ve mezuniyet sonrası istihdam süreçlerini takip etmekte ve bunun için birimler oluşturmaktadırlar. İnsan Kaynakları Tedarik ve Seçimi • Telefonla aday bulma: Bu yöntemde telefon açılarak adaylara ulaşma yoluna gidilmektedir. Doğrudan ya da daha hızlı ulaşmak hedeflenmektedir. Aday hakkında daha fazla ön bilgi almayı sağlayabilen bir yöntemdir. c. İşgören Temininde Alternatif Yollar İşgören temin ve seçimi denildiğinde ilk akla gelen işletmelerin tam-gün esasına göre sürekli olarak çalıştıracağı işgörenleri seçmesidir. Ancak son zamanlarda alternatif bazı uygulamalar yaygınlaşmıştır (Acar, 2013: 129): • Geçici işgören istihdamı: İşletmelerin kısa süreli olarak doğrudan ya da bu konuda hizmet veren işletmelerden sağladıkları elemanlarla işgücü ihtiyacını karşılamalarıdır. • İşgören kiralama(leasing)/işgören taşeronluğu: İşletmeler son yıllarda ekonomik krizlere karşı daha esnek olabilmek, maliyetleri düşürebilmek vb. nedenlerle sendikalar sıcak bakmasa da dış kaynaklardan yararlanma(outsourcing) yoluna çokça gitmektedirler. Özellikle temizlik, yemek, güvenlik ve servis hizmetleri bu yollarla sağlanabildiği gibi üretimin çeşitli aşamalarında ve bazı projelerde de bu usulle işgören kiralamasına gidilmektedir. Devlet resmi kurumları da çeşitli hizmet alanlarında bu yöntemi uygulamayı sürdürmektedirler. • Bağımsız çalışanlar ve esnek çalışma sistemleri: Kısmi süreli (part-time) çalışma, çağrı üzerine çalışma ve bilgi teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte de evde çalışma, tele çalışma vb. gibi adlarla esnek çalışma sistemleri özellikle 2000’li yıllardan itibaren konuşulan ve uygulanan yöntemlerden biridir. • Uluslararası piyasalarda işgören sağlama: Küresel dünyada işletmeler artık uluslararası ve çok uluslu işletmeler niteliği kazanmıştır. Bu gelişmeyle beraber merkezi Türkiye olan bir işletme bir dünya ülkesinde bağımsız ya da o ülkenin bir işletmesi ile ortaklık kurarak bir işletme yatırımı yapabilir. Bu durumda yatırım yapılan ülkenin işgücünden yararlanarak işgören tedariki yapılabilmektedir. Ya da tersi durumda Türkiye’de açılan ve uluslararası nitelikte bir işletme işgücü kaynağını Türkiye’deki işgören piyasasından tedarik yoluna gidebilecektir. d. İnsan Kaynağını Bulma Sürecini Etkileyen Faktörler Yöneticiler, işletmelerinde doğacak açık pozisyonlara işgücü tedarik ederken iç ve dış kaynaklardan birini ya da iki yöntemi birlikte kullanmayı tercih edebilirler. Ancak, bu uygulama sırasında çeşitli kısıtlarla da zaman zaman başarı ya da başarısızlık yaşayabilir. Personel bulma işlevinde önemli ölçüde etkileyen hususları aşağıdaki şekilde sıralamak olasıdır (Tortop vd., 2007: 129-130): • Kuruluş politikaları: Kuruluş politikaları işgücü tedarikini önemli ölçüde etkileyebilir. Örneğin işletme boş pozisyonlara sadece iç ya da dış kaynaklardan birisi ile eleman alımı yapılır politikasını belirlemişse belirlenen yöntemin dışında bir yöntemi uygulamak zor olabilir. 29 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları • İşgücü planları: İşgücü tedarikinde işgücü planlarının hazır olması oldukça önemlidir. Ne yapacağını bilen yöneticinin başarılı olması kaçınılmazdır. İhtiyaçlar bilimsel öngörülerle belirlenmişse işgücü tedariki kolaylıkla yapılabilecek aksi takdirde zorluklar yaşanabilecektir. • Personel bulmakla görevli uzmanın hareket tarzı: İşletmelerde bu konu ile ilgili görevlendirilmiş kişilerin hareket tarzı işgücü tedarikinde önem arz etmektedir. Geçmişte uyguladıkları yöntem başarılı olmuşsa sürekli bu yöntemi uygulamayı tercih edebilirler. Bu durum bazen etkili bir personelin alınabilme fırsatının ortadan kalkmasına yol açabilir. • Çevresel Koşullar: Çevresel koşulların değişkenliği (ekonomik durum, işsizlik oranı, nitelikli personel arzında artış ya da azalış) işletmelerin durumunu da olumlu ya da olumsuz etkileyebilmektedir. Bu konu ile görevlendirilmiş personelin bu faktörleri sürekli gözlemi altında tutması ve ona göre davranması faydalı olacaktır. 2. İşgören Seçimi 30 Küresel dünyada, işletmelerin rakipleri artık sadece ulusal değil uluslararası ölçekte işletmelerdir. İşletmeler arz ettikleri mal ve hizmetlerin maliyetlerini minimize etmenin çabasını verirken kaliteden de ödün vermemeleri gerektiğini çok iyi bilmektedirler. Bu süreçte insan kaynaklarının öneminin farkındadırlar. Gerçekten işletmeler doğru insanı doğru işte istihdam edebilmek için insan kaynaklarının planlanmasına, işgören tedarikine önem vermelidirler. Planlamanın gerçekçi yapılması, aday havuzunun geniş tutulması doğru işgörenin seçiminde işletmeleri oldukça rahatlatmaktadır. Teknoloji tabanlı firmalarda işe kalifiye aday alımı bu firmaların teknik ve profesyonel anlamda benzersiz insanları talep etmeleri sebebiyle oldukça zordur. Kalifiye olan adayların tedariki oldukça sınırlıdır, çünkü farklı yetenek ve yetkinliklere sahip olan bu kişiler istedikleri yerlerde çalışma imkanına sahiptirler. Adaylar tanımlandıktan sonra insan kaynakları yönetimi son adayları dikkatlice gözden geçirmeli ve bu kişilerin organizasyonun kültürüne uygun olduklarından emin olmalıdır. Günümüzdeki kurumların gerçekleri resmi olmayan, takım ruhu duygusunun olduğu çalışma ortamları, projeleri hızlı ve zamanında bitirmenin kritik olduğu, 7/24 saat çalışma mantığının olduğu kriterlere dayanmaktadır. İnsan kaynakları yönetimi seçim araçları, takım çalışmasına uygun olmayanların ve stresle başa çıkamayanlar sürecin dışında kalmasını sağlayacak nitelikte olması gerekmektedir (Decenzo ve Robbins, 2005:70-72). Başarı için, doğru yerde, doğru zamanda doğru insanları istihdam etme zorunluluğu vardır. işletmeler, işletmenin stratejik amaçları ve kültürüyle uyumlu insan kaynağını seçmeyi başarabilmelidir. Bunun için işletmeler farklı zamanlarda farklı yöntemlerle işe alım sürecini gerçekleştirebilmektedirler (Torrington vd., 2008: 150). Rekabette üstünlük sağlayan işletmelerin başarısı işletmenin stratejileriyle ve kültürüyle uyum sağlayabilen, deneyimli, yetenekli, gelişmeye açık, esnek ve üstün performanslı işgörenleri seçebilmelerine bağlıdır. İnsan Kaynakları Tedarik ve Seçimi Bu nedenle çağdaş işletmeler insan kaynakları birimini etkin kullanarak işgören seçiminde hangi araçların kullanılacağı ve nelere dikkat edileceği konusunda titizlikle durmaktadırlar (Bingöl, 2010: 232). Günümüz iş dünyasında dünya standartlarında ürün kalitesine ulaşmak, insan kaynaklarının kalitesiyle yakından ilgilidir. Bu nedenle seçim süreci dikkatle takip edilecek ve hafife alınmayacak bir süreçtir (Aldemir vd., 2004: 104). Bugün bunun bilincinde olan işletmeler en uygun yöntemlerle süreci tamamlamaya özen göstermekte, hatta bu iş için kurulmuş danışmanlık işletmelerinden destekler almaktadırlar. Amaç başvurular arasından en uygun kişinin seçilebilmesidir. İşgören seçiminin başarıyla tamamlanabilmesi için işletmede işin gerektirdiği nitelik ve yetenekler belirlenmeli bunun için iş analizleri ve iş şartnameleri hazırlanmalıdır. İş analizi sürecinin aşamaları aşağıdaki gibidir (Robert vd., 2011: 128): • • • • • İş analizinin planlanması, İş analizinin hazırlanması ve bilgi aktarımı, İş analizi sürecinin yürütülmesi, Görev tanımları ve iş gereklerinin oluşturulması, Görev tanımları ve iş gereklerinin güncellenmesi. Yukarıda ifade edilen sıralama dahilinde ana faaliyet alanı, uluslararası kara, hava ve deniz taşımacılığı ve lojistik hizmetleri veren bir kuruluşta hazırlanmış iş analizi ve iş tanımı örneği vermek konuyu daha anlaşılır kılmak adına faydalı olacaktır (Altıntaş, 2005): Lojistik Hizmeti Veren Bir İşletmede İş Analizi Yönetim Kadrolarının İş Tanımları İş Kodu:01 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. İşin adı: Türkiye Kara Nakliye Operasyon Müdürü Bağlı olduğu bölüm: Genel Müdür Görevin hedef bölgesi: İstanbul Merkez, Havalimanı Şube ve İzmir Şube Ofisleri Alt kademeleri: Bkz. Organizasyon şeması İşin özeti: Kara nakliye operasyon işleminin takibi ve kontrolü Kullanılan araç ve gereçler: Ofis cihazları, bilgisayar, Almanca ve İngilizce Görev ve yetkileri: a. İstanbul ve İzmir kara operasyon olarak; birlikteliği, motivasyonu, takım ruhunu oluşturmak. b. Ekibine eğitimler vermek, ekibindekilerin çalıştıkları firma, müşteriler ve kendilerine yarar sağlayacak olan bireysel iş ve departman kalitesini arttırmak. 31 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları 32 c. Yeni projeler üretmek, ekibi ile bu projeleri hakkında fikir üretmelerini sağlamak ve bunları yürürlüğe koyup, sonuçlandırmak. d. Firmayı büyütmeye yönelik amaçlar, vizyon ve sistem belirlemek ve ekibinin de aynı düşünce içinde olmasını sağlayıp hedefe ulaşmak. e. Her hafta ekibi ile birlikte toplantı düzenlemek. Hedeflere yönelik çalışmaları hatırlatmak, operasyonel, satış ile ilgili değerlendirmeler üzerinde tartışıp, çözümler üretmek. f. Kara operasyon ile ilgili eksikleri belirleyip, bu eksiklerin giderilmesini sağlamak. g. Yurtiçi ve yurtdışı ofislerimiz arasında koordinasyonu sağlamak. h. Çalışılabilir kara yolu tedarikçileri ile firmanın satışlarını ve servis kalitesini arttırıcı toplantılar tertiplemek ve bunları rutin iş akışına oturtmak. Tedarikçilerden indirimler alınmasını sağlamak ve bunları aylık olarak takip etmek. i. Tedarikçilerden, yurtdışı ofislerden, alınan indirimleri, gelişmeleri, yenilikleri yurtiçi ofislerine deklare etmek. j. Satış ve pazarlama müdürünü ve ekibini satışa yönelik konular hakkında eğitmek, bilgiler vermek, görev dağıtımı yapıp, sonuçlar hakkında bilgi almak ve çözüm gerektiren durumlar için onlara her konuda destek vermek. k. Satış ve operasyondan düzenli olarak büyümeye ve hedeflere yönelik raporlar almak ve ortak hedefler üzerine çalışmak. l. Kara nakliye ile ilgili yurtiçi ve yurtdışı muhasebesel hataların araştırılıp, çözüme ulaşmasını sağlamak. İlgili muhasebe asistanı ile müşteri ödemeleri, vadeler, sorunlar, hakkında bilgi almak ve bunlar hakkında çözümler üretmek amacı ile haftalık toplantılar düzenlemek. Yurtdışı hesap kontrol personeli ile, ödemeler ve sorunlar hakkında haftalık toplantılar düzenleyip, ortak çözümler üretmek. m. Dünya genelinde veya bölgesel ihalelerde ilgili ofis veya sorumludan gelecek olan fiyat ve bilgi taleplerine, Türkiye içi ile ilgili dağıtımlar yapılarak, ivedi cevap verilmesini sağlamak. n. Departman genel giderlerinin takibi ve oluşabilecek gider artışlarının asgariye indirilmesi, Departman karlılığının artması için hedeflerin belirlenip sonuca gidilmesini sağlamak ve oluşan zararların tespiti içinde çözüm üretilmesi. o. Karayolu ile Hava-Deniz Departmanı arasında birlikteliğin sağlanması ve satışa yönelik ortak hedeflerin belirlenmesi. Karayolu ile Hava-Deniz Departmanı arasında rutin bilgi akışının sağlanması. 8. İşi yapan kişide bulunması gereken nitelikler Kişisel Nitelikler: Güvenirlik, göreve bağlılık, sadakat, takım ruhuna sahip olma, konuşma becerisi ve ikna kabiliyeti. Mesleki Nitelikler: Kaliteli ve ekonomik davranmak, görev alanı ile ilgili yeterince bilgi, öğrenebilme yetisi ve isteği, ilgili branşta asgari 5 yıllık iş tecrübesi. Eğitim Nitelikleri: Asgari lisans düzeyinde akademik eğitim, çok iyi derecede Almanca ve İngilizce bilmek, asgari düzeyde bilgisayar kullanabilmek. İnsan Kaynakları Tedarik ve Seçimi Alt Kadroların İş Tanımları-Örnek 1 İş Kodu: 01-01 1. İşin adı: Kara İhracat Planlama Sorumlusu 2. Bağlı olduğu bölüm: Türkiye Kara Nakliye Operasyon Müdürü 3. Görevin hedef bölgesi: İstanbul Merkez Ofis 4. Alt kademeleri: Bkz. Organizasyon şeması 5. İşin özeti: Müşterilerden gelen rezervasyon ve mal teslimat bilgilerini toparlamak, organize etmek ve yurtdışı ofislerimizle koordineli çalışarak yükleme planını hazırlamak. 6. Kullanılan araç gereçler: Ofis cihazları, bilgisayar, Almanca veya İngilizce. 7. Görev ve yetkileri a. Yurtdışı ofislerimizle ortaklaşa araç programını oluşturmak, takibatını yapmak, araç yönlendirilmesini sağlamak. b. Planlamayı evrak, gümrük, yükleme ve taşıma şartlarına uygun düzende hazırlamak. c. Gerekli tüm evrak ve dokümantasyonu hazırlamak, arşivlenmesini sağlamak. d. Yükleme başına oluşan kar-zarar raporlarını üst kademeye hazırlayıp, sunmak. e. Yüklemenin yurtdışındaki durumunu takip etmek, müşterileri bilgilendirmek. f. Yurtdışından gelen hizmet faturalarını inceleyip doğruluğunu kontrol etmek. 8. İşi yapan kişide bulunması gereken nitelikler Kişisel Nitelikler: Güvenirlik, göreve bağlılık, sadakat, takım ruhuna sahip olma. Mesleki Nitelikler: Kaliteli ve ekonomik davranmak, görev alanı ile ilgili yeterince bilgi, öğrenebilme yetisi ve isteği, ilgili branşta asgari 3 yıllık iş tecrübesi. Eğitim Nitelikleri: Asgari lisans düzeyinde akademik eğitim, çok iyi derecede Almanca ve İngilizce bilmek, asgari düzeyde bilgisayar kullanabilmek. Alt Kadroların İş Tanımları-Örnek 2 İş Kodu: 01-06 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. İşin adı: Depo Sorumlusu Bağlı olduğu bölüm: Kara İhracat Planlama Sorumlusu Görevin hedef bölgesi: İstanbul Merkez Ofis Alt kademeleri: Bkz. Organizasyon şeması İşin özeti: Organizasyonun depolama işlerini takip etmek Kullanılan araç gereçler: Ofis cihazları, bilgisayar Görev ve yetkileri a. Depoya gelen bütün koli, paketli mal, çuval, rulo vs. gibi malların depoya teslimi, kontrolleri, sayımı, gerekirse tartılması. 33 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları b. c. d. e. Depoya gelen malların doğru istif ve stoklanması giriş-çıkış evraklarının hazırlanması. Giden araçların depo ile ilgili mal beraberi evraklarının hazırlanması. Ara nakliyelerin takibi ve araç yönlendirme (ihracat planlamanın bilgisi dahilinde). Depo ve çevresinin temizliği ve kontrolü. 8. İşi yapan kişide bulunması gereken nitelikler Kişisel Nitelikler: Güvenirlik, göreve bağlılık, sadakat, takım ruhuna sahip olma. Mesleki Nitelikler: Kaliteli ve ekonomik davranmak, görev alanı ile ilgili yeterince bilgi, öğrenebilme yetisi ve isteği, ilgili branşta asgari 3 yıllık iş tecrübesi. Eğitim Nitelikleri: Asgari lisans düzeyinde akademik eğitim, çok iyi derecede Almanca ve İngilizce bilmek, asgari düzeyde bilgisayar kullanabilmek. 34 İşe alım süreci işletmeler için masraf yapılmasını gerektiren süreçlerdir. Öncelikle işe alacağınız adayların işletmeye başvurmaları sağlanacaktır. Bunun için belki ilanlar verilmesi gerekebilecektir. Sürecin sonucunda işe başlatılan işgörenin eğitimi söz konusu olabilecektir. Uygun aday değilse bu maliyetler, işgörene ödenecek ücretler, iş sırasında bilgisizlik nedeniyle olabilecek İş kazaları vb. istenmeyen durumlar sürecin iyi takip edilememesi nedeniyle görülebilecektir. Bu gerekçelerle işe alım süreci etkili olarak yönetilmesi gereken bir süreçtir. İşgören seçim süreci, işgören tedariki süreci sonucunda yaratılan aday personel potansiyelinin iş gerekleri ölçütüne göre değerlendirilerek adayların işe alınıp alınmama kararının verildiği bir insan kaynakları yönetimi sürecidir ( Can vd., 1995: 118). İşgören seçim süreci adayın iç kaynaklardan ya da dış kaynaklardan olmasına göre değişmektedir. Yazında küçük farklılıklar olmasına karşın genel olarak işgören seçim süreci aşağıdaki aşama ve faaliyetleri içerir (Acar, 2013: 129): 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. Başvuruların kabulü ve ilk (ön) inceleme, Başvuru formunu doldurtma, Sınav/test uygulaması, İşe alım görüşmesi, Adayın geçmişinin ve referanslarının incelenmesi, Sağlık muayenesi ve diğer işlemler, İşe alma kararı (ve iş teklifi), İşe yerleştirme. İç kaynaklardan işgörenin seçiminde yukarıda sıralanmış aşamalardan bazıları doğal olarak uygulanmayacaktır. Seçimin iç kaynaklardan yapılması halinde aday işletmede zaten çalışıyor olduğundan başvuru formunu doldurtma, sağlık muayenesi ve referans kontrolü aşamaları yapılmayacaktır. İnsan Kaynakları Tedarik ve Seçimi 2.1. Başvuruların Kabulü ve İlk İnceleme Bu aşama seçim sürecinin ilk aşamasıdır. Asıl iş görüşmesinin yapıldığı bir aşama olmayıp (Bayars ve Leslie, 2000: 11) aslında eleman alımı yapılacak pozisyonun gerektirdiği nitelikleri taşımayan adayların elendiği bir süreçtir. İnsan Kaynakları Departmanından görevlendirilen bir yetkili başvuruları adayın başvuru evrakları üzerinden yapabilir ya da ilk görüşmeyi yaparak adayı pozisyonun gerekleri açısından değerlendirir. Örneğin işletme pozisyon için yaş sınırı, cinsiyet, eğitim durumu gibi kısıtlar koymuşsa bu adayları işletmeye davet etmeden doğrudan eleyebilir. Bu eleme, bazen telefon ve internet aracılığı ile de yapılabilir. İşletmelerin tercihi genellikle adayın işletmeye gelerek görüşmeye katılması yönünde olmaktadır. Fazla uzun sürmeyen bu görüşmede görüşmeci, adayların belirgin özellikleri hakkında fikir sahibi olmaya çalışırken aday da örgüt ve çalışma koşulları hakkında bilgi edinme fırsatı bulmaktadır (Çetin ve Özcan, 2014: 66). Bu görüşmede (mülakat sırasında) adayların iş için istekli olup olmadıkları, eğitim yıllarındaki deneyimleri (staj, yarı zamanlı iş, proje çalışması vs.), kariyer hedefleri, işletme veya pozisyonla ilgili araştırma yapıp yapmadıkları vb. öğrenilmeye çalışılırken, iletişim becerileri de ölçülmeye çalışılmaktadır (Tekin, 2013). İlk görüşme bir tür nezaket görüşmesi olarak ta değerlendirilebilir. Adayların elenmesi ile sonuçlansa bile halkla ilişkiler faaliyeti olarak değerlendirilerek müşteri odaklı yürütülmesi gereken bir aşamadır. Adayların işletme hakkındaki yargıları üzerinde ciddi etkisi vardır. Bu nedenle işletmenin doğru algılanması açısından elenen adaylara sonuç yazılı veya sözlü iletilmelidir (Acar, 2013: 135). 2.2. Başvuru Formunu Doldurtma İlk görüşmede olumlu değerlendirilen adaylardan, onları daha sağlıklı değerlendirebilecek ve birtakım niteliklerini içerecek kişisel bilgilerini almak amacıyla bir başvuru formu doldurmaları istenir. Çeşitli kaynaklarda iş isteme formu olarak da ifade edilen bu formlarla, işin gerekleri ile adayın özellikleri arasında uyum olup olmadığı anlaşılmaya çalışılır. Adayın adresi, kimlik bilgileri, daha önce çalıştığı yerler ve yaptığı işler, yabancı dil bilgisi referansları gibi sorular yer almaktadır (Çolakoğlu ve Kılınç, 2005: 91). Başvuru formlarında hangi bilgilere yer verileceği işletmenin ne tür bilgilere ihtiyaç duyduğuna göre değişebilecektir. Adaylardan istenen bilgilerin genelde işle alakalı olması önemlidir. Aşağıda bir iş başvuru formu örneği verilmiştir. 35 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları İŞ BAŞVURU FORMU KİŞİSEL BİLGİLER Adınız, Soyadınız T.C. Vatandaşlık No. Doğum Tarihi ve Yeri Uyruğunuz, Cinsiyetiniz Adres ve Telefonunuz Medeni Haliniz (Varsa) Çocuklarınızın Sayısı ve Yaşları Eşinizin Adı, Mesleği Çalışıyorsa İş Adresi Askerlik Durumu E-Posta Adresiniz 36 Sürücü Belgeniz Var mı? Sigara Kullanıyor musunuz? Nasıl Bir İş İstiyorsunuz? En Yakın Akrabanızın Adı ve Soyadı, Adresi EĞİTİM DURUMU Okulun Adı ve Yeri Bölümü Giriş ve Mezuniyet / Ayrılış Tarihleri Mezuniyet Derecesi İlköğretim Ortaokul Lise Ön lisans Lisans Yüksek lisans Doktora KATILDIĞINIZ DİĞER EĞİTİM FAALİYETLERİ Konusu Kurum Yılı Süresi İnsan Kaynakları Tedarik ve Seçimi BİLDİĞİNİZ YABANCI DİLLER VE DERECELERİ (orta-iyi-çok iyi) Dil Nerede Öğrendiniz? Anlama Konuşma Yazma İyi Orta Az İngilizce Almanca BİLGİSAYAR BİLGİSİ Program Çok İyi Excel Word Power Point İŞ DENEYİMİNİZ : En son işinizden başlayarak şimdiye kadar çalıştığınız işleri sıralayınız. İşyeri/ İşverenin Adı ve Adresi, Telefonu Göreviniz Ayrılma Tarihiniz Ayrılma Nedeni 37 REFERANSLARINIZ 1. İşletmeniz dışında (hısım ve akrabalarınız hariç) referans verebilecek kişiler Adı-Soyadı Şirketi, Görevi Telefonu 2. İşletmenizde çalışan akrabalarınız, tanıdıklarınız ve yakınlık dereceleri Adı-Soyadı İşi, Görevi Yakınlık Derecesi DİĞER BİLGİLER Sağlık Durumunuz: Geçirdiğiniz veya halen devam eden ciddi hastalık, kaza amaliyat ve bedensel özürlerinizi (derecesini) belirtiniz:………………………………….. Herhangi bir suçtan mahkumiyetiniz var mı? Varsa, nedeni: ………………………………. İş dışı uğraşılarınız: Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları • • • • Başka bir (kazanç getirici) işiniz var mı? Üye olduğunuz dernek, kulüp, sendika vb. organizasyonlar: İş dışı uğraşılarınız: Bu işletme ve işe hangi yolla başvuruyorsunuz? İlan: adı,işi) : • Diğer (belirtiniz)………………………. Tavsiye (edenin Başvurduğunuz iş veya işleri tercih sırasına göre belirtiniz. 1. 2. 3. 38 İstediğiniz (Brüt/net) ücret nedir?.......................................TL/Ay Eğer kabul edilirseniz işe ne zaman başlayabilirsiniz? Tarih……………………. Fazla mesai yapmaya engel bir durumunuz var mı? Evet Hayır Şehir dışı görevlendirmeler veya iş seyahatları için Engel bir durumunuz var mı? Evet Hayır Belirtmek istediğiniz başka hususlar varsa yazınız:…………………………………………………………………………………… Bu formda verdiğim bilgilerin doğru olduğunu beyan eder ve aksinin tespiti halinde, işe alınmış da olsam, iş sözleşmemin ihbarsız ve tazminatsız feshini kabul ederim. Tarih:……………………………………… İş İsteyenin adı, soyadı ve imzası:…………………………….. DEĞERLENDİRME: (Bu bölüm, ilgili görevlilerce doldurulacaktır.) Değerlendirenin Adı, Soyadı Değerlendirme/Görüşler Ve Unvanı Tarih/İmza NİHAİ KARAR: ……………………………………………………………………………… ………………………………… Şekil 5: Bir İş Başvuru Formu Örneği Kaynak: Acar, Ahmet Cevat (2013) İnsan Kaynakları Planlaması ve İşgören Seçimi, Ömer Sadullah vd., İnsan Kaynakları Yönetimi içinde, 6.Baskı, İstanbul: Beta. İnsan Kaynakları Tedarik ve Seçimi 2.3. Sınav/Test Uygulaması Sınav/test uygulaması başvuru yapan adayların; bilgi, zeka, yetenek ve kişilik özellikleri vb. hakkında sağlıklı veriler sağlar. Görüşme yapmak üzere yetkilendirilen bir İK yetkilisi yaptığı görüşmelerle adaylar hakkında bilgi edinmektedir. Ancak elde edilen bilgiler görüşmecinin bakış açısıyla elde edilen bilgilerdir. Halbuki sınav/test uygulamaları doğrudan elde edilmiş objektif bilgilerdir. Bu nedenle işe alımlarda sınav/test uygulamaları gelişmiş ülkelerde yaygın olarak kullanılmaktadır (Bayraktaroğlu, 2006: 71). Sınav/test uygulamasının objektif sonuçlar vermesi ölçümün geçerliliği doğru orantılıdır. İşe giriş sınavı adı altında özellikle resmi kurumlar açık veya kapalı uçlu sorularla sınavlar yapmakta ve adayların belirli konulardaki bilgi düzeylerini ölçmeye çalışmaktadırlar. Aynı şekilde test uygulamalarıyla da kişilerin ölçülebilir davranışları; bilgi, yetenek, beceri, performans vb. ölçmeye çalışılır. Bu nedenle, uygulanacak sınav ve testlerin güvenilirliliği, geçerliliği, duyarlılığı ve ekonomik olması oldukça önem taşımaktadır. Testler aşağıda görüldüğü gibi 5 grup altında değerlendirilebilir (Çetin ve Özcan, 2014: 69-70): • Yetenek testleri: Kişilerin zihinsel ve fiziksel yeteneklerini belirlemek amacıyla yapılan testlerdir. Zihinsel testlerde; kişilerin bireysel düşünme, hafıza, muhakeme, sözel ve matematiksel yetenekleri test edilir. Fiziksel testlerde ise kişilerin kuvveti, dayanıklılığı ve kas hareketleri gibi yetenekleri test edilmektedir. • Başarı testleri: Bireyin neleri hangi ölçüde bildiği ya da neleri yapabildiği saptanmaktadır. Yazılı, sözlü ya da uygulamalı olabilmektedir. • İlgi testleri: Kişinin ilgisini çeşitli mesleklerde çalışan insanlarla karşılaştırır. Bu şekilde kişinin hangi meslek gurubuna ilgisinin olduğunu saptar. • Kişilik testleri: Bireyin sahip olduğu psikolojik özellikler ve kişilik eğilimleri kişilik testleri ile ölçülür. Kişilik eğilimleri ile kişiler bir sınıflandırmaya tabi tutulur. Bu sayede ortaya çıkan gruplara göre davranışsal tahminler yapılır. Personel seçiminde en çok kullanılan testler; 16PF olarak bilinen kişilik testi, Big Five (büyük beş) olarak bilinen Beş Faktör Kişilik Testi ve John Holland tarafından geliştirilen Tipoloji Kuramıdır. • Dikkat testleri: Özellikle fazla dikkat gerektiren işler için başvuran adayların seçiminde uygulanan testlerdir. 2.4. İşe Alım Görüşmesi (Mülakat) İşletmeler doğru insanı işletmelerinde istihdam edebilmenin gayreti içerisinde hep olmuşlardır. Bunun için işe alım görüşmelerine oldukça önem vermektedirler. İşe alım görüşmesi adayın işe uygunluğunun belirlendiği önemli aşamalardan biridir ve diğer seçim araçlarıyla elde edilen bilgilerin, bu aşamada elde edilecek bilgilerle bütünleştirilerek aday hakkında doğru bilgiye ulaşılmasını sağlar. Bu nedenle işe alım görüşmesi sırasında konunun uzmanlarının bulunması oldukça önem arz eder. Uzman ya da uzmanlar, işletme politikaları ve belirlenen stratejiler doğrultusunda gerekli hazırlıkları da önceden yaparak görüşmeye 39 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları katılırlar. Görüşmeye bir ya da birden fazla görüşmecinin katılımı söz konusu olabilir. Bir iş görüşmesinde; işgören adayına geçmişiyle ilgili çeşitli sorular sorulabilir. Geçmişiyle ilgili bilgiler, onu geleceğini tahmin etmede bir yol gösterici olarak rol oynayabilir. Elbette bir iş görüşmesinde sadece adayın geçmişi ile ilgili bilgileri öğrenmek yeterli olmayacaktır. Aynı şekilde hazırlanacak çeşitli sorularla adayın; bilgi düzeyi, eğitimi ve fiziksel görünümü, toplumsallık ve ekip ruhu, heyecanlılık durumu, olgunluğu, yönetme ve kumanda etme yeteneği de öğrenilmeye çalışılır (Bingöl, 2010: 253). Başarılı bir işe alım görüşmesinin yapılabilmesi için aşağıdaki hususların dikkate alınmasında fayda görülmektedir (Acar, 2013: 135): • • • • 40 İş analizleri, iş tanımları ve iş gerekleri doğrultusunda mülakat soruları belirlenmelidir. Görüşmeyi yapacak kişiler eğitilmelidir. Görüşmeye hazırlık yapılarak girilmelidir. Görüşmede, görüşülen kişiye iş ve işletme hakkında soru sorması olanağı tanınarak görüşmenin uygun şekilde gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır. İşe alım süreci sistem yaklaşımı bütününde düşünüldüğünde yukarıda da ifade edildiği üzere yapının sağlıklı kurulmasını gerektirir. Bu sürecin sonucu, bütün kurumu ve İK işlevleri arasındaki ilişkileri de olumlu etkileyecektir. Bu kapsamda sağlıklı bir görüşme için iKP, iş analizi, iş ve performans değerlemesi gibi işlevlerin doğru ve etkin bir şekilde işlemesi gerekmektedir (Okur, 2011: 402). Bu nedenle görüşmenin sağlıklı bir ortamda yapılması da önemlidir. Görüşme ortamının hazırlanmasında iki tarafa da bir takım sorumluluklar düşmektedir. Bunları tablo halinde vermekte fayda görülmektedir. Tablo 3: Görüşmeci ile Görüşülen Adayın Görüşme Öncesinde ve Sırasında Dikkat Etmesi Gereken Hususlar Görüşmecinin yapması gerekenler Adayın yapması gerekenler Başvuru ve görüşme formunun hazırlanması, İşin özellikleriyle kendi sahip olduğu özellikleri karşılaştırarak başvuru yapmak, Başvuruların alınması ve değerlendirilmesi, Özgeçmiş hazırlamak ve özgeçmişi birden fazla kopyasını bulundurmak, Referans kontrolü, Prezantabl (iyi giyimli) olmak, Görüşme zamanını seçmek, Beden dilini kullanmak, Görüşme ortamını sağlamak, İş ve işletmeyle ilgili araştırma yapmak, varsa öğrenecekleri bunun için soru hazırlamak, İnsan Kaynakları Tedarik ve Seçimi Görüşme yapısını belirlemek, İyi bir referans listesi hazırlamak, Soru sormak ve cevap almak, Kişisel yeteneklerini, başarılarını, performansını ortaya koymak, Dinlemek, Göz teması ve gülümseme, Sondajlamak, Sorulan soruları doğru yanıtlamak, Görüşmeyi sonuçlandırmak, Görüşmeye zamanında gitmek, Değerlendirmek, Kaynaklar: Gürüz, Demet ve Gaye Özdemir Yaylacı (2004) İletişimci Gözüyle İnsan Kaynakları Yönetimi, 2. Baskı, İstanbul, MediaCat. s. 148; - Hürriyet İK, İş ve Yönetim Eki (2013) Mülakata Giderken Dikkat Etmeniz Gereken 15 Şey, 10 Kasım2013; Okur, Emin (2011) Etkili İş Görüşmesi Teknikleri, İş ve Meslek Danışmanlığı, 1. Baskı, Ankara, s.404-405; İşe alma görüşmesinde görüşmeyi yöneten görüşmeci ya da görüşmecilerin davranışları da görüşme sırasında önemli olmaktadır. Uygun ortamlarda iş için başvuran adaylardan alınması arzulanan bilgiler çok daha kolaylıkla alınabilecektir. Bu ortamın sağlanabilmesi için yukarıda da ifade edildiği üzere görüşmeci bu ortamı sağlayacaktır. Bu ortamın sağlanmasında görüşmecinin dikkat etmesi gereken hususlar aşağıdaki şekilde sıralanmıştır (Gürüz ve Demet, 2004: 148): • Görüşmeci, adayın kişiliğine saygılı olmalıdır. Kişilikten çok davranış ile ilgili sorular sormalıdır. • Adayla empati kurarak onu rahatlatmaya çalışmalıdır. • Adayın anlatımlarına ve sorularına fırsat vererek iyi bir dinleyici olmalıdır. • Görüşmeyi kişisel yargılar, davranış kalıplarından uzak tutarak objektif bir biçimde yürütmelidir. • Görüşmeyi görüşme planından yararlanarak standart bir biçimde yürütmeli ve adayın anlatımlarını kaydetmelidir. • Zaman ve süre önceden belirlenmeli ve aday bu konuda yine önceden haberdar edilmelidir. • Görüşmenin sonucu konusunda aday yazılı veya sözlü olarak bilgilendirilmelidir. • Görüşmeyi denetim altında tutmalıdır. İşgören adayı ile yapılan iş görüşmesinde görüşmeyi yapanların beğenmedikleri bazı yanlış davranışlar olabilecektir. Okur (2011) tarafından yapılan çalışmada beğenilmeyen davranışlar 5 başlık altında sıralanmıştır. Bu çalışmaya göre; Beden dili ile ilgili yanlışlar; • İzin verilmeden oturma, • Samimiyetsiz tokalaşma, • Bacak bacak üstüne atma, 41 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları • Rahatsız veya aşırı rahat oturma, • Abartılı jest ve mimikler kullanma, • Bakışları sabitleme. Konuşma ile ilgili yanlışlar; • • • • • • • • • İzin verilmeden konuşma, Heyecansız ve donuk konuşma, Konuşurken yere ve tavana bakma, Bozuk diksiyon, Aşırı yüksek veya düşük ses tonu, Konudan konuya atlama, Siyasi konuşma, Özel hayatından çok bahsetme, Kaçamak yanıt verme. Davranışla ilgili yanlışlar; 42 • • • • • • • • Görüşmeye geç kalma, Aynı fikirleri ısrarla savunma, Bilgi ve deneyiminden emin olmama, Katı ve önyargılı olma, Eleştiriye açık olmama, Kararlarında başkalarına bağımlı olma, Soruları anlamada güçlük çekme, Dengeli, sakin ve huzurlu olmama. İş ile ilgili yanlışlar; • • • • • • • • • • Hedef ve plan sunamama, Firma hakkında bilgisiz olmak, Ücret konusu üzerinde fazlaca durma, Kendine aşırı statü biçme, Sadece fikir edinmek için görüşmeye geldiği izlenimi verme, Önceki işi ve işverenleri kötüleme, İşle ilgili görevleri çok bulduğunu belirtme, Kısa bir süre için çalışmak istediğini belirtme, İş hakkında hiç soru sormama, Aşırı ilgisiz veya aşırı ısrarcı olma. İnsan Kaynakları Tedarik ve Seçimi Diğer yanlışlar; • • • • • • Sağlıkla ilgili eksik bilgi vermek, Abartılı bir cv, Aşırı frapan ya da rahat giysiler, Aşırı makyaj, Kişisel bakıma dikkat etmeme, Açık cep telefonu. a. Çağdaş Görüşme Teknikleri İş görüşmesi başlığı altında aslında iş görüşmelerinin bir uzmanlık gerektirdiği çokça tekrarlanmaya çalışılmıştır. Çünkü işe alım sürecinde bu aşama oldukça önemli kabul edilmektedir. Bu sürecin başarılı olabilmesi için birçok görüşme tekniğinin olduğu bilinmektedir. Bu teknikler şu şekilde sıralanabilmektedir (Acar, 2013: 147; Okur, 2011: 407408). Yapılandırılmış Görüşme Tekniği: Yapılandırılmış görüşme tekniğinde; görüşmeler önceden belirlenen bir plana göre gerçekleştirilmektedir. Bunun için görüşme yeri belirlenir. İş analizi ile elde edilmiş bilgilerden hareketle adayın; fiziksel görünümünü, eğitim ve deneyimlerini, zeka düzeyi ve özel yeteneklerini, ilgilerini ve mizacını ölçebilecek sorular önceden hazırlanır. Farklı kişilerin standart sorulara verdikleri cevapları objektif değerlendirebilme olanağı sağladığından etkili bir görüşme tekniği olarak ifade edilir. Yapılandırılmamış Görüşme Tekniği: Herhangi bir ön hazırlığın yapılmadığı, görüşmenin akışına göre soruların belirlendiği, görüşmenin başarısı daha çok görüşmecinin gayretine bağlı bir görüşme tekniğidir. Adayın varsa kişisel problemlerini ortaya koymak ve işe niçin uygun olmadığını anlamak adına uygun olduğu ifade edilen bir tekniktir. Panel ve Grup Tipi Görüşme Tekniği: Nispeten daha fazla zaman alabilen, planlı uygulama şansının pek kolay olmadığı, birden fazla adayla aynı anda görüşmenin yapıldığı bir tekniktir. Grup mülakatına gireceği bilgisi kişilere önceden veriliyor. İşletmenin 2 veya 3 gözlemcisine karşılık aday sayısı 3-8 arasında olabiliyor. Adaylardan önce kendilerini tanıtmaları, ardından deneyimlerini anlatmaları isteniyor. Bir vaka çalışması verilerek adayların kendi aralarında tartışması sağlanıyor. Gözlemciler bu tartışma sırasında adayların, iletişim gücünü, davranış biçimini, olaylara bakış açılarını, ikna yeteneklerini, takım çalışmasına yatkınlıklarını vb. öğrenebiliyor (Tekin, 2013). Baskılı (Stres) Görüşme Tekniği: Bu teknikle, adayların duygusal gerginlik içerisinde ne gibi davranışlar sergilediği belirlenmeye çalışılır. Görüşmeci, bilinçli olarak adayı kızdırır, adayın performansını küçümseyici tavır sergiler, beklenmedik sorularla adayın tepkisini ölçer. 43 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Karma Görüşme Tekniği: Birden fazla görüşme tekniğini aynı anda uygulanabildiği bir tekniktir. Telefon ile Görüşme Tekniği: Son yıllarda çok fazla uygulanmayan, maliyeti düşük, hızlı bir elemenin yapılabileceği bir tekniktir. Bilgisayar ile Görüşme Tekniği: Bilişim ve internet teknolojisindeki artışla birlikte günümüz uluslararası işletmelerinin kaynak ve zaman maliyetini dikkate alarak yaptığı bir iş görüşmesi türüdür. Yetkinlik Bazlı Görüşme Tekniği: Yetkinlik bazlı görüşmelerde görüşme öncesi bir hareket planı dahilinde sorular hazırlanmaktadır. Soruları hazırlarken iş dünyasında geçmişte yaşanmış örnekler dikkate alınmaktadır. Geçmiş davranışların gelecekteki davranışları şekillendireceği, insanların tutarlı davranan bir varlık olduğu varsayımıyla adaylarda olması arzu edilen yetkinliklerin olup olmadığı, geliştirilip geliştirilemeyeceği gibi durumlar saptanmaya çalışılır. Yetkinlik bazlı görüşmede kullanılabilen sorular aşağıda sıralanmıştır (Okur, 2011: 409). 44 • • • • • • • • • • • • • • • • Eğitim, Takım çalışması, İkna, İlişki yönetimi, İnisiyatif alma, Karar alma, Risk alma, Sonuç odaklılık, Kişilik, Hedef, Strese dayanıklılık, İletişim, Müşteri ilişkileri, Dürüstlük, Şirket kültürüne uyum, Zaman yönetimi. Yetkinlik bazlı görüşmelerde iş başvurusunda bulunan adayların deneyimlerine yönelik yukarıda belirtilen ayrıntılı sorular sorulmakta ve adayın neyi nasıl yaptığına odaklanılmaktadır. Örneğin, bahsettiğiniz olayı çözmek için hangi metotları kullandınız, ne gibi hazırlıklar yaptınız gibi sorulara ezbere cevap verilmesinin önüne geçilmektedir. Verilen cevabın doğruluğunu test etmek için son zamanlarda STAR ölçüm tekniği sıkça kullanılmaktadır. STAR; Stiuation (Durum), Task (Görev), Action (Eylem) , Result (Sonuç) sözcüklerinin baş harflerinden oluşmuş bir tekniktir (Tekin, 2013). İnsan Kaynakları Tedarik ve Seçimi Yetkinlik bazlı mülakatın geleneksel mülakata göre bazı üstünlükleri bulunmaktadır. Geleneksel mülakat iş analizlerini dikkate alan bir mülakat tekniğidir. Başvuran adayın eğitimine, niteliklerine, yeterliliklerine ve teknik bilgisine odaklanılmaktadır. Aday iş analizinin gerektirdiği eğitim düzeyine, niteliklerine, yeterliliğine ve teknik bilgisine sahip ve işe başlatılmış olsa bile iş yaşamında gösterecekleri performansı garanti edememektedir. Oysa yetkinlik bazlı mülakat, pozisyona ait gerekli yetkinliklere sahip uygun adayların seçilmesini, düşük performans sonuçlarının ortadan kalkmasını ve şirketlerin farkındalıklarını artırmasını sağlayan yetkin bireyleri sisteme kazandıracağından geleneksel mülakat tekniğine göre daha etkili bir seçme metodu olarak kabul edilebilmektedir (Okur, 2011: 408-409). Davranışsal Görüşme Tekniği: İş başvurularında 90’lı yıllar ve 2000’lerin başında yabancı dil, bilgisayar bilgisi, teknik bilgi vb. öne çıkmaktaydı. İş başvurularında verilen özgeçmişler bu bilgilerle doldurulmuş birbirinin hemen hemen aynısı ya da abartılı bilgileri içermekteydi. Günümüzde işe alımlarda adayların sadece mezun oldukları okullarına, bildikleri yabancı dillere vb. bakılmıyor artık kişinin tutum ve davranışları da işe alımlarda öne çıkıyor. Çünkü, işletmeler birlikte üretmenin ve işletme içi uyumunun önemini görmeye başladılar. Günümüz felsefesinde “doğru tutum ve davranışı işe al, sonrasında gereken eğitimi ver” yaklaşımı öne çıkmaktadır (Sözer, 2013). Davranışsal görüşme tekniğinde de yetkinlik bazlı görüşme tekniğinde olduğu gibi geçmişte gösterilen performansın geleceğe yansıyacağı varsayımı üzerine durulmaktadır. Bu nedenle geçmişte tecrübe kazanmış adaylara yönelik bir mülakat tekniğidir. Görüşmeci mülakat sırasında soracağı sorularla adayın daha önce yaşadığı tecrübeleri başvurduğu pozisyona nasıl taşıyabileceğini sınamaya çalışır. Adayın, profesyonel becerileri, motivasyonu ve duygusal yaklaşımını öğrenmek görüşmeci için önemlidir (Okur, 2011: 411). 2.5. Adayın Geçmişinin ve Referanslarının İncelenmesi Adayın geçmişi ile ilgili verdiği bilgilerin doğruluğu referanslarından alınabilecek bilgilerle anlaşılmaya çalışılır. Adaylar başvuruluları sırasında verdikleri özgeçmişlerinde referanslarına ilişkin bilgiyi de yazmaktadırlar. Ancak yazılan bu referanslar dışında kişi ve kurumlardan da bilgi alınmaya çalışılabilir. Örneğin, belirtilmese de adayın daha önceki işverenlerinden, en son mezun olduğu okulunun yöneticileri ve öğretim elemanlarından ve adayı tanıyabilecek diğer kişilerden bilgiler alınabilir. İşletmelerin İK yöneticileri belirtilen bu kaynaklara ulaşarak aday hakkında bilgi almak isteyebilirler. Çoğunlukla referans olanlar aday hakkında olumsuz konuşmak istemediği için farklı bilgileri öğrenebilmek görüşmeyi yapan İK yöneticisinin başarısıyla mümkün olabilmektedir. 45 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Önceki istihdam kayıtları, suç kayıtları, uyuşturucu testleri Profesyonel sertifikalar / lisansları/ eğitim dereceleri, sürücü belgesi Referans Kaynakları Kredi geçmişi, dürüstlük testleri , sosyal güvenlik numarası Cinsel suç kayıtları, İşçi tazminat kayıtları ,askeri kayıtlar 46 Şekil 6: Referans Kaynakları Kaynak: Robert L. Mathis, John H. Jackson (2008), Human Resource Management, Twelfth Edition, Thomson. 2.6. Sağlık Muayenesi ve Diğer İşlemler Sağlık muayenesi ile işe alınacak kişinin fiziksel ve mental özelliklerinin istihdam edileceği işle uyum gösterip göstermeyeceği anlaşılır. Sağlık muayenesinde işe alınacak kişinin işe uygunluğunu saptamanın ötesinde sonradan ortaya çıkabilecek iş sağlığı ve güvenliği sorunları içinde başvurulabilecek bilgi ve belgeler elde etmek amacını taşır (Acar, 2013: 152). 2.7. İş Teklifinin Yapılması Bu aşamaya kadar olan süreci başarılı olarak geçen adaylara bu süreç sonunda iş teklifi yapılmaktadır. İş teklifi sırasında adaya sunulacak imkanlar doğru bir şekilde anlatılmalı ve karşılıklı imza altına alınacak bir sözleşme ile iş akdi resmileştirilmelidir. İş teklifi sırasında İK yöneticisi ile birlikte çalışacağı birim yöneticisi ya da işletme büyüklüğüne göre bir seçim kurulu nezaretinde yapılabilir. Bu süreçte görüşülen ancak işe başlatılamayan adaylara da uygun bir şekilde geri dönüş sağlanarak işletmeye ilgileri için teşekkür edilmelidir. Belki bu adaylar işletmenin doğabilecek pozisyonları için muhtemel adaylar olabilecektir. İnsan Kaynakları Tedarik ve Seçimi 2.8. İşe Yerleştirme İş teklifinden ve imzalanan sözleşmeden sonra işe başlayan kişi öncelikle kısa süreli de olsa bir uyum eğitimine alınmalıdır. İşletmeyi tanıtmak ve işletmenin misyonu ve vizyonu ve işletme kültürü hakkında bilgilendirmek, çalışma arkadaşlarıyla tanıştırmak, muhatap olacağı amirleriyle iletişime geçirmek, karşılaşabileceği zorlukların çözümünde işgöreni rahatlatacak ve işletmeye uyumunu hızlandıracaktır. Lojistik Sektöründe İşgören Tedariki ve Seçimi İle İlgili Vakalar Bu bölümde Türkiye’de lojistik sektörünün öncü firmalarından üçünde işgören tedariki ve seçimi süreci, ilgili işletmelerin İnsan Kaynakları Müdürü söylemleriyle aktarılmaktadır. Örnek Vaka 1: İşletmenizde insan kaynakları tedariki ve seçimi konusunda nasıl bir süreç takip ediyorsunuz? Bütçe hazırlandığında kadro planlama da ortaya çıkıyor. Örneğin İzmir şubemiz bana diyor ki üçüncü aydan itibaren satış müdürü istihdam etmem lazım. Biz İK olarak bu mesajı aldığımızda hemen çalışmalara başlıyoruz. Nasıl bir süreç takip etmeliyiz bunu arkadaşlarımızla tartışıyoruz. Ocak ayında ilan vermek ya da kendi iç kaynaklarımızda varsa kendi datalarımıza bakmak yolunu tercih edebiliyoruz. Yıl içerisinde çok sayıda talep alıyoruz bu aslında talebin resmileştirilmesi sürecidir. Talep ettim onayladım kadrosu vardı yoktular var. Burada bizim tecrübemiz de önemli, neden biz sektörü biliyoruz nerden faydalanacağımızı biliyoruz. Bizim portallarımız var İnsan Kaynakları birimi olarak kariyer netten hiçbir zaman vazgeçemiyoruz linkedinden vazgeçemiyoruz ve inanılmaz derecede burada yoğunlaştık hatta şirket sayfamız da orda ben bütün güncellemeleri yapıyorum hatta ilan dahi çıkıyorum buna göre üyeliğim var. Linkedine baktığınız zaman kariyerden ziyade tamamını gördüğünüz için transferler noktasında bize biraz girdi sağlıyor. Ben x firmasında çalışan arkadaşımın profilini görebiliyorum bir başka firmanın İzmir’deki satış müdürlerini, uzmanlarını biliyorum dolayısıyla iletişime geçerim veya geçmem o benim tarzımla ya da şirket kurallarımızla ilgili. Portallar tabiî ki CV databandları kişiler CV’lerini güncellemişler ise iş arama sinyallerini vermişler demektir. Her ne kadar bizim açtığımız ilana başvurmuyorsa da orda bir CV sini güncellemiş kişilerin profillerini arayabiliyoruz sorgulayabiliyoruz. Sürekli bir arayışımız var ondan sonra ne yapıyoruz biz aday görüşmelerine başlıyoruz iş aramıyorsa dahi görüşme talep ediyoruz. Ben sonuç olarak insan kaynakları yöneticisiyim baktığınızda 800 tane linkedine bağlantım olduğunu göreceksiniz tamamı lojistik sektöründe bunlarla iletişime geçebiliyorsunuz ama bizim resmi sürecimiz bütçemize bakarız Mart ayında istihdam edilecek deriz ki 2 ay önceden ilanımızı açalım görüşme sürecimize başlayalım adaylarımızla görüşelim ikinci görüşmelerimiz bölüm yöneticilerimizle olsun tekrar gerekirse üçüncü görüşmelerimizi yapalım ondan sonra profilleşme 47 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları referans değerlendirme iş teklifi sürecine başlarız bunların hepsi prosedürü olan işlerimizdir. Örnek Vaka 2: İşgücü tedarikinde ve seçmede süreç nasıl gerçekleşir? Bir pozisyonda eleman ihtiyacı ortaya çıktığında hangi kaynaklar (iç, dış kaynaklar) tercih edilmektedir? Pozisyonda personel ihtiyaçlarında şirketin anlaşmalı bulunduğu portallardan gerekli araştırma sürecini yönetiyoruz. Bununla birlikte iş birliği yaptığımız istihdam kurumları var, bu kurumlar da bize gerekli desteği vermektedirler. Seçme süreçleri ; 48 • Pozisyona ait uygun CV araştırmaların yapılır. • Uygun bulunan adaylar ile ön görüşmeler yapılır. • Görüşmeler sonrasında elemeler yapılarak ikinci görüşmeye katılacak adayların görüşme organizasyonları tamamlanır. • Uygun adaylar bazı test aşamalarından geçirilir. • İkinci görüşme İnsan Kaynakları yöneticisi ile yapılır. Uygun bir adaysa görüşmeye bölüm yöneticileri davet edilir. • Görüşme değerlendirmeleri, performans araştırmaları, personel bütçeleri ve şartlar gibi kriterler göz önünde bulundurularak aday seçimi yapılır. • Uygun bulunan adaya teklif yapılır. Göreve başlayan personel için kapsamlı bir oryantasyon programı hazırlanır. Personele öncelikle kurum kültürü tanıtılır ve pozisyonunun ortak çalıştığı diğer bölümleri ile oryantasyona tabi tutulur. Oryantasyon sürecini tamamlayan personel kendi bölümünde göreve başlar. Personel seçme yöntemleri nelerdir? Sizce lojistik sektörüne yönelik olarak ön plana çıkan bir yöntem var mıdır? Personel seçiminde öncelikle adayın iş performansı ve bireysel özelliklerinin anlaşılması gerekmektedir. Pozisyona uygun aday seçiminde adayın işi hakkında ki bilgi ve yetenekleri, geçmiş tecrübeleri çalıştığı firmalardaki referansları, şirketlerinden ayrılış sebepleri önemli kriterlerdir. Bunun dışında adayın kurum kültürümüze ve vizyonumuza uyumu, pozisyona olan uyumu kadar önem taşımaktadır. Aday ekibimizin bir üyesi olacağı için karşılıklı uyumda bizim için önemli bir kriterdir. Personel seçimlerinde kullanılan yöntemler; genel yetenek testleri, kişilik envanterleri, dil testleri, mülakatlardır. İnsan Kaynakları Tedarik ve Seçimi Lojistik sektöründe son yıllarda personel bulma ve seçme konusunda yaşanan gelişmeler nelerdir? Önceki yıllara göre nitelikli personel bulma oranı daha yüksek fakat yeterli değil. Kara, hava ve deniz taşımacılığı konusunda hala personel sıkıntısı yaşandığı düşüncesindeyim. Bunun yanı sıra İngilizce ve diğer dilleri bilen adayların azlığı sektörün gelişmesine olumsuz etkide bulunmaktadır. En önemli gelişmelerin lojistik bölümü öğrencileri ile yakalanabileceği kanısındayım. Bu bölüm öğrencilerinin stajlarını kurumsal kurumlarda yapmaya ve yabancı dillerini geliştirmeye önem vermelerini öneriyorum. Teorik eğitimleri staj ile pratiğe çeviren, kendilerini devamlı güncelleyen nitelikli mezunlara sektörde çok ihtiyacımız var. Örnek Vaka 3: İşletmenizde işe alım süreci nasıl geçekleşiyor özetler misiniz? • Bölümlerden açık pozisyonlar ve eğitim için talepler yazılı bir şekilde alınır. • Açık pozisyon için şirket içi rotasyona uygun personel var ise rotasyon yapılır yok ise insan kaynakları sitelerine ilan verilir. • Başvurular istenilen kriterlere uygun ise yazdırılır ve ilk görüşme için randevu verilir. • Görüşmeler de kılık kıyafet, duruş, ses tonu, özgüven, gelişime açık olması, yetenekleri, samimiyet ve kurum kültürüne uyum sağlayıp sağlayamayacağı, tespit edilir. • Görüşmeler tamamlandıktan sonra uygun görülen adaylarla ikinci görüşme yapılarak ayrıntılar hakkında uzlaşmaya varılır ve iş başı tarihi belirlenir. Hazırlaması gereken resmi evraklar kendisine liste halinde verilir. • İşbaşı yapmadan bir gün önce evraklar teslim alınarak SGK girişi yapılır. • İşbaşı yapan personel tanıtım yazısı firma geneline mail yolu ile gönderilir. Aynı gün iş başı oryantasyonu yapılır. 3 hafta sonra 3 haftalık değerlendirme oryantasyonu yapılır ve iki ay sonra da personelin bizimle devam edip etmeyeceğine karşılıklı karar verilen son oryantasyon yapılır. 49 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları KAYNAKÇA Acar, Ahmet Cevat (2013) İnsan Kaynakları Planlaması ve İşgören Seçimi, Ömer Sadullah ve vd., İnsan Kaynakları Yönetimi içinde, 6.Baskı, İstanbul: Beta. Akova Orhan, Mehmet Sarıışık ve Atilla Akbaba (2007) “Seyahat Acentalarında İşgören Bulma ve İşgören Seçme Yöntemlerine Yönelik Bir Araştırma”; KMU İİBF Dergisi, Aralık Sayısı, Ceyhan, Aldemir, Ataol, Alpay ve Gönül Budak (2004) İnsan Kaynakları Yönetimi, 5.Baskı, İzmir: Fakülteler Kitabevi. Altıntaş, Ü. Kamil (2005) Norm Kadro Çalışması, Basılmamış Tezsiz Yükseklisans Dönem Projesi Üniversite? İşletme İktisadi BilimlerEnstitüsü,. Bayars, L. ve Leslie R.W. (2000) Human Resources Management, 8. Baskı, Boston: Irwin McGraw-Hill. Bayraktaroğlu, Serkan (2006) İnsan Kaynakları Yönetimi, 2. Baskı, Sakarya: Sakarya Yayıncılık. 50 Bingöl, Dursun (2010) İnsan Kaynakları Yönetimi, 7.Baskı, İstanbul: Beta. Can, Halil, Akgün, Ahmet ve Şahin Kavuncubaşı (1995) Kamu ve Özelkesimde Personel Yönetimi, 2. Baskı, Ankara: Siyasal Kitabevi. Çetin, Canan ve Esra Dinç Özcan (2014) İnsan Kaynakları Yönetimi, İstanbul: Beta. Çolakoğlu, Ülker ve Uğur Keskin Kılıç (2005) “Seçim”, Konaklama İşletmelerinde İnsan Kaynakları Yönetimi: İlkeler ve Uygulamalar içinde, Ankara: Nobel. DeCenzo, A. David ve P.Stephen Robbins, (2005) Fundamentals of Human Resources Management, America: John Wiley & Sons. Gök, Sibel (2006) 21. Yüzyılda İnsan Kaynakları Yönetimi, İstanbul: Beta. Gürüz, Demet ve Gaye Özdemir Yaylacı (2004) İletişimci Gözüyle İnsan Kaynakları Yönetimi, 2. Baskı, İstanbul: MediaCat. Mathis, L.Robert ve John H. Jckson (2008) Human Resource Management. 12. Baskı, USA: Thomson Learning Academic Centre. Mathis, L.Robert ve j. H. John H. Jckson(2011) Human Resource Management, 13. Baskı, South Western Cengage Learning. İnsan Kaynakları Tedarik ve Seçimi Okur, Emin (2011) Etkili İş Görüşmesi Teknikleri, İş ve Meslek Danışmanlığı, 1. Baskı, Ankara Sabuncuoğlu, Zeyyat (2005) İnsan Kaynakları Yönetimi, 2.Baskı, Bursa: Alfa Aktüel. Sözer, Burcu Özçelik (27 Ekim 2013) İşe Alımda Adaydan Beklentiler Değişti, Hürriyet Gazetesi, İK Eki. Tekin, Didem (Nisan 2013) Özgeçmişte Neye Bakıyorlar, Mülakatta Ne Soruyorlar, Hürriyet Gazetesi, İK Eki.. Tekin, Didem (Nisan 2013) Grup Mülakatında Bunlar Soruluyor, Hürriyet Gazetesi, İK Eki.. Tekin, Didem (Nisan 2013) İş Görüşmelerinde Detaylı Örnek Dönemi, Hürriyet Gazetesi, İK Eki. Torrington, Derek, Loura Hall ve Stephen Taylor (2008) Human Resource Management, 7th Edition, Pearson Education Limited. Mülakata Giderken Dikkat Etmeniz Gereken 15 Şey(Kasım 2013) Hürriyet İK, İş ve Yönetim Eki. 51 52 Lojistik Sektöründe Şirket içi Eğitimlerin Değerlendirilmesi LOJİSTİK SEKTÖRÜNDE ŞİRKET İÇİ EĞİTİM İHTİYAÇLARININ BELİRLENMESİ VE EĞİTİM ETKİNLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Dr. Reha Uluhan 3 1. İnsan Kaynakları Yönetiminin Eğitim Boyutu Açısından Lojistik Sektörüne Genel Bir Bakış Lojistik sektörü dünyada ve ülkemizde son yıllarda en fazla büyüyen ve en hızlı gelişen sektörlerden biri olmuştur. Güncel verilerle lojistik sektörünün dünyada yılda 6 trilyon USD civarında bir pazara ulaştığı çeşitli kuruluşların hazırladığı raporlarda yer almaktadır (Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği [MÜSİAD], 2013: 38).Ülkemizde ise 30 milyar dolarlık bir potansiyel pazardan söz edilmektedir(MÜSİAD, 2013: 35). Stratejik bir hedef olarak konulan 2023 yılı 500 milyar dolar ihracat hedefinin ise bu büyüklükleri çok daha yukarıya taşıyacağı beklenmekte ve bu konuda çeşitli atılımlar gerçekleştirilmektedir(Beykoz Lojistik Meslek Yüksekokulu [BLMYO], 2013: 2). Sektörün beklentisinin 2023 yılı hedeflerine paralel 50 milyar dolarlık satış hasılatı ve 1,5 milyon kişilik istihdam olduğu hazırlanan raporlarda göze çarpmakta ve sektörün bu hedeflere ulaşabilme potansiyelinin olduğunu destekleyen bazı gelişmeler yaşanmaktadır (MÜSİAD, 2013: 68). Dünya Bankası’nın 2007 yılında yayınlamaya başladığı, ülkelerin lojistik alanındaki gümrük, taşımacılık, rekabet, kalite ve altyapı gibi performanslarını değerlendirdiği Lojistik Performans Endeksi’nde (LPI) daha önce 39. sırada yer alan Türkiye, 2012 yılında 155 ülke arasında 27’inci sırada yer almıştır (Kalkınma Bakanlığı, 2013: 122). Dünyadaki lojistik yatırımlarının, lojistik performans endeksi yüksek olan ülkelere kaydığı gerçeğini göz önünde tutarsak bu oldukça önemli bir gelişmedir. 2023 yılı için 500 milyar dolarlık ihracat hedefiyle birlikte Türkiye’nin Lojistik Performans Endeksi’nde ilk 15 ülke arasına girmesi beklenmektedir. Lojistik gibi hızlı büyüyen ve gelişen bir sektörde dünyada ve ülkemizde rekabet avantajı elde etmek de doğal olarak giderek zorlaşmaktadır. Özellikle de ülkemizde sektörde yüksek beklentilerin olduğu dikkate alınırsa rekabet konusu daha da öne çıkmaktadır. Lojistik sektöründe fiyat odaklı rekabet ön planda olsa da hizmet kalitesi de önemli bir rekabet unsurudur (BLMYO, 2013: 17). Bu önemli rekabet unsuru ise büyük ölçüde sektördeki insan kaynağının yetkinliğine bağlıdır. Ülkemizde yaklaşık 500 bin kişinin istihdam edildiği sektörde insan kaynağı profili ve özellikle de bu profilin eğitim boyutu üzerinde önemle durmak gerekir. Hizmet sektörü içinde yer alan lojistik sektörü bu yönüyle emek yoğun bir sektördür ve sektörde her zaman yetişmiş, eğitimli eleman bulmak sorun olmuştur. Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) ile Beykoz Lojistik Meslek Yüksekokulu’nun ortaklaşa gerçekleştirdiği 2012 tarihli bir araştırmaya göre lojistik sektörünün önemli bir bölümünü oluşturan “Karayoluyla Uluslararası Eşya Taşımacılığı Sektörü”nde toplam çalışanların yaklaşık % 70’ini lise mezunları, %10’unu ön lisans mezunları ve % 20’sini üniversite mezunları oluşturmaktadır (Uluslararası Nakliyeciler Derneği [UND], 2012: 34). Ülkemizde halen bünyesinde lojistik bölümü bulunan 3 [email protected]. 53 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları toplam 48 üniversite ve 50 meslek yüksekokulu mevcuttur. Bu veriler son yıllarda sektöre yetişmiş eleman sağlayan kaynakların artmakta olduğunu gösterse de sektörün büyüme hızının yanında yeterli olmamaktadır. Özellikle ülkemizin 2023 yılı hedeflerine ulaşmasında sektörün insan kaynağının eğitim boyutu makro ve mikro ölçeklerde özenle ele alınmalıdır. Sektörde insan kaynağı eğitimi makro boyutuyla devletin lojistik sektörüyle ilgili gelecek planlarında ayrıntılı bir biçimde yer almaya başlamıştır. 1.1. Onuncu Kalkınma Planı 54 Bu çalışmalardan birisi ülkemizin 2023 hedefleri doğrultusunda hazırlanan ve 2013 yılı Temmuz ayı içinde Resmi Gazete’de yayımlanan 2014-2018 dönemini kapsayan Onuncu Kalkınma Planı’dır. Plan lojistik ve ulaştırma sektörü için önemli tespit ve hedefler ortaya koymuştur. Planda yer alan “Taşımacılıktan Lojistiğe Dönüşüm Programı” lojistik alanında etkin ve verimli planlama yapabilmek amacıyla mevzuat, eğitim, gümrük, altyapı ve sektörde faaliyet gösteren firmaların rekabet gücünün artırılması konuları üzerine yoğunlaşmaktadır (Kalkınma Bakanlığı, 2013: 206).Bu programla, ülkemizin ihracat, büyüme ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılmasında lojistiğin katkısının artırılması ve Lojistik Performans Endeksi’nde (LPI) ilk 15 ülke arasına girilmesi amaçlanmaktadır. Onuncu Kalkınma Planı’nda ayrıca tüm sektörleri kapsayacak şekilde “Temel ve Mesleki Becerileri Geliştirme Programı” bölümü de yer almaktadır. Bu programda bireylerin, mesleki becerilerin yanında iş yaşamının gerektirdiği temel becerilere sahip olmasının, eğitim sistemi ile çalışma hayatı arasındaki ilişkinin güçlendirilmesinin önemi vurgulanmaktadır. Program eğitim kademelerinde temel becerilerin ağırlığının artırılması, temel becerileri kazandıran hayat boyu öğrenme programlarının geliştirilmesi ve işgücü piyasası ile eğitim sistemi arasındaki bağın güçlendirilmesi gibi önemli hedefler içermektedir. 1.2. 2023 Türkiye İhracat Stratejisi ve Eylem Planı Lojistik sektörünün insan kaynağı ve eğitimi boyutuna yer veren bir diğer çalışma ise T.C. Ekonomi Bakanlığı tarafından hazırlanan “2023 Türkiye İhracat Stratejisi ve Eylem Planı”’dır. Bu planda yer alan eylem alanlarından biri insan kaynağıdır ve stratejik hedef olarak “ Yüksek Verimli ve Nitelikli İnsan Sermayesinin Artırılması” belirlenmiştir (Ekonomi Bakanlığı, 2013: 72). Eylem planına göre 2012-2015 yılları arasında tamamlanmak üzere dış ticarete dönük alanlarda düzenli işgücü piyasası ihtiyaç analizlerinin yapılması, mesleki ve teknik eğitim program ve ortamlarının iyileştirilmesi, yeterlilik ve mesleki eğitimle ilgili AB tarafından geliştirilen araçların uygulanması hedeflenmektedir. Ayrıca planda özellikle eğitici eğitimleri üzerinde yoğunlaşacak bir “Dış Ticaret Stratejik Araştırma ve Eğitim Merkezi” kurulması hedeflenmektedir. Eylem planı 2023 yılını hedefleyerek öncelikle KOBİ’ler olmak üzere tüm ihracatçı firmaların dış ticaret faaliyetlerini yürütecek insan kaynaklarına yönelik eğitim ve istihdam programları oluşturmayı ve şirketlerin ihtiyaç duydukları yetkinlikler için mevcut işgücünün eğitimi çalışmalarını desteklemeyi amaçlamaktadır. Lojistik Sektöründe Şirket içi Eğitimlerin Değerlendirilmesi 1.3. Türkiye Lojistik Master Planı İçin Strateji Belgesi Bir başka çalışma da Türkiye İhracatçılar Meclisi, Lojistik Konseyi’nin 2011 tarihli “Türkiye Lojistik Master Planı İçin Strateji Belgesi”’dir. Bu çalışmada insan kaynakları ve eğitim konusu karayolu, denizyolu, havayolu, demiryolu ve depolama boyutlarında ele alınmıştır (Türkiye İhracatçılar Meclisi [TİM], 2011: 12). Rapor tüm bu boyutlarda öncelikle lojistik mesleğine giriş kriterlerinin belirlenmesi, sürdürülmesi ve denetlenmesinin gerekliliğine vurgu yapmaktadır. Ayrıca mesleki yeterlilik kurumu ile koordinasyon ve işbirliğinin sağlanması, kamu sektöründe lojistikle ilgili görevlere eleman alımlarında önceliğin lojistik programı mezunlarına verilmesi önerilmektedir. Lojistik eğitiminin desteklenmesi ve yaygınlaştırılması, lojistik alanında nitelikli personel yetiştirilmesi, lojistik eğitiminin çeşitlendirilmesi ve kalitesinin artırılması da raporun ilgi çeken önerileri arasında yer almaktadır. İlgili öğretim kurumlarının bulundukları bölgenin gereksinmelerine uygun olarak ders planlarının düzenlenmesinin yanında, ders içeriklerinin gelişmelere paralel olarak güncellenmesi de bu çalışmada yer alan öneriler arasındadır. Çalışmada ayrıca karayolu, denizyolu, havayolu, demiryolu ve depolama boyutlarında sektörde meslek içi eğitimin teşvik edilmesi, lojistik eğitiminde eğitimcinin eğitimine önem verilmesi, üniversite ve sektör işbirliği ortamının sağlanması, lojistik eğitim kurumlarında eşgüdüm ve akreditasyon sağlanması özellikle önerilmektedir. 1.4. Türkiye Ulaştırma ve Lojistik Meclisi Sektör Raporu Ele alacağımız son çalışma Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin 2011 tarihli “Türkiye Ulaştırma ve Lojistik Meclisi Sektör Raporu”’dur. Bu raporda küresel pazarda rekabet edebilmek amacıyla alınan tüm ekonomik tedbirler arasında en öncelikli olarak ulaştırma ve lojistik eğitim-öğretiminin kalitesinin iyileştirilmesinin geldiği belirtilmektedir (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği [TOBB], 2012: 63-64). Çalışmada ulaştırma ve lojistik eğitim-öğretimindeki temel sorunlar belirlenmiştir. Bunlar arasında küreselleşme sonucunda artan rekabete yanıt verecek yetişmiş insan gücünün eksikliği, bu alanda uzman eğitimci ve akademisyen sayısının sınırlı oluşu, yetersiz, standardı bulunmayan ve birbirleriyle uyuşmayan müfredat nedeniyle sektörün ihtiyaç duyduğu personelin yetişmemesi, staj olanaklarının sınırlı ve yetersiz olması özellikle dikkat çekmektedir. Raporda ayrıca enstitü ve akademi şeklinde araştırma ve eğitim merkezlerinin gerekliliğine de vurgu yapılmaktadır. 1.5. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynaklarının Eğitimi Konusunun İşletmeler Boyutunda Ele Alınması Lojistik sektöründe insan kaynaklarının eğitimi konusuna makro açıdan yaklaşan bu ve benzeri raporlar incelendiğinde başlıca ortak sorunların lojistik meslek standartlarının yetersizliği, eğitim müfredatlarının akreditasyonlarının, çeşitliliğinin ve bölgesel ihtiyaca göre hazırlanma eksikliği, hizmet içi eğitimlerin planlanması ve değerlendirilmesinin yetersizliği, çalışanların sertifikasyonu çalışmalarının azlığı ve eğitimci eğitimlerinin yetersizliği gibi konularda yoğunlaştığı görülmektedir (MÜSİAD, 2013: 88-89). Sektörde teknolojiye ve insan kaynağına önem veren şirketlerin büyüyebileceği ve ayakta kalabileceği kanısının yaygın olduğu araştırmaların bulguları arasında yer almaktadır (BLMYO, 2013: s.25). 55 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Mikro ölçekte yani işletmeler düzeyinde yetişmiş eleman azlığı ve kalitesi sorunu ön plandadır. Her ne kadar her geçen gün sektöre eleman yetiştiren eğitim kurumlarının sayısı artsa da bu sayı ihtiyacın ve sektörün hedefinin oldukça gerisindedir. Ayrıca sadece lojistik bölümünden mezun olanların azlığı değil sektörün dinamik yapısı gereği her yıl iş ve yetkinlik tanımlarının revize edilmesi gereği de eğitimleri ön plana çıkarmaktadır. Açıkça görülmektedir ki sektörde rekabet avantajı elde edebilmenin yolu insan kaynağının kendini sürekli olarak geliştirebilmesine bağlıdır. Sektördeki işletmeler bu konuda devletten beklenti içinde olsalar da kendi bünyelerinde de sorunu çözmeye çalışmaktadır. Bu nedenle yaşadıkları eğitim sorununu düzenli hizmet içi eğitimler yoluyla kapamaya çalışmakta, çeşitli eğitim şirketi ve yüksek öğrenim kurumlarının sürekli eğitim merkezlerinin düzenlediği kurs ve sertifika programlarıyla eğitim desteği almakta, çalışanlarını uzaktan eğitim programlarına yönlendirmektedir. Ancak yine de sektöre bakıldığında bu çabalara rağmen çalışan başına düşen yıllık eğitim saatlerinin azlığı göze çarpmaktadır. İşletmelerin insan kaynağı yetkinliklerini sürdürülebilir bir biçimde artırabilmeleri, rekabet avantajı elde edebilmeleri için şirket içi eğitimlere ağırlık vermesi gerekmektedir. Sektörün kendine özgü dinamikleri ve gelişme hızı bunu zorunlu kılmaktadır. 56 İnsan kaynağı eğitimine işletme düzeyinde yeterli ilginin gösterilmemesinin nedenleri arasında eğitimin gereksiz bir harcama olduğu algısı çekmektedir. Şirket içi eğitim ihtiyaçlarının doğru analiz edilememesi ve işletmelerin eğitim başı sonrasındaki değerlendirmeleri yapmakta yetersiz kalması bu algının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Günümüzde hala pek çok işletme eğitime yaptıkları yatırımın geri dönüşünün olmadığını düşünmektedir. Bunun en önemli nedenleri arasında eğitim ihtiyaç analizinin ve eğitim sonrası izlemenin yapılmaması, performans göstergelerinin sağlıklı konulamaması sayılabilir. Bu sorunu aşabilmek için sektör şirketlerinin çalışanları için performans ve kariyer sistemlerine entegre edilmiş sistematik, planlanabilir ve izlenebilir bir eğitim sistemi kurmaları gerekmektedir. Eğitim doğası gereği masraflı bir süreçtir. Eğitimci ücreti, yapılamayan mesai, ulaşım masrafları, eğitim malzemesi ücretleri, organizasyon ve salon ücretleri, eğitim ihtiyaç analizi, program geliştirme ve değerlendirme ücretleri bir eğitimin gider kalemleri arasında sayılabilir (Lawson, 2006:269). Günümüzde şirketler başarısız eğitim yatırımlarından kaçınmaktadır. Bu nedenle sağlam veri ve kanıtlara dayandırılmış bir eğitim ihtiyaç belirleme ve değerlendirme sisteminin kurulması bir gereklilik haline gelmiştir. Ancak eğitim ihtiyacının doğru analiz edilmesi, başarısının, etkinliğinin nitel ya da nicel olarak ölçülebilir olması durumunda üst yönetim eğitimi gereksiz bir harcama kalemi olarak görmekten vazgeçebilir. 2. Şirket İçi Eğitim İhtiyaçlarının Belirlenmesi İşletmelerde eğitim ihtiyacı çoğunlukla çalışanların performans düzeyleri ön görülen standartları karşılamadığında ve değişen koşullar nedeniyle işin gerekleri değiştiğinde ortaya çıkmaktadır (Barutçugil, 2002: 55). Eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi kimin, ne zaman, hangi konuya, ne düzeyde, hangi yöntemle ihtiyacı olduğunun belirlenmesi çalışmalarıdır. Lojistik Sektöründe Şirket içi Eğitimlerin Değerlendirilmesi Bunun için çalışanlara ve onların yöneticilerine anket düzenlenebilir, görüşmeler yapılabilir ya da performans değerlendirme formları incelenebilir (Lawson,2006: 8). Eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi bilgi, beceri, tutum ve davranışlarda değişimi hedefler ve hedefin uzaklığını, ulaşma zamanını ve aşılması gereken güçlükleri gösterir (Sparhawk, 1995: 8). Eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi ile uygun bilgiler toplanır, analiz edilir ve iş performansını geliştirmek için gereken özel eğitimler tanımlanır. Eğitim ihtiyacı analizinin boyutlarının gösterilmesinde sürecin organizasyon boyutunda organizasyon düzeyinde iş sonuçları ve performans göstergeleri incelenmekte, iş/süreç boyutunda eğitim eksikliğinden kaynaklanan performans problemlerinin yaşandığı işler belirlenmekte ve birey/yetkinlik boyutunda ise performans problemlerinin giderilmesi için çalışanların sahip olmaları gereken yetkinlikler belirlenmektedir (Şekil 7). Söz konusu bu çalışmada gerekli veriler performans ölçüleri, performans standartları, iş tanımları, yetkinlik tanımları ve müşteri memnuniyet anketleri olarak sıralanabilir. Bu verileri ise anket, görüşme, gözlem ve grup çalışmaları gibi tekniklerden birini ya da birkaçını kullanarak elde etmek mümkündür. Ancak bu sürecin sağlıklı gerçekleştirilmesi için öncelikle işletmede iş analizi çalışmalarının yapılmış olması gerekliliği şarttır. Ayrıca işletmenin karşı karşıya olduğu sorunun gerçekten bir eğitim sorunu olup olmadığını belirlemek çok da kolay olmamaktadır. ORGANİZASYON Organizasyon düzeyinde iş sonuçlarının ve performans göstergelerinin incelenmesi İŞ / SÜREÇ Eğitim eksikliğinden kaynaklanan performans problemlerinin yaşandığı işlerin belirlenmesi BİREY / YETKİNLİK Performans problemlerinin giderilmesi için çalışanların sahip olmaları gereken yetkinliklerin belirlenmesi Şekil 7: Eğitim İhtiyacı Analizinin Boyutları Şekil 7’de görüldüğü gibi üç boyutta ele alınan eğitim ihtiyacı analizi sonucunda eğitim açığı belirlenmektedir. Şekil 8’de gösterilen eğitim açığı ise işletmenin performans düzeyi, işlerin gerçekleşme düzeyi ve çalışanların performans düzeyi tarafından belirlenen mevcut durum ile işletmenin hedeflediği standartlar, işlerin ve çalışanların başarı standartları tarafından belirlenen olması gereken durum arasındaki fark sonucunda ortaya çıkmaktadır. 57 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları OLMASI GEREKEN DURUM İşletmenin hedeflediği standartlar İşlerin başarı standardı Çalışanlar için başarı standardı MEVCUT DURUM İşletmenin performans düzeyi İşlerin gerçekleşme düzeyi Çalışanların performans düzeyi EĞİTİM AÇIĞI Şekil 8: Eğitim Açığı 2.1. Eğitim İhtiyaçlarının Belirlenmesi Süreci 58 Eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi süreci, Şekil 9’da görüldüğü gibi işletmenin mevcut durumunun değerlendirilmesi, işletmenin geleceğe yönelik beklentilerinin belirlenmesi, eğitim ihtiyacının belirlenmesinde kullanılacak bilginin toplanması, toplanan bilgilerin değerlendirilmesi ve sonuçların raporlanması aşamalarından oluşan beş adımlı bir süreçtir. Şimdi bu aşamaları ayrıntılarıyla ele alalım. İŞLETMENİN MEVCUT DURUMUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ Eğitim ihtiyacı analizi yapılmasına yol açan mevcut durum ya da sorunun belirlenmesi İŞLETMENİN GELECEĞE YÖNELİK BEKLENTİLERİNİN BELİRLENMESİ Gelecekte varılması istenilen yerin ve buna ulaşmayı engelleyen sorunların belirlenmesi TOPLANAN BİLGİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ Yapılan araştırma sonucunda çalışanların mevcut ve olması gereken bilgi, beceri ve tutum düzeylerindeki eğitim ihtiyaçlarının çizelgelenmesi BİLGİNİN TOPLANMASI KİMDEN: Yönetim, Çalışanlar, Müşteriler HANGİ TÜR BİLGİ: Çözüme yönelik hangi eğitimlerin alınması gerektiği HANGİ YÖNTEM: Anket, Görüşme, Gözlem SONUÇLARIN RAPORLANMASI Şekil 9: Eğitim İhtiyaçlarının Belirlenmesi Süreci Lojistik Sektöründe Şirket içi Eğitimlerin Değerlendirilmesi 2.1.1. İşletmenin Mevcut Durumunun Değerlendirilmesi Sürecin ilk aşamasında eğitim ihtiyacı analizine yol açan mevcut durumun ne olduğu sorgulanır (Sparhawk, 1995: 21). Eğitime neden ihtiyaç duyulduğu, bu ihtiyacı doğuran örgütsel sorunların neler olduğu araştırılır. Bu sorunlar arasında müşteri şikayetlerinin artması, satışların düşmesi, iş kazalarının artması, işten ayrılmaların ve devamsızlığın artması gibi sorunlar sayılabilir. Organizasyon düzeyinde iş sonuçları ve performans göstergeleri incelenir. Bu noktada insan kaynaklarıyla ilgili iş tanımları, özlük dosyaları, toplantı kararları, müşteri şikayetleri, performans değerlendirme sonuçları gibi belgelerin taranması gerekmektedir (Noe, 2009: 94). Böylece eğitim eksikliğinden kaynaklandığı düşünülen performans problemlerinin yaşandığı işler belirlenir. Bu aşamada işletmenin stratejik hedefleriyle eğitim hedeflerinin ilişkilendirilmesi de gerekmektedir. Ayrıca işletmenin belirlenecek eğitim programı için gerekli bütçe, zaman ve uzmanlık gibi kaynaklara sahip olup olmadığı belirlenmelidir. Mevcut durum analizi için üst yönetime ve insan kaynakları departmanına eğitim ihtiyacının az ya da çok olduğunu belirlemek üzere aşağıda yer alan konularda bilgi toplanması yoluna gidilmelidir (Nilson, 2003: 214-221). • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • Devamsızlık oranı İşgücü devir oranı Çatışmaların durumu İş kazalarının sıklığı Öneri sisteminin etkin çalışma durumu Çalışanların işlerine ilgisi ve bağlılığı Çalışanların işletmenin ortak değerlerini benimseme derecesi Çalışanların toplantılara gönüllü katılma derecesi Çalışanların sorun çözücü olma derecesi Çalışanların istekliliği, heyecanı Çalışanların genel eğitim düzeyi Yeni personel ihtiyacının zamanında karşılanması Çalışanların kariyer planlarına verilen önem Uygun personel bulma konusunda işletmenin cazibesi İşletmenin uygun personeli kurumda tutma gücü Çalışanların iş başında kendisini geliştirmesi için sağlanan olanaklar Çalışanlara uzmanlaşma olanağı sağlama derecesi Çalışanların yaş ve kıdem ortalaması Eğitim programlarının sürekliliği Çalışanlar için düzenlenen sosyal etkinlikler 2.1.2. İşletmenin Geleceğe Yönelik Beklentilerinin Belirlenmesi Sürecin ikinci aşamasını gelecekte varılması hedeflenen yer belirlemektedir (Sparhawk, 1995: 39). Aynı zamanda istenen sonuçlara ulaşmayı engelleyen güçlüklerin neler olduğu saptanarak performans problemlerinin giderilmesi için çalışanların sahip olmaları gereken 59 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları yetkinlikler belirlenir ve bunlara ulaşılmak istenir. İşletmenin ve çalışanların performans düzeyi bize mevcut durumu verirken, hedeflenen başarı standartları olması gereken durumu ortaya koymaktadır. Bu iki durum arasında farka eğitim açığı adı verilir ve analiz süreci bunu giderecek eğitimleri belirlemeye odaklanır. 2.1.3. Eğitim Gereksinimlerinin Belirlenmesinde Kullanılacak Bilginin Toplanması 60 Bu aşamada analiz için gereken bilginin kimlerden toplanacağı belirlenir. Yönetim kademesi, çalışanlar ve müşteriler başlıca bilgi kaynakları arasında sayılır (Lawson, 2006: 12). Hangi tür bilgilerin toplanacağı, anket, gözlem ve görüşme gibi yöntemlerden hangisi seçilerek bilgi toplanacağına karar verilir. Anket yöntemi hızlı ve düşük maliyetli olması nedeniyle tercih edilmektedir. Ancak bu yöntemin sınırlı bilgi sağlaması gibi bir sıkıntısı vardır. Tablo 1’de görülen örnekte olduğu gibi çalışanlara ihtiyaç duydukları “Genel Yönetim, İnsan Kaynakları Yönetimi ve Kişisel Gelişim” ve “Lojistik, Tedarik Zinciri ve Üretim Yönetimi” alanlarındaki eğitim ihtiyaçları, ihtiyacın şiddetini de belirtecekleri şekilde tasarlanabilir. Gözlemde ise doğal ortamda gerçekleşen canlı veya videoya çekilmiş kayıtlı gözlemler kullanılmaktadır. Ankete göre bilgi kalitesi artıyorsa da zaman ve maliyette de artış olmaktadır. Veri toplama yöntemi olarak görüşmeler ise yapılandırılmış, yarı yapılandırılmış ya da yapılandırılmamış olabilir, birebir ya da grup şeklinde gerçekleştirilebilir. Tablo 7: Çalışanlar İçin Eğitim İhtiyaçları Anketi Aşağıda işinizle ilgili olarak ihtiyaç duyabileceğiniz başlıca eğitim konuları yer almaktadır. Sizin için bu konularda eğitim alma ihtiyacı ne ölçüde gereklidir? Lütfen ilgili kutuyu işaretleyiniz. GENEL YÖNETİM, İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ VE KİŞİSEL GELİŞİM EĞİTİM KONULARI GEREKSİZ YARARLI OLUR KESİNLİKLE GEREKLİ Çatışma Yönetimi ( ) ( ) ( ) Değişim Yönetimi ( ) ( ) ( ) Eğiticinin Eğitimi ( ) ( ) ( ) Etkili Problem Çözme ve Karar Verme Yöntemleri ( ) ( ) ( ) Etkili İletişim Becerilerinin Geliştirilmesi ( ) ( ) ( ) Etkili Sunuş Ve İletişim ( ) ( ) ( ) Girişimcilik ( ) ( ) ( ) İK Seçimi, Yerleştirilmesi Ve Görüşme Teknikleri ( ) ( ) ( ) İnsan Kaynakları Yönetiminde Güncel Uygulamalar ( ) ( ) ( ) Lojistik Sektöründe Şirket içi Eğitimlerin Değerlendirilmesi İş Süreçlerinin İyileştirilmesi ( ) ( ) ( ) Kriz Yönetimi ( ) ( ) ( ) Kurumsal Risk Yönetimi ( ) ( ) ( ) Performans Yönetimi ( ) ( ) ( ) Proje Yönetimi ( ) ( ) ( ) Profesyonel Yöneticilik ( ) ( ) ( ) Stratejik İnsan Kaynakları Yönetimi ( ) ( ) ( ) Stres Yönetimi ( ) ( ) ( ) Takım Çalışması ( ) ( ) ( ) Toplantı Yönetimi ( ) ( ) ( ) Yönetici Asistanlığı ( ) ( ) ( ) Zaman Yönetimi ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) YARARLI OLUR KESİNLİKLE GEREKLİ DİĞER, BELİRTİNİZ LOJİSTİK, TEDARİK ZİNCİRİ VE ÜRETİM YÖNETİMİ EĞİTİM KONULARI GEREKSİZ Lojistik Ve Tedarik Zinciri Yönetimi ( ) ( ) ( ) Depo ve Aktarma Merkezi Yönetimi ( ) ( ) ( ) Envanter Kontrol Teknikleri ( ) ( ) ( ) Etkili Tedarik Zinciri İletişiminin Geliştirilmesi ( ) ( ) ( ) Etkili Üretim Teknikleri ( ) ( ) ( ) Filo Yönetimi ( ) ( ) ( ) Günümüz Tedarik Zinciri İçin Strateji Ve Taktikler ( ) ( ) ( ) Lojistik Sektöründe Etkin Satış Teknikleri ( ) ( ) ( ) Lojistikte Dış Kaynak Kullanımı (Outsourcing) ( ) ( ) ( ) Malzeme / Kapasite İhtiyaç Planlama (MRP /CRP) ( ) ( ) ( ) Operasyon Yönetiminde E-Ticaret ( ) ( ) ( ) Satın Alma Yönetimi ( ) ( ) ( ) Satış ve Operasyon Planlama ( ) ( ) ( ) Talep Planlama Ve Talep Yönetimi ( ) ( ) ( ) 61 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Tedarik Zinciri Sürecinde Müşteri Odaklılık ( ) ( ) ( ) Tehlikeli Madde Lojistiği ( ) ( ) ( ) Toplam Kalite Yönetimi (TKY) ve Sürekli İyileştirme ( ) ( ) ( ) Üretim Kaynakları Planlaması (MRP II) ( ) ( ) ( ) Yalın Tedarik Zinciri ( ) ( ) ( ) Yalın Yönetim ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) DİĞER, BELİRTİNİZ Eğitim ihtiyaçlarının belirlemesinde benzer şekilde çalışanların yöneticilerine de bir anket uygulaması yapılabilir (Kirkpatrick ve Kirkpatrick, 2006: 6). Tablo 8’de yer alan bu anket sonucunda eğitim ihtiyacının yanı sıra yöneticilerin başında bulundukları bölümle ilgili kontrolü de bir ölçüde sınanmaktadır. 62 Tablo 8: Yöneticiler İçin Eğitim İhtiyaçları Anketi Aşağıda yönetim, organizasyon ve kişisel gelişim konularında ihtiyaç duyulabilecek başlıca konular verilmiştir. Yöneticisi olduğunuz departman için bu konularda eğitim alma ihtiyacı ne ölçüde gereklidir? Lütfen ilgili kutuyu işaretleyiniz. EĞİTİM KONULARI GEREKSİZ YARARLI OLUR KESİNLİKLE GEREKLİ Temel organizasyon kavramları ( ) ( ) ( ) Planlama ve planlama uygulamaları ( ) ( ) ( ) Yetki devri ve sorumluluk ( ) ( ) ( ) Bilanço okuma ve yorumlama ( ) ( ) ( ) Maliyet kontrolü ( ) ( ) ( ) Yönlendirme, koordinasyon ve denetim ( ) ( ) ( ) Liderlik biçimleri ( ) ( ) ( ) Performans değerleme ( ) ( ) ( ) Disiplin ( ) ( ) ( ) Etkin haberleşme yöntemleri ( ) ( ) ( ) Kurumsal sosyal sorumluluk ( ) ( ) ( ) Bütçe hazırlama ( ) ( ) ( ) Takım kurma ( ) ( ) ( ) Etkin karar verme teknikleri ( ) ( ) ( ) Lojistik Sektöründe Şirket içi Eğitimlerin Değerlendirilmesi İnsan kaynaklarının planlanması ( ) ( ) ( ) Seçme ve mülakat yöntemleri ( ) ( ) ( ) Çatışma yönetimi ( ) ( ) ( ) Zaman yönetimi ( ) ( ) ( ) Toplantı yönetimi ( ) ( ) ( ) Stres yönetimi ( ) ( ) ( ) Sözsüz iletişim ve beden dili ( ) ( ) ( ) Astları tanıma ve etkin yönetme ( ) ( ) ( ) Devamsızlıklarla başa çıkma ( ) ( ) ( ) Problemli çalışanların yönetimi ( ) ( ) ( ) Söylenti ve biçimsel olmayan iletişimi önleme ( ) ( ) ( ) İşbirliği ve dayanışma ruhunu geliştirme ( ) ( ) ( ) Grup direnciyle baş etme ( ) ( ) ( ) Müşteri ilişkileri yönetimi ( ) ( ) ( ) Meslek konusunda sektördeki son gelişmeler ( ) ( ) ( ) Meslek konusunda rakip kuruluşların değerlendirilmesi ( ) ( ) ( ) Meslek konusunun temel problemleri ve çözüm yolları ( ) ( ) ( ) Meslek konusundaki hukuki mevzuatın irdelenmesi ( ) ( ) ( ) DİĞER: ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) Tablo 9’da tüm bu yöntemlerin avantajlı ve dezavantajlı yönleri karşılaştırmalı olarak gösterilmektedir. 63 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Tablo 9: Eğitim İhtiyaçlarını Belirleme Yöntemlerinin Avantaj ve Dezavantajları YÖNTEM AVANTAJLAR DEZAVANTAJLAR GÖZLEM - İş ortamına ilişkin bilgi sağlar - İşin en az düzeyde kesilmesini sağlar -Usta gözlemcilere ihtiyaç duyar -Personelin davranışı gözlenilirse değişebilir ANKETLER -Ucuzdur -Çok sayıda kişiden bilgi toplanır -Bilgi kolayca özetlenir -Zaman alır -Düşük geri dönüş oranları ve uygun olmayan cevaplar görülebilir -Ayrıntılar eksik kalır MÜLAKATLAR -Eğitim ihtiyaçları ile sorunların neden ve çözümlerinin ayrıntılarını belirlemede iyidir -Beklenmedik meselelerle ilgilenebilir -Sorular değiştirilebilir -Vakit alır -Analiz edilmesi zordur -Mülakat yapan beceri sahibi olmalıdır -Konunun uzmanları için tehdit edici olabilir -Planlaması zordur -Konu uzmanları sadece duymak istediğinizi düşündükleri bilgileri verirler ODAK GRUPLARI -Tek bir kişinin araştıramayacağı veya yapmak istemeyeceği karışık meseleler için faydalıdır -Sorular kestirilemeyen sorunları araştıracak şekilde değiştirilebilir -Vakit alır -Grup üyeleri sadece duymak istediğinizi düşündükleri bilgileri verirler -Grup üyeleri üyeler arasında statü veya konum farkı varsa katılmak istemeyebilirler TEKNİK EL KİTAPLARI VE KAYITLARI OKUMA -Prosedür üzerine iyi bir bilgi -Teknik dili anlaşılamayabilir kaynağıdır -Materyaller eski olabilir -Objektiftir -Yeni işler ve yaratılmakta olan işler için iyi bir görev bilgisi kaynağıdır KONULARINDA UZMAN KİŞİLERLE GÖRÜŞME -Eğitim ihtiyaçlarının ayrıntılarını ve sorunların neden ve çözümlerini açığa çıkarmak için uygundur 64 -Zaman alıcıdır -Analiz edilmesi zordur -Beceri sahibi görüşmeciye ihtiyaç duyulur Lojistik Sektöründe Şirket içi Eğitimlerin Değerlendirilmesi ONLINE TEKNOLOJİ (YAZILIM) -Objektiftir - İşin en az düzeyde kesilmesini sağlar -Sınırlı insan katılımı gerektirir -Çalışanları tehdit edebilir -Yönetici bilgiyi cezalandırma amaçlı kullanabilir -Müşterilerle bilgisayarla ya da telefonla etkileşim kurmayı gerektiren işlerle sınırlıdır Kaynak: Raymond A. Noe, (2009) İnsan Kaynaklarının Eğitimi ve Geliştirilmesi, 4. Baskı Çev.C. Çetin,İstanbul: Beta.,s.94. 2.1.4. Toplanan Bilgilerin Değerlendirilmesi ve Sonuçların Raporlanması Bu aşamada analiz sonuçlarına göre çalışanların mevcut ve olması gereken bilgi, beceri ve tutum düzeylerindeki eğitim ihtiyaçları çizelgelenmektedir (Sparhawk, 1995: 61). Bilgiye yönelik eğitimlere ürün bilgisi, üretim teknikleri, vergi mevzuatı gibi eğitimler örnek verilebilir. Beceri geliştirme eğitimleri arasında ise iletişim, etkili sunuş, liderlik gibi eğitimler sayılabilir. Tutum eğitimleri ise girişkenlik, yaratıcılık, takım çalışması gibi eğitimleri kapsamaktadır. Burada önemli olan bir nokta da eğitim ihtiyaçlarının doğru bir biçimde önceliklendirilmesidir. Her eğitim herkes için aynı önceliğe sahip olmayabilir. Böylece eğitim ihtiyaç analizi tamamlanarak üst yönetime sunmak için çalışmanın metodolojisi, sonuçları ve önerileri içeren bir rapor hazırlanır. 3. Şirket İçi Eğitimlerin Etkinliğinin Ölçümü 3.1. Şirket İçi Eğitimlerin Değerlendirilmesi Şirket eğitimlerinin planlanması sürecine gelindiğinde, ihtiyaç analizinin doğru bir biçimde yapılması büyük önem taşımaktadır. Ancak bu süreç tek başına yeterli olmaz. Gerek lojistik gerekse birçok sektörde insan kaynağının bir rekabet unsuru olarak ön plana çıkmasıyla şirket eğitimlerinin etkinliğinin ölçümü de giderek önem kazanmaktadır. Eğitim yatırımının yerinde olup olmadığı ve bunun sonuçlara katkısı değerlendirme sürecinin sonunda ortaya çıkacaktır. Buna rağmen değerlendirme aşaması şirketler tarafından genellikle ihmal edilir (Barutçugil, 2002: 250). Eğitim değerlendirme süreci, eğitim sonrasında katılımcıların bilgi, beceri, davranış ve tutumlarında ortaya çıkan değişimlerin ve bunların derecelerinin programın hedeflerine göre değerlendirilmesi süreci olarak tanımlanabilir. İnsan kaynakları yöneticisinin eğitimin etkisini ölçme amacıyla yapacağı değerlendirme çalışması üç açıdan önem taşımaktadır (Kirkpatrick ve Kirkpatrick, 2006: 17). Değerlendirme çalışması öncelikle işletmenin hedef ve amaçlarına eğitim yoluyla sağlanan katkıyı ortaya çıkaracaktır. Genellikle şirketlerde insan kaynakları departmanlarının fazla masraflı olarak algılanmasında, eğitim harcamalarının rolü büyüktür. Kriz ve küçülme durumlarında ilk kesilen bütçeler arasında eğitim bütçesi gelir. Eğitim 65 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları etkinliğinin iyi bir biçimde ölçümü eğitim fonksiyonunun ve eğitim uzmanlarının öneminin artmasını sağlayacaktır. Değerlendirme çalışmaları yapılan eğitimlere devam etme ya da etmeme kararının alınmasına da katkıda bulunmaktadır (Kirkpatrick ve Kirkpatrick, 2006: 18). Eğer eğitim programının maliyeti sağladığı yarardan yüksekse programa devam etmek pek mantıklı değildir. Değerlendirme çalışmalarının sağladığı bir diğer katkı da gelecekteki eğitim programlarının değerlendirme sonucunda toplanan bilgiler ışığında yeniden biçimlendirilebilmesinde karşımıza çıkmaktadır. Değerlendirme sonucu elde edilen bilgiler ise eğitim konusunun içeriğinin ihtiyacı karşılaması, eğitmenin başarısı, eğitim yapılan tesislerin yeterliliği, eğitimin zamanlaması, eğitim malzeme ve araçlarının yeterliliği, eğitimin koordinasyonu gibi konular üzerinde yoğunlaşmaktadır. Şirket içi eğitimlerin etkinliğinin ölçümü, Şekil 10’de görüldüğü gibi genel olarak katılımcıların eğitim programına ilişkin tepkilerinin ölçülmesi, katılımcıların eğitim programı sonrasında işbaşı eylemlerinin ölçülmesi, eğitimin performans sonuçlarına etkisinin ölçülmesi ve eğitimin kurum üzerindeki etkisinin ölçülmesi başlıkları altında gerçekleştirilen çalışmaları kapsamaktadır. 66 KATILIMCILARIN EĞİTİM PROGRAMINA İLİŞKİN TEPKİLERİNİN ÖLÇÜLMESİ DEĞERLEME YÖNTEMLERİ: Eğitim öncesi ve sonrası testler Anket Görüşme Beceri sergileme KATILIMCILARIN EĞİTİM PROGRAMI SONRASINDA İŞBAŞI EYLEMLERİNİN ÖLÇÜLMESİ DEĞERLEME YÖNTEMLERİ: Yazılı değerlendirmeler Görüşmeler Grup çalışmaları EĞİTİMİN KURUM ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN ÖLÇÜLMESİ Eğitim öncesi hedeflerle eğitim sonrası hedefleri karşılaştırarak eğitimin sonuçlarının kurumsal hedefler üzerindeki etkisinin belirlenmesi EĞİTİMİN PERFORMANS SONUÇLARINA ETKİSİNİN ÖLÇÜLMESİ Eğitim öncesi performans sonuçları ile eğitim sonrası performans sonuçları arasındaki farkın belirlenmesi Şekil 10: Şirket İçi Eğitimlerin Etkinliğinin Ölçüm Süreci İlgili literatürde eğitim etkinliğinin ölçülmesinde kullanılan birçok model ve kuramsal çalışma bulunmaktadır. Ancak bunlar arasından ikisi kapsamı ve kabul görmüşlüğü ile özel olarak ele alınmayı hak etmektedir. Bunlar Donald Kirkpatrick’in “Dört Aşamalı Eğitim Programları Ölçümlemesi” ve Jack Phillips’in “ Beş Aşamalı Eğitim Yatırımının Geri Dönüşü” modelleridir. Şimdi sırasıyla bu modelleri ele alalım. Lojistik Sektöründe Şirket içi Eğitimlerin Değerlendirilmesi 3.2. Donald Kirkpatrick’in “Dört Aşamalı Eğitim Programları Ölçümlemesi” Modeli Bu model 1959 yılında Amerikan Eğitim ve Geliştirme Derneği’nin (American Society for Training and Development [ASTD]) bir dergisinde yayınlanan dört makalelik bir yazı dizisinden ortaya çıkmıştır (Kirkpatrick ve Kirkpatrick, 2006: xv). İlk yayınlandığı tarihten bu yana güncellenerek uygulanmaya devam etmekte, kendisinden sonra gelen modellere temel oluşturmaktadır. Modele göre dört aşama, eğitim programlarının değerlendirilmesine yönelik tepkinin, öğrenmenin, davranışın ve son olarak sonuçların değerlendirilmesine yönelik bir sıralamayı içerir (Noe, 2009: 199). Her aşama önemlidir ve bir sonra gelen aşama üzerinde etki yapar. Bu aşamaları sırasıyla inceleyelim. 3.2.1. Tepkinin Değerlendirilmesi: Katılımcılar Eğitim Programından Memnun Kaldılar mı? Modelin ilk aşamasında katılımcıların eğitim programına nasıl tepki verdikleri ölçülür (Armstrong, 2009: 694). Bu aşamada önemli olan olumlu tepkilerdir. Her ne kadar olumlu tepki öğrenmeyi garanti etmese de olumsuz tepkilerin öğrenme olasılığını azalttığı kesindir. Tepki değerlendirme ile programı değerlendirme ve geliştirmeye yönelik önemli geri bildirimler elde edilmektedir. Bu aşamada değişik şekillerde hazırlanmış tepki formları kullanılmaktadır. Bu formlardan elde edilen sayısal veriler ise ilerde performans standartları hazırlamamıza yardımcı olur. Bu nedenle formların tepkileri sayısallaştırmaya yönelik hazırlanmaları gerekir (Kirkpatrick ve Kirkpatrick, 2006: 28). Bunun için genellikle Likert’in beşli ölçeği kullanılmaktadır. En ideal form, maksimum düzeyde bilgi sağlayan ve minimum düzeyde zaman alan formlardır. Tepkiler eğitimin hemen sonunda ölçülmesi gerektiğinden program bittiğinde katılımcıların çoğu sabırsızlanır, değerlendirme formlarını doldurmak için fazla zaman harcamak istemez. Bu nedenle formlarda nelerin ölçülmek istendiği iyi belirlemeli, tepki değerlendirmeyi eğitim programının bir parçası haline getirmelidir. Eğitmenin konuya hakimiyeti, iletişim kurma yeteneği, eğitimin konusu, örnek olay çalışmaları, kullanılan görsel- işitsel araçlar, eğitim notları, tesisler, zamanlama, ikramlar tepki formlarında ölçülmesi istenen konular arasında ön plana çıkmaktadır. Toplanan bilgiler insan kaynakları uzmanları tarafından dikkatle incelenmeli ve gerekli değişiklikler yapılmalı, önlemler alınmalıdır. Tablo 10’da eğitim sonrasında katılımcılara uygulanabilecek bir tepki formu yer almaktadır. 67 68 Kaynak: Donald L. Kirkpatrick, ve James D. Kirkpatrick (2006) Evaluating Training Programs, 3. Ed., San Francisco: Berrett-Koehler, s.34. Katılım ve tartışma ortamı yaratma Görsel malzeme kullanımı İletişim Seminer notları Konusuyla ilgili güncel uygulamalar vermesi Bu programda en çok hangi konular ilginizi çekti? Önem derecesine göre sıralar mısınız? 1. 2. 3. NOT Zamanlama NOT Konuyu sunum Programı genel olarak nasıl buldunuz? Önerileriniz: Konuya hazırlık Programın koordinasyonunu nasıl buldunuz? Önerileriniz: EĞİTİMCİ Eğitim Konuya hakimiyet ADI konu içeriği Aşağıdaki puanlama sistemini kullanarak bu sertifika programı hakkında görüşlerinizi bildirirseniz size çok minnettar kalacağız ve sonraki programların tasarlanmasında değerli görüşlerinizi dikkate alacağız. 5= kusursuz 4= çok iyi 3= iyi 2= orta 1= yetersiz Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Tablo 10: Tepki Değerlendirme Formu Lojistik Sektöründe Şirket içi Eğitimlerin Değerlendirilmesi 3.2.2. Öğrenmenin Değerlendirilmesi: Katılımcılar Programdan Ne Öğrendiler? Modelin ikinci aşamasında eğitim programının sonunda katılımcılarda meydana gelen tutum değişikliği, bilgi ve beceri artışı derecesi olarak tanımlanan öğrenme değerlendirilmektedir (Armstrong, 2009: 695). Öğrenmeyi değerlendirebilmek için özel hedeflerin mutlaka belirlenmiş olması gerekir. Öğrenmenin ölçülmesi bilgi ve beceri artışı, tutum değişikliği sağlanmadan davranış değişikliği gerçekleşemeyeceğinden oldukça önemlidir. Öğrenmenin ölçülmesi tepkinin ölçülmesinden daha zor ve zaman alıcı bir süreç olduğundan iyi tasarlanmalıdır. Eğer yapılabiliyorsa kontrol grubu ve deney grubu uygulamasına gitmek gerekir (Kirkpatrick ve Kirkpatrick, 2006: 43). Burada kontrol grubu, eğitim almayan gruptur. Eğitimi alan gruba ise deney grubu denir. Böylece eğitimin bir değişim yaratıp yaratmadığı daha iyi belirlenecektir. Bilgi, beceri ve tutumların eğitim programının hem öncesinde, hem de sonrasında değerlendirilmesi önemli bir noktadır. Buna ön test, son test uygulaması adı verilir ve değerlendirme sonucunda bulunan fark gerçekleşen öğrenmeyi göstermektedir. Bilgi ve tutumları ölçmek için yazılı test, becerileri ölçmek için ise performans testi kullanmak gerekir. Öğrenmenin değerlendirilmesiyle öncelikle eğitmenin bilgi, beceri ve tutumları değiştirmedeki etkililiği ölçülmekte, başarılı ve başarısız olduğu alanlar belirlenebilmektedir. 3.2.3. Davranışın Değerlendirilmesi: Eğitim Programı Katılımcıların Davranışlarında Değişiklik Meydana Getirdi mi? Davranış, katılımcının eğitim programına girmiş olması nedeniyle davranışında ortaya çıkan değişimin derecesidir. Ölçüm için gözlem, görüşme, anket yöntemleri ayrı ayrı ya da birlikte kullanılabilir. Bu aşamadaki değerlendirme süreci ilk iki aşamaya göre biraz daha karmaşık ve zordur (Barutçugil, 2002: 255). Çünkü davranış değişimi bazı koşullara bağlıdır. Öncelikle değişimin gerçekleşmesi için katılımcının eline fırsat geçmelidir. Örneğin etkili bir performans değerleme görüşmesinin nasıl yürütüleceğini öğreten bir eğitim programına katılan kişi bir görüşme gerçekleşene dek öğrendiğini uygulayamayacaktır. Bu nedenle davranış değerlendirmesi yapmak için süre tanımak gereklidir. Ayrıca birey değişme isteğine sahip olmalıdır (Kirkpatrick ve Kirkpatrick, 2006: 61). Eline fırsat geçse bile değişik bir davranışta bulunmayabilir. Davranış değişimi için gereken bir koşulda katılımcının doğru bir örgüt ikliminde çalışıyor olmasıdır. Bu doğrultuda yöneticinin katılımcının eğitimde öğrendiği davranışını önleyici ya da caydırıcı değil teşvik edici ve destekleyici bir örgüt iklimi yaratması önem kazanır. Ayrıca davranış değişiminin gerçekleşmesi için katılımcının davranış değişikliği ödüllendirilmelidir. 3.2.4. Sonuçların Değerlendirilmesi: Eğitim Programında Kazanılanlar İşletmeyi Olumlu Olarak Etkiledi mi? Modelin dördüncü ve son aşaması en zor olanıdır. (Kirkpatrick ve Kirkpatrick, 2006: 63). Sonuçlar, katılımcıların programa devam etmesinden kaynaklanan üretim artışı, kalite iyileşmesi, maliyet düşüşü, kaza sıklığında ve şiddetinde azalma, satış artışı, işgücü dönüşümünde azalma ve daha yüksek kâr gibi kesin sonuçlar olarak tanımlanabilir. Bu aşamada ölçümü amaçlanan eğitim yatırımının bu sonuçlar üzerindeki somut etkisidir. Satışları artırmayı, iş kazalarını 69 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları azaltmayı, işgücü dönüşümünü azaltmayı ya da israf oranlarını düşürmeyi hedefleyen eğitim programları genellikle sonuçlar bakımından sağlıklı değerlendirilebilir (Wade, 1995: 58) Programın maliyeti belirlenir, bir karşılaştırma yaparak eğitime harcanan paranın kendini geri ödediği ortaya çıkarılabilir. Ancak liderlik ve motivasyon gibi konulardaki eğitimlerde sonuçların eğitim faaliyetinin dışında pek çok işletme içi ve dışı faktör tarafından belirleniyor olması işleri zorlaştırmaktadır. Modelde yer alan dört aşamanın her biri ayrı önem taşır ve bir an önce üçüncü ve dördüncü aşamaya varmak için ilk ikisini atlanmaması gerekmektedir. Çoğu zaman eğitimlerin etkinliğinin ölçülmesi sadece tepki aşamasıyla kalmaktadır (Kirkpatrick ve Kirkpatrick, 2006: 69). Bu aşama kolay bir aşamadır ve her programda mutlaka ölçülmelidir. İnsan kaynakları uzmanları diğer üç aşamaya ise ayıracakları personel, zaman ve bütçelerinin elverdiği ölçüde geçme kararını vermek durumundadır. 3.3. Jack Phillips’in Beş Aşamalı Eğitim Yatırımının Geri Dönüşü (ROI) Modeli 70 Son yıllarda adından sıkça bahsedilen ve eğitime yapılan yatırımların geri dönüşünü finansal açıdan ele alan bir model olarak değerlendirebileceğimiz Jack Phillips’in “Beş Aşamalı Eğitim Yatırımının Geri Dönüşü (ROI)” modelidir. Bu model aslında Kirkpatrick’in “Dört Aşamalı Eğitim Programları Ölçümlemesi” modeline beşinci bir aşama eklenmesiyle ortaya çıkmıştır. Modelin tepkinin, öğrenmenin, davranışın ve sonuçların değerlendirilmesinden oluşan dört aşaması daha önce ele alındığından bu noktada beşinci aşama ilgi odağımızı oluşturmaktadır. Bu aşamada ilk dört aşamada elde edilen veriler finansal verilere dönüştürülmekte ve eğitim yatırımının geri dönüş oranı hesaplanmaktadır (Phillips P. vd., 2007: 9). Model esas olarak eğitim sonrasında yaratılan değerin parasal olarak ortaya çıkarılmasını ve bunların maliyetlerle karşılaştırılarak eğitim yatırımının kârlılığını hesaplamayı amaçlar. Modelde Jack Phillips, sonuçların parasal değerinin eğitim programının maliyetini geçip geçmediği sorusunun cevabını aramakta, eğitim programı sonucunda oluşan yararlarla eğitim programının maliyetini karşılaştırarak eğitim yatırımının kârlılığını, yüzde ya da fayda/maliyet oranı şeklinde belirlemektedir (Phillips ve Stone, 2000: 7). Ayrıca elde edilen faydaların gerçekten eğitimden kaynaklanıp kaynaklamadığı ya da ne derecede kaynaklandığı sorularının cevabını da bu modelde bulmak mümkündür. Bu yönüyle “Beş Aşamalı Eğitim Yatırımının Geri Dönüşü (ROI)” Modeli Kirkpatrick modelinin bir adım ötesine geçerek daha sağlıklı sonuçlar verebilmektedir. Ancak yine de bu model her eğitim programı için etkili olmayabilir. Kirkpatrick’in modelinin dördüncü aşaması olan sonuçların değerlendirilmesinde olduğu gibi iş kazalarını azaltmayı amaçlayan bir eğitim yatırımının geri dönüşünü hesaplamak bir iletişim eğitiminden daha kolay olacaktır. Yatırımının Geri Dönüşü (ROI) kavramının sağladığı en önemli katkılardan biri de geleneksel yaklaşımdaki eğitimin bir masraf kalemi değil bir yatırım olduğu farkındalığını yöneticilerde yaratmak olmuştur. Lojistik Sektöründe Şirket içi Eğitimlerin Değerlendirilmesi 3.3.1. Etkili bir Yatırımının Geri Dönüşü (ROI) süreci için gerekli kriterler ve sürecin uygulanmasında karşılaşılan başlıca sorunlar Jack Phillips’in ROI modelinin başarılı olması için bazı kriterlerin sağlanması gerekmektedir. (Phillips, 2003: 18-19). Bu kriterler şu şekilde sıralanabilir: • ROI süreci karmaşık formül ve metodolojilerden uzak ve olabildiğince basit olmalıdır. İstatistiksel olarak mükemmel bir çalışma yapmak süreci karmaşıklaştırabilir. • ROI süreci bir şirketin eğitim departmanının kolayca uygulayabileceği, rutin işleri arasında yer alacak ekonomik ve ek kaynak gerektirmeyecek bir süreç olmalıdır. • Süreçte kullanılan teknik ve metodolojinin geçerliliğinin kanıtlanmış ve inandırıcı olması gerekmektedir. • ROI süreci, diğer işletme fonksiyonlarından ayrı bir biçimde öncelikle eğitim faaliyetlerinin performans çıktılarına katkısını kanıtlamalıdır. • ROI süreci, sadece satış ya da verimlilik artışı gibi eğitim programlarına değil, kariyer geliştirme, örgüt geliştirme gibi farklı eğitim programlarına da uygulanabilir olmalıdır. • Bazı durumlarda eğitim programı geliştirilirken önceden de kullanıldığı için ROI süreci, sadece eğitim sonrası değil eğitim öncesi programlarda da kullanılabilecek esneklikte olmalıdır. • ROI süreci, kalite, maliyet, zaman, iş tatmini, müşteri tatmini, devamsızlık, işgücü dönüşümü gibi her türlü veriye kolayca uygulanabilecek şekilde tasarlanmalıdır. • ROI sürecinde eğitimin tüm maliyet kalemleri dikkate alınmalıdır. Yukarıda sözü edilen kriterlerin sağlanması durumunda etkili bir ROI süreci tasarlamak mümkün olacaktır. Ancak yine de süreci uygulamada bazı sorunlarla karşılaşılmaktadır (Phillips P. vd., 2007: 15-16). Bu sorunlar şu şekilde sıralanabilir. • Maliyet ve zaman: ROI süreci eğitim faaliyetlerine ek maliyet ve zaman getirmektedir. • Beceri yetersizliği: ROI sürecini yürütecek eğitim departmanı çalışanlarının becerileri yetersiz kalabilmektedir. • Hatalı ihtiyaç analizi: Eğitim ihtiyaç analizlerinin yapılmamış olması ya da hatalı yapılması ROI sürecine olumsuz etki yapacaktır. • Korku: ROI sürecini yürüten eğitim departmanı çalışanları sonucun olumsuz çıkacağı korkusuyla direnç geliştirebilmektedir. • Disiplin ve planlama: ROI süreci disiplinli ve planlı bir çalışmayı gerektirmektedir. Bu sorunların üstesinden gelindiği taktirde ROI süreci başarıyla tasarlanabilir. Şimdi “ Eğitim Yatırımının Geri Dönüşü (ROI) sürecini aşamalarında inceleyelim. 71 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları 3.3.2. ROI Sürecinin Aşamaları ROI süreci ayrıntılı olarak 10 aşamadan oluşan bir süreçtir (Phillips, J. vd., 2001: 42). Bu aşamaları; 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. Değerlendirme amaçlarının belirlenmesi Değerlendirme planlarının geliştirilmesi Eğitim programının uygulanması sırasında verilerin toplanması Eğitim programının uygulanması sonrasında verilerin toplanması Eğitim faaliyetlerinin etkisinin ayrılması Elde edilen verilerin parasal değerlere dönüştürülmesi Eğitim faaliyetlerinin maliyetinin belirlenmesi Yatırımın karlılığının hesaplanması (ROI) Görünmez yararların belirlenmesi Sonuçların raporlanması Olarak sıralayabiliriz. 72 3.3.2.1. Değerlendirme amaçlarının belirlenmesi ROI sürecinin ilk aşamasında değerlendirme amaçları belirlenmelidir. Bu aşamada çeşitli amaçlar belirlenebilir. (Phillips, 2003: 36). Bir çok değerlendirme amacı mevcutsa da, verilen eğitimin amacına ulaşıp ulaşmadığı, eğitimin hedeflenen kitleye uygun olup olmadığı, eğitim faaliyetinin güçlü ve zayıf yönlerinin ortaya çıkarılması ya da maliyet/yarar analizinin yapılması ön plana çıkan amaçlardandır. Değerlendirme amaçlarının her zaman değerlendirme planları geliştirmeden önce belirlenmesi sürecin başarısı açısından önemlidir. 3.3.2.2. Değerlendirme planlarının geliştirilmesi Değerlendirme amaçlarının belirlenmesinden sonra gelen bu aşamada veri toplama planı hazırlanmaktadır (Phillips, 2003: 40-41). Veri toplama planı, belirlenen hedefler için temel alınacak veriler, bu verilerin nasıl ölçüleceği, hangi yöntemle toplanacağı, ne zaman toplanacağı ve kimin sorumluluğunda olduğu gibi ayrıntılı bilgileri içermektedir. Bu planda yer alabilecek veri toplama yöntemlerine bakıldığında öne çıkanlar arasında anketler önemli yer tutmaktadır (Phillips P. vd., 2007: 23). Açık uçlu ya da çoktan seçmeli gibi çeşitli şekillerde hazırlanabilecek anketlerle, geniş kapsamlı verilere hızlı bir biçimde ulaşmak mümkündür. Bir diğer veri toplama yöntemi ise testlerdir. Özellikle Kirkpatrick modelinde ikinci aşamayı oluşturan öğrenmenin değerlendirilmesinde test kullanımı başarılı sonuçlar vermektedir. Bilgi ve becerinin ölçülmesine yönelik iyi tasarlanmış değişik testlerle öğrenmenin gerçekleşip gerçekleşmediği kolaylıkla ortaya çıkarılabilir. Eğitim öncesinde ve sonrasında yapılacak işbaşı gözlemlerinde ise sağlıklı sonuçlar alınmakta, eğitime katılanların beceri artışları işlerini yaparken gözlenerek sonuca ulaşılmaktadır. Bir diğer veri toplama yöntemi ise görüşme yöntemidir. Eğitime katılanlarla birebir yapılan görüşmelerle eğitimin kendilerine katkı sağlayıp sağlamadığı bilgisine ulaşılabilir. Sürecin bu ikinci aşamasında söz konusu Lojistik Sektöründe Şirket içi Eğitimlerin Değerlendirilmesi yöntemlerden hangisi ya da hangilerinin kullanılacağının belirlenmesi gerekmektedir. 3.3.2.3. Eğitim programının uygulanması sırasında verilerin toplanması ROI sürecinin üçüncü ve dördüncü aşaması veri toplama sürecini eğitim sırasında ve sonrasında olmak üzere ikiye ayırmaktadır (Phillips, J. vd., 2001: 68-69). Üçüncü aşama eğitim uygulaması sürerken veri toplamaya odaklanmaktadır. Bunlar Kirkpatrick modelinin ilk iki aşaması olan tepki ve öğrenme aşamalarına karşılık gelmektedir. Daha önce de değindiğimiz gibi ilk aşamayı oluşturan katılımcıların tepkisini memnuniyet formu olarak da adlandırılan tepki formları aracılığıyla ölçmek mümkündür (Kirkpatrick ve Kirkpatrick, 2006:27). Katılımcıların eğitim programına olan tepkilerinin olumlu ve programdan duydukları tatminin yüksek olması genel beklentidir. Tepki ve tatminin ölçülmesiyle, eğitim programının hedeflere uygunluğu, programın gidişatı, diğer insan kaynakları sistemleriyle bütünleştirilmesi, programın koordinasyonu, katılımcıların motivasyonu, programın başarısı önündeki engellerle ilgili önemli veriler sağlamaktadır (Phillips, J. vd., 2001: 74). ROI sürecinin üçüncü aşamasında tepki ve tatminin ölçülmesinin yanı sıra öğrenmenin ölçülmesi de amaçlanmaktadır. Bu da Kirkpatrick modelinin ikinci aşaması olan öğrenmenin değerlendirilmesine karşılık gelmektedir. Bu aşamada ölçülmek istenen bilgi ve becerideki değişimlerdir. Öğrenmenin ölçümü için kullanılan birçok teknik bulunmaktadır. Daha önce de sözünü ettiğimiz eğitim almayan çalışanlardan oluşan kontrol grubu ve eğitimi alan çalışanlardan oluşan deney grubu uygulamasına gidilebilir. Her iki gruba biçimsel testler uygulanarak elde edilen sonuçlar karşılaştırılır ve öğrenmenin gerçekleşip gerçekleşmediğine bakılır (Phillips, J. vd., 2001: 85). Aynı şekilde her iki gruba performans testleri uygulanabilir ya da simülasyon yöntemi kullanılarak öğrenmenin ölçülmesine çalışılır. Örnek olay analizleri ve rol oynama yöntemleri de öğrenmenin ölçülmesinde sıklıkla kullanılan yöntemler arasında yer almaktadır. Bu ve benzeri yöntemlerle elde edilen öğrenme verileri uygulanan eğitim programının güvenilirliği, öğrenmenin gerçekleşip gerçekleşmediği, yeni insan kaynakları programlarının geliştirilmesi, eğitimcilerin değerlendirilmesi gibi konularda kullanılabilmektedir. 3.3.2.4. Eğitim programının uygulanması sonrasında verilerin toplanması ROI sürecinin dördüncü aşaması ise Kirkpatrick modelinin iş davranışı ve sonuçlarının ölçülmesine odaklanmaktadır (Phillips P. vd., 2007: 69). Eğitime katılanların program sonrasında iş davranışlarını ne ölçüde değiştirdiklerini gözlemlemek için öncelikle öğrendikleri bilgi ve becerileri ne kapsamda ve sıklıkta işlerine uyguladıkları araştırılmaktadır. Ayrıca bu bilgi ve becerileri kullanmalarının desteklenip desteklenmediği ya da engellenip engellenmediği de araştırılmaktadır. İş sonuçlarının ölçümünde ise katılımcıların eğitim programı sonrasında kalite, maliyet, iş kazaları, satışlar, işgücü dönüşümü gibi iş sonuçlarında ne yönde bir değişim yarattığı araştırılmaktadır. Bu aşamada takip araştırmaları, anketler, işbaşı gözlemleri, performans görüşmeleri ve takibi gibi yöntemler sağlıklı verilere ulaşılmasında yardımcı olmaktadır. 73 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları 3.3.2.5. Eğitim faaliyetlerinin etkisinin ayrılması 74 ROI sürecinin beşinci aşamasında eğitim programının başarısını etkileyen faktörlerin belirlenmesine çalışılır (Phillips, 2003: 111). Bir eğitimin başarısı birçok faktöre bağlıdır. Eğitimin etkilerini, sonuçları etkileyecek olası öteki faktörlerden ayırmak bu aşamada önemlidir ve değerlendiricilere güçlü kanıtlar sağlar. Eğitimin etkisini diğer faktörlerden ayırarak öne çıkarıldığında ROI sürecinde kritik bir eşik aşılmış olur. Bu etki ayrıştırma sürecinde de yine kontrol ve deney gruplarının kullanımı öne çıkan bir yöntem olmaktadır (Phillips, 2003: 117). Eğitimi almayan kontrol grubu ile eğitimi alan deney grubunun performanslarının karşılaştırılması bu aşamada bize kullanılabilir veriler sağlayacaktır. Ancak kontrol grubu uygulaması her türlü eğitim programında uygun olmayabilir. Örneğin bir satış eğitimi programında kontrol grubu kullanmak kolaydır ve sağlıklı sonuçlar verir (Kirkpatrick ve Kirkpatrick, 2006: 65). Eğer satış elemanları ülkenin farklı bölgelerinde aynı ürün ya da hizmet için faaliyet gösteriyorsa eğitim programı sadece belirli bölgelerde uygulanabilir. Program sonrasında satış rakamları kontrol ve deney grupları bazında karşılaştırılır. Ancak burada ortaya çıkabilecek olumlu ya da olumsuz farkların başka faktörlerden kaynaklanıp kaynaklanmadığının iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Pazara güçlü ve yeni rakip girmiş ya da bir rakip işi bırakmış olabilir, ekonomik kriz yaşanıyor ya da yeni siparişler alınmış olabilir. Eğitimin olumlu ya da olumsuz etkisinin ayrıştırılması için bu faktörler iyi izlenmelidir. 3.2.2.6. Elde edilen verilerin parasal değerlere dönüştürülmesi ROI sürecinin bu aşamasında ise şimdiye kadar elde edilen verilerin parasal değerlere dönüştürülmesine çalışılır. Ancak elde edilen verilerin parasallaştırılması her türden veri için kolay değildir (Phillips, 2003: 146-149). Bu nedenle elde edilen verileri kolay parasal değere dönüşebilen ve zor parasal değere dönüşebilen veriler başlıkları altında ele almak gerekmektedir. Örneğin kalite boyutu, hatalı ürün sayısı, iadeler, hata oranı, kaza oranı gibi ölçüm birimleri kullanılarak kolay parasallaştırılabilir. Maliyet boyutuna baktığımızda birim maliyetler, değişken maliyetler, sabit maliyetler, envanter maliyetleri gibi ölçüler parasal değere dönüşümü kolaylaştırmaktadır. Aynı şekilde pazarlama ve satış faaliyetlerini de pazar payı, hizmet hata oranı, satışların artışı, müşteri memnuniyeti gibi ölçüm birimleriyle parasallaştırmak daha kolaydır. Bu aşamada parasallaştırılması zor olan veriler arasında çalışma ortamı, yeni beceriler, müşteri hizmetleri gibi boyutlar ön plana çıkmaktadır. Burada da örneğin çalışma ortamı için şikayet sayısı, iş tatmini, iş miktarı gibi ölçüm birimleri, yeni beceriler için çözülen problem sayısı, verilen karar ve öneri sayısı gibi ölçüm birimleri bu zor verilerin parasallaşmasına yardımcı olur. Kariyer gelişimi boyutunun da parasallaşması güçlük gösterse de, terfi sayısı, ücret artışı yapılanların sayısı, performans puanları bu süreçte kolaylık sağlar. Aynı şekilde müşteri hizmetleri için de memnun olan müşteri sayısı, müşteri bağlılığı ve şikayetleri gibi ölçüm birimleri zor verileri parasallaştırmaya yardımcı olacaktır. Lojistik Sektöründe Şirket içi Eğitimlerin Değerlendirilmesi 3.2.2.7 . Eğitim faaliyetlerinin maliyetinin belirlenmesi ROI sürecinin bu aşamasında ise her eğitim kaleminin maliyetleri ayrıntılı olarak hesaplanmaktadır. Masraflı bir insan kaynakları süreci olan eğitimin sağladığı katkıların ölçümü açısından bu maliyetlerin doğru bir biçimde hesaplanması önemlidir. Eğitim maliyetleri arasında eğitim ihtiyaçlarının analizi, eğitim programının tasarımı ve geliştirilmesi, eğitimci ve koordinatör ücretleri, ulaşım, eğitim malzemesi, organizasyon ücretleri, konaklama, ikram ve eğitim programının değerlendirilmesi maliyetleri hesaplanmayı gerektiren maliyetler arasında sayılabilir değildir (Phillips, 2003: 181). 