ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi

Transkript

ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi
GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ
ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ
Journal of the Agricultural Faculty
of Gaziosmanpasa University
ISSN: 1300 – 2910
CİLT: 26
SAYI: 2
YIL: 2009
Sahibi
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Adına
Prof.Dr. Kadir SALTALI
Dekan
Yayın Kurulu
Prof.Dr. Kemal ESENGÜN
Prof.Dr. Sabri GÖKMEN
Prof.Dr. Gazanfer ERGÜNEŞ
Doç.Dr. Zeliha YILDIRIM
Yrd.Doç.Dr. Metin SEZER
Yayına Hazırlayan
Yrd.Doç.Dr. Murat SAYILI
BU SAYIDA HAKEMLİK YAPAN BİLİM ADAMLARI
Prof.Dr. Abdurrahman HANAY
Prof.Dr. Zehra SARIÇİÇEK
Prof.Dr. Ali Kerim ÇOLAK
Doç.Dr. Bahattin TANYOLAÇ
Prof.Dr. Ali Osman ÖZDEMİR
Doç.Dr. Hüseyin ŞİMŞEK
Prof.Dr. A. Zafer GÜRLER
Doç.Dr. Vedat CEYHAN
Prof.Dr. Emine Erman KARA
Yrd.Doç.Dr. Emin BARLAS
Prof.Dr. Ergün DEMİR
Yrd.Doç.Dr. Emine TURGUT
Prof.Dr. Fahri YAVUZ
Yrd.Doç.Dr. Halil KIZILASLAN
Prof.Dr. İbrahim YILDIRIM
Yrd.Doç.Dr. Murat SAYILI
Prof.Dr. Hasan Rüştü KUTLU
Yrd.Doç.Dr. Rasim KOÇYİĞİT
Prof.Dr. Kadir SALTALI
Yrd.Doç.Dr. Ümran ENSOY
Prof.Dr. Yaşar AKÇAY
Yrd.Doç.Dr. Yonca YÜCEER
Yazışma Adresi
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanlığı
(Yayın Kurulu Başkanlığı)
60240 Taşlıçiftlik Yerleşkesi – TOKAT
Dizgi ve Baskı: GOÜ Matbaası, 60240 Taşlıçiftlik Yerleşkesi - TOKAT
GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ
YAYIN VE YAZIM KURALLARI
A. YAYIN KURALLARI
1. GOÜ Ziraat Fakültesi Dergisinde, tarım bilimleri alanında öncelikle orijinal araştırmalar ile
özgün derlemeler, kısa bildiri ve editöre mektup türünde Türkçe ve İngilizce yazılar yayınlanır.
2. Yapılan çalışma bir kurum/kuruluş tarafından desteklenmiş ya da doktora/yüksek lisans tezinden
hazırlanmış ise, bu durum ilk sayfanın altında dipnot olarak verilmelidir.
3. İlk başvuruda eser, biri orijinal ve üçü yazar isimsiz olmak üzere toplam dört kopya halinde,
imzalanmış “Telif Hakkı Devri Formu’’ ile birlikte Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Yayın Kurulu Başkanlığı’na gönderilmelidir.
4. Hakemler tarafından yayınlanmaya değer bulunan ve son düzeltmeleri yapılarak basılmak üzere
yayın kuruluna teslim edilen makalelerin basım ücreti ve posta giderleri makale sahiplerinden
alınır. Bu ödeme yapılmadan makalelerin son şekli teslim alınmaz ve basım işlemlerine geçilmez.
5. Basımına karar verilen ve düzeltme için yazarına gönderilen eserde, ekleme veya çıkartma
yapılamaz.
6. Yayına kabul edilen makalelerin son şekli, bir disket ile birlikte bir nüsha halinde
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayın Kurulu Başkanlığına iletilir. Yayın süreci
tamamlanan eserler geliş tarihi esas alınarak yayınlanır.Yayınlanmayan yazılar iade edilmez.
7. Bir yazarın derginin aynı sayısında ilk isim olarak bir, ikinci ve diğer isim sırasında iki olmak
üzere en fazla üç eseri basılabilir.
8. Dergide yayınlanan eserin yazarına 10 (on) adet ücretsiz ayrı baskı verilir.
9. Yayınlanan makalelerdeki her türlü sorumluluk yazar(lar)ına aittir.
10. Hakemlere gönderilme aşamasından sonra iki defa makalesini geri çeken araştırıcıların
makaleleri bir daha dergide yayınlanmaz.
11. Yukarıda belirtilen kurallara uymayan eserler değerlendirmeye alınmaz.
12. Hazırlanan makaleler, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi Yayın Kurulu
Başkanlığı, 60250 TOKAT adresine gönderilmelidir.
B. YAZIM KURALLARI
1. Dergiye gönderilecek eser, A4 (210 x 297 mm) boyutundaki birinci hamur kağıda üst 3.5, alt 2.5,
sol 3.0, sağ 2.5 ve cilt payı 0 cm olacak şekilde, makale başlığı, yazar ad ve adresleri, özet, abstract,
anahtar kelimeler ve keywords bölümleri tek sütun halinde; metin ve kaynaklar bölümü ise ortada
0,5 cm boşluk bırakılarak 7,5 cm’lik iki sütun halinde hazırlanmalıdır. Makaleler, Word 7 kelime
işlemcide, Times New Roman yazı tipinde ve tek satır aralığı ile yazılmalı ve makale toplam 10
sayfayı geçmemelidir.
2. Makale başlığı (Türkçe ve İngilizce) kısa ve konuyu kapsayacak şekilde olmalı, kelimelerin baş
harfi büyük olmak üzere küçük harflerle, 13 punto ve bold olarak yazılmalıdır. Yazar adları makale
başlığından sonra bir satır boş bırakılarak 11 punto ile kelimelerin baş harfi büyük olacak şekilde
yazılmalıdır. Yazar adları ortalı yerleştirilmeli ve ünvan kullanılmamalıdır. Adresler kelimelerin ilk
harfi büyük olacak şekilde adların hemen altında ortalı olarak 10 punto olarak yazılmalıdır.
Makalelerin metin bölümlerindeki ana başlıklar ile alt başlıklar numaralandırılmalıdır (1. Giriş,
2. Materyal ve Metot, 3. Bulgular ve Tartışma, 3.1. Tane Verimi vb.).
Başlıklar paragraf başından başlamalı, kelimelerin ilk harfi büyük olmak üzere küçük harfle
yazılmalıdır. Tüm başlıklar bold olmalıdır. Başlıklarda üstten bir satır boş bırakılmalıdır. Parağraf
girintisi 0.75 cm olmalıdır.
3. Dergiye gönderilecek eser özet, abstract, giriş, materyal ve metot, bulgular ve tartışma, sonuç,
teşekkür (gerekirse) ve kaynaklar bölümlerinden oluşmalıdır. Makalelerin metin bölümleri tek satır
aralığında ve 11 punto olarak yazılmalıdır.
4. Özet ve abstract 200 kelimeyi geçmeyecek şekilde 10 punto ve bir aralık ile yazılmalıdır. Türkçe
yazılan makalelerde İngilizce, İngilizce yazılan makalelerde de Türkçe özetin başına eserin başlığı
aynı dilden yazılmalıdır. Beş kelimeyi geçmeyecek şekilde Türkçe özetin altına anahtar
kelimeler, İngilizce özetin altına da keywords yazılmalıdır.
5. Eserde yararlanılan kaynaklar metin içinde yazar ve yıl esasına göre verilmelidir. Üç veya daha
fazla yazarlı kaynaklara yapılacak atıflarda makale Türkçe ise ‘ark.’, İngilizce ise ‘et al.’
kısaltması kullanılmalıdır. Aynı yerde birden fazla kaynağa atıf yapılacaksa, kaynaklar tarih
sırasına göre verilmelidir. Aynı yazarın aynı tarihli birden fazla eserine atıfta bulunulacaksa, yıla
bitişik biçimde ‘a, b’ şeklinde harflendirme yapılmalıdır. Yararlanılan eserlerin tümü ‘Kaynaklar’
başlığı altında alfabetik sıraya göre numarasız ve 9 punto olarak verilmelidir.
Yararlanılan kaynak makale ise;
Avcı, M., 1999. Arazi Toplulaştırmasında Blok Öncelik Metodunu Esas Alan Yeni
Dağıtım Modeline Yönelik Bir Yaklaşım. Türk Tarım ve Ormancılık Dergisi, 23, 451-457.
Yararlanılan kaynak kitap ise;
Düzgüneş, O., Kesici, T., Kavuncu, O., ve Gürbüz, F., 1987. Araştırma ve Deneme
Metotları (İstatistik Metotları II). A.Ü. Ziraat Fakültesi Yayın No: 1021, 381 s., Ankara.
Yararlanılan kaynak kitaptan bir bölüm ise;
Ziegler, K.E. and Ashman, B., 1994. Popcorn. in: Specialty Corns. Edited Arnel R.
Hallauer. Publ. By the CRS Press, 189-223.
Yararlanılan kaynak bildiri ise;
Uzun, G., 1992. Türkiye’de Süs Bitkileri Fidanlığı Üzerinde Bir Araştırma. Türkiye I.
Ulusal Bahçe Bitkileri Kongresi, 13-16 Ekim 1992, İzmir, Cilt 2: 623-628.
Anonim ise;
Anonim, 1993. Tarım istatistikleri Özeti. T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik
Enstitüsü,Yayın No:1579, Ankara.
İnternet ortamından alınmışsa;
http://www.newscientist.com/ns/980228/features.html
olarak verilmelidir.
6. Çizelge halinde olmayan tüm görüntüler (fotoğraf, çizim, diyagram, grafik, harita vb.) şekil
olarak adlandırılmalı ve ardışık biçimde numaralandırılmalıdır. Her bir çizelge ve şekil metin
içinde uygun yerlere yerleştirilmeli, açıklama yazılarıyla bir bütün sayılıp üst ve altlarında bir satır
boşluk bırakılmalıdır.
Şekil ve çizelgeler iki veya tek sütun halinde verilebilir. Ancak genişlikleri, tek sütun
kullanılması halinde 15 cm’den, iki sütun olması durumunda ise 7.5 cm’den fazla olmamalıdır.
Şekil ve çizelge adları şekillerin altına, çizelgelerin ise üstüne, ilk kelimelerin baş harfi büyük
olacak şekilde küçük harf ve 9 punto ile yazılmalıdır. Çizelge ve şekil içerikleri en fazla 9 punto,
varsa altlarındaki açıklamalar 8 punto olmalıdır.
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(2), 1-7
Prunus spinosa L. (Çakal Eriği)’nin Peyzaj Mimarlığı Çalışma Sahasında
Kullanım Olanakları
Serkan Özer
Ömer Atabeyoğlu
Murat Zengin
Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, 25240 Erzurum
Özet: Peyzaj mimarlığı çalışmalarında bitkiler vazgeçilmez elemanlardır. Bazı bitkiler yanlızca fonksiyonel
özellikleri nedeniyle tercih nedeni olurken, bazıları ise estetik özellikleri nedeniyle tercih edilirler. Bazı bitkiler ise
hem fonksiyonel hem de estetik özellikleriyle kullanım alanı bulurlar. Ancak kullanılan bitkilerin kullanım
amaçları ve kullanıldıkları yerler birbirinden çok farklıdır. Doğu Anadolu Bölgesi ve özellikle Erzurum’da peyzaj
mimarlığı çalışmalarında çok az sayıda bitki seçeneği bulunması en büyük sorunlardan birini oluşturmaktadır. Bu
amaçla çalışmada Erzurum’un kuzey ilçelerinde doğal olarak yetişen Prunus spinosa L. (Çakal Eriği)’nin peyzaj
mimarlığı çalışma sahasında kullanım olanakları araştırılmış olup, fonksiyonel ve estetik işlevleri açısından
değerlendirmeye alınmıştır.
Anahtar kelimeler: Prunus spinosa L., Erzurum, Peyzaj Mimarlığı
Use potentials of Blackthorn Prunus spinosa L. in the Work Field of Landscape
Architecture
Abstract: Plants are indispensable elements in landscape architecture works. While some plant species have use
potentials in landscape architecture with their functional characteristics some can take place in these works with
their aesthetical features. Some plants are used for both features also. However, the aims why these species are
used and the places where they are chosen are very different from each other. One of the most important problems
faced in landscape architecture in Eastern Anatolian Region of Turkey, especially in Erzurum, is that there are few
plant species that can be used in landscape works. In this study, it was aimed to determine the use potentials of
blackthorn (Prunus spinosa L.), which can naturally grow in the northern districts of Erzurum, in landscape
architecture work field and to evaluate its functional and aesthetical characteristics.
Keywords: Prunus spinosa L., Erzurum, Landscape architecture
1. Giriş
Peyzaj mimarlığı ekolojik tabanlı çevre
düzenlemeye, doğa ve kaynak korumaya
yönelik bir bilim ve meslek dalıdır. Bunun için
kullandığı materyaller çoğu zaman doğanın
kendisi ve doğanın ürünleridir. Bu nedenle de
ister kentsel, ister kırsal mekanlarda olsun
bitkisel materyalin önemi her zaman büyüktür.
Ülkemizde doğal bitki bölgelerinin
oluşmasına neden olan etmenler Anadolu’nun
özel doğal yapısına bağlıdır. Özellikle
Anadolu’nun
doğal
bitki
bölgelerini
sınıflamada bu bakımdan bazı güçlükler ortaya
çıkmaktadır. Bunardan ilki, ülkenin çok keskin
yükselti basamaklarına ayrılmasına neden olan
dağlık morfolojik yapıdır. Buna bağlı olarak
ülkenin kuzeyinde, kuzey-batıdan ve güneyinde
ise güney-batıdan esen rüzgarların kıyıdan
hemen yükselen dağlık bölgede bakılar
nedeniyle değişik iklimler yaratmasıdır. Bu
nedenlerle bitki örtüsü sadece düşey yönden
değişmekle kalmaz, aynı zamanda bakılara
görede büyük değişiklik gösterir (Altan 1988).
Ülkemizin coğrafik yapısının çok fazla
değişkenlik göstermesi bir yandan peyzaj
mimarlığı çalışmalarında kullanılan bitki
çeşitliliğini artırırken, diğer taraftan bölgeler
arasında kullanılan bitki türleri yönünden büyük
farklılıklar ortaya çıkartmaktadır. Ancak
özellikle odunsu bitki çeşitliliği yönünden en
fakir bölge Doğu Anadolu Bölgesi’dir.
Erzurum, Ağrı, Kars, Ardahan kentlerinde
peyzaj mimarlığı çalışmalarında kullanılan ağaç
türü sayısı 20’yi geçmemekle birlikte bunların
çoğu estetik açıdan değerli özellikler
taşımamaktadır.
Plantasyon
çalışmalarında
bitkiler,
fonksiyonel ve estetik veya daha etkili olması
için her iki açıdan da kullanılabilirler. Ayrıca,
ekonomik nedenlerle de yetiştirilebilmektedir.
Özellikle ekonomik nedenlerle yetiştirilenleri
meyve ağaçları oluşturur. Ancak, çoğu zaman
meyve ağaçları da ticari getirilerinin dışında
estetik amaçlı olarak kullanılmaktadırlar. Bu
nedenle en yaygın kullanımları hem
meyvelerinden istifade etmek, hem de çiçek ve
meyvelerinin görsel etkisinden faydalanmak
şeklinde olmaktadır.
Peyzaj mimarlığı çalışmalarında bitkiler
değişik estetik ve fonksiyonel amaçlarla
kullanılırlar.
Bitkilerin
estetik
amaçlı
kullanımında renk, doku, form, meyve, çiçek,
Prunus spinosa L. (Çakal Eriği)’nin Peyzaj Mimarlığı Çalışma Sahasında Kullanım Olanakları
mevsimsel renk değişimleri gibi özellikleri
dikkate alınırken; fonksiyonel kullanımların da
ise gölgeleme, biyolojik onarım, erozyon
kontrolü, rüzgar ve gürültü perdesi oluşturma
gibi özellikleri dikkate alınır.
Çok büyük bir doğal zenginliğe sahip olan
Türkiye’de peyzaj mimarlığı mesleği ve
çalışma alanları son yıllardaki atağıyla hızlı bir
gelişim seyri göstermektedir. Buna paralel
olarak, bitkisel materyallerin tespiti, teşhisi,
kullanım olanaklarının, fonksiyonel ve estetik
değerlerinin tespiti ile tasarım çalışmalarına
kazandırılması
da
hızlı
bir
gelişim
göstermektedir.
Bu çalışmada, soğuğa dayanıklı olan ve bu
yüzden Erzurum ili ve yakın çevresindeki
illerde yetişebilecek olan Prunus spinosa L.
(Çakal
eriği)’nin
peyzaj
mimarlığı
çalışmalarında
kullanım
olanakları
belirlenmeye çalışılmıştır.
2. Materyal ve Yöntem
2.1. Materyal
Eriklerin önde gelen gen merkezlerinden
birini meydana getiren, Dogu Avrupa, Hazar
Denizi arasında uzanan coğrafi bölgedir.
Ülkemizin başta kuzey tarafları olmak üzere
büyük bir kısmını içine almaktadır. Bunun
sonucu olarak bugün dünya erik üretimini
sağlayan çeşitlerin önemli bir kısmı doğduğu
(Prunus
cerasifera
EHRARD,
Prunus
myrobolona LOISEL, Prunus institia L.,
Prunus spinosa L. ve Prunus domestica L.) erik
Şekil 1. Doğal yaşam alanından görünüm (Orjinal)
2
türlerinin ülkemizin yukarıda işaret edilen
bölgelerinde bulunmaktadır (Ünlü ve ark. 2007).
Prunuslar, peyzaj mimarlığı çalışmalarında
en çok kullanılan bitkiler arasında yeralır. Bu
cinste bulunan ağaç, ağaççık ve çalıların bir
kısmı
bahçelerin
vazgeçilmez
elemanlarındandır. Erik, kiraz, badem ve
karayemiş gibi türler prunus cinsi içerisinde
yeralmaktadır.
Prunuslar
genel
olarak
yapraklarını dökmelerine karşılık, nadiren
sürekli yeşil olarak kalırlar. Yapralar dal
üzerinde sarmal dizilişli ve çok farklı formlar
oluşturabilmektedir. Prunuslar genede dayanıklı
bitkiler olup, güneşten ve bol ışıktan
hoşlanırlar. Bitkilerin yaygın üretim şekli aşı
olmasına karşın tohum ve çelikle de üretimleri
mümkündür (Güçlü 1993).
Çalışmanın materyalini yerel ismi “Salor”
olan “Prunus spinosa L.” oluşturmaktadır.
Erzurum’un kuzeydeki ilçeleri olan Olur,
Şenkaya, İspir ve Oltu ilçelerinde doğal olarak
bulunmaktadır (Şekil 2). Bu bölgelerde yaklaşık
1200 m’lerden itibaren rastlanan Prunus spinosa
L. 2000 m’lere kadar doğal olarak
gözlenmektedir. Erzurum’un yakın çevresi ve
ilçelerinde yaygın şekilde doğal olarak
bulunmaktadır. Sarı ve kırmızı renkli meyveleri
ile oldukça estetik görünen ağaç kuraklığa ve
rüzgara da dayanıklıdır. Sarkık türleri daha
estetik bir yapıya sahiptir (Şekil 3, 4, 5, 6).
Ayrıca Prunus spinosa L.’nin dikenli ve
dikensiz çeşitleri bulunmaktadır.
Şekil 2. Erzurum kentinin coğrafik konumu ve ilçeleri
S.ÖZER, Ö.ATABEYOĞLU, M.ZENGİN
Şekil 3. Bitkinin doğal formu (Orjinal)
Şekil 4. Bitkinin sarı renkli meyvelere sahip çeşidi (Orjinal)
Şekil 5. Kırmızı renkli meyvelere sahip çeşidi (Orjinal)
Şekil 6. Bitkinin meyve ve yaprakları (Orjinal)
Türkiye’de bulunan erik türleri; Prunus
cerasifera Ehrh., Prunus domestica L., Prunus
institia L., Prunus spinosa L. ve Prunus salicina
Lindley ve Prunus simonii carr. olarak
bildirilmektedir (Davis, 1972). Prunus spinosa
L. bitkisi, sert çekirdekli ve ılıman iklim
koşullarında yetişebilen meyve türlerindendir
(Ağaoğlu ve ark., 1997). Ayrıca alçak, yayvan,
çok dallı bir ağaçtır (Şekil 1). Dalcıklar bariz
şekilde tüylüdür. 4-8 m arasında boy yapabilen
bitki 3-5 m çap yapmaktadır. Nisan ayının
başından itibaren yaklaşık bir ay çiçekli kalır.
Çiçekleri oldukça güzel görünümlüdür ve etkili
bir kokuya sahiptir. Çiçeklenme 3-4 ay sürer,
çalılıklar içinde ve orman kalıntılarında 0-1700
m’de yayılış gösterir (Karaer ve Adak, 2006).
Çiçeklenme döneminin sonlarına doğru
yapraklanmaya başlar. Yaprakları 3 cm
büyüklüğünde olup, üstleri parlak tüysüz, alt
yüzleri mat ve tüylüdür. Tek gövde üzerine
çıkan
dikenli
ve
dikensiz
formları
bulunmaktadır. Çiçekler, beyaz renklidir ve
yapraklardan önce görünür, tek tek ve nadiren
2-3 tanesi bir arada bulunur. Meyvesi, büyüme
devresinde yeşil, olgunlaşınca sarı ve kırmızıya
dönüşmektedir. Meyveleri etli, sulu, sert,
tatlımsı ekşi olup, nadiren sofralık olarak
yenilebilir.
Bitki mayıs-kasım ayları arasında yapraklı
olup, ağustos-kasım ayları arasında çarpıcı renk
değişimleri gösterir. Ayrıca yapraklanmadan
önce çiçeklenmekle birlikte nisan ve mayıs
aylarında iki ay süresince çiçekli kalmaktadır.
Ağustos-aralık ayları arasındaki 5 aylık süreç
boyunca da meyveleriyle etkili olmaktadır.
Bitkinin özellikle sarkık formları kaligrafik
özellik açısından çarpıcıdır (Çizelge 1).
Prunuslar bahar ayında çiçeklenirler,
çiçekleri hoş kokuludur, bitki genelde ağaç
formundadır,
sonbaharda
dekoratif
renklenmeler gösterirler, hafif tekstürlü
ağaçlardır, duvar ve çitlerde kullanıldıklarında
kolay şekil verilebilen bitkiler olup, aynı
zamanda da iyi birer avlu bitkisidirler. Nötr ve
alkaki topraklarda yetişebilirler (Ceylan 1998).
3
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(2), 1-7
Çizelge 1. Prunus spinosa L.’nin yıl içerisindeki dendrolojik özellikleri
Ocak
Yapraklı
peryot
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
olduğu
Yapraklarda renk
değişimi
Çiçek güzelliği
Meyve etkisi
Kaligrafik
etki
(sarkık formlular)
Bitki soğuk iklim şartlarına ve rüzgar
zararına karşı son derece dayanıklı olup,
kuvvetli ve yaygın bir kök gelişimi sağlar
(Çizelge 2).
Bitkinin
doğal
yayılım
gösterdiği
Erzurum’un Oltu ilçesinin yıllık ortalama
sıcaklığı 9,8 oC, en yüksek ve en düşük
sıcaklıklar ise 40,1 ve -24,2 oC’dir. Ortalama
nispi nem %61 olup, yıllık 393,3 mm yağış
düşmektedir (Çizelge 3).
Erzurum kenti Atatürk Üniversitesi Ziraat
Fakültesi kampüsü içerisinde de yaklaşık 4
yaşında olan Prunus spinosa L. örneği
bulunmakta olup, son derece sağlıklı ve güçlü
bir gelişim gösterdiği gözlenmiştir. Erzurum
kenti merkezinde yıllık ortalama sıcaklık 5,3
o
C, en yüksek ve en düşük sıcaklıklar 35,6 ve 37,2 oC’dir. Ortalama nem %65 olup, yıllık
411,1 mm yağış düşmektedir (Çizelge 4).
Çizelge 2. Prunus spinosa L.’nin dayanım ve gelişimine ait veriler
Az
Orta
Çok
Soğuk şartlara dayanıklılık
Rüzgar etkisine dayanıklılık
Kök gelişimi
Boy
Çap
Çizelge 3. (Erzurum) Oltu ilçesine ait yıllık meteorolojik veriler
Ocak
Şubat
Ortalama
sıcaklık (C)
-3,7
-1,9
3,3
9,9
14,2
18,3
22,7
En Yüksek
Sıcaklık (C)
14,0
14,6
24,3
27,0
32,3
34,6
Ortalama Bağıl
Nem (%)
68
65
61
60
61
En Düşük
Bağıl Nem (%)
29
24
16
13
16,6
22,4
28,2
Ortalama
Rüzgar Hızı
(m/s)
1,8
2,0
Günlük
Ortalama
Güneşlenme
Süresi (saat,
dakika)
04:00
05:27
Ortalama
Toplam Yağış
Miktarı (mm)
Mart
Nisan
Mayıs Haziran Temmuz Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
Yıllık
22,7
18,0
11,4
4,5
-1,4
9,8
40,1
39,2
35,2
29,2
22,2
15,4
40,1
58
55
54
54
62
67
70
61,0
11
12
7
6
7
13
17
25
6,0
46,7
56,5
57,7
37,3
21,1
20,2
35,7
27,7
23,2
393,3
2,2
2,6
2,1
1,9
2,0
2,2
2,2
1,9
1,8
1,7
2,0
03:35
05:07
05:57
09:24
10:42
09:09
07:46
06:22
04:24
03:33
06:17
S.ÖZER, Ö.ATABEYOĞLU, M.ZENGİN
Çizelge 4. (Erzurum) Erzurum ilçesine ait yıllık meteorolojik veriler
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Ortalama
sıcaklık (C)
-9,6
-8,6
-2,9
5,4
10,3
14,8
19,3
19,3
En Yüksek
Sıcaklık (C)
7,6
9,6
21,4
23,4
27,2
31,0
35,6
Ortalama Bağıl
Nem (%)
77
77
75
66
63
58
En Düşük Bağıl
Nem (%)
30
30
12
6
8
20,1
25,8
31,9
57,1
Ortalama Rüzgar
Hızı (m/s)
2,1
2,3
2,6
Günlük Ortalama
Güneşlenme
Süresi (saat,
dakika)
02:48
03:46
04:47
Ortalama
Toplam Yağış
Miktarı (mm)
Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
Yıllık
14,3
7,5
0,2
-6,4
5,3
35,4
32,0
27,0
17,8
14,0
35,6
52
49
51
64
73
78
65
8
2
2
3
7
14
23
2
71,2
41,7
25,9
15,0
20,3
47,0
32,0
23,1
411,1
3,3
3,1
2,8
3,1
2,9
2,7
2,5
2,3
2,1
2,7
06:00
07:34
10:00
11:04
10:48
08:55
06:27
04:17
02:27
06:34
Ayrıca meyveleri bölge halkı tarafından da
değerlendiriliyor
olup,
marmelatı
yapılmaktadır. Prunus spinosa Flore-Pleno ve
Prunus sipinosa Purpurea varyeteleri beyaz ve
koyu menekşe renkli, katmer çiçekli, çok güzel
süs formları vardır (Özbek 1978). Çiçekleri
mart
ve
nisan
aylarında
toplanıp,
kurutulmaktadır. Ayrıca, pek çok hastalığın
tedavisi
için
de
kullanılabileceği
düşünülmektedir (Anonim, 2008).
2.2. Yöntem
Çalışmanın yöntemini temel olarak yerinde
tespit çalışmaları ile zamana bağlı değişimlerin
gözlemlenmesi oluşturmaktadır. Doğal olarak
yetişen, çiçek ve meyveleri ile etkili olan
Prunus spinosa L.’nin değişik ekolojik
koşullarda (Kurak iklim şartlarında, rüzgarlı
alanlarda ve soğuk iklim bölgelerinde)
dayanıklılığı gözlemlenmiştir. Ayrıca, yine
doğal ortamlarında yıl boyunca habitüsleri de
tarihler
kaydedilerek
gözlemlenmiştir.
Gözlemlerde yardımcı olması açısından
fotoğraflama yapılmıştır.
Çalışmada, gözlemler ile birlikte bitki
hakkında daha önce yapılan çalışmalar
toplanmıştır. Son olarak ise, bu gözlemler ve
veriler sentezlenerek peyzaj mimarlığı mesleği
açısından Prunus spinosa L.’nin kullanım
olanakları değerlendirilmiştir.
3. Bulgular
Bitkiler fonksiyonel, estetik ve ekonomik
amaçlar için kullanılmaktadır. Başarılı bir
bitkisel tasarım için bitkinin özelliklerini çok
iyi bilmek gerekir. Sorunlu alanlarda daha çok
bitkilerin fonksiyonel özellikleri ön plana
çıkmaktadır. Bununla birlikte estetik değerleri
de göz önünde bulundurmak gereklidir. Bitkiler
fonksiyonel olarak genelde gürültü önleme,
rüzgar için perdeleme bitkisi ve ticari olarak
kullanılmaktadır. Ayrıca, havayı temizleme,
iklimi düzenleme, erozyonu önleme, su
dengesini sağlama, biyolojik çeşitliliği koruma,
mekansal değeri artırma gibi de artı fonksiyonel
etkileri mevcuttur. Bunun dışında, formu,
çiçekleri, meyveleri, kokusu, mekan oluşturma,
sert görünümleri yumuşatma, sürpriz oluşturma
ve insan boyutuna indirgeme gibi estetik
katkıları da vardır. Prunus spinosa L. çok yönlü
bir ağaç olup, hem kullanılış amacı hem de
kullanılabileceği yer açısından büyük çeşitlilik
göstermektedir. Prunus spinosa L., fonksiyonel
ve estetik özelliklerinin her ikisiyle de etkilidir.
3.2.1. Estetik Açıdan Kullanım Olanakları
Meyvelerin Görsel Etkisi; Peyzaj
mimarlığı çalışmalarında estetik amaçla
kullanılan bazı ağaçlarda meyvelerin etkisi ön
plana çıkmaktadır. Meyveleriyle oldukça etkili
olan çakaleriği, meyve yoğunluğu ve rengi
nedeniyle vurgulu mekanların oluşturulmasında
değerlendirilebilir. Sarı ve kırmızı renkli
meyveleri nedeniyle kentsel mekanlara doğal
etkiler kazandırmak için ev bahçelerinde ve
parklarda rahatlıkla kullanılabilir.
Çiçeklenme Etkisi; Estetik amaçla
kullanılan bitkilerde en çok aranan özellik çiçek
5
Prunus spinosa L. (Çakal Eriği)’nin Peyzaj Mimarlığı Çalışma Sahasında Kullanım Olanakları
güzelliğidir. Yoğun çiçekleriyle de etkili olan
bitki
estetik
bitkisel
tasarımların
oluşturulmasında ve peyzaj mimarlığı çalışma
sahasında kullanım özelliği göstermektedir.
Bitkinin özellikle parklarda yoğun ve guruplar
halinde
kullanımı
uygundur.
Soliter
kullanımları ise özellikle ev bahçelerinde
değerlendirilmeli, ayrıca soliter kullanımları
için sarkıcı formları tercih edilmelidir.
İstenmeyen
kokuları
engelleme;
Çiçeklerinin etkili ve güzel kokusu ile özellikle
kentsel mekanlarda, parklarda, yürüyüş aksları
üzerinde ve ev bahçelerinde rüzgar yönü
üzerinde kullanımları uygundur. Ayrıca, kötü
kokuları
gizlemek
amaçlı
olarak
da
değerlendirilebilir.
Kokusuyla
etki
sağlayabilmesi
veya
kötü
kokuları
gizleyebilmesi içinde yoğun guruplar halinde
kullanılması daha doğru olur.
Derinlik ve dekoratif görünümler
yaratma; Bitki dallanma yapısı, yaprakları,
formu, çiçekleri ve meyveleri ile dekoratif
görünümler yaratmaktadır. Turuncu, kırmızı
renkli, salkım formlu meyveleri dekoratif
özelliklerini ön plana çıkaran başlıca öğesidir.
Ayrıca renkli yapısı ile vurgu ve odak etkisi de
yaratmaktadırlar.
3.2.Fonksiyonel Açıdan Kullanım Olanakları
Toprak koruma; kök sistemi ve yayvan
dal yapısı ile toprağı tutarak, rüzgar ve yağmur
gibi doğal dış etkenlerden toprağın zarar
görmesini engellerler ve böylece toprağın
bulunduğu yerde stabil kalmasına yardımcı
olur. Yazın şiddetli yağan ve sel oluşturan
yağmur tanelerini dal ve yaprak yapısı ile tutup,
enerjisini kırarak toprağa yavaş ve küçük
damlalar şeklinde düşmesini sağlayarak
erozyona engel olur. Ayrıca toprağı şiddetli
rüzgar etkisinden de korur. Bunun dışında,
altında oluşturduğu, gölgeli, sıcak, rüzgardan
korunmuş ve nemli alan sayesinde de yakın
çevresinde ve altında toprak yüzeyindeki
biyolojik aktivitelerin devamlılığını sağlar. Bu
özellikleriyle yol kenarlarında, şevlerde ve
kırsal alanlarda kullanıma uygundur.