3.2.2.8. Yatırımın karlılığının hesaplanması Bu aşamada artık eğitimden elde edilen faydalar yapılan yatırımlarla ilişkilendirilmesine geçilir (Phillips ve Stone, 2000: 217-218). Bu noktada iki önemli veriye ihtiyaç duyulmaktadır. Bunlardan ilki eğitim programının üretim, kalite, zaman, maliyet, satışlar gibi boyutlardaki parasal değere dönüşmüş faydası diğeri ise bir önceki aşamada belirlenen eğitim programının maliyetidir. Bu doğrultuda aşağıda yer alan formül kullanılarak fayda / maliyet oranı hesaplanmaktadır. Fayda/Maliyet Oranı = Programın faydası/ Programın maliyeti Örneğin eğitim programının bir yıllık dönemde sağladığı faydanın 300.000 TL, eğitim programının maliyetinin ise 100.000 TL olduğu bir durumda Fayda/Maliyet Oranı= 300.000/ 100.000 = 3 TL olacaktır. Bu durumda, eğitim için harcanan her 1 TL’nin, 3 TL olarak geri döndüğü söylenebilir. Aynı örnekte yüzde olarak yatırımın geri dönüşü oranını (ROI) hesaplamak ise şu şekilde mümkündür; Yatırımın geri dönüşü oranı (ROI) (%) = (Programın net faydası/ Programın maliyeti) X 100 (Programın net faydası= Programın faydası -Programın maliyeti) Yatırımın geri dönüşü oranı (ROI) (%) = (300.000-100.000/ 100.000) X 100 = 2 X 100 = % 200 Şeklinde belirlenmektedir. 3.2.2.9. Görünmez yararların belirlenmesi ROI sürecinde parasallaştırılması güç olan ve süreçte yer alırsa güvenilirliği azaltacak yararlar söz konusu ise bunu sürecin bu aşamasında göstermek gerekmektedir (Phillips, J. vd., 2001: 249). Örneğin işletmenin toplumdaki imajının, iş tatmininin, iletişimin, işletmeye bağlılığın, işbirliği ve takım çalışmasının artışı, şikayet ve çatışmaların, stresin, devamsızlığın, işgücü 75 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları dönüşümünün azalması, gibi parasal olmayan yararların da bu aşamada ayrıca belirlenmesi sürecin daha anlaşılır olmasını sağlayacaktır. 3.2.2.10. Sonuçların raporlanması ROI sürecinin son aşamasında biri kısa bir yönetici özeti diğeri ise genel bir rapor olmak üzere iki sonuç raporu hazırlanması yoluna gidilir. (Phillips, 2003: 295). Genellikle yönetici özeti şeklinde hazırlanan rapor yaklaşık sekiz sayfadan oluşurken, kapsamlı genel rapor ekleriyle birlikte yetmiş beş sayfa olarak hazırlanır. Bu raporlarda elde edilen verilerin istatistiksel olarak anlamlılığının ayrıntılı ve tatmin edici bir biçimde ortaya konması gerekmektedir. Masraflı bir süreç olması nedeniyle şirketlerin gözünü korkutan hizmet içi eğitimlerin, gerek ihtiyaç belirlemesi gerekse etkinliğinin değerlendirilmesi boyutları yukarıda incelediğimiz kendini kanıtlamış modeller kullanılarak sistematik ve bilimsel bir biçimde ele alındığında daha sağlıklı, ölçülebilir ve kaliteli sonuçlara ulaşmak mümkün olacaktır. 76 Lojistik Sektöründe Şirket içi Eğitimlerin Değerlendirilmesi KAYNAKÇA Armstrong, Michael (2009), Armstrong’s Handbook Of Human Resource Management Practice, 11. Ed., Kogan Page. Barutçugil, İsmet (2002) Eğiticinin Eğitimi, İstanbul: Kariyer. Beykoz Lojistik Meslek Yüksekokulu, Lojistik Uygulamaları ve Araştırmaları Merkezi (2013) Lojistik Sektöründe Eğilimler, İstanbul. Ekonomi Bakanlığı (2013) 2023 Türkiye İhracat Stratejisi Ve Eylem Planı, Ankara. Kalkınma Bakanlığı (2013) Onuncu Kalkınma Planı 2014-2018, Ankara. Kirkpatrick, Donald L. ve James D. Kirkpatrick (2006) Evaluating Training Programs, 3. Ed., San Francisco: Berrett-Koehler . Lawson, Karen (2006) The Trainer’s Handbook, 2. Ed. Wiley. Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (2013) Lojistik Sektör Raporu 2013, İstanbul. Nilson, Carolyn (2003) How to ManageTraining : A Guide to Design and Delivery for High Performance, 3. ed., New York: AMACOM. Noe, Raymond A. (2009) İnsan Kaynaklarının Eğitimi ve Geliştirilmesi, 4. Baskı Çev.C. Çetin,İstanbul: Beta. Phillips, Jack J. (2003) Return On Investment in Training and Performance Improvement Programs, 2. ed, Butterworth–Heinemann . Phillips Jack J. ve Ron Drew Stone (2000) How to Measure Training Results : A Practical Guide to Tracking the Six Key Indicators, McGraw-Hill. Phillips, Jack J., Ron D. Stone ve Patricia Pulliam Phillips (2001) The Human Resources Scorecard: Measuring the Return on Investment. Butterworth–Heinemann. Phillips, Patricia P., Jack J. Phillips, Ron Drew Stone ve Holly Burkett (2007) The ROI Fieldbook: Strategies For Implementing ROI in HR and Training, 2. Ed., Butterworth–Heinemann. Sparhawk, Sally (1995) Identifying Targeted Training Needs, 3. Ed., London: Kogan Page. Türkiye İhracatçılar Meclisi, Lojistik Konseyi (2011) Türkiye Lojistik Master Planı İçin Strateji 77 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Belgesi, İstanbul. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (2012) 2011 Türkiye Ulaştırma ve Lojistik Meclisi Sektör Raporu. Ankara. Uluslararası Nakliyeciler Derneği (2012) Karayoluyla Uluslararası Eşya Taşımacılığı Sektörü Analizi,İstanbul. Wade, Pamela A. (1995) Measuring The Impact Of Training, 3. Ed., London: Kogan Page. 78 79 80 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Uygulamaları Kariyer Yönetimi Üzerine Bir Çalışma LOJİSTİK SEKTÖRÜNDE İNSAN KAYNAKLARI UYGULAMALARI: KARİYER YÖNETİMİ ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA Ender ASYALI 4 ve Okan TUNA 5 Özet Nitelikli insan kaynaklarının örgüte kazandırılması, örgütte tutulması ve geliştirilmesi lojistik fonksiyonlarının başarısı açısından kritik öneme sahiptir. Lojistik şirketleri maliyetleri azaltırken aynı zamanda kaliteyi arttırmak, yaratıcılık ve yenilikciliği teşvik etmek gibi birbirler ile çelişen taleplerle karşı karşıya kalmaktadır. Günümüzde birleşmeler ve satın almalar, stratejik ortaklıklar, küçülme, yeniden yapılanma, dış tedarik kullanımı örgütlerin karşılaştıkları güncel sorunlara verdikleri yaygın tepkilerdir. 1990’larla birlikte örgütsel stratejinin ve örgütün uzun dönemli yönünün, vizyonunun geliştirilmesi, üst yönetimin en önemli odaklanma noktası olmuştur. Stratejik yönetimin en önemli unsuru her kademedeki insan kaynağıdır ve insan kaynağının etkin kullanımı örgütlerin örgütsel stratejinin geliştirilmesi ve uygulanması yoluyla rekabet üstünlüğü sağlamalarında yardımcı olmaktadır. İnsan kaynakları yönetiminin amacı çalışanların örgütüne verimli katkısını etik ve sosyal sorumluluk gereklerini de gözeterek arttırmaktır. Kariyer planlama lojistik şirketlerinde insan kaynakları yönetimi faaliyetleri içinde önemli bir yere sahiptir. Buna karşın çoğu çalışan, “bireyin kendi becerileri, ilgi alanları, değerleri, fırsatları, kısıtları, tercihleri ve bu tercihlerin sonuçları hakkında farkında olmak yönünde planlı olarak harekete geçmesi” olan kariyer planlaması hakkında çok az bilgiye sahiptir. Kariyer bir kişinin çalışma hayatı boyunca yaptığı tüm işlerdir. Bazıları için bu işler detaylı bir planlamanın sonuçları iken bazıları için kariyerleri kendi kontrolleri dışında oluşmaktadır. Başarılı kişiler kendi kariyer hedeflerini ve planlarını tanımlayan ve bu yönde harekete geçen kişilerdir. Son yıllarda işten işgücü devrini azaltması, çalışanların ihtiyaçlarını karşılaması, personel gelişimi gibi faydaları nedeniyle insan kaynakları departmanlarının kariyer planlama sürecine daha fazla müdahil olduğunu görmekteyiz. Bu çalışmanın amacı Türkiye’deki lojistik çalışanlarının kariyer yollarının belirlenmesidir. Türkiye’deki lojistik şirketleri çalışanları arasında bir saha çalışması gerçekleştirilmiştir. Lojistik firmalarında çalışanların profilleri belirlenmiş, bunun yanında eğitim geçmişleri, eğitim ve geliştirme firsatları, kariyer yolları hakkındaki algıları, çalıştıkları şirketlerdeki kariyer geliştirme programlarının varlığı ve kariyer tatminleri tespit edilmiştir. Anahtar kelimeler: İKY , Lojistik, Kariyer 4 5 Doç. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi, Denizcilik Fakültesi [email protected]. Prof. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi, Denizcilik Fakültesi [email protected]. 81 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Abstract The acquisition and development of human resources is a critical and important element in the success and perception of logistics functions. Logistics firms have faced a conflicting set of demands as minimizing costs while increasing quality and fostering innovation and creativity. Mergers and acquisitions, strategic alliances, downsizing, reengineering, outsourcing and restructuring have been common responses to the new challenges facing organizations. In the 1990’s the importance of developing an organizational strategy, or a vision of the organization’s long-term direction, became a major focus of top management. The most effective approach to strategic planning involves “people” from all levels of the organization. The effective utilization of human resources can assist organizations in achieving competitive advantage through the development and implementation of organizational strategy. 82 The purpose of the human resources management is to improve the productive contribution of people to the organization in an ethical and socially responsible way. Career planning is an important part of Human Resource Management activities within a logistic firm. On the other hand many employees know very little about career planning which is deliberate attempt by an individual to become more aware of his or her own skills, interests, values, opportunities, constraints, choices, and consequences. A career is all the jobs that are held during one’s working life. For some people, these jobs are part of a careful plan. For others, their career is simply a matter of luck. Successful people identify their career goals, plan and then take actions. The involvement of the human resources department in career planning has grown during the recent years because of the benefits like lowered turnover, satisfied employee needs, furthered personal growth. The purpose of this article is to offer a detailed exploration into the career paths of logistics employees in Turkey. A field study was implemented within the employees of the logistics companies in Turkey. Profile of logistic employees was surveyed in logistic companies. In addition to that, their educational backgrounds, training and development opportunities, perceptions about their career patterns, the availability of human resources career development programs in their companies, and career satisfaction were determined. Keywords: HRM , logistics, career Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Uygulamaları Kariyer Yönetimi Üzerine Bir Çalışma 1. Giriş Çalışma hayatında değişen koşullar ve dinamikler karşısında mevcut yaklaşımların yetersiz kalması, çalışan ile örgüt arasındaki ilişkinin yeniden değerlendirilme ihtiyacı, personel yönetiminden insan kaynakları yönetimine, insan kaynakları yönetiminden, stratejik insan kaynakları yönetimine geçişi zorunlu kılmıştır. Bu gelişimde işgücünün rekabetci strateji kaynağı olarak kabul edilmesinin önemli rolü vardır. İşgücü ile ilgili maliyetler, verimlilik, değişimler, işgücü devri, devamsızlık gibi işgücündeki olumsuz gelişmeler ve sorunlar İKY uygulamalarının önemini arttırmıştır (Sadullah, 2008: 5).İnsan kaynakları yönetimi örgütün stratejik amaçlarının gerçekleştirilmesi ve bireysel işgören ihtiyaçlarının tatmini açısından insanların etkili kullanımını içerir. Bunun yanında stratejik insan kaynakları yönetimi, çalışanların yönetilmesi ve rekabetci üstünlük yaratacak stratejilerin uygulanabilmesine yönelik karar ve hareketler olarak tanımlanabilir (Bingöl, 2010: 13). İnsan kaynaklarının etkin yönetimi şirketlere rakipleri karşısında rekabet üstünlüğü sağlamaktadır (Pfeffer, 1995). Bu üstünlük temelde verimliliği arttırmak ve iş yaşamının niteliğini yükseltmekle gerçekleştirilir. Guest (1997) İKY ile örgütsel performans ilişkisini incelediği ve bu ilişkiyi orta koyan modeli önerdiği çalışmasında İKY uygulamalarının yüksek verimlilik, kalite ve yenilik, düşük devamsızlık, personel devri, çatışma ve müşteri şikayetleri gibi performans çıktıları ortaya çıkaracağını belirtmiştir (Bkz Tablo 11). 83 Kaynak: Guest, 1997. • Eğitim • Değerleme • Ödüller • İş tasarımı Katılım • (Yenilik) • Odak • (Kalite) • Maliyet • (Maliyet • Statü ve Güvenlik • Seçim • Farklılaşma düşürme) İKY uygulamaları Esneklik • Kalite • Bağlılık İKY çıktılar • Örgütsel Vatandaşlık • Katılım • İşbirliği • Çaba / Motivasyon Davranış çıktıları 84 İKY stratejisi Şşikayetleri Çatışma, Müşteri Personel Devri, • Düşük: Devamsızlık, Kalite, Yenilik • Yüksek: Verimlilik, Performans çıktılar • Yatırımın Geri Dönüşü • Kar Finansal çıktılar Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Tablo 11: İKY ve Performans İlişkisi Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Uygulamaları Kariyer Yönetimi Üzerine Bir Çalışma Kariyer planlama ve yönetimi insan kaynakları yönetiminin çalışanları elde etme ve elde tutma sorumluluğu ile yakından ilişkilidir. Bir örgütte kariyer planlama fonksiyonunun başarısı hem nitelikli işgücünü örgüte çekecek, hem de nitelikli işgücünün örgüt içinde kalmasını sağlayacaktır. Kariyer planlama ve yönetiminin kimin sorumluluğunda olduğu önemli bir tartışma konusudur. Kariyer planlama ve yönetimine bireysel bakış açısı ile yani, bireyin kariyer hedeflerini ve stratejilerini geliştirdiği, uyguladığı ve izlediği bir süreç olarak yaklaşılmakta iken, 1990’lar ile birlikte örgütlerin konuya daha fazla dahil olmaya başladığı görülmektedir. Son yıllarda ise özellikle kollektivist yaklaşıma göre bireysel yaklaşımın daha ön planda olduğu batı toplumlarında kariyer yönetiminin tekrar bireysel yaklaşıma doğru kaydığını görmekteyiz (Barusch, 2004: 2). Barusch (2004) günümüzde hem bireyin hem de örgütün kariyer planlama konusunda ortak hareket etmesi gerektiğini belirterek, dengeleyici bir yaklaşımı önermektedir. 21. yüzyılda ekonominin küreselleşmesi, çalışma ortamındaki ve işgücündeki değişimler, bireysel kariyer yollarının eskiden olduğundan daha karmaşık ve çeşitli olmasına neden olmuştur. Bu değişimler gözönüne alındığında son yıllarda örgüt içinde ve örgütler arasında kariyer yollarının sistematik olarak tanımlanması yönünde artan bir talep bulunmaktadır. Kariyer yolları çalışanlara tatmin edici ve başarılı bir iş hayatına ulaşmalarını sağlayan potansiyel başarılı kariyer yönlerini belirlemelerine yardımcı olan bir yol haritası sağlamaktadır(Cochran vd., 2003). Lojistik çalışanlarının demografik özellikleri ve eğitimleri hakkında sahip olacağımız bilgiler, lojistik öğrencilerinin eğitim ihtiyaçlarını anlamak ve lojistik şirketlerinde terfi için aday olanların değerlendirilmesi konusunda bilgi birikimini arttıracaktır. Kariyer yollarının belirlenmesi çalışanların kariyer ilerlemeleri ve örgüt içinde gelecekteki iş fırsatları hakkındaki sorularına cevap verilmesine yardımcı olacaktır (Benardin ve Russel, 1998:216).Çalışanların kariyer hedeflerini belirlemelerinin, bu hedeflere kendilerini ulaştıracak kariyer yollarını bilmelerinin motivasyonları üzerinde olumlu etkisi olacaktır. 2. İnsan Kaynakları Uygulamaları ve Lojistik Sektörü Akademik ve güncel literatür, örgütlerin ve tüm tedarik zincirinin lojistik hedeflerini gerçekleştirmesinde insan kaynağını kritik unsur olarak tanımlamaktadır (Keller ve Ozment, 2009). Ancak buna karşın İKY araştırmacıları hem tedarik zinciri yönetimi alanına, hem de İKY uygulamalarının şirketlerin tedarik zincirlerini daha verimli yönetmeleri konusunda nasıl yardımcı olabileceği konusuna yeterli önemi vermemişlerdir (Fisher vd., 2010). Lojistik şirketlerindeki İKY fonksiyonlarının sektörün beklentilerini karşılama yönünde eksiklikleri olduğu bir gerçektir (Chun ve Yanping, 2006). Bunun yanında özellikle son yıllarda lojistik sektöründe insan kaynakları yönetimi alanında bilimsel çalışmalar teşvik edilmektedir. Sektörün bu alandaki talepleri araştırmacıları bu alana yönlendirmiş ve alandaki bilimsel çalışmaların artışında etkili olmuştur. “Human Resources Management” dergisinin Eylül-Ekim 2010 tarihli sayısını “Tedarik Zincirinde İnsan Kaynakları Yönetimi Özel Sayısı” olarak belirlemesi alana duyulan ilginin ve bilimsel çalışmaların teşvik edilme ihtiyacının bir 85 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları göstergesidir. Aşağıda lojistik sektöründe insan kaynakları yönetimi konularında yapılmış bazı çalışmalara yer verilmiştir. Bowersox vd. (2000) “Tedarik Zinciri Lojistiği Alanını Değiştirecek On Büyük Yönelim” başlıklı makalesinde önümüzdeki dönemde lojistik sürecin insan merkezli olma özelliğinin devam edeceğini ancak eğitim konusunda alanda ciddi eksikler olduğunu ve alanda bilgi temelli öğrenme ihtiyacının artacağını, iş ile ilgili becerilerden daha fazla çalışanların “değer yaratma kabiliyetlerinin” geliştirilmesinin önem kazanacağını belirtmişlerdir. Murphy ve Wood, (2004: 27) lojistik yöneticilerinden değişen beklentileri değerlendirmiştir. Lojistik yöneticileri karmaşık ve zorlu çalışma ortamları nedeniyle hem “genelci”, hem “uzman” olma ihtiyacındadırlar. Genelci olmaları hem şirket içinde hem şirket dışında lojistik ve diğer işletme fonksiyonları arasındaki ilişkiyi anlamaya yönelik geniş yelpazede bilgi ve beceri gereksiniminden, uzman olmaları farklı lojistik faaliyetleri arasındaki ilişkiyi anlama ve bu faaliyetler konusunda teknik bilgiye sahip olma ihtiyacını belirtmektedir. 86 Shih ve Chiang, (2005) İKY stratejisi, rekabet stratejisi ve lojistik stratejilerinin uyumlandırılmasının şirket ve lojistik performasını artıracağını belirtmişlerdir. Chun ve Yanping (2006) lojistik şirketlerinde İK yönetimi uygulamalarının yetersiz kaldığını, İK yönetim seviyesinin yetkinliğinin arttırılması ve güncellenmesi gerektiğini belirterek “Yetkinlik Modeli”ni önermişlerdir. Keller ve Ozment, (2009) lojistik çalışanları ve yöneticileri ile ilgili detaylı bir literatür çalışması gerçekleştirmiştir. Farklı lojistik operasyonlarında lojistik çalışanlarının ve yöneticilerin işe alma, geliştirme motive etme, elde tutma konularında önerilerde bulunmuştur. Min (2007), Depo çalışanlarının iş bırakma nedenlerini, Myers vd. (2004) iş deneyimi, eğitim seviyesi ve iş becerilerinin lojistik çalışanlarının performansları üzerindeki etkisini değerlendirmiştir. Größler ve Zock (2010) Lojistik sektöründe işgücü planlaması konusunu incelemiştir. Tedarik zincirinde işyeri emniyeti (Cantor, 2008), lojistik ve liman personeli yetkinlikleri (Ahn ve Mclean, 2008), üst düzey lojistik yöneticileri için beceri gereksinimleri (Murphy ve Poist, 1998; Vinh vd., 2011) lojistik sektöründe insan kaynakları yönetimi kapsamında incelenen diğer konulardır. Önümüzdeki dönemde adayları cezbetme, eğitim ve öğretim, teknolojiyi takip etme, ilerleme ve kariyer gibi insan kaynakları konuları tedarik zinciri sektörünü meşgül edecek konu başlıkları olup, özellikle kariyer yolunun olmaması en önemli İKY sorunu olarak görülmektedir (CLSC, 2005). 3. Kariyer Planlama ve Gelişimi Kariyer çalışanların iş yaşamları süresince yaptıkları işleri, iş yaşamındaki gelişme ve ilerlemeleri içeren bir kavram olup bireyin karar verdiği çalışma çizgisinde yukarı doğru hareket etmesini ve bu süretle daha yüksek ücret ve daha büyük sorumluluk, statü ve prestij elde etmesini içermektedir (Bingöl, 2010:341). Kariyer bir kişinin çalışma hayatı boyunca yaptığı tüm işler olup, bazıları için bu işler detaylı bir planlamanın sonuçları iken bazıları için kariyerleri kendi kontrolleri dışında oluşmaktadır. Başarılı kişiler kendi kariyer hedeflerini ve planlarını Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Uygulamaları Kariyer Yönetimi Üzerine Bir Çalışma tanımlayan ve bu yönde harekete geçen kişilerdir. Son yıllarda işten işgücü devrini azaltması, çalışanların ihtiyaçlarını karşılaması, personel gelişimi gibi faydaları nedeniyle insan kaynakları departmanlarının kariyer planlama sürecine daha fazla müdahil olduğunu görmekteyiz. Klasik kariyer tanımından farklı olarak kişinin kabiliyetleri ve ilgilerindeki değişmeler ile iş ortamındaki değişmeler ve değerlendirmeler neticesinde değişen kariyer, “çok yönlü kariyer” olarak adlandırılmaktadır ve çalışanların kariyerlerini yönetmek konusunda asıl sorumluluğu aldığı görülmektedir (Noe,1999: 331). Kariyer planlama ve gelişimi insan kaynakları bölümleri için nisbeten yeni bir kavramdır. Son yıllarda İK bölümleri bu alanda daha etkin rol oynanması ihtiyacını hissetmişlerse de kariyer planlama ve geliştirme öncelikle çalışanların kendi sorumlulukları olarak görülmektedir. Şekil 11’de kariyer planlama ve gelişimininin ilişkisini göstermektedir. Planlama süreci çalışanın kariyer hedeflerini belirlemesini ve kendisini bu hedeflere ulaştıracak olan kariyer yollarını belirlemesini sağlar. Kariyer hedefleri bireyin kariyerinin bir parçası olarak ulaşmaya çabaladığı gelecekteki pozisyonlarıdır. Kariyer gelişimi kişinin kariyer planını gerçekleştirmek için gerçekleştirilen kişisel gelişim faaliyetlerini kapsar. Bu faaliyetlerde kişiye örgütü destek olabileceği gibi kişi bireysel olarak da bu faaliyetleri gerçekleştirebilir. Kariyer başarısı çoğunlukla performansa dayalı olduğu için bu süreçteki geri bildirim iş performansı ile ilişkilidir ( Werther ve Davis, 1996: 334). Kariyer Planlama Kariyer Yolları Kariyer Hedefleri Kariyer Geliştirme Geri Bildirim Şekil 11: Kariyer Planlama ve Gelişimi Çerçevesi Kaynak: Werther ve Davis, 1996: 334. Lojistik ve tedarik zinciri çalışanları arasında yapılan kariyer motivasyonu araştırmasında çalışanların maaştan çok kendilerine sağlanan kariyer fırsatlarını daha fazla önemsedikleri belirlenmiştir. Maaş kariyer kararının verilmesinde ikinci önemli faktördür, bunun yanında eğitim ve geliştirme ve örgüt kültürü şirkete giriş kararında etkili olmaktadır (Bkz Tablo 12). Avrupa ve Amerika’da çalışanlar şirkette uzun süre çalışma yönündeki kararlarında kariyer fırsatlarını, maaşa göre daha fazla önemsemektedirler. Kariyer fırsatlarının olmaması da 87 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları şirketlerinden ayrılmada en önemli neden olarak tespit edilmiştir (Europhia Consulting, 2008). Avusturalya ve İngiltere lojistik yöneticileri arasında yapılan çalışmada kariyerlerinden gurur duydukları ve tatmin oldukları ancak şu anki ve gelecekteki rolleri ile ilgili olarak sürekli mesleki gelişim ihtiyacını hissettikleri belirlenmiştir (Burcher vd.,2005). Zorlayıcı, hızlı tempolu olması, farklı alanlarda uzmanlıkların kullanılmasına imkan vermesi ve sürekli değişen bir çevrede faaliyet göstermesi lojistik çalışanlarının mesleklerinde en sevdikleri özellikleridir (CSCMP, 2012). Tablo 12: Mevcut Şirketinizi Seçme Nedenleri 88 Sıra 1 Avrupa Kariyer fırsatları Asya Kariyer fırsatları Amerika Kariyer fırsatları 2 %69 Maaş %72 Maaş %61 Maaş 3 %45 Şirketin yeri %69 Eğitim ve geliştirme %52 Eğitim ve geliştirme 4 %36 Örgüt kültürü %33 Örgüt kültürü %47 Şirketin yeri %34 %31 %42 Kaynak: Europhia Consulting, 2008. 3.1. Kariyer Yolları Kariyer bir kimsenin çalışma hayatı boyunca yeraldığı tüm işlerdir (Werther ve Davis, 1996: 311). Kariyer bir yandan kişinin kabiliyet ve arzularının diğer taraftan kendisine sağlanan fırsatların bir çıktısıdır (Ladkin ve Juwaheer, 2000). Geleneksel olarak kariyer sürekli yukarı doğru bir hareketi, gelirlerde, sahip olunan güç ve staüde ve güvenlikte bir artış olarak kabul edilmekteyken günümüzde kariyer hayat-boyu iş ile ilgili deneyimler ve kişisel kazanımlar serisi olarak görülmektedir (Benardin ve Russel, 1998: 208). Kariyer yollarında sadece yukarı yönlü bir yükseliş artık çalışan için yeterli olmayıp iç tatmin, hayat dengesi, otonomi, ve özgürlük önem arzetmeye başlamıştır (Baruch, 2004). Kariyer yolu bir kişinin kariyerini oluşturan işlerin birbirini izleyen ardaşık motifidir (Werther ve Davis, 1996: 311). Bir başka deyişle kariyer yolları bireyin iş yaşamında üzerinde hareket ettiği esnek ilerleme hatlarıdır. Bu yollar çalışanların alternatif meslekler ve alternatif iş teklifleri arasındaki seçimlerinde bir kılavuz olarak yardımcı olurlar. Genel olarak örgütler çalışanlarının zaman içinde takip edebilecekleri basamaklar veya iş poziyonlarını ayrıntılı olarak planlarlar. Bu basamaklar dikine, yatay veya çapraz hareketleri içeren iş hareketlerinin olası motifini Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Uygulamaları Kariyer Yönetimi Üzerine Bir Çalışma dökümante etmek için kullanılmaktadır. Kariyer yolu nihai hedef, ara basamaklar ve hedeflere ulaşma sürelerini içeren bir kariyer planını tanımlamaktadır. Bunu yanında bir üst poziyona geçmek için gereken nitelikleri ve gereken en az süreleri de belirtilir (Benardin ve Russel, 1998: 216). Kariyer yolu bilgisi bireyin kendi kariyerini planlamasında ve kariyeri ile ilgili kararlar almasında kendisine yardımcı olmaktadır. Bunun yanında belli endüstriler kariyer planı bilgilerini sadece bir işten fazlasını isteyen yetenekli kişileri etkilemek ve elde tutmak amacıyla kullanmaktadır. Örneğin Avrupa Birliği Gemi Sahipleri Birliği denizcilik mesleğini tanıtmak amacıyla denizcilik endüstrisindeki kariyer yollarını tanımlamıştır (ECSA, 2005). Hem yeni giriş yapacaklar hem de halen o sektörde görev yapanlar için o sektördeki kariyer yollarını bilmeleri büyük önem taşımaktadır. Bu verimlilik, tatmin ve örgütsel etkinlik artışına neden olacaktır. Her ne kadar kariyer gelişimi, kariyer yoları ve kariyer planlama insan kaynakları yönetimi literatüründe uzun zamandır incelenmekte olsa bile hak ettiği ilgiyi ne yazık ki görmemiştir. Son yıllarda işgücündeki ve işyerindeki değişimler kariyer yolları üzerindeki çalışmaların önemini arttırmıştır (Cochran vd., 2003). Çok kısıtlı sayıda makale belli mesleklerin kariyer yolları konusunu ele almıştır. Appelbaum vd., (2002) bilgi sistemleri çalışanlarının, Kao vd., (1997) endüstriyel yönetim çalışanlarının kariyer gelişimini ve kariyer yollarını incelemiştir. Denizcilik alanında zabitan sınıfı gemidamlarının kariyer yolu analiz edilmiş ve kariyer yolunun oluşturulmasında etkili olan faktörler belirlenmiştir (Şakiroğlu ve Asyalı, 2007; Köseoğlu,2010). Kanada’da gerçekleştirilen çalışmada mühendisler için beş kariyer yolunun olduğu tespit edilmiş ve yönetim yolunun diğer olası kariyer yollarına göre tercih edilme nedenler araştırılmıştır (Tremblay vd., 1998). Kariyer yolu ve yönetimi konularında turizm ve ağırlama alanlarında çok sayıda çalışma yapılmıştır. Ladkin, (2002) Kariyer süresi, mesleki eğitim, kariyer hareketliliği ve kariyer tutkusuna dikkat çekerek Avustralya’da otel genel müdürlerinin kariyer yollarını belirlemiştir. Ohio State Üniveritesi, tedarik zinciri yönetimi araştırma grubu tarafından üst düzey lojistik ve tedarik zinciri yöneticilerinin kariyer motifi profilini tespit etmek ve şirketlerin lojistik fonksiyonlarını kendi faaliyetlerine nasıl dahil ettiklerini anlamak amacıyla her yıl araştırma yapmaktadır. Bu araştırma neticesinde elde edilen veriler lojistik alanında mevcut ve gelecekteki yönelimleri daha iyi anlamak için de kullanılmaktadır (Londe vd, 2007). Bu çalışma özellikle lojistik/ tedarik zinciri yöneticilerinin demografik özelliklerinin belirlenmesi açısından çok önemlidir.Cochran vd., (2003) kariyer ve kariyer yolu üzerine gerçekleştirdikleri literatür taramasında, kariyer gelişim teorilerinin pek çok farklı disiplini kapsamakta olduğunu, bireysel kabiliyet ve ilgi alanları, şirketin büyüklüğü ve faaliyet bölgesi gibi değişkenlerin kariyer seçimi ve tatmini ve performans çıktılarını etkilemekte olduğunu belirlemişlerdir. 89 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları 3.2. Kariyer Yollarının Tespiti Kariyer ve kariyer gelişimi üzerine yapılan çok sayıda teorik ve ampirik çalışma olmasına rağmen kariyer yolları ve kariyer yollarının belirlenmesi üzerine yapılan çalışmalar sınırlıdır. Buna rağmen gerek örgüt içi, gerekse örgütler arasındaki kariyer yollarının sistematik olarak belirlenmesi yönünde son yıllarda önemli talep bulunmaktadır (Cochran vd., 2003). Örgütler çalışanları için kurumsal basamakları yukarı doğru çıkışı temsil eden kariyer yollarını tanımlamaktadırlar. Bu yollar veya basamaklar kurumun en üst noktasına ulaşmış olan bireylerin geçtiği ve her aşamasında giriş ve çıkış noktalarının belirlendiği yollar incelenerek oluşturulur. Yol üzerindeki pozisyonlar için eğitim seviyesi, özel beceriler, iş deneyimi ve çalışma süresi gibi giriş gereksinimleri tanımlanır. 90 Çalışanların kariyer yapısı da artık değişmektedir. Geleneksel kariyer yolunda bir kişi örgüte en alt kademeden girer, bu poziyonda uzun yıllar çalışır ve örgütün hiyeraşik basamaklarında yükselerek emekli olur. Ancak günümüzde çalışanlar örgüte giriş yaptıktan kısa bir süre sonra ayrılmakta bir örgütten diğer örgüte hareket etmektedir. Bazıları ise spiral bir kariyer yolu izleyerek fonksiyonlar arası yatay hareketler yapar. Bu ise farklı fonksiyonlarda deneyim elde etmeyi, kendini geliştirmeyi ve hiyerarşik basamaklarda daha yavaş yükselmeyi beraberinde getirir (Fisher vd., 1993: 121). Dischinger vd., (2006) Tedarik zinciri yönetiminde değişen kariyer yolu üzerinde durmuştur (Bkz Şekil 12). Düz çizgiler geçmişteki kariyer yolunu göstermektdir. Arz /talep planlama, satın alma, üretim, küresel lojistik ve sipariş karşılama gibi fonksiyonel alanlarda üst seviyelere çıkıldıkca alanda sahip olunan yetenek de artmaktadır. Kesikli çizgiler ise günümüz tedarik zinciri profesyonellerinin takip etmesi gereken fonksiyonlar arası kariyer yolunu göstermektedir. Örnek TZY Kariyer Yolları Arz /talep Tedarik planlama Geleneksel Kariyer Yolları Danışman seviyesi Kıdemli seviye Üst seviyesi Çalışan seviyesi Giriş seviyesi Üretim Küresel lojistik Sipariş karşılama Uygulanamaz Uygulanamaz Tedarik zinciri yönetimi Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Uygulamaları Kariyer Yönetimi Üzerine Bir Çalışma Şekil 12: Tedarik Zinciri Yönetiminde Değişen Kariyer Yolu Kaynak: Dischinger vd., 2006. Bowden’in modeline göre (Bowden, 1997), kariyer aşaması birey ile örgüt arasındaki bağ ve örgütsel fırsatlar ve terfi etmek için bireysel motivasyon olmak üzere iki boyutta tanımlanmaktadır. Bu iki boyutun kesişimi ile dört farklı kariyer durumu ortaya çıkmaktadır. Bunlar, inşaa, sürdürme, katlanma ve arayıştır.İnşa aşaması, birey ile örgüt arasında kuvvetli bir bağın olduğu ve örgütün bireye çok fazla fırsat sunduğu, bireyin de terfi için fazlaca 91 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları motivasyonunun olduğu zaman ortaya çıkar. Bu aşama dikine kariyer motifinin oluşmasına yol açar. Sürdürme aşamasında birey ve örgüt arasında hala sıkı bir bağ bulunmaktadır ancak terfi için fırsatlar azalmıştır. Bu aşama yatay kariyer hareketinin oluşmasına neden olur. Katlanma aşamasında çok az kariyer gelişimi ve hareketi olmaktadır. Bu dönemde birey ve örgüt arasındaki bağ zayıflamış, terfi fırsatları ve çalışanın bu terfilerle ilgili motivasyonu azalmıştır. Bu aşamada çalışan belli bir poziyonda “çakılı kalmıştır” yeni bir kariyer yolu arama yönünde de bir isteği yoktur. Arama aşaması birey ve örgüt arasındaki bağın kırılması/kopması, bunun yanında bireyin hala terfi konusunda istekli olması durumlarında ortaya çıkar. Bu aşamada örgüt içindeki fırsatların az olması çalışanın alternatif diğer fırsatlara bakmasına ve sonucunda kariyer yolunda değişime gitmesine neden olur. 3.3. Lojistik Sektöründe Kadınlar 92 Lojistik sektörü genel olarak erkek egemen bir sektör olmasına rağmen kadınların alandaki etkinliği ve varlığı her geçen gün artmakta (Lynagh vd., 1996) ve bu durum teşvik edilmektedir (Richardson, 1991). Lojistik sektöründe kadın istihdamı akademik alanda 1990’lı yıllardan itibaren araştırılmaya başlanmıştır. Özellikle cam tavan etkisi, fırsatlar ve zorluklar konuları ele alınmıştır (Richardson, 1991; Andre, 1995a; Andre,1995b; Lynagh vd.,1996; Baker,2000). 2000’li yıllarda da konu ile ilgili araştırmalar artarak devam etmiştir. The Council of Supply Chain Management Professionals tarafından yapılan çalışmada kadın lojistik çalışanları kariyer gelişimi konusunda kendilerini geçmişe göre daha umutlu görmektedirler (CSCMP, 2007). Europhia Consulting, (2009) tarafından lojistik endüstrisinde kadınların karşılaştıkları fırsatlar ve zorlukların tespit edilmesine yönelik gerçekleştirilen çalışmada ise, cam tavan etkisi üzerinde durulmuştur. Çalışmada iş ve yaşam dengesi, cinsiyet eşitliği ve daha iyi kariyer fırsatlarının sağlanmasının lojistik ve tedarik zinciri yönetimi endüstrilerinin kadınlar için daha cazip ve ulaşılabilir hale getirilmesi için en önemli unsurlar olarak kabul edildiği tespit edilmiştir. Bu çalışmada kadınların şirketlerin yönetim düzeylerinde bulunma oranı %20 olduğu, kadın çalışanların erkeklere göre %23 daha az gelir elde ettiği belirlenmiştir. Bu çalışmada katılımcıların yarısı lojistik sektöründe çalışmanın kadınlar için erkeklere göre daha zor olduğunu, üçte ikisi kadınların aynı yeterliğe sahip olsalar bile erkeklere göre yönetici pozisyonu için düşünülmelerinin daha az olduğunu, aynı oranda kabul görmeleri için daha fazla performans göstermeleri gerektiğini belirtmiştir. 4. Araştırma Tasarımı ve Yöntemi 4.1. Araştırmanın Amaçları Bu araştırma, lojistik ve ulaştırma sektöründe beyaz yakalı çalışanların kariyer yollarını ortaya çıkarmak amacıyla tasarlanmıştır. Bu kapsamda belirlenen amaçlar aşağıda belirtildiği gibidir; • Lojistik çalışanlarının demografik özelliklerini ortaya çıkarmak, • Lojistik çalışanlarının kariyer yollarını tanımlamak, • Lojistik çalışanlarının kariyer yolları ile ilgili olarak algılarını belirlemek. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Uygulamaları Kariyer Yönetimi Üzerine Bir Çalışma 4.2. Veri Toplama Süreci ve Örnekleme Çalışma kapsamında verileri toplamak için tek sayfalık bir anket formu araştırma amacına uygun bir şekilde geliştirilmiştir. Anket formu, nominal ölçekli demografik soruların yanı sıra kariyer yolları ile ilgili algıyı ölçmek için 5 parçalı Liket Ölçeğini (1= Tamamen katılmıyorum; 5=Tamamen katılıyorum) de içermektedir. Saha çalışması, daha önce de tanımlandığı gibi, lojistik ve ulaştırma sektöründe çalışanları kapsamaktadır. Tesadüfî olmayan örnekleme yöntemlerinden kartopu örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Anket formu, bir örnek yazı ile lojistik çalışanlarına gönderilmiştir. Bu kişilerin aynı zamanda, anket formunu çalışma arkadaşlarına da göndermeleri istenmiştir. 56 adet kullanılabilir anket formunun geri dönüşü sağlanmıştır. 4.3. Bulgular 4.3.1. Araştırmaya katılanların profili Araştırmaya katılanların % 72,7 oranında 20-29 yaş aralığında yer aldığı görülmektedir. Diğer taraftan, %80,4 gibi yüksek bir oranda üniversite mezunu beyaz yakalı çalışan olduğu ancak bunların da sadece %37,5 gibi bir oranının lojistik ile ilgili bölümlerden mezun olduğu da tespit edilmiştir. Araştırmaya katılanların ise %51,8’i kadın olarak belirlenmiştir (Bkz Tablo 13). Tablo 13: Araştırmaya Katılanların Profili Yaş 20-29 30-39 40-49 50 + n 40 12 1 2 % 72,7 21,8 1,8 3,6 Cinsiyet Erkek Kadın n 27 29 % 48,2 51,8 Eğitim n % n % Lise Meslek Yüksekokulu Üniversite Yüksek Lisans 8 1 45 2 14,3 1,8 80,4 3,6 Mezun Olunan Bölüm Lojistik İşletme-İktisat Mühendislik Diğer 18 22 2 6 37,5 45,8 4,2 12,5 93 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları 4.3.2. Araştırmaya katılanların kariyer yolları analizi 4.3.2.1. Kişisel değişkenlerin değerlendirilmesi Araştırmaya katılanların %41,1’i 5-9 yıl arasında iş tecrübesine sahiptir. Diğer taraftan, %75,0’ının ise lojistik/ulaştırma sektöründeki iş tecrübesinin 1-4 yıl arasında olduğu da gözlenmektedir. Ankete katılanların %53,6’sının başka sektörlerde tecrübesi olmasına rağmen önemli bir oranının ( %98,1) bu sektörde kariyerine devam etmek istediği de tespit edilmiştir. Bu sonucun, çalışanların sektördeki memnuniyet düzeylerine bakıldığında ( %98,2) daha da anlam kazanmaktadır (Bkz Tablo 14). 4.3.2.2. Örgütsel değişkenlerin değerlendirilmesi Araştırmaya katılanların yoğunlukla operasyon ile ilgili işlerde çalıştığı ( %58,9), mevcut pozisyonlarında ise iş tecrübelerinin 1-4 yıl arasında ( %90,9) olduğu ve bu pozisyonlarının sektördeki ilk pozisyonları olduğu ( %66,1) da gözlenmektedir. Çalışma kapsamında ortaya çıkan ilginç bir bulgu ise, çalışanların %57,1’inin firma içi eğitim faaliyetlerine katılmadığının belirlenmesidir (Bkz Tablo 14). 94 Tablo 14: Araştırmaya Katıların Kariyer Yollarının Tanımlanması A. KİŞİSEL n % İş Tecrübesi n % Lojistik/Ulaştırma Sektörü Tecrübesi 1-4 yıl 22 39,3 1-4 yıl 42 75,0 5-9 yıl 23 41,1 5-9 yıl 11 19,6 10-14 yıl 8 14,3 10-14 yıl 2 3,6 15 + yıl 3 5,4 15 + yıl 1 1,8 Diğer Sektörlerde Tecrübe n % Sektörde Kariyerini Devam Ettirme İsteği n % Var 30 53,6 Evet 53 98,1 Yok 26 46,4 Hayır 1 1,9 Sektörden Tatmin n % Lojistik Sektörünü Tercih n % Evet 54 98,2 Bilinçli 33 60,0 Hayır 1 1,8 Rastgele 22 40,9 B.ÖRGÜTSEL Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Uygulamaları Kariyer Yönetimi Üzerine Bir Çalışma Şirket İçindeki n Konum % Mevcut Pozisyonundaki Çalışma Süresi n % Pazarlama/ Satış 17 30,4 1-4 yıl 50 90,9 Operasyon 33 58,9 5 + yıl 5 8,1 Diğer 6 10,7 Şirket İçindeki n Kaçıncı Pozisyonu Olduğu % Şirket İçi Eğitim Alma n % Bir 37 66,1 Evet 24 42,9 İki 11 19,6 Hayır 32 57,1 Üç + 8 14,3 Araştırma kapsamında, beyaz yakalı çalışanların ünvanlarının çok geniş kapsamlı olduğu da ortaya çıkarılmıştır. Aşağıdaki listede üst düzey ve orta düzey yöneticilerin aldığı çeşitli ünvanlar yer almaktadır. Üst Düzey Yöneticiler Proje Müdürü Orta Düzey Yöneticiler Satış Temsilcisi Lojistik Müdürü Kara Taşımacılığı Şefi Pazarlama Müdürü Deniz Taşımacılığı Şefi Karayolu Taşıması Müdürü Hava Taşımacılığı Şefi İhracat/İthalat Operasyonları Müdürü Müşteri Temsilcisi Deniz Kargo Elemanı Dokümantasyon Elemanı 4.3.3. Beyaz yakalı çalışanların kariyer yolları algısı üzerine analiz Katılımcıların “lojistik sektörü kariyer gelişimimde bana fırsatlar sağlayacaktır” ifadesine yüksek bir ortalama verdiği gözlenmektedir (µ=4,1071). Bu durum, daha önceki bölümde de analizini yaptığımız sektörden tatmin düzeyinin yüksek oranını da desteklemektedir. Diğer taraftan, katılımcılar, “lojistik sektöründe uzun dönemli kariyer hedeflerim bulunmaktadır” ifadesine de yüksek bir ortalama ile (µ=4,0545) yaklaşmışlardır (Bkz Tablo 15). 95 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Tablo 15: Beyaz Yakalı Çalışanların Kariyer Yolları Algısı: Tanımlayıcı İstatistikler Ortalama Standart Sapma Lojistik sektörü kariyer gelişimimde bana fırsatlar sağlayacaktır 4.1071 1.1230 İFADELER 96 Eğitim seviyemin lojistik sektöründe kariyer hedeflerime ulaşmam için yeterli olduğunu düşünüyorum. 3.6909 1.1844 Deneyimlerimin lojistik sektöründe hedeflerime ulaşmam için yeterli olduğunu düşünüyorum 3.6667 0.9905 Kadın çalışanlar kariyer hedeflerini lojistik sektöründe gerçekleştirebilmektedirler. 3.1091 1.1494 Lojistik sektöründe uzun dönemli kariyer hedeflerim bulunmaktadır. 4.0545 1.0958 İşletmem kariyer gelişimim için bana destek vermektedir. 3.3519 1.3340 1= Tamamen katılmıyorum; 5=Tamamen katılıyorum Tanımlayıcı istatistiklere ek olarak, temel demografik değişkenler (cinsiyet, eğitim durumu, mezun olunan bölüm) kapsamında gruplar arası farklılıklara bakmak amacıyla hipotez testleri (t-testi ve varyans analizi) de uygulanmıştır. “işletmem kariyer gelişimim için bana destek vermektedir ifadesinin”, cinsiyet çerçevesinde anlamlı farklılık (p = 0.022; t değeri = -2.359) gösterdiği tespit edilmiştir. Diğer taraftan, “eğitim seviyemin lojistik sektöründe kariyer hedeflerime ulaşmam için yeterli olduğunu düşünüyorum” ifadesinin de mezun olunan bölüm kapsamında anlamlı farklılık (p = 0.002; F değeri = 5.717) gösterdiği de ortaya çıkmıştır 5. Sonuç Her ne kadar, dar kapsamlı bir örneklem üzerinde çalışılsa da, lojistik/ulaştırma sektörünün insan kaynakları için çekici bir sektör olduğu gözlenmektedir. Çalışma sonucunda, sektörde çalışanların geleceğe umutla baktıklarını söylemek mümkündür. Aslında, bu algının özellikle daha kaliteli insan kaynaklarını sektöre çekmek açısından çok önemli olduğunu söylemek anlamlı olacaktır. Diğer taraftan, işletmelerin kadın çalışanlarına erkeklere göre daha eşit bir mesafede olmadığı da bu çalışma sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu bulgular lojistik/ulaştırma sektöründe Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Uygulamaları Kariyer Yönetimi Üzerine Bir Çalışma “Cam Tavan” mevcudiyetini desteklemektedir. Cam tavan, kadın çalışanların örgütün üst kademelerine yükselebileceklerine inançlarının olmasına rağmen örgüt kedemelerinde yükseldikce terfi etmelerinde görülmez bir cam tavanın engellemesi ile karşı karşıya kalmalarıdır (Werther and Davis, 1996; Benardin and Russel, 1998; Bingöl,2010). Diğer taraftan, ANOVA analizi sonuçları, “Eğitim seviyemin lojistik sektöründe kariyer hedeflerime ulaşmam için yeterli olduğunu düşünüyorum” ifadesinin mezun olunan bölüme göre farklılıklar gösterdiğini ortaya çıkarmıştır. Bu sonuç, lojistik ile ilgili olmayan bölümlerden mezun olanların, eğitimleri ile ilgili kendilerini güvende hissetmediklerini ortaya koymaktadır. Kısa dönemde, bu durum, verilecek olan eğitim ve geliştirme faaliyetleri ile bertaraf edilebilir. Diğer bir ifade ile, işletmelerin, eğitim ile ilgili farklılıkları kapatmak için, sistematik eğitim programları düzenlemesi önemli katkılarda bulunacaktır denilebilir. Ancak, uzun dönemde, lojistik ve ulaştırma ile ilgili bölümlerden mezunların işe alınması, verimlilik açısından önemli bir ivme kazandırılmasına yardımcı da olacaktır. Bu çalışma, her ne kadar tanımlayıcı analizler kullanmaya çalışsa da keşifsel bir açıdan değerlendirilmeli ve daha geniş bir örneklem ile yapılarak genellemelerin yapılmasına olanak tanınmalıdır. 97 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları KAYNAKÇA Ahn, Young-sik ve Gary N. McLean (2008) “Competencies for Port and logistics personnel: An Application of Regional Human Resource Development”; Asia Pacific Education Review, 9(4), s.542-551. Andre Rae. (1995a) “A Comparison of Career Status and Attitudes Among Men and Women in Logistics”; The Logistics and Transportation Review, 31(2) s.179-189. Andre, Rae. (1995b) “Leading Diverse Management Teams in Logistics”; Journal of Business Logistics, 16(2), s.65-84. Appelbaum, Steven H., Heather Ayre, ve Barbara T. Shapiro (2002) “Career Management in Information Technology: A Case Study”; Career Development International, 7(3), s.142-158. Baker, Bud (2000) “Gender Equity: An Analysis of the Federal Logistics Management Career Field” Air Force Journal of Logistics, 24(4). 98 Baruch,Yehuda (2004) Managing Careers, Theory And Parctice, Prentice Hall. Benardin, H. John ve Joyce E.A. Russel (1998) Human Resources Management, An Experimental Approach, Irwin McGraw-Hill. Bingöl, Dursun (2010) İnsan Kaynakları Yönetimi, 7. Baskı, İstanbul: Beta.Bowden, Valmai (1997) “The Career States System Model: A New Approach to Analysing Careers”; British Journal of Guidance & Counselling, Nov, 25(4). Bowersox, Donald J., Closs David J. ve Stank Theodore P. (2000) “Ten Mega-Trends that will Revolutionize Supply Chain Logistics”; Journal of Business Logistics,21(2), s.1. Burcher, Peter G., Lee Gloria L. ve Sohal Amrik S. (2005) “A Cross Country Comparison of Careers in Logistics Management in Australia and Britain”; The International Journal of Logistics Management, 16(2), s.205-217. Canadian Logistics Skills Committee (CLSC) (2005) Strategic Human Resources Study Of The Supply Chain Sector, Final Report. Cantor, David E. (2008) “Workplace Safety in the Supply Chain: A Review of the Literature and Call for Research”; International Journal of Logistics Management, 19(1), s.65-83. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Uygulamaları Kariyer Yönetimi Üzerine Bir Çalışma Chun, You ve Li, Yanping (2006) “The Study on the Human Resource Management of the Logistics Enterprises Based on the Competency Model”; International Conference on Management of Logistics and Supply Chain. Cochran, Caroline C., Gary W. Carter, ve David W. Dorsey (2003) Identifying Career Paths: A Review of The Literature, Personnel Decisions Research Institutes, Technical Report No. 435. Council of Supply Chain Management Professionals, CSCMP (2012) Career Patterns in Logistics and Supply Chain Management Study. Council of Supply Chain Management Professionals, CSCMP, (2007) Career Patterns of Women in Logistics. Dischinger, John, David J Closs, Eileen McCulloch ve Cheri Speier (2006) “The Emerging Supply Chain Management Profession”; Supply Chain Management Review, Jan/Feb; 10(1), s.62. European Community Shipowners’ Associations, ECSA (2005) The Mapping of Career Paths in the Maritime Industries. A Project by Southampton Solent University for the European Community Shipowners’ Associations and the European Transport Workers Federation (ETF) with the Support of the European Commision, September 2005, Final Report. Europhia Consulting (2008) “What Drives Logistics Professionals?”; Global Supply Chain Human Resource Research, December. Europhia Consulting (2009) “The Glass Ceiling for Women in Logistics, A Survey Report on the Opportunities and Challenges Faced by Women in the Logistics Industry”, February. Fisher, Sandra L., Mary E. Graham, Stephan Vachon ve Ann Vereecke (2010) Guest Editor’s Note: Don’t Miss the Boat: Research on HRM and Supply Chains, Human Resource Management, September-October, 49(5), s.813-828. Fisher, Cynthia, Lyle Schoenfeldt ve James Shaw (1993) Human Resources Management, 2. Baskı, Houghton Mifflin, s.121-129. Größler, Andreas ve Alexander Zock (2010) “Supporting Long-Term Workforce Planning with a Dynamic Aging Chain Model: A Case Study from the Service Industry”; Human Resource Management, September-October, 49(5), s.829-848. Guest, David E. (1997) “Human Resource Management and Performance: A Review and Research Agenda”; The Intemational Joumal of Human Resource Management, 8(3), June. 99 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Kao, Chiang, Tzai-Zang Lee ve Shyanjaw Kuo, (1997) “Career Paths in Industrial Management: A Survey of Taiwan’s Manufacturing Industries”; Career Development International ,2 (4), s.189– 194. Ladkin, Adele (2002) “Career Analysis: A Case Study Of Hotel General Managers an Australia”; Tourism Management, 23, s.379-388. Ladkin, Adele ve Thanika D. Juwaheer (2000) “The Career Paths of Hotel General Managers in Mauritius”; International Journal of Contemporary Hospitality Management, 12(2),s.119-125. Londe, Bernard J. La, James L. Ginter, ve James R. Stock (2007) 2007 Survey of Career Patterns in Logistics, The Ohio State University. Lynagh, Peter M., Paul R Murphy ve Richard F. Poist ( 1996) “Career-Related Perspectives Regarding Women in Logistics: A Comparative Analysis”; Transportation Journal,American Society of Transportation & Logistics, September 1. Min, Hokey (2007) “Examining Sources of Warehouse Employee Turnover”; International 100 Journal of Physical Distribution & Logistics Management, 37(5), s.375-388. Murphy, P. R. ve Poist, R. F. (1998) “Skill Requirements of Senior-level Logisticians: Practitioner Perspectives”; International Journal of Physical Distribution & Logistics Management, 28(4), s.284-293. Murphy, Paul R. Jr ve Donald F. Wood (2004) Contemporary Logistics, 8. Baskı,Prentice Hall. Myers, Matthew B., David A. Griffith, Patrica J. Daugherty ve Robert F. Lusch (2004) “Maximizing the Human Capital Equation In Logistics: Education, Experience, And Skills”; Journal of Business Logistics, 25(1). Noe, Raymond A. (1999) İnsan Kaynaklarının Eğitim ve Gelişimi, (ed.) Canan Çetin, İstanbul: Beta. Pfeffer, Jeffrey (1995) “Producing Sustainable Competitive Advantage Through the Effective Management of People”; Academy of Management Executive, 9(1). Richardson, Helen L. (1991) “Women Are Moving Up in Logistics”; Transportation and Distribution, June, s. 29-32. Sadullah,Ömer (2008) İnsan Kaynakları Yönetimi, Beta, 3. Baskı, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi, İnsan Kaynakları Yönetimi Anabilim Dalı. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Uygulamaları Kariyer Yönetimi Üzerine Bir Çalışma Şakiroğlu, Adnan ve Ender Asyalı (2007) “Türkiye’de Zabitan Sınıfı Gemiadamlarının Kariyer Yolu Analizi”; XV. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi, 305-312, Sakarya, 25-27 Mayıs. Keller, Scott B. ve John Ozment (2009) “Research on Personnel Issues Published In Leading Logistics Journals, What we Know and don’t Know”; The International Journal of Logistics Management, 20(3), s.378-407. Köseoğlu, Burak (2010) Uzakyol Güverte Zabitlerinin Kariyer Planlama Ölçütleri, Dokuz Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Deniz Ulaştırma İşletme Mühendisliği Bölümü Mezunları (19992008) Üzerine Bir Analiz, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Shih, Hsi-An ve Chiang Yun-Hwa (2005) “Matching Human Resource Management Strategy with Logistic Strategy to Enhance Firm Performance?”; Academy of Management Annual Conference, Honolulu, United States. Tremblay, Michel, Thierry Wils ve Caroline Proulx (1998) “Determinants of Desired Career Paths among Canadian Engineers”, CIRANO, Montréal. Vinh V. Thai, Stephen Cahoon, Hai T. Tran (2011) “Skill requirements for logistics professionals: findings and implications”; Asia Pacific Journal of Marketing and Logistics, 23 (4), s.553-574. Werther, William B. ve Keith Davis (1996) Human Resources and Personnel Management,5. Baskı, McGraw-Hill. 101 102 Lojistikte İnsan Kaynakları Uygulamalarında Performans Yönetimi LOJİSTİKTE İNSAN KAYNAKLARI UYGULAMALARINDA PERFORMANS YÖNETİMİ Hakan GÖKGÖZ 6 1. Giriş İşletmeler günümüzde hızla artan bir rekabet ortamında faaliyet göstermektedirler. Bu yoğun rekabet ortamında başarılı olabilmelerinin ilk şartı üretim faktörlerini en etkin ve verimli biçimde organize edebilmeleridir. Bu amaçla girişimci veya yöneticiler üretim faktörlerinin yeterince etkin ve verimli kullanılıp kullanılmadığını belirlemek üzere birtakım ölçümlerde bulunmak zorundadırlar. Çünkü ölçülemeyen bir faaliyetin geliştirilmesi de mümkün değildir. Günümüzün iş dünyası açısından önceki dönemlerden en önemli fark insan kaynaklarının işletmeler için en önemli üretim faktörü haline gelmesidir. Çalışanların ve işletmelerin karşılıklı beklentilerindeki değişim işletmelerde gerçekleştirilen pek çok işlevi olduğu gibi insan kaynakları yönetimi işlevini de etkilemiştir. Performans yönetimi işlevi de bu değişimin dışında kalamamıştır. Çalışanların performansını ölçmekle başlayan süreç performans geliştirme ve performans yönetimi anlayışlarına geçilmesiyle birlikte çok daha kapsamlı hale gelmiştir (Benligiray, 2013: 3). Performans ölçümü işletmeler açısından her zaman önemli bir konu olmuştur. İşletmelerin 103 hemen her faaliyetinde performans ölçümü yaptığı bilinmektedir. Performans ölçüm sistemleri işletmenin ölçüm yapmak istediği faaliyet alanına göre farklılık göstermektedir. Son yıllarda lojistik yönetimi faaliyetlerinin önemli bir rekabet aracı olması nedeniyle özellikle lojistik yönetiminde performans değerleme yapmak zorunlu hale gelmiştir (Kayabaşı ve Özdemir, 2008: 195). İşletmelerde lojistik faaliyetler, işletme faaliyetlerine değer katmanın yanı sıra gerçekleştirilen faaliyetlerin etkinliğinin artırılmasını sağlayarak müşteri değeri yaratılması ve bütünsel olarak işletme performansının artırılmasında oldukça önemli bir konuma gelmiş bulunmaktadır. İşletme amaçlarının yüksek bir performans düzeyinde gerçekleştirilmesi büyük ölçüde lojistik faaliyetlerin performansına bağlı hale gelmiştir. Çünkü pazarda yaşanan değişim beraberinde rekabetin değişmesine yol açmış ve rekabetin lojistik faaliyetlerin etrafında yoğunlaşmasına neden olmuştur. Lojistik faaliyetler küçük veya büyük tüm işletmeler açısından son derece önem taşıyan bir işletme dinamiği haline gelmiştir (Karahan, 2011: 3). 6 Öğretim Görevlisi, Kırklareli Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu, [email protected] Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları 2. Performans Kavramı Sözcük anlamı ile bir işin üstesinden gelmek, bir kimsenin üzerine düşen görevi etkin bir biçimde tamamlaması anlamına gelen performans, işlevsel olarak ele alındığında, işin gereği olarak önceden belirlenen ölçüleri karşılayacak şekilde görevin yerine getirilmesi ve amacın gerçekleşme oranı olarak ifade edilmektedir. Böylece performans, bireyin nitelik ve yeteneklerinin işe ilişkin olarak düzenlenmiş olan işletme başarı ölçütleriyle karşılaştırılmasıdır (Gümüştekin ve Öztemiz, 2005: 280). Performans, işgörenin örgütsel amaçları gerçekleştirmek için görevi ile ilgili eylemlerinin ve işlemlerinin sonunda elde ettiği üründür. Bu ürün mal, hizmet veya düşünce türünden olabilmektedir. Buna göre performans, görev çerçevesinde önceden belirlenen ölçütleri karşılayacak biçimde, görevin yerine getirilmesi ve amacın gerçekleştirilmesi yönünde ortaya konan mal, hizmet ya da düşüncedir (Helvacı, 2002: 156). Performans; bir çalışanın belirli bir zaman kesiti içerisinde kendisine verilen görevi yerine getirmek suretiyle elde ettiği sonuçlardır. Bu sonuçlar olumlu ise, personelin görev ve sorumluluklarını başarıyla yerine getirdiği ve yüksek bir performansa sahip olduğu; şayet bu sonuçlar yetersiz ise çalışanın başarılı olmadığı ve düşük bir performansa sahip olduğu kabul edilir (Geylan ve Tonus, 2013: 111). Performans kavramının tanımından da anlaşılacağı gibi performansın beklenen düzeyde ve hatta daha yüksek olması iyi, düşük olması ise kötü 104 bir şeydir. Bu durum özellikle işletmeler açısından çok önemlidir. Performansın iyi veya kötü olduğuna ancak ölçülerek karar verilebilir (Benligiray, 2013: 5). Organizasyonlar küreselleşen rekabet ortamında varlıklarını sürdürebilmek için performans kavramına gün geçtikçe daha fazla önem vermeye başlamışlardır (Turunç, 2010: 253). Sürekli olarak rekabette üstünlüğü sağlama, sadece insan kaynağının kesintisiz geliştirilmesiyle korunabilmektedir. Örgütün başarısının devamı, üyelerinin üstün performans göstermelerine ve performanslarının değerlenmesine bağlıdır. Çalışanların yeteneklerinin yönetici tarafından tanınması, eksikliklerinin bilinmesi ve çalışmalarının yeterince değerlenmesi, performansı etkileyen hususlar arasındadır (Üner vd., 2008: 343). 3. İşletmelerde Performans Yönetimi Performans yönetimi, kurumu ileriye götürecek amaçların oluşturulmasını, kaynakların dağılımını ve öncelikli alanlara tahsisini sağlayarak uygulanan politikaların belirlenen amaçlara ulaşmayı sağlayıp sağlamayacağını kontrol eden ve kurumsal kültür ile kurumsal sistem ve süreçler üzerinde olumlu etkiler meydana getirmek üzere performans bilgisini kullanan bir yönetim sistemi olarak tanımlanmaktadır (Yenice, 2007: 95). Diğer bir ifadeyle performans yönetimi, bireylerin ve takımların performansını geliştirerek örgütsel performansı arttırmak için kullanılan sistematik bir süreç olarak tanımlanabilmektedir. Bu, planlanan hedefler, standartlar ve yeterlilik gereksinimlerini kararlaştırılanlar çerçevesinde performansı anlayarak ve yöneterek daha iyi sonuçlar almanın bir yoludur. Süreçler, ulaşılacak hedefin ne olduğu hakkında ortak bir anlayış oluşturmak, kısa ve uzun vadede elde edileceklerin oluşması ihtimalini arttırmak ve bu şekilde insanları yönetmek ve geliştirmek için bulunmaktadır. Lojistikte İnsan Kaynakları Uygulamalarında Performans Yönetimi Onlara hedeflerini açıklayarak doğru işler yapmalarına odaklanmaktadır (Armstrong, 2006: 495). Performans yönetimi, uzlaşılan amaçlarla ilişkili olarak performansın incelenmesinin, geri bildirim ve hedef belirlemenin önemini ortaya koymaktadır. İşgörenlerin çalışma davranışlarını ve ürünlerini tanımlama, değerlendirme ve güçlendirme noktasında bütünleştirilmiş bir süreçtir (Helvacı, 2002: 156). Performans yönetimi, amaç ve hedeflerin belirlenmesini, performansın ölçülmesini, değerlendirilmesini ve raporlanmasını içeren geniş bir kavramdır. Performans yönetiminin esas olarak iki boyutu vardır. Birincisi kurumsal amaç ve hedeflerin konulduğu, bunlara kaynak tahsis edildiği ve gerçekleşme sonuçlarının değerlendirilerek raporlandığı kurumsal performans yönetimidir. Diğer boyutu ise kişilerin performansının değerlenmesini amaçlayan bireysel performans yönetimidir (Yenice, 2007: 95). Performansın etkin bir şekilde yönetilmesi, örgütün ve personelin performans düzeyinin doğru bir şekilde belirlenmesi açısından son derece önemlidir. Performansın amaçlarının ve hedeflerinin belirlenmesi, personele iletilmesi, performansın doğru bir şekilde ölçülmesi ve değerlenmesi için örgütte etkili bir performans değerleme sisteminin kurulmuş olması gerekmektedir (Geylan ve Tonus, 2013: 111). Performans yönetimi sadece tek tek çalışanların performanslarının ölçülüp iyileştirilmesiyle 105 değil, bir bütün olarak performans değerleme ve geliştirme sisteminin girdi, süreç ve çıktılarının yönetimiyle ilgilidir. Bir diğer deyişle performans yönetimi çalışanların performanslarının değerlenmesi ve geliştirilmesiyle ilgili faaliyetlerin planlanması, koordine edilmesi, yürütülmesi, denetlenmesi ve iyileştirilmesi işlemlerinin tümünü kapsar. Bununla birlikte; performans değerleme ve geliştirme sürecinin ve çıktılarının sürekli olarak denetlenmesi ve gerektiğinde çalışanlara değil sisteminin kendisine, iyileştirici müdahalelerin yapılmasını da kapsar (Benligiray, 2013: 7). Örgüt stratejilerinin ve çalışanların yeteneklerinin amaçlar ile bütünleştirilerek geliştirilmesine yönelik olan performans yönetimi, her örgütün kendine özgü misyon, vizyon ve amaçları doğrultusunda belirlenen hedeflere ulaşılmasını sağlamak ve belirlenen hedeflere ulaşamama durumunda ise sapmaların nedenlerini belirlemeye dönük olarak yapılandırılmış sistemdir. Performans yönetimi özellikle ücret yönetimi, kariyer yönetimi ve eğitim yönetimi süreçlerine sağladığı girdiler nedeni ile kilit bir süreç olarak görülmektedir (Babacan vd., 2012: 488). Performans yönetimi, çalışanlara; kendisinden ne beklendiğini, hedeflere ulaşmak için neler yapması gerektiğini bununla birlikte mevcut durumunu, gelişim ve eğitim gereksiniminin belirlenmesini, üstleriyle daha nitelikli bir iletişim kurmasını sağlama yönünde önemli katkılar sağlar. Yönetici açısından ise personeline daha yapıcı ve daha yansız geri bildirimler vermesini, daha etkin rehberlik etmesini, mesleki gelişimlerini daha rasyonel planlamasını; örgüt boyutunda da örgütün hedeflerinin personel hedefleriyle bütünleşmesini sağlamaktadır (Geylan ve Tonus, 2013: 112). Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları 4. Performans Değerlemenin Tanımı ve Kapsamı Sanayi Devrimi’nin ardından işletme yönetimi alanındaki çalışmaların bir yansıması olarak verimliliğin arttırılması yönündeki çabaların, bireysel performansların önemini ortaya koyması ve özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren insan kaynakları alanındaki gelişmeler, performans değerlemeyi önemli kılmıştır. Performans değerlemeleri, özellikle 1960’lı yıllardan başlayarak, insan kaynakları planlaması, seçme teknik ve yöntemlerinin geçerliliğinin gösterilmesi ve eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi gibi diğer kurumsal amaçlara da hizmet etmektedir (Bilgin ve Özdemir, 2013: 57). Performans değerleme değişik kaynaklarda; “Başarı Değerleme”, “Liyakat Değerleme”, “İşgören Boylandırma”, “Personel Değerleme”, “Verimliliğin Değerlendirilmesi” gibi sözcüklerle ifade edilmektedir. Sonuçta kullanılan sözcük ne olursa olsun personelin potansiyelini, yeteneklerini, iş alışkanlıklarını, davranışlarını vb. özelliklerini diğerleriyle karşılaştırarak sistematik bir ölçme yapılmaktadır. Hangi kavram kullanılırsa kullanılsın, bir ölçütten bahsedilmektedir (Benligiray, 2013: 91). Bir örgütün belirlenen amaçlara ulaşılabilmesinde işletmede çalışan işgücünün görevlerini yerine getirmesi oldukça önemlidir. Yetki ve sorumlulukları ile görevleri belirlenmiş olan işgörenin bu görevleri yerine getirme düzeyinin değerlendirilmesi gerekmektedir (Ünsalan ve Şimşeker, 2011: 334). Performans değerleme, çalışan bireyin veya bireylerden oluşan bir 106 takımın iş performansının gözden geçirilmesi ve değerlendirilmesi çabasıdır. Bir başka ifadeyle, personelin örgüt amaçlarına yapmış olduğu katkının ölçülmesi demektir (Kara, Ertan, 2009: 254). Kısaca performans değerleme, bir çalışanın performansının standardını değerlendiren sistematik bir yol olup, işgörenin performansının kalitesini değerlendiren resmi bir sistemdir (Skinner vd., 2005: 2-4). Performans değerleme faaliyetleri çalışanların davranışlarını, iş ile ilgili özelliklerini değerlendirmek için planlanmıştır. Odak noktası, gelecekte çalışanların performansının daha etkili olup olmayacağını ve nasıl verimli hale geleceğinin ortaya konulması olduğundan, yöneticilerin temel sorumluluklarından biri de, çalışanların performanslarını değerlemektir (Kara, 2010: 88). Performans değerleme, çalışanların bireysel başarılarını ve belirli bir zaman süresindeki davranış ve tutumlarını değerlendiren ve ölçen bir süreçtir. Bu nedenle performans değerleme kurumsal etkinliğin ölçülmesinde ihtiyaç duyulan süreçlerin başında gelmekte ve kurumsal mükemmelliğin temelini oluşturmaktadır (Kumkale, 2011: 163). Bazen performans değerleme ile performans yönetiminin aynı şey olduğu varsayılmaktadır. Ama önemli farklılıklar vardır. Performans değerleme, kendi yöneticileri tarafından bireylerin genellikle yıllık olarak puanlanması ve gözden geçirilme toplantısı şeklindeki resmi bir uygulama olarak tanımlanabilir. Buna karşılık, performans yönetimi, yöneticilerle karşılıklı beklentileri açıklayan, yöneticiden yargıçtan ziyade lider olarak görev beklenen, yöneticilerinin desteğiyle rolünü belirleyen ve geleceğe odaklanan sürekli bir yönetim şekli olarak çok daha geniş, kapsamlı ve doğal bir süreçtir (Armstrong, 2006: 500). Lojistikte İnsan Kaynakları Uygulamalarında Performans Yönetimi Performans değerleme kavramını statik anlamda bir değerlendirme faaliyeti olarak değil de dinamik bir süreç olarak ele alarak çalışanların performanslarını planlama, değerleme ve geliştirmeyi amaçlayan ve konuya daha geniş bir açıdan yaklaşan örgütsel sistem, günümüzde “performans yönetimi sistemi” olarak adlandırılmaktadır. Günümüzde giderek daha çok sayıda işletme değerlendirme çalışmalarını performans değerleme yerine performans yönetimi sistemi adı altında yürütmektedir (Tonus ve Kağnıcıoğlu , 2012: 4). 5. Performans Değerlemenin Amaçları Performans değerlemenin amaçları şu şekilde sıralanabilmektedir (Armstrong, 2006: 496; Babacan vd., 2012: 489-490; Edi, 1995: 14; Eraslan ve Algün, 2005: 96; Gavcar vd., 2006: 33; Skinner vd., 2005: 2-4; Ünsalan ve Şimşeker, 2009: 237): • Yöneticilerin işgörenlerin başarılarını ve potansiyel yeteneklerini değerlemede yardımcı olmak, • İşletmenin amaç ve gereksinimleri ile çalışanların amaç ve gereksinimlerinin bütünleştirilmesi için gerekli ortamın hazırlanmasına katkıda bulunmak, • İşletmenin işgücü ve yönetim potansiyeli hakkında güvenilir bilgiler elde etmek, • İşletmenin genel başarı durumu ve sorunlarına ilişkin bilgi toplamak ve gelecekte 107 ortaya çıkabilecek olayların önceden kestirilmesine olanak sağlamak, • Çalışanlara başarı düzeyleri hakkında bilgi vermek, üstlerinin kendileri hakkında ne düşündükleri ve neler beklediklerini bilmelerine olanak sağlamak, • Çalışanlara hatalı ve eksik yönlerini göstererek bunların eğitim ve gelişim planları ile giderilmesine olanak sağlamak, • İşgörene verilecek ücret ve diğer ödemelerin belirlenebilmesi için veri elde etmek, • Çalışanların işletmedeki geleceklerine ilişkin durumlarını açıklayan kariyer planlaması uygulamalarına olanak sağlamak, • Yöneticilerin tutarlı, sağlıklı ve ön yargılardan arınmış kararlar vermelerine yardımcı olmak, • Çalışanların kendi başarılarını görmelerini ve bunun neticesinde çeşitli çıkarlar sağlayarak moral ve iş doyumlarını yükseltmek, • Üstün yeteneklilerin bulunmasına ve bunların hangi becerilerinden yararlanılacağı konusuna yardımcı olmak, • İşgörenin işine son vermek veya bulunduğu durumun gözden geçirilmesi bakımından başarısız olanları seçmek, • Geribildirim vererek çalışana kendini geliştirme fırsatı tanımak, • Çalışanları doğru görevlerde kullanmak, • Performans etkinliğine yardımcı olan ya da engel olan çalışma ortamındaki faktörleri belirlemektir. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları 6. Performans Değerleme Süreci Performans yönetimi süreci, gerçekleştirilmesi gerekli örgütsel amaçlara ve bu bağlamda personelin ortaya koyması gereken performansa ilişkin ortak bir anlayışın örgütte yerleştirilmesi ve personelin bu amaçlara ulaşmak için gösterilen ortak çabalara, çalışmalarıyla yapacağı katkının derecesini arttırıcı biçimde yönetilmesi, değerlendirilmesi, ücretlendirilmesi ya da ödüllendirilmesi ve geliştirilmesi sürecidir (Aydın, 2008: 177). Bir örgüt ancak personelinin performansı kadar iyi olabilir. Çünkü personel performansının örgütün hem finansal sonuçlarını hem de üretim/hizmet düzeyini olumlu ya da olumsuz yönde etkilemesi kaçınılmazdır. Bu karşılıklı ilişki nedeniyle bireysel performansın yönlendirilmesi ve artırılması örgütün performansını da artıracaktır. Bu nedenle personelin yüksek performans gösterecek şekilde çalışmasını sağlayacak bir ortamı yaratmak ve performansı sürekli geliştirmeyi hedefleyen bir performans yönetimi sistemi kurmak, işletme üst yönetimlerinin en temel görevleri arasındadır (Benligiray, 2013: 25). Performans değerleme sistemini kurmak ve işletmek zor, zaman alıcı ve maliyeti yüksek olan bir süreci ifade eder. İşletmenin yapısına ve kültürüne en uygun sistemi seçmek, kurmak ve işletmek başlı başına bir uzmanlık gerektirir. Performans değerleme sisteminin kurulabilmesi için önce örgüt amaçlarının belirlenmesi ve iş analizleri gibi bazı ön çalışmaların yapılmış olması gerekir. Daha sonra sıra 108 ölçütlerin oluşturulmasına gelir. Ölçütlerin belirlenmesi performans değerleme sisteminin kurulmasında ilk ve en önemli aşamadır. Elde edilen bilgilerin tutarlılığı ve ölçülmek istenilen özelliklerin doğru ölçülebilmesi, söz konusu performans ölçütlerinin doğru seçilmesi ile mümkün olacaktır (Bilgin ve Özdemir, 2013: 59). Performans yönetimi süreci, insan kaynağının bireysel katkılarını ya da grup içindeki becerilerini geliştirerek ve performanslarını artırarak, işletme verimliliğini yükseltmeyi amaçlayan stratejik bir yönetim sürecidir. Örgütler açısından; insan kaynaklarının bireysel ya da gruplar halinde başarılı bir şekilde yönlendirilerek, örgütsel performansın daha ileri noktalara taşınması için etkili bir performans yönetimi sürecine ihtiyaç bulunmaktadır. Performans yönetim süreci, çalışan personele kendisinden tam olarak ne beklendiğini, belirlenen hedeflere ulaşmak için neler yapması gerektiğini, yöneticisiyle mevcut durumunu, gelecekteki gelişimini ve hangi noktalarda eğitime ihtiyaç duyduğunu ortaya çıkararak kendini geliştirme fırsatı sunmaktadır. Performans yönetimi süreci, çalışanları, yöneticileri ve işletmeyi kapsayan bir süreçtir. Her üçünün de bu süreçten farklı amaç ve beklentileri bulunmaktadır (Benligiray, 2013: 25). Performans yönetim sisteminin oluşturulmasında öncelikle kim (sistemin sorumluları, çalışanlar), neyi (amaçlar, hedefler), ne zaman (performans dönemi/dönemleri) nasıl (performans değerleme yöntemleri) sorularına yanıt aranır. Bu sorular, planlama kavramı ile ilgilidir. Planlama kısaca, gelecekte ulaşılmak istenen yerin ve bu yere ulaşmak için nelerin gerçekleştirileceğinin belirlenmesidir. Yukarıdaki sorulara verilen yanıtlar, performans yönetim sisteminin temelini oluşturur (Tonus ve Kağnıcıoğlu , 2012: 28). Performans yönetim sürecinin ilk aşaması performans yönetim sisteminin tasarlanmasıdır. Bu aşamada mevcut Lojistikte İnsan Kaynakları Uygulamalarında Performans Yönetimi performans yönetim sistemi gözden geçirilmekte, performans yönetim sistemine yönelik beklentiler ortaya konmakta ve performans yönetim sistemiyle ilgili görev ve sorumluluklar belirlenmektedir. Performans yönetim sürecinin ikinci aşamasında ise tasarlanan sistem hayata geçirilmeye çalışılmaktadır (Benligiray, 2013: 69). Performans değerleme, çalışanın işe yöneltilmesini, özendirilmesini ve örgüte duyduğu güvenin artırılmasını sağlayan bir araçtır. Başarılı bir performans değerleme süreci, aynı zamanda çalışanın gelecekteki çabasını ve mesleki yönelimini de etkileyecek, onun daha etkili çabalar göstermesini sağlayacak ve kariyer planlarını netleştirecektir. Beklenilen yararları sağlaması ve etkili sonuçlar vermesi açısından performans değerleme sisteminin adil, personelin gelişme ve yetkinleşmesi için yol gösterici, güdüleyici, durumlara uygun, geçerli ve güvenilir, kapsamlı, sürekli ve personelin katılımına olanak tanıması gerekmektedir. Çalışanların performans değerlemenin adil bir şekilde yapıldığına dair bir inanca sahip olması ve performans değerleme sürecine katılımlarının sağlanması son derece önemlidir (Geylan ve Tonus, 2013: 113). 6.1. Değerleme Kriterlerinin Belirlenmesi Performans kriterleri denildiğinde akla ilk gelen performansın nasıl değerlendirileceği konusudur. Daha açık bir ifadeyle, gösterilen performansların hangi kriterlere göre “başarılı” 109 ya da “başarısız” sayılacağı kriterlerin doğru tespit edilmesiyle yakından ilgilidir. Performans kriterlerinin doğru olarak belirlenmesi, çalışanların performanslarını değerlendirirken elde edilecek sonuçları güvenilir ve geçerli kılmaktadır. Performans kriterleri işletmenin her bölümü için ayrı ayrı belirlenmekte, bu doğrultuda bölümler değerlendirilebilmektedir (Benligiray, 2013: 57). Performans değerleme kriterlerinin ya da performansın hangi açılardan değerlendirileceğinin belirlenmesi, performans değerleme sisteminin başarıya ulaşmasında önem taşıyan bir aşamadır. Performans değerleme sisteminin geçerliliği seçilen kritere bağlıdır. Bir sistemin geçerli olarak nitelenebilmesi için kullanılmakta olan sistemin gerçekten bireyin performansını ölçüyor olması gerekmektedir (Bayraktaroğlu, 2011: 112). Örnek olarak, “çalışanın sadece iş yapma yaklaşımına mı bakılacaktır, yoksa kişisel özelliklerine de bakılacak mıdır, işinde hangi konulara dikkat edilecektir, önceki deneyimleri önemli midir” gibi sorular performans değerlemede belli kriterlere göre hareket edilmesinin önemini gösterir. Performans kriterleri, performansla ilgili elde edilecek verilerin güvenilirliği ve geçerliliğinde etkili olduğundan oldukça önemli aşamalardan biridir. Performans kriterleri, işin yapılmasında, diğer bir deyişle bir işin başarısı için önemli olan boyutları ifade eder. Hemen her iş türü için işle ilgili bilgi ve beceriler, kişilik özellikleri ve sonuçların veya çıktıların başlıca performans kriterleri olarak ele alındığı görülür. Performans kriterlerinin belirlenmesinde ilgili bölümlerin ve kişilerin onayı alınmalı ve görüş birliğine varılmalıdır. Performans kriterleri belirlendikten sonra, işin ve çalışanın niteliğine göre, her kriter için alt kriterler belirlenebilir (Tonus ve Kağnıcıoğlu , 2012: 32). Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları 6.2. Değerleme Standartlarının Belirlenmesi Performans değerleme, kişinin yeteneklerini, gizli gücünü, iş alışkanlıklarını, davranışlarını ve benzeri niteliklerini diğer kişiler ile karşılaştırmak sureti ile yapılan sistematik ölçmedir. Bu değerlemenin gerçekleştirilebilmesi için değerleme ölçütlerinin önceden saptanmış olması gerekmektedir. Performans değerleme ölçütleri performans standardı olarak adlandırılır (Babacan vd., 2012: 489). Performans değerlemenin yapılabilmesi için işgörenlerin performanslarının karşılaştırılabileceği birtakım standartların belirlenmesi gerekmektedir (Bayraktaroğlu, 2011: 113). Performans standartları, bir işin ne kadar iyi yerine getirilmesi gerektiğini tanımlayan yazılı ifadelerdir. Performans değerlemesi için belirlenen her bir hedef için standartlar belirlenmelidir. Standartların hazırlanmasında, iş analizi bilgilerinden, sektör standartlarından ya da resmî standartlardan yararlanılabilir (Tonus ve Kağnıcıoğlu , 2012: 35). Bu standartlar ile personelin başarı düzeyi karşılaştırıldıktan sonra performansın değerlenmesi mümkün olmaktadır. Personelin standartların altında kalması, gereken başarı düzeyini yakalayamadığını, standardın üzerine çıkması ise yüksek başarıya ulaştığını göstermektedir. Performans değerleme sisteminin başarıya ulaşabilmesi için öncelikle görev ve iş analizinin yapılması, ayrıca iş ve görev tanımlarının çıkarılmış olması gerekmektedir. Çalışanların iş ve görevlerini nasıl yapacaklarının tanımlanmış olması, bir anlamda çalışanlar için performans standartları veya hedefleri olarak değerlendirilir. Böylece, ölçülen performans ile olması 110 gereken standart arasındaki fark ortaya konmuş olur. (Geylan ve Tonus, 2013: 115). Bu sayede çalışanların performansları değerlendirilirken bir ölçü sağlanmakta, her bir işteki beklenti ve gereklilik ortaya konmaktadır. Çalışanlar bu sayede kendi performanslarının bekleneni karşılayıp karşılamadığını anlayabileceklerdir (Benligiray, 2013: 60). Standartların oluşturulmasında, kişiler değil, yapılan iş dikkate alınır. Standart yazımında karşılaşılabilecek en önemli sorun, bir iş için ne kadar standardın hazırlanacağıdır. Bir işi oluşturan belli başlı görev ve işlemleri için standartların oluşturulması yeterli kabul edilmektedir (Tonus ve Kağnıcıoğlu , 2012: 35). Performans standartları oluşturulurken farklı yöntemler uygulanabilmektedir: Bunlardan ilki üst yönetim ve performans yöneticisi tarafından belirlenen performans standartlarının daha sonra çalışanlarla paylaşılmasıyla gerçekleşmektedir. Diğer yöntem ise performans standartlarının çalışanlar ile birlikte geliştirilmesidir. Bu şekilde oluşturulacak performans standartları çalışan ve yöneticiler arasında işbirliği ile sağlandığı için yararları diğer yönteme göre daha fazladır. Ancak son kararı yöneticilerin vereceği unutulmamalıdır (Benligiray, 2013: 60). 7. Performans Değerleme Yöntemleri İşgörenlerin performans düzeylerinin belirlenmesi amacıyla kullanılan pek çok performans değerleme yöntemi bulunmaktadır. Bu yöntemlerden bazıları performans değerlemenin ilk kullanılan geleneksel yöntemlerindendir. Bazıları ise, geleneksel yöntemlerin eksik yönlerinin tespit edilmesinden sonra onların geliştirilmesiyle oluşturulmuş çağdaş yöntemlerdir (Gavcar vd., 2006: 34). Performans değerlemesine ilişkin yöntemler, örgütlerin yapısına, yönetimin amacına, işgörenin beklentilerine, çevreye, teknolojik faktörlere ve terfi planlarına göre Lojistikte İnsan Kaynakları Uygulamalarında Performans Yönetimi değişebilmektedir. Bu yöntemler, genel olarak geleneksel ve çağdaş yöntemler olarak ikiye ayrılmaktadır (Kıngır ve Taşkıran, 2006: 200). 7.1. Geleneksel Değerleme Yöntemleri Geleneksel veya klasik performans değerleme yöntemlerinin kullanımı örgütün özelliklerine göre değişmektedir. Performans değerleme yöntemi seçilirken örgüt yapısı, çalışanların özellikleri, amaçların niteliği ve konuya verilen önem belirleyici faktörlerdir (Akdemir, 2009: 488). Geleneksel yöntemler şu şekilde sıralanabilir: i. Grafik değerleme yöntemi Bu yöntem, belirli bir iş grubundaki çalışanların işteki bireysel başarılarını genel olarak değerlendirmek amacıyla kullanılmaktadır. Bir departmanda çalışanların tümü veya az sayıda çalışanı bulunan küçük işletmeler için uygun bir yöntemdir. Belirli zaman periyotları sonunda işgörenin bağlı olduğu yönetici tarafından işgörenin kişilik özellikleri, işe ilişkin davranışları ve işin çıktılarının değerlendirildiği puanlamaya dayalı sistematik bir yöntemdir (Eraslan ve Algün, 2005: 96). Grafik değerleme yöntemi, belirli bir işin başarı ile yürütülmesi bakımından “en önemli” görülen niteliklerin bir ölçek üzerinde, en kötüden en iyiye veya en iyiden en kötüye doğru derecelendirilmesi esasına dayanmaktadır (Bingöl, 2003: 290). Bu yöntemle çalışanın yaptığı işin kalitesi, yenilik ve yaratıcılık düzeyi, çalışma azmi, eğitim ve bilgi düzeyi, 111 ekip çalışmasındaki başarısı gibi özellikler kolaylıkla derecelendirilebilmektedir (Akgemci ve Güleş, 2010: 119). ii. Sıralama yöntemi Bu yöntem daha çok, işgören sayısı sınırlı olan işletmelerde kullanılmaktadır. İnsanlar bir bütün olarak değerlendirilir, işgörenin farklı konulardaki özellikleri ayrı olarak değerlemeye tutulmaz (Ertürk, 2011: 303). Sıralama yöntemi genellikle amir değerlemesi yaklaşımıyla gerçekleştirilen klasik bir performans ölçme yöntemidir. Çalışanların en iyiden en kötüye doğru sıralanması esasına dayanmaktadır(Benligiray, 2013: 74). Yani çalışanlar işletmenin performans ölçütlerine göre sıralanmaktadır. Bu yaklaşımda değerlemeler, çalışanların birbirleriyle karşılaştırılmaları sonucunda elde edilmektedir (Yılmaz vd., 2008: 163). Ancak bu sıralamanın sağlıklı olması için ikili karşılaştırma yöntemi uygulanarak her bir kişi diğeri ile tek tek karşılaştırılmaktadır (Mucuk, 2008: 174). Karşılaştırılan işgörenlerin sayısı kabarık olduğu zaman, çok sayıda karşılaştırmanın yapılması ve her defasında bir kararın verilmesi gerekli olduğundan bu yöntemin uygulanması oldukça uzun zaman almaktadır. Sistemin en büyük sakıncası da, sıralama içinde farklı noktalarda yer alan iki işgörenin birbirlerinden ne kadar daha çok ya da daha az başarılı olduklarının bilinmemesidir (Helvacı, 2002: 162). Yöntemin iki önemli dezavantajı bulunmaktadır. Bunlardan biri değerlemenin sadece “iyi” veya “kötü” gibi iki genel kritere dayandırılmasıdır. Oysa bir çalışanın çok farklı özellikleri bulunabilir. Bu dezavantajın ortadan kaldırılması için kimi zaman farklı kriterler için alternatif sıralamalar da yapılabilmektedir. Diğer bir problem ise sıralamada çalışanların birbirlerine Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları göre performans farklarının standart kabul edilmesidir. Yani birinci ikinciden ne kadar iyiyse sıralamada üstte olan herkes bir altındakinden o kadar iyi kabul edilecektir. Oysa pratikte çalışanların performansları arasındaki farklılıklar bu kadar eşit dağılmayabilir (Benligiray, 2013: 74). iii. İkili karşılaştırma yöntemi İkili karşılaştırma yöntemi de bir başka sıralama yöntemidir. Bu yöntemde aynı birimdeki çalışanlar ikili olarak birbirleriyle karşılaştırılırlar. Her karşılaştırmada iki çalışandan biri diğerinden iyi olarak işaretlenir. Sonuçta bütün çalışanlar en iyiden en kötüye doğru sıralanmış olurlar. Bu yöntem farklı kriterler için ayrı ayrı da uygulanabilir. Diğer sıralama yöntemlerinde olduğu gibi bu yöntemde de ölçümü yapan kişinin çalışanların hepsini çok iyi tanıması gerekmektedir. Hem bu nedenle, hem de sayı arttıkça yapılacak ikili karşılaştırmaların sayısı artacağından bu yöntem de ancak küçük birimlerde uygulanabilecek özellikler taşımaktadır (Benligiray, 2013: 75). iv. Zorunlu dağılım yöntemi Organizasyonlarda bireylerin kişilik özelliklerinde olduğu gibi performans düzeylerinde de normal dağılım eğrisine uygun bir dağılım göstermeleri gerektiği varsayımından hareketle, 112 bu yöntemde değerlendiren kişi, kendine bağlı çalışanları, yönetimin öngördüğü biçimde beşli bir skalaya göre değerleyerek gruplandırmaktadır (Tınaz, 2009: 84). Bu yöntemde değerleyici, değerlemeyi yapacağı işgörenlerin % 10’unu en başarılı grubun içine, % 20’sini başarılı gördüğü grubun içine, % 40’ını orta düzeyde başarılı gördüğü grubun içine, diğer % 20’sini başarısız gördüğü grubun içine ve kalan % 10’unu en başarısız gördüğü grubun içine yerleştirir (Koç ve Topaloğlu, 2012: 301). Bu yöntemin temel mantığı performans ölçümünü gerçekleştiren kişilerin çalışanların performansını değerlendirirken toptancı puanlamalara gitmelerini önlemektir. Çünkü bazı durumlarda çalışanların performansları ölçümü yapan kişilerin değerlemelerine bağlı olarak iyi, kötü veya orta noktalara yığılabilmektedir. Performans ölçümlerini normal dağılıma zorlamanın bu yığılmayı engelleyebileceği varsayılmaktadır. Ancak bu varsayım yöntemin aynı zamanda en çok eleştirilen yönüdür. Kimi zaman bir birimde çalışanların çoğu beklenenden yüksek veya düşük bir performans gösterebilirler. Performans her zaman normal dağılmayabilir. Diğer yandan ayrıntılı işe alma süreçleri sonucu işe alınan çalışanların %10’unun daha ilk performans değerleme döneminde çok kötü performans göstereceklerini varsaymak da çoğu işletme için uygun bulunmayabilir (Benligiray, 2013: 76). v. Kritik olay yöntemi Bu yöntemde, yönetici işgöreni sürekli olarak gözetleyerek onun başarılı ya da başarısız davranışlarını ve kritik özelliği olan işler veya olaylar karşısındaki davranışlarını kaydeder (Mucuk, 2008: 174). Bu kayıtlar, iş sırasında meydana gelen işgörenin başarı ya da başarısızlıklarını belirleyen olaylardır ve bu işgörenin iş davranışı ve çalışma koşulları ile ilgili tanımlamaları içermektedir. Bu yöntemde değerleme, işgörenin bağımsızlık, sadakat gibi Lojistikte İnsan Kaynakları Uygulamalarında Performans Yönetimi kişisel özellikleri yerine işe yönelik davranışlarına dayalı olarak yapılmaktadır (Helvacı, 2002: 165). Belirli devreler sonunda kişilerin gözlenen olaylarda gösterdiği başarılı, başarısız veya bunlar arasında bulunan davranışları genel olarak kişi hakkında değerlendirme yapmak için bir ölçü oluşturmaktadır (Ertürk, 2011: 304). Tutulan kayıtların çalışanlarla paylaşılması etkili bir geribildirim sağlayacak ve çalışanları istenen davranışlar doğrultusunda teşvik edecektir. Çalışanlar hakkında tutulan kayıtlar performans değerleme dönemlerinde belli kriterler doğrultusunda sınıflandırılarak analiz edilir. Yöntemin zor yanlarından birisi çalışanların sürekli olarak yakından izlenmesini gerektirmesidir. Bu durum performans ölçümünü yapan kişi açısından zorluklar içermesinin yanı sıra, performansı ölçülen çalışan için de her davranışının kayıt altına alındığı duygusuna yol açtığı için rahatsız edici olabilir (Benligiray, 2013: 79-80). vi. Kontrol listesi yöntemi Değerleyicinin üzerindeki yükümlülüğü azaltmak için kontrol listesi yöntemi kullanılmaktadır. Bu yönteme göre değerleyiciler, işgörenlerin başarılarını değerlemekten çok, onların çalışmaları hakkında bir yorumda bulunurlar (Bingöl, 2003: 294). Bu yöntemde değerleyici, değerlemeyi yapacağı her bir işgören için daha önceden hazırlanmış ve işe ilişkin davranışların tanımlandığı ifadelerin yer aldığı bir ölçek kullanır. Kullanılan ölçekteki ifadelere değerleyici, 113 değerlemesini yaptığı işgöreni düşünerek “evet” ya da “hayır” biçiminde yanıtlar verir (Koç ve Topaloğlu, 2012: 301). Bazen ifadelerden bazılarının ağırlığı diğerlerinden farklı olarak belirlenebilir ve çoğu zaman ölçümü yapan kişi bu ağırlıklardan haberdar edilmez. Yöntem bazen de tek tek ifadeler yerine belli kategorilerdeki ifade grupları arasından zorunlu bir seçim yapmayı gerektirecek şekilde uygulanır. Kontrol listesi yöntemi kritik olaylar yönteminin bazı eksik yönlerini gidermek üzere geliştirilmiştir. Bu yöntem de gözleme dayanan bir yöntemdir ancak kritik olay yönteminden farklı olarak performans ölçümünü yapacak kişilerin ne gibi davranışlara odaklanacakları önceden bellidir (Benligiray, 2013: 80). vii. Davranışsal temellere dayalı derecelendirme ölçekleri Günümüzde birçok organizasyon performans yönetimi sistemlerinden yetkinlik modellerini kullanmaktadır. Yetkinlik modelleri, olumlu örgütsel sonuçlar elde etmek için gerekli olduğu düşünülen bilgi, beceri, yetenek ve diğer özelliklerin vurgulanması için kullanılmaktadır. İş gözlemleme, görüşme, grup odaklılık ve anketler gibi iş analiz teknikleri, temel yetkinlikleri ve iş davranışlarını tanımlamak için kullanılmaktadır (Pulakos, 2004: 9). Bu yöntemde, işgörenlerin her iş ve iş grubu için belirlenen performans boyutlarında yerine getirmesi gereken davranışları, yalnız çeşitli kişilik özelliklerine bakmaksızın, ne düzeyde ortaya koyabildikleri değerlendirilmektedir (Helvacı, 2002: 164). İş davranışlarına ilişkin çeşitli kritik olaylardan yararlanmakla birlikte, değerlendirici bu davranışları gözlemleme derecesine göre değerleme yapmaktadır. Çalışanların somut olarak gözlemlenen davranışlarına dayalı olarak değerlemenin esas olduğu bu yöntemde, yönetici iş sırasında meydana gelen olumlu Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları ya da olumsuz olayları ve bu olaylar karşısında çalışanın davranış biçimlerini dosyaya kaydetmektedir (Akdemir, 2009: 488-489). Davranışsal değerleme skalaları yöntemlerinin en önemli katkısı çalışanlara kendilerinden ne beklendiğine dair net bir hedef koymasıdır. Bu durum çalışanların motivasyonunu artıracaktır. Bu yöntem aynı zamanda etkili bir geribildirim sistemidir. Yine de farklı i ş tanımları için farklı skalalar geliştirme zorunluluğu bu yöntemlerin ortak dezavantajı olarak ortada durmaktadır (Benligiray, 2013: 79). viii. Metin değerlemesi Bu yöntemde değerlendiriciden, çalışanla ilgili tüm görüşlerini düzyazı şeklinde yazması istenmektedir. Değerlendirici metin içerisinde, kişinin başarılı ve başarısız yönlerini belirtir. İnsan kaynakları birimi, metin içerisinden değerlemeye esas olacak cümleleri ayıklar ve puanlamayı yapar (Tuna ve Tuna, 2009: 53). Derecelendirme yöntemi kadar eski bir yöntemdir ancak sübjektif yönleri çok fazladır. Bu yöntem ile performans değerleme yapan yöneticiler her personel için olumlu ya da olumsuz buldukları hareketleri ve davranışları yapılandırılmış bir forma not ederler. Genellikle değerleme süresi esnasında alınan bu notlar ile değerlendirici, değerlendirmesi yapılan personele ait somut bilgiler elde eder. Daha sonra insan kaynakları bölümüne ulaşan bu bilgiler kategorize edilerek uygun boyutlara yerleştirilir. Yöntemin en yararlı sonucu değerlemelerin büyük ölçüde iş ilişkili olarak yapılabilmesine yardımcı 114 olmasıdır (Bilgin ve Özdemir, 2013: 63). ix. Sicil raporları Sicil raporu, çalışanın günlük iş, insan ilişkileri, gelişme düzeyi, görevlerini gerçekleştirme başarısı gibi kriterlerinin sistematik biçimde gözlenerek gerekli kayıtların tutulmasına dayanmaktadır (Fındıkçı, 2001: 315). Ülkemizde kamu sektöründe çalışanların yükselmelerinde kullanılan en önemli performans değerleme aracı, sicil notlarıdır. Sicil notları birim amirleri tarafından verilmektedir. Sicil notları, verilen notlar hakkında yakın zamana kadar memurun bilgi edinmesi bile mümkün olmadığından, oldukça keyfi işleyen bir araç olarak değerlenmekteydi (Şahin, 2010: 181-182). Kriterleri iyi belirlenmiş, gözlemi iyi yapılmış bir yaptırım gücü olan sicil raporları performans değerlemede önemli veriler sağlamaktadır. Gizlilik niteliği taşıyan bu raporlar, eğer istenirse “bilgi edinme yasası” içerisinde bireyler tarafından öğrenilebilmektedir (Yılmaz vd., 2008: 166). 7.2. Çağdaş Değerleme Yöntemleri Buraya kadar açıklanan yöntemler; işgörenin geçmiş başarısını esas alan, bireysel performansı ölçmeye yönelik yöntemleri kapsamaktadır. Bu yöntemler her şeyden önce işgörenin belirli bir dönem izlenmesine, işlerinin sonuçlarının gözlenmesine bağlı olarak ve her işgören için ayrı ayrı değerleme yapmaya yönelik bir yaklaşım sunmaktadır (Gavcar vd., 2006: 36). Çağdaş performans değerleme yöntemlerinde, işgörenlerin değerlenmesinde kullanılacak olan veriler; astlarından, akranlarından ve müşterilerden olmak üzere çok boyutlu ve çok kaynaklı bir yapıdan elde edilmektedir (Kıngır ve Taşkıran, 2006: 200). Çağdaş yöntemler aşağıdaki şekilde sıralanabilir: Lojistikte İnsan Kaynakları Uygulamalarında Performans Yönetimi i. Hedeflere göre yönetim Bu yöntemde işgörenin performansı, kendileri için belirlenen dönemlik hedeflere ulaşma derecelerine göre değerlenmektedir. Hedef belirleme ve değerleme, değerleyen ve değerlenen tarafından birlikte yapıldığı için bu yöntem “katılmacı” bir nitelik göstermektedir (Mucuk, 2005: 336). Ayrıca bu teknik, hedeflere ulaşılması üzerinde odaklandığından, çalışanların kişilikleri, değerleri, tutumları ve öteki kişisel özellikleri değerlemenin dışında tutulmaktadır (Palmer, 1993: 50). Bu yöntemde, değerlemeyi yapan yönetici ve çalışanlar, gelecekteki belirli bir dönem için objektif şekilde ölçülebilir olan ve karşılıklı olarak kabul edilen amaç ve hedefleri birlikte tespit etmektedirler. Böylece karşılıklı görüşme ve danışmalar sonunda, yönetici ve çalışanları üzerinde ortak bir şekilde görüş birliğine vardıkları geleceğe ilişkin hedefler belirlenmektedir. Daha sonra çalışanların gerçekleştirdikleri performansı ile bu hedefler karşılaştırılarak çalışanların performansı, yönetici ve çalışanlar birlikte ve ortaklaşa şekilde değerlenmektedir (Özgen ve Yalçın, 2010: 233). Ayrıca dönem sonunda hangi amaçların gerçekleştirildiği, hangilerinin ise gerçekleştirilmeye ne uzaklıkta olduğu ortak olarak belirlenmektedir. Ulaşılamayan amaçlar, çalışanın hangi konularda eğitilmesi gerektiğini ve o işe olan uygunluğunu göstermektedir (Tınaz, 2009: 86). Amaçlara göre yönetim yaklaşımında en önemli nokta hedeflerin doğru belirlenmesidir. Belirlenen hedefler genel olmaktan ziyade çalışana özel, ulaşılması mümkün, gerçekçi, 115 ölçülebilir, gerektiğinde değiştirilebilir olmalı, motive edici özellikler taşımalıdır. Bu yaklaşımda üzerinde durulan hedefler genellikle üç farklı türde sınıflandırılmaktadır: İş tanımlarıyla ilgili hedefler, sorun çözmeye yönelik hedefler ve etkinlik, verimlilik, yenilikçiliği geliştirilmesine yönelik hedefler (Benligiray, 2013: 82). ii. Takıma dayalı performans değerleme yöntemi Günümüzde firmalar, rekabette üstünlüğü sağlamak, sorunları işbirliği ile çözüme kavuşturmak ve çalışanların yaratıcı özelliklerinden daha fazla yararlanabilmek amacıyla takım çalışmasına ağırlık vermektedir. Bu yöntemin özelliği çalışanlar arasında rekabeti değil, işbirliğini ve yardımlaşmayı teşvik etmesi ve grup dayanışmasını sağlamasıdır. Burada sadece takım tüm olarak değerlenmekte, fakat aynı zamanda bireylerin takım başarısına katkıları dikkate alınarak değerlenmeleri yoluna gidilmektedir (Bingöl, 2003: 298-299). Özellikle bu uygulama çalışanların direkt denetlenmesinin mümkün olmadığı, bireysel performansın ölçülmesinin tam olarak sağlanamadığı ve takım çalışması ve işbirliğinin başarı açısından gerekli olduğu hallerde önem kazanmaktadır (Sabuncuoğlu, 2000: 182). Takımı bir bütün olarak değerlendirmek zordur. Bu nedenle hem takımın performansını hem de kişilerin ayrı ayrı performanslarını takip etmek gerekir. Takıma dayalı performans değerlemede, tüm takımca başarılan süreç kalitesini esas alan süreç geliştirme miktarı; çıktılar, sonuçlar, süreç ölçümleri, müşteri tatmini gibi ölçüler ağırlıklandırılır ve tek bir puan durumuna getirilir. Bu puan takımın her üyesine tahsis edilir. Takımın süreç geliştirme çabalarına katkı yapan bireylerin performansı takım performansına yansıtılır (Bilgin ve Özdemir, 2013: 65). Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları iii. Psikoteknik ve psikoanaliz yöntemi Her insanın doğuştan getirdiği kendisine özgü bazı özellikleri bulunmaktadır. Bu nedenle, kişilerin farklı bir takım özelliklerinin olması yöneticilerin çalışmalarını da etkilemektedir. Özellikle işgörenin işe uyumunu arzulayan yöneticiler bireysel farklılıkları analiz etmek, elde edilecek sonuçlara göre bazı yönetsel kararlar almak istemektedir. Bu gereksinim psikolojik yöntemin gelişmesine ve kişileri belirli bir zaman diliminde değerleme isteğinin artmasına yol açmıştır. Psikoteknik test ve psikolojik analiz yöntemi ile kişisel özelliklerin belirli bir zaman içinde ve gelecekteki durumunun tahmini mümkün olabilmektedir. Bu yöntemin amacı, işgörenin performansını artırmak ve işgören - iş uyumunu gerçekleştirecek koşulları sağlamaktır (Gavcar vd., 2006: 36-37). Böylece herhangi bir bireyin belli bir işi yapabilecek beceriye ve kişilik özelliklerine sahip olup olmadığı anlaşılabilmektedir. Psikoteknik değerleme sürecinde kişinin belli bir işi yapıp yapamayacağını belirlemek üzere kişinin bedensel ve zihinsel becerilerini ölçmeye yönelik olarak bir takım testler uygulanmaktadır. Bu testler kapsamlı ve ayrıntılı sayısal veriler üretmektedir. Bu nedenle pek çok performans ölçme yöntemine göre oldukça objektif ve güvenilir bilgi sağlamaktadır (Benligiray, 2013: 83). 116 iv. 360 derece değerleme yöntemi 360 derece performans değerleme, çalışanın yaptığı işe yönelik performansının sadece amir bakış açısından değil, organizasyona girdi sağlayan çalışma arkadaşları, ast, kendi, müşteriler gibi kaynakların görüşlerinin de dikkate alınarak değerlenmesi olarak tanımlanabilmektedir (Camgöz ve Alperten, 2006: 195). Geleneksel yaklaşımın kısıtlamalarına karşılık, pek çok işletme 360 derece değerleme ve geribildirim sistemini kullanmaktadır. Burada amirler, doğrudan rapor verenler, mesai arkadaşları ve hatta iç ve dış müşteriler kişinin performansını değerlemektedir. 360 derece geribildirim sistemi takım çalışmasını, çalışan bütünleşmesini ve örgütsel düzleşmeyi tamamlamaktadır (Dess vd., 2012: 173). Değerlendirme verileri yaklaşık 100 yargıdan oluşan bir anket uygulaması ile elde edilir. Yetkinlikleri ölçmeyi amaçlayan bu anketlerde verimlilik, etkinlik, karlılık, giderlerden yararlanma, yaşam kalitesi, yaratıcılık ve davranışsal özellikleri dikkate alan boyutlar oluşturulur. Sonuçlar objektif yaklaşımları içerir ancak pahalı ve vakit alan bir yöntemdir (Bilgin ve Özdemir, 2013: 65). Personelin performansını değerlemede kullanılan her yöntemin kendine göre yarar ve sakıncaları bulunmaktadır. Bu noktada “en iyi yöntem şudur” demek çok doğru değildir. Performansı değerlenen personelin nitelik ve niceliğine, performans değerleme çalışmasının tamamlanma süresine ve eldeki finansal olanaklara bağlı olarak, yukarıda kısaca özetlenen performans değerleme yöntemlerinden bir veya birkaçını uygulamak mümkündür (Geylan ve Tonus, 2013: 123). Lojistikte İnsan Kaynakları Uygulamalarında Performans Yönetimi 8. Performans Değerlemenin Uygulanması Performans değerlemenin uygulanmasında en önemli konulardan biri değerlemeyi kimlerin gerçekleştireceğidir. En yaygın uygulama, her çalışanın bağlı bulunduğu yönetici tarafından değerlenmesidir. Bu uygulama, çalışanı ve onun başarısını en yakından tanıyan kişinin, ilk basamak yöneticisi olduğu gerçeğine dayanır. Böyle bir değerleme, sistem olarak hiyerarşik yapıya uygun biçimde gelişir. Ancak böyle bir değerlemenin tarafsız ve güvenilir olacağı kuşkuludur (Bilgin ve Özdemir, 2013: 59). Performans değerleme çağdaş örgütlerde anahtar bir insan kaynakları yönetimi işlevidir ve çalışanların gelişimi ve işletmede kalmalarını sağlamada önemli bir rol oynar. Pek çok örgüt yöneticisinin performans değerlemeyi yeterli, tutarlı ve doğru bir biçimde yerine getirdiğini zannetmesi gerçekte bir hatadır. Çünkü performansı doğru, adil ve şüpheye yer vermeyecek şekilde değerlemek hiç de kolay değildir. Performans değerlemenin temel amacı, değerleme sonucunun çalışan performansına (iş tanımındaki başarı standartlarına ne kadar ulaştığına) dair sistematik bilgi sağlamasıdır (Geylan ve Tonus, 2013: 112). Performans değerlemeyi yapacak kişinin belirlenmesinde doğru yaklaşım, çalışanla en çok etkileşimde olan kişi ya da kişilerin dikkate alınmasıdır. Bununla birlikte, özellikle çok yönlü performans değerlemesi yaklaşımlarında iş türü, kültür, çalışanların profesyonellik düzeyi 117 gibi etkenler dikkate alınmalıdır. Performans değerlemeyi yapacak kişilerin belirlenmesinde yararlanılabilecek yaklaşımlar şu şekilde sıralanabilir (Tonus ve Kağnıcıoğlu , 2012: 29): • • • • • • Yöneticiler, Astlar, Çalışma arkadaşları, Çalışanın kendisi, Müşteriler, 360° değerleme. 9. Performans Değerleme Sürecinde Yapılan Hatalar Performans değerleme sürecinde hata yapılmasının en önemli etkeni insan faktörüdür. Değerleyen de değerlenen de insan olduğu için hataya düşmek son derece doğaldır (Tınaz, 2009: 87). Performans değerleme sisteminde, değerleyenlerin objektif değerleme yaptıkları varsayılır. Ancak sistemden ve değerlenenlerden kaynaklanan çeşitli hatalar, performans değerleme sonuçlarını büyük ölçüde etkiler. Karşı karşıya kalınan bu tür hataların önüne geçebilmek amacı ile geliştirilen birçok teknik, hataları azaltma yönünde faydalı olmuştur ancak yine de özellikle değerleyicilerin insani hatalarının önüne geçilmesi açısından yeterli olamamıştır. Performans değerlemede yapılan hatalar, öncelikle örgütteki insan kaynağının etkin kullanılmamasına, adalet algısının bozulmasına ve örgütün amaçlarından uzaklaşmasına neden olmaktadır (Bilgin ve Özdemir, 2013: 66). Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Bir kişinin bir başka kişinin performansını tarafsız bir şekilde değerlemesi hiç de kolay değildir. Performans değerleme sistemi ne kadar iyi kurulursa kurulsun hem değerleyenin hem de değerlenenin insan olması, değerlemeye yönelik birtakım hataların yapılmasına neden olabilmektedir. Bu hataların bir kısmı sistemin değerleyici tarafından etkin bir şekilde kullanılamamasından, diğer bir kısmı ise değerleme yapan kişilerin ön yargıları ya da kişilere yönelik yapılan yanlış değerlemelerden kaynaklanmaktadır (Geylan ve Tonus, 2013: 124). Performans değerlemede karşılaşılabilecek başlıca hatalar şöyle sıralanabilmektedir. 9.1. Değerleme Standartları Hatası Bu hata, değerlendiricinin bazı standartları yanlış yorumlamasından kaynaklanmaktadır. İyi, mükemmel, yeterli gibi ifadeler farklı değerlendiriciler için farklı anlamlara gelebilmektedir. Bunun için tek bir değerlendirici yerine birden fazla değerlendirici kullanılması bu hatayı minimuma indirebilir (Akdemir, 2009: 493). 9.2. Aşırı Olumluluk ya da Olumsuzluk Performans değerleme yapılırken bazı değerleyiciler, değerlemesini yaptığı kişiler ile kötü ilişkileri olmaması düşüncesiyle, değerleme işleminde tüm işgörenlere yüksek puanlar vererek hatalı bir değerleme yapılmasına neden olabilmektedir (Koç ve Topaloğlu, 2012: 118 308). Olumluluk bir değerleyicinin, örgütte çalışan elemanını değerlendirirken elemanın performansını olduğundan daha yüksek, olumsuzluk ise personelin ulaştığı performans düzeyinden daha düşük bir performans düzeyinde gösterilmesidir (Geylan ve Tonus, 2013: 125). Özellikle amir değerlemelerinde üstlerin astlarını değerlendirirken yüksek puanlar vermelerinin astlar tarafından sevilme arzusu, onları motive etme, astların tepkisini almak istememe, kendi biriminin performans puanının yüksek çıkmasını isteme gibi çeşitli nedenleri olabilir. Ya da astların terfi alıp kendi yerini almalarını engelleme, aşırı mükemmeliyetçilik gibi nedenlerle yöneticiler performans değerlemede katılık gösterebilirler (Benligiray, 2013: 176). Sorunun önüne geçebilmek için değerleyicilerden ne beklenildiği anlatılmalı, yüksek ve düşük performansı ayırt edebilmenin gerekli olduğunun altı mutlaka çizilmelidir (Bilgin ve Özdemir, 2013: 66). 9.3. Son Olayların Etkisi Örgütlerde çoğunlukla değerlendirme dönemi bir yılı kapsadığından, bu bir yıllık süre içinde yöneticinin zihninde taze olan bilgi ve olaylar, genellikle son birkaç ay zarfında yaşananlardır. Dönem başındaki olayları hatırlamakta güçlük çeken ya da unutan yönetici, değerlendirmelerinde yakın geçmişteki olayları temel alacaktır (Geylan ve Tonus, 2013: 125). Değerlemecinin tüm yılı değil de sadece yakın zamandaki olumlu veya olumsuz tutum ve davranışları dikkate almasını ifade etmektedir. Özellikle değerleme dönemine doğru birçok çalışan daha fazla pozitif performans sergileme çabası içindedir. Bu dönemin etkisinde kalan bir yönetici, yıllık bazda vasat olarak değerlendirilebilecek bir kişiyi olması gerekenden daha yüksek bir puanlamaya tabi tutabilmektedir (Dolgun vd., 2011: 187). Bu hata özellikle kişilerarası karşılaştırmalara dayalı yöntemlerde veya kritik olay yönteminde daha sıklıkla Lojistikte İnsan Kaynakları Uygulamalarında Performans Yönetimi ortaya çıkabilmektedir. Bu tür hataları azaltmanın yolu ise etkili bir performans kayıt sistemine sahip olmak ve kişisel yargılar kadar somut kayıtları da dikkate almaktır. (Benligiray, 2013: 177). Yakın geçmişteki olaylardan değerlendiricilerin etkilenmemeleri için kendilerine dönem boyunca personellerinin performanslarına ilişkin not tutmaları önerilmektedir (Bilgin ve Özdemir, 2013: 67). 9.4. Zıt Durumlar Faktörü Değerlemecinin bir astı değerlerken başka bir astla kıyaslamasını ifade etmektedir (Dolgun vd., 2011: 186). Değerlemede özellikle zıt durumların yarattığı psikolojik etki nedeniyle çok başarılı bir çalışanın ardından değerlendirilen orta bir çalışan çok kötü olarak algılanabilir veya bunun tam tersi de olabilmektedir (Akdemir, 2009: 494). Ortalama performans gösteren bir personelin, kötü performans gösteren bir personelden sonra olduğundan yüksek performans göstermiş gibi ya da mükemmel bir performans gösteren personelden sonra olduğundan daha düşük performans göstermiş gibi değerlendirildiği bir hata türüdür. Uygulamada birçok değerlendiricinin çok kısa bir süre içinde birçok kişinin performansını ard arda değerlendirmek zorunda kaldığı ve bu nedenle bir personeli değerlendirirken önceki ya da sonraki personelin performansını doğru bir şekilde değerlendirmediği görülmektedir (Geylan ve Tonus, 2013: 125). Bu tür hatalarla özellikle kişilerarası karşılaştırmalara dayalı performans ölçme yöntemlerinde karşılaşılmaktadır. Çünkü bu yöntemde belli kriter ve standartlar yerine 119 diğer çalışanların performansı dikkate alınmaktadır (Benligiray, 2013: 176). 9.5. Hale Etkisi Hale etkisi, bir yöneticinin bir elemanı, belli bir iş alanındaki mükemmelliğine bakarak, diğer alanlarda da olduğundan daha yüksek değerlemesidir (Palmer, 1993: 19). Örneğin, bir çalışan hiç devamsızlık yapmadığı ya da işe hiç geç kalmadığı için güvenilebilir olarak değerlendirilmekte ve bu davranışından dolayı çok dürüst olduğu, asla örgütün varlıklarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanmayacağı gibi bir sonuç çıkarılabilmektedir (Geylan ve Tonus, 2013: 125).Hale etkisi ters yönde de işleyebilmektedir. Bir eleman işin bütün yönlerinde başarılı olduğu halde bir tek yönde pek başarılı değilse, bu başarılı olmadığı yönün öne çıkarılması “boynuz etkisi” diye bilinen durumu ortaya çıkarmaktadır (Akat, 2009: 102). Bu tür hataların önlenmesi için, değerlendiricilere eğitimler verilerek bilinçlendirilmeleri yoluna gidilmektedir. Ayrıca bazı performans değerleme yöntemlerinde verilen puanlar ya da yapılan değerlendirmeleri destekleyici olarak, kişinin performansına ilişkin örnek ve olayların belirtilmesi istenerek, değerlendirme hataları önlenmeye çalışılmaktadır (Bilgin ve Özdemir, 2013: 67). 9.6. Belirli Puanlara Yönelme Bazı değerlendiriciler sürekli olarak kişilere gerçek performanslarının üstünde ya da altında puan verme ya da değerleme yapma eğilimi göstermektedirler (Uyargil, 2008: 104). Astları tarafından sevilme arzusu, astlarını motive ederek verimliliklerini arttıracağını düşünme, hoşlanmadığı bir astını terfi ettirerek başka bir bölüme geçmesini sağlama isteği gibi Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları beklentiler değerlendiricilerin yüksek puanlara yönelme nedenleri olarak düşünülebilirken; başarılı astın kendi yerini alacağı endişesi, işletme içinde kendini mükemmeliyetçi bir amir olarak tanıtma isteği, işletmedeki standartların çok yüksek olması gibi sebepler değerlemede düşük puanlara yönelmenin nedenleri olarak sıralanabilmektedir (Tınaz, 2009: 88-89). 9.7. Ortalama Eğilimi Performans değerlemelerinde en çok karşılaşılan sorunlardan biri de, herkesi vasat olarak değerleme eğilimidir (Palmer, 1993: 22). Bazı değerlemeciler, çalışanların performansını değerlendirirken, “çok iyi” veya “çok kötü” şeklinde iki aşırı uçta değerleme yapmaktan kaçınır ve bunun yerine değerlemesi yapılan tüm personele ortalama bir puan vermeyi tercih ederler (Geylan ve Tonus, 2013: 125). Hiç kimse yüksek bir değerleme alamadığı gibi, düşük bir değerleme de alamamaktadır. Yönetici ya da değerlendirici, çalışanlara yol gösterme ya da önerilerde bulunma görevini yerine getirmekten ve olumsuz bir değerleme yapmaktan kaçınır (Akat, 2009: 103). Bu hata özellikle değerlendiricilerin çalışanların performansı hakkında yeterli bilgi sahibi olmadıkları, yeterli gözlem yapamadıkları veya değerleme için yeterli zaman bulamadıkları durumlarda ortaya çıkmaktadır. Herkesin performansı birbiriyle aynı çıktığında kimin çalışıp kimin çalışmadığı anlaşılamamaktadır. Bu durum yüksek performans gösteren çalışanlar için moral bozucu, düşük performans gösteren çalışanlar için ise eksik geribildirim 120 nedeniyle yanlış yönlendirici olmaktadır (Benligiray, 2013: 179). Ortalama puan verme eğiliminin önüne geçebilmek için değerlendiriciler mutlaka baştan uyarılmalı, kendilerine bütün çalışanların ortada toplanamayacağı, gerçek puanların kullanılması gereğinin önemi vurgulanmalıdır (Bilgin ve Özdemir, 2013: 66). 