Rüzgar kırma; Yerden dallanma ve
yoğun tekstürü ile rüzgar perdelerinin
oluşturulmasında iyi bir destek ve tamamlayıcı
bitki özelliği gösterir. Rüzgarın etkisinin
azalarak ve geçmesine müsaade ettiği için hem
hava harketini destekler hem de rüzgardan
6
korunma sağlar. Bu nedenle tarım alanlarında
rüzgar perdesi oluşturulmasında diğer bitkilerle
birlikte ve kent içi mekanlarda, ev bahçelerinde
rüzgar etkisini azaltmakta kullanılabilirler.
Karayolu bitkilendirmesi; kanaatkar
bitkiler olup ek bir bakım ihtiyacı olmadan
doğal olarak yetiştikleri için özellikle bölgede
yapılan karayolu çalışmalarında ve sert iklim
koşulların da kullanımları uygundur. Bitki
karayolu çalışmalarında özellikle kırsal
mekanlardan kentlere veya kentlerden kırsal
mekanlara geçişlerde geçiş bitkisi olarak da
tercih edilebilir. Ayrıca yerden dallanması ve
küçük yapılı bir bitki olduğundan orta
refüjlerde far ışıklarını engellemek için de
kullanıbilir.
Kötü görüntüleri maskeleme; kırsal ve
kentsel mekanlardaki moloz ve çöp alanları gibi
yerlerin
gizlenmesi
için
bitkilerden
yararlanılmaktadır. Prunus spinosa L. yoğun
dokulu yapısı ile perdeleme özelliği gösterir ve
bu
nedenle
istenilmeyen
görüntüleri
maskelemekte etkili bir bitkidir.
Gürültü önleme; Gürültü kirliliği, son
yıllarda önemli bir kirlilik çeşidi olmuştur.
Gürültü kirliliğini azaltmak için bitkilerin
estetik, fonksiyonel ve ekolojik özellikleri
tercih edilir. Bitkiler seçilirken özellikle yoğun
dokulu ve alttan dallanan bitkiler ön plana
çıkmaktadır. Bu bakımdan Prunus spinosa L.
gürültü önleme çalışmalarında iyi bir destek ve
tamamlayıcı bitkidir.
Kuşatma ve Sınır Teşkili; bazı bitkiler
özellikle tarım alanlarında ve özel bahçelerde
sınırları belirlemek ve sınırlandırılmış alanlara
insan ve hayvanların girmesini engellemek için
kullanılırlar. Prunus spinosa L., dikenli
türlerinin yoğun dokusu ve alttan itibaren
yayılım gösteren formu ile iyi bir çit ve
kuşatma bitkisi olma özelliğine sahiptir.
Özellikle kentsel mekanlarda ve bahçelerin
sınırlandırılmasında
kullanılmaya
uygun
bitkilerdir. Ayrıca sıkı dokusu, bodur ve yaygın
formuyla perde teşkil etmekte de başarılıdır.
Ekonomik getiri; Çakal eriği meyveleri
ile ekonomik getiri de sağlamaktadır. Tatlımsı
ekşi tada sahip meyveleri lezzetli olup, yetiştiği
bölgedeki
halk
tarafından
toplanarak
tüketilmekte,
marmelatı
ve
içeceği
yapılmaktadır.
Yaban Hayatına Katkı; Ayrıca bu
meyveler doğal hayata da katkı sağlamakta,
S.ÖZER, Ö.ATABEYOĞLU, M.ZENGİN
yaban hayvanlarının beslenmesinde faydalı
olmaktadır. Kırsal ve kentsel mekanlarda
yaşayan tavşan, kuş, sincap gibi hayvanların
beslenmesine yardımcı olabilirler. Ayrıca
çiçekleri arılar için önemli fayda sağlayabilir.
4. Tartışma ve Sonuç
Bitkiler, peyzaj mimarlığı çalışmalarının
temel elemanlarıdır. Bitkilerin en iyi şekilde
faydalanmak için gerek fonksiyonel, gerekse
estetik özelliklerinin iyi bilinmesi gereklidir.
Kullanılacak bitkinin birincil amacının dışında
ikincil ve üçüncül özelliklerinin de bulunması
başarıyı artırmaktadır. Özellikle ekstrem
şartlarda yetişen bitki çeşidinin az olması her
bitkiyi çok önemli yaparken, çok yönlü
kullanılan bitkiler bu alanlarda oldukça değerli
olmaktadır. Prunus spinosa L. estetik ve
fonksiyonel özellikleri nedeniyle hem kentsel,
hem de kırsal mekanlarda fazlasıyla kullanılma
imkanına sahiptir. Her mevsim etkili
görünümler ve dokular oluşturan bitki, mekan
oluşturulması,
mekanların
ayrılması,
perdeleme, vurgu, renk ve doku etkisi gibi
özellikleriyle bir tasarım bitkisi, meyveleri
nedeniyle de yaban hayatını destekleyici ve
ticari amaçla değerlendirilebilme şansına
sahiptir.
Yetişme istekleri ve iklim gerekleri
bakımından da kanaatkar olan bitkinin kentsel
ortamlara adaptasyonu da kolay olacağından
uyum sorunu da ortadan kalkacak ve alternatif
bir ağaç olabilecektir.
Özellikle Prunus spinosa L., bitki
çeşitliliği bakımından sorunlu olan Erzurum,
Kars, Ağrı ve Ardahan gibi yüksek rakımlı
bölgelerde bitkisel tasarım çalışmalarına yeni
bir tür kazandırılması açısından da önemlidir.
Ayrıca bu çalışma ile daha sonra yapılacak
benzer çalışmalara destek olarak, bölgede doğal
olarak bulunan diğer bitkilerin ıslahı ile peyzaj
mimarlığı çalışmalarında kullanıma sunulmasının Erzurum ve çevresine bitkisel anlamda
önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir.
Kaynaklar
Ağaoğlu, Y., S., Çelik, H., Çelik, M., Fidan, Y., Gülşen,
Y., Günay, A., Halloran, N., Köksal, A., İ. ve
Yanzam, R., 1997. Genel Bahçe Bitkileri. Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ağitim, Araştırma ve
Geliştirme Vakfı Yayınları No:4, Ankara.
Altan, T., 1988. Türkiye’nin Doğal Bitki Örtüsü.
Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ders
Kitapları No: 70, Adana.
Anonim,
2008.
http://www.draligus.com/1929sbcakalerigi-prunus-spinosa.html
Ceylan, G., 1998. Dış mEkan Süs Bitkileri ve Peyzajda
Kullanımları. Flora Yayınları, İstanbul.
Davis, P.H., 1972. Flora of Turkey and East Aegean
Islands, Vol:4, Edinburgh Üniv. Press.
Güçlü, K., 1993. Geniş Yapraklı Süs Ağaç ve Ağaççıkları.
Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ders Notları:
146, Erzurum.
Karaer, F. ve Adak, Y., 2006. Türkiye Florasında Üzümsü
Meyve Olarak Kullanılan Taksonların Yayılış
Alanları ve Ekolojik Özellikleri. II. Ulusal Üzümsü
Meyveler Sempozyumu,
Özbek, S., 1978. Özel Meyvecilik. Çukurova Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Yayınları: 128, Ders Kitabı: 11,
Adana.
Ünlü, H., M., Çukadar, K., Aslay, M. ve Bozbek, Ö.,
2007. Erik Çeşit Adaptasyon Denemesi. V. Bahçe
Bitkileri Kongresi, Erzurum.
7
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(2), 9-17
Hassas Uygulamalı Tarım Teknolojilerinin Sulama Alanında Kullanımı
Nefise Yasemin Emekli1
Mehmet Topakçı2
1- Akdeniz Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, 07070 Antalya
2- Akdeniz Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Makinaları Bölümü, 07070 Antalya
Özet: Bitkisel üretimde girdilerin minimize edilerek optimum verimin sağlanması en önemli konulardan
biridir. Hassas uygulamalı tarım, tarlada bitki ve toprak özelliklerine göre zamansal ve konumsal farklılıkları
göz önüne alarak tohum, gübre, ilaç vb. girdilerin daha etkin ve çevreye duyarlı bir şekilde kullanımını
sağlar. Bu yeni yöntem tarımda yeni teknolojilerin kullanımını olanaklı kılan bir yaklaşımdır. Uzaktan
Algılama, Coğrafi Bilgi Sistemleri, Küresel Konum Belirleme sistemleri hassas uygulamalı tarımın,
ekonomik ve çevresel faydalarını artırmada çiftçiler için ihtiyaç duyulan teknolojik çözümleri sağlamaktadır.
Bu çalışmada, Hassas Tarım Teknolojileri literatür bilgileri altında incelenmiş ve tarımsal sulamada
kullanımları belirtilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Hassas Tarım, Değişken Düzeyli Uygulama, Sulama
Precision Agriculture Technologies Using in Irrigation
Abstract: One of the most important subjects in crop production is to optimise yield while minimizing
inputs. Precision Agriculture could obtain efficient use of inputs such as seed, fertilizer, pesticide etc. as
respect to environment by considering the spatial and temporal changes in field according to crop and soil
properties. This new method is an approach which can provide with the new technologies using in
agriculture. Remote sensing, Geographic Information Systems, and Global Positioning Systems may provide
the technologic solutions for farmers requirments to maximize the economic and environmental benefits of
precision agriculture. In this study, Precision Agriculture Technologies were investigated under literature
informations and using areas of these technologies was determined in irrigation.
Key Words: Precision Agriculture, Variable Rate Application, Irrigation
1. Giriş
Günümüz dünya nüfusu yaklaşık 6 milyar
civarındadır. Gelecek yüzyıllar içerisinde ise bu
sayının yaklaşık 9 milyar olacağı tahmin
edilmektedir (Ekdahl, 2000). Dünya nüfusunun
hızlı artışı karşısında arazi ve diğer üretim
faktörlerinin aynı oranda artırılamaması,
toplumların
gıda
maddeleri
ihtiyacını
karşılamak amacıyla tarımda yoğun olarak
gübre, ilaç, sertifikalı tohum ve suni tohumlama
uygulamalarını beraberinde getirmiştir. Bilim
adamlarını nüfusun hızlı artışı, artacak nüfusun
beslenmesi ve açlıkla mücadele etmek amacıyla
tarımda yeni arayışlara yöneltmiştir. Bu
kapsamda
tarımda
uygulanan
yeni
teknolojilerden biri “Information ManagementSite Specific Management- Precision Farming
(PF)” şekillerindeki deyimlerle İngilizce
literatürde ifade edilen “Hassas Uygulamalı
Tarım” olmaktadır (Peker ve ark., 2005).
Geleneksel tarımsal üretimde toprak
yönetimi, üretim ortamının yeknesak bir şekilde
ele
alınıp
işletilmesiyle
yapılmaktadır.
Üreticiler her ne kadar üretim alanlarının
değişik bölümlerinden farklı miktarlarda ürün
aldıklarını veya farklı toprak bünyesine sahip
olduklarını bilseler de, bu bilgiyi üretime
yönelik değerlendirememektedirler. Bu nedenle
geleneksel olarak, büyüklüğü ne olursa olsun
bir bütün olarak ele alınan tarlada yetiştirilen
bitkinin ihtiyaç duyduğu gübre ve ilaç gibi
girdileri
de
hep
aynı
miktarda
uygulamaktadırlar. Bu yaklaşım arazideki bazı
yerlerin fazla, bazı yerlerin ise daha az girdi
almasına neden olmaktadır (Vatandaş ve ark.,
2005). Buna bağlı olarak da, bitkilerin tarlada
homojen bir şekilde gelişimi değişebilmektedir.
Bu nedenle bir tarlanın alt bölümlerindeki
heterojenliği incelemek hassas tarımın önemli
bir konusunu oluşturmaktadır. Bu heterojenlik
toprağın kimyasal ve fiziksel özelliklerine göre
değişebilen
parametrelerle
tanımlanabilmektedir (McBratney and Pringle,
1999; Ehlert, 2000).
Genel anlamda hassas tarım (PF); ileri
teknolojilerin kullanılması suretiyle, tarlanın
bütününe yapılan alışagelmiş sabit düzeyli
uygulama yöntemleri yerine, çok daha küçük
kısımlarına ait toprak ve bitki özelliklerinin
(toprak
nemi,
topraktaki
bitki
besin
elementlerinin düzeyi, toprak bünyesi, ürün
koşulları, verim, vb.) belirlenmesi sayesinde
Hassas Uygulamalı Tarım Teknolojilerinin Sulama Alanında Kullanımı
değişken düzeyli uygulamayı esas almaktadır
(her bir kısma kendi ihtiyacı kadar gübre veya
ilaç uygulanması, farklı derinlikte toprak
işleme, farklı normlarda ekim, farklı düzeylerde
sulama ve drenaj). Bütün bunların sonucu
olarak Hassas Tarım daha ekonomik ve çevreye
duyarlı üretimi hedefleyen bir işletmecilik ve
tarımsal üretim yöntemidir (Tekin ve Sındır,
2006). Bu sistem modern teknolojilerin
sağladığı bilgiler ve yeni aletlere dayanır. Bu
yeni yöntemin bileşenleri; küresel konum
belirleme sistemi (Global Positioning System,
GPS), coğrafi bilgi sistemleri (Geographic
Information Systems, GIS), ürün izleme
aletleri, bitki, toprak ve yabancı ot sensörleri,
uzaktan algılama ve değişken düzeyli uygulama
(Variable Rate Application, VRA) şeklinde
sıralanabilir (Seelan et al., 2003).
Hassas tarım uygulamalarının temelini
arazide mevcut durumun doğru bir şekilde
belirlenip
ihtiyaçlar
doğrultusunda
uygulamaların yapılması oluşturmaktadır. Bunu
hassas tarımın sloganı haline gelen “doğru
uygulamaların doğru zamanda doğru yere
yapılması
gerekmektedir”
ifadesi
açıklamaktadır (Güler ve Kara, 2005).
Bu çalışmada, hassas tarım teknolojisinin
tarımsal
sulamada
kullanım
alanının
incelenmesi amaçlanmıştır.
2. Hassas Tarımın Aşamaları
Hassas tarımın temel unsurlarını veri
toplama, veri değerlendirme (işleme) ve
girdilerin değişken düzeyli uygulanması olmak
üzere 3 ana grupta toplamak mümkündür
(Fountas et al., 2005). Bunlara ek olarak, hassas
uygulamalı tarımın agronomik, ekonomik ve
çevresel etkilerinin ele alındığı değerlendirme
aşaması da bulunmaktadır. Bu aşamada, yapılan
uygulamaların başarısı incelenmekte ve daha
sonra yapılacak uygulamaların planlanması
gerçekleştirilmektedir (Kirişçi ve ark., 1999).
3. Veri Toplama
Veri toplama işleminin esasını ve
başlangıcını verim değerlerinin elde edilmesi
oluşturmaktadır. Diğer taraftan, üretim alanının
incelenen büyüklükteki kısmının toprak
özellikleri toprak testleri ile belirlenmek
zorundadır. Ürün verim değerleri ve toprak
özelliklerinin üretim alanındaki
gerçek
yerleriyle ilişkilendirilmesi gerekir. Bu temel
10
bilgilerin yanı sıra, aşağıdaki bilgilere de
gereksinim duyulabilmektedir:
 Bir önceki üretim sezonuna ait verim
değerleri,
 Yağış miktarı değerleri,
 Topoğrafik veriler,
 Arazinin yabancı ot yoğunluğu,
 Bir önceki üretim sezonuna ait gübre ve
ilaç uygulama normları,
 Uzaktan algılanmış bilgiler.
Söz konusu bu verilerin elde edilmesi için
yararlanılacak
yöntemler
çok
farklı
olabilmektedir (Kirişçi ve ark., 1999).
3.1. Küresel Konum Belirleme Sistemleri
Hassas tarım kavramının gelişimini
sağlayan temel teknoloji, 1970’li yılların
sonuna doğru ABD Savunma Bakanlığı
tarafından dünyanın yörüngesine yerleştirilen
uydulardan alınan verilere dayalı GPS’in ortaya
çıkartılmasıdır. Bu sistem dünyanın herhangi
bir yerine ilişkin anlık olarak birkaç cm’lik bir
hassasiyet ile o yere ilişkin enlem, boylam ve
yükselti değerlerini elde etme olanağı
sağlamaktadır (Stafford, 2000). 1980’li yılların
sonunda ise GPS’in yanı sıra NAVSTAR-GPS,
GLONASS gibi yeni küresel konum belirleme
sistemleri ortaya çıkmıştır. Söz konusu
sistemlerle elde edilen koordinatlar başta askeri
amaçlı kullanılırken daha sonra sivil amaçlar
içinde
kullanılabilir
hale
gelmiştir
(Auernhammer, 2001). Son yıllarda ise uydu
navigasyon
teknolojileri
tarımsal
uygulamalarda
kullanılmaya
başlamıştır
(Lechner and Baumann, 2000).
Hassas tarımın ilk uygulamalarında arazide
hareket halindeyken konum belirleme amacıyla
GPS kullanımı uygun değildi. Tipik bir GPS
alıcısı ile elde edilen bilgilerin doğruluk düzeyi
oldukça düşüktü. Uyduların tam olarak
yerleştirilmemiş olması nedeniyle sinyal
alımında ağaçlar ve binalardan kaynaklanan
sıkıntılar ve çok değişik yansımalar nedeniyle
önemli hatalar meydana gelmekteydi (Stafford
and Ambler, 1994). Ayrıca GPS alıcıları
oldukça büyük ve pahalıydı. 2000’li yıllarda
GPS’in kullanım olanakları ve öneminin
anlaşılması sonucunda ticari kuruluşların
devreye girmesi sağlanmış ve bu olay fiyatlarda
önemli bir şekilde düşüşü gerçekleştirmiştir
(Stafford, 2000). GPS ile gerçekleştirilen yer
belirleme işlemi;
N.Y.EMEKLİ, M.TOPAKÇI
 Uydu saati hatası,
 Uydu yörünge hatası,
 Atmosfer nedeniyle radyo sinyalinde
meydana gelen gecikme ve bu sinyallerin
birden fazla yol izleyerek alıcıya ulaşması,
 Alıcıdan kaynaklanan hata, güvenlik
nedeniyle sisteme eklenen hata ve uyduların
uzaydaki yerleşimi, gibi faktörlerin yarattığı
hatalar sonucunda elde edilen verilerin
doğruluğu yaklaşık olarak 100 m dolaylarında
idi. Bu doğruluk değeri hassas uygulamalı
tarımsal üretimde kullanım için uygun değildi
(Kirişçi ve ark., 1999). GPS’in hassasiyetini
artırmak için diferansiyel veri düzeltmeli sistem
geliştirilmiş ve bu sistem Hata Düzeltmeli
Küresel Konum Belirleme Sistemi (Differential
Global Positioning System, DGPS) olarak
adlandırılmıştır (Kirişçi ve ark., 1999, Lechner
and Baumann, 2000).
GPS benzeri diğer konum belirleme
sistemleri de mevcuttur. Bunlar Rusya küresel
konum belirleme sistemi (GLONASS) ile
şimdilerde Avrupa Uzay Ajansı tarafından
geliştirilen GPS’in tamamlayıcısı olarak
düşünülen ve 2008 yılında faaliyete geçen
Avrupa Küresel Konum Belirleme Sistemi
(Galileo Global Navigation Satellite System,
GNSS)’dır (Keefe et al., 2006; Güler ve Kara,
2005).
Keefe et al. (2006), GPS, GNSS ve GPS
ile GNSS’nin kombine edildiği 3 farklı küresel
konum belirleme sisteminin konumlandırma
hassasiyeti, verilerin elde edilebilirlik ve
güvenirlilik
performanslarını
simülasyon
yöntemi ile karşılaştırdıkları çalışmalarında;
kombine edilmiş sistemde verilerin elde
edilebilirlik ve hassasiyetinin daha yüksek
olduğunu bildirmişlerdir.
2009 yılında GPS’ in hassasiyetini
artırmak için, tüm Türkiye’de CORS-TR ağı
oluşturulmuştur. Bu ağdan düzeltme sinyalleri
alınarak, düzeltilmiş konum bilgileri elde
edilmektedir.
3.2. Verim Görüntüleme ve Haritalama
Sistemleri
Yetiştiricilerin karşılaştıkları en büyük
sorun, çeşitli faktörlere bağlı olarak ürün
veriminin veya ekonomik getirinin azalmasıdır.
Bu nedenle rekabetçi bir pazarda bunun
üstesinden gelebilmek için, yetiştirdikleri ürün
hakkında her şeyi bilmek zorundadırlar.
Gelişmiş ülkelerde çiftçiler arazilerini bilgi
teknolojilerinden yararlanarak izlemekte ve
değişen koşullara göre karar vermede oldukça
güvenilir bilgilerden yararlanabilmektedirler.
Bu teknolojiler çiftçilerin arazilerini daha küçük
alt parseller halinde izlemelerine olanak
sağladığından,
toprak
özelliklerindeki
değişikliğin yanında ürün verimi hakkında da
bilgi sağlayabilmektedir. Çeşitli ürünler için
elektronik verim izleme ve kayıt sistemleri
geliştirilmiştir. Burada ürün çeşitlerine yönelik
olarak
verim
sensörleri
de
çeşitlilik
göstermektedir. Günümüzde kullanılan bazı
verim sensörleri ve kullanıldıkları ürünler
aşağıda sıralanmıştır:
 Ağırlık esaslı sensör-(buğday, mısır gibi
taneli ürünler),
 Hacimsel esaslı sensör (buğday, mısır
gibi taneli ürünler),
 Konveyöre bağlı yük sensörü (patates,
havuç, şekerpancarı gibi ürünlerde),
 Tarım makinası yük sensörü (pamuk,
üzüm, domates gibi ürünlerde),
 Moment dönüştürücüler (domateste),
En yaygın kullanılan verim görüntüleme
ve haritalama sistemi biçerdöverlerle tahıl
hasadında kullanılan sistemlerdir (Vatandaş ve
ark., 2005).
3.3. Toprak Özellikleri
Geleneksel tarım sistemlerinde, çiftçiler
tarladan tesadüfi olarak toprak örneklerini
alırlar
ve
daha
sonra
sonuçların
ortalamalarından yararlanırlar. Tüm tarla bu
ortalama değerler esas alınarak işleme tabi
tutulmakta ve sadece tek bir gübre normu
tarlaya uygulanmaktadır. Hassas uygulamalı
tarım tekniğinde ise tarlanın değişik yerlerinden
düzenli bir biçimde örnekler alınmakta ve
analiz sonuçlarına göre gübre normu
değiştirilebilmekte ve gübre sadece tarlada
ihtiyaç duyulan yere ve gerekli miktarda
uygulanmaktadır. Değişken gübreleme ve kireç
uygulama normunu belirlemek için toprak
örnekleme ve analizleri yürütülmektedir
(Kirişçi ve ark., 1999). Hassas tarım verim
açısından toprak verimliliği (organik madde
içeriği, N, P, K vb.), toprağın fiziksel (toprağın
tekstürü, toprağın yapısı, hacim ağırlığı, su
tutma kapasitesi vb.) ve kimyasal özellikleri
(toprağın pH düzeyi) ile yakından ilişkilidir
(McBratney and Pringle, 1999).
11
Hassas Uygulamalı Tarım Teknolojilerinin Sulama Alanında Kullanımı
3.4. Uzaktan Algılama
Bir çok teknik ve bilimsel kaynak
incelendiğinde uzaktan algılama için, genel
anlamda “cisimlere fiziksel bir temasta
bulunmaksızın onların fiziksel özellikleri
hakkında bilgi sahibi olabilmek” şeklindeki
ifadelerin en açıklayıcı tanımlar olduğu
söylenebilmektedir (Maktav, 2006). Uzaktan
algılama, hassas uygulamalı tarım için önemli
bir işletmecilik aracı olma özelliğine sahiptir.
Hassas tarımda uzaktan algılama, bitki ile
fiziksel temasın zor olduğu veya bitkiye zarar
verme durumunun söz konusu olduğu
durumlarda
bitkilerin
uzaktan
algılanabilmesidir. Buna bağlı olarak UA geniş
alanların görüntüsünün hızlı ve tekrarlanabilir
bir şekilde daha az işgücüyle alınabilmesi ve
tüm
yetiştirme
periyodu
boyunca
kullanılabilmesi nedeniyle geleneksel tarla
gözlemlemesine
bir
alternatif
olarak
kullanılabilmektedir (Kirişçi ve ark., 1999).
4. Veri Değerlendirme
Arazinin coğrafi durumuna ilişkin olarak
bilgi toplama işlemleri için GIS sistemlerinden
yararlanılmaktadır. GIS tarafından sağlanan
sayısal bilgiler, analiz edilebilmekte, farklı
ortamlarda
değerlendirilebilmekte
veya
saklanabilmektedir.
Verilerin
girilmesi,
saklanması veya analiz edilmesi, bu amaçla
geliştirilmiş paket programlarla yapılmaktadır.
Bir GIS veri tabanı sistemi; konum bilgisi, tarla
sınırları, verim, bitki besin elementleri
düzeyleri ve pH gibi tarla ve bitkiye ait
özellikleri
içerebilmektedir.
Verim
görüntülenmesi ve verim haritasının elde
edilmesi, hassas tarımın en önemli veri toplama
işlemlerindendir.
Verim
görüntüleme
sistemleriyle elde edilen konum verisi ile
birlikte verim değerleri uygun bir GIS yazılımı
kullanılarak
verim
haritasına
dönüştürülmektedir. Bu harita üzerinde GIS
yardımıyla değişik harita işleme ve analiz
fonksiyonları gerçekleştirilebilmektedir. En
yaygın kullanılan GIS yazılımları Arc Info ve
Arc View’dir (Vatandaş ve ark. 2005).
5. Değişken Düzeyli Uygulama (Variable
Rate Application, VRA)
Yerine göre bilgi teknolojileri (SiteSpecific Information Technologies) değişken
düzeyli uygulamalardaki girdilerin (gübreleme,
ilaçlama, sulama vb) etkinliğini artırmak için
10
bir tarla içindeki bölgesel farklılık hakkında
bilgi edinmemizi sağlar (Torbett et al., 2007).
Değişken düzeyli uygulamada bitkisel üretimde
kullanılan girdilerin azaltılması ile hem nisbi
bir ekonomik tasarruf sağlanmakta hem de bu
girdilerin çevreye verdiği zararlı etkiler
azaltılmaktadır (Reyns et al., 2002). Arazide
değişkenlik belirlenmesi harita esaslı (mapbased) ve duyarga esaslı (sensor-based) olmak
üzere 2 yöntemle belirlenebilmektedir. Harita
esaslı yaklaşımda GPS, uzaktan algılama, verim
görüntüleme
teknolojileri
ve
toprak
örneklerinden yararlanarak değişken düzeyli
uygulamayı gerçekleştirmek daha kolaydır. Bu
yaklaşım;
 Tarlada hücrelerden alınan örnekler,
 Toprak örneklerinin laboratuar analizleri,
 Bu analizlere göre verim haritalarının
oluşturulması,
 Değişken düzeyli uygulamada kullanılan
alıcıyı kontrol etmek için verim
haritasının kullanılması
aşamalarından oluşmaktadır (Zhang et al.,
2002).
Duyarga esaslı VRA sistemi, uygulama
haritası
uygulama
aracına
yerleştirilen
duyargalardan
elde
edilen
verileri
kullanmaktadır. Duyargalar, toprak veya ürünle
ilgili özellikleri algılamakta ve bunu bilgisayara
göndermektedir. Bilgisayar uygulanacak girdi
miktarını belirlemekte ve bu miktar, uygulama
elemanını kontrol eden kontrol elemanına
gönderilmektedir.
Bu
VRA
tipi,
konumlandırma
sistemine
gereksinim
duymaktadır (Kirişçi ve ark., 1999).
Timmermann et al., (2003), değişken
düzeyli herbisit uygulamanın ekomomik ve
ekolojik yararlarını değerlendirmek için CBS
teknolojisi ile 5 tarlada mısır, arpa, buğday ve
şekerpancarı bitkilerinde 4 yıllık bir çalışma
yürütmüşlerdir. Çalışmada tarlanın tamamının
ilaçlanması,
bant
şeklinde+çapalayarak
uygulama ve değişken düzeyli uygulama olmak
üzere üç farklı konu denenmiştir. Uygulanan
örnekleme yöntemi ile verim haritaları
oluşturulmuş ve haritalara göre değişken
düzeyli herbisit uygulaması yapılmıştır.
Araştırmacılar, yaptıkları çalışmanın sonucunda
herbisit uygulamasındaki azalmanın yıla ve
bitkiye göre değiştiğini ve bu azalmanın
mısırda 42 Euro/ha, buğdayda 32 Euro/ha,
arpada 27 Euro/ha, şeker pancarında 20 Euro/ha
N.Y.EMEKLİ, M.TOPAKÇI
olduğunu; ortalama 33 Euro/ha oranında
gerçekleştiğini bildirmişlerdir. Ayrıca bu
kazanımın
değişken
düzeyli
uygulama
teknolojisinin
doğruluğunu
ispatladığını
belirtmişlerdir.
Machado et al., (2000), sulanan mısırın
dane veriminin tarlada bölgesel ve zamansal
değişikliği
üzerinde
sulamanın
(Evapotranspirasyon' un %80 ve %50
düzeylerine göre), hibrit tohum seçimi, deniz
seviyesinden yükseklik, toprak tekstürü,
toprağın nitrat azot oranı, bitki yoğunluğu,
toprak verimliliği, pestisit uygulamaları gibi
biyotik ve abiyotik faktörlerin etkilerini
inceledikleri çalışmalarında bu etkilerin hassas
tarımın uygulanmasında nasıl değerlendirilmesi
gerektiğini araştırmışlardır. Bu amaç için tarla
hücrelere bölünmüş ve her bir bölüm DGPS
alıcısıyla donatılmıştır. Çalışmada istatistiksel
değerlendirme için, varyans analizi, en küçük
kareler yöntemi, faktör analizi, çoklu regresyon
analizi,
Pearson
korelasyon
analizleri
kullanılmıştır. Çalışmanın sonunda, dane
veriminin;
 Biyotik ve abiyotik faktörler arasındaki
karşılıklı ilişkiden etkilendiğini,
 Kil ve silt içeriği fazla olan topraklarda
yüksek nem düzeylerine bağlı olarak verimin
arttığını,
 Nitrat
azotunun
yüksek
nem
düzeylerinde verimi arttırdığını bildirmişlerdir.
Araştırmacılar dane verimi üzerindeki biyotik
ve abiyotik faktörlerin etkileri bir bütün
(sistem) olarak değerlendirildiği zaman hassas
tarım uygulamalarının daha etkin olabileceğini
bildirmişlerdir.
6. Sulamada Hassas Tarım Uygulamaları
Ülkemizde bir yandan yeni alanlar
sulamaya açılırken diğer yandan çok büyük
yatırımlarla sulama şebekeleri kurulmuş
araziler, yanlış tarım ve sulama uygulamaları
nedeniyle hızla bozulmakta ve kirlenmektedir.
Sulamaya açılan alanların büyük bir bölümü
tuzluluk ve sodyumluluk problemi ile karşı
karşıyadır. Aşırı ve yanlış gübreleme toprakbitki-su dengesi, nitrit ve nitrat kalıntılarıyla
toprak yapısını bozmakta, yer altı sularını
kirletmektedir. Bilinçsiz sulama uygulamaları
da toprağı tuzlulaştırmakta ve taban suyu
kalitesini düşürmektedir. Taban suyu ve
tuzluluk ile ilgili problemler, tarımdaki çevre
sorunlarının
büyük
bir
bölümünü
oluşturmaktadır (Çakmak ve Kendirli, 2002).
Verimli ve sürdürülebilir bir tarımsal üretim
için sulama en önemli girdilerin başında
gelmektedir (Gündoğdu ve ark., 2001).
Son yıllarda tarımda yanlış uygulamalar
sonucunda meydana gelen çevre sorunlarını
önlemek ve daha etkin bir bitkisel üretim
gerçekleştirebilmek için gelişen teknolojiden de
yararlanılmaktadır.
Literatür
bilgileri
incelendiğinde sulamanın farklı uygulama
alanlarında
da
bu
teknolojiden
yararlanılmaktadır. Nitekim Uçar ve Kara
(2001), Isparta-Atabey sulama şebekesinin
fiziksel yeterliliğinin belirlenmesinde Uzaktan
Algılama (UA) ve coğrafi bilgi sistemlerinin
(CBS) kullanım olanaklarını araştırmışlardır.