9.8. Kişisel Önyargılar Bazı değerleyicilerin kişisel önyargılarını değerlemelerine yansıtmasıdır. Özellikle değerlendiren ile değerlenen arasındaki geçmişteki ilişkilerin niteliği, yaş, ırk, dil, din ve cinsiyetine ilişkin kişisel yaklaşımlar, değerlemede önyargılı davranılmasına neden olmaktadır (Bingöl, 2003: 303). Değerlemeyi yapanın da değerlenenin de insan olmasından kaynaklanan özelliklerinin olması doğal karşılanabilecekse de sistemin özünü benimsemiş ve değerlemenin temel amacının çalışanın gelişimi olduğu inancına sahip yöneticilerin, düzenlenecek eğitimler ve kişisel çabaları ile bu sorunun üstesinden gelebilecekleri düşünülmektedir (Bilgin ve Özdemir, 2013: 67). Ayrıca bu anlamdaki hatalarının azaltılabilmesi için performans değerlendiricilerin eğitiminin yanı sıra performans ölçme verilerinin olabildiğince farklı kaynaktan alınmaya çalışılması da etkili olabilir (Benligiray, 2013: 179). 9.9. Pozisyondan Etkilenme Değerlendiren kişi, değerlendirdiği kişinin bulunduğu pozisyondan etkilenerek hatalı değerleme yapabilmektedir. Üst pozisyonda olanların daha yüksek puan alarak; alt pozisyonda olanlarınsa daha düşük puan alarak değerlendirildikleri zaman görülmektedir (Tınaz, 2009: 90). Başka deyişle bazı değerlendiriciler, kişilerin bulundukları pozisyonlardan etkilenerek işletmede önemli kabul edilen iş ve pozisyonlardaki kişileri yüksek, önemsiz kabul Lojistikte İnsan Kaynakları Uygulamalarında Performans Yönetimi edilenlerdekileri düşük performans düzeyinde değerlendirebilirler (Tonus ve Kağnıcıoğlu , 2012: 60). Özellikle kişilerarası karşılaştırmalara dayalı yöntemlerde bu hatanın gerçekleşmesi ihtimali daha yüksektir. Amirler genellikle astlarını performanslarına göre karşılaştırırken daha üst pozisyondakilere daha yüksek puan verme eğiliminde olmaktadırlar. Bu hata türünün ortadan kaldırılmasında belli performans kriter ve standartlarına göre gerçekleştirilen performans ölçme yöntemlerinden yararlanılabilir (Benligiray, 2013: 178). 9.10. Atıf Hataları Bireylerin performanslarını değerlerken davranışların nedenlerini, dışsal faktörleri dikkate almadan kişiliklerine atfetme şeklinde açıklanabilmektedir (Tınaz, 2009: 90). Kişiler kendi ya da başkalarının davranışlarının nedenlerini belirli varsayımlara dayanarak açıklama eğilimindedirler (Büyükfırat, 2009: 50). Bazen bu varsayımlarda söz konusu davranışların nedeni kişiliğe dayandırılmaktadır (içsel atıf ). Bazen de davranışın nedeninin kişilikten değil, dış çevreden kaynaklandığı düşünülmektedir (dışsal atıf ) (Uyargil, 2008: 109). Örneğin bir çalışanın başarısı zekâ, azim, çalışkanlık gibi kişisel özelliklere bağlandığında buna içsel atıf, işletmenin kurum kültürünün uygunluğuna bağlandığında ise dışsal atıf yapılmış olur. Performans değerleme çalışmalarında atıf hataları çalışanın performansındaki yükseklik veya düşüklüğün yanlış nedenlere atfedilmesi konusunda ortaya çıkmaktadır. Performansın nedeninin yanlış algılanması bir yönüyle performansın da yanlış algılanması anlamına 121 gelebilir. Atıf hatalarının önlenebilmesinin en etkili yolu performanstaki istikrarın belirlenmeye çalışılmasıdır. Bu amaçla çalışanların performanslarının olabildiğince uzun sürelerle izlenip değerlendirildiği yöntemlere ağırlık verilmelidir. Sadece belli dönemlerde gerçekleştirilen performans ölçmeleri atıf hatalarına açık olacaktır. Özellikle kritik olay yöntemi bu hata türü açısından son derece riskli bir performans ölçme yöntemidir (Benligiray, 2013: 179). 9.11. Tek Ölçüt Çalışanların performanslarının değerlendirilmesinde genellikle iş analizi bulgularından yararlanılmaktadır. Performans kriter ve standartları iş tanımlarından ve iş gereklerinden yararlanılarak belirlenmektedir. Bu kriter ve standartlar bazen tek bir iş için birden fazla olabilmektedir. İşte tek yönlü ölçme hatası, bir çalışanın performansının ölçülmesinde o iş için belirlenen kriterlerden sadece birinin dikkate alınmasıyla ortaya çıkmaktadır (Benligiray, 2013: 176). Diğer deyişle, performans değerleme yapılırken, işgörenin performansı birden fazla değerleme kriteri üzerinden gerçekleştirilmektedir. Buna karşın değerlemeyi yapan kişi kriterlerden sadece birini düşünerek değerlemeyi gerçekleştirirse, ortaya çıkan performans puanı gerçeği yansıtmayacaktır (Koç ve Topaloğlu, 2012: 307). Performans değerlemesi bu şekilde yapıldığı takdirde, çalışanlar işlerinin tek önemli parçasının bu görev olduğu şeklinde yanlış bir mesaj alabilmekte ve işle ilgili öteki faktörler önemlerini yitirebilmektedirler (Palmer, 1993: 17). Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları 9.12. Teknik Hatalar Teknik hatalar, genellikle performans değerleme ölçütlerinin iyi belirlenememiş olmasından kaynaklanmaktadır. Örneğin, bazı işler için performans ölçütlerini tam ve doğru olarak tanımlamak mümkün olamamaktadır. Özellikle hizmet üretiminde karşılaşılan bu sorunu aşmak için yöneticiler bazı davranışsal kriterlere (örneğin, problem çözme, yöneticilik kabiliyeti vb.) ağırlık verseler de açık seçik ölçütler oluşturulamadığı için hatalar ortaya çıkabilmektedir. Sonuçta ortaya çıkabilecek hataların en aza indirilmesi için değerlendirme kategorilerinin iyi tanımlanması ve değerlendiricilerin bu konuda iyi eğitilmesi gerekir. İş analizi ve iş tanımlarından faydalanılması da ölçütlerin eksiksiz belirlenmesini sağlayacaktır (Bilgin ve Özdemir, 2013: 66). 9.13. Güvenilirlik ve Geçerlilik Hataları Performans ölçümünün güvenilirliği ve geçerliliği ile ilgili bu hata çoğunlukla süreçte kullanılan araçların niteliğiyle ilgilidir. Güvenilir ve geçerli olmayan yöntemlerle elde edilecek performans ölçme verileri çalışanların performansı ile ilgili doğru kararlar alınmasını zorlaştıracaktır. Performans değerlemede güvenilirlik hataları iki farklı biçimde ortaya çıkabilmektedir. Birincisi, aynı çalışanın performansının farklı değerlendiriciler tarafından değerlendirildiğinde farklı sonuçlar ortaya çıkmasıdır. Bir değerlendirici çalışanı yeterli bulurken bir diğeri düşük 122 performansa sahip olduğuna karar verebilir. İkinci durum ise bir değerlendiricinin aynı çalışanın performansını benzer koşullar altında farklı zamanlarda ölçtüğünde farklı farklı sonuçlara varmasıdır. Performans ölçme ve değerlemelerinde güvenilirliğin artırılabilmesi için çalışanların performansı hakkında mümkün olduğunca farklı kaynaklardan veri toplamak gerekmektedir. Ancak bu kaynakların her birinin çalışanı iyi tanıyor olması da bir zorunluluktur (Benligiray, 2013: 179). Performans değerlemede geçerlilik ise değerleme sonuçları ile değerlendirilen kişilerin organizasyon amaçlarına katkılarındaki farklılıklar arasındaki ilişki olarak tanımlanabilir. Yani kısaca performans değerlemede geçerlilik, çalışanların gerçekten de ölçüldüğü düzeyde performans gösterip göstermedikleri konusudur (Benligiray, 2013: 180). Performansı değerlendirmek oldukça zor bir iştir. Hangi yöntem uygulanırsa uygulansın, performans değerlemesi yapılırken bazı hataların olması olağan ve kaçınılmazdır. Bu hataların giderilmesi için yöneticilerin etkili bazı stratejiler geliştirmesi gerekmektedir. Öncelikle performans değerlemede görevlendirilecek kişilerin ön yargısı olmayan ve objektif davranabileceği düşünülenler arasından seçilmeye çalışılması önemlidir. Ayrıca bu kişilere performans değerleme yöntemleri hakkında bilgi verilmesi de etkili olacaktır. Performans değerleme kriterlerinin ve standartlarının doğrudan işe yönelik olmasına ve farklı işler için farklı kriter ve standartların belirlenmesine özen gösterilmelidir. Performans değerlemenin önemli ve zor bir işlev olduğu düşüncesinden hareketle, işletme içinde etkin bir performans değerleme sistemi oluşturulmaya çalışılmalıdır. Performans değerlemenin her personeli ayrıntılı bir şekilde değerleyecek optimal bir zamanı kapsamasına özen gösterilmelidir. Örgütte performans değerleme çalışması yapılmadan önce tüm çalışanların performans Lojistikte İnsan Kaynakları Uygulamalarında Performans Yönetimi değerlemenin ne olduğu, ne amaçla yapıldığı ve buradan elde edilecek sonuçların nerelerde kullanılacağına dair açıklama yapılmalıdır (Geylan ve Tonus, 2013: 126). 10. Performans Değerleme Sonuçlarının Kullanım Alanları Performans değerleme süreci, performans değerleme sonuçlarının ilgili kişilere iletilmesi ve bu sonuçların farklı insan kaynakları işlevlerinde kullanılması ile tamamlanmaktadır. İşletmeler, performans değerlemeden elde ettikleri sonuçlardan herhangi bir insan kaynakları uygulamasında yararlanmadıktan sonra yapılan değerleme boşa harcanan zaman ve maliyettir. Öncelikle, performans ile ilgili insan kaynakları işlevlerinin, daha sonra da bu işlevlerle performans değerleme sonuçlarının nasıl uygulanacağının belirlenmesi gerekmektedir. Performans değerleme sonuçlarının kullanılabileceği temel alanları aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür (Geylan ve Tonus, 2013: 126): 10.1. Stratejik Planlama Stratejik planlama, hemen her işletmede hatta her sosyal kurumda tepe yönetim veya idare edenler tarafından belirlenen ileriye yönelik varılması planlanan genel amaçları içermektedir (Fındıkçı, 2001: 339). Kurumların kendi için geliştirdikleri, yerleştirdikleri performans değerleme modelleri, bu model içinde yer alan uygulama esasları, soru formları gibi yer 123 alan ifadeler kurum stratejilerinin bir uzantısıdır (Geylan ve Tonus, 2013: 126). Performans değerleme uygulaması böylece kurumun strateji bağlamında önem verdiği noktaları çalışanlara duyurması ve paylaşmasına aracılık etmektedir (Yılmaz vd., 2008: 169). 10.2. Personel Planlama Organizasyonların amaçlarına ulaşabilmeleri için gerekli nitelik ve sayıdaki personeli istihdam etmeleri gerekmektedir. Performans değerleme sonuçları, terfi ve tayinle ilgili kararların belirlenmesi yolu ile personel planlama işlevine katkıda bulunan bir sistemdir (Bakan ve Kelleroğlu, 2003: 108). 10.3. Eğitim İhtiyacının Belirlenmesi Performans değerleme ile ulaşılan veriler, tüm kurumdaki çalışanların başarıları kadar eksik ve yetersiz oldukları konular hakkında da bilgi vermektedir (Geylan ve Tonus, 2013: 126). Performans değerlemesi sonucunda, yetersiz performans gösteren personelin işini yapmak için gerekli bilgi ve beceri konularında yetersiz olması durumunda uygun bir eğitim programıyla bu eksikliklerin giderilmesi gerekmektedir (Bakan ve Kelleroğlu, 2003: 109). Eğitim programlarının yapılandırılmasında atılacak ilk adım eğitim ihtiyacının analizidir. Performans değerleme verileri, bu ihtiyacın doğru şekilde belirlenmesini desteklemektedir (Kaymaz, 2009: 94). Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları 10.4. Ücret Yönetimi Performans değerleme sonuçlarının yaygın olarak kullanıldığı başlıca alan ücret yönetimidir. Öncelikli amaç yüksek performans ve yüksek başarıyı ödüllendirmek, başarısızlığa değil başarıya odaklanmaktır (Fındıkçı, 2001: 338). Performans değerleme sonuçları, çalışanın ücret düzeyine doğrudan ve dolaylı olmak üzere iki biçimde yansıtılmaktadır. Doğrudan yansımada, performans puanı direkt olarak ücret skalasına etki etmekte, belirlenen dilimlere göre ücret artışı gerçekleştirilmektedir. Dolaylı yansımada ise performans puanı terfi kararına etki etmekte, terfi alan çalışanın bu anlamda ücretinde artış meydana gelmektedir (Kaymaz, 2009: 107). 10.5. Kariyer Geliştirme Sistemi Organizasyon yaşamında çalışanların yükselmeleri, yükseldikleri pozisyonlar için gereken yetkinlikleri kazanmaları veya yatay yönde iş değişikliklerine tabi tutulmaları ile ilgili birçok kararda performans değerleme sonuçları kullanılmaktadır (Kaymaz, 2009: 116). Kariyer, hem iş yaşamında hem sosyal yaşamda kişilerin şeklen ve içerik olarak ilerlemesidir. Örgütsel anlamda kariyer, bireyin yaşamı boyunca edindiği işe ilişkin deneyim ve faaliyetlerle ilgili olarak algıladığı tutum ve davranışlar dizisi şeklinde tanımlanabilmektedir (Akdemir, 2009: 495). Kariyer planlama, örgütün gereksinimlerinin değerlendirilmesi, performans değerleme, 124 potansiyel ve yönetim başarı planları tarafından sağlanan tüm bilgileri kullanarak bireysel kariyer geliştirme programları, yönetim geliştirme, kariyer danışmanlığı ve rehberlik için genel düzenlemeleri yazılı forma aktarmaktadır (Armstrong, 2006: 404). 10.6. İş Rotasyonu, İş Genişletme ve İş Zenginleştirme Performans değerleme ile ulaşılan sonuçların bireysel düzeydeki değerlendirmeleri ile belirli yerde mutsuz olan, ancak başka bir görevde başarılı olacağına inanılan personelin rotasyonu için kullanılabilmektedir (Fındıkçı, 2001: 340). İş rotasyonu çeşitli bilgi, beceri ve yeteneklerin kazandırılması amacıyla çalışanların, planlı bir biçimde, yatay transferler yoluyla, belirli sürelerde farklı pozisyonlar veya görevlerde çalıştırılmaları olarak tanımlanabilmektedir. İş genişletme, çalışanın merkezi bir görev çerçevesinde, bu görev ile ilintili yeni ve farklı türde işler üstlenmesi veya yatay düzeyde ek görevler almasını ifade etmektedir (Kaymaz, 2009: 132,140). Aynı biçimde işini yetersiz gören yetenekli çalışanların işleri zenginleştirilebilir veya işleri genişletilebilir, yeni görev ve sorumluluklar verilebilir (Geylan ve Tonus, 2013: 126). Dikey iş yüklemesi de denilen iş zenginleştirme ise, çalışanları kendi işlerini planlamak, organize etmek, kontrol etmek ve değerlendirmekle yükümlü kılacak şekilde onlara yeni görevler vermekten ibarettir (Palmer, 1993: 82). 10.7. Sözleşme Yenileme veya İşten Çıkarma Kararları Performans değerleme sonuçlarının kullanıldığı önemli bir alan da sözleşmelerin yenilenmesi veya işten çıkarma kararlarıdır (Fındıkçı, 2001: 341). Özellikle üstün performansa sahip olanların istihdamlarını sürdürmelerine, gücü azalanların veya performans düzeyi düşenlerin Lojistikte İnsan Kaynakları Uygulamalarında Performans Yönetimi işten çıkarılmalarına, performans değerleme sonucu elde edilen veriler doğrultusunda karar verilebilmektedir (Bingöl, 2003: 279-280). 10.8. Diğer İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Performans değerleme sürecinde, özellikle performans görüşmesi sırasında not edilen görüşlerin insan kaynakları bölümü tarafından incelenmesi sonucunda ilginç verilere ulaşmak mümkün olabilir. Kurumdaki genel rahatsızlıklar, memnuniyet oranı, insan ilişkilerinin yapısı, hedeflere sahip olup olmadıkları gibi çok önemli alanlarda bilgiler edinilebilir (Geylan ve Tonus, 2013: 127). 11. Sonuç İşletmelere rekabet avantajı sağlayan önemli unsurlardan biri olan insan kaynağının performansının belirlenmesi ve geliştirilmesi örgütsel hedeflere ulaşmak açısından her zaman kritik bir konu olmuştur. Yöneticiler her ne kadar çalışanları gözlemleyip onlar hakkında kanaat sahibi olsalar da kişilere ilişkin örgütsel kararların (ödüllendirme, eğitim ihtiyacını belirleme, kariyer planlama, işten ayırma vb. kararlar) adil bir biçimde verilebilmesi için işletmelerde biçimsel, sistematik performans değerleme sistemlerine ihtiyaç olduğu kaçınılmazdır. İşletmeler bu ihtiyaçları doğrultusunda çalışanlarını değerlendirirken daha adil ve objektif 125 sonuçlara ulaşabilmek için çeşitli araçlar, yöntemler ve yaklaşımlar kullanmıştır. Günümüze kadar sürekli gelişim gösteren değerleme uygulamaları, gene de birçok sorun içermekte ve etkili performans değerleme sistemlerini kurmak ve yürütmek işletmelerde yöneticilere, insan kaynakları departmanlarına ve değerlenen kişiye çeşitli sorumluluklar yüklemektedir (Tonus ve Kağnıcıoğlu , 2012: 21). Çalışanın iş tanımında belirlenen görevleri yerine derecesi olan performans, örgütler için son derece önem arz etmektedir. Rekabet koşullarında işletmelerin ayakta kalabilmeleri, varlıklarını sürdürebilmeleri, karlarını arttırabilmeleri ve rakiplerine göre üstün performans göstermeleri ancak çalışanlarının performanslarının artmasıyla mümkün olmaktadır. Kısaca işletmenin başarısı, yüksek performanslı çalışanlarına bağlıdır. Bu da işletmede etkin bir performans yönetim sisteminin oluşturulmasıyla mümkündür. Performans yönetimi sayesinde işletmede üstün performans gösteren çalışanlar ödüllendirilerek motivasyon artışını ve bu da performansının sürekliliğini sağlamaktadır. Diğer taraftan düşük performans gösteren çalışanın işletme amaçlarını sekteye uğratmaması için gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Üstün ve düşük performanslı çalışanların ayrımı ise ancak performans değerlemesi ile ölçülebilmektedir. Belirli periyotlarda ve çeşitli yöntemlerle yapılan performans değerlemeleri sayesinde hangi çalışanın işini ne derecede yaptığı bilgisine ulaşılabilmektedir. İşletmelerde insan kaynakları birimleri elde ettikleri bu verileri çeşitli alanlarda kullanarak performans yönetim sürecine katkıda bulunmaktadırlar. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları KAYNAKÇA Akat, Ömer (2009) İşletme Politikası ve Stratejik Pazarlama, 4. Baskı, Bursa: Dora. Akdemir, Ali (2009) İşletmeciliğin Temel Bilgileri, Bursa: Ekin. Akgemci, Tahir ve Hasan Kürşat Güleş (2010) İşletmelerde Stratejik Yönetim, 2. Baskı, Ankara: Gazi. Armstrong, Michael (2006) Human Resource Management Practice, 10th Edition, Great Britain: Cambridge University. Aydın, Ahmet Hamdi (2008) Yönetim Bilimi, 2. Baskı, Ankara: Seçkin. Babacan, Muazzez (Editör) (2012) İlkeler ve İşlevlerle İşletme, Ankara: Detay. Bayraktaroğlu, Serkan (2011) İnsan Kaynakları Yönetimi, 4. Baskı, Sakarya: Sakarya. 126 Bingöl, Dursun (2003) İnsan Kaynakları Yönetimi, 5. Baskı, İstanbul: Beta. Dess, Gregory, G. T. Lumpkin, Alan B. Eisner and Gerry McNamara (2012) Strategic Management, 6th Edition, New York: McGraw-Hill. Dolgun, Uğur (Editör) (2011) İnsan Kaynakları Yönetimi, 2. Baskı, Bursa: Ekin. Benligiray, Serap (Editör) (2013) Performans Yönetimi, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi. Ertürk, Mümin (2011) İşletme Biliminin Temel İlkeleri, 8. Baskı, İstanbul: Beta. Fındıkçı, İlhami (2001) İnsan Kaynakları Yönetimi, 3. Baskı, İstanbul: Alfa. Geylan, Ramazan ve Zümrüt Tonus (Editör) (2013) İnsan Kaynakları Yönetimi, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi. Kara, Mustafa ve Hayrettin Ertan (2009) Genel İşletme, İstanbul: Lisans. Kaymaz, Kurtuluş (2009) Performans Değerleme ve Çalışan Verimliliği, Bursa: Dora. Koç, Hakan ve Melih Topaloğlu (2012) İşletmeciler İçin Yönetim Bilimi, 2. Baskı, Ankara: Seçkin. Kumkale, İlknur (2011) Genel İşletme, 6. Baskı, Trabzon: Murathan. Lojistikte İnsan Kaynakları Uygulamalarında Performans Yönetimi Mucuk, İsmet (2005) Modern İşletmecilik, 15. Baskı, İstanbul: Türkmen. Mucuk, İsmet (2008) Temel İşletme Bilgileri, 5. Baskı, İstanbul: Türkmen. Özgen, Hüseyin ve Azmi Yalçın (2010) İnsan Kaynakları Yönetimi Stratejik Bir Yaklaşım, Adana: Nobel. Palmer, Margaret (1993) Performans Değerlendirmeleri, çev. Doğan Şahiner, İstanbul: Rota. Pulakos, Elaine (2004) Performance Management, United States of America: Society for Human Resource Management. Sabuncuoğlu, Zeyyat (2000) İnsan Kaynakları Yönetimi, Bursa: Ezgi. Skinner, Natalie, Ann M. Roche, John O’Connor, Yvette Pollard and Chelsea Todd (2005) Workforce Development Theory Into Practice Strategies, Australia: Alcohol Education and Rehabilitation. Şahin, Yusuf (2010) Yönetim Bilimi ve Türk Kamu Yönetimi, 2. Baskı, Trabzon: Murathan. Bilgin, S. Leman ve A. Ayşe Özdemir (Editör) (2013) Çalışma Psikolojisi, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi. Tınaz, Pınar (2009) Çalışma Yaşamından Örnek Olaylar, 2. Baskı, İstanbul: Beta. Tuna, Muharrem ve Ayşen Akbaş Tuna (2009) Büro Yönetimi ve İletişim Teknikleri, 3. Baskı, Ankara: Detay. Uyargil, Cavide (2008) İşletmelerde Performans Yönetimi Sistemi, 2. Baskı, İstanbul: Arıkan. Tonus, H. Zümrüt ve Deniz Kağnıcıoğlu (Editör) (2012) Performans ve Kariyer Yönetimi, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi. Üner, Mithat (Editör) (2008) Genel İşletmecilik, Ankara: Detay. Ünsalan, Erdal ve Bülent Şimşeker (2011) İşletme Yönetimi, Ankara: Detay. Ünsalan, Erdal ve Bülent Şimşeker (2009) Temel İşletmecilik Bilgileri, 4. Baskı, Ankara: Detay. Yılmaz, Serpil (Editör) (2008) İnsan Kaynakları Yönetimi, İstanbul: Lisans. 127 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Bakan, İsmail ve Hakan Kelleroğlu (2003) “Performans Değerlendirme: Çalışanların Performans Değerlendirme Uygulamalarından Beklentileri Konusunda Bir Alan Çalışması”; Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 8(1), s.103-127. Camgöz, Selin Metin ve Nurdan Alperten (2006) “360 Derece Performans Değerlendirme ve Geri Bildirim: Bir Üniversite Mediko-Sosyal Merkezi Birim Amirlerinin Yönetsel Yetkinliklerinin Değerlendirilmesi Üzerine Pilot Uygulama Örneği”; Yönetim ve Ekonomi Dergisi, 13(2), s.191210. Edi, Önder (1995) “Stratejik Performans Değerleme”; Yönetim Dergisi, 6(20), s.13-16. Eraslan, Ergün ve Onur Algün (2005) “İdeal Performans Değerlendirme Formu Tasarımında Analitik Hiyerarşi Yöntemi Yaklaşımı”; Gazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Dergisi, 20(1), s.95-106. Gavcar, Erdoğan, Zeki Atıl Bulut ve Kemal Engin (2006) “Konaklama İşletmelerinde Uygulanan Performans Değerleme Sistemleri ve Uygulama Alanları”; Yönetim ve Ekonomi Dergisi, 13(2), s.31-45. 128 Gümüştekin, Gülten Eren ve Bircan Öztemiz (2005) “Örgütlerde Stresin Verimlilik ve Performansla Etkileşimi”; Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 14(1), s.271288. Helvacı, Akif (2002) “Performans Yönetimi Sürecinde Performans Değerlendirmenin Önemi”; Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 35(1-2), s.155-169. Kara, Derya (2010) “Performans Değerlendirme Yöntemi Olarak 360 Derece Geribildirim Sürecinin Orta Kademe Yöneticilerin İş Başarısına Olan Etkisi: 5 Yıldızlı Otel İşletmelerinde Bir Uygulama”; Doğuş Üniversitesi Dergisi, 11(1), s.87-97. Kayabaşı, Aydın ve Ali Özdemir (2008) “Üretim İşletmelerinde Lojistik Yönetimi Faaliyetlerinde Performans Yönetimine Bakış: Beklenti-Fayda Farkı Analizi Uygulaması”; İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 22(1), s.195-209. Kıngır, Said ve Erkan Taşkıran (2006) “Performans Değerlendirme Çalışmalarına İlişkin İşgören Görüşlerinin Belirlenmesine Yönelik Bir Araştırma”; Afyon Kocatepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 8(1), s.195-216. Turunç, Ömer (2010) “Organizasyonlarda Kontrol Algılamalarının Örgütsel Özdeşleşme ve İş Performansına Etkisi”; Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 11(1), s.251-269. Yenice, Ebru (2007) “Performans Ölçümünde Karşılaşılan Sorunlar ve Kurumsal Karne (Balanced Scorecard) Yaklaşımı”; Bütçe Dünyası Dergisi, 2(25), s.95-100. Lojistikte İnsan Kaynakları Uygulamalarında Performans Yönetimi Büyükfırat, Beyza (2009) Performans Değerleme Uygulamalarının Çalışanların İş Stresi Düzeyleri Üzerine Etkileri: İmalat Sektöründe Bir Alan Araştırması, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya: Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. Ergun, Gonca (2008) Sağlık İşletmelerinde Örgütsel Stresin İşgücü Performansıyla Etkileşiminin İncelenmesi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. Karahan, Ahmet (2011) Üretim, Lojistik ve Pazarlama Departmanları Arasındaki Koordinasyonun İşletme Performansına Etkisi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep: Gaziantep Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. 129 130 İnsan Kaynakları Bilgi Yönetimi Sistemleri İNSAN KAYNAKLARI BİLGİ YÖNETİMİ SİSTEMLERİ Yrd. Doç. Dr. Burcu Güven 7 1990’lı yıllarda bilgi ekonomisine geçilmesiyle birlikte işletmelerde bilginin kullanılması, gerekli ve gereksiz bilgiyi ayırt edebilme, teknolojinin etkin kullanımı ön plana çıkan, konular olmuştur. İnsan Kaynakları Bölümü de diğer işletme fonksiyonları gibi değişen ekonomi içerisinde hızla dönüşmektedir. Bu dönüşüm içerisinde teknoloji ve bilgi İnsan Kaynakları alanında öne çıkan konulardır. İnsan Kaynakları faaliyetlerini desteklemek amacıyla teknoloji sıklıkla başvurulan bir araçtır ve hiç tartışmasız, insan kaynakları fonksiyonları yerine getirilirken bu aracın kullanılması İK profesyonellerinin günlük işlemlere daha az zaman ayırmasına neden olmakta, böylece İK profesyonelleri uzun süreli İK işlerine daha fazla vakit ayrılabilmektedir. İK yöneticileri bilgi yönetimini gerçekleştirirken yazılımı ve donanımı İK fonksiyonlarına uygun hale getirebilmeyi hedeflemektedir. İnsan Kaynakları bilgi ekonomisinde dönüşmeye çalışırken yalnızca teknolojik dönüşümlere başvurmayıp aynı zamanda bilgi, bilginin nereden geleceği, hangi sistemlerin kurulacağı ve bu sistemlerin raporlamasının nasıl yapılacağına kadar pek çok soruya yanıt aranmaktadır. Bu sorunların giderilmesi ile İK bölümü daha etkin karar alma mekanizmalarına kavuşmayı ve İK fonksiyonlarını daha etkin bir şekilde yerine getirebilmeyi amaçlamaktadır. 131 1. İnsan Kaynakları Bilgi Yönetimi Sistemlerinin Tanımı İnsan Kaynaklarında kullanılan sistemler ya da bir diğer adıyla İnsan Kaynakları Bilgi Sistemleri (İKBS) genel anlamda yönetim bilgi sistemlerinin bir alt unsurudur. Yönetim bilgi sistemleri ( YBS) yöneticilerin daha etkin karar alabilmeleri için oluşturulan sistemlerdir. İKBS’de diğer işletme fonksiyonları gibi YBS’ye bağlı olarak İK yöneticilerinin ve profesyonellerinin İK fonksiyonları daha etkin, sistematik bir şekilde yerine getirebilmeleri adına oluşturulmuştur. İKBS kavramı neredeyse otuz yıllık bir geçmişe sahiptir ve hala da literatürde kavramsal olarak geliştirilmeye devam etmektedir. İlk başlarda İKBS çalışanlara ilişkin temel verileri içermesine rağmen günümüzde operasyonel faaliyetlerden önce İK yönetimi için kullanılan bir araç haline gelmiştir (Torrington vd., 2008: 809). İKBS aslında bir kayıt sistemidir. Bu kayıt sisteminde yer alan bilgiler işletmede çalışanların çalışma öyküsünü içine alır ve işletmenin ihtiyaçlarına göre düzenlenir. Bu bilgilerin depolanmasında bilgisayar kullanılır ve veri tabanı oluşturulur. Bu bilgilerin baştan sona düzenlenmesi, anlamlı hale getirilmesi İKBS’nin temel işlevidir. İKBS yöneticileri genel olarak; insan kaynakları planlaması, ölçme ve değerlendirme, eğitim ve geliştirme, performans değerlendirme ve işine son verme faaliyetleriyle meşguldürler (Uçan ve Tekşen, 2005 : 2). İKBS ile ilgili işletmelere sekiz unsurdan oluşan bir model sunulabilir. Bu unsurlar hem İK 7 Beykoz Lojistik Meslek Yüksek Okulu, Yrd. Doç. Dr. Burcu Güven, [email protected] Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları fonksiyonlarının etkin bir şekilde yerine getirilmesini sağlayacak, hem de İK’nın stratejik boyutunun yerine getirilmesi, hem de işletmenin örgütsel amaçlarına ulaşmayı kolaylaştıracak boyutları içermektedir. Tablo 16: İKBS işlevleri ve temel faaliyetler (Bingöl, 2006: 558) İŞLEVLER TEMEL FAALİYETLER Stratejik Bütünleşme Üst Yönetimin uzun dönemli insan kaynakları planlaması yapmasına yardımcı olmak için kullanılır. Personel Geliştirme Çalışanların beceri ve yeteneklerini geliştirmek için kullanılır. Ayrıca iş hayatının kalitesindeki gelişmeleri de içerir. İletişim ve Bütünleşme Örgüt içi iletişim desteği ve değişimi içeren farklı örgütsel aktivitelerin koordinasyonu . Kayıtlar ve İtaat Örgütsel bilgiyi yönetmek ve idari itaati sağlamak için kullanılır. İnsan Kaynakları Analizi İnsan Kaynakları uygulamalarının gelişmesine ve bilgi muhafazasına imkân sağlar. Bilgi Yönetimi Yararlı insan kaynakları uygulamalarının gelişmesine ve bilgi muhafazasına imkân sağlar. Öngörümleme ve Planlama Gelecekteki örgütsel İK ihtiyaçlarını değerlendirmek için uzun dönemli planlamada kullanılır. Örgütsel Vizyon İKBS faktörlerini pozitif örgütsel çıktılar için yönlendirir ve bütünleştirir. 132 Literatürde İKBS’nin kullanım alanları çeşitlilik göstermektedir. İKBS’nin kullanım alanlarına ilişkin araştırmalarda mevcuttur. 2005 yılında CIPD’in(The Chartered Institute of Personnel and Development) yaptığı araştırma İKBS’nin kullanımına ilişkin ilginç sonuçlar sunmuştur. Neredeyse 130.000 İK uzmanının üye olduğu kurumun yaptığı ankete katılan insan kaynakları uzmanları İKBS’leri en çok işe gelmeme kayıtlarını tutmak için kullandıklarını, daha sonra eğitim ve bunun ardından çalışanların da ödüller ve ücret sistemleri için kullandıklarını belirtmişlerdir. İKBS’nin kullanılmasının en önemli nedenleri ise öncelikle kaliteyi arttırmak olduğu belirtilmiş daha sonra sırasıyla hız, bilişimin esnekliği, İK departmanının üzerinden yönetim yükünü azaltmak ve insan kaynaklarına daha iyi hizmet vermek olarak tanımlanmıştır (Torrington vd. , 2008: 809). İnsan Kaynakları Bilgi Yönetimi Sistemleri 2. İnsan Kaynaklarına İlişkin Bilgiler ve Sistemler Bugünkü işletmecilik uygulamalarına baktığımızda bilgi hem üretimin kaynağı, hem rakiplere karşı üstünlük sağlayan bir kaynak, hem de satılabilen bir ticari araç haline gelmiştir. İşletmelerde pek çok işin yerine getirilmesini sağlayan bilgi kavramı pek çok farklı boyuttaki tanımlamayı içermektedir. Burada tanımlamalar yapılırken veri, bilgi(enformasyon) ve üst bilgi (knowledge) olarak tanımlayabileceğimiz kavramları ilk önce tanımlamak gerekir. (Bingöl, 2006: 555) Bu kavramları hiyerarşik bir düzen içerisinde sırasıyla tanımlamak gerekirse öncellikle veriden başlamak gerekir. Veri sözcüğü, işlenmemiş ham bilgi olarak tanımlanabilir. Veri, analiz edilebilecek ve daha ileriki işlemlerde kullanılabilecek, bilginin hammadde kaynağıdır. (Bingöl, 2006: 555). Kimi yerlerde enformasyon olarak kullanılan, kimi yerlerde bilişim olarak kullanılan bilgi, elde edilmiş verilerin amaca uygun olarak işlenmesiyle oluşturulan sonuçlardır. Bilgi burada verilerin organize edilmesiyle karar alma sürecinin işletmeler açısından kolaylaştırılması sağlanmıştır. Hiyerarşik anlamda en üstte yer alan ise üst bilgi (knowledge) ise bilgi (enformasyon) ve verinin insanların yetenekleriyle, birikimleriyle, deneyimleriyle, fikirleriyle, 133 düşünceleriyle, sezgileriyle, sorumluluklarıyla ve güdüleriyle bütünleşmiş ve özelleşmiş biçimleridir (Şahin, 2003:24) . Bu bölüm içerisinde yer alan bilgi kavramı bu tanımlamalar içerisinde üst bilgi kavramına karşılık gelmektedir. Çünkü yönetim ve işletmeler açısından üst bilgi değerli ve yararlı olan bilgidir. Son dönemlerde literatürde üst bilgiye ek olarak bilgelikwisdom kavramına da atıfta bulunulmaktadır. İşletmelerin üst bilgi, deneyim, sezgileri ve içgörülerini kullanma becerileri sonunda bilgeliği de yakalayabilecekleri vurgulanmaktadır. Veri İşlem Bilgi Üst Bilgi Bilgelik (Maund, 2000: 265) 2.1. İnsan kaynaklarında kullanılan bilgiler İşletmeler ya da İK gibi her bir işletme departmanı, her geçen gün işini yapmak, uzun dönemde varlığını sürdürmek için her geçen gün daha fazla bilgi isteyen koşullarla yüz yüze gelmektedir. Bilginin belki de ilk devrimi 1452’de baskı makinesinin icadıyla gerçekleşmesine rağmen, internetin kullanımının artışıyla yaşanan son yirmi yıldaki hızlı değişim neredeyse yüzlerce yıllık değişimden daha hızlı bir değişim gerçekleştiriyor ve işletmeler üzerinde daha büyük bir baskı gerçekleşiyor. İnternet neredeyse her şeyi herkes için, hayret edecek bir şekilde zamandan, mekândan ve araçlardan bağımsız olarak bilgiyi ulaşılabilir kılıyor. Eğer bilgi işletmeler için güçse, şimdi güç potansiyel olarak her yerde bulunuyor ( Nordström, Rıdderstrale, 2006:10). Sonuç Olarak İKY açısından bilgilerin düzenlenmesi ve organize edilmesi İK fonksiyonlarının yerine getirilmesi ve İK yöneticilerinin ve profesyonellerinin doğru kararlar alabilmesi için hayatidir. Bilginin daha kolay depolanabilmesi ve istediğinde ulaşılabilmesi için İnsan Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Kaynakları Bilgi Sistemleri (İKBS) oluşturulmuştur. İKBS, çalışanların tedarik ve seçilmesi, istihdam edilmeleri, görevlerinin belirlenmesi, performanslarının değerlenmesi, ücret ve diğer ödemelerin analizi, yetiştirme ve geliştirme, sağlık ve iş güvenliği sorunlarının çözümü gibi konularda örgüte destek sağlayan araçlardır. (Bingöl, 2006: 556). İKBS’de birçok ve değişik şekillerde bilginin kullanımı söz konusudur. Genellikle uygulamalarda sistemde aşağıdaki bilgilerin yer aldığı görülmektedir. • • • • • • • • Personel kayıtları İşe alma İşten ayrılma ve görev değişimleri İnsan kaynakları yönetimi İnsan kaynakları planlaması İnsan kaynakları gelişimi Performans yönetimi Maaşlar ve ücretler Yukarıda yer alan bilgiler İK departmanına ilişkin temel fonksiyonları içermektedir. Tüm 134 fonksiyonların sağlıklı bir şekilde çalışabilmesi için personel kayıt sisteminden diğer İK verilerine veri akışı sağlanmaktadır. Bu veriler bilgisayara girilir, birleştirilir, depolanır ve gerektiğinde ihtiyaçlara göre sınıflandırılır ve anlamlı hale yani bilgi haline getirilir. Personel kayıtları istenildiğinde ulaşılacak ve güncellenecek bir form halindedir. Bu formun detaylarında çalışana ilişkin doğum tarihi, cinsiyet, medeni hali, etnik durum (birçok batı ülkelerinde bu bölüm yer almaktadır), ev adresi, telefon numarası, cinsiyet, çocukların yaşları, mesleği gibi ana veriler yer almaktadır. Bu verilerin yanı sıra her işletme başka verileri de bu forma dahil edebilir. Bu personelin daha önce çalıştığı kurum, çalışanla ilgili performans veriler, çalışanın referansları, geçirdiği rahatsızlıklar vb. yer alabilir (Uçan ve Tekşen , 2005: 2-3). 3. İnsan Kaynakları Yönetiminde Teknolojinin Kullanımı Teknoloji kavramı ve teknolojik yeniliklerin beraberinde getirdiği yenilikler, pek çoğu teknik bir eğitim almamış olan yöneticiler açısından ilk başlarda zor bir alan olarak algılanmasına rağmen teknolojinin en önemli özelliklerinden birisi olan kolay uyum sağlayabilme özelliği, bu gerilimlerin geçmişte kalmasına neden olmuştur. Teknoloji kavramını açıklamak gerekirse, teknoloji çıktı üretmek için kullanılan fiziksel objeler, aletler ve ekipmanlar (örneğin otomobil üretmek için kullanılan üretim bandı, İK’ya bilgi akışını sağlayan bilgisayarlar, uzaktan eğitime yardımcı olan sistemler) olarak tanımlanabilir. Teknolojinin bir diğer tanımı ise üretim gerçekleştirmek için kullanılan süreçlerdir (örneğin yetenek yönetimi için geliştirilen ya da online tartışma ve fikir alışverişleri, online değerlendirmeler için kullanılan yazılımlar) . Teknolojiye ilişkin son bir tanım ise fiziksel objeleri çıktıya dönüştürmek için kullanılan üst bilgi (otomobil parçalarını bir araya İnsan Kaynakları Bilgi Yönetimi Sistemleri getirmek için yapılan tasarımın know-how’ı, İK fonksiyonları için gerekli olan bilgiler) olarakta tanımlanabilir. Teknolojiye ilişkin verilen tanımlamalardan da anlaşıldığı üzere teknoloji yalnızca kullanılan araç-gereci kapsamamakta, yoğun bir şekilde üst bilgiyi gerektiren farklı süreçleride barındırmaktadır. Yine burada teknoloji kavramına yapabileceğimiz temel bir ayırım işletmelerin üretimde kullanmış olduğu çekirdek teknoloji- core technology’nin yanı sıra üretimi dolaylı olarak ilgilendirek teknoloji (üretim dışındaki fonksiyonlarda kullanılan teknoloji) ve işletmenin çevreye adapte olması için kullanılan teknolojinin ( planlama ve Pazar araştırması yapmak için kullanılan teknoloji) de ayrı bir kategoriyi oluşturmasıdır. (Martin, 2006: 312-3) . 3.1. Bilgi teknolojileri sisteminin temel öğeleri Yalnızca İKBS’e özgü olmayan, teknolojinin yoğun kullanıldığı her yerde karşımıza çıkabilecek teknolojiyle ilişkili temel kavramları açıklarsak İK’da yer alan ileri teknoloji kullanımlarını daha iyi anlayabilmemiz mümkündür. i. İnternet İnternet sözcüğü İngilizce’de uluslar arası ağ anlamına gelen “international network” 135 sözcüklerinin birleştirilmesinden oluşmuştur. Yaklaşık kırk yıllık bir geçmişe sahip olan internet ABD Savunma Bakanlığı’nın İleri Araştırma Projeleri Dairesi ARPAnet adı verilen bir projenin ürünüdür. İnternetin kullanım kolaylığı ve küresel bütünleştiriciliği, geleneksel işletmecilikte kolay kolay ulaşılamaz uzaklıktaki kişi, işletme ve kurumlara elektronik hızla erişmeyi ve küresel boyutlarda işletmecilik yapmayı sağlamıştır. ii. Yerel Ağ- İntranet İntranet kavramı , belli bir örgüt için çalışan, belli kullanıcılar tarafından kullanılabilen bir bilgisayar ağıdır. Aslında intranet internetin işletmenin iç çevresine uygulanmasıdır. Intranet, işletmeyi iç çevresiyle bütünleştirir. Intranet , www( world wide web ) için geliştirilen yazılımları ve internet bağlantı standartlarını, internet gibi bütün dünya boyutunda değil, yalnızca işletme boyutunda kullanır. ( Şahin , 2003: 147) iii. Extranet Intranetin yalnızca işletme içi bilgi alışverişini sağlayan sınırlılığı dikkate alındığında bu sefer extranet kavramını ele almak gerekir. İşletme dışı yetkilendirilmiş kullanıcılara kadar genişletilmiş intranetlere extranet adı verilir. Extranetler, özellikle işletmelerin ortaklarıyla, dağıtım kanallarını oluşturan pazarlama kurumlarıyla ve tüketicileriyle ilişki kurmalarına büyük yararlar sağlarlar. (Şahin, 2003: 148-9). Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Tablo 17: Extranet modeli, Şahin , 2003: 149) Tüketiciler Veri Tabanı Perakandeci Toptancı İnternet Girdi Elektronik Duvar S E R V E R Dahili PC Kullanıcısı Dahili PC Kullanıcısı Ortaklar iv. Donanım Bilgi sisteminde kullanılan bütün fiziksel varlıklar, donanım kavramıyla ifade edilir. Bilgisayar ve bilgisayar parçalarından, yazıcılar ve fax makinelerine kadar pek çok araç donanım kapsamında yer almaktadır. (Şahin, 2003: 64-5). 136 v. Yazılım Bilgisayar sistemini işleten ve denetleyen ayrıntılı program ve yönergelere, yazılım denir. Bilgisayar donanımı, yazılımla işlerlik kazanır. Yazılım olmaksızın bilgisayarı işletme olanağı yoktur. 3.2. Elektronik insan kaynakları : E-İK Literatürde E-İK kavramına ilişkin farklı şekillerde tanımlamalara rastlanmaktadır. Bu tanımlardan en çok referans gösterilenlerden birisi Strohmeir’a aittir diğer tanım ise Ruel, Bondarouk ve Looise tarafından yapılmıştır. Ruel ve arkadaşları e-İK’ı web tabanlı teknoloji kanallarını kullanarak İK stratejilerini, politikalarını ve fonksiyonlarını uygulama yöntemi olarak tanımlamışlardır. Strohmeir bu açıklamayı biraz daha genişleterek e-İK’nın bilgi teknolojilerinin İK fonksiyonları arasında ağ oluşturan ve bu fonksiyonları destekleyen bir uygulama olduğunu ifade etmiştir (Marler ve Fisher, 2010: 5). E-İKY sistemi aşağıdaki uygulamalar yoluyla işletme maliyetlerini düşürür, verimi arttırır. Bunlar; • • • • • • Evrak işini azaltma ve iş akışını modernize etmek, Fazla zaman alan İK işlerini otomatikleştirmek, Çalışanlara “self-servis” İK sisteminden yararlanabilme olanağı sağlamak, Çalışanların tüm önemli İK meseleler ve kurumsal olaylara ilişkin bilgilenmeleri, İK sistemlerinin cevap verme süresinin azaltılması, Daha fazla bilgilendirilmiş kararların azaltılması, İnsan Kaynakları Bilgi Yönetimi Sistemleri • Zaman yönetiminin geliştirilmesi, • Artan bir şekilde farklılaşan ve küreselleşen iş gücünün değişen ihtiyaçları için esnek bir İK modeli sunmaktır. Bilişim teknolojileri kurumsal yapıları ve iç kontrol sistemlere etkisiyle; stratejik kurumsal birleşmeleri yaygınlaştıracak ve değişik işbirliklerini önemli ölçüde etkileyecektir. (Öktem ve Aydın, 2009: 138-9). 4. İnsan Kaynakları Bilgi Sisteminde Kullanılan Yazılımlar İK yazılımı ya da insan kaynakları yönetimi sistemleri daha etkin bir uygulama adına İK verilerine ilişkin akışları daha merkezi bir tabanda bütünleştirerek işletmenin İK departmanına destek olan bir yazılım sistemidir. Standart bir İK yazılımında ücretler, ücretdışı faydaların yönetimi (prim, ikramiye vb.), işe alma, eğitim ve performans analizi gibi İK fonksiyonları yer almaktadır. Aslında İKBS’nin uygulaması bu yazılımlar ile gerçekleştirilir. İK yazılımları kişisel bilgisayarların kullanımından önce ana bilgisayar sistemlerinde uygulaması başlamıştır. 1980’li yıllarda ise istemci sunucu kurulmuş ve böylece otomasyon süreci daha küçük işletmelerde de uygulanmaya başlamıştır. 8 İK alanında 25 yıldan daha fazla bir deneyime sahip olan danışmanlık firması Doran, başarılı 137 İK yazılımlarının ardında ihtiyaç analizinin yapılması gerekliliğini vurgulamaktadır. Literatürde yazılımların uygulamalarındaki başarının yöneticilerin değişimi yönetebilme becerilerine bağlı olduğu vurgulanmıştır. İşletmelerin yaşadıkları bir diğer sıkıntı ise yazılımlara performans ölçüm kriterleri ile ilgili yeni olarak daha nelerin eklenebileceğidir. İK yazılımlarında yer alan bilgiler İKBS ‘de kullanılan personel detayları, personel özgeçmişi, personel yetenekleri ve yapabildikleri gibi bilgilerdir. Bu bilgilerin yazılıma otomatik bir şekilde girilmesiyle birlikte, İK departmanı çalışanlarıyla ilgili verilere anında ulaşabilmekte ve çalışan performansıyla ilgili değerlendirmeleri anında yapabilmektedir. Dahası insan kaynakları yazılımlarında özellikle eğitim modüllerinde büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. İK departmanı bu modülleri inceleyerek çalışanların sürekli eğitim sistemlerine ne kadar ilerlediklerini belirlemekte ve eğitimler bittiğinde bu yazılımlar sayesinde çalışanlara yapılan testler ile eğitimlerin etkinliği ölçülmektedir. İK fonksiyonlarının çok geniş bir ölçeğe yayıldığı düşünüldüğünde etkin bir İK yazılımı İK profesyonelleri, program yöneticileri, finans çalışanları ve diğer çalışanlar arasındaki ortak çalışmayı yürütebilmek adına yönetsel, yasal, fonksiyonel ve teknolojik bazı gereksinimleri içermesinin yanı sıra işletmenin uzun süreli planlar yapabilmesi ve karar alma mekanizmasının işleyebilmesi için doğru ve güvenilir bilgileri de sağlaması gerekmektedir. 8 https://www.recruiter.com/hr-software.html, erişim tarihi 12.06.2014 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Yapılan araştırmalar İK departmanlarının yüzde 90’dan fazlasının İK yazılımlarını kullandığını göstermektedir. 1990’lı yılların ortalarından beri işletme süreçlerinde ki yeniliklere ve çeşitli uygulamalardan gelen verilerin yönetim bilgi sisteminde entegre edilmesi ile birlikte ERP (Enterprise Resource Planning) sistemlerinin kullanımı yaygınlaşmıştır. ERP yazılımının bu kadar yaygın bir şekilde kullanımının nedeni işletmenin diğer fonksiyonlarını tek bir sağlayıcı ve yaygın teknoloji standartları altında İK ile kolayca entegre edebilmesidir. İlerlemiş ERP sistemlerinde bazı İK yazılımı bileşenlerinin internete girişi sağlanmıştır, bu da işlemlerin daha hızlı yapılmasını ve işlem maliyetlerini azaltmıştır. Örneğin PeopleSoft (ERP yazılımlarının bir türü) İK kısmında 70 adet farklı lokasyondaki 5.000 çalışanın bilgileri izlenebilmekte ve ücretleri doğru bir şekilde hesaplanabilmektedir. Sonuç olarak ücret hesaplama sürecindeki operasyonel fayda düşünüldüğünde işlerin devir süresi dört günden dört saate kadar düşmüştür. Böylece doğru, hızlı zamanda bilgilerin yöneticilere ulaştırılması karar alma sürecini hızlandırmış ve maliyetlerin azalmasına yardımcı olmuştur. Dolayısıyla ERP yazılımlarının son sürümlerinin çoğunluğu internet-tabanlı kullanıma açık ve diğer işletme fonksiyonları ile entegre bir şekilde çalışır hale getirilmiştir (Mishra ve Akman, 2010: 247) . Tablo 18: İK yazılımlarının fonksiyonel işlevselliği 9 138 Personel Faydaları Modülü (Sağlık, İkramiye, Bireysel Emeklilik vb.) Zaman ve İşe Devamlılık Modülü Personel Kayıtları Modülü İş Başvuruları İzleme Modülü Performans İzleme Modülü Zaman Çizelgesi Modülü Ücret Modülü İK Ana Fonksiyonlarır ı Eğitim Yönetimi Modülü İşgücü Yönetimi Stratejik İK 9 http://www.softwareadvice.com/hr/?layout=var_c0, erişim tarihi : 13.06.2014 İnsan Kaynakları Bilgi Yönetimi Sistemleri Uygulamada kullanılan İk yazılımlarının fonksiyonları üç temel kategoriye ayrılmıştır: İK Ana fonksiyonları, İşgücü Yönetimi, Statejik İK ya da diğer adıyla yetenek yönetimidir. İK ana fonksiyonları üç adet İK yönetimi fonksiyonunu içermektedir. a. Personel Faydaları Modülü: Sağlık yardımı, bireysel emeklilik yardımları, özel sağlık sigortası, evlilik yardımları vb. gibi konuları içermektedir. b. Personel Kayıtları Modülü: Çalışanlara ait iletişim, sosyal güvenlik bilgileri, geçmiş deneyimler ve demografik verilerin kaydı tutulmaktadır. c. Ücret Modülü: Çalışanların ücretlerini, ikramiyelerini, ödenen vergileri vb. verileri tutmaktadır. İşgücü Yönetimi genelde iki modül içermektedir. Özellikle vardiya usulü çalışılan işletmelerde bu bölüm çok önem kazanmaktadır. a. Zaman ve İşe Devamlılık Modülü: Çalışanlara ait işe devam ve devamsızlık kayıtlarını tutmakta, işe giriş ve çıkış saatlerine ait bilgileri içermektedir. b. Zaman Çizelgesi Modülü: Çalışanları çalışma saatlerini düzenlemekte, fazla mesai durumunda düzenlemenin çalışanların ihtiyaçları lehine olmasını sağlamaktadır. 139 c. Stratejik İnsan Kaynakları işletmelerin sektördeki uzman kişileri işletmelerine çekmelerine ve ellerindeki insan kaynaklarını etkin kullanmalarına yardımcı olur. d. İş Başvuruları İzleme Modülü: İşe alma uzmanlarının işe başvuranların bilgilerini almalarını ve depolamalarına yardımcı olur. Modülün özellikleri adayların kayıtlarını tutmak, adayların durumunu incelemek ve diğer İK aplikasyonlarıyla entegre bir şekilde çalışmasını sağlamaktır. e. Performans izleme modülü: Bu modül çalışanların ne kadar hedeflerine ulaştığını göstermektedir. İşletme açısından oldukça önemli ve oldukça zaman harcanan bir modüldür. f. Eğitim yönetimi Modülü : Çalışanlar içi gerekli yeni eğitimleri göstermekte, geliştirilmesi gereken konulara ait verileri içermektedir. 4.1. İnsan kaynakları yazılımlarında son eğilimler İnternet tabanlı İk Yazılımlarını Sağlayan Şirketlerin Birleştirilmesi: Son zamanlarda, son dönemlerde İK yazılımlarında en çok karşılaşılan durum pek çok farklı uygulamanın tek bir yazılım şirketinin sunduğu yazılımda birleştirilmesidir. Örneğin 2012 yılında SAP SuccessFactors şirketin satın almış, Oracle Taleo’u(SuccessFactors’ın rakiplerinden biridir) satın almıştır. Bu satın almalar ve birleşmeler satın alan işletmeler açısından daha büyük şirketlerin sunduğu hizmetlerden faydalanma şansı sağlamıştır ama aynı zamanda sunulan ürünlerin birleştirilmesi ve daha rasyonel hale getirilmesi bir karmaşa yaratmıştır. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Yazılımları Hizmet Olarak Benimsemek: İK yazılımı sağlayıcıları yazılımları birer hizmet gibi sunmaktadır (Software-as-a-Service). İK yazılımları kolaylıkla uygulanabilmekte ve güncelleştirilmektedir. Ayrıca internetin bağlı olduğu her türlü araçla (Bilgisayar, i-pad, cep telefonları vb.) yazılımlara giriş yapılabilmektedir. Yazılımların uyarlanması dikkat edilmesi gereken noktalardan birisidir ama burada şirketler yazılımları kendi şirketlerine uygun bir şekilde uyarlamalıdırlar. İk Yazılımlarının Mobil Cihaz Entegrasyonu (Consumerization): Yazılımlarda son yıllarda önem kazanan konulardan birisi de mobil cihaz entegrasyonudur. İK’ı yönetmek için mobil uygulamalardaki en önemli araç sosyal medyadır. Yazılımları sağlayan şirketler kullanıcıların yazılımları daha kolay kullanabilmelerini sağlayan teknolojiler geliştirmeye çalışmaktadır. 4.2. İnsan kaynakları yönetim bilgi sistemi uygulama süreci İKBS uygulamalarında işletmeler iyi bir değerlendirme yapmalı ve uygulama süreçlerine en kolay adapte edebilecekleri programları seçmeleri gerekmektedir. Bu süreci adımlar halinde özetlemek gerekirse aşağıdaki gibi bir sırlama söz konusu olabilir. 1. Adım: Fikir Aşaması 140 Öncelikle işletmelerin genel bir değerlendirme yaparak İK yazılımına ihtiyaçları olup olmadığına karar vermeleri gerekmektedir. Tabii bu karar alınırken işletmenin çalışan sayısı, hangi sektörde olduğu, İK uygulamalarının çeşitliliği önem kazanmaktadır. İK yazılımlarının maliyetleri göz önüne alındığında üst yönetimi de bu konuya ikna etmek gerekecektir. 2. Adım: Fizibilite Çalışması Yazılıma bir yatırım yapılacağı için işletmeleri yazılımla ilgili aşağıdaki konulara dikkat etmeleri gerekmektedir. • • • • • • Yazılımın kapsamı Uygulamadan sonra yazılımın gelecekteki faydaları neler olacaktır Potansiyel yazılım geliştiricilerin değerlendirilmesi Maliyet hesaplaması Yazılımın işletmeye kattığı değer Yazılıma yapılan yatırımın geri dönüşünün rakamsal hesaplaması Rakamlara ve hesaplamalara dayanan etkin bir fizibilite raporu yönetimin doğru karar alabilmesine yardımcı olacaktır. 3. Adım: Proje Takımının Oluşturulması İKBS’in uygulamasına bir proje gözüyle bakılmalıdır. Dolayısıyla bu süreçte standart bir proje gibi belli bir bütçe maliyeti hesaplanmalı, belli bir zaman aralığı belirlenmelidir. Başarılı bir uygulama ayrıca proje takımının sarfettiği çabaya ve yeteneklerine bağlıdır. Proje takımına İnsan Kaynakları Bilgi Yönetimi Sistemleri seçilecek kişilerin İK bölümünden ve bilgi işlem bölümünden olması ideal olacaktır. Ayrıca kıdemli bir yöneticinin de projenin içinde yer alması üst yönetimin onayını almak adına olumlu olacaktır. 4. Adım: Gerekli Olanların Belirlenmesi Bu aşamada yazılımın kapsamı belirlenmelidir. Bu aşama çok detaylı bir analizi içermese de yazılımın genel hatları belirlenmelidir. Bazı işletmeler ücret sistemi modülünü yeterli bulurken diğer işletmeler daha fazla modüle ihtiyaç duyacaktır. Ne kadar çok modülün olacağı işletmenin ne kadar kapsamlı bir İK departmanına sahip olduğuna ve ne kadarlık bir yazılımı karşılayabileceğine bağlıdır. Tabii bu aşamada işletmenin yazılımı sağlayan şirketle ya da işletmenin bünyesinde yazılım geliştiren bir birim varsa bu birim ile mutlaka iletişime geçmesi gerekmektedir. Bu aşamada işletmenin İK politikaları bir kez daha gözden geçirilmeli ve gerekli düzenlemeler varsa bunlar yapılmalıdır. Eğer bu politikalarda sıkıntı varsa ya da etkin olmayan bir İK departmanı varsa mutlaka sorunlar bulunmalı ve bu aşamada çözülmelidir. 5. Adım: Yazılım Sağlayıcı Şirketin Seçilmesi Doğru yazılım sağlayıcı şirketin seçilmesi işletme açısından çözülmesi gereken bir başka problemdir. Yazılım sağlayan şirketin kapasitesi, müşteri sayısı, referansları dikkate alınmalıdır. İşletme yazılımda neye ihtiyaç duyduğunu karşı tarafa net bir şekilde ifade etmelidir. Eğer 141 gerekirse işletme kendi süreci hakkında yazılım şirketine bilgi vermelidir. Yazılım şirketi bu aşamada işletmeye yazılım için bir maliyet ve zaman planı sunmalıdır. 6. Adım: Sözleşme Üzerine Görüşmeler Yazılımcı işletmeden son teklifte alındıktan sonra, karar verme maliyetlerin durumuna ve kalite noktalarına kalacaktır. Yazılımcı firma ile sözleşme imzalandıktan sonra yazılımı geliştirme süreci başlayacaktır. 7. Adım: Eğitim Sözleşme imzalandıktan sonra hemen eğitim aşaması başlayacaktır. Öncelikle proje ekibi eğitime katılacak ve yazılımı nasıl kullanacaklarını öğreneceklerdir. Eğitimin sonunda İK bölümünden projede yer alan bir kişin işletmenin diğer departmanlarında yer alan yöneticileri yazılımdaki verilere nasıl ulaşacakları konusunda eğitmeleri gerekecektir. 8. Adım: Yazılımı Şirkete Uygun Hale Getirmek Yazılım sistemi geliştirildikten sonra müşteri işletmeyle sistem paylaşılır ve işletmeye özgü son uyarlamalar yapılır. Artık sistem kullanıma hazır hale gelmiştir. 9. Adım: Verilerin Toplanması Bu adımda yazılımın ihtiyaç duyduğu veriler girilmelidir. İK departmanı çalışanları bu verileri girmeli ve doğruluğunu kontrol etmelidirler. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları 10. Adım: Sistemin Test Edilmesi Sistem bir kez geliştirildikten sonra sistemin test edilmesi gerekmektedir. Bazı işletmeler bunu Kullanıcı Kabul Testi olarak adlandırmaktadırlar. Bu aşamada kullanıcıların sistemi kullanarak sistemin gereksinimleriyle sağladıkları arasında bir fark olup olmadığını kontrol ederler. 11. Adım: Başlama Sistemin test edilmesinden sonra yazılım işletmedeki bilgisayarlara ya da diğer araçlara yüklenir. 12. Adım: Eski Sistemi Paralel Çalıştırmak Yeni yazılımda çıkabilecek herhangi bir aksaklığa karşın işletmenin eski yazılımını paralel tutması daha sağlıklı olacaktır. En azından herhangi bir teknik aksaklığın ortaya çıkmaması için sistemin bir devir çalıştırılması faydalı olacaktır. 13. Adım: Bakım Yazılım bir kez çalıştırılmaya başladıktan sonra mutlaka periyodik bakımlar ve değerlendirmeler yapılmalıdır. Daha etkin bir onarım-bakım için yazılımcı şirketle kontratta yılda bir kez bakım yapılacağına dair bir madde konulması yerinde olacaktır. 142 14. Adım: Değerlendirme Yazılımı belli bir süre kullandıktan sonra yazılımın performansı değerlendirilecektir. Sistem başlatıldığından beri şirkete ne gibi katkısı olmuştur buna bakılacaktır. (Jahan, 2014: 34-5). 4.3. İnsan kaynakları bilgi sistemi yazılımlarına yönelik sorunlar İşletmelerde İKBS yazılımlarının satın alınması ya da sürümlerinin yükseltilmesi İK’ın stratejik kısmı ile ilişkilendirilmektedir. Bir işletmede İK fonksiyonunun stratejik derinliği ne kadar yüksekse bu sistemlere yönelik eğilimler de o kadar kuvvetli olacaktır. İşletmelerin İKBS sürecindeki yaşadıkları sıkıntılar teknolojik, yönetsel ve örgütsel mücadeleler olarak gruplandırılabilir. Bunları biraz daha detaylandırmak gerekirse bu sıkıntılar genel anlamda teknolojinin iyi yönetilememesi, İK departmanından ve insanların yönetilmesinin karmaşıklığından kaynaklanan sıkıntılar, işletmede İK’ın rolü, İKBS sistemine işletmenin ayırdığı bütçe olabilir. 2006 yılında Dery, Grant ve Wiblen’ın yaptığı araştırmaya göre İKBS sistemlerinin işletmelerdeki kullanımı ve sürümlerinin güncellemeleri artmasına rağmen işletmeler hala İKBS’in işletmenin stratejilerine olan katkılarının hala fark edilmediğini ortaya koymuşlardır. Dahası ortaya koydukları sonuçlar İK’ın stratejik rolünü arttırabilmek için İKBS’in kullanımını engelleyen 3 temel sorun olduğundan bahsetmişlerdir. Birincisi yeni İKBS satın almak ve sürümünü güncelleştirmek için yeterli kaynak sağlanamaması ve üst yönetimin bu konuya istikrarlı bir şekilde ilgi göstermemesidir. İkincisi İKBS’in karmaşıklığını ve ilgili fonksiyonlarını yönetmenin zorluklarıdır. Üçüncü sıkıntı ise İKBS sisteminin kabulünde yer alan kilit yöneticiler İnsan Kaynakları Bilgi Yönetimi Sistemleri ve çalışanlardan kaynaklanmakta ve bu kişilerin bu süreci yürütürken değişim yönetimini iyi yönetememelerinden kaynaklanabilir (Dery vd., 2006: 7 ) Özetle İKBS’in yarattığı sıkıntılar yalnızca materyal tabanda yaşanmamakta aynı zamanda sosyal boyutta yaşanan sıkıntıları da içermektedir. İşletmelerin İKBS’in stratejik öneminin farkına daha fazla varmaları ve bu sistemin ürettiği bilgilerin stratejik kararlar almadaki önemi anlaşılmalıdır. 4.4. İnsan kaynakları bilgi sistemlerinin güvenliği İKBS’in güvenliği konusundaki en büyük sıkıntı çalışanlara ve işletmeye iş başvurusu yapan kişilere ait kişisel bilgilerin güvenliğiyle ilgili sorunlardır. Özellikle kimlik bilgilerini toplayıp, bu bilgileri başka yerlerde kullanılmasının ve hackerlık gibi konuların yaygınlaşmasından ötürü bu konu daha da önem kazanmaktadır. İKBS sistemlerindeki verilere daha az kişinin ulaşmasını sağlayarak ve sistemin güvenliğini şifrelerle arttırma yoluyla bu konuya çözüm sağlayabilirler. (Gupta, 2013: 44). 5. İnsan Kaynakları Bilgi Sistemlerinin Geleceği ve Öneriler İKBS pek çok farklı İK uygulamasını içermektedir. Ama son yıllarda bazı konular İK alanında 143 önem kazanmakta ve yazılımlarda bu konulara ağırlık verilmektedir. İşletmeler zamanla beşeri kaynakları olan insan kaynağının önemini kavramakta ve insan kaynağını elinde tutmak için onların potansiyellerini daha fazla kullanabilecekleri imkanları sunmaya çalışmaktadır. Son yıllarda oldukça önem kazanan “yetenek yönetimi uygulamaları” bunlardan en önemlilerinden birisidir. 5.1. Yetenek yönetimi uygulamaları Yetenek yönetimi işe alma, tutma ve iş gücünü geliştirme gibi pek çok İK fonksiyonunu içermektedir. Performans yönetimi, tazminat, eğitim yönetimi ve kariyer yönetimi gibi konuları da içermektedir. Yetenek yönetimine olan ilginin son dönemlerde artmasının nedeni işletmenin büyümesine ve karlılığına olan katkısı ve aynı zamanda işgücünde yetenekli çalışanların sayısında olan azalmadır. “Yetenek yönetimi”, “yetenek stratejisi”, “başarı yönetimi” ve “insan kaynakları planlaması” kavramları birbirleri yerine kullanılabilecek kavramlardır. Jackson ve Schuler 1990 yılında yetenek yönetimini doğru kişiyi, doğru zamanda, doğru işe almak olarak tanımlamışlardır. Rothwell ise örgütün anahtar pozisyonlardaki liderliği koruyabilmek için sistematik ve planlı çabalardır şeklinde tanımlamıştır. Pascal ise İnsan sermayesi aracılığı ile yeteneğin akışı ve insan kaynağı arz ve talebinin yönetimi olarak tanımlamaktadır. Yetenek yönetimi son yıllarda insan kaynakları yönetimi yazılımlarında sıklıkla başvurulan bir uygulamadır. 2014 yılında IBM firması 2014 yılında “IBM Kenexa Talent Suite” adı verilen bir uygulama geliştirmiştir. Bu yazılım İK yazılımlarında son Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları dönemde gerçekleşen en önemli uygulamalardan biri olarak gösterilmektedir. 10 İşletmeler yetenek yönetimi uygulamalarında kendilerine uygun yazılımları tespit etmeden önce uygulamanın kurulmasında etkin bir model oluşturmalı ve İK’ın ihtiyaç duyduğu tüm sorulara cevap bulmalıdır. Aşağıdaki şekilde stratejik yetenek yönetimi hiyerarşinin nasıl oluşturulması gerektiği gösterilmektedir. Yetenek yönetimi içerdiği faaliyetler gereği İK’ın daha çok stratejik tarafını ilgilendiren bir uygulamadır. İnsan kaynağı işletmeler için önemli bir varlık olduğundan bu varlığın geliştirilmesi, elde tutulması, doğru pozisyonlarda kullanılması adına yetenek uygulamaları gibi faaliyetler giderek daha çok önem kazanmaktadır. İKBS sistemleri günümüzde ve gelecekte bu uygulamalara daha çok önem vermeye devam edecektir Tablo 19: Yetenek yönetimi hiyerarşisi modeli (Lewis, Heckman, 2006: 149) Yetenek Yönetimi Bileşenleri 144 Sürdürülebilir Rekabet Üstünlüğü Sratejisi Bileşenlere Ait Sorular Hangi piyasa fırsatları mevcuttur? Yetenek ikamesinde değişiklikler stratejik kazançları nasıl arttırır? Yetenek Havuzu Stratejisi Yetenek Yönetimi Sistemleri Farklı Yetenek Havuzlarını Nasıl Sınıflandırıyoruz? • Kimlerin performansı birbiriyle kıyaslanmalı? • Tazminat politikası nasıl belirlenmeli? • Kariyer basamaklarına hangi havuzlar bağlanmalıdır? İşletmede yetenek havuzu stratejileri nasıl uygulanmaktadır? • • Yetenek Uygulamaları Yetki mimarisi İşletme genelini kapsayan veriler Hangi İK uygulamaları yetenek amaçlarımızı karşılamaktadır ve sistemimiz tarafından tutulmaktadır? -İşe alma ve seçme, Performans yönetimi vb. 10 http://www.ibm.com/social-business/us/en/talent-management.html, erişim tarihi 14.06.2014 İnsan Kaynakları Bilgi Yönetimi Sistemleri 5.2. İnsan kaynakları profesyonellerine öneriler İnsan Kaynakları Yönetimi Bilgi Sistemleri İK departmanının ve profesyonellerinin son yıllarda öncelik verdiği konulardan birisidir. Bilgi ekonomisi ve karar alma da bilgiye olan gereksinim işletmelerin kendilerine uygun olan yazılımları belirlemelerini ve bu yazılımlara gerekli olan verileri girmelerini gerektirmektedir. İşletmeler İKBS’ i insan kaynağının etkin bir şekilde yönetilmesi için ve diğer işletmelere kıyasla rekabet üstünlüğü sağlamak için kullanabilirler. İşletmeler İKBS’e maliyet unsuru olarak bakmak yerine yatırım unsuru olarak bakmaları, geri dönüşünün hemen olmayacağını bilmeleri gerekmektedir. Manüel uygulamalı bir İK sistemindense yazılımların kullanıldığı bir sistem daha hızlı ve daha doğru bilgiye ulaşılmasını sağlamaktadır. Yönetim bilgi sistemlerinde olduğu gibi İKBS’deki önemli konuda doğru bilgiye doğru zamanda ulaşmaktır. Bu bilgi İK’ın misyonunu yerine getirmesine yardımcı olacak, daha uzun zaman diliminde ise örgütsel amaçların yerine getirilmesi sağlanacaktır. İK profesyonellerinin üst yönetimin İKBS’e olan maliyet unsuru akış açısını kırmaya çalışmaları gereklidir. İKBS’in işletmeye kazandıracaklarını üst yönetime aktarılması gerekmektedir. İKBS yalnızca karar alma ve bilgi depolama için kullanılmamaktadır. Aynı zamanda işletmenin mevcut insan kaynağının yeteneklerini görebilmek adına, çalışanların performansını objektif 145 bir şekilde değerlendirebilmek adına da İKBS’e başvurmak faydalı olacaktır. İK’ın ihtiyaçları, işletmelerin iş yapma biçimleri değiştikçe İKBS de değişecektir. Burada dikkat edilmesi gereken İKBS’in yalnızca donanım ve yazılım uygulamalarından oluşmadığı, insanları, politikaları, prosedürleri de içerdiğidir. İK bölümü İKBS sistemlerini uygulamaya geçirirken bu konuları mutlaka dikkate almalıdır. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları KAYNAKÇA Aydın, Ercüment ve Öktem, Mustafa(2009), “ Türk Kamu Yönetiminde İnsan Kaynakları Bilgi Sistemi Üzerine”; Sosyoekonomi Dergisi, 9 (9), sf. 1-23. Bingöl, Dursun (2006) İnsan Kaynakları Yönetimi, İstanbul: Arıkan. Gupta, Barkha (2013), “Human Resources Information System (HRIS): Important Element of Current Scenario”; Journal of Business and Management, 13(6), sf 41-46. Jahan, Sabrina (2014), “Human Resources Information System (HRIS): A Theoretical Perspective”, Journal of Human Resource and Sustainability Studies , 2014(2), sf.33-39. Lewis, Robert ve Heckman, Robert (2006), “ Talent Management: A critical review”, Human Resource Management Review, 16(2), sf.139-154. Maund, Linda (2000) An Introduction to Human Resource Management , New York: Palgrave MacMillan. 146 Marler, John ve Fisher, Sandra(2010), “ An Evidence- Based Review of E-HRM and Strategic Human Resource Management”; CEUR-WS.org, 570, sf. 33-51. Martin, Graeme (2006) Managing People and Organisations in Changing Contexts, Hollanda: Elsevier. Mishra, Alok ve Akman, İbrahim(2010), “Information Technology in Human resource Management: An Emprical Assessment”; Public Personnel Management Dergisi, 39(3), sf 243263. Nordstrom, Kjell ve Ridderstrale, Jonas (2007), Funky Business Forever: How to Enjoy Capitalism, İngiltere: Prentice Hall. Şahin, Mehmet (2008), Yönetim Bilgi Sistemi, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları. Torrington, Durak ve Hall, Laura ve Taylor, Stephen (2008), Human Resources Management, İngiltere: Prentice Hall. Uçan, Murat ve Tekşen, Ömer(2005), “İnsan Kaynakları Bilgi Sistemi (İKBS) : Pratik Bir Yaklaşım Eviteks A.Ş. ile İteks A.Ş. Örneği”; Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 10(2), sf.343-368. https://www.recruiter.com/hr-software.html, erişim tarihi 12.06.2014 http://www.softwareadvice.com/hr/?layout=var_c0, erişim tarihi : 13.06.2014 http://www.ibm.com/social-business/us/en/talent-management.html, erişim tarihi 14.06.2014 147 148 Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri LOJİSTİK SEKTÖRÜNDE ÇALIŞMA İLİŞKİLERİ Zeki ADAL 11 1. Giriş: Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkilerinin Genel Çerçevesi 1.1. Çalışma İlişkileri Kavramı ve Kapsamı Çalışma yaşamında insanlar genellikle “bağımsız çalışanlar” ve “bağımlı çalışanlar” olarak iki ana grupta yer alırlar (Çelik, 2013: 1). Bağımsız çalışanlar, herhangi bir kişinin emir ve otoritesi altına veya iş organizasyonuna girmeksizin işlerini belirli bir serbesti altında ve kendi başlarına yürütürler. Örneğin avukatlar, hekimler, mimarlar vbg. serbest meslek sahipleri herhangi bir işverene bağlı olmaksızın çalışıyorlarsa bağımsız çalışan olarak kabul edilirler. Ancak bu kişiler yanlarında bir işçi çalıştırıyorlarsa “işveren” statüsüne geçerler. Bağımlı çalışanlar ise, bir işverenin emir ve talimatlarına uyarak belirli bir iş organizasyonu altında çalışan kişilerdir. Bu şekilde çalışan kişilerin hepsine genel ve hukuki anlamda işçi veya memur denir. Ancak memurların karşısında “çalıştıran” olarak devlet(kamu) yer alırken, işçilerin karşısında “çalıştıran” olarak özel gerçek ve tüzel kişiler vardır. 149 ÇALIŞMA YAŞAMI ÇALIŞAN İŞÇİ ÇALIŞTIRAN MEMUR DEVLET KAMU HUKUKU (KAMU PERSONEL YÖNETİMİ) ÖZEL HUKUK / İŞ HUKUKU (İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ) Şekil 13: Çalışma Yaşamında Taraflar 11 Beykoz Lojistik Meslek Yüksekokulu, Prof. Dr., [email protected] ÖZEL VE TÜZEL KİŞİLER Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Genel anlamda “çalışan” ve “çalıştıran”, hukuki anlamda ise “işçi”/memur” ile “işveren” olarak adlandırılan taraflar arasındaki bu ilişkiler çalışma koşullarının ve tarafların karşılıklı hak ve yükümlülüklerinin belirlendiği bir sözleşmeye dayanır. Böylece bu ilişki hukuki bir nitelik kazanır ve ilişkiler belirli bir takım hukuki normlarla düzenlenir. Devlet ve memurlar arasındaki ilişkiler kamu hukuku ilkelerine göre yürütülür. İşçilerin karşısında ise “çalıştıran” olarak özel gerçek ve tüzel kişiler yer alır ve çalıştırma özel hukuk (iş hukuku) ilkelerine göre gerçekleşir. Başlangıçta işçi ve işveren arasında kurulan bu ikili bireysel ilişki, işçinin korunması ihtiyacının bir sonucu olarak devletin bu ilişkilere müdahale etmesi ve tarafların temsilcilerinin (sendikaların) katılımı ile üçlü bir ilişkiye dönüşmüştür. Böylece tarihsel süreç içinde bireysel ilişkiler düzeyinden, tarafların üye olabildiği örgütlerin (sendikalar) yürüttükleri toplu pazarlık düzenine geçiş sağlanmıştır. Zaman içinde sendikalar güçlenmiş, toplu pazarlık düzeni yaygınlaşmıştır. Bunun sonucu olarak da, ekonomik yaşamda sanayi sektörünün en yoğun ve ağırlıklı sektör olması dolayısıyla sadece bu sektördeki işçi ve işverenlerin taraf olarak katıldıkları kurumlaşmış bir toplu pazarlık düzenini ve sendikal ilişkileri ele alan “endüstri ilişkileri” kavramı ortaya çıkmıştır. Bu niteliği ile endüstri ilişkileri, bir işyerinde iş hukukunun belirli kuralları içinde yürütülen bireysel ilişkileri değil, devletin de dahil olduğu üçlü ilişkiler şeklindeki toplu ilişkileri konu alan bir dal olarak önem kazanmıştır. Ancak günümüzde 150 sendikaların güçlerinin ve etkinliklerinin nisbi olarak azalması, çalışma yaşamında bireysel ilişkilerin de önem kazanmasına ve çalışma ilişkileri kavramının endüstri ilişkileri yerine daha fazla kullanılmaya başlanmasına yol açmıştır. Bu durum son 20-30 yıl içinde dünyada yaşanan ekonomik, teknolojik ve sosyal değişimlerin bir sonucudur. Bu yapısal değişim işletme içi işçiişveren ilişkilerini ve insan kaynakları yönetimini ön plana çıkarırken, bu döneme kadar toplu pazarlık ve sendikacılık üzerine odaklanan işçi ve işveren ilişkileri, işletme düzeyinde bireysel ilişkileri de içine alan bütüncül bir yaklaşım içerisinde, bireysel ve toplu ilişkiler arasında denge yaratacak şekilde ele alınmaya başlanmıştır. Bu eğilim daha bütüncül bir kavram olarak çalışma ilişkileri kavramının benimsenmesine yol açmıştır. Çalışma ilişkileri kavramının temelinde iş hukuku ve borçlar hukuku vardır. Çalışma ilişkileri, işçi ve işveren tarafları arasında belirli hukuki normlar çerçevesinde düzenlenen ve yürütülen bireysel ve toplu ilişkileri ifade eder. Bu ilişkiyi düzenleyen normlar, iş hukukunun ve borçlar hukukunun temel esasları ve ilkelerine tabidir. İş hukuku, işçi, işveren ve devlet arasındaki ilişkileri düzenleyen bir hukuk dalıdır. İş hukukunun ana konusu çalışanlar ve çalıştıranlar arasındaki ilişkileri düzenlemektir. Çalışma ilişkilerinin temelini teşkil edeni iş hukuku, bağımlı çalışan işçilerin özel hukukudur (Çelik, 2013: 2; Mollamahmutoğlu, 2004: 3). İş hukuku işçilerin korunması ihtiyacından doğmuş olup, onların tüm mesleki faaliyetlerini, hak ve çıkarlarını düzenleyen bir hukuk dalıdır. İşveren de çalışma ilişkisinin diğer tarafı olarak iş hukuku alanı içinde yer alır; ancak işverenin iktisadi ve ticari bir amaç taşıyan mesleki faaliyetleri iş hukukunun yanısıra daha geniş bir kapsamda ticaret hukuku ve diğer hukuk dalları içinde ele alınır. Buna karşılık işverenin iş hukuku içinde yer alması, sadece işçi çalıştırması nedeniyledir. Oysa işçilerin bütün mesleki faaliyetleri iş hukuku içinde gerçekleşir. Diğer bir deyişle, iş hukuku işverenin değil, işçinin ihtiyaçlarının karşılanması için oluşmuştur (Tunçomağ ve Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri Centel, 2005:2). Bu nedenle, işçi ve işveren tarafları arasındaki iş ilişkisini ve iş sözleşmesine dayalı bir çalışmayı düzenleyen bir kurallar bütünü söz konusu olsa bile, bu ilişkinin temelinde işçilerin korunması ihtiyacı vardır (Akyiğit, 2007: 35-36). İşçi ve işveren arasındaki ilişkiler tarafların örgütleri, diğer bir deyişle sendikalar tarafından, devletin de dahil olduğu üçlü ilişkiler şeklinde ele alınmaya başlanınca, iş hukukunda bireysel iş hukuku ve toplu iş hukuku olmak üzere ikili bir ayırım gerçekleşmiştir. Devletin bu müdahalesinin emredici hukuk kuralları koymak suretiyle yapılması, iş hukukuna kamu hukuku özelliğini de kazandırmıştır. Bu nedenle iş hukukunun hem özel hukukun, hem de kamu hukukunun özelliklerini taşıyan karma ya da kendine özgü bir hukuk dalı olduğu görüşü yaygın bir görüş olarak kabul görmektedir (Çelik, 2013: 2; Tunçomağ ve Centel, 2005: 7). Diğer taraftan, çalışma ilişkilerini mikro düzeyde de ele alma eğilimi, insan kaynakları yönetimi (İKY) ile iş hukuku arasındaki ilişkiyi güçlendirmektedir. Çünkü işletme düzeyindeki çalışma ilişkilerinin düzenlenmesi ve yürütülmesinde geçerli normlar İKY’ nin hemen hemen tüm işlevlerini etkiler. Diğer bir deyişle, İKY ve iş hukuku birçok noktada birbiri ile kesişir. Örneğin, işçinin işe alınmasında, iş ilişkisinin kurulmasında, çalıştırma biçiminin ve çalışma koşullarının düzenlenmesinde, sözleşmenin koşullarının düzenlenmesi ve bağıtlanmasında tarafları bağlayacak, uyulmadığı takdirde sözleşmenin geçersizliğine yol açabilecek hükümler hep 151 bireysel iş hukukunda düzenlenmiştir. Yine sözleşme bağıtlandıktan sonra iş değişiklikleri, ücretlendirme, performans değerlendirmeleri, disiplin hükümleri ve çalışma ilişkisinin son bulması bireysel iş hukukunun temel konularıdır (Aydın, 2000: 1011). Bunun yanısıra, çalışma yaşamının önemli bir başka yönünü oluşturan toplu iş hukuku ve sosyal güvenlik hukuku makro açıdan İKY ile doğrudan bağlantılı olmasa da, işletme içindeki sendikal faaliyetler ve toplu sözleşme düzeni ile sosyal güvenlik alanındaki düzenlemeler de İKY uygulayıcılarını yakından ilgilendirir. Bu açıdan bakıldığında denebilir ki, çalışma ilişkileri insan kaynakları yönetiminin hukuki ve idari yönünü ifade eder. 1.2. Çalışma İlişkilerinin Düzenlenmesinde Ulusal ve Uluslararası Normlar Bir ülkenin çalışma ilişkileri sistemi ulusal ve uluslararası mevzuattan oluşur. Bu mevzuata temel teşkil eden hukuki kaynaklar çeşitlidir(şekil 2). Bunları öncelikle ulusal ve uluslararası kaynaklar olarak iki ana grupta toplamak mümkündür. 1.2.1. Ulusal kaynaklar Ulusal kaynakların temelini Anayasa oluşturur. En üst hukuk normu ve Anayasa’nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesi gereği sonradan gelen diğer yasal kaynakların Anayasa hükümlerine uygun düzenlemeler yapmak zorunda olması Anayasaya bağlayıcı ve temel kaynak niteliği kazandırır (Mollamahmutoğlu, 2004: 37). Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Anayasa’nın “Temel Haklar ve Ödevler” başlıklı ikinci kısmının “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” başlığını taşıyan üçüncü bölümünde “Çalışma ile İlgili Hükümler” alt başlığı kapsamında; sırasıyla, çalışma hakkı ve ödevi (m. 49), çalışma şartları ve dinlenme hakkı (m. 50), sendika kurma hakkı (m. 51), sendikal faaliyet (m. 52) başlığı altında çalışma ilişkilerine ilişkin genel hükümler yer almaktadır. Anayasa’nın “Toplu İş Sözleşmesi, Grev Hakkı ve Lokavt” alt başlığını taşıyan bir başka bölümünde; toplu iş sözleşmesi hakkı (m. 53), grev hakkı ve lokavt (m. 54) hakları yer almaktadır. 55. maddede ise ücret adaleti ve asgari ücretle ilgili düzenlemelere, 10. maddesinde eşitlik ilkesine, “Sosyal Güvenlik Hakları” başlığını taşıyan 60, 61 ve 62’nci maddelerinde ise, sosyal güvenlik haklarını düzenleyen hükümlere yer verilmiştir. Anayasanın dışında diğer ulusal kaynaklar genel kaynaklar ve özel kaynaklar olarak ikiye ayrılır. Genel kaynaklar yasalar, tüzükler ve yönetmelikler, yargı kararları ve öğretiden oluşur. Özel kaynaklar ise, toplu sözleşmeler, iş sözleşmesi, iç yönetmelikler, işyeri uygulamaları ve işverenin yönetim hakkıdır. Genel ve özel kaynaklar içinde kuşkusuz en önemlileri yasalardır. Yasaları da genel ve özel yasalar olarak ikiye ayırmak mümkündür. Türkiye’de çalışma ilişkilerini düzenleyen genel nitelikli yasaların başında Türk Borçlar Kanunu (TB. K.) gelir. Türk Borçlar Kanunu’nun “Hizmet Sözleşmeleri” başlığını taşıyan hükümleri genel bir nitelik taşır ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun uygulama alanı dışında bırakılan işyerlerine, bu işyerlerinin işverenleri 152 ile işveren vekillerine ve işçilerine faaliyet konularına bakılmaksızın uygulanır. Özellikle iş ilişkisinin kurulması ve sürdürülmesinin her aşamasında Borçlar Kanunu genel bir çerçeve oluşturur. Ayrıca, 4857 sayılı İş Kanunu hükümlerindeki boşluklar, genel kanun niteliğindeki Türk Borçlar Kanunu’nun hizmet akdine ilişkin ya da genel nitelikteki hükümleri ile doldurulur. Borçlar Kanunu’nun yanısıra, Medeni Kanun’un genel hükümleri tüm özel hukuk ilişkilerine ve bu arada iş ilişkilerine de uygulanır. Özellikle dürüstlük kuralına, ehliyete, kişiliğe, özel yaşam ve kişilik haklarına ilişkin hükümler çalışma ilişkilerinde ve insan kaynakları yönetiminde önemli bir yer tutar (Tunçomağ ve Centel, 2005: 22). Özel yasalar ise çeşitli şekillerde gruplandırılabilir. Ülkemizde iş hukuku alanında özel yasalar olarak; iş yasaları, sigorta yasaları, kuruluşlarla ilgili yasalar, sendikalarla ilgili yasalar, toplu sözleşmeler, iş uyuşmazlıkları ve çözüm yolları ile ilgili yasalar olarak gruplandırılabilir. Türkiye’de bireysel ilişkileri düzenleyen özel yasaların başında 4857 sayılı İş Kanunu (İş K.) gelir. Bu yasa, ülkemizde bir işyerinde çalışan ve çalıştıran arasındaki bireysel düzeydeki iş ilişkisinin hukuki çerçevesini belirleyen temel yasadır. 20.4.1967 tarihli ve 854 sayılı Deniz İş Kanunu (Den. İş K.) da ülkemizde bireysei iş ilişkilerini düzenleyen özel yasalardan biridir. 4857 sayılı İş Kanunu kapsamı dışında tutulan deniz taşıma işlerinde uygulanan bu Yasa gemi adamları ile bunların işverenleri arasındaki ilişkileri düzenler. Bireysel iş ilişkilerini düzenleyen bir başka yasa, kısaca Basın İş Kanunu diye bilinen 5953 sayılı “Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun” dur. Bu yasa Türkiye’de yayınlanan gazete ve dergilerde, haber ve fotoğraf ajanslarında her türlü fikir ve sanat işlerinde çalışanlarla bunların işverenleri arasındaki ilişkileri düzenlemektedir. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri Kamu kesiminde çalışanların iş ilişkileri ise, idare hukukunun temel ilkeleri çerçevesinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerine göre yürütülür. Ülkemizde toplu ilişkileri düzenleyen temel yasa ise, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’dur (STSK). Daha önceki 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu yerine 2012 yılında kabul edilen bu Yasa Türkiye’de, işçi ve işverenlerin örgütlenme ve sendikalar kurma, sendikal faaliyetlerde bulunma haklarını düzenlemekte, işçi sendikaları ile işverenler veya işveren sendikaları arasında yapılacak toplu sözleşmelerin niteliği, kapsamı, süresi, toplu sözleşme yapma yetkisi, toplu görüşmelerin başlatılması ve yürütülmesi, toplu sözleşmelerin yapılması, toplu iş uyuşmazlıkları, barışçı çözüm yolları, grev ve lokavta başvuru koşulları, grev ve lokavt yasakları, grev ve lokavtın yürütülmesi ve sonuçları gibi konularda çeşitli hükümlere yer vermektedir. Hukuki açıdan insan kaynakları yönetimini etkileyen bu temel yasaların yanısıra, diğer birçok yasa da işçi ve işveren ilişkilerini doğrudan veya dolaylı olarak etkilemekte ve insan kaynakları yönetiminin uygulama alanı içinde yer almaktadır. Bunlardan en başta gelenleri; 394 sayılı Hafta Tatili Hakkındaki Kanun, 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun, 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu, 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu, 3572 sayılı İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair 153 Kanun, 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanunu’dur. ÇALIŞMA ÇALIŞMA İLİŞKİLERİNİN İLİŞKİLERİNİN KAYNAKLARI KAYNAKLARI ANAYASA GENEL KAYNAKLAR YASALAR TÜZÜKLER YÖNETMELİKLER ÖZEL KAYNAKLAR YARGI KARARLARI TOPLU SÖZLEŞMELER ÖĞRETİ İŞ SÖZLEŞMESİ İŞ KANUNU BORÇLAR KANUNU BASIN-İŞ KANUNU DENİZ-İŞ KANUNU DİĞER YASALAR İÇ YÖNETMELİKLER SENDİKALAR VE TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ KANUNU İŞYERİ UYGULAMALARI SOS. SİG. ve GENEL İŞVERENİN YÖNETİM HAKKI SAĞLIK SİG. KANUNU İŞSİZLİK SİG. KANUNU İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU İLO ULUSLARARASI KAYNAKLAR AB Şekil 14: Çalışma İlişkilerini Düzenleyen Temel Hukuk Kaynakları Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Bireysel ve toplu ilişkilere yönelik bu yasaların yanısıra, sosyal güvenlik alanında çıkarılmış olan yasalar da insan kaynakları yönetimi açısından önemli yasal kaynaklardır. Bunların başında 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, 4947 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatı Kanunu, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu ve 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu gelir. İş yasaları işçi işveren ilişkilerinde en önemli ve en temel hukuk kaynakları olsalar da, iş ilişkilerini tüm ayrıntılarıyla düzenlemezler. Bu yasalarda yer alan hükümlerin ayrıntıları, uygulanma şekilleri ve teknik yönleri yürütme organı tarafından çıkarılan ve bu nedenle yürütme kaynakları olarak adlandırılan tüzükler, yönetmelikler, kanun hükmünde kararnamelerle belirlenir (Süzek, 2013: 56-57). İşçi ve işveren tarafları arasında çıkan uyuşmazlıkları çözümleyen yargı organlarının verdiği kararlar da iş hukukunun bir kaynağıdır. Bazı yasa metinlerinde boşluklar bulunması veya metnin zor anlaşılır olması, ya da yeni ihtiyaçlara göre yasa hükümlerinin yorumlanması gibi durumlarda özellikle Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay gibi üst düzey yargı organlarının kararları dikkate alınır. 154 Bunların dışında iş hukukunun genel kaynakları içinde yer alan, ancak bağlayıcı olmayıp, yardımcı kaynak olarak kabul edilen bazı kaynaklar da vardır. Bunlar öğreti ile gelenek/ göreneklerdir. Öğreti ya da doktrin, hukuk bilimi ile uğraşan ve bu alandaki bilimsel çalışmaları ile tanınan hukukçuların hukuk konuları ile sorunları üzerindeki görüş ve düşünceleridir (Çelik, 2013: 26). Gelenek ve görenekler ise, uzunca bir süre tekrarlanarak geniş ve yerleşik bir uygulama bulan ve uyulması zorunlu sayılan davranış kurallarıdır. İş hukukunun yukarıda belirtilen genel ve resmi kaynaklarının yanısıra, belirli bir iş, işyeri ve işletmeye özgü kaynakları da vardır. Bunlar içinde akdi kaynaklar olarak da adlandırılan toplu iş sözleşmeleri ve iş sözleşmeleri ön planda gelir. Toplu iş sözleşmeleri iş hukukunun kaynakları arasında çok önemli bir yere sahiptirler. İş ilişkilerini genel, soyut, objektif ve normatif hükümlerle düzenleyen ve objektif hukuk yaratan bir özellik taşırlar (Mollamahmutoğlu, 2004: 54). Toplu iş sözleşmesi hukuk kaynağı olarak iş sözleşmesinden önce gelir. Emredici bir hukuk kuralı olarak toplu iş sözleşmesindeki hükümlere aykırı iş sözleşmeleri yapılamaz. İş sözleşmesinin toplu iş sözleşmesine aykırı hükümlerinin yerini toplu iş sözleşmesindeki hükümler alır. İş sözleşmesinde düzenlenmeyen hususlarda toplu iş sözleşmesindeki hükümler uygulanır. Toplu iş sözleşmesinde iş sözleşmesine aykırı hükümlerin bulunması halinde iş sözleşmesinin işçi lehindeki hükümleri geçerlidir. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri Borçlar hukuku ve iş hukuku alanlarında kural olarak kabul edilen sözleşme serbestisi ilkesi uyarınca işçiler ve işverenler arasında yapılan toplu sözleşmelerin yanısıra bireysel düzeyde aktedilen iş sözleşmeleri de iş hukukunun önemli kaynakları arasındadır. Özellikle sendikal etkinliğin ve toplu iş sözleşmesi düzenin pek yaygın olmadığı dönemlerde ve işletmelerde bireysel iş sözleşmeleri, çalışma ilişkilerini düzenlemede ön plana çıkar. İş hukukunun, dolayısıyla insan kaynakları yönetiminin diğer bir kaynağı, iç yönetmeliklerdir. İç yönetmelikler işverence tek taraflı olarak hazırlanan, işyerinin bütününde veya bir bölümünde uygulanacak çalışma koşullarını genel ve yeknesak bir biçimde belirleyen düzenlemelerdir (Süzek, 2013: 60). “İşyeri yönetmeliği”, “personel yönetmeliği” ve “işyeri iç yönetmeliği” olarak da adlandırılan iç yönetmelik, iş hukukunun ikincil ve yardımcı nitelikte bir kaynağı olup, genel iş koşullarını içeren ve işverence hazırlanan bir metindir. Bu özelliği ile iç yönetmelikler, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 22. maddesinde de belirtildiği üzere, iş sözleşmesinin eki niteliğinde olduğundan işçi ve işveren tarafları için bağlayıcı bir nitelik taşırlar (Mollamahmutoğlu, 2004: 57). Bunların dışında iki önemli kaynak daha iş hukukunun özel kaynakları içinde yer alır. Bir çalışma ortamında işgörenlerin ve işverenin uyması gereken kuralların genel çerçevesi genel hukuk kaynakları ile çizilir. İş ilişkisinin konusu olan işin ve işyerindeki çalışma koşullarının 155 özel olarak düzenlenmesi ise iş sözleşmesi ve varsa toplu iş sözleşmesi ile belirlenir. Ancak iş sözleşmeleri ve toplu sözleşmelerde işçinin yapmakla yükümlü olduğu bütün faaliyetlerin ve uyması gereken kuralların ayrıntılı biçimde yer alması mümkün değildir. İşveren bunlarda yer almayan hususlarda da, genel hukuk kurallarına ve sözleşmelere aykırı olmamak kaydıyla düzenlemeler yapmaya, emir ve talimatlar vermeye, yeni kurallar koymaya yetkilidir. İşverenin bu yetkisi işverenin yönetim hakkı (Direktionsrecht) ya da talimat verme hakkı (Weisungsrecht) olarak adlandırılır (Ring, 1998: 111-112; Hanau ve Adomeit, 2000: 16; Süzek, 2013: 70-76). Diğer bir deyişle işverenin yönetim hakkı, işverenin işin nerede nasıl ne zaman, hangi sıraya göre yürütüleceğini belirleme yetkisini ifade eder. Ancak, işyerinin düzenine ve güvenliğine ilişkin tek taraflı kurallar koyabilme ve düzenlemeler getirebilme yetkisi, işçilerin önceki durumunu esaslı bir şekilde değiştirmemek veya çalışma şartlarını daha ağırlaştırmamak, yasalara, toplu iş sözleşmesi ile iş sözleşmesi hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla kullanılabilir(Çelik,2013: 123-124). İşveren yönetim hakkını kullanırken; yasaların emredici hükümlerine, kamu düzenine, işgörenin onuruna ve kişilik haklarına, sağlığına ve can güvenliğine, dürüstlük kuralına, işçiyi gözetme borcuna aykırı davranmayacaktır (Mollamahmutoğlu 2004:29; Sümer, 2007:14; Eyrenci vd., 2004: 62-63). Diğer özel bir kaynak ise işyeri uygulamalarıdır. İşveren tarafından, mevzuat ve sözleşmeler açısından bir gereklilik olmadığı halde tek taraflı olarak ve düzenli bir şekilde tekrarlanan davranışlar ve işgörenin çalışma koşullarına ilişkin yapılan düzenlemeler işyeri uygulaması olarak adlandırılır (Küfner Schmitt, 2008: 18; Ring, 1998:107; Süzek, 2013: 66-70). Bazı durumlarda işverenler yasalardan veya sözleşmelerden kaynaklanan herhangi bir yükümlülükleri olmamakla birlikte, kendi istekleri ile işgörenlere bazı yararlar sağlama Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları yoluna giderler. Örneğin, sözleşmelerde yazılı olmadığı halde yılbaşında ikramiye dağıtmaya, bayramlarda tüm personele ayni yardım yapmaya, ya da işe gidiş gelişte yol harcamalarını karşılamaya karar verirler. Bu uygulamalar işgörenler tarafından örtülü olarak kabul edildiğinde ve üst üste tekrarlandığında bir işyeri koşulu haline gelebilirler. Türk Hukukunda yaygın olan olan görüşe göre, iş koşulu haline dönüşmüş uygulamalar işgörenlerin örtülü kabulü ile iş sözleşmesi hükmüne dönüşür ve bu nedenle de bir iş sözleşmesi eki olarak bağlayıcı bir nitelik kazanırlar (Çelik, 2013: 120-122; Mollamahmutoğlu, 2004: 58-59). 1.2.2. Uluslararası kaynaklar Çalışma mevzuatının düzenlenmesinde uluslararası kaynaklar da önemli bir yer tutar, hatta ön sırada yer alır. Uluslararası Adalet Divanı Statüsü’nün 38. maddesinde yer aldığı üzere, geniş anlamda uluslararası kaynaklar kavramı ile, genel hukuk ilkeleri, teamüller, ikili ve çok taraflı anlaşma ve sözleşmeler, uluslararası yargı organlarının kararları ve öğreti anlaşılır. Bütün bu kaynaklar uluslararası çalışma normlarına büyük ölçüde temel oluşturur ve ulusal düzenlemeler aracılığıyla yürürlüğe konularak aynen yasalar gibi iç hukuk kaynağı haline gelirler. Anlaşmaları ya da anlaşmalara dayalı hukuki belgeleri onaylayan ülkeler, iç hukuk düzenlemelerini bu belgelerde yer alan çalışma ilkeleri ve kurallarıyla uyumlu hale getirme yükümlülüğü altına girmeyi ve bu bağlamda uluslararası denetime tabi olmayı kabul 156 etmiş sayılırlar. Bu anlayış, uluslararası hukukun üstünlüğü ilkesinin de temelini oluşturur (Altan,2006: 644-645). Ülkemizde de, Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrasında da, “..usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır” denmektedir. Ancak hemen şunu belirtmek gerekir ki, bu anlaşmaların TBMM’nin onaylamasından sonra bir onay yasası ile iç hukukta hemen yürürlüğe girmesi ve kendiliğinden uygulanması söz konusu değildir. Uluslararası anlaşmaların iç hukukta hüküm doğurması için yasal düzenlemelere gidilmesi gerekir (Mollamahmutoğlu, 2004: 77). Bu bağlamda Türkiye’nin çeşitli ülkelerle yaptığı işgücü ya da sosyal güvenlik antlaşmaları ve protokolleri, Uluslararası Çalışma Örgütü(ILO)’ nün, Avrupa Konseyi’nin ve Avrupa Birliği’nin sözleşme, yönerge ve tavsiyeleri çalışma mevzuatımızın düzenlenmesinde son derecede önemli bir rol oynamaktadır. Bunların içinde en önemlileri şunlardır: Uluslararası Çalışma Örgütü(ILO) Normları 1932 yılında Uluslararası Çalışma Örgütü’ne üye olan Türkiye, bugüne kadar ILO sözleşmelerinden 56 tanesini imzalamıştır 12. Bunlar içinde en önemlileri, 29 sayılı Zorla Çalıştırma Sözleşmesi, 87 sayılı Sendika Özgürlüğü ve Sendika Hakkının Korunması Sözleşmesi, 12 Türkiye’nin imzaladığı ILO sözleşmeleri için bakınız: http://www.ilo.org/public/turkish/region/eurpro/ankara/about/sozlesmeler.htm Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri 98 sayılı Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkı Sözleşmesi, 100 sayılı Eşit Ücret Sözleşmesi, 102 sayılı Sosyal Güvenlik (Asgari Şartlar) Sözleşmesi, 105 sayılı Zorla Çalıştırmanın Kaldırılması Sözleşmesi, 111 sayılı Ayırımcılık (İş ve Meslek) Sözleşmesi, 138 sayılı Asgari Yaş Sözleşmesi, 158 sayılı Hizmet İlişkisine Son Verilmesi Sözleşmesi ve 182 sayılı En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Acil Eylem Sözleşmesi’dir. Birleşmiş Milletler (BM) Sözleşmeleri Çalışma yaşamını yakından ilgilendiren Birleşmiş Milletler belgeleri içinde en önemlileri 1948 tarihli “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” ile “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi” dir. Türkiye’nin de onaylamış bulunduğu bu belgeler ayırımcılık yasağı, cinsiyet eşitliği, çalışma hakkı, adil ve uygun işte çalışma şartları, dinlenme, boş zaman, ücretli izin hakları; sendikal haklar, sosyal güvenlik hakkı, ailenin, anneliğin, çocukların ve gençlerin korunması gibi haklara yer veren hükümler içermektedir. Avrupa Konseyi Sözleşmeleri Türkiye’nin 1949 yılından beri üyesi olduğu Avrupa Konseyi, II. Dünya Savaşı sonrasında 1949 yılında demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkelerini benimsetmek ve savunmak amacıyla kurulmuş hükümetler arası bir kuruluştur. Avrupa Birliği ile herhangi bir organik bağı bulunmayan ayrı bir uluslararası örgüttür. 157 Avrupa Konseyi’nin kabul ettiği sözleşmeler içinde Türkiye tarafından da bazı çekincelerle onaylanmış bulunan üç tanesi özellikle çalışma yaşamı açısından önemlidir. Bunlardan birincisi, 1950 yılında kabul edilen ve kısaca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olarak adlandırılan “İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşme” dir. Ancak çalışma yaşamına ilişkin düzenlemeler daha çok 1965 yılında yürürlüğe giren “Avrupa Sosyal Şartı” ve bu belgeyi tamamlayan 1996 tarihli “Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı” adlı belgelerde daha ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bu belgelerde fırsat eşitliği, adil, güvenli ve sağlıklı çalışma koşulları, yeterli ve adil ücret, örgütlenme ve toplu pazarlık, bedensel ve manevi tehlikelere karşı korunma, iş güvencesi, sosyal güvenlik, sağlık, eğitim, ailenin, kadınların, çocukların korunması, bilgilendirilme ve danışılma, eşit davranılma, onurlu muamele gibi konularda çalışanların haklarına değinilmekte ve üye ülkelerin bunları nasıl gerçekleştireceğine ilişkin ayrıntılı hükümlere yer verilmektedir. Avrupa Birliği (AB) Normları Avrupa Birliği iş hukukunun temel kaynağını “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” ve “Avrupa Sosyal Şartı” oluşturur. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi doğrudan geçerli bir hukuk kaynağıdır. Bunların dışında çalışma yaşamını ilgilendiren konularda çok sayıda direktif ve tavsiye kararları bulunmaktadır. 2004 yılında AB’ ye katılım süreci başlatılan ülkemizde de, bireysel iş hukuku, toplu iş hukuku, sosyal güvenlik hukuku ve sosyal politikalar alanlarında AB müktesabatına uyum sağlayacak şekilde çalışma mevzuatını yeniden düzenlemeler yapılmaktadır (ayrıntılı bilgi için bkz. Atalay, 2010). Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları 1.3. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkilerinin Genel Çerçevesi Lojistiğin günümüzde kabul gören en geçerli tanımı, adı sonradan CSCM (Council of Supply Chain Management) olarak değiştirilen CLM (Council of Logistics Management) tarafından yapılmıştır. Bu tanıma göre lojistik, “..müşterilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere her türlü ürünün, hizmetin ve bunlarla ilgili bilginin, kaynağından tüketildiği son noktaya kadar ileriye ve geriye doğru hareketinin ve depolanmasının tedarik süreci içinde etkili (effective) ve etkin(efficient) bir şekilde planlanması, uygulanması ve denetlenmesidir”. Lojistik hizmetler üreticilerin mallarını ve hizmetlerini tüketicilere doğru zamanda, doğru yere, hızlı ve hasarsız bir şekilde ulaştırmalarını sağlarlar. Bu nedenle ülkelerin küresel pazarlara girebilmeleri açısından hayati bir öneme sahiptirler. Günümüzde uluslararası pazarların taleplerini karşılamada geleneksel taşımacılık sistemlerinin yetersiz kalması, etkin ve bütünleşik lojistik hizmetlere olan ihtiyacı arttırmıştır. Böylece çağdaş bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanarak ve çoklu taşımacılık faaliyetlerini yürüterek tedarik zinciri sürecinin bir bütün halinde sorumluluğunu üstlenen lojistik firmaları ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, lojistik ve tedarik zinciri kavramları tüm dağıtım kanalı sürecinde ulaştırma, depolama, envanter yönetimi, paketleme vb. fonksiyonlar çerçevesinde bütünleşik bir anlayışı öngörmektedir. Başlangıçta taşımacılık ile sınırlandırılmış bir faaliyet olarak algılanan lojistik faaliyetleri 158 günümüzde hammaddenin kaynağından ürünün tüketildiği son noktaya kadar hareketi sırasında imalat dışında gerçekleştirilen her türlü mal, hizmet ve bilgi akışını kapsamaktadır. Ancak bu bütünleşik yapı, lojistik hizmetlerinin ilgili diğer hizmetlerle olan farklılıklarını ve sınırlarını kesin olarak belirlemekte de güçlükler yaratmaktadır. Lojistik hizmetlerinin ve sektörünün kapsamı ve çerçevesi teknolojideki gelişmelere paralel olarak yıldan yıla ve ülkeden ülkeye sürekli değişmektedir (UNCTAD, 2006: 4). Lojistik, yukarıda belirtildiği gibi, geniş bir faaliyet alanına sahip olmasına rağmen, birçok gelişmekte olan ülkede olduğu gibi Türkiye’de de daha çok taşımacılık üzerine odaklanmış bir sektör olarak gelişmeye başlamıştır. Ancak son yıllarda Türkiye’de lojistik sektöründeki taşımacılığın dışında da, bir çok şirketin depolama ve envanter yönetimi, ambalajlama, etiketleme, paketleme, gümrükleme, elleçleme, yükleme ve boşaltma gibi hizmetleri de yoğun biçimde vermeye başladığı görülmektedir. Söz konusu bu hizmetler çok değişik yapıda şirketler tarafından yürütülmektedir. 2000’li yıllardan itibaren dünyada ve ülkemizde çok hızlı bir artış gösteren lojistik hizmetlerini bazen farklı firmalar ayrı ayrı, ancak bütünleşik şekilde vermekte, bazen de bu hizmetler bir firma tarafından birden fazla hizmetler olarak bir arada verilmektedir. Sektörde faaliyet gösteren firmalara bakıldığında bunların kara, hava, deniz ve demiryolu taşımacılık şirketleri, depo ve antrepo hizmeti veren firmalar, gümrük işlemleri yapan firmalar, taşıma moduna göre yer hizmeti veren ve yükleme boşaltma yapan firmalar, özel gözetim şirketleri ve aracı kuruluşlar gibi değişik yapıda ve büyüklükte olan kuruluşlar olduğu görülür. Bunlar kamu ve özel olarak bir ayırıma tabi tutulurlarsa, çok büyük bir kesimin özel şirketlerde çalıştığı, nisbeten küçük bir grubun ise kamuya ait kuruluşlarda görev yaptıkları anlaşılır. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri Bu şekilde hizmet ve firma çeşitliliği olarak çok geniş bir yelpazede yürütülen faaliyetlerden oluşan lojistik sektöründe çalışma ilişkilerinde de oldukça karmaşık bir yapı izlenmektedir. Sektörde çalışanların önemli bir bölümü devamlı hareket halinde olan kara, hava ve deniz taşıtlarında görev yapmaktadırlar. Bunların çalışma koşulları karada ve yer hizmetlerinde çalışanlara göre farklılıklar gösterdiği gibi, taşıma modları olarak kendi aralarında da farklı özellikler içermektedir. Bu farklılıklar lojistik sektöründeki çalışma ilişkilerine temel oluşturan mevzuatın da oldukça geniş bir yelpazede düzenlenmesini gerekli kılmaktadır. 1.3.1. Ulusal mevzuat Lojistik sektöründeki çalışma ilişkilerini düzenleyen ulusal mevzuatın başında kuşkusuz 4857 sayılı İş Kanunu gelir. Lojistik sektöründe çalışanların büyük çoğunluğu bu Kanun hükümlerine tabidir. İş Kanunu’nun 1 inci maddesinde, “..4 üncü maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, bu işyerlerinin işverenleri ile işveren vekillerine ve işçilerine faaliyet konularına bakılmaksızın uygulanır” hükmü yer almaktadır. “Deniz ve hava taşıma işleri” söz konusu 4. maddedeki istisnalar içinde yer almaktadır. Dolayısıyla 4857 sayılı İş Kanunu denizde çalışanlar (gemi adamları) ve havacılık kuruluşlarında uçuş personeli olarak çalışanlar dışında lojistik sektöründe çalışanların tümünü kapsar. Lojistik sektöründe önemli bir yeri olan deniz taşımacılığında gemi adamı olarak çalıştırılanların tabi olduğu yasal mevzuat ise 1967 yılında kabul edilmiş olan 854 sayılı Deniz İş Kanunu’dur. Buna karşılık havacılıkta uçuş personeli 159 olarak çalışanlar için bir “hava iş kanunu” yoktur. Bu alanda çalışanlar “6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu” hükümlerine ve uluslararası havacılık kurallarına göre görev yaparlar. Lojistik sektöründeki sendikal ilişkiler ve toplu pazarlık sistemi ise diğer sektörler için de geçerli olan 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu (STSK) hükümlerine göre düzenlenmiştir. Bu temel yasaların dışında, başta 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve sosyal güvenlikle ilgili yasalar olmak üzere, bir önceki bölümde belirtilen diğer hukuk kaynakları da lojistik sektöründe özel şirketlerde çalışanların çalışma mevzuatını oluşturur. Lojistik sektöründe yer alan kamu kuruluşlarında çalışanlar ise temel olarak 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre çalışırlar. Bunun yanısıra, özel olarak çıkarılmış çeşitli yönetmelik, tüzük ve kararnamelerle de kamu sektöründeki çalışma ilişkileri düzenleyen yardımcı kaynaklardır. Kamu sektöründeki toplu çalışma ilişkileri ise, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu ile düzenlenmiştir 13. 13 Kamu sektöründeki çalışma ilişkileri oldukça karmaşık ve geniş bir konu olduğundan, bu çalışmada lojistik sektöründe yer alan kamu kuruluşlarındaki çalışma ilişkileri incelenmeyecektir. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları 1.3.2. Uluslararası mevzuat Ulusal mevzuatın yanısıra, uluslararası mevzuat da lojistik sektöründeki çalışma ilişkilerini etkiler. Bir önceki bölümde kısaca değinilen BM, ILO, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği’ nin uluslararası sözleşme, karar ve yönergeleri lojistik sektöründe de geçerlidir. Kara ve hava taşımacılığındaki çalışma ilişkilerine yönelik çok sayıda sözleşme olmamakla birlikte özellikle denizcilikte oldukça fazla sayıda uluslararası sözleşme ve tavsiye kararı vardır. Bunların en önemlileri olarak Uluslararası Çalışma Örgütü’ nün (ILO), Uluslararası Denizcilik örgütü’nün (IMO), Avrupa Konseyi’nin ve Avrupa Bİrliği’nin hazırladığı uluslararası sözleşmeler, yönergeler, tavsiye kararları ve ikili sözleşmeler belirtilebilir. Bunların içinde ILO sözleşmeleri geniş bir yer tutar. Türkiye de bu ILO belgelerinden bazılarını imzalamış ve onaylamıştır (ayrıntılı bilgi için bkz: Dündar, 2012; Bedük, 2012) Uluslararası Çalışma Örgütü’nün denizcilik sektöründe çalışanların hukukuna ilişkin 1920 yılından itibaren bugüne kadar kabul etmiş olduğu 68 sözleşme içinde en önemlisi kuşkusuz 2006 tarihli “Denizcilik Çalışma Sözleşmesi, 2006 (Maritime Labour Convention, 2006)”dır. Kısaca MLC 2006 olarak adlandırılan bu uluslararası konvansiyon; gemi adamlarının çalışma ve yaşam koşulları ile ilgili ILO sözleşmelerini güncellemek ve birleştirmek, gemi adamlarının gemi üzerindeki çalışma ve yaşam standartlarını belirlemek, eğitim seviyelerini yükseltmek ve gemi 160 adamlarının haklarına ilişkin hukuksal çerçeveyi yeknesaklaştırmak amacıyla ILO tarafından hazırlanmış ve Şubat 2006’da Cenevre’de gerçekleştirilen 94. ILO Denizcilik Konferansı’nda kabul edilmiştir (Taneri, 2014). Bu sözleşme Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün (IMO) kısaca SOLAS, STCW ve MARPOL olarak bilinen çevrenin korunması ve gemi emniyeti ve güvenliği konusundaki sözleşmelerinden sonra uluslararası deniz hukukunun saç ayağını oluşturan bir sözleşmedir (Bedük, 2012: 62-63). Bu özelliği ile Sözleşme, denizde çalışanların haklarını temel bir “çatı sözleşme” altında birleştirmekte ve deniz taşımacılığında 1920–1996 yılları arasında hazırlanan önceki 68 adet ILO sözleşmelerinin tamamını kapsamı içine alarak bunları günün koşullarına göre revize etmektedir. Bu nedenle, “Birleştirilmiş Deniz İş Sözleşmesi 2006” olarak da adlandırılmaktadır (Algantürk Light, 2007: 270). Denizcilik Çalışma Sözleşmesi 2006’nın 4. maddesi, bu Sözleşmenin dünya gemi tonajının %33’üne sahip olan en az 30 devlet tarafından kabul edildikten 12 ay sonra yürürlüğe girmesini öngörmüştür. Sözleşme bugüne kadar toplam brüt tonajı yüzde 70’ten fazla olan 45’in üzerinde ILO üyesi ülke tarafından onaylanmış ve 20 Ağustos 2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye Sözleşmeyi henüz onaylamamış bulunmaktadır. Sözleşme, temel yapısını belirten bir giriş bölümü, genel olarak temel haklar, prensipler ve tanımlara yer veren ve “Genel Yükümlülükler” başlığını taşıyan 16 madde ile “Tüzükler ve Kodlar” (Regulations and Codes)” olmak üzere üç bölümden meydana gelmektedir. Maddelerinde; genel esaslar, prensipler ve yükümlülüklere, “Tüzükler ve Kodlar” bölümünde Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri ise gemi adamlarının gemilerdeki minimum çalışma ve istihdam koşulları, yerleşim, eğlence imkanları, gıda ve yiyecek temini, meslek hastalıkları, sağlık ve tedavi şartları, sosyal yardım ve sosyal güvenlik hizmetleri, koşullara uyma ve uygulama konularına yer verilmiştir. Ayrıca, gemi güvenliği ve emniyeti ve deniz çevre koruması ile ilgili standartlar da belirtilmektedir (Algantürk Light, 2007: 272-273). Sözleşme, Sözleşmeyi onaylayan ülkelerin 500 GT ve üzeri tonaja sahip uluslararası sefer yapan tüm ticaret gemilerine, “Denizcilik Çalışma Sertifikası (MLC)” ve “Denizcilik Çalışma Uygunluk Deklarasyonu (DMLC Kısım-1 ve Kısım-2)” bulundurma zorunluluğu getirmektedir. Sözleşmenin diğer önemli bir özelliği, gemiler sözleşmeye taraf olan ülkelerin limanlarına uğradıklarında, sözleşme gerekleri ile uyumlu olup olmadıkları açısından liman devleti denetimlerine tabi tutulabilecek olmaları ve sözleşmeyi onaylamamış bir ülkenin bayrağını taşısalar bile, ciddi bir eksiklilik tespit edilmesi halinde eksiklikler giderilene kadar seferden alıkonulabilmeleridir. Sözleşmenin en önemli bölümü olan “Tüzükler ve Kodlar” (Regulations and Codes)” bölümünde beş ana başlık yer almaktadır: • Gemi Adamları İçin Aranan Asgari Çalışma Koşulları • Çalışma Koşulları • Konaklama (Yatacak ve Kalacak Yer), Dinlenme ve Eğlenme Olanakları, İaşe ve Yeme - 161 İçme Hizmetleri • Sağlığın Korunması, Tıbbi Bakım, Sosyal Yardım ve Sosyal Güvenlik Güvencesi • Koşulları Sağlama ve Uygulama Bu başlıklar altında yer alan en önemli hükümler arasında; asgari yaş sınırının 16 olması, 18 yaşından küçüklerin gece ve tehlikeli işlerde çalıştırılamaması, gemi adamları için STCW’de tanımlandığı gibi tıbbi açıdan uygunluğunu gösteren raporlar olması, gerekli eğitimlerin verilmesi, hukuka uygun işe yerleştirme ve şikayet prosedürlerinin ve iş sözleşmelerinin bulunması, varsa toplu iş sözleşmelerinin kapsamına alınması, ücretlerin en geç ayda bir ödenmesi ve istenildiği takdirde gemi adamının ailesine gönderilmesi, dinlenme sürelerinin ulusal mevzuata göre uygulanması, çalışma sürelerinin herhangi bir 24 saatlik dönemde 14 saati ve herhangi bir yedi günlük dönemde 72 saati aşamaması, ya da asgari dinlenme süresi herhangi bir 24 saatlik dönem içinde 10 saatten ve herhangi bir yedi günlük dönem içinde 77 saatten az olamaması, ayrıca hergün en az altı saat aralıksız dinlenme süresi verilmesi, gemi adamlarına karaya çıkma izninin yanı sıra yıllık izin hakkı verilmesi, yurda iadelerinin ücretsiz sağlanması, geminin kaybolması veya batması halinde gemi adamlarının işsizlik ödeneği talep etme hakkı, personel odaları, yatma, dinlenme, eğlenme yerleri için asgari koşullar, sağlığın korunması, tıbbi yardımlar ve hijyen koşullarla ilgili ayrıntılı hükümler yer almaktadır (ayrıntılı bilgi için bkz: Bedük, 2012: 69-73; ILO, 2012). Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Türkiye’nin onayladığı gemi adamlarıyla ilgili diğer ILO Sözleşmeleri ise şunlardır: • 53 No’lu Ticaret Gemilerinde Çalışan Kaptanlar ve Gemi Zabitlerinin Meslekî Yeterliliklerinin Asgari İcaplarına İlişkin Sözleşme • 55 No’lu Gemi Adamlarının Hastalanması, Yaralanması ya da Ölümü Halinde Armatörün Sorumluluğuna İlişkin Sözleşme • 58 No’lu Asgari Yaş (Deniz) Sözleşmesi • 68 No’lu Gemilerde Mürettebat İçin İaşe ve Yemek Hizmetlerine İlişkin Sözleşme • 69 No’lu Gemi Aşçılarının Meslekî Ehliyet Diplomalarına İlişkin Sözleşme • 73 No’lu Gemi Adamlarının Sağlık Muayenesine İlişkin Sözleşme • 133 No’lu Mürettebatın Gemide Barınmasına İlişkin Sözleşme (İlave Hükümler) • 92 No’lu Mürettebatın Gemide Barınmasına İlişkin Sözleşme • 108 No’lu Gemi Adamlarının Ulusal Kimlik Kartlarına İlişkin Sözleşme • 134 No’lu İş Kazalarının Önlenmesine (Gemi adamları) İlişkin Sözleşme • 146 No’lu Gemi Adamlarının Yıllık Ücretli İznine İlişkin Sözleşme • 166 No’lu Gemi Adamlarının Ülkelerine Geri Gönderilmesine İlişkin Sözleşme • 164 No’lu Gemi Adamlarının Sağlığının Korunması ve Tıbbî Bakımına İlişkin Sözleşme 162 ILO ‘nun yanısıra Uluslararası Denizcilik Örgütü’ nün (İnternational Maritime organisationIMO), kısaca SOLAS olarak adlandırılan “Denizde Can Güvenliği Uluslararası Sözleşmesi” ve kısaca STCW olarak adlandırılan “Gemi Adamlarının Eğitimi, Sertifikalandırılması ve Vardiya Tutma Esasları ile İlgili Uluslararası Sözleşmesi” , lojistik sektörünün denizcilik kesiminde çalışma ilişkilerini etkileyen diğer önemli uluslararası sözleşmeler olarak belirtilebilir. Bunlara AB’ nin çeşitli tarihlerde çıkartmış olduğu denizcilikle ilgili yönergeleri de eklersek özellikle denizcilik sektörünü kapsayan oldukça geniş bir çalışma mevzuatı olduğunu söylemek gerekir. (ayrıntılı bilgi için bkz. Dündar, 2006). Denizciliğin dışında ise, ILO tarafından 1979 yılında kabul edilmiş olan “153 Sayılı Kara Taşımacılığında Çalışma Saatleri ve Ara Dinlenme Süreleri Sözleşmesi (Hours of Work and Rest Periods (Road Transport) Convention, 1979 (No. 153)” ile “Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Yapan Taşıtlarda Çalışan Personelin Çalışmalarına İlişkin Avrupa Anlaşması (AETR)” kara taşımacılığında önemli uluslararası belgelerdir. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri 2. Lojistik Sektöründe Toplu İlişkiler: Sendikalar Lojistik sektöründe sendikal faaliyetler ve toplu pazarlık 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu çerçevesinde yürütülür. Lojisitik sektöründe çeşitli sendikalar faaliyet gösterse de, bunların üye sayısı ve sektörde sendikalaşma oranı yüksek değildir. 2.1. Sendikaların Kuruluşu ve Faaliyetleri Sendikaların örgütlenmesini ve faaliyetlerini düzenleyen 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu 2. maddesinde sendikayı, “..işçilerin veya işverenlerin çalışma ilişkilerinde, ortak ekonomik ve sosyal hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için en az yedi işçi veya işverenin bir araya gelerek bir işkolunda faaliyette bulunmak üzere oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar..” olarak tanımlamaktadır. Sendikalar tüzel kişiliğe sahip, demokratik ilkelere uygun olarak örgütlenen, devlete, siyasi partilere, diğer sosyal tarafa (işçi sendikası ise işverene, işveren sendikası ise işçi sendikasına) karşı bağımsız, önceden izin almaksızın kurulan, çalışma ilişkilerinde üyelerinin ortak ekonomik ve sosyal hak ve yararlarını korumak üzere kurulmuş örgütlerdir. Sendikaların en önemli ve temel faaliyeti toplu pazarlıktır. Sendikalar bu amaçla toplu sözleşme 163 görüşmelerine katılırlar. Toplu görüşmeler sonucunda anlaşma olursa toplu iş sözleşmesi akdederler. Anlaşma olmadığı durumlarda veya gerek duydukları zamanlarda arabulucuya, hakeme, Yüksek Hakem Kuruluna ve iş mahkemelerine başvururlar ve bu süreçlere katılırlar. Grev veya lokavta karar verirler ve bunları yönetirler. Sendikalar ayrıca, üyelerine adli yardımda bulunma, yargılama sürecinde üyelerini temsil etme, yasalar ve uluslararası anlaşmalar gereği toplanan kurullara temsilci gönderme, sosyal yardım ve eğitim amaçlı sandıkların kurulmasına yardımcı olma, kooperatifçiliğe destek ve yardım sağlama, ticaretle bilfiil uğraşmaksızın sanayi ve ticaret alanlarında yatırımlar yapma gibi sosyal nitelikte çeşitli faaliyetlerde de bulunurlar (Tuncay, 1999: 90-91). Ancak sendikalar yukarıda belirtilen çeşitli faaliyetleri serbestçe yerine getirirken, bazı faaliyetlerden de yasaklanabilmektedirler. Bu yasaklar her ülkenin kendi endüstriyel sistemi içinde farklılıklar gösterebilmektedir. Türkiye’de 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu 26. ve 28. maddelerinde bu yasaklara yer vermektedir. Bu maddelere göre sendikalar, • Cumhuriyetin niteliklerine ve demokratik esaslara aykırı faaliyetlerde bulunamazlar; • Tüzükleriyle belirlenen amaçları dışında faaliyette bulunamaz, ticaretle uğraşamazlar; • Gelirlerini bu Kanunda ve tüzüklerinde gösterilen faaliyetleri dışında kullanamaz veya bağışlayamaz, üyeleri ve mensupları arasında dağıtamazlar; • İşçiler ve işçi kuruluşları işveren kuruluşlarına, işveren kuruluşları da işçi kuruluşlarına Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları üye olamaz; gerek doğrudan doğruya, gerek temsilcileri veya mensupları veya araya koyacakları diğer kimseler aracılığıyla biri diğerinin kurulmasına, yönetim ve faaliyetine müdahalede bulunamazlar; • Siyasi partilerin ad, amblem, rumuz veya işaretlerini kullanamazlar; • Kamu kurum ve kuruluşları, siyasi partiler, esnaf ve küçük sanatkâr kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarından yardım ve bağış alamazlar. 2.2. Sendikal Örgütlenme ve Lojistik Sektöründeki Durum Günümüzde sendikalar işyeri düzeyinde (işyeri sendikacılığı) ve işkolu düzeyinde (işkolu sendikacılığı) olmak üzere başlıca iki temele göre örgütlenirler. İşyeri sendikası belirli bir işyerinde çalışan işçiler tarafından kurulan ve faaliyetleri o işyeri ile sınırlı olan sendikadır. İşkolu sendikacılığı ya da işkoluna göre örgütlenme ilkesi ise, bütün ülkede yapılan işlerin belirli sayıda endüstri gruplarına, diğer bir deyişle işkollarına ayrılması ve işçilerin mesleklerine bakılmaksızın işyerinde yapılan asıl işin girdiği işkolu esas alınmak suretiyle sendikalaşmaları temeline dayanır(Çelik, 2013: 457; Tuncay.1999: 29-30) . İşkolu sendikacılığı Türkiye’de de benimsenmiş olan sendikacılık türüdür. 6356 sayılı 164 Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu 3. maddesinde “sendikalar kuruldukları işkolunda faaliyette bulunur” hükmüne yer vermek suretiyle sendikaların işkolu esasına göre faaliyet göstermek üzere kurulabileceğini belirtmekte, meslek ve işyeri esasına göre sendikaların kurulmasına olanak tanımamaktadır. Sendikaların kurulabileceği işkolları ise, Yasaya ekli 1 numaralı cetvelde yer almaktadır. Bu cetvele göre Türkiye’de 20 adet işkolu vardır. Bir işyerinde yürütülen asıl işe yardımcı işler de asıl işin dahil olduğu işkolundan sayılır. Bir işyerinin hangi işkoluna girdiğinin saptanması yetkisi ise, Çalışma Bakanlığı’na aittir. Belirlenmiş olan 20 işkolu içinde lojistik işkolu ayrı bir iş kolu olarak yer almamaktadır. İşkolları listesinde yer alan 15 numaralı “Taşımacılık” işkolu ile 16 numaralı “Gemi Yapımı ve Deniz Taşımacılığı, Ardiye ve Antrepoculuk” işkolu lojistik sektörünü de kapsayan iki işkoludur. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının “İşkollarındaki İşçi Sayıları ve Sendikaların Üye Sayılarına İlişkin 2013 Temmuz Ayı İstatistikleri Hakkında Tebliğ” ne göre bu iki işkolunda 840.908 işçi çalışmakta ve bunlardan yaklaşık %6’sı (50.309 işçi) sendika üyesi bulunmaktadır. Taşımacılık işkolunda yer alan 6 sendika ve üye sayıları Tablo 20’de görülmektedir. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri Tablo 20: Taşımacılık İşkolunda Sendikalar ve Üye Sayıları TAŞIMACILIK İŞKOLU: SENDİKALAR ÜYE SAYISI % DEMIRYOL-IŞ (Türkiye Demiryolu Isçileri Sendikası) 15,213 2.19 HAVA-IŞ (Türkiye Sivil Havacılık Sendikası) 13,593 1.96 TUMTIŞ (Türkiye Motorlu Tasıt Isçileri Sendikası) 7,124 1.03 NAKLIYAT-IŞ (Türkiye Devrimci Kara Nakliyat Isçileri Sendikası) 2,924 0.42 KARSAN-IŞ(Tasımacılık ve Kargo Sanayii Isçileri Sendikası) 531 0.08 ÖZ TASIMA IŞ (Öz Hava, Kara ve Demiryolu Tasıma Is Sendikası) 882 0.13 TOPLAM İŞÇİ SAYISI: 693.664 TOPLAM : 40.267 165 5.8 Lojistik sektörü ile ilgili olan diğer işkolu “Gemi Yapımı ve Deniz Taşımacılığı, Ardiye ve Antrepoculuk” işkolunda ise, yine 6 sendika toplam 10.042 üye ile yer almaktadır. Bu işkolunda sendikalaşma oranı %6.8’ dir(Tablo 21). Bu iki işkolundaki sendikalar değişik konfederasyonların üyesidir. Konfederasyonlar sendikaların üst kuruluşlarıdır. Sendikalar yürüttükleri faaliyetlerin koordinasyonunu sağlamak, ortak hak ve çıkarları daha iyi savunmak ve geliştirmek amacıyla yatay ve dikey yönde örgütlenebilirler. Bu örgütlenme genel olarak birlik, federasyon ve konfederasyon adı altında faaliyet gösteren sendika üst kuruluşlarını ortaya çıkarır. Örgütlenme biçimleri ülkeden ülkeye değişiklik gösterebilir. Günümüzde federasyon ve birlikler ülkemiz endüstri ilişkileri sistemi içinde yeri olmayan sendika üst kuruluşlarıdır. Türkiye’de sendikaların üst kuruluşu konfederasyondur. STSK md 2’ de konfederasyon, “..değişik işkollarında en az beş sendikanın bir araya gelerek oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluş..” olarak tanımlanmaktadır. Konfederasyonlar genellikle hükümetle, siyasi partilerle ve işveren örgütleriyle olan ilişkileri yürütürler. Yasaların hazırlanmasında, kamuoyu oluşturulmasında ve sendikalar arasındaki anlaşmazlıkların çözümlenmesinde aktif rol oynarlar. Genellikle toplu pazarlık sürecine müdahale etmezler. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Sendikalar demokratik esaslara göre örgütlenirler ve organlarını oluştururlar. STSK md. 9’a göre, ”..kuruluşun ve şubelerinin organları; genel kurul, yönetim kurulu, denetleme kurulu ve disiplin kuruludur. Bu organlardan genel kurul dışında kalanların üye sayıları üçten az dokuzdan fazla; konfederasyonların yönetim kurullarının üye sayıları beşten az yirmi ikiden fazla ve şubelerin genel kurul dışındaki kurullarının üye sayıları üçten az beşten fazla olamaz.” Sendika ve konfederasyonlar ihtiyaca göre başka organlar da kurabilirler. Ancak bu organlara zorunlu organların görev, yetki ve sorumlulukları devredilemez. Tablo 21: Gemi Yapımı Ve Deniz Taşımacılığı, Ardiye Ve Antrepoculuk İşkolunda Sendikalar Ve Üye Sayıları GEMI YAPIMI VE DENIZ TAŞIMACILIĞI, ARDIYE VE ANTREPOCULUK İŞK. 166 SENDİKALAR ÜYE SAYISI % LIMAN- IŞ (Türkiye Liman ve Kara, Tahmil, Tahliye Isçileri Sendikası) 3,142 2.13 TURKIYE DOK GEMI-IŞ (Türkiye Liman, Dok ve Gemi Sanayii İşçileri Sendikası) 2,345 1.59 TURK DENIZ-IŞ (Türkiye Denizciler Sendikası) 4,405 2.99 LIMTER-IŞ (Gemi Yapım ve Deniz Taşımacılığı, Ardiyecilik ve Antrepoculuk Işçileri Send.) 150 0.10 DGD-SEN (Depo Antrepo, Gemi Yapımı, Deniz Taşımacılığı Sendikası) 0 0.00 DLT (Deniz Liman ve Tersane Çalısanları Sendikası) 0 0.00 TOPLAM İŞÇİ SAYISI: 147.244 TOPLAM: 10.042 6.8 2.3. Sendika Üyeliği ve Sendika Özgürlüğü Türk Hukukuna göre işçi ve işverenler kendi sendikalarına üye olup olmama konusunda tamamen özgürdürler. Sendika üyeliğinin temel koşulu işçi olmaktır. STSK md. 17/1’e göre, “..on beş yaşını dolduran ve bu Kanun hükümlerine göre işçi sayılanlar işçi sendikalarına üye olabilir..”. Aynı Kanunun 2. maddesine göre de işçi tanımı için 4857 sayılı İş Kanununda yer alan tanımın geçerli olduğu belirtilmektedir. Bu nedenle “bir iş sözleşmesine bağlı olarak çalışan kişiler”, diğer bir deyişle tüm bağımlı çalışanlar işçi sendikalarına üye olabilir. Ayrıca işçi sayılmayan ve iş sözleşmesi dışında bağımsız olarak ücret karşılığı iş görmeyi taşıma, eser, Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri vekâlet, tellallık, yayın, komisyon ve ortaklık payını bedeni ve fikri emek sunmak suretiyle adi şirket sözleşmesine göre mesleki faaliyet olarak yürüten gerçek kişilerin de sendika kurabilmelerine ve sendikalara üye olmalarına olanak sağlanmıştır (Aktay vd. 2013: 374-375). Sendika üyeliği konusunda sağlanan bu serbestlik, evrensel bir ilke olan sendika özgürlüğü kavramının bir sonucudur. Sendika özgürlüğü, çalışanların ortak ekonomik, sosyal ve kültürel durumlarını korumak ve geliştirmek amacıyla sendika kurma, sendikalara girme ve sendikadan çıkma, kısaca sendika halinde birleşme serbestisi (koalisyon özgürlüğü) olarak anlaşılır (ILO, 2011:2; Tuncay, 1999: 19; Akyiğit, 2007:329). Sendika özgürlüğü kavramı insan hakları ile çok yakından ilgili ve özünü insan haklarından alan bir kavramdır. Bu nedenle uluslararası birçok sözleşmede yer almış ve demokratik ve özgür toplumların vazgeçilmez temel haklarından biri olmuştur (ayrıntılı bilgi için bkz. Ünsal, 2003). Ülkemizde de sendika özgürlüğü, Anayasa’nın 51. maddesinde de yer alan ve Anayasa güvencesi altına alınmış temel bir haktır. Sendika özgürlüğünün ulusal ve uluslararası alandaki kaynakları kısaca şunlardır: Uluslarararası alanda: • • • • İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (1945) İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Koruma Sözleşmesi (1950) Avrupa Sosyal Şartı (1961) Sendika Özgürlüğüne ve Sendika Hakkının Korunmasına İlişkin 87 Sayılı ILO Sözleşmesi (1948) • Teşkilatlanma ve Kollektif Müzakere Prensiplerinin Uygulanmasına Müteallik 98 Sayılı ILO Sözleşmesi (1949) Ulusal alanda: • 1982 Anayasası • 6356 sayılı ve 2012 tarihli Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu • Türkiye tarafından onaylanan yukarıdaki uluslararası sözleşmeler Sendika özgürlüğü kavramı bireysel ve toplu sendika özgürlüğü olarak iki boyutta incelenebilir. 167 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları 2.3.1. Bireysel Sendika Özgürlüğü Bireysel sendika özgürlüğü, işçi ve işverenlerin önceden izin almaksızın serbestçe sendika kurma, kurulmuş bir sendikaya üye olma, sendikaya girmeme ve sendika üyeliğinden istediği zaman ayrılma özgürlüğü olarak tanımlanabilir. Bireysel sendika özgürlüğü, olumlu (pozitif ) sendika özgürlüğü ve olumsuz (negatif ) sendika özgürlüğü olarak ikiye ayrılır. Olumlu sendika özgürlüğü, sendika kurma ve sendikaya üye olma haklarını ifade eder. Bu haklardan sendikaya üye olma hakkını aynı zamanda kurulmuş olan sendikalardan dilediğini seçebilme, diğer bir deyişle birden çok sendika arasından istediği sendikaya üye olabilme hakkı olarak anlamak gerekir (Tuncay, 1999: 22-23; Çelik, 2013: 429). Bir faaliyet alanında, yani bir işyerinde ya da işkolunda işçinin üye olmak için seçebileceği birden fazla sendikanın bulunması, sendika çokluğu ilkesi ile açıklanabilir. Günümüzde sendika çokluğu ilkesi, sendikacılığın gelişmesine ve işlevine uygun olduğu için birçok ülkede benimsenmiş bir ilkedir ve genellikle sendika özgürlüğünün bir parçası olarak kabul edilir. Türkiye’de sendika çokluğu ilkesine uygun olarak, bir işkolunda birden fazla işçi sendikası kurulabilir. Olumsuz sendika özgürlüğü ise, olumlu sendika özgürlüğünün mantıksal bir sonucu olarak sendikaya girmeme ve sendikadan istediği zaman ayrılma hakkıdır. Bu özgürlük “sendika 168 dışında kalma özgürlüğü” olarak da adlandırılabilir. 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu 17. ve 19. maddeleri hem olumlu hem de olumsuz sendika özgürlüğünü ifade eden açık ve kesin hükümler içermektedir. 2.3.2. Toplu Sendika Özgürlüğü Bireysel sendika özgürlüğü, bireylerin (işçi ve işverenlerin) kendi çıkarlarını savunan bir topluluk oluşturma özgürlüğüdür. Bu topluluk, diğer bir deyişle sendika, bireylerin oluşturduğu, ancak onlardan farklı bir kişiliğe sahip bir topluluktur. Bu nedenle sendikanın kendi varlığını koruması ile ilgili olarak bazı önlemlerin alınması da gereklidir. Sendikaların varlık ve faaliyetlerinin korunması, devlete, kendi üyelerine ve üçüncü kişi ve kuruluşlara karşı söz konusu olur (Tunçomağ ve Centel, 2007: 239-240; Akyiğit, 2007: 331-333; Sur, 2006: 3637). Böylece, bireylerin yanı sıra, sendikaların da varlığını ve faaliyetlerini güvence altına alan toplu (kollektif ) sendika özgürlüğü ortaya çıkar. Toplu sendika özgürlüğünün bir parçası olan devlete karşı bağımsızlık, sendikaların üst kuruluşlarını kurabilme, tüzüklerini, organlarını ve faaliyetlerini düzenleme, yöneticilerini ve temsilcilerini seçme, politikalarını saptama, gelir kaynaklarını ve aidatlarını belirleme gibi konularda idari baskı altında kalmadan serbestçe hareket etmeleri, faaliyetten alıkonma ve kapatılma gibi kararların ancak yargı organlarınca alınabilmesi anlamına gelir. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri Toplu sendika özgürlüğünün bir diğer şekli , sendikaların kendi üyelerine karşı korunması, diğer bir deyişle sendikaların yasaların öngördüğü biçimde tüzüklerinde üyeliğe kabul ve üyelikten çıkarma esaslarını belirlemede özgürce hareket edebilmeleri ve bazı yetkilere sahip olmalarıdır Toplu sendika özgürlüğünün başka bir yönü de sendikanın üçüncü kişi ve kuruluşlara karşı korunması ve bağımsızlığıdır. Ancak öncelikle belirtilmesi gereken nokta, işçi ve işveren sendikalarının karşılıklı bağımsızlığıdır. Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 26. maddesinde de yer aldığı üzere, işçiler ve bunların kuruluşları işveren kuruluşlarına, işveren ve işveren kuruluşları da işçi kuruluşlarına üye olamazlar ve gerek doğrudan doğruya, gerekse aracılarla biri diğerinin kurulmasına, yönetimine ve faaliyetlerine müdahale edemezler. İşçi sendikalarıyla işveren sendikalarının birbirlerinden yardım ve bağış almaları da söz konusu değildir (md.28). Sendikalar siyasi partilere karşı da bağımsızdırlar. Siyasi partilerin ad, amblem, rumuz ve işaretlerini kullanamazlar, kamu kurum ve kuruluşları, siyasi partiler, esnaf ve küçük sanatkâr kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarından yardım ve bağış alamazlar. Ancak bu bağımsızlık sendikanın herhangi bir partiyi destekleme ve bir siyasi görüşe sahip olmaması anlamında değildir. 169 2.4. Sendika Üyeliğinin Kazanılması, Sona Ermesi ve Askıya Alınması Sendikaya üyelik için Bakanlıkça sağlanacak elektronik başvuru sistemine e-Devlet kapısı üzerinden üyelik başvurusunda bulunulması gerekir. Üyeliğin kazanılması sendika tüzüğünde belirlenen yetkili organın kabulü ile yine e-Devlet kapısı üzerinden olur. Sendika üyeliği beraberinde çeşitli hak ve yükümlülükleri de getirir. Bu hak ve yükümlülükler yasada ve sendika tüzüğünde belirtilen, ayrıca sendika organlarının aldığı kararlarda da yer alan hak ve yükümlülüklerdir. Aidat ödeme üyelerin temel ve en somut borcudur. STSK md.18’e göre, üyelik aidatının miktarı kuruluşların tüzüklerinde belirtilen usul ve esaslara göre genel kurul tarafından belirlenir. Üyelik ve dayanışma aidatları, yetkili işçi sendikasının işverene yazılı başvurusu üzerine, işçinin ücretinden kesilmek suretiyle ilgili sendikaya ödenir. Üyelik aidatının bu şekilde işveren tarafından işçinin bordrosunda ücretinden kesilerek sendikaya yatırılması sistemine check-off adı verilir (Sur, 2006: 116-117; Çelik, 2013: 477). Olumsuz sendika özgürlüğünün bir sonucu olarak işçi ve işveren üyelikten istediği zaman ayrılabilir; hiç kimse sendikada üye olarak kalmaya veya üyelikten ayrılmaya zorlanamaz. STSK md. 19’da üyeliğin sona ermesi ve askıya alınması ile ilgili hükümler yer almaktadır. Bu hükümlere göre üyelikten ayrılma e-Devlet kapısı üzerinden çekilme bildiriminde bulunmak suretiyle gerçekleşir. Üyelikten çıkarılma ise genel kurul kararı ile mümkün olur. Çıkarılan üyenin kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde mahkemeye başvurarak itiraz etme hakkı vardır. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Sosyal Güvenlik Kurumundan yaşlılık veya malullük aylığı ya da toptan ödeme alarak işten ayrılan işçilerin sendika üyeliği sona erer. Ancak çalışmaya devam edenler ile kuruluş ve şubelerinin yönetim, denetleme ve disiplin kurullarındaki görevleri sırasında yaşlılık veya malullük aylığı ya da toptan ödeme alanların üyeliği, görevleri süresince ve yeniden seçildikleri sürece devam eder. İşçi sendikası üyesinin bir yılı geçmemek üzere işsiz kalması üyeliğini etkilemez, üyelik durumu devam eder. Ancak işkolunu değiştirenin sendika üyeliği kendiliğinden sona erer. Buna karşılık herhangi bir askerlik ödevi nedeniyle silah altına alınan kişilerin üyelikleri sona ermez, bu süre için askıya alınır. İşçi kuruluşu ve şubelerinin organlarında görev almak da üyeliği sona erdirmez (md. 19). 2.5. İşyeri Sendika Temsilciliği STSK md. 27/3’e göre işyeri sendika temsilcisi, “... işyeri ile sınırlı olmak kaydıyla işçilerin dileklerini dinlemek ve şikayetlerini çözümlemek, işçi ve işveren arasındaki iş birliğini, çalışma barışını ve uyumunu sağlamak, işçilerin hak ve çıkarlarını gözetmek ve iş kanunları ile toplu iş sözleşmelerinde öngörülen çalışma şartlarının uygulanmasına yardımcı olmakla görevlidir.” Yasadaki bu görevlere ek olarak temsilcilere toplu sözleşmelerle başka görevler de verilebilir 170 (Yürekli, 2004: 119 vd.). Sendika temsilcileri bu görevlerini sendikanın toplu sözleşme yetkisi devam ettiği sürece, işyerindeki işlerini aksatmadan ve iş disiplinine uyarak yerine getirirler. İşyerlerinde işveren tarafından sendika temsilcilerine görevlerini hızlı ve etkili biçimde yapmalarına imkân verecek kolaylıklar sağlanır. İşyeri sendika temsilciliğini, işçi temsilciliği ile karıştırmamak gerekir. Yasa, “temsilcilik” sıfatını toplu sözleşme yetkisi kazanmış bir sendikanın varlığı ve bu sendikanın atayacağı kişiler için kullanmakta ve böylece temsilciliği sadece toplu sözleşme düzeni ile sınırlı tutmaktadır. Bu niteliği ile “temsilcilik” işçinin temsilciliği değil, sendikanın temsilciliğidir (Çelik, 2013: 447; Sur, 2006: 139). İşyeri sendika temsilcisi atanabilmesi için sendikanın işyerinde toplu iş sözleşmesi yapma yetkisine sahip olması gerekir. İşyeri sendika temsilcileri sendika tarafından, o işyerinde çalışan işçiler arasından işçi sayısına göre en az bir, en çok sekiz temsilci olarak belirlenir ve atanır. 2.6. Sendika Güvencesi Sendika güvencesi üç başlık altında incelenebilir: İşçi kuruluşlarında yönetici olarak görev alanların güvencesi, işyeri sendika temsilcilerinin güvencesi ve işçinin sendikaya üyeliğinin güvencesi. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri 2.6.1. İşçi Kuruluşlarında Yönetici Olanların Güvencesi Bir işçi kuruluşunda yöneticilik görevi üstlenen kişi işyerindeki işinden geçici veya sürekli olarak ayrılabilir. Geçici ayrılma yöneticilik görevi sürdüğü sürece iş sözleşmesinin askıya alınması demektir(Akyiğit, 2012a : 18-19). STSK md. 23/2’ye göre, “İş sözleşmesi askıya alınan yönetici; sendikanın tüzel kişiliğinin sona ermesi, seçime girmemek, yeniden seçilmemek veya kendi isteği ile çekilmek suretiyle görevinin sona ermesi hâlinde, sona erme tarihinden itibaren bir ay içinde ayrıldığı işyerinde işe başlatılmak üzere işverene başvurabilir. İşveren, talep tarihinden itibaren bir ay içinde bu kişileri o andaki şartlarla eski işlerine veya eski işlerine uygun bir diğer işe başlatmak zorundadır. Bu kişiler süresi içinde işe başlatılmadığı takdirde, iş sözleşmeleri işverence feshedilmiş sayılır.” 2.6.2. İşyeri Sendika Temsilcilerinin Güvencesi İşyeri sendika temsilcisinin güvencesi STSK md. 24’de düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, “İşveren, işyeri sendika temsilcilerinin iş sözleşmelerini haklı bir neden olmadıkça ve nedenini yazılı olarak açık ve kesin şekilde belirtmedikçe feshedemez.” Bu hükme aykırı biçimde işveren, temsilcinin sözleşmesini fesheder ve buna karşılık temsilcinin açacağı dava sonucunda işe iadesine karar verilirse, “… fesih geçersiz sayılarak temsilcilik süresini aşmamak kaydıyla fesih tarihi ile kararın kesinleşme tarihi arasındaki ücret ve diğer hakları ödenir”. Bunun yanı sıra işveren,“..yazılı rızası olmadıkça işyeri sendika temsilcisinin işyerini değiştiremez veya işinde esaslı tarzda değişiklik yapamaz. Aksi hâlde değişiklik geçersiz sayılır.” 2.6.3. İşçinin Sendika Üyeliğinin Güvencesi İşçinin sendikaya üyeliğinin güvencesi ile ilgili düzenlemelerin temelinde daha önce değinilen sendika özgürlüğü ilkesi yatar. Bu konuda 4857 sayılı İş Kanunu hükümlerinin yanısıra, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 25. maddesinde sağlanmış olan şu güvenceler söz konusudur: • İşçinin işe alınmasında sendikalı-sendikasız ayırımı yasağı; • İşçinin işte çalıştırılması sırasında çalışma şartları bakımından sendikalı ve sendikasız işçi ayırımı yasağı; • İşçinin sendikaya üye olması veya olmaması, iş saatleri dışında veya işverenin izni ile iş saatleri içinde işçi kuruluşlarının faaliyetlerine katılması veya sendikal faaliyette bulunmasından dolayı işten çıkarılamaması veya farklı işleme tabi tutulamaması. Bu yasaklara aykırı davranılması halinde işçinin ücretinin bir yıllık tutarından az olmamak kaydıyla bir tazminata (sendikal tazminat) hükmedilir. Sendikal bir nedenle iş sözleşmesi feshedilen işçi, sendikal tazminat talebinin yanı sıra ayrıca 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18, 20 ve 21 inci madde hükümlerine göre dava açarak iş güvencesi hükümlerinden yararlanma ve işe iadesini talep etme hakkına sahiptir (Akyiğit, 2007: 430-436; Tunçomağ ve Centel, 2005:246248; Şahlanan,2013: 4-12). 171 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları 3. Lojistik Sektöründe Toplu İlişkiler: Toplu Pazarlık Türkiye’de çağdaş anlamda bir toplu pazarlık sistemi 1961 Anayasası ve onun getirdiği 275 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu ile başlamıştır. Günümüzde Türkiye’de toplu pazarlık sistemini düzenleyen temel yasa ise, 2012 yılında çıkartılmış olan 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ‘dur. 3.1. Toplu Pazarlık Süreci ve Toplu İş Sözleşmeleri Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından 1981 yılında kabul edilen 154 Sayılı “Toplu Pazarlığın Geliştirlmesi Hakkında Sözleşme” nin 2. maddesinde yer alan tanıma göre toplu pazarlık, “..bir tarafta bir işveren, bir işveren grubu ya da bir veya birden fazla işveren kuruluşu ile diğer tarafta işçileri temsilen bir veya birden fazla işçi kuruluşunun, çalışma ve istihdam koşullarını belirlemek ve/veya işçiler ve işverenler veya bunların örgütleri arasındaki ilişkileri düzenlemek ve bu konularda bir anlaşmaya varmak amacıyla yaptıkları görüşmelerdir” . Bir başka tanıma göre de toplu pazarlık, “..bir işveren veya işveren sendikası ile işçi sendikası arasında çalışma koşulları, ücretler, çalışma süreleri, sosyal yardımlar vb. konularda bir anlaşmaya varmak amacıyla yapılan bir dizi görüşmeleri ve bu görüşmeler sonucu taraflarca kabul edilen ilke ve koşulların uygulanmasını içeren kurumsal ve dinamik bir süreçtir” (Zaim, 1997:314) . 172 Toplu pazarlıkla zaman zaman eş anlamlı kullanılan diğer bir kavram toplu iş sözleşmesidir. Ancak her iki kavram arasında bazı açılardan önemli farklar da vardır. Toplu pazarlık bir tarafta işçi, diğer tarafta işverenin yer aldığı bir pazarlık sürecidir. Bu süreç, toplu sözleşmeye hazırlık çalışmaları ile başlar, toplu görüşmelerle devam eder. Görüşmelerde anlaşma sağlanamazsa barışçı çözüm yollarına başvurulur. Burada da anlaşma olmazsa, işçi greve, bunun karşılığında da işveren lokavta gidebilir. Sonuçta anlaşma sağlanarak toplu sözleşme yürürlüğe girer. Sözleşme süresince taraflar sözleşme koşullarına uymak ve çalışma barışını korumakla yükümlüdürler. Sözleşme süresi bitince süreç yeniden başlar (Şekil 15). Böylece toplu pazarlık kavramı, toplu görüşmeye çağrı aşamasından toplu iş uyuşmazlıkları da dahil olmak üzere, toplu iş sözleşmesinin sona ermesine kadarki tüm toplu ilişkileri kapsayan bir kavram olarak karşımıza çıkar (Şakar, 2003: 324). Toplu iş sözleşmesi (TİS) ise, işçi ve işveren taraflarının bir araya gelerek çalışma koşullarını birlikte belirledikten sonra, bu anlaşmayı hukuki bir belge haline getirmeleridir. Toplu iş sözleşmesi hukuki bir sözleşme olduğu için tarafların karşılıklı iradeleri ile hak ve borçlar doğurur. Toplu iş sözleşmeleri belirli bir zaman dilimi ile sınırlıdır. Süresi bittiğinde hukuki bir bağlayıcılığı kalmaz. Anayasa’nın “Toplu iş sözleşmesi ve toplu sözleşme hakkı” başlığını taşıyan 53. maddesinde işçilerin ve işverenlerin karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma koşullarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahip oldukları belirtilmektedir. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri 173 Şekil 15: Toplu pazarlık süreci Aynı maddede, toplu iş sözleşmesinin nasıl yapılacağının kanunla düzenleneceği hükmü de yer almaktadır. Bu hükme uygun olarak, ülkemizdeki toplu pazarlık sistemi 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile düzenlenmiştir. Bu Yasanın 2. maddesine göre toplu iş sözleşmesi, “... iş sözleşmesinin yapılması, içeriği ve sona ermesine ilişkin hususları düzenlemek üzere işçi sendikası ile işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren arasında yapılan sözleşmeyi…” ifade eder. 3.2. Toplu İş Sözleşmesinin Düzeyi ve Yapılması 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu 2. maddesinde çerçeve sözleşmeyi, “.. Ekonomik ve Sosyal Konseyde temsil edilen işçi ve işveren konfederasyonlarına üye işçi ve işveren sendikaları arasında işkolu düzeyinde yapılan sözleşme…” olarak tanımlamakta; 33. maddede ise “Çerçeve sözleşme, sözleşmenin tarafı olan işçi ve işveren sendikasının üyeleri hakkında uygulanır ve meslekî eğitim, iş sağlığı ve güvenliği, sosyal sorumluluk ve istihdam politikalarına ilişkin düzenlemeleri içerebilir.” hükmüne yer vermek suretiyle içeriğini düzenlemektedir. Böylece işkolu düzeyinde tarafların anlaşarak bir sözleşme yapma olanağı doğmaktadır. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Örneğin, taşımacılık işkolunda işyeri düzeyinde yapılan toplu iş sözleşmelerine ek olarak bütün işkolu için geçerli bir toplu iş sözleşmesi yapılması mümkün olabilecektir. Ancak işkolu düzeyinde yapılacak bir sözleşmenin, toplu iş sözleşmesinin yapılmasına, içeriğine ve sona ermesine ilişkin hükümler taşıyan bir sözleşme olamayacağı, sadece söz konusu maddede sayılan genel konuları kapsayacağı, yapılmasında zorlayıcı bir unsur bulunmayıp tarafların ortak iradesine bırakılmış olduğu ve bu nedenlerle de klasik anlamda bir toplu iş sözleşmesi olarak kabul edilemeyeceği öne sürülmektedir (Alpagut, 2012: 28-29; Dereli, 2013: 53-54). 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’na göre yapılabilecek toplu iş sözleşmesi türleri 2. ve 34. maddelerde belirtilmektedir. Bu maddelere göre çerçeve sözleşme dışında üç tür toplu iş sözleşmesinden söz edilebilir: 174 • İşyeri Toplu İş Sözleşmesi: Sadece belirli bir işyerini kapsayan toplu iş sözleşmeleridir. • İşletme Toplu İş Sözleşmesi: Bir gerçek veya tüzel kişiye ya da bir kamu kurum veya kuruluşuna ait aynı işkolundaki birden çok işyerini kapsayan sözleşmedir. Buradaki işletme kavramı geniş bir kavram olup, aynı işverenin aynı işkolunda faaliyet gösteren ve birbirlerine mali, organizasyon ve yönetim yönünden bağlılığı bulunan işyerlerinin bütünü olarak anlaşılması gerekir. • Grup Toplu İş Sözleşmesi: İşçi sendikası ile işveren sendikası arasında, birden çok üye işverene ait aynı işkolunda kurulu işyerlerini ve işletmeleri kapsayan toplu iş sözleşmesidir. Bir toplu iş sözleşmesi yapılabilmesi için işçi ve işveren taraflarının biraraya gelmeleri ve birçok aşamadan oluşan yasal bir süreçten geçilmesi gerekir. 3.2.1. Yetki Tesbiti Ve Toplu Görüşmeye Çağrı Toplu iş sözleşmesinin yapılmasında ilk aşama, toplu sözleşmeye taraf olacak işçi sendikasının, diğer bir deyişle yetkili sendikanın belirlenmesidir. Yetkinin alınması belirli bazı koşullara bağlanmıştır. Ancak yetkinin yanı sıra, Yasada yer almamakla birlikte yetki kavramı ile birlikte ele alınan “ehliyet” kavramı üzerinde de kısaca durmak gerekir. Ehliyet (yetkinlik) denildiğinde, toplu iş sözleşmesi yapabilme, buna taraf olma yetkinliği anlaşılır (Tunçomağ ve Centel, 2005: 351; Tuncay,1999: 142). İşçi sendikası açısından TİS yapabilme ehliyeti veya yetkinliği, işyerinin ait olduğu işkolunda faaliyet gösteren bir sendika olmasıdır. İşveren tarafı için ise iki durum söz konusudur. İşveren bir işveren sendikasının üyesi ise, TİS’e taraf olma konusunda işveren tek başına yetkinliğe (ehliyete) sahip değildir. Bu konuda işverenin üye olduğu ve o işkolunda faaliyet gösteren işveren sendikası yetkinliğe (ehliyete) sahiptir. İşveren, bir sendikaya üye değilse, tek başına TİS yapma konusunda yetkin (ehil) sayılır (Aktay vd., 2013:500) Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri TİS yapma ehliyetine sahip kişi ve kuruluşların belirli koşulları yerine getirerek TİS yapma gücüne toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi denir (Sümer, 2007:231). İşçi sendikasının TİS yapma yetkisi alabilmesi iki koşulun gerçekleşmesine bağlıdır (STSK, md. 41): İşkolu Barajı İşçi sendikasının TİS yapma yetkisine sahip olması için kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde üçünü üyesi olarak kaydetmiş olması gerekir. Bir işkolunda çalışan işçilerin yüzde üçünün tespitinde Bakanlıkça her yıl ocak ve temmuz aylarında yayımlanan istatistikler esas alınır. Ancak yüzde üç olarak belirlenmiş olan bu işkolu barajı, Yasanın geçici 6. maddesi hükümlerine göre Ekonomik ve Sosyal Konsey’e bağlı işçi sendikaları için 2013 Ocak istatistiğinin yayınlandığı tarihten başlayarak 1.7.2016 tarihine kadar yüzde bir, 1.7.2018 tarihine kadar yüzde iki olarak uygulanacaktır. İşyerinde Çoğunluk TİS yapılacak işyerlerinde işçi sendikasının yetkili sayılabilmesi için ikinci koşul, o işyerinde çalışan işçilerin yarıdan fazlasının o sendikanın üyesi olmasıdır. İşletme sözleşmesi için bu oran, yüzde kırk olarak belirlenmiştir. İşletme toplu iş sözleşmeleri için işyerleri bir bütün 175 olarak dikkate alınır ve yüzde kırk çoğunluk buna göre hesaplanır. İşletmede birden çok sendikanın yüzde kırk veya fazla üyesinin olması durumunda başvuru tarihinde en çok üyeye sahip sendika TİS yapmaya yetkilidir (Alpagut, 2012: 39). TİS yapacak işçi sendikasının yetkisinin belirlenmesi talebi işçi sendikası tarafından olduğu gibi, işveren sendikası tarafından da talep edilebilir. Ancak uygulamada başvuru daha çok işçi sendikası tarafından yapılmaktadır. Yetki başvurusunda izlenecek yol STSK md. 44’de belirtilmektedir. Yetki tespiti yapıldıktan sonra, tespit yazısını alan işveren veya işveren sendikası ya da yetki belgesini alan işçi sendikası bu yazıyı aldığı tarihten itibaren onbeş gün içinde karşı tarafı toplu görüşmeye çağırmak zorundadır (md. 46). Çağrının bu süre içinde yapılmaması halinde yetki belgesinin hükmü kalmaz. Yazılı şekilde düzenlenecek olan çağrıya önerilerin tümü ekli olmalıdır. Ancak toplu sözleşme görüşmeleri sırasında bu önerilerde değişiklik yapılabilir. 3.2.2. Toplu Görüşmenin Başlatılması Ve Sonuçlandırılması Toplu görüşme, “..tarafların toplu sözleşme önerilerini görüşmek ve tartışmak için toplanmaları..” olarak tanımlanmaktadır (Çelik, 2013:541). Toplu görüşmelerin başlayabilmesi için önce, çağrının karşı tarafa bildirilmesini izleyen altı işgünü içinde tarafların toplantının yeri, günü ve saati konusunda anlaşmaları gerekir. Altı Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları günün sonunda taraflar anlaşamazlarsa, üç işgünü içinde görevli makama başvurmaları gerekir. Yetkili makam başvuru üzerine toplantı yeri, gün ve saatini belirler. Yetkili makama başvurulmazsa işçi sendikasının yetkisi çağrıdan sonra otuz gün geçince düşer. Çağrıyı yapan taraf, çağrının tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde toplantıya gelmez veya aynı süre içinde toplu görüşmeye başlamazsa, yetkisi düşer (md.47). Toplantı tarihi ve yeri belirlendikten sonra taraflar biraraya gelerek görüşmelere başlarlar. Her toplantıda tutanak tutarak öneri ve karşı öneriler ve anlaşmaya varılan hususlar yazılıp imzalanır. Üzerinde anlaşmaya varılmayan konular bir sonraki toplantıda yeniden görüşülür. Toplu görüşmelerin süresi altmış gündür. Toplu görüşmeye başladıktan sonra bu süre içinde anlaşmaya varılmazsa uyuşmazlık çıkmış olur.Toplantılarda tüm konularda anlaşmaya varılırsa, toplu iş sözleşmesi “bağıtlanır” ve yazılı olarak düzenlenir. 3.3. Toplu İş Sözleşmesinin Yürürlüğe Girmesi ve Sonuçları Toplu iş sözleşmesinin yürürlüğe girmesi her iki taraf için de belirli hak ve borçlar doğurur. Bunları kısaca şu şekilde özetleyebiliriz: 176 • Sözleşmenin imzalanması tarihinde taraf işveren sendikasının üyesi olan işverenin o sendika ile ilgisi daha sonra herhangi bir şekilde kesilse bile, işveren o sözleşme ile bağlıdır • Yapılan bir TİS, önceki sözleşme sona ermedikçe yürürlüğe giremez • TİS en çok önceki toplu sözleşmenin sona erme tarihine kadar geriye uzatılabilir • Eski TİS kazanılmış hak sağlamaz ve bu konuda talepte bulunulamaz • Taraf sendikanın feshi, infisahı, faaliyetten men edilmesi, yetkiyi kaybetmiş olması TİS’i sona erdirmez • TİS uygulanan işyerinde işverenin herhangi bir şekilde değişmesi TİS’i sona erdirmez • TİS’in yürürlük süresi içinde, tarafların anlaşarak karşılıklı hak ve borçlarında değişiklik yapmaları mümkündür. Toplu iş sözleşmesinden, sözleşmenin imzalanması tarihinde taraf sendikaya üye olanlar yürürlük tarihinden, imza tarihinden sonra üye olanlar ise üyeliklerinin taraf işçi sendikasınca işverene bildirildiği tarihten itibaren yararlanır. Taraf sendikaya üye olmayanların toplu sözleşmeden yararlanması ise sendikaya dayanışma aidatı ödeyerek mümkündür (STSK md. 39) Dayanışma aidatı, olumsuz sendika özgürlüğünün bir sonucu olarak sendika dışında kalmayı tercih etmiş ya da başka bir sendikaya üye olan bir işçinin çalıştığı işyerinde yapılan bir toplu sözleşmeden yararlanabilmesi için ödediği aidattır (Tunçomağ ve Centel, 2005: 382; Aktay vd. 2013: 538-539)). Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri Dayanışma aidatının miktarı, üyelik aidatından fazla olmamak kaydıyla sendika tüzüğünde belirlenir. Dayanışma aidatından, herhangi bir sendikaya üye olmayan, bir başka sendikaya üye olan ve imza tarihinden sonra taraf sendikadan ayrılan veya çıkarılan işçiler yararlanabilirler. Dayanışma aidatı ödeyerek toplu iş sözleşmesinden yararlanmak, işçinin işverene yapacağı yazılı talebi üzerine olur. Bu konuda sendikanın onayı ve izni gerekmez. TİS görüşmeleri sırasında işveren temsilcisi sıfatıyla hareket eden işveren vekilleri ile kapsam dışı bırakılan işçiler (genellikle teknik ve idari kadrolar ve üst düzey yöneticiler) de toplu sözleşmeden yararlanamazlar. TİS bir grev sonucu yapılmışsa, greve katılmayıp işyerinde çalışan işçiler de aksi kararlaştırılmadıkça sözleşmeden yararlanamazlar. 3.4. Toplu İş Uyuşmazlığı ve Barışçı Çözüm Yolları Çalışma ilişkilerinde genel anlamda iş uyuşmazlığı terimi ile herhangi bir işçi ya da işçi grubu ve sendikası ile işveren veya işveren sendikası arasında ücret ve çalışma koşulları ile ilgili olarak ortaya çıkan görüş ve fikir ayrılıkları, farklılıkları ve anlaşmazlıkları ifade edilmek istenmektedir. Ancak uyuşmazlık, işçi ve işveren arasındaki bireysel ilişkilerden doğuyorsa bireysel iş uyuşmazlığından; işveren sendikası veya işveren ile işçi sendikası arasında çıkan bir 177 uyuşmazlık ise toplu iş uyuşmazlığından söz edilir. Bireysel ve toplu iş uyuşmazlığı ayırımına oranla daha yaygın biçimde kullanılan ve daha çok önem verilen ayırım, hak ve çıkar uyuşmazlığı ayırımıdır. Bu ayrımın temeli, uyuşmazlığın niteliğine (konusuna) dayanmaktadır (Çelik, 2013: 595; Tuncay: 1999:211). Uyuşmazlık, taraflar arasındaki iş ilişkilerini düzenleyen mevzuat, toplu iş sözleşmesi ve iş sözleşmesi hükümlerinin uygulanmaması, eksik uygulanması ya da yanlış yorumlanması nedeniyle doğmuş ise, bir hak uyuşmazlığı (rights disputes) vardır. Diğer bir deyişle, daha önce doğmuş olan bir hakkın korunması ile ilgili bir uyuşmazlık söz konusudur. Bu nedenle bu tür uyuşmazlıklara hukuksal ya da yasal uyuşmazlıklar (legal disputes) adı da verilmektedir. Buna karşılık, çıkar uyuşmazlığı (interest disputes), var olan bir hakkın değiştirilmesi ya da yeni bir hakkın yaratılması amacıyla çıkartılan uyuşmazlıklardır(ILO, 1989:5). Bir değişikliğe yönelik olduğu için, hak uyuşmazlıklarının aksine, uyuşmazlığın yürürlükteki hükümlere ve geleneksel hukuk anlayışına göre çözümlenmesi söz konusu olamaz. Farklı çıkar gruplarının ekonomik ve toplumsal koşullarını iyileştirmek için giriştikleri bir mücadelenin sonucu olması nedeniyle bu tür uyuşmazlıklara “ekonomik uyuşmazlıklar” da denmektedir. Bu uyuşmazlık toplu sözleşme düzeni kurulurken ortaya çıkmaktadır. Diğer bir deyişle bu uyuşmazlığın, bir çıkarın bir hakka dönüştürülmesi ve toplu sözleşme düzeninin kurulması amacına yönelik olduğu söylenebilir. Hak ve çıkar uyuşmazlığı ayırımı, uyuşmazlığın çözümlenmesi açısından genellikle iki farklı prosedürün uygulanması sonucunu doğurur. Birçok ülkede hak uyuşmazlıklarının çözümü Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları ile çıkar uyuşmazlıklarının çözümü için başvurulan prosedürler aynı değildir. Ülkemizde de toplu hak uyuşmazlıklarının çözümünde özel hakem ve iş mahkemeleri söz konusu iken, çıkar uyuşmazlıkları arabulucu, özel hakem, Yüksek Hakem Kurulu, grev ve lokavt ile çözümlenmektedir. Türk Hukukunda toplu iş uyuşmazlıklarının barışçı çözüm yolları olarak arabuluculuk ve hakem benimsenmiştir. 3.4.1. Arabuluculuk Genel anlamda arabuluculuk, “taraflar arasındaki görüş ayrılıklarını gidermek ve onları anlaşabilecekleri bir noktaya getirmek için üçüncü bir tarafın yaptığı faaliyetlerdir” (Arrigo ve Casale, 2005: 65). Ülkemizde arabuluculuk, toplu iş uyuşmazlığını çözmek üzere grevden önce başvurulması gereken zorunlu bir süreçtir. Türkiye’de arabuluculuk mekanizması STSK md. 50’de düzenlenmiştir. Bu madde hükümlerine göre ülkemizde arabuluculuk tek kişiden oluşan bir sistemdir. Çalışma Bakanlığına bağlı olarak kurulan “Resmi Arabuluculuk Teşkilatı” nın belirlediği listeden seçilen bu kişinin nitelikleri ve atanması Yasa ve Tüzükle belirlenmiş 178 olup, arabuluculuk faaliyeti belirli bir süreyle sınırlandırılmıştır. Arabulucu, tarafları ortak bir noktada buluşturmaya çalıştığı gibi, öneriler sunabilir, gerekli gördüğü hususları bir rapor haline getirebilir. Arabulucu, tarafların anlaşmasını sağlarsa uyuşmazlık çözümlenmiş olur ve 48. madde hükümlerine göre toplu sözleşme imzalanır. Arabuluculuk süresinin sonunda anlaşma sağlanamamışsa, arabulucu üç iş günü içinde uyuşmazlığı belirleyen bir tutanak düzenler ve uyuşmazlığın sona erdirilmesi için gerekli gördüğü önerileri de ekleyerek görevli makama verir. Görevli makam, uyuşmazlık tutanağını en geç üç iş günü içinde taraflara tebliğ eder. STSK md. 50’de yer alan bu arabuluculuk sisteminin yanı sıra bir özel arabuluculuk uygulaması vardır ki bu da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının arabuluculuğudur. Yasanın 60. maddesinin son fıkrasında yasal grev kararı alınan bir uyuşmazlıkta, “..Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı uyuşmazlığın çözümü için bizzat arabuluculuk yapabileceği gibi bir kişiyi de arabulucu olarak görevlendirebilir” hükmüne yer verilmiştir. 3.4.2. Hakem Toplu iş uyuşmazlıklarının çözümünde hakem mekanizması da zaman zaman kullanılır. Özellikle grev ve lokavt yasağı bulunduğu durumlarda toplu iş uyuşmazlıklarının kesin ve son çözümü hakem yolu ile olmaktadır. Böyle bir durumda zorunlu hakemlik söz konusu olmaktadır. Buna karşılık hakeme başvurmada tarafları serbest bırakan sistem özel hakemliktir (Akyiğit, 2007:507). Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri Hakeme gidildiğinde, uzlaştırma ve arabuluculukta olduğu gibi bir öneri yapmak ve bunun kabulunü tarafların tercihine bırakmak söz konusu değildir. Hakem kararları bağlayıcı nitelikte olup, taraflarca mutlak uyulması gereken bir nitelik taşırlar. Hakemlik faaliyeti tek bir kişi veya bir kurul tarafından yerine getirilir (Arrigo ve Casale, 2005: 39). Ülkemizde de hakemlik, özel ve zorunlu hakemlik olarak iki ayrı alanda yürütülür: Özel Hakem (Tahkim) Ülkemizde taraflar toplu hak ve çıkar uyuşmazlıklarının her aşamasında özel hakeme başvurabilirler (STSK md. 52). Uyuşmazlığın her safhasında taraflar anlaşarak özel hakem olarak “Yüksek Hakem Kurulu”nu da seçebilir. Ancak hakeme gidilebilmesi için her iki tarafın da ortak rızası gerekir. Toplu çıkar uyuşmazlıklarında özel hakeme başvurulması halinde bundan sonraki aşamalar (arabuluculuk, grev ve lokavt) geçersizdir, çünkü hakem kararı uyuşmazlığı bitiren ve toplu iş sözleşmesi niteliği taşıyan bir sonuç yaratır. Zorunlu Hakem: Yüksek Hakem Kurulu (YHK) Ülkemizde zorunlu hakemlik, STSK md. 51 uyarınca Yüksek Hakem Kurulu tarafından 179 yürütülür. Yüksek Hakem Kurulu (YHK), Yargıtayın bu Yasadan doğan uyuşmazlıklara bakmakla görevli dairelerinin başkanlarından en kıdemli olanının başkanlığında; üniversite öğretim üyelerinden, iş hukuku alanında çalışanlardan, işçi ve işveren konfederasyonlarından ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdüründen oluşur (STSK md.54). Grev oylaması sonucunda grev yapılmaması yönündeki kararın kesinleşmesinden itibaren altı iş günü içinde işçi sendikası Yüksek Hakem Kurulu’na başvuruda bulunabilir. Grev ve lokavtın yasak olduğu uyuşmazlıklarda ise, 50 nci maddenin beşinci fıkrasında belirtilen tutanağın tebliğinden ya da erteleme süresinin uyuşmazlıkla sonuçlanması hâlinde sürenin bitiminden itibaren taraflardan biri altı iş günü içinde Yüksek Hakem Kurulu’na başvururabilir. Aksi takdirde işçi sendikasının yetkisi düşer. Yüksek Hakem Kurulu kararları kesindir ve toplu iş sözleşmesi hükmündedir. 3.5. Grev ve Lokavt Toplu iş uyuşmazlıklarının mücadeleci çözüm yolları grev ve lokavttır. Toplu görüşmeler bir anlaşma ile sonuçlanamadığı ve barışçı yollarla uyuşmazlık çözümlenemediği takdirde işçiler ekonomik ve sosyal hak ve çıkarlarını korumak amacıyla greve başvururlar. Günümüzde demokratik ülkelerde grev bir hak olarak Anayasa güvencesi altına alınmıştır. Bu hak, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) çok sayıda sözleşme, tavsiye kararı ve yönergelerinde vurgulanmaktadır (ayrıntılı bilgi için bkz. Gernigon vd., 2000). Ayrıca Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Türkiye’nin de onayladığı 1961 tarihli Avrupa Sosyal Şartı’nın 6. maddesi ve BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’ nin 8. maddesi ile grevin çalışanlar için temel bir hak olduğu açıkça kabul edilmektedir. Ülkemizde de grev hakkı ilk kez 1961 Anayasası ile tanınmış ve 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’nda yer almıştır. 1982 Anayasasında da grev hakkı 54. maddesinde “toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptirler” hükmüne yer verilmekle, grevin anayasal bir hak olduğu vurgulanmış ve 2822 sayılı Kanun’da düzenlenmiştir. Nihayet 18.10.2012 tarihinde kabul edilen 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun on birinci bölümünde de grev ve lokavt ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir. İşçilerin toplu mücadele yolu olarak grev hakkına sahip olmalarına paralel biçimde işverenlere de lokavt olanağı sağlanmıştır. Ancak işverenin bu hakkı kullanması işçi sendikasının grev kararına karşı bir savunma aracı olarak söz konusu olabilmektedir. 3.5.1. Grev Genel anlamda grev, “bir grup işçinin birlikte hareket etmek suretiyle, ücretler, çalışma süreleri 180 ve/veya çalışma koşulları ile ilgili taleplerinin karşılanması için geçici olarak işi durdurmaları ve çalışmaktan kaçınmalarıdır” (Arrigo ve Cassale, 2005: 247). Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından yapılan başka bir tanıma göre de grev, “...bir veya birden fazla işçi grubunun taleplerini kabul ettirmek veya şikayetlerini duyurmak veya diğer işçilere talep ve şikayetlerinde destek olmak amacıyla geçici olarak işi bırakma eylemidir..”(ILO, 1993:2). Ülkemizde ise grev, STSK md. 58’de şu şekilde tanımlanmıştır: “İşçilerin, topluca çalışmamak suretiyle işyerinde faaliyeti durdurmak veya işin niteliğine göre önemli ölçüde aksatmak amacıyla, aralarında anlaşarak veya bir kuruluşun aynı amaçla topluca çalışmamaları için verdiği karara uyarak işi bırakmalarına grev denir.” Grev, toplu pazarlıkta işçinin işverene karşı güç dengesi sağlamasında bir baskı aracı olarak son derecede önemli bir rol oynar ve dolayısıyla çağdaş bir toplu pazarlık sisteminin vazgeçilmez bir parçasını oluşturur. Genel anlamda grevin temel unsurları şunlardır: • İşçilerin haklarını savunma ve işverene isteklerini kabul ettirme amacı; • İşçilerin grev yapma konusunda anlaşmaları veya bu konuda bir kuruluş kararına katılmaları; • İşyerinde etkinliği durdurmak veya önemli ölçüde aksatmak için işi topluca bırakma. Türk Hukukunda grev hakkı belirli sınırlamalara tabi tutulmuştur. STSK md. 58’de yasal grev ve Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri yasal olmayan grev ayırımı yapılmaktadır. Bu maddeye göre yasal grev, “Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde işçilerin ekonomik ve sosyal durumları ile çalışma şartlarını korumak veya geliştirmek amacıyla, bu Kanun hükümlerine uygun olarak yapılan grev...” dir. Yasada yer alan bu tanımlamalar çerçevesinde ülkemizde yasal grevin temel unsurları ana başlıklar olarak şu şekilde belirtilebilir (Çelik, 2013: 608-610; Tunçomağ ve Centel, 2005: 462469): • Grevin çıkar grevi olması (toplu iş görüşmelerinin uyuşmazlıkla sonuçlanması); • Arabuluculuk aşamasından geçilmiş olması; • Mesleki amaçla işi bırakma (işçilerin ekonomik ve toplumsal durumları ile çalışma koşullarını korumak ve geliştirmek amacı); • Yasa hükümlerine uygunluk (Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun ilgili maddelerinde belirtilen prosedürlerden geçilmesi ve belirtilen koşulların sağlanması); • Sendika tarafından grev kararının alınması. Ülkemizde grev ve lokavt yasağı bulunan işler ise Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu md. 62’de belirtilmiştir: 181 • Can ve mal kurtarma işlerinde; • Cenaze işlerinde ve mezarlıklarda; • Şehir şebeke suyu, elektrik, doğalgaz, petrol üretimi, tasfiyesi ve dağıtımı ile nafta veya doğalgazdan başlayan petrokimya işlerinde; • Bankacılık hizmetlerinde; • Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca doğrudan işletilen işyerlerinde; • Kamu kuruluşlarınca yürütülen itfaiye ve şehir içi toplu taşıma hizmetlerinde ve hastanelerde; • Başladığı yolculuğu yurt içindeki varış yerlerinde bitirmemiş deniz, hava, demir ve kara ulaştırma araçlarında. Ancak Anayasa Mahkemesi 22 Ekim 2014 tarihli kararıyla bu maddede yer alan bankacılık hizmetlerinde ve şehir içi toplu taşıma hizmetlerinde konmuş olan grev yasağını iptal etmiştir. Anayasa Mahkemesinin açıklayacağı gerekçeli karardan sonra bu alanlarda yeni düzenlemeler yapılması gerekmektedir. Bunların dışında Bakanlar Kurulu, genel hayatı önemli ölçüde etkileyen doğa olaylarının gerçekleştiği yerlerde bu durumun devamı süresince yürürlükte kalmak kaydıyla gerekli gördüğü işyerlerinde grev ve lokavtı yasaklayabilir. Yasağın kalkmasından itibaren altmış gün içinde altı iş günü önce karşı tarafa bildirilmek kaydıyla grev ve lokavt uygulamasına devam edilir. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Grevin Başlatılması ve Uygulanması STSK md. 60’a göre, grev kararı uyuşmazlığa taraf olan yetkili işçi sendikası tarafından alınır. Oysa grev, sendikaya üye olmayanları da etkiler. Kaldı ki sendikanın bu kararını sendika üyesi işçiler de onaylamıyor olabilirler. Bu nedenle son sözün işyerinde çalışan tüm işçilere ait olduğu ilkesinden hareketle işçilere grev oylaması hakkı tanınmıştır. STSK md. 61’e göre, grev kararının ilan edildiği tarihte o işyerinde çalışan işçilerin en az dörtte biri, ilan tarihinden itibaren altı iş günü içinde işyerinin bağlı bulunduğu görevli makama yazılı olarak başvurarak grev oylaması yapılmasını isteyebilir. Grev oylaması sonucunda, grev ilanının yapıldığı tarihte işyerinde çalışan işçilerden oylamaya katılanların salt çoğunluğu grevin uygulanmamasına karar verirse o işyerinde grev uygulanmaz. Bu durumda işçi sendikası altmış gün içinde karşı tarafla anlaşmak ya da anlaşmazsa kararın kesinleşmesinden itibaren altı işgünü içerisinde Yüksek Hakem Kuruluna başvurmak zorundadır. Yüksek Hakem Kuruluna da başvurmazsa yetki belgesinin hükmü kalmaz. Sendika tarafından bildirilen tarihte greve katılan işçilerin birlikte işi bırakması ile grev başlatılır. Yargıtay’a göre, yasal greve katılan işçi, işyerinde grev uygulaması başladıktan bir süre sonra eyleminden vazgeçerek çalışmaya tekrar başlamak isteyebilir; buna karşılık başlangıçta greve 182 katılmayan işçi daha sonra greve katılamaz (Çelik,2013:621). İşçiler greve katılıp katılmamakta serbesttirler. Grev kararı alan sendikaya üye olmayan işçiler de greve katılabilirler. Greve katılmayan veya katıldıktan sonra vazgeçenlerin işyerinde çalışmaları hiçbir şekilde engellenemez. Ancak işveren grev sırasında greve katılmayıp çalışmaya devam etmek isteyen işçileri çalıştırmayabilir. Grev uygulanmaya başladıktan sonra greve katılan ve greve katılmadığı halde işveren tarafından çalışmaları istenmeyen işçiler işyerini terketmek zorundadırlar. İşyeri işgali yasa dışıdır. Grev sırasında üretim veya satışa yönelik olmamak kaydıyla, niteliği bakımından sürekli olmasında teknik zorunluluk bulunan işlerde faaliyetin devamlılığı, üretim araçları ve bazı malzemenin korunması, işyerinin güvenliği gibi nedenlerle işyerinde bir kısım işçinin çalışması ve işverenin de bunları çalıştırması zorunludur. Grev sırasında işçi sendikası kendi üyelerinin grev kararına uyup uymadıklarını denetlemek için işyerinin giriş ve çıkış yerlerine, kendi üyeleri arasından en çok dörder grev gözcüsü koymaya yetkilidir. Grev gözcüleri, grev sırasında çalışan işçilerin ve diğer kişilerin işyerine giriş çıkışlarını engelleyemez, denetim amacıyla dahi bu kişileri durduramaz. Çalışan işçilerin ürettiği ürünlerin satılmasına ve işyeri için gerekli malzemelerin, araç ve gereçlerin işyerine sokulmasına engel olunamaz. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri Grevin Ertelenmesi ve Durdurulması Grev kararı alındıktan sonra grev, grev oylamasının olumsuz olması hali dışında iki durumda ertelenebilir veya durdurulabilir. STSK md. 63’ e göre, “Karar verilen veya başlatılan bir grev, “genel sağlığı veya milli güvenliği bozucu” nitelikte ise, Bakanlar Kurulu bu uyuşmazlıkta grev ve lokavtı altmış gün süre ile erteleyebilir”. Erteleme süresi içinde arabulucu uyuşmazlığın çözümü için her türlü çabayı gösterir. Ancak erteleme süresinin sonunda anlaşma sağlanamazsa, altı iş günü içinde taraflardan birinin başvurusu üzerine uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulunca çözülür. Aksi takdirde işçi sendikasının yetkisi düşer. Erteleme süresi içerisinde taraflar aralarında anlaşarak uyuşmazlığı özel hakeme de götürebilir. STSK md. 72’ye göre de, “Taraflardan birinin veya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının başvurusu üzerine mahkemece, grev hakkı veya lokavtın iyi niyet kurallarına aykırı tarzda toplum zararına veya millî servete zarar verecek şekilde kullanıldığının tespit edilmesi hâlinde, uygulanmakta olan grev veya lokavtın durdurulmasına karar verilir”. Grevin Hukuki Sonuçları Bir işyerinde uygulanan grev gerek işveren, gerekse işçiler açısından önemli sonuçlar doğurur. Bunların başlıcaları şunlardır (Çelik, 2013: 620-629; Aktay vd. 2013 606-609): Toplu iş sözleşmelerine ve iş sözleşmelerine, grev hakkından veya lokavttan vazgeçilmesine veya bunların kısıtlanmasına dair konulacak hükümler geçersizdir. Yasal bir greve katılma, katılmaya teşvik etme, grev kararına katılma ve teşvik nedeniyle işçinin iş sözleşmesi feshedilemez. Grev yapan işçiler işi geçici olarak bırakırlar. Greve katılanların ve katılmayıp da çalıştırılmayanların iş sözleşmesinden doğan hak ve borçları grev süresince askıdadır. İş sözleşmesi askıda kalan işçilere grevde geçen süre için ücret, ücretin ekleri ve sosyal yardımlar ödenmez. Grevde geçen süre yıllık ücretli izin hesabında göz önünde tutulmaz. Grevde geçen sürece işçi ve işveren sosyal sigorta primi ödemez; ancak işçi SSK hükümlerinden yararlanmaya devam eder. Ücret kesintilerinden hiçbiri yapılamaz. Sigorta priminin yanı sıra, gelir vergisi, sendika üyelik ve dayanışma aidatları da kesilemeyeceğinden, bunlar işçi tarafından ödenir. Grevde geçen süreler kıdem tazminatının hesabında dikkate alınmaz. Grev süresi boyunca bildirim süresi işlemez. Buna karşılık grev süresi içinde iş sözleşmesi haklı neden varsa derhal feshedilebilir. İşveren yasal bir grev süresince çalışmayan işçiler yerine hiçbir surette daimi veya geçici olarak başka işçi alamaz veya başkalarını çalıştıramaz. Greve katılmayıp çalışmaya devam edenler de 183 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları ancak kendi işlerinde çalıştırılabilir, bunlara grev yapanların işleri gördürülemez. Greve katılan veya greve katılmayıp da işveren tarafından çalıştırılmayan işçiler grev süresi boyunca başka bir işverenin yanında çalışamazlar. Aksi halde işçinin iş sözleşmesi işverence haklı nedenle feshedilebilir. Grev süresi boyunca işveren işi başka bir işverene verip bu işverenin işyerinde işi yaptırabilir. Greve katılmayıp işyerinde işverenin onayı ile çalışanlar daha sonra bağıtlanacak olan toplu iş sözleşmesinden yararlanamazlar. Sendikasız işçilerin dayanışma aidatı ödemek suretiyle de TİS’den yararlanmaları söz konusu değildir. TİS’den yararlanma ancak TİS’e konacak bir hükümle mümkün olur. Yasa dışı grev yapılması halinde işveren, grevin yapılması kararına katılan, grevin yapılmasını teşvik eden, greve katılan veya katılmaya ya da devama teşvik eden işçilerin iş sözleşmelerini haklı nedenle feshedebilir. Bu grev nedeniyle işverenin uğradığı zararlar, greve karar veren işçi kuruluşu veya kanun dışı grev herhangi bir işçi kuruluşunca kararlaştırılmaksızın yapılmışsa, bu greve katılan işçiler tarafından karşılanır. Grevin uygulanmasına son verilmesi lokavtın, lokavtın uygulanmasına son verilmesi 184 grevin kaldırılmasını gerektirmez. Grevi uygulayan işçi sendikasının herhangi bir nedenle kapatılması, feshedilmesi veya infisah etmesi hallerinde grev ve alınmış bir karar varsa lokavt kendiliğinden sona erer ve yetki belgesi hükümsüz olur. 3.5.2. Lokavt Grevin işçilerin haklarını ve çıkarlarını korumada önemli bir mücadele aracı olmasına karşılık, lokavt da işverenler için mücadeleci bir silah olarak kabul edilmektedir. STSK md. 59’da lokavt şu şekilde tanımlanmaktadır: “İşyerinde faaliyetin tamamen durmasına neden olacak tarzda, işveren veya işveren vekili tarafından kendi kararıyla veya bir işveren kuruluşunun verdiği karara uyarak işçilerin topluca işten uzaklaştırılmasına lokavt denilir.” Ancak çağdaş hukuk sistemlerinde grevin genel olarak kabul görmesine karşılık, lokavtın meşruluğu konusunda farklı görüşler öne sürülmektedir. Bu nedenle bazı ülkelerde lokavtın yasaklanmasından, belirli sınırlar ve koşullarda uygulanabilirliğine kadar değişik düzenlemelere rastlanmaktadır. Türk hukukunda lokavta Anayasada yer verilmiştir. Ancak grev ve lokavt arasında tam bir eşitlik olduğu söylenemez. Lokavt bir savunma aracı olarak, sadece greve karşı uygulanabilecek bir yöntem olarak kabul edilmiştir (Çelik, 2013:611; Sur, 2006:402-403;Tuncay, 1999:239-241). 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu grev ve lokavtın uygulanması konusunda çoğunlukla ortak hükümler koymuştur. Bu çerçevede, lokavt kararının alınması, lokavtın başlatılması, lokavt yasakları, lokavtın ertelenmesi, lokavt sırasında uygulanacak esaslar ve Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri lokavtın hukuki sonuçları grev durumu ile aynı esaslara bağlanmıştır. Bu nedenle grev için belirtilen hükümler büyük ölçüde lokavt için de aynen dikkate alınmalıdır. Grev ve lokavt uygulanmasındaki önemli farklılıklar ise şunlardır: Lokavt da grev gibi sadece çıkar uyuşmazlıklarının çözümü için işveren tarafından başvurulan bir yoldur. Başka nedenlerle (zorlayıcı nedenler, ekonomik nedenler) lokavt ilan edilemez. Uyuşmazlık saptandıktan sonra işçi sendikası tarafından alınan grev kararına karşı işveren de savunma amacıyla lokavt kararı alabilir. Diğer bir deyişle, uyuşmazlık saptandıktan sonra işveren tarafı lokavt kararı alamaz, önce işçi sendikasının grev kararı alması gerekir. Grev kararına katılmayan işçiler işveren uygun görürse çalışmaya devam edebilirler. Buna karşılık lokavt ilan edilen işyerinde faaliyet tamamen durur. Greve katılsın katılmasın tüm işçiler topluca işyerinden uzaklaştırılır, işyerinde faaliyet tamamen durur. Yasal bir lokavtın işyerini temelli olarak kapalı tutmak amacıyla yapıldığı kesinleşmiş mahkeme kararıyla belirlenirse, mahkeme kararının lokavt yapmış işverene veya işveren sendikasına bildirilmesi ile birlikte lokavt durdurulur. 4. Lojistik Sektöründe Bireysel İlişkiler: 4857 Sayılı İş Kanunu Hükümleri Daha önce de belirtildiği gibi lojistik sektörü sadece taşımacılık faaliyetlerinden oluşmaz, çok geniş bir alanı kapsar. Lojistik sektörü, karayolu, denizyolu, havayolu ve demiryolu ile yapılan taşımacılığın yanısıra depolama, elleçleme, yükleme boşaltma, paketleme, gümrükleme ve liman hizmetleri gibi faaliyetleri ve bu fiziki hizmetlere ek olarak tüm planlama, organizasyon ve yönetim hizmetlerini yürüten değişik nitelikteki firmalardan oluşan bir sektördür. Taşımacılık faaliyetlerini yürüten firmaların denizde ve havada çalışan personeli (kaptanlar ve tüm gemi adamları, pilot ve kabin hizmetleri personeli) ile kamu kurumlarında çalışanların dışında bu sektörde çalışanların hemen hemen tamamı 4857 sayılı İş Kanunu’na tabi olarak çalışırlar. Bu nedenle sektördeki bireysel ilişkileri incelerken öncelikle 4857 sayılı İş Kanunu’nun temel hükümlerini ele almak gerekir. 4.1. 4857 Sayılı İş Kanununa Göre İş İlişkisinin Kurulması ve İş Sözleşmesi 4857 sayılı İş Kanunu’nun amacı, 1 nci maddede de belirtildiği üzere, “..işverenler ile bir iş sözleşmesine dayanarak çalıştırılan işçilerin çalışma şartları ve çalışma ortamına ilişkin hak ve sorumluluklarını düzenlemektir.” Bu nedenle, İş Kanunu’nun temelinde işçi ile işveren arasındaki kurulmuş olan iş ilişkisi ve bu ilişkiyi hukuki açıdan düzenleyen iş sözleşmesi yatar. 4.1.1. İş sözleşmesi İş K. md. 2’ye göre, “Bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren,... işveren adına hareket 185 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan kimselere işveren vekili..” denir. Çalışma yaşamında işçinin kendisine verilen işleri yapmayı, işverenin de ona bu işler karşılığında bir ücret ödemeyi serbest iradeleriyle kabul etmeleri halinde işçi ve işveren arasında iş ilişkisi kurulmuş olur. İş ilişkisi bir hukuki bağı ifade eder ve bir iş sözleşmesine dayanır. Bu bağlamda iş sözleşmesi, iş ilişkisini doğuran ve düzenleyen veya işverenin hizmetine girme yükümlülüğü getiren bir anlaşmadır (Çelik, 2013:81-82). İş K. md. 8’e göre iş sözleşmesi, “..bir tarafın(işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir.” Yasa hükümlerinde yer alan sınırlamalar dışında iş sözleşmeleri özel bir şekle tabi değildir, taraflar iş sözleşmesini ihtiyaçlarına uygun bir şekilde düzenleyebilirler. İş sözleşmesinin yazılı olma zorunluluğu da yoktur. “Yazılı sözleşme yapılmayan hallerde işveren işçiye en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih halinde tarafların uymak zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belge vermekle yükümlüdür”(İş K. md. 8) . Yasa sadece süresi bir yıl ve daha fazla olan iş sözleşmelerinin 186 yazılı şekilde yapılmasını öngörmektedir. Ancak, Yasanın şekil serbestisi ile ilgili bu hükmüne rağmen, ispat açısından işçinin ve işverenin hak ve yükümlülüklerinin ve diğer hususların iş sözleşmelerinde açık bir biçimde düzenlenmesi ve sözleşmenin yazılı yapılması yararlı görülmektedir. 4.1.2. İş Sözleşmesi Türleri İşçi ile işveren arasındaki iş ilişkisini düzenleyen iş sözleşmeleri değişik biçimlerde yapılabilmektedir. Çalışma yaşamında iş ilişkilerinin ve iş görme ediminin devamlılığı esas olduğu için sözleşme türü olarak da sürekli ve belirsiz süreli iş sözleşmeleri çok yaygın bir kullanım alanı bulur. Diğer sözleşme türleri ise, istisnai durumlarda ve ancak belirli koşulların varlığı halinde kullanılırlar. Atipik sözleşme türleri olarak da adlandırılan bu sözleşme türleri ve istihdam biçimleri, çalışma yaşamında esneklik ihtiyacının ortaya çıkması ile çalışma mevzuatımıza girmiştir. Sürekli-Süreksiz İş Sözleşmeleri Bu ayırım işlerin nitelikleri bakımından yapılmaktadır. İş K. md.10’a göre, “Nitelikleri bakımından en çok 30 işgünü süren işlere süreksiz iş, bundan fazla devam eden işlere sürekli iş denir.” Bu ayırımda önemli olan, işin fiilen devam ettiği süre, ya da tarafların kararlaştırdıkları süre değil, işin niteliği itibariyle ne kadar sürede bitebileceği konusundaki yaygın görüştür(Şakar, 2003: 106). Sürekli- süreksiz iş sözleşmesi ayırımının önemi, Yasanın bazı maddelerinin süreksiz iş sözleşmeleri için uygulanmaması, bunun yerine Türk Borçlar Kanunu hükümlerinin geçerli olmasıdır. Ancak çalışma yaşamında iş sözleşmelerinin büyük bölümünün sürekli iş sözleşmeleri olduğunu da belirtmek gerekir. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri Belirsiz Süreli İş Sözleşmeleri İş ilişkisinin belirli bir süreye bağlı olmaması durumunda sözleşme belirsiz süreli sözleşme olarak adlandırılır. İş ilişkisinde en temel ve yaygın sözleşme şekli olan belirsiz süreli iş sözleşmesi, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin ne zamana kadar devam edeceğinin kararlaştırılmadığı ve sözleşmenin sona erme zamanının önceden bilinmediği veya öngörülmediği bir sözleşme olup, başlangıç tarihi belli, bitiş tarihi belli olmayan sözleşmedir (Alpagut, 1998: 8) . Belirli Süreli İş Sözleşmeleri İş ilişkisinin devam süresinin veya sona erme zamanının bilindiği veya öngörülebildiği, bu sürenin veya zamanın sözleşmede açıkça veya örtülü olarak kararlaştırılabildiği sözleşmelere belirli süreli iş sözleşmesi denir(Alpagut, 1998: 7). Avrupa Birliği ülkelerinde de yaygın bir şekilde kullanılan belirli süreli iş sözleşmeleri aşağıdaki şekillerde düzenlenebilir (Wandscher ve Wandscher, 2009:210; Hromadka, 2008:58-59): • Başlangıç ve bitiş tarihleri açık ve kesin olarak belirtilebilir; • Sözleşmeye bir takvim süresi (hafta, ay, yıl gibi) konabilir (örneğin 3 ay, 2 yıl gibi); • Sözleşme süresinin, sözleşmeye konu olan işin amacının gerçekleşmesi veya işin tamamlanması ile sınırlı olduğu örtülü olarak kabul edilebilir (örneğin bir inşaat işi, belirli bir proje, izne çıkan, askere giden veya uzun süreli bir rapor alan işçinin yarattığı 187 geçici işgücü kaybının telafisi gibi durumlar). Türk Hukukunda da belirli süreli bir sözleşme, ya işin bizzat geçici nitelik taşıması (bir köprünün yapımı, bir araştırma projesi vb.), ya da iş, işletme açısından sürekli nitelikte olmakla birlikte, işçiye olan ihtiyacın belirli bir süre için söz konusu olduğu durumlarda (doğum izni, askerlik, uzun süreli hastalıklar vb.) geçerlidir (Çelik,2013: 96-97; Süzek, 2013. 240-241; Ekonomi, 2006:22) . 4857 sayılı İş Kanunu bir esnek çalışma biçimi olarak belirli süreli iş sözleşmelerinin yapılmasına imkan tanıyan bu durumları 11. maddede belirtmektedir. Buna göre belirli süreli bir iş sözleşmesi yapılabilmesinin temel koşulları “belirli süreli işlerde” veya “belli bir işin tamamlanması”, ya da “belirli bir olgunun ortaya çıkması” gibi objektif koşullara bağlı olarak yapılabilir. Belirli süreli iş sözleşmesinin başlıca özellikleri şunlardır: • Süresi bir yıl ve daha fazla olan belirli süreli iş sözleşmeleri yazılı olmak zorundadır. • Aksi kararlaştırılmadıkça, sürenin bitiminde kendiliğinden sona erer. • Haklı bir neden (md. 24 ve md. 25) olmadıkça taraflarca süresinden önce sona erdirilemez. • Sözleşmenin sürenin bitiminde sona ermesi halinde kıdem ve ihbar tazminatı ödenmez. • Objektif nedenin devam etmesi veya başka bir objektif nedenin ortaya çıkması halinde, aynı veya değişik bir süreyle yenilenebilir. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları • Objektif neden kalkmışsa birden fazla üst üste (zincirleme) yapılamaz. • Zincirleme yapıldıkları takdirde baştan itibaren belirsiz süreli sözleşme gibi işlem görür. • Belirli süreli sözleşme ile çalışan işçi, ayırımı haklı kılan bir neden olmadıkça, belirsiz süreli sözleşme ile çalışan emsal işçiye göre farklı işleme tabi tutulamaz. • Belirli süreli sözleşme ve belirsiz süreli sözleşme ile çalışan işçiler arasında ücret ve paraya ilişkin haklar ile kıdem açısından bir ayırım yapılamaz. • Haklı bir neden varsa, işçi veya işveren sözleşmeyi süresi bitmeden derhal feshedebilir. İşçi açısından İş Kanunu’nun 24. maddesinde, işveren açısından da 25. maddede belirtilen nedenler geçerlidir. • Haklı neden yoksa, Yargı tarafından sürenin sonuna kadar olan ücretin ya da bir cezai tazminatın işçiye ödenmesine karar verilebilir. Kısmi Süreli İş Sözleşmesi Bir işgörenin çalışma süresinin, o işyerinde uygulanan normal haftalık çalışma süresinden önemli ölçüde (üçte ikisi oranına kadar) daha az belirlenmesi durumunda, kısmi süreli çalışmadan sözedilir. Kısmi süreli çalıştırılan işgörenin ücreti ve diğer parasal hakları, tam süreli çalışan emsal işçiye göre çalıştığı süreye orantılı olarak ödenir. Ancak hizmet süresi orantılı olarak hesaplanmaz, işe başlama ve bitiş tarihleri arasındaki süre tam olarak dikkate 188 alınır (Çelik, 2002: 99- 104; Süzek, 2013: 265-266) . Çağrı Üzerine Çalışma Çalışmanın, işgörene ihtiyaç duyulması halinde ve işveren tarafından belirlenen bir tarih ve zamanda yapılması halinde çağrı üzerine çalışmadan söz edilir. Almanya’da “kapasiteye bağlı değişken iş süresi (Kapazitaetsorientierte Variable Arbeitszeit - kısaca Kapovaz)” olarak adlandırılan bu sözleşme türünde, çalışma süresinin hafta, ay veya yıl gibi bir dönemde ne kadar olacağı önceden taraflar arasında belirlenir; ancak bu süre ile sınırlı kalmak koşuluyla işveren ihtiyaç duyduğu zamanda işgöreni işe çağırarak çalıştırır. İşveren, sözleşmede belirtilen aylık, haftalık veya yıllık çalışma süresinin karşılığı asgari bir ücreti, işgöreni çalıştırmasa da ödemek zorundadır. İşgören de yasada veya sözleşmede belirtilen makul bir süre önce(örneğin dört gün, iki gün gibi) yapılan çağrıya uyarak çalışmak zorundadır (Küfner-Schmitt, 2008: 140). Türk Hukukunda çağrı üzerine çalışma İş K. md. 14’ de düzenlenmiştir: “Yazılı sözleşme ile işçinin yapmayı üstlendiği işle ilgili olarak kendisine ihtiyaç duyulması halinde iş görme ediminin yerine getirileceğinin kararlaştırıldığı iş ilişkisi, çağrı üzerine çalışmaya dayalı kısmi süreli bir iş sözleşmesidir”. Mevsimlik İş Sözleşmesi Mevsimlik işlerin özelliği, yılın belirli bir döneminde yapılan ve periyodik ve düzenli olarak her yıl tekrarlanan faaliyetler olmasıdır (Süzek, 2013: 260-261¸Mollamahmutoğlu, 2004: 272). Genellikle, turizm sektöründe oteller ve acentalarda, eğlence yerlerinde, tarım ve ormancılıkta, inşaat sektöründe görülür. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri Mevsimlik iş sözleşmelerine İş Kanununda açık bir şekilde yer verilmemiştir. Bu tür sözleşmeler bir defaya mahsus olmak üzere sadece bir mevsimi kapsayan ve belirli süreli bir sözleşme niteliği taşıyan sözleşmeler şeklinde olabileceği gibi, belirsiz süreli de olabilir. Yalnızca bir dönemi kapsayan ve bu nedenle o mevsimin başında yapılıp mevsim bitince sona eren sözleşmeler, belirli süreli gibi kabul edildiğinden, mevsimin bitiminde kendiliğinden sona erer, kıdem ve ihbar tazminatı gerektirmez. Ancak bunların her yıl zincirleme tekrarlanması bunlara belirsiz süreli sözleşme niteliği kazandırır. Bu nedenle, mevsimlik bir işte her yıl zincirleme olarak mevsimlik iş sözleşmesi yapılması halinde taraflar arasında tek bir iş sözleşmesi olduğu, mevsim sonunda sözleşmenin sona ermeyip gelecek mevsime kadar askıda kaldığı kabul edilir (Kar, 2006: 72; Süzek, 2013: 261). Bu durumda iş sözleşmesi, mevsim başında işveren işçiyi işe başlatmıyorsa işveren tarafından, işçi işverenin çağrısına uyup iş başı yapmıyorsa işçi tarafından haksız veya geçersiz nedenle feshedilmiş sayılır. Takım Sözleşmesi İş K. md.16’ ya göre, “Birden çok işçinin meydana getirdiği bir takımı temsilen bu işçilerden birinin, takım kılavuzu sıfatıyla işverenle yaptığı sözleşmeye takım sözleşmesi denir.” Bu sözleşme türü daha 189 çok limanlarda yük taşıma işlerinde olmak üzere lojistik sektöründe, inşaat sektöründe ve mevsimlik işlerde uygulanmaktadır. Sözleşme işveren ile takım kılavuzu arasında yapıldıktan sonra, bu sözleşmenin takımı oluşturan diğer işçilerle de yapılmış sayılabilmesi için, işçilerin her birinin işe başlamış olması gerekir. Takım sözleşmeleri yazılı yapılır ve sözleşmede her işçinin kimliği ve alacağı ücret ayrı ayrı gösterilir. İşverenin, işçilerin ücretlerini topluca takım kılavuzuna değil, işçilerin her birine ayrı ayrı ödemesi gerekir. Deneme Süreli İş Sözleşmeleri İşçinin işi, işletmeyi ve çalışma arkadaşlarını tanıması ve iş ortamına alışması, işverenin de işçinin çalışmasını görmesi ve gelecekteki performansı hakkında bir değerlendirme yapabilmesi için tarafların birbirlerine tanıdıkları makul bir süreye deneme süresi denir (Çelik,2013: 108). İş K. md. 15’e göre bu süre iki aydan fazla olamaz. Bu süre toplu iş sözleşmelerine konacak bir hükümle dört aya kadar uzatılabilir. İş sözleşmesine bu sürelerin üzerinde bir deneme süresi konamaz. Deneme süresi içinde işçi veya işveren herhangi bir tazminat ödemek zorunda kalmaksızın sözleşmeyi istediği zaman sona erdirebilir. İşçinin çalıştığı günlere ait ücreti ve diğer hakları saklıdır. İşçinin rızası ile konmuş olsa dahi yasal süre aşıldıktan sonra (2 veya 4 ay) deneme süresi bitmiş ve Yasanın ve iş sözleşmesinin genel hükümleri geçerlik kazanmış olur. Evde Çalışma Son yıllarda Avrupa ülkelerinde giderek yaygın bir şekilde uygulanmaya başlanan bir esnek çalışma türü de evde çalışmadır. 1996 Tarihli ve 177 Sayılı “Evde Çalışma Sözleşmesi” ile ILO tarafından da kabul edilmiş olan, ancak Türkiye tarafından henüz onaylanmamış bulunan bu istihdam biçimi İş Kanunu’nda düzenlenmemiştir. Buna karşılık, Türk Borçlar Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Kanunu’nda “evde hizmet sözleşmesi” adı altında bu tür bir sözleşmeye yer verilmiş ve 461. maddede tanımlanmıştır: “Evde hizmet sözleşmesi, işverenin verdiği işi, işçinin kendi evinde veya belirleyeceği başka bir yerde, bizzat veya aile bireyleriyle birlikte bir ücret karşılığında görmeyi üstlendiği sözleşmedir”. Bu durumda evde çalışan kişi, bir veya birden çok işveren için bir hizmet sözleşmesine dayanarak kendi evinde ya da kendi seçtiği bir çalışma yerinde mal veya hizmet üreten kişidir (Süzek, 2013:271). Pazarlamacılık Sözleşmesi Türk Borçlar Kanunu’nda yer verilen, ancak İş Kanunu’nda bulunmayan bir başka sözleşme türü pazarlamacılık sözleşmesidir. Pazarlamacılık sözleşmesi Türk Borçlar Kanunu’nun 448460. maddelerinde düzenlenmiş olup, “..pazarlamacının sürekli olarak, bir ticari işletme sahibi işveren hesabına ve işletmesinin dışında, her türlü işlemin yapılmasına aracılık etmeyi veya yazılı anlaşma varsa, bu anlaşmada belirtilen işlemleri yapmayı, işletme sahibi işverenin de buna karşılık ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir”, şeklinde tanımlanmaktadır. 4.1.3. İş ilişkisinin özel türleri (üçlü istihdam ilişkileri) Çalışma yaşamında esneklik ihtiyacının bir sonucu olarak ortaya çıkan atipik (esnek) çalışma biçimleri sadece yukarıda belirtilen sözleşme türlerinden oluşmamaktadır. Bu sözleşme türleri 190 işçi ve işveren tarafları arasında yapılan ikili sözleşmelerdir. Bunların dışında bazı ilişkilerde işçinin karşısında birden fazla işverenin yer aldığı durumlar da söz konusu olabilmektedir. İkinci bir işverenin ortay çıkması, işverenlerin yönetim hakkı, işçiyi koruma borcu, ücret ve diğer haklardan sorumluluk ve feshe bağlı tazminatların ödenmesi gibi konularda önemli sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Üçlü ilişkiler olarak adlandırılan bu ilişkilerden geçici iş ilişkisi ve asıl işveren-alt işveren ilişkisi İş Kanununda özel olarak düzenlenmiştir. Geçici (Ödünç) İş İlişkisi İş Kanunu md. 7’ ye göre, “İşveren, devir sırasında yazılı rızasını almak suretiyle bir işçiyi; holding bünyesi içinde veya aynı şirketler topluluğuna bağlı başka bir işyerinde veya yapmakta olduğu işe benzer işlerde çalıştırılması koşuluyla başka bir işverene iş görme edimini yerine getirmek üzere geçici olarak devrettiğinde geçici iş ilişkisi gerçekleşmiş olur”. Burada, iki işveren arasında, devreden işverenle işçi arasında ve devralanla işçi arasında olmak üzere üçlü bir hukuki ilişki sözkonusudur (geçici iş ilişkisiyle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Günay, 2007; Çankaya ve Çil, 2006). Kurulan bu ilişki geçici olup, sözleşme altı ayı geçmemek üzere yapılır, gerektiğinde en fazla iki defa yenilenebilir. Yabancı ülkelerdeki yaygın uygulaması da dikkate alındığında geçici iş ilişkisinin iki farklı türünden söz edilebilir. Bu iki farklı uygulama biçimi “mesleki (gerçek olmayan) ve mesleki olmayan (gerçek) geçici iş ilişkisi” kavramları altında ele alınabilir ( Alpagut, 2005:262-263; Akyiğit, 2007: 134). Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri Mesleki anlamda ya da meslek edinilmiş iş ilişkisinde danışmanlık şirketi veya ülkemizdeki yeni düzenlemeyle “özel istihdam büroları” lisansı ile faaliyet gösteren şirketler, iş bulma kurumları veya aracı şirketler olarak hareket ederek, eleman ihtiyacı olan şirketlere personel temin ederler. Bu bir anlamda kendi bünyelerine aldıkları ve kendileri ile sözleşme yaptıkları elemanların başka şirketlere belirli bir süre (örneğin bir yıl gibi) ödünç verilmesi şeklinde olur. Bu tür bir geçici iş ilişkisi, yabancı ülkelerin birçoğunda yasal bir statüye kavuşmuştur (ayrıntılı bilgi için bkz. Tuncay, 2003). Geçici iş ilişkisinin diğer bir türü ise, uygulamanın dar kapsamda tutularak, bir işverenin, şirketinde çalışmakta olan işçisini, ancak belirli bazı işletmelerde ve işlerde çalıştırılması koşuluyla, geçici bir süre için başka bir işverene ödünç vermesine izin verilmesidir (“mesleki olmayan” ya da “gerçek” geçici iş ilişkisi). Ülkemizde 4857 Sayılı İş Kanunu hazırlanırken geniş anlamda bir geçici iş ilişkisi uygulaması benimsenmiş, ancak daha sonra 7. maddede yer aldığı şekliyle geçici iş ilişkisi dar anlamda,“holding bünyesi içinde veya aynı şirketler topluluğuna bağlı başka bir işyerinde çalışmak üzere veya yapmakta olduğu işe benzer bir işte çalıştırılması koşuluyla...”, başka bir işverene devretmesi şeklinde tanımlanmıştır. Bu nedenle öncelikle belirtilmesi gereken nokta, İş K. md. 7’ de yer alan geçici (ödünç) iş ilişkisinin geniş anlamda (mesleki anlamda) bir geçici iş ilişkisini 191 içermediğidir. Diğer bir deyişle, iş aracılığı amacıyla veya özel istihdam büroları olarak böyle bir faaliyette bulunmanın yasal dayanaktan yoksun olduğunu söylemek gerekir (Alpagut, 2006; Dereli, 2006: 97; Akyiğit, 2007: 133-134; Mollamahmutoğlu, 2004: 217-218). Ülkemizde uygulanan geçici iş ilişkisi İş K. md. 7’ de belirlenmiştir. Bu maddeye göre, işveren bir işçisini başka bir işverene geçici olarak devrederse devreden işçinin bu işverenle olan ilişkisi sona ermez, devam eder. Bu nedenle devreden işveren bazı sorumluluklardan kurtulamaz. Örneğin devreden işveren işçinin ücretinden devralan işverenle birlikte sorumludur. İki işverenin aralarında yaptıkları bir anlaşmayla ücret borcunu sadece bir tarafa yüklemiş olmaları, diğer tarafı müteselsil sorumluluktan kurtarmaz. Devralan işveren ile işçi arasında ise ise bir iş ilişkisi ve iş sözleşmesi kurulmaz. Ancak, işçinin devreden işverenle olan iş sözleşmesi devam etmekle birlikte, işçinin bu sözleşmeden ve yasalardan doğan hak ve yükümlülüklerine ilişkin yasal düzenlemeler geçici iş ilişkisi kurulan işverenle olan ilişkisine de uygulanır. Geçici iş ilişkisi kurulan (devralan) işveren de, işçinin kendisinde çalıştığı sürede ödenmeyen ücretinden, işçiyi gözetme ve eşit davranma borçlarından ve sosyal sigorta primlerinden devreden işverenle birlikte sorumludur. İşçi iş görme borcunu devralan işverenin işyerinde ve onun yönetim hakkını kullanarak verdiği emir ve talimatlara göre yerine getirir. İşçi, devralan işverene karşı iş görme, işi özenle yapma ve sadakat borçlarını yerine getirmekle yükümlüdür. Buna karşılık, devreden işveren ve devralan işveren, farklı alanlarda da olsa, işçiye eşit işlem yapmakla yükümlüdürler. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Asıl İşveren-Alt İşveren İlişkisi Alt işveren (sub-contractor) kavramı, yakın yıllarda işletmelerin, son derece zorlaşan rekabet ortamında piyasalarda ayakta kalabilmek için başvurdukları bir yol olarak karşımıza çıkmaktadır. Başta “taşeronluk” ya da “dış kaynak kullanma (outsourcing)” olmak üzere çok çeşitli terimlerle ifade edilen bu uygulama, bir işyerinde ekonomik anlamda daha az maliyetle yerine getirilebilecek işlerin başka işverenlere terkedilmesi ve bu işyerinde birden fazla işverene bağlı işçilerin çalıştırılması şeklinde yürütülmektedir (Ekin, 2002:18-19; Aktay vd., 2013: 32-33; Kaplan, 2005: 219). Türkiye’de de önce özel sektörden başlayarak daha sonraları kamu sektöründe de giderek yaygınlaşan alt işverenlik uygulaması beraberinde hukuki sorunları da getirmiştir. Bu sorunlar bazı işyerlerinde rastlandığı gibi, işçinin istismarına yol açacak şekilde düşük ücretler, sigortasız ve kaçak işçi çalıştırma, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin ihmal edilmesi, sendikasızlaştırma gibi uygulamalardan kaynaklanmıştır. 1475 sayılı eski İş Kanunu bu konuda yeterince açık hükümler getirmediği için giderek artan bu sorunları önleyecek şekilde 4857 sayılı İş Kanununda alt işveren uygulaması belirli esaslara bağlanmıştır . İş K. md. 2’ de yer alan tanıma göre, bir işveren, kendine ait bir işyerinde işçi çalıştırırken, 192 “..işyerinde yürüttüğü mal ve hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde..” bir başka işverene iş veriyorsa ve bu şekilde asıl işverenin işyerinde iş alan işveren “..bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte..” çalıştırıyorsa, bu işverene alt işveren, kurulan ilişkiye de asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu düzenlemelere göre, asıl işveren- alt işveren ilişkisi şu koşullarda gerçekleşir (Süzek, 2013: 145-159; Çankaya ve Çil, 2006: 17-27; Çelik, 2013: 44-56; Ersöz,2014: 59-90; Mollamahmutoğlu, 2004 : 136-140): • İşyerinde işçi çalıştıran asıl işverenin varlığı: Asıl işveren o işyerinin bir bölümündeki işlerin yapılmasını başka işverene devretmiş olsa bile, diğer bölümlerinde kendi işçilerini çalıştırmalı, diğer bir deyişle işveren sıfatını korumalı ve işin bütününü başka bir işverene devretmemiş olmalıdır. • İşin işyerinde üretilen mal ve hizmete ilişkin olması: Alt işverenin asıl işverenden aldığı iş, asıl işin bir bölümünde veya yardımcı işlerinde olabilir. Yardımcı işler yemek, temizlik, güvenlik, teknik bakım, personel taşıma gibi doğrudan üretim süreci içinde yer almayan işlerdir. Yardımcı işlerin dışında alt işverene verilebilecek işler ise sadece “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler” (örneğin bir bankadaki bilgi işlem bölümünün işleri) olabilir. Bu iki grupta yer alan işlerin dışında diğer işlerde bir asıl işveren-alt işveren ilişkisi olamaz. • İşçilerin sadece asıl işverenin işyerinde çalıştırılması: İş Kanununa göre alt işveren, “..bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte..” çalıştırmalıdır. Ancak bu ifade, alt işverenin başka yerde işçi çalıştıramıyacağı anlamına gelmez. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri Burada kastedilen, alt işverenin o işyerinde görevlendirdiği işçileri başka bir işyerinde çalıştıramıyacağı ve bu işçileri sadece o işverenin işyerindeki işlere tahsis etmesidir. Yoksa alt işveren başka işçilerini başka işverenlerin işyerlerinde çalıştırabilir. • Alt işverenin işçilerine karşı asıl işverenin müteselsil sorumluluğu: Eğer alt işveren işçilerini sadece asıl işverenin işyerinde çalıştırıyor ve başka şirketlere hizmet vermiyorsa, diğer bir deyişle asıl işveren-alt işveren ilişkisi varsa, asıl işveren sorumluluktan kurtulamaz ve alt işverenin işçilerine karşı karşı o işyeri ile ilgili olarak İş Kanunundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işverenle birlikte sorumlu olur. Buna karşılık, bir işveren(alt işveren), bir başka işverenden (asıl işveren) o işverenin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş almış ve işçilerini sadece bu işyerinde değil, başka işverenlerin işlerinde de çalıştırıyorsa alt işveren-asıl işveren ilişkisinden söz edilemez ve asıl işverenin alt işverenin işçilerine karşı bir sorumluluğu yoktur. Alt işveren Uygulamasında Muvazaa Yukarıda belirtilen koşulların dışında bir işletmede alt işveren uygulaması sözkonusu olamaz. Böyle bir ilişki kurulmuş ise bu muvazaa olarak kabul edilir ve alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçileri sayılarak işlem görürler. Muvazaa olarak kabul edilen durumlar 193 şunlardır: • İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerin dışında asıl işin bölünerek alt işverene/alt işverenlere verilmesi, • Asıl işverenin işçilerinin alt işverence çalıştırılarak haklarının kısıtlanması, • Daha önce o işyerinde çalıştırılan bir kimse ile alt işveren ilişkisi kurulması, • Asıl işveren işçisi ile alt işveren işçisinin aynı bölümde, aynı anda olsun olmasın birlikte çalıştırılması, Alt işveren işçilerine talimatların asıl işveren tarafından doğrudan verilmesi, • Alt işveren işçilerinin işe alınmaları, yerleştirilmeleri, ücretlendirilmeleri, performanslarının • değerlendirilmeleri, özlük işlerinin yürütülmesi ve dosyalarının tutulmaları ile işten çıkarılmaları ile ilgili işlemlerin asıl işveren tarafından yapılması (ayrıntılı bilgi için bkz: Aydınlı, 2008; Süzek, 2010;). Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları 4.2. İşçi ve İşverenin İş Sözleşmesinden Doğan Borçları İş sözleşmesi işçi ve işveren taraflarına borç yükleyen bir anlaşmadır. Bir iş ilişkisinin kurulması ve bir iş sözleşmesinin yapılmasıyla işçi ve işveren için değişik borçlar doğar. Bu yükümlülükler ağırlıklı olarak 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununda yer almaktadır. 4.2.1. İşçinin borçları İş Görme Borcu İşçinin iş sözleşmesinden doğan temel borcu, iş görme borcudur. İşçi bu borcunu bizzat kendisi yerine getirir, başkasına devredemez. (TB. K. md. 395). Ancak, Borçlar Kanununun bu kuralı emredici değildir. Taraflar anlaşarak iş sözleşmesi ve toplu iş sözleşmesi ile bu kuralın aksini kararlaştırabilirler veya koşullara göre hareket edebilirler. İşini Özenle Yapma Borcu İş görme borcunun içinde yer alan ve onu tamamlayan bir başka borç da işçinin işini özenle yapmasıdır(TB. K. md. 396). İşçinin işini yaparken kendi isteği (kasdı) veya savsaması (ihmal) yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmemesi, işyerindeki mal ve eşyanın hasar ve kaybına neden olmaması, işverene ve başkalarına zarar vermemesi gerekir. Bu nedenle işçiden işini yaparken işine özen göstermesi beklenir. Ancak işçiden beklenen bu özenin objektif bir ölçüsü 194 yoktur. TB. K. md. 400’e göre, “işçi, işverene kusuruyla verdiği her türlü zarardan sorumludur. Bu sorumluluğun belirlenmesinde; işin tehlikeli olup olmaması, uzmanlığı ve eğitimi gerektirip gerektirmemesi ile işçinin işveren tarafından bilinen veya bilinmesi gereken yetenek ve nitelikleri göz önünde tutulur”. Bütün bunlara ek olarak işçinin işini yaparken öncelikle yasaların, tüzük ve yönetmeliklerin temel hükümlerine göre hareket etmek zorunda olduğunu da belirtmek gerekir. Sadakat Borcu Türk Borçlar Kanununda özen borcuyla birlikte yer alan bir başka borç işçinin sadakat borcudur. Sadakat borcunun temelinde doğruluk ve dürüstlük ilkesi yatar. 396. maddede yer alan hükme göre, “işçi...işverenin haklı menfaatinin korunmasında sadakatla davranmak zorundadır” . İşçi iş görme borcunu yerine getirirken, işverenin ve ve işyerinin çıkarlarını korumak ve bu çıkarlara zarar verebilecek her türlü davranıştan kaçınmakla yükümlüdür. Sadakat borcu, işçinin işverene karşı bazı olumlu davranışları göstermesi, bazı olumsuz davranışlardan da kaçınması şeklinde yerine getirilebilir (Çelik, 2013: 144; Mollamahmutoğlu,2004: 356). Olumlu davranışlar olarak, işverenin şöhret ve itibarın sarsılmaması için yapılması gereken her şeyi yerine getirecek, işverene zarar verecek tehlikelerin önlenmesi için gerekeni yapacak, bu tür olayları, tehlikeleri, eksikleri, düzensizlikleri haber verecektir. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri Olumsuz davranışlardan kaçınma ise, işverenin ve işyerinin araç, gereç, makina ve malzemelere zarar vermeme, işverenin itibar ve şöhretini zedeleyici davranışlardan kaçınma, rekabet etmeme, meslek sırlarını kendi yararına kullanmama ve açıklamama, yasa dışı greve katılmama, işverenin güvenini kötüye kullanmama, hırsızlık gibi doğruluk ve dürüstlükle bağdaşmayan davranışlarda bulunmama olarak açıklanabilir. İşverenin Talimatlarına Uyma (İtaat) Borcu İşçinin itaat borcu, iş sözleşmesinin temel unsurlarından biri olan bağımlılık unsurunun bir sonucu ve gereğidir. İşçinin yapacağı iş ve çalışma koşulları her ne kadar mevzuat, iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi ve yönetmeliklerle belirlenmişse de, işin koşulları ve ayrıntıları ile ilgili olarak, veya yeni ortaya çıkan ihtiyaçlar ve durumlara göre, işveren belirli yetkiler kullanarak, işçilerine talimatlar verebilir, işle ve çalışma koşullarıyla ilgili değişiklikler yapabilir, emir ve talimatlarına ve koyduğu kurallara uymasını isteyebilir. İşverenin işçiden emir ve talimatlarına uymasını isteme hakkı, işverenin yönetim hakkından kaynaklanır. Yönetim hakkı, işverenin vereceği talimatlarla, mevzuat, iş sözleşmesi ve toplu iş sözleşmesine aykırı olmamak kaydıyla, işin görülmesini isteme ve işçilerin işyerindeki davranışlarını düzenleyebilme hakkıdır (Hanau ve Adomeit, 2000:16; Hromadka, 2009:76-77; Mollamahmutoğlu; 2004: 62; Süzek, 2013: 70) 195 İşverenin işçinin işi ve çalışma koşullarıyla ilgili değişiklikler yapma konusunda sahip olduğu yönetim hakkı sınırsız bir şekilde kullanılamaz (Başbuğ,2008: 14-15). İşverenin mevzuatın emredici kurallarının dışında yönetim hakkını kullanarak bu koşullarda değişiklik yapması ve işçinin buna itaat borcu, İş K. md. 22’de “çalışma koşullarında esaslı değişiklik” kavramı ile sınırlandırılmıştır. “Çalışma koşullarında esaslı değişiklik” kavramı Hukukumuzda açıkça tanımlanmamış, işveren tarafından yapılan değişikliğin esaslı olup olmadığı her bir olayın somut koşulları içinde değerlendirilmiş ve daha çok Yargıtay kararlarıyla somutlaştırılmıştır. Buna rağmen bir tanım vermek gerekirse denebilir ki, “..işçinin işe devam etmesini çekilmez derecede ağırlaştıran ve işçinin aleyhine sonuç doğuran her türlü değişiklik esaslı değişiklik olarak kabul edilmelidir” (Şen, 2005:109). İş sözleşmesiyle kurulan denge ve düzen ilişkisini belirli ölçüde bozan değişiklikler esaslı değişiklikler olarak kabul edilebilir. Ücretlerin, ücretin eki olarak kabul edilen diğer ödemelerin ve ayni ek ücret ödemelerinin azaltılması veya kaldırılması esaslı değişikliktir. Ücretsiz izin uygulaması 22. madde kapsamına girer ve esaslı değişikliktir. İşin niteliğinde değişiklik işçi aleyhine bir durum yaratıyorsa esaslı değişikliktir. İşyeri değişikliği işçinin durumunu ağırlaştırıyorsa esaslı değişiklik niteliğindedir. Çalışma saatlerinde değişiklik işçinin yaşamında zorluklar yaratıyor ve çalışma koşullarını ağırlaştırıyorsa esaslı değişiklik sayılır (Süzek, 2013: 673-676). Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları İşverenin yönetim hakkına getirilen sınırlamalar, esaslı değişikliklerin yanısıra işçinin davranışlarıyla ilgili talimatlara uyması konusunda da sözkonusudur. İşveren yönetim hakkına dayanarak çalıştığı işyerinde işçiden belirli davranışları göstermesini ve belirli bazı davranışlardan da kaçınmasını isteyebilir. Ancak bu hakkın kullanılması işverenin işçisine eşit davranma borcu ve ilkesiyle bağdaşmak zorunda olduğu gibi, kişinin özel yaşamına müdahale sınırlarını da aşmayacak şekilde olmalıdır. İşçinin aile yaşamına, konutuna, işyerindeki odasına, dolap ve benzeri eşyalarına, işyerindeki haberleşmesine, meslek sırlarına, sağlık durumuna, kimliğine, cinsel yaşamına, yaşam tarzına müdahaleler ve bu konularda verilen özgürlüğünü kısıtlayıcı talimatlar işverenin yönetim hakkı çerçevesinde değerlendirilemez. Bunlara ancak işin düzenli biçimde yürütülmesi, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve işverenin haklı ve hukuki çıkarının korunması amacıyla izin verilebilir. Rekabet Etmeme Borcu İşçinin borçları içinde yer alan rekabet etmeme borcu, İş Kanununda değil, Türk Borçlar Kanununda düzenlenmiştir(md. 444-447). İşçinin işverenle rekabet halinde olması, o işverenin işyerinde çalışırken olduğu gibi, iş ilişkisi sona erdikten sonra da olabilir. Çalışırken rekabet etmesi işçinin sadakat borcuna aykırı 196 bir davranıştır. O işyerinden ayrıldıktan sonra eski işvereni ile rekabet edici bir iş tutabilir veya rakip bir firmada görev alabilir. Ancak işverenin talebi ile eğer işçi o işverenle yaptığı iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten kaçınmayı yazılı olarak üstleniyorsa bir rekabet etmeme borcundan söz edilir (Çelik, 2013: 147). Diğer bir deyişle, işçinin yanında çalışmakta olduğu işvereninden ayrıldıktan ve o işyeri ile ilişkisi kesildikten sonra eski işi ve işvereni ile rekabet edici bir iş tutmasının yasaklanması, ancak işe girerken yapılan yazılı bir sözleşmeyle mümkündür. Bu yazılı sözleşmede yasağın belirli bir yer, zaman, işlerin türü ve süre ile sınırlandırılmış olması gerekir. Rekabet yasağına aykırı davranılması halinde işçi, işverenin uğradığı zararları gidermekle yükümlüdür. Eğer sözleşmeye bir cezai şart konmuş ise bunu ödediği gibi, işverenin zararı bu tazminatı aşıyorsa, bu miktarı aşan zararı da gidermek zorundadır (ayrıntılı bilgi için bkz. Atlan Kazan, 2012; Erdemoğlu, 2009 ; Şahlanan, 2008) . 4.2.2. İşverenin borçları İşçinin borçlarına karşılık işverenin borçları daha farklıdır. Bunların başında ücret ödeme borcu gelir. Ücret Ödeme Borcu Ücret ödeme borcu, işçinin iş görme borcunun karşısında yer alan ve iş sözleşmesinin temel unsuru olan bir borçtur. Ücret işçinin ve ailesinin genellikle tek geçim kaynağı olduğu için sosyal bir nitelik taşır ve sosyal haklardan biri olarak anayasal güvence altına alınmıştır. İşverenin ücret ödeme borcu ancak işçinin bir iş yapması karşılığında ortaya çıkar. Sözleşmede açıkça kararlaştırılmamış olsa bile, ortada yapılmış bir iş varsa, bunun karşılığında da mutlaka Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri bir ücret ödenmesi gerekir. İşveren ücret ödeme borcunu Yasada yer alan hükümlere uygun olarak yerine getirmezse, işçi aşağıda belirtilen yollara başvurabilir (Süzek, 2007; Akyiğt, 2005; Günay, 2006): • İşçi ücretinin ödenmemesi halinde zamanaşımı süresi içinde eda davası açarak ücretinin ödenmesini talep edebilir. Ücret alacaklarında zamanaşımı süresi 5 yıldır. Gününde ödenmeyen ücretler için mevduata uygulanan en yüksek faiz uygulanır. • Ücreti yasa hükümleri ve iş sözleşmesi koşullarına uygun olarak hesap edilmeyen veya ödenmeyen işçi, İş K. md. 24/IIe‘ye göre iş sözleşmesini feshedebilir ve koşulları varsa işverenden kıdem tazminatı ve maddi tazminat isteyebilir. İş K. md. 34’e göre, ücreti ödeme gününden itibaren 20 gün içinde zorunlu bir neden dışında ödenmeyen işçi, iş görme borcunu yerine getirmekten kaçınabilir. Bu hareket toplu bir nitelik kazansa bile grev olarak nitelendirilemez. Bu işçilerin bu nedenle iş akitleri çalışmadıkları için feshedilemez ve yerine yeni işçi alınamaz, bu işler başkalarına yaptırılamaz. İşçinin ücretini kasden ödemeyen veya eksik ödeyen işveren veya işveren vekili bu durumda olan her işçi ve her ay için idari para cezası ödemek zorunda kalır. 197 Eşit İşlem Yapma Borcu Bu borcun kaynağı Anayasadaki (md.10) ve İş Kanunundaki (md.5) eşitlik ilkesidir. Ayrıca çok sayıda uluslararası sözleşmede ve AB müktesebatında da bu ilkeye yer verilmekte ve önemle üzerinde durulmaktadır (ayrıntılı bilgi için bkz: Kaya, 2007). İş K. md.5’e göre işveren, iş ilişkisinde (iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasına, uygulanmasında ve sona ermesinde), işçiler arasında dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı olarak hiçbir ayırım yapamaz. İş ilişkisinde veya sona ermesinde bu maddedeki eşitlik ilkesine aykırı davranıldığında işçi, dört aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilir (Çelik, 2013: 193-194). Anayasa ve İş Kanunundaki bu temel hükümlerin ötesinde eşit davranma borcu, işverenin haklı nedenler dışında işçileri arasında farklı davranmaması, diğer bir deyişle haksız yere bir ayırım yapmaması ve keyfi davranışlardan kaçınması demektir (Mollamahmutoğlu, 2004: 420) . Ancak, eşit işlem yapma ilkesi herkesi mutlak olarak eşit kılmak anlamında değildir. Haklı nedenler varsa işveren farklı davranma ve ayırım yapma hakkına sahiptir. Bu nedenle işverenin eşit işlem yapma borcunu incelerken bu borcun mutlak olarak uygulanabileceği ve uygulanamıyacağı durumları ayrı ayrı ele almak gerekir (Tunçomağ ve Centel, 2005:136-138; Çelik, 2013:195-200). Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları İşverenin eşit işlem yapmak zorunda olduğu durumlar kısaca şu şekilde özetlenebilir: • Değişik sözleşme türlerine (tam-kısmi süreli, , belirli-belirsiz süreli, vbg.) göre çalışanlar arasında • Sosyal yardımlarda ( yakacak, yemek, ulaşım, ikramiye gibi konularda, çocuk zammı, aile yardımı, prim, iş elbisesi vbg.) • Yönetim hakkını kullanırken (talimatlarda, kontrollerde, işin dağıtımında, tatillerde, izinlerde, çalışma sürelerinde vbg.): • Disiplin cezası ve uygulamalarında İşverenin eşit işlem yapmak zorunda olmadığı durumlar ise şunlardır: • Ücretlerde • İşe almada • İşten çıkarmada İşçiyi Koruma ve Gözetme Borcu İşçinin korunması ihtiyacı ve amacı iş hukukunu doğurmuş ve geliştirmiştir (Çelik, 2013:17). 198 Diğer bir deyişle, iş hukukunun temelinde işçinin korunması ilkesi yatar. Bu ilke başta Anayasanın kişilik haklarına ilişkin hükümleri olmak üzere Medeni Kanun ve Borçlar Kanunundaki hükümlerle güvence altına alınmıştır. İşçinin korunması ihtiyacı öncelikle devlete bu konuda önlemler alma ve yasal düzenlemeler yapma yükümlülüğü getirse bile, çalışanların işyerinde bedensel ve ruhsal açıdan korunması işverenin de sorumluluğu altındadır. Bu nedenle işçinin korunması iş hukukunda işverenin iş sözleşmesinden doğan borçlarından biri olarak “işçiyi koruma ve gözetme borcu” şeklinde ifade edilmektedir. İşverenin koruma borcunun önemli bir bölümünü de işçinin bedensel sağlığının korunması amacıyla alınması gereken iş sağlığı ve güvenliği önlemleri oluşturur. 6331 Sayılı iş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve çıkartılan tüzükler bu alanda emredici hükümler içermektedir. Ancak, işverenin işçinin korunmasına ilişkin yükümlülükleri, işçinin beden sağlığının korunmasının yanı sıra, kişilik haklarının ve ruh sağlığının korunmasını sağlayacak önlemlerin alınmasını da içerir. Bunlara işçinin eşya, belge ve araçlarının da korunması yükümlülüğünü ekleyebiliriz (Aktay vd., 2013 : 146-152; Süzek,2013: 406-411). İşçinin kişiliğinin korunması demek, onun onurunun, kişisel ve mesleki saygınlığının, özel yaşam alanının, ahlaki değerlerinin, sendikal örgütlenme özgürlüğünün, düşünce özgürlüğünün korunması anlamına gelir. İşçinin rızası bulunsa bile, kişilik haklarına ve özgürlüklerine getirilecek kısıtlamalar ancak özel ya da kamusal nitelikte üstün bir yararın bulunması veya yasaların verdiği bir yetkinin Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri kullanılması nedeniyle söz konusu olabilir. Aksi halde, sözleşmede yer alsa bile bu sınırlamalar geçersiz kabul edilir. Ayrıca işçi işverenin bu nitelikteki talimatlarına uymadığı zaman itaat borcuna aykırı davranmış sayılmaz. İşverenin işçinin kişilik haklarına saygı göstermesi ve işyerinde bu haklara aykırı davranışta bulunmaması, daha önce de belirtildiği gibi, anayasal bir yükümlülüktür. Bu nedenle işveren göstereceği bazı davranışlarla bu yükümlülüğü yerine getirecektir. Bu yükümlülük işçinin amirlerine ve iş arkadaşlarına karşı korumayı içerdiği gibi müşterilere karşı korumayı da kapsar. Koruma borcu gereği işverenin kaçınması gereken davranışlardan bazıları şunlardır (ayrıntılı bilgi için bkz: Sevimli, s. 196-247): • İşçinin onurunu kırıcı davranış ve söylemlerde bulunma; • İşçinin kişisel ve mesleki saygınlığını zedeleyici sözler söyleme ve açıklamalar yapma; • İşçinin siyasi, dini, felsefi, ahlaki konulardaki düşüncelerini, eğilim ve değerlerini açıklamaya zorlayan sorular sorma ve baskı yapma; • Dürüstlük kuralına uymaksızın ve objektif nitelikte bir haklı neden olmaksızın işçinin üstünü ve eşyalarını arama; • İşçinin özel yaşamına, kişiliğine, sağlık durumuna ilişkin bilgileri ve gizli tutulması 199 gereken sırları yasal zorunluluklar dışında üçüncü kişilere duyurma ve açıklama; • İşçinin telefonlarını dinleme ve güvenlik açısından gerekmediği halde sürekli olarak kamera ile izleme; • İşçiye cinsel tacizde bulunma, psikolojik taciz (mobbing) uygulama; • İşçinin özel yaşam alanına, üçüncü kişilerle olan özel ilişkilerine, yaşam tarzına müdahale etme. İşverenin iş sağlığı ve güvenliği açısından işçiyi koruma borcunu yerine getirmemesi, önemli ve oldukça ağır sonuçlar doğurur. Yeterli güvenlik önlemlerinin alınmaması sonucu işçinin ölmesi veya sakatlığa uğraması durumunda işveren işçiye veya işçi ölmüşse hak sahiplerine maddi ve manevi tazminat ödeyeceği gibi, meslek hastalığına tutulması halinde işverene hukuki sorumluluk yükletilebilir. Bu gibi durumlarda ve işçinin ölümü halinde işveren destekten yoksun kalma tazminatı öder. Ayrıca, 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununa aykırı hareket eden ve tüzük ve yönetmeliklerdeki hükümlere uymayan işverenler ve işveren vekilleri için para cezaları uygulanır. İşyerinde iş sağlığı ve güvenliği açısından sağlığını bozacak veya vücut bütünlüğünü tehlikeye sokacak yakın, acil ve hayati bir tehlike ile karşı karşıya kalan işçi, gerekli önlemlerin alınmasını talep eder ve bu önlemler alınana kadar çalışmaktan kaçınabilir. Çalışmadığı bu dönem içinde işçinin ücreti ve diğer hakları saklı tutulur (İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu md.13). İşyerindeki bina ve eklentilerde, çalışma yöntem ve şekillerinde veya iş ekipmanlarında çalışanlar için hayati tehlike oluşturan bir durum Bakanlık iş müfettişlerince tespit edildiğinde; Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları bu tehlike giderilinceye kadar, işyerinin bir bölümünde veya tamamında iş durdurulur (İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu md.25). İşveren işçinin kişilik haklarını ihlal ederek koruma borcuna aykırı davranırsa işçi maddi ve manevi tazminat davaları açabilir. İşçi, işverenin koruma yükümlülüğünü yerine getirmemesi karşısında İş K. md. 24 gereğince iş sözleşmesini haklı nedenle derhal feshedebilir ve hak etmişse kıdem tazminatı talep edebilir. Araç, Gereç ve Malzeme Sağlama Borcu: İşveren kural olarak işin yapılması için gerekli araç, gereç ve malzemeyi sağlamakla yükümlüdür. İşveren bu borcunu yerine getirmiyorsa, işçi iş görme borcunu yerine getirmeme ama çalışmaksızın ücretini talep etme hakkına sahiptir. Buna karşılık sözleşmede araç, gereç ve malzemenin işçi tarfından sağlanacağı kararlaştırılmış ise, işverenin bu yükümlülüğü ortadan kalkar. 4.3. 4857 Sayılı İş Kanununa Göre Çalışma Koşullarının ve İşin Düzenlenmesi 200 “Çalışma koşulları” geniş bir kavramdır. İşin yapıldığı yerin belirlenmesi, fizik koşulları, araç, gereç ve malzemelerle donanımı, çalışma süreleri, başlama ve bitiş saatleri, ara dinlenmeleri, ücretli ve ücretsiz izinler, fazla mesailer, işin yapılış yöntem ve teknikleri, iş sağlığı ve güvenliği, ücret yönetimi, ikramiye ve sosyal yardımlar, disiplin hükümleri ve daha birçok husus çalışma koşulları adı altında toplanabilir (İnce, 2011: 107). Bu koşullar öncelikle tarafların iradeleri dışında yasa, tüzük ve yönetmeliklerin emredici kurallarına uygun şekilde düzenlenir. Tarafların kendi aralarında anlaşsalar bile bu kurallara aykırı davranmaları söz konusu değildir ve her iki taraf iş ilişkisi devam ettiği sürece bu hukuki normlara uymak zorundadır. 4857 sayılı İş Kanununun ücretler başlığını taşıyan üçüncü bölümü, işin düzenlenmesi başlığını taşıyan dördüncü bölümü ve ayrıca 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun birçok hükmü çalışma koşulları alanındaki emredici hükümlere yer vermektedir. 4.3.1. Çalışma Süreleriyle Ilgili Düzenlemeler Çalışma süresi, işçinin işte çalışarak geçirdiği fiili süredir. Bu anlamda İş Kanunununda açık bir tanıma yer verilmemektedir, ancak 63. maddede çalışma süreleri düzenlenmiştir. Buna karşılık, Çalışma Süreleri Yönetmeliğinde “çalışma süresi, işçinin çalıştırıldığı işte geçirdiği süredir...” şeklinde bir tanım yer almakta ve çalışma süresinden sayılan durumlar açıklanmaktadır. İş K. md. 63’ de belirtildiği üzere, haftalık çalışma süresi en fazla 45 saattir. Bu süre haftanın çalışılan günlerine eşit olarak bölünebilir ve böylece günlük çalışma süresine ulaşılır. Ancak tarafların anlaşması ile haftalık normal çalışma süresi haftanın çalışılan günlerine, haftada en fazla 45 saati ve günde onbir saati aşmamak üzere farklı da dağıtılabilir(Astarlı, 2008:288). Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri İkinci bir durum, belirli bir haftadaki çalışma süresinin o hafta için maddede öngörülen azami 45 saatlik çalışma süresini denkleştirme yapmak koşuluyla aşmasıdır. Örneğin bir işyerinde haftada 5 gün, günde 9 saat olarak belirlenmiş çalışma süresi, tarafların anlaşmasıyla her gün 11 saate kadar çıkartılabilir. Bu durumda o işyerinde söz konusu haftada 45 değil 55 saat çalışılmıştır. Ancak 63. maddeye göre, bu fazladan çalışılan 10 saatin, daha sonraki haftalarda daha az çalışılmak suretiyle denkleştirilmesi gerekir. Çünkü “… iki aylık süre içinde işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık çalışma süresini aşamaz.” Demek ki Yasa işverene, haftalık çalışma süresini 2 aylık bir dönemde (toplu sözleşmelerle bu süre 4 aya çıkartılabilir) ortalama 45 saati aşmayacak şekilde ve belirli sınırlarda (günde 11 saati aşmamak koşuluyla) tutmak kaydıyla çalışma sürelerinde değişiklik yapma olanağı sağlamaktadır. Bu denkleştirme esasına dayanarak işveren belirli günlerde veya haftalarda azalan veya artan ihtiyaca göre işçisini daha kısa veya uzun sürelerle çalıştırma olanağına sahip olmaktadır. Telafi Çalışması Telafi çalışması, işçinin kendi talebi ya da işverenin isteği ile bazı günlerde çalışmaması halinde, kaybedilen çalışma sürelerinin belirli bir zaman dilimi içinde normal çalışma süreleri üzerinde çalışılarak ve fazla çalışma ücreti ödenmesine gerek kalmadan telafi edilmesidir (Ekonomi, 2004: 1248; Akyiğit, 2007: 299-302; Mollamahmutoğlu, 2004: 686-688). • İş Kanununun 64. maddesi, telafi çalışması yaptırılabilecek durumları şu şekilde açıklamaktadır: • Zorunlu nedenlerle işin durması; • Ulusal bayram ve genel tatillerden önce veya sonra işyerinin tatil edilmesi; • Benzer nedenlerle işyerinde normal çalışma sürelerinin önemli ölçüde altında çalışılması veya tamamen tatil edilmesi; • İşçinin talebi ile kendisine izin verilmiş olması (yasal izinlerin dışında işverenin takdirine bağlı mazeret izinleri). İşveren telafi çalışmasını verilen izinden sonra normal çalışmanın başlamasını izleyen iki ay içinde yaptırmak zorundadır. Telafi çalışmaları günlük en çok çalışma süresi olan 11 saati aşmamak koşuluyla günde üç saatten fazla yapılamaz. Yasal veya sözleşmeye dayalı tatil günlerinde telafi çalışması yaptırılamaz. Yapılan telafi çalışmaları fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışma sayılmaz. Ara Dinlenmeleri İş K. md. 68’e göre, işveren “günlük çalışma süresinin ortalama bir zamanında o yerin gelenekleri ile işin gereğine göre ayarlanmak suretiyle işçilere...” ara dinlenmesi vermek zorundadır. Bu süreler şu şekildedir: • Dört saat veya daha kısa süreli işlerde onbeş dakika • Dört saatten fazla ve yedibuçuk saate kadar (yedibuçuk saat dahil) süreli işlerde yarım saat 201 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları • Yedi buçuk saatten fazla süreli işlerde bir saat Bu dinlenme süreleri en az olup, aralıksız verilir. Ancak iklim, mevsim, işin niteliği ve o yerdeki gelenekler dikkate alınarak aralıklı olarak da kullanılabilir. Ara dinlenmeleri işçilere aynı veya farklı saatlerde verilebilir. Ara dinlenmeleri çalışma süresinden sayılmaz. Gece Çalışmaları Gece çalışmalarının hangi koşullarda yapılacağı İş K. md. 69’da yer almaktadır. Gece çalışması saat 20.00 ile 06.00 saatleri arasında yapılan çalışmalardır. Bu çalışmalar yedibuçuk saati geçemez ve fazla çalışma yaptırılamaz. Gece çalıştırılacak işçilerin sağlık durumlarının gece çalıştırılmalarına uygun olduğuna ilişkin bir sağlık raporu ile belgelenmesi gerekir. 4.3.2. Fazla çalışma İş Kanununun 41. maddesine göre, “ülkenin genel yararları yahut işin niteliği veya üretimin arttırılması gibi nedenlerle fazla çalışma yapılabilir.” İş Kanununda üç tür fazla çalışma yer almaktadır: Olağan fazla çalışma, zorunlu fazla çalışma ve olağanüstü fazla çalışma. Bunlardan çalışma 202 yaşamında en yaygın ve sık olarak uygulananı olağan fazla çalışmadır ve genellikle çalışma yaşamında fazla çalışma terimi ile kastedilen de olağan fazla çalışmadır. Olağan fazla çalışma İş K. md. 41’e göre, “ülkenin genel yararları yahut işin niteliği veya üretimin arttırılması gibi nedenlerle..” yapılan fazla çalışmadır. Fazla Çalışma ve Fazla Sürelerle Çalışma Olağan fazla çalışma İş Kanununda iki farklı şekilde düzenlenmiştir. Haftalık normal çalışma süresi 45 saat olan işyerlerinde 45 saati aşan bir çalışma söz konusu ise, fazla çalışmadan söz edilir. Haftalık normal çalışma süresi 45 saatin altında belirlenmiş ise (örneğin 38 veya 40 saat gibi), fazla çalışılan sürenin 45 saate kadar olan kısmı fazla sürelerle çalışma, 45 saati aşan kısmı ise fazla çalışma olarak adlandırılır. Haftalık normal çalışma süresi 45 saat olan işyerlerinde fazla sürelerle çalışma yoktur, fazla çalışma vardır. İş K. md. 63’de yeralan denkleştirme esasına göre işçinin bazı haftalarda 45 saati aşan çalışmaları, iki aylık denkleştirme süresi içinde ortalama haftalık normal çalışma süresini aşmadıkça fazla çalışma olarak kabul edilmez. Bir işçinin yapacağı fazla çalışmanın toplam süresi bir yıl içinde 270 saatten fazla olamaz. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri Şekil 16: Fazla Çalışma ve Fazla Sürelerle Çalışma İş K. md. 41 ve Fazla Çalışma Yönetmeliği, fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışmalar için işçinin onayının alınmasını zorunlu kılmakta, bu iznin işverence her yılbaşında işçilerden yazılı olarak 203 alınabileceğini öngörmektedir. Uygulamada da bu onay iş sözleşmelerine konan hükümlerle peşin olarak alınmaktadır. Fazla Çalışma Ücreti Daha önce de belirtildiği gibi, fazla çalışma iki şekilde ortaya çıktığı için fazla çalışma ücreti de iki farklı şekilde ödenir: Fazla sürelerle çalışma söz konusu ise, “... her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret, normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde yirmibeş yükseltilmesiyle ödenir.” Fazla çalışma söz konusu ise, “her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde elli yükseltilmesi suretiyle ödenir.” Fazla Çalışma Ücreti Yerine Serbest Zaman Fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma yapan işçi isterse, bu çalışmalarının karşılığı zamlı ücret yerine, fazla çalıştığı her saat karşılığında bir saat otuz dakikayı, fazla sürelerle çalıştığı her saat karşılığında bir saat onbeş dakikayı serbest zaman olarak kullanabilir. Serbest zaman kullanmak isteyen işçi, bu isteğini altı ay içinde işverene yazılı olarak bildirmek zorundadır. İşçi bu hakkını, işverenin işin ve işyerinin gereklerine uygun olarak belirlediği tarihten itibaren işgünleri içerisinde aralıksız ve ücretinde bir kesinti olmaksızın kullanır. İşçiye tatil ve izin günlerinde serbest zaman kullandırılmaz. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Çalışma yaşamında asıl olan işçiye fazla çalışma karşılığında zamlı ücret ödenmesidir. Bu nedenle serbest zaman kullanılması işverenin değil, işçinin tercihidir (Soyer, 2004: 802; Karacan, 2007:126). 4.3.3. Tatiller ve İzinler İş Kanunu tatilleri ikiye ayırmaktadır. Hafta Tatili İş K. md. 46’ya göre, işçilere yedi günlük bir zaman dilimi içinde, 63. maddeye göre belirlenen işgünlerinde çalışmış olmaları koşuluyla, kesintisiz en az yirmidört saat dinlenme (hafta tatili) verilir. Diğer bir deyişle hafta tatiline hak kazanmak için haftalık çalışma süresini doldurmuş olmak gerekir. Hafta tatilinin Pazar günü olması gerekmez, çünkü günümüzde birçok sektör kesintisiz olarak çalışmak zorundadır. Bu nedenle Pazar günü çalışanlara haftanın diğer bir günü tatil verilir. İşçi çalışmadığı hafta tatili ücretini bir iş karşılığı olmaksızın işverenden tam olarak alır. İşçi hafta tatilinde çalıştırılırsa, bu fazla çalışma olarak değerlendirilir ve çalışmadığı halde 204 alması gereken ücretine ek olarak bir günlük ücretin %50 fazlasını,diğer bir deyişle toplam iki buçuk günlük ücretini fazla çalışma ücreti olarak alır (Eyrenci vd.,2004: 189; Çil,2004: 964; Çelik, 2013:384). ÜCRETLİ TATİLLER HAFTA TATLİNDE GENEL TATİLLERDE ÇALIŞMA YOK ÇALIŞMA VAR ÇALIŞMA YOK ÇALIŞMA VAR TAM ÜCRET NORMAL ÜCRETİN %50 FAZLASI (%150) TAM ÜCRET NORMAL ÜCRET ÇALIŞILAN HAFTA TATİLİ: %100+%150=%250 ÇALIŞILAN GENEL TATİL: %100+%150=%200 Şekil 17: Hafta tatilinde ve genel tatillerde fazl çalışma ücreti Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri Ulusal Bayram ve Genel Tatil Günleri Ülkemizde ulusal bayram 29 Ekim, diğer resmi ve dini bayramlarla yılbaşı tatili ise genel tatil günleridir. 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun hükümlerine göre, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde temel ilke işçinin çalıştırılmamasıdır. İşçi, çalışmaksızın bu tatil gününün ücretini almaya hak kazanır. Ancak toplu iş sözleşmeleri ve iş sözleşmeleriyle işçilerin çalıştırılması kararlaştırılabilir. Sözleşmelerde bu yönde bir hüküm bulunmaması halinde işçinin bu konuda onayı gerekir. Ulusal bayram ve genel tatil günlerinde işçi çalıştırılıyorsa, İş K. md. 47’ye göre, “... çalışılan her gün için bir günlük ücret ödenir.” Diğer bir deyişle, işçi genel tatil günü çalışıyorsa, bir iş karşılığı olmaksızın yasa gereği hak kazandığı bir günlük ücretine ek olarak o güne ait çalışmasının karşılığı olan ücrete, yani toplam olarak iki günlük ücrete hak kazanacaktır. Yıllık Ücretli İzin Hakkı İşçinin yıllık ücretli izin hakkı kaynağını Anayasanın 50. maddesindeki “dinlenme hakkı”ndan almaktadır. İşçinin her yıl belirli bir süre dinlenmesi amaçlandığından, İş Kanununun 53. ve takip eden diğer maddelerinde ve Yıllık Ücretli İzin Yönetmeliğinde bu konuda emredici hükümlere yer verilmiştir. Bu hükümlere göre yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemez. Bu hüküm, işçinin bu hakkı mutlak olarak kullanmasını, işverenin de işçisine bu hakkı mutlak 205 olarak kullandırmasını gerektirir. Sözleşmelere de buna aykırı hükümler konamaz (Akyiğit, 2007:183; Çil,2004: 1013; Mollamahmutoğlu, 2004: 707). Yıllık ücretli izne hak kazanmanın temel koşulu, en az bir yıl çalışmış olmaktır. Bu süre aynı işverenin bir veya birden fazla işyerlerinde işçinin işe başladığı tarihten itibaren deneme süresi dahil olmak üzere kesintili veya kesintisiz çalıştığı süredir. İş ilişkisi devam ettiği sürece işveren işçiye yıllık ücretli iznini, gecikmeli de olsa kullandırmak zorundadır. Bu nedenle, hak edildikten sonra bir yıl içinde kullanılmayan izinler daha sonraki yıllarda kullanılabilir, paraya çevrilemez. Kullanılmayan izinlerin parası, ancak işçinin iş sözleşmesinin feshinden sonra, fesih tarihindeki ücreti üzerinden ödenir (İş K.md. 59). İşçi yıllık ücretli izin hakkını bir yıl çalıştıktan sonra, ikinci hizmet yılı içinde ve işverenin uygun göreceği herhangi bir tarihte kullanabilir. İkinci yılda hak ettiği izin hakkını ise üçüncü hizmet yılı içinde kullanır. Ait olduğu dönemde kullanılmayan izinler daha sonraki dönemlerde kullanılır; izin hakkı yanmaz veya paraya çevrilmez. Yıllık ücretli izin süreleri işçinin kıdemine göre değişkenlik gösterir: • İşçinin yıllık ücretli izin süresi, hizmet süresi bir yıldan beş yıla kadar (beş yıl dahil) ise, 14 gün; • Hizmet süresi beş yıldan fazla, onbeş yıldan az ise, 20 gün; • Hizmet süresi onbeş yıl (dahil) ve daha fazla ise, 26 gün olarak belirlenmiştir. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Bu süreler asgari süreler olup, toplu iş sözleşmeleri ve iş sözleşmeleri ile arttırılabilir. İzin günleri işgünleri olup, bunlara ayrıca hafta tatili ve varsa bayram ve tatil günleri de eklenir. (Cumartesi günleri çalışılsın çalışılmasın işgünü sayılır ve yukarıdaki izin sürelerine dahildir.) Yıllık ücretli izin işveren tarafından bölünemez. Ancak tarafların anlaşması ile bir bölümü on günden aşağı olmamak kaydıyla en çok üçe bölünebilir. İşveren tarafından yıl içinde verilmiş olan diğer ücretli ve ücretsiz izinler veya dinlenme ve hastalık izinleri yıllık izinden düşülemez. İznini işyerinin bulunduğu yerden başka bir yerde geçirecek olan işçilere, isterlerse, gidiş ve gelişlerinde yolda geçecek süreleri karşılamak üzere işveren tarafından toplam dört güne kadar ücretsiz izin verilir. İşveren, yıllık ücretli iznini kullanan her işçiye, yıllık izin dönemine ilişkin ücretini işçinin izne başlamasından önce peşin olarak ödemek veya avans olarak vermek zorundadır (İş K. md. 57). İşçinin izin süresi içinde hastalanması ve istirahat alması halinde hastalıkta geçen süreler izin süresine eklenir. İşveren, işyerinde çalışan işçilerin yıllık ücretli izinlerini gösterir izin kayıt belgesi tutmak zorundadır. Yılık ücretli izni kullanmakta olan işçinin bu süre içinde başka bir işte çalıştığı anlaşılırsa, bu izin süresi içinde kendisine ödenen ücret geri alınabilir ve sadakat borcuna aykırı davrandığı için sözleşmesi derhal feshedilebilir. İş sözleşmesi işveren tarafından bildirim süresi vermek suretiyle feshedilen işçinin kullanılmamış yıllık ücretli izin süreleri, bildirim süresi içinde verilmesi zorunlu iş arama 206 izni ile iç içe geçemez, işveren işçinin kullanmadığı iznini bildirim süresine yaymak suretiyle izin süresine ait ücreti ödemekten kaçınamaz (İş K. md. 59/II). Buna karşılık, sözleşme işçi tarafından 17. maddeye göre bildirim süresi vermek suretiyle feshediliyorsa, işçi hak edip de kullanmadığı izin sürelerini bildirim süresi içinde kullanabilir (Öksüz, 2006: 863; Eyrenci vd., 2004: 200). Kadın İşçinin Doğum ve Süt İzni İş K. md. 74’ e göre, “Kadın işçilerin doğumdan önce sekiz ve doğumdan sonra sekiz hafta olmak üzere toplam onaltı haftalık süre için çalıştırılmamaları esastır. Çoğul gebelik halinde doğumdan önce çalıştırılmayacak sekiz haftalık süreye iki hafta süre eklenir. Ancak sağlık durumu uygun olduğu takdirde, doktorun onayı ile kadın işçi isterse doğumdan önceki üç haftaya kadar işyerinde çalışabilir. Bu durumda, kadın işçinin çalıştığı süreler doğum sonrası sürelere eklenir.” Ayrıca doğum yapan kadın işçiye isterse, 16 haftalık ücretli doğum izninin tamamlanmasından itibaren altı aya kadar ücretsiz izin verilir. Yine aynı maddeye göre kadın işçilere çocuklarını bir yaşına gelinceye kadar emzirmeleri için günde toplam birbuçuk saat süt izni verilir ve bu süre günlük çalışma süresinden sayılır. Mazeret İzinleri Yukarıda belirtilen izinlerin dışında işveren işçilerine evlenmeleri halinde üç güne kadar, ana veya babalarının, eşlerinin, kardeş veya çocuklarının ölümünde üç güne kadar izin vermek zorundadır. Ayrıca, işçilerin arabuluculuk toplantılarına katılmaları, hakem kurullarında bulunmaları, bu kurullarda işçi temsilciliği görevlerini yapmaları, çalışma yaşamı ile ilgili Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri mevzuata göre kurulan meclis, kurul, komisyon ve toplantılara yahut işçilik konuları ile ilgili uluslararası kuruluşların konferans, kongre veya kurullarına işçi veya sendika temsilcisi olarak katılmaları nedeniyle geçen süreler de çalışılmış gibi sayılır (İş K. md. 55). 4.4. Ücretlerle İlgili Düzenlemeler Ücret öncelikle iktisadi bir kavramdır. İşçi açısından bir gelir, işveren açısından da bir maliyet unsuru olduğu için ekonomide ve işletme yönetiminde üzerinde en çok durulan konulardan biridir. Hukuki açıdan da ücret, iş ilişkisinin ve iş sözleşmesinin en temel unsurlarından biridir. Çalışma yaşamında işçiler için bir hak, işverenler için bir borç olarak görüldüğünden, işçi ve işveren arasındaki uyuşmazlıklarda ön plana çıkan en önemli konudur. Bu nedenle de İş Kanununun bir bölümü (üçüncü bölüm) ücretle ilgili düzenlemelere ayrılmıştır. İş K. md. 32’ye göre, “genel anlamda ücret bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutardır.” 4.4.1. Ücret Ödemelerinde Temel Kurallar İş K. md.32’de ücret ödemede temel bazı kurallara yer verilmektedir. Bu hükümlere göre, ücret işçiye veya onun adına yetkili kişiye ya da işçinin banka hesabına ödenir. Ücret Türk parası ile veya başka para birimi ile kararlaştırılmış ise rayice göre Türk parası üzerinden ödenir. Ücret 207 en erken bir hafta ve en geç ayda bir ve iş tamamlandıktan sonra ödenir. Ücrete ilişkin zaman aşımı 5 yıldır. Ücret işçinin ve ailesinin genellikle tek geçim kaynağı olduğu için sosyal bir nitelik taşır ve sosyal haklardan biri olarak anayasal güvence altına alınmıştır. İşverenin ücret ödeme borcu da işçinin iş görme borcunun karşısında yer alan ve iş sözleşmesinin temel unsuru olan bir borçtur. Bu nedenle İş Kanunu ücretin korunmasına ilişkin bazı emredici hükümlere yer vermiştir. İş K. md. 35’e göre, “işçilerin aylık ücretlerinin dörtte birinden fazlası haczedilemez veya başkasına devir ve temlik olunamaz. Ancak, işçinin bakmak zorunda olduğu aile üyeleri için hakim tarafından takdir edilecek miktar bu paraya dahil değildir. Nafaka borcu alacaklılarının hakları saklıdır.” İş K. md. 62’ye göre, işçinin çalışma sürelerini aşağıya indirerek ücretinde kesinti yapılamaz, ya da yasal bir yükümlülüğün yerine getirilmesi veya Yasa hükümlerinin herhangi birinin uygulanması nedeniyle ücrette indirime gidilemez. İşçinin ücretinin korunması ilkesi çerçevesinde İş K. md. 38’de yer alan hükme göre, “işveren toplu sözleşme veya iş sözleşmelerinde gösterilmiş sebepler dışında işçiye ücret kesme cezası veremez.” Diğer bir deyişle ücret kesme cezası genel kural olarak verilemez; ancak iş sözleşmeleri ve toplu iş sözleşmelerinde hangi nedenlerle ceza verileceği belirtilmiş ise, işveren nedenlerini bildirmek kaydıyla işçi ücretlerinden kesinti yapabilir. Ancak bu kesintiler, “... bir ayda iki gündelikten veya parça başına yahut yapılan iş miktarına göre verilen ücretlerde Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları işçinin iki günlük kazancından fazla olamaz.” İşveren ücret ödeme borcunu Yasada yer alan hükümlere uygun olarak yerine getirmezse, işçi zamanaşımı süresi içinde eda davası açarak ücretinin ödenmesini talep edebilir. Ücret alacaklarında zamanaşımı süresi 5 yıldır. Gününde ödenmeyen ücretler için mevduata uygulanan en yüksek faiz uygulanır. İşçinin İş K. md. 34’de yer alan hüküm çerçevesinde başvurabileceği diğer bir yol, işverene karşı iş görme borcunu yerine getirmekten kaçınmasıdır. Söz konusu maddedeki düzenlemeye göre, “..ücreti ödeme gününden itibaren yirmi gün içinde mücbir bir neden dışında ödenmeyen işçi, iş görme borcunu yerine getirmekten kaçınabilir. Bu nedenle kişisel kararlarına dayanarak iş görme borcunu yerine getirmemeleri sayısal olarak toplu bir nitelik kazansa dahi grev olarak nitelendirilemez... . Bu işçilerin bu nedenle iş akitleri çalışmadıkları için feshedilemez ve yerine işçi alınamaz, bu işler başkalarına yaptırılamaz.” “Ödenmeyen ücret” kavramı içine hem temel ücret, hem de ücretin ekleri girer (Süzek, 2013: 389; Aktay vd. 2013: 110). 208 Bu maddede yer alan “mücbir” nedeni, önceden öngörülemeyen ve önlenemeyen, kusurdan uzak, tarafların dışından gelen bir olay olarak anlamak gerekir. Bu nedenle işletmenin içinde bulunduğu parasal sıkıntı ve ekonomik kriz mücbir neden oluşturmaz (Süzek, 2013: 390; Mollamahmutoğlu, 2004: 407). Ancak burada önemli bir sorun, işçinin çalışmaktan kaçındığı süre içinde ücrete hak kazanıp kazanmayacağıdır. Yasa hazırlanırken Taslakta yer alan “işçiler çalışmadıkları sürece ücrete hak kazanırlar” hükmü maddeden çıkarıldığı için işçilerin çalışmadıkları bu sürede ücret alamayacakları öne sürülmektedir (Mollamahmutoğlu, 2004: 409; Demir, 2006: 207). Nitekim, Yargıtay da bir davada bu yönde bir karar vermiştir (Tuncay, 2005: 650-654) . Ancak başka bir görüş aksi yönde olup, işçinin çalışmadığı süre için ücret alma hakkı olduğu şeklindedir (Akyiğit, 2005: 24; Aktay vd. 2013: 109; Süzek, 2013: 393). Bunların dışında, ücreti yasa hükümleri ve iş sözleşmesi koşullarına uygun olarak hesap edilmeyen veya ödenmeyen işçi, İş Kanunu md. 24/IIe’ ye göre iş sözleşmesini feshedebilir ve koşulları varsa işverenden kıdem tazminatı ve maddi tazminat isteyebilir. Ayrıca, işçinin ücretini kasten ödemeyen veya eksik ödeyen işveren veya işveren vekili bu durumda olan her işçi ve her ay için idari para cezası ödemek zorunda kalır. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri 4.4.2. Ücret ödeme biçimleri ve ücretin ekleri Uygulamada ücret ödemelerinin değişik biçimlerde kararlaştırıldığı görülmektedir. Bir işin karşılığı olarak ücret, en yaygın biçimde zamana göre, parça başına (akord) ya da götürü olarak kararlaştırılmaktadır. Buna çıplak ücret veya kök ücret adı verilmektedir. Bunun yanı sıra belirli bazı faaliyet ve çalışma alanlarında, Yasanın 32. maddesindeki tanımda da belirtildiği gibi “üçüncü kişiler” tarafından da ücret ödenebilmektedir. Burada kastedilen, yüzde esasına göre veya komisyon ücreti şeklinde ödemelerdir. Yüzde Esasına Göre Ücret Bu uygulama, özellikle servis hizmeti veren otel, lokanta vb. yerlerde çalışan işçilere, müşterilerin hesaplarına yüzde eklenmesi suretiyle veya müşterilerin bıraktıkları paraların(bahşişlerin) belirli esaslar dahilinde tüm işçilere dağıtılması şeklinde olmaktadır. Ayrı bir asıl (kök) ücret belirlenmeden, sadece bu tür bir ücret ödeyerek işçinin çalıştırılması mümkündür. Ancak bu durumda işveren asgari ücretin altında kalan kısmını karşılamakla yükümlüdür (Çelik, 2013: 156; İnce, 2011: 187). Komisyon Ücreti Özellikle satış başta olmak üzere ticari alanlarda görülen bu ücret ödeme türünde ise, yapılan işin ve elde edilen gelirin belirli bir yüzdesinin işçiye ücret olarak ödenmesi esas alınmakta, 209 yüzde usulünde olduğu gibi komisyon ücreti de ayrıca bir ücret ödenmeksizin tek başına işçinin ücreti olarak belirlenebilmektedir (Süzek, 2013: 368). Uygulamada asıl (kök) ücretin yanında değişik adlar altında ayni ya da nakdi ödemeler de yapılmaktadır. Bunlar yasalarla, iş sözleşmesiyle veya toplu iş sözleşmeleri ile belirlenmiş ödemeler olduğu gibi, bazı durumlarda da işverenin yönetim hakkına dayanarak tek taraflı belirlediği ödemeler de olabilmektedir. Bunları kısaca şu şekilde belirtebiliriz: İkramiyeler ve Diğer Ek Ödemeler İkramiyeler iki şekilde ödenmektedir. En yaygın olanı, sözleşmelerde miktarı ve ne zaman ödeneceği belirtilen ya da bu şekilde belirlenmemiş olsa bile işyeri uygulaması haline gelmiş olan periyodik ve sürekli ödemelerdir. Bu ödemeler ücretin bir parçası olarak kabul edilirler. Bu tür ikramiye ödemeleri işçinin çalıştığı süreye orantılı olarak yapılır (Mollamahmutoğlu, 2004: 365; Evren, 2007: 29). İkramiyenin ödeme tarihinde işçinin işyerinde çalışmıyor olması veya ikramiyenin zamanında ödenmemiş olması, işçinin çalıştığı süreye ilişkin oranda hak etmiş olduğu ikramiyeyi almasına bir engel oluşturmaz (Demir, 2006: 196). Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları İkramiye ödemenin ikinci şekli, işverenin takdirine bağlı olarak ve herhangi bir şekilde yasaların ve sözleşmelerin gereği olmadan belirli bir olayla (bayramlar, yılbaşı, şirketçe elde edilmiş bir başarı vbg) bağlantılı şekilde işçiye yapılan ayni veya nakdi ödemelerdir. Ancak, her ne kadar bu tür ödemeler işverenin tek yönlü ve takdirine bağlı olsa da, eğer tekrarlanan ve süreklilik gösteren bir hale dönüşmüş ise, bir işyeri koşulu haline geldiği kabul edilir ve işçi için bu ödemeleri talep etme hakkı doğar. (Çelik, 2013: 158). İkramiyenin dışında işçiye yapılan kıdem zammı, yabancı dil tazminatı, yolluklar, kasa tazminatı, yıpranma ve iş güçlüğü tazminatı gibi ödemeler de ücretin ekleridir. Primler Prim, bireysel ya da grup olarak ortaya konmuş bir çaba ve elde edilen başarı için yapılan bir ödemedir (Çelik, 2013: 157). İşverenin ikramiyeyi eşit işlem yapma borcu çerçevesinde genel kural olarak işçiler arasında ayırım yapmadan dağıtması gerekirken, prim dağıtılacak personelin belirli koşulları yerine getirme esasına bağlı olarak sınırlı tutulması ve miktarın işverence tek taraflı olarak saptanması mümkündür. Ancak prim ödemesi belirli bir koşulun yerine getirilmesine bağlı olmaksızın süreklilik gösteriyor ve periyodik olarak tekrarlanıyorsa, iş koşulu haline dönüşerek işçiye talep hakkı doğurması da söz konusudur (Süzek, 2013: 368; 210 Demir, 2006: 198). Kârdan Pay Alma Bu tür ödemeler, ücretleri tamamlamak üzere işverenin işçilere net kardan bir bölümünü dağıtması şeklinde olup, pay sahibi ortakların ortaklık sözleşmesinden doğan kar payı haklarıyla karıştırılmamalıdır (İnce, 2011: 189; Evren, 2007: 30). Sosyal Yardımlar Bu ödemeler, ayni veya nakdi olmak üzere, bir iş karşılığı olmaksızın genellikle sözleşmelerle belirlenmiş yemek ve ulaşım hizmetleri, özel sağlık sigortaları ile aile ve çocuk yardımları, yakacak, giyecek ve yiyecek yardımları gibi ek hizmet ve ödemelerdir. Devamlı olması halinde, sözleşmelerde yer almasa bile çalışma koşulu haline dönüştüğü için işçiye talep hakkı doğurmaktadır. 5. Lojistik Sektöründe Bireysel İlişkiler: 4857 Sayılı İş Kanunu Hükümlerine Göre İş İlişkisinin Sona Ermesi Çalışma yaşamında işçi ve işveren arasında kurulmuş olan bir iş ilişkisi başlıca iki şekilde sonlandırılır. Bunlardan biri, iş sözleşmesinin bir fesih bildirimi olmaksızın sona erdirilmesi, diğeri ise iş sözleşmesinin bir tarafın diğer tarafa yaptığı bir bildirim ile sona ermesidir. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri 5.1. İş İlişkisini ve İş Sözleşmesini Fesih Bildirimi Olmaksızın Sona Erdiren Durumlar Çalışma yaşamında işçi ve işveren arasındaki iş ilişkisi ve iş sözleşmesi tarafların serbest iradeleriyle kurulur. İş ilişkisinin ve iş sözleşmesinin de yine tarafların serbest iradesi ile sona erdirilmesi doğaldır. Çünkü bir kimsenin bir sözleşme uyarınca sınırsız süre ile bağlı kalacağını kabul etmek kişi özgürlüğüne aykırıdır. Anayasa’ nın 48. maddesinde yer alan sözleşme özgürlüğü çerçevesinde iş sözleşmesi tarafların anlaşmasıyla kural olarak her zaman sona erdirilebilir. İki tarafın bu yönde aralarında anlaşması ve birlikte sözleşmeyi sonlandırma kararını almaları, Borçlar Kanununa göre bir sözleşme olarak kabul edildiğinden bu anlaşmaya ikale sözleşmesi denir. Tarafların aralarında anlaşarak bir ikale sözleşmesi yapmak suretiyle iş ilişkisini sonlandırmaları bir fesih sayılmaz. Çünkü fesih tek taraflı irade beyanı ile sözleşmeyi sona erdirme durumudur (Süzek, 2013: 511-512; Taşkent, 2011: 1; Gerek, 2011: 44-45). Bazı durumlarda ise, taraflardan birinin fesih bildirimine gerek kalmadan iş sözleşmesi kendiliğinden sona erebilir (şekil 6). Bunlardan biri, işçinin ölümüdür. İş sözleşmesi işçinin ölümü ile kendiliğinden sona erer. Mirasçıların veya işvereni sözleşmenin feshi bildiriminde bulunmalarına gerek yoktur. İş sözleşmesinin kendiliğinden sona erme durumu, bir belirli süreli sözleşmenin varlığı halinde de söz konusu olabilir. Belirli süreli iş sözleşmelerinde sürenin bitimi ile sözleşme kendiliğinden sona erer. Aksine bir hüküm yoksa taraflardan birinin fesih bildiriminde bulunmasına gerek yoktur. Ancak sürenin dolmasına rağmen işçi çalışmaya, işveren de çalıştırmaya devam ediyorsa sözleşme sona ermez, aynı süre ile fakat en çok bir yıl için yenilenmiş sayılır. 5.2. Fesih Bildirimi ile Sona Erdirme: Süresiz Fesih Taraflardan birinin iş sözleşmesini bir irade beyanı ile sona erdirmesine iş sözleşmesinin feshi denir. İş ilişkisinin ve iş sözleşmesinin sona erdiğinin karşı tarafa bildirilmesi, diğer bir deyişle, taraflardan birinin sözleşmeyi sona erdiren beyanı fesih bildirimi olarak adlandırılır (Eyrenci vd. 2004: 125-126; Çelik, 2013: 204). Fesih bildiriminin, bildirimde bulunan tarafın sözleşmeyi sona erdirme isteğinin anlaşılmasını sağlayacak şekilde belirli ve açık bir biçimde yapılması gerekir. Bu nedenle İş K. md. 109’ da belirtildiği üzere, fesih bildirimi karşı tarafa yazılı ve imza karşılığı yapılmalıdır. Ancak Yargıtay, bildirim belirgin bir biçimde yapılmasa da, fesih yapan tarafın bazı davranışlarının bir fesih iradesi olarak kabul edilebileceği görüşünü benimsemiştir: “Olayların akışından bir tarafın davranışı ile sözleşmeye son verildiği anlaşılabiliyorsa, bu davranışın da fesih şeklinde değerlendirilmesi gerekir” (Akyiğit, 2007: 182; Çelik, 2013: 205-206). Örneğin, işçi işi terk edip gitmişse, ya da işveren tarafından işyerine alınmıyor ve iş verilmiyorsa fesih yapılmış sayılır. 211 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları 212 Şekil 18: İş ilişkisinin sona ermesi Ancak taraflardan sadece birinin vereceği kararla iş ilişkisinin sona erdirilmesinin zaman zaman bir hakkın kötüye kullanılması şeklinde ortaya çıkması karşısında hukuk sistemi fesih hakkını belirli koşullara bağlamış ve sonuçları itibariyle taraflara bazı sorumluluklar ve yükümlülükler getirmiştir. Bu nedenle fesih bildirimi nedenlerine bakılarak, süreli (karşı tarafa bir süre vermek suretiyle) veya süresiz (derhal) fesih şeklinde olabilir. İşçi ile işveren arasında kurulmuş olan iş ilişkisinin devam ettirilmesi, ortaya çıkan bir durum nedeniyle taraflardan biri için katlanılmaz hale gelmişse, ya da taraflardan birinin davranışı yüzünden iş ilişkisinde bulunması gereken güven temeli çökerse, süresiz (derhal) fesih hakkı ortaya çıkar (Süzek, 2013: 695). Bu gibi bir durumda ilgili tarafın sözleşmeyi sona erdirmek için haklı bir nedeni olduğu kabul edilir. İşçi ve işveren açısından haklı neden sayılabilecek durumlar Yasanın 24. ve 25. maddelerinde belirtilmiştir. Buna göre, iş sözleşmesi ister belirli, isterse belirsiz süreli olsun, işçi 24. maddede, işveren ise 25. maddede belirtilen nedenlerden birinin gerçekleşmesi halinde iş sözleşmesini derhal feshedebilir. Feshin geçerli olabilmesi için, karşı tarafa bildirimin yapılması gerekir. Fesih bildirimi karşı tarafa ulaştığı ve öğrenildiği anda fesih gerçekleşmiş ve sözleşme sona ermiştir (Akyiğit, 2007:195). Fesih bildiriminin yazılı olma zorunluluğu yoktur, ancak ispat koşulu olması Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri açısından yararlıdır. 213 Şekil 19: İş ilişkisinin fesih bildirimiyle sona ermesi 5.2.1. İşçinin Süresiz Fesih (Haklı Nedenle Derhal Fesih) Hakkı Süresi belirli olsun veya olmasın, bir iş sözleşmesinin işçi tarafından sona erdirilmesinde haklı neden olarak öne sürülebilecek durumlar İş K. md.24’de belirtilmiştir. Bu nedenler söz konusu maddede üç ana grupta (Sağlık Nedenleri/Ahlak ve İyiniyet Kurallarına Uymayan Haller ve Benzerleri/Zorlayıcı Nedenler)yer alsa da, temelde bu durumların işverenin işçiye karşı iş sözleşmesinden doğan borçlarını yerine getirmemesi ile ilgili olduğu söylenebilir. İş K.md. 24 ‘e göre işçinin haklı nedenleri kısaca şu şekilde gruplandırılır: • Sağlık nedenleri - İşin işçinin sağlığı için tehlikeli olması - İşverenin veya başka bir işçinin bulaşıcı bir hastalığa tutulması - İşçinin sağlığını tehlikeye düşüren bir durumun ortaya çıkması halinde, işçinin talebine rağmen işverenin gerekli önlemleri almaması • İşverenin ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan davranışları - İşverenin iş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri hakkında yanlış özellikler veya koşullar göstermek yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler vermek suretiyle işçiyi yanıltması Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları - İşverenin şeref ve namusa dokunan sözleri ve davranışları - İşverenin sataşması, işçiye cinsel veya psikolojik tacizde bulunması - İşçinin, bir başka işçinin cinsel tacizine uğraması - İşverenin işçinin ücretini ödememesi - İşverenin çalışma koşullarını uygulamaması - İşverenin işçinin ücretiyle ilgili haklarını vermemesi, eksik ödemesi, zamanında ödememesi - İşverenin yasalarla, sözleşmelerle ve işyeri uygulamalarıyla belirlenmiş olan çalışma koşullarını uygulamaması • Zorlayıcı nedenler -İşçinin çalıştığı işyerinde bir haftadan fazla süre ile işin durmasını gerektirecek kaçınılamayan ve önceden tahmin edilemeyen zorlayıcı nedenlerin ortaya çıkması 5.2.2. İşverenin Süresiz Fesih (Haklı Nedenle Derhal Fesih) Hakkı Süresi belirli olsun veya olmasın, bir iş sözleşmesinin işveren tarafından sona erdirilmesinde haklı neden olarak öne sürülebilecek durumlar, işçinin haklı nedenlerine paralel olarak 4857 sayılı İş Kanununun 25. maddesinde belirtilmiştir. Bu nedenler dört ana grupta toplanmıştır: 214 • Sağlık nedenleri - İşçinin tedavi edilemeyecek bir hastalığa tutulmuş ve işyerinde çalışmasında sakınca bulunduğunun Sağlık Kurulunca saptanmış olması - İşçinin kendi kastından veya derli toplu olmayan yaşayışından ya da içkiye düşkünlüğünden doğan bir hastalık veya sakatlık nedeniyle, ardı ardına üç işgünü veya bir ayda beş iş gününden fazla süren devamsızlığı • İşçinin ahlak ve iyiniyet kurallarına aykırı davranışları -İşçinin gerekli nitelikler veya koşullar kendisinde bulunmadığı halde bunların kendisinde bulunduğunu ileri sürerek yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler vererek işvereni yanıltması - İşçinin şeref ve namusa dokunacak sözleri ve davranışları - Diğer işçilerin kişilik haklarına saldırı, sataşma ve sarhoşluk - İşçinin, işverenin başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması -İşçinin sadakat borcuna aykırı davranışları -İşçinin işyerinde yedi günden fazla hapisle cezalandırılan ve cezası ertelenmeyen bir suç işlemesi -İşçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir nedene dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki işgünü yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi -İşçinin hatırlatıldığı halde görevini yerine getirmemesi -İşçinin iş güvenliğini tehlikeye düşürmesi veya işverenin malına zarar vermesi (işini özenle yapmaması) • Zorlayıcı nedenler Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri - İşçiyi işyerinde bir haftadan fazla bir süre ile çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı bir nedenin ortaya çıkması • İşçinin işyeri ile ilgisi olmayan bir suç işlemesi, gözaltına alınması veya tutuklanması 5.3. Fesih Bildirimi ile Sona Erdirme: Süreli Fesih Süreli fesih hakkı, belirsiz süreli bir iş sözleşmesine taraf olan işçi ve işverenin, tek taraflı irade beyanıyla iş sözleşmesini istediği zaman sona erdirme hakkıdır. 5.3.1. Süreli Fesih Hakkının Kullanılma Koşulları: Ihbar (Bildirim) Süresi Süreli fesih bildirimi sadece belirsiz süreli iş sözleşmeleri için geçerlidir, belirli süreli sözleşmelerde sözleşmenin ne zaman sona ereceği kararlaştırıldığı ve bilindiği için süreli fesih söz konusu değildir. Süreli fesihte iş sözleşmesi bildirim yapılınca hemen sona ermez, belirli bir süre geçtikten sonra sona erer. Yasanın 17. maddesinde yer alan ve bildirim (ihbar) süreleri olarak adlandırılan bu süreler, sözleşmeyi bozan tarafın karşı tarafa, kendisini yeni bir duruma hazırlaması için belirli bir süre tanıması şeklinde anlaşılmalıdır. Bu süreler 17. maddede şu şekilde belirlenmiştir: • İşi altı aydan az sürmüş işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak iki hafta • İşi altı aydan birbuçuk yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak dört hafta • İşi birbuçuk yıldan üç yıla kadar sürmüş işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak altı hafta • İşi üç yıldan fazla sürmüş işçi için, bildirim yapılmasından başlayarak sekiz hafta. Bu süreler asgari olup, sözleşmelerle arttırılabilir. 5.3.2. Süreli Fesihte Ihbar Tazminatı, Kötüniyet Tazminatı ve Sendikal Tazminat 4857 sayılı İş Kanunu, ihbar sürelerine uyulmaması halinde bu süreye uymadan fesih yapan tarafa bir tazminat ödeme yükümlülüğü getirdiği gibi, süreli fesih hakkının özellikle işveren tarafından kötüye kullanılmasını, işine son verilmesi tehdidi ve korkusu ile işçinin Yasanın kendisine tanımış olduğu hakları talep edememesini ve kullanamamasını önlemek amacıyla bazı hükümlere yer vermektedir. İhbar Tazminatı İş K. md 17’ye göre, bildirim süresine uymayan taraf, bildirim süresine ilişkin ücret tutarında tazminat ödemek zorundadır. Bu yükümlülük her iki taraf için de geçerlidir. Bu tazminat, ihbar tazminatı olarak adlandırılır. Ancak Yasa işverene bildirim (ihbar) süresinin sona ermesini 215 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları beklemeden sözleşmeyi sona erdirme hakkı tanımaktadır. İş K. Md.17’ye göre, bu, işverenin işçinin bildirim süresine ilişkin ücretini peşin ödemesi halinde mümkün olabilir. Bu hak sadece işverene tanınmıştır. İşten ayrılacağı kesinleşmiş, ancak bildirim süresince çalışmak zorunda bırakılan işçinin bu durumunun bazı sorunlar çıkaracağı (işçinin ilgisinin ve veriminin düşmesi, moralinin bozulması, diğer işçilerin bundan etkilenmesi, iş güvenliğini tehlikeye düşürmesi ve benzeri zararlara yol açabilmesi gibi) düşüncesinde olan işverenin bildirim süresini beklemeksizin ihbar tazminatını ödeyerek iş ilişkisini hemen sona erdirmesi uygun görülmüştür. Kötüniyet Tazminatı 17. maddede iş güvencesi kapsamında olmayan işçilerin iş sözleşmesinin işveren tarafından fesih hakkının kötüye kullanılarak sona erdirilmesi halinde ihbar tazminatına ek olarak, ihbar tazminatının üç katı tutarında kötüniyet tazminatı ödeneceği hükme bağlanmıştır. ”Kötüniyet” olarak kabul edilen durumlar bu maddede açıkça yer almamakla birlikte, “objektif iyiniyet kurallarına aykırılık” ölçüt olarak alınmaktadır. Objektif iyiniyet kurallarına aykırılık, işverenin fesih hakkını kullanırken zarar verme kastı, kusuru, meşru bir çıkarı yokken veya bu hakkı sosyal amacından saptırarak kullanması hallerinde söz konusu olabilir(Süzek, 2013: 543). 216 Aşağıdaki durumlarda işveren işçisinin sözleşmesini feshediyorsa bu feshin ”kötüniyet”e dayalı bir fesih olduğu kabul edilmektedir: İşçinin; • mevzuattan veya sözleşmeden doğan haklarını işverenden talep etmesi; • bunları takip için işveren aleyhine idari veya adli makamlara başvurması veya, bu hususta başlatılmış sürece katılması; • düşünce, siyasi ve felsefi inanç, din, toplantı ve gösteri yürüyüşü gibi anayasal temel hak ve özgürlüklerini kullanması; • işverenin bazı usulsüzlüklerini ve yasalara aykırı uygulama ve davranışlarını ilgili resmi makamlara bildirmesi; • işverenin yasal olmayan bir isteğini kabul etmekten ve yerine getirmekten kaçınması, • işveren aleyhine tanıklık yapması; • zorunlu olmayan fazla çalışmayı reddetmesi. Sendikal Tazminat Fesih hakkının kötüye kullanılmasına örnek teşkil eden durumlardan biri de işçinin sendikalı olması ve sendikanın faaliyetlerine katılması karşısında işverenin fesih yoluna başvurmuş olmasıdır. Ancak buradaki tazminat İş K. md. 17’de belirtilen kötüniyet tazminatı olmayıp, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 25. maddesi gereğince “işçinin bir yıllık ücreti tutarından az olmamak kaydıyla” ödenecek olan “sendikal tazminat” tır. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri İşveren, işçinin sendikanın faaliyetlerine katılması (çalışma saatleri dışında) veya işyeri sendika temsilciliği yapması ya da sendikaya üye olması veya üye olmak istemesi nedeniyle sözleşmesini feshetmiş ise sendikal tazminat ödemesi gerekir. İş Arama İzni Süreli fesih ister işçi, ister işveren tarafından yapılsın, iş arama izni verilmesi gerekir. İş arama izni verilmesi için işçinin bunu talep etmiş olması gerekmez. “Bildirim süreleri içinde işveren, işçiye yeni bir iş bulması için gerekli olan iş arama iznini iş saatleri içinde ve ücret kesintisi yapmadan vermeye mecburdur. İş arama izninin süresi günde iki saatten az olamaz ve işçi isterse iş arama izin saatlerini birleştirerek toplu kullanabilir.” (İş K. md.27) İşveren iş arama izni süresi içinde işçiyi çalıştırır ise çalıştırdığı bu sürenin ücretini işçiye yüzde yüz zamlı ödemek zorundadır. Ancak 5.4. İşverenin Süreli Fesih Hakkı ve İş Güvencesi Taraflar süreli fesih hakkını kullanırken, genel kural olarak, bir neden belirtmek zorunda değillerdir. 4857 sayılı İş Kanunu işçiye iş sözleşmesini feshederken herhangi bir neden gösterme zorunluluğu getirmemektedir. İşçinin yükümlülüğü bildirim sürelerine uymaktır. 217 Buna karşılık, işverenin sözleşmeyi fesih hakkı işçinin iş güvencesi kapsamında olup olmadığına bakılarak iki ayrı durumda ele alınabilir. Birinci durumda, işçi iş güvencesi kapsamında değilse, işveren de aynı işçi gibi herhangi bir neden göstermesine gerek olmadan bildirim sürelerine uyarak sözleşmeyi feshedebilir. Bu durumda işçinin süreli fesih hakkıyla ilgili olarak İş K. md. 17’ de belirtilen süreler geçerlidir. İkinci durumda, yani işçi iş güvencesi kapsamında ise, işverenin sözleşmeyi fesih hakkı sınırlandırılmıştır. İş güvencesi kapsamında olan bir işçinin iş sözleşmesini fesheden işveren bu feshi mutlaka geçerli bir nedene dayandırmak ve bunu da bildirim yaparken açık ve net biçimde işçiye bildirmek zorundadır. İşverenin iş sözleşmesini fesih hakkının hangi sınırlar içinde kullanabileceğini açıklamadan önce iş güvencesi kavramı üzerinde durmak gerekir. 5.4.1. İş Güvencesi Kavramı ve Kapsamı İş güvencesi, işçinin korunması amacıyla işverenin iş sözleşmesini feshetme hakkının sınırlandırılmasıdır. Bilindiği gibi, işçinin korunması ihtiyacı iş hukukunun doğuşunu hazırlamış ve daha sonra da iş hukuku ile ilgili düzenlemelerde ve uygulamalarda temel bir ilke olarak kabul edilmiştir. İş güvencesi, Birleşmiş Milletler, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliğinin çeşitli belgelerinde yer almıştır. Bunların içinde özellikle ILO’nun “Hizmet İlişkisine İşveren Tarafından Son Verilmesi Hakkında158 Sayılı Sözleşme”si, Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları bizde olduğu gibi birçok ülkenin iş yasalarındaki iş güvencesi hükümlerinin kaynağını oluşturmaktadır (İş güvencesinin uluslararası kaynakları için bkz. Aktuğ, 2009). İş güvencesi uygulaması, işverenin iş sözleşmesini fesih hakkını ortadan kaldırmaz, sadece belirli koşullara bağlar. Daha önce işverenin iş sözleşmesini haklı nedenlerle derhal feshetme hakkının hangi koşullarda mümkün olduğunu açıklamış, bu koşulların iş ilişkisinin devam ettirilmesinin taraflardan biri veya her ikisi için çekilmez hale geldiği ve artık bu ilişkinin sona erdirilmesinin kaçınılmaz olduğu durumlar olduğunu belirtmiştik. İşte bu haklı nedenlerin yanı sıra, bu kadar ağır olmamakla birlikte, iş ilişkisini ciddi bir biçimde zedeleyen, taraflar arasında güven ve işbirliği anlayışını ortadan kaldıran, işyeri çalışma düzenini bozan, iş ilişkisinin devamı halinde işveren için bazı muhtemel olumsuzluklar yaratabilecek durumların ortaya çıkması halinde işverene fesih hakkı tanınmaktadır (Süzek, 2013: 575). “Geçerli neden” olarak adlandırılan bu nedenlerin varlığı halinde işveren, işçinin sözleşmesini süreli (bildirimli) olarak feshedebilecektir. 4857 sayılı İş Kanunu iş güvencesinin kapsamını belirlerken başlıca dört kriteri esas almıştır. İşçinin iş güvencesi kapsamında olabilmesi için bu kriterlerin hepsinin yerine getirilmiş olması gerekir. 218 Bunlardan birincisi işyerindeki işçi sayısıdır. İş güvencesi kapsamına girebilmek için işçinin 30 veya daha fazla işçi çalıştıran birişyerinde çalışıyor olması gerekmektedir. İşverenin aynı işkolunda birden fazla işyeri varsa bu işyerlerindeki toplam işçi sayısının 30 olması yeterlidir. Şekil 20: İşverenin Süreli Fesih Hakkı İkinci kriter işçinin kıdemi (o işyerindeki hizmet süresi)dir. İş güvencesinden yararlanabilmesi için işçinin en az altı aylık kıdemi olması gerekmektedir. İşçinin altı aylık kıdemi, aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde geçen süreler birleştirilerek hesap edilir. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri Üçüncü kriter, kişinin işletmedeki pozisyonudur. İşletmenin bütününü yöneten işveren vekili ve yardımcıları ile işletmenin bütününü yöneten ve işçiyi işe alma ve çıkarma yetkisi bulunan işveren vekilleri kapsam dışıdır. Son kriter ise işçinin sözleşmesinin türüdür. İş güvencesi hükümleri sadece belirsiz süreli sözleşme ile çalışan işçilere uygulanır. 5.4.2. İş Güvencesi Uygulamasında Geçerli Fesih İşçi iş güvencesi kapsamında ise, işverenin, sözleşmeyi feshedebilmesi için geçerli bir nedenin varlığını ispat etmesi gerekmektedir. Aksi takdirde işçi mahkemeye başvurarak feshin geçersiz olduğu iddiasıyla dava açıp işe iade edilmesini isteyebilmektedir. Bu açıdan bakıldığında iş güvencesi kapsamındaki bir işçinin iş sözleşmesinin işveren tarafından feshi, ya bir haklı nedene dayanarak süresiz (derhal) feshedilebilir, ya da geçerli bir neden varsa süreli (geçerli) fesih yapmak suretiyle sona erdirilebilir. Diğer bir deyişle, iş güvencesi kapsamındaki bir işçinin iş sözleşmesi haklı veya geçerli bir neden olmaksızın feshedilemez. 219 Şekil 21: Belirsiz Süreli Sözleşmelerin İş Güvencesi Hükümlerine Göre Süreli Feshinde Fesih Koşulları Ve Fesih Nedenleri Geçerli fesih nedenleri Yasanın 18. maddesinde sadece başlıkları itibariyle,“işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan” nedenler olarak belirtilmiş, somut ve açık biçimde sıralanmamıştır. Bu nedenle hangi durumların geçerli neden olarak kabul edilmesi gerektiği, ancak Yasanın gerekçesinde örnek olarak belirtilen ve bugüne kadar bazı Yargıtay karalarına dayanarak belirlenen durumlara bakarak açıklanabilir. Bunlar kısaca şunlardır: Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları İşçinin Yetersizliği 14 İşçinin yetersizliği fiziki yetersizlik ve mesleki yetersizlik olarak ikiye ayrılabilir. Fiziki yetersizlik, sık sık hastalanma ve çalışamaz duruma getirmemekle birlikte işini gerektiği şekilde yapmasını devamlı olarak etkileyen hastalık ve kaza durumları olarak belirtilebilir. Mesleki yetersizlik ise; ortalama olarak benzer iş görenlerden daha az verimli çalışma; gösterdiği niteliklerden beklenenden daha düşük performansa sahip olma; işe yoğunlaşmanın giderek azalması; işe yatkın olmama; öğrenme ve kendisini yetiştirme yetersizliği; uyum yetersizliği gibi durumlardır. Hemen belirtmek gerekir ki, mesleki yetersizliğin ve verimsizliğin objektif kriterlere göre tespiti gerekir. Başarısız ve verimsiz olan, çeşitli eğitim ve geliştirme ve benzeri yöntemlerle performansı kabul edilebilir düzeye getirilememiş kişilerin işten ayrılma kararlarının verilmesinde performans değerlendirme sonuçları en önemli kriterdir. 4857 sayılı İş Kanunu çalışanın iş sözleşmesinin “yetersizlik” nedeniyle feshinde işverene işçinin yetersizliğini ispat yükümlülüğü getirmektedir. Bu nedenle yetersizlikten kaynaklanan feshe ilişkin davalarda işyerinde uygulanan objektif kriterlere göre düzenlenmiş, ayrıntılı, bilimsel bir performans değerlendirme sistemi en önemli ispat aracı olmaktadır (Özdemir, 2006: 299-301). Bu durumda İKY sorumlularına, bu sistemin kurulması ve yürütülmesinde, işe alım 220 sürecinden itibaren işçinin çalışma süresi boyunca ve fesih aşamasına kadar son derecede önemli görevler ve sorumluluklar düşmektedir. İşçinin Davranışları İş K. md. 18’e göre geçerli fesih nedenleri içinde, derhal fesih için öngörülen nedenler kadar ağır olmamakla birlikte, işçinin işin normal yürütümünü ve işyerindeki uyumunu olumsuz etkileyen davranışları da yer alır. Söz konusu maddede açıkça yer almasa da Yasanın gerekçesinde bu davranışlara örnek olarak şu davranışlar belirtilmektedir: • • • • • • • • • • İşverene zarar vermek ya da zararın tekrarı tedirginliğini yaratmak; İşyerinde rahatsızlık yaratacak şekilde çalışma; Arkadaşlarından borç para istemek; Arkadaşlarını işverene karşı kışkırtmak; İşini uyarılara rağmen eksik, kötü veya yetersiz olarak yerine getirmek; İşyerinde iş akışını ve iş ortamını olumsuz etkileyecek şekilde ilişkilere girmek; İşin akışını durduracak şekilde uzun telefon görüşmeleri yapmak; Sık sık işe geç gelmek; İşini aksatarak işyerinde dolaşmak; Amirleri ve iş arkadaşları ile ciddi geçimsizlik göstermek, sıkça ve gereksiz yere tartışmaya girmek; 14 Yasada “yeterliliği” olarak yer almakta ise de, bunu yetersizlik olarak anlamak gerekir. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri • • • • • İş arkadaşlarını psikolojik, duygusal ve davranışsal bir şekilde rahatsız etmek; İşyerine ait araç ve gereçleri özel amaçla kullanmak; Kişisel bilgi ve kayıtları, istirahat raporlarını zamanında işverene ulaştırmamak; İşyerinde sigara içme yasağına uymamak; İşyerinin iş ilişkisi içinde olduğu kişi ve kurumlardan kendisi ile ilgili sık sık şikayetler gelmesine neden olmak. İşletmenin, İşyerinin ve İşin Gerekleri İşletmenin, işyerinin ve işin gereklerinden kaynaklanan geçerli nedenler işçinin dışında, onun herhangi bir yetersizliği, kusuru veya olumsuz davranışı olmaksızın ortaya çıkan durumlardır. Bunlar işletme içinden ve işletme dışından kaynaklanan nedenler olarak da ayrı ayrı ele alınabilir. Bunlardan bazıları şunlardır: İşletme dışından kaynaklanan nedenler; sürüm ve satış olanaklarının azalması; talep ve satış azalması; enerji sıkıntısı; ülkede yaşanan ekonomik kriz; piyasada genel durgunluk; iç ve dış pazar kaybı; hammadde kaybı gibi nedenlerdir. İşletme içinden kaynaklanan nedenler ise; yeni çalışma yöntemlerinin uygulanması; yeni teknolojinin uygulanması; işyerlerinin bazı bölümlerinin iptal edilmesi ve bazı iş türlerinin 221 kaldırılması gibi nedenlerdir. Bu tür bir fesihte işveren, daha önce belirtilmiş olan “feshin son çare olması (ultimaratio) ilkesi”ne göre hareket edecektir. Bu ilke Yasada yer almamakla birlikte, gerek Yasanın gerekçesinde, gerekse Yargıtay’ın iş güvencesi ile ilgili kararlarında belirtilen ve benimsenen bir ilkedir. Bu ilkeye göre, işveren fesihten mümkün olduğu kadar kaçınacak ve ancak başka çare kalmadığı takdirde fesih yoluna başvuracaktır. Yargıtay kararlarında belirtildiği gibi, örneğin, fazla çalışmaları kaldıracak, işçiye çalışma sürelerini kısaltmayı, belirli bir süre ücretsiz izne çıkarılmayı, kısmi süreli bir işe geçmeyi, başka bir işverenin işletmesine geçici olarak geçmeyi, veya kendi işletmesi ya da şirketler grubu içinde başka bir bölüme geçmeyi önerecek, işçiyi eğiterek işte kalmasını sağlayacak olanaklar yaratmaya, gereksiz harcamaları kısarak tasarruf yapmaya, üretim ve verimliliği arttırmaya, esnek çalışma biçimlerini uygulamaya çalışacaktır. Buna karşılık, işveren bu nedene dayanarak işçi çıkartırken, öte yandan personel alımına devam ediyorsa, hala kâr elde ediyorsa, üretimde ve fazla çalışmalarda artışa gidiyorsa, norm kadro esaslarına uymuyorsa “son çare ilkesi”ne aykırı hareket edildiği için feshin geçersiz olduğu sonucuna varılacaktır (Çelik, 2013: 247; Özdemir, 2006: 302-306; Bilgili, 2004: 50-66; Aktay vd., 2013: 191-192; Süzek, 2013: 604-610). . Geçerli Bir Neden Oluşturmayan Durumlar İş K. md. 18’e göre, aşağıdaki durumlar fesih için geçerli bir neden oluşturmaz; diğer bir deyişle iş güvencesi kapsamında olan işçilerin iş sözleşmeleri bu gibi durumlarda feshedilemez: Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları • Sendika üyeliği veya çalışma saatleri dışında veya işverenin izni ile çalışma saatleri içinde sendikal faaliyete katılmak; • İşyeri sendika temsilciliği yapmak; • Mevzuattan veya sözleşmeden doğan haklarını takip için işveren aleyhine idari veya adli makamlara başvurmak veya bu hususta başlatılmış sürece katılmak; • 74. maddede öngörülen ve kadın işçilerin çalıştırılmasının yasak olduğu sürelerde işe gelmemek; • Hastalık veya kaza nedeniyle 25. maddenin (I) numaralı bendinin (b) alt bendinde öngörülen bekleme süresinde işe geçici devamsızlık. 5.4.3. İş güvencesi hükümlerinin uygulanması ve işe iade davası Sözleşmenin Feshinde Usul İş güvencesi kapsamındaki bir işçinin iş sözleşmesinin süreli fesih yolu ile sona erdirilmesi ve bu işçinin feshin geçersizliği ve işe iadesi için dava açma süreci birçok aşamadan oluşur. İş Kanununun 18’den 21’e kadar olan maddeleri bu süreçle ilgili hükümleri içermektedir. Bu hükümlere uyulmaması fesih için gerekli şekil koşullarının yerine getirilmemesi demektir; feshin geçersizliği ve işçinin işe iadesi sonucunu doğurur. 222 İş güvencesi kapsamındaki işçinin sözleşmesinin feshinde şu aşamalardan geçilir: 1. Önce geçerli bir neden olarak kabul edilebilecek bir durumun ortaya çıkmış olması gerekir. 2. Bu durum işçinin yetersizliği veya işçinin davranışı ile ilgili ise, işçinin savunmasının alınması gerekir. 3. Bu yapıldıktan sonra işçiye fesih bildirimi yazılı olarak ve fesih nedeni açık ve kesin biçimde belirtilerek yapılır. 4. Bu feshe karşı işçi, bildirimin kendisine tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir. 5. Mahkeme gösterilen nedenin geçersiz olduğuna ve işçinin işe iadesine karar verirse, işçi on gün içinde işe başlamak için işverene başvurmak ve işveren de işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. 6. İşveren bu süre içinde işçiyi işe başlatmaz ise, mahkeme tarafından belirlenmiş tazminatları öder. Bildirim yapmak için süresiz (derhal) fesihte var olan belirli bir hak düşürücü süre (6 işgünü), geçerli bir fesih nedeni ile yapılan süreli fesihlerde söz konusu değildir. Ancak işverenin geçerli nedenin ortaya çıkmasından itibaren iyiniyet kuralları çerçevesinde makul bir süre içinde fesih yapması beklenir. Bunun dışında geçerli nedenle yapılan fesih aşağıdaki şekil koşullarına tabidir: Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri • Fesih bildirimi yazılı yapılmak zorundadır. • İşçinin fesih bildirimini almaktan kaçınması halinde durum bir tutanakla saptanmalıdır. • Fesih bildiriminde fesih nedeni açık ve kesin şekilde belirtilmelidir. İşveren işçiye bildirdiği nedenle bağlıdır, bunu sonradan değiştiremez. İşveren fesih nedenini ispat etmekle yükümlü olduğu için gerekli kanıtları hazırlamış olmalıdır. • İşçinin sözleşmesi işçinin verimi veya davranışı ile ilgili bir nedenle feshediliyor ise, işveren işçinin savunmasını almak zorundadır. Savunmanın yazılı olması zorunlu tutulmamıştır, ancak ispat koşulu olması açısından savunma yazılıolarak istenmeli ve yazılı olarak alınmalıdır. İşçinin Fesih Bildirimine İtirazı ve Dava Açma Hakkı İş K. md. 20’ye göre, iş güvencesi kapsamındaki bir işçinin sözleşmesi feshedilirse, işçi fesih bildiriminin kendisine tebliğinden itibaren bir aylık süre içinde neden gösterilmediği veya gösterilen nedenin geçerli olmadığı iddiasıyla iş mahkemesinde dava açabilir. Bu süreye uyulmadığı takdirde işçinin itiraz hakkı ortadan kalkar, işverenin yaptığı fesih geçerlilik kazanır. Toplu iş sözleşmesinde bir hüküm varsa veya taraflar anlaşırlarsa, uyuşmazlık özel hakeme de götürülebilir ve mahkemeye gitmeden hakemin kararıyla uyuşmazlık sonuçlandırılmış olur. Yargılama sürecinde işveren geçerli nedenin varlığını ispat etmekle yükümlüdür. 223 Mahkemece Feshin Geçersizliğine Karar Verilen Durumlar Yapılan yargılama sonucunda Mahkeme şu durumlarda feshin geçersizliğine ve işçinin işe iadesine karar verebilmektedir: • • • • • Feshin yazılı yapılmamış olması; Fesih nedeninin açık ve kesin olarak belirtilmemiş olması; Fesih nedeni olarak belirtilen nedenin somut olarak mevcut olmaması; Belirtilen nedenin feshi gerektirecek geçerli bir neden olmaması; İşçinin verimi veya davranışı ile ilgili bir nedense, işçinin savunmasının alınmamış olması; • İşverenin geçerli olduğunu iddia ettiği fesih nedenini ispat edememesi. 5.4.4. İşe iade davasının sonuçları Mahkeme işveren tarafından yapılan feshin usulüne uygun ve gösterilen nedenin geçerli olduğuna karar verirse işçinin işe iade davası reddedilmiş olur. Bu durumda fesih gerçekleşmiştir; işveren sadece süreli feshin hukuki sonuçlarından, diğer bir deyişle ihbar tazminatı ve koşulları varsa kıdem tazminatı ödemekle yükümlüdür. İşveren tarafından yapılan fesih mahkemece geçersiz kabul edilmişse, mahkeme işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarını da belirler. İşçinin, kesinleşen mahkeme kararının kendisine tebliğinden itibaren on işgünü içinde işe başlatması için işverene Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları başvurması gerekir. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmazsa fesih geçerli sayılır. İşçi işverene on işgünü içinde başvurup da işveren işçiyi bir ay içinde işe başlatmaz ise işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında iş güvencesi (işe iade) tazminatı ödemekle yükümlü olur. İşveren ayrıca, kararın kesinleşmesine kadar çalıştırmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer haklarını öder. 5.4.5. Toplu işçi çıkarma 224 Toplu işçi çıkarmalar genellikle ILO’ nun 158 Sayılı Sözleşmesinin 13. ve 14. maddeleri ile Avrupa Birliğinin 75/129 ve 98/59 sayılı yönergelerindeki ölçütler esas alınmak suretiyle İş Kanununun 29. maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde hükümlerine göre, bir toplu işçi çıkarmanın geçerli fesih olarak kabul edilebilmesi için; ekonomik, teknolojik, yapısal ve benzeri işletme, işyeri veya işin gerekleri nedeniyle yapılması ve işverenin bunu en az otuz gün önceden bir yazı ile işyeri sendika temsilcilerine, ilgili bölge müdürlüğüne ve Türkiye İş Kurumuna bildirmesi gerekir. Ayrıca, işyerinde çalışan işçi sayısı 20-100 işçi arasında ise en az 10 işçinin, 101-300 işçi arasında ise en az %10 oranında işçinin, 301 ve daha fazla ise en az 30 işçinin işine 17. madde uyarınca bir aylık süre içinde aynı veya farklı tarihlerde son verilmiş olması ve yapılan bildirimde işçi çıkarmanın nedenleri, bundan etkilenecek işçi sayısı ve grupları ile işe son verme işleminin hangi zaman dilimlerinde yapılacağının belirtilmesi zorunludur. 5.5. Kıdem Tazminatı Kıdem Tazminatı, asgari bir çalışma süresini dolduran işçinin iş sözleşmesinin Yasada yer alan nedenlerden biriyle son bulması halinde, işçiye veya mirasçılarına işverence ödenen bir miktar paradır (Çelik,2013: 325; Süzek, 2013: 746; Akyiğit, 2007: 242). Kıdem tazminatı, iş sözleşmesinin sona erdiği her durumda değil, Yasada belirtilen belirli koşullarda, kıdem süreleri ve son aldıkları ücretler dikkate alınarak ödenir. Kıdem tazminatının amacı konusunda çeşitli görüşler öne sürülmüştür. Kimilerine göre kıdem tazminatı iş güvencesi sağlayan bir uygulamadır; bazılarına göre ise işyerine bağlılığın karşılığı olan bir ikramiye veya tazminattır, ya da bir çeşit işsizlik sigortasıdır. Kendisine atfedilen bütün bu işlevler nedeniyle, kıdem tazminatı uzun yıllardan beri, zaman zaman değişikliklere de uğrayarak, günümüze kadar gelmiştir. En son 4857 sayılı İş Kanunu yürürlüğe girdiğinde 1475 sayılı eski İş Kanununun sadece kıdem tazminatı ile ilgili hükmü korunmuş, kıdem tazminatını yeniden düzenlemek amacıyla kıdem tazminatı fonunun kurulacağı öne sürülerek yeni Yasada kıdem tazminatını düzenleyen bir hükme yer verilmemiştir. 5.5.1. Kıdem tazminatına hak kazandıran koşullar 1475 sayılı eski İş Kanununun halen geçerli olan ve kıdem tazminatını düzenleyen 14. maddesine göre bir işçinin kıdem tazminatı alabilmesinin temel koşulu en az bir yıllık kıdeme sahip olmasıdır. Bu hizmet süresinin, aynı işverene bağlı bir veya birden fazla işyerinde, kesintili veya kesintisiz olarak tamamlanmış olması gerekir. Diğer koşullar var olsa bile, bir yıllık süre Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri dolmamış ise, kıdem tazminatı ödenmez. İşveren tarafından yapılan fesihlerde işçinin kıdem tazminatına hangi koşulda hak kazanacağı konusunda 4857 sayılı İş Kanununun 25. maddesi belirleyicidir. Bu maddenin II. bendinde yer alan “ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri” başlığı altında sıralanan nedenlerin varlığı halinde işveren işçinin iş sözleşmesini feshederse kıdem tazminatı ödemez. Buna karşılık işveren sözleşmeyi bildirim süresine uyarak (süreli fesih) veya sözleşmeyi İş K. md. 25/I, 25/III ve 25/IV’e göre feshediyorsa kıdem tazminatı öder. İşçi tarafından yapılan fesihlerde ise İş K. md. 24’ te “işçinin haklı nedenlerle derhal fesih hakkı” başlığı altında belirtilen bütün nedenler kıdem tazminatına hak kazandıran durumlardır. Diğer bir deyişle, işçi eğer en az bir yıl çalışmış olma koşulunu yerine getiriyorsa, söz konusu maddede alt başlıklar olarak yer alan sağlık nedenleri, ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri ve zorlayıcı nedenlerle iş sözleşmesini sona erdiriyorsa (haklı nedenlerle fesih yapıyorsa) kıdem tazminatı alabilmektedir. İşçinin ölümü halinde işçinin kıdem tazminatı mirasçılarına ödenir. Bunların dışında işçi aşağıdaki durumlarda da kıdem tazminatına hak kazanır: • İşçi muvazzaf askerlik hizmeti dolayısıyla iş sözleşmesini feshederse, • İş sözleşmesi işçi tarafından “bağlı bulundukları kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla” feshedilirse, • Kadın işçi evlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde istediği bir tarihte kendi isteği ile işten ayrılırsa. Buna karşılık işçinin bu nedenlerin dışında bir nedenle, süreli fesih yoluyla iş sözleşmesini sona erdirmesi işçiyi kıdem tazminatından yoksun bırakır. 5.5.2. Kıdem tazminatının hesabı İşçinin kıdemi, diğer bir deyişle hizmet süresi, kıdem tazminatı miktarının hesabında, işçinin son olarak aldığı ücretle birlikte belirleyici temel unsurdur. Söz konusu maddeye göre (1475 sayılı İş. K. md. 14), kıdem tazminatı “… işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet akdinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında…” ödenen bir tazminattır. Bir yıldan arta kalan süreler de oransal olarak hesaba katılır. Bu nedenle önce kıdemin başlangıcının ne zaman olduğuna bakmak gerekir. Kıdemin başlangıcı, iş sözleşmesinin başlangıcı değil, işçinin işe fiilen başladığı tarihtir (Akyiğit, 2007: 259; TunçomağCentel, 2004: 222; Çelik, s.333). 225 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Buna karşılık kıdemin sonu iş sözleşmesinin sona erdiği tarihtir. Süreli fesihte bildirim süresinin dolduğu tarih kıdemin sonudur. Peşin ödeme ile fesih yapılmış ise, peşin ödemenin yapıldığı tarih kıdem sonu olarak alınır (Demir, 2006: 525; Mollamahmutoğlu, 2004: 613; İnce, 2011: 306). Ancak bu konuda farklı görüşler de vardır. Bu görüşlere göre peşin ödeme yapılmış olsa bile kıdem süresinin bitimi bildirim süresinin sonu olmalıdır (Süzek, 2013: 763; Çelik, 2013: 333; Dereli, 2006: 205) Yürürlükten kaldırılan, ancak kıdem tazminatını düzenleyen 14. maddesi halen geçerli olan 1475 sayılı İş Kanununa göre, “..işçilerin kıdemleri, hizmet akdinin devam etmiş veya fasılalarla yeniden aktedilmiş olmasına bakılmaksızın aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde çalıştıkları süreler göz önüne alınarak hesaplanır.” Demek ki, hizmet süresinin kesintiye uğraması, diğer bir deyişle işçinin işten ayrılıp bir süre sonra tekrar aynı işverene bağlı eski işyerine veya bu işverenin başka bir işyerine girip çalışması halinde bu süreler birleştirilerek hesap edilecektir. KIDEM TAZMİNATININ KOŞULLARI 226 EN AZ 1 YILLIK HİZMET SÜRESİ İŞVEREN TARAFINDAN 25/II DIŞINDA NEDENLERLE İŞÇİ TARAFINDAN 24. MD. DEKİ NEDENLERLE MUVAZZAF ASKERLİK GÖREVİ NEDENİYLE İŞÇİNİN ÖLÜMÜ KADIN İŞÇİNİN EVLENMESİ NEDENİYLE EMEKLİLİK NEDENİYLE Şekil 22: Kıdem Tazminatı Koşulları Ancak daha önceki iş ilişkisi bir kıdem tazminatı ödenmek suretiyle sona ermiş ise, kıdem tazminatı ödenen bu süre hesaba dahil edilmeyecektir. Çünkü “aynı kıdem süresi için bir defadan fazla kıdem tazminatı ödenmez.” Yargıtay, kıdem tazminatına hak kazandırmayan bir nedenle sözleşmesi sona eren işçinin kıdeminin, daha sonraki çalışma döneminde kıdem tazminatına hak kazanarak işten ayrılması halinde hesaba dahil edilmeyeceği görüşünü benimsemiştir (Çelik, 2013: 338). Uygulamada zaman zaman işçinin sözleşmesinin belirli dönemlerde sona erdirildiği ve yeniden işe giriş yaptırılarak çalışmasının zincirleme bir şekilde ve kesintisiz devam ettirildiği görülmektedir. Yargıtay bu uygulamanın, işçiye daha az kıdem tazminatı ödemek amacına yönelik olduğu anlaşılıyorsa, daha önce kıdem tazminatı ödenmek ve göstermelik bir girişçıkış yapmak suretiyle işçinin çalışmasının devam ettirilmesi halinde, işçinin ilk girişinden son çıkışına kadar geçen dönem ve son ücreti üzerinden kıdem tazminatı hesaplanacağını Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri ve daha önce aldığı tazminat miktarlarının bu meblağdan düşüleceğini karara bağlamıştır (Çelik,2013: 336; Süzek,2013: 771). Ancak, kendi isteği ile böyle bir uygulamaya geçen işçiye veya emeklilik nedeniyle kendisine tazminat ödenen ve aynı işyerinde çalışmasını sürdüren işçiye işverenin daha az kıdem tazminatı ödeme amacı olduğu söylenemeyeceği için, eski ve yeni hizmet sürelerinin birleştirilmesi söz konusu olmaz. 5.5.3. Kıdem tazminatı hesabında hizmet süresine dahil edilen ve edilmeyen süreler Kıdem tazminatı hesabına dahil edilen sürelerin başında İş K. md. 55’ e göre işçinin fiilen çalıştığı süreler olarak kabul edilen durumlar gelir. Bunlar; yıllık ücretli izin, işçinin evlenmesi, yakınlarının ölümü, muvazzaf askerlik dışında askerlikle ilgili diğer görevleri, sendikal ve işçi temsilciliği görevleri, kadın işçinin doğum öncesi ve sonrası izinleri ile işveren tarafından verilen diğer izinler; hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil günleri, işçinin bildirim süresi artı altı haftayı kapsayan süreye kadar olan hastalık ve kaza süreleri; zorlayıcı nedenlerle onbeş güne kadarki çalışamama gibi durumlardır. Bunların yanısıra, İş K. md. 66’da sayılan durumlar da kıdem tazminatının hesabına dahil edilirler. Bunlar; işçilerin işveren tarafından işyerlerinden başka bir yere gönderilmek veya başka bir yerde çalıştırılmak üzere gönderilmeleri halinde yolda geçen süreler; işçinin işinde ve her an iş görmeye hazır bir halde bulunmakla beraber çalıştırılmaksızın ve çıkacak işi 227 bekleyerek boş geçirdiği süreler; çocuk emziren kadın işçilerin çocuklarına süt vermeleri için verilecek sürelerdir. Kıdem tazminatına dahil edilmeyen süreler ise; işçinin uğradığı kaza veya tutulduğu hastalıktan ötürü işine gidemediği günlerin, bildirim süresi artı altı haftayı aşan kısmı; zorlayıcı nedenlerle çalışmadan geçirilen zamanın onbeş günü aşan kısmı; işçinin tutukluluk hali; işveren tarafından verilen ücretsiz izinler; grev ve lokavtta geçen sürelerdir. 5.5.4. Kıdem tazminatının hesabında esas alınan ücret ve kıdem tazminatı tavanı 1475 sayılı eski İş Kanununun halen yürürlükte olan 14. maddesine göre, kıdem tazminatının hesaplanması son ücret üzerinden yapılır. Bu ücret işçinin brüt ücretidir; diğer bir deyişle sigorta, vergi, sendika aidatı gibi yasal kesintiler yapılmaksızın gerçekleşen son brüt ücrettir. Kıdem tazminatının hesabına esas olacak temel (çıplak) ücrete “işçiye sağlanmış olan para ve para ile ölçülmesi mümkün akdi ve kanundan doğan menfaatler” de eklenir. Kıdem tazminatı on yıllık zaman aşımına tabi olup, kıdem tazminatının zamanında ödenmemesi halinde uygulanacak faiz, “mevduata uygulanan en yüksek faiz” olarak alınacaktır. Aşağıda kıdem tazminatının hesabında ücrete dahil edilen ve edilmeyen ödemeler, Yargıtay kararlarıyla belirlenen kalemler olarak yer almaktadır. Bir ödeme kaleminin kıdem tazminatına dahil edilmesi için temel kriter “devamlılık arzeden düzenli bir ödeme olması”dır. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Kıdem Tazminatına Dahil Edilen Ödemeler Prim / İkramiye / Çocuk ve aile zammı / Gıda yardımı / Sağlık yardımı / Yemek ve vasıta yardımı / Yakacak yardımı / Giyim yardımı / Konut yardımı / Düzenli olarak verilen bayram harçlığı ve ikramiyeler Kıdem Tazminatına Dahil Edilmeyen Ödemeler: Fazla çalışma ücreti / Eğitim yardımı / Başarı ve teşvik primleri / Ücretli izin parası / Çalışılan hafta tatili ücreti / Avans ödemesi / İşçiye iş sağlığı ve güvenliği mevzuatınca kişisel korunma aracı olarak verilmesi zorunlu bulunan iş elbisesi, iş ayakkabısı, çizme, gözlük, eldiven vb. / Evlenme, doğum, jübile gibi geçici ikramiyeler / Paso ve permiler Kıdem tazminatı, işçinin işe başladığı tarihten itibaren iş sözleşmesinin devamı süresince hergeçen tam yıl için işçinin 30 günlük ücretinin ödenmesi şeklinde hesaplanırsa da 14. maddede belirtildiği üzere ödenecek miktara bir sınır getirilmiştir. Buna göre, “... toplu sözleşmelerle ve hizmet akitleriyle belirlenen kıdem tazminatlarının yıllık miktarı, Devlet Memurları Kanununa tabi en yüksek devlet memuruna 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre bir hizmet yılı için ödenecek azami emeklilik ikramiyesini geçemez.” (Burada, “en yüksek devlet memuru” nun Başbakanlık Müsteşarı olduğunu hatırlatalım.) 228 6. Lojistik Sektöründe 4857 Sayılı İş Kanunu Kapsamı Dışında Çalışanların Çalışma İlişkilerini Düzenleyen Mevzuat Hükümleri Daha önce de belirtildiği üzere, lojistik sektöründe çalışanların çok büyük bir bölümü 4857 sayılı İş Kanunu kapsamındadır. Ancak İş K. md. 4’ de “istisnalar” başlığı altında “..deniz ve hava taşıma işlerinde ve iş ilişkilerinde bu Kanun hükümleri uygulanmaz..” hükmüne yer verilmek suretiyle denizcilik sektöründeki gemi adamları ile havacılık sektöründeki uçuş personeli kapsam dışında bırakılmıştır. Bunun nedeni, bu işlerin karadakilere göre oldukça farklı özellikler taşıması ve İş Kanununun bir çok hükmünün bu işlere ve iş ilişkilerine uygulanmasının mümkün olmamasıdır (Çelik, 2013: 72; Süzek, 2013: 210). Ancak hemen belirtmek gerekir ki, bu kesimin toplu iş ilişkilerindeki hak ve borçları karada çalışanlarınki gibi, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda düzenlenmiştir. Denizcilik sektöründe gemilerde çalışan gemi adamlarının tabi oldukları çalışma mevzuatı, çeşitli uluslararası kuruluşların sözleşme, yönerge ve tavsiye kararları ile 854 sayılı Deniz İş Kanunu ve ilgili tüzük, yönetmelik, kararname ve genelgelerden oluşmaktadır. Ayrıca 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu da önemli diğer yasalardır. Havacılık sektöründe ise durum daha farklıdır. 4857 sayılı İş Kanunu kapsamı dışında kalanlar sadece uçuş personelidir. Ancak bu personel için özel bir yasa çıkarılmadığından bunlara 6098 sayılı Borçlar Kanununun hizmet sözleşmesine ilişkin hükümleri uygulanır. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri 6.1. 854 Sayılı Deniz İş Kanunu Denizcilik ve denizde çalışma, kendine özgü koşulları, gelenekleri ve kuralları olan, çeşitli riskleri ve tehlikeleri içeren bir faaliyet alanıdır. Bu özellikleri nedeniyle de, deniz taşımacılığında çalışma ilişkilerinin farklı kurallara bağlı olarak yürütülmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Çalışma ilişkilerini düzenleyen temel yasaların özel bir çalışma düzeni gerektiren bu alanda yetersizliği nedeniyle birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de ayrı ve özel bir İş Kanunu’na olan ihtiyaç çok önceleri hissedilmiş ve bu amaçla 1954 yılında 6379 Sayılı Deniz İş Kanunu kabul edilmiştir. Ancak halen yürürlükte olan 854 sayılı Deniz Kanunu bu Kanun yerine 1967 yılında yürürlüğe girmiş ve bu güne kadar bazı değişikliklerle geçerliliğini korumuştur. 854 sayılı Deniz İş Kanunu, 4857 sayılı İş Kanunu gibi özel bir kanundur. Bu nedenle her ikisi arasında bir genel kanun- özel kanun ilişkisi olmayıp, Deniz İş Kanunu’nda hüküm bulunmayan hallerde genel kanun olan 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun hükümlerinin uygulanması gerekir (Kar, 2012: 36). 6.1.1. Deniz İş Kanununun uygulama alanı Deniz İş Kanunu’nun uygulama alanı ile kastedilen, hangi işlerin, işyerlerinin ve kimlerin yasa kapsamına girdiğidir. Bu açıdan bakıldığında Deniz İş Kanunu’nun 4857 Sayılı İş Kanunu’na 229 göre önemli bazı farklılıklar içerdiği görülmektedir. İşler Deniz İş Kanunu’nun işler açısından uygulama alanı sadece deniz taşıma işleridir. Deniz taşıma işleri, bir kıyıdan diğer bir kıyıya veya bir limandan başka bir limana denizlerde veya iç sularda deniz ulaşım araçlarıyla yapılan insan, hayvan ve eşya taşıma faaliyetidir (Mollamahmutoğlu, 2004: 174; Kar, 2012: 116). Bu işler Deniz İş Kanunu kapsamındadırlar. Ancak İş K. md. 4’e göre, “kıyılarda veya liman ve iskelelerde gemilerden karaya ve karadan gemilere yapılan yükleme ve boşaltma işleri”nde çalışanlar ve bunların işveren ve işveren vekilleri Deniz İş Kanunu kapsamında değil, 4857 sayılı İş Kanunu kapsamındadırlar. Buna karşılık liman dahilinde veya limanın muhtelif iskeleleri arasında tahmil ve tahliye işlerinde çalışan römorkör, motorbot, duba, sal, şat, yüzen vinç vb. deniz araçlarında deniz personeli ünvanıyla çalışanların Çalışma Bakanlığı’nın yayınlamış olduğu genelge çerçevesinde deniz işçisi sayılacakları ve bunlara İş Kanunu hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilmektedir Kar,2012: 117; Yürekli, 2005: 627). Deniz İş Kanunu’nunda işyeri ise “gemi” dir. 854 sayılı Deniz İş Kanunu’nun uygulama alanını belirleyen 1. maddesine göre, ”Bu kanun denizlerde, göllerde ve akarsularda Türk Bayrağını taşıyan ve yüz ve daha yukarı grostonilatoluk gemilerde bir hizmet akti ile çalışan gemi adamları ve bunların işverenleri hakkında uygulanır. Ancak aynı işverene ait gemilerin grostonilatoları toplamı yüz veya daha fazla olduğu ya da işverenin çalıştırdığı gemi adamı sayısı 5 veya daha fazla bulunduğu takdirde birinci bent hükmü uygulanır.” Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Bu maddede herhangi bir şekilde “gemi” tanımı yapılmamış, sadece gemilerin özellikleri belirtilmiştir (Gökçe, 2008: 745; Kar,2012: 107). Bu özelliklerden biri, sandal, mavna, şat, salapurya gibi olanların da “gemi” sayılacağıdır. Geminin ne taşıdığı (yolcu, yük, hayvan) ve hangi amaca tahsis edilmiş olması (bilimsel araştırma, eğitim, spor, gezi vbg) kapsama girme bakımından önemli değildir, ancak T.C. vatandaşlarına ait olmasa da Türk Bayrağı taşıması gerekir. Ayrıca Yasa kapsamına girebilmesi için aynı işverene ait geminin ya da toplam gemilerin grostonilatosunun yüz veya daha yukarı olması veya çalıştırılan gemi adamı sayısının toplamının en az 5 olması gerekir. Bu koşullar olmasa bile, söz konusu madde hükümlerine göre Bakanlar Kurulu, ekonomik ve sosyal gerekçelerle bu özellikleri taşımayan gemileri de Yasa kapsamına alabilir (Akyiğit,2007: 91-92). Hemen belirtmek gerekir ki, bu koşullara bağlı bir gemi tanımı, Türk Ticaret Kanunu’nda yer alan gemi tanımından önemli farklılıklar gösterir. Deniz İş Kanunu’nun kişiler açısından uygulama alanına bakıldığında ise, bu kişilerin deniz taşıma işlerinde hizmet akdiyle çalışan gemi adamları, işveren, kaptan ve işveren vekilleri olduğu görülmektedir. Den. İş K. md. 2’ye göre: 230 • Gemi adamı, “bir hizmet aktine dayanarak gemide çalışan kaptan, zabit ve tayfalarla diğer kimseler” dir. • Kaptan, “gemiyi sevk ve idare eden veya zorunlu sebeplerle görevi başında bulunmaması halinde ona vekalet eden” kişidir. • İşveren, “gemi sahibi veya kendisinin olmıyan bir gemiyi kendi adına ve hesabına işleten kimse”dir. • İşveren vekili, “kaptan veya işveren adına ve hesabına harekete yetkili olan kimse” dir. Gemi Adamları Yönetmeliği’nin 4. maddesinde gemi adamı, “..geminin kaptanını, zabitlerini, yardımcı zabitlerini, stajyerlerini, tayfalarını ve yardımcı hizmet personelini...ifade eder” denmekte ve her gemi adamı ayrıntılı bir şekilde tanımlanmaktadır. Aynı Yönetmelik 5. ve sonraki maddelerinde gemi adamlarının yeterliliği, eğitim ve belgelendirme koşulları açıklanmaktadır. Gemi adamı tanımının temel unsurları sadece belirtilen kişilerin uluslararası ve ulusal yasa ve yönetmeliklerle belirlenmiş yeterliliklere sahip olmasından ibaret değildir. Gemi adamı bir işçidir ve gemi adamı ile işveren arasında bir iş ilişkisi olabilmesi için bir hizmet sözleşmesinin varlığı aranır. Bu hizmet sözleşmesinin konusunun deniz taşıma işi olması gerekirse de, gemide çalışanların görevinin denizle ilgili olup olmaması (aşçı, doktor, hemşire, müzisyen vbg.), Deniz İş Kanunu açısından işçi sayılmalarını engellemez. Buna karşılık, gemide çırak ve stajyer olarak çalışanlar işçi olmadıklarından Deniz İş Kanunu kapsamı dışındadırlar (Kar, 2012: 76-77). Bu nedenle Deniz İş Kanunu gemi adamı tanımı için gemide çalışmayı esas almaktadır. Deniz İş Kanunu’nda yer alan işveren tanımında ise başlıca iki özellik dikkati çekmektedir. Bunlardan biri, işverenin gemi sahibi olması gerektiğidir. Ancak gemi sahibi olmak yeterli değildir, gemi sahibi aynı zamanda gemisini de işletmelidir (Bedük, 2012: 24). Türk Ticaret Kanunu’na göre ise, gemi malikine donatan denir. Ancak donatanın gemisini deniz ticaretinde Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri kullanması gerekir. Oysa Deniz İş Kanunu hükümleri sadece ticaret gemilerine değil; araştırma, eğitim, eğlence, gezi gibi amaçlarla kullanılan gemilerde çalışanları da kapsadığından donatan tanımı Deniz İş Kanunu açısından yetersizdir (Kar, 2012: 91-92; Bedük, 2012: 25-26). Deniz İş Kanununa göre işveren tanımının ikinci özelliği, işverenin gemi sahibi olmasa bile gemiyi işleten kişi olmasıdır. Mülkiyeti bir başkasına ait olan bir gemiyi kendi adına ve hesabına işleten kişi de işveren sıfatına sahiptir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesinde işveren vekili, ”..işveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan..” kişidir. Deniz İş Kanunu’nda bu tanım içine kaptan da dahil edilmiştir. Bu açıdan Deniz İş Kanunu öncelikli olarak kaptanın işveren vekili olduğunu, bunun yanısıra işveren adına hareket eden ve yetkili olan gemi adamlarının da işveren vekili sayılacağını öngörmektedir (Kar, 2012: 96). 6.1.2. Deniz iş kanununda iş sözleşmesi ve tarafların iş sözleşmesinden doğan borçları Hukuki anlamda bir iş ilişkisinin kurulması ve geçerli bir iş sözleşmesi yapılabilmesi için gemi sahibinin gemiyi yola elverişli kılması, diğer bir deyişle geminin başta Gemi Adamları Yönetmeliği olmak üzere ilgili uluslararası ve ulusal mevzuata uygun olarak donatılması 231 gerekir (Bedük, 2012: 91). Deniz İş K. md 5’ e göre deniz iş sözleşmesi yazılı olarak yapılır. Deniz İş Sözleşmesi Türleri Deniz iş sözleşmeleri 4857 sayılı İş Kanunu’ndaki hükümlere benzer şekilde belirli süreli veya belirsiz süreli olarak yapılabilir. Ancak İş Kanunu’ndan farklı olarak Deniz İş K. md 7’ ye göre belirli iş sözleşmeleri belirli bir sefer için de yapılabilir. Bu maddeye göre, “..belirli bir süre için yapılmış hizmet akti bu sürenin bitiminde sona erer. Hizmet akti gemi seyir halinde iken sona ererse akit, geminin ilk limana varmasına ve güvenlik altına alınmasına kadar devam eder. Belirli sefer için yapılmış hizmet akti, akitte yazılı seferin sonunda geminin vardığı limanda yükünü boşaltmasıyla sona erer”. Belirli bir sefer için yapılmış olan hizmet sözleşmesinin sonunda gemi adamı işveren veya işveren vekilinin onayı ile işe devam eder ve gemi de sefere çıkarsa, hizmet sözleşmesi bu sefer süresince uzatılmış sayılır. Sözleşmenin belirli bir süre için yapılmış olması halinde, sürenin sonunda gemi adamı işveren veya işveren vekilinin onayı ile işe devam ederse, sözleşme aynı süre için uzatılmış olur (Deniz İş K. md.8). İş Kanununda belirli iş sözleşmeleriyle ilgili hükümlerin aksine, Deniz İş Kanunu belirli süreli sözleşmelerin yapılması konusunda objektif bir nedenin varlığını zorunlu kılmamıştır. Ancak Türk Borçlar Kanunu md. 430’ a göre, “..belirli süreli sözleşme, süresinin bitiminden sonra örtülü olarak sürdürülüyorsa, belirsiz süreli sözleşmeye dönüşür. Ancak, esaslı bir sebebin varlığı hâlinde, Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları üst üste belirli süreli hizmet sözleşmesi kurulabilir... Sözleşmenin fesih bildirimiyle sona ereceği kararlaştırılmış ve iki taraf da fesih bildiriminde bulunmamışsa, sözleşme belirsiz süreli sözleşmeye dönüşür” (Kar, 2012:126-127; Bedük, 2012:106-107). Bu madde hükmünden de anlaşılacağı üzere, gemi adamıyla yapılacak belirli süreli bir hizmet sözleşmesinde ilk seferde objektif (ya da esaslı) bir neden aranmamakta, ancak sözleşme üst üste yapılacaksa esaslı bir nedenin varlığı gerekmektedir. Belirsiz süreli deniz iş sözleşmeleri ise, İş Kanunu’nda olduğu gibi taraflardan birinin karşı tarafa süreli veya süresiz fesih bildiriminde bulunması, tarafların anlaşması veya gemi adamının ölümü halinde sona erer. Ancak Deniz İş K. md. 16’ da, “Süresi belirsiz hizmet akti, 14 üncü maddede yazılı durumlar dışında gemi adamının işe alınmasından itibaren altı ay geçmedikçe bozulamaz” hükmüne yer verilmiş ve belirsiz süreli sözleşme için de bir asgari süre konulmuştur. İki Yasanın iş sözleşmeleri ile ilgili hükümleri arasındaki diğer bir fark da deneme süreli sözleşmelerde görülür. İş Kanunu’nda deneme süresi en çok iki ay olarak belirlenmiş iken, Deniz İş Kanunu’nda deneme süresi en fazla bir ay olarak öngörülmüştür. 232 857 sayılı Deniz İş Kanunu’nda süresi belirsiz ve süresi belirli iş sözleşmesi ayırımı dışında,4857 sayılı İş Kanunu’nda olduğu gibi atipik (esnek) sözleşme türlerine yer verilmemiştir. Aynı şekilde, 4857 sayılı İş Kanunu’nda düzenlenmiş olan asıl işveren-alt işveren ilişkisi ile geçici iş ilişkisi Deniz İş Kanunu’nda düzenlenmemiştir (Kar, 2012: 103-106). Nitekim Yargıtay da bir kararında alt işveren düzenlemesinin sadece İş Kanunu’nda yer alması nedeniyle, ilgili hükümlerin Deniz İş Kanunu’nun kapsamına giren ilişkilerde uygulanamayacağını hükme bağlamıştır (Aydınlı, 2013: 49). Deniz Taşımacılığında Tarafların İş Sözleşmesinden Doğan Borçları Genel olarak Türk Borçlar Kanunu çerçevesinde düzenlenmiş olan işverenin iş sözleşmesinde doğan borçları ile işçinin iş sözleşmesinden doğan borçları deniz taşımacılığında da geçerlidir. Bunlardan işçinin borçları içinde yer alan iş görme borcu, gemi adamları ve özellikle kaptan tarafından Deniz İş Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre yerine getirilir. Gemi adamlarının yapmakla yükümlü oldukları işlerin türleri, nitelikleri ve kapsamı yasal düzenlemeler, iş sözleşmesi, denizcilik teamülleri ve kuralları ile belirlenir (Kar, 2012: 86). Aynı yükümlülükler, daha önce açıklanmış olan özen borcu, itaat borcu, sadakat borcu ve rekabet borcu gibi borçlar bağlamında gemi adamları için de geçerlidir. Deniz iş sözleşmelerinden doğan işverenin borçları da genel olarak aynı niteliktedir. Ancak deniz taşımacılığına özgü bazı farklılıklar da vardır. Bunların başında işverenin gemi adamına ikamet yeri ve iaşe sağlama borcu gelir. İşveren Deniz İş K. md. 35’ e göre gemi adamlarına işyeri kabul edilen gemide barınma (yatma), dinlenme, yeme-içme yeri sağlamak ve onların sağlık ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlüdür (Bedük, 2012: 137). Bu konuda ayrıntılı düzenleme, söz konusu 35. madde gereğince çıkartılmış olan “Gemi Adamlarının İkamet Yerleri, Sağlık ve Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri İaşelerine Dair Yönetmelik” te yapılmıştır. İşverenin diğer bir borcu olan koruma ve gözetme borcu açısından da bazı farklılıklar vardır. 4857 sayılı İş Kanunu’nda işverene işyerinde işçisinin iş sağlığı ve güvenliğini sağlama yükümlülüğü getiren hükümlerin yanısıra Türk Borçlar Kanunu ve İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu hükümleri de gemi adamları ve bunların işverenleri için geçerlidir. Bunların dışında özellikle bu konuda önemli ILO sözleşmeleri vardır. Bu düzenlemeler arasında bir gemide çalışmak için işçinin sağlığının bu iş için elverişli olması, işin devamı sırasında periyodik olarak sağlık kontrolüne tabi tutulması, gemide sürekli ilaç, tıbbi malzeme ve aletler bulundurulması, bir acil durum halinde en kısa zamanda bunların getirtilmesi, gemide bir revir ve bir tıp doktoru bulundurulması, hasta veya yaralı olan gemi adamının iyileşinceye kadar bu tür ihtiyaçlarını karşılaması gibi yükümlülükler yer alır. Deniz taşımacılığında işverenin bir başka borcu da gemi adamlarının yurda iadesini sağlamaktır. İkamet ettiği yerden bir başka yerde, yabancı bir limanda veya seferde iş sözleşmesi sona eren gemi adamının ülkesine ve evine geri dönüşünün tüm masraflarının karşılanarak sağlanması işverenin borçları arasında yer almaktadır (Bedük, 2012: 148-156). 6.1.3. Deniz İş Kanunu’nda çalışma koşullarına ve işin düzenlenmesine ilişkin hükümler Deniz İş Kanunu çalışma süreleri, fazla çalışma, dinlenme süreleri, tatiller ve yıllık izin gibi işin düzenlenmesine ilişkin olarak 4857 sayılı iş Kanunu’na göre oldukça farklı hükümler getirmektedir. Gemi adamlarının çalışma koşullarının farklılığı ve özelliği, gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatta işin düzenlenmesine ilişkin farklılıkların temel nedenini oluşturmuştur. Bunun yanısıra, gemi adamlarının sağlığı ve iş güvenliği, çevrenin korunması, can ve mal güvenliği açılarından da bu farklılıklar gerekli olmuştur (Bedük, 2012: 162). Çalışma Süreleri Deniz taşımacılığında gemi işyeridir. Kıyı taşımacılığı ve kısa mesafeli deniz taşımaları dışında gemi adamları zamanlarının çok büyük bir bölümünü çoğu zaman kara ile bir bağlantı olmaksızın ve iaşe ve ikametlerinin gemide sağlanması suretiyle gemide geçirirler. Ancak gemide bulundukları sürenin tamamında çalıştıklarını kabul etmek ve bu nedenle gemide geçirdikleri süreyi çalışma süresinden saymak mümkün değildir. Bu nedenle çalışma süresi Deniz İş K. md. 26’da, “... gemi adamının işbaşında çalıştığı veya vardiya tuttuğu süredir” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere, gemi adamının gemide bulunup da fiilen bir iş yapmadığı süreler iş süresine dahil edilmezken, işçi fiilen çalışsın veya çalışmasın, vardiyada geçirdiği süreler iş sürelerine dahildir (Ekmekçi, 1996: 38). Söz konusu maddede gemi adamının çalışma süresi, günde eşit olmak üzere 8 saat ve haftada toplam 48 saat olarak belirlenmiştir. Buna karşılık, daha önce de belirtildiği gibi, İş Kanunu daha esnek bir yaklaşımla süreyi azami 45 saat olarak belirlemekte, bu sürenin de haftanın günlerine farklı 233 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları dağıtılabileceğini öngörmektedir. Gemi adamlarının çalışma süresi ise günlük ve haftalık olmak üzere daha kesin ve katı bir ifade ile belirlenmiştir. Böylece gemi adamları günde 8 saatten haftada 6 gün çalışacaklar, haftanın bir gününde de dinleneceklerdir. Bu nedenle 48 saatlik haftalık çalışma süresi azami çalışma süresi olarak anlaşılmalıdır. Taraflar isterlerse bu sürenin altında bir süre de kararlaştırabilirler (Astarlı,2008: 159; Kar, 2012: 153; Bedük, 2012: 169) . Deniz İş K. md. 27’ de bu süreye tabi olmayan gemi adamları sayılmaktadır. Bu kişiler vardiya usulü veya günlük çalışma süreleri içinde düzenli ve devamlı olarak değil de, sorumlulukları gereği kendilerine ihtiyaç duyulan geçici sürelerde görev yaparlar (Dündar, 2012: 147). Bunlar; 234 • Birden fazla kaptanın bulunduğu gemilerde birinci kaptan veya bu kanunun 2 nci maddesinin (C) fıkrasında yazılı olduğu şekilde kendisine vekalet eden kimse (kılavuz kaptanlar dahil), • Birden fazla makinistin bulunduğu gemilerde başmakinist, • Doktor ve sağlık memurları, hemşire ve hastabakıcılar, • Asli görevleri can, mal ve gemi kurtarma olan kurtarma gemilerinde çalışan gemi adamları, • Gemide kendi nam ve hesabına çalışanlardır. Gemi adamlarının günlük yasal çalışma süresi içinde mutlaka fiilen çalışma zorunluluğu yoktur; çalışmadan işverenin emir ve talimatlarına hazır bir şekilde beklemesi de çalışma süresinden ve çalışılmış gibi sayılır (Bedük, 2012: 164; Kar, 2012: 152). Hafta Tatili ve Ara Dinlenmeleri Gemi adamlarının da diğer tüm çalışanlar gibi haftada bir gün dinlenmek suretiyle hafta tatili yapma hakları vardır. Bu konuda 4857 sayılı İş Kanunu ile 857 sayılı Deniz İş Kanunu arasında bir fark yoktur. Ancak uygulama açısından bir fark ortaya çıkmaktadır. Deniz İş Kanunu hafta tatilini gemi adamının çalıştığı yere göre ayrıma tabi tutmuştur. Deniz İş K. md. 42’ ye göre, “Bu kanunun uygulandığı gemilerde, haftanın tatilden önceki günlerinde sürekli olarak çalışmış bulunan gemi adamlarına çalışılmıyan hafta tatili günü için işveren veya işveren vekili tarafından bir iş karşılığı olmaksızın ve ücret ödeme şekline bakılmaksızın bir gündelik tutarında ücret ödenir”. Bu düzenleme, İş Kanunundaki düzenleme gibi, hafta tatiline hak kazanmak için haftanın tatilden önceki altı gününde sürekli olarak çalışmış olmayı öngörmektedir. Böylece her gemi adamı, 6 gün çalışması koşuluyla 7 günlük ücrete hak kazanmaktadır. Gemi adamının hafta tatilinde çalıştırılması halinde ise iki farklı durum ortaya çıkmaktadır. Aynı maddenin son fıkrasında “Kısa, yakın ve uzak sefer yapan gemilerde çalışan gemi adamlarına işveren veya işveren vekili tarafından geminin seferde bulunduğu müddete rastlıyan hafta tatili günleri için yukarıdaki şartlar aranmaksızın ve bir iş karşılığı olmaksızın, ayrıca bir gündelik tutarında hafta tatili ücreti ödenir” hükmü yer almaktadır. Böylece gemi adamının çalıştığı yere göre bir sınırlama yapılmakta, kısa, yakın ve uzak sefer yapan gemilerde hafta Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri tatilinde çalışanlara, haftanın diğer herhangi bir günü çalıştırılmasalar bile, hafta tatilinde de çalıştıkları için 42. maddenin yukarıda belirtilen 1. fıkrası gereğince aldıkları hafta tatili ücreti olan bir gündelik ücretin dışında ayrıca bir gündelik ücret daha ödenmesi gerektiğini hükme bağlamaktadır. Buna karşılık 41. maddede ise, “Liman hizmeti ve şehir hattı gemilerinde gemi adamının haftada altı günden fazla çalıştırılması yasaktır. Bunlardan hafta tatili günü çalıştırılanlara, haftanın diğer bir gününde nöbetleşe izin verilir” denmekte, ayrıca bir ücret öngörülmemektedir. Diğer bir deyişle, kısa, yakın ve uzun sefer yapan gemilerde çalışanlar hafta tatilinde çalışırlarsa her durumda ek bir günlük ücrete hak kazanmakta, liman hizmeti ve şehir hattı gemilerinde çalışanlar ise ek bir ücret almaksızın sadece haftanın diğer bir gününde izin kullanabilmektedirler. Ayrıca yukarıda belirtilen 42. maddenin son fıkrasında “... yukarıdaki şartlar aranmaksızın…” dendiği için, yakın ve uzak sefer yapan gemi adamları, hafta tatili geminin seferde bulunduğu zamana rastlıyorsa, haftanın tatilinden önceki günlerinde sürekli çalışmamış olsalar dahi, bir iş karşılığı olmayan hafta tatili ücretine hak kazanacaklardır (Kar, 2012: 162-167). Ara dinlenmeleri konusunda ise Deniz İş Kanunu’nda açık hükümler yoktur. Ancak bu durum gemi adamının günde aralıksız olarak 8 saat çalışacağı anlamına gelmez. Denizciliğin özellikleri ve koşulları kesin saat ve süreler belirlenmesini engellese de, deniz ve hava koşulları, geminin içinde bulunduğu durum ve koşullar, yapılan işin niteliği ve denizciliğin gelenek ve 235 göreneklerine göre gemi adamının yeme, içme ve diğer ihtiyaçlarını karşılayabileceği uygun sürede ara dinlenmeleri sağlanmalı ve düzenlenen bir çizelge ile herkesin görebileceği şekilde ilan edilmelidir( Bedük, 2012: 193). Ara dinlenmelerinin iş süresinden sayılıp sayılmayacağı konusunda da Deniz İş Kanunu’nda bir açıklık yoktur. Oysa 4857 sayılı İş Kanunu’na göre ara dinlenmeleri iş süresinden sayılmamaktadır. Bu konuda yapılan yorumlar, ara dinlenmelerinin gemi adamlarının çalışma süresinden sayılmaması yönündedir (Kar, 2012: 161; Bedük, 2012: 194). Fazla Çalışma Deniz İş K. md.28’e göre fazla çalışma, “Bu Kanuna göre tesbit edilmiş bulunan iş sürelerinin aşılması suretiyle yapılan çalışmalar” dır. 4857 sayılı İş Kanunu’ndan farklı olarak burada fazla çalışma-fazla sürelerle çalışma ayırımı yapılmamakta, ayrıca hem günlük (8 saat) hem de haftalık (48 saat) sürelerin aşılması halinde bu çalışma fazla çalışma olarak kabul edilmektedir. Bunların yanısıra diğer bir farklılık, Deniz İş Kanunu’na göre işverenin İş Kanunu’nda olduğu gibi fazla çalışma için bir gerekçe gösterme, işçinin onayını alma ve Bölge Çalışma Müdürlüğü’nden izin alma zorunluluğunun olmamasıdır (Ekmekçi, 1996: 45). İş Kanunu’nun aksine, Deniz İş Kanunu’nda fazla çalışmalar için yıllık, haftalık ve günlük azami süreler ve sınırlar belirlenmemiştir. AncaK ILO tarafından kabul edilen ve yürürlüğe giren Denizcilik Çalışma Sözleşmesi 2006’ da yer alan hükümlere göre, 24 saatlik bir zaman dilimi içinde çalışma süresi 14 saati, 7 günlük bir haftalık sürede de toplam 72 saati aşmamalıdır. Diğer bir ifade ile dinlenme süresi 24 saatlik sürede 10 saatten, 7 günlük sürede 77 saatten az olamayacaktır. Buna göre, gemi adamı bir günde en fazla 6 saatlik, bir haftada ise en fazla 24 saatlik fazla Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları çalışma yapabilir. 857 sayılı Deniz İş Kanunu bazı çalışmaların fazla çalışma olarak kabul edilmeyeceğini hükme bağlamıştır. Yasanın 28. maddesine göre, • Geminin, gemideki şahısların veya gemi hamulesinin selameti için kaptanın yapılmasını zaruri gördüğü işler, • Gümrük, karantina ve sair sıhhi formaliteler dolayısiyle yerine getirilmesinde zorunluluk bulunan ilave işler, • Gemi seyir halinde veya limanda iken gemide yaptırılan (yangın, gemiyi terketme, denizde çatışma, denizden adam kurtarma ve savunma) talimleri fazla çalışma olarak kabul edilmez. Fazla çalışma ücreti, yapılan her fazla çalışma saati için normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarı %25 oranında artırılmak suretiyle bulunacak miktardan az olamaz. Fazla saatlerle çalışmalar işveren veya işveren vekili tarafından tutulan noterden tasdikli ayrı bir defterde belgelenmek zorundadır. Bu defterde gemi adamına uygulanan zam oranı ile fazla 236 çalışmanın yapıldığı gün ve o güne düşen miktarı ve gemi adamının hakettiği fazla çalışma ücreti gösterilir. Fazla saatlerle çalışma ücretlerinin işveren veya işveren vekili tarafından gemi adamlarına iş sözleşmesinde esas ücret için belirlenmiş olan zamanda, yerde ve dönemlerde tam olarak ödenmesi zorunludur (Deniz İş K. md.28). Yıllık Ücretli İzin ve Tatiller Deniz İş Kanunu’nda yıllık ücretli izinler de 4857 sayılı İş Kanunu’na göre bazı farklılıklar içerir. Bu farklılıkların başında yıllık ücretli izni hak etmek için gerekli bekleme süresi gelir. Deniz İş K. md. 40’ a göre, “Aynı işveren emrinde veya aynı gemide bir takvim yılı içinde bir veya birkaç hizmet aktine dayanarak en az altı ay çalışmış olan gemi adamı, yıllık ücretli izine hak kazanır.” Fark, hem İş Kanunu’nda yer alan en az bir yıllık bekleme süresi yerine gemi adamları için en az 6 aylık bekleme süresinin öngörülmesi, hem de bu sürenin hesaplanmasında gemi adamları için “bir takvim yılı içinde” 6 aylık süre çalışmış olma koşulunun yer almasıdır. Diğer bir deyişle, Yasada bekleme süresi bir takvim yılı içinde en az altı ay olarak belirlendiğinden, örneğin iki takvim yılında her bir yılda üçer aydan toplam 6 aylık hizmeti olan işçinin yıllık ücretli izin hakkı yoktur (Akyiğit, 2012: 14). Sözleşmenin belirli / belirsiz ya da sefer süreli olması, çalışmanın aralıklı olup olmaması, önceki sözleşmenin hangi nedenle sona ermiş olması gibi konularda her hangi bir kısıtlayıcı hüküm yoktur (Bedük, 2012: 202). İş Kanunu’ndan farklı olan diğer bir düzenleme ise yıllık ücretli izin süreleridir. Deniz İş K. md. 40’da, “İzin süresi, altı aydan bir yıla kadar hizmeti olan gemi adamları için 15 günden ve bir yıl ve daha fazla hizmeti olanlar için yılda bir aydan az olamaz” denilmek suretiyle İş Kanunu’ndaki gibi kıdeme göre kademeli bir artışa gidilmekten belirli bir ölçüde kaçınılmıştır. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri Bir başka farklılık, Deniz İş Kanunu’nun gemi adamının çalışırken kullanamadığı veya kullandırılmadığı yıllık ücretli izin hakkının karşılığını işten ayrılırken ücret olarak alabilmesini belirli fesih nedenlerine bağlamış olmasıdır. İş Kanunu’nda işçi hangi nedenle olursa olsun işten ayrılırken kullanmadığı izinlerinin karşılığını ücret olarak alırken, işverenin gemi adamının sözleşmesini Deniz İş K. md 14/1 de belirtilen bildirimsiz (önelsiz) fesih nedenlerine dayanarak feshetmesi halinde gemi adamları bu ücreti alma hakkına sahip değildir (Den. İş K. md. 40). 6.1.4. Deniz iş kanununda iş sözleşmesinin sona ermesi Deniz İş Kanununda gemi adamlarının iş sözleşmelerinin sona ermesine ilişkin olarak İş Kanunu’na göre bazı farklılıklar vardır. İş Kanunu’nda olduğu gibi Deniz İş Kanunu’nda da iş sözleşmesinin fesih bildirimine gerek olmadan kendiliğinden sona ermesi, işçinin ölümü halinde veya tarafların anlaşması (ikale) yoluyla ya da belirli süreli sözleşmelerde sürenin bitmesiyle söz konusu olur. Ancak Deniz İş K. md. 7’ye göre, ”..hizmet akti gemi seyir halinde iken sona ererse akit, geminin ilk limana varmasına ve güvenlik altına alınmasına kadar devam eder. Belirli sefer için yapılmış hizmet akti, akitte yazılı seferin sonunda geminin vardığı limanda yükünü boşaltmasıyla sona erer”. 237 Süresiz Fesih Deniz İş Kanunu’nda yer alan hükümlere göre deniz iş sözleşmesinin fesih bildirimi olmaksızın sona ermesinin diğer şekilleri, “Geminin kayba uğraması, terk edilmesi veya harp ganimeti ilan edilmesi veyahut Türk Bayrağından ayrılması ..” durumlarıdır (Deniz İş K. md. 14/4). Buna karşılık, geminin Türk Bayrağı taşıdığı sürece mülkiyetinin kısmen veya tamamen başka bir kişiye geçmesi iş sözleşmesinin sona ermesini gerektiren bir neden değildir (Deniz İş K. md. 19). İş Kanunu ile Deniz İş Kanunu arasındaki farklar iş sözleşmesinin fesih yolu ile sona erdirilmesini düzenleyen bu maddelerde de görülür. Deniz İş Kanunu’nda süreli (bildirimli) fesih ve süresiz (bildirimsiz) fesih durumları 14. ve 16. maddelerde yer almaktadır. 14. maddeye göre işverene süresiz (derhal) fesih hakkı doğuran nedenler: • Gemi adamının herhangi bir limanda geminin hareketinden önce gemiye dönerek hizmete girmemesi veya gemiye hiç dönmemesi, • Gemi adamının gemide hizmet görmesinin tutukluluk, hapis veya gemide çalışmaktan menolunması gibi sebeplerle imkansız bir hal alması, • Gemi adamının işveren veya işveren vekiline karşı, kanuna, hizmet akitlerine sair iş ve çalışma şartlarına aykırı hareket etmesi, • Gemi adamının işveren veya işveren vekiline karşı denizcilik kural ve teamüllerine veya ahlak ve adaba aykırı hareket etmesi. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları 14. maddeye göre gemi adamının süresiz (derhal) fesih için haklı nedenleri: • Ücretin kanun hükümleri veya hizmet akti gereğince ödenmemesi, • İşveren veya işveren vekilinin gemi adamına karşı, kanuna, hizmet akitlerine veya sair iş şartlarına aykırı hareket etmesi, • İşveren veya işveren vekilinin gemi adamına karşı denizcilik kural ve teamüllerine veya ahlak ve adaba aykırı hareket etmesidir. Bunların dışında işveren, işveren vekili veya gemi adamı iş sözleşmesini, “..geminin herhangi bir sebeple 30 günden fazla bir süre seferden kaldırılması..” veya “..gemi adamının herhangi bir sebeple sürekli olarak gemide çalışmasına engel bir hastalığa veya sakatlığa uğraması..” hallerinde de derhal (süresiz) feshedebilir. Genel olarak fesih bildirimi karşı tarafa ulaştığı anda hüküm ve sonuç doğurur. Ancak Deniz İş K. md. 17’ye göre, “14 ve 16 ncı maddelere göre hizmet aktinin feshinde fesih keyfiyeti, gemi seyir halinde ise, kararlaştırılmış limanda ve kararlaştırılmış liman değiştirildiği takdirde ilk uğrayacağı limanda geminin emniyet altına alınmasına kadar uzatılmış sayılır.” 238 Süreli Fesih Deniz İş K. md. 16’ da belirlenmiş olan süreli fesih hakkı genel olarak İş Kanunu’ndaki düzenlemelerle uyumludur. Ancak iki Yasa düzenlemesi arasındaki önemli bir fark, 14. maddede belirtilen haklı nedenler dışında “..gemi adamının işe alınmasından itibaren altı ay geçmedikçe..” sözleşmesinin feshedilememesidir. Diğer önemli bir fark, İş Kanunu’nda iş güvencesi hükümlerine yer verilirken Deniz İş Kanunu’nda iş güvencesine ilişkin düzenlemelerin bulunmaması nedeniyle, gemi adamlarına iş güvencesi hükümlerinin uygulanamamasıdır (Taşkent, 2005: 594). Deniz İş Kanunu’nda iş sözleşmesinin sona ermesinin sonuçlarına bakıldığında önemli bir farklılık, sözleşmesi sona eren gemi adamının yurda iadesiyle ilgili hükümlere yer verilmesidir. Daha önce deniz taşımacılığına özgü olarak işverenin borçları içinde de belirtmiş olduğumuz yurda iade yükümlülüğü Deniz İş Kanunu’nun 21’den 25’e kadar olan maddelerinde düzenlenmiştir. 21. madde hükümlerine göre işveren, sözleşmesi 14. madde hükümlerine göre süresiz fesih yoluyla sona eren gemi adamını “..hizmet aktinde başka hüküm yoksa, geminin bağlama limanına iade etmek ve gemi adamının iadeye ilişkin ve durumuna uygun yol, iaşe ve sair zaruri masraflarını karşılamak veya ödemek zorundadır.” Ancak, sözleşmenin işveren veya işveren vekili tarafından 14. maddeye göre feshedilmesi, ya da gemi adamı tarafından aynı maddenin 2. bendinde belirtilen “..ücretin kanun hükümleri veya hizmet akti gereğince ödenmemesi” veya “işveren veya işveren vekilinin gemi adamına karşı, kanuna, hizmet akitlerine veya sair iş şartlarına aykırı hareket etmesi..” nedenleriyle sona erdirilmesi durumlarında işveren iade masraflarını gemi adamından yurda dönüşünde talep edebilir. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri İş sözleşmesinin sona ermesinin sonuçlarından olan ihbar, kötü niyet ve kıdem tazminatlarıyla ilgili düzenlemelerin İş Kanunu’ndaki düzenlemeler paralelinde hükümler içerdiği görülür. Bu konuda ihbar tazminatıyla ilgili olarak belirtilmesi gereken önemli bir nokta, gemi adamının belirli süreli ya da sefer süreli sözleşmesinin süresi dolmadan ve haklı bir neden olmaksızın feshedilmesi halinde, ihbar tazminatı değil, kalan süreye ait bakiye ücretini ve koşulları varsa kıdem tazminatı ve fesih tazminatını talep etme hakkının olduğudur (Kar, 2012: 216). Kıdem tazminatı konusunda da Deniz İş Kanunu, halen geçerli olan 1475 sayılı eski İş Kanunu’nun 14. maddesindeki kıdem tazminatı hükümlerine uyumlu hükümler içermektedir. Ancak, kadın işçilerin evlendikleri tarihten itibaren bir yıl içinde kendi istekleri ile işten ayrılmaları halinde kıdem tazminatına hak kazanmalarına dair hükmün Deniz İş Kanunu’nda yer almaması önemli bir fark oluşturmaktadır. İş sözleşmesinin sona ermesinin sonuçlarıyla ilgili diğer önemli bir konu ise, fesih tazminatıdır. Bu kavram Türk Borçlar Kanunu’nun 438 ve 439. maddelerindeki düzenlemelerle gündeme gelmiştir. 438. madde işverenin sözleşmeyi haklı bir neden olmaksızın feshetmesi durumunda işçinin belirsiz süreli sözleşmelerde, fesih bildirim süresine; belirli süreli sözleşmelerde ise, sözleşme süresine uyulmaması durumunda, bu sürelere uyulmuş olsaydı kazanabileceği miktarı, tazminat olarak isteyebileceği hükmüne yer vermekte ve devamında da, “Belirli süreli 239 hizmet sözleşmesinde işçinin hizmet sözleşmesinin sona ermesi yüzünden tasarruf ettiği miktar ile başka bir işten elde ettiği veya bilerek elde etmekten kaçındığı gelir, tazminattan indirilir”, denmektedir. Bu ifade ile bu tazminatların, belirsiz süreli sözleşmelerde İş Kanunu ve Deniz İş Kanunu’nda yer alan ihbar tazminatı, belirli süreli sözleşmelerde ise sözleşme süresi sonuna kadarki bakiye ücret olduğu anlaşılmaktadır. İş sözleşmesinin işçi tarafından haklı neden olmaksızın sona erdirilmesi halinde ise TB. K.md. 439’da, “İşçi, haklı sebep olmaksızın işe başlamadığı veya aniden işi bıraktığı takdirde işveren, aylık ücretin dörtte birine eşit bir tazminat isteme hakkına sahiptir. İşverenin, ayrıca ek zararlarının giderilmesini isteme hakkı da vardır. İşveren zarara uğramamışsa veya uğradığı zarar işçinin aylık ücretinin dörtte birinden az ise, hâkim tazminatı indirebilir”, hükmüne yer verilmek suretiyle, ihbar tazminatına benzer, ama tazminatın miktarı hakkında farklı bir düzenleme getirilmektedir. Bu hükümler İş Kanunu’nun 17. maddesi ile Deniz İş Kanunu’nun 16. maddesinde yer alan ve ihbar tazminatı olarak adlandırılan tazminatlara eş değer tazminatlar olarak kabul edilebilir. Sadece, işçinin sözleşmeyi haksız feshinde işverene ödemek zorunda olduğu tazminat miktarı, söz konusu iki Yasaya göre bir farklılık göstermektedir. Ancak asıl farklılık TB. K. md. 438’in son fıkrasında görülmektedir. Yukarıda belirtilen tazminatlardan ayrı olarak, işçinin altı aylık ücretinden fazla olmamak üzere işverenden tazminat isteyebileceği öngörülmektedir. Bu tazminatın miktarı, hâkim tarafından, somut olayın bütün durum ve koşulları (tarafların sosyal ve ekonomik durumları, sözleşmenin devam süresi, fesih için ileri sürülen sebep) göz önünde tutularak serbestçe belirlenecektir. Ancak bu tazminat, ister belirli, ister belirsiz süreli sözleşme olsun hakimin takdirine bırakılmış bir tazminattır (Kar, 2012: 217). Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları 6.2. Hava Taşımacılığında Çalışma İlişkileri Daha önce de belirtildiği gibi, hava taşıma işleri 4857 sayılı İş Kanunu kapsamı dışında bırakılmıştır. Kapsam dışı olan personel, uçuş personeli olup, bunlar için özel bir İş Kanunu bulunmamaktadır. Uçuş personeli kaptan pilot, kokpit ekibi ve kabin ekibinden oluşur. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün “Uçucu Ekip Uçuş Görev ve Dinlenme Süreleri ile Uygulama Esasları Talimatı (SHT-6A.50 Rev. 06)” nda yer alan tanımlara göre. Kaptan pilot, “..uçuş süresince hava aracının her türlü harekâtından sorumlu olan, işletme tarafından atanan, kaptan pilot statüsünde ve SHGM tarafından bu maksatla yetkilendirilmiş belirli bir lisansa sahip olan pilotu..”, kokpit ekibi, “..hava aracının sevk ve idaresi ile kullanımından sorumlu ve SHGM tarafından lisanslandırılmış gerekli olan asgari sayıdaki pilot/pilotlar ile eğer varsa uçuş mühendislerini..”, kabin ekibi de, ”.. bir uçuş görevinin yapılmasında kokpit ekibinin dışında, esas görev yeri hava aracının kabini olan ve işletmeci tarafından yolcu emniyetini ve gereksinimlerini karşılamak üzere gerekli temel ve tazeleme eğitimlerini alarak sertifikalandırılmış personeli..” ifade eder. Bu personelin belirli nitelikleri yerine getirmiş, uluslararası ve ulusal düzenlemelere göre sertifikalandırılmış ve yetkilendirilmiş olmaları gerekir. Uçuş personelinin özellikle yorgunluk, stres, dikkat, kozmik radyasyona maruz kalma ve biyolojik vücut dengelerinin korunması gibi riskleri üstlenmek zorunda olmaları, onlar için farklı kuralların uygulanmasını gerekli kılmaktadır. Özel bir bilgi ve deneyim gerektiren, can ve mal güvenliği açısından en yüksek 240 derecede riskler taşıyan bir faaliyet alanında başta çalışma süreleri olmak üzere çalışma koşullarını düzenleyen, uçuş personelinin hak ve yükümlülüklerini açıkça belirleyen bir yasaya olan ihtiyaç her geçen gün kendini daha belirgin bir biçimde hissettirmektedir. Bazı işyerlerinde uçuş personeli toplu iş sözleşmesi kapsamında olduğu için İş Kanununda sağlanmış olan hakları elde etme olanağı bulsalar da, önemli bir kesim sadece Türk Borçlar Kanunu’nun hizmet sözleşmeleriyle ilgili genel hükümleri çerçevesinde görev yapmaktadır. Bu temel yasanın yanısıra, uluslararası havacılık kuralları ve Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün Uçucu Ekip Uçuş Görev ve Dinlenme Süreleri ile Uygulama Esasları Talimatı (SHT-6A.50 Rev. 06)” çalışma ilişkilerini ve koşullarını belirleyici düzenlemelerdir 6.2.1. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda hizmet sözleşmesi ve hizmet sözleşmesinden doğan borçlar 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu bir terim olarak iş sözleşmesi yerine hizmet sözleşmesi terimini kabul etmiş ve altıncı bölümünü hizmet sözleşmeleriyle ilgili hükümlere ayırmıştır. Bu hükümler, “hizmet sözleşmeleri” başlığı altında, 393. ve 496. maddeler arasında yer almakta ve “genel hizmet sözleşmesi”, “pazarlamacılık sözleşmesi” ve “evde hizmet sözleşmesi” olmak üzere 3 farklı iş sözleşmesine yer verilmektedir. Bunlar içinde uçuş personeli için söz konusu olan bu bölümün ikinci ayırımında yer alan “genel hizmet sözleşmesi” ile ilgili hükümlerdir. Bu çerçevede Türk Borçlar Kanunu’nun hava taşımacılığında görev yapan uçuş personeli için söz konusu olan önemli maddeleri aşağıda açıklanmaya çalışılmıştır. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri Hizmet Sözleşmesinin Türleri Uçuş personeli için geçerli olan hizmet sözleşmesiyle ilgili tanım ve iş ilişkisinin kurulmasıyla ilgili düzenlemeler İş Kanunu’ndan çok farklı değildir. TB. K. md.393’de, “Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle işgörmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir” hükmüne yer verilmiştir. Hava taşımacılığında uçuş personeli için söz konusu olabilecek iş sözleşmesi türleri ise, belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmeleri ile kısmi süreli ve deneme süreli sözleşmeler olup, atipik (esnek) iş sözleşmelerine yer verilmemiştir. TB. K.’da belirli iş sözleşmesi türü çok açık bir şekilde ifade edilmemekle birlikte, 430. maddede, “Belirli süreli sözleşme, süresinin bitiminden sonra örtülü olarak sürdürülüyorsa, belirsiz süreli sözleşmeye dönüşür. Ancak, esaslı bir sebebin varlığı hâlinde, üst üste belirli süreli hizmet sözleşmesi kurulabilir... Sözleşmenin fesih bildirimiyle sona ereceği kararlaştırılmış ve iki taraf da fesih bildiriminde bulunmamışsa, sözleşme belirsiz süreli sözleşmeye dönüşür”, ifadesi yer almaktadır. Buradan da anlaşılacağı üzere, İş Kanunu’nda belirli iş sözleşmeleriyle ilgili hükümlerin aksine, TB. K.’da belirli süreli sözleşmelerin yapılması konusunda objektif bir neden gerekmemekte, ancak sözleşme üst üste yapılacaksa esaslı bir nedenin varlığı gerekmektedir (Alpagut, 2011: 929). Bunun yanısıra TB. K. md. 433’de iki ayı aşmayan bir deneme süre konmak suretiyle deneme 241 süreli sözleşme yapılabileceğini öngörmektedir. Ayrıca 393. maddede, ”..işçinin işverene bir hizmeti kısmi süreli olarak düzenli biçimde yerine getirmeyi üstlendiği sözleşmeler de hizmet sözleşmesidir” hükmüne yer verilerek kısmi süreli sözleşmelerin de yapılabileceği kabul edilmektedir. Türk Borçlar Kanunu hizmet sözleşmesinin şekli hakkında bir düzenlemeye yer vermemiştir. “Hizmet sözleşmesi, kanunda aksine bir hüküm olmadıkça özel bir şekle bağlı değildir” (m.394). İş Kanunu’ndan farklı olarak, belirli süreli hizmet sözleşmelerinin yazılı olması şartı bulunmamaktadır. İş Sözleşmesinden Doğan Borçlar İş sözleşmesinden doğan borçlar arasında işçinin borçları olarak, işçinin iş görme borcu, özen ve sadakat borcu, talimatlara uyma (itaat) borcu ve rekabet etmeme borcu daha önceki bölümlerde açıklanmış ve 4857 Sayılı İş Kanunu kapsamında çalışanlar için de geçerli olduğu belirtilmişti . Bunların yanısıra, iki borcu daha burada açıklamak gerekir. Bunlardan biri fazla çalışma borcudur. 398. maddede fazla çalışmanın işçinin rızası ile gerçekleşebileceği belirtilmekle birlikte, “..ancak, normal süreden daha fazla çalışmayı gerektiren bir işin yerine getirilmesi zorunluluğu doğar, işçi bunu yapabilecek durumda bulunur ve aynı zamanda kaçınması da dürüstlük kurallarına aykırı olursa işçi, karşılığı verilmek koşuluyla, fazla çalışmayı yerine getirmekle yükümlüdür”, denmektedir. Diğer borç olan teslim ve hesap verme borcu ise, 397. maddede düzenlenmiştir. Bu madde hükmüne göre, “..işçi, üstlendiği işin görülmesi sırasında üçüncü kişiden işveren için aldığı şeyleri ve özellikle paraları derhâl ona teslim etmek ve bunlar hakkında hesap vermekle yükümlüdür. İşçi, hizmetin ifasından dolayı elde ettiği şeyleri de Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları derhâl işverene teslim etmekle yükümlüdür.” İşverenin borçları TB. K.’da 401 ile 426. maddeler arasında düzenlenmiştir. Bu borçlar en başta ücret ödeme borcu olmak üzere, iş, araç ve malzemeleri sağlama borcu, işçinin giderlerini karşılama borcu, işçinin kişiliğini koruma borcu, tatil, yıllık izin ve diğer izin verme borcu ve hizmet belgesi verme borçlarıdır. 4857 sayılı İş Kanunu kapsamına girenler için de geçerli olan bu borçlardan işçinin kişiliğinin korunması ve iş, araç ve malzemeleri sağlam borcu daha önce açıklanmıştı. İşçinin giderlerini karşılama borcu, TB. K. md. 414’ de yer almaktadır. Maddenin birinci fıkrasında, işverenin, işin görülmesinin gerektirdiği her türlü gideri ve işçiyi işyeri dışında çalıştırdığı takdirde, geçimi için zorunlu harcamaları ödemekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. Bu harcamalar işveren tarafından işçiye günlük, haftalık veya aylık olarak ödenecektir. Maddenin son fıkrasında, işçiyi korumaya yönelik emredici bir kural getirilmiştir. Buna göre, zorunlu harcamaların tamamen veya kısmen işçi tarafından bizzat karşılanmasına ilişkin anlaşmaların yapılamayacağı, aksi durumda bunların geçersiz olduğu kabul edilmiştir. İşverenin ücret ödeme borcu ve tatil, yıllık izin ve diğer izinlerle ilgili borçlar İş Kanunu’nda olduğu gibi çalışma koşullarını düzenleyen “işin düzenlenmesi” ve “ücret” başlığı altında ayrıca verilmeyip işverenin borçları altında açıklanmıştır. Bunlarla ilgili hükümler aşağıdaki bölümde açıklanacaktır. 242 6.2.2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun ücretler ve çalışma koşullarına ilişkin düzenlemeleri Türk Borçlar Kanununda işverenin ücret ödeme borcu 410. maddeden 410. maddeye kadar olan hükümlerle belirlenmiştir. Bu hükümlerin hava taşımacığında uçuş personeli için de ana hatlarıyla geçerli olduğu söylenebilir. TB. K. md. 401’e göre işveren, “İşçiye sözleşmede veya toplu iş sözleşmesinde belirlenen; sözleşmede hüküm bulunmayan hâllerde ise, asgari ücretten az olmamak üzere emsal ücreti ödemekle yükümlüdür.” İşveren ayrıca md. 403’e göre, sözleşmeyle işçisine ”işin sonucundan” (kârdan, cirodan ve üretilenden) bir pay vermeyi kararlaştırabilir. Bunun dışında işveren md. 405’e göre, bayram, yılbaşı ve doğum günü gibi belirli günler dolayısıyla işçilerine özel ikramiye verebilir; bu ikramiye işçinin hizmet sözleşmesinin ikramiye döneminden önce sona ermesi halinde, işçinin çalıştığı süreye orantılı olarak ödenir. Türk Borçlar Kanunu’nda 406, 407 ve 408. maddelerde yer alan ücretin ödenme biçimi ve ücretin korunmasıyla ilgili hükümler genel olarak 4857 sayılı İş Kanunu’nun hükümleriyle paralellik gösterir. Aynı şekilde, fazla çalışma ücreti, 4857 sayılı İş Kanunu’nda olduğu gibi, normal çalışma ücretinin %50 fazlası olarak belirlenmiştir. Yine İş Kanunu’na paralel olarak fazla çalışma ücreti yerine serbest zaman kullanma hakkına da yer verilmiştir. Ancak İş Kanunu’nda fazla çalışma karşılığı zamlı ücret yerine serbest zaman kullanmak işçinin talep edebileceği bir hak olarak Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri düzenlenmişken, yeni TB. K. md. 402/II’de bu işçiye tanınan bir hak değil, işverene tanınan bir yetki olarak öngörülmüştür. Başka bir ifadeyle, yeni Borçlar Kanunu’na göre işçinin serbest zaman ya da ücret arasında seçim yapma hakkı yoktur, bu tercih işverene bırakılmıştır. Bunun yanı sıra 4857 sayılı İş Kanunu md. 41’de işçiye tanınacak serbest zaman işçinin fazla çalıştığı her saat karşılığında bir saat otuz dakika olarak belirlenmişken, Borçlar Kanunu’nda böyle bir belirlemeye gidilmeksizin, işçiye fazla çalışmayla orantılı olarak uygun bir zamanda izin verileceği belirtilmiştir (Güneş ve Mutlay, 2011: 246). Türk Borçlar Kanunu çalışma süreleriyle ilgili hükümler içermemektedir. İşverenin fazla çalışma borcunu düzenleyen 398. maddede yer alan “..ilgili kanunlarda belirtilen normal çalışma süresinin üzerinde...” ifadesinden çalışma sürelerinin belirlenmesinin ilgili kanunlara bırakıldığı anlaşılmaktadır. Ancak hava taşıma işlerini kapsayan özel bir yasa olmadığı gibi, 4857 sayılı İş Kanunu’nun hükümlerinin de uçuş personeli için uygulanamaz olması bu konuda önemli bir boşluk yaratmaktadır. Bu boşluk, uluslararası normlar ve Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün “Uçucu Ekip Uçuş Görev ve Dinlenme Süreleri ile Uygulama Esasları Talimatı (SHT-6A.50 Rev. 06)” hükümleri çerçevesinde belirli ölçülerde doldurulmaya çalışılmıştır. Söz konusu talimatın 1. maddesinde, “Bu talimatın amacı; uçuş emniyetinin sağlanması için, Türk tescilli hava araçlarında görev yapacak uçucu 243 ekipler ile havacılık işletmelerinin uyması zorunlu uçuş görev ve dinlenme sürelerine ilişkin esas ve usuller ile sınırlamaları belirlemek ve bu konudaki faaliyetleri düzenlemektir” denmektedir. Ancak Talimat uçuş personeli için diğer yasalarda olduğu gibi gün, hafta veya ay olarak toplam bir çalışma süresine yer vermemektedir. Uçuş personelinin çalışma süresi olarak değişik adlar altında belirtilen kategorize edilmiş görev süreleri bulunmaktadır. Bu kapsamda uçuş görev süresi, uçuş süresi (blok süresi), dinlenme süresi, nöbetçi ekip görev süresi, yedek ekip görev süresi, konaklama süresi, kesintili ve kesintisiz uçuş göreve süresi ve pas görev süresi gibi süreler belirli zaman dilimlerine göre ayrıntılı olarak ve istisnai koşulları da belirtilmek suretiyle Talimatta yer almaktadır. Oysa Avrupa ülkeleri düzeyinde işçi ve işveren kuruluşlarının da üzerinde anlaşmış olduğu 2000/79 EC Sayılı Avrupa Birliği Direktifi’nde havayolu sektöründe uçuş personelinin çalışma sürelerinin yılın bütününe uygulanabildiği ölçüde eşit oranda dağıtılmak suretiyle yılda en fazla 2000 saat, toplam uçuş süresinin ise 900 saat olabileceği hükme bağlanmıştır. Direktif’te ayrıca personele yılda en az 4 hafta yıllık ücretli izin ve ayda yedi, yılda en az 96 gün dinlenme hakkı verilmesi öngörülmektedir. Yıllık ücretli izin hakkı Türk Borçlar Kanunu’nun 422. maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu maddede işverenin, en az bir yıl çalışmış olan işçilere yılda en az iki hafta ve onsekiz yaşından küçük işçiler ile elli yaşından büyük işçilere de en az üç hafta ücretli yıllık izin verme zorunda olduğu belirtilmektedir. 423. maddede ise, işçinin yıllık izin süresinden indirim yapılabileceği belirtilmektedir. İşçi, bir hizmet yılı içinde kendi kusuruyla toplam bir aydan daha uzun bir süreyle hizmeti yerine getirmezse işveren, çalışılmayan her tam ay için, yıllık ücretli izin Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları süresinden bir gün indirim yapabilecektir. Ancak işçinin, bir hizmet yılı içinde kendi kusuru olmaksızın hastalık, kaza, yasal bir yükümlülüğün veya kamu görevinin yerine getirilmesi gibi kişiliğine bağlı sebeplerle üç aya kadar olan süre içinde işgörme edimini yerine getirememesi durumunda, işverenin yıllık ücretli izin süresinden indirim yapamayacağı belirtilmiştir. Aynı şekilde, işveren kadın işçinin gebelik ve doğum yapma sebebiyle işgörme edimini yerine getirememesinin üç ayı geçmemesi koşuluyla, yıllık ücretli izin süresinden indirim yapamayacaktır. Yıllık ücretli iznin kullanılması ve izin ücretiyle ilgili diğer hususlar İş Kanunu’nun yıllık ücretli izin düzenlemelerine paralel olarak düzenlenmiştir. İşçinin hafta tatili ve iş arama izniyle ilgili hükümlere de md. 421’de yer verilmiştir. Buna göre, işçiye haftada bir tam gün tatil verilmesi ve bu günün pazar günü olması öngörülmüştür. İşçiye, pazar günü dışındaki bir günde hafta tatili verilebilmesi için, durum ve koşullar hafta tatilinin pazar gününde verilmesini imkânsız kılmalıdır. Maddenin ikinci fıkrasında, işverenin, belirsiz süreli hizmet sözleşmesinin feshi hâlinde, bildirim süresi içinde işçiye ücretinde bir kesinti olmaksızın, günde iki saat iş arama izni vermekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. 6.2.3. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun iş sözleşmesinin feshine ilişkin 244 düzenlemeleri Türk Borçlar Kanunu’na göre belirli süreli hizmet sözleşmesi İş Kanunu’ndaki hükümlere benzer şekilde sürenin bitiminde kendiliğinden sona erer. Ancak 430. maddedeki bu düzenlemede, on yıldan uzun süreli sözleşmelerin on yıl geçtikten sonra taraflardan birinin istemesi halinde altı aylık bildirim süresine uyulmak kaydıyla feshedilebileceği öngörülmüştür. Belirsiz süreli sözleşmelerin feshi, İş Kanunu ve Deniz İş Kanunu’nda olduğu gibi, süreli fesih ve süresiz (derhal) fesih olarak iki şekilde olmaktadır. Süreli fesihte bildirim süreleri İş Kanunu’ndaki sürelerden farklıdır. TB. K. md. 432’ye göre, ”hizmet sözleşmesi; bildirimin diğer tarafa ulaşmasından başlayarak, hizmet süresi bir yıla kadar sürmüş olan işçi için iki hafta sonra; bir yıldan beş yıla kadar sürmüş işçi için dört hafta ve beş yıldan fazla sürmüş işçi için altı hafta sonra sona erer.” İşverenin fesih hakkını kötüye kullanmasını engellemek amacıyla, İş Kanunu’ndaki düzenlemeye benzer şekilde 434. maddede fesih bildirim süresine ait ücretin üç katı tutarında kötü niyet tazminatı öngörülmüştür. Hizmet sözleşmesinin süresiz feshi, TB. K. md. 435’de düzenlenmiştir. Derhal fesih başlığı taşıyan söz konusu maddede haklı nedenlerle yapılacak feshin yazılı olması gerektiği hususu yer almakta, ancak feshi gerekli kılan nedenler belirtilmemekte ve “..sözleşmeyi fesheden taraftan, dürüstlük kurallarına göre hizmet ilişkisini sürdürmesi beklenemeyen bütün durum ve koşullar...” haklı nedenler olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca 436. maddede İş Kanunu’ndaki hükme benzer şekilde, işverenin ödeme güçsüzlüğüne düşmesi nedeniyle işçinin fesih hakkı düzenlenmiştir. Bu durumda, işçinin işverenden kendisine bir güvence verilmesini istemesine rağmen işveren Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri uygun bir süre içinde bu konuda güvence sağlamazsa işçinin, herhangi bir süreye uymak zorunda olmaksızın sözleşmeyi hemen feshedebilme hakkı olduğu belirtilmektedir. Hizmet sözleşmesinin haklı nedenlerle süresiz feshi, taraflardan birinin sözleşmeye uymaması nedeniyle gerçekleşmiş ise, o tarafın neden olduğu zararı tamamen gidermekle yükümlü olduğu da 437. maddede hükme bağlanmıştır. Buna karşılık, işveren haklı bir neden olmaksızın hizmet sözleşmesini süresiz (derhal) feshetmiş ise, işçi, belirsiz süreli sözleşmelerde fesih bildirim süresine ve belirli süreli sözleşmelerde ise, sözleşme süresine uyulmaması nedeniyle, bu sürelere uyulsaydı kazanabileceği miktarı tazminat olarak isteyebilecektir. Bu tazminat ile hizmet sözleşmesinin işveren tarafından haklı bir sebep olmaksızın, taraflarca kararlaştırılan sürenin sona ermesinden önce feshedilmesi yüzünden işçinin uğradığı zararların giderilmesi amaçlanmaktadır. Böylece, işveren, haklı bir neden olmaksızın hizmet sözleşmesini sona erdirecek olursa, maddede öngörülen tazminatı ödemek zorunda kalacaktır (md. 438). Ancak, “..belirli süreli hizmet sözleşmesinde işçinin hizmet sözleşmesinin sona ermesi yüzünden tasarruf ettiği miktar ile başka bir işten elde ettiği veya bilerek elde etmekten kaçındığı gelir, tazminattan indirilir.” Aynı madde ile, birinci fıkrada öngörülen tazminattan ayrı olarak, işçinin altı aylık ücretinden fazla olmamak üzere işverenden tazminat isteyebileceği de öngörülmektedir. Bu tazminatın miktarı, hakim tarafından, somut olayın bütün durum ve koşulları (tarafların sosyal ve ekonomik durumları, sözleşmenin devam süresi, fesih için ileri 245 sürülen sebep) göz önünde tutularak serbestçe belirlenecektir. İşçinin haklı bir neden olmaksızın işe başlamadığı veya aniden işi bıraktığı takdirde işverenin, aylık ücretin dörtte birine eşit bir tazminat isteme hakkına sahip olduğu, ayrıca ek zararlarının giderilmesini isteme hakkı da bulunduğu 439. maddede hükme bağlanmıştır. Ancak, “..işveren zarara uğramamışsa veya uğradığı zarar işçinin aylık ücretinin dörtte birinden az ise, hakim tazminatı indirebilir.” Sözleşmenin sona ermesinin diğer sonuçları olarak TB. K. md. 442’de sözleşmeden doğan bütün borçların “muaccel” olduğu, diğer bir deyişle hemen ödenmesi gerektiği, 443. maddede sözleşmenin sona ermesi durumunda, taraflardan her birinin, diğerinden veya üçüncü bir kişiden diğerinin hesabına, hizmetle ilişkili olarak almış olduğu şeyleri geri vermekle yükümlü oldukları belirtilmektedir. TB. K. md. 440’da ise, işçinin ölümü halinde sözleşmenin kendiliğinden sona erdiği hükme bağlanmıştır. Bu durumda, “..işveren, işçinin sağ kalan eşine ve ergin olmayan çocuklarına, yoksa bakmakla yükümlü olduğu kişilere, ölüm gününden başlayarak bir aylık; hizmet ilişkisi beş yıldan uzun bir süre devam etmişse, iki aylık ücret tutarında bir ödeme yapmakla yükümlüdür.” İşverenin ölümü halinde ise sözleşme sona ermez, yerini mirasçıları alır. “Bu durumda işyerinin tamamının veya bir bölümünün devri ile gerçekleşen hizmet ilişkisinin devrine ilişkin hükümler kıyas yoluyla uygulanır” (md. 441). Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Türk Borçlar Kanunu kıdem tazminatına yer vermemektedir. Bu nedenle hava taşımacılığında uçuş personelinin kıdem tazminatı hakkı yoktur. Ancak bu hak veya TB. K. md. 438’ e göre belirlenen bir “fesih tazminatı” veya “uçuş tazminatı” adı altında toplu sözleşmesi olan havayolu işletmelerinde bir toplu iş sözleşmesi hükmü olarak uçuş personeline sağlanabilmektedır. 6.3. Karayolu ve Demiryolu Taşımacılığında Çalışma İlişkileri Havayolu taşımacılığındaki gibi karayolu ve demiryolu taşımacılığında da çalışma ilişkilerini düzenleyen özel bir yasa bulunmamaktadır. Bu sektörlerde çalışanların hak ve yükümlülükleri, genel olarak 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, 4857 sayılı İş Kanunu ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümleri çerçevesinde belirlenirken, özellikle çalışma koşullarıyla ilgili bazı düzenlemeler özel olarak çıkarılmış yönetmelik, tüzük ve talimatlarla yapılmaktadır. 6.3.1. Karayolu taşımacılığında çalışma koşullarıyla ilgili düzenlemeler Karayolu taşımacılığında çalışanların hak ve yükümlülükleri, daha önce de belirtildiği gibi, 4857 sayılı İş Kanunu’na göre belirlenmekle birlikte, karayolu taşımacılığında çalışma süreleriyle ilgili uluslararası bir düzenleme olan ve ülkemiz tarafından da 2003 yılında onaylanarak bir yasa hükmü haline gelen “Karayolu Taşımacılığında Çalışma Saatleri ve Dinlenme Sürelerine İlişkin 153 Sayılı ILO Sözleşmesi” ni de burada belirtmek gerekir. Karayolu taşımaclığında 246 4857 sayılı İş Kanunu’nun genel hükümleri geçerli olsa da çalışma ve dinlenme süreleriyle ilgili olarak bu sözleşme hükümleri geçerlidir. ILO’nun bu sözleşmesi dışında, “Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Yapan Taşıtlarda Çalışan Personelin Çalışmalarına İlişkin Avrupa Anlaşması (AETR)”de çalışma süreleriyle ilgili önemli diğer bir uluslararası belgedir. Kısaca AETR Konvansiyonu olarak bilinen ve 1976’da yürürlüğe girmiş olan bu anlaşma Türkiye tarafından da onaylanmıştır. Uluslararası karayolu taşımacılığında istihdam edilen sürücülerin çalışma ve dinlenme sürelerini düzenleyerek onları korumayı ve trafik güvenliğini artırmayı amaç edinen bu anlaşma, Birleşmiş Milletler, BM Avrupa Ekonomik Konseyi (UN/ECE) üyesi ülkelere ve diğer Avrupa ülkelerinin yanı sıra BM AEK faaliyetlerine katılmaya davet edilen BM üyesi ülkelere açıktır. Bir AB ülkesi sürücüsü AB sınırlarından çıktığı zaman yaklaşık olarak aynı kurallara uymakla yükümlü olduğu gibi, üçüncü ülke sürücüleri de AB ülkelerine girdiklerinde AB üyesi ülkelerin sürücüleri ile aynı kurallara tabi tutulmaktadır. AETR Konvansiyonu ILO’nun “Karayolu Taşımacılığında Çalışma Saatleri ve Dinlenme Sürelerine İlişkin 153 Sayılı ILO Sözleşmesi” ile paralellik gösterdiğinden burada kısaca ILO Sözleşmesiyle ilgili kısa bilgilere yer verilecektir. ILO Sözleşmesinin 1. maddesinde Sözleşmenin uygulama alanı belirtilmektedir. Bu madde hükmüne göre Sözleşme, “...üçüncü taraflar için taşımacılık yapan işletmelerin veya kendi adına yük veya yolcu taşıma işleri yapan işletmelerin, ulusal ya da uluslararası karayolu ile yük veya yolcu taşıma işlerinde profesyonel olarak kullanılan motorlu araçlarında ücretli olarak çalışan sürücüleri..” ile ,”.. karayolu taşımacılığını meslek edinmiş motorlu araç sahiplerine ve sürücü olarak çalıştıkları zamanlarda onların ücretsiz çalışan aile bireylerine..” uygulanacaktır. Sözleşmenin 2. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri maddesinde, her ülkenin yetkili makam ya da kuruluşunun bu Sözleşme hükümleri dışında tutabileceği işler belirtilmektedir. 4. maddede çalışma süresi kavramı açıklanmaktadır. Buna göre çalışma süresi, “..ücretle çalışan sürücülerin aracın çalışır durumda olduğu sürede araç kullanarak ve diğer işler yaparak, ve araçla, yolcuları veya yüküyle ilgili yardımcı işler yaparak geçirdikleri süre anlamına gelir”, şeklinde tanımlanmaktadır. Bunun yanısıra, sürücülerin araçta veya işyerlerinde işverenin emrine hazır durumda bekleyip de iş yapmaksızın geçen süreler, her ülkenin yetkili makam veya kuruluşları tarafından toplu sözleşmeler ya da ulusal teamüle uygun olarak diğer yollarla belirlenen ölçüde çalışma süreleri olarak kabul edilebilir. Sözleşmenin 5. maddesinde dinlenme süreleri belirlenmiştir. Buna göre, “hiçbir sürücünün mola vermeksizin ve devamlı olarak dört saatten fazla araç kullanmasına izin verilmez. Her ülkenin yetkili makam ya da kuruluşu, özel ulusal koşulları dikkate alarak, bu maddenin 1. paragrafında sözü geçen süreyi bir saatten fazla olmamak üzere artırabilir.” Bu süre tamamlandıktan sonra bir mola verilir. Her ülkenin yetkili makam veya kuruluşu bu maddede belirtilen molanın uzunluğu ve molanın ne şekilde bölünebileceğini ve tarifede öngörülen durmalar veya işin niteliği gereği aralıklarla yapılıyor olması nedeniyle yeterli molaya sahip sürücüler için bu madde hükümlerinin uygulanamayacağı durumları belirler. Çalışma süresinin üst sınırı 6. maddede belirlenmiştir. Bu madde hükümlerine göre, fazla 247 çalışmalar dahil, toplam araç kullanma süresi günde en fazla 9 saat, haftada ise 48 saattir. Bu süreler her ülkenin yetkili makam veya kuruluşu tarafından birkaç günün ya da haftanın bir ortalaması olarak hesaplanır. Taşıma işinin çok güç koşullar altında yapıldığı durumlarda bu süreler azaltılır. Sözleşmenin 8. maddesi sürücülerin günlük dinlenme sürelerini belirlemektedir. Bu süre, işgününün başlamasından itibaren 24 saatlik bir süre içinde aralıksız en az on saat olarak belirlenmiştir. Ancak bu süre, her ülkenin yetkili makam ya da kuruluşu tarafından hiçbir şekilde sekiz saatten az olmamak ve bir haftada iki defadan fazla sekiz saate indirilmemek kaydıyla belirlenecek sürelerin ortalaması olarak hesaplanabilir. Yetkili makam veya kuruluş, bu maddenin asgari sürelere ilişkin 1 ve 2 nci paragraf hükümlerine uyulması koşuluyla, yapılan işin yolcu veya yük taşıma işi olmasına ve dinlenme süresinin evde veya başka bir yerde kullanılmasına göre farklı uzunlukta günlük dinlenme süreleri belirleyebilir ve iki sürücüsü olan araçlar ile bir feribot veya trenden yararlanan araçlar söz konusu olduğunda, günlük dinlenme sürelerinin uzunluğuna ve bu dinlenme sürelerinin kullanılması usulüne ilişkin olarak bu süreler için bu maddede ve 9. maddede belirtilen durumlarda bazı istisnalar uygulayabilir. Sözleşmenin 10. ve 11. maddeleri işverenin her ülkenin yetkili makam veya kuruluşu tarafından belirlenen kayıtları tutma, gerekli belgeleri düzenleme ve denetleme gibi yükümlülükleri içermektedir. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Öte yandan, 2004 tarihli “Karayolları Trafik Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” de de yukarıda açıklanan ILO Sözleşmesine paralel, ancak daha ayrıntılı düzenlemeler yer almaktadır. Bu düzenlemelere göre; 248 • Ticari amaçla yük taşımacılığı yapan ve azami ağırlığı 3,5 tonu geçen araçların sürücülerinin ve ticari amaçla yolcu taşımacılığı yapan ve taşıma kapasitesi sürücü dahil 9 kişiyi geçen araçların sürücüleri 24 saatlik herhangi bir süre içinde; toplam olarak 9 saatten ve devamlı olarak 4,5 saatten fazla araç süremezler. • Bu sürücüler en fazla 6 günlük araç kullanma süresinden sonra 1 günlük hafta tatilini kullanmak zorundadırlar. Hafta tatili en az 24 saattir. Düzenli seferler haricindeki uluslararası yolcu taşımacılığı söz konusu olduğunda sürücüler 12 gün süreyle araç kullanabilirler, araç kullanma süresinden sonra 2 günlük hafta tatilini kullanmak zorundadırlar. Birleşik 2 hafta içinde toplam araç kullanma süresi 90 saati aşamaz. • Bu sürücüler sürekli 4,5 saatlik araç kullanma süresi sonunda, eğer istirahata çekilmiyor ise en az 45 dakika mola almaları mecburidir. Bu molalar sürekli 4,5 saatlik araç kullanma süreleri içerisinde en az 15 dakikalık molalara bölünebilir. • Bu molalar süresince sürücüler başka bir işle meşgul olamazlar. Hareket halindeki bir araçta, feribotta veya trendeki bekleme süresi ile araç kullanılmadan geçen süre, başka iş olarak addedilemez. Alınan molalar günlük dinlenme süresi olarak sayılmaz. • Sürücüler her 24 saat içerisinde 11 saat kesintisiz dinlenecektir. Bu süre, biri en az 8 saat kesintisiz olmak üzere iki veya üç ayrı süre halinde kullanılabilir. Ve bu durumda günlük dinlenme süresi 1 saat daha eklenerek 12 saate çıkartılır. 11 saatlik kesintisiz günlük dinlenme süresi haftada 3 defadan fazla olmamak üzere en az 9 saate indirilebilir. Aracın en az iki sürücüyle kullanılması durumunda her 30 saatlik sürede her bir sürücü en az 8 saat kesintisiz olarak dinlenecektir. Günlük dinlenme süresi, yataklı ve yapılışlarında özel dinlenme yeri olan araçlar ile sürücünün rahat uyuyabileceği şekilde bölümleri bulunan araçlarda, araçlar park yerinde, garajda veya yerleşim yerleri dışındaki karayollarında platform dışında park edip gerekli tedbirler alınarak geçirilebilir. • Bu sürücülerin araçlarının feribotla veya trenle taşınması durumunda günlük dinlenme süreleri bir kez olmak üzere kesintiye uğrayabilir. Günlük dinlenme süresinin iki bölümü arasındaki süre mümkün olduğunca kısa olmalıdır ve gümrük işlemleri de dahil gemiye, feribota binmeden önce veya indikten sonra 1 saati aşmamalıdır. Bu şekilde kesintiye uğrayan dinlenme süresi 2 saat uzatılır. 6.3.2. Demiryolu taşımacılığında çalışma koşullarıyla ilgili düzenlemeler Lojistik sektöründe önemli bir yeri olan demiryolu taşımacılığının ülkemizde yeterli ve çağdaş bir düzeyde olduğu söylenemez. Ülkemizde 1950’li yıllarda demiryollarının yolcu taşımacılığındaki payı yüzde 42, yük taşımacılığındaki payı ise yüzde 68 düzeylerindeyken 2012 yılında bu oranlar yüzde 1,5-4,5 düzeylerine inmiştir 15. Ülkemizde demiryolu 15 Bkz.: 6461 SayılıTürkiye Demiryolu Ulaştırmasının Serbestleştirilmesi Hakkında Kanunun Genel Gerekçesi,s.4 Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri taşımacılığı, bir kamu iktisadi kuruluşu (KİK) olan Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) tarafından yapılmaktadır. Son yıllarda demiryolu taşımacılığının geliştirilmesi ve taşımacılıktaki payının arttırılması amacıyla sektörün yeniden düzenlenmesi ve TCDD’nin yeniden yapılandırılması gündeme gelmiştir. Yeni düzenlemelerle demiryolu taşımacılığında bugüne kadar mevcut olan tekelin kaldırılması, sektörün serbestleştirilmesi ve AB Mevzuatıyla uyum sağlanması amaçlanmaktadır. 1/11/2011 tarihli ve 28102 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “26/9/2011 tarihli ve 655 sayılı Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile sektörün serbestleştirilmesi halinde uygulanacak düzenlemeler ve kurallar belirlenmiştir. İlk aşamada, sektörün serbestleştirilebilmesi için demiryolu altyapı ve tren işletmecilerinin ayrı tüzel kişiliklerden oluşması gerekliliği üzerinde durulmuş, 2013 yılında çıkartılan “6461 sayılı Türkiye Demiryolu Ulaştırmasının Serbestleştirilmesi Hakkında Kanun” ile bu sağlanmıştır. Bu düzenlemeyle, TCDD demiryolu altyapı işletmecisi olarak yeniden yapılandırılmakta, mevcut hukuki statüsünde hiçbir değişiklik yapılmamakta, “233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”ye tabi bir kamu iktisadi kuruluşu (KİK) olarak varlığını sürdürmektedir. Kamunun tren işletmecisi olarak ise, TCDD’nin tren işletmesiyle ilgili birimleri ayrılarak 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi ve TCDD’nin bağlı ortaklığı Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Taşımacılık Anonim Şirketi (TCDD Taşımacılık A.Ş.) kurulmuştur. Söz konusu Yasanın gerekçesinde de belirtildiği üzere, yeni düzenlemelerle 249 tren işletme faaliyetlerindeki TCDD’ye ait tekelin kaldırılarak demiryolu taşımacılığının serbestleştirilmesi ve rekabete açılması amaçlanmaktadır. Böylece, serbestleşmeye paralel olarak TCDD dışındaki kamu tüzel kişileri ile özel sektör anonim şirketlerinin de ulusal demiryolu altyapı ağı üzerinde demiryolu tren işletmecisi olmalarına imkân tanınmaktadır. Bu örgütsel ve hukuki yapının bir sonucu olarak TCDD’de çalışanların farklı statülere tabi olduğu görülmektedir. Bunlar memurlar, sözleşmeli personel ve işçilerdir. Çalışanların önemli bir bölümünü oluşturan memurlar ve sözleşmeli personel, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve 399 Sayılı “Kamu İktisadi Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararanamenin Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname” hükümlerine tabi olarak çalışırken, işçiler için İş Kanunu hükümleri geçerlidir. Ayrıca, memurlar ve sözleşmeli personelin hak ve yükümlülüklerinin belirlendiği “TCDD Personel Yönetmeliği” vardır. Kamuda çalışma ilişkilerini düzenleyen mevzuata bakıldığında, başta 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu olmak üzere, sık sık değişikliklere uğrayan çok sayıda tüzük, yönetmelik, kararname ve talimatlardan oluşan bir mevzuatın bulunduğu ve kamu çalışanlarının farklı statülerde farklı yasal düzenlemelere tabi olarak çalıştıkları görülür. Kamu sektöründeki birçok kurum için söz konusu olan bu karmaşık ve geniş mevzuat nedeniyle kamu sektöründeki ve dolayısıyla demiryolu taşımacılığındaki çalışma ilişkilerini düzenleyen mevzuatın incelenmesi oldukça geniş ve ayrıntılı bir çalışmayı gerektirir. Burada bunların ayrıntılarına girmeden demiryolu taşımacığı açısından önemli olanlara atıfda bulunmakla yetinilmiştir. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları KAYNAKÇA Aktay, A. Nizamettin, Arıcı, Kadir ve Senyen/Kaplan, E. Tuncay (2013) İş Hukuku, Ankara: Gazi. Aktuğ, Semih (2009) “İş Güvencesinin Uluslararası Dayanakları”; Ege Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi (EÜHFD), 13(1-2) s. 221-226. Akyiğit, Ercan (2005) “Ücreti Geciken İşçinin Çalışmaktan Kaçınması”; İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, 2(5), s.15-26. Akyiğit, Ercan (2007) İş Hukuku, 6. bası, Ankara: Seçkin. Akyiğit, Ercan (2012a) “Yeni Kanun’da Sendika Yöneticiliğinin Güvencesi”; İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, 9(36), s.33-36. Akyiğit, Ercan (2012b) “Deniz İş Kanununda Yıllık Ücretli İzin”; TÜHİS İş Hukuku ve İktisat Dergisi, 24(1-2), s.1-41. Algantürk Light, Didem (2007)“ Deniz İş Sözleşmesi 2006 Hakkında İnceleme ve 250 Değerlendirme”; Ege Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi (EÜHFD), 11(1-2), s.269-278. Alpagut, Gülsevil (1998) Belirli Süreli Hizmet Sözleşmesi, Ankara: Türk Ağır Sanayii ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikası. Alpagut, Gülsevil (2006) “Mesleki Anlamda Geçici İş İlişkisi ve Yargıtay’ın Konuya İlişkin Bir Kararın Düşündürdükleri”; Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi 3(10), s. 570-584. Alpagut, Gülsevil (2011) “Türk Borçlar Kanununun Hizmet Sözleşmesinin Devri, Sona Ermesi, Rekabet Yasağı, Cezai Şart ve İbranameye İlişkin Hükümleri”; İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, 8(31), s.913-959. Alpagut, Gülsevil (2012)“6356 Sayılı Yasa’nın Toplu İş Sözleşmesi ve Toplu İş Uyuşmazlıklarına İlişkin Hükümlerinin Değerlendirilmesi-Uluslararası Normlara Uyum”; İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Dergisi, 9(35) 2012, s.28-29. Altan, Ömer Zühtü( 2006) “Uluslararası Çalışma Normlarının Hukuki Niteliği ve Yaşadığımız Dönemde Taşıdığı Önem”; İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, 55(1) s.631-650. Arrigo, Gianni ve Casale, Giuseppe (ed.) (2005) Glossary of Labour Law and Industrial Relations (with special reference to the European Union), 2005: ILO. Astarlı, Muhittin (2008) İş Hukukunda Çalışma Süreleri, Ankara: Turhan. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri Atalay, İbrahim Orkun (2010)“Sosyal Politika Açısından Avrupa Birliği’ne Uyum”; İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Dergisi, 27(2010), s.948-961. Atlan Kazan, Hülya (2012) “İş İlişkisinde Rekabet Yasağı Sözleşmesi”; İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, 9(36), s.159-189. Aydın, Ufuk (2000) “İnsan Kaynakları Yönetimi, İş Hukuku ve Endüstri İlişkileri”; Prof. Dr. Nusret Ekin’e Armağan içinde, Ankara: Türk Ağır Sanayi ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikası Yayın No 38. Aydınlı, İbrahim (2008) Görünürdeki İşlemler Açısından Türk İş Hukukunda Alt İşveren İlişkisi ve Muvazaa Sorunu, Ankara: Seçkin. Aydınlı İbrahim (2013) “4857 Sayılı İş Kanununda Düzenlenen Alt İşveren Hükümlerinin Deniz Taşıma İşlerinde Uygulanıp Uygulanamayacağına Dair Yargıtay Kararının Değerlendirilmesi”; Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 17(4), s. 35-52. Başbuğ, Aydın (2008) İşverenin Yönetim Hakkı ve Çalışma Şartlarında Değişiklik, Ankara: Alter. Bedük, Mehmet Nusret (2012) Deniz İş Sözleşmesi, Bursa: Ekin. Bilgili, Abbas (2004) İş Güvencesi Hukuku, Adana: Karahan. Çankaya, Osman Güven ve Çil, Şahin (2006 İş Hukukunda Üçlü İlişkiler, Ankara: Yetkin. Çelik, Nuri (2013) İş Hukuku Dersleri, Yenilenmiş 26. Bası, İstanbul: Beta. Çil, Şahin (2004) 4857 Sayılı İş Kanunu Şerhi, 1. Cilt, Ankara: Turhan. Demir, Fevzi (2006) Sorularla Bireysel İş Hukuku, 1. Cilt, Ankara: Türkiye Barolar Birliği. Dereli, Toker (2006) Labour Law and Industrial Relations in Turkey, Alphen aan den Rijn: Kluwer Law International. Dereli, Toker (2013) “6356 Sayılı Yeni Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu: Genel Bir Değerlendirme”; Çalışma ve Toplum, 2013/1 (36) s.41-64, http://calismatoplum.org/sayi36/ dereli.pdf, Erişim Tarihi: 8 Mart 2014. Dündar, Esra (2012) Uluslararası Düzenlemeler ve Avrupa Birliği Çerçevesinde Deniz İş Hukukunda Gemi Adamlarının Çalışma Süreleri, Ankara: Seçkin. Ekin, Nusret (2002) Ekonomik ve Hukuksal Boyutlarıyla Alt İşveren, İstanbul: İstanbul Ticaret Odası. Ekmekçi, Ömer (1996) “Deniz İş Hukukunda İş Süreleri ve Fazla Çalışma”; Deniz Hukuku Dergisi, 1(3-4), s.37-46. 251 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Ekonomi, Münir (2004) “Telafi Çalışması”; İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, 1(4), s.1248-1260. Ekonomi, Münir (2006) “4857 Sayılı Kanun Hükümlerine Göre Belirli Süreli İş Sözleşmelerinin Hukuka Uygunluğu (I)- Kavram Süre ve Yenileme”; İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, 3(9), s.15-32. Engin, E. Murat,( 2003) İş Sözleşmesinin İşletme Gerekleri ile Feshi, İstanbul: Beta, s.90-92. Ersöz, Deniz (2014) Alt İşverenlik El Kitabı, Ankara: Seçkin. Evren, Öcal Kemal (2007) İş Hukukunda Ücret ve Uygulaması, Ankara. Eyrenci, Öner, Taşkent, Savaş ve Ulucan Devrim (2004) Bireysel İş Hukuku, İstanbul: Legal. Gerek, Hasan Nüvit (2011) “İş Sözleşmesinin İkale Sözleşmesi ile Sona Ermesi” Çalışma ve Toplum, 2011/4 s.43-58, http://calismatoplum.org/sayi31/gerek.pdf, Erişim Tarihi: 12 Ekim 2013. Gernigon, Bernard, Odero, Alberto ve Guido, Horacio (2000) ILO Principles Concerning 252 the Right to Strike, Geneva: ILO. Gökçe, Erdal (2008) “Deniz İş Kanununun Hukuk Sistemi İçindeki Yeri ve Önemi” İstanbul Barosu Dergisi, 82(2), s.739-758. Günay, Cevdet İlhan (2006) “Ücret Ödemede Gecikmenin Hukuki Sonuçları”; Sicil İş Hukuku Dergisi, 1(1), s.36-52. Günay, Mehmet (2007) İş Hukukunda Ödünç İş İlişkisi, Ankara: Adalet. Güner, M. Deniz (2001) “Gemi Adamlarının Çalışma Süreleri”; Çimento İşveren Dergisi, 15(6), s.7-29. Güneş, Başak ve Mutlay Faruk Barış (2011) “ Yeni Borçlar Kanununun “Genel Hizmet Sözleşmesi”ne İlişkin Hükümlerinin İş Kanunu ve 818 Sayılı Kanunla Karşılaştırılarak Değerlendirilmesi”; Çalışma ve Toplum, 2011/3(30), s.231-288, http://calismatoplum.org/ sayi30/gunes.pdf, Erişim Tarihi: 25 Mart 2014. Hanau, Peter ve Adomeit, Klaus (2000) Arbeitsrecht, 12. neubearbeitete Aufl., Luchterhand Hromadka, Wolfgang (2009) Arbeitsrecht für Vorgesetzte, 2. Aufl., München: dtv ILO (1989) Conciliation and Arbitration Procedures in Labour Disputes, Third impression, Geneva: ILO Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri ILO (1993) Resolution Concerning Statistics Of Strikes, Lockouts And Other Action Due To Labour Disputes, Adopted By The Fifteenth International Conference Of Labour Statisticians (January 1993) http://www.ilo.org/public/english/bureau/stat/download/res/strikes.pdf ILO (2011) Freedom of Association and Development, Geneva: ILO. ILO (2012) Maritime Labour Convention, 2006 (MLC, 2006) Frequently Asked Questions (FAQ), Online revised Edition, http://www.drew-marine.com/pdf/MLC_ILO_consol-FAQ-2012. pdf Erişim Tarihi: 25 Şubat 2014. ILO, Maritime Labour Convention, 2006, (http://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/@ ed_norm/@normes/documents/normativeinstrument/wcms_090250.pdf ), Erişim Tarihi: 25 Şubat 2014. İnce, Ergun (2011) İş Hukuku, 3. Baskı, İstanbul: Secretcv.com. Kaplan, Emine Tuncay(2005) “Asıl İşveren-Alt İşveren İlişkisinde Muvazaalı İşlem Sorunu”, A. Can Tuncay’a Armağan içinde, ed. Mehmet Uçum, İstanbul: Legal, s.219-233. Kar, Bektaş (2006) “Mevsimlik İş”; Sicil İş Hukuku Dergisi, 1(4), s.69-86. Kar, Bektaş (2011) “Deniz İş Sözleşmesi”; Sicil İş Hukuku Dergisi, 6(23), s.46-53. Kar, Bektaş (2012) Deniz İş Hukuku (Ders Kitabı), Ankara: Yetkin. Karacan, Hatice (2007) 4857 Sayılı İş Kanununa Göre Fazla Çalışma, Ankara: Seçkin. Kaya, Pir Ali (2007) Avrupa Birliği ve Türk İş Hukuku Bağlamında Eşitlik İlkesi, Ankara: Nobel. Küfner-Schmidt, Irmgard (2008) Arbeitsrecht, 6. Aufl., Freiburg:Haufe. Mollamahmutoğlu, Hamdi (2004) İş Hukuku, Ankara: Turhan. Öksüz, Ömer (2006) “Yıllık Ücretli İzin”; İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, 3 (11), s.854- 865. Özdemir, Erdem (2006) İş Sözleşmesinden Doğan Uyuşmazlıklarda İspat Yükü ve Araçları, İstanbul : Beta. Ring, Gerhard (1998) Arbeitsrecht, Baden Baden: Nomos. Sevimli, K. Ahmet (2006) İşçinin Özel Yaşamına Müdahalenin Sınırları, İstanbul: Legal. Songu, Sezgi Öktem (2004)“Deniz İş Hukukunda İş Sözleşmesinin Sona Ermesi ve Sonuçları”, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, 1(3), s.835-866. 253 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Soyer, Polat (2004), “ Yeni Düzenlemeler Karşısında Fazla Saatlerle Çalışmaya İlişkin Bazı Düşünceler”; İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, 1(3), s.797-808. Sümer, Haluk Hadi (2007) İş Hukuku, 13. Baskı, Konya: Mimoza. Süzek, Sarper (2007) “İşçi Ücretlerinin Ödenmemesinin Hukuki Sonuçları”; Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi (AÜHFD), 2007, 56(4), s.207-221. Süzek, Sarper (2010) “Muvazaalı Alt İşveren İlişkisi”; İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, 7(27), s.933-946. Süzek, Sarper (2013) İş Hukuku, Yenilenmiş 9. Baskı, İstanbul: Beta. Şahlanan, Fevzi (2008) “Rekabet Yasağı Sözleşmesi, Kurulması, Geçerlilik Şartları Hükümleri ve Sonuçları” İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukukuna İlişkin Sorunlar ve Çözüm Önerileri, istanbul Barosu Çalışma Hukuku Komisyonu 11. Yıl Toplantısı, 8-9 Haziran 2007, İstanbul: İstanbul Barosu, s.71-90. 254 Şahlanan, Fevzi (2013) “Sendika Üyeliğinin Güvencesi (Bireysel Sendika Özgürlüğünün Korunması)”; İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, 10(37), s.3-13. Şakar, Müjdat (2003) İş Hukuku Uygulaması, 5. Bası, İstanbul: Beta. Taneri, Esin (2014) “Denizcilik İş Sözleşmesi (Maritime Labour Convention- “MLC 2006”) Hakkında İnceleme ve Değerlendirme”, http://www.egemenoglu.av.tr/F/Root/Pdf/Denizcilik_is_Sozlesmesi_(Maritime_Labour_ Convention_-_MCL_2006)_Hakkinda_inceleme_ve_Degerlendirme.PDF, Erişim Tarihi 12 Mart 2014. Taşkent, Savaş (2005) “İş Güvencesi Hükümlerinin Gemi Adamlarına Uygulanması”, A. Can Tuncay’a Armağan içinde, (der. Mehmet Uçum), İstanbul: Legal, s.587-594. Taşkent, Savaş (2011) “İş Sözleşmesinin İkale Yoluyla Sona Erdirilmesi”, Kamu-İş, 11(4), s.1-7. Tuncay, Can (1999) Toplu İş Hukuku, İstanbul: Alfa. Tuncay, Can (2003) “İş Kanunu Tasarısı’ndaki Ödünç İş İlişkisi ve Eleştirisi” Mercek, Nisan 2003, (30)s.56-75. Tuncay, Can (2005) “Ücretin Ödenmemesinin Sonuçları (İşçinin İş Görmekten Kaçınma Hakkı)”; İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, 3(6), s.650-654. Tunçomağ, Kenan ve Centel, Tankut (2007) İş Hukukunun Esasları, 4. bası, İstanbul: Beta. Uçum, Mehmet (der.) (2005) A. Can Tuncay’a Armağan, istanbul: Legal. Lojistik Sektöründe Çalışma İlişkileri Ünsal, Engin (2003) Sendika Özgürlüğü ve Uluslararası Çalışma Örgütü ile T.C. Hükümetleri İlişkileri, İstanbul: Beta. Wandscher, Peter ve Wandscher, Christiane (2009) Von der Einstellung bis zur KündigungArbeitsrecht für Arbeitgeber und Vorgesetzte, 3. Aufl., Bonn: VSRW. Yürekli, Sabahattin (2004) İşyeri Sendika Temsilciliği ve Güvencesi, İstanbul: Beta. Yürekli Sabahattin (2005) “Deniz İş Kanununun Yer İtibarıyla Kapsamı”; Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi (AÜEHFD), 9(1-2) s.613-631. Zaim, Sabahattin (1997) Çalışma Ekonomisi, 10. bası, İstanbul: Filiz, s.314. 255 256 Lojistik ve Tedarik Zinciri Yöneticilerinin Beceri ve Yetkinlikleri Üzerine Bir İnceleme LOJİSTİK VE TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİCİLERİNİN BECERİ VE YETKİNLİKLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME Uğur Yurdakul 16, Durmuş Ali Deveci 17, Didem Özer Çaylan 18 Özet Globalleşme ile birlikte dünya çapında daha hızlı ürün geliştirme yeni beklenti standartlarını belirlemiş ve geleneksel yönetim yaklaşımları işletmelerin bu ortamdaki rekabetçiliğini arttırmak için yeniden düzenlenmiştir. İşletmeler artık stratejik yanıtların yanında üretim esnekliği, taşıma, hız ve bilgi mevcudiyeti gibi alanlarda da rekabetçi üstünlük yaratmaya çalışmaktadır. Rekabetin arttığı, bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak da kar marjlarının düştüğü bugünlerde, tedarik zinciri yönetimi ve lojistik faaliyetleri büyük önem kazanmaya başlamıştır. Piyasa koşullarına göre ihtiyaçlara daha çabuk cevap verebilmek, stok seviyelerini azaltabilmek, nakliye sürecini çabuklaştırmak ve mesafeleri kısaltmak, tüm bunların sonucunda da müşteri memnuniyetini artırmak ve maliyetleri azaltabilmek için tedarik zinciri yönetimi ve lojistik ön plana çıkmaya başlamıştır. Lojistik ve tedarik zinciri yöneticileri satın alma, depolama, dağıtım, talep tahminleme, müşteri hizmetlerini geliştirme veya hizmetleri planlama/ koordine etme ile bir fiil ilgilenmektedirler. Personelin ve lojistik sisteminin yönetimi yanında günlük operasyonları da yönlendirme görevi 257 bulunur. İşte bu karmaşık durum içinde, lojistik ve tedarik zinciri yöneticilerinin uygulamada ve karar almadaki beceri ve yetkinlikleri çok önem kazanmaktadır. Bu araştırma, tedarik zinciri ve lojistik yöneticilerinin sahip olması gereken beceri ve yetkinliklerin sistematik ve bilimsel bir çerçevede değerlendirilmesini amaçlamaktadır. Araştırma iki farklı değişken seti temel alınarak oluşturulmuştur. Bunlardan ilki “uluslararası” ölçütleri içeren ve APICS Operasyon Yönetimi Derneği’nin geliştirdiği APICS Tedarik Zinciri Yöneticisi Yeterlik Modeli’nin değişkenleridir. İkincisi ise “ulusal” ölçütleri içeren Türkiye Yükseköğretim Yeterlilikler Çerçevesinin “Ulaştırma Hizmetleri Temel Alan Yeterlikleri” ve Türkiye Cumhuriyeti Mesleki Yeterlik Kurumunun “Ulaştırma, Lojistik ve Haberleşme” Sektörü yeterlilikleridir. Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre; üretim işletmelerinde çalışan lojistik ve tedarik zinciri yöneticilerinin sahip olması gereken en önemli beceri ve yeteneklerin; problem çözme yeteneği, karar verme yeteneği, yabancı dil becerisi, tedarik zinciri bilgisi ve kritik düşünme yeteneği olduğu tespit edilmiştir. Tedarik zinciri ortamında, stratejik düşünme yaklaşımının uygulanmasında lojistik ve tedarik zinciri yöneticilerinin algılama ve karar alma 16 Arkas Lojistik A.Ş., [email protected]. 17 Prof. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Denizcilik İşletmeleri Yönetimi Bölümü, [email protected]. 18 Yrd. Doç. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Denizcilik İşletmeleri Yönetimi Bölümü, [email protected]. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları farklılıklarını analiz edecek bir çerçeve geliştirmesi bu araştırmanın önemli bir katkısıdır. Anahtar Kelimeler: İnsan Kaynakları Yönetimi, Beceri, Lojistik, Tedarik Zinciri Yönetimi, Yetkinlik, Yönetici. 258 Lojistik ve Tedarik Zinciri Yöneticilerinin Beceri ve Yetkinlikleri Üzerine Bir İnceleme Abstract The dynamics of faster product development have set new expectation standards and traditional managerial attributes have been revised to improve the competitiveness of companies in this new environment. Companies are now looking to develop competitive advantages in such areas as manufacturing flexibility, transportation, speed, and information availability, along with strategic response. Because of increasing competition, and as an avoidable result of this, decreasing profit ratio, logistics and supply chain management have become very important. According to the current situation of the market, in order to meet customer needs, to reduce inventory, to fasten the transportation period, and as an overall result of these to maintain and increase customer satisfaction and reduce costs, logistics and supply chain management has prevalently taken primary roles. Logistics and supply chain managers themselves plan, direct, or coordinate purchasing, warehousing, distribution, forecasting, developing the customer service, or planning services. In addition to managing managing their personnel and logistics systems, they are also involved in directing daily operations. At this point of complexity, skills and competencies of logistics and supply chain managers is of particular importance in the operation and decision making process. The purpose of this research is to clarify the roles of managers in 259 supply chain strategy and operations and to analyze the competency and skills of supply chain managers in a systematic and scientific framework. The method of this research has been formed out of two distinctive sets of variables. The first set comprises the international variables involved by APICS Supply Chain Manager’s Competency Model developed by APICS Operation Management Association. The second set comprises certain national variables involved in “Basic Field Competencies for Transport Services” developed within Turkish Higher Education Competencies and the competencies required for “Transport, Logistics and Communication Industries” developed by Turkish Republic Vocational Competencies Institution. The overall findings of the research reveal that the most important skills and abilities which logistics and supply chain managers working in manufacturing firms must be equipped with problem-solving ability, decision-making skills, foreign language skills, supply chain related knowledge and critical thinking ability. The current research has made an important contribution which in the supply chain environment, in the implementation of the approach of the strategic thinking; a framework which analyze the differences of perception and decision making styles of logistics and supply chain managers is developed. Key Words: Human Resource Management, Skill, Logistics, Supply Chain Management, Competency, Manager. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları 1. Lojistik ve Tedarik Zinciri Yönetiminin Önemi Tedarik zinciri yönetimi, kurumsal firmalar tarafından gerekli bir iş fonksiyonu olarak kabul edilmiş ve rekabetçi üstünlük için kullanılmaktadır. Tedarik zincirinin tanımı geçmiş 25 yılda geniş bir anlam kazanarak gelişmiştir. Aynı zamanda, kurumlar tedarik zinciri fonksiyonunu insan kaynakları ile donatmaya devam etmiş fakat kendi gelişim süreçlerinden ve akademik enstitülerden gelen mevcut yeteneklerle tam anlamıyla tatmin olamamışlardır (Vokurka, 2001: 23). Bu da eğitim, kişisel gelişme ve işte uzmanlaşma konularının her zaman gündemde kalmasına sebep olmuştur. Tedarik zinciri Gelişmekte olan geniş anlamıyla, üretimde kullanılacak hammadde, yardımcı malzemeler ile üretim araçlarının bir araya getirilerek üretim noktalarına en uygun maliyet ve koşullarla temin edilmesi, üretim içi süreçlerde etkinliğin sağlanabilmesi için üretim faaliyetlerinin desteklenmesi, nihai müşterilere en iyi şart ve maliyetlerle ürünün ulaştırılması süreçlerini kapsamaktadır (Görçün, 2010: 3). Günümüzde lojistik ve tedarik zinciri faaliyetleri olarak bilinen uygulamalar, önceleri basit düzeyde, depolama, taşıma satın alma gibi biçimlerde yerine getirilmekteydi. Lojistiğin özünü oluşturan bu çabalar, tarihsel süreç içerisinde daha karmaşık ve entegreolmaya doğru mesafe kat etmiştir (Küçük, 2012: 31). Bugünkü anlamda tedarik zinciri yönetimi’nin temelini oluşturan lojistik ile ilgili faaliyetlerin 260 tümü aşağıdaki gibi listelenebilir; • Malzeme Yönetimi altında: talep tahmini, satın alma, ihtiyaç planlaması, üretim planlama, imalatenvanteri ve taşıma. • Depolama • Malzeme elleçleme • Ambalajlama • Fiziksel dağıtım altında: envanter, dağıtım planlaması, sipariş süreçleri, taşıma, müşteri hizmetleri • Tedarik zinciri yönetiminin doğrudan ilgili bağlantılı olduğu konular: bilişim teknolojileri, pazarlama, stratejik planlama Bu açıdan tedarik zinciri yönetimi müşteriye, doğru ürünün, doğru zamanda, doğru yerde, doğru fiyata tüm tedarik zinciri için mümkün olan en düşük maliyetle ulaşmasını sağlayan malzeme, bilgi ve para akışının entegre yönetimidir (Küçük, 2012: 32). Bu karmaşık ve birbirine entegre olması gereken sistem içerisinde birçok ilgili kurum ve kuruluş yer almaktadır. Tedarik zinciri temel olarak; İşletme, tedarikçiler ve müşterilerden meydana gelmektedir. Fakat bu üç temel zincir üyesine tedarikçilerin tedarikçileri, müşterilerin müşterileri, hizmet sağlayıcıları, finans kuruluşları, bağımsız pazarlama kuruluşları, iletişim ve bilgi hizmeti sağlayıcıları da eklenebilmektedir (Görçün, 2010: 42). Lojistik ise yurt içi ve küresel ekonomi üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Lojistik, üretim ve tüketim arasında geçen tüm faaliyetlerin bütününde firma başarısını şekillendirir (Gibson vd., 1998: 3). Lojistik ve Tedarik Zinciri Yöneticilerinin Beceri ve Yetkinlikleri Üzerine Bir İnceleme Lojistiğin ve tedarik zincirinin özellikleri, yapısı ve işleyişi değerlendirildiğinde lojistik ve tedarik zinciri yöneticilerinin asıl görevi, zincir içinde yer alan tüm kurum ve kuruluşlarla iletişim halinde, temel iş süreçlerinin entegrasyonunu sağlayarak müşteri memnuniyetini arttıracak stratejiler ve iş modelleri oluşturmak olmalıdır. Yöneticiler bunu ancak yaşam boyu öğrenme, gelişme ve çağa ayak uydurma bilinciyle yerine getirebilirler. 2. Lojistik ve Tedarik Zinciri Yöneticilerinin Beceri ve Yetkinlik Özellikleri Tedarik zinciri yönetimi, müşterilerin, dağıtımcıların, üreticilerin ve tedarikçilerin oluşturduğu bir ağ üzerinde envanter, bilgi ve finansal akışın yönetimini içeren bir meslek alanıdır. Zincir içindeki her bir halkanın ve dışarıda diğer etki eden kurumların bütünleşmesi, bu sürecin başarılı bir şekilde yönetilmesini sağlamaktadır. Bugün birçok işletme rekabetçi üstünlük elde etmek için şirketler arası iletişimin önemimin farkına varmış ve hem tedarikçileriyle hem de müşterileri ile ilişkilerini işbirliği ve yarar temelinde yeniden yapılandırmaya başlamıştır. Bu rekabet alanında birçok akademisyen gibi hem lojistik yöneticileri, hem de tedarik zinciri yöneticileri mesleki beceri ve kurumsal yetkinliklerin önemine değinmeye başlamışlardır. Özellikle 1990’lardan sonra önemli birkaç çalışma lojistik yöneticilerinin ihtiyaç duyabileceği belli başlı becerilere dikkat çekmişlerdir (örneğin La Londe, 1990; Williams ve Currey, 1990; 261 Murphy and Poist, 1991; Gibson vd., 1998; Minahan, 1998; Trunick, 1998; Thai, 2012). Bu çalışmalarda da belirtildiği gibi lojistikçilerinin mevcut eğitim gereksinimleri beceri ve yetkinlikler olarak iki önemli noktada toplanmıştır. Beceri genel, durumdan bağımsız bilgileri kapsarken yetkinlikler deneyime dayalı ve duruma bağımlı bilgi birikim gerektirmektedir. Uygulayıcılar için hayati derecede önemli olan beceriler çoğu lojistik eğitim birimlerinde öğretilen genel araçlar ve kurallar olabilir. Fakat lojistik disiplin içinde bir yetkinlik seviyesine ulaşmak için, uygulayıcılar örgütsel deneyim yoluyla duruma bağımlı bilgi kazanırlar (Gammelgaard ve Larson, 2001: 27). İşletme lojistiğinin ve tedarik zinciri yönetiminin tam uygulayıcılarının özellikle ihtiyaç duydukları iki beceri koordinasyon ve özel durumlara hızlı uyum sağlayabilmedir. Son yıllarda şirketlerin üstün performansla faaliyet gösterebilmeleri için insan kaynaklarının sahip olması gereken bilgi, beceri ve kişilik özellikleri önem kazanmaktadır. Yetkinlik olarak adlandırılan bu özellikler çalışanların yaptıkları işe göre değişiklik göstermektedir. Yetkinlik, genel anlamda yetkin olma durumunu, yani belirli bir alandaki sorumluluk ve/veya görevleri yerine getirebilme durumunda olmayı ifade eder. Yetkinlik, kurumların çalışanlarından bekledikleri davranışların tarif edilmesinde kullanılan bir araçtır. Çalışanların iş ve kariyer hedeflerine ulaşma yolunda kendilerine sağlanan imkânları kullanmak koşulu ile “kişisel gelişim”lerini sahiplenerek, kendilerini ve dolayısı ile kurumlarını daha ileriye taşıyabilmek için sergilemeleri gereken davranışlardan oluşan bir rehberdir. Yetkinlikler; organizasyonun hedefleri ile uyumlu, kurumsal ve kişisel performans için kritik Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları davranışlardan oluşmaktadırlar (Biçer ve Düztepe, 2003: 14). Kişinin uzun dönemde olaylar karşısındaki sürekli düşünce ve davranışlarının sebebi olan yetkinliklerin beş farklı özelliğine değinilmektedir. Bunlar (Spencer ve Spencer, 1993: 9-11): • Güdüler: Bireyin belli bir kişi, kurum ve nesnelerle ilgili olarak aklında oluşturduğu düzenli bir inanç ve davranışa sebep olan düşünce sistemidir. • Özellikler: Fiziksel özellikler ve duruma uygun cevap verebilen bilgidir. Örneğin, savaş pilotunun el- göz koordinasyonu fiziksel özelliklerin işteki önemini anlatabilir. • Kişisel Kavramlar: Bireyin değerleri, tutumları ya da kişisel imajından oluşmaktadır. • Bilgi: Özel bir alanda kişinin sahip olduğu bilgidir. Uzmanlık alanına yönelik gerçek bilgidir. • Beceri: Uygun fiziksel ve düşünsel performansı gösterebilme yetisidir. Yetkinlikler kişilerin hayatları boyunca geliştirme ve bunu gösterme fırsatı bulacağı özellikler olarak kabul edilmektedir (Lucia ve Lebsinger: 1999). Beceri ise yetkinlik kavramı içinde sadece bir özellik olarak geçmekte ve yetkinliği göstermede bir zemin oluşturmaktadır. 262 Lojistik faaliyetler kapsamındaki operasyonlardan en az üçünü yöneten ve kontrol edenler “ lojistikçi” olarak adlandırılabilir (Keskin, 2012: 43). İşte bu operasyon çeşitliliğinin olduğu günümüz lojistik dünyasında Sheffi ve Klaus (1997: 17) modern bir lojistikçinin ihtiyaç duyduğu becerilerin artık bir depo operasyonunun nasıl yapılacağını ya da belirli bir hatta mesafe başına maliyetlerin nasıl düşürüleceğini anlamak gibi kısıtlı bir bakış açısıyla değerlendirilemeyeceğini iddia etmektedir. Söz konusu yazarlar ayrıca lojistikçilerin tedarik zinciri kurulumunda sadece mevcut duruma cevap vermemesi, değişime ve adaptasyona da hızlı tepki verebilecek donanımda olmaları gerektiğini belirtmişlerdir. Tedarik zinciri yöneticileri hakkında yapılan çalışmalarda araştırmaya katılan yöneticilerin hem genel olarak yönetimsel becerilerin ve yetkinliklerin hem de lojistik/tedarik zincirine özel beceri ve yetkinliklerin bir arada bulunması gerektiği için kendilerini ilk sırada “yönetici”, ikinci sırada ise “lojistikçi” olarak değerlendirdikleri konusunda bir uzlaşma bulunmaktadır (Mangan vd., 2001). Bisogni’ye(2008) göre genel anlamda lojistikçiler için özel anlamda ise tedarik zinciri yöneticileri için en önemli 10 beceri şöyledir; (1) kişiler arası iletişim, (2) karar verme yeteneği, (3) takım içinde çalışabilme yeteneği, (4) analitik bakış açısı, (5) müzakere yeteneği, (6) değişimi yönetebilme, (7) müşteri odaklılık, (8) etkileme ve ikna etme becerisi, (9) stratejik olma, (10) işletme ortamını kavrama. Bu alanda yapılmış deneysel (ampirik) çalışmalara göre şirketler teknik becerilerden çok yönetimsel becerilere değer vermektedir. Lojistik Yönetimi Konseyinin (Council of Logistics Management) yeni adıyla Tedarik Zinciri Yönetimi Profesyonelleri Konseyinin (Council of Supply Chain Management Professionals) Lojistik ve Tedarik Zinciri Yöneticilerinin Beceri ve Yetkinlikleri Üzerine Bir İnceleme yayınladığı bir çalışmaya göre ise lojistik yöneticilerinin sahip olması gereken bazı beceriler işletme içindeki konuma özgü iken bazıları ise evrensel becerilerdir. Lojistik ile ilgili herhangi bir konumda başarılı olabilmek için aşağıda geçen “evrensel” becerilere sahip olmak gerekir (Gibson vd., 1998: 10); 1. 2. 3. 4. 5. İnsani beceriler, Analitik beceriler, İletişim becerisi, Bilgisayar becerisi, Esneklik Bu evrensel becerilerin yanında Lojistik Yönetimi Konseyi, Yöneticilerine “özel” beceriler belirtmiştir (Gibson vd., 1998); Lojistik ve Tedarik Zinciri Lojistik Yöneticisi için belirlenmiş beceriler: Liderlik ve takım çalışması becerileri, Güçlü yazılı ve sözlü ifade becerisi, bilgisayarları, kalite programlarını ve lojistik rakamları içeren teknik beceriler, analitik düşünme ve maliyetlendirme becerisi, müzakere becerisi. Tedarik Zinciri Yöneticisi için belirlenmiş beceriler: Tedarik zinciri (envanter yönetimi, 263 dağıtım merkezi operasyonları, ulaştırma ve tedarikçi operasyonları) hakkında geniş kapsamlı bilgi/birikim, kuruluş yeri tasarımı, maliyet kontrolü, maliyet/fayda analizi, verimlilik ölçümleri ve iş basitleştirme konularında genel bir tecrübe, güçlü liderlik ve personel yönetim becerileri, bilgisayar becerisi, sistem geliştirme bilgisi, sorun çözme, analiz, lojistik stratejisi, örgütsel planlama alanlarında ihtiyaç duyulan deneyim, sunum becerisi. Bisogni’ye (2008) göre tedarik zinciri yöneticisinin en önemli işlevsel yetkinlikleri aşağıdaki gibi sıralanabilir; • İletişim: Fikirlerin ve birikimin becerikli olarak ifade edilmesi, iletimi ve açıklanması • Araştırma ve planlama: Belli bir bilgi birikimi için araştırma ve gelecek ihtiyaçlar için kavramsallaştırma becerisi, bu ihtiyaçların karşılanması için çözümler üretebilme. • İnsan ilişkileri: insanlara yardım etmek ve insanlarla ilgili çatışmaları çözmek için kişiler arası becerilerin kullanılması. • Örgüt, yönetim ve liderlik: Rehberlik yeteneği, görevlerin tamamlanması ve hedeflere ulaşılması için bireyleri ve grupları yönlendirmek ve onlara rehberlik etmek, yetki devri yeteneği. • Hayatta kalmak için çalışma: etkili bir üretim ve iş tatminini desteklemeye yardımcı gündelik beceriler • Küresel Vizyon: Ölçülebilir sonuçlar elde etmek için taktik eylemlerin kurumsal hedeflere bağlanması Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Lojistik yöneticileri için ihtiyaç duyulan diğer bir yetkinlik alanı ise kişilerin yetkilendirilmesi yani yetki verilmesidir. Yetkilendirme bazı yöneticiler tarafından endişe ile bahsedilen bir kelimedir. Gerçek yetkilendirme yetkinliği kişilerde nadiren görünen bir özellik olup tedarik zinciri içinde çok önemli bir yere sahiptir. Yukarıda bahsedilen yetkinliklerin doğru yönetimsel metotlarla desteklenmesi gerekir. Şirketler lojistikçileri işe alırken küresel düşünmeye devam etmeleri ve yönetimsel ve aktarılabilir yetkinlikleri ön planda tutmaları gerekmektedir (Bisogni, 2008). 3. Lojistik ve Tedarik Zinciri Yöneticilerinin Beceri ve Yetkinlikleri Üzerine Bir Araştırma Küresel ekonomide önemli bir yeri olan tedarik zinciri/lojistik yöneticileri tüm tedarik zinciri boyunca hammaddeden son tüketiciye kadar ürün ve hizmetlerin teslimi ile ilgili sorumluluğunu yerine getirirken özel bir disiplin alanını temsil ederler. Bu açıdan araştırma hem ulusal hem de uluslar arası alanda geçerliliği olan beceri ve yetkinlik ölçütleri göz önüne alınarak hazırlanmıştır. Bu araştırmanın temelini oluşturan ve “uluslararası” ölçütleri içeren modeli geliştiren APICS Operasyon Yönetimi Derneği dünya çapında tedarik zinciri uzmanlarının eğitim, 264 belgelendirme ve kariyer gelişimlerine destek olan önemli bir üyelik kuruluşudur. APICS Sertifikalı Tedarik Zinciri Uzmanı Öğrenme Sistemi ( CSCP ) ve ilgili belgelendirme programı, tedarik zinciri ve lojistik profesyonellerine başarılı olmaları için gereken bilgi ve becerileri sağlamaktadır. İş tecrübesi ile birlikte bilgi birikimi ve beceri bireylerin kariyerlerini geliştirmelerinde ve kendi alanlarında ayırt edilmelerinde gereken yetkinlikleri oluşturur. Bu kapsamda, APICS tedarik zinciri yönetiminde kariyer edinmek isteyen bireyler, firma içindeki konumlarını geliştirmek isteyen tedarik zinciri uzmanları, hızlı gelişen bu alanda personel istihdamını gerçekleştiren insan kaynakları yöneticileri için “Tedarik Zinciri Yetkinlik Modeli”ni oluşturmuştur (APICS, 2013). APICS Tedarik Zinciri Yöneticisi Yetkinlik Modelinin yapısı Amerika Birleşik Devletlerinin İş Gücü ile ilgili resmi kurumunun istihdam ve eğitim yönetimi tarafından hazırlanmış rehberini takip eden bir içeriğe sahiptir. Şekil 1’ de detayları görünen modelde yetkinlikleri kapsayan temel seviyeler ve bu seviyeler içinde yetkinliklere yönelik davranış ve faaliyetlerin tanımlı olduğu alt başlıklar bulunmaktadır. Yetkinlik Modeli ilgili onay kurumunca tanımlanan yetkinlik “kritik çalışma fonksiyonlarının veya tanımlı çalışma grupları içindeki görevlerin başarılı bir şekilde yapılabilmesi için gerekli olan ilgili bilgi, beceri ve yetenek setinin kullanılması ya da uygulanabilmesi kabiliyeti”dir. Bu çalışma, genel olarak alanyazında belirtilen yetkinlik kavramının içeriğine ve APICS’in geliştirtiği modele uygun olarak hazırlanmıştır. Araştırmanın temelini oluşturan ve “ulusal” ölçütleri içeren değerlendirme kriterleri ise Türkiye Yükseköğretim Yeterlilikler Çerçevesi (TYYÇ, 2013)’nin Temel Alan Yeterlikleri kapsamında Lojistik ve Tedarik Zinciri Yöneticilerinin Beceri ve Yetkinlikleri Üzerine Bir İnceleme bulunan 34 kod numaralı “İşletme ve Yönetim” ile 84 kod numaralı “ Ulaştırma Hizmetleri” mesleki ve akademik yeterlilikleri ile T.C. Mesleki Yeterlik Kurumu (MYK, 2013)’nun “Ulaştırma, Lojistik ve Haberleşme” Sektörü yeterlilikleri temel alınarak oluşturulmuştur. 3.1. Araştırmanın Amacı Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de faaliyet gösteren üretim firmalarında lojistik ve tedarik zinciri yöneticisi olarak görev yapan kişilerin beceri ve yetkinlik özelliklerini belirlemektir. Bu amaca ulaşmak için aşağıda yer alan soruların cevaplarının alınmasına çalışılmıştır. İzmir bölgesinde yerleşik üretim firmalarında görev yapan lojistik ve tedarik zinciri yöneticilerinin beceri ve yetkinlik özellikleri nelerdir? İzmir bölgesinde yerleşik üretim firmalarında görev yapan lojistik ve tedarik zinciri yöneticilerinin şirket içindeki pozisyonlarına göre beceri ve yetkinlik özelliklerinin önem düzeyleri değişkenlik göstermekte midir? 3.2. Araştırmanın Yöntemi Araştırmanın ön hazırlığı aşamasında ulusal ve uluslararası akademik veri tabanları incelenmiştir. Konuya odaklı geniş kapsamlı bir alanyazın taraması yapılmıştır. Araştırmada 265 yargısal örnekleme yöntemi kullanılarak, İzmir bölgesinde yer alan fakat hizmet ve ürün boyutuyla uluslararası pazara hitap eden üretici firmaların lojistik ve tedarik zinciri yöneticileri örneklem olarak seçilmiştir. Yargısal örnekleme, kolayda örnekleme yönteminin geliştirilmiş bir türüdür ve araştırmacının örneklemi, evreni veya araştırma olgusunu en iyi temsil eden birimlerden seçmesi ilkesine dayanır (Fogelman and Comber, 2007: 135). Veri toplama aracı olarak belirlenen anket soruları bu örneklem içinde araştırma konusunu en iyi temsil eden 80 yöneticiye elektronik ortamda iletilmiş ve bir kısmıyla yüz yüze iletişim kurularak cevaplandırılması sağlanmıştır. Bu anketlerden 65 adedi cevaplandırılmış ve 60 adedi değerlendirmeye uygun bulunmuştur. 266 İŞ İLE İLGİLİ MESLEK İLE İLGİLİ Kişisel Etkinlik Yetkinlikleri (Seviye-1) Kişiler arası ve öz yönetim tarzlarını içerir ve genellikle belli sayıda ulusal seviyedeki endüstriye uyarlanabilen motivasyon ve özelliklerdir. Diğerlerinin İhtiyaçlarının Farkında Olma, Bütünlüki Sürekli Öğrenme, Etkili İletişim, Kişiler Arası Beceriler, Yaratıcılık Akademik Yetkinlikler (Seviye-2) Akademik yapı, bilişsel fonksiyonlar ve düşünme tarzını içerir. Matematik, İstatistik Analitik Düşünme, Kavram için Okuma ve Yazma, Uygulamalı Bilimler ve Teknoloji, Tedarik Zincirinin Tmelleri, İşletme Yönetiminin Temelleri, Teknolojinin Temelleri, Kurumsal Ekonomi ve Operasyonlar İşyeri ve Liderlik Yetkinlikleri (Seviye-3) Bireylerin bir organizasyon kurulum fonksiyonunu yerine getirebilmesi için gerekli beceri ve yetenekler Problem Çözme Karar Verme, Takım Çalışması, Sorumluluk / Hesap Verebilme, Müşteri Odaklılık (İçsel ve Dışsal), Planlama ve Organizasyon, Çatışma Yönetimi, Teknolojiyi Etkin Kullanma Operasyon Yönetimi Teknik Yetkinlikleri (Seviye-4) Tedarik Zinciri de içine alan işlemler yönetimi mesleğinin ihtiyaç duyacağı beceri, yetenek ve birikimler tanımlanmaktadır. Strateji Geliştirme ve Uygulama, Tedarik Zinciri Yönetimi, Süreç İyileştirme 6 Sigma, Planlama-Çizelgeleme-Kontrol, Proje Yönetimi Yalın Yönetim, Etkin Teknoloji Uygulamaları Tedarik Zinciri Yöneticisinin Birikim Alanları (Seviye-5) Tedarik Zinciri Müdürü olarak çalışmak için ihtiyaç duyulan özellikli ve detaylı birikim alanları Performansı Değiş-Tokuşlar, Depo Yönetimi, Ulaştırma Yönetimi, Tedarik Zinciri Senkronizasyonu, Risk Yönetimi, Sürdürülebilirlik Tedarik Zinciri Yöneticisinin Teknik Yetkinlikleri (Seviye-6) Tedarik Zinciri Yöneticisinin rolüne yönelik belirgin yetkinlikler Tesislerin yer seçimi, Dağıtım, Depolama, Lojistik, Uluslararası Düzenlemeler, Stratejik Kaynaklama / Tedarikçi İlişkileri, Müşteri İlişkileri Yönetim Yalın 6Sigma Araçlarını uygulama Tedarik Zinciri Yöneticisinin Özellikli İhtiyaçları (Seviye-7) Sertifikasyon, Lisans Sahibi olma, Özel Eğitim Derecesi veya fiziksel ve eğitim ihtiyaçlarını içerir. Lisans veya Dengi derece Tedarik Zinciri Endüstrisine Yönelik Dernek Üyeliği Tedarik Zincirine özerl Sertifikasyon Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları KURUM İLE İLGİLİ Şekil 23: APICS (The Association for Operations Management )Tedarik Zinciri Yönetici Yetkinlik Modeli Kaynak: APICS, 2013. Lojistik ve Tedarik Zinciri Yöneticilerinin Beceri ve Yetkinlikleri Üzerine Bir İnceleme Alanyazın taramasının yanında APICS Tedarik Zinciri Yöneticisi Yetkinlik Modeli ile Türkiye Yükseköğretim Yeterlilikler Çerçevesi (TYYÇ, 2013)’nin Temel Alan Yeterlikleri ve T.C. Mesleki Yeterlik Kurumu (MYK, 2013)’nun konu ile ilgili yeterlilikleri temel alınarak hazırlanan ankette özellikle kısa ve net soruların yer almasına önem gösterilmiştir. Bu kapsamda anket iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde lojistik ve tedarik zinciri yöneticilerinin beceri ve yetkinliklerinin önem derecelerini ölçmeyi hedefleyen 40 soru hazırlanmıştır. Soruların cevapları 5’li Likert ölçekte “1-Hiç Önemli Değil”, “2-Önemli Değil”, “3-Ne Önemli, Ne Önemsiz”, “4-Önemli” ve “5-Çok Önemli” olarak belirlenmiştir. İkinci bölümde, lojistik ve tedarik zinciri yöneticilerinin demografik özelliklerini belirlemeye yönelik toplam 12 soru yer almaktadır. Bu sorulardan 6 tanesi kişisel bilgiler ile ilgili, kalan 6 soru ise cevaplayanların firmalarındaki istihdam durumları ile ilgilidir. Anketlerin değerlendirilmesinde SPSS (16.0 sürümü) yazılım programı kullanılmıştır (SPSS, 2007). Öncelikle anketin güvenilirlik testi yapılmış ve tanımlayıcı istatistik verileri belirlenmiştir. Profil bilgileri ve istihdam durumuna yönelik soruların analizinin ardından, Lojistik ve Tedarik Zinciri Yöneticilerinin önem verdikleri beceri ve yeterlik özellikleri ile bu kişilerin pozisyonlarına 267 göre bu özelliklerindeki değişim durumu çapraz tablolama yöntemiyle incelenmiştir. Tablo 22: Güvenirlik Analizi Cronbach’s Alpha Değeri Soru Adedi 0.875 40 Güvenilirlik testindeki Cronbach Alpha değeri, anketin güvenirliğini ölçümlemek üzere, 0,875 olarak hesaplanmıştır. Alanyazında 0,75 ve üstü değerler “güvenilir” olarak kabul edildiğinden anketin yüksek bir güvenirliğe sahip olduğu görülmüştür. 3.3. Araştırmanın Bulguları Araştırmanın sonuçları anket formunda belirtilen iki ana bölüm kapsamında incelenmiştir. Bunlar; (1) katılımcıların profili ve istihdam durumu ile (2) katılımcıların beceri ve yetkinliklerinin önem derecelerinin analizidir. 3.3.1. Araştırmaya katılan yöneticilerin profili Araştırmaya katılan yöneticilerin profili incelendiğinde katılımcıların (Bkz. Tablo 2); 27’si kadın, 33’ü erkektir. • %30’u tedarik zinciri, %30’u lojistik, %13,3’ü dış ticaret (ihracat/ithalat), %10’u satınalma yöneticisidir. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları • İlgili pozisyonlardaki çalışma süreleri incelendiğinde katılımcıların 17’si 2 yıl, 9’u 3 yıl, 7’si 4 yıl, 9’u 5 yıl ve 8’i 6 yıllık çalışma süresine sahip oldukları, geri kalan 5 yöneticinin 1 yıllık ve kalan 5 yöneticinin ise 7, 8, 11, 13 ve 16 yıllık deneyime sahip oldukları görülmüştür. • Benzer şekilde, yöneticilerin bulundukları şirketlerdeki toplam çalışma süreleri de incelenmiştir. Yapılan analizde 15 yöneticinin 5 yıl, 12 yöneticinin 4 yıl, 7 yöneticinin 8 yıl, 4 yöneticinin 2 yıl, 3 yöneticinin 12 yıl, 2 yöneticinin 7 yıl ve kalanların 9 ve 15 yıllık deneyime sahip oldukları görülmüştür. • Eğitim durumları incelendiğinde, 41 yöneticinin 4 yıllık, 11 yöneticinin 2 yıllık eğitime sahip olduğu görülmüştür. • Ankete katılanların büyük bir çoğunluğu İşletme ve benzeri bir alandan mezun olmuş, 14’ünün Mühendislik, 2’sinin ise İktisat alanında mezuniyetleri olduğu görülmüştür. • Anketi cevaplayanların çok büyük bir çoğunluğunun çalıştıkları firmaların çalışma sahaları, %28,3 ile Tekstil, %21,7 ile Otomotiv ve %20 ile Gıda sektöründe faaliyet göstermektedir. • Firmaların hedef pazarları yönüyle büyük bir çoğunluğunun (%66,7) hem ulusal hem de uluslararası pazarlarda yer aldığı, %23,3’ünün kendilerini uluslararası pazarda konumlandırdıkları ve kalan %6’nın ise sadece ulusal pazarlarda yer aldıkları görülmüştür. 268 Lojistik ve Tedarik Zinciri Yöneticilerinin Beceri ve Yetkinlikleri Üzerine Bir İnceleme Tablo 23: Araştırmaya Katılan Yöneticilerin Profili tablo sayfa dışında kalmış CİNSİYET MEZUN OLUNAN BÖLÜM Frekans % Kadın 27 45 Erkek 33 55 Toplam 60 100 İŞLETMEDEKİ GÖREVİ Frekans % 18 30 Tedarik Zinciri Yöneticisi 24 40 Satinalma Yöneticisi 6 10 Dış Ticaret (İthalat/İhracat) Yöneticisi 8 13.3 Diğer 4 6.7 Toplam 60 100 Lojistik Yöneticisi Frekans % İsletme 19 31.7 İktisat 2 3.3 Mühendislik 14 23.3 Diğer 25 41.7 Toplam 60 100 İŞLETMENİN FAALİYET GÖSTERDİĞİ SEKTÖR Frekans % 13 21.7 17 28.3 Gıda 12 20 Diğer 18 30 Toplam 60 100 Otomotiv Tekstil GÖREVİNDE ÇALIŞMA SÜRESİ (YIL ) 1 5 8.3 İŞLETMENİN FAALİYET GÖSTERDİĞİ 2 17 28.3 PAZAR 3 9 15.0 Frekans % 4 7 11.7 Uluslararası Pazarlarda 14 23.3 5 9 15.0 Ulusal Pazarlarda 6 10 6 8 13.3 66.7 5 8.5 Hem Ulusal Hem de Uluslararası Pazarlarda 40 7 Yıl Ve Üstü Toplam 60 100 Toplam 60 100 3.3.2. Araştırmaya Katılan Yöneticilerinin Beceri ve Yetkinliklerinin Önem Dereceleri Yöneticilerin yeterliliklerine yönelik bilgiler aşağıdaki tabloda detaylıca yer almaktadır. Buna göre ortalaması 4,5 ve üzeri olan özellikler“önem derecesi yüksek”olarak belirlenmiş, ortalaması 3,6 ‘nın altında yer alan özellikler ise “önem derecesi düşük” olarak değerlendirilmiştir. En önemli 5 beceri ve yetkinlik sırasıyla şu şekilde ortaya çıkmıştır (Bkz. Tablo 3); (1) Problem Çözme Yeteneği (4,68), (2) Karar Verme Yeteneği (4,60), (3) Yabancı Dil Becerisi (4,60), (4) Tedarik Zinciri Bilgisi (4,60), (5) Kritik Düşünme Yeteneği (4,55). Yöneticiler arasında en düşük önem seviyesine sahip beceri ve yetkinlikler ise şöyledir; (1) Bilgisayar Programlama Becerisi (3,11), (2) Yazılım Bilgisi (3,25), (3) BTS (Bilgi Teknoloji Sistemleri) Geliştirme Becerisi (3,28), (4) 269 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Veritabanı Yeteneği ve Becerisi (3,33), (5) Pazarlama ve Satış Yeteneği (3,60). Tablo 24: Lojistik ve Tedarik Zinciri Yöneticilerinin Beceri ve Yetkinliklerinin Önem Dereceleri BECERİ VE YETKİNLİKLER 270 (1) Başarma azmi (ambition) (2) Kritik düşünme (critical reasoning) yetenegi (3) Karar verme yeteneği (4) Etik farkındalık (ethical awareness) (5) Dinleme becerileri (6) Motivasyon becerileri (7) Organizasyon becerileri (8) Sunum yeteneği (9) Önceliklendirme (prioritizing) yeteneği (10)Problem çözme yeteneği (11)Kendi kendine öğrenme (self directed learning) (12)Öz disiplinli (self discipline) olma (13)Konuşma/sözlü iletişim becerileri (14)Zaman yönetimi becerisi (15)Yetiştirim (training) becerileri (16)Yazma/yazılı iletişim becerileri (17)Veri tabanı yeteneği ve becerileri (18)Bilgi teknolojileri sistemleri geliştirme becerisi (19)Bilgisayar programlama becerileri (20)Sayısal yöntemler becerileri (21)Yazılım bilgisi (22)Tablolama (spreadsheet) yetenekleri (23)İstatistiksel analiz becerileri (24)“Büyük resmi” görebilme yeteneği (25)Değişim yönetimi becerisi (26)Güven (confidence) özelliği (27)Çatışma yönetimi becerisi (28)Çapraz fonksiyonel farkındalık (cross functional awareness) ÖNEM DERECESİ ORTALAMASI* 4.33 4.55 4.60 3.90 3.91 4.05 4.33 3.85 4.43 4.68 3.73 4.08 4.46 4.53 4.01 4.20 3.33 3.28 3.11 3.63 3.25 3.73 3.96 4.31 4.11 4.43 4.16 4.10 Lojistik ve Tedarik Zinciri Yöneticilerinin Beceri ve Yetkinlikleri Üzerine Bir İnceleme (29)Yabancı dil becerisi (30)Sektör bilgisi (31)Liderlik özelliği (32)Pazarlık becerisi (33)Örgütsel kültür bilgisi (34)Proje yönetimi yeteneği (35)Pazarlama ve satış yeteneği (36)Tedarik zinciri bilgisi (37)Takım çalışması yeteneği (38)Yeni teknoloji bilgi ve becerileri (39)Stres altında çalışma becerisi (40)Teknik bilgiye sahip olma 4.60 4.31 4.35 3.96 3.90 4.00 3.60 4.60 4.35 3.86 4.50 4.38 * 5’li Likert ölçekte “ (1)Hiç Önemli Değil”, “(2) Önemli Değil”, “(3) Ne Önemli, Ne Önemsiz”, “(4) Önemli” ve “(5)Çok Önemli” olarak hazırlanmıştır. Bu önem seviyelerine göre, en öncelikli 5 beceri ve yetenek Tablo 4’te analiz edilmiştir; Tablo 25: Lojistik ve Tedarik Zinciri Yöneticilerinin En Öncelikli 5 Beceri ve Yetkinlik Özellikleri Beceri ve Yetkinlik Özellikleri Problem Çözme Yeteneği Karar Verme Yeteneği Yabancı Dil Becerisi Tedarik Zinciri Bilgisi Kritik Düşünme Yeteneği Önemli Frekans 19 24 22 22 27 % 31.7 40.0 36.7 36.7 45.0 Çok önemli Frekans % 41 68.3 36 60.0 37 61.7 37 61.7 33 55.0 Tablo 25’e göre problem çözme yeteneğini 60 katılımcıdan 41’i (%68) Çok Önemli, 19’u Önemli olarak belirtmiştir. Karar verme yeteneğini 36 katılımcı (%60) Çok Önemli, 24’ü Önemli olarak tanımlamıştır. Yabancı dil becerisi için 37 katılımcı (%61,7) Çok Önemli, 22’si Önemli ve 1 kişi ise Ne Önemli Ne Önemsiz olarak işaretlemiştir. Tedarik zinciri bilgisini 37 katılımcı (%61,7) Çok Önemli diye belirtirken 22 katılımcı (%36,7) Önemli, 1 katılımcı Ne Önemli Ne Önemsiz diye belirtmiştir. Kritik düşünme becerisini 33 katılımcı (%55) Çok Önemli diye belirtirken, 27 katılımcı (%45) Önemli olarak belirtmiştir. Araştırmaya Katılan Yöneticilerin Beceri ve Yetkinliklerinin İşletmedeki Görevlerine Göre Değerlendirilmesi 271 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Araştırmanın ikinci bölümünde “İzmir bölgesinde yerleşik üretim firmalarında görev yapan lojistik ve tedarik zinciri yöneticilerinin şirket içindeki pozisyonlarına göre beceri ve yetkinlik özelliklerinin önem düzeyleri değişkenlik göstermekte midir?” sorusuna yanıt aranmaktadır. Buna göre yukarıda açıklanan en önemli 5 beceri ve yetkinlik düzeyinin önem derecesi şirket içindeki görevlere göre ayrı ayrı ilişkilendirilmiş Tablo 5’te sunulmuştur. Buna göre; her bir beceri ve yetkinlik için özellikle lojistik yöneticileri ve tedarik zinciri yöneticileri benzer önem derecelerini seçmişlerdir. Satın alma ve dış ticaret ile sorumlu yöneticiler açısından da bu beceri ve yetkinlikler çok önemli bulunmuştur. Örneğin Tedarik zinciri yöneticilerinin büyük bir çoğunluğu (19 yönetici) problem çözme yeteneğini çok önemli görürken dış ticaret yöneticilerinin tamamı (8 yönetici) bu yetkinliğe büyük önem vermiştir. 272 8 5 4 0 2 19 Tedarik Zinciri Yöneticisi Satın Alma Yöneticisi Dış Ticaret (İthalat/ İhracat) Yöneticisi Diğer Toplam Önemli 41 2 8 2 19 10 Çok Önemli 60 4 8 6 24 18 Toplam Problem Çözme Yeteneği Lojistik Yöneticisi İşletmedeki Görfevi 24 0 1 5 12 6 Önemli 36 4 7 1 12 12 Çok Önemli 60 4 8 6 24 18 Toplam Karar Verme Yeteneği 22 2 1 2 11 6 Önemli 37 1 7 4 13 12 Çok Önemli Önemli 7 9 3 2 1 22 18 24 6 8 4 59 37 2 6 3 15 11 Çok Önemli 59 4 8 6 24 18 Toplam Tedarik Zinciri Bilgisi Toplam Yabancı Dil Becerisi 27 2 5 3 11 6 Önemli 33 2 3 3 13 12 Çok Önemli 60 4 8 6 24 18 Toplam Kritik Düşünme Yeteneği Lojistik ve Tedarik Zinciri Yöneticilerinin Beceri ve Yetkinlikleri Üzerine Bir İnceleme Tablo 26: Araştırmaya Katılan Yöneticilerin Beceri ve Yetkinliklerinin İşletmedeki Görevlerine Göre Değerlendirilmesi 273 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Sonuç ve Öneriler Her kurum lojistiğe ve tedarik zincirine bir işlev olarak bağımlıdır. Hastaneler, restoranlar, üreticiler, turizm şirketleri, bankalar, madencilik şirketleri ve çiftçiler günlük işlerinde lojistik uzmanlığını ve hizmetini kullanma ihtiyacı içindedirler. Günümüz dünyasında özellikle üretici firmalar kurumlar arasındaki ilişkilerin öneminin farkına varıp, hem müşterileri ve hem de tedarikçileriyle ilişkilerini ortak süreçler ve kazanımlar temelinde yeniden yapılandırmaya başlamışlardır. Özellikle tedarikçilerle gerçekleştirilen yakın işbirliği firmalara ürün kalitesinin geliştirilmesi, daha düşük satın alma maliyetleri, üretim ve dağıtımda esneklik ve artan müşteri memnuniyeti konularında çok olumlu katkılar sağlamaktadır. Bu rekabetçi alanların tanımlanması için de, tedarik zinciri yöneticileri, lojistik yöneticileri ve konuyla ilgili çalışmalar yapan akademik araştırmacılar daha bütünleşik bir işletme yönetimi yaklaşımını benimsemiştir. Bunun yanında yüksek rekabet, müşteri beklentilerindeki değişim, hızlı teknolojik dönüşümler, etkinlik ve verimliliklerdeki gelişim organizasyonların verimlilik sağlamayı esas alan rekabet temelli uygulamalarını doğrudan etkilemektedir. Bu bağlamda, yöneticilerin sahip olduğu beceri ve yetkinlikler işletmeler için çok daha özel öneme sahip olmaktadır. 274 Bu araştırma, tedarik zinciri ve lojistik yöneticilerinin sahip olması gereken beceri ve yetkinliklerinin sistematik ve bilimsel bir çerçevede değerlendirmektedir. Araştırma sonuçları, üretim işletmelerindeki tedarik zinciri işinin yönetim kısmı, yönetimdeki mevcut yaklaşım analizleri, lojistik ve tedarik zinciri yöneticilerin rolü ve en fazla önem verilmesi gereken beceri ve yetkinliklere ışık tutmuştur. Araştırmanın temeli ulusal ve uluslar arası değişkenler ile oluşturulmuştur. Buna göre “Uluslararası” ölçütleri içeren ve APICS Operasyon Yönetimi Derneği’nin geliştirdiği APICS Tedarik Zinciri Yöneticisi Yeterlik Modeli’nin değişkenleri araştırmanın yöntemine büyük katkı sağlamıştır. “Ulusal” ölçütleri içeren değerlendirme kriterleri ise Türkiye Yükseköğretim Yeterlilikler Çerçevesi’nin Temel Alan Yeterlikleri kapsamında bulunan 34 kod numaralı “İşletme ve Yönetim” alanı ve 84 kod numaralı “ Ulaştırma Hizmetleri” mesleki ve akademik yeterlilikleri ile T.C. Mesleki Yeterlik Kurumu’nun “Ulaştırma, Lojistik ve Haberleşme” sektörü yeterlilikleri temel alınmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre; üretim işletmelerinde çalışan lojistik ve tedarik zinciri yöneticilerinin sahip olması gereken en önemli beceri ve yeteneklerin; problem çözme yeteneği, karar verme yeteneği, yabancı dil becerisi, tedarik zinciri bilgisi ve kritik düşünme yeteneği olduğu belirlenmiştir. Tedarik zinciri ortamında, stratejik düşünme yaklaşımının uygulanmasında lojistik ve tedarik zinciri yöneticilerinin algılama ve karar alma farklılıklarının analiz edilmesi ve bu konuya özgü bir çerçeve geliştirilmesi bu araştırmanın önemli bir katkısıdır. Lojistik ve Tedarik Zinciri Yöneticilerinin Beceri ve Yetkinlikleri Üzerine Bir İnceleme Araştırma bulgularından hareketle gelecekte bu alanda yapılacak araştırmalar için öneriler aşağıdaki gibidir; • Farklı sektörlerde (liman, acente, marina vb. yöneticiler için) farklı kademelerdeki (üst düzey, bölüm/departman sorumlusu, şef vb. )çalışanlar için daha geniş kapsamlı yeterlilik araştırması geliştirilebilir, “bilgi, beceri, tutum” ve yeterlilikler bir arada değerlendirilebilir. • Ulusal bazda temel alan yeterlikleri incelenerek eğitim kurumlarına özel araştırmalar yapılabilir. • Ülkeler arası ya da sektörler arası karşılaştırmalı çalışmalar yapılabilir. • Lojistik alanında kariyerini geliştirmek isteyen lisans ve lisansüstü öğrencilerine odaklanan araştırmalar yapılabilir. • Eğitim ve staj kapsamında üniversite ve sektör işbirliğine yönelik insan kaynaklarını geliştirmeyi amaçlayan çalışmalar tasarlanabilir. 275 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları KAYNAKÇA APICS, (2013) The Association for Operations Management, “Supply Chain Manager Competency Model”, http://www.apics.org/pe-home, www.apics.org/docs/careers-development/ supply-chain-manager-competency-model.pdf?sfvrsn=0, Erişim tarihi: 5 Aralık 2013. Biçer, Gülkibar ve Şerafettin Düztepe (2003) “Yetkinlikler ve Yetkinliklerin İşletmeler Açısından Önemi” Havacılık ve Uzay Teknolojileri Dergisi, 1(2) s.13-20. Bisogni P. (2008) What Compentencies and Skills Need The Modern Supply Chain Manager. Bulletin of the Transilvania University of Brasov, s.1-4. Fogelman, K. and C. Comber, (2007) Surveys and Sampling, (Editörler) A. Briggs and M. Coleman Research Methods in Educational Leadership and Management. 2. Baskı. London: Sage. Gammelgaard, Britta ve Paul D. Larson (2001) “Logistics Skills And Competencies For Supplychain Management”, Journal of Business Logistics, 22(2), s. 27- 50. 276 Gibson B., M. Gibson ve S. Rurner (1998) Careers in Logistics, Council of Logistics Management(CLM), Oak Brook, Illinois. www.clm1.org, Erişim tarihi: 30 Mayıs 2004. Görçün, Ömer Faruk (2010) Örnek olay ve Uygulamalarla Tedarik Zinciri Yönetimi, İstanbul: Beta. Keskin, Hakan (2012) Lojistik: Tedarik Zinciri Yönetimi, 5. Baskı. Ankara: Nobel. Küçük, Orhan (2012) Lojistik İlkeleri ve Yönetimi, Ankara: Seçkin. La Londe, B.J. (1990) “Update logistics skills for the future” Transportation and Distribution, January, s. 16-48. Lucia, A.D. ve R.Lebsinger, (1999) The Art And Science of Competency Models, San Francisco: Jossey-Bass Pffeifer. Mangan, J., O. Gregory ve C. Lalwani, (2001) “Education, Training And The Role of Logistics Managers in Ireland”; International Journal of Logistics: Research and Applications, 4(3), s. 313-27. Mangan, John ve Martin Christopher (2005) “Management Development And The Supply Chain Manager Of The Future”; The International Journal of Logistics Management 16(2), s. 178191 Emerald Group Publishing Limited. Minahan, T. (1998) “How The Supply Chain Changes Your Job”; Purchasing, 124(2), s. 57-58. Murphy, P.R. And R.F.Poist, (1991) “Skill Requirements of Senior-Level Logistics Executive: Lojistik ve Tedarik Zinciri Yöneticilerinin Beceri ve Yetkinlikleri Üzerine Bir İnceleme An Empirical Assessment”; Journal of Business Logistics, 12(2), s.73-94. MYK (2013) Türkiye Cumhuriyeti Mesleki Yeterlilikler Kurumu, Ankara, http://www.myk.gov. tr/index.php/tr/yaymlanm-ulusal-meslek-standartlar, Erişim Tarihi: 12Aralık2013. Sheffi, Yossi and Peter Klaus (1997), “Logistics at Large: Jumping the Barriers of the Logistics Function,” (Editör: James M. Masters) 2. Yıllık Ulaştırma ve Lojistik Eğitimcileri Konferansı Bildiri Kitabı, Council of Logistics Management, s.1-26. Spenser M.Lyle ve M. Signe Spenser (1993) Competence at Work, New York: John Wiley & Sons Inc. SPSS (2007) Statistics Program for Social Science, 16.0 Sürümü, SPSS Inc. USA. Thai, Vinh V. (2012) “Competency Requirements for Professionals in Logistics and Supply Chain Management”; International Journal of Logistics Research and Applications, 15(2), s.109126. Trunick, P.A. (1998) “New Demands for Tomorrow’s Manager”; Transportation and Distribution, 39(12), s. 18-19. TYYÇ (2013) Türkiye Yükseköğretim Yeterlilikler Çerçevesi, Yüksek Öğretim Kurumu, Ankara, http://tyyc.yok.gov.tr/?pid=48, Erişim tarihi: 10Aralık2013. Vokurka, Robert J. (2011) “Supply Chain Manager Competencies”; Texas A&M University-Corpus Christi, SAM Advanced Management Journal (Spring). Williams, A.W. and P. Currey, (1990) “Desired Attributes of Logistics Managers and A Learning Hierarchy in Management Education”; Logistics and Transportation Review, 26(4), s.369379. 277 278 Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler ÇALIŞMA İLİŞKİLERİNDE VE İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİNDE ÇAĞDAŞ YÖNELİMLER VE TEMEL EVRENSEL İLKELER ZEKİ ADAL 19 ve BURCU GÜVEN 20 GİRİŞ Dünyamız son 30 yıl içinde ekonomik, siyasal, toplumsal ve teknolojik alanlarda çok hızlı bir değişime sahne olmuştur. 1980’li yıllardan itibaren dünya genelinde görülen bu gelişmeler çalışma yaşamında da köklü değişimleri beraberinde getirmiştir. Üretim ve çalışma yöntemlerinde önemli değişiklikler olmuş, mal ve hizmet üretiminde çeşitlenmeye gidilmiş, iç ve dış piyasalarda rekabet artmış, rekabeti etkileyen faktörler olarak bilgi, yeniliklere uyum, işgücünün niteliği ve verimlilik gibi hususlar önem kazanmıştır. Ulusal piyasalar uluslararası piyasalara daha duyarlı olmaya başlamış, üretim teknikleri ile işgücünün niteliği ve yapısında da bir değişim gereği ortaya çıkmıştır. Daha yüksek nitelikli bir işgücüne olan ihtiyaç İşgücünü giderek daha pahalı bir kaynak haline gelmiş, işgücü verimliliğinin yükseltilmesi hayati bir önem kazanmıştır. İşletmeler giderek daha esnek örgütlenme ve üretim modellerine geçerken işgücü piyasalarında da çalkantılar görülmüştür. Ekonomik yapıda görülen bu değişimin yanı sıra toplumsal yapıda da bir değişim izlenmiştir. Eğitimin nicelik ve nitelik olarak yaygınlaşarak bilgi düzeyinin yükselmesi ve iletişim teknolojisinin gelişerek farklı kültürlerin ve yaşam tarzlarının yakınlaşması insanların ihtiyaçlarını, değer yargılarını ve beklentilerini etkilemiştir. Geçmişte daha azla yetinen, beklentileri yüksek olmayan ve otoriteyi sorgusuz kabullenen bireylerin yerine daha bilgili, sorgulayan va araştıran, yenilikleri sürekli izleyen ve bunlara kısa zamanda uyum sağlayan, kendine zaman ayırmayı ve özel yaşamına saygı gösterilmesini isteyen yeni kuşak bir işgücü ortaya çıkmıştır (Sadullah, 2013: 6). Evrensel boyutta izlenen bu değişimin sonucunda, bir yandan iş hukukunun katı, sosyal korumacı ve değişmez kurallar bütünlüğünden arınıp mikro düzeyde işletmecilik uygulamalarının gerektirdiği koşullara uyum sağlayacak esnek yapılara kavuşturulması gerekliliği, diğer yandan da insana değer veren, çalışanların kişilik haklarına saygı gösteren ve istihdam güvencesi sağlayan bir çalışma ortamına duyulan ihtiyaç, iş hukuku alanında ve insan kaynakları yönetiminde yeni bir anlayışı beraberinde getirmiştir. Ayırımcılıkla mücadele, esnek çalışma, çalışanların kişilik haklarının ve bedensel sağlığının olduğu kadar ruhsal sağlığının da korunması, özel yaşamın dokunulmazlığı ve özel yaşam-iş yaşamı dengesinin sağlanması gibi konular ön plana çıkmaya başlamış ve iş hukukunda da yeni düzenlemeleri gerekli kılmıştır. Bu konularda oluşturulan uluslararası normlar insan kaynakları faaliyetlerinin hemen hemen her aşamasında dikkate alınmaya başlanmıştır. Her ikisinin de temel unsuru 19 Beykoz Lojistik Meslek Yüksek Okulu, Prof. Dr. , [email protected] (1’den 5’e kadar olan bölümler) 20 Beykoz Lojistik Meslek Yüksek Okulu, Yrd. Doç. Dr., [email protected] (6. bölüm) 279 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları “çalışan” olduğu için, iş hukuku ve insan kaynakları yönetimi giderek birbirinden ayrılmaz ve birbirini tamamlayan bir bütünlük oluşturmaya başlamıştır. İnsan kaynakları yönetiminin klasik işlevleri yerine getirilirken her bir işlevin uluslararası ve ulusal düzeyde kabul edilmiş bazı hukuki ve etik normlara uygun olarak yürütülmesi zorunluluğu, insan kaynakları yönetiminin faaliyet ve sorumluluk alanını daha da genişletmiştir. Birçok işlevin, örneğin planlama, seçim, norm kadro, çalışma koşullarının düzenlenmesi, işten çıkarma, performans değerlendirme gibi işlevlerin evrensel nitelikteki bu etik ve hukuki normlara uygun biçimde yerine getirilmesi gerekmiştir. Bu çalışmada günümüzde çalışma ilişkilerine, çağdaş iş hukukuna ve insan kaynakları yönetimine yön veren bu eğilimler ve temel ilkeler uluslararası boyutları da dikkate alınarak incelenmektedir. 1. Eşitlik, Eşit Davranma ve Ayırımcılık Yapmama İşverenin işe almadan başlayarak tüm çalışma koşulları yönünden çalışanlarına karşı eşit davranma ve çalışanlar arasında ayırım yapmama yükümlülüğü, çalışma yaşamının önemli ilkelerinden biri olarak tüm ülkelerin ve uluslararası hukukun gündemine girmiş ve çok sayıda uluslararası kaynakta yer almıştır (Arrigo ve Casale, 2005: 20-25; 102-106). Çalışma yaşamında 280 ayırımcılık yapmama ve eşit davranma ilkesi öncelikle kadın-erkek eşitliği bağlamında önem kazanmış, ancak bu kapsama dil, din, ırk, sınıf, siyasal düşünce, felsefi inanç, sendika üyeliği, yaş vbg. alanlarda da ayırımcılık yasakları eklenmiştir. 1.1. Eşitlik, Eşit Davranma ve Ayırımcılık Kavramları Çalışma yaşamında giderek önem kazanan bu genel ilkenin temelinde daha geniş anlamda ele alınan eşitlik ilkesi yatar. Hukukun genel geçerli bir ilkesi olan eşitlik kavramı, özünde tüm insanların eşit yaratıldığı, birbirine benzeyen, birbirini andıran ve birbirleriyle aynı hakları olan, özdeşliğe dayalı bir durumu ifade eder (Kaya, 2007:1). Antikçağda Yunanistan’da bugünkü anlamından farklı bir şekilde ve sınırlı bir biçimde ortaya çıkışından günümüze kadar gelen süreçte, her toplumda farklı eşitlik anlayışlarının benimsendiği görülmüştür. Her tarihsel dönem ve her toplum kendine ait üretim biçimleri ve değerlerinin yansıması sonucu farklı eşitlik anlayışlarını geliştirmiştir. Örneğin antikçağda “vatandaşlar arası eşitlik” den söz edilirken, ortaçağ için “tanrı önünde eşitlik” den, burjuva devrimi sonrası “yasa önünde eşitlik” den, sanayi devriminden sonra da yasalar önünde eşitliği tamamlayan, sosyal devletin ürünü olan “fırsat eşitliği”nden söz edilebilir (İnceoğlu, 2006/4: 46). Günümüzde benimsenen eşitlik anlayışı ise, mutlak bir eşitlik değil, eşitlere ve benzerlere eşit davranma şeklinde ifade edilen nisbi bir eşitliktir. Diğer bir deyişle eşitlik, insanların içinde bulundukları durumlardan ve sahip oldukları özelliklerden ötürü farklılıklar gösterdikleri dikkate alınarak, ancak aynı durumda ve koşullarda olan kişilerin haklarda, ödevlerde, yükümlülüklerde, çıkarlarda ve sorumluluklarda eşit olmaları şeklinde anlaşılmalıdır. Farklı durumlarda bulunan kişiler için keyfi nitelik taşımayan, haklı sayılabilecek objektif ve makul gerekçelerle farklı kurallar konulması ve uygulanması eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmez. Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler Bu anlayışın bir sonucu olarak, benzer durumda olan kişilerin farklı işleme tabi tutulmaması, diğer bir deyişle ayırımcılık yapılmaması gereği ortaya çıkar. Böylece ayırımcılık yasağı ve eşitlik; birbirinden ayrılamaz bir nitelik taşıyan, madalyonun biri olumlu ve biri de olumsuz iki yüzünü oluşturan, aynı bütünün parçaları olan ve aralarında “bölünmezlik” ve “bütünsellik” ilişkisi bulunan bir nitelik kazanır (Gülmez, 2010/2; 221). Tüm hukuk dallarında önemli bir yeri olan eşitlik ilkesi iş hukukunda somutlaştırılmış olarak, “eşit davranma borcu” adı altında ifade edilir. Çalışma ilişkilerinde ise eşit davranma borcu, işverenin haklı nedenler bulunmaksızın işçileri arasında farklı davranmaması, diğer bir deyişle ayırımcılık yapmaması ve keyfi davranışlardan kaçınması olarak anlaşılır. Ancak eşit davranma ilkesi herkesi mutlak olarak eşit kılmak anlamında değildir. Eşit davranma, işverenin haklı nedenler dışında işçileri arasında farklı davranmaması, diğer bir deyişle haksız yere bir ayırım yapmaması ve keyfi davranışlardan kaçınması; buna karşılık haklı nedenler varsa farklı davranma ve ayırım yapma hakkına sahip olması demektir. Bu nedenle eşit davranma ilkesinin hiçbir zaman mutlak bir eşit davranma zorunluluğu olarak anlaşılmaması gerekir. Bu niteliği ile eşit davranma borcu nisbi nitelikte ve içinde bazı belirsizlikler barındıran bir işveren borcu olarak görülür. Ayrım yasağının mutlak olduğu durumlar dışında, örneğin işe alma, ücretler ve işten çıkarma gibi durumlarda işveren ayrım yapma kastı bulunmaksızın farklı davranabilir (Çelik, 2013:195-196; Süzek,2013:463-464; Tuncay,1982: 7). 281 Buna karşılık ayırımcılık yasağı yapısı itibariyle negatif, daha dar kapsamlı ve fakat hayata geçirilmesi daha kolay bir ilkedir. Ayırımcılık yasağı kişilerin ırk, renk, cinsiyet, inanç ve benzeri özellikler nedeniyle bazı davranışlara muhatap olması ve birtakım haklardan mahrum bırakılmasına karşı konmuş normlardır (Yenisey, 2005: 977). Burada hangi nedenlere dayalı olarak kişiler arasında bir ayırım yapılmayacağı açık ve net biçimde ortaya konmuştur. Ayırımcılık yasaklarının bulunduğu bu alanlarda eşit davranma borcu mutlak uyulması gereken bir yükümlülüktür. Eşit davranma ilkesinin özellikle sözleşme özgürlüğü ve işverenin yönetim hakkı ile zaman zaman çelişen bu sınırlı ve nisbi özelliği nedeniyle, dikkatler daha çok somut ve uyulması mutlak bir zorunluluk olan ayırımcılık yasaklarına yönelmiştir. Eşit davranma ilkesinin son yıllarda çalışma yaşamında önem kazanan bir olgu olması, dünya genelinde giderek artan ayırımcı uygulamaların bir sonucudur. İşgörenlerin seçimi ve işe alımlarından başlayarak, istihdam biçimlerinde, çalışma koşullarında, ücretlendirilmelerinde, sosyal haklarının sağlanmasında, ilerleme ve yükselmelerinde, işten çıkarılmalarında, kısaca insan kaynakları yönetiminin tüm alanlarında cinsiyet başta olmak üzere, ırk, dil, din, miliyet, felsefi düşünce ve inanç, mezhep ve yaş gibi özelliklere dayanarak bir ayırımcılığa tabi tutulmasının giderek artması ve yaygınlaşması, başta Uluslararası Çalışma Örgütü olmak üzere tüm uluslararası platformlarda ayırımcılıkla mücadeleyi ve ayırımcı uygulamaların ortadan kaldırılmasını öngören önlemlerin alınmasını ve düzenlemelerin yapılmasını gerekli kılmıştır. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Ayırımcılık, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 1958 tarih ve 111 sayılı “İş ve Meslekte Ayrımcılık Sözleşmesi”nin 1a maddesinde “ırk, renk, cinsiyet, din, siyasal görüş, milliyet veya toplumsal köken temeline dayalı olarak istihdamda ve meslekte fırsat ve davranış eşitliğini zedeleyen veya tamamen ortadan kaldıran herhangi bir ayırım, dışlama veya tercih” olarak tanımlanmıştır. Ayırımcılığın temelinde bazı kişilerin diğer insanlar hakkında sahip oldukları stereotip ve ön yargılara göre yaptıkları değerlendirmeler yatmaktadır (ILO, 2003: 7). Ayırımcılık, doğrudan ve dolaylı olarak gerçekleşmektedir. Doğrudan ayırımcılık, yasalarla ve politikalarla çalışanları cinsiyet, siyasal görüş, medeni durum, yaş, dil, din, ve ırk gibi kişisel özellikleri nedeniyle dışlama veya mağdur etme şeklinde yapılmaktadır. Bunun yanı sıra çalışma yaşamının değişik aşamalarında ve alanlarında da ayırımcı uygulamalara sık sık rastlanmaktadır. Örneğin işe alımlar için verilen ilanlarda siyasal ve sosyal köken, cinsiyet, yaş, medeni durum gibi özellikler nedeniyle işe alımların kısıtlanması doğrudan ayırımcılık olarak kabul edilmektedir. Dolaylı ayırımcılık ise, tarafsız görünen bir takım kuralların ve uygulamaların, bir grubun az ya da çok sayıda üyeleri üzerinde diğer grup üyelerine göre daha olumsuz etkiler yaratması ve onları diğerlerine insanların kılık kıyafetine, okuduğu gazete ve kitaplara, üye olduğu klüp 282 ve derneklere ve benzeri sosyal tercihlerine ve alışkanlıklarına bakarak onların siyasi ve felsefi inanç, dil, din, ırk gibi özelliklerini saptama yoluna gidilmesi ve ayırımcılığa tabi tutulması şeklinde gerçekleşir. Stereotip ve önyargılarla oluşan bireysel tutumlar ve örgütsel yapılar, prosedürler ve uygulamalar AYRIMCILIK SosyoEkonomik Eşitsizlikler Şekil 24: Ayırımcılık Kaynak: ILO, 2003: 21. Ayırımcılıkla ilgili diğer bir gruplandırma, negatif ve pozitif ayırımcılık şeklinde yapılır. Negatif ayırımcılık yukarıda belirtildiği gibi doğrudan ve dolaylı biçimde söz konusu olur. Pozitif ayırımcılık ise, fiili eşitsizlik durumunda bulunan kadınlar ya da dil veya ırk farklılığı olan Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler gruplar gibi koruma gerektirebilecek grupların bu eşitsiz konumlarını dengelemek için yapılır, çünkü aksine bir durum fiili eşitsizliği korumak anlamına gelebilir. 1.2. Ayırımcılık Yasaklarının Uluslararası Kaynakları Ayırımcılık yasaklarının ve eşitlik ilkesinin uluslararası alanda çok eski bir geçmişi vardır. Birleşmiş Milletler Kurucu Antlaşması insan hakları düşüncesinin evrensel düzeyde ele alındığı ve bütün insanların ırk, dil, cinsiyet veya din farkı gözetilmeksizin eşit düzeyde kabul edilmesi ve korunması için uluslararası alanda yükümlülükler getiren ilk belgedir. Antlaşmanın giriş bölümünden başlayarak, 1., 13., 55., 62. ve 68. maddelerinde eşitlik ilkesine yer verilmiştir. Antlaşmanın bu maddeleri daha sonra 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne temel teşkil etmiş ve Beyanname’nin 1. maddesinden başlayarak birçok maddesinde tüm insanların temel hak ve özgürlükler, siyasal, ekonomik ve sosyal haklar açısından eşit oldukları ve eşit muamele görmeleri gerektiği vurgulanmıştır. Bu niteliği ile İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, eşitlik vurgusunun en fazla olduğu ve uluslararası hukukun referans kabul ettiği temel bir belgedir (Kaya, 2007: 25-29). Eşitlik ilkesini vurgulayan ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nden farklı olarak, sözleşmeyi kabul eden taraflara sözleşmede yer alan hak ve özgürlükleri sağlama ve koruma konusunda yasal yükümlülükler getiren diğer önemli bir sözleşme, 1950 yılında kabul edilen ve kısaca 283 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olarak adlandırılan “İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşme” dir. Sözleşmenin 14. maddesinde “Bu sözleşmede tanınan herhangi bir hak ve özgürlüklerden yararlanma; cinsiyet, ırk, renk, din, dil, siyasi ya da başka bir görüş, ulusal ya da toplumsal köken, bir ulusalazınlıktan olma, mülkiyet, doğum veya başka bir statü gibi herhangi bir nedenle ayırımcılık yapılmaksızın güvence altına alınır” hükmüne yer verilmiştir (Kaya 2007: 30-31; Tuncay,1982: 14-15). Ayrıca, 26 Haziran 2000 tarihinde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne ek olarak kabul edilen 12. Protokol’un 1. maddesinde, “Hukuk tarafından tanınan herhangi bir haktan yararlanma cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka bir görüş, ulusal ya da toplumsal köken, bir ulusal azınlıktan olma, mülkiyet, doğum veya başka bir statü gibi her hangi bir nedenle ayırımcılık yapılmaksızın güvence altına alınır”; 2. maddesinde ise “Hiçbir kamu otoritesi paragraf 1’de belirtilenler gibi sebeplere dayanarak hiç kimseye karşı ayırımcılık yapamaz ”,denmek suretiyle genel bir ayırımcılık yasağı öngörülmüştür (İnceoğlu,2006/4:57). Çalışma yaşamında ayırımcılığın ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalar Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’ nün de sürekli gündeminde olmuştur. Eşitlik ilkesinin açık biçimde yer aldığı ilk ILO belgesi 1944 yılında kabul edilen Philadelphia Bildirgesi olup, bu Bildirge’nin 2. maddesinde “tüm insanların ırk, inanç ve cinsiyeti ne olursa olsun, özgürlük, onur, ekonomik güvence ve fırsat eşitliği içinde maddi refahlarını ve manevi gelişmelerini gerçekleştirme hakları vardır” ifadesine yer verilmiştir. Bu tarihten sonra eşitlik ilkesi ve ayırımcılıkla mücadele ILO’nun birçok sözleşme ve tavsiye kararlarında yer almıştır. Bunlar içinde en önemlileri, ILO’nun en temel sekiz sözleşmesinden ikisini oluşturan “100 sayılı Aynı İş İçin Kadın ve Erkeklere Eşit Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Ücret Verilmesi Sözleşmesi” ile “111 sayılı İş ve Meslek Bakımından Ayrımcılığın Yasaklanması Sözleşmesi” ‘dir. Bu sözleşmeler ülkelerin büyük çoğunluğu tarafından imzalanan sözleşmeler arasında yer almaktadır (ILO, 2003: 1-2). Eşitlik ilkesini içeren bir başka uluslararası belge de “Avrupa Sosyal Şartı”dır. Şart’ın giriş bölümünde “Hiçbir ırk renk, cinsiyet, dil, siyasal görüş, ulusal soy veya sosyal köken ayrımı gözetmeksizin sosyal haklardan yararlanma hakkının sağlanması” gerektiği vurgulanmakta, her bir sosyal hak için ayrı ayrı düzenlenen maddelerde herhangi bir ayırımcılığa yer vermeyecek şekilde “herkes” veya “ tüm çalışanlar” ibarelerine yer verilmektedir. Avrupa Birliği mevzuatında da çok çeşitli konularda ayrımcılık yasağının direktifler düzeyinde düzenlendiği görülmektedir. Avrupa Birliği’nin kurucu antlaşması olan Roma Antlaşması’nın bazı maddeleri milliyet (serbest dolaşım hakkı), kadın- erkek arasında ücret eşitliği ve eğitim fırsatı eşitliği gibi hükümleri içermektedir. Daha sonraları ise, çalışma yaşamında işe alınmadan başlayarak, ücret, mesleki eğitim, işten çıkarma, çalışma ve istihdam koşulları, aile yükümlülükleri, sosyal haklar ve sosyal güvenlik alanlarında ırk, dil, din, etnik köken, cinsiyet, felsefi inanç, siyasal düşünce ve sosyal köken gibi özellikler açısından eşitliğin sağlanması ve ayırımcılığın önlenmesine yönelik düzenlemeler yapılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda direktif 284 bulunmaktadır. İş ilişkisinin kurulmasından başlayarak, sürdürülmesi ve sona erdirilmesine kadar süreçte ayırımcı uygulamaları önlemeye yönelik bu direktiflerin başlıcaları şunlardır (Arrigo ve Cassale, 2005: 20-25 ve 102-116; Aydınöz, 2009: 165-173): • Kadın ve Erkek İşçiler Arasında Eşit Ücret İlkesinin Uygulanmasına Yönelik Üye Devlet Mevzuatının Uyumlaştırılmasına İlişkin 75/117/CEE sayılı Konsey Direktifi • İşe Girişte, Formasyonda, Terfide ve Çalışma Koşullarında Kadın ve Erkeklere Eşit Davranma İlkesine İlişkin 76/207/CEE sayılı Konsey Direktifi • Sosyal Güvenlik Alanında Kadın ve Erkeklere Eşit Davranma İlkesinin Uygulanmasına İlişkin 79/7/CEE sayılı Konsey Direktifi • Mesleki Sosyal Güvenlik Rejimlerinde Kadın ve Erkeklere Eşit Davranma İlkesinin Uygulanmasına İlişkin 86/378/CEE sayılı Konsey Direktifi • Kısmi Zamanlı Çalışmaya İlişkin 97/81/CE sayılı Konsey Direktifi • Cinsiyet Temeline Dayalı Ayrımcılık Hallerinde İspat Yüküne İlişkin 97/80/CE sayılı Konsey Direktifi • Eşit Davranma İlkesinin Irka ve Etnik Kökene Dayalı Ayrım Yapılmaksızın Uygulanmasına İlişkin 2000/43/CE sayılı Direktifi • Eşit Davranma İlkesine Genel Bir Çerçeve Oluşturulmasına İlişkin 2000/78/CE sayılı Konsey Direktifi • İş ve İstihdam Alanında Kadın-Erkek Arasında Fırsat Eşitliği ve Eşit Davranma İlkelerine İlişkin 2006/54/CE sayılı Direktif Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler 1.3. Türk Hukukunda Eşitlik İlkesi ve Ayırımcılık Yasakları Türk Hukukunda eşitlik ilkesinin kaynağı Anayasa’ nın 10. maddesidir. 