Bu amaç için deneme alanına ait LANDSAT
uydu verisi kullanılmış ve bu veri ile arazi
kullanım türü ve
vejetasyon indeksi
belirlenmiştir. Alana ait kanalların ölçülmesi ve
karşılaştırılmasında
ise
CBS’den
yararlanmışlardır.
Araştırmacılar
Atabey
sulama şebekesinin 1974 yılında işletmeye
açılmasına rağmen sulama oranının %26
düzeyinde olmasını şebekede planlama,
uygulama ve işletme aşamalarındaki hataların
sebebiyet verdiğini ve sulama şebekelerinin
fiziksel yeterliliğinin belirlenmesinde UA ve
CBS’nin kullanılmasıyla daha hızlı, güvenilir
ve objektif bilgilerin elde edilebileceğini ayrıca
karar vericilerin daha sağlıklı kararlar
alabileceğini bildirmişlerdir.
Uydu verileriyle evapotranspirasyonun
(ET)
belirlenmesinde;
uydudan
alınan
verilerden, bitkilerin albedo haritası, yaprak
alan indeksi haritası ve bitki yüksekliği haritası
çıkarılmaktadır. Burada uydulardan alınan
farklı bantlardaki yansımalar spektroradyometre
ile yapılan yer ölçümleri ile ilişkilendirilmekte
ve geliştirilen amprik denklemlerle ET
belirlenmektedir (Uçar ve Başayiğit, 2001).
Josiah et al. (2001), karık sulama yöntemi
ile sulanan domateste verim ve toprak nem
düzeyi arasındaki ilişkiyi belirlemek için toprak
infiltrasyon hızı ile verim arasındaki değişimin
haritalanmasından aynı zamanda bitki su
tüketimindeki değişimle verim arasındaki
değişimin haritalanmasından yararlanmışlardır.
Bu amaç için tarla alt gruplara bölünmüş,
4040 m grid’ler oluşturularak toplam 56 adet
DGPS istasyonu oluşturulmuştur. Toprağın 90
cm’lik
profilindeki
nem
değişimini
11
Hassas Uygulamalı Tarım Teknolojilerinin Sulama Alanında Kullanımı
gözlemlemek için 15, 45 ve 75 cm derinliğe
nem sensörleri yerleştirilmiş ve değerlerin
araziden aynı derinlikten alınan toprak örnekleri
ile kalibrasyonları yapılmıştır. Çalışmada ET su
bütçesi yöntemiyle belirlenmiştir. Elde edilen
verilere göre ET ve infiltrasyon hızına ilişkin
verim haritaları oluşturulmuştur. Ayrıca
denemede geliştirilen bir verim monitörüyle
hasat esnasında verim değerleri kaydedilip
verim haritaları oluşturulmuştur. Çalışmanın
sonunda araştırmacılar karık sonlarına yeterli su
girmediği için ET, infiltrasyon hızı ve verimin
düşük olduğunu buna karşılık karık başlarında
anılan
değerlerin
yüksek
olduğunu
bildirmişlerdir. Ancak, araştırmacılar nemin
yeterli olduğu yerlerde verimin istenilen
düzeylerde olmadığını dolayısı ile verim
değişikliği üzerinde nemin tek başına etkili
olmadığını diğer faktörlerin de etkili olduğunu
belirtmişlerdir.
Sulama programlamasının toprak nem
içeriğine göre yapılması durumunda topraktaki
nem değişiminin çeşitli sensörlerle izlenmesi
gerekir. Bu amaçla kablosuz olarak data loggera
veri aktarabilen elektronik tansiyometre, TDR
(Time Domain Reflectometer), EC (Elektriksel
iletkenlik) ve GMS (Granular Matrix Sensor)
gibi sensörler geliştirilmiştir. Bu sensörler
hassas tarıma uygun olarak hızlı ve hassas
biçimde toprak nemini ölçebilmektedirler.
Schmitz ve Sourell (2000), yaptıkları
çalışmada üç farklı toprak nem sensörünün
(TDR, EC ve GMS sensör) tarla koşullarında
ölçüm
doğruluğunu
araştırmışlardır.
Araştırmacılar toprak nem düzeyinin anılan
sensörlerle hassas olarak ölçülebilmesi için
doğru bir şekilde kalibrasyonlarının yapılması
ve bir arazi içerisinde yerleştirilmesi gereken
aralıklara özen gösterilmesi gerektiğini
belirtmişlerdir. Aksi durumda aynı sensörün
aynı toprak koşullarında farklı düzeylerde
ölçüm değeri verebileceğini belirtmişlerdir.
Thompson ve ark. (2006), damla sulama
yöntemiyle sulanan kavun ve biber bitkisinde
sulama programlaması amacıyla toprağın
matrik potansiyelini ölçen özel bir sensör
(Watermark 200SS sensör) ile elektronik
tansiyometrelerin
kullanılabilirliğini
araştırmışlardır. Araştırmacılar her iki sensör
tipinin uygun bir şekilde kalibrasyonlarının
yapılarak
topraktaki
nem
değişiminin
izlenmesinde kullanılabileceğini belirtmişlerdir.
10
Kesmez
ve
ark.
(2008),
toprak
tuzluluğunun toprağın hacimsel elektriksel
iletkenliğinin (EC a) arazide ölçülmesiyle
belirlenebileceğini ve bu amaç için EC a
değerinin arazide ya toprağa yerleştirilen
elektrotlar (dört prob (Wenner dizilimi), TDR
probu) yardımıyla veya elektromanyetik
dalgalar yayan cihazlarla (Geonics EM-31 veya
EM-38 ölçüm cihazı) uzaktan algılama yoluyla
ölçülebileceğini belirtmişlerdir. Araştırmacılar
arazi ölçüm yöntemleri GIS tabanlı yapıldığı
için tuzluluğun ölçüm yapılan alandaki
yayılımının haritalanabileceğini ve yersel
olarak
değişimin
değerlendirilebileceğini
bildirmişlerdir.
Sönmez ve ark. (2008), spektroradyometre
aleti ile farklı düzeyde sulanan çim bitkisindeki
yansıma
değerleri
ve
çim
kalitesini
incelemişlerdir. Yapılan tarla denemesinde
günlük buharlaşmanın %100, %75, %50 ve
%25 düzeylerinde sulama yapılmıştır. %100 ve
%75 düzeylerinde sulanan parsellerde en iyi
çim kalitesi elde edilmiştir. Sulama suyu
miktarındaki azalma ile çim kalitesinin
azaldığını ayrıca yansıma değerlerinin farklı
sulama
düzeylerine
göre
değiştiğini
saptamışlardır.
Karataş ve ark. (2006), uzaktan algılama
ile ET’nin belirlenmesinde kullanılan SEBAL
yöntemini
bir
uygulama
ile
örneklendirmişlerdir.
Bu
amaç
için
araştırmacılar bulutsuz bir gün olan 14 Ağustos
2004 tarihli ve Aşağı Gediz Sulama Sistemini
kapsayan bir NOAA-16/AVHRR uydusundan
alınan görüntüyü işleyerek gerçek (ETa) ve
potansiyel (ETp) evapotranspirasyona ilişkin
sonuç haritaları belirlemişler ve bir örnek
olarak Gökkaya Sulama Birliğinde belli bir
periyot için ETa değerlerini saptamışlardır.
Araştırmacılar UA ile sistem ve havza bazında
ET hesaplamalarının yapılabileceğini, arazi
yüzeyinin tarımsal ve hidrolojik koşullarıyla
ilgili geleneksel yöntemlere göre daha sık,
objektif ve güvenilir bilgiler sağlanabileceğini
ayrıca su kullanımının alansal ve zamansal
değişiminin izlenmesiyle su kaynaklarının
sürdürülebilirliğinin
korunacağını
belirtmişlerdir.
Sulama ve drenaj birbirlerini tanımlayan
iki önemli mühendislik dalıdır. Sulama ile kuru
koşullara göre, 3-7 kat verim artışının
sağlandığı açıklanmakla birlikte, drenajın
sulama
ile
ilişkisinin
yeterli
ölçüde
N.Y.EMEKLİ, M.TOPAKÇI
önemsenmemesi, sulu tarım alanlarında
tuzluluk, alkalilik ve taban suyu gibi, geri
dönüşü çok güç olan sorunların ortaya
çıkmasına neden olmaktadır. Tarımsal drenajın
önemi bilinmekle birlikte, çoğu kez sulama
sistemlerinden sonra düşünüldüğünden anılan
problemler hemen tüm sulanan alanlarda
karşılaşılmaktadır (Kanber ve ark., 2005).
Nitekim Çetin ve Diker (2003), Aşağı
Seyhan Ovasında 8494 ha’lık bir pilot alanda
drenaj sorunu olan yerlerin belirlenmesi için
CBS’den yararlanmışlardır. Yapılan çalışmada
anılan bölgeye en uygun drenaj sistemleri
önermek için taban suyunun derinliği, tuzluluğu
ve deniz seviyesinden yüksekliğinin bölgesel ve
zamansal değişimi incelenmiştir. Bu amaç için
1991-1998 yılları arasında ayda bir kez 85
gözlem kuyusundan ölçülen taban suyu
derinliği ve sulamanın en yoğun olduğu
Temmuz aylarına ilişkin taban suyu tuzluluk
değerlerinin bölgesel ve zamansal değişimi
anılan yıllar için incelenmiştir. Elde edilen
veriler ve CBS’den yararlanılarak verim
haritaları
oluşturulmuştur.
Araştırmacılar
yaptıkları
çalışmada,
çalışma
alanının
%99.8’lik kısmında değişik düzeylerde drenaj
problemi olduğunu, bu drenaj probleminin
birincil nedeninin aşırı sulama suyunun
sebebiyet verdiğini, bölgedeki ana, sekonder ve
tersiyer drenaj kanallarının otlanma ve
siltasyondan dolayı etkin çalışmadığını, taban
duyu derinlik değişimin bir toprakaltı drenaj
sistemi gerektirecek kadar önemli değişim
göstermediğini ancak çalışma alanı içerisindeki
bazı alanların aşırı sulama suyu uygulamaları
devam ederse değinilen alanların taban suyu
tuzluluk değerlerinin sulamanın yoğun yapıldığı
Temmuz aylarında artmasının olası olduğunu
bildirmişlerdir. Ayrıca araştırmacılar geniş
arazilerde geleneksel yöntemlerle drenaj
problemlerinin
bölgesel
ve
zamansal
değişiminin incelenmesinin çok fazla işgücü ve
zaman kaybına sebebiyet verdiğini CBS ile bu
değişimin daha kısa sürede ve güvenilir
verilerle saptanabileceğini belirtmişlerdir.
Harmel et al. (2004), mısırda yağışlarla
yüzey akışa geçen suyun kalitesinde değişken
düzeyli azot ile geleneksel uygulamaları iki
yıllık bir çalışma ile karşılaştırmıştır. Değişken
düzeyli uygulamada tarla düşük, orta ve yüksek
düzeyli azot uygulaması olmak üzere 3 gruba
bölünmüş ve her bir bölüm DGPS alıcısı ile
donatılmıştır. Elde edilen veriler CBS’den
yararlanılarak değerlendirilmiştir. Çalışmanın
sonunda değişken düzeyli uygulama ile
geleneksel yöntemlere göre N miktarında %4-7
azalma
sağlandığını saptamışlardır.
Bu
durumunun hem gübre hem de çevre kirliliğini
azaltacağını bildirmişlerdir. Araştırmacılar
yüzey akışa geçen suyun kalitesi üzerinde
ortalama değerlere göre N konsantrasyonunun
değişken düzeyli uygulama ile özellikle 2. yılda
düştüğünü saptamışlardır.
Apaydın ve Öztürk (2003), AnkaraYenimahalle-Güvenç havzasının yüzey akış ve
sediment tahmininin belirlenmesinde dünyada
yaygın bir şekilde kullanılan yağış-yüzey akışerozyon modellerinden olan AGNPS, SWRRB
ve GLEAMS’ın CBS yardımıyla uygulanışı,
CBS’nin bu modellere sağlayacağı yararları ve
modellerin
geçerliliğini
incelemişlerdir.
Çalışmada CBS ile havza alanı ve alt havza
sınırlarının belirlenmesi yanında akımın geldiği
hücre, hücrenin ait olduğu alt havza, hücre
alanı, ortalama yüksekliği, eğimi, yöneyi,
topografik katsayısı, akım uzunluğu, akım yolu
eğimi, konsantrasyonun başladığı eğim ve
uzunluk
belirlenmiştir.
Araştırmacılar
çalışmanın sonunda aylık, yıllık ve uzun yıllar
sonuçlarına göre üç modelin de ölçülen
değerlere yakın veya paralel sonuçlar
vermediğini ancak bu durumun Güvenç havzası
için geçerli
olduğunu
ve
modellerin
Türkiye’deki geçerliliğinin belirlenebilmesi için
benzer çalışmaların farklı büyüklük ve
yerlerdeki havzalarda yapılması gerektiğini
bildirmişlerdir.
Gündoğdu ve ark. (2001), sulama
projelerinin izlenmesi ve değerlendirilmesinde
CBS destekli bir veri tabanı oluşturmasına
yönelik SUGIS modeli üzerinde çalışmışlardır.
Model veri girişi, proje bilgileri, su yöntemi ve
değerlendirme olmak üzere 4 bölümden
oluşmakta ve bu bölümlerin farklı alt menü
seçenekleri bulunmaktadır. Araştırmacılar
yaptıkları çalışma ile büyük emek ve
harcamalarla gerçekleştirilen geniş kapsamlı
projelerin her türlü aktiviteyi içeren bu tip
izleme ve değerlendirme bilgi sistemleri ile kısa
dönemde uygulamada ortaya çıkacak sorunların
çözümüne, uzun vadede ise yeni politikaların
oluşumuna katkı sağlayacağını bildirmişlerdir.
Köseoğlu ve Gündoğdu (2004), arazi
toplulaştırma çalışmalarının önemli bir aşaması
olan planlama çalışmalarının yürütülmesinde
gereksinim duyulan verilerin (arazi kullanım
11
Hassas Uygulamalı Tarım Teknolojilerinin Sulama Alanında Kullanımı
durumu, arazi parçalılığı ve parsellerin fiziksel
durumu, yerleşim yerleri ve proje alanındaki
sabit tesisler, sulama ve drenaj sistemi, yol
sistemi, doğal kaynaklar ve sorunlu alanların
belirlenmesi)
UA
teknikleriyle
elde
edilebilirliğinin belirlenmesi amacıyla bir
çalışma
yapmışlardır.
Çalışma
BursaKaracabey ilçesi, Eskisarıbey-YenisarıbeyOrtasarıbey ve Sazlıca köylerinde toplam
2677,5 ha’lık bir alanda yürütülmüştür.
Çalışmada örnek alanı kapsayan 06.08.1998
tarihli Landsat 5 TM uydu görüntüsü
kullanılmıştır. Elde edilen verilerde görüntü
işleme
ve
haritalama,
haritaların
sayısallaştırılması aşamaları uygulanmıştır.
Çalışmanın sonunda, planlama verilerinden
arazi parçalılığı ve parselasyon durumuna
ilişkin bilgilerin kullanılan uydu görüntüsü ile
sağlanamadığını, daha fazla yersel çözünürlüğe
sahip olan uydu görüntüsünden yada hava
fotoğraflarından yararlanılması gerektiğini
bildirmişlerdir.
Bu bilgiler kapsamında tarımsal üretimde
sulamanın farklı uygulama alanlarında hassas
uygulamalı
tarımın
teknolojisinin
bileşenlerinden yararlanıldığı görülmektedir.
7. Sonuç
Hassas uygulamalı tarım, sürdürülebilir bir
tarımsal üretimin gerçekleştirilmesi için
gelenekselleşmiş uygulamalardan farklı olarak
tarlayı alt gruplara ayıran ve her bir alt gruba
gereksinim duyduğu kadar girdi kullanımını
sağlayan bir tarım uygulamasıdır. Hassas
uygulamalı tarım bu yönü ile girdilerin etkinliği
arttırılmakta, maliyet azalmakta, homojen bir
verim ve en önemlisi çevre dostu bir tarım
uygulanması sağlanmaktadır. Ancak hassas
tarımda başarı kullanılan teknolojiye bağlıdır ve
bu teknolojinin alt yapısı oldukça pahalıdır. Bu
nedenle araştırma düzeyinde çalışmalar
yapılmakla birlikte, üretici düzeyinde kullanımı
henüz yaygın değildir.
Hassas uygulamalı tarım teknolojisinin
uzaktan algılama ve CBS gibi bileşenlerinin
sulamanın
farklı
uygulama
alanlarında
kullanıldığı ve birçok araştırmacının da
belirttiği gibi bu teknolojiler ile kısa sürede
daha hızlı ve güvenilir veriler elde edilebileceği
ve üretim alanlarını tanımlayıcı veri tabanı
oluşturulmasının sağlanacağı söylenebilir.
Kaynaklar
Apaydın, H., Öztürk, F., 2003. Yüzey Akış ve Sediment
Modellerinin Coğrafi Bilgi Sistemi Yardımıyla
Uygulanması. Tarım Bilimleri Dergisi, 9(4), 381-389
Auernhammer, H., 2001. Precision Farming-The
Environmental
Challenge.
Computers
and
Electronics in Agriculture, 30(1-3), 31-43.
Çakmak, B., Kendirli, B., 2002. Sürdürülebilir Tarımda
Sulama ve Çevre. Türktarım Dergisi, 145, 21-23.
Çetin, M., Diker, K., 2003. Assessing Drainage Problem
Areas By GIS: A Case Study In The Eastern
Mediterranean Region of Turkey. Irrigation and
Drainage, 52, 343–353.
Ehlert, D., 2000. Measuring Mass Flow by Bounce Plate
for Yield Mapping of Potatoes. Precision
Agriculture, 2(2), 119-130.
Ekdahl, H., 2000. Agricultural Technology and the Total
System. J. Agric. Engng. Res., 76, 249-250.
Fountas, S., Blackmore, S., Ess, D., Hawkins, S.,
Blumhoff, G., Lowenberg-Deboer, J., Sorensen,
C.G., 2005. Farmer Experience with Precision
Agriculture in Denmark and the US Eastern Corn
Belt. Precision Agriculture, 6(2), 121-141.
Güler, M., Kara, T., 2005. Hassas Uygulamalı Tarım
Teknolojisine Genel Bir Bakış. OMÜ Zir. Fak. Derg.,
20(3), 110-117.
Gündogdu, K.S., Akkaya Aslan, Ş.T., Değirmenci, H.,
Demir, A.O., Demirtaş, C., Arıcı, İ., 2001. Sulama
Projelerinin İzlenmesi ve Değerlendirilmesinde GIS
Destekli Veri Tabanı Oluşturulması. I. Ulusal Sulama
Kongresi, 8-11 Kasım 2001, Antalya: 233-239.
10
Harmel, R.D., Kenimer, A.L., Searcy, S.W., Torbert,
H.A., 2004. Runoff Water Quality Impact of Variable
Rate Sidedress Nitrogen Application. Precision
Agriculture, 5(3), 247-261.
Josiah, M.N., Upadhyaya, S.K., Rosa, U., Andraden, P.,
Mattson, M., 2001. Mapping Field Variability In
Infiltration Rate and Evaportransporation In A
Tomato Production Sytem. Transaction of The Asae
Paper No: 99-1147.
Kanber, R., Çullu, M.A., Kendirli, B., Antepli, S., Yılmaz,
N., 2005. Sulama, Drenaj ve Tuzluluk. Türkiye
Ziraat Mühendisliği VI. Teknik Kongresi, 3-7 Ocak
2005, Ankara, Cilt 1: 213-251.
Karataş, B.S., Akkuzu, E., Avcı, M., 2006. Uzaktan
Algılama
Teknigiyle
Evapotranspirasyonun
Belirlenmesi. 4. Cografi Bilgi Sistemleri Bilişim
Günleri, 13-16 Eylül 2006, İstanbul: 1-8.
Keefe, K.O., Julien, O., Cannon, M.E., Lachapelle, G.,
2006. Availability, Accuracy, Reliability, and
Carrier-Phase Ambiguity Resolution With Galileo
and GPS. Acta Astronautica, 58(8), 422-434.
Kesmez, D., Suarez, D.L., Lesch, S.M., Ünlükara, A.
Yurtseven, E., 2008. Tarım Alanlarında Tuzluluğun
Belirlenmesinde Yeni Yaklaşımlar. DSİ SulamaTuzlanma Konferansı, 12-13 Haziran 2008,
Şanlıurfa, Bildiri Kitabı: 207-218.
Kirişçi, V., Keskin, M., Say, S.M., Görücü, S., 1999.
Hassas Uygulamalı Tarım Teknolojisi. Nobel Yay.
88, 186 s., Adana.
Hassas Uygulamalı Tarım Teknolojilerinin Sulama Alanında Kullanımı
Köseoğlu, M., Gündoğdu, K.S., 2004. Arazi
Toplulaştırma Planlama Çalışmalarında Uzaktan
Algılama Tekniklerinden Yararlanma Olanakları.
Uludağ Üniv. Zir. Fak. Derg., 18(1), 45-56.
Lechner, W., Baumann, S., 2000. Global Navigation
Satellite Systems. Computers and Electronics in
Agriculture, 25(1-2), 67-85.
Machado, S., Bynum, E.D., Archer, T.L., Lascano, R.J.,
Wilson, L.T., Bordovsky, J., Segarra, E., Bronson,
K., Nesmith, D.M., Xu, W., 2000. Spatial and
Temporal Variability of Corn Grain Yield: SiteSpecific Relationships of Biotic And Abiotic Factors.
Precision Agriculture, 2(4), 359-376.
Maktav, D., 2006. Uzaktan Algılama-CBS Entegrasyonu.
1.Ulusal Uzaktan Algılama-CBS Çalıştay ve Paneli,
27-29 Kasım 2006, İstanbul.
McBratney, A.B., Pringle, M.J., 1999. Estimating Average
and Proportional Variograms of Soil Properties and
Their Potential Use in Precision Agriculture.
Precision Agriculture, 1(2), 125-152.
Peker, K., Çelik, Y., Oğuz, C., Direk, M., 2005. Hassas
Uygulamalı
Tarım
Teknolojilerinin
Üretim
Ekonomisi ve Şanlıurfa İlinde Pamuk Üretimi
Yapılan İşletmelerde Kullanılabilme Olanakları.
GAP IV. Tarım Kongresi, 21-23 Eylül 2005,
Şanlıurfa, Cilt 1: 389-394.
Reyns, P., Missotten, B., Ramon, H., Baerdemaeker, J.D.,
2002. A Review of Combine Sensors for Precision
Farming. Precision Agriculture, 3(2), 169-182.
Schmitz, M., Sourell, H., 2000. Variability in Soil
Moisture Measurements. Irrigation Sci., 19: 147-151.
Stafford, J.V., Ambler, B., 1994. In-field Location Using
GPS for Spatially Variable Field Operations.
Computers and Electronics in Agriculture, 11(1), 2336.
Stafford, J.V., 2000. Implementing Precision Agriculture
in The 21st Century. J. Agric. Engng. Res., 76(3),
267-275.
Seelan, S.K., Laguette, S., Casady, G.M., Seielstad, G.A.,
2003. Remote Sensing Applications for Precision
Agriculture:A Learning Community Approach.
Remote Sensing of Environment, 88, 157-169.
Sönmez, K., Emekli, Y., Sarı, M., Baştuğ, R., 2008.
Relationship Between Spectral Reflectance and
Water Stress Conditions of Bermudagrass (Cynodon
Dactylon L.). New Zealand Journal of Agricultural
Reseach, 51, 223-263.
Tekin, A.B., Sındır, K.O., 2006. Tarımsal Üretimde
Hassas Tarım. XI. Türkiye İnternet Konferansı,
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Ankara.
Timmermann, C., Gerhards, R., Kühbauch, W., 2003. The
Economic Impact of Site-Specific Weed Control.
Precision Agriculture, 4(3), 249-260.
Thompson, R.B., Gallardo, M., Agüera, T., Valdez, L.C.,
Fernandez, M.D., 2006. Evaluation of The
Watermark Sensor for Use With Drip İrrigated
Vegetable Crops. Irrigation Sci., 24: 185-202.
Torbett, J.C., Roberts, R.K., Larson, J.A., English, B.C.,
2007. Perceived Importance of Precision Farming
Technologies İn Improving Phosphorus and
Potassium Efficiency In Cotton Production. Precision
Agriculture, 8(3), 127-137.
Uçar, Y., Başayiğit, L., 2001. Sulu Tarımda Uzaktan
Algılama Tekniklerini Kullanma Olanakları.
Tarımsal Bilişim Teknolojileri 4. Sempozyumu, 2022 Eylül 2001, Kahramanmaraş: 224-231.
Uçar,Y., Kara, M., 2001. Sulama Şebekelerinin Fiziksel
Yeterliliğinin Belirlenmesinde Uzaktan Algılama ve
Coğrafi Bilgi Sistemlerinin Kullanımı. I. Ulusal
Sulama Kongresi, 8-11 Kasım 2001, Antalya: 227232.
Vatandaş, M., Güner, M., Türker, U., 2005. Hassas Tarım
Teknolojileri. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası 6.
Teknik Kongresi, 3-7 Ocak 2005, Ankara: 347–365.
Zhang, N., Wang, M., Wang, N., 2002. Precision
Agriculture-A Worldwide Overview. Computers and
Electronics in Agriculture, 36(2-3), 113-132.
10
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(2), 19-25
Solarizasyon ve Solarizasyonun Tavuk Gübresi ile Kombinasyonunun Bazı
Yabancı Otlar ile Buğdayın Verim ve Verim Unsurlarına Etkisi
Ünal Asav1
İzzet Kadıoğlu2
1- Trabzon Zirai Karantina Müdürlüğü, 61040 Trabzon
2- Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, 60240 Tokat
Özet: Bu çalışma, toprak solarizasyonu ve solarizasyonun tavuk gübresi ile kombinasyonunun bazı yabancı
otlara, buğday verim ve verim unsurlarına etkisini belirlemek amacıyla 2003–2005 yılları arasında
yürütülmüştür. Tarla denemeleri Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi uygulama alanında
kurulmuştur. Solarizasyon denemelerinde 0,02 mm kalınlığında şeffaf polietilen örtüler kullanılmıştır. Tavuk
gübresi uygulaması ise solarizasyon uygulamasından hemen önce yapılmıştır. Solarizasyonlu uygulamalarda
toprağın bütün derinliklerinde sıcaklıklar uygulamasız kontrole oranla 9–15 ºC arasında artmıştır.
Solarizasyon uygulaması bazı yabancı otların yoğunluğunu azaltmıştır. Tek başına solarizasyon ve tavuk
gübresi+solarizasyon uygulamaları buğday gelişimine ve verimine de olumlu yönde etki göstermiş, buğday
veriminde tek başına solarizasyon birinci yıl %12,02, ikinci yıl %9,05 ve tavuk gübresi+ solarizasyon
uygulaması birinci yıl %16,49, ikinci yıl %19,11 artış sağlamıştır. Aynı uygulamalar buğdayın diğer gelişme
unsurlarını da olumlu olarak etkilemiştir.
Anahtar kelimeler: Solarizasyon, tavuk gübresi, yabancı ot, buğday verimi
Effect of Soil Solarization and Poultry Manure Combination with Solarization
on some Weeds, Wheat Yield and Yield Components
Abstract: This study was conducted to determine the effects of soil solarization and poultry manure
combinations on some of the common weeds, wheat yield and yield component during 2003-2005 growing
seasons. Field experiments were conducted in the research field of Gaziosmanpasa University, Agricultural
Faculty Tokat/Turkey. Solarization experiments were done by using 0,02 mm transparent polyethylene
sheets. Solarization increased soil temperatures by 9-15 ºC in soil depths as compared to control. Solarization
was reduced some weeds densities. Solarization and poultry manure+solarization applications were good
effect on wheat growth and yield. Wheat yield was increased 12,02%, 9,05% and first season 16,49%,
second season 19,11% by solarization application and poultry manure+solarization application respectively.
Keywords: Solarization, poultry manure, weeds, wheat yield
1. Giriş
Ekilebilir tarım alanlarının hızlı bir şekilde
azalmasının tersine artan dünya nüfusunu
besleyebilmek için birim alandan daha fazla
ürün almak gerekmektedir. Birim alandan fazla
ürün almanın en önemli yollarından biri de bitki
koruma
yöntem
ve
uygulamalarının
geliştirilmesidir.
Herbisitler, yabancı ot savaşımında en
etkili ve en hızlı çözüm olarak düşünülürse de
bu her zaman istenilen sonucu vermeyebilir.
Herbisitlerin çevreye ve insan sağlığına
olumsuz etkilerinin yanında, yabancı otlarda
herbisitlere dayanıklılığın ortaya çıkması,
ülkemiz açısından küçümsenmeyecek döviz
kayıplarına neden olmaktadır (Zengin, 1997).
Bütün bunlar değerlendirildiğinde kültür
bitkilerinde ekonomik seviyede zarar oluşturan
yabancı otlara karşı halihazırda bulunan
mücadele yöntemlerinin yerine geçebilecek
yeni mücadele yöntemlerinin geliştirilmesi
gerekmektedir. Bu alternatif yöntemlerden
birisi de toprak solarizasyonudur.
Toprak solarizasyonu; toprağın güneş
enerjisi ile ısıtılmasıdır. Uygulama yaz mevsimi
sıcak geçen bölgelerde, sıcaklığın yüksek ve
güneş ışığının şiddetli olduğu aylarda ve
uygulama yapılacak alanın ekili olmadığı
durumlarda, nemli toprağın mümkün olduğu
kadar ince şeffaf polietilen örtü ile kapatılması
işlemidir
(Anonim,1995).
Solarizasyonun
yabancı otlar üzerindeki öldürücü etkisi
uygulama
yapılmış
topraktaki
sıcaklık
yükselmesi sonucu meydana gelir ve genellikle
tohumla çoğalan tek yıllık yabancı otlar
üzerinde daha etkilidir. Tohumları sıcaklığa
tolerant olanlar daha az duyarlıdırlar
(Elmore,1991).
Toprak solarizasyonunda örtülü ve örtüsüz
parseller arasında 5-9 ºC sıcaklık farkının
solarizasyonda yeterli olduğu bildirilmektedir
(Ragon and Vilson, 1985). İsrail’de domateste
Solarizasyon ve Solarizasyonun Tavuk Gübresi ile Kombinasyonunun Bazı Yabancı Otlar ile Buğdayın
Verim ve Verim Unsurlarına Etkisi
toprak solarizasyonu ile yapılan bir çalışmada 6
haftalık bir solarizasyon süresinin yabancı otları
azalttığı, ürünü arttırdığı bildirilmiştir (AbuIrmaileh, 1991). Solarizasyon yabancı otlar,
hastalık ve zararlıları kontrol etmesinin yanı
sıra toprakta eriyebilirliği artan NO3, NH4, Ca,
Mg++ ve K’nın bitkilerde alınımını kolaylaştırmakta ve bitkinin vejetatif gelişiminde,
ürünün kalite ve miktarında artış sağlamaktadır
(Stapleton, 1997).
Tavuk gübresi, bahçe ve tarla tarımı için
değerli bir besin maddesi kaynağıdır. Taze
tavuk gübresinin içerdiği nem miktarı % 70 ile
%80 arasında değişmektedir (Öğün ve Uluocak,
1978). Tavuk gübresi ve solarizasyon
uygulamasının kombinasyonu ile toprak
sıcaklığında artış görülür ve toprak nemi daha
iyi muhafaza edilebilir ve yabancı otlarla
mücadelede başarı artabilir.
Bu çalışma ile; Tokat ve çevresinde sorun
olan bazı yabancı otlara karşı toprak
solarizasyonu uygulanması ile yabancı ot
yoğunluğunun
azaltılması,
toprak
solarizasyonunun buğday verimine etkisi ve
tavuk gübresinin tarımda kullanılmasının
artırılması amaçlanmıştır.
2. Materyal ve Yöntem
2.1. Materyal
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Taşlıçiftlik
Kampüsü Ziraat Fakültesi Deneme Alanında
yürütülen denemede 0,02 mm kalınlığında
şeffaf polietilen örtü (200 m²), Huger marka
dijital toprak termometresi, deneme alanına
ekilen buğday ve bu alanda çıkan yabancı otlar
denemenin asıl materyalini oluşturmuştur.
2.2. Yöntem
2.2.1. Arazi Çalışmaları
Denemeler, tesadüf blokları deneme
desenine göre 4 tekerrürlü ve 4 karakterli olarak
kurulmuştur.
Deneme
alanı
toprak
solarizasyonu için uygun hale getirilmiştir.
Deneme karakterleri solarizasyon, solarizasyon
+ tavuk gübresi, tavuk gübresi ve uygulamasız
kontroldür. Tavuk gübresi + solarizasyon ve
yalnız tavuk gübresi parsellerine 1 kg/m² tavuk
gübresi karıştırıldıktan sonra salma sulama
yapılmıştır (Anonim, 2003). Daha sonra
parseller 0,02 mm kalınlığında şeffaf polietilen
örtü ile kapatılmıştır. Denemede parsel arası
boşluklar 0,5 m, bloklar arası boşluklar 1,5 m
olarak bırakılmış, parsel büyüklükleri ise
3 x 4 = 12 m² olarak alınmıştır.
Denemeler iki yıl üst üste aynı yerde
(çakılı olarak) kurulmuştur. Denemelerde
yapılan işlemlere ait tarihler Çizelge 1’de
verilmiştir.
Toprağın
nemi
azaldığında
polietilen örtü kaldırılarak parseller salma
sulama ile sulanmış ve sonra tekrar
kapatılmıştır. Her iki yılda da 6 hafta süre ile
toprak yüzeyi şeffaf polietilen örtü ile kapalı
tutulmuştur.
Çizelge 1. Tarla denemesinde yapılan işlemler ve tarihleri
İŞLEMLER
2003–2004 sezonu
Örtünün kapatıldığı tarih
05.07.2003
Örtünün açıldığı tarih
16.08.2003
Buğday ekim tarihi
13.11.2003
I. sayım
06.04.2004
Yabancı ot yoğunlukları
II. sayım
25.04.2004
Sayım tarihleri
III. sayım
11.05.2004
Buğday hasat tarihi
14.07.2004
Dijital toprak termometresi ile 0, 2, 5 ve 10
cm toprak derinliklerindeki toprak sıcaklıkları
solarizasyon süresince her gün saat 14ºº’de
ölçülmüştür.
Farklı uygulamaların toprakta bulunan
yabancı ot tohumlarına ve kültür bitkisine
etkilerini belirlemek amacıyla, solarizasyon
uygulama periyodunu takiben toprak 10-15 cm
derinliğinde işlenerek ekime hazır hale
20
2004–2005 sezonu
18.07.2004
29.08.2004
15.11.2004
08.04.2005
18.05.2005
01.06.2005
22.07.2005
getirilmiştir. Birinci yıl kışlık makarnalık sert
buğday (Triticum durum Desf.) olan Üveyik
çeşidi, ikinci yıl ekmeklik buğday (Triticum
aestivum ssp. vulgare Will) olan Momtchill
çeşidi ekilmiştir. Dekara 20 kg olacak şekilde
her parsele 240 g buğday elle ekilmiştir.
Deneme parsellerinde çıkış yapan yabancı ot
türleri ve ortalama yoğunlukları (adet / m²) 3
ayrı dönemde her parsele 4 çerçeve (¼ m²)
Ü.ASAV, İ.KADIOĞLU
atılarak belirlenmiş ve ortalamaları alınmıştır.
Yabancı otların teşhisinde Davis (19651988)’ten, Türkçe isimlendirmelerde ise Uluğ
ve ark. (1993)’dan yararlanılmıştır.
Solarizasyon periyodunu takiben ekilen
buğday parsellerinde aşağıdaki unsurlar
incelenmiştir;
Bitki boyu; buğday başaklanmasını
tamamladıktan sonra her parselden tesadüfi
olarak 10 buğday bitkisinin toprak yüzeyinden
başak üst kısmına kadar boyları ölçülmüş daha
sonra parsel ortalamaları alınarak bitki boyları
elde edilmiştir (Özbek ve Özgümüş, 1997).
1000 tane ağırlığı; hasat edilen her
parselin buğday tanelerinden 100’er adet 4 grup
sayılmıştır. Bu grupların ağırlık ortalamaları
alınmış ve 10 ile çarpılarak 1000 tane ağırlığı
elde edilmiştir (Çölkesen ve ark.,1993).
Tane verimi; parsellerin içerisinden 4
m²’lik bir alanda bulunan buğdaylar hasat
edilmiş ve taneleri ayrılarak dekara verim
hesaplanmıştır (Taban ve ark.,1997).
2.2.2. Uygulamaların Değerlendirilmesi
Uygulamalar
arasındaki
farklılığı
belirlemek amacıyla buğday verimine, buğday
1000 tane ağırlığına ve buğday bitki boyuna
SAS programında istatistiki analiz yapılarak
uygulamalara varyans analizi yapılmış ve LSD
testiyle (P<0,05) aralarında farklılığın olup
olmadığı belirlenmiştir.
3. Sonuçlar ve Tartışma
3.1. Solarizasyonun toprak sıcaklığına ve
yabancı otlanmaya etkisi
Yapılan solarizasyon çalışması sonucunda
en yüksek sıcaklık birinci yıl 2 cm derinlikte
47,61ºC, ikinci yıl 50,79 ºC ile tavuk gübresi +
solarizasyondan elde edilmiştir. Tavuk gübresi
+ solarizasyon toprak sıcaklığını kontrole
oranla 9–15 ºC arttırmıştır. Çizelge 2’de
uygulamaların farklı derinliklerdeki ortalama
toprak sıcaklıkları verilmiştir. Uygulamaların
ekilen
buğday
içindeki
yabancı
ot
yoğunluklarına
etkisi
Çizelge
3’te
görülmektedir.
Uygulamalardan birinci ve ikinci yılda
kontrol ile tavuk gübresi arasında yabancı ot
yoğunluklarında
fark
görülmezken,
solarizasyon ve tavuk gübresi + solarizasyon
uygulamalarında çok az yabancı ot tür ve
yoğunluğu görülmüştür. Uygulamaların birinci
ve ikinci yılları arasında yabancı ot
yoğunlukları açısından önemli farklılık yoktur.
3.2. Farklı Uygulamaların Buğday Bitki
Boyu, 1000 Tane Ağırlığı ve Tane
Verimine Etkileri
Uygulamaların buğday verimi ve verim
unsurlarına etkileri Çizelge 4, 5 ve 6’de
verilmiştir. Çizelgelerden de anlaşılacağı gibi
uygulamalarda her iki yılda da en düşük bitki
boyu, 1000 tane ağırlığı ve tane verimi
kontrolde görülmektedir. Tavuk gübresi +
solarizasyon sonuçları ise en yüksek
bulunmuştur.
Solarizasyon ve tavuk gübresi +
solarizasyon
kombinasyonunun
yabancı
otlanmaya ve buğday verimi ile verim
unsurlarına etkilerini belirlemek amacıyla iki
yıl üst üste deneme yerine ekilen buğday
içerisinde
bulunan
yabancı
otlar
ve
yoğunlukları Çizelge 3’de verilmiş olup yıllar
arasında kontrol ile tavuk gübresi ve
solarizasyon ile tavuk gübresi + solarizasyon
uygulamaları arasında yabancı ot yoğunluğu
bakımından önemli bir fark görülmemiş,
solarizasyon
uygulaması
yabancı
ot
yoğunluğunu azaltmıştır.
Dalmau et al. (1993), Chenopodium album,
Polygonum convolvulus ve P. aviculare’ye,
Vizantinopoulos ve Katranis (1993) Portulaca
oleracea, Solanum nigrum’a, Serim ve Öngen
(1995) P. oleracea’ye, Tekin et al.(1997)
Amaranthus retroflexus’a, Economou ve
Mavrogiannopoulos (1997) Sinapis arvensis’e,
Campiglia et al. (1998) P. oleracea, S. nigrum,
S. arvensis ve Senecio vernalis’e, Tekin ve
Çimen (1999) P. oleracea’ye solarizasyon
uygulamasının yeterli etkiyi gösterdiğini
bildirmektedirler. Anonim (1995), Moya ve
Furukawa (2000) solarizasyon uygulaması ile
kısmen veya tamamen kontrol edilen yabancı
otlar olarak A. retroflexus, Anagallis arvensis
L., Capsella bursa-pastoris (L.) Medik., S.
vernalis., Stellaria media (L.) Vill, Cynodon
dactylon (L.) Pers., Digitaria sanguinalis (L.)
Scop., Echinochloa crus-galli (L.) P. Beauv., S.
nigrum, Sonchus oleraceus L., Xanthium
strumarium L. , C. album ve Urtica urens L.
olduğunu, Convolvulus arvensis, Cyperus
esculentus ve C. rotundus gibi tohum dışında
rizom gibi üreme organları bulunan yabancı
otların
ise
kontrol
edilemediğini
bildirmektedirler.
21
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(2), 19-25
Çizelge 2. Farklı derinliklerdeki ortalama toprak sıcaklıkları (ºC)
UYGULAMALAR
Uygulamasız kontrol
Tavuk gübresi
Solarizasyon
Tavuk gübresi + Solarizasyon
0
1. yıl
32,75
33,54
42,75
45,60
2
2. yıl
35,94
38,16
48,70
50,79
1. yıl
33,89
34,02
44,49
47,61
Derinlikler (cm)
5
2. yıl 1. yıl 2. yıl
33,85 30,59 30,30
35,85 31,24 31,50
45,10 40,63 40,43
46,55 42,74 41,55
1. yıl
27,46
28,19
36,13
37,96
10
2. yıl
27,26
28,30
36,63
37,92
Çizelge 3. 2003–2004 ve 2004–2005 sezonu deneme yerinde bulunan buğday içerisindeki yabancı otlar
ve yoğunlukları (adet/ m²)
UYGULAMALAR
Uygulamasız
Solarizasyon+
YABANCI OTLAR
Tavuk gübresi Solarizasyon
kontrol
Tavuk Gübresi
1. yıl 2. yıl 1. yıl 2. yıl
1.yıl
2.yıl
1.yıl
2.yıl
Agrostemma githago L.
3
2
2
2
Bifora radians Bieb.
1
2
1
2
Chenopodium album L.
1
1
1
Cirsium arvense (L.) Scop.
3
3
3
3
1
2
2
Conium maculatum L.
1
1
Convolvulus arvensis L.
3
3
3
3
2
2
2
2
Cyperus rotundus L.
2
2
2
2
2
2
2
2
Delphinium consolida L.
2
1
Fumaria officinalis L.
2
1
1
2
Galium aparine L.
1
3
1
2
Lactuca serriola L.
1
2
1
3
1
Lamium amplexicaule L.
1
1
1
1
Papaver rhoeas L.
2
2
Polygonum convolvulus L.
1
2
1
1
1
1
Portulaca oleracea L.
2
2
1
1
Reseda lutea L.
1
1
Senecio vulgaris L.
1
1
2
1
Setaria verticillata (L.) P. Beauv.
3
3
Sinapis arvensis L.
2
1
2
1
1
Solanum nigrum L.
1
1
Xanthium strumarium L.
2
2
2
2
1
Vaccaria pyramidata Medik
1
2
Veronica hederifolia L.
2
2
Toplam
32
32
31
33
8
9
5
6
Çizelge 4. Farklı uygulamaların buğday bitki boyuna etkisi (cm)
Bitki boyu
UYGULAMALAR
1. yıl
2. yıl
Uygulamasız Kontrol
128,50 d
87,58 d
Tavuk gübresi
132,15 c
90,23 c
Solarizasyon
141,73 b
96,30 b
Tavuk gübresi + Solarizasyon
145,55 a
100,63 a
LSD (P<0,05) (+): artış (-): azalış
2,03
1,64
Kontrole göre değişim (%)
1. yıl
2. yıl
+ 2,84
+ 3,02
+ 10,29
+ 9,96
+ 11,32
+ 14,90
-
Ü.ASAV, İ.KADIOĞLU
Çizelge 5. Farklı uygulamaların buğday 1000 tane ağırlığına etkisi (g)
1000 Tane Ağırlığı
UYGULAMALAR
1. yıl
2. yıl
Uygulamasız Kontrol
50,30 c
44,35 c
Tavuk gübresi
52,92 b
46,24 b
Solarizasyon
53,31 b
47,15 b
Tavuk gübresi + Solarizasyon
55,19 a
49,37 a
LSD (P<0,05) (+): artış (-): azalış
1,47
1,15
Kontrole göre değişim (%)
1. yıl
2. yıl
+ 5,20
+ 4,26
+ 5,98
+ 6,31
+ 9,72
+ 11,32
-
Çizelge 6. Farklı uygulamaların buğday tane verimine etkisi (kg/da)
Verim
UYGULAMALAR
1. yıl
2. yıl
Uygulamasız Kontrol
363,75 d
415,80 d
Tavuk gübresi
377,50 c
430,51 c
Solarizasyon
407,50 b
453,41 b
Tavuk gübresi + Solarizasyon
423,75 a
495,24 a
LSD (P<0,05) (+): artış (-): azalış
5,81
8,51
Kontrole göre değişim (%)
1. yıl
2. yıl
+ 3,78
+ 3,54
+ 12,02
+ 9,05
+ 16,49
+ 19,11
-
Albay ve Boz (2004)’da C. rotundus’un
solarizasyonla önlenemediğini bildirmişlerdir.
Bazı kaynaklarda Polygonum convolvulus
(Dalmau et al., 1993) ve C. rotundus (Kumar et
al., 1993; Serim ve Öngen, 1995; Anonim,
2003) için solarizasyon etkili deniyorsa da bu
farklılığın iklim, toprak yapısı, deneme yerinde
yapılan kültürel işlemler ve tohumun toprakta
bulunduğu
derinlikle
bağlantılı
olduğu
kanısındayız.
Bu çalışmada da yukarıdaki araştırıcı-ların
bulgularını doğrulayan sonuçlar alınmış, çok
yıllık ve rizomla çoğalan C. arvensis, C.
arvense ve C. rotundus gibi yabancı otlar az
etkilenerek
solarizasyon
ve
tavuk
gübresi+solarizasyon
uygulamalarında
görülmüşlerdir. Ancak bu yabancı otlar
uygulamasız kontrol ve tavuk gübresi
uygulamalarında daha fazla bulunmuştur. Diğer
tek yıllık yabancı otlar ise solarizasyondan
yüksek oranda etkile-nerek buğday içerisinde
görülmemişlerdir.
Bunun
en
önemli
nedenlerinden birisi kapalı ortam ile açık ortam
arasındaki 9–11 ºC’lik sıcaklık farkı ve yüksek
rutubettir. Çünkü her iki yılda da 0 ve 2 cm
toprak derinliklerinde sıcaklık 45 ºC’nin
üzerinde çıkmıştır.
Topraktaki farklı uygulamaların buğday
bitki boyuna etkisine bakılırsa, birinci yıl
Üveyik çeşidinde tavuk gübresi+solarizasyon
uygulamasız kontrole göre %11,32 arttırmıştır.
İkinci yıl Momtchill çeşidinde ise tavuk
gübresi+solarizasyon
%14,90
arttırmıştır.
Yaduraju ve Ahuja (1996) yaptıkları
solarizasyon çalışmalarında kışlık buğday (HD
2329 çeşidi)’ın parsellerdeki bitki gelişimi daha
iyi olmuş ve bitki gelişimi % 42 oranında
artmıştır.
Topraktaki farklı uygulamaların buğday
1000 tane ağırlığının etkisine bakılırsa, birinci
yıl Üveyik çeşidinde tavuk gübresi +
solarizasyon uygulaması uygulamasız kontrole
göre buğday bitki boyunu %9,72 oranında
artırmıştır. İkinci yıl Momtchill çeşidinde tavuk
gübresi + solarizasyon uygulaması 1000 tane
ağırlığını uygulamasız kontrole oranla % 11,32
oranında arttırmıştır.
Topraktaki farklı uygulamaların buğday
tane veriminin etkisine bakılırsa birinci yıl
Üveyik çeşidinde tane verimi kontrole göre
tavuk gübresi+solarizasyon uygulaması %16,49
oranında arttırmıştır. İkinci yıl tavuk gübresi +
solarizasyon
uygulaması
tane
verimini
uygulamasız kontrole göre %19,11 oranında
arttırmıştır.
Yukarıdaki ifade edilen verim artışının
ekonomik olarak analizinde buğday verimi ve
fiyatı, buğday çeşiti, solarizasyonun ve tavuk
gübresinin maliyeti, yabancı otlara karşı
uygulanacak ilaç ve ilaçlama maliyeti gibi
unsurlar önemli olarak bulunmuştur. Gelecekte
uygulamalar yapılırken bu kriterler esas
alınarak
ekonomik
olup
olmayacağı
hesaplanmalıdır. Kanaatimizce uzun vadede üst
üste yapılacak uygulamaların yabancı otları
azaltacağı dikkate alınmadan, sadece aynı yıl
içerisindeki uygulama dahi bugün için
ekonomik olmaktadır.
Sonuç olarak; bu çalışmada toprak
solarizasyonu
ile
tavuk
gübresi
23
Solarizasyon ve Solarizasyonun Tavuk Gübresi ile Kombinasyonunun Bazı Yabancı Otlar ile Buğdayın
Verim ve Verim Unsurlarına Etkisi
kombinasyonunun bazı yabancı otlara ile
buğday verim ve verim unsurlarına etkisi
araştırılmıştır. Stapleton (1997) solarizas-yonun
yabancı otlar, hastalık ve zararlıları kontrol
etmesinin yanında toprakta eriyebilirliği artan
NO3, NH4, Ca, Mg++ ve K gibi elementlerin
bitkiler tarafından alımını kolaylaştırmakta ve
bitkinin vejetatif gelişmesinde, ürün kalite ve
miktarında artış sağladığını ifade etmektedir.
Bu çalışma ile yabancı otlar solarizasyondan
yoğunluk olarak etkilenmiş, ancak bunun
dışında solarizasyonun tavuk gübresinin de
etkisiyle bitki besin maddesi açısından toprağı
zenginleştirdiği de kanaatindeyiz. Toprak
solarizasyonu
ve
tavuk
gübresi
kombinasyonunun özellikle tek yıllık yabancı
otlar üzerinde etkili olduğu görülmüştür.
Denemede kullanılan buğday çeşitlerinin de bu
kombinasyonda daha iyi geliştiği ve daha fazla
verim alındığı saptanmıştır. Kullanılan bu
yöntemin çok yıllık yabancı otlar üzerinde
azaltıcı, tek yıllık yabancı otlar üzerinde
öldürücü etkiye sahip olduğu, buğday verimini
ise yaklaşık olarak %20 arttırdığı kanaatine
varılmıştır.
Kaynaklar
Elmore, C.L., 1991. Weed control by soil solarization. In:
Katan, J. and J.E. DeVay (eds.), Soil Solarization,
CRC Press, London, 266 p.
Kumar, B., Yaduraju, N.T., Ahuja, K.N. and Prasa, D.,
1993. Effect of soil solarization on weeds and
nematodes under tropical Indian conditions. Weed
Research, 33: 5, 423-429.
Moya, M. and Furukawa, G., 2000. Use of solar energy
(solarization) for weed control in greenhouse soil for
ornamental crops. New Zealand Plant Protection, 53:
34-37.
Öğün, S. ve Uluocak, N., 1978. Kuru Tavuk Gübresinin
Etçi Melez Civciv Yemeklerinde Protein Kaynağı
Olarak Kullanılma Olanaklarının Araştırılması.
Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları
Yıl: 9 Sayı: 1 Adana.
Özbek, V. ve Özgümüş, A., 1997. Farklı Çinko
Uygulamalarının Değişik Buğday Çeşitlerinin Verim
ve Bazı Verim Kriterleri Üzerine Etkileri. I. Ulusal
Çinko Kongresi, 12-16 Mayıs 1997, 183-190,
Eskişehir.
Ragon, D. and Vilson, J.B., 1985. Control of Weeds,
Nematodes and Soil- Borne Pathogens by Soil
Solarization Alafua, Agricultural Bultein 13(1): 1320.
Serim, İ. ve Öngen, K.N., 1995. Ege Bölgesinde Toprak
Solarizasyonunun Yabancı Ot Mücadelesinde
Kullanılma Olanakları Üzerine Araştırmalar. VII.
Fitopatoloji Kongresi Bildiri Kitabı, 26-29 Eylül
1995, 452-455, Adana.
Stapleton, J.J., 1997. Modes of Action of Solarization and
Biofumigation. Second International Conference on
Soil Solarizatioan and Integrated Management of
Soilborne Pets, 16-21 March 1997, Syria.
Taban, S., Alpaslan, A., Güneş, A., Aktaş, M., Erdal, İ.,
Eyüboğlu, H. ve Baran, İ., 1997. Değişik Şekillerde
Uygulanan Çinkonun Buğday Bitkisinde Verim ve
Çinkonun Biyolojik Yarayışlılığı Üzerine Etkisi. I.
Ulusal Çinko Kongresi, 12-16 Mayıs 1997, 147-155,
Eskişehir.
Tekın, I., Kadıoglu, I. and Uremıs, I., 1997. Studies on soil
solarization against root-knot nematode and weeds
in vegetable greenhouses in the mediterranean
region of Turkey. Proceedings of the Second
International Conference on Soil Solarization and
Integrated Management of Soilborne Pests, Aleppo,
Syrian Arab Republic, 16-21 March 1997, 604-615.
Abu-Irmaıleh, B.E., 1991. Weed Control in Vegetables by
Soil Solarization Weed Abst. 40: 11.
Albay, F. ve Boz, Ö., 2004. Çilek Alanların-daki Yabancı
Otların Mücadelesinde Solarizasyon, Zeytin
Karasuyu ve Mısır Gluten Ununun Etkinliğinin
Saptanması. Türkiye I. Bitki Koruma Kongresi
Bildirileri, 8-10 Eylül 2004, Samsun, s. 225.
Anonim, 1995. Toprak Solarizasyonu Uygu-laması Geçici
Teknik Talimatı. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
Adana Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü
Müdürlüğü, Adana.
Anonim, 2003. Doğu Akdeniz Bölgesinde Örtü Altı Çilek,
Biber ve Patlıcan Yetiştiriciliğinde Metil Bromid’e
Alternatif Uygulamaların Geliştiril-mesi Projesi.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı T.C. Adana Zirai
Mücadele Araştırma Enstitüsü, Adana.
Campıglıa, E., O. Temperını, R. Mancınellı, A. Maruccı
and Saccardo, F., 1998. La Solarizzazione Del Suolo
in Ambiente Mediterraneo: Effecto Sul Controllo
Delle Erbe Infestanti e Sulla Produzione Della
Lattuga Romana (Lactuca sativa L., var. longifolia
Lam.). Italus Hortus, 5: 3, 36-42.
Çölkesen, M., Eren, N., Öktem, A. ve Akıncı, C., 1993.
Şanlıurfa’da Kuru ve Sulu Koşullara Uygun
Makarnalık Buğday Çeşitlerinin Saptanması Üzerine
Bir Araştırma. Makarnalık Buğday ve Mamulleri
Sempozyumu 30 Kasım-3 Aralık 1993, 533-539,
Ankara.
Dalmau, L., Plana, E. and Verdu, A.M., 1993.
Solarizacion, Trabajo Del Suelo y Control de Mas
Malas Hierbas En el Valles Oriental (Barcelona).
Proceedings of the 1993 Congress of the Spanish
Weed Science Society, Lugo, Spain, 1-3 December
1993, 264-267.
Davıs, P.H., 1965-1988. Flora of Turkey and East Aegean
Islands. University Press Edinburg. Volume 1-10,
Edınburg.
Economou, G. and Mavrogıannopoulos, G., 1997. Soil
Solarization for Controlling Avena sterilis L.,
Bromus diandrus L. and Sinapis arvensis L. in
Greenhouse in Greece. Second International
Conference on Soil Solarization and Integrated
Management of Soilborne Pests. Program and
Abstracts Book. March 16-21 1997, Syria.
24
Ü.ASAV, İ.KADIOĞLU
Tekin, A. S. ve Çimen, İ., 1999. Diyarbakır Koşullarında
Toprak Solarizasyonunun Yeşil Soğan ve Ispanak
Verimi ile Semizotu (Potulaca oleracea L.)
Populasyonuna Etkisi.Türkiye IX. Fitopatoloji
Kong. Bildiri Kitabı, 578-585, Adana .
Uluğ, E., Kadıoğlu, İ. ve Üremiş, İ., 1993. Türkiye’nin
Yabancı Otları. T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
Adana Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü
Müdürlüğü, Yayın no: 78. Adana, s.: 513
Vizantinopoulos, S. and Katranis, N., 1993. Soil
solarization in Greece. Weed Research, 33: 225-230.
Yaduraju, N.T. and Ahuja, K.N., 1996. Effect of Soil
Solarization with or without Weed Control on
Weeds and Productivity in Soybean-wheat System.
Proceedings of the Second International Weed
Control Congress, Copenhagen, 25-28 June 1996:
Volumes 1-4, 721-727. Denmark.
Zengin, H., 1997. Yabancı Otlarda Biyolojik Mücadele
Yöntemleri. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Dergisi, 28(3): 496-514.
25
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(2), 55-61
Topraksız Ortama Arbusküler Mikoriza Aşılamanın Patlıcan (Solanum
melongena L.) Yetiştiriciliği Üzerine Etkileri*
Emin Yılmaz1
Ayşe Gül2
1- Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü, 60240 Tokat
2- Ege Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü, 35100 İzmir
Özet: Bu çalışma, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ne ait ısıtmasız cam serada 2001 ve 2003
yıllarında topraksız tarım tekniği kullanılarak yürütülmüştür. Araştırmada bitkisel materyal olarak patlıcan
(cv. Faselis F1), yetiştirme ortamı olarak ise pomza kullanılmıştır. Denemede mikoriza uygulaması
(+ mikoriza, - mikoriza) ve fosfor uygulaması (15, 30 ve 45 ppm) olmak üzere 2 faktörün etkisi
incelenmiştir. Glomus caledonium mikoriza türü kullanılmış, inokulasyon tohum ekiminde 50 spor/bitki ve
dikimde 1000 spor/bitki olacak şekilde yapılmıştır. Denemede fide gelişimi, kök infeksiyon oranı, verim ve
atılan element miktarları incelenmiştir. Mikoriza ilavesi yapılmasının, dikime hazır fidelerde incelenen
gelişme parametrelerini kontrole göre artırdığı saptanmıştır. Her iki yılda da vegetasyon süresi ilerledikçe,
tüm P dozlarında kök infeksiyonu önemli düzeyde artmış, besin çözeltisinin P dozu arttıkça kök infeksiyonu
azalmıştır. Maksimum kök infeksiyon oranı birinci ve ikinci yılda sırasıyla %97.3 ve 98.3’ e ulaşmıştır.
“+ Mikoriza uygulaması” ile bitkilerin besin elementi alımı artmış, bu durumla ters orantılı olarak drenaj ile
atılan element miktarı ise azalmıştır. Mikorizanın bitkide meydana getirdiği bu etkilerin uzantısı olarak, bitki
gelişimi ve ona bağlı olarak da verim artışı söz konusu olmuştur. Uygulamalara bağlı pazarlanabilir verimin
birinci yılda 10.16-13.54 t/da, ikinci yılda ise 11.16-14.50 t/da arasında değiştiği saptanmıştır. Pomzada
patlıcan yetiştiriciliği için “+ mikoriza uygulaması” ile birlikte 15 ppm P dozunun yeterli olduğu sonucuna
ulaşılmıştır. “+ Mikoriza uygulaması” ile 15 ppm P dozunda kontrole (-15) kıyasla verim artışının %23’e
çıkabileceği saptanmıştır. Diğer yandan “+ mikoriza uygulaması”nın yüksek P dozunda atılan element
miktarını azaltarak olumlu katkı sağlayabildiği ortaya konmuştur.
Anahtar Kelimeler : Mikoriza (Glomus caledonium), topraksız tarım, patlıcan, fosfor dozu
The Effects of Mycorrhizal Fungi Inoculation to Soilless Medium on Eggplant
Production
Abstract: This study was carried out in 2001 and 2003 using soilless cultivation technique in an unheated
glasshouse of Agricultural Faculty of Gaziosmanpaşa University. In the study, eggplant (cv. Faselis F1) was
used as plant material and pumice as growing medium. In the trials, the effects of two factors, mycorrhiza
inoculation (+mycorrhiza and –mycorrhiza) and phosphourus levels (15, 30 and 45 ppm) were examined.
Glomus caledonium mycorrhiza species was used; inoculation was applied at seed sowing or seedling
planting as 50 spores/plant and as 1000 spores/plant, respectively. In the trial, seedling growth, root infection
ratio, yield and disposed mineral amounts were determined. “+ Mycorrhiza inoculation” increased the growth
parameters in the seedlings ready to be planted with respect to control. In two years, as vegetation periods
advanced, in all P levels root infection considerably increased, and root infection decreased as P rate of
nutrient solution increased. Maximum root infection ratios were 97.3% and 98.3% respectively in first and
second years. For eggplant growing in the pumice, 15 ppm P rate was concluded to be enough with
“+ mycorrhiza application”. It is concluded that in the 15 ppm P rate with “+ mycorrhiza application”, yield
increase could be up to 23% compared to control (-15). On the other hand, it was concluded that in high P
dosage “+ mycorrhiza application” could make a positive contribution by reducing the amounts of disposed
minerals.
Keywords: Mycorrhiza (Glomus caledonium), soilless culture, eggplant, phosphorus rate
1. Giriş
Seralarda toprağın örtü altında bulunması
ve üst üste aynı ya da yakın türlerin
yetiştirilmesi nedeni ile, toprakta hastalık
etmenleri ve nematodların artışı, toprak
yorgunluğu,
tuzluluk
gibi
topraktan
kaynaklanan sorunlar verimi ciddi bir şekilde
etkilemektedir. Sera yetiştiriciliğinde topraktan
kaynaklanan bu sorunlara çözüm olarak
önerilen topraksız tarım, pek çok ülkede ticari
sera üretiminde önemli ölçüde benimsenmiştir.
Tarımsal üretimi artırmak için kullanılan
fosforlu gübrelerle birlikte birçok element (ağır
metal) de yetiştirme ortamına gelmektedir.
Yüksek konsantrasyonlarda kadmiyum içeren
fosforlu gübrelerin fazla miktarda her yıl
Topraksız Ortama Arbusküler Mikoriza Aşılamanın Patlıcan (Solanum melongena L.) Yetiştiriciliği Üzerine Etkileri
uygulanmasına bağlı olarak, tarım topraklarında
kadmiyum miktarının artması, bu ağır metale
ait birikimin tarımsal ürünlerde de insan
sağlığını
olumsuz
etkileyecek
düzeyde
artmasına neden olabilir (Mortevedt, 1987).
Fosfor toprakta, azot ise havada bol
miktarda fakat bağlı formda bulunmaktadır.
Mikrobiyal gübreler, havada ve topraktaki
yarayışlı besin maddelerinin bitkiler tarafından
faydalanılmasında yardımcı olur ve bu nedenle
kimyasal gübrelerin daha az kullanılmasına
imkan tanırlar. Birçok toprak mikroorganizması
bitkinin besin maddesi alımını artırabilir.
Bitkiler üzerinde direkt olarak faydalı etkisi
olan bu organizmalar biyogübre olarak büyük
bir potansiyele sahiptir. Bitkilere yararları
açısından mikro organizmalar 3 grupta
sınıflandırılabilir: a) Azot fiske eden
organizmalar, b) Mikoriza mantarları, c) Bitki
gelişimini artıran rizosfer bakterileri (Arcak ve
Güder, 2004). Mikoriza kelimesi, kök mantarı
anlamındadır. Mikoriza, bitki kökleri ile belirli
mantar türleri arasındaki karşılıklı bir yaşam
biçimi olarak da tanımlanmaktadır. Bitkilerin
Mikroorga- nizmalarla yaptığı karşılıklı
simbiyotik veya mutualistik ilişki sayesinde
bitki köklerinin topraktan besin elementi ve su
alımında mikoriza mantarlarının rolü son
yıllarda bilimsel araştırmalarla belirlenmiştir
(Ortaş,1998).
Topraksız tarımda bitki besleme kaynağı
olarak
genelde
kimyasal
kaynakların
kullanıldığı göz önüne alındığında; mikorizanın
topraksız tarımda kullanımı oldukça önem arz
etmektedir. Çünkü mikoriza kullanımı ile, başta
fosfor olmak üzere kimyasal gübre kullanımı
azaltılabilecektir (Arcak ve Güder, 2004).
Bu çalışmada; ülkemizde yerel olarak
mevcut pomza ortamına aşılanan mikorizanın,
farklı fosfor düzeylerinde patlıcanda fide
gelişimi, kök infeksiyon oranı, verim ve atılan
element miktarları üzerine olan etkileri
incelenmiştir. Çalışmanın amacı topraksız
tarımda sürdürülebilirliğin sağlanmasıdır.
2. Materyal ve Yöntem
2.1. Materyal
Bu çalışma; 2001 ve 2003 yıllarında Tokat
Merkez İlçede Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Uygulama ve Araştırma alında
bulunan 420 m²’lik bir cam serada
yürütülmüştür.
Araştırmada bitkisel materyal olarak,
mikorizaya karşı olumlu tepki veren türler
arasında yer alan (Al- Raddad,1987; Matsubara
et. al., 1995; Ortaş, 1998; Karagiannidis, 2002;
Greipsson and El-Mayas, 2002) patlıcan
(Solanum melongena L.) seçilmiştir. Çeşit
olarak ise Agromar firmasına ait olan Faselis F1
çeşidi kullanılmıştır.