5982 sayılı ve 7.5.2010 tarihli kanunla değiştirilen ve 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumla kabul edilen son değişikliklere göre, “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” Maddenin gerekçesinde, bu maddenin demokrasinin üç vazgeçilmez ilkesinden birini teşkil ettiği, insanın, doğuştan, insan olması sebebiyle bir değeri olduğu ve bu nedenle herhangi bir niteliğe ve ölçüye dayanılarak insanlar arasında ayırım yapılamayacağı, kanunların uygulanması bakımından da hiçbir fark gözetilemeyeceği belirtilmektedir (İnceoğlu, 2006: 48). Böylece Anayasa, eşitlik ilkesi bakımından getirdiği ölçüler ile bir bakıma mutlak bir ayrımcılık yasağı getirmiş bulunmaktadır. Bu yasak hem kamu hukuku bakımından hem de özel hukuk 285 ilişkileri bakımından geçerlidir. Çünkü 11. maddede “... ve diğer kuruluş ve kişiler” denmek suretiyle özel kesim kuruluşları ve (tüzel ve gerçek) kişiler de bu kapsam içine alınmıştır. Bu nedenle eşitlik ilkesi Anayasa’da özel hukuk ilişkileri bakımından da geçerli bir temel ilke olarak benimsenmektedir. Bu temel ilke, iş hukuku alanında iş yasalarındaki düzenlemelerle veya kabul gören bir temel ilke olan eşit işlem yapma ilkesi olarak işverenin hareket alanını sınırlayan veya biçimlendiren bir kurum olarak somutlaşmaktadır (Gülmez,2010: 237-238; Mollamahmutoğlu, 2004: 423). Ancak bu eşitlik ilkesi, birçok demokratik ülkede ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarında mutlak bir eşitlik olarak algılanmamaktadır. Türk Anayasa Mahkemesi de eşitlik ilkesini mutlak bir eşitlik olarak görmemektedir. Anayasa Mahkemesi’nin bir kararında belirtildiği üzere, “..Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez. Eşitlik ilkesi; birbirinin aynı durumda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını veya uygulanan aynı kurallar sonucu farklı sonuçlar yaratılmasını yasaklar.” Anayasa Mahkemesi’ ne göre, kişisel nitelikleri ve durumları özdeş olanlar arasında, yasalara konulan kurallarla değişik uygulama yapılması Anayasanın amaçladığı hukuksal eşitlik ilkesine açık aykırılık oluşturmaktadır. 10 maddede düzenlenen kanun önünde eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme tabi tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasa karşısında ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir “..Yoksa, bazı vatandaşların haklı bir nedene dayanarak değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz”(Gülmez, 2010:232-238). Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Anayasa Mahkemesi’nin bu görüşü, 2010 yılında yapılan referandumla kabul edilen 10. maddedeki değişikliğe de temel teşkil etmiş ve maddeye eklenen bir fıkra ile “..Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz..” denmek suretiyle açık bir biçimde pozitif ayrımcılığa da yer verilmiştir. Eşitlik ilkesi ve ayırımcılık yasağı 4857 sayılı İş Kanunu’nda da ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir. 4857 sayılı İş Kanunu hazırlanırken uluslararası normlar ve özellikle AB Mevzuatı da dikkate alınarak başta cinsiyet ayırımını yasaklayan hükümler olmak üzere, işverenin yönetim hakkını kullanırken yapacağı tüm uygulamalarda eşit davranmasını sağlayacak emredici hükümler getirilmiştir. İş Kanunu’nun 5. maddesinde düzenlenen bu “eşit davranma ilkesi” nin iç hukuktaki dayanağı, Anayasa’nın 10. Maddesidir. Bu düzenleme kamusal ve özel işverenleri de bağlayan bu anayasal ilkenin, iş hukukunun konusunu oluşturan “bağımlı çalışma”dan doğan ilişkilere özgülenmiş biçimidir (Gülmez, 2010: 239). İş K. md. 5’de yer alan bu hükümlere göre, iş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ve benzeri nedenlere dayalı ayırım yapılamaz. “İşveren biyolojik ve işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının 286 oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde, cinsiyet ve gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz. Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz.” Ayrıca, tam ve kısmi süreli çalışan işçilerle belirli ve belirsiz süreli çalışan işçiler arasında da farklı işlem yapılması yasaktır. Bu hükümlere aykırı hareket edilmesi halinde işçi dört aya kadar ücreti tutarındaki tazminatın dışında yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilir. Bunların dışında işveren, eşit davranma ilkesi ve borcu çerçevesinde, haklı bir neden olmadıkça, yakacak, yemek, ulaşım, ikramiye, çocuk zammı, aile yardımı, prim, iş elbisesi vbg. konularda belirli koşullara sahip veya belirli koşullarda çalışanların kendi aralarında ayırım yapamaz. Ayrıca işveren yönetim hakkını kullanırken işin ve çalışma koşullarının düzenlenmesine ilişkin olarak verilecek talimatlarda, örneğin: sigara içme yasağının uygulanmasında, giriş-çıkış kontrollerinde, fazla çalışmalarda, tatil ve gece çalışmalarında, işin işçilere dağıtımında, greve katılmayıp çalışmak isteyen işçiler arasında, ayırımı haklı kılan objektif bir neden yoksa farklı davranamaz, aynı disiplin suçunu işleyenlere farklı disiplin cezaları veremez (Çelik, 2004: 165; Tunçomağ ve Centel, 2005: 136-137). 2. Esneklik Esneklik en geniş anlamıyla değişimlere tepki gösterebilme ve uyum sağlama yeteneği olarak tanımlanabilir (Goudswaard vd., 2009: 1). Çalışma yaşamında esneklik ise hem üretim sürecinde, hem yönetim sürecinde hem de istihdam sürecinde ortaya çıkmıştır. Bu kavram 1980’li yıllardan itibaren çalışma yaşamında kullanılmaya başlanmıştır. Bu tarihlerden itibaren ekonomik yaşamda görülen liberalleşme, küreselleşme ve dış pazarlara yönelme işletmeler Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler arasında yoğun bir rekabet ortamının doğmasına yol açmıştır. Bunun sonucu olarak üretim süreçlerinde, organizasyon yapılarında ve çalışma ilişkilerinde bir değişim kaçınılmaz olmuştur. Bu değişimin en önemli sonuçlarından biri çalışma yaşamında bir esneklik ihtiyacının ortaya çıkmasıdır. Böylece özellikle gelişmiş ülkeler başta olmak üzere, birçok ülkede çalışma mevzuatlarının bu esnekliği sağlayacak bir yapıya kavuşturulması gerekmiştir. 2.1. Çalışma Yaşamında Esneklik Uygulamalarının Gelişimi 1980’lere gelinceye kadar, yaklaşık bir yüzyıl boyunca çalışma koşulları hep aynı temel ilkeye göre şekillenmişti: yüksek derecede bir uzmanlaşmaya ve sürekli tekrarlayan işlere dayalı yukarıdan aşağıya hiyerarşik düzende örgütlenmiş bir yapı. Bu tür bir örgütlenme, ekonominin küçük çaplı el sanatlarına dayalı bir üretim biçiminden endüstriyel kitlesel üretime dayalı bir üretim biçimine geçişi gerçekleştiren sanayi toplumunun bir özelliği idi. Özellikle ABD’de otomotiv sektöründeki uygulamalar bu üretim biçimi için bir rol model oluşturmuştu. Savaş sonrası Avrupa Sanayinin yeniden inşası kitlesel üretim sistemine dayalı olarak gerçekleşti. Bu üretim sistemi ile yıllar boyunca süren bir verimlilik artışı ve refah düzeyinde bir gelişme izlendi. Ancak, 1980’ li yıllardan itibaren dünya genelinde görülen ekonomik ve teknolojik değişimler çalışma yaşamında da köklü değişimleri beraberinde getirdi. Küreselleşme, yeni teknolojiler, siyasal ve ekonomik koşullardaki değişiklikler işletmelerin ve çalışanların yeni koşullara hızlı bir biçimde tepki göstermelerini ve uyum sağlamalarını gerekli kılmaya 287 başladı.. İşletmeler bir yandan örgütün ihtiyaçlarını (verimlilik, rekabet gücü, müşteri tatmini, taleplerin hızla karşılanması gereği, yeni teknolojilere uyum ve bunların uygulanması vbg.) karşılamak, diğer yandan da çalışanlarının ihtiyaçlarına (iş güvencesi, iş tatmini, eğitim ve geliştirme, iş ve özel yaşam dengesi vbg.) duyarsız kalmamak için çaba göstermek zorunda kaldılar. Üretim ve çalışma yöntemlerinde önemli değişiklikler oldu, mal ve hizmet üretiminde çeşitlenmeye gidilme zorunluluğu ortaya çıktı, iç ve dış piyasalarda rekabet arttı, rekabeti etkileyen faktörler olarak bilgi, yeniliklere uyum, işgücünün niteliği ve verimlilik gibi hususlar önem kazandı. Ulusal piyasalar uluslarararası piyasalara daha duyarlı olmaya başladı, üretim teknikleri ile işgücünün niteliği ve yapısında da bir değişim gereği ortaya çıktı. İşletmeler giderek daha esnek örgütlenme ve üretim modellerine geçerken işgücü piyasalarında da çalkantılar görülmeye başlandı. Bütün bunlara paralel olarak, insan kaynakları yönetiminde de yeniden yapılanma süreci başladı, bu sürece uyumlu yeni istihdam biçimleri ve çalışma düzenlerine olan ihtiyaç arttı (Demircioğlu ve Engin, 2002: 13). İşgücü sayısının ve niteliğinin hızla değişen ekonomik ve teknolojik koşullara, piyasalarda sık sık ortaya çıkan talep değişikliklerine ve sürekli uygulamaya konulan yeni üretim tekniklerine uyum sağlayacak bir esnekliğe kavuşturulması zorunluluğu doğdu. Buna ek olarak, çalışma süreleri ve işin düzenlenmesinde de daha esnek uygulamalara gerek duyuldu. Geleneksel istihdam modeli olarak iş hukukunun katı kuralları çerçevesinde düzenlenmiş olan ve belirsiz süreli bir sözleşme ile tam gün belirli saatlerde, belirli bir yerde ve herkesin aynı koşullarda çalıştığı düzene alternatif olarak yeni bir esnek çalışma düzeni ortaya çıktı. İşletmeler maliyetleri en aza indirecek, ama verimliliği de koruyacak biçimde Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları esnek bir işgücü sayısı ve esnek çalışma süreleri ile faaliyetlerini sürdürmeye başladılar. 20.yüzyılda çalışma yaşamına egemen olan Taylorist-Fordist üretim biçimi ve bunun bir sonucu olan standart (tipik) çalışma düzeninden esnek (atipik) çalışma biçimlerine geçiş oldu. Avrupa ülkeleri çalışma mevzuatlarında esnek çalışma biçimlerine yer veren yasal değişiklikler yaptılar ve bu uygulamalar Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Avrupa Birliği normlarına da girdi (Büyükuslu,2004: 69-70; Eyrenci, 2004: 16). 2.2. Esneklik Türleri ve Başlıca Uygulanma Biçimleri Genel olarak esneklik başlıca iki ana ayırım altında ele alınır. Bir ayırım dışsal (external) ve içsel (internal) esneklik ayırımıdır. Bir diğer ayırım ise sayısal ve niteliksel esneklik ayırımıdır (Goudswaard ve Nanteuil (2000: 6). Ayrıca bu türlerle bağlantılı olarak, sayısal esneklik, niteliksel esneklik, üretim esnekliği, coğrafi esneklik, fonksiyonel esneklik, örgütsel esneklik ve ücret esnekliği gibi ayırımlar da yapılmaktadır. Ancak bu ayırımların çok net bir biçimde bir gruplandırmaya olanak sağlamadığı ve zaman zaman farklı tanımlamalar yapıldığı görülmektedir. Bu konuda fazla kavram kargaşasına yol açmadan dışsal ve içsel ayırım esas alınırsa denebilir ki, değişen ekonomik ve teknolojik koşullara, piyasalardaki talep değişikliklerine ve yeni üretim tekniklerine göre işletmelerin işgücünün miktarını belirleme ihtiyacından kaynaklanan yeni istihdam türleri dış esneklik; işgücünün çalışma saatlerinin ve iş 288 organizasyonunun esnek bir şekilde düzenlenerek işletme içinde değişen teknoloji ve üretim sürecine uyum sağlayacak şekilde kullanılması içsel ya da fonksiyonel esnekliktir (Demircioğlu ve Engin, (2002: 13-14). Diğer bir deyişle, sanayi toplumlarının bir gereği olarak ortaya çıkan Fordist sistemden kaynaklanan ve belirsiz süreli iş sözleşmesi ile tam gün ve belirli bir işyerinde çalışma esasını benimseyen katı ve yeknesak iş hukuku düzenlemeleri yerine 4857 sayılı İş Kanunu’nda da yer alan belirli süreli çalışma, kısmi süreli çalışma, çağrı üzerine çalışma, mevsimsel çalışma, geçici iş ilişkisi, asıl işveren-alt işveren ilişkisi gibi değişik istihdam biçimlerinin uygulanması dışsal esneklik olarak adlandırılabilir. Buna karşılık çalışma süreleri ile ilgili düzenlemeler, örneğin yoğunlaştırılmış iş haftası, telafi çalışması, fazla mesai ücreti yerine serbest zaman gibi düzenlemeler içsel esneklik uygulamalarına örnek gösterilebilir. Esneklik türleri ile ilgili daha ayrıntılı bir ayırım Tablo 1’de matriks bir şekilde düzenlenmiştir. Görüldüğü gibi, esneklik ihtiyacının ortaya çıkması ile birlikte çok değişik atipik çalışma modelleri söz konusu olmuştur. Gelişmiş ülkeler iş hukukuna egemen olan katı ve standart istihdam ve çalışma biçimlerini terk ederek esnek çalışma modellerini uygulayabilmek amacıyla çalışma mevzuatlarında önemli değişiklikler yapmışlardır. Özellikle Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Avrupa Birliği (AB) bu konuda bazı düzenlemeler yaparak üye ülkelerde bu tür uygulamaların yaygınlaşmasını ve hukuki normlara oturtulmasını sağlamıştır. Yapılan hukuki düzenlemeler doğrultusunda işletmelerin insan kaynakları yönetimi politikaları ve uygulamalarında da bir değişim görülmüş, insan kaynakları stratejileri esnek çalışma sistemlerine yer verecek şekilde yeniden belirlenmeye başlamıştır. Esnek çalışma İKY ‘de özellikle istihdam stratejileri açısından önem kazanmıştır. İşletmelerin işgücü talebinin dolaylı talep olması, diğer bir deyişle işgücü talebinin firmanın mal ve hizmet talebindeki Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler dalgalanmalara göre ayarlanması, kısa dönemde firmanın talepte meydana gelen değişmeler karşısında işgücü talebini de kısa sürede yeniden ayarlamak zorunda bırakmaktadır. Mal veya hizmet talebinde bu şekilde kısa dönemde sık sık değişiklikler olması, işletmeleri insan kaynaklarının planlanması ve temini ile ilgili kararlarında ve politikalarında sayısal esneklik uygulamalarına yöneltmektedir. Böylece, geleneksel istihdam biçimi olan belirsiz süreli iş sözleşmelerinden “belirli süreli”, “kısmi süreli”, “dönemsel” ve “geçici” iş sözleşmelerine doğru bir eğilim ortaya çıkmakta ve “çekirdek” nitelikteki işgücünün etrafında “periferik” bir işgücünden daha çok yararlanma yoluna gidilmektedir (Dereli, 2001). Diğer bir deyişle, sayısal esneklik uygulamalarında atipik istihdam biçimleri daha çok çevresel (periferik) olarak nitelendirilen işgücü ihtiyacını karşılamak için tercih edilmektedir. Tablo 27: Esneklik Türleri Esneklik Türleri Dışsal Esneklik İçsel Esneklik Sayısal Esneklik İstihdam Şeklinde ve Sözleşme Türleri’nde Esneklik • Belirli Süreli • Kısmi Süreli • Çağrı Üzerine Çalışma • Tele Çalışma • Evde Çalışma • Mevsimsel Çalışma • Geçici İş İlişkisi • İş Paylaşımı Niteliksel Esneklik Üretim Sistemlerinde Esneklik • Taşeronluk • Altışveren • Bağımsız Çalışma (uzman, danışman vbg.) Çalışma Sürelerinde Esneklik Örgütsel Esneklik ve/veya Coğrafi Esneklik • Kayan İş Süreleri • İş Zenginleştirme/İş • Yoğunlaştırılmış İş Geliştirme Haftası • Takım Çalışması/ • Vardiyalı Çalışma Otonom İş Grupları • Telafi Çalışması • Proje Grupları • Fazla Çalışma Ücreti • İş Rotasyonu Yerine Serbest Zaman • Planlama, Bütçeleme • Zaman Bankacılığı ve Yeni Teknolojiler için Çalışanlara Sorumluluk Verme • Çoklu görev/Çoklu Beceri Kaynak: Goudswaard ve de Nanteuil, s. 8’den yeniden düzenlenmiştir. 289 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Esnekliğin diğer bir boyutu olan ve içsel esneklik olarak da adlandırılan çalışma sürelerinin esnekleştirilmesi ise, çalışma saatlerinin ve sürelerinin hem işverenin, hem de çalışanın ihtiyaçlarına göre düzenlenmesini ifade eder. Bu uygulamalar işverenlere işyükünün fazla olduğu durumlarda çalışma süresini ve zamanını fazla mesai yapılmasına gerek duyulmadan serbestçe belirleyebilme olanağı sağlamaktadır. Çalışma sürelerinin esnekleştirilmesinin işgücü maliyetlerinin azaltılması, işlerin zamanında tamamlanması ve piyasa taleplerine çabuk cevap verebilme olanağının sağlanması gibi yararları vardır. Buna karşılık bu uygulamaların çalışanlarda bir ölçüde gelir kaybına yol açabildiği ve iş güvencesini ortadan kaldırdığı da öne sürülmektedir. Ancak bu olumsuz etkilerin yanında esnek çalışma sürelerinin çalışanlara bazı avantajlar sağladığı da bilinmektedir. Çalışanlar da bu sayede özel yaşamlarını ve işlerini daha kolaylıkla planlayabilmekte, sosyal aktivitelerine uygun bir zaman ayırabilmekte, iş ve aile yaşamları arasında bir denge sağlayabilmektedirler. Bütün bu hususların çalışanların motivasyonu, tatminleri ve işe bağlılıkları açısından İKY uygulama ve politikalarında dikkate alınmasında yarar vardır. Bu uygulamaların işgücü maliyetlerinde önemli bir düşüş sağlayarak işverene rekabet gücü kazandırdığı bir gerçektir. Bunun da makro açıdan ekonomik büyüme üzerinde olumlu etkileri olduğu ve ekonomik büyümeyi hızlandırdığı ileri sürülmektedir. Öte yandan, esnek 290 çalışma modelleri son yıllarda dünyada ve ülkemizde en önemli sorun haline gelen işsizliği önleyici bir önlem olarak da düşünülebilir. Atipik çalışma biçimleri, ekonomik kriz nedeniyle işlerini tamamen kaybetme ve yeni bir iş bulamama tehlikesi ile karşı karşıya kalan çalışanlara, kendilerinin ve ailelerin hiç olmazsa asgari düzeyde varlıklarını sürdürebilmeleri için gerekli asgari geliri sağlayacak bir çalışma fırsatı yaratabilmektedir. Bunun yanı sıra, esnek çalışma modelleri ile aile fertlerinin, ister öğrenci, ister ev hanımı olsun, geçici veya kısmi istihdam olanakları elde etmek suretiyle çalışma yaşamına katılmaları işsizliğin azaltılması açısından da önemli bir faktör olmaktadır. Ayrıca atipik sözleşme biçimleri, yukarıda belirtildiği gibi, iş yaşamı- özel yaşam dengesini kurmaya çalışan ve özel yaşamına ve ailesine daha fazla zaman ayırmak isteyen bir kesim için de tercih edilebilir bir çalışma şekli olmaktadır. 2.3. Türkiye’de Esneklik Uygulamaları Türkiye’de çalışma yaşamında esneklik ihtiyacı uzun bir süreden beri hissedilmiş olmakla birlikte, zamanında gerekli değişikliklerin yapılması mümkün olmamış, otuz yıldan beri yürürlükte olan 1475 sayılı İş Kanunu’nun esnekliğe hiçbir şekilde yer vermeyen ve katı kurallara dayalı düzeni, işverenleri zaman zaman bu esnekliği sağlamak adına yasadışı uygulamalara sürüklemiştir. Nihayet 2003 yılında yürürlüğe giren 4857 sayılı İş Kanunu ile bu keyfilik ve dağınıklılık ortadan kaldırılarak, örneklerini birçok Avrupa ülkesinin uygulamalarında ve AB Mevzuatında da gördüğümüz esnek çalışma sistemlerinin uygulanmasına olanak sağlayacak hükümler getirilmiştir. Ülkemizde 4857 sayılı İş Kanunu hükümleri çerçevesinde uygulanabilen başlıca esneklik türleri şekil 2’de yer almaktadır. Görüldüğü gibi bu uygulamaları iki grupta toplamak Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler mümkündür. Birinci grupta yer alan esneklik uygulamaları, genellikle istihdam biçimleri ve iş sözleşmesi türleri ile ilgilidir. Yasa işverenlere işçilerini esnek sözleşmelerle çalıştırma olanağı sağlamaktadır. Bunlar kısaca şu şekilde açıklanabilir: Belirli süreli iş sözleşmeleri İş ilişkisinin devam süresinin veya sona erme zamanının bilindiği veya öngörülebildiği, bu sürenin veya zamanın sözleşmede açıkça veya örtülü olarak kararlaştırılabildiği sözleşmelere belirli süreli iş sözleşmesi denir (Alpagut,1998: 8; Süzek,2013: 239). 4857 sayılı İş Kanunu belirli süreli iş sözleşmesi yapılabilmesi için 11. maddede bazı koşulların varlığını öngörmektedir. Bu hükümlere göre belirli süreli iş sözleşmeleri belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak yapılabilir. Diğer bir deyişle, belirli süreli bir sözleşme ya işin bizzat geçici nitelik taşıması (bir köprünün yapımı, bir araştırma projesi vb.), ya da iş, işletme açısından sürekli nitelikte olmakla birlikte, işçiye olan ihtiyacın belirli bir süre için söz konusu olduğu durumlarda (doğum izni, askerlik, uzun süreli hastalıklar vb.) geçerlidir (Ekonomi, 2006:22). Geçici iş ilişkisi 291 Geçici (ödünç) iş ilişkisi bir işverenin, şirketinde çalışmakta olan işçisini, ancak belirli bazı işletmelerde ve işlerde çalıştırılması koşuluyla, geçici bir süre için başka bir işverene ödünç vermesidir. İş Kanunu’nun 7 nci maddesine göre, “İşveren, devir sırasında yazılı rızasını almak suretiyle bir işçiyi; holding bünyesi içinde veya aynı şirketler topluluğuna bağlı başka bir işyerinde veya yapmakta olduğu işe benzer işlerde çalıştırılması koşuluyla başka bir işverene iş görme edimini yerine getirmek üzere geçici olarak devrettiğinde geçici iş ilişkisi gerçekleşmiş olur”. Burada, iki işveren arasında, devreden işverenle işçi arasında ve devralanla işçi arasında olmak üzere üçlü bir hukuki ilişki söz konusudur. Kurulan bu ilişki geçici olup, sözleşme altı ayı geçmemek üzere yapılır, gerektiğinde en fazla iki defa yenilenebilir. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları ESNEK ÇALIŞTIRMA (İSTİHDAMI) BİÇİMLERİ 292 BELİRLİ SÜRELİ ÇALIŞMA GEÇİCİ (ÖDÜNÇ) İŞ İLİŞKİSİ KISA SÜRELİ ÇALIŞMA KISA SÜRELİ ÇALIŞMA ÇAĞRI ÜZERİNE ÇALIŞMA EVDE ÇALIŞMA ESNEK ÇALIŞMA SAATLERİ SIKIŞTIRILMIŞ İŞ HAFTASI ve DENKLEŞTİRME KAYAN İŞ SAATLERİ TELAFİ ÇALIŞMASI FAZLA ÇALIŞMA ÜCRETİ YERİNE SERBEST ZAMAN KULLANMA PAZARLAMACILIK SÖZLEŞMESİ Şekil 25: 4857 Sayılı İş Kanunu İle Düzenlenmiş Olan Esneklik Türleri Kısmi süreli çalışma Bir işçinin çalışma süresinin, o işyerinde uygulanan normal haftalık çalışma süresinden önemli ölçüde (üçte ikisi oranına kadar) daha az belirlenmesi durumunda, kısmi süreli çalışmadan söz edilir. Kısmi süreli çalıştırılan işçinin ücreti ve diğer parasal hakları, tam süreli çalışan emsal işçiye göre çalıştığı süreye orantılı olarak ödenir (İş K. md. 13 ve gerekçesi). Dış kaynak kullanımı (alt işveren uygulaması) Başta “taşeronluk” olmak üzere çok çeşitli terimlerle ifade edilen bu uygulama, bir işyerinde ekonomik anlamda daha az maliyetle yerine getirilebilecek işlerin başka işverenlere terkedilmesi ve bu işyerinde birden fazla işverene bağlı işçilerin çalıştırılması şeklinde yürütülmektedir. İş Kanunu’nun 2 nci maddesine göre, bir işveren, kendine ait bir işyerinde işçi çalıştırırken,” işyerinde yürüttüğü mal ve hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde” bir başka işverene iş veriyorsa ve bu şekilde asıl işverenin işyerinde iş alan işveren “bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte” çalıştırıyorsa, asıl işverenden iş alan işverene “alt işveren” , kurulan ilişkiye de “asıl işveren –alt işveren ilişkisi” denir. Evde çalışma Son yıllarda Dünyada sıkça rastlanan bu uygulamaya 4857 sayılı İş Kanunu’nda yer verilmemiştir. Ancak bu çalışma biçimi 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun üçüncü ayırımında Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler “evde hizmet sözleşmesi” adı altında düzenlenmiş bulunmaktadır. 461 inci madde hükümlerine göre, “evde hizmet sözleşmesi, işverenin verdiği işi, işçinin kendi evinde veya belirleyeceği başka bir yerde, bizzat veya aile bireyleriyle birlikte bir ücret karşılığında görmeyi üstlendiği sözleşmedir.” Evde çalışmaya benzer bir çalışma türü de tele çalışmadır. Tele çalışma, bilgisayar ve iletişim teknolojilerinden yararlanmak suretiyle oluşturulmuş bir iletişim sistemi içinde işyeri dışında, bir evde, telekomünikasyon hizmeti veren ve “telecenter” adı verilen özel bir mekanda ya da her hangi bir yerde hareket halinde iken yapılan bir çalışmadır (Bröckermann, 2007: 189; Mollamahmutoğlu, 2004:280-281). Ancak tele çalışma konusunda Türk Hukukunda bir düzenleme bulunmamaktadır. Çağrı üzerine çalışma 4857 sayılı İş Kanunu md. 14’e göre, “... İşçinin yapmayı üstlendiği işle ilgili olarak kendisine ihtiyaç duyulması halinde iş görme ediminin yerine getirileceğinin kararlaştırıldığı iş ilişkisi, çağrı üzerine çalışmaya dayalı kısmi süreli iş sözleşmesidir.” Bir tür kısmi süreli sözleşme olarak da kabul edilebilecek bu çalışma türünde hafta, ay veya yıl gibi bir zaman dilimi içinde işçinin ne kadar süreyle çalışacağı belirlenir. Aksi takdirde haftalık çalışma süresi yirmi saat olarak kabul edilir. Aksi kararlaştırılmamış ise, işveren en az dört gün önce işçiye çağrıda bulunur ve kendisine iş verir. Belirlenmiş sürede işçi çalıştırılsın çalıştırılmasın ücrete hak kazanır. 293 Pazarlamacılık sözleşmesi Pazarlamacılık sözleşmesi İş Kanununda değil, 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiştir. 448. maddeye göre,”Pazarlamacılık sözleşmesi, pazarlamacının sürekli olarak, bir ticari işletme sahibi işveren hesabına ve işletmesinin dışında, her türlü işlemin yapılmasına aracılık etmeyi veya yazılı anlaşma varsa, bu anlaşmada belirtilen işlemleri yapmayı, işletme sahibi işverenin de buna karşılık ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir”. Bu düzenlemeyle, uygulamada özellikle ilaç, kozmetik, gıda gibi işkollarında pazarlamacı sıfatıyla gezgin olarak çalışan ve firma merkezi dışında ürünlerin müşterilere tanıtımı ve satışı ile uğraşan kişilerin çalışma biçimlerinin, hak ve yükümlülüklerinin belirlenmesi amaçlanmıştır (ayrıntılı bilgi için bkz. Tuncay:2012). İkinci grupta yer alan esneklik uygulamaları ise, çalışma süreleri ile ilgilidir. 4857 sayılı İş Kanunu çalışma süreleriyle ilgili olarak esnek bazı hükümlere yer vermektedir. Bu düzenlemeler kısaca şunlardır: Sıkıştırılmış/yoğunlaştırılmış iş haftası ve denkleştirme süresi İş Kanunu’nun 63 üncü maddesinde belirtildiği üzere, haftalık çalışma süresi en fazla 45 saat olarak belirlenmiştir. Bu süre haftanın çalışılan günlerine eşit olarak bölünebilir ve böylece günlük çalışma süresine ulaşılır. Ancak tarafların anlaşması ile haftalık normal çalışma süresi haftanın çalışılan günlerine, günde on bir saati aşmamak üzere farklı da dağıtılabilir. Bu durumda haftalık 45 saatlik çalışma süresi 3-4 güne toplanabilir (“sıkıştırılmış iş haftası”). Bunun yanı sıra, bu şekilde belirli bir haftadaki çalışma süresinin o hafta için maddede öngörülen azami 45 saatlik çalışma süresini aşması da mümkündür. Böyle bir durumda “yoğunlaştırılmış iş haftası” Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları ndan söz edilir. Örneğin bir işyerinde haftada 5 gün, günde 9 saat olarak belirlenmiş çalışma süresi, tarafların anlaşmasıyla günde 11 saate kadar çıkartılabilir ve bir tam hafta bu şekilde çalıştırılabilir. Bu durumda o işyerinde söz konusu haftada 45 değil 55 saat çalışılmıştır. Ancak 63. maddeye göre, bu fazladan çalışılan 10 saatin, daha sonraki haftalarda daha az çalışılmak suretiyle denkleştirilmesi gerekir. Çünkü, “… iki aylık süre içinde işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık çalışma süresini aşamaz.” Demek ki Yasa işverene, haftalık çalışma süresini 2 aylık bir dönemde (toplu sözleşmelerle bu süre 4 aya çıkartılabilir) ortalama 45 saati aşmayacak şekilde ve belirli sınırlarda (günde 11 saati aşmamak koşuluyla) tutmak kaydıyla çalışma sürelerinde değişiklik yapma olanağı sağlamaktadır. Bu “denkleştirme” esasına dayanarak işveren belirli günlerde veya haftalarda azalan veya artan ihtiyaca göre işçisini daha kısa veya uzun sürelerle çalıştırma olanağına sahip olmaktadır. Kayan iş saatleri Kayan iş saatleriyle çalışma, işçinin belirli bir iş gününde belirlenmiş günlük çalışma süresine (örneğin günde 8 saat) uymak kaydıyla, işe başlama ve bitirme saatlerini kendisi belirlemek suretiyle çalışmasıdır. Kayan iş saatleri uygulamasında genellikle işçinin mutlak biçimde işyerinde olması gereken bir çekirdek zaman bulunmaktadır (örneğin saat 11.00- 15.00 arası). İşçi bu saatlerin dışında işe başlama ve bitiş tarihlerini kendisi belirleyebilmektedir. 294 Ayrıca bu tür bir çalışma aynı zamanda sıkıştırılmış/yoğunlaştırılmış iş haftası uygulamasıyla da bütünleştirilebilmektedir. Diğer bir deyişle, işçi işe başlama ve bitirme zamanını kendisinin belirlemesi hakkına sahip olmanın yanı sıra, iş süresini bazı günler kısa tutup, diğer günlerde bu süreleri uzatıp çalışarak telafi edebilmekte ya da tam tersi, iş süresini normal sürenin üzerine çıkarıp, diğer günler veya haftalarda daha kısa çalışma hakkına sahip olabilmektedir (Ulucan, 2007: 177-178). Kayan iş saatleriyle ilgili çalışma mevzuatımızda bir düzenleme yer almamakla birlikte, haftalık 45 saat ve günlük en fazla 11 saati aşmamak ve denkleştirme esaslarına uymak kaydıyla uygulanmasında bir engel bulunmamaktadır. Ancak özellikle Avrupa ülkelerinde yaygın biçimde uygulanan ve tercih hakkı işçiye bırakılmış olan bu yöntemin ülkemizde uygulanabilmesi, işverenin onayı ve düzenlemesiyle mümkündür. Telafi çalışması Telafi çalışması, işçinin kendi talebi ya da işverenin isteği ile bazı günlerde çalışmaması halinde, “kaybedilen çalışma sürelerinin belirli bir zaman dilimi içinde normal çalışma süreleri üzerinde çalışılarak ve fazla çalışma ücreti ödenmesine gerek kalmadan” telafi edilmesidir (Süzek, 2013: 805). İş Kanunu’nun 64’üncü maddesi, telafi çalışması koşullarını şu şekilde açıklamaktadır: “Zorunlu nedenlerle işin durması, ulusal bayram ve genel tatillerden önce veya sonra işyerinin tatil edilmesi veya benzer nedenlerle işyerinde normal çalışma sürelerinin önemli ölçüde altında Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler çalışılması veya tamamen tatil edilmesi ya da işçinin talebi ile kendisine izin verilmesi hallerinde, işveren iki ay içinde çalışılmayan süreler için telafi çalışması yaptırabilir. Bu çalışmalar fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma sayılmaz. Telafi çalışmaları, günlük en çok çalışma süresini aşmamak koşulu ile günde üç saatten fazla olamaz. Tatil günlerinde telafi çalışması yaptırılamaz.” Fazla çalışma ücreti yerine serbest zaman İş Kanunu’nda esneklik uygulamalarıyla ilgili diğer bir düzenleme işçiye fazla çalışma ücreti yerine serbest zaman kullanma hakkının tanınmasıdır. 41 maddede yer alan hükümlere göre, “..Fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma yapan işçi isterse, bu çalışmalar karşılığı zamlı ücret yerine, fazla çalıştığı her saat karşılığında bir saat otuz dakikayı, fazla sürelerle çalıştığı her saat karşılığında bir saat onbeş dakikayı serbest zaman olarak kullanabilir. İşçi hak ettiği serbest zamanı altı ay zarfında, çalışma süreleri içinde ve ücretinde bir kesinti olmadan kullanır.” 3. İş Güvencesi Çağdaş insan kaynakları yönetimi, çalışanları bir maliyet unsuru olarak değil, değerlendirilmesi ve geliştirilmesi gereken bir unsur olarak görür. Günümüzde geçerliliğini yitiren “insan kaynaklarının bir maliyet unsuru olduğu” görüşü, işverenlerin ekonomik bir sıkıntıda 295 maliyetleri azaltmak için ilk fırsatta çalışanların işten çıkarılması yoluna başvurmalarına neden olurken, çağdaş görüş işletmenin elinde bulundurduğu değerleri korumak için yönetimin çaba göstermesi ve sahip olduğu insan kaynağı potansiyelini işletmede tutabilmek için yollar araması gerektiğini savunur. Kuşkusuz, esnek istihdam biçimleri, örgütsel küçülme, birleşmesatınalma ya da örgüt yapısında değişime yol açabilecek yeniden yapılanma girişimleri çalışanlardan bir kısmının işten çıkarılması sonucunu kaçınılmaz kılabilir. İşgücünde indirime gidilmesi sadece finansal açıdan zor durumda olan işletmelerin değil, aynı zamanda yüksek performans gösteren işletmelerin de başvurduğu bir yoldur (Arslan ve Ulaş, 2004: 104). Ancak bireyin işinin devam edip etmeyeceği konusundaki bir belirsizlik ve işin devamlılığına ilişkin potansiyel bir tehdit algısı, çalışanlar üzerinde önemli ölçüde psikolojik etki ve sonuçlar yaratmakta ve bunlar iş tutum ve davranışlarına olumsuz yansımaktadır. Özellikle son yıllarda işletmelerin küresel rekabette avantaj sağlamak için başvurdukları yeniden yapılanma (reengineering), küçülme(downsizing), dış kaynak kullanımı (outsourcing), şirket birleşme ve satın almaları ve değişik biçimdeki esneklik uygulamaları bu kaygıları arttırmakta ve iş güvencesizliği olgusunun ortaya çıkmasına yol açmaktadır (Çakır,2007:126). İş güvencesizliği, bireysel açıdan kişinin sağlığına zarar veren ve iş doyumunu düşüren etkiler doğurduğu gibi, örgütsel açıdan çalışanların örgütlerine karşı olumsuz tutumlar sergilemelerine ve örgütte kalma konusunda isteksizliğe yol açarak bireysel performansın ve verimliliğin düşmesine neden olmaktadır. Öte yandan, 1980’li yıllardan itibaren ekonomik gerekçelerle uygulamaya konulan esnek çalışma zaman zaman bazı işverenlerin keyfi uygulamaları ile istihdam ve iş güvencesini tamamen ortadan kaldıran bir uygulamaya dönüşmüştür. Esnekliğin bu şekilde bir kuralsızlaştırma olarak uygulamaya başlanması ile kitlesel işten çıkarmalar makro Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları düzeyde önemli bir sosyal soruna, işsizliğe yol açmıştır. Bu nedenle iş ve istihdam güvencesi, günümüzde en çok gündeme gelen ve tartışılan konular arasına girmiştir. Böylece, işçinin kendisinin ve ailesinin, dolayısıyla toplumun önemli bir kesiminin varlıklarını sürdürebilmeleri için gerekli olan iş olanaklarının yaratılması ve devamlılığının sağlanması, gerek iş hukuku alanındaki düzenlemelerle gerekse sosyal politika tedbirleri ile çalışma yaşamının temel konuları arasında yerini almıştır. 3.1. İş Güvencesi ve İşçinin Feshe Karşı Korunması Modern iş hukukunun en temel amaçlarından biri, işçinin geleceğine güven duyması ve sürekli olarak işini kaybetme, dolayısıyla kendisinin ve ailesinin geçim kaynağını oluşturan ücretinden yoksun kalma endişesinden uzak tutulmasıdır (Sarper, 2005: 430). Diğer bir deyişle, işçi ve işveren arasındaki iş ilişkisinin varlığını sürdürmek ve iş sözleşmesinin devamını sağlamak, iş hukukunun temel amacıdır (İnce,2007: 369). Geçerli bir neden olmadıkça işinden çıkarılmayacağının güveni içinde çalışan işçinin işe bağlılığının, iş tatmininin ve verimliliğinin yüksek olacağı, sağlanan iş güvencesinin onun iş davranışları üzerinde olumlu etkiler yaratacağı yapılan birçok araştırma ile kanıtlanmıştır. Bu nedenle, çalışanların haksız ve adil olmayan bir şekilde işlerine son verilmesini önlemeyi amaçlayan iş güvencesi ve işçinin feshe 296 karşı korunma ilkesi iş hukukunun doğuşundan itibaren önem kazanmış, gerek uluslararası hukuk, gerekse Batılı ülkelerde yürürlüğe konulan sözleşme ve yasalarla çalışma yaşamının temel haklarından biri haline gelmiştir. İş güvencesi bazı ülkelerde insan haklarının temel bir unsuru olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda iş güvencesi işçinin çalışma hakkının korunması olarak tanımlanmaktadır. Bu amaçla birçok gelişmiş ülkede işverenin keyfi olarak iş sözleşmesini feshetmesini engelleyen ve feshi geçerli bir nedene dayandırmayı zorunlu kılan, işverene geçerli nedeni ispat yükümlülüğü getiren ve işçinin yargı yoluna başvurarak işe iadesini talep hakkı tanıyan düzenlemeler yapılmıştır. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, dünyanın hiç bir yerinde mutlak anlamda işçileri feshe karşı koruyan bir iş güvencesi sistemi bulunmamaktadır. Bu ilkeyi benimseyen ve işçilerine iş güvencesi sağlayan ülkelerde bu hakkın içeriği ve sınırları farklılıklar gösterebilmektedir. Bazı ülkelerde bu hak anayasal ve yasal bir statü kazanmakta, bazılarında mahkemelerce geliştirilmekte ve benimsenmekte, bazılarında ise toplu sözleşmelerle sağlanan bir politika olarak geçerlik kazanmaktadır. Gelişmiş piyasa ekonomilerinde işçilerin feshe karşı korunması geniş ve dar anlamda olmak üzere iki farklı boyutta gerçekleşmektedir. Geniş anlamda iş güvencesi, “.. işini kaybetmesini güçleştiren veya işini kaybetmesinden dolayı uğradığı zararı, riski hafifletmeye, telafi etmeye yönelen tüm önlemler..” dir (Kutal, 2002: 16). Bunlar, feshin sınırlandırılması veya zorlaştırılmasına ilişkin hukuki düzenlemeler ile işten çıkarılması halinde işçiye finansal destek sağlanması ( tazminatlar, işsizlik sigortası vbg.) şeklindeki önlemlerdir. Bu anlamda iş güvencesi geniş bir kavram olarak karşımıza çıkmakta, iş güvencesi kavramı ile iş sözleşmesinin işveren tarafından feshedilmesi halinde feshin Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler olumsuz sonuçlarını hafifletmeye yönelik tüm önlemler kastedilmektedir. Akyiğit’e göre (2007: 152) iş güvencesi geniş anlamda ele alınırsa, bir kişinin bir işe girme konusunda sahip olduğu garantiyi, bunun yanı sıra işe girdikten sonra iş koşullarının işverence keyfi bir şekilde değiştirilmesini önleyecek mekanizmalar ile onun iş sözleşmesinin işverence keyfi olarak sona erdirilmesine karşı getirilen güvenceyi, diğer bir deyişle bir güvenceler yumağını ifade eder. Öte yandan iş güvencesini, işçinin ancak geçerli bir nedenin varlığı koşuluyla işten çıkarılabilmesi, geçerli nedenin mahkeme tarafından denetimi ve geçerli bir nedene dayanmadan işten çıkarılan işçinin mahkeme kararı ile işe iadesinin sağlanması olarak da ele almak mümkündür. İş güvencesi kavramını dar anlamda ele alan bu yaklaşıma göre, iş güvencesinden söz edebilmek için bu üç unsurun bir arada bulunması gerekir. Bu nedenle iş güvencesi dar anlamda “işverenin iş sözleşmesini feshi sırasında geçerli bir nedene dayanma zorunluluğu” olarak tanımlanabilir (Kutal, 2002: 16). Feshe karşı korunma anlamında, çalışanların mevcut işlerini kaybetmeden, ama daha esnek bir biçimde elde tutulması için özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde benimsenmiş ve uygulanmakta olan bir ilkeye de değinmek gerekir. Bu ilkeye göre, ekonomik ve teknolojik nedenlerle 297 işyerinden işçilerin çıkarılması kaçınılmaz olsa dahi, sosyal taraflar her türlü esnekliğe başvurarak iş sözleşmesini sona erdirmeksizin çözümler üretmek için çaba harcamalıdırlar (Ekin, 2003:8). Bu konuda bazı hukuki normların da oluşturulduğu görülmektedir. Bu bağlamda özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde temel bir ilke olarak, işçinin kendi kusuru dışında, işletmenin, işyerinin ve iş organizasyonun gerektirdiği durumlarda hemen işçi çıkartmaya gitmek yerine, işçiyi işletmede tutacak bazı uygulamalara öncelik verilmesi, bu yollar denendikten sonra ve fesihten kaçınmanın mümkün olmadığı anlaşıldıktan sonra, son çare olarak işçinin işten çıkartılması yoluna başvurulabileceği kabul edilmektedir (Lieb: 2003:107; Ring, 1998:185). Hukuki bir kavram olarak “son çare ilkesi(ultima ratio)” olarak adlandırılan ve Avrupa Birliği ülkelerinin hemen hemen tamamında kabul edilen bu ilke uyarınca iş sözleşmesinin devamını sağlayacak daha hafif bir önlemle fesihten kaçınmak mümkün olabiliyorsa işveren feshe başvurmamalı, eğer, daha hafif bir önlemle iş ilişkisinin sürdürülmesi mümkün ve faydalı değilse son çare olarak feshe başvurulmalıdır. Bu önlemlere örnek olarak, işçinin geçici iş ilişkisi kurularak başka bir işverene devredilmesi, kısmi çalışma veya çağrı üzerine çalışmaya geçirilmesi, kısa çalışma yaptırılması, belirli süreli iş sözleşmesi ile çalıştırılması, başka bir işe nakil, fazla çalışmaların kaldırılması, çalışma saatlerinin düşürülmesi, ücretsiz izin vbg. uygulamalar ve düzenlemeler gösterilebilir. “Feshin son çare olma ilkesi (ultima ratio)” nin Türk Hukukunda da benimsendiği görülmektedir (Çelik, 2004: 202-203; Engin, 2003: 90-92; Köseoğlu, 2003: 22-23). 4857 sayılı İş Kanunu’nda açıkça yer almamakla birlikte, 18. maddenin gerekçesinde, “Bu uygulamaya giderken işverenden beklenen feshe en son çare olarak bakmasıdır”, denmek Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları suretiyle bu ilke kabul edilmiş ve Yargıtayın bazı kararlarında da açıkça yer almıştır. 21 İş güvencesi ve istihdamın korunmasına ilişkin diğer tedbirler arasında işyerinin devri ve işverenin ödeme aczine düşmesi gibi durumlarda işçilerin haklarının korunmasına ilişkin düzenlemelere de yer verilmektedir. Teknolojik gelişmeler ve küreselleşmenin işletmelerde yol açtığı yapısal değişimin bir sonucu olarak, son dönemlere giderek artan işyerinin devri, şirket birleşmeleri, işyerlerinin kapanması ve işverenin iflası ve ödeme aczine düşmesi gibi durumlardan işçilerin olumsuz etkilenmesini önlemek için bazı düzenlemelere gerek duyulmuştur. Bu çerçevede, işyeri devirlerinde işçilerin sözleşmelerinin ve bu sözleşmelerdeki haklarının yeni işverenle de aynen devam etmesi, varsa aynı şekilde toplu iş sözleşmelerinin de geçerliliğinin korunması ve işçilerin ücret alacaklarını diğer alacaklılara göre öncelikle tahsil edebilmelerine olanak sağlanması gibi amaçlarla yapılmış düzenlemelere de AB’ nin çeşitli yönergelerinde olduğu gibi, ülkemizde de 4857 sayılı İş Kanununda yer verilmektedir. İster geniş isterse dar anlamda kullanılsın, iş güvencesi işverenin fesih hakkını ortadan kaldırmaz, sadece geçimini emeği ile sağlayan bağımlı çalışanların, haklı bir neden olmaksızın, işveren tarafından iş ilişkisine son verilmesi durumunda, işverenin fesih işlemini sınırlar veya engeller, iş ilişkisine süreklilik kazandırır ve bu anlamda işçiyi koruyucu bir nitelik taşır. 298 3.2. İş Güvencesinin Uluslararası Kaynakları İşçinin feshe karşı korunması ve iş güvencesinin sağlanması konusu çok eskiden beri üzerinde önemle durulan bir konu olmuştur. Bu ilke, çeşitli uluslararası kuruluşların bildirge, sözleşme ve kararlarında yer almıştır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 23. maddesinde herkesin çalışma, işini özgürce seçme, adil ve elverişli çalışma koşullarında çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Aynı şekilde, B.M.. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Bildirgesi’nde de herkesin serbestçe seçtikleri ve kabul ettikleri işlerde çalışarak geçimlerini sağlama hakkı olduğuna ve devletlerin kişilerin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmeleri ve tam istihdamlarını sürekli kılmak için gerekli adımları atmaları konusunda yükümlü olduklarına ilişkin hükümlere yer verilmektedir. İş güvencesi ile ilgili düzenlemeler Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ‘nün de en çok önem verdiği konuların başında gelmektedir. Örgütün bu alandaki ilk kararı, 1963 yılındaki 119 sayılı Tavsiye Kararıdır. Bu tavsiye kararında iş sözleşmesinin feshini sınırlayıcı bazı ilkeler belirlenmiştir. Ancak ILO’nun bu alandaki en önemli kararı, 1982 yılında çıkartılan “Hizmet İlişkisine İşveren tarafından Son Verilmesi Hakkında 158 sayılı Sözleşme” ve bu sözleşmeyi tamamlayan ve yorumlayan “Geçerli Bir Sebebe Dayanmayan İşten Çıkarmalara Karşı Korunma Hakkında 166 sayılı Tavsiye Kararı” dır. 21 Yarg. 9 HD., 8.7.2003, E.2003/12442, K. 2003/13123; Yarg. 9 HD., 11.12.2003, E.2003/20222, K.2003/20604 ; Yarg. 9HD.10.11.2003, E.2003/18926, K.2003718920 Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler 158 sayılı Sözleşme’de, feshin yalnız geçerli bir nedenin varlığında hukuka uygun olacağı; böyle bir nedenin işçinin kapasitesine veya işin yürütümüne veya işyeri gereklerine dayanması gerektiği öngörülmüştür (md. 4). Sözleşmenin 5. ve 6. maddesinde hangi nedenlerin iş sözleşmesinin feshi için geçerli bir neden oluşturmayacağı belirtilmiştir. Bu hükümlere göre; • Sendika üyeliği veya çalışma saatleri dışında veya işverenin rızası ile çalışma saatlerinde sendikal faaliyete katılmak, • İşçi temsilciliği yapmış olmak, yapmak veya işçi temsilciliğine talip olmak, • İşvereni şikâyet etmek veya işveren aleyhinde mevzuata aykırılık iddiasıyla başlatılmış sürece katılım veya işveren aleyhine idari makamlar nezdinde müracaatta bulunmak, • Irk, renk, cinsiyet, medeni hal, aile sorumlulukları, hamilelik, din, siyasi görüş, etnik veya sosyal köken, • Doğum izni esnasında işe gelmemek, • Hastalık veya kaza nedeniyle geçici olarak işe gelememek, iş sözleşmesinin feshinde geçerli bir neden oluşturmayacaktır. Sözleşmede ayrıca, işçiye ileri sürülen nedene karşı kendisini savunma olanağı tanınması ve gerektiğinde bu konuda karar verecek bir makama başvurabilme hakkı verilmesi, iş 299 sözleşmesinin feshinde ispat yükümlülüğünün ya işverene ya da tarafsız bir makama bırakılabileceği belirtilmektedir. İş mahkemesi, hakem veya hakem kurulu gibi yetkili makamların, itiraz halinde son verme nedenlerini ve davayla ilgili diğer unsurları incelemeye ve iş sözleşmesine son vermenin geçerli bir nedene dayanıp dayanmadığına dair karar vermeye yetkili kılınacakları, eğer yetkili makam fesih işleminin geçersiz ve haksız olduğu sonucuna varırsa, feshin geçersizliğine ve işçinin işe iadesine ya da uygun bir tazminatı ödemesine karar verebileceği gibi hususlar da 158 sayılı Sözleşme’de yer almaktadır (Aktuğ, 2009:221-226). 158 sayılı Sözleşme’nin yanı sıra bazı ILO sözleşmeleri ve tavsiye kararları özel bazı durumlar için iş güvencesi sağlayan hükümler getirmektedir. Örneğin, sendikalı işçilerin ve sendika yöneticisi işçilerin iş güvencesini sağlayan uluslararası sözleşmeler şunlardır: “Sendika Özgürlüğü ve Sendikalaşma Hakkının Korunması Hakkında 87 sayılı Sözleşme”, “Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkı Prensiplerinin Uygulanması Hakkında 98 sayılı Sözleşme”, “İşletmedeki İşçi Temsilcilerine Sağlanacak Koruma ve İmkânlara İlişkin 135 sayılı Sözleşme”, Ayrıca, “Analığın Korunmasına İlişkin 183 sayılı Sözleşme” ise -hamilelik ve doğum halinde kadınlara iş güvencesi sağlayan bir sözleşmedir. Bu sözleşmelerin yanı sıra ILO’nun 119, 166, 143, 191 sayılı Tavsiye Kararları da iş güvencesi sağlamaya yönelik maddeler içermektedir. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları 158 sayılı ILO Sözleşmesindeki hükümlere benzer şekildeki iş güvencesi ile ilgili düzenlemeler “Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı”nda da yer almaktadır. Türkiye tarafından da onaylanmış olan Şart’ın “Çalışma Hakkı” başlığını taşıyan 1. maddesi ile özellikle “İş Akdinin Sona Erdiği Durumlarda Korunma Hakkı” başlığını taşıyan 24. maddesi bu konuda açık hükümlere yer vermektedir. 24. maddeye göre; “Akit Taraflar, çalışanların iş akdinin sona erdiği durumlarda korunma hakkının etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak amacıyla; a. tüm çalışanların, yetenekleri ya da davranışlarıyla bağlantılı olarak ya da işletmenin, kuruluşun ya da hizmetin işleyişinin gereklerine dayanarak, iş akitlerinin geçerli nedenler olmadan sona erdirilmemesi hakkını; b. iş akitleri geçerli bir neden olmaksızın sona erdirilen çalışanların yeterli tazminat ya da diğer uygun yardımlar alma hakkını tanımayı; taahhüt ederler. 300 Bu amaçla Akit Taraflar, iş akdinin geçerli bir neden olmaksızın sona erdirildiğini düşünen çalışanın bağımsız bir organa başvurma hakkını güvence altına almayı; taahhüt ederler.” Uluslararası alanda iş güvencesini düzenleyen bir başka belge Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi’dir. Avrupa Birliği’nin Aralık 2000 tarihinde onayladığı bu bildirgenin “Haksız İşten Çıkarmaya Karşı Koruma” başlıklı 30. maddesi, iş güvencesine ilişkin olarak, “Her işçi, topluluk hukuku ve ulusal yasalar ve uygulamalara göre, haksız nedenle işten çıkarmaya karşı korunma hakkına sahiptir”, ifadesine yer vermektedir. Görüldüğü gibi iş güvencesi bu bildirgede bir temel hak olarak kabul edilmekte, ancak Bildirge’nin 52. maddesinde bu hakkın “...sadece gerekli olmaları ve Birlik tarafından kabul edilen kamu yararı amaçlarına veya başkalarının hak ve özgürlüklerini koruma gereksinimine gerçekten hizmet etmeleri koşuluyla..” sınırlandırılabileceği belirtilmektedir (Limoncuoğlu, 2009: 76-77). Bunun yanı sıra Avrupa Birliğinin “toplu işçi çıkarma” ve “işletme, işyeri veya işyerinin bir bölümünün devrinde işçilerin haklarının korunması” ile ilgili yönergeleri de bulunmaktadır. 3.3. Türk Hukukunda İş Güvencesi Türkiye’de de 4857 sayılı İş Kanunu hazırlanırken en çok tartışılan konu iş güvencesi ile ilgili hükümler olmuştur. Başta Avrupa Birliği müktesebatında ve birçok ülke hukukunda iş güvencesine ilişkin düzenlemeler yer almasına ve hatta Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’ nün Hizmet İlişkisine İşveren Tarafından Son Verilmesi Hakkında 158 sayılı Sözleşmesi de ülkemiz tarafından onaylanmış olmasına rağmen, 4857 sayılı İş Kanunu çıkarılıncaya kadar işçilerin iş sözleşmelerinin feshe karşı yeterince korunmadığı, işverenlerin istedikleri zaman herhangi Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler bir neden göstermeksizin tazminatlar ödeyerek sözleşmeyi feshetme hakkını kullandıkları, işçilerin her an işten çıkarılma korkusu ile zaman zaman bazı işverenlerin haksız ve yasa dışı uygulamalarına göz yummak zorunda kaldıkları görülmüştür. 1475 sayılı İş Kanununda iş güvencesi sağlamaya yönelik hükümlerin oldukça yetersiz kalması özellikle işçi kesiminden yoğun ve sürekli eleştirelere neden olmakta idi. İş güvencesinin tek uygulama alanı 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 30. maddesinde yer alan sendika temsilcisinin güvencesi idi. Bu nedenle bu madde dışında kalan işçilerin iş sözleşmelerinin feshi karşısında işe iade davası açılamıyordu. Ancak 4857 sayılı İş Kanununda iş güvencesi ile ilgili hükümler yeniden ele alınmış ve başta Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 158 sayılı Sözleşmesi olmak üzere bu alandaki uluslararası normlar ve uygulamaları dikkate alınmak suretiyle iş güvencesi temel bir ilke olarak kabul edilmiştir. Türk Hukukunda dar anlamda iş güvencesi 4857 sayılı İş Kanununun 18-21. maddelerinde aşağıdaki başlıklar altında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir: • • • • “Feshin Geçerli Sebebe Dayandırılması” (18. madde) “Sözleşmenin Feshinde Usul” (19. madde) “Feshin Bildirimine İtiraz ve Usulü” (20. madde) “Geçersiz Sebeple Yapılan Feshin Sonuçları” (21. madde) Böylece birçok gelişmiş ülkede benimsenmiş olan normlara ve uygulamalara uygun olarak işverenin keyfi olarak iş sözleşmesini feshetmesini engelleyen ve feshi geçerli bir nedene dayandırmayı zorunlu kılan, işverene geçerli nedeni ispat yükümlülüğü getiren ve işçinin yargı yoluna başvurarak işe iadesini talep hakkı tanıyan düzenlemeler yapılmıştır. Geniş anlamda iş güvencesinden söz ediliyorsa, Türk Hukukundaki diğer düzenlemeler de kısaca şu şekilde belirtilebilir: • İşe girişte iş güvencesi: Askerlik (İş K. md. 31), sendika yöneticiliği ve sendika işyeri temsilciliği (Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu md. 23 ve md. 24) gibi durumlar nedeniyle iş sözleşmesi belirli biçimde sona eren işçilerin işverence yeniden işe alınması zorunluluğu; özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru kişilerin işe alınma zorunluluğu ( İş K. md. 30); • İşten topluca çıkarılanların yeniden işe alınması zorunluluğu (İş K. md. 29); • İşin devamı sırasında iş güvencesi: İşe girip çalışan bir işçinin çalışma koşullarının işverence tek taraflı değiştirilmesi karşısında sahip olduğu güvence (İş K. md. 22); • Kıdem tazminatı (1475 sayılı eski İş Kanununun halen yürürlükte olan 14. maddesi); • İhbar tazminatı ve kötü niyet tazminatı (İş K. md. 17) 301 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları 4. İstihdamın Korunması ve Güvenceli Esneklik 1980’li yılların sonlarından itibaren Dünya genelinde görülen ekonomik, teknolojik, siyasal ve sosyal değişimler ve yeni dinamikler Avrupa ülkelerinde uygulanmaya başlayan esnek çalışma sistemleri, zamanla işçiyi korumayı amaçlayan mutlak emredici kuralların terkedilmesi, işçi işveren ilişkilerinin tamamen kurallardan arındırılması (kuralsızlaştırmaderegulation) ve işçinin korunmasız ve güvencesiz bırakılması şeklinde bir anlayışa dönüştü. Bu anlayış, çalışanların işlerini kaybetmesi, yeni iş bulma olanaklarının kısıtlanması, geniş işçi kesimlerinin geçimlerini sağlayacak gelirden yoksun kalmaları gibi önemli sorunlara yol açtı. Birçok ülke için işsizlik en önemli sorun haline geldi. Bu durum karşısında Avrupa ülkeleri işsizlikle mücadeleyi ön plana çıkaran, istihdam ve gelir güvencesi sağlayan aktif işgücü politikaları oluşturma ihtiyacını hissettiler. Önceleri iş güvencesi sağlamaya yönelik tedbirler üzerinde durulurken, bu tarihlerden itibaren çabalar iş güvencesi ile ilgili düzenlemeler yerine daha çok istihdam güvencesi sağlamaya yönelik tedbirler alınmasına yöneldi, ancak mikro düzeyde işletme bazında alınabilecek tedbirler de düşünüldü. Bu tedbirler, özellikle çalışma yaşamına getirilen esneklik uygulamalarının bir kuralsızlaştırma gibi algılanarak iş güvencesini tamamen ortadan kaldırılmasına bir tepki, ya da daha doğru bir ifadeyle güvence ve esnekliği dengeleme çabası olarak nitelendirilebilir. Esneklik ile iş güvencesini birbirine zıt iki yaklaşım değil, birbirini tamamlayan ve dengeleyen iki kavram olarak ele alınmaya başlandı ve bu 302 yaklaşıma da esneklik (flexibility) ve güvence (security) kelimelerinin birleşiminden oluşan “flexicurity” adını verildi. Türkiye’de de bu kavram “güvenceli esneklik” olarak kullanılmaya başlandı. 4.1. Güvenceli Esneklik Kavramı Güvenceli esneklik, “esneklik”(flexibility) ve “güvence”yi (security) dengeleyen bir kavramdır. Kavram, çalışma yaşamının katı kurallardan arındırılması, esnek bir hukuki yapının oluşturulması, iş piyasalarının, iş organizasyonlarının ve iş ilişkilerinin esnekleştirilmesi ile birlikte aynı zamanda çalışanlar için istihdam ve gelir güvencesi sağlamaya yönelik olan ve sosyal güvenliği teşvik eden bir politik strateji olarak tanımlanabilir. Esneklik ve güvence kavramlarının birlikte ele alınması ve dengelenmesi çabalarının 1990’lardan itibaren Avrupa ülkelerinde yoğunlaştığı görülmüştür. Bu dönemde Avrupa ülkelerinde uygulamaya konulan esneklik politikaları istihdam ve gelir güvencesinde önemli ölçüde erozyona yol açtığı için çalışanların iş ve özel yaşam koşullarını olumsuz etkilemiştir. Bu uygulamaların düşük istihdam ve yüksek işsizlik oranlarına yol açması, işsizlik ve istihdam sorunlarını AB’ nin en önemli sorunu haline getirmiş ve Birlik düzeyinde istihdamın korunması ve işsizlikle mücadele için iş hukuku alanındaki düzenlemelerin yanı sıra sosyal politika alanında da bazı düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur. Politikacılar, hukukçular, akademisyenler ve sendikalar ilk bakışta uzlaşmaz iki kavram ve uygulama olarak görünen esneklik ve güvence hedeflerini uyumlaştıracak yeni politikalar ve modeller aramaya başlamışlardır. 1990’lı yılların ortalarından itibaren AB Komisyonu’nun çeşitli belgelerinde esneklik ve güvencenin birlikte yer aldığı bir istihdam stratejisine yer verilmeye başlanmıştır. Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler “Güvence” ve “esneklik” kavramlarının birlikte ele alınması sonucu ortaya çıkan “güvenceli esneklik (flexicurity)” terimi ise ilk kez 1990’ların ortalarında Hollanda’da sosyolog akademisyen Hans Adriaansens tarafından “Hollanda Esneklik ve Güvence Yasası “ ile “Aracı Kuruluşlar Üzerinden İşçi Yerleştirme Yasası”nın hazırlanması sırasında kullanılmıştır (Keune ve Jepsen, 2007:5; Wilthagen, 1998: 13). Adriaansens bu kavramı iş güvencesinden istihdam güvencesine bir geçiş olarak tanımlamış; esneklik konusunda farklı bir tutumun ve esnek bir sosyal güvenlik sisteminin harekete geçirilmesinin gerekliliğini belirtmiştir. Bir başka Hollandalı akademisyen Ton Wilthagen de 1998 yılında bu kavramı benimseyerek geliştirmiş ve böylece kavram Avrupa’da yaygın biçimde kullanılmaya başlanmıştır (Wilthagen,1998: 13: Wilthagen ve Tros, 2004: 173). Hollanda’dan sonra Danimarka’da da bu kavramdan hareketle esneklik- güvence dengesi sağlamaya yönelik sosyal politika önlemleri yürürlüğe konulmuştur. Güvenceli esneklik kavramı konusunda herkes tarafından benimsenen ortak bir tanım olmamakla birlikte, “eş zamanlı olarak ve belirli bir koordinasyon içinde, bir taraftan işgücü piyasalarında, iş organizasyonlarında ve çalışma ilişkilerinde esnekliği güçlendirmeyi, diğer taraftan da, özellikle işgücü piyasasındaki dezavantajlı grupların istihdam ve sosyal güvenliğini arttırmayı amaçlayan bir politika stratejisidir”şeklindeki tanım daha yaygın biçimde kullanılmaktadır (Wilthagen ve Rogowski, 2002: 250). Daha geniş bir esneklik-güvence dengesi tanımı şöyledir: “Esneklik-güvence dengesi; bir taraftan, işgücü piyasasındaki dezavantajlı kişilerin işgücü piyasasına katılımlarını ve kariyerlerini geliştirecek, toplumsal dışlanmayı önleyecek olan iş, istihdam, gelir ve kombinasyon güvencesine; diğer taraftan da, işletmelerin değişen koşullara zamanında ve yeterli uyumunu sağlayan, rekabet gücü ve üretkenliği koruyan, daha da geliştiren sayısal (iç ve dış), fonksiyonel ve ücret esnekliğine sahip olma derecesidir” (Köstekli, 2008: 45; Wilthagen ve Tros 2004: 170). Güvenceli esneklik kavramı esneklik ve güvenceyi birbiriyle uzlaşmaz ve zıt kavramlar değil, aksine birbirlerini tamamlayan ve birbirine bağlı kavramlar olarak gören bir görüşü ifade eder. Esneklik ve güvence dengesini analiz eden çalışmalardan en önemlisi Wilthagen Matriksi olarak bilinen çalışmadır. Wilthagen bu çalışmasında güvence ve esneklik dengesini iki boyutta ele almış, dikey boyutta esneklik türlerine, yatay boyutta da güvence türlerine yer vermiştir. Wilthagen matrisinde, esneklik ve güvencenin 16 farklı kombinasyonu yer almıştır(Tablo 2). Her ülkenin bu kombinasyonları kendi koşullarına göre düzenlemesi beklenir. Dikey boyutta yer alan esneklik türleri, dışsal sayısal esneklik, içsel sayısal esneklik, fonksiyonel esneklik ve ücret esnekliğidir. Bu esneklik türleri daha önceki bölümde açıklandığı için burada tekrar edilmeyecektir. Güvence boyutunda ise dört değişik nitelikte güvenceden söz edilmektedir. Bunlardan birincisi iş güvencesidir. İş güvencesi, çalışanın çalışmakta olduğu işyerinde ve işinde sahip olduğu güvencedir. Buna karşılık ikinci güvence türü olan istihdam güvencesi daha geniş bir kavram olup, çalışanın işgücü piyasasında kendine uygun bir iş bulabilme ve çalışabilme güvencesini ifade etmektedir. İstihdam güvencesi çalışanların işgücü piyasasındaki işler arasında geçişliliği ve hareketliliği sağlaması açısından önemlidir. Diğer bir 303 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları deyişle işgücü piyasasının geçişken olması durumudur (Wilthagen ve Tros 2004: 171). Gelir güvencesi ise, çalışanların işten çıkarılma, işsiz kalma, hastalık ve kaza sonucu işini kaybetme sonucunda gelirinden yoksun kalmaları halinde işsizlik sigortası başta olmak üzere çeşitli sigorta türleri ile yeterli düzeyde bir gelir elde edebilmeleridir. Son olarak da kombinasyon güvencesi, çalışanların özel yaşamlarına ve ailelerine daha fazla zaman ayırmalarını sağlayacak, diğer bir deyişle iş-yaşam dengesini gerçekleştirecek olanakların sağlanmasıdır. Tablo 27: Wilthagen matriksi GÜVENCE ESNEKLİK 304 İŞ GÜVENCESİ İSTİHDAM GÜVENCESİ GELİR GÜVENCESİ KOMBİNASYON GÜVENCESİ DIŞSAL SAYISAL ESNEKLİK ● İş sözleşmesi türleri ● İstihdamı koruma mevzuatı ● Erken emeklilik ● İstihdam büroları ● Eğitim/Ömür boyu öğrenme ● İşsizlik sigortası ● Diğer sosyal Yardımlar ● Asgari ücret ● Değişik işten ayırma planları ile işten çıkarmalara karşı koruma İÇSEL SAYISAL ESNEKLİK ● Kısaltılmış çalışma haftası/ kısmi çalışma düzenlemeleri ● İstihdamı koruma mevzuatı ● Eğitim/Ömür boyu öğrenme ● Ek kısmi çalışma yardımı ● Eğitim yardımı ● Hastalık yardımı ● Değişik işten ayırma planları ● Yarı emeklilik FONKSİYONEL ESNEKLİK ● İş zenginleştirme ● Eğitim ● İşçi kiralama ● Taşeronluk (alt işverenlik) ● Eğitim/Ömür boyu öğrenme ● İş rotasyonu ● Takım çalışması ● Çoğul beceri kazandırma ● Performansa dayalı ücret sistemleri ● İsteğe bağlı çalışma saatleri düzenlemeleri İŞGÜCÜ MALİYETİ/ÜCRETİ ESNEKLİĞİ ● İşgücü maliyetleri ile ilgili yerel düzenlemeler ● Sosyal güvenlik ödemelerini yükseltme/arttırma ● Sosyal güvenlik ödemelerinde değişiklikler ● İstihdam teşvikleri ● İşyeri yardımları ● Toplu ücret sözleşmeleri ● Kısaltılmış çalışma haftası için yardımlar ● İsteğe bağlı çalışma saatleri düzenlemeleri Kaynak: European Foundation for the Improvement of Living and Working Conditions (2007), Varieties of flexicurity: reflections on key elements of flexibility and security, Background paper, Dublin, s.4. 4.2. İstihdamın Korunması 2000’li yıllarda güvenceli esneklik konusu Avrupa Birliğinde en fazla önem verilen konulardan biri olmuştur. Bu nedenle “AB Sosyal Modeli” çerçevesinde bir dizi aktif iş piyasası tedbirlerini içeren “Avrupa İstihdam Stratejisi” oluşturulmuştur. İşsizlikle mücadele ve istihdam sorunlarının ele alındığı ilk belge 1993 yılında hazırlanan “Beyaz Kitap” tır. Yapısal işsizliğe karşı çözüm için koordineli bir reform gereğinin dile getirildiği belgede esneklik gereği vurgulanmıştır. 1990’lı yılların ortalarından itibaren ise, AB Komisyonu’nun çeşitli belgelerinde esneklik ve güvencenin birlikte yer aldığı bir istihdam stratejisine yer verilmektedir. Özellikle 2000 yılında kabul edilen “Lizbon Stratejisi” ni izleyen çok sayıda toplantı ve rapor ve belgede bu konu ele Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler alınmıştır. AB Bakanlar Konseyi’nin 2007 yılında yaptığı toplantıda ise 4 temel ilkeye dayandırılan bir güvenceli esneklik kavramı benimsenmiştir. Bu ilkeler şunlardır (Commision of the European Communities, 2007:5) • Modern iş yasaları, toplu sözleşmeler ve işin düzenlenmesi için yapılan karşılıklı görüşmelerle işçi ve işverenlerin görüşleri doğrultusunda sağlanan esnek ve güvenilir sözleşmeler ve iş organizasyonları, • Tüm işçilerin ve özellikle korunmasız olanların uyum yeteneklerini ve istihdamlarında devamlılığını sağlayacak kapsamlı ömür boyu öğrenme stratejileri, • İnsanların hızlı değişimle başa çıkabilecekleri, işsiz kalma dönemlerini kısaltacak ve yeni işlere geçişlerini sağlayacak etkili aktif işgücü piyasası politikaları, • Gelir desteği sağlayan, istihdamı teşvik eden ve işgücü piyasası hareketliliğine olanak sağlayan modern sosyal güvenlik sistemleri. Avrupa İstihdam Stratejisi’ nin temel amacı daha çok ve daha iyi işler yaratılması iken, en önemli islevi AB’ye üye devletlerin istihdam politikaları bakımından öncelikleri belirlemesidir. Avrupa İstihdam Stratejisi; girişimciliği özendirmek, iş kurmayı kolaylaştırmak, risk sermayesini 305 sağlamak, vergi kolaylıkları sağlamak, istihdam edilebilirliği artırmak, işsizlik ile mücadele etmek, okuldan işe geçisi kolaylaştırmak, pasif önlemlerden aktif önlemlere geçmek, uyum kapasitesini artırmak, iş organizasyonunu modernize etmek, fırsat eşitliği sağlamak, çalışma ve aile yaşamını bağdaştırmak ve faal yaşama uyumu kolaylastırmak gibi hedefleri içermektedir (Eser ve Terzi, 2008: 237-238). Bu bağlamda işsizlik sigortası, işsizlik yardımı, sosyal yardımlar, kıdem tazminatı, erken emeklilik gibi gelir desteği sağlayıcı pasif politikaların yanı sıra, işgücü yetiştirme, işbaşı eğitimi, ücretlerin sübvanse edilmesi, özel istihdam büroları gibi yapısal işsizlikle mücadeleyi amaçlayan aktif politikalar da benimsenmiştir. Bunların dışında öngörülen sistemde belirli sınırlamalar içinde, işçi alacaklarının bağımsız bir güvence kurumu tarafından ödenmesi de mümkün kılınmaktadır. Yönerge, böyle bir kurumu oluşturma yükümlülüğünü üye ülkelere yüklemektedir. Bu kurum, işveren yerine ödemeyi yapmaktadır (Kutal, 2000: 62-63). 4.3. Türkiye’de Güvenceli Esneklik Güvenceli esneklik konusu Türkiye’de ancak son yıllarda gündeme gelmeye başlamıştır. Güvenceli esnekliğin iki boyutundan birini oluşturan “esneklik” ile ilgili hukuki düzenlemeler 2003 yılında çıkartılan 4857 sayılı İş Kanunu ile hayata geçirilmiştir. Böylece Avrupa ülkelerinde uygulanmakta olan dışsal ve içsel esneklik yöntemlerinin Türkiye’de de uygulanabilmesi için hukuki engeller kalmamıştır. 22 Ancak uygulamada bazı esneklik türlerinin işverenlerce benimsenip yaygın biçimde 22 Daha önce esneklik türleri ile ilgili bölümde bu uygulamalara kısaca değinildiği için burada sadece güvenceli esnekliğin güvence boyutuna değinilecektir Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları kullanıldığını söylemek mümkün değildir. Güvenceli esnekliğin “güvence” boyutunu 4 başlık altında, iş güvencesi, istihdam güvencesi, gelir güvencesi ve kombinasyon güvencesi olarak incelemekte yarar vardır. Bunlardan iş güvencesine daha önceki bölümde değinilmişti. Diğer üç çeşit güvenceyi ise şu şekilde açıklayabiliriz (ayrıntılı bilgi için bkz Limoncuoğlu, 2010; Kesici, 2011): İstihdam güvencesi Ülkemizde istihdam güvencesine ilişkin yeterli düzenlemelerin ve Avrupa Birliği standartlarına uygun bir ulusal istihdam politikası olduğu söylenemez. Ancak son yıllarda Türkiye’de aktif emek piyasası tedbirlerine yönelik önemli adımlar atıldığı görülmektedir. Türkiye’de aktif emek piyasası tedbirlerinin uygulayıcısı olarak Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) ön plana çıkmaktadır. İŞKUR tarafından uygulanmakta olan işgücü yetiştirme kursları çerçevesinde istihdam garantili mesleki eğitim programları, kendi işini kurmak isteyenlere yönelik programlar, özürlülere yönelik mesleki eğitim ve rehabilitasyon faaliyetleri, eski hükümlülerin mesleki eğitimlerine yönelik çalışmalar ve işsizlik sigortası kapsamındaki işsizlere verilen eğitimler başlıca aktif emek piyasası tedbirleri olarak sıralanabilir. Ayrıca İŞKUR, iş ve meslek danışmanlığı faaliyetleri de yürütmektedir (Kesici, 2011: 94-96). İŞKUR aktif emek piyasası tedbirleri olarak çeşitli projeleri, örneğin “Aktif İşgücü Piyasası Programları 306 Projesi” , “İstihdam ve Eğitim Projesi” , “İşgücü Uyum Programı” , “Özelleştirme Sosyal Destek Projesi” , “Toplum Yararına Çalışma Projesi” ve “Bilişim Çırakları” gibi projeleri yürütmüştür. Ülkemizde istihdam güvencesi sağlamaya yönelik çalışmaların en önemlisi ise “Ulusal İstihdam Projesi” dir. Ulusal İstihdam Stratejisinin hazırlık çalışmaları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde kurulan “İstihdam Danışma Kurulu” tarafından yürütülmüştür. Kurul, istihdam stratejisinin amacı, kapsamı ve niteliği ile yöntemin tespitinde belirleyici olmuştur. Kurul çalışmaların beş temel politika ekseninde oluşturulan komiteler aracılığıyla yürütülmesi, stratejinin hazırlanmasında başta sosyal taraflar olmak üzere tüm paydaşların katkılarının alınması, çalışmaların çalıştaylar tertiplenerek yürütülmesi gibi çalışma ilkeleri belirlemiştir. Ulusal istihdam stratejisinin ise dört temel politika ekseninde yürütülmesi benimsenmiştir. Bu temel politika eksenleri, • • • • Eğitim-istihdam ilişkisinin güçlendirilmesi, İşgücü piyasasının esnekleştirilmesi, Kadınlar, gençler ve dezavantajlı grupların istihdamının artırılması, İstihdam-sosyal koruma ilişkisinin güçlendirilmesi, olarak tespit edilmiştir. Temel politika eksenleri belirlenirken, makroekonomik politikaların istihdamı teşvik edecek biçimde sürdürülmesi, eğitim ile istihdam arasındaki ilişkinin güçlendirilmesi, işgücü piyasalarının katılıktan arındırılması, kadınların, gençlerin ve dezavantajlı grupların işgücüne katılımının artırılması ve bütün bu reformların sosyal koruma şemsiyesi genişleterek yapılması benimsenmiş, güvenceli esneklik anlayışı temel bir bileşen olarak kabul edilmiştir. Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler Gelir güvencesi Gelir güvencesi bir ücret karşılığı yapılan işin durması, işçinin işini kendisinden kaynaklanmayan değişik nedenlerle kaybetmesi ve bunların sonucunda işçinin işsiz kalma riskinin gerçekleşmesi halinde, kişinin yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan gelirin kendisine çalışmadığı sürece sağlanması anlamına gelir (Limoncuoğlu, 2010: 126). Gelir güvencesi kapsamında ilk akla gelen düzenleme ve uygulamalar, • • • • İşsizlik sigortası Ücret garanti fonu Kısa çalışma ödeneği Analık geçici iş göremezlik ödeneği ve emzirme yardımıdır. Kombinasyon güvencesi Daha önce de belirtildiği üzere, kombinasyon güvencesi işçinin ücretli işi dışındaki bazı ailevi ve sosyal sorumluluklarını ve yükümlülüklerini işi ile birlikte yürütebilmesini sağlayan güvencelerdir (Limoncuoğlu, 2010: 141). Avrupa ülkelerinde iş-özel yaşam dengesi adı altında bu alanda önemli çalışmalar ve düzenlemeler yapılmaktadır. Türkiye’de bu konu henüz yeterince ele alınmamaktadır. Bu nedenle kombinasyon güvencesi olarak nitelendirilebilecek uygulamalar son derecede sınırlıdır. Bunlar genellikle İş Kanunu’nda yer alan izinlerden 307 oluşmaktadır. Örnek olarak ücretsiz analık izni, askerlik ve kanundan doğan çalışma, evlenme ve ölüm izni, babalık izni belirtilebilir. Özetle söylemek gerekirse, Türkiye’de güvenceli esneklik kavramı yeni bir kavram olarak işgücü piyasasına ilişkin kamu politikalarında da ilke olarak benimsenmiştir, ancak işgücü piyasasının güvenceli esneklik uygulamalarını güçleştiren bazı yapısal sorunları nedeniyle henüz yeterli biçimde uygulanamamaktadır. Bu bağlamda ekonomik istikrarsızlık, mikro ve küçük ölçekli işletmelerin toplam işletme sayısı ve toplam istihdam içindeki ağırlıklı payı, işgücünün eğitim düzeyinin düşüklüğü, kayıt dışı istihdamın boyutu ve taraflar arasında sosyal diyalog anlayışının yerleşmemiş olması Türkiye’de güvenceli esneklik kavramının yerleşmesini zorlaştırıcı değişkenlerdir (Kuzgun, 2012: 47). Çağdaş anlamda bir güvenceli esneklik uygulaması için bu sorunların öncelikle aşılması gerekmektedir. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları 5. İşçinin Kişilik Haklarının, Özel Yaşamının ve Ruhsal Sağlığının Korunması İşçinin korunması ihtiyacı ve ilkesi iş hukukunu doğurmuş ve günümüze kadar geçen süreçte her zaman ön planda gelmiştir. Diğer bir deyişle iş hukukunun temelinde işçinin korunması ilkesi yatar. Başlangıçta daha çok işyerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği kapsamında ele alınan işçinin korunması ilkesi, zaman içinde iş ve istihdam güvencesini, yani işçinin ekonomik açıdan korunmasını da içine alacak şekilde genişlemiştir. İşçinin korunması çerçevesinde ele alınan iş sağlığı ve güvenliği konusu, çok eskiden beri çalışma ilişkilerinde önemli bir yer tutmuş, çeşitli uluslararası ve ulusal çalışma belgelerinde ayrıntılı düzenlemelere konu olmuştur. Koruyucu iş hukuku ilkelerine göre, işyerinde iş güvenliğine ilişkin tedbirlerin alınmasını sağlamak, işveren ile işçi arasındaki iş sözleşmesinden kaynaklanan bir borcun ötesinde, işçinin korunması açısından devletin iş hayatına müdahalesini gerektirecek bir görev olarak da düşünülmüştür. Bu konuda birinci derecede sosyal devlet ilkesi gereği devletin sorumlulukları ve yükümlülükleri vardır. Bu nedenle, iş güvenliği ve işçi sağlığı konusunda uluslararası düzenleme ve normların yanı sıra ülkelerin çalışma mevzuatlarında da ayrıntılı hükümler yer almaktadır. Uluslararası alanda olduğu gibi ülkemizde de bu alanda çeşitli yasa, tüzük ve yönetmelikler çıkarılmıştır. İşçinin bedensel sağlığının korunmasına yönelik olarak yapılan düzenlemelerin 308 en sonuncusu, 6331 sayılı iş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve ilgili tüzük ve yönetmelikleridir. Ancak işçinin korunması anlamında son yıllarda uluslararası alanda bedensel sağlığının korunmasının yanı sıra işçinin ruhsal sağlığının, kişilik haklarının ve özel yaşamının korunmasını da dikkate alan çok önemli düzenlemeler yapılmaktadır. Kişilik haklarının korunmasına yönelik hukuki düzenlemelerin son dönemlerde giderek önem kazanmasında, yaşamın akışına paralel şekilde değişen ve gelişen değerler ve teknolojinin ilerlemesi ile bunlara yönelik saldırıların artması önemli bir rol oynamıştır. Ülkemizde de bu yönde koruyucu önlemlerin ve düzenlemelerin, başta Anayasanın kişilik haklarına ilişkin hükümleri olmak üzere, Medeni Kanun Borçlar Kanununu ve İş Kanununda yer almaya başladığı görülmektedir. İşçinin korunması ihtiyacı öncelikle devlete bu konuda önlemler alma ve yasal düzenlemeler yapma yükümlülüğü getirse bile, çalışanların işyerinde bedensel ve ruhsal açıdan korunması işverenin de sorumluluğu altındadır. Bu nedenle işçinin korunması iş hukukunda işverenin iş sözleşmesinden doğan borçlarından biri olarak “işçiyi koruma ve gözetme borcu” şeklinde ifade edilmektedir. Bu borç işverene, işçinin gördüğü iş dolayısıyla maruz kalabileceği tehlikelere karşı gereken tedbirleri almak ve onun çıkarlarına zarar verebilecek davranışlardan kaçınmak şeklinde yükümlülükler getirmektedir (Mollamahmutoğlu,2004: 415). Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler 5.1. İşçinin Kişilik Haklarının Korunması Kişilik, kişiye bağlı parayla ölçülmesi mümkün olmayan değerlerden oluşan bir bütündür. Yargıtay kararlarında da ifade edildiği şekilde, kişinin yaşam ve sağlığı gibi maddi değerleri ile onur, saygınlık, özgürlükler, özel yaşam, isim, resim gibi manevi değerler kişilik değerleri olarak kabul edilir (Sevimli, 2006: 28). Kişilik değerleri hukuki anlamda başta Anayasa olmak üzere yasaların emredici hükümleri ile mutlak olarak korunur. Kişilik hakkı özel hukuk öğretisinde kişiliği oluşturan değerlerin tümü üzerindeki hakkı tanımlamak için kullanılmaktadır. Özel yaşamın da kişiliği oluşturan değerlerden biri olması nedeniyle, özel yaşamın gizliliği ve korunması da kişilik hakkının temel bir unsurudur. Sözleşme hukukunda hizmet ya da iş görme edimi kişisel bir edimdir. Öte yandan, çalışma yaşamında işçiler işverene bağımlı olarak çalışırlar. İş ilişkisini diğer ilişkilerden ayıran en önemli unsur işçinin işverene olan hukuki bağımlılığıdır. Hukuki bağımlılık, işverenin denetim ve gözetimi altında ve onun iş organizasyonu içinde işin görülmesini gerektirmektedir. İş ilişkisinin işçi açısından işverene bağımlı olarak ve kişisel biçimde yürütülmesi, işçinin sırf emeğini değil, aynı zamanda diğer kişilik değerlerini de kendiliğinden işverenin hukuki hakimiyet alanı olan işyeri ya da iş organizasyonu içine sokmaktadır. Bu nedenle, işçinin kişilik değerlerine işveren tarafından saygı gösterilmesi işverenin koruma yükümlülüğünün bir parçasıdır. İşçinin rızası bulunsa bile, kişilik haklarına ve özgürlüklerine getirilecek kısıtlamalar ancak özel ya da 309 kamusal nitelikte üstün bir yararın bulunması veya yasaların verdiği bir yetkinin kullanılması nedeniyle söz konusu olabilir. Aksi halde, sözleşmede yer alsa bile bu sınırlamalar geçersiz kabul edilir. Ayrıca işçi işverenin bu nitelikteki talimatlarına uymadığı zaman itaat borcuna aykırı davranmış sayılmaz (Aydınlı, 2004: 114-115). Kişilik haklarının korunması ve özel yaşama müdahalenin önlenmesi, işe alım aşamasından başlayarak, işin dağıtımını, yürütülmesini, işyerindeki sosyal ilişkilerin sürdürülmesini, işçinin çalışmasının değerlendirilmesini ve iş ilişkisinin sona erdirilmesini kapsayan süreçte işveren tarafından sağlanması gereken bir yükümlülüktür. Aynı zamanda işverenin kendi iş organizasyonu içinde meydana gelmesi koşuluyla üçüncü bir kişinin işçiye karşı hukuka aykırı davranışlarının da işveren tarafından önlenmesi, işverenin koruma yükümlülüğünün bir gereğidir. Koruma borcu gereği kişilik haklarına bir saldırı niteliği taşıyan ve bu nedenle işverenin kaçınması gereken davranışlardan bazıları şunlardır: • • • • İşçiye onurunu kırıcı davranış ve söylemlerde bulunma; Özel yaşama ilişkin bilgiler toplama; Bilgisayar verilerinde işçinin kişilik değerlerinin korumama; İşçinin özel yaşamına, kişiliğine, sağlık durumuna ilişkin bilgileri ve gizli tutulması gereken sırları yasal zorunluluklar dışında üçüncü kişilere duyurma ve açıklama; • İşçinin kişisel ve mesleki saygınlığını zedeleyici sözler söyleme ve açıklamalar yapma; Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları • İşçinin siyasi, dini, felsefi, ahlaki konulardaki düşüncelerini, eğilim ve değerlerini açıklamaya zorlayan sorular sorma ve baskı yapma; • Dürüstlük kuralına uymaksızın ve objektif nitelikte bir haklı neden olmaksızın işçinin üstünü ve eşyalarını arama; • İşçinin telefonlarını dinleme ve güvenlik açısından gerekmediği halde sürekli olarak kamera ile izleme; • İşçiye cinsel ve psikolojik tacizde bulunma; • İşçinin özel yaşam alanına, üçüncü kişilerle olan özel ilişkilerine, yaşam tarzına müdahale etme. Bir işyerinde işçinin kişilik haklarının ihlal edilmesi, sadece işveren tarafından değil, üçüncü kişilerce de söz konusu olabilir. Bu gibi durumlarda işveren bu davranışların önlenmesi için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Kişilik haklarına saldırı niteliğindeki bu davranışlar işyerindeki diğer çalışanlar ve müşterilerden kaynaklanabilir (Ertürk, 2002: 90-91). Amirlere ve iş arkadaşlarına karşı koruma İşverenin önemli sorumluluklarından biri de işçinin uyumlu bir ortamda çalışmasını sağlamaktır. Çalışma ortamı işçinin farklı düzeydeki kişilerle bir arada bulunmasını ve birlikte 310 çalışmasını zorunlu kılar. İşçi sürekli olarak amirleri konumundaki kişilerle ve diğer çalışanlarla ilişki içindedir. Bu ilişkiler sırasında işçinin kişilik haklarına gelebilecek müdahaleler ve saldırılar karşısında işveren gerekli önlemleri almak ve bunları engellemek zorundadır. İşçinin ister amiri, isterse iş arkadaşları tarafından olsun, sürekli olarak rahatsız edilmesi, işini yapmasının engellenmesi veya güçleştirilmesi, taciz edilmesi karşısında işveren bunları yapanlar hakkında yasaların ve yönetim hakkının kendisine tanıdığı yetkileri kullanarak ya da işçinin işyerini değiştirerek işçisi için huzurlu bir çalışma ortamı yaratmalıdır. Müşterilere karşı koruma Özellikle hizmet sektöründe çalışanların zaman zaman karşılaştığı gibi, bazı müşteriler işçinin kişilik haklarına saldırıda bulunabilmektedir. Bu gibi durumlarda işverenin müşterilerine doğrudan bu tür davranışların önlenmesi için başvurması mümkün olduğu gibi, işçinin de işverenden koruma yükümlülüğünü yerine getirmesini ve gereken önlemleri almasını talep etme hakkı bulunmaktadır. 5.2. Kişilik Haklarının Korunmasına İlişkin Uluslararası Normlar Kişilik haklarının korunması konusu çeşitli uluslararası kuruluşların sözleşme, bildiri, yönerge ve benzeri belgelerinde yer almaktadır. Bunların en önemlileri kısaca şunlardır: • • • • • BM. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, md. 12 BM. Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, md. 17 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, md. 8 Avrupa Birliği Temel Haklar ve Özgürlükler Bildirgesi, md. 6/2 Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı, md. 7,8 ve31 Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler • ILO’nun 1981 tarihli İş Sağlığı ve Güvenliği ve Çalışma Ortamı Hakkında 155 sayılı Uluslararası Çalışma Sözleşmesi Bunların dışında kişisel verilerin korunmasına ilişkin ILO ve AB’nin değişik tarihlerdeki çeşitli sözleşme, yönerge ve tavsiye kararları da bulunmaktadır. 5.3. Türk Hukukunda Kişilik Haklarının Korunması Türk Hukukunda işçinin kişilik hakları başta Anayasa olmak üzere değişik yasalarla korunmaktadır. Bu yasalardaki hükümlerin başlıcaları şunlardır: Anayasa hükümleri MADDE 12 - Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir MADDE 49 - Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir. Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli 311 tedbirleri alır. MADDE 50 - Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz. Küçükler ve kadınlar ile bedenî ve ruhî yetersizliği olanlar çalışma şartları bakımından özel olarak korunurlar. Dinlenmek, çalışanların hakkıdır . MADDE 17 - Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. MADDE 20 - Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. .....Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları MADDE 22 - Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır. Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. MADDE 56 - Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir. Medeni Kanundaki hükümler MADDE 23 - Kimse, hak ve fiil ehliyetlerinden kısmen de olsa vazgeçemez. Kimse özgürlüklerinden vazgeçemez veya onları hukuka ya da ahlâka aykırı olarak sınırlayamaz. MADDE 24 - Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır. 312 MADDE 25 - Davacı, hâkimden saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebilir. Davacı bunlarla birlikte, düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayımlanması isteminde de bulunabilir. Davacı, kişilik haklarının korunması için kendi yerleşim yeri veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde dava açabilir. 6098 sayılı Borçlar Kanunundaki hükümler : MADDE 417 - İşveren, hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak ve saygı göstermek ve işyerinde dürüstlük ilkelerine uygun bir düzeni sağlamakla, özellikle işçilerin psikolojik ve cinsel tacize uğramamaları ve bu tür tacizlere uğramış olanların daha fazla zarar görmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür. İşverenin yukarıdaki hükümler dâhil, kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabidir. MADDE 419 - İşveren, işçiye ait kişisel verileri, ancak işçinin işe yatkınlığıyla ilgili veya hizmet sözleşmesinin ifası için zorunlu olduğu ölçüde kullanabilir. Özel kanun hükümleri saklıdır. Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler 4857 sayılı İş Kanunundaki hükümler: MADDE 24 II(b) - İşveren işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde sözler söyler, davranışlarda bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa MADDE 24 II(c) - İşveren işçiye veya ailesi üyelerinden birine karşı sataşmada bulunur veya gözdağı verirse, yahut işçiyi veya ailesi üyelerinden birini kanuna karşı davranışa özendirir, kışkırtır, sürükler, yahut işçiye ve ailesi üyelerinden birine karşı hapsi gerektiren bir suç işlerse yahut işçi hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ağır isnad veya ithamlarda bulunursa. MADDE 24 II(d) - İşçinin diğer bir işçi veya üçüncü kişiler tarafından işyerinde cinsel tacize uğraması ve bu durumu işverene bildirmesine rağmen gerekli önlemler alınmazsa MADDE 53 - Yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemez. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunudaki hükümler: MADDE 134 - (1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlâl eden kimse, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlâl edilmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz. (2) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri ifşa eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis 313 cezası ile cezalandırılır. Fiilin basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, ceza yarı oranında artırılır. MADDE 135 - (1) Hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Kişilerin siyasî, felsefî veya dinî görüşlerine, ırkî kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlâkî eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri olarak kaydeden kimse, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır. MADDE 139 - (1) Kişisel verilerin kaydedilmesi, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme ve verileri yok etmeme hariç, bu bölümde yer alan suçların soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. 6. Çalışan Sağlığında Yeni Gelişmeler Gelişmiş ülkelerin ekonomik güçlerinin kaynağı sanayi devrimi dönemlerinde endüstriye dayanırken günümüzde bilgiye sahip olan ülkeler bir adım önde olmaktadır. Bu değişimlere bağlı olarak gelişmiş ülkelerde öne çıkan sektörleri incelediğimizde hizmet üreten, bilgi kullanımı ağırlıklı, bilişim sektörünün de içinde yer aldığı üçüncül sektörler karşımıza çıkmaktadır (Mütercimler, 2006: 67). Ekonomide görülen bu değişimler çalışma koşullarının değişimine neden olarak bedensel emeğin kullanımından ziyade zihinsel emeğin kullanımına neden olmaktadır. İşyerleri yaşanan bu değişimler ile birlikte fabrikadan ofise dönüşmektedir. Çalışanlar mesai saatleri süresince ofislerde masa başında, bilgisayar karşısında minimum hareket, maksimum zihin emeği ile çalışmaktadırlar. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Çalışanlar yalnızca çalışma hayatında hareketsizlik ile karşı karşıya kalmamakta, gündelik hayatta teknolojik dönüşümler ile gelen yenilikler de hareketsizliği arttırmaktadır. Gelişen teknolojinin yanı sıra zaman sıkıntısı, büyük şehirlerdeki yaşam biçimlerinin getirdiği değişiklikler beslenme alışkanlıklarını değiştirmektedir. Yaşam biçimlerindeki değişimlerin etkilediği bir diğer konu ise ölüm nedenleridir. Türkiye’de ölümlerin en önemli nedeni kalp damar rahatsızlıklarıdır. Kalp, damar rahatsızlıklarının ardından kanser gelmektedir (Sağlık Bakanlığı [SB], 2010: 20). Bu rahatsızlıkları hareketsizlik ve sağlıksız beslenme doğrudan etkilemektedir. Bu değişimlerin yanı sıra sağlık kavramının tanımı ile ilgili gerçekleşen dönüşümler, sağlığın korunması yerine geliştirilmesi yönündeki bakış açısının yerleşmesi, sağlıklı olmanın sınırının olmaması sağlığı geliştirici hizmetleri ortaya çıkarmıştır. İşyerinde sağlığı geliştirici hizmetleri sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivite hizmetleri olarak ikiye ayırabiliriz. Bu hizmetlerin incelenmesinde önce masa başında çalışanların beklentileri ve son yıllarda en çok karşılaştıkları problemlerden birisi olan presenteizmi de incelemek gerekecektir. 6.1. İşyeri ve Çalışan Sağlığı Arasındaki İlişki İşyerlerindeki çevresel etkenler ve yapılan iş çalışanların sağlığını etkilemekte ve çalışanların sağlık durumlarında yaşanacak olan bu değişimde işyerlerinde çalışanların yerine getirmeleri 314 gereken görevleri ve çalışanların işyerindeki performansını etkilemektedir. İşyerlerinde çalışan sağlığı ile ilgili birçok teorik araştırmanın yanında birçok uluslararası organizasyonda konu ile ilgili çalışmalar ve açıklamalar gerçekleştirmiştir. Uluslararası Çalışma Örgütü - UÇÖ ve DSÖ’nün (ILO/WHO) birlikte çalıştığı bir komite 1950’li yıllardan itibaren yaptığı açıklamalarda “ İşyerlerinde sağlığa ilişkin hizmetlerin her türlü işyerinde çalışanların fiziksel, zihinsel ve sosyal durumlarını en yüksek düzeye yükseltecek ve bu düzeyde tutacak faaliyetler” olması gerektiğine vurgu yapmışlardır (Gardiner, Harrington, 2007: 2). İşyeri dünyası ve çalışan sağlığı arasındaki ilişkinin çevresel etkenlerle beraber oldukça karmaşık bir yapıya sahip olduğu Şekil 3’de gösterilmektedir. Çalışanlar işe başlarken birçok dış faktör tarafından etkilenen “işe başlamadan önceki sağlık durumu” koşullarına sahiptirler. Sağlık kavramının son yıllardaki tanımlamalarından da anlaşılacağı üzere bu etkenler çalışanlarda doğrudan hastalık faktörünü ortaya çıkarmasa da çalışanların iyi olma derecelerini etkilemektedir. Çalışanların işlerine başlamadan önceki iyi olma durumlarını etkileyen faktörler şöyle sıralanmaktadır: • Genetik • Beslenme • Dış Çevre • Sosyoekonomik • Psiko-sosyal • Alışkanlıklar (Madde bağımlılığı, sigara, alkol vb. ) Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler Çalışan sağlığı ile ilgili olan araştırmalarda çalışanların işyerinde maruz kaldıkları sağlık riskleri göz önüne alınırken yukarıdaki faktörlerde gözden kaçırılmamalıdır (Gardiner, Harrington, 2007: 3). Çalışan kişi ne kadar sağlıklı görünse de sahip olduğu birçok sağlık riski işyerlerindeki risklerle pekiştirilerek farklı sonuçlar ortaya çıkarabilmektedir. Şekil 3’de görüldüğü üzere işyerinde uzun süre bulunan çalışanlar bu sürecin sonucunda aşağıda sıralanan olasılıklar ile karşı karşıya kalmaktadır: • Sağlıklı Yaşama Devam • Latent Rahatsızlıklar (Henüz ortaya çıkmamış rahatsızlıklar) • Klinik rahatsızlıklar ( Akut dönemde olan, tedavi edilmesi gereken rahatsızlıklar) • Kazalar • Ölüm Çalışanlar işyerinde vakit geçirdikçe daha az hareket eder hale gelmektedir. Masa başında çalışmanın yanı sıra bilgisayar kullanımının artışı da yaşanan sağlık problemlerinin önemli nedenlerinden birisidir. Bilgisayar kullanımı fiziksel olarak en çok eklem rahatsızlıklarını tetiklemektedir. Özellikle ofis çalışanlarına yönelik pek çok araştırmanın yapıldığı ABD’de Karpel Tünel Sendromu (Carpel Tunnel Syndrome), Tekrarlayan Gerilme Rahatsızlığı (Repetitive Strain Injury), boyun ve bel fıtığı gibi rahatsızlıklar son dönemlerin artış gösteren 315 rahatsızlıklarındandır. ABD’de yaklaşık olarak 120 milyon insan bu rahatsızlıklara karşı risk altındadır (Attaran ve Wargo, 1999: 92). Ofis çalışanlarının 6.2. Çalışanların Değişen Beklentileri Ofis çalışanlarının özelliklerinin değişmesi ile birlikte ofis ortamında çalışan beyaz ve altın yakalı çalışanlar çalıştıkları işyeri ortamının da değişmesi beklentisi içerisindedirler. Çalışanlar sanayi Şekil 26: İşyeri ve Çalışan Sağlığı Arasındaki İlişki Kaynak: Gardiner, Harrington, 2007: 3. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları ekonomisinin çalışanlarına kıyasla tekrar eden izleklerine uymak yerine, daha çok işbirliği, keşif, otonomi ve girişim gerektiren bir işyeri ortamı beklentisi içerisindedirler (Greene ve Myerson, 2011: 19). Yeni dönemin ofis çalışanları işletmeler ile kurdukları kısa süreli iş ilişkilerine rağmen, çalışacakları işyerlerinden daha fazla beklenti içerisindedirler. İlgi çekici bir kurumsal kültür, kariyer basamaklarında yüksek tırmanma şansı, işi yapmada özgürlük ve performansa dayalı ücretlendirme isteklerin başında gelmektedir. “Yeni dönem çalışanları kendilerine çekmeyi başaran işletmelerin işi burada bitmemektedir. Bundan sonra ilgilenmeleri gereken konu, çalışan memnuniyeti ve çalışanı işte tutma çabaları olarak devam ediyor. İşletmeler bu gözde çalışanları ellerinde tutabilmek için, çalışana iş yaparken büyük özerklik tanımaktan, ÇSGH gibi yaşam stillerini arttırıcı koşullar oluşturmaya kadar çalışıyorlar” (Keser, 2002: 14). Yeni dönem çalışanlarına işyerlerinde morallerini yükseltecek, verimliliği arttıracak, devamlılığı ve işgücü devrini azaltacak uygulamalar sunulmalıdır. ÇSGH yeni dönem çalışanlarının özel yaşam-iş yaşam dengesini kurabilmesini sağlayarak iş doyumunu arttırma, stresi azaltma, verimliliği yükseltme, presenteizmi düşürme gibi amaçlarına da hizmet etmektedir. Bu durum çalışanların işe yaklaşımlarını etkileyerek, işletmeye ve işe bağlılığı ve iş tatminini arttırabilir, 316 çalışanların işletmeye sadakatini sağlayabilir (Keser, 2002: 257). 6.3. Presenteizm Presenteizm çalışanın her gün, tam mesai saatlerinde işyerinde bulunmasına rağmen işe yoğunlaşamaması, zihnin başka işlerle meşgul olması, işyerinde kaliteli vakit geçirememesi anlamına gelebilir. Çalışan aslında burada fiziksel, ruhsal ya da duygusal bir direnç ile karşı karşıya olabilmektedir. Ya da bu nedenlerin daha ötesinde basit bir soğuk algınlığı, evde hasta bir çocuk ya da ciddi bir depresyon geçiren eşini düşünüyor olması da bir diğer prezenteizm nedeni olarak gösterilmektedir. İşyerine gelmelerine rağmen çalışanların verimliliğinde düşüşe neden olan prezenteizm çalışanlar tarafından çok kolay fark edilebilecek bir sorun değildir. Prezenteizmin en önemli sonuçlarından birisi işyerinde çalışanın düşük verimlilik göstermesidir. Araştırmalara göre işyerinde bulunmasına rağmen düşük performans gösteren her on çalışandan yalnızca üçünün verimliliğinin düşük olduğunu kabul ettiğini belirtmektedir. Özellikle ekonomik kriz dönemlerinde presenteizm problemini ciddi şekilde yaşayan çalışanlar öncelikli olarak işten çıkarılabilen çalışanlar olabilmektedir. Presenteizmin işletmelere maliyetini ölçmekte diğer etkenler kadar zor bir problemdir. Yapılan çalışmalara göre çalışanlar işe devamsızlık yaptıklarında verimlilikte %28’lik bir kayıptan bahsediliyorken, işe geldikleri halde verimli çalışmayanların yarattığı kayıp ise bu verilen kaybın yaklaşık %72’i daha yüksek bir kayba neden olabilmektedir. Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler Tabii ki gerçek maliyetler işyerinde gerçekleştirilen işin türüne ve çalışanlardan ne beklediğine bağlı olarak değişecektir. Ama fiziksel, duygusal, psikolojik olarak tam sağlıklı olunmadığı halde işyerine gelinmesi birçok işin icra edilmesinde hatalı sonuçlara yol açabilmektedir. Örneğin yöneticiler, veri girişi yapan çalışanlar dikkatli düşünmeli, hava trafik kontrolleri ve otobüs şoförleri tetikte ve dikkatleri açık çalışmalı, kasiyerler sabırlı olmalı ve inşaat işçileri de güçlü ve zinde olmalıdır. Bütün bunlar çalışanların sağlıklı olmalarıyla birebir ilişkilidir (Bray, 2009: 9-10). 6.4. Çalışan Sağlığını Geliştirici Hizmetler İşletmenin örgüt kültürüne, büyüklüğüne, bütçesine, işverenine, sağlık hizmetlerini yürüten yöneticiye bağlı olarak her işletmede uygulanabilecek olan “Çalışan Sağlığını Geliştirici Hizmetler (ÇSGH)” farklılıklar göstermektedir. Uygulanan hizmetlerin türleri işletmeden işletmeye farklılık göstermesine rağmen bu hizmetlerin uygulanışına ilişkin standartlaştırma araştırmaları çeşitli kurumlarca yürütülmektedir. Örneğin, CDC’nin-Centers for Disease Control and Prevention- 2010 yılında yaptığı araştırmaya göre ÇSGH’in kapsamında 5 temel unsurun yer alması gerektiğini belirtmektedir. Bunlar; (1) Sağlık eğitimi (2) Çalışanlara sunulan diğer ilgili sağlık hizmetleri ile ÇSGH arasında bir ilişkinin olması (3) İşyerinde sağlıklı yaşamı destekleyen fiziksel ve sosyal bir ortamın oluşturulması (4) ÇSGH’in işletme kültürü ile bütünleşmesi (5) Çalışanların sağlığının belli aralıklarla kontrolü şeklindedir (Hanson, 2006: 317 35). Bahsedilen bu unsurlar ÇSGH’in yönetiminin nasıl olması gerektiğini ortaya koyarken özellikle dikkate alınmalıdırlar. Bu unsurların yanı sıra ÇSGH’in hangi hizmetleri kapsayacağı da işletmeler açısından açısından değerlendirilmesi gereken bir diğer konudur. İşyerlerinde ÇSGH pek çok farklı hizmeti kapsamaktadır. Fiziksel aktivite, sağlıklı beslenmenin yanı sıra alkol ve sigara bağımlılığına yönelik, stres yönetimine ilişkin hizmetler, ergonomi ile ilgili yapılan hizmetlerde ÇSGH içerisinde incelenmektedir (Aldana ve Pronk’dan aktaran Smith 2009: 23). Bu hizmetlere ek olarak kimi işyerlerinde çalışanların sağlık farkındalıkları arttırılarak rutin sağlık kontrollerini yaptırmalarına yönelik hizmetlerde ÇSGH kapsamında incelenmektedir. Fiziksel aktivite ve sağlıklı beslenme bu faktörlere kıyasla ölçülmesi daha kolay hizmetlerdir, pek çok araştırmada bu hizmetlere yönelik yapılmaktadır. Bunun en önemli nedenlerinden birisi stres, alkol ve sigara bağımlığı gibi faktörlerin karmaşık ve ölçülmesi zor hizmetler olmasıdır. Araştırmada da fiziksel aktivite ve sağlıklı beslenme ÇSGH kapsamında temel hizmetler olarak değerlendirilmektedir. Fiziksel aktivite ve sağlıklı beslenme ölçme ve değerlendirmede araştırmayı sadeleştirmek ve stres, bağımlılık gibi problemleri de gidermede kullanılabilecek hizmetler olmasından dolayı da uygulamada bağımlı değişkenler olarak incelenmektedir. Fiziksel aktivite ve sağlıklı beslenme son yılların en sık rastlanan sağlık sorunlarının nedenlerinden biri olan obeziteye de çözüm olarak sunulabilmektedir. Obezite hem Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları gelişmiş, hem de gelişmekte olan ülkelerde başlıca sağlık problemlerinden birisi olarak gösterilmektedir. İnsan ömrünün çok uzun olmadığı dönemlerde obezite; güç, refah ve sağlık göstergesi iken, günümüzde tedavi edilmesi gereken bir hastalık, sağlığı geliştirmeye yönelik bir problem olarak bakılmaktadır (SB, 2010: 15). Obezite kavramını açıklamak gerekirse “ Genel olarak bedenin yağ kütlesinin yağsız kütleye oranının aşırı artması sonucu boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının arzu edilen düzeyin üstüne çıkmasıdır” şeklinde tanımlanabilir 23. DSÖ’nün verilerine göre dünyada 400 milyonun üzerinde obez ve yaklaşık 1.6 milyardan fazla kilolu birey bulunmakta ve 2015 yılında bu rakamların sırasıyla 700 milyon ve 2.3 milyara ulaşılacağı tahmin edilmektedir. Obezitenin bu kadar sık karşılaşılan bir problem olmasının ardında çok sayıda– genetik, davranışsal, sosyal ve ekonomik- nedenin olduğundan bahsedilmektedir. Özellikle de insanların kalorisi yüksek besinlere bu kadar kolaylıkla ulaşabilmesi ve fiziksel hareketsizlik obezitenin başlıca nedenleri arasında sıralanmaktadır (SB, 2010: 17-9). İşyerlerinde obezitenin işe devamsızlığa, hastalık nedeniyle işe gelememeye, fiziksel engellere ve daha çok artan sağlık maliyetlerine neden olduğu gösterilmektedir (Anderson ve Quinn, 2010: 340-1). Birçok rahatsızlığı doğuran obezite problemini ortadan kaldırabilmek için fiziksel aktivite ve sağlıklı beslenme işyerlerinde uygulanması gereken en önemli hizmetlerdir. 318 Sağlıklı Beslenmeye Yönelik Hizmetler Sağlıklı beslenme bireyin kalori alımı ve günlük enerji tüketimi arasındaki dengeyi sağlayacak olan en uygun beslenme yöntemini sağlamak olarak tanımlanabilmektedir. Sağlıklı beslenme ile ilgili dikkat edilmesi gereken unsurlar şu şekilde sıralanmaktadır: • Sağlıklı beslenme bireye özgü olmalıdır. Sağlıklı beslenen birey ideal kilosuna ulaşmak gibi bir hedefe sahip olabilir ya da mevcut kilosunu korumaya çalışabilir. Sağlıklı beslenme de sürdürülen diyet yeterli ve dengeli beslenme ilkeleri ile uyumlu olmalıdır. Buradaki amaç bireye doğru beslenme alışkanlığı kazandırılması ve bu alışkanlığın sürdürülmesi olmalıdır (SB, 2010: 20). • Sağlıklı beslenme kapsamında uygulanan programlarda alınan yiyeceklerin enerji ölçümlerine, alınan protein, yağ, karbonhidrat, vitamin ve mineral, lif, sıvı, tuz miktarına dikkat edilmelidir. Öğün düzenleri 3 ana öğün, 3 ara öğün şeklinde gerçekleşmelidir. Sağlıklı beslenme sırasında sigara ve alkolden mümkün olduğunca uzak durulmalıdır. Türk toplumunun beslenme durumu incelendiğinde görülmektedir ki Türkiye’de beslenmeyle ilgili problemler hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerdeki problemleri içermektedir. Kimi bölgelerde gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi insanların sağlıklı besinlere ulaşmasının 23 http://www.beslenme.saglik.gov.tr/index.php?pid=38 , erişim tarihi 10.06.2014 Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler zor olmasının yanı sıra, kimi bölgelerde ise besinlere kolaylıkla ulaşılmasına rağmen sağlıksız besinlerin tercih edildiği gözlemlenmektedir. Türk toplumunda temel besin ekmek ve tahıl ürünleridir. Yıllar içerisinde süt-yoğurt, et ve ürünleri, taze sebze ve meyve tüketiminin azaldığı; kurubaklagil, yumurta ve şeker tüketiminin ise arttığı gözlemlenmiştir (SB, 2010: 23-4). İşletmelerin verdikleri yemek kuponlarını, büyük şehirlerde gelişen restoran hizmetlerini düşünürsek, çalışanlara beslenme konusunda pek çok farklı seçeneğin sunulduğu söylenebilir. Fast-food olarak nitelendirilen yiyeceklerin daha sağlıklı koşullarda pişirilmiş yiyeceklere göre daha ucuz hale gelmesi, işyerlerindeki yemekhanelerde verilen yemeklerin ucuza mal edilmeye çalışılması, bilişim sektörü çalışanlarının uzun süre masa başında oturarak çalışmalarından dolayı arada sağlıksız gıdalar atıştırma alışkanlıkları sağlıksız beslenme davranışının çalışanlar arasında yaygınlaştığını göstermektedir. Sağlıklı beslenme konusundaki finansal kısıtlamaların yanı sıra işverenlerin çalışanlarının beslenme davranışlarını doğrudan etkilemeleri çok mümkün olmamaktadır, ama doğru beslenmeye teşvik edecek çalışmalar (yöneticilerin sağlıklı beslenerek çalışanlara örnek olması, uzmanlarca verilecek eğitimler, ofislere diyet ürünlerin satıldığı makinelerin yerleştirilmesi gibi) işverenler tarafından gerçekleştirilebilir (Bray, 2009: 113). Sağlığı geliştirici hizmetlerde beslenme ile ilgili aşağıdaki gibi pratik uygulamalar işletmeler tarafından sunulabilir: • Kafeterya, kantin gibi yerlere beslenme eğitimi veren broşür, resim vb. asılması • Çalışanlar işyerinde yemek yiyorlarsa, yemeğe salata büfesi eklenmesi • İşyerinde uygun alanlara çalışanlar için tartı konulması • Beslenme konusunda uzman kişilerin işyerinde eğitimler vermesi (Chenoweth, 1998: 96). Sağlıklı beslenmenin çalışanlar için bir davranış biçimi, yaşam tarzı olduğu dikkate alınmalıdır. Özellikle de bu davranış biçimlerinin ortaya çıkabilmesi için çalışanlar arasındaki etkileşim önemli bir faktör olacaktır. Basit bir örnekle açıklamak gerekirse işyerinde sağlıklı beslenen bir arkadaşını gören bir çalışan da sağlıklı beslenmeye karar verebilmektedir. Bu sosyal etkilenmenin bir diğer boyutu çalışanların ciddi kilo problemleri olmasa da, daha iyi görünmek ve hissetmek için sağlıklı beslenmeye başlamak istemesidir (Bray, 2009: 225). Fiziksel Aktviteye Yönelik Hizmetler 1900’lü yıllardaki çalışma koşullarına bakıldığında, işverenler çalışanların tüberküloz, zatürree ya da ishal gibi bulaşıcı hastalıklardan birisine yakalanmalarından endişe etmekteydi. Günümüzde ise çalışanların bu sıkıntılar yerine farklı sıkıntılar ile karşılaştıkları görülmektedir. Özellikle ÇSGH’in işletmelerde sıklıkla uygulandığı ABD’de yer alan işletmelerde çalışma koşullarındaki değişim nedeniyle ofislerde masa başında çalışanların en çok kalp krizi, kanser ya da felç geçirmelerinden korkulmaktadır. Bu problemler fiziksel hareketsizlik ile ilişkilidir ve düzenli fiziksel aktivite ile bu riskler azaltılabilir (Bray, 2009: 131). 319 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları “Fiziksel aktivite, enerji kullanarak vücut hareketlerini anlatmak için kullanılan uluslararası bir terimdir. Fiziksel aktivite günlük yaşam içerisinde kas ve eklemlerimizi kullanarak enerji tüketimi ile gerçekleşen, kalp ve solunum hızını arttıran ve farklı şiddetlerde yorgunlukla sonuçlanan aktiviteler” olarak tanımlanabilmektedir. 24 Yürümek, oyun oynamak, ev temizlemek, merdiven çıkmak, egzersiz ve spor gibi aktiviteleri kapsamaktadır. Fiziksel aktivite içerisinde yer alan spor, beden eğitimi gibi faaliyetler özelleştirilerek çeşitli dallarda somutlaşmıştır. Üst düzeyde fiziksel aktivite yapıldığında fizyolojik, psikolojik, estetik, teknik kurallarla çevrili rekabete dayalı bir etkinliktir. Fiziksel aktivitenin insan sağlığı üzerindeki etkileri temelde üç başlık halinde incelenmektedir: • Bedensel sağlığı üzerine olan etkileri, • Ruhsal ve sosyal sağlık üzerine etkileri, • Gelecekteki yaşantı üzerine olan etkileridir. 25 Haftada 3-4 kez yapılan 30-60 dakikalık orta şiddette fiziksel aktiviteler bile sağlık üzerine olumlu etkileri açığa çıkarmaya yeterlidir. Fiziksel aktivitelerle ilgili dikkat edilmesi gereken nokta, aktif egzersiz alışkanlığı düzenli bir program haline getirilmediği takdirde belirli bir 320 süre aktivite ile düzenlenen vücut sistemleri, aktivitenin bırakılmasının ardından oluşan yararlı etkileri hızla kaybetmeye başlamaktadır. “Ülkemizde Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan bir araştırmaya göre 7 coğrafik bölgede seçilen 7 ilde 30 yaş üstü 15.468 bireyde yapılan “Sağlıklı Beslenelim, Kalbimizi Koruyalım (SBKK)” çalışmasında bireylerin fiziksel aktivite alışkanlığı sorgulanmıştır. Buna göre bireylerin yalnızca %3.5’inin düzenli (haftada en az 3 gün, 30 dakika orta şiddette) fiziksel aktivite yaptıkları ortaya çıkmıştır” (SB, 2010: 24). Masa başında çalışanların daha az egzersiz yapmalarından dolayı, hareketsiz kalmalarının birçok hastalığa davetiye çıkardığı görülmektedir. Örneğin “masa başında ölme sendromu” adı verilen bir kavramı bile ortaya çıkarmıştır. Fiziksel aktivite hizmetleri ÇSGH kapsamında incelenecek en temel ve basit uygulamalardan birisi olmasının yanı sıra, fiziksel aktiviteye yönelik hizmetlerin ÇSGH’in tarihsel gelişiminde de uygulanan ilk hizmet olduğu görülmektedir. Fiziksel hareketsizliğin yarattığı sonuçlardan örneklerle bahsetmek gerekirse; • Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün raporuna göre fiziksel hareketsizlik her yıl dünya çapında 1.9 milyon insanın ölümüne yol açmaktadır. • Dünya nüfusunun en az %60’ı tavsiye edilen günlük 30 dakikalık egzersizi yapamamaktadır ve egzersiz yapamayan kişilerde kalp ve damar hastalıkları egzersiz yapanlara göre %50 daha fazla görülmektedir. Türkiye’de ölümlerin ilk nedeni olarak 24 http://www.beslenme.saglik.gov.tr/index.php?pid=70, erişim tarihi 10.06.2014 25 http://www.beslenme.saglik.gov.tr/index.php?pid=71, erişim tarihi 10.06.2014 Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler • • • • • • • kalp ve damar rahatsızlıkları gösterilmektedir TBMM Araştırma Komisyonu tarafından yapılan “Türkiye Kanser Raporu’na” göre Türkiye’de her 100 kişiden 14’ünün kanserden öldüğü açıklanıyor. Kanser ölüm nedenleri arasında kalp ve damar hastalıklarından sonra ikinci sırada yer alıyor. Bu rapora göre kanserin en önemli nedeninin sigara, daha sonra ise obezite olduğu vurgulanıyor. Obeziteyi engellemek içinde fiziksel aktivite ve düzgün beslenme önerilimektedir. 