Denemede endomikoriza fungusu olarak,
daha önceki çalışmalarda iyi sonuç verdiği
bildirilen; (Ravnskov and Jakobsen, 1999;
Karandashow et. al., 2000; Akpınar et al., 2001;
Paydaş et al., 2001; Sarı ve ark., 2001;
Greipsson and El-Mayas, 2002) Glomus
caledonium türü kullanılmıştır. Mikorizal
materyal, Çukurova Üniversitesi Ziraat
Fakültesi
Toprak
Bölümü’nden
temin
edilmiştir.
Fide yetiştirme ortamı olarak steril torf,
bitki yetiştirme ortamı olarak ise, topraksız
tarım çalışmalarında yaygın olarak kullanılan
pomza (Balaguer et al., 1991; Gül, 1995; Gül ve
ark., 1996; Sevgican, 1999) kullanılmıştır.
Bitki yetiştirmede, derinliği 18, iç genişliği
20 cm ve iç uzunluğu 71 cm olan yaklaşık 25.6
litre hacimli
ayaklı sert PVC saksılar
kullanılmıştır. Deneme alanından genel bir
görünüm Resim 1’de görülmektedir.
Resim 1. Deneme alanından genel bir görünüm
56
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(2), 55-61
2.2. Yöntem
Deneme; tesadüf parselleri deneme
desenine uygun şekilde 3 tekrarlı olarak
düzenlenmiştir. Denemede 2 faktörün etkisi
incelenmiş olup ele alınan faktörler ve
seviyeleri aşağıda belirtilmiştir:
1. Mikoriza uygulaması
(+ Mikoriza , – Mikoriza)
2. Fosfor uygulaması
(15 ppm, 30 ppm, 45 ppm )
Mikorizalı fide elde edebilmek için, torfla
doldurulan çoklu saksı gözlerinin ortasına
Çizelge 1. Üretim takvimleri
Yıl
Ekim Tarihi
2001
01 Mart
2003
01 Mart
açılan çukurlara yaklaşık 5 g mikorizal
materyal eklendikten sonra tohum ekimi
yapılmıştır (Çığsar ve ark, 2000). Mikoriza
inokulumu, fide dikimi için saksılara açılan
dikim çukuru tabanına 100 g (1000 spor)/fide
olacak şekilde yerleştirildikten sonra fideler
dikilmiştir. Üretim takvimleri Çizelge 1’dedir.
Denemede kullanılan besin çözeltisi
Sevgican (1999)’a göre Çizelge 2’deki gibi
hazırlanmıştır. Besin çözeltisinin pH değeri 6
ve EC değeri ise 2 mmhos/cm, civarında
tutulmuştur (Savvas and Lenz, 1994).
Dikim Tarihi
22 Nisan
05 Mayıs
İlk Hasat Tarihi
01 Temmuz
27 Haziran
Çizelge 2. Denemede kullanılan besin çözeltisinin element içeriği (mg/l)
Element
N
P
K
Ca
Mg Fe
Mn
Zn
Doz (mg/l) 180 15, 30, 45 240
160 50*
3
0.75 0.50
Son Hasat Tarihi
10 Kasım
10 Kasım
B
0.4
Cu
0.1
Mo
0.05
* Kullanılan suda yeterli düzeyde bulunduğundan ilave edilmemiştir.
3. Bulgular ve Tartışma
Fide Gelişimi: Mikoriza uygulamasının
dikime hazır fidelerde bazı özellikler üzerine
etkisi Çizelge 3’te verilmiştir. Birinci deneme
yılında, fide özelliklerinin tümü üzerine,
mikoriza uygulamasının etkisi istatistiksel
önem düzeyinde (P<0.01) gerçekleşmiştir.
İkinci yılda; gövde uzunluğu, kök uzunluğu,
yaprak sayısı, gövde yaş ağırlığı, gövde kuru
ağırlığı ve kök kuru ağırlığı üzerine, mikoriza
uygulamasının
etkisi
istatistiksel
önem
düzeyinde (P<0.01) gerçekleşmiştir.
Kök İnfeksiyonu: Kök infeksiyonunun
fosfor uygulamalarına bağlı olarak değişimi
Çizelge 4’de verilmiştir. Birinci yılda en yüksek
kök infeksiyonu değeri 3 Haziran’da %31
olarak saptanmış iken, 18 Ekim’de %97.3’e
ulaşmıştır. Her iki deneme yılında da, besin
çözeltisinin P konsantrasyonu arttıkça, kök
infeksiyonu azalmıştır. Vejetasyon süresi
ilerledikçe, tüm P dozlarında kök infeksiyonu
artmıştır. Bu artış, ilk ve son kök inceleme
zamanları karşılaştırıldığında; 15 ppm için
%214, 30 ppm için %379 ve 45 ppm için ise
%520 düzeyinde gerçekleşmiştir.
Toplam Verim: Mikoriza ve P
uygulamalarının toplam verim üzerine etkileri
Çizelge 5’te verilmiştir. Birinci yıl yapılan
denemede, “+ mikoriza uygulaması” toplam
meyve ağırlığı ve sayısını kontrole göre
artırmıştır (P<0.01) ve bu artış oranları sırasıyla
%15 ve %19 seviyesinde gerçekleşmiştir.
Toplam verim üzerine P uygulamasının esas
etkisi ise istatiksel önem düzeyinde olmamıştır.
Ortalama meyve ağırlığı üzerine, mikoriza
uygulamasının esas etkisi önemli olmamakla
birlikte, P uygulamasının esas etkisi ve faktörler
arasındaki etkileşim önemli bulunmuştur.
Mikoriza uygulaması ve P uygulaması
arasındaki etkileşim incelendiğinde, –45
uygulamasının diğer uygulamalara göre
ortalama meyve ağırlığını artırdığı (P<0.05)
saptanmıştır. +15 ppm uygulamasından elde
edilen toplam verim, diğer tüm uygulamaların
gösterdiği değerlerden daha yüksektir (Şekil 1).
İkinci yılda, toplam verim değerleri
üzerine mikoriza ve P uygulamasının esas etkisi
ve uygulamaların birlikte etkisi istatistiksel
önem düzeyinde olmamıştır. Ortalama meyve
ağırlığı üzerine P uygulamasının etkisi
istatistiksel açıdan önemlidir (P<0.05) (Şekil 2).
Topraksız Ortama Arbusküler Mikoriza Aşılamanın Patlıcan (Solanum melongena L.) Yetiştiriciliği Üzerine Etkileri
Çizelge 3. Mikoriza uygulamasının dikime hazır fidelerde bazı özellikler üzerine etkisi
Gövde
Uzunluğu
(cm)
Kök
Uzunluğu
(cm)
Gövde
Kalınlığı
(mm)
–M
+M
LSD0.05
11.2 b
12.6 a
0.52**
12.6 b
15.4 a
1.36**
3.2 b
3.6 a
0.12**
–M
+M
LSD0.05
14.0 b
14.7 a
0.76**
11.6 b
13.1 a
0.81**
3.7
3.6
Ö.D.
Yaprak
Gövde Yaş
Sayısı
Ağırlığı
(adet/fide)
(g/fide)
1. DENEME YILI
5.5 b
3.88 b
6.2 a
5.37 a
0.31**
0.29**
2. DENEME YILI
5.5 b
4.78 b
5.9 a
5.31 a
0.31**
0.38**
Gövde Kuru
Ağırlığı
(g/fide)
Kök Yaş
Ağırlığı
(g/fide)
Kök Kuru
Ağırlığı
(g/fide)
0.68 b
0.92 a
0.05**
2.04 b
2.70 a
0.24**
0.16 b
0.20 a
0.02**
0.95 b
1.06 a
0.08**
4.62
5.07
Ö.D.
0.46 b
0.64 a
0.10**
Çizelge 4. Fosfor uygulamasının kök infeksiyonu (%) üzerine etkisi
1. DENEME YILI
15 ppm
30 ppm
45 ppm
LSD0.05
2. DENEME YILI
15 ppm
30 ppm
45 ppm
LSD0.05
03 Haziran
31.0 a
19.0 b
14.3 b
11.2*
20 Haziran
33.0 a
22.3 b
13.3 c
2.7**
13 Temmuz
60.0 a
40.0 b
30.3 b
19.8*
30 Temmuz
68.0 a
44.7 b
29.3 c
5.5**
23 Ağustos
89.7 a
78.3 ab
63.3 b
19.1*
15 Eylül
93.3 a
76.7 b
53.7 c
5.0**
18 Ekim
97.3
91.0
88.7
Ö.D.
01 Kasım
98.3 a
86.7 b
71.3 c
6.3**
Çizelge 5. Mikoriza ve P uygulamalarının toplam verim üzerine etkileri
t/da
Mikoriza
uygulaması
P uygulaması
Mikoriza x P
Mikoriza
uygulaması
P uygulaması
Mikoriza x P
58
–
+
LSD0.05
15
30
45
LSD0.05
–15
–30
–45
+15
+30
+45
LSD0.05
13.82 b
15.90 a
0.64**
14.90
15.08
14.61
Ö.D.
13.37 d
13.99 cd
14.12 cd
16.42 a
16.18 ab
15.11 bc
1.11**
–
+
LSD0.05
15
30
45
LSD0.05
–15
–30
–45
+15
+30
+45
LSD0.05
14.45
14.86
Ö.D.
13.75
15.56
14.65
Ö.D.
12.82
16.05
14.48
14.69
15.07
14.82
Ö.D.
kg/bitki
1. DENEME YILI
4.67 b
5.37 a
0.22**
5.03
5.09
4.93
Ö.D.
4.51 d
4.72 cd
4.77 cd
5.54 a
5.46 ab
5.10 bc
0.38**
2. DENEME YILI
4.88
5.01
Ö.D.
4.64
5.25
4.95
Ö.D.
4.33
5.42
4.89
4.95
5.09
5.00
Ö.D.
adet/bitki
Ortalama Meyve Ağırlığı (g)
32.53 b
38.67 a
4.67*
37.25
36.13
33.42
Ö.D.
33.33
33.13
31.13
41.17
39.13
35.70
Ö.D.
144.07
139.28
Ö.D.
135.59 b
140.96 b
148.47 a
7.31**
135.83 b
142.45 b
153.93 a
135.35 b
139.47 b
143.01 b
10.34*
31.08
31.86
Ö.D.
30.33
32.13
31.93
Ö.D.
28.47
33.03
31.73
32.20
31.23
32.13
Ö.D.
156.70
157.78
Ö.D.
152.87 b
163.53 a
155.32 ab
8,70*
151.75
164.08
154.26
153.98
162.99
156.37
Ö.D.
Toplam Verim
Verim (ton/da)
20
Pazarlanabilir Verim
Iskarta Verim
15
10
5
0
M–
M+
15 ppm 30 ppm 45 ppm
P
P
P
(-15)
(-30)
(-45)
(+15)
(+30)
(+45)
Şekil 1. Mikoriza ve fosfor uygulamalarının verim üzerine etkileri (1.yıl)
Verim (ton/da)
20
15
10
5
0
M–
M+
15 ppm P
30 ppm P
45 ppm P
(-15)
(-30)
(-45)
(+15)
(+30)
(+45)
Şekil 2. Mikoriza ve fosfor uygulamalarının verim üzerine etkileri (2.yıl)
Drenaj Çözeltisi İle Atılan Element
Miktarı: Mikoriza ve fosfor uygulamalarının
drenajla atılan element miktarları üzerine etkisi
Çizelge 6’da verilmiştir. Her iki deneme yılında
da, “+ mikoriza uygulaması”, genel olarak
drenajla atılan toplam element miktarlarını
kontrole göre azaltmıştır, ancak bu etki sadece
çinko için istatistiksel önem düzeyinde (P<0.01)
gerçekleşmiştir. “+ mikoriza uygulaması”,
drenajla atılan toplam çinko miktarlarını
kontrole göre birinci yıl %37, ikinci yıl ise %
36 azaltmıştır. Fosfor uygulamasının esas etkisi
ile, mikoriza ve P uygulamalarının birlikte
etkisi ise, atılan fosfor miktarı açısından
istatistiksel
önem
düzeyinde
(P<0.01)
gerçekleşmiştir. Uygulanan fosfor dozu arttıkça,
drenajla atılan toplam fosfor miktarı da
artmıştır. Mikoriza uygulaması ve P uygulaması
arasındaki etkileşim incelendiğinde; drenajla
atılan en yüksek toplam P miktarı –45
uygulamasında ve en düşük toplam P miktarı
ise – ve +15 ppm uygulamasında elde
edilmiştir. Mikoriza uygulamasının atılan fosfor
miktarını azaltıcı etkisi, özellikle 45 ppm P
dozunda daha belirgin olarak ortaya çıkmıştır.
“+ Mikoriza uygulaması” ile atılan element
miktarında meydana gelen azalış, artan fosfor
dozlarında oransal (%) olarak daha yüksektir.
Bu durum Çizelge 7’de verilmiştir.
4. Sonuç
Elde edilen sonuçlar toplu olarak
değerlendirildiğinde, denemede vegetasyon
süresi ilerledikçe, tüm P dozlarında köklerdeki
mikorizal infeksiyon önemli düzeyde artış
göstermiş ve iyi bir kök infeksiyonu ile
bitkilerin besin elementi alımı artmıştır. Bu
durumla ters orantılı olarak drenaj ile atılan
element miktarı ise azalmıştır. Mikorizanın
bitkide meydana getirdiği bu etkilerin uzantısı
olarak, bitki gelişimi ve ona bağlı olarak ta
verim artışı söz konusu olmuştur. Pomzada
patlıcan yetiştiriciliği için 15 ppm P dozunun
yeterli olduğu sonucuna ulaşılmıştır. “+
Mikoriza uygulaması” ile 15 ppm P dozunda
kontrole (-15) kıyasla verim artışının %23’e
çıkabileceği saptanmıştır. 45 ppm dozunda ise +
mikoriza ile elde edilen verim artışı ancak
%7’ye ulaşabilmiştir. Diğer yandan “+ mikoriza
uygulaması” nın yüksek P dozunda atılan
element miktarını azaltarak olumlu katkı
sağlayabildiği ortaya konmuştur. Elde edilen
sonuçların uygulamaya aktarılması, ülkemizde
şu anda gelişme aşamasında olan topraksız
tarımın çevre ile uyumlu tarzda gelişmesine
katkı sağlayacaktır.
59
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(2), 55-61
Çizelge 6. Mikoriza ve fosfor uygulamalarının drenajla atılan element miktarlarına etkisi
P
(g/bitki)
Mikoriza
uygulaması
P uygulaması
Mikoriza x P
Mikoriza
uygulaması
P uygulaması
Mikoriza x P
–
+
LSD0.05
15
30
45
LSD0.05
–15
–30
–45
+15
+30
+45
LSD0.05
0.83
0.62
Ö.D.
0.31 c
0.70 b
1.17 a
0.35**
0.32 c
0.79 bc
1.38 a
0.30 c
0.61 bc
0.96 ab
0.49**
–
+
LSD0.05
15
30
45
LSD0.05
–15
–30
–45
+15
+30
+45
LSD0.05
0.74
0.57
Ö.D.
0.28 c
0.67 b
1.01 a
0.33**
0.31 c
0.73 abc
1.19 a
0.26 c
0.62 bc
0.84 ab
0.47**
K
Ca
(g/bitki)
(g/bitki)
1. DENEME YILI
16.73
17.77
12.71
13.43
Ö.D.
Ö.D.
16.15
17.27
12.95
14.45
15.07
15.07
Ö.D.
Ö.D.
17.32
18.36
14.51
16.27
18.37
18.68
14.98
16.18
11.40
12.64
11.76
11.46
Ö.D.
Ö.D.
2. DENEME YILI
4.29
5.76
3.86
5.25
Ö.D.
Ö.D.
4.03
6.46
3.82
5.11
4.38
4.93
Ö.D.
Ö.D.
4.01
6.60
4.06
5.33
4.81
5.34
4.05
6.33
3.58
4.90
3.94
4.52
Ö.D.
Ö.D.
Mg
(g/bitki)
Fe
(mg/bitki)
5.33
4.42
Ö.D.
5.81
4.41
4.41
Ö.D.
5.89
4.87
5.21
5.72
3.94
3.60
Ö.D.
182.68
130.56
Ö.D.
193.83
131.92
144.11
Ö.D.
209.67
154.71
183.65
178.00
109.12
104.57
Ö.D.
71.15 a
45.04 b
11.01**
50.85
63.37
60.07
Ö.D.
59.60
76.28
77.58
42.10
50.45
42.57
Ö.D.
0.90
0.83
Ö.D.
0.95
0.78
0.86
Ö.D.
0.97
0.80
0.93
0.93
0.77
0.79
Ö.D.
80.07
72.39
Ö.D.
84.63
71.23
72.83
Ö.D.
85.05
76.22
78.95
84.21
66.23
66.71
Ö.D.
10.00 a
6.40 b
0.26*
13.97 a
6.29 b
4.34 b
0.32**
15.88 a
7.99 bc
6.14 bc
12.06 ab
4.59 c
2.53 c
5.73**
Çizelge7. Mikoriza (+) uygulaması ile atılan element miktarında meydana gelen azalışlar (%)
1. DENEME YILI
2. DENEME YILI
15 ppm
30 ppm
45 ppm
15 ppm
30 ppm
P
26
23
30
16
15
K
14
21
36
1
12
Ca
12
22
39
4
8
Mg
3
19
31
4
4
Fe
15
29
43
1
13
Zn
29
36
45
24
43
Zn
(mg/bitki)
45 ppm
29
18
15
15
16
59
Kaynaklar
Akpınar, C., Ortaş, İ., Üstüner, O., Coşkan, A., Kaya, Z.,
2001. The Effect of Various Mycorrhizal Species
and Growth Media On Citruz Seedlin Growth And
Nutrient Uptake. Workshop on “Managing
Arbuscular Mycorhizal Fungi For Improving Soil
Quality and Plant Healt İn Agriculture.” P. 52, June,
7-9, University of Çukurova, Adana, Turkey.
Al-Raddad, A.M., 1987. Effect of VA Mycorrhizal
Izolates on Growth of Tomato, Eggplant and Pepper
in Field Soil. Dirasat (Jordon), 14(11): 161-168.
Arcak, S., Güder, N., 2004. Biyolojik Gübrelemenin
Sürdürülebilir Ekosistemdeki Önemi. Türkiye 3.
Ulusal Gübre Kongresi, Tarım-Sanayi-Çevre, 11-13
Ekim, 837-844, Tokat.
Balaguer, M.D., Vıcent, M.T., Parıs, J.M., 1991.
Utilisation of Pumice Stone As Support For The
Anaerobic Treatment of Vınasse With a Fluidized
Bed Reactor. Environmential Technology, 12: 11671173.
Çığsar, S., Sarı, N., Ortaş, İ., 2000. Hıyarda VesikülerArbusküler Mikorizanın Bitki Büyümesi ve Besin
Maddeleri Alımı Üzerine Etkileri. Turk Journal of
Agriculture and Foresty, 24: 571-578.
Greipsson, S., El-Mayas, H., 2002. Synergistic Effect of
Soil Pathogenic Fungi and Nematodes Reducing
Bioprotection of Arbuscular Mycorrhizal Fungi on
The Grass Leymus Arenarius. Bio Control, 47, 715–
727.
Topraksız Ortama Arbusküler Mikoriza Aşılamanın Patlıcan (Solanum melongena L.) Yetiştiriciliği Üzerine Etkileri
Gül, A., 1995. Sera Hıyar Yetiştiriciliğinde Topraksız
Ortamların Kullanım Süresinin Verime Etkileri.
Türkiye II. Ulusal Bahçe Bitkileri Kongresi., 3-6
Ekim, 181-185, Adana.
Gül, A., Sevgican, A., Kılınç, N.A., 1996. Sera Hıyar
Üretiminde Farklı Yetiştirme Ortamlarının Meyve
Kalitesine Etkileri. GAP 1. Sebze Tarımı
Sempozyumu. 7-10 Mayıs, 393-398, Şanlıurfa.
Karagiannidis, N., Bletsos, F., Stavropoulos, N., 2002.
Effect of Verticullium Wilt (Verticillium Dahlie
Kleb.) and Mycorrhiza (Glomus Mosseae) on Root
Colonization, Growth and Nutrient Uptake in
Tomato and Eggplant Seedlings. Scientia
Horticulturae, 94(1): 145-156.
Karandashow, V., Kuzuovkına, I., Hawskıns, H. J,
George, E., 2000. Growth and Sporulation Of The
Arbuscular
Mycorrhizal
Fungus
Glomus
Caledonium İn Dual Culture With Transformed
Carrot Roots. Mycorrhiza , 10 (1) : 23-28.
Matsubara, Y., Tamura, H., Harada, T., 1995. Growth
Enhancement and Verticillium Wilt Control By
Vesicular-Arbuscular
Mycorrhizal
Fungus
Inoculation in Eggplant Journal of The Japanese
Socıety For Hortıcultural Scıence, 64(3): 555-561.
Mortevedt, J.J., 1987. Cadmium Levels in Soils and Plants
From Some Long-Term Soil Fertility Experiments in
The United State Of America. J. Environ. Qual. 16,
137-142.
Ortaş, İ., 1998. Toprak ve Bitkide Mikoriza. Workshop
Kurs Kitapçığı, Ç.Ü. Ziraat Fakültesi Toprak
Bölümü. 20-22 Mayıs, Adana.
Paydaş, S., Kafkas, E., Uğurluay, A., Yiğit, A., Ortaş, İ.,
2001.
Responses
of
Various
Arbuskuler
Mycorrhizae (Am) Spesies on Yield and Fruit
Quality Characteristics of Strawberries. Workshop
on “Managing Arbuscular Mycorhizal Fungi For
Improving Soil Quality and Plant Healt in
Agriculture.”, June, 7-9, P. 56, University Of
Çukurova, Adana, Turkey.
Ravnskov, S., Jakobsen, I., 1999. Effects of Pseudomonas
Fluorescens Df57 on Growth and P Uptake of Two
Arbuscular Mycorrhizal Fungi in Symbiosis With
Cucumber. Mycorrhiza , 8 (6) : 329-334.
Sarı, N., Ortaş, İ., Yetişir, N., Köksal, G., Sayılıkan, B.,
Çetiner, B., Çığsar, S., Akpınar, Ç., Arslan, A.K.,
Üstüner, Ö., 2001. Examples of Someapplication of
Mycorrhization of Vegetable Production in
Turkey.Workshop on Mananing Arbuscular
Mycorrhizal Fungi For Improving Soil Quality and
Plant Health in Agriculture. June 7-9, University of
Çukurova, Adana, Turkey.
Savvas, D., Lenz, F., 1994. Influence of Nacl Salinity on
The Vegetative and Reproductive Growth of
Eggplant (Solanum melongena L) in Soilless
Culture, Gartenbau-wissenschaft, 59 (4) : 172-177.
Sevgican, A., 1999. Örtüaltı Sebzeciliği (Topraksız Tarım)
Cilt-2. Ege Üniv. Ziraat Fak. Yayınları, No. 526,
İzmir.
56
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(2), 27-33
Süt İneklerinin Beslenmesinde Süt Üre Nitrojenin Önemi
Tugay Ayaşan
Çukurova Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Adana
Özet: Üre, sütün çok önemli ve küçük yapılı bir molekülüdür. Sütteki ürenin büyük konsantrasyonda olması,
potansiyel süt kayıplarına, infertilite riskine neden olurken, karma yemde dengesizliğe neden olmaktadır. Süt
üre nitrojen değeri, ineklerin sağlığı ve beslenmesiyle ilgili bilgiler sağlaması nedeniyle sürü sağlığı ve
besleme ekonomisi açısından büyük önem arz etmektedir. Süt üre nitrojeni, rasyondaki karbonhidrat ve
protein arasındaki dengeyi yansıtır.
Anahtar Kelimeler: Süt üre nitrojen, besleme, üreme
Importance of Milk Urea Nitrojen in Dairy Cow Nutrition
Abstract: Urea is a quite small molecule yet and important part of milk component. A large concentration of
milk urea show dietary disbalance, potential milk losses and risk of infertility. Milk urea may be used as a
management tool to improve dairy herd nutrition and the monitoring the nutritional status of lactating dairy
cows. Concentrations of milk urea nitrogen may be used as an indicator of dietary protein excess or
deficiency.
Keywords: Milk urea nitrogen, nutrition, reproduction
1. Giriş
Günümüzde dünyada ve ülkemizde süt
ineği işletmelerinde en önemli problem, üreme
performansında yaşanan hızlı azalmadır. Her yıl
üreme güçlüğü, meme hastalıkları, yaşlılık ve
ölüm gibi nedenlerle sürüden ayıklanmak
zorunda olan ineklerin yerini yeni düveler
almaktadır (Ayaşan ve Yaman, 2007). Özellikle
son 20 yıllık süreçte ineklerde genetik ilerleme
ve süt verimindeki artışa rağmen döl veriminde
yaşanan kayıplar, sektörde konu ile ilgili yeni
çözüm önerileri ve araştırmaların sayısını
artırmıştır. Üreme performansını iyileştirmeye
yönelik son yapılan araştırmalar döl verimibeslenme arasındaki ilişkiyi işaret etmektedir.
Çünkü beslemede yapılan yanlışlıklar yanında
eksik ya da fazlalıklar ineklerin üreme
fonksiyonlarını tam olarak gerçekleştirmelerini
engellemektedir.
Süt
ineklerinin
proteince
besleme
durumunun biyolojik
göstergesi
olarak
kullanılan “süt üre nitrojen” terimi son yıllarda
ilgi çekmeye başlamıştır (Amaral-Philips,
2005). Süt ineklerinin 5 farklı dönemde
beslenmesinin gerekliliği, bu konuya dikkati
çekmiştir. Özellikle doğumdan sonraki ilk
dönemde hayvanın enerji ve proteince zengin
yemlerle
beslenmesi,
negatif
enerji
bilânçosunun azaltılmasına ve hayvanın daha
yüksek süt vermesine yol açacaktır. Buna
karşılık yüksek düzeyde proteinli yemlerle
beslenen ineklerde süt verimi artmasına
rağmen; döl veriminde önemli kayıplar
meydana gelmekte; ilk kızgınlığın görülme
sıklığı artmakta, uterus pH’ı aside doğru
kaymakta, bu da erken embiryonik ölümlere
neden olmaktadır.
Üre, kan ve vücut sıvılarında bulunan
organik bir moleküldür. Aynı zamanda sütün
normal bir bileşeni olup, süte geçen üre
miktarına süt üre nitrojeni denir.
Süt üre nitrojen konsantrasyonunun
azalması, rumendeki ekosistem üzerinde ilk
pozitif değişikliğe neden olurken; rumendeki
amonyak oluşumu, sütteki üre boşalımın temel
sebebidir. Üre, dokulardaki proteinlerin
katabolizması sonucu oluşmakta, hayvanların
yetersiz miktarda protein alması halinde
özellikle de barsak kısımlarda emilmektedir.
Üre aynı zamanda pirimidin katabolizması
sonucu da oluşmaktadır (Sederevicius et al.,
2008).
Kanda bulunan üre düzeyi değişik olup;
protein tüketimi, enerji tüketimi ve su
tüketiminden etkilenmektedir. Yüksek düzeyde
protein tüketimi (özellikle de yüksek düzeyde
yıkılabilir proteinli yemler) yüksek kan üre
düzeyine yol açarken, enerji ve su tüketiminin
artması kan üre konsantrasyonunun azalmasına
neden olacaktır (Laranja and Amaral-Philips,
2005).
Günümüzde süt üre nitrojen değeri, saha
şartlarında ölçümü ve değerlendirilmesinin
pratik ve kolay olmasından dolayı sürü kayıtları
ve
işletmenin
besleme
profilinin
Süt İneklerinin Beslenmesinde Süt Üre Nitrojenin Önemi
incelenmesinde standart
kullanılmaktadır.
yöntem
olarak
2. Süt Üre Nitrojen Değerini Etkileyen
Faktörler
Karma yemdeki proteinin kullanım
etkinliğinin göstergesi olarak kullanılan süt üre
nitrojen değeri, besleme ve besleme dışı (sezon,
bölge, yaş, laktasyon durumu) gibi faktörlere
bağlı olarak farklı değerler almaktadır (Abdouli
et al., 2008).
Bazı çalışmalarda süt üre nitrojeni ile süt
verimi arasında olumlu bir ilişki saptanırken
(Johnson and Young 2003, Hojman et al. 2004),
bazılarında negatif ilişki bulunmuş (Ismail et
al., 1996), bazılarında ise hiçbir ilişki
bulunamamıştır (Baker et al., 1995).
Bununla birlikte süt üre nitrojenine etki
eden faktörlerin sindirilebilir protein tüketimi,
yıkıma uğramayan protein tüketimi, su
tüketimi, yapısal olmayan karbonhidrat miktarı,
kuru madde tüketimi, besleme zamanı, besleme
metodu (Toplam karışım rasyonu, TMR veya
kaba yem/kesif yemin ayrı verilmesi gibi),
karaciğer ve böbrek fonksiyonu olduğu da ifade
edilmiştir (Amaral-Phillips, 2005).
Sütteki üre konsantrasyonu, hayvanlara
dengeli rasyon verilmek şartıyla besin
maddelerinin
konsantrasyonundan
etkilenecektir. Mikrobial protein sentezi
amacıyla
rumen
mikroorganizmalarının
optimum miktarda amonyak kullanması için,
yıkıma uğrayan protein tüketimi ile yapısal
olmayan karbonhidrat oranının düzgün olması
ve doğru zamanda verilmesi gerekmektedir.
Yıkıma uğrayan proteince yüksek olan yemler
ile yapısal olmayan karbonhidratça yetersiz
olan yemler, süt üre nitrojenin yüksek olmasına
yol açacaktır. Amonyağın optimum kullanımı
için doğru zamanda, uygun yapıdaki
karbonhidratların belirli bir düzeyde bulunması
gerekmektedir. Besleme metodu, optimum
mikrobial protein sentezi için önemlidir.
Proteince eksik yemler düşük süt üre
nitrojenine neden olurlar. Zhai et al. (2006), süt
verimi, süt komposizyonu ve süt üre nitrojeni
değerlerinin, protein yıkılabilirliğinden önemli
derecede
etkilenmediğini
bildirirlerken
(Davidson et al. 2003), önemli ölçüde
etkilendiğini ifade etmişlerdir.
İneklerin tükettiği su miktarı süt üre
nitrojeni miktarını da etkiler. Su tüketiminin
artışı, kan ve süt üre nitrojen değerlerinin
28
azalmasına neden olmaktadır (Amaral-Phillips,
2005).
Süt üre nitrojenine ineklerin içinde
bulundukları laktasyon sırası da etki eder.
Hojman et al. (2004) laktasyon sayısı arttıkça
süt üre değerlerinin 14.4 mg/dl’den 14.6
mg/dl’ye arttığını, süt üre konsantrasyonunun
birinci laktasyonda ikinci laktasyondaki
ineklerden daha düşük değer aldığını ifade
etmişlerdir. Bu konuda yapılan başka bir
araştırmada, laktasyon sırası arttıkça süt üre
nitrojen değerinin arttığı bildirilmiştir (Anonim,
1996a). Ray et al. (1992), birinci ve altıncı
laktasyondaki ineklerin daha yüksek gebe
kalma oranına; ikinci ve beşinci laktasyondaki
ineklerinde daha yüksek verim performansına
sahip olduğunu ifade etmişlerdir.
Süt üre nitrojenine mevsim de etki
etmektedir. Yapılan bir araştırmada süt üre
değerinin ilkbaharda (Nisan ve Haziran
arasında) en yüksek değeri aldığı (17.13 mg/dl);
en düşük değeri ise kış mevsiminde (OcakMart) aldığı (12.82 mg/dl) bildirilirken
(Abdouli et al., 2008); yaz sezonunda süt üre
değerinin arttığını bildiren çalışmalarla
(Gustaffson and Carlsson, 1993; Faust et al.
1997; Frank and Swensson, 2002) uyumlu
bulunmamıştır. Abdouli et al. (2008), süt üre
nitrojen
değerinin
ilkbaharda
yüksek
çıkmasının sebebinin, daha fazla taze otların
tüketilmesi olabileceğini de ifade etmiştir.
Jonker et al. (2002), süt üre nitrojen
değerlerinin ilkbaharda artış gösterdiğini
bildirmiştir.
Süt üre nitrojen konsantrasyonu, ırklara
göre değişim gösterir. Sütçü ırklarda süt üre
konsantrasyonundaki varyasyon, etçi ırklara
göre daha azdır (Velazquez, 2000). Irklar
içerisinde en yüksek süt üre nitrojenine sahip
olan ırkın Brown Swiss (14.98±4.48), en aza
sahip olan ırkın ise Ayrshine (12.52±4.24)
olduğu; Holstein ırkında ise bu değerin
12.96±3.94
olduğu
belirtilmektedir
(Anonymous, 1996a). Center for Animal Health
and Productivity (2000)’de benzer olarak en
düşük süt üre nitrojenin Ayrshine ırkında (12.57
mg/dl); en yüksek değerin ise Brown Swiss
(15.01 mg/dl) ve Jersey ırkında (14.69 mg/dl)
olduğunu tespit etmiştir. Zhai et al. (2007)
ırklardaki farklılıklar nedeniyle sütteki üre
nitrojen ve protein değerlerinin farklılık
gösterdiğini, süt üre nitrojen değerinin uriner
T.AYAŞAN
yolla dışarı atılan miktarı saptamada parametre
olarak kullanılabileceğini ifade etmişlerdir.
Süt üre nitrojene sütün bileşimi de etki
eder. Karma yemdeki protein düzeyinin veya
yıkılabilirliğin süt üre nitrojen üzerindeki etkisi
kesin değildir. Yapılan bazı çalışmalarda
önemli ölçüde etkilenirken (Promkot and
Wanapat, 2005); diğerinde ise etkilenmemiştir
(Flis and Wattiaux, 2005). Hatta aynı yemi alan
inekler arasında bile farklılıklar olabilmektedir.
Süt üre nitrojen değeri ile sütteki toplam protein
konsantrasyonu ve toplam protein yüzdesi
arasında negatif bir ilişki varken; yağ verim
yüzdesi
arasında
pozitif
bir
ilişki
bulunmaktadır. Eicher et al. (1999), Johnson
and Young (2003) ile Hojman et al. (2005), süt
üre nitrojen ile süt verimi arasında pozitif bir
ilişkinin varlığını bildirmişlerdir. Abdouli et al.
(2008), sütteki protein yüzdesinin 3.0 ve 3.2
olması durumunda, sütteki üre nitrojen
değerlerinin 12 ile 16 mg/dl arasında değişim
gösterdiğini, süt protein yüzdesi arttıkça süt üre
nitrojen değerinde bir azalma olduğunu, bunun
sebebini ise daha fazla nitrojen tüketiminin süt
proteini
olarak
kullanılması
olduğunu
saptamışlardır.
Rasyonun enerji düzeyi, süt üre nitrojeni
ile negatif bir ilişki içerisindedir. Enerji düzeyi,
protein kalitesini ve mikroorganizmalar
tarafından kullanılan NPN bileşiklerini
etkilemektedir. Bu yüzden rasyondaki enerji
miktarının artması, süt üre nitrojen değerinin
azalmasına yol açmaktadır. Kirchgessner et al.
(1986), rasyonun enerji düzeyinde oluşacak bir
sınırlamanın süt üre nitrojeni değerini
artırdığını bildirmişlerdir.
Rasyondaki enerji/protein oranı süt üre
nitrojenine etki eden bir diğer faktördür.
Yapılan bir araştırmada enerji/protein oranının
toplam kuru madde, ham protein, rumende
yıkılan protein ve rumende yıkıma dirençli
proteine hatta enerjiye göre daha fazla süt üre
nitrojen değerini etkilediği bildirilmiştir
(Depatie, 2000).
Süt üre nitrojen değeri, rumende yıkıma
uğrayan protein tüketimi ile yıkıma dirençli
protein tüketiminden etkilenebilmektedir. Baker
et al. (1995), rasyonun rumende yıkıma dirençli
proteince eksik olması durumunda, aşırı
proteince veya rumende yıkıma uğrayan
proteini aşırı tüketmesi sonucunda sütteki NPN
ve üre nitrojen değerlerinde bir artış olduğunu
bulurken; Rodriguez et al. (1997) hiçbir olumlu
etki görmemişlerdir. Rumende yıkıma dirençli
proteinin yemdeki oranının yüksek olması,
rumende daha az seviyede amonyak oluşumuna
yol açacağından kanda ve sütteki üre düzeyi de
düşük olacaktır.
Besleme sıklığının kan üre nitrojen ve süt
üre nitrojeni üzerindeki etkilerine yönelik çok
az çalışma bulunmaktadır. Hayvanların günde 2
defa beslenmesi veya önünde sürekli yem
bulunmasının
etkisinin
araştırıldığı
bir
çalışmada besleme sıklığının kan üre değerini
etkilediği, günde 2 defa beslenen hayvanların
beslemeden sonraki 2 ile 4. saatlerde plazma
üre değerinin pike ulaştığı saptanmıştır
(Thomas and Kelly, 1976).
Sütteki üre düzeyi, canlı ağırlıkla ters
orantılıdır. Bu negatif etkinin nedeni, cüssece
büyük hayvanlarda üre dağılımı için mevcut
alanın, küçük hayvanlardan daha yüksek olması
ve karaciğerde benzer miktarlarda üre
sentezlenmesi durumunda ağır hayvanların kan
ve sütündeki üre düzeylerinin buna bağlı olarak
daha düşük gerçekleşmesidir (Oltner et al.,
1985). Yapılan çalışmalarda canlı ağırlığın süt
üre düzeyi üzerine etkisinin olmadığı
saptanırken (Ropstad et al., 1989); ürenin
ineklerin büyüklüğüne bağlı kalmaksızın aynı
düzeyde verilmesi durumunda, kan ve sütteki
üre konsantrasyonunun, küçük yapılı ineklerde
daha yüksek olacağı da tespit edilmiştir (Oltner
et al., 1985).
Somatik hücre sayısı, süt üre nitrojen
değerini etkilemezken (Depatie, 2000); NgKwai-Hang et al. (1985), somatik hücre
sayısındaki artışın süt üre nitrojeni artırdığını
ifade etmişlerdir. Süt üre nitrojen değeri,
somatik hücre sayısı fazla olan örneklerde en
düşük bulunmuştur (Faust et al., 1997). Najafi et
al. (2009), süt tankındaki hücre sayısı ile sütün
protein içeriği arasında pozitif bir ilişkinin
olduğunu, sütün protein fraksiyonlarının
ilkbahar ve kış aylarında diğer aylara göre daha
fazla değişim gösterdiğini bildirmişlerdir.
Süt üre nitrojeni ölçümü, bireysel
ölçümlerden ziyade süt tankından alınan
numunelerde yapılarak sürü besleme sağlığı ve
doğruluğu hakkında kolaylıkla bilgi vermesi,
saha uygulamalarını ve sonuçlarını işletmeler
açısından daha değerli hale getirmektedir
(Anonim, 1996b; Arunvipas et al., 2004).
Schepers and Meijer (1998), süt tankındaki üre
nitrojen değerinin, rasyondaki rumende
29
Süt İneklerinin Beslenmesinde Süt Üre Nitrojenin Önemi
yıkılabilir protein dengesini saptamada değerli
bir araç olacağını ifade etmiştir.
Süt örnekleri fermentasyonu önleyici
inhibitör yardımıyla korunmalı veya analiz
edilinceye kadar buzdolabında saklanmalıdır.
Oda sıcaklığında 48 saat koruyucusuz saklanan
süt örneklerindeki süt üre nitrojen değerinin
%50 oranında azalma gösterdiği, süt örnekleri
alınırken de daha çok başlangıçta ki değil de
sona doğru toplanan süt örneklerinin analiz
edilmesinin iyi olacağı bildirilmektedir
(Amaral-Phillips, 2005).
Normal süt üre nitrojeni değeri birçok
faktöre bağlı olmakla birlikte 12–16 mg/dl
arasında değişim göstermektedir. Abdouli et al.
(2005), Akdeniz koşullarında yetiştirilen
ineklerin sütündeki süt üre nitrojeni değerinin
30.39 mg/dl olduğunu saptamışlardır. Buna
karşılık Wambugu et al. (1998), süt üre değerini
15-17 mg/dl; Frank and Swensson (2002), 20.43
ile 32.49 mg/dl, Arunvipas et al. (2008), 11.15
mg/dl; Meeske et al. (2009) ise 12.7-13.9 mg/dl
olarak tespit etmişlerdir.
Analiz yöntemleri de süt üre nitrojeni
değerini etkilemektedir. Yapılan bir çalışmada
süt üre nitrojeni değerinin infrared analiz
metodunda ortalama 13.78 mg/dl (4.1 ile 26.3
mg/dl arası), enzimatik analiz metodunda da
ortalama 13.73 mg/dl (4.5 ile 29.1 mg/dl
arasında) olduğu, gruplar arasında istatistiki bir
farklılık
bulunmadığı
ifade
edilmiştir
(Arunvipas et al., 2003).
Sağılma miktarı da süt üre nitrojeni
değerini etkiler. Günde 3 defa sağılan ineklerde,
2 defa sağılan ineklere göre daha yüksek süt üre
nitrojen değeri vardır (Hutjens and Chase 2004).
Sabah sütlerindeki süt üre konsantrasyonu,
akşam sütlerine göre daha yüksektir
(Gustafsson and Palmquist, 1993).
Sıcaklık stabilitesi ile süt üre nitrojeni
arasındaki ilişkinin araştırıldığı bir çalışmada
sütteki üre değeri ile kandaki üre içeriği
arasında yakın bir ilişkinin olduğu, süt üre
içeriğinin koagulasyon zamanını saptamada tek
bir parametre olmadığı, sıcaklık stabilitesini
artırmak için süt üre içeriğini manipule etmenin
gerekli olduğu ifade edilmektedir (Banks et al.,
2006).
Süt
veren
ineklerin
gliserolle
beslenmesinin
etkisinin
araştırıldığı
çalışmalarda rasyonda gliserol düzeyi arttıkça
süt üre nitrojeni değerinin azaldığı ve gruplar
arasında istatistikî bir farklılığın olduğu
30
bildirilmiştir (Donkin et al., 2007; Drackley,
2008).
Hayvanlara
uygulanan
ilaçlar
ile
yakalandıkları hastalıklar, yüksek süt üre
nitrojene de sebep olabilir. Özellikle
böbreklerle ilişkili hastalıklar, idrarla ürenin
atılımında olumsuzluk oluşturuyorsa, kanda ve
dolayısıyla da sütteki üre miktarı artmaktadır.
Her bir hastalık veya vücut kondüsyonu,
dehidrasyon, kalp krizi ve renal hastalıklar,
glomerular filtrasyonunu azaltırken; protein
katabolizmasının artışı, kan üre nitrojeni
düzeyinin artmasıyla sonuçlanmaktadır.
3. Süt Üre Nitrojeni ile Üreme İlişkisi
Süt üre nitrojeni değerlerinin belirtilen
aralıkların üstünde olması, o sürüde döl verimi
performansında yaşanan olumsuzluklara işaret
etmektedir. Ayrıca yüksek süt üre nitrojen
değeri, rasyonda proteine yapılan fazladan
ödemeden dolayı birim süt maliyetinin arttığını
ve daha da önemlisi vücutta fazla protein
alımından dolayı oluşan ürenin atılması için çok
değerli enerjinin harcandığını göstermektedir
(Sederevicius et al., 2008). Rajala-Schultz et al.
(2000), süt üre nitrojeni değeri 10 mg/dl’nin
altında olan ineklerin, süt üre nitrojen değeri
10.0-12.7 mg/dl arasında olan ineklere göre 1.7
kez daha fazla gebe kalma oranına sahip
olduğunu; süt üre değeri 15.4 md/dl olanlara
göre ise 2.4 kez daha fazla gebe kalma oranına
sahip olduğunu ifade etmişlerdir. Melendez et
al. (2000) ise ilk buzağılamadan sonraki süt üre
nitrojeni ile gebe kalmama riski arasındaki
ilişkiyi araştırdıkları çalışmalarında, yüksek
düzeyde süt üre nitrojenine sahip ineklerin yaz
mevsiminde, 18 kat daha fazla gebe kalmama
oranına sahip olduğunu bildirmişlerdir.
Kolay fermente edilebilir karbonhidratların
yarayışlılığına ve rumendeki proteinin doğasına
bağlı olarak gereksinmenin üzerinde protein
alımı, kan üre N konsantrasyonunun
değişmesine yol açacaktır. Ürenin verim
üzerine
olan
direkt
etkisi,
uterin
sekresyonundaki diğer iyonlar ile uterin luminal
pH’daki değişikliklerle ilişkilidir. Kan üre
konsantrasyonunun 19 mg/dl’nin üzerinde
olması, uterusun mikro çevresi üzerine
progesteron işlevini sağlamaktadır. Etkisi,
normal embriyo gelişimini sağlamaktır. Negatif
enerji dengesi, sadece ovarian aktivitesinin
gecikmesini ve luteal progesteronun azalmasını
sağladığı gibi, aynı zamanda da kötü verim
T.AYAŞAN
performansıyla ortaya çıkan problemleri
artırmakta;
protein
metabolizmasında
yetersizliğe yol açmaktadır. Guo et al. (2004),
yüksek süt üre nitrojen değerinin uterindeki
pH’ı azalttığını; bunun da erken embriyo
gelişimi için uygun olmayan bir durum
oluşturduğunu bildirmişlerdir. Araştırıcılar süt
üre nitrojeninin gebe kalma oranı üzerine
etkisinin minimal olduğunu da tespit
etmişlerdir. Süt üre nitrojen değerleri arttıkça,
gebelik
oranında
azalma
oluşmaktadır
(Melendez et al., 2000; Tallam and Wu, 2003).
Süt tankındaki süt üre nitrojen değeri, ait
olduğu sürünün döl verimi ile negatif bir ilişki
içerisindedir.
Süt
tankındaki
süt
üre
konsantrasyonunun çok fazla veya çok düşük
düzeyde olması, süt ineklerinde düşük
fertiliteye neden olmaktadır (Gustaffson and
Carlsson, 1993). Arunvipas et al. (2004), süt
tankındaki üre nitrojen değerinin ortalama
11.79 mg/dl olduğunu, süt üre nitrojen
değerlerinin 4.1 ile 23.8 mg/dl arasında değişim
gösterdiğini bildirmişlerdir. Gebelik oranında
azalma olması için süt üre nitrojeni değerinin
19 mg/dl olduğuna dair yayınların yanında
(Buttler
et
al.,
1996),
düşük
üre
konsantrasyonuna
sahip
hayvanların,
buzağılama ve ilk döllenme arasında uzun bir
aralığa sahip olduğuna ait bildirişlerde
bulunmaktadır (Carlsson and Pehrson, 1993).
Buttler et al. (1996), sütteki üre ile buzağılama
oranı arasında pozitif bir ilişki olduğunu, en
yüksek gebelik oranına 17.2 mg/dl’lik süt üre
nitrojeni değerinde rastlanıldığını ifade
etmişlerdir.
4. Sonuç
Bir işletmedeki beslemenin doğru olarak
yapılıp
yapılmadığının,
rasyon
formulasyonlarının sonuçlarının sürü sağlığı
üzerindeki etkilerinin incelenmesi ve optimum
süt verimi için işletmede süt üre nitrojen
değerinin saptanması ve etki eden faktörlerin
gözönüne alınması gerekmektedir.
Kaynaklar
Abdouli, H., Rekik, B. and Haddad-Boubaker, A., 2008.
Non-nutritional factors associated with milk urea
concentrations under Mediterranean conditions.
World Journal of Agriculture Science, 4(2):183-188.
Amaral-Philllips, D.M., 2005. Milk urea nitrogen-a
nutritional
evaluation
tool?.
http://www.uky.edu/Ag/AnimalSciences/dairy/exten
sion/nut00029.pdf. Erişim Tarihi: 15 February 2009.
Anonymous, 1996a. Milk urea nitrogen, Pennsylvania
MUN
values.
http://cahpwww.vet.upenn.edu/mun/pa_mun_summ.
htm (1996). Erişim Tarihi: 31 January 2008.
Anonim,
1996b.
Üreme.
www.erfa.com.tr/dosyalar/teknik/ureme.pdf . Erişim
Tarihi: 02 January 2009.
Arunvipas, P., VanLeeuwen, J.A., Dohoo, I.R., Kefe,
G.P., 2003. Evaluation of the reliability and
repeatability of automated milk urea nitrogen
testing. The Canadian Journal of Veterinary
Research, 67: 60-63.
Arunvipas, P., Van Leeuwen, J.A, Dohoo, I.R, Kefe, G.P.,
2004. Bulk tank milk urea nitrogen: Seasonal
patterns and relationship to individual cow milk urea
nitrogen calues The Canadian Journal of Veterinary
Research, 68: 169-174.
Arunvipas, P., VanLeeuwen, J.A., Dohoo, I.R., Keefe,
G.P., Burton, S.A., and Lissemore, K.D., 2008.
Relationships among milk urea-nitrogen, dietary
parameters, and fecal nitrogen in commercial dairy
herds. The Canadian Journal of Veterinary Research,
72: 449-453.
Ayaşan, T., Yaman, S., 2007. Buzağı, Dana ve Düvelerin
Bakım ve Beslenmesi. S: 87-110. Editör: Aziz
Öztürk. Pratik Sığırcılık. TKB Yaygın Çiftçi Eğitim
Projesi (YAYÇEP), Ankara.
Baker, L.D., Ferguson, J.D., Chalupa, W., 1995.
Responses in urea and true protein of milk to
different protein feeding schemes for dairy cows.
Journal of Dairy Science, 78(11): 2424–2434.
Banks, W., Clapperton, J.L., Muir, D.D., Powell, A.K.,
Sweetsur, A.W. M., 2006. The effect of dietaryinduced changes in milk urea levels on the heat
stability of milk. Journal of The Science of Food and
Agriculture. 35(2): 165-172.
Buttler, W.R., Calaman, J.L., Bearn, S.W., 1996. Plasma
and milk urea nitrogen in relation to pregnancy rate
in lactating dairy cattle. Journal of Animal Science.
74: 858-865.
Carlsson, J., and Pehrson, B., 1993. The relationship
between seasonal variations in the concentration of
urea in bulk milk and the production and fertility of
dairy herds. J. Veto Med. A, 40: 205-212.
Center for Animal Health and Productivity, 2000.
http://cahpwww.nbc.upenn.edulmunlpa_mun_summ.htlm.
Davidson, S., Hopkins, B.A., Diaz, D.E., Bolt, S.M.,
Brownie, C., Fellner, V., and Whitlow, L.W., 2003.
Effects of amounts and degradability of dietary
protein on lactation, nitrogen utilization, and
excretion in early holstein cows. Journal of Dairy
Science, 86: 1681-1689.
Depatie, C., 2000. Nutritional, managerial, physiological,
and environmental factors affecting milk urea
nitrogen in quebec holstein cows: A field trial.
Master
of
Sci,
digitool.library.mcgill.ca:8881/dtl_publish/8/30815.html
Donkin, S.S., Pallatin, M.R., Doane, P.H., Cecava, M.C.,
White, H.M., Barnes, E., Koser, S.L., 2007.
Performance of dairy cows fed glycerol as a primary
feed ingredient. Journal of Dairy Science, 90 (Suppl.
1): 350.
31
Süt İneklerinin Beslenmesinde Süt Üre Nitrojenin Önemi
Drackley, J.K., 2008. Opportunies for glycerol use in dairy
diets. Four-State Dairy Nutrition and Management
Conference, 11-12 June 2008, p.118.
Eicher, R., Bouchard, E. and Bigras-Poulin, M., 1999.
Factors affecting milk urea nitrogen and protein
concentrations in Quebec dairy cows. Prev. Vet.
Med. 39: 53-63.
Faust, M.A., Kimler, L.H., and Funk, R., 1997. Effects of
laboratories for milk urea nitrogen and other milk
components. Journal of Dairy Science, 80 (Suppl. 1),
206. Abstr.
Flis, S.A, and Wattiaux, M.A., 2005. Effect of parity and
supply of rumen-degrated and undegraded protein
on production and nitrogen balance in Holsteins.
Journal of Dairy Science, 88: 2096-2106.
Frank, B., and Swensson, C., 2002. Relationship between
content of crude protein in rations for dairy cows
and milk yield, concentration of urea in milk and
ammonia emissions. Journal of Dairy Science, 85:
1829-1838.
Guo, K., Russek-Cohen, E., Varner, M.A., Kohn, R.A.,
2004. Effects of milk urea nitrogen and other factors
on probability of conception of dairy cows. Journal
of Dairy Science, 87: 1878-1885.
Gustafsson, A.H, and Carlsson, J., 1993. Effects of silage
quality, protein evaluation systems and milk urea
content on milk yield and reproduction in dairy
cows. Livestock Production Science, 37: 91–105.
Gustafsson, A.H., and Palmquist, D.L., 1993. Diurnal
Variation of Rumen Ammonia, Serum Urea, and
Milk Urea in Dairy Cows at High and Low Yields.
Journal of Dairy Science, 76: 475–484.
Hojman, D., Kroll, O., Adin, G., Gips, M., Hanochi, B.,
and Ezra, E., 2004. Relationship between milk urea
and production, nutritional fertility traits in Israel
dairy herds. Journal of Dairy Science, 87(4): 10011011.
Hojman, D., Gips, M., Ezra, E., 2005. Association
between live body weight and milk urea
concentration in Holstein cows. Journal of Dairy
Science, 88(2): 580-584.
Hutjens, M., and Chase, L.E., 2004. Interpreting milk urea
nitrogen
(MUN)
values.
http://www.extension.org/pages/Interpreting_Milk_
Urea_Nitrogen_(MUN)_ Values.
Ismail, A., Dab, K., and Hillers, J.K., 1996. Effect of
selection for milk yield and dietary energy on yield
traits; bovine somatotropinand plasma urea nitrogen
in dairy cows. Journ of Dairy Sci, 79(4): 682-688.
Johnson, R.G., and Young, A.J., 2003. The association
between milk urea nitrogen and DHI production
variables in Western commercial dairy herds.
Journal of Dairy Sci, 86(9): 3008-3015.
Jonker, J.S., Kohn, R.A., and High, J., 2002. Use of milk
urea nitrogen to improve dairy cow diets. Journal of
Dairy Science, 85: 939-946.
Kirchgessner, M., Kreuzer, M., and Roth-Mailer, D.A.,
1986. Milk urea and protein content to diagnose
energy and protein malnutrition of dairy cows. Arch.
Animal Nutrition, 36: 192-197.
32
Laranja, L.F., and Amaral-Phillips, D.M., 2005. Milk urea
nitrogen (MUN). How can you utilize these
numbers.
http://www.uky.edu/Ag/AnimalSciences/dairy/exten
sion/nut00044.pdf. Erişim Tarihi: 06 March 2009.
Meeske, R., Botha, P.R., Van der Merwe, G.D., Greyling,
J.F., Hopkins, C., and Marais, J.P., 2009. Milk
production potential of two ryegrass cultivars with
different total non-structural carbohydrate contents.
South African Journal of Animal Science, 39(1): 1521.
Melendez, P., Donovan, A., and Hernandez, J., 2000. Milk
urea nitrogen and infertility in florida holstein cows.
Journal of Dairy Science, 83: 459–463.
Ng-Kwai-Hang, K.F., Hayes, J.F., Moxley, J.E.,
Monardes, H.G., 1985. Percentages of protein and
nonprotein nitrogen with varying fat and somatic
cells in bovine milk. Journal of Dairy Science, 68:
1257-1262.
Najafi, M.N., Mortazavi, S.A., Koocheki, A., Khorami, J.,
Rekik, B., 2009. Fat and protein contents, acidity
and somatic cell counts in bulk milk of holstein
cows in the Khorasan Razavi province, Iran.
International Journal of Dairy Techn, 62(1): 19-26.
Oltner, R., Emanuelson, M., and Wiktorsson, H., 1985.
Urea concentrations in milk in relation to milk yield,
live weight, lactation number and amount and
composition of feed given to dairy cows. Livestock
Production Science. 12: 47-57.
Promkot, C., and Wanapat, M., 2005. Effect of level of
crude protein and use of cottonseed meal in diets
containing cassava chips and rice straw for lactating
dairy cows. Asian-Australian Journal of Animal
Science, 18: 502-511.
Rajala-Schultz, P.J., Saville, J.A., Frazer, G.S., and
Wittum, T.E., 2000. Association between milk urea
nitrogen and fertility in ohio dairy cows. Journal of
Dairy Science, 84: 482-489.
Ray, D.E., Halbach, T.J., and Armstrong, D.V., 1992.
Season and lactation number effects on milk
productional reproduction of dairy cattle in Arizona.
Journal of Dairy Science, 75: 2976-2983.
Rodriguez, L.A., Stallings, C.C., Herbein, L.H., and
McGilliard, M.L., 1997. Diurnal variation in milk
plasma urea nitrogen in holstein and jersey cows in
response to degradable dietary protein and added fat.
Journal of Dairy Science. 80: 368-3376.
Ropstad, E., Vik-Mo, L., and Refsdal, A.O., 1989. Levels
of milk urea, plasma constituents and rumen liquid
ammonia in relation to the feeding of dairy cows
during early lactation. Acta. Vet. Scand. 30:199-208.
Schepers, A.J., and Meijer, R.G.M., 1998. Evaluation of
the utilization of dietary nitrogen by dairy cows
based on urea concentration in milk. Journal of
Dairy Science, 81: 579-584.
Sederevicius, A., Kabasinskiene, A., Savickis, S.,
Svedaite, V., and Makauskas, S., 2008. Milk urea
nitrogen as an important indicator of dairy cow:
nutrition review. Veterinarjia Ir Zootechnika. 44
(66).
T.AYAŞAN
Tallam, S.K., and Wu, Z., 2003. Reducing N excretion
may benefit dairy cow reproductive perforormance.
Dairy Digest.
Thomas, P.C., and Kelly, M.E., 1976. The effect of
frequency of feeding on milk secretion in the
Ayrshire cow. 1. Dairy Res. 43: 1–7.
Velazquez, M., 2000. Udder health and milk composition
with special reference to beef cows. Swedish
University of Agricultural Sciences Skara 2000.
Faculty of Veterinary Medicine, Department of
Animal Environment and Health.
Wambugu, M., Wahome, R.G., Gachuiri, C., Tanner, J.,
and Kaitho, R., 1998. Evaluation of the use of milk
urea nitrogen (MUN) as an indicator of nutritional
status of dairy cattle in smallholder farms in kiambu
district. Paper presented at the Faculty of Vet. Med.
Biennial Conference, Kabete Campus, University of
Nairobi, 5-7 August.
Zhai, S.W., Liu, J.X., Wu, Y.M., Ye, Y.A., and Xu, Y.N.,
2006. Responses of milk urea nitrogen content to
dietary crude protein level and degradability in
lactating holstein dairy cows. Czech Journal Animal
Science, 51(12): 518-522.
Zhai, S.W., Liu, J.X., Wu, Y.M., and Ye, J., 2007.
Predicting urinary nitrogen excretion by milk urea
nitrogen in lactating Chinese Holstein cows. Animal
Science Journal, 78(4): 395-399.
33
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(2), 35-43
Tokat İli Almus İlçesinde Ailelerin Balık Tüketim Durumu
Faruk Adıgüzel
Onur Civelek
Murat Sayılı
Esen Oruç Büyükbay
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 60240 Tokat
Özet: Bu araştırmada, Tokat-Almus ilçesinde hanelerin balık tüketim durumları incelenmiştir. Veriler Mayıs
2009 tarihinde 104 haneden anket yoluyla elde edilmiştir. İncelenen haneler gelir grupları itibariyle 3 farklı
gruba ayrılmış ve balık tüketimine ilişkin değerlendirmeler bu gelir grupları itibariyle yapılmıştır. Araştırma
bulgularına göre; kişi başına yıllık balık tüketim miktarı 14.71 kg olup, en fazla içsu balıkları (özellikle
alabalık ve sazan) tüketilmektedir. Tüketilen balıklar daha çok sabit satıcılardan satın alınmaktadır. Ailelerin
çoğunluğunun balık tüketimlerinin normal olduğu ve daha çok kışın balık tükettikleri belirlenmiştir. Balığın
taze olması, satın alınmasındaki en önemli faktör olarak belirlenmiştir. Ailelerin büyük çoğunluğu (%90.43)
balığı taze olarak tüketmektedirler.
Anahtar kelimeler: Tüketici, balık, tüketim tercihleri, Tokat-Almus
Fish Consumption of Households in Almus County of Tokat Province
Abstract: In this research, fish consumption of households in Almus County of Tokat province was
investigated. Data were collected from 104 households via survey in May 2009. Households were divided
into three income groups and fish consumption were evaluated taking into account these income groups.
According to research findings, fish consumption per capita was 14.71 kg. The most consumed fish type
were inland fishes (especially rainbow and carp). Consumers generally buy fish from fixed fish sellers. Great
majority of the fish consumption by households are normal and they generally consume fish in winter season.
While buying fish the most important factor is freshness. Great majority of the households (90.43%)
consume fish in fresh.
Key words: Consumer, fish, consumption preference, Tokat-Almus
1. Giriş
Su ürünleri, Türkiye tarım sektörünün ana
alt sektörlerinden biri olup; insan beslenmesine
katkısı, sanayi sektörüne hammadde sağlaması,
istihdam imkanı oluşturması ve yüksek ihracat
potansiyeline sahip bulunması nedeniyle önemli
bir konumdadır.
Su ürünleri protein, vitamin ve mineral
elementler açısından son derece zengin besinler
olması nedeniyle insan beslenmesinde önemli
ideal unsurlara sahiptir. Balık etinin diğer etlere
(kırmızı et) kıyasla daha yüksek protein ve
mineral elementler, daha düşük düzeyde yağ
içermesi nedeniyle özellikle son yıllarda önemi
ve tüketimi artmaktadır (Sayılı ve ark., 1999).
Üç tarafı denizlerle çevrili, 8333 km kıyı
uzunluğuna sahip Türkiye’de halen 200 adet
doğal göl, 206 adet baraj gölü ve 952 adet
sulama göleti olmak üzere toplam 1358 adet iç
su kaynağı mevcuttur. Ayrıca 178000 km
uzunluğundaki nehir yanında yetiştiriciliğe
müsait olan ve üzerinde yetiştiricilik yapılan
pek çok su kaynağı da dikkate alınırsa, ülkenin
su ürünleri potansiyelinin ne denli büyük
olduğu görülmektedir (Anonim, 2007).
Türkiye’de 2007 yılı itibariyle su ürünleri
üretim miktarın 772323 ton, ihracatı 47214 ton,
ithalatı 58022 ton, iç tüketimi 604695 ton,
işlenen
miktarı
170000
ton
ve
değerlendirilemeyen kısmı ise 8436 tondur.
Türkiye su ürünleri üretiminin; %67.10’unu
avlanan deniz balıkları (özellikle hamsi),
%9.18’ini avlanan diğer deniz ürünleri,
%5.61’ini avlanan tatlısu ürünleri (özellikle
sazan ve inci kefali) ve %18.11’ini ise kültür
balıkları (özellikle alabalık, levrek ve çipura)
oluşturmaktadır (Anonim, 2009).
Dünyada bir çok ülke ile kıyaslandığında
Türkiye’de su ürünleri tüketimi çok düşük
düzeydedir. Kişi başına yıllık balık tüketim
ortalaması; İtalya’da 24.6, Fransa’da 31.2,
İspanya’da 44.7, Japonya’da 70.6, İzlanda’da
91.0 kg ve dünya ortalaması ise 15-16 kg
arasındadır (FAO, 2004). Buna karşın, 2007 yılı
itibariyle Türkiye’de kişi başına yıllık balık
tüketimi 8.57 kg (Anonim, 2009) olup, dünya
ve AB ülkeleri ile kıyaslandığında oldukça
düşüktür. Bunun temel nedeni, özellikle denize
kıyısı olmayan şehirlerde balığın yeterince
tanıtılmaması veya daha pahalı maliyetlerle o
bölgelere
ulaştırılması
olarak
ifade
edilmektedir. Ayrıca halkın gelir seviyesinin
düşmesi de bunda etkili olmaktadır (Arık
Çolakoğlu ve ark., 2006).
Tokat İli Almus İlçesinde Ailelerin Balık Tüketim Durumu
Son yıllarda su ürünleri tüketimine
(özellikle balık tüketimi) ilişkin çalışmalarda
artış gözlenmektedir. Araştırma sahasında ise,
şimdiye kadar böyle bir çalışma yapılmamış
olup, orijinal niteliktedir. Bu çalışmada, Tokat
ili Almus ilçesindeki hanelerin balık tüketimleri
(deniz ve içsu) ve bu tüketimlere etki eden
faktörler ortaya konulmuştur.
2. Materyal ve Yöntem
2.1. Materyal
Araştırmanın esas materyalini, TokatAlmus İlçesinde örnekleme yöntemi ile seçilen
104 hane ile anket yapılarak elde edilen orijinal
nitelikli veriler oluşturmaktadır. Bununla
birlikte, konu ile ilgili yapılmış olan araştırma
sonuçlarından da yararlanılmıştır. Anketler,
Mayıs 2009 döneminde yapılmıştır.