26 ABD’de yapılan araştırmalar göstermektedir ki fiziksel aktivite yapan bir kişiye kıyasla, fiziksel olarak aktif olmayan bir kişiye verilen sağlık desteği 1.500$ daha pahalıya mal olmaktadır. Egzersiz yapan kişiler egzersiz yapmayanlara göre daha az soğuk algınlığına yakalanmaktadırlar. Klinik depresyon ile ilgili yapılan bir araştırmada haftalık 180 dakika ya da daha fazla egzersiz yapan kişiler, depresyon ile mücadelede %40’lık bir ilerleme göstermiştir. Bu verilen oran en bilinen anti-depresanlardan birisi olan Prozac’ın sağladığı ilerleme ile neredeyse aynıdır. Düzenli yapılan egzersiz tansiyonu dengeleyecek hipertansiyon hastalarında kan basıncını düşmesine yardımcı olmaktadır Düzenli egzersiz diyabet, kolon kanseri, göğüs kanseri ve kalp krizi risklerini azalmaktadır. Özellikle çalışanlar üzerinde görülmüştür ki, gün içerisinde egzersiz yapanlar 321 yapmayanlara göre daha verimli çalışmakta ve daha az stresli olmaktadır. Fiziksel aktiviteye yönelik pek çok farklı uygulamadan ve araştırmadan söz edebilmek mümkündür. Ama işletmelerin hedeflenen sonuçlara ulaşabilmeleri için bu uygulamaları kendi iş kültürlerine adapte edebilmeleri ve çalışanlara fiziksel aktivite davranışlarını kazandırmaları gerekecektir. SONUÇ Günümüzde çalışma ilişkilerine damgasını vuran çağdaş ilke ve uygulamalar kuşkusuz yukarıda belirtilenlerden ibaret değildir. BM, ILO ve AB’nin gündeminde olan çok sayıda konu vardır. Çalışma yaşamında kadın ve çocukların korunması, kayıt dışı istihdamla mücadele, işözel yaşam dengesi bunlardan bazıları olarak belirtilebilir. Makro ve mikro düzeyde çalışma ilişkilerindeki bu gelişmeler, İnsan Kaynakları Yönetimine de farklı bir yaklaşımla bakılması sonucunu doğurmaktadır. Birçok İKY işlevinde bu ilkelerin ve uygulamaların dikkate alınması ve işe alma sürecinden başlayarak seçim, eğitim, ücretleme, değerleme, çalışma koşulları, sağlık ve güvenlik gibi konularda bugüne kadarki uygulamaların ötesinde bu temel ilkeleri dikkate alan bir yönetim tarzı sergilenmesi gerekmektedir. 26 http://www.trt.net.tr/haber/HaberDetay.aspx?HaberKodu=b922361e-abea-4594-97eefcafe3e1056c, erişim tarihi 10.06.2014 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları ULUSLARARASI REKABETİN VE TİCARETİN ARTMASI ARTMASI EKONOMİNİN KÜRESELLEŞMESİ BİLGİNİN EVRENSELLEŞMESİ ÇOK HIZLI TEKNOLOJİK YENİLİKLER İŞGÜCÜNÜN PAHALI HALE GELMESİ YENİ ÜRETİM YÖNTEM VE TEKNİKLERİ İŞGÜCÜNÜN ETKİN VE VERİMLİ KULLANILMA GEREĞİ HİZMET SEKTÖRÜNÜN GİDEREK BÜYÜMESİ EKONOMİK HUKUKİ SİYASAL SOSYO- YAPIDA YAPIDA YAPIDA KÜLTÜREL YAPIDA DEĞİŞİM 322 İŞÇİNİN KORUNMASI İŞE ALMA SÜRECİNDE, ÇALIŞMA SÜRESİNCE VE İŞTEN AYRILDIKTAN SONRA: * Kişilik haklarına ve özel yaşama müdahale edilmemesi* Bilgi ve belgelerin gizliliği * İşçinin fiziksel tehlikelerden korunması (iş gvenliği) * İşçinin kişiliğine, şeref ve namusuna saldırılardan korunması * İşçinin cinsel ve manevi taciz e karşı korunması*İşyerinde çalışanların bedensel sağlığının geliştirilmesine yönelik hizmetler sunulması İŞ GÜVENCESİ İŞVERENİN İŞ İŞVERENİN İŞ SÖZLEŞMESİNİ FESİH HAKKININ SINIRLANDIRILMASI: * İşverenin haklı veya geçerli bir nedenin varlığını ispat yükümlülüğü * İş sözleşmesinin feshinde son çare ilkesi (ultima ratio) EŞİTLİK DİL, IRK, CİNSİYET, DİN, FELSEFİ DÜŞÜNCE VE İNANÇ AYIRIMI YAPMAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ: * İşe almada * Çalışma koşullarında * Eğitimde * Ücretlendirmede * Kariyer planlamada * Performans Değerlendirmede * İşten çıkarmada İŞÇİNİN KORUNMASI ATİPİK SÖZLEŞME TÜRLERİ: * Belirli süreli çalışma * Çağrı üzerine çalışma * Kısmi süreli çalışma * Evde çalışma * Tele çalışma * Geçici iş ilişkisi * Alt işveren uygulaması ESNEK ÇALIŞMA SÜRELERİ: *Yoğunlaştırılmış iş haftası ve denkleştirme ilkesi *Telafi çalışması ESNEK ÇALIŞMA SAATLERİ: * Kayan iş saatleri * Fazla mesai karşılığı serbest zaman İSTİHDAM GÜVENCESİ PROJELERİ İŞ-ÖZEL YAŞAM DENGESİNİN SAĞLANMASI Şekil 27: Çağdaş İş Hukukuna Egemen Olan Düşünce ve İlkelerin İKY İşlevlerine Etkisi Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler İnsan Kaynakları Yönetiminin dünyada hızla yayılan bu gelişmelere kayıtsız kalması ve eski klasik işlevlerinden ibaret bir yaklaşımla faaliyetlerini sürdürmesi mümkün değildir. Bu nedenle çağdaş İKY anlayışı artık bu konuları da kapsamı içine almakta ve İKY işlevlerinin hemen hemen hepsi bu eğilim ve ilkeler çerçevesinde yeniden şekillenmektedir (Şekil 27). Ülkemizde de insan kaynakları uygulamalarında son yıllara kadar pek önemsenmeyen bu ilkeler artık bazı İKY yöneticileri tarafından uygulanmaya başlanmıştır. Örneğin çok yakın bir zamana kadar pek gündeme gelmeyen ve işçinin ruhsal ve bedensel sağlığının korunması, kişilik haklarının ve özel yaşamına müdahale edilmemesi, bilgi ve belgelerinin korunması, cinsel ve manevi tacize karşı korunması gibi konularda hukuki düzenlemeler yapılmıştır. İnsan kaynakları yöneticileri artık işe alım ve seçim sürecinde ve çalışma süresi boyunca işçilerin yasalarla sağlanmış bu haklarına aykırı hareket edemeyeceklerdir. Çağdaş iş hukuku uygulamaları çerçevesinde getirilmiş olan iş güvencesi hükümleriyle çalışanların feshe karşı korunması belirli ölçüde sağlanmıştır. Çalışanların büyük kısmı bir haksız ve geçersiz nedenle fesih halinde dava açmak suretiyle mahkeme kararıyla işlerine dönebilmekte ya da büyük miktarda tazminatlar alabilmektedirler. İşverenlere İKY uygulamalarında ayırımcılık yapmama ve eşit davranma yükümlülüğü getirilmiş bulunmaktadır. İstihdamda, çalışma sürelerinde ve çalışma saatlerinin düzenlenmesinde yasalarla getirilmiş birçok esneklik uygulaması vardır. Ancak yukarıdaki bölümlerde belirtilen bu ilke ve uygulamaların ülkemizde yeterince benimsenmiş olduğunu ve uygulandığını söylemek mümkün değildir. Son yıllarda yapılan yasal düzenlemelerle bazı önemli adımlar atılmış ve çağdaş düzenlemeler yapılmışsa da, birçok konuda hala önemli eksiklikler olduğu bir gerçektir. Ayrıca yapılmış olan birçok düzenlemenin “kağıt üstünde kaldığını” söylemek de yanlış olmayacaktır. Bunun başlıca nedenleri arasında her şeyden önce bu ilke ve uygulamaların yöneticiler tarafından yeterince kavranmamış ve benimsenmemiş olması belirtilebilir. Ayrıca yasalarla getirilmiş olan yükümlülüklerin yerine getirilmesine ilişkin denetimlerin yeterli ölçüde yapılamaması da diğer önemli bir nedeni oluşturmaktadır. Oysa küreselleşmenin bir sonucu olarak dünya genelinde ve ülkemizde yaşanan bu değişim önümüzdeki yıllarda da devam edecektir. Ekonomik gelişme hızlandıkça ve refah düzeyi arttıkça çalışanların sosyal yaşam düzeylerini geliştirmeye yönelik beklenti ve isteklerinin de artması kaçınılmazdır. İnsanı konu alan İKY’nin uygulamalarına bu ilke ve normlar temel teşkil edecek ve çağdaş İKY anlayışı bu temeller üzerinde şekillenecektir. 323 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları KAYNAKÇA Aktuğ, Semih(2009) “İş Güvencesinin Uluslararası Dayanakları”; Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 8(1-2), s.217–247. Akyiğit, Ercan(2007) Açıklamalı ve İçtihatlı Türk İş Hukukunda İş Güvencesi (İşe İade), Ankara: Seçkin Alpagut, Gülsevil (1998) Belirli Süreli İş Sözleşmesi, Ankara: TÜHİS. Arrigo, G. ve Casale (ed.) (2005) Glossary on Labour Law and İndustrial Relations(with special reference to the European Union), Geneva: International Labour Office. Arslan, Bader ve Ulaş, Dilber (2004) “İstihdamın Korunması ve İşten Çıkarılanlara Uygulanan Yardımlar”; Ege Akademik Bakış, 4(1-2), s. 102-114. http://onlinedergi.com/eab/arsiv/ arsivDetay.aspx?yil=2004&peryot=1 Erişim Tarihi: 25 Şubat 2014. 324 Aydınlı, İbrahim (2004) İşverenin Sosyal Temas ve İş İlişkisinden Doğan Edimden Bağımsız Koruma Yükümlülükleri ve Sonuçları, Ankara: Seçkin. Aydınöz, Gonca (2009) “Avrupa Birliği Direktifleri ile ATAD Kararları Çerçevesinde Ayırımcılık Yasağı ve Ayırımcılığın İspatı”;Çalışma ve Toplum, 2009/3(22) s. 163-192. http://calismatoplum. org/sayi22/aydinoz.pdf Erişim Tarihi: 12 Nisan 2011. Bray, I. (2009) Healty Employees, Healthy Business, USA : Nolo. Bröckermann, Reiner (2007) Personalwirtschaft, 4. überarb. und erw. Auflage, Stuttgart: Schaeffer- Poeschel. Büyükuslu, Ali Rıza (2004) Avrupa Birliği Perspektifinden ve Endüstri İlişkileri Boyutuyla Yeni İş Kanunu: Esneklik ve İş Güvencesi, İstanbul: Derin. Chenoweth, D. H. (1998) Worksite health promotion., ABD: Human Kinetics. Commision of the European Communities (2007) ” Towards Common Principles of Flexicurity:More and better jobs through flexibility and security”, COM(2007) 359, Brussels. http://eur-lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=COM:2007:0359:FIN:EN:PDF Erişim Tarihi: 21 Aralık 2010. Çakır, Özlem (2007) “İşini Kaybetme Kaygısı: İş Güvencesizliği”; Çalışma ve Toplum, 2007/1 (12)s.117-140 http://www.calismatoplum.org/sayi12/Cakir.pdf (22.10.2010) Erişim Tarihi: 22 Ekim 2010. Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler Çelik, Nuri(2013) İş Hukuku Dersleri, Yenilenmiş 26. Baskı, İstanbul: Beta. Demircioğlu Murat ve Murat Engin (2002) Dünyada ve Türkiye’de Esnek Çalışma, , İstanbul: İstanbul Ticaret Odası Yayın No 2002/52. Dereli, Toker (2001) “Teknolojik Değişmeler, Çalışma İlişkileri ve Yeni İstihdam Türleri”, İş-Güç; Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, 3(2) http://www.isgucdergi.org/?p=article&id=62 &cilt=3&sayi=2&yil=2001 (18.5.2013) Ekin, Nusret (2003) “İş Yasası Reformunun Dayanakları: ‘Güvenlik’ ve ‘Esneklik’”, Mercek, 8 (31), s.6-12 Ekonomi, Münir (2006) “Belirli Süreli İş Sözleşmelerinin Hukuka Uygunluğu (I)” İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, 9/2006, s.22. Engin, E. Murat (2003) İş Sözleşmesinin İşletme Gerekleri ile Feshi, , İstanbul: Beta. Ertürk, Şükran (2002) İş İlişkisinde Temel Haklar, Ankara: Seçkin. Eser, Burçin Yılmaz ve Terzi Harun (2008) “Türkiye’de İşsizlik Sorunu ve Avrupa İstihdam Stratejisi”; Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, (30), 229-250 European Commision (1997) Partnership For A New Organisation Of Work, Green Paper, Document Drawn Up on the Basis of COM(97) 128 final, Bulletin of the European Union Supplement 4/97, Luxembourg. European Foundation for the Improvement of Living and Working Conditions (2007), Varieties Of Flexicurity: Reflections on Key Elements of Flexibility And Security, Background Paper, Dublin, http://www.eurofound.europa.eu/pubdocs/2007/21/en/1/ef0721en.pdf Erişim Tarihi: 23 Nisan 2011. Eyrenci, Öner (2004) “4857 Sayılı İş Kanunu ile Getirilen Yeni Düzenlemeler”; İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, 1(1), s.15-56. Gardiner, K., Harrington J.M. (2007) Occupational health, ABD: Blackwell. Goudswaard, Anneke ve de Nanteuil, M. Arnaud (2000) Flexibility and Working Conditions: A Qualitative and Comparative Study in Seven EU Members – A Summary, European Foundation for the Improvement of Living and Working Conditions, Dublin: European Foundation for the Improvement of Living and Working Conditions http://www.eurofound.europa.eu/ pubdocs/2000/71/en/1/ef0071en.pdf Erişim Tarihi: 22 Ağustos 2009. 325 Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Goudswaard, Anneke, Peter Oeij, Tony Brugman and Tanja de Jong (2009) Good Practice Guide to Internal Flexibility Policies in Companies, European Foundation for the Improvement of Living and Working Conditions, Dublin. http://www.eurofound.europa.eu/pubdocs/2009/19/ en/1/EF0919EN.pdf (9. 2.2013) Erişim Tarihi: 9 Şubat 2013. Greene, C. ve Myerson J. (2011), Space for Thought: Designing for Knowledge Workers, Facilities Dergisi. 29(1/2),s. 19-30. Gülmez, Mesut (2010) “İnsan Haklarında Ayrımcılık Yasaklı Eşitlik İlkesi: Aykırı Düşünceler”; Çalışma ve Toplum, 2010/2 (25), s.217-265, http://calismatoplum.org/sayi25/gulmez.pdf Erişim Tarihi: 16 Mart 2011. Hromadka, Wolfgang (2009) Arbeitsrecht für Vorgesetzte, 2. Aufl, München: dtv. ILO (2003) Time for Equality at Work, International Labour Conference, 91st Session 2003, Report I (B), Geneva: International Labour Office. http://www.ilo.org/wcmsp5/groups/ public/@dgreports/@dcomm/@publ/documents/publication/wcms_publ_9221128717_ en.pdf Erişim Tarihi: 11 Mart 2009. 326 İnce, Ergun (2007) İş Hukuku, İstanbul: Secretcv.com. İnceoğlu, Sibel (2006) “Türk Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında Eşitlik ve Ayırımcılık Yasağı”, Çalışma ve Toplum, 2006/4 (11), s.45-61. http://www. calismatoplum.org/sayi11/inceoglu.pdf Erişim Tarihi: 20 Şubat 2013. Kaya, Pir Ali (2007) Avrupa Birliği ve Türk İş Hukuku Bağlamında Eşitlik İlkesi, Ankara: Nobel. Keser, Ali (2002) Çalışma yaşamında dönüşümler , Bursa: Ezgi Kitabevi. Kesici, Mehmet Rauf (2011) “Avrupa Emek Piyasası Dinamikleri ve Avrupa İstihdam Stratejisi Temelinde Türkiyenin Uyumu”; Çalışma ve Toplum, 2011/1 (28) s.75-115. http://calismatoplum. org/sayi28/kesici.pdf Erişim Tarihi: 12 Mart 2014. Keune, Maarten ve Maria Jepsen (2007) Not Balanced and Hardly New: the European Commission’s Quest for Flexicurity, European Trade Union Institute for Research, Education and Health and Safety (ETUI-REHS), WP 2007.01, http://library.fes.de/pdf-files/gurn/00281.pdf ; Erişim Tarihi: 28 Ocak 2014. Köseoğlu, Ali Cengiz (2004) İşyerinin Kapanmasının İş Sözleşmelerine Etkisi, İstanbul: Beta. Kutal, Metin (2002) “İşçinin Feshe Karşı Korunması Kavramı, İktisadi ve Sosyal Boyutları” ;İktisadi, Sosyal ve Uluslararası Hukuki Boyutu ile İşçinin Feshe Karşı Korunması, İş Hukukuna Çalışma İlişkilerinde ve İnsan Kaynakları Yönetiminde Çağdaş Yönelimler ve Temel Evrensel İlkeler ve Sosyal Güvenlik Hukukuna İlişkin Sorular ve Çözüm Önerileri 2001 Yılı Toplantısı, 18-19 Mayıs 2001, s.15-32, İstanbul: İstanbul Barosu. Kutal, Metin (2000) “Türkiye-AB İlişkilerinin Sosyal Boyutu” Nusret Ekin’e Armağan içinde, s. 55-70, Ankara: Türk Ağır Sanayi ve Hizmet Sektörü İşverenleri Sendikası. Kuzgun, İnci Kayhan (2012) “Güvenceli Esneklik Kavramı ve Türkiye’de Güvenceli Esnekliğin Belirleyici Değişkenleri”; Sosyal Güvenlik Dergisi, 2(2), s.36-48 http://www.sgk.gov.tr/sgd/ sgd02/ Erişim Tarihi: 12 Mart 2014. Lieb, Manfred (2003) Arbeitsrecht, 8. neu bearbeitete Auflage, Heidelberg: C.F. Müller. Limoncuoğlu, Alp (2009) “İş Güvencesi Kapsamının Sınırlandırılmasının Uluslararası Hukuk Normlarına Uygunluğu”; İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, 6(21), s.71-88. Limoncuoğlu, Alp (2010) Türk İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukukunda Güvenceli Esneklik, İzmir: Limoncuoğlu. Mohsen Attaran, Brian D. Wargo, (1999) Succeeding with Ergonomics in Computerized 327 Offices, Work Study, 48 (3), s.92. Mollamahmutoğlu, Hamdi (2004), İş Hukuku, Ankara: Turhan. Mütercimler, Erol (2006), Geleceği yönetmek ve kazanmak için stratejik düşünme, İstanbul: Alfa. Ring, Gerhardt (1998) Arbeitsrecht, Baden Baden: Nomos. Sadullah, Ömer (2013) “İnsan Kaynakları Yönetimine Giriş: İnsan Kaynakları Yönetiminin Tanımı, Önemi ve Çevresel Faktörler”, İnsan Kaynakları Yönetimi içinde (Ö. Sadullah, C. Uyargil, A. C. Acar, O. Özçelik, G. Dündar, İ.D. Ataay, Z. Adal, L. Tüzüner), İstanbul: Beta. Sadullah, Ö., Uyargil, C., Acar, A. C., Özçelik, O., Dündar, G., Ataay, İ.D., Adal, Z., Tüzüner, L. (2013) İnsan Kaynakları Yönetimi, İstanbul: Beta. Sevimli, Ahmet (2006) İşçinin Özel Yaşamına Müdahalenin Sınırları, İstanbul: Legal Süzek, Sarper (2013) İş Hukuku, Yenilenmiş 9. Baskı, İstanbul: Beta. Smith, A. L. (2009) Evaluation of a Pilot Workplace Health Promotion İntervention Targeting Employees’ Health, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ontario:Queen’s University. Lojistik Sektöründe İnsan Kaynakları Yönetimi Uygulamaları Tuncay, Can (1982) İş Hukukunda Eşit Davranma İlkesi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi. Tuncay, Can (2012) “Pazarlamacılık (Ticari Gezgin) Sözleşmesi ve Düşündürdükleri”, Çimento İşverenleri Dergisi,26 (2) s.4-17. Tunçomağ, Kenan ve Tankut Centel (2005) İş Hukukunun Esasları, 4. Bası, İstanbul: Beta. Ulucan, Devrim (2007) “Yargıtay’ın Kayan İş Süreleri ve Fazla Çalışmayla İlgili Yaklaşımı” ,Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 9( Özel Sayı), s. 177-188. Wilthagen, Ton. ve Rogowski, Ralf (2002) “Legal Regulation of Transitional Labour Markets”, The Dynamics of Full Employment: Social Integration through Transitional Labour Markets içinde (der. G. Schmid and B. Gazier), Cheltenham, England: Edward Elgar, s. 233-273. Wilthagen, Ton ve Frank Tros (2004) The Concept of ‘Flexicurity’: A New Approach to Regulating Employment and Labour Markets, http://brie.berkeley.edu/conf/Wilthagen_%20Tros.pdf ; Erişim Tarihi: 5 Aralık 2008. 328 Wilthagen, Ton ve Martin van Venzel (2004) The Road Towards Adaptability, Flexibility and Security,Paper Prepared for the European Commission / DG Employment Thematic Review Seminar on “Increasing adaptability for workers and enterprises” Brussels, 21 September 2004. http://www.vinnumalastofnun.is/files/%7B00997b86-7b7a-4998-af45-4da68c18cfd0%7D_ the%20road%20towards%20wilthagen_en.pdf Erişim Tarihi: 3 Mayıs 2010. Wilthagen, Ton (1998) Flexicurity: A New Paradigm for Labour Market Policy Reform?, Discussion paper // Wissenschaftszentrum Berlin für Sozialforschung, Berlin. https://www. econstor.eu/dspace/bitstream/10419/43913/1/24640552X.pdf; Erişim Tarihi: 11 Mayıs 2010. Yenisey, Kübra Doğan (2005) “Eşit Davranma İlkesinin Uygulanmasında Metodoloji ve Orantılık İlkesi”; İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, 2(7) s.974-1003. LOJİSTİK SEKTÖRÜNDE İNSAN KAYNAKLARI UYGULAMALARI 1. ARAS KARGO, ARAS AKADEMİ UYGULAMASI 27 Aras Kargo; şirket stratejilerine hizmet etmek, gelişim programlarının standardını oluşturmak, ölçülebilirliği sağlamak, İnsan Kaynakları süreçleri ile entegre edilmiş bir eğitim sistemi oluşturmak amacıyla 2009 yılının sonunda Kurumsal Akademisinin temellerini attı ve her yıl yeniliklerle ARAS AKADEMİ’nin gelişimini sağladı. Aras Akademi; Kargo taşımacılığı alanına sunduğu eğitim-öğretim ortamıyla, akademik ve mesleki bilgi birikimine sahip, donanımlı ve deneyimli 98 akademisyen & 22 üniversite işbirliği, her zaman her yerden ulaşılabilen e-öğrenme platformu ve Arastube ile Araslara çağdaş, ayrıcalıklı, sürekli eğitim-öğretim imkanı sağlıyor. Aras Akademi’de Üniversite işbirlikleri ile 15 sertifika programı oluşturuldu ve 7,500 Aras Kargo çalışanı sertifika programlarına katıldı ve ailelerinde katıldığı mezuniyet törenleri ile sertifikalarını aldılar. Üniversitelerde eğitim alan çalışanlarda kişi başına düşen eğitim saati yılda ortalama 13 adam/saattir. Eğitim İçerikleri: Müşterilere direkt temas noktası olan şubelerde görev yapan Kuryelere; 10 329 Numara Kurye Sertifika Programı, Müşteri Hizmetleri Temsilcilerine; Müşteri Memnuniyetinde Mükemmellik Sertifika Programı, Şube Yöneticilerine; Mükemmel Şube Yöneticiliği Sertifika Programı eğitimleri tüm Türkiye genelinde standart program olarak verilmektedir. Bunların yanı sıra Bölge Müdürleri, Transfer Merkezi Müdürleri ve Birim Müdürleri gibi yönetim kadrosuna Liderlik Okulu, Finans Okulu, Ekonomi Okulu ve Yaratıcılık & İnovasyon Okulu isimli sertifika programları sunuluyor. Ara kademe yöneticiler ve yönetici adayları ise Yönetici Geliştirme Programlarına ve uzmanlık alanlarına yönelik spesifik programlara katılıyorlar. Aras Akademi sınıf eğitimlerini anlaşmalı oldukları vakıf ve devlet üniversiteleri ile gerçekleştiriyor. Yurt çapında 22 üniversite ile işbirliği içindeler. Bu işbirliği ile Türkiye genelinde dağınık bir yapıya sahip olan Aras Kargo çalışanlarını eğitim için tek bir noktaya toplamıyor, eğitimi kendilerine en yakın üniversite aracılığı ile ayaklarına götürüyor. Kuryeler her zaman kargo teslim etmek için gittikleri Üniversitelerde bu sefer öğrenci oluyor, eğitim alıyorlar. Eğitimlerin Üniversitelerde konularında uzman akademisyenler tarafından gerçekleştirilmesi hem çalışanların motivasyonunu hem de eğitimin verimliliğini arttırıyor. Üniversitelerden çalışanlar için alınan eğitimler haricinde farklı konularda da iş birliği yapıyor Aras Kargo. Örneğin; anlaşmalı Vakıf Üniversiteleri işbirliği ile Aras Kargo çalışanlarına indirimli Yüksek Lisans olanağı, Üniversite öğrencilerinin iş hayatını tanımalarına yönelik “İlk Maaşın Aras’tan” projesi, Aras Kargo çalışan yakınları için “Aras Akademi Aile Okulu” gibi çok farklı projelerde yapılıyor bu işbirlikleri ile, 2014 döneminde Oryantasyon eğitimlerinin etkinliğini 27 Yrd. Doç. Dr. Burcu Güven’nin ARAS Kargo Genel Müdür Yrd. Gülçin Poyraz ile yaptığı söyleşidir. arttırmak ve süreci daha verimli hale getirmek için eğitimlerin simülasyon şubelerinde gerçekleştirilmeye başlandı. Burada Aras Kargonun ana amacı; Kurye ve temsilcilerin işleyişteki tüm süreçleri birebir yaparak yaşayarak eğitim alacakları, sadece eğitim vermek için tasarlanmış bir şube kurmak. Simülasyon Şubelerine Aras Akademi İlk Adım Okulları adı verildi… Öncelik olarak bir adet İstanbul Anadolu yakasında bir adet Avrupa yakasında ilk adım okulunda açıldı. İlerleyen zamanlarda tüm Bölge Müdürlüklerinde açılması hedefleniyor. Simülasyon şubelerinde işleyen oryantasyon programında ilk gün öğleden önce şirket hakkında bilgilendirme, öğleden sonra iş hayatında profesyonel olmak konulu eğitim gerçekleştiriliyor. İkinci günü hizmetlerimiz ve satış konulu tam gün süren bir eğitim üçüncü gün müşteri ilişkileri eğitimi 4-5-6 ncı günlerde ise teknik eğitim gerçekleştiriliyor. Altıncı günün öğleden sonrasında ise İş Güvenliği uzmanı tarafından İSG eğitimi gerçekleştiriliyor ve program tamamlanıyor. Tabi burada en önemli nokta hazırlanan bu kurgunun saha dinamiklerine uygun olup olmaması, gerçekten ihtiyacın karşılanıp karşılanmaması. Simülasyon şubeleri ile Aras Kargo şubede yaşanan gerçek hayatı bire bir, bol uygulama, bol vaka çalışması ile simülasyonunu yapıyor. Bu sayede yapılan hataların nelere yol açtığını gösteren bütünleşik eğitim sistemini hayata geçiriyor. 330 Aras Akademi’nin Değerlendirilmesi Aras akademiyi kurarken yurtdışından aldığınız bir model var mıydı? Bu yurtiçinden ya da yurtdışında da olabilir. İşin açıkçası bu başından sonuna kadar bizim kurgumuz. Bu tamamen bizi ihtiyaçların getirdiği bir model olarak düşünebilirsiniz. Burada sadece bazı soruların cevaplarını aradık ve bu soruların cevaplarının bizi getirdiği bir modeli kurduk. Neydi bu? Bir defa burası mavi yaka ağırlıklı bir dünya, bu insanlar aslına bakarsanız bizi müşteri tarafında temsil eden, birçok insanın Aras deyince akla ilk gelen unvan grubundaki insanlardı ve düşük gelir grubunda yer alan ki bu sektörün gerektirdiği bir durum, mavi yaka beyaz yakadan daha farklı bir ücretlendirme politikası ile yönetilir. Bu insanların beyaz yakadan biraz daha farklı oldukları dikkate alınarak ama bizleri de müşterinin karşısında en iyi temsil edecek duruma getirilecek şekilde geliştirilmeleri gerektiğinden akademi kurgusunu da bunun üzerine odaklandırdık. Bu odağına üzerine insanların birde kendilerini daha iyi ve daha değerli hissettirebilecek unsurları işin içine katalım istedik. Tüm bunların sonucunda elde ettiğimiz başarıyı somut iki parametreye bağladık bunlardan bir tanesi turnover’ın azaltılması, diğeri de çalışan memnuniyeti anketindeki sonuçların daha iyi hale gelmesidir. Bu iki somut gösterge eğer daha iyi hale gelirse biz Aras Akademide hedeflediğimizi başarıyı yakaladığımızı kabul edecektik. İşin içine müşteri memnuniyetindeki göstergelerin yükselmesi ya da operasyonel göstergelerin, insana dayalı unsurların yükselmesini katmadık. Ne yaptık? Bu odakla oturduk insanların tamamen ihtiyaçlarına yönelik, onların günlük hayatta karşılaşabilecek problemleri daha iyi karşılayabilecekleri bir hale getirmeye yönelik, müşterinin Aras’a verdiği fiyat üzerinden değilde, çalışanıyla verilen hizmet üzerinden kurumu değerlendirebilecekleri bir duruma getirecekleri bir içerik kurgulamaya başladık. Ve bütün ihtiyaçlar her bir unvan grubu için farklı programları oluşturmamızı sağladı. Kritik unsurlardan biri de mobil olan bu çalışanların eğitim almak üzere bir yerde oturtulmalarından kaynaklanan konsantrasyonlarının daha düşük olmalarından dolayı eğitimler daha kısa ve sık aralıklarla kurgulanması gereğiydi. Şunu demek istiyoruz bir kurye sabah 7.30-8:00’de işe geldiğinde kendi yapacağı işlerle ilgili hızlıca çalışmalarını yapar çantasını yüklenir ya da araca biner akşam saat 16:00’a kadar bu işi yapmaya devam eder. Yani mobildir bu insan, siz bu insanı bir yerde oturtup 5-6 saat konsantre bir şekilde bir eğitim dinletemezsiniz. Dolayısıyla programları daha kısa süreli, onların anlayabilecekleri esas önemlisi eğitimlerini onların rahat edecekleri şekillerde tasarladık. Üniversitelerle işbirliği fikride bu noktada ortaya çıktı. Çünkü bu insanları alıp, lüks otellerde, kristal avizeli mekânlarda eğitiyor olsaydık kendilerini iyi ve değerli hissetmeleri noktasını yakalayamayacaktık. Oysaki bu çalışanlar normalde daha mütevazi yaşayan kişiler, kendlerinin dolayısıyla bu tarz mekanlarda kendilerini rahat hissetmeyeceklerdir. Bu gruptaki çalışanlarımızın en önemli özlemleri üniversite ortamları çünkü çoğunun eğitim durumu daha düşük ve çoğunun bir üniversite eğitimi özlemi var, dipte kalmış bir özlemde olduğu için biz Türkiye’nin her yerinden üniversitelerle anlaşmalar yaptık, modüler eğitimleri tasarladık, aynı zamanda bu eğitimlerde küçük gruplara eğitimler verdik. Ortalama 15 kişilik ya da en fazla 20 kişilik gruplara, üniversitelerin sağlamış olduğu mekanlarda, eğitimler verildi. Eğitimleri üniversite hocaları, kuryelerin yaşadıkları problemleri dikkate alarak tasarladılar. Kimi zaman 331 üniversite hocaları kuryelerin çalışma ortamlarına giderek onların yaşadıkları problemleri gözlemlemeye çalıştılar. Biz Aras Akademi’nin büyük kitlesel eğitimleriyle ilgili ana tasarımları tamamlamış olduk. Ama Aras Akademi yalnızca mavi yakalıların eğitimlerini hedeflemiş bir akademi değil aynı zamanda farklı unvan gruplarındaki, farklı fonksiyonlarda görev yapan çalışanlarında eğitimlerini planlıyoruz. Ama hepsinin ana felsefesi benzer, herkesin kendi dinamiklerine uygun içerikler ve akışla ama hepsinde üniversite eğitimlerini temel alarak 4.yılımızı tamamlamak üzereyiz. 2010 yılı başından beri faaliyetteyiz. Eğitimlerin içerikleri faaliyete başladığınızdan beri mutlaka değişmiştir. Ama bende bu akademide eğitim vermiştim ve verdiğim eğitimler kişisel gelişime yönelik eğitimlerdi. Eğitimlerin en başından beri içerik kişisel gelişim konuları mı ağırlıklıydı? İşin aslı pek çok farklı gruplar var ama kuryeci çalışanlarımızın en temelde yaptığı iş aslına bakarsanız iletişim odağına oturan bir iştir. Siz bir müşterinin gönderisini ona teslim eden veya bir şey gönderecek olan kişiden onun gönderisini alıp dağıtıma gitmesine yardımcı olan kişisiniz. Aslına bakarsanız temel hikaye iletişim becerisi ve bunu bütün ünvanların özeline indirgediğimizde iletişim en çok gerekli olan. Çünkü biz insana dayalı bir iş yapıyoruz bu işinde omurgasında iletişim bulunmaktadır. Yaptığımızda işte karşılık bir konuşma, ihtiyacı anlama, bu ihtiyaca dönük ve karşılayacak cevabı verme ve memnun etmeye dayalı bir ilişki ağından bahsediyoruz. Dolayısıyla ilişki yönetimi tarafı ve işin içerisine soktuğunuz bu ilişkiyi düzenleyen stres, zaman vb bütün unsuarlar onu sarmalayan unsurlar bunlar hep bu eğitimlerin içerisinde vardı ve olmaya da devam ediyor . Bu sistem sadece günün ihtiyaçlarına spesifikti şu anki geldiğimiz noktada bu durum var. Peki bu simulasyon eğitim merkezlerini bunun içine katabilir miyiz? Orası daha çok oryantasyon ağırlıklı çalışıyor. Az önce saydığımız kişisel gelişim konularını, stres, iletişim vb konuları çok fazla odağına almadı. Ama müşteri ilişkisi tarafı oryantasyon eğitimin bir parçası ve tamamen iç eğitmenlerimizle yaptığımız bir eğitimdir. Orada daha ziyade işin mesleki gerekliliklerine yönelik olarak verilen eğitimler söz konusudur ama eğer üniversitelerle iş birlikleri yapılarak olan eğitimlerden bahsediyorsak eğer bu eğitimlerde şirketin genel ortaklık yapısının değişikliği ile ilgili yani yabancı ortaklı bir şirket olan Aras’ın yeni kimliği ile ilgili davranış ve beceri ile ilgili olan eğitim update’lerinden bahsediyorum. Çünkü Aras eskisi kadar aile şirketi ya da yerel bir şirket görünümünden çıktı . Yabancı ortaklı bir şirket olmanın ayrı bir imajı bununla ilgili çalışamlar var buna uygun bir davranış geliştirme haline bu programların geliştirilmesi sonucunda çalışanlarımıza sunuyor olacağız. Bu programları ne kadar sürede bir ölçümlüyor ve değerlendirmelerini yapıyorsunuz. İşin açıkçası şirketimizin performans ölçümü mavi yakalılar için 3 ayda bir yapılıyor. 3 ayda bir bu çalışanların kpi (key performance indicator) sonuçları değerlendiriliyor ve bu kişiler hedefleri gerçekleştirdilerse prim hak ediyorlar. Çünkü bu çalışanlarımızın ücretlerine ek ilave yapabilmek önemli bir durum. Beyaz yakalılarda ise performans değerlendirme süreci daha farklı yılda 2 kez değerlendirme yapılıyor. Dolayısıyla yalnızca eğitimlerin sonucunda bu 332 kpi’lar tutturuluyor olamaz ama eğitim bunun çok önemli bir parçasıdır. Dolayısıyla spesifik olarak eğitimlerin davranışa dönüşüyle ilgili ölçümleri tamamen eğitime yönelik olarak nasıl yapıyorsunuz sorusunu sorarsanız bu soruya hiçbir kurumun vereceği cevabı yapıyoruz olamaz. Çünkü gerçekten siz eğitimi diğer süreçlerden ayırarak acaba vermiş olduğum stres yönetimi eğitimi kişinin davranışlarına dönüştümüyü göremezsiniz Ama diyelim ki çalışanımız müşteri memnuniyetiyle ilgili parametrelerde, hedeflerde istenileni sağladıysa, operasyonel göstergelerde, finansal göstergelerde artı insan kaynaklarının çok önemli bulduğu turnover göstergelerinde belli bir yere geldiyse o zaman biz diyoruz ki bu sonuçlar bizim verdiğimiz eğitimlerin sonucunda bu hale gelmiştir diyoruz, dolayısıyla bu göstergeler bizim verdiğimiz eğitimler sonucunda artış ya da azalış gösteriyor diyoruz. Çünkü her zaman pozitif bir artışta göstermek zorunda değil kimi zaman bunlar negatif bir seyirde izleyebilir. Ama son olarak sorunuzun cevabı mavi yakalılar için 3 ayda bir, beyaz yakalılar içinse 6 ayda bir gerçekleştiriliyor. Peki o zaman mavi yakalıların performans değerlendirmesi daha sık yapıldığı için aslında onların stresleri daha yüksek diyebilir miyiz? Evet doğru hatta onların stresleri günlük aslında. Çünkü siz her günün sonunda verilmiş bir gönderiyi ulaştırabiliyor ya da ulaştıramıyorsunuz dolayısıyla kişi bu stresi her günün sonunda yaşıyor. Aras Akademi’nin örgütlenmesi İK departmanı içerisinde hangi bölüm aracılığıyla gerçekleştiriliyor? Aras Akademi’nin örgütlenmesi eğitim departmanı tarafından gerçekleştiriliyor. Bizim eğitim faaliyetlerimizin hepsinin ana çatısı akademi, bizim kurye eğitimlerimiz dışındaki bütün eğitimlerde aras akademi altında gerçekleştiriliyor. Biz aslında eğitim departmanı demeyerek bu departmana aslında Aras Akademi’de diyebiliriz. “Aras Akademi” aslında bir marka , tüm eğitim faaliyetleri aslında Aras Akademi adı altında gerçekleştiriliyor. Aras Akademiye üst yönetimin bakış açısı nasıldır? Akademinin kurulması ve bugünkü haline gelmesi üst yönetimin desteğiyle olan bir süreç. Çünkü biliniyorki burası insan gücüne dayalı iş yapan bir şirket, insan gücünü geliştirmeninde en önemli yardımcı unsurlarından birisi geliştirmek ve bunu da sağlamnın en önemli desteklerinden birisi eğitimdir. Buranın kurucusu da aynı zamanda bir eğitimen ve eğitim fakültesi mezunu birisi dolayısyla onun genetiğinden gelende bir durum. Dolayısıyla üst yönetimi tekrar ikna etme çabasına girmek zorunda kalmadınız. Peki eğitimleri performans yönetimi ile doğrudan ilişkilendiremiyoruz zaten belirttiğiniz gibi siz eğitimlerin hedeflerini turnover ve çalışan memnuniyeti olarak belirttiniz ama 333 Bir İK Profesyoneli Olarak Eğitim ile Performans Yönetimi arasında ilişkilendirmeler yapmak isteyen teorisyenlere ne gibi tavsiyelerde bulunabilirsiniz? Şimdi işin şöyle bir gerçeği var sizlerinde çok iyi bildiği bir kere sonuç itibariyle İK adı altında şirketlerde yapılandırılmış olan faaliyetlerin hepsi birbiriyle entegre çalışır. Dolayısıyla birisi bir diğerinin girdisi bir diğerinin çıktısı olabilir ya da birisinin çıktısı bir diğerinin girdisi olabilir. Dolayısıyla Aras’ın bütününe baktığımız zaman var olan performans sistemi aynı zamanda eğitimin girdisini oluşturan bir başka tool’u ben bir kişinin performansını ona vermiş olduğu hedeflerle ölçmeliyim ki orada oluşan resim bana o kişinin gelişim alanları ve güçlü alanlarını söylesin, güçlü alanlarını sistemde daha iyi kullanabileceğim alanda kullanayım örneğin kariyer ve pozisyon fırsatlarında kullanabileyim. Gelişim gözüken alanlarına ise hangi tür takviyeleri nerelere yaparsam bu kişinin kpi ında neleri biraz daha ileriye götürebilirimi göreyim. Dolayısıyla sorunuzun cevabı olarak performans sistemi akademi faaliyetlerinin girdisini oluşturur, oradan çıkan sonuçlar bizim kişilerle ilgili gelişim alanlarını bize söyler bizde bunun üzerine ilave eğitim programları, gelişim programları hayata sokar ve şirketin toplam başarısını belli bir süreklilik kazandırmış oluruz Eğitimlerin sonunda kısa testler yapılıyordu, testlerin sonunda da çalışanlara bu sonuçlar geribildirimde bulunuluyordu, bu süreç nasıl işliyordu? Biz çok fazla test puanı o kişinin o eğitim programından aldığı faydayı ya da daha az aldığı faydayı salt o sınav sonucunda ki skora bağlayarak dillendirmemeye dikkat ediyoruz. O sadece işin açıkçası Türk insanının genel yapısında işi daha ciddiye alması için tasarının sonuna koyduğumuz bir aşamadır. Biz bunu sadece içeride o kişiyle ilgili yaptığımız ve yapmakta olduğumuz alternatif kariyer fırsatlarının bir parametresi olarak kullanabiliyoruz. Bugün diyelim ki müşteri hizmetleri temsilcisi şubede çalışan Ayşe terfi için bize önerildiyse biz onun geçmişine bakıp eğitimlerde ki testlerden aldığı sonuç neydi, şirketin kaç dönem performans değerlendirmesine girdiyse performans değerlendirmelerinin sonucundan aldığı neydi ve yöneticisi bu kişi hakkında ne diyora bakıp bunların hepsinin değerlendirmesini yaparak sonucunda bu kişiyi terfi ettirmeli miyiz yoksa biraz daha geliştirerek mi terfi ettirmeliyize bakıyoruz. Yoksa Ayşe sen akademi eğitimlerinde müşteri memnuniyeti ve mükemmellik eğitiminden 50 almışsın çok başarılı olmamışsın ya da 80 almışsın çok başarılı olmuşsun şeklinde bir geribildirim yapmak için bu sonuçları kullanmıyoruz. Eğitmenleri ve eğitimleri de değerlendirtiyor musunuz? Evet yapıyoruz. Peki bunların geri bildirimlerini yapıyor musunuz? Evet yapıyoruz, daha doğrusu eğer verilen eğitimlerde iyi bir geribildirim varsa bunun geribildirimini yapmıyoruz ama eğer eğitimle ilgili değerlendirmeler olumlu değilse bu durumda mutlaka irtibata geçiyoruz. 334 Şöyle yapıyoruz eğitimler tamamlandığı zaman yalnızca eğitimleri değil, aynı zamanda eğitim materyalleri, mekanı vb. unsurlarıda değerlendirtip bunların sonuçlarını mutlaka sürekli eğitim merkeziyle paylaşıyoruz, burada negatif ya da pozitif bir sonuç olup olmaması aslında fark etmiyor. Ama negatif bir durum varsa tabi geri dönüşü daha hızlı yapıyoruz. Hazırladığımız kitap İK profesyonellerine yönelik onlara eğitim programlarını hazırlarken neler tavsiye edersiniz. Aslında bunu üstü kapalı diğer sorularda söyledim ama tekrarlamak gerekirse İK eğer yine benim tabirimle sırça köşkten İK uygulamalarını yaparsa, yaptığı hiçbir işte başarılı olamayabiliyor yani kağıt üzerinden başarılı görünebilir ama pratiğe geldiği zaman başarılı olmayabilir. Çünkü pratikteki göstergeler bazen kağıt üstündeki göstergelerle birerbir olmayabailir. Dolayısıyla İK fonksiyonlarında bu yalnızca eğitim fonksiyonu da olmayabilir mutlak suretle çalıştığınız sektörün ve çalıştığınız şirketin insan kaynağının önceliklerine, ihtiyaçlarına, sahip olduklarına ve sahip olması gerektiğini düşüneceğiniz unsurlara çok odaklı olmanız lazım bu da hayatın içinde olmayı gerektiriyor. Bizler burada muhtemelen Aras Akademi başarısının altında da bu yattığı için söyleyebilirim başarımız insana yakın olmak ve insan ihtiyaçlarını bizzat insanlardan gözlem yoluyla da birebir ilişki yönetimiyle elde ediyor olmamızda yatıyor. Biz bu insanların ihtiyaçlarını onlardan almak yerine onları yönetenlerden veya bildiğimiz doğrular üzerinden yapılandırmış olsaydık biz bugün Aras Akademi’yi konferanslarda ve seminerlerde anlatıyor olmazdık. O yüzden bunu tavsiye edebilirim hayatın mutlak içerisine girmeli ve ihtiyaçları anlayana kadar gereken süre neyse İK profesyonelleri o süreyi orada geçirebilmelidir. Peki yer aldığınız sektörün bu planlamada farkı nedir? Sektörün farklılığı mavi yakalı dediğimiz aslında formasyonu eğitim seviyesi düşük insanları yönetmeye yönelik bir işkoludur. Siz günün sonunda daha eğitimli birini eğitirken ya da onun ihtiyaçlarına yönelik bir tasarım yaparken daha rahat olabilirsiniz onun da farklı zorlukları vardır ama daha rahat olabilirsiniz. Ama mavi yakalıya yaptığınız tasarımı sadece tasarımınında ötesinde onun anlayabileceği lisanda ve onun davranışına dönüştürebilecek dozda ve etkinlikte verilmesi gibi çok daha incelikli bazı unsurları var. Sektörün eğitimini diğer sektör eğitimlerinden ayıran en önemli unsur budur. Eğitimi tasarlamak, içeriğini oluşturmak kadar onların içeriğindeki ana mesajları onlara ulaştırabilmek ve bir çıt ötede bunları davranışa dönüştürebilmek var ama bu beyaz yakada daha kolay çünkü eğitimin amacını daha iyi anlayabiliyor. Ama mavi yakalı çalışanlar bu lisanı bilemeyebiliyor. Temel sır aslında yalnızca eğitim faaliyetlerinde değil diğer bütün faaliyetlerde de onların anlayabileceği lisana inebilmekte yatıyor. Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir? Bu sene akademinin teknoloji kısmına da daha çok ağırlık vermeye başladık. Biz bu kadar çok sayıda insanın çalıştığı yapıda herkesi her an her dakika ya da belli bir süreklilikte sınıf eğitimlerine alamayabiliyorsunuz bunun üzerine bilgilerin güncelliğini koruyacak başka 335 mekanizmaları sokarak faaliyetleri sokarak sürdürüyorsunuz ki yaklaşık üç senedir uzaktan eğitim faaliyetleriyle de eğitimlerimizi sürdürüyoruz. Burada da çok ciddi bir zenginlik oluştu, çalışanların uzaktan eğitimlerin kullanımını geliştirmek adına çok sayıda çalışmalar yapıldı ve bu kadar çok mavi yakalının çalıştığı bir şirkette şu anda uzaktan eğitim oranı hiçte küçümsenecek bir oranda değil. 2. TODAY&TOMORROW İNSAN KAYNAKLARI DANIŞMANLIK İŞLETMESİ UYGULAMALARI 28 Lojistik sektörüne yönelik olarak insan kaynaklarının genel profilinden kısaca bahsetmek isterseniz neler söyleyebilirsiniz? Lojistik sektörü Türkiye’nin lokomotif sektörlerinden biridir. Ekonomi ve ticaret hacminin büyümesi ile ülkemiz kıtalar arasında uluslararası lojistik üs olma yolunda hızla ilerlemektedir. Bu gelişmelerin paralelinde tedarik zinciri ve lojistik yönetiminin şirketlerin rekabet gücünde önemli bir rol oynaması nedeniyle firmalar iyi yetişmiş, nitelikli insan gücüne ihtiyaç duymaktadırlar. Lojistik sektörü Türkiye’nin 2023 yılında ulaşmayı hedeflediği 1.1 trilyonluk dış ticaret hacmini taşıyacak sektördür. Sektör yeni yatırımlarla büyümeye odaklanmış durumdadır. Şirket satın alma ve birleşmeleri sonucunda yabancı şirket sayısı artmaktadır. Sektöre fon şirketlerinin ilgisi büyüktür. Bunları da göz önüne aldığımızda, sektörde nitelikli işgücü ihtiyacının artmaya devam edeceği görülmektedir. Global ekonomide rekabet, firmanın tedarik zinciri yönetimine yaklaşımı ve modern teknoloji ve donanıma sahip işgücü performansı ile belirlenmektedir. Rekabette öne çıkan firmalar 336 lojistik sektöründeki bu farklı yönetimsel yaklaşım ve işgücüne verdikleri önem ve öncelikler ile dikkati çekmektedirler. Piyasa koşullarının değişmesi, yeni trendlerin oluşumuyla lojistik süreçler ilgi odağı haline gelmiştir. Hem lojistik hizmet sağlayıcıları hem de lojistik hizmeti alanlar ‘lojistik bilinçlenme ve öğrenme’ sürecinden geçmektedirler. Dolayısıyla entegre çözüm üreten, maliyeti minimize eden ve çözüm odaklı lojistik kavramı yaygınlaşmıştır. Bu doğrultuda, lojistik sektöründe iki şey çok önemlidir. Teknoloji ve insan kaynakları. En son teknolojiyi en iyi kullanabilen, inisiyatif alabilen, planlama yönü gelişmiş, problem çözebilen bir işgücü hedeflenmektedir. Her ne kadar lojistik eğitimi veren yüksekokul sayısında artış olsa da bu okullardaki eğitim pratik uygulamalardan uzak olduğu için hala özel sektör şirketleri personel yetiştiren bir okul kimliklerini korumaktadır. Firmalar, süreçlere hızlı bir şekilde vakıf olabilmesi için kendini geliştirmiş ve sektör deneyimli elemanları tercih etmektedirler. Bu tarz personelin sayısı yetersiz olduğu için sektörde yoğun bir eleman sirkülasyonu gözlemlenmektedir. 28 Yrd. Doç. Dr. Burcu Güven tarafından Today & Tomorrow İnsan Kaynakları Danışmanlık Firması sahibi Emel Gelincik ile yapılan söyleşidir. Personel bulma ve seçme yöntemleri nelerdir? Sizce lojistik sektörüne yönelik olarak ön plana çıkan bir yöntem var mıdır? Tüm diğer sektörlerde olduğu gibi, lojistik sektöründe de benzer personel seçme yöntemleri kullanılmaktadır. Şirket içinde çalışanların tanıdıkları aracılığıyla özgeçmişlere ulaşma, ve şirket dışı kaynaklardan adaylara ulaşma yolları kullanılmaktadır. Teknolojik gelişme ve pratiklik nedeniyle insan kaynakları web portallerinden yararlanma, sosyal medyada ilana çıkma yöntemleri giderek gazete ilanlarının yerini almıştır. Sektörde deneyimli personel bulma sıkıntısı olduğundan başka firmalardan eleman transferi de tercih edilebilmektedir. Bu durumda en etkili yöntem sektöre hakim bir danışmanlık firmasından hizmet almaktır. Personel bulma ve seçmede süreç nasıl gerçekleşir? Müşterinin, personel istihdam etmesi amacına yönelik olarak, danışmana yazılı olarak bildirdiği nitelik ve iş tanımlarına yönelik adayların belirlenmesi, seçilmesi ve yönlendirilmesi konusundaki adımları şöyle özetleyebiliriz: • Müşteri ile bir sözleşme imzalandıktan sonra, aranan adayın nitelikleri ve görev tanımının detaylı olarak belirtildiği formun oluşturulması, 337 • Yazılı iş tanımına göre danışman firmanın aday veritabanında mevcut özgeçmişlere bakılarak ilk elemelerin yapılması, uygun adayların firmaya önerilmesi • İhtiyaç duyulması halinde, veritabanındaki adaylara ilave olarak yeni adaylar belirlenmesi (medyada ilan, sosyal çevre, sosyal medya vb.). Belirlenen yeni adaylarla yetkinlik bazlı mülakatların yapılması, firma ve pozisyon ile ilgili bilgi verilmesi • Uygun bulunan adayların özgeçmiş özetlerinin ve yapılması talep edildiyse envanter ve test sonuçlarının görüşme notlarıyla birlikte müşteriye gönderilmesi, • Müşterinin talep ettiği gün ve saate göre müşteri ile mülakat organizasyonunun yapılması, • Müşteri tarafından uygun bulunan adayların, daha önce yapılmamışsa, referans kontrolünün yapılması, • Adaya iş teklifinin yapılması ile süreç tamamlanır. Danışmanlık firmalarının personel bulma ve seçme fonksiyonuna yönelik katkıları nelerdir? Genel anlamda şirketlerin danışmanlık firması ile çalışma nedenlerinin en önemlileri; operasyonel zaman kaybından kaçınmak veya şirketin ihtiyaç duyduğu pozisyon için en uygun adayın danışmanlık firma datasıyla bulunabileceğini bilmektir. Çünkü ilana çıkılması, adayların öz geçmişlerinin taranması, kısa-uzun listelerin oluşturulması ve mülakatların yapılması zaman alıcı ve emek yoğun bir süreçtir. Bu nedenle birçok firma operasyonel süreci güvenilir bir danışman firmaya emanet (outsource) eder. Diğer taraftan şirkette eleman alımını koordine edecek bir IK birimi olmayabilir veya şirket, gizli bir arayış içindedir, aradığı pozisyonun duyulmasını istemeyebilir bu nedenle danışman firma ile çalışabilir. İnsan kaynağının rekabette en önemli unsur olduğunu ve yanlış eleman seçiminin zaman ve para kaybına sebep olduğunu hesaplayan bazı firmaların da tercihleri danışman firma kullanma yönünde olmaktadır. En önemlisi de bazı firmaların eleman seçme sürecine ayıracağı zamanı, kendi müşterilerine veya kendi önceliklerine ayırmayı tercih etmeleri ve böylece şirketlerine daha fazla katma değer yarattıklarını görmüş olmaları, danışman kullanmayı tercih etmenin önemli sebeplerindendir. Bu aşamada danışman firmanın görevi öncelikle müşterisini iyi tanımak, şirketin kültürü ve yönetim şekli, personelden beklentileri konusunda detaylı bilgi edinmek ve adaylarla profesyonel bir şekilde mülakatı gerçekleştirmek, adayı tanımaya çalışırken objektif bir değerlendirme yapmaktır. Burada kritik nokta, doğru adayla doğru firmanın eşleştirilebilmesidir, yani hem müşterinin hem adayın iyi analiz edilmesidir. Firmanın bu süreçte sektör deneyimi yüksek olan, sektörün süreçlerini iyi bilen, firmanın ihtiyaç duyduğu eleman ile ilgili beklenti ve ihtiyaçlarını doğru anlayabilecek, geniş bir aday veritabanına sahip bir danışman firmayı 338 tercih etmesi tabiidir. Ayrıca sektörde süreç tanımları ve yazılı görev tanımları eksikliği, sektörün süreçlerini ve sürece uygun görev tanımlarına hakim bir danışman firmaya olan ihtiyacı arttırmaktadır. İnternet personel bulma ve seçme fonksiyonu için fazlasıyla yararlanılan bir yöntem. Sizce sosyal medya bunun neresinde yer almaktadır? İnternetin yaygınlaşması, teknoloji kullanımı, globalleşme sayesinde insanlar yaş, tecrübe, konum fark etmeksizin birbirleriyle bilgisayar ortamında buluşabiliyor, fikir paylaşabiliyor, bilgi üretebiliyor. Artık CV’ler dijital ortamda çok kolay ve hızlı paylaşılabiliyor. Sosyal medya sayesinde İK’cıların doğru adaya ulaşabilme pratikliği yanı sıra, iş arayanların da firma seçme ve bunu seçerken de insanların o firmadan memnun olup olmadıklarını araştırma, firmanın yönetim şekli, çalışanlara yönelik uygulamaları, kişisel gelişim olanakları vb bilgilere de kolayca ulaşma şansları var. Sosyal medya, hem işveren hem de iş arayan için hızlı, pratik, tercih edilen bir ortamdır. Erişim olanakları açısından şirketlerin yönetim şekli, kurum kültürü, insan kaynağı yönetimi, iş arayanların da üye oldukları gruplar, sosyal ortamdaki paylaşımları vs. önem kazanmaktadır. Türkiye’de ve lojistik sektöründe de son yıllarda personel bulma ve seçme ile ilgili yaşanan gelişmeler nelerdir? Son yıllarda nitelikli personel bulma konusunda sıkıntı yaşanmaktadır. Bir tarafta sadece mezun olmaya odaklı olup, okurken, stajlara önem vermeyen, kurslarla, sosyal kulüp üyelikleri ile yetkinliklerini geliştirmeye odaklanmayan, iş dünyası, çalışma hayatı ile yakınlaşamayan, projelerde görev almayan veya part time çalışmalar yapmayan gençler var, diğer tarafta da bu gençleri alıp yetiştirmenin masraflı olduğu, zaman kaybı yarattığını belirten işverenler var. Ayrıca şirketler özellikle 2001 krizi sonrası, maliyetleri düşük tutmak istemekte, yeni eleman alımında daha sorgulayıcı davranmaktalar. Global alanda hizmet üreten lojistik sektöründe bunu yakından gözlemliyoruz, yeni mezunlar iş bulmakta zorlanıyor, bunalıyor ve umutsuzluğa sürükleniyorlar. Bir gerçek de var ki, global rekabetin gerektirdiği niteliklere sahip olamayanlar, en az bir yabancı dili iyi seviyede bilmeyenler, sosyal kapitali güçlü olmayanlar çok uğraşsalar da istedikleri tarzda bir iş bulmakta zorlanıyorlar. Burada hem işverenlere hem de iş arayanlara büyük rol düşüyor, işverenler staj imkanı sunma, eğitime yatırım yapma, yeni mezunlara imkan tanıma gibi katkılarda bulunabilirler. 339 Adaylar da okurken, kendilerini çok yönlü geliştirme, yabancı dile önem verme, donanımlı olma, çalışma hayatına stajlarla veya yarı zamanlı çalışmalarla, projelerle katılma gibi proaktif hareket etmelilerdir. Kariyer Yönetimi Kariyer yönetiminin işletme ve insan kaynağı açısından amacı nedir? Kariyer yönetimi, çalışanın sahip olduğu bilgi, beceri ve yeteneklerin hem kişisel hem de şirket amaçlarına ulaşabilmek yönünde geliştirilmesi ve organizasyon içindeki ilerleyişinin planlanmasıdır. Kariyer planlaması hem bireyleri hem de şirketleri etkiler. Şirketlerin ihtiyaç duyduklarında yetkin personel bulmalarındaki zorluk, mevcut ve gelecekteki pozisyonu doldurma ihtiyacı, verimliliği ve kaliteyi artırma ihtiyacı kariyer yönetiminin önemini daha da arttırmaktadır. Bu nedenle kariyer yönetimi, son yıllarda şirketlerdeki önemli yönetsel süreçlerden biri haline gelmiştir, bu açıdan hem bölüm yöneticilerine hem insan kaynaklarına büyük rol düşmektedir. Kariyer planlaması için performansın değerlendirilmesi, çalışana danışmanlık yapılması, geri bildirim mekanizmasının çalışıyor olması, eğitim ve motivasyon süreçleri çok iyi yönetilmelidir. Farkı yaratanın insan olduğu unutulmamalıdır. İşletmelerde kariyer yönetimi sistemi nasıl oluşturulmaktadır? Kariyer planlaması yöntemleri nelerdir? Kariyer planlamada çeşitli insan kaynakları uygulamaları vardır. İlk akla gelen en önemli ve kalıcı bir uygulama olan ‘yedekleme sistemi’ nden bahsedebiliriz. Şirketlerde pozisyon değişiklikleri, istifalar, terfiler gibi nedenler insan kaynaklarını yedekleme planları oluşturmaya itmektedir. Bu gibi değişiklikler sonucunda yeni pozisyona veya işin gerektirdiklerine alışma durumu büyük önem taşımaktadır. Ani değişiklikler sonrası yeni işe adaptasyon zorluğu, bu sırada oluşan müşteri memnuniyetsizliği gibi karşılaşılabilecek sorunların, ancak iyi yedekleme sistemi oluşturabilmiş şirketlerde başarıyla üstesinden gelindiği görülmektedir. Bunun için insan kaynakları, şirket içindeki çeşitli pozisyon değişimlerine yönelik yedekleme havuzları oluşturmalıdırlar. Bu havuzlarda çeşitli pozisyonların gerektirdiği niteliklere göre uygun kişiler belirlenmeli ve bu kişilere kariyer planlamaları dahilinde özel gelişim planları uygulanmalıdır. Değerlendirme merkezi uygulamaları da bir nevi kariyer planlaması aracıdır. İş hayatının simule edilmesi ve vaka çalışmaları ile çalışanların eğitim ve gelişim ihtiyaçlarının belirlenmesinde kullanılan bir yöntemdir. Bu uygulama ile, çalışanların iş ortamında davranışları objektif bir 340 şekilde gözlemlenmekte, sonuçlara göre eğitim planları oluşturulmaktadır. Değerlendirme merkezi uygulamaları işe alımlar sırasında da kullanılmaktadır. Rotasyonlar da kariyer yönetiminde önemli bir araç olup, kişilere bir şirketi tüm yönleriyle tanıma fırsatı verir. Aynı pozisyonda yıllarca çalışan insanların motivasyonlarının zamanla azaldığını göz önünde bulunduran insan kaynakları, rotasyon uygulamalarına başvurmaktadırlar. Böylece çalışanlar yeni iş deneyimleriyle farklı vizyonlar ve bakış açıları kazanarak kişisel gelişimlerine katkı sağlamakta, bu katkı ise performanslarındaki artış ile şirkete artı değer olarak dönmektedir. İş çeşitleme diğer bir araç olarak ele alınabilir. İş çeşitlemesinde çalışana tercihen kendi mevcut işiyle ilgili ek işler verilerek çeşitlilik yaratılır. Bu işlerin ne olacağı, genelde süreçlerin gözden geçirilmesi, iyileştirilmesi ve verimliliğinin artırılmasına yönelik çalışmalar neticesinde belirlendiğinde daha etkili ve diğer çalışanlar tarafından da kabullenebilir olmaktadır. Oluşturulan sistemde süreç nasıl işlemektedir? Her yönetici kendi bölümündeki kişilerin kişisel beklentilerini ve kariyer hedeflerini anlamak, onların performanslarını takip ederek potansiyellerinden ne şekilde yararlanılabileceğini ortaya koymak durumundadır. Böyle bir sistemi uygulamak yöneticilerin başarısını da yansıtacaktır. Yapılan performans değerlendirmelerinde çalışanların izleme notlarıyla birlikte gelişimleri de gözden geçirilerek gerekli eğitim ve yönlendirmeler buna göre yapılır ve kişiyle ilgili kariyer gelişimi programları değerlendirilir. Şirket içi eğitimlerle çalışanların yetkinlikleri sürekli artırılmalı, insan kaynakları planlamasında, mevcut çalışanların kariyer hedefleri dikkate alınmalıdır. Lojistik sektöründe bir İK profesyoneli olarak sizce bu sektörde hangi kariyer planlaması yöntemi ön plana çıkmaktadır? Çalışan bir yandan şirketin amaçlarına ulaşması için bir çaba içinde olduğu gibi diğer yandan da mevcut pozisyonunda yükselmek ister. Yükselme isteğinin içinde maddi çıkar mutlaka vardır, ancak maddi çıkarın dışında manevi tatmin, ödüllendirme, takdir edilme ihtiyacı ve kendisine olan saygısı gereği de kariyer sahibi olmak ister. Şirketler de daha verimli, daha kaliteli hizmet üretmek, ayrılan kişinin yerini hemen doldurabilmek, yönetici atamalarında şirket içi kaynaklardan yararlanmak isterler. Ancak ücret odaklı, rekabet yoğun ve düşük kar oranları ile çalışılan lojistik sektöründe, maliyet unsuru olmasından ötürü yedekleme sistemi çok yaygın bir uygulama olamamaktadır. 341 Sektördeki sirkülasyonun yoğunluğu sebebiyle, en azından bir personelin ayrılması halinde en fazla etkilenecek bölüm olan operasyon departmanları için yetiştirilmek üzere sürekli yedek personel istihdam edilmelidir. Sektörde, insan kaynakları yönetim süreçlerinin yönetilme farklılıklarına göre kariyer yönetiminin temel girdisini oluşturan performans değerlendirme sistemi, devamında eğitim sistemi, ücretlendirme ve terfi sistemi de farklılıklar göstermektedir. Sektörde, teknik bilgi ve deneyimin yeterli görüldüğü, insan kaynağı yönetimi veliderlik yetkinliğinin pas geçildiği terfilere de sık rastlanmaktadır. Sektördeki eleman sirkülasyonunun önemli sebeplerinden biri de bu kişilerin ekip yönetiminde başarılı olamamasıdır. Diğer taraftan hem çalışanlar hem şirketler, kariyer yönetimini, sadece üst pozisyonlarına doğru hareket değil, sorumluluk ve yetkinin artırılması, iş çevresiyle daha aktif iletişim, mevcut işle ilgili farklı işlerin de üstlenilmesiyle oluşacak yatay hareket olarak da görmeleri gerekmektedir. Kariyer yönetimi şirketler ve çalışanlar açısından maliyetli ve zaman alıcı olmasına rağmen, her iki taraf için de amaçları nedeniyle büyük bir öneme sahiptir. Özellikle de hizmet sektöründeki önemi çok daha büyük olup, bu yoğun rekabet ortamında rekabette fark yaratmak için şarttır. Son olarak lojistik sektöründe kariyer ve insan kaynağı geliştirmenin sorunları nelerdir? Her çalışan, işinde başarılı olmayı, kariyerinde üst düzeye çıkmayı amaçlar. Hem kendi amaçları hem de çalıştığı şirketin amaçlarına ulaşmak için yoğun rekabetin yaşandığı sektörde, yenilenme, gelişme ihtiyacı hisseder. Artık Y kuşağı iş hayatında daha fazla rol almaya başladı, lojistik sektörü de özellikle genç istihdamın yoğun yer aldığı bir sektördür. Dolayısıyla bu çalışanları motive edebilmenin ve şirkette tutabilmenin yolları daha da zorlaşmıştır. 342 Bahsettiğimiz kuşak, kendilerine çok güvenen, her şeyi hemen isteyen, fikirlerini paylaşmaktan çekinmeyen, online yaşayan kişilerden oluşuyor. Şirketlerde yönetim şekli iş sonuçlarını direkt etkilediği için, alışılagelmiş yönetim tarzlarının 1980 ve sonrasında doğan “Y Kuşağı” na göre değiştirilmesi gerekli hale gelmiştir. Bu kuşak tarafından tercih edilen şirket olmak için, kurumsallığa daha çok önem verilmeli, eğlenceli çalışma ortamı yaratılmalı, çalışanlar vizyona ortak edilmeli, yetki ve sorumluluk verilmeli, kişisel gelişimleri desteklemelidir. Kariyer yönetimi, bir yönetim süreci olarak ele alınmalı, uygulanmalı, değerlendirilmeli, geliştirilmelidir. 3. BÜYÜK ÖLÇEKLİ LOJİSTİK SEKTÖRÜ İŞLETMESINDE YETENEK HAVUZLARI UYGULAMASI 29 Kariyer yönetim sisteminde başlangıç olarak kabul edilen yetenek havuzları konusunda işletmenizdeki uygulamadan bahsedebilir misiniz? Öncelikle kariyer yönetim sisteminin bir başlangıcı olan yetenek havuzlarımızın içinde potansiyel yönetici adaylarımız mevcut bulunmaktadır. İşleyişte iki yetenek havuzumuz vardır. Bunlardan bir tanesi bölüm yetenek havuzu diğeri ise kurum yetenek havuzudur. Amiri tarafından periyodik olarak yöneticilik potansiyellerinin değerlendirildiği arkadaşlarımız eğer performans yönetim sistemi içinde kullandığımız Balanced Scorecard (BS) değerlendirmesi kabul edilebilen değerin üzerinde ise bu havuzlara alabiliyoruz. Bölüm yetenek havuzumuz, uzman ve uzman yardımcısı pozisyonundaki arkadaşlarımızı kapsamaktadır. Bu arkadaşlarımız havuza alındığı andan itibaren özel eğitim ve koçluk sistemlerine dahil edilmektedir. Mesleki taraflarını ve yönetim becerilerini geliştirmek ilk etapta hedeflediğimiz konudur. Kurum yetenek havuzumuz, müdür ve üstü pozisyonlarımızı, tuttuğumuz ve bu yöneticilerimizi üst kademede boş ve gerekli olan pozisyonlara hazırladığımız tarafımızdır. Yine aynı şekilde bu arkadaşlarımız da özellikle strateji geliştirme 343 ve koçluk becerileri konularında özel eğitimlere tabi tutulmaktadır. Organizasyonumuz çatısı altında “Hava Deniz Kargo”, “Karayolu ve Demiryolu Taşımacılığı” ve “Sigorta” grubumuz vardır. Yani 3 saç ayağı var. Bunların yanında da İnsan Kaynakları, Kurumsal Gelişim, Kurumsal İletişim, Bilgi Teknolojileri, Bütçe Planlama, Muhasebe, Finans, Strateji ve İş geliştirme gibi destek gruplarımız vardır. Operasyonel ve destek iş ailelerimiz mevcut olup kariyer yönetim sistemi içerisinde planladığımız pozisyonlar arasında geçişler farklı iş aileleri çerçevesinde mevcuttur. Yetenek havuzunun işletme için önemi nedir? Bölüm havuzlarını, yönetici potansiyeli profili taşıyan arkadaşlarımızı belli kurallar içerisinde olması gereken seviyeye kadar tuttuğumuz ve değişik iş ailelerinde oryantasyon içerisinde yetiştirdiğimiz yerler olarak da nitelendirebiliriz. Bölüm yetenek havuzunda tuttuğumuz ve bir süre çalıştırdığımız çalışanı biz yeri geldiğinde atama dönemlerimizde ihtiyaç olan pozisyonlara atıyoruz. Peki neden bölüm havuzu denen ayrı bir havuz var? Çalışan burada kendini idman kampına girmiş gibi düşünüyor, kendini hazırlıyor, hedeflerini netleştiriyor. Benim, insan kaynakları yöneticisi olarak kritik performans göstergem, atama döneminde yönetici pozisyonuna yetenek havuzlarından olabildiğince çalışan atamam. Bu havuzları doğru yönetmemiz lazım ki doğru çalışanı, doğru pozisyonlara 29 Doç. Dr. Baki Aksu ve Yrd. Doç. Dr. Burcu Güven tarafından yapılan mülakattır. İşletme ismi istek üzerine verilmemiştir. yönlendirebilelim. Bölüm havuzuna alacağınız kişileri nasıl seçiyorsunuz? Somut örneklerden gitmek gerekirse şunu söyleyebiliriz. Diyelim ki bir yöneticimiz var, karayolu taşımacılığı grubu içerisinde kara ithalat müdürü. İthalat müdürümüzle atama dönemi öncesi görüşmelerimize başlıyoruz. Bölümü dahilinde çalışanlarından ileride yönetici olabilecekleri değerlendirmesini talep ediyoruz. Bu adayların iş gereklilikleri yani eğitim düzeyi, lisan bilgisi, ekip yönetebilme potansiyeli gibi konular hem insan kaynakları olarak bizim, hem de ithalat müdürümüzün göz önünde tuttuğu hususlardır. Havuza girmesini talep ettiği çalışanı aslında onun yedeğidir. 344 2014 senesinde yaşadığımız canlı bir örneği vermek gerekirse pozisyonu müşteri temsilcisi olan bir arkadaşımızı yöneticisi, saha satış grubuna almak istediğini belirtti. Saha satış grubunun orta kademe yöneticiliğini yapmasından bahsediyoruz. Bir müddettir bölüm havuzunda tuttuğumuz bu çalışanımızı ilgili pozisyona atadık. Ama öncesinde BS ve yukarıda saydığımız tüm iş gereklilikleri incelediğimiz ve değerlendirdiğimiz kriterler içerisindeydi. Bizim bu örneğimizde bu çalışanımız havuzda kalmaya devam etti. Farklı bir örnekte yani atamasını aldıktan sonra bir müddet havuzdan çıkarıyorduk. 2,3 ve 6 nolu kadrajında ise zaten üstün performansta bölüm havuzlarına girebilir. Eğer 1,4,5 kadrajında ise orta düzey de geliştirilebilir ya da eğitilebilir. 7,8,9 kadrajında ise düşük performansta olabiliyor. Yetenek havuzunda çalışanlarımıza kök ücretinin bir miktarı kadar ilave ücret tahaakuk ettiriyoruz. Bu uygulamada çalışan için hem bir motivasyon kaynağı hem de pozisyona atandığında alabileceği ücretin bir kısmını önceden kendisine vermek oluyor. Biz bu arkadaşı havuz içine aldıktan sonra istediğimiz kadar havuz içerisinde tutabilir miyiz sorusunu cevaplayalım. Her sene standart bakış açısı var, eğer o kadrajlardan düşmezse değerlendirilebiliyor. Bölüm havuzundaki arkadaşlara ne tip programlar uygulayacağımıza gelince eğitim taleplerini toplama ve eğitim planlama süreçlerimiz var. Fakat bölüm havuzundaki potansiyel yöneticilere ayrı programlar yapıyoruz. Örneğin finans uzmanlığı olmayan için finans yönetimi, hukuk uzmanlığı olmayanlar için hukuk yönetimi eğitimi, profesyonel iş hayatı, dış ticaret ve satış akademileri, kot pantolonlu yönetici gibi özel programlarımız bunlardan birkaçıdır. Bu eğitimler hem kendi yöneticileri, hem de insan kaynakları bölümü tarafından ihtiyaca yönelik tespit edilip programlanıyor. Bireysel performans mülakatlarının çıktıları da eğitim ihtiyaçları olarak değerlendirilebiliyor. Kurum havuzu uygulaması nasıldır? Bu havuz daha çok üst düzey yöneticilerimizi asıl pozisyonlara hazırladığımız bölümümüzdür. MDP adı verilen yönetici geliştirme programı ile kurum havuzunda bulunan yöneticilerimize destek veriyoruz. Biraz kullandığımız programdan bahsetmek gerekirse strateji geliştirme, iş ortaklığı, koçluk, ekip ruhu konularını içeren eğitimler ve çeşitli eğitim araçlarıyla destekleniyor. Kurum havuzundaki hareketlilik bölüm havuzundaki kadar yoğun değil. Ama yine de kurum havuzundaki işleyişten bir örnek vermek gerekirse iş ve sistem geliştirme süreçlerimizi, bölüm müdürü pozisyonunda yöneten bir yönetici arkadaşımız strateji ve iş geliştirmeden sorumlu genel müdür yardımcısı pozisyonuna yine kurum havuzundan atanmıştır. Organizasyonumuzdaki kariyer basamaklarından bahsedecek olursak uzman yardımcısı olarak kurumumuza giren bir çalışanımız iki sene sonra uzman, iki sene sonra bölüm sorumlusu ya da yönetmeni, dört sene sonra bölüm müdürü olabilir. Ama bunların hepsi organizasyonel gereklilik ve performansla doğru orantılıdır. Buna bir örnek vermek gerekirse yurtdışı operasyonları grubumuzda uzman olarak görev yapan başarılı bir arkadaşımız yeni açılan ve gelişmekte olan Kuzey Avrupa hattı sorumlusu olarak atanmıştır. Bu kişi elbette ki bölüm havuzunda yer alan bir arkadaşımızdı. Kurum havuzunda çalışanların ortalama bir yüzdesi, kontenjanı var mı? Evet bir kontenjan var. Bölümdeki personel sayısı, bölümün organizasyonel büyüklüğü, iş hacmi, satış ve personel maliyetleri, kurum için taşıdığı risk ve ciroya etkisi yedeklenecek personel sayısı ile doğru orantılıdır. Bu analizin sonucunda ulaştığımız sonuç bizim için kontenjan yüzdesidir. Kişi bölüm havuzunda veya kurum havuzunda kaç sene bekleyebilir? Üst yönetimle birlikte iki senede bir bölüm havuzunda olanlar gözden geçiriliyor. Bölüm havuzunda tuttuğumuz personelimiz farklı iş ailelerinde değerlendirilebilir mi konusu üzerinde duruluyor. Eğer iki sene sonunda herhangi bir atama alamamış ise nedenleri araştırılıyor, kendisi ile görüşmelere başlanır ve bu sürecin sonunda nadiren de olsa havuzdan çıkarılması söz konusu olabilir. Bölüm havuzundaki bir kişi başka bir bölümün pozisyonuna atanabilir mi? Farklı iş ailelerinden atamalar yapılabilir. Örneğin sigorta bölümünde çalışan bir uzman satışçı kara taşımacılık bölümüne atanabilir. Ya da destek iş ailesinde olan bir çalışan iş gereklilikleri müsait olursa, operasyonel iş ailesinden bir pozisyona atanabilir. Yetenek havuzları ile kurumun performans artışı arasında doğrudan bir ilişki kurulabilir mi? Kesinlikle evet. Zira yukarıda da bahsettiğimiz gibi yetenek havuzlarına dahil ettiğimiz arkadaşlarımız finansal, operasyonel, müşteri memnuniyeti hatta amir memnuniyeti bazında değerlendirilerek performansları hedeflerin üzerinde ölçülmüş çalışanlar arasından seçiliyor. Yetenek yönetiminin bir parçası olduğunu söyleyebiliriz. Havuza giremeyen arkadaşlarımıza geliştirmesi gereken yönleri noktasında yönlendirmeler ve görüşmeler yapabiliyoruz. Onlara geliştirmesi gereken yönlerini açıklıyoruz. 345 Atanması gereken pozisyonlara ilişkin kariyer planlaması ihtiyacınız nasıl belirliyorsunuz. Yıllık yaptığımız strateji toplantıları çıktıları bize işgücü planlamamızı ve bütçelerimizi oluşturmamızı sağlıyor. Bütçelere paralel yapılandırılan işgücü ihtiyacı bölüm yöneticileri ile birlikte yaptığımız en önemli çalışmadır. Onlara verilen hedeflere göre norm kadrolarını belirliyorlar ve biz İK bölümü olarak biliyoruz ki önümüzdeki sene o bölümün şu kadar sayıda ve şu nitelikte yeni kadroya ihtiyacı var. Biz bu ihtiyacı karşılamak için yetenek havuzlarını da gözden geçirip kontenjanlarını planlıyoruz. Lojistik sektöründe yetenek havuzunun uygulanabilirlik düzeyi nedir? Nerde sıkıntılar çıkıyor? Diğer lojistik firmalarında da uygulamalar söz konusudur. Ama bu uygulama yoğun olarak finans sektörü gibi daha dinamik, daha çok insan kaynağı yöneten sektörlerde kullanılmaktadır. Bizim sektörde görülen temel sıkıntı insan kaynağı hareketliliğinin çok sık olmaması olarak söyleyebiliriz. Pozisyon değişiklikleri lojistik sektöründe finans sektöründe ki kadar yoğun değildir. Yetenek havuzlarının lojistik sektörüne katkıları neler olabilir? 346 Uygulama nitelikli insan gücü yetiştirmemize, iyi eğitimli genç arkadaşlarımıza yönetici olma yolunda doğru yönlendirmemize sebep olacaktır. Özellikle filo yönetimi yani araç ve sürücü operasyonlarının planlanması sevk ve idaresi noktalarında eğitimli insan kaynağı yetiştirmemiz noktasında yetenek havuzları bize fayda sağlamaktadır. Yetenek havuzunda verilen yoğun eğitimler etkinliğini nasıl ölçüyorsunuz? Eğitimler sonrasında çalışan tarafında ve yöneticisi tarafında eğitim etkinlik formları dolduruluyor. Eğitim alındıktan sonra çalışan sınava da tabi tutulabiliyor ve sınav sonucunda sertifikasyon sağlayabiliyoruz. Eğitim alındıktan sonra çalışanlar belli bir dönem İK tarafından izlemeye alınıyor. Yetenek havuzu modeli geliştirirken ilk nereden esinlendiniz? İK yönetim araçları kurumumuzda uzun senelerdir uygulanmaktadır. Yetenek havuzu modeli doğru yönetici geliştirme noktasında doğan ihtiyaç ile kurumumuz içerisinde gelişme göstermiştir. Belli bir yerden alınan bir model yoktur, kendi kurumumuza göre geliştirilmiş bir uygulama söz konusudur. Boş olan pozisyon için kurumun dışından uygun bir aday söz konusu ise bu durumda süreç nasıl işliyor? Eğer bu bir yönetici pozisyonu ise ve yetenek havuzlarımız bu konuda bize hizmet edemiyorsa elbette dışarıdan aday arayışımıza başlıyoruz. Genel profili, iş tecrübesi vb pek çok konu değerlendirdiğimiz kriterler arasında yer almaktadır. Standart işe alım sürecimiz burada da uygulanmaktadır. Ama bizim öncelikli baktığımız yetenek havuzundaki adaylarımızdır. 4. BÜYÜK ÖLÇEKLİ LOJİSTİK SEKTÖRÜ İŞLETMESİNDE BALANCED SCORECARD UYGULAMASI 30 Balanced Scorecard’ın kullanım amacı nedir? Balanced Scorecard (BS)’ın amacı pek çok boyutta süreçlerimizin performanslarını ölçümlemek ve sonunda bunu bireylere indirgemektir. Her bir pozisyonun belirlenen boyutlarda ve o boyutların altında belirlenen performans göstergelerinde hedeflerin ve gerçekleşme oranlarının ölçümlenmesi, bunların bireye indirgenmesi ve sonunda bir puan elde edilerek o performansın sonucunun kişi ve yöneticisi arasında mülakat ile görüşülmesini içermektedir. Bu amaca yönelik işleyiş nereden başlıyor? Yetenek havuzunda da bahsettiğimiz gibi şirketimizde senede bir defa strateji toplantısı yapılıyor. Bu toplantının sonucunda şirketin strateji haritası çıkarılıyor. Bu strateji haritası BS’daki boyutlarımızın performans göstergelerini oluşturuyor ve sürecin ilk adımı bu şekilde başlıyor. Her yıl Kasım ayında yaptığımız toplantıda bir sonraki yılın strateji haritası oluşturuluyor. Strateji haritamızda hedefler öncelikli önemli ve bu hedefleri baz alarak bölümün BS’nın boyutlarını belirliyoruz. Haritaya yazılan her performans göstergesi BS’da o bölüm için değerlendirme kriteri olarak yer alıyor. BS birkaç boyuttan oluşuyor; finansal 347 boyut, operasyonel boyut, müşteri memnuniyeti boyutu, çalışan memnuniyeti boyutu ve amir memnuniyeti boyutudur. Bu boyutların her birinin altında birden fazla performans göstergesi boyutu var ve bu boyutların hedefi var. Bu arada BS’ı “QPR” dediğimiz bir İK programı üzerinde tutuyoruz. Bu bir İK uygulama aracıdır. Aslında BS bir karne, bir ölçek. Her bir bölüm karnesinin altında pozisyonlara ait karneler var ve geriye dönük tüm verileri sistemde tutarak çalışanların geçmiş senelerdeki ölçümlemelere ulaşabilmelerini sağlıyoruz. Aslında değerlendirmeler içinde belli bir periyodumuz var, BS değerlendirmelerini 6 ayda bir görüşmelere tabi tutuyoruz ama çalışan istediği zaman BS ölçümlemelerine giriş yapabiliyor. Uygulamada senelik planlar yapılıyor ama geribildirimler 6 ayda bir veriliyor sanırım. Evet. Önümüzdeki 1 sene için BS karnem, hedeflerim her boyutta belli, 6.ayda herkesle görüşmelere başlıyoruz, bu görüşmeler çalışanlar ile bir üst amirleri arasında gerçekleştiriyor. Görüşmelerden sonra gelişim planları oluşuyor. Gelişim planları da, eğitim ihtiyaçlarını, çalışanın yetenek havuzlarına girip giremeyeceğini, kariyer yollarını, yönlendirilmesi gerekip gerekmediğinin sonuçlarını bize veriyor. Aslında her şeyi bunun sonucunda oluşturup çalışanları yönlendiriyoruz. 30 Doç. Dr. Baki Aksu ve Yrd. Doç. Dr. Burcu Güven tarafından yapılan mülakattır. İşletme ismi istek üzerine verilmemiştir. BS’ın sonuçları diğer İK performans değerlendirme araçlarıyla entegre bir şekilde çalışıyor değil mi? BS performans sürecinin asıl aracıdır, biz bu kartı kullanarak performans ölçümlerini yapıyoruz. Amacımız, önce süreç performansını ölçmek arkasından da bireyin performansını ölçmektir. Yani süreçte konulan hedeflere bireyin ne kadar katkıda bulunabildiğini ölçmektir. BS’ın kullanımının bu kadar yaygın olmasını neye bağlıyorsunuz? Bence yaygın olarak kullanılmasının nedeni çok fazla boyut içermemesi ve daha çok rakamlarla konuşmasıdır. Her şey tabi ki rakam değil aslında, işin amir memnuniyeti boyutu, çalışan memnuniyeti boyutunda bir takım sofistike değerleri de konuşuyorsunuz aslında. Her şey tabi ki bütçe değil, yük sayısı değil ya da çıkartılan araç sayısı değil ama bunların yanında müşteri memnuniyeti gibi çok önemli bir takım unsurlar da rakamsal boyutlar içeriyor. Yine de bunun yanında yetkinlik değerlendirmeleri de mevut ama rakamsal değerlendirmeler daha fazla ağırlıkta bulunmaktadır. BS’ın performansı daha net ortaya koyduğunu söyleyebilirim. Çoğu kurum bu değerlendirme sistemini kullanıyor. Yalnızca amirinin değerlendirme boyutuyla ya da bazı kişisel değerlendirmeler ile performans ölçen kurumlar da söz konusu ama BS çok objektif bir değerlendirme sunuyor. Her şey çok net ve anlaşılabilir. Mesela biraz 348 önce kendi karnemiz için ne dedik kendi kariyer havuzumuzdan atama sayısını ele alırsak bu çok net bir gösterge. Ben bu süreci çok doğru yönlendirmeli, yönetici potansiyelini çok doğru tespit etmeli ve yetenek havuzuna çok doğru insanları atamalıyım ki, o havuzdan doğru insanları çıkarabileyim. Ya da bir başka performans göstergem; bölümün bir pozisyon ihtiyacı var ve İK bölümüne deniyor ki bu pozisyonu üç haftada kapatmalısınız. Eğer üç hafta sonunda ben bu pozisyonu kapatamıyorsam benim performansımda burada tartışılabilir. Bölüm yöneticilerinin ya da koordinatörlerinin BS değerlendirmeleri nasıl yapılıyor? Bütün bölüm yöneticilerinin de yine aynı şekilde yapılıyor, yine bir üst amiri tarafından görüşmeye alınıyor. Yine görüşmede kişinin karnesi ele alınıyor. Bu karnenin sonuçlarında nerede zafiyet gösterdiğini, nerede düşük sonuçlar gösterdiğini görebiliyor. Burada kişinin yine diğer bütün çalışanlar gibi performansı düşük olabilir, kişi yeterli olmayabilir, ekip yeterli olmayabilir hatta hedef bile yanlış konulmuş olabilir. Hedeften sapmalar olabilir bu değerlendirmelerin sonucunda. Bizim baktığımız aslında İK örneğini hatırlayacak olursak mesela 3 haftada kapatmamız gereken pozisyonu biz 28 günde kapatmış olabiliriz bunun tartışmaları yapılabilir neden 21 değil de 28 günde kapatıldı gibi. İşin bir de finansal tarafına bakacak olursak zaten o strateji toplantılarında ve bütçelerde konulan hedefler bellidir. Mesela üst yönetim diyor ki ben bu sene şu oranda büyüme hedefliyorum, büyüme hedefi bellidir ve bu büyüme oranları üzerine konulan hedeflerde hedefin de çok yanlış belirlenmesi mümkün değildir. O zaman belki şu soruyu sormak gerekir; temel beş boyutta en net olan finansal boyut o zaman en zor olan boyut müşteri boyutu mudur? Aslında en zor olan boyut demeyelim ama her boyutun genel değerlendirme içinde ki ağırlığı da önemlidir. Biz bu boyutların ağırlığını her sene yönetim kademesiyle birlikte gözden geçiririz. Her sene bu değerlendirmede finansal boyutun, operasyonel boyutun ya da müşteri boyutunun yüzdesel ağırlığının ne oranda belirlenmesi gerektiğini tartışırız. İK olarak senede iki defa operasyonel bölümleri topladığımız, bir de destek bölümleri de ayrı topladığımız ve üst yönetimin de dahil olduğu toplantılarımız olur. Biz bu toplantılarda o boyutun ağırlığını ve o boyutun altındaki performans göstergelerinin de ne kadar ağırlıklandırılması gerektiğini tartışıyoruz. Bu boyutlara ilişkin ağırlıklandırmalar 5 boyut olduğunu düşünecek olursak %20 gibi bir orandan daha da farklı bir oranda belirlenebilir mi? Evet belirlenebilir. Örnek verelim; bir operasyon uzmanını bir de satış uzmanını ele alalım. Satış uzmanı için ne önemlidir? Müşteri boyutu daha önemlidir. Dolayısıyla müşteri boyutu daha fazla ağırlıklandırılır ama operasyon bölümündeki uzman için operasyon boyutu daha yüksek ağırlıklandırılacaktır. Ya da yönetici ele alırsak yönetici için 5 boyut da önemlidir. Ama oranlara baktığımızda genelde şunu yaratmaya çalışırız, son üç boyutta çalışan memnuniyeti, 349 amir memnuniyeti, müşteri memnuniyetinde standartlar oluşturmaya çalışırız ya da bu standartlara yaklaştırmaya çalışırız. Ama her pozisyona göre de yine ağırlıklar farklılaşacaktır. Çünkü kişinin yapmış olduğu işin katma değeriyle alakalı bir oranlama olacaktır. Bu kadar rakamların ve farklı boyutların yer aldığı bir performans sistemini çalışanların anlaması ve adapte olmasında sıkıntılar var mıdır? Çalışanların bu sisteme adapte olabilmesi için belli bir süre geçti. İlk ne zaman uygulamaya başladınız? 5 yıl önce uygulanmaya başladı ilk işe başladığım dönemlerde yalnızca Excel üzerinden çalışılmaktaydı. Daha sonra bu sistem bir yazılım programıyla uygulanmaya başladı. Bu da bizim işimizi kolaylaştırdı. Böylece tek tuşa basarak A kişisine ait karnenin geçmiş dönemindeki durumuna, hatta geçmiş dönemdeki göstergelerin sonuçlarına rahatlıkla bakabiliyoruz. Şirketimize yeni gelen arkadaşlarımıza da oryantasyon sürecinde sistem hakkında mutlaka bilgilendiriyoruz. Neden bu sistemi kullandığımızı, nasıl değerlendirdiğimizi, boyutların nasıl ağırlıklarını belirlediğimizi mutlaka anlatıyoruz. İlaveten çalışanlarımız programı nasıl kullanacaklarına dair, rakamları ve hedeflerden sapmaları nasıl yorumlayacaklarına dair eğitimler alıyorlar. Elbette çalışanın yöneticisi de, İK bölümü de çalışanlara bu sistemle ilgili eğitimlerde yardımcı oluyor. Türk yönetim kültüründe biz çok objektiflik algısı olan bir toplum değiliz, daha çok subjektiflik algısı olan bir toplumuz. Dolayısıyla batı toplumlarında çalışanların kötü performans sonuçlarına vereceği tepkiler ile bizim kültürümüzde çalışanların kötü sonuçlara vereceği tepkiler aynı olmayabilir. Bu anlamda çalışanlara İK bölümü olarak çalışanlara bu konuda ne gibi destekler veriyorsunuz? Öncelikle İK bölümü olarak işi baştan çok doğru tutmak lazım. Örneğin çalışana 2015 yılının hedeflerini, önceden anlatmak lazım ve onun da bu rakamlara bakıp, bu göstergeleri kabul ediyor olması lazım. Ben bunları yapabilirim, ben bunun altına imzamı atabilirim, 6 ay sonra bu hedeflere ulaşabilirim demesi gerekir. Çünkü çalışanın bilmediği ya da katılmadığı hedeflere ulaşım söz konusu olamaz. Ama yine de ölçüm dönemi geldiğinde çalışan “benim karnemde neden sonuçlar böyle gelmiş” diyebiliyor. Eğer çalışanın yöneticisi bu konuda bizden destek almak isterse biz de mutlaka çalışanla oturup, neden sonuçların böyle olduğunu görüşüyoruz. Yalnızca biz anlatmıyoruz, yöneticisi de anlatıyor. 350 Çalışan belli dönemlerde yüksek bir performans sergilerken bazı dönemlerde ise düşük bir performans sergileyebilir. Çalışanların değerlendirmelerini yaparken son 3 ya da 5 yılın değerlendirmelerini ele alıyoruz dediğiniz uzun bir zaman aralığı söz konusu mudur? Evet var. Bizim sistem üzerine geçmiş verileri almamızın nedeni de budur. Daha önce Excel programında bu değerlendirmeleri yaparken de yine yöneticiler çalışanların geçmiş performanslarına bakıyorlardı. Şimdi de mutlaka çalışanların geçmiş performansları değerlendiriliyor. Özellikle kişi geçmişte başarılı süreçler yakalamışken bu sene bir düşüş yaşıyorsa, bu durumun irdelenmesi gerekiyor. Yönetici kendi uyguladığı süreçleri de değerlendirerek bu durumu inceliyor. Çalışan ya da yönetici, 6. ay görüşmesine gelmeden de hedeflerin ve göstergelerin ne durumda olduğuna bakabiliyor. Dolayısıyla görüşme yapılmadan da aksiyon alınabiliyor. Mesela bir müşteri temsilcisine yük sayısı noktasında bir hedef vermişiz. Ama ilk 2 ay hedefinin çok altında. Çalışan bu düşük performansı görerek 3.,4.,5.aylarda performansını yüksek tutuyor. Sonuç olarak önemli olan, durumu önceden bilerek soruna karşı önceden aksiyon alabilmek. Bunu da bu sistem rahatlıkla sağlıyor. Lojistik sektöründe BS kullanımı nasıl? Birkaç büyük şirket tarafından kullanıldığını biliyorum. Ama bizim şirketimiz uzun yıllardır rakamlarla konuşmayı biliyor, biz bu kültürü çok uzun süredir oturttuk, bu bizim avantajımız. Bizim bu sistemi kullanmamız daha kolay oldu. Dolayısıyla az önce sorduğunuz soruya karşılık olarak da çalışanların bu sistemi anlaması daha kolay oldu. Aramıza katılan yeni çalışanları da bu sisteme adapte etmeye çalışıyoruz. Sektörde kullananlar var ama bizim kadar çok göstergeyi ve boyutu karnesinde yorumlayan olduğunu pek düşünmüyoruz. Farklı düzeyde çalışanlar var , 6 ayda bir üst düzeyde çalışanlar ile yaptığınız çalışanlar ile neleri görüşüyorsunuz? Şimdi üst düzey dediğimiz müdür ve üstü pozisyonlarsa bunlar organizasyonel duruma göre bir üst amiriyle görüşüyor. Biz özellikle BS’ı verdiğimiz zaman görüşmeciden nasıl bir görüşme yapması gerektiğini, nelere odaklanması gerektiği konusunda yönlendiriyoruz. Aslında formatladığımız bir soru listesi bile bulunmaktadır. Tabi yönetici bu görüşmeleri pek çok kez yapmış olduğu için zaten neler yapması gerektiğini biliyor. Önemli olan görüşenin çalışanı karşısına aldığı zaman, çalışan ister üst düzey çalışan, ister daha aşağı pozisyonda çalışan birisi olsun önemli olan görüşmenin amaca yönelik olmasıdır, yani görüşülen kişinin gelişim planını doğru çıkarabilmesidir. Aksi takdirde hedefleri tutturmak mümkün değildir. Bu görüşmelerde elimizde bir karne var ve bir de boş olarak verilen bir form var, bu form gelişim planıdır. Bu gelişim planı içerisinde çalışanın geliştirmesi gereken yönleri, kuvvetli yönleri, çalışan ile mutabakata varılamayan yönler ve yönetici gözünde o kişinin ne tür ihtiyaçları olduğu, eğitim ihtiyacı mı, koçluk mu, yönlendirme mi vb. neleri geliştirmesi gerektiğini görüşmeyi yapan yöneticinin yazmasını bekliyoruz. Daha sonra o gelişim planları insan kaynakları departmanı tarafından toplanıyor ve böylece insan kaynaklarının elinde her bir kişiye ait gelişim planları bulunuyor. Bu planların tamamını ele alıyor ve ihtiyaçlara göre düzenliyoruz. Örneğin bir görüşmeden farklı bir pozisyona yönlendirilecek çalışan çıkabilir, farklı eğitim ihtiyaçları çıkabilir ya da kötü performans sonuçları çıkabilir, her türlü sonuç elde edilebilir. Dolayısıyla 351 gelişim planları içerisinde duruma dair nasıl bir aksiyon alınması gerektiği yer almalıdır. Gelişim planları bize boş verilmemelidir, tabi ki zaman zaman gelişim planlarını boş geri aldığımız da oluyor ama bu konuda görüşme yapan yöneticiler önceden uyarılıyor. BS performans değerleme sisteminde geliştirilmesi gereken taraflar olabilir mi? En azından bizim uygulamamızda eksik demeyelim ama epey bir süredir tartıştığımız bir konu var; BS ile ilgili pek çok boyut saydım biz de şirketimiz olarak aslında bu boyutların çok fazla olabileceğini tartışıyoruz. Bu boyutlar çalışan boyutunda o kadar çok değil, ama yönetici tarafında daha fazla sayıdadır. Mesela operasyon bölümünde yer alan bir yöneticimizi ele alalım, bu yöneticimize dair değerlendirmemiz gereken 15 tane kritik performans göstergesi söz konusudur. Bu performans göstergelerinin bu kadar fazla olması onun odaklanması gereken durumlarda yanlış yönlendirilmesine neden olabilir mi diye düşünmekteyiz. Bu performans göstergelerinin belki biraz daha azaltılması ve böylelikle ana stratejilere odaklanılması gerektiği durumunu tartışıyoruz. Tabi bunu yönetici için tartışıyorsunuz çünkü yönetici uygulama boyutunda yer almıyor, dolayısıyla başkalarına işi yaptırıyor bu yüzden de yöneticiye dair çok sayıda değerlendirilebilecek çıktı söz konusu olmuyor. Aynen öyle, o performans göstergeleri aslında altındaki orta kademeye dağıtması gereken göstergelerdir. Açıkçası bizim bu sistemde en çok eleştirdiğimiz konu özetle en tepedeki bölümün kritik performans göstergeleri sayısının fazla olmasıdır. En tepedekiler için bu bir problemdir ama sonuç olarak yinede bu değerlendirme kriterleri astlarda daha da fazla sayıda değil mi? Ama yine de üst düzeyde çalışanlarda değerlendirme kriter sayısını daha da azaltarak yöneticinin daha da fazla strateji belirleme konularına odaklanması gerekir. Belki stratejik boyuta yönlendirme ile ilgili çıktılar belirlenebilir. Yöneticiyi operasyonun yoğunluğundan çıkarmak hedefimiz olmalıdır. Yöneticilerin karar alma yetkinliklerini nasıl ölçüyorsunuz? Yöneticilerin karar alma yetkinliklerinden şüphe duymuyoruz. Asıl düşündüğümüz konu, operasyon boyutundan strateji boyutuna geçmeleri gerekliliğidir. 352 5. NETLOG LOJİSTİK HİZMETLERİ A.Ş. ÜCRET YÖNETİMİ UYGULAMALASI 31 Netlog İnsan Kaynak Müdürlüğü Yönetim Uygulamaları Ücret Yönetimi Netlog Lojistik Grubu olarak 13 markaya ( bu sayıdan emin değilim )sahip 6 bin 750 çalışanı olan çok uluslu bir şirketiz. 2015 yılı itibariyle de Fortune İlk 500 Listesi’nde de Türkiye’nin 102. Büyük şirketi seçildik. Dolayısıyla büyüme konusunda Netlog, son yıllarda Türkiye’nin en hızlı büyüyen firmaları arasında ilk sıralarda yer aldı. Sürekli büyüyen bir yapı içinde olmak yönetimsel açıdan da gelişimlere açık olmayı gerektiriyor. Şirketinizin çok uluslu olması ve sürekli yeni lokasyonlarda varlık göstermesi size sınır ötesi paydaşlarınızla da aynı dili konuşmaya zorluyor. Aynı dili konuşmadığınız sürece yol almanız, maalesef mümkün olmuyor. Biz de Netlog İnsan Kaynakları olarak dünya standartlarında kabul gören bir yönetim sistemini hayata geçirdik. Bu sistemin ücret yönetimi ayağında da şu an tüm dünyada uygulanan ve sağlıklı yürüdüğü kanıtlanmış uygulamalarını kullanmaktayız. Sistemi biraz anlatmak gerekirse, mevcut ya da işe yeni başlayacak personelinizi unvanlarına göre sıraladığınız bir skala üzerinde değerlendiriyorsunuz. Geleneksel kıdeme dayalı ücret yönetimi yerine standardize etmiş ve objektif bir sistem uygulamış oluyorsunuz. Dolayısıyla yöntem bakımından diğer paydaşlarınızla aynı dili konuşmuş oluyorsunuz. Global bir yönetim sisteminden bahsediyorsunuz bu sistemi kullanmadaki 353 avantajlarınız neler? Elbette, global bir yönetim sisteminin birçok artısı var. Öncelikle tabii ki ortak yöntem vurgusunu tekrar yapmak istiyorum. Bunun dışında uygulanan ücret yönetimi şirket içi personelin size olan güvenilirliğinin artması konusunda ciddi bir avantaj. Çünkü bu yönetim sistemi ile birlikte maaş adaleti sağlanıyor. Öncelikle unvanlara göre ücret ve yan haklar belirleniyor. Böylelikle maaşlar konusunda kişisel inisiyatiflerin önüne geçilmiş oluyor. İşe alımlarda da alınacak pozisyona göre şekilleniyor. Örneğin, uzman pozisyonu için yetenek yönetimi uzmanlarının belirleyeceği ücret belirli bir skala arasında yer alıyor. Dolayısıyla alınacak kişi için ücret belirleme kriterleri önceden belirleniyor. Böylece olası bir karmaşanın, ücretler arasındaki devasa farkların önüne geçilerek ücret adaleti sağlanmış oluyor. Netlog olarak ne kadar süredir bu sistemi uyguluyorsunuz ve bu sisteme geçtikten sonra ne gibi olumlu yanlar oldu? Netlog olarak bu sistemi yaklaşık 2 senedir uyguluyoruz. Tabii ki bir geçiş sürecinde olduğumuzu da söylemek mümkün. Eski sistemi güncellemek için yılbaşında yeni çalışmalar yaptık. Maaşlar arasında farklar standardize edilmiş skalaya göre düzenlendi. Bu süreçle birlikte ücret ve yan haklar yönetimi standardize edilmiş oldu ve böylelikle ücret adaleti konusundaki huzursuzluklar ortadan kalktı. 31 Netlog Lojistik Hizmetler A.Ş. İnsan Kaynakları Müdürü Neslihan Aluç ile Yrd. Doç. Dr. Burcu Güven’in görüşmesi. Bunun yanında bildiğiniz gibi ücret, personelin motivasyonu için en önemli etken. Unvanlar arasındaki dengeler personelin iç motivasyonu açısından da çok önemli. Çünkü emeğinin karşılığını almadığını düşünen personel için dilediğiniz kadar çevresel faktörleri iyileştirin tam motivasyonu sağlayamazsınız. Bu sistemle ücretlendirildiğini bilen personel için bu olasılık söz konusu bile değildir. Netlog olarak istihdam ettiğiniz kişi sayısı oldukça yüksek. Ücret değerlendirmesi yaparken, kriterleriniz neler, nelere dikkat ediyorsunuz? Yönetim sisteminde konu ile alakalı iki kriter yer almaktadır. Bunlardan biri iletişim sıklığıdır. Bu unsuru biraz açmak gerekirse, yönetilen kişi sayısı, iletişimde olunan müşteriler ya da tedarikçiler gibi kişinin bulunduğu pozisyon ücret değerlendirmesi yaparken önemli bir kriterdir. Örneğin, İnsan Kaynakları Departmanı ile başka bir departmanda çalışan iki kişi aynı unvana sahip olsalar da aynı ücret değerlendirmesine tabii değildir. 2. bir kriter de ciroya katkısı ile ilgilidir. Bu kriter şirketler için ücret değerlendirmesinde ciddi bir etkendir. Departmanın ciroya katkısı da iki departman arasındaki koltuk değerine göre farklılık gösterir. 354 Bu bahsettiğiniz kriterler dışında aynı unvana sahip kişiler arasında ücret yönetiminde başka kriterler var mıdır? Ücret skalasının kendi içinde 4 farklı değerlendirmesi mevcuttur. Bunlar, düşük, ortalama, yüksek ve medyandır. Örneklendirerek gidersek, uzman pozisyonu için işe alım gerçekleştireceksiniz ya da aynı iş ailesi içinde aynı unvan için ücretlendirme yapacaksınız önceden saydığımız iletişim ve ciro kriterleri yine en önemli iki unsur. Ancak, kişinin iş tecrübesi, sektörel deneyimi, öğrenim durumu gibi birçok kriter de ücretlendirme de etkili rol oynamaktadır. Tabii ki, kabul görmüş standartta unvana göre verilecek ücretlendirme değerlendirmeleri arasında yer alacaktır. Örneğin, uzmansa sektörel deneyimi olan kişi ortalama bir maaş alırken, yeni mezun bir arkadaş için aynı ücretlendirme yapılmayacaktır. Terfi ve rotasyonları nasıl belirliyorsunuz? Personelin talebinin, yöneticinin onayının ve kişinin yetkinliklerinin, geçilecek pozisyonla kesişiyor olması gerekmektedir. Performans sisteminde, Anahtar Performans Göstergesi (KIP) terfi almadaki birincil etken olarak sayılmaktadır. Örneğin, bütçe sorumluluğu olan kişinin bütçesel olarak hedefini tutturması, insan kaynakları yetenek yönetimi uzmanlarının açık pozisyonlar için süreç yönetimi doğru kurgulaması, personelin amirleriyle iletişimi, ast üst ilişkileri, kendi gelişimleri gibi değerlendirme unsurları kişinin göstergesinde yer almaktadır. Bu kriterlerin yer aldığı Anahtar Performans Göstergesi kişinin terfi ve rotasyonlarının belirlenmesinde en büyük rolü oynamaktadır. Personel performans göstergesi, sübjektif yorumlardan uzak kaydedilen verilerin en doğru şekilde bizlere aktarılmasına fırsat tanıyor. Birçok kişinin değerlendirmesine tabi tutulan personel, yetkinliklerine göre değerlendirildiği için en doğru karar verilmiş oluyor. Ücret yönetiminde sosyal haklar veya yan haklar nasıl belirleniyor? Şirketin sosyal hakları ve yan hakları konusunda bilgi verir misiniz? Şirketin sosyal haklar ve yan haklar konusunda belirlediği bir politikası olmalıdır. Netlog olarak bizde de bu haklar önceden belirlenmiş durumda. Nasıl olduğuna gelince, sosyal haklarımız tüm personelimiz için geçerli olan haklardır. Bu hakların arasında yemek, servis ve özel gün ikramları gibi kalemler yer almaktadır. Yan haklar ise, bazı unvanlar için geçerli olan ve o unvanlara özel olarak verilen haklardır. Bunlar nelerdir, örneğin özel sağlık sigortası, bireysel emeklilik, araç vb. şirketimizin bir uygulamasıdır. Bu saydığım kalemler de Netlog’un personeline sunduğu ayrıcalıklar ve yan haklar olarak değerlendirilmektedir. Ücret yönetiminin ve sosyal hakların bir şirkette sistemli bir şekilde yürütülmesinin ne gibi avantajlar vardır ve bu sistem nasıl kurulmalı kurgulanmalıdır? Öncelikle dediğim gibi bu şirket politikasıyla direkt ilintili bir durum. Avantajlarını değerlendirdiğinizde, bu hakları bir motivasyon aracı olarak görebiliriz. Şirketin personeline 355 böyle hakları vermesi de şüphesiz ki tercih edilebilirliği arttırmaktadır. Personelin gözünde bu haklar şirketin personele verdiği değeri ölçmesinde de önemli bir kriterdir. Günün sonunda personelde çalıştığı şirketi bir bakıma değerlendiriyor. Bu tip haklar sadakati arttırıyor. Bunun yanında yan haklarda hem motive edici hem de teşvik edici yönde rol oynuyor. Unvanlara göre belirlenmiş yan haklar kişinin o unvana terfi isteğini teşvik ediyor. Terfi olanağını göz önünde bulunduran personel performansını istemeden de olsa arttırıyor. Bu performans artırımı terfi olanağı olan şirketlerde oldukça teşvik edici bir durum olarak algılanıyor. Unvana göre gelen yan haklardan haberdar olan kişi de terfi ettikten sonraki süreçte kazanımlarının farkında hareket ediyor. Netlog olarak personelimizin davranışlarını bu yönde şekillendirdiğine birebir şahit olduğumuzu ve politikamız doğrultusunda belirlediğimiz hakların personelimiz üzerindeki etkisini bir avantaj olarak değerlendirdiğimizi eklemek de isterim. 6. NETLOG LOJİSTİK HİZMETLER A.Ş. PERFORMANS YÖNETİMİ UYGULAMALASI 32 Netlog İnsan Kaynak Müdürlüğü Yönetim Uygulamaları Performans Yönetimi Netlog Grup Şirketlerinde performans yönetimi, Akıllı Anahtar Performans Göstergesini (KIP) belirlenmesi, performans göstergelerine göre hedeflerin belirlenmesi, bu hedeflerin takip edilmesi, ara dönem ve sene sonu değerlendirmelerinin yapılması ve gerekli aksiyonların ivedi olarak alınması için karşılıklı geri bildirim süreçlerinden oluşmaktadır. Bu süreçlerde, şirket stratejilerimiz doğrultusunda belirlenen Anahtar Performans Göstergelerinin tüm gruba yaygınlaştırılması, çalışanlarımızın performanslarının ortak hedef ve kültür çerçevesinde objektif ve şeffaf yönetilerek, pozitif sonuçları ile katkı sağlanması hedeflenmektedir. Performans kriterleriniz nelerdir ve bu kriterlerin değerlendirmelerini kimler yapmaktadır? Performans yönetimi tepeden aşağıya inen stratejiler ile oluşturulmalıdır. Öncelikli olarak grup stratejisinin önceden kurgulanmış olması ve bu doğrultuda grup genel müdürlerinin stratejilerinin ve yol haritalarının belirlenmesi gerekmektedir. Bu planlamaların ardından şirketlerin en üst seviye yöneticisinden en alt seviyede görev alan personeline kadar hedefler 356 saptanarak görev dağılımları gerçekleştirilmektedir. Bu görev dağılımları sonucu personelin hedefleri belirlenirken aynı zamanda yönetim ve personel arasında gerçekleştirilecek olan Anahtar Performans Göstergeleri de ortaya çıkmaktadır. Personel bu göstergeler doğrultusunda verilen hedefleri yıl içinde gerçekleştirilmeli ve bu süreçler değerlendirilmelidir. Değerlendirmeler yıl ortasında ara bir geri bildirimle personelle görüşülerek olumsuz koşullarda gerekli önlemler alınması için bir strateji belirlenmelidir. Belirtilen süreçlerin daha sağlıklı işlemesi ve Netlog İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü olarak personelimizin ara görüşmeler sonucunda daha verimli ve motive olmuş bir şekilde 2. yarıyıla girmesi için bu görüşmeleri çok önemsiyoruz. Görüşmelerin yüz yüze ve samimi bir ortamda yapılması sonuç odaklı geribildirimler almamız için olanak sağlıyor. Senenin diğer yarısına kaldığımız yerden olumsuzluklara karşı daha farklı önemlerle alarak ve bakış açımızı değiştirerek devam ediyoruz. Performans değerlendirmelerinde objektif olabilmek için neler yapıyorsunuz? Bizim anlayışımıza göre, performans değerlendirmesi bir cezalandırma unsuru olarak asla görülmemelidir. Karşılıklı ve objektif şekilde yapılmalı ve bu sebeple hedef verilirken bu hedefler ölçülebilir olmalıdır. Bunun nedeni, ölçülemeyen hedefler verdiğiniz zaman değerlendirmeniz de objektiflikten uzaklaşıp sübjektif bir hal alabilir olduğundan dolayı bu durum her iki taraf içinde bir anlam ifade etmiyor. Elde edilen veriler de İnsan Kaynakları 32 Netlog Lojistik Hizmetler A.Ş. İnsan Kaynakları Müdürü Neslihan Aluç ile Yrd. Doç.Dr. Burcu Güven’in görüşmesi olarak performans yönetimimizde bir amaca hizmet etmiyor. Ölçülebilir olmasının başka bir amacı ise İnsan Kaynakları olarak belirlediğimiz performans yönetimi stratejilerinin yargılamak ve cezalandırmak üzerine kurulmaması. Bizim için asıl olan personelimizin gelişimi ve şirket hedefleri ile uyumlu olarak kariyer hedefleri doğrultusunda ona yol gösterici bir araç olarak değerlendiriyoruz. Elbette ödüllendirme ile entegre ederek performans sonuçlarını doğrudan çalışanın gelecek dönem ücret artışlarının belirlenmesinde etkin olarak kullanıyoruz, ama dediğim gibi cezalandırma gibi karşıt bir değerlendirme söz konusu olamaz. Gerekli gördüğümüz ödüllendirme sistemini ise yüksek performans gösteren ile düşük performans göstereni birbirinden ayrıştırmak ve bu neden sonuç ilişkisi ile maaş adaletini kurmak olarak değerlendirebiliriz. Özetlemek gerekir ise, performans yönetim sistemiyle tepe yönetim hedef, strateji ve politikalarının çalışanlarımıza yayılması ve çalışanlarımızın hedeflerini gerçekleştirmedeki başarılarını ölçerek, ödüllendirmek, yetkinliklerin belirlenerek ‘’talent pool - yetenek havuzu’’ oluşturmak ve bu yeteneklerimizin gelişimlerine katkı sağlayarak uzun süreli ve sürdürülebilir bir insan kaynakları politikası yaratmak. Bu da bizi sektörde öncü kılan özelliklerimizden biridir. 357 7. NETLOG LOJİSTİK HİZMETLER A.Ş. EĞİTİM VE GELİŞTİRME UYGULAMASI 33 Netlog İnsan Kaynak Müdürlüğü Yönetim Uygulamaları Eğitim ve Geliştirme İnsan Kaynakları olarak eğitim ve geliştirme yönetimi adı altında bir bölümünüz var. Bu bölümde yapılan faaliyetlerden biraz bahseder misiniz? Netlog ailesine katılan herkese ilk günden itibaren profesyonel gelişimini tamamlamak üzere ihtiyaç duyduğu alanlarda eğitim olanakları sunuyoruz. Mesleki eğitimler başta olmak üzere kişisel gelişim veya bir üst pozisyonun gerekliliklerini sağlayacak eğitimleri personel bazlı şekillendiriyoruz. Netlog ailesinin bir üyesi olunduğu andan itibaren kişilerin alacakları eğitimleri 6 kategoride sıralayabiliriz. Bunlardan ilki, eğitim faaliyetlerimizin başlangıç noktasında yer alan oryantasyon eğitimidir. Kişi ilk gün aldığı oryantasyon eğitimi sayesinde, Netlog bünyesinde bulunan tüm şirket ve markaları yakından tanıma, birim faaliyetlerimizi ile yürüttüğümüz güncel projeler hakkında detaylı bilgi edinme fırsatı buluyor. İkinci olarak, seçkin eğitimciler ve danışmanlar ile gerçekleştirdiğimiz kişisel gelişim 358 programları yer almaktadır. Bu eğitimlerle belirli yetkinlik alanlarında bilgi ve beceriler kazandırılmak istenilen personelin, ihtiyacına yönelik öngörülen mesleki veya kişisel eğitim olanaklarıyla gelişimine katkıda bulunuluyor. Üçüncü eğitim kalemimiz ise, mevcut mavi yaka personelimiz için sunduğumuz meslek edindirme kurslarıdır. Bu kalemde tasarlanan eğitim modeli tedarikçiler üzerinden mevcut personelimize, Forklift ve Reachtruck Operatörlüğü belgesi aldırarak istihdamlarını uzun soluklu kılabilmek ve sonucunda kişilere bir vasıf kazandırmak amaçlanmaktadır. Sürekli büyüyen yapımızda bu belgelere sahip olan kişilere terfi olanağı da sağlamış bulunuyoruz. Dördüncü olarak, Yabancı Dil Eğitimi Destek Süreci olarak başlattığımız projemizde departman ayrımı olmaksızın personelimizin yabancı dil yetkinliğini arttırıyoruz. Seviyelere göre ayrıştırdığımız sınıflarımızla personelimizin farklı departmanlarla olan iletişimini de güçlendirerek iç iletişim konusunda da olumlu adımlar atmış oluyoruz. Kurumsal anlaşmalarla birlikte Netlog olarak bazı üniversitelerin Yüksek Lisans ve MBA programlarına katılmak isteyen personelimize destek oluyoruz. Son olarak da, Kurum İçi İletişim Departmanı ile birlikte yürüttüğümüz aktivitelerle personelimiz hakkında eksiklikleri belirlediğimiz grup çalışmaları yaparak, eğitim ihtiyaç analizi çıkarıyoruz. Bu analiz sonucunda personelin grup olarak alabileceği eğitimleri organize 33 Netlog Lojistik Hizmetler A.Ş. İnsan Kaynakları Müdürü Neslihan Aluç ile Yrd. Doç. Dr. Burcu Güven’in görüşmesi ediyoruz ve böylelikle personelin tespit edilemeyen yetkinliklerini görerek takım çalışması konusunda gerekli eğitimleri aldırmış oluyoruz. Şirketin eğitim politikası hakkında bilgi verir misiniz? Eğitim ve geliştirme fonksiyonumuz ile birlikte çalışan aidiyetini geliştirmek, sağlamlaştırmak ve personelimizin mesleki ve kişisel gelişimini artırmaya yönelik çalışmalar yapıyoruz. Şirket stratejisi ve hedefleri doğrultusunda “Sürekli Gelişim” temasını esas alan uygulamalarla insana yatırım yapmayı ve kişisel gelişimi izlemeyi hedefliyoruz. Bu prensiple hareket ederek mesleki gelişimlerine katkıda bulunacağına inandığımız teknik eğitimleri şirket olarak almalarını sağlıyoruz. Ayrıca kişisel gelişimlerine yönelik bir takım koçluk çalışmaları ile farkındalık sağlayarak geliştirilmesi gereken alanlarını belirleyip ilgili eğitimleri organize ediyoruz. Zorunlu ve rutin eğitimleri bizim için kategorize eder misiniz? Yeni başlayan ve riski yüksek şirketlerde ne gibi eğitimlerin verilmesi gerekiyor? Her işletmede elbette alınması gereken bir takım zorunlu eğitimler bulunmaktadır. İşletmenizin tehlike derecesi yüksek ise bu eğitimler daha da artabiliyor. İşletme olarak işe yeni başlayan personelimize aldırdığımız zorunlu eğitimleri şöyle sıralayabiliriz: 359 1. 2. 3. 4. 5. İş sağlığı güvenliği eğitimi İlk yardım eğitimleri Temel Yangın eğitimleri Hijyen eğitimleri Sağlık eğitimleri ve bu eğitimin ardından gerçekleşecek sağlık taramalarıdır. Sektörel eğitimler için neler yapıyorsunuz? Birlikte çalıştığınız kurumlar ya da kuruluşlar var mı? Sektörel eğitimler olarak önceden de söylediğimiz gibi lojistik sektörüyle birebir bağlantılı olan mesleklerin meslek edindirme kurslarından yardımlar alıyoruz. Bunun dışında Netlog Akademi başlığı altında başlatacağımız bir proje ile kişinin sektörel olarak alması gereken eğitimlerin ders içeriklerini gerek üniversitelerin lojistik bölümlerinde uygulanan müfredata göre gerekse pratik derslerin anlatılacağı videolu eğitimlerle hayata geçirmeyi hedefliyoruz. Bu eğitimleri hayata geçirirken birçok destek alıyoruz. Örneğin, bazı üniversitelerin lojistik bölümlerinden veya sürekli eğitim merkezleriyle çalışıyoruz. Çalıştığımız partnerin de bize en doğru bilgiyi verecek kuruluş olması konusunda titizlikle çalışıyoruz. Personel kendisinde eksik gördüğü konularla ilgili eğitimler talep edebiliyor mu? Gerek takım arkadaşlarımızın bağlı olduğu yöneticilerinden gerekse direkt kendilerinden gelen talepler eşliğinde gelen istekleri mutlaka dikkate alıyor ve gerekli dengelemeyi de yapıyoruz. Hem dış kaynak hem de iç kaynaklarımızı kullanıyoruz. Bu sayede performans yönetim sistemimiz içinde bir veri oluşuyor. Bu veri ışığında kişinin gerçek ihtiyacı veya talep ettiği ya da yöneticisi tarafından talep edilen eğitim ihtiyacı değerlendiriliyor. Bunun sonucunda kişinin en doğru eğitimleri alması konusunda en doğru adresle iletişime geçerek organize oluyoruz. Gelen eğitim talepleri ile ilgili neler yapıyorsunuz, talep değerlendirmelerini nasıl gerçekleştiriyorsunuz? Bütçe ve eğitim planımıza göre değerlendirip organize ediyoruz. Talep değerlendirmelerini tamamen kişi bazlı düşünerek yapıyoruz. Kişinin talebi eğitim birimimiz tarafından sorgulanıyor. Talebin personele ve şirkete olan faydası ölçümlenerek kariyer yolundaki faydası ile karşılaştırıyoruz. Sonuç olarak olumlu olduğu kanaatine varırsak talebi eğitim planına dahil ediyoruz. Şirket bünyesinde verdiğiniz eğitimlerin olumlu yönleri nelerdir? Bize göre en olumlu etki, çalışmaya başlayacağı şirket yapısı ve sahip olduğu kültür hakkında 360 bilgi sahibi olarak buradaki hayatına çok hızlı adapte olabilmesi ve işi daha hızlı kavrayabilmesi ile direkt bağlantılıdır. Daha ilk günden aldığı oryantasyon eğitimi ile birlikte Netlog gibi büyük bir yapı hakkında bilgi sahibi oluyor. Hayati önem taşıyan ilk yardım eğitimi ile ilgili ciddi bir eğitim alıyor. Ayrıca personelin zorunlu eğitimler ile tehlike arz edecek tüm konularda ve işçi hakları konusunda bilinç sahibi olarak hareket etmesi sağlanıyor. Firmamız tarafından aldırılan daha önce bahsettiğimiz kişisel gelişim eğitimlerinin de kişinin kariyerine koçluk etmesi ve yön vermesi gibi birçok olumlu faydalarını görüyoruz. 8. NETLOG LOJİSTİK HİZMETLER A.Ş. ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME UYGULAMASI 34 Netlog İnsan Kaynak Müdürlüğü Yönetim Uygulamaları Ölçme ve Değerlendirme Personelin iş alım sürecinde öncelikle kişinin Netlog Kurum Kültürüne uygunluğu önemlidir. Çünkü Netlog Lojistik Grubu olarak hem kurumsal iletişim faaliyetlerimizde hem de kurum içi faaliyetlerimizde tüm personelimizin bizi temsil edebilecek nitelikte olması gerekmektedir. Ailemize katılacak her birey de bu bilinçle hareket etmesi bizim için öncelikli şarttır. Bu yüzden önceliğimiz pozisyon bazlı bir alım gerçekleştirmek yerine Netlog Lojistik Grubu’nun kurum kimliğine ve kurum kültürüne uygun personel seçmek ve yerleştirmektedir. Bu doğrultuda zaman zaman işin gerektirdiğinden fazla yetkinlik ve kapasiteye sahip kişileri dahi ailemize dahil edebiliriz. Başvuru sürecinden sonra mülakatlarda kişinin yetkinlik ve sahip olduğu kapasitesine göre en uygun pozisyona yerleşmesi için ciddi bir eleme sürecinden geçiririz. Bu süreç sonunda kişi Netlog’ta kariyer olanaklarına ve niteliklerine göre en doğru pozisyonda değerlendirilir. Değerlendirme sürecinde olumsuz sonuçlanan adayların özgeçmişleri gizlilik prensiplerimiz çerçevesinde Netlog Lojistik Grubu Aday Veri Bankası’na kaydedilir. Sürecin olumlu ya da olumsuz sonuçlandığı bilgileri de başvuru yapan istisnasız tüm adaylara özel olarak mail 361 yoluyla bildirilir. Bu geribildirimler Netlog İnsan Kaynakları Departmanı’nın en önem verdiği konular arasında yer almaktadır. İnsan kaynakları departmanı olarak geri bildirim süreçlerinin yönetilmesi ve adaya verdiğimiz değerin ölçülmesi de bizim için bir o kadar değerlidir. Bu ilkelerimiz doğrultusunda Netlog İnsan Kaynakları Departmanı 50 binin üzerinde firmanın üye olduğu Kariyer.net tarafından belirli kriterleri yerine getiren firmalara verilen “İnsana Saygı Ödülü”nü 2 sene üst üste almaya hak kazanmıştır. Bu ödül bizim için başarı niteliğindedir. Netlog hem mavi yaka hem beyaz yaka istihdam eden bir şirket ölçme ve değerlendirme sisteminde ne gibi farklılıklar var? Mavi yaka ve beyaz yaka personel çalıştıran firmalar arasında ölçme ve değerlendirme sisteminde mutlak farklılıklar olmaktadır. Bu farklılıklar pozisyonun gereklilikleri için de önemlidir. Netlog Lojistik Grubu’nda mavi yaka personel özellikle iş gücü açısından değerlendirilmektedir. Bu konuda bedeninin sağlıklı olması, iş alanına göre sahip olması gereken belgelerinin bulunması gibi birçok farklı kriterimiz bulunmaktadır. Beyaz yaka personelde ise pozisyonun gerektirdiği işe alımlarda kişinin yetkinlikleri ile pozisyonun gerektirdiklerinin kesişmesi çok önemlidir. 34 Netlog Lojistik Hizmetler A.Ş. İnsan Kaynakları Müdürü Neslihan Aluç ile Yrd. Doç. Dr. Burcu Güven’in görüşmesi. Başvuru sürecinin ardından kişinin yetkinlikleri kadar mülakat sürecindeki tutum, hal ve davranışları da önemlidir. Departman farkı olmaksızın adaylarımızın mülakat süreçlerinde yetenek yönetimi uzmanlarımızla kurdukları iletişim ve kendileri hakkında verdikleri hap bilgiler işe alım süreçlerinde asıl etken rolü oynamaktadır. Kişinin sonuç odaklı, iletişimi kuvvetli, takım çalışmasına ve işbirliğine yatkın, gelişime açık, pozitif tutumlu, yaratıcı ve girişimci bir ruha sahip olması işe alım sürecinde ciddi bir avantaj sayılmaktadır. Bu tip hap bilgilere ulaşmak için kullandığınız belirli teknikler var mıdır? Mülakat sürecinde yetenek yönetim uzmanlarımızın yaptığı psikoteknik testler sonucunda aldığı cevaplar oldukça önemlidir. Bunun yanında tabii ki bizde dünya standartlarında kabul görmüş bazı testlere başvuruyoruz. Özellikle stratejik pozisyonlar için kişilik envanteri testlerimiz mevcut. Bu testler sayesinde adayın tüm kişilik özelliklerinin yer aldığı raporlar elde etme fırsatı buluyoruz. İşe alım süreçlerinde hangi mecraları kullanıyorsunuz? 362 Değişen teknoloji ile birlikte tüm şirketler işe alım süreçlerini birtakım portallar üzerinden yürütmeye başladılar. Netlog’un da bu yeniliğe zamanında en hızlı ayak uydurmuş şirketlerden biri olduğunu söylemek mümkün. Çünkü sürekli büyüyen yapısı içinde personel açığı gün be gün artıyor. Bu nedenle İnsan Kaynakları olarak tüm işe alım kanalları ile süreçlerimizin yönetimlerini gerçekleştirmekteyiz.