2.2. Yöntem
İlçedeki tüm bireylerle anket yapmak
gerek zaman ve gerekse maddi imkanlar
açısından mümkün olamadığından dolayı,
örnekleme yapılarak örnek hacmi (anket sayısı)
belirlenmiştir. Örnek hacminin belirlenmesinde,
aşağıdaki eşitlik kullanılmıştır (Baş, 2008):
N *t2 * p*q
n 2
d * ( N  1)  t 2 * p * q
Eşitlikte;
N = Hedef kitledeki birey sayısı,
n = Örnek hacmi (anket sayısı),
p = Olayın gerçekleşme olasılığı
q = Olayın gerçekleşmeme olasılığı
t = Belirli anlamlılık düzeyinde t tablo
değeri,
d = Olayın görülüş sıklığına göre kabul
edilen örnekleme hatasıdır.
Hesaplamada N=4400, p=0.80, q=0.20,
t=2.58 ve d=0.10 olarak kabul edildiğinde
örnek hacmi 104 olarak hesaplanmıştır.
Hanelerin aylık gelirlerinin frekans
dağılımdan hareketle, haneler üç farklı gelir
grubuna ayrılmış ve analizler bu gelir
gruplarına göre yapılmıştır (Çizelge 1).
Çizelge 1. Araştırmanın Örnekleme Büyüklüğü
Gelir
Anket Sayısı
Oran
Tabaka
(TL)
(adet)
(%)
I
≤ 1000
38
36.54
II
1001 – 1750
35
33.65
III
1751 ≥
31
29.81
Toplam
104
100.00
36
Balık tüketimi ile buna etki eden faktörler
(kişilerin öğrenim durumu, ailedeki birey sayısı,
kişi başına yıllık gelir, mesleki durum ve
ailelerdeki 15 yaş altı çocuk sayısı) arasındaki
ilişkileri analiz etmek için khi-kare (χ2) testi
uygulanmıştır. Khi-karenin formülü aşağıdaki
gibidir (Gujarati, 1995; Mirer, 1995):
2
k
  i 1
(Oi  Ei ) 2
Ei
Formülde;
χ2 = Khi-kare değeri,
Oi = gözlenen frekans değeri,
Ei = beklenen frekans değeridir.
3. Araştırma Bulguları
3.1. İncelenen Hanelerin Sosyo-Ekonomik
Özellikleri
Ankete katılan kişilerin sosyo-ekonomik
özelliklerine ilişkin bilgiler Çizelge 2’de
verilmiştir.
Kişilerin yaşları, gelir grupları itibariyle
35-41 arasında değişmekle birlikte, genel
ortalamada 38.17 yıl olarak saptanmıştır.
Gelir grupları ve genel ortalama itibariyle
ankete katılan kişilerin büyük bir çoğunluğu
(%85 civarında) erkeklerden oluşmaktadır.
Yörede ataerkil bir aile yapısı söz konusudur.
Kişilerin
meslekleri
incelendiğinde;
memur, esnaf ve emekli olanların oranlarının
tüm gelir gruplarında en yüksek olduğu
görülmektedir. Nitekim genel ortalamada
bunların payları, sırasıyla %38.46, %24.04 ve
%12.50 olarak tespit edilmiştir.
Bireylerin genel ortalamada en fazla lise
(%33.65), fakülte (%20.19) ve ilkokul (%20.19)
mezunu oldukları belirlenmiştir. Lise mezunları
tüm gruplarda yüksek iken, ilkokul mezunları I.
ve fakülte mezunları ise II. grupta en yüksektir.
Ailelerin büyük çoğunluğu 3-4 kişiden
oluşmakta olup, ailelerin gelirleri ile ailedeki
birey sayısı arasında doğru yönde bir ilişki söz
konusudur. Ailelerde ortalama birey sayısı 4.06
kişidir. Bireylerin yaşları en fazla 21-50
arasındadır. Toplam birey sayısının yaklaşık
1/3’ü 15 yaş altı çocuklardan oluşmaktadır.
İncelenen ailelerde, gelir gruplarına göre
değişmekle birlikte, genel ortalama itibariyle
aylık gelirin %30.36’sı gıda harcamasına
yöneliktir. Toplam aile geliri içerisinde gıda
harcamasının payı ile ailenin geliri arasında ters
yönde bir ilişki söz konusudur. Aile geliri
artıkça, bu gelirden gıda harcaması için ayırdığı
F.ADIGÜZEL, O.CİVELEK, M.SAYILI, E.ORUÇ BÜYÜKBAY
değer mutlak değer olarak artarken, oransal
olarak
azalmaktadır.
Nitekim,
gıda
harcamasının toplam aile geliri içerisindeki
payı, gelir grupları itibariyle sırasıyla %41.53,
%30.27 ve %26.01 olarak hesaplanmıştır.
Çizelge 2. Ankete Katılan Kişilerin Sosyo-Ekonomik Özellikleri
Yaş (yıl)
Erkek
Kadın
Serbest Meslek
İşçi
Memur
Esnaf
Meslek (%)
Emekli
Ev Hanımı
Çiftçi
Öğrenci
Okur-yazar
İlkokul
Ortaokul
Öğrenim Durumu
Lise
(%)
Yüksekokul
Fakülte
Lisansüstü
<3
Ailedeki Birey Sayısı
3-4
(%)
5≥
Ailedeki Ortalama Birey Sayısı (adet)
≤ 15
16-20
Ailedeki Bireylerin
Yaşları (%)
21 – 50
51 ≥
Ailedeki 15 Yaş Altı Çocuk Sayısı (adet)
Ailedeki Toplam Çalışan Sayısı (adet)
Ailenin Ortalama Geliri (TL/ay)
Ailenin Gıda Harcaması (TL/ay)
Cinsiyet (%)
3.2. İncelenen Hanelerin Et Tüketim
Durumları
İncelenen ailelerin tümü itibariyle hane
başına ortalama 158.59 kg/yıl et tüketilmekte
olup, balık en fazla tüketilen et (%37.65)
durumundadır (Çizelge 3). Ailelerde kişi başına
yıllık toplam et tüketimi; I. grupta 42.93 kg, II.
grupta 35.75 kg, III. grupta 38.84 kg ve genel
ortalamada ise 39.07 kg’dır. Ailelerin tümünde
kırmızı etten ziyade beyaz etin (tavuk, hindi ve
balık eti) tüketildiği saptanmıştır. Düşük gelirli
ailelerin (I. grup) orta gelirli ailelere (II. grup)
kıyasla beyaz et, balık ve toplam et
I
41.13
86.84
13.16
13.16
15.79
10.53
23.68
23.68
7.90
2.63
2.63
2.63
44.74
15.79
28.95
0.00
5.26
2.63
18.42
57.89
23.69
3.63
21.01
13.77
47.83
17.39
0.74
1.13
811.05
336.84
Gelir Grupları
II
III
35.71
37.32
88.57
80.65
11.43
19.35
2.86
3.23
5.71
6.45
68.57
38.71
14.29
35.48
0.00
12.90
5.71
0.00
2.86
0.00
0.00
3.23
2.86
0.00
5.71
6.45
17.14
12.90
31.43
41.94
5.71
6.45
34.29
22.58
2.86
9.68
14.29
6.45
28.57
54.83
57.14
38.72
4.14
4.48
27.59
20.86
13.79
7.19
53.79
59.71
4.83
12.23
1.14
0.94
1.34
1.68
1 430.00 2 517.74
432.86
654.84
Genel
38.17
85.58
14.42
6.73
9.62
38.46
24.04
12.50
4.81
1.92
1.92
1.92
20.19
15.38
33.65
3.85
20.19
4.81
13.46
47.12
39.42
4.06
23.22
11.61
53.79
11.37
0.93
1.37
1 528.08
463.94
tüketimlerinin daha yüksek, buna karşın kırmızı
et tüketimlerinin ise aynı olduğu belirlenmiştir.
Yüksek gelirli ailelerin ise, tüm et türlerinden
en fazla tüketime sahip oldukları görülmektedir.
Yapılan araştırmada et tüketimine ilişkin
değerler, daha önce yapılmış bazı araştırmalara
göre daha yüksektir. Hane başına yıllık et
tüketimleri; Tokat-Merkez ilçede 123.16 kg
(Sayılı ve ark., 1999), Konya ili şehir
merkezinde 106.8 kg (Koç ve Oğuz, 1997), Van
ilinde 64.8 kg (Yıldırım ve ark., 1998) olarak
saptanmıştır. Kişi başına yıllık et tüketimleri
ise; Tokat-Merkez ilçede yapılan bir
37
Tokat İli Almus İlçesinde Ailelerin Balık Tüketim Durumu
araştırmada kırmızı et olarak 19.38 kg ve beyaz
et olarak da 6.17 kg olmak üzere toplam 25.55
kg (Çivi ve ark., 1993a ve b) ve diğer bir
araştırmada 34.02 kg (Sayılı ve ark., 1999),
Adana ili şehir merkezinde 20.5 kg (Koç ve
ark., 1996) ve Van ilinde 12.5 kg (Yıldırım ve
ark., 1998) olduğu hesaplanmıştır.
Çizelge 3. Ailelerin Yıllık Ortalama Et Tüketim Miktarı (kg)
Gelir Grupları
I
II
III
Et Türleri
Hane
Kişi
Hane
Kişi
Hane
Kişi
Başına
Başına
Başına
Başına
Başına
Başına
Kırmızı Et
37.92
10.45
37.92
9.16
54.00
12.05
Beyaz Et
49.56
13.65
45.24
10.93
54.96
12.27
Balık
63.29
17.44
57.62
13.92
57.73
12.89
Sakatat
5.04
1.39
7.20
1.74
7.32
1.63
Toplam
155.81
42.93 147.98
35.75 174.01
38.84
3.3. İncelenen Hanelerin Balık Tüketim
Durumları
Araştırma bulgularına göre, gelir grupları
ve ortalama itibariyle kişi başına yıllık balık
tüketimleri, sırasıyla; 17.44, 13.92, 12.89 ve
14.71 kg’dır (Çizelge 3). Aile geliri ile balık
tüketim miktarı arasında ters yönlü bir ilişki söz
konusudur. Kişi başına balık tüketimi; Tokat
ilinde 9.31 kg (Sayılı ve ark., 1999), Konya
ilinde 5.5 kg (Öztürk ve ark., 1991), İzmir ili
kıyı kesiminde 36.7 kg ve karasalda 13.9 kg
(Elbek ve ark., 1997) olarak saptanmıştır.
Kişi başına balık tüketim miktarı ile ankete
katılan kişilerin öğrenim durumları, kişi başına
Genel
Hane
Kişi
Başına
Başına
42.72
10.52
49.68
12.24
59.71
14.71
6.48
1.60
158.59
39.07
gelir ve meslek durumları arasında istatistiksel
açıdan bir ilişki bulunamamıştır (Çizelge 4).
Buna karşın ailedeki birey sayısı ile balık
tüketim miktarı arasında %5 önem düzeyinde
bir ilişki söz konusudur. Ailedeki birey
sayısının artması, beklendiği üzere balık
tüketimini artırmaktadır. Aynı şekilde ailelerde
15 yaş altı çocuk sayısı ile balık tüketim miktarı
arasında da %1 önem düzeyinde bir ilişki
bulunmaktadır. Balığın beslenmedeki önemini
dikkate alan çok çocuklu ailelerin daha fazla
balık tükettikleri ifade edilebilir.
Çizelge 4. Kişi Başına Balık Tüketim Miktarları İle Sosyo-Ekonomik Özellikler Arasındaki İlişki
≤9
Frekans
18
4
5
Öğrenim
Durumu
İlköğretim
Ortaöğretim
Üniversite
Ailedeki
Birey
Sayıları
≤3
4
5≥
4
9
14
Kişi Başına
Yıllık Gelir
(TL)
≤ 3000
3001-5999
6000 ≥
10
11
6
Meslek
Sabit Ücretli
Değ. Ücretli
Ücretsiz
18
8
1
15 Yaş Altı ≤ 1
Çocuk Sayısı ≥ 2
38
14
13
%
36.73
17.39
22.73
2
X = 4.713
11.11
42.86
37.83
X2 = 9.514
29.42
37.93
19.35
X2 = 2.773
31.58
26.67
14.29
X2 = 1.991
20.29
52.00
2
X = 9.376
Kişi Başına Balık Tüketim Miktarı (kg/yıl)
10- 17
18 ≥
Frekans
%
Frekans
%
18
36.73
13
26.54
8
34.78
11
47.83
8
36.36
9
40.91
P = 0.318
df = 4
15
41.67
17
47.22
6
28.57
6
28.57
13
35.14
10
27.03
P = 0.049
df = 4
12
35.29
12
35.29
10
34.48
8
27.59
12
38.71
13
41.94
P = 0.596
df = 4
20
35.09
19
33.33
10
33.33
12
40.00
4
57.14
2
28.57
P = 0.737
df = 4
29
42.03
26
37.68
5
20.00
7
28.00
P = 0.009
df = 2
Toplam
Frekans
%
49
100.00
23
100.00
22
100.00
36
21
37
100.00
100.00
100.00
34
29
31
100.00
100.00
100.00
57
30
7
100.00
100.00
100.00
69
25
100.00
100.00
F.ADIGÜZEL, O.CİVELEK, M.SAYILI, E.ORUÇ BÜYÜKBAY
İncelenen ailelerde hane başına yıllık balık
tüketimi 59.71 kg olarak hesaplanmış olup,
bunun %30.41’ini (18.16 kg) deniz ve
%69.59’unu (41.55 kg) ise içsu balıkları
oluşturmaktadır (Çizelge 5). Bu oransal dağılım
gelir grupları itibariyle de yaklaşık değerlere
sahiptir. Aileler tarafından en çok tüketilen
balık türleri; deniz balıkları içerisinde hamsi,
içsu balıkları içerisinde ise alabalık ve sazandır.
Daha önce Tokat ilinde yapılan araştırmada da
deniz balıkları içerisinde hamsi ve içsu balıkları
içerisinde ise alabalığın en çok tüketilen balık
türleri olduğu saptanmıştır (Sayılı ve ark.,
1999). Özellikle düşük gelirli ailelerin fiyatı
diğer balık türlerine göre ucuz olan hamsiyi
daha çok tükettikleri, diğer bir ifadeyle aile
geliri düştükçe hamsi tüketimlerinin de arttığı
görülmektedir. Buna karşın yüksek gelirli
ailelerin fiyatı daha yüksek olan balık türlerini
(lüfer, çinekop, palamut, sardalya, çipura) tercih
ettikleri saptanmıştır. Diğer taraftan aile geliri
ile alabalık tüketim miktarı arasında da doğru
yönde bir ilişki söz konusudur.
Çizelge 5. Ailelerin Tükettikleri Balık Türleri ve Yıllık Tüketim Miktarları (kg)
Gelir Grupları
Balım Türleri
Hamsi
İstavrit
Barbunya
Lüfer
D
Çinakop
e
n
Palamut
i
Sardalya
z
Çipura
Mezgit
Levrek
Toplam
Alabalık
Sazan
İ
Kefal
ç
Yayın
s
Gümüş
u
Kaya Balığı
Toplam
Genel Toplam
Miktar
19.15
0.15
0.00
0.00
0.00
0.15
0.00
0.00
0.00
0.00
19.44
17.62
25.00
0.00
0.74
0.00
0.50
43.85
63.29
I
%*
98.49
0.76
0.00
0.00
0.00
0.76
0.00
0.00
0.00
0.00
100.00
40.17
57.01
0.00
1.68
0.00
1.14
100.00
-
* Kendi grubu içerisindeki yüzdesi
%**
30.25
0.23
0.00
0.00
0.00
0.23
0.00
0.00
0.00
0.00
30.72
27.83
39.50
0.00
1.16
0.00
0.79
69.28
100.00
Miktar
16.38
0.97
0.07
0.00
0.41
0.72
0.00
0.07
0.38
0.07
19.07
20.17
16.83
0.24
0.59
0.48
0.24
38.55
57.62
II
%*
85.90
5.06
0.36
0.00
2.17
3.80
0.00
0.36
1.99
0.36
100.00
52.33
43.65
0.63
1.52
1.25
0.63
100.00
-
%**
28.43
1.68
0.12
0.00
0.72
1.26
0.00
0.12
0.66
0.12
33.09
35.01
29.20
0.42
1.02
0.84
0.42
66.91
100.00
Miktar
13.77
0.19
0.00
0.10
0.74
0.87
0.13
0.10
0.00
0.00
15.90
23.16
15.94
0.48
1.21
0.97
0.06
41.82
57.73
III
%*
86.61
1.22
0.00
0.61
4.67
5.48
0.81
0.61
0.00
0.00
100.00
55.38
38.10
1.16
2.89
2.31
0.15
100.00
-
%**
23.86
0.34
0.00
0.17
1.29
1.51
0.22
0.17
0.00
0.00
27.55
40.12
27.61
0.84
2.10
1.68
0.11
72.45
100.00
Miktar
16.52
0.41
0.02
0.03
0.37
0.56
0.04
0.05
0.12
0.02
18.16
20.23
19.49
0.23
0.85
0.47
0.28
41.55
59.71
Genel
%*
90.98
2.28
0.12
0.18
2.05
3.10
0.23
0.29
0.64
0.12
100.00
48.70
46.91
0.56
2.04
1.13
0.67
100.00
-
%**
27.67
0.69
0.04
0.05
0.62
0.94
0.07
0.09
0.20
0.04
30.41
33.89
32.64
0.39
1.42
0.78
0.46
69.59
100.00
** Toplam içindeki yüzdesi
Tokat ilinde yapılan araştırmada, tüketilen
balık miktarının %75.38’inin (7.02 kg/kişi)
deniz ve %24.62’sinin ise (2.29 kg/kişi) içsu
balıklarından oluştuğu saptanmıştır (Sayılı ve
ark., 1999). 2000 yılında Avrupa’da halkın
%86’sı deniz, %11’i ise kültür orijinli balık
tüketmişlerdir. 2002 yılında ise bu oranın %14
olduğu belirtilmektedir (Saygı ve ark., 2006).
Aileler tarafından tüketilen deniz balıkları
büyük çoğunlukla sabit satıcılardan satın
alınmaktadır (Çizelge 6). Bunda, satış fiyatları
daha yüksek olan balık türlerinin (lüfer,
palamut, sardalya, çipura, levrek) sabit satıcı
tezgahlarında satılmasının etkisi bulunmaktadır.
Buna karşın, özellikle içsu balıkların satın
alınmasında ise genellikle seyyar satıcılar tercih
edilmektedir. Sayılı ve ark. (1999) tarafından
yapılan araştırmada; hanelerin balık teminini
%69.29 ile sabit satıcı, %15.05 ile sokak satıcısı
ve sabit satıcı, %13.98 ile sokak satıcısı, %4.30
ile süpermarket ve sabit satıcı, %3.22 ile üretici
ve sabit satıcı, %1.08 ile süpermarket,
üreticiden satın alma ve olta avcılığı şeklinde
sağladıkları tespit edilmiştir.
Deniz balıklarının tamamı satın alınırken,
içsu balıklarında ise satın alma ile birlikte
avcılık yoluyla temin etme de söz konusudur.
Tüm aileler itibariyle içsu balık türlerini tüketen
ailelerin %91.36’sı alabalık, %89.33’ü sazan,
%100’ü kefal, %72.73’ü yayın, %75’i gümüş,
%66.67’si ise kaya balığını satın alırken,
diğerleri avcılık yoluyla temin etmektedirler.
Ailelerin tümü balıkları taze olarak satın almayı
ve tüketmeyi tercih etmektedirler.
Ailelerin genel itibariyle daha çok tercih
ettikleri balık tüketim şekli ızgara (istavrit,
lüfer, çinakop, palamut, çipura, mezgit,
alabalık, sazan, kefal, yayın, gümüş, kaya
balığı) olup, kızartma-tava (hamsi, barbunya,
sardalya, çipura, gümüş, kaya balığı) ve fırın
39
Tokat İli Almus İlçesinde Ailelerin Balık Tüketim Durumu
(levrek) usulü tüketimler de söz konusudur
(Çizelge 7). Bu durum aynı ilde yapılan başka
bir araştırma sonucu ile de benzerlik
göstermektedir. Nitekim, Sayılı ve ark. (1999)
yaptıkları araştırmada, balık tüketim şeklinin en
fazla (%73.12) ızgara şeklinde olduğunu, bunu
tava (%64.52) ve fırın-sebzeli (%58.06)
izlediğini tespit etmişlerdir.
Çizelge 6. Ailelerin Tükettikleri Balık Temin Yerleri (%)*
Gelir Grupları
Balık Türleri
D
e
n
i
z
İ
ç
s
u
Hamsi
İstavrit
Barbunya
Lüfer
Çinakop
Palamut
Sardalya
Çipura
Mezgit
Levrek
Alabalık
Sazan
Tatlı Su Kefali
Yayın
Gümüş
Kaya Balığı
I
Seyyar
Satıcı
40.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
72.00
59.26
0.00
33.33
0.00
33.33
II
Sabit
Satıcı
70.00
100.00
0.00
0.00
0.00
100.00
0.00
0.00
0.00
0.00
36.00
51.85
0.00
66.67
0.00
66.67
Seyyar
Satıcı
34.48
0.00
0.00
0.00
33.33
0.00
0.00
0.00
33.33
0.00
65.38
63.64
50.00
75.00
100.00
100.00
Sabit
Satıcı
72.41
100.00
100.00
0.00
66.67
100.00
0.00
100.00
66.67
100.00
50.00
50.00
50.00
75.00
66.67
50.00
III
Seyyar
Satıcı
17.24
50.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
80.00
65.38
100.00
75.00
100.00
100.00
Sabit
Satıcı
82.76
50.00
0.00
100.00
100.00
100.00
100.00
100.00
0.00
0.00
23.33
46.15
0.00
25.00
0.00
0.00
Genel
Seyyar
Sabit
Satıcı
Satıcı
30.68
75.00
16.67
83.33
0.00 100.00
0.00 100.00
16.67
83.33
0.00 100.00
0.00 100.00
0.00 100.00
33.33
66.67
0.00 100.00
72.84
35.80
62.67
49.33
66.67
33.33
63.64
54.55
100.00
50.00
66.67
50.00
*Birden fazla cevap verildiğinden, toplam %100’ü geçmektedir
Çizelge 7. Ailelerin Balık Tüketim Şekilleri*
Gelir Grupları
Balık Türleri
I
Izgara Kızartma Fırın
Izgara
Hamsi
70,00
63,33
43,33
48,28
İstavrit
100,00
0,00
0,00
100,00
Barbunya
0,00
0,00
0,00
0,00
D
Lüfer
0,00
0,00
0,00
0,00
e
Çinakop
0,00
0,00
0,00
100,00
n
Palamut
100,00
0,00
0,00
100,00
i
Sardalya
0,00
0,00
0,00
0,00
z
Çipura
0,00
0,00
0,00
0,00
Mezgit
0,00
0,00
0,00
66,67
Levrek
0,00
0,00
0,00
0,00
Alabalık
72,00
64,00
52,00
61,54
Sazan
70,37
51,85
51,85
59,09
İ
Tatlı Su Kefali
0,00
0,00
0,00
100,00
ç
Yayın
100,00
0,00
66,67
100,00
s
Gümüş
0,00
0,00
0,00
100,00
u
Kaya Balığı
66,67
66,67
33,33
100,00
*Birden fazla cevap verildiğinden, toplam %100’ü geçmektedir
II
Kızartma
58,62
0,00
100,00
0,00
0,00
50,00
0,00
100,00
33,33
0,00
38,46
50,00
0,00
25,00
66,67
50,00
Hane başına yıllık balık tüketim
harcaması; I. grupta 404.52 TL, II. grupta
384.84 TL, III. grupta 443.28 TL ve genel
ortalamada 411.24 TL’dir. Balık tüketim
harcamasının gıda harcaması içerisindeki oranı,
gelir grupları ve genel ortalama itibariyle
sırasıyla; %10.01, %7.41, %5.64 ve %7.39’dur.
Bu durum ailelerin gelirleri artıkça balık
harcamalarının gıda harcamaları içerisindeki
oranlarının azaldığını göstermektedir.
40
Fırın
41,38
0,00
0,00
0,00
33,33
50,00
0,00
0,00
33,33
100,00
50,00
50,00
50,00
50,00
33,33
50,00
III
Izgara Kızartma
55,17
62,07
0,00
100,00
0,00
0,00
100,00
0,00
66,67
33,33
80,00
60,00
0,00
100,00
100,00
0,00
0,00
0,00
0,00
0,00
76,67
40,00
53,85
46,15
100,00
0,00
100,00
25,00
0,00
100,00
0,00
100,00
Fırın
37,93
0,00
0,00
0,00
0,00
60,00
0,00
0,00
0,00
0,00
23,33
34,62
0,00
0,00
0,00
0,00
Izgara
57,95
66,67
0,00
100,00
83,33
87,50
0,00
50,00
66,67
0,00
70,37
61,33
100,00
100,00
75,00
66,67
Genel
Kızartma
61,36
33,33
100,00
0,00
16,67
50,00
100,00
50,00
33,33
0,00
46,91
49,33
0,00
18,18
75,00
66,67
Fırın
40,91
0,00
0,00
0,00
16,67
50,00
0,00
0,00
33,33
100,00
40,74
45,33
33,33
36,36
25,00
33,33
İncelenen ailelerde balık tüketimlerine
ilişkin genel bilgiler Çizelge 8’de verilmiştir.
Ailelerin
balık
tüketme
nedenleri
incelendiğinde, genel ortalama itibariyle en
yüksek payı balığın lezzetli olması (%53.19)
alırken, bunu sırasıyla protein kaynağı olması,
damak zevki, diğer etlere kıyasla ucuz olması,
kolesterol açısından düşük olması, alışkanlık ve
hazmı kolay olması izlemektedir.
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(2), 35-43
Çizelge 8. Ailelerin Balık Tüketim Durumlarına İlişkin Genel Bilgiler
Balık
Tüketme
Nedeni (%)*
Balık
Tüketim
Düzeyi (%)
Piyasadaki
Balık Çeşidi
(%)
Balık
Tüketim
Mevsimi (%)
Balık
Tüketim
Öğünü (%)
Balık Satın
Alırken Taze
Olup
Olmadığını
Anlayabilme
Durumu*
Balık Satın
Almada
Etkili Olan
Faktörlerin
Önem
Düzeyi**
Lezzetli
Protein Kaynağı Olması
Damak Zevki
Ucuz Olması
Doymamış Yağ Asidince Zenginliği
Alışkanlık
Hazmı Kolay
Çok Fazla
Normal
Az
Çok Az
Yeterli
Yetersiz
Fikri Yok
İlkbahar
Yaz
Sonbahar
Kış
Öğle
Akşam
Fark etmez
Evet
Solungacına Bakarak
Gözüne Bakarak
Genel Görünüş
Anlama
Kokusu
Şekli
Rengine Bakarak
Etinin Sertliği
Pullarına Bakarak
Taze Olması
Besin Değeri
Üretim Şekli
Kolay Temin Edilmesi
Fiyat
Alışkanlık
Ağırlığı
I
58.82
17.65
26.47
32.35
14.71
8.82
8.82
11.76
67.65
8.82
11.76
47.06
44.12
8.82
8.82
14.71
2.94
73.53
26.47
38.24
35.29
85.29
72.41
41.38
44.83
17.24
17.24
6.90
10.34
4.94
4.18
3.91
3.56
3.47
3.41
3.47
Gelir Grupları
II
III
48.28
51.61
48.28
58.06
37.93
48.39
20.69
9.68
13.79
25.81
24.14
16.13
24.14
16.13
13.79
9.68
51.72
64.52
27.59
22.58
6.90
3.23
37.93
32.26
48.28
54.84
13.79
12.90
10.34
6.45
20.69
12.90
3.45
6.45
65.52
74.19
34.48
29.03
31.03
54.84
34.48
16.13
93.10
74.19
62.96
56.52
40.74
52.17
29.63
13.04
37.04
21.74
22.22
13.04
18.52
17.39
18.52
13.04
4.76
4.58
4.10
4.32
4.17
4.03
3.86
3.58
3.55
3.32
3.52
3.32
2.97
3.45
Genel
53.19
40.43
37.23
21.28
18.09
15.96
15.96
11.70
61.70
19.15
7.45
39.36
48.94
11.70
8.51
15.96
4.26
71.28
29.79
41.49
28.72
84.04
64.56
44.30
30.38
25.32
17.72
13.92
13.92
4.77
4.20
4.03
3.66
3.45
3.41
3.31
*Birden fazla cevap verildiğinden, toplam %100’ü geçmektedir
**1 = Çok Önemsiz, 2 = Önemsiz, 3 = Belirsiz, 4 = Önemli, 5 = Çok Önemli
Sayılı ve ark. (1999) tarafından yapılan
araştırmada ailelerin balık etini; lezzetli
(%75.27), beslenme değeri yüksek (%53.76),
ucuz (%43.01), kolesterolü düşük (%32.26),
diyetetik bir gıda (%18.28), damak zevki
(%4.30) ve hazmının kolay (%2.15) olması
nedeniyle tercih etmektedirler. Bununla birlikte
balık tüketmeyen aileler ise tüketmeme nedeni
olarak balığı sevmemelerini belirtmişlerdir.
Genel
ortalama
itibariyle
ailelerin
%61.70’i balık tüketimlerinin normal olduğunu,
buna karşın %19.15’i az, %11.70’i çok fazla ve
%7.45’i ise çok az olduğunu belirtmişledir.
Balık tüketen ailelerin yarıya yakını
(%48.94) piyasadaki balık çeşidini yetersiz
görmektedirler. Bu durum araştırma alanının il
merkezinin uzağında olması, bölgede içsu
kaynaklarının olması (baraj gölü gibi) ve
Tokat İli Almus İlçesinde Ailelerin Balık Tüketim Durumu
dolayısıyla piyasada daha çok içsu balıklarının
bulunması ve tüketilmesiyle de açıklanabilir.
Ailelerin gelir durumları ile piyasadaki balık
çeşidini yetersiz bulma arasında doğrusal bir
ilişki söz konusudur.
Ailelerin büyük çoğunluğu (¾’ü) kışın
balık tükettiklerini (özellikle hamsi) ifade
etmişlerdir.
Balığın
çoğunlukla
akşam
öğününde tüketildiği saptanmıştır.
Balık tüketen ailelerin büyük çoğunluğu
(%84.04), satın alma sırasında balığın taze olup
olmadığını anlayabildiklerini ifade etmişlerdir.
Balığın taze olup-olmadığı ise; solungacına
bakma (%64.56), gözüne bakma (%44.30),
genel görünüş (%30.38), kokusu (%25.32),
rengi (%17.72), etinin sertliği (%13.92) ve
pullarına
bakma
(%13.92)
şeklinde
belirlenmektedir. Sayılı ve ark. (1999)’nın
yaptığı araştırmada, balık tüketen bireylerin
çoğunluğunun (%75.27) balıkların taze olup
olmadıklarını anlayabildikleri, bunu solungaç
(%55.91), göz (%47.31), genel görünüş
(%25.81), etinin sertliği (%17.20), rengi
(%6.45), kokusu (%4.30) ve pullarına bakma
(%2.15) şeklinde tespit ettikleri belirlenmiştir.
İncelenen ailelerin tümü itibariyle balık
satın
almada
etkili
olan
faktörler
incelendiğinde; balığın taze olmasının çok
önemli olduğu; besin değerinin olması, üretim
şekli (avcılık veya yetiştiricilik) ve kolay temin
edilmesinin önemli olduğu; fiyat, alışkanlık ve
ağırlığın ise etkisi belirsizdir. I. gruptaki aileler
ürünün taze olmasını ve ağırlığına; II.
gruptakiler üretim şekline, kolay temin
edilmesine, fiyatına ve alışkanlığa; III.
gruptakiler ise besin değerine daha fazla önem
vermektedirler.
İncelenen ailelerin %90.43’ünün balığı
taze olarak tüketmelerine karşın, %9.57’si
işlenmiş (konserve) olarak da tüketmektedirler.
Bunun nedenleri arasında; ürünün tüketime
hazır olması, firma/markaya güven duyma,
piyasada bulanamayan balık çeşidi olması,
lezzetli olması, sağlıklı olması ve sevme olarak
tespit edilmiştir. Balık konservesini tercih
etmeyenler (%90.43) bunun nedenleri arasında;
ürünün taze olmaması, alışkın olmama, tadını
ve kokusunu sevmeme, yağlı olması, pahalı
olması, sağlıklı bulmamayı belirtmişlerdir.
Çanakkale ilinde balık tüketimine ilişkin
yapılan araştırmada; ailelerin %65.10’unun taze
42
ve %34.90’ının ise işlenmiş ürünü tercih
ettikleri saptanmıştır (Arık Çolakoğlu ve ark.,
2006). Türkiye geneli itibariyle balığı taze
tüketme şekli %70 civarındadır. Bunun tersi
olarak, dünya genelinde insan tüketiminde
kullanılan su ürünlerinin tüketim şekli
incelendiğinde; taze tüketim %39.8, donmuş
muhafaza %19.0, tuzlanmış %7.1 ve konserve
ise %8.2’dir (Anonim, 2002).
4. Sonuç ve Öneriler
Tokat ili Almus ilçesinde hanelerin balık
tüketimleri üzerine yapılan bu araştırmada,
balık tüketim durumunun Türkiye geneli ile
kıyaslandığında (8.57 kg/kişi) çok yüksek ve
dünya ortalamasına (15-16 kg/kişi) ise yakın
düzeydedir. Balık türleri açısından deniz
balıklarından hamsi, içsu balıklarından ise
alabalık en çok tüketilen balıklardır.
Ailedeki toplam birey sayısı ve 15 yaş altı
çocuk sayısı ile balık tüketim miktarı arasında
istatistiksel
açıdan
önemli
bir
ilişki
bulunmuştur.
Tüketilen balıkların büyük çoğunluğu,
seyyar satıcıdan ziyade sabit satıcılardan satın
alınmaktadır.
Bunun için balık satış
noktalarında hijyene daha fazla önem verilmeli,
balık satış hali gibi yerler kurulmalı ve balık
satışları buralarda yapılmalıdır.
Özellikle içsu balıklarından bazıları
(bölgede içsu kaynaklarının varlığından dolayı)
satın alınma ile birlikte avcılık yoluyla da temin
edilmektedir. Özellikle içsu kaynaklarının balık
yetiştirilmesi
açısından
daha
fazla
değerlendirilmesi gerek bölge ve gerekse ülke
ekonomisi açısından fayda sağlayacaktır.
Aileler balık tüketimlerinin normal
olduğunu ifade ederlerken, piyasadaki balık
çeşidini yetersiz görmektedirler. Bu anlamda,
özellikle deniz balıkları olmak üzere piyasadaki
balık çeşit ve miktarları artırılmalıdır.
Tüketicilere balık tüketiminin önemi değişik
yollarla anlatılmalı ve tüketimi artırıcı
çalışmalar yapılmalıdır.
Daha çok taze balık tüketmeyi tercih eden
ailelerin çoğunluğu balığın taze olup olmadığını
rahatlıkla anlayabilmektedirler. Tüketicilerin
taze balık tüketme istek ve beklentileri göz
önüne alınarak, özellikle deniz balıklarının
tazeliğini kaybetmeyecek süre ve şekilde pazara
arz edilmesi gerekmektedir.
F.ADIGÜZEL, O.CİVELEK, M.SAYILI, E.ORUÇ BÜYÜKBAY
Kaynaklar
Anonim, 2002. DİE, Fishery Statistics, Ankara.
Anonim, 2007. Zirai ve İktisadi Rapor 2003-2006. TZOB
Yayını No:265, Ankara.
Anonim, 2009. www.tuik.gov.tr (Erişim Tarihi:
22.06.2009)
Arık Çolakoğlu, F., İşmen, A., Özen, Ö., Çakır, F., Yığın,
Ç. ve Ormancı, H.B., 2006. Çanakkale İlindeki Su
Ürünleri Tüketim Davranışlarının Değerlendirilmesi.
E.Ü. Su Ürünleri Dergisi, 23-Ek (1/3): 387-392.
Baş, T., 2008. Anket. Araştırma Yöntemleri Dizisi:2,
Seçkin Yayıncılık, 5. Baskı, Ankara.
Çivi, H., Gürler, A.Z., Esengün, K. ve Karkacıer, O.,
1993a.
Tokat
İli
Merkezinde
Yaşayan
Hanehalklarının Kırmızı Et Tüketimi Üzerine Bir
Araştırma. GOÜ Ziraat Fakültesi Dergisi, 10(1):
108-115.
Çivi, H., Gürler, A.Z., Esengün, K. ve Karkacıer, O.,
1993b.
Tokat
İli
Merkezinde
Yaşayan
Hanehalklarının Beyaz Et Tüketimi Üzerine Bir
Araştırma. GOÜ Ziraat Fakültesi Dergisi, 10(1):
116-122.
Elbek, A.G., İşgören Emiroğlu, D. ve Saygı, H., 1997.
Balık Tüketimi ve Tüketimine Yönelik Survey.
Akdeniz Balıkçılık Kongresi, 9-11 Nisan, İzmir,
431-439.
FAO, 2004. Fisheries Department. Databases and
Statistics. (http:www.fao.org/fi/statist/statist.asp)
Gujarati, D. N. 1995: Basic Econometrics. 3rd edition,
McGraw - Hill, Inc.: New York.
Koç, A., Aktaş, E. ve Akdemir, Ş., 1996. Adana Şehir
Merkezinde Ailelerin Et Tüketim ve Satın Alma
Davranışları. Ç.Ü. Ziraat Fakültesi Dergisi.
Koç, A. ve Oğuz, C., 1997. Et Tüketimi ve Harcama
Esneklikleri: Konya İli Şehir Merkezinde Bir
Yatay-Kesit Çalışması. Türk Tarım ve Ormancılık
Dergisi, 21(2):157-164.
Mirer, T. W. 1995: Economic Statistics and Econometrics.
3rd edition, Prentice Hall, Inc.: New Jersey.
Öztürk, A., Boztepe, S. ve Kara, M.K., 1991. Konya’daki
Balık Tüketimi Üzerine Bir Araştırma. S.Ü. Ziraat
Fakültesi Dergisi, 1(1):123-128.
Saygı, H., Saka, Ş., Fırat, K. ve Katağan, T., 2006. İzmir
Merkez İlçelerinde Kamuoyunun Balık Tüketimi ve
Balık Yetiştiriciliğine Yaklaşımı. E.Ü. Su Ürünleri
Dergisi, 23(1-2):133-138.
Sayılı, M., Esengün, K., Kayım, M. ve Akça, H., 1999.
Tokat-Merkez İlçede Balık Tüketimini Etkileyen
Faktörlerin Ekonometrik Analizi. GOÜ Ziraat
Fakültesi Dergisi, 16(1): 9-28.
Yıldırım, İ., Acar, İ. ve Uluat, Ş., 1998. Van İli Merkez
İlçede Kırmızı Et Tüketim Yapısı. Doğu Anadolu
Tarım Kongresi, Cilt:2, 14-18 Eylül, Erzurum, 16361644.
43
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(2), 45-53
Gıda Güvenliği Konusunda Öğrencilerin Bilgi Düzeylerinin İncelenmesi
Bilge Gözener
Esen Oruç Büyükbay
Murat Sayılı
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 60240 Tokat
Özet: Bu çalışmada, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğrencilerinin gıda güvenliği konusundaki
bilgi düzeyleri incelenmiştir. Öğrencilerin bazı özellikleri ile gıda güvenliğini bilmeleri ve güvenli gıdalara
fazladan ödeme yapma isteklerini etkileyen faktörler arasındaki ilişki khi-kare analizleri ile ortaya
konulmuştur. Araştırma sonuçlarına göre, öğrencilerin %75’inin gıda güvenliği kavramını bildikleri,
%76.92’sinin tükettikleri gıdaları sağlık açısından riskli veya çok riskli buldukları, %65.87’sinin ise güvenli
gıdaya fazladan ödeme yapabilecekleri belirlenmiştir. Öğrencilerin bölümleri, yaşları, cinsiyetleri, gelmiş
oldukları bölge ve yerleşim birimi kriterleri ile gıda güvenliği kavramını tanımaları arasında herhangi bir
ilişki bulunmamaktadır. Gıda güvenlik araçlarını bilme ile bölüm ve gelinen yerleşim birimi kriterleri
arasında istatistiksel olarak %90 önem düzeyinde bir ilişkinin bulunduğu, buna karşın yaş, cinsiyet ve
öğrencilerin gelmiş oldukları bölge faktörlerinin bu kavramların bilinmesi üzerinde etkili olmadığı sonucuna
varılmıştır. Güvenli olan gıda için fazladan ödeme isteği ile öğrencilerin bölüm, yaş, cinsiyet, geldiği bölge
ve yerleşim birimi kriterleri arasında istatistiksel anlamda bir ilişki bulunamamıştır.
Anahtar kelimeler: Gıda güvenliği, bilgi düzeyi, öğrenci
Investigating Knowledge Level of Students about the Term of Food Safety
Abstract: The study investigates conscious level of students at Agricultural Faculty of Gaziosmanpasa
University about food safety. The relationship between features of students and knowing food safety and
factors affecting willing to pay for safety foods were determined using chi-square analysis. It was determined
that 75% of students knew meaning of food safety. According to 76.92% of the respondents, the food
consumed was risky/more risky. Two-thirds of students were willing to pay for food that is safety. There was
no relationship between knowing the meaning of food safety and features of students such as departments at
the university, age, gender, region, settlement area. There was a relationship between knowing food safety
tools and department, and settlement are at 90% level but no relationship was found between food safety
tools and age, gender, and region. There was no statistically relationship between willing to pay for safety
food and department, age, gender, region and department.
Keywords: Food safety, knowledge level, student
1. Giriş
Gıda, insan ihtiyaçlarının birinci basamağı
olan fizyolojik ihtiyaçlar arasında yer
almaktadır. Dolayısıyla insan yaşamı için
vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Ancak bu
kaynağın varlığının yanında güvenirliliğinin de
büyük önemi vardır.
Gıda güvenliğinin yoksunluğu ülkesel ve
küresel sorunlara neden olmaktadır. Kamu
sağlığını tehdit eden durumlar tedavi
harcamalarını artırmakta ve kişilerin iş
verimliliğini düşürmektedir (Dölekoğlu, 2003).
Son yıllarda gıda güvenliği anlamında
önemli gelişmeler söz konusudur. Gerek üretim,
gerekse tüketim aşamasında gıda güvenliğine
eskiye oranla üretici ve tüketici açısından daha
fazla önem verilmektedir. Gıda maddelerinde,
kalitenin tüketicinin algısı ile ilgili olması ve
kalitenin tam ölçümünde tüketicinin doğrudan
görüşünü alabilecek yöntemlerin kullanılması,
bilinçli tüketici kavramının önemini arttırmıştır
(Dölekoğlu ve Yurdakul, 2004). Tüketime
sunulan gıdanın ne ölçüde sağlıklı olduğu, pek
çok
aşamada
yapılan
kontroller
ile
belirlenmektedir. En iyi kontrol denetleyicileri
ise; üreticinin bizzat kendisi, yasal kontrol
kuruluşları ve tüketicilerdir. Dolayısıyla tüketici
davranışları bu noktada
önemli
hale
gelmektedir (Kızılaslan ve Kızılaslan, 2008).
Gıda güvenliği ve tüketici davranışları
üzerine bir çok araştırma yapılmaktadır (Gülse
Bal ve ark., 2006; Ceylan ve Koç, 2008;
Kızılaslan ve Kızılaslan, 2008; Koç ve Ceylan,
2008a; Koç ve Ceylan, 2008b; Topuzoğlu ve
ark., 2007; Uzunöz ve ark., 2008;). Gıda
üretimi (bitkisel ve hayvansal) konusunda
öğrenim gören GOÜ Ziraat Fakültesi
öğrencilerinin, gıda güvenliği konusunda belirli
bir düzeyde bilgiye sahip olması gerektiği
düşüncesinden
hareketle
bu
araştırma
gerçekleştirilmiştir.
Bu
araştırmada,
öğrencilerin
gıda
maddeleri satın alırken bilgi düzeyleri ve
Gıda Güvenliği Konusunda Öğrencilerin Bilgi Düzeylerinin İncelenmesi
tutumlarının ortaya konulması ve satın almada
en fazla önem verdikleri faktörlerin ortaya
konulması amaçlanmıştır.
2. Materyal ve Yöntem
Araştırmanın ana materyalini, 2009 yılı
Nisan-Mayıs aylarında fakülte öğrencileri ile
yapılan anketten sağlanan veriler oluşturmuştur.
Anket uygulanacak öğrenci sayısının tespiti için
ilk olarak fakültedeki toplam öğrenci sayısı
resmi kayıtlardan tespit edilmiştir. Bu
popülasyondan aşağıdaki formül kullanılarak
örnek hacim belirlenmiştir (Baş, 2008):
n
N *t2 * p*q
d 2 * ( N  1)  t 2 * p * q
Formülde;
n = Örnekleme alınacak birey sayısı
N = Hedef kitledeki birey sayısı (877)
p = İncelenen olayın gerçekleşme olasılığı
(0,50)
q = İncelenen olayın gerçekleşmeme
olasılığı (0,50)
t = Standart normal dağılım değeri (1,65)
d = Örnekleme hatası (0.05) dır.
Örnek hacminin (anket sayısı) tespitinde
%90 güven sınırları içerisinde %5 hata payı ile
çalışılmıştır.
Yapılan hesaplama sonucu, örnek hacmi
208 olarak belirlenmiştir. Fakülte içerisindeki
bölümler itibariyle yapılacak anket sayısının
belirlenmesinde, ilgili bölümlerin öğrenci
sayılarının toplam içindeki oranları dikkate
alınmıştır.
Anketler
farklı
sınıflardaki
öğrenciler ile gerçekleştirilmiştir.
Gıda güvenliği kavramını bilme, gıda
güvenlik araçlarının tamamını bilme ve güvenli
olduğuna inandığı gıdaya fazladan ödeme isteği
ile kişilerin bazı özellikleri (yaş, cinsiyet,
bölüm, geldiği bölge ve geldiği yerleşim birimi)
arasında herhangi bir ilişki olup olmadığını
ortaya koyabilmek amacıyla khi-kare (χ2)
analizi yapılmıştır. Khi-karenin formülü
aşağıdaki gibidir (Gujarati, 1995; Mirer, 1995):
k
 2   i 1
(Oi  Ei )2
Ei
Formülde;
χ2 = Khi-kare değeri,
Oi = Gözlenen frekans değeri,
Ei = Beklenen frekans değeridir.
46
3. Araştırma Bulguları ve Tartışma
Ankete katılan öğrencilerin çoğunluğu
(%61.54) 21-25 yaş arasında yer almakta olup,
bunu %30.77 ile 18-20 yaş ve %7.69 ile 26 yaş
ve üzeri kişiler izlemektedir. Öğrencilerin
çoğunluğu (%61.54) erkektir.
Fakülte öğrencilerinin geldiği bölgeler
incelendiğinde, mesafe açısından yakın olma
nedeniyle İç Anadolu bölgesinin ilk sırada
(%30.77) olduğu saptanmış olup bunu sırasıyla
Akdeniz (%18.75), Karadeniz (%17.79),
Marmara (%14.90), Ege (%11.54), Doğu
Anadolu (%4.81), Güney Doğu Anadolu
(%1.44) bölgeleri izlemektedir.
Gelinen bölgenin yanı sıra yerleşim
birimleri de incelendiğinde; öğrencilerin
%36.54’ünün
ilçe,
%31.73’ünün
il,
%20.67’sinin büyükşehir, %6.73’ünün kasaba
ve %4.33’ünün ise köyden geldikleri
belirlenmiştir. Özellikle küçük yerleşim
yerlerinden gelenlerin oranlarının düşük olduğu
dikkat çekicidir.
Öğrencilerin %75.00 gibi çok yüksek bir
çoğunluğunun gıda güvenliği kavramını
bildikleri tespit edilmiştir. Bunda; öğrencilerin
tarım ile ilgili bir fakültede okumaları, burada
gıda güvenliği ile doğrudan yada dolaylı ders
görme gibi faktörler etkilidir. Tokat ilinde
yapılan çalışmalarda, gıda güvenliği kavramını
duyma oranı kırsal kadınlarda %38.20 (Uzunöz
ve ark., 2008) ve Merkez ilçedeki tüketicilerde
%48.39 (Gülse Bal ve ark., 2006) olarak tespit
edilmiştir.
Araştırmada,
öğrencilerin
öğrenim
gördükleri bölüm, yaş, cinsiyet, geldikleri bölge
ve yerleşim birimi kriterleri ile gıda güvenliği
kavramını tanıma arasında bir ilişki olup
olmadığı ortaya koymak amacıyla khi-kare
analizi yapılmış ve sonuçlar Çizelge 1’de
verilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre,
öğrencilerin bölümleri, yaşları, cinsiyetleri,
gelmiş oldukları bölge ve yerleşim birimi
kriterleri ile gıda güvenliği kavramını
tanımaları arasında herhangi bir ilişki
bulunmamaktadır. Gıda güvenliği konusu ürün
yetiştirme aşamasında, iyi tarım uygulamaları
ile başlamakta, daha sonra ürünün tüketiciye
ulaşıncaya kadar geçirdiği her aşamayı
ilgilendirmektedir. Bu nedenle, gıda güvenliği
kavramının,
ziraat
fakültesi
öğrencileri
tarafından bilinmesi, hatta ders içeriklerinde
öğrenilmiş olması ve bu biliş durumunun,
öğrencilerin bölüm, yaş, cinsiyet, yaşanan bölge
B.GÖZENER, E.ORUÇ BÜYÜKBAY, M.SAYILI
yada yerleşim birimi gibi faktörlere bağlı
olmaksızın geçerli olması olağan bir durum
olarak nitelenebilir. Ancak burada, ziraat
fakültesinde ve özellikle gıda mühendisliği
bölümünde halen gıda güvenliği kavramını
bilmeyen öğrencilerin bulunması, asıl ilgi
çekici sonuç olarak değerlendirilebilir.
Çizelge 1. Öğrencilerin Bazı Özellikleri İle Gıda Güvenliği Kavramını Bilmeleri Arasındaki İlişki Durumu
Gıda Güvenliği Kavramını;
ÖZELLİKLER
Biliyor
Bilmiyor
Toplam
Frekans
%
Frekans
%
Frekans
%
18 - 20
46
71.88
18
28.12
64 100.00
Yaş (yıl)
21 - 25
100
78.13
28
21.87
128 100.00
25 - +
10
62.50
6
37.50
16 100.00
2
χ = 2.333
P = 0.311
df = 1
Gıda Mühendisliği
27
67.50
13
32.50
40 100.00
Bölüm
Ziraat Mühendisliği
127
75.60
41
24.40
168 100.00
χ2 = 1.101
P = 0.294
df = 1
Kadın
94
73.44
34
26.56
128 100.00
Cinsiyet
Erkek
62
77.50
18
22.50
80 100.00
2
χ = 0.433
P = 0.510
df = 1
72
76.60
22
23.40
94 100.00
Öğrencinin Geldiği Ege, Akdeniz, Marmara
Bölge
Diğer
84
73.68
30
26.32
114 100.00
χ2 = 0.233
P = 0.629
df = 1
34
79.07
9
20.93
43 100.00
Öğrencinin Geldiği Büyük Şehir
Yerleşim Birimi
Diğer
122
73.94
43
26.06
165 100.00
χ2 = 0.479
P = 0.489
df = 1
Son yıllarda yaşamın her alanında artarak
devam eden kalite arayışları, üretim ve hizmet
sektörlerinde de etkisini göstermiştir. Bu
arayışlar sonucu kaliteyi oluşturmak, sağlamak
yada devam ettirmek amaçlarına yönelen kalite
sistemleri ortaya çıkmıştır (Topoyan, 2003).
Üreticiden tüketiciye kadar geçen süreçte
ürünlerin üstün özelliklerinin korunması olan
kalite kontrolünün yerini, önce toplam kalite,
daha
sonra
HACCP
(Kritik Kontrol
Noktalarında Tehlike Analizi), GLOBALGAP
(İyi Tarım Uygulamaları), GMP (İyi Üretim
Uygulamaları), GHP (İyi Hijyen Uygulamaları)
gibi sistemler almıştır (Dölekoğlu, 2003). Diğer
bir ifadeyle, güvenli gıda üretim ve satışında,
tüm işlem basamaklarının sistematik bir şekilde
kontrol altında tutulması ve bu konuda yeterli
güvencenin sağlanması, belirli standart kuralları
içeren metotların kullanılması ile mümkün
olmaktadır. GLOBALGAP, ISO (Kalite
Yönetim Sistemi), HACCP, Çevre Yönetim
Sistemleri ve OHSAS (İş Sağlığı ve Güvenliği
Yönetim Sistemi), Türkiye ve AB’de bu amaçla
en yaygın olarak kullanılan araçlardandır. Bu
kavramların ne anlama geldiği, her birinin
hangi konuları güvence altına almaya yönelik
olduğu, herhangi bir ürün üzerinde yer
almasının ürün ile ilgili ne gibi özellikleri ifade
ettiği gibi konular hakkında, yalnız ziraat
fakültesi öğrencilerinin değil, aynı zamanda
tüm tüketicilerin bilgi sahibi olması gerekli hale
gelmiştir. Buna karşın, herhangi bir tüketiciye
göre, ziraat fakültesi öğrencilerinin bu konuya
ilişkin bilgi düzeyleri çok daha ayrı bir önem
taşımaktadır. Bu nedenle, öğrencilerin bu
kavramların hangilerini, ne ölçüde tanıdıkları
belirlenmek istenmiştir. Öğrencilerin gıda
güvenliği
araçlarını
bilme
durumları
incelendiğinde; en fazla duyulan ve anlamı
bilinen gıda güvenlik aracının ISO olduğu, buna
karşın OHSAS gibi yeni gıda güvenlik
araçlarının çok az bilindiği belirlenmiştir
(Çizelge 2). Bunun nedeni ise OHSAS güvenlik
aracının işçi sağlığı ile ilgili olup tüketiciyi
doğrudan
ilgilendirmemesi
olarak
nitelendirilebilir.
Araştırmada,
öğrencilerin
öğrenim
gördükleri bölüm, yaş, cinsiyet, geldikleri bölge
ve yerleşim birimi kriterleri ile ele alınan gıda
güvenlik araçlarının tamamını bilme arasında
bir ilişki olup olmadığını ortaya koymak
amacıyla khi-kare analizi yapılmıştır. Ulaşılan
47
Gıda Güvenliği Konusunda Öğrencilerin Bilgi Düzeylerinin İncelenmesi
sonuçlara göre, ele alınan gıda güvenlik
araçlarının (GLOBALGAP, ISO, HACCP,
Çevre Yönetim Sistemleri ve OHSAS)
tamamını duymuş olan ve ne anlama geldiğini
bilen öğrencilerin oranı %5.77 gibi çok düşük
düzeydedir (Çizelge 3). Bu kavramları bilmekle
bölüm ve gelinen yerleşim birimi kriterleri
arasında istatistiksel olarak %90 önem
düzeyinde bir ilişkinin bulunduğu, buna karşın
yaş, cinsiyet ve öğrencilerin gelmiş oldukları
bölge faktörlerinin bu kavramların bilinmesi
üzerinde etkili olmadığı sonucuna varılmıştır.
Analiz sonuçlarına göre, ziraat fakültesinin gıda
bölümü dışında kalan öğrencileri arasında, gıda
güvenlik araçlarını bilen öğrenciler daha yüksek
orandadır.
Gıda
bölümünde,
güvenlik
araçlarının tamamının anlamını bilen öğrenci
bulunmamaktadır. Yerleşim birimi ile ilgili khikare dağılımı ise, büyük şehirlerden gelen
öğrencilerin, gıda güvenlik araçlarını daha fazla
tanıdıklarını göstermektedir.
Çizelge 2. Öğrencilerin Gıda Güvenliği Araçlarını Bilme Durumu
Duydu, Anlamını Duydu, Anlamını
Biliyor
Bilmiyor
Gıda Güvenlik Araçları
Frekans
%
Frekans
%
GLOBALGAP
54
25.96
63
30.29
ISO
136
65.38
45
21.63
HACCP
101
48.56
45
21.63
Çevre Yönetim Sistemleri
71
34.13
54
25.96
OHSAS
33
15.87
50
24.04
Fikri Yok
Frekans
35
13
28
40
38
%
16.83
6.25
13.46
19.23
18.27
Hiç Duymadı
Frekans
56
14
34
43
87
%
26.92
6.73
16.35
20.67
41.83
Çizelge 3. Öğrencilerin Bazı Özellikleri İle Gıda Güvenlik Araçlarını Tanımaları Arasındaki İlişki Durumu
Ele Alınan Gıda Güvenlik Araçlarının* Tamamını;
ÖZELLİKLER
Biliyor
Bilmiyor
Toplam
Frekans
%
Frekans
%
Frekans
%
3
4.69
61
95.31
64
100.00
18 - 20
Yaş (yıl)
9
6.25
135
93.75
144
100.00
21 - +
χ2 = 0.199
P = 0.656
df = 1
0.00
100.00
100.00
Gıda Mühendisliği
0
40
40
Bölüm
7.14
92.86
100.00
Ziraat Mühendisliği
12
156
168
χ2 = 3.032
P = 0.082
df = 1
Kadın
8
6.25
120
93.75
100.00
128
Cinsiyet
Erkek
4
5.00
76
95.00
100.00
80
χ2 = 0.141
P = 0.707
df = 1
6
88
94
100.00
Öğrencinin Geldiği Ege, Akdeniz, Marmara
6.38
93.62
Bölge
6
108
114
100.00
Diğer
5.26
94.74
χ2 = 0.119
P = 0.730
df = 1
100.00
Öğrencinin Geldiği Büyük Şehir
6
13.95
37
86.05
43
Yerleşim Birimi
100.00
Diğer
6
3.64
159
96.36
165
2
χ = 6.679
P = 0.010
df = 1
* GLOBALGAP, ISO, HACCP, Çevre Yönetim Sistemleri ve OHSAS
Ankete katılan öğrencilerin tamamı,
piyasada satılan gıdaları içerdikleri maddeler
(kalıntı,
hormon,
katkı,
koruma vb.)
bakımından az yada çok riskli görmektedirler.
Nitekim öğrencilere göre gıdaların risk
dereceleri incelendiğinde, %46.63’ü riskli,
%30.29’u çok riskli, %12.98’i az riskli ve
%10.10’u ise hayati derecede riskli olarak
nitelendirilmektedir. Gülse Bal ve ark. (2006),
Tokat-Merkez ilçede piyasada satılan gıdaları,
48
içerdikleri maddeler açısından tüketicilerin
%38.31’i riskli, %36.29’u çok riskli, %13.71’i
az riskli, %10.08’i hayati derecede riskli ve
%1.61’i ise risksiz gördüğünü belirtmişlerdir.
Türkiye’de
yalnız
gıda
güvenliği
konusunda değil, halk sağlığını ilgilendiren bir
çok konuda, denetim ve kontrol sürecinde
ortaya çıkan aksamalar nedeni ile etkinliğin
sağlanamadığı bilinmektedir. Öğrencilerin
%94.71’inin tükettikleri gıdaların üretiminden
B.GÖZENER, E.ORUÇ BÜYÜKBAY, M.SAYILI
tüketimine
kadar
olan
süreçte
ilgili
kurum/kuruluş yada kişiler tarafından mutlaka
denetlenmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. Bu
durum, kişilerin yukarıda da belirtildiği üzere
tükettikleri gıdaları riskli görmeleri ile yakından
ilişkili olduğunu ve aynı zamanda bilinçli bir
tüketici topluluğunun varlığını göstermektedir.
Araştırmada, öğrencilerin insan ve çevre
sağlığı açısından güvenilirliği yüksek olan bir
ürüne, bu niteliği nedeniyle fazladan ödeme
yapmak isteyip istemedikleri araştırılmıştır.
Tüm öğrencilerin %65.87’sinin içeriklerinden
dolayı gıdaları riskli buldukları ve daha
güvenilir bir gıda için fazladan ödemede
bulunma isteklerinin olduğu saptanmıştır.
Fazladan ödeme yapmak isteyen öğrencilerin
%72.26’sı %1-15, %16.79’u %16-35, %7.30’u
%36-50 ve %3.65’i ise %51 ve üzeri fazladan
ödeme yapabileceklerini belirtmişlerdir. TokatMerkez ilçede tüketicilerin %89.92’si güvenilir
gıda için fazladan ödemede bulunabilecekleri
tespit edilmiştir (Gülse Bal ve ark., 2006).
Bu konudaki tutum ile ele alınan kriterler
arasında bir ilişki olup olmadığı belirlenmeye
çalışılmıştır. Bu bağlamda, öğrencilerin
öğrenim gördükleri bölüm, yaş, cinsiyet,
geldikleri bölge ve yerleşim birimi kriterleri ile
güvenli olduğuna inandığı gıdalara fazladan
ödeme isteği arasında bir ilişki olup olmadığına
ilişkin khi-kare analiz sonuçları Çizelge 4’te
verilmiştir.
Çizelge 4. Öğrencilerin Bazı Özellikleri İle Güvenli Olduğuna İnandığı Gıdalara Fazladan Ödeme İsteği
Arasındaki İlişki Durumu
Güvenli Olduğuna İnandığı Gıdalara Fazladan Ödeme;
ÖZELLİKLER
Yapar
Yapmaz
Toplam
Frekans
%
Frekans
%
Frekans
%
Yaş (yıl)
Bölüm
Cinsiyet
Öğrencinin Geldiği
Bölge
Öğrencinin Geldiği
Yerleşim Birimi
18 - 20
21 - 25
25 - +
χ2 = 2.566
Gıda Mühendisliği
Ziraat Mühendisliği
χ2 = 2.600
Kadın
Erkek
χ2 = 0.154
Ege, Akdeniz, Marmara
Diğer
χ2 = 0.822
Büyük Şehir
Diğer
χ2 = 0.014
44
80
13
68.75
62.50
81.25
P = 0.277
22
115
P = 0.907
Araştırma sonuçları, fazladan ödeme
isteğinin, bölüm, yaş, cinsiyet, gelinen bölge ve
yerleşim birimi kriterleriyle ilişkili olmadığını
göstermiştir. Güvenli olduğundan emin
oldukları
gıdalara
fazladan
ödemede
bulunabileceklerini
belirten
öğrencilerin
oranına bakıldığında, bu grubun çoğunluğu
oluşturduğu (%65.87), hemen hemen her üç
öğrenciden ikisinin, bu tür bir maliyeti kabul
ettikleri görülmektedir. Khi-kare sonuçları da,
güvenli gıdalara olan bu olumlu tutumun,
Türkiye’nin doğusu ya da batısından,
büyükşehir ya da kırsal kesimden gelen tüm
öğrencilerde
yaklaşık
aynı
düzeyde
100.00
100.00
100.00
18
53
45.00
31.55
40
168
100.00
100.00
26
45
32.50
35.16
80
128
100.00
100.00
30.85
36.84
94
114
100.00
100.00
34.88
33.94
43
165
100.00
100.00
df = 1
69.15
63.16
P = 0.364
28
109
64
128
16
df = 1
67.50
64.84
P = 0.694
65
72
31.25
37.50
18.75
df = 1
55.00
68.45
P = 0.107
54
83
20
48
3
29
42
df = 1
65.12
66.06
15
56
df = 1
görüldüğünü ortaya koymaktadır. Bu durum,
söz konusu öğrencilerin bu tutumlarını
üniversite öğrenimleri sırasında geliştirmiş
olabilecekleri olasılığını ortaya çıkarmaktadır.
Üniversite öğreniminin, çok farklı bölge,
yerleşim birimi ve kültürel ortamdan gelen
bireylerde ortak ve arzu edilen yönde bir bilinç
oluşturma işlevini yerine getirmesinin sonucu
olarak değerlendirilebilir. Sağlığı açısından
daha güvenli olduğu garanti altına alınmış olsa
bile, herhangi bir ürüne fazladan ödemede
bulunmak
istemeyeceğini
ifade
eden
öğrencilerin oranı da göz ardı edilmeyecek bir
düzeydedir. Ancak, fazladan ödeme isteğinin,
49
Gıda Güvenliği Konusunda Öğrencilerin Bilgi Düzeylerinin İncelenmesi
ele alınan kriterler arasında yer almayan, gelir
faktörüyle çok yakından ilişkili olduğu ve bu
ödemeyi yapmak istemeyen öğrencilerin düşük
gelirli olabilecekleri düşünülmektedir. Bu
nedenle konu ile ilgili yapılacak daha sonraki
araştırmalarda, gelir faktörünün de çalışmaya
dahil edilmesinin yararlı olacağı ifade edilebilir.
Uygun teknoloji gerekleri olarak ifade
edilen GMP, istenilen kalitede bir gıda üretimi
için gerekli ilkeleri, uygulamaları ve araçları
içeren bir sistemdir. (Gülse Bal ve ark., 2006).
Diğer bir ifadeyle, ürünlerde kalite sağlamak
için hammadde, işleme, ürün geliştirme, üretim,
paketleme, depolama, dağıtım aşamalarında
kesintisiz uygulanması gereken bir teknikler
dizisidir (Topal, 1996). Gıda güvenliği
konusunda bir diğer uygulama ise GHP’dir
(Parseker Yönel ve ark., 2008).
Araştırmada,
öğrencilerin
yalnızca
%9.14’ü gıda ürünlerinin üretim ve satış
yerlerinde sağlık koşullarına dikkat edildiğini
ifade etmişken, %38.46’sı dikkat edilmediğini,
%52.40 gibi büyük bir çoğunluk ise bu konuda
net bir fikre sahip olmayıp, sağlık koşullarına
kısmen dikkat edildiğini belirtmiştir. Gıdaların
üretildiği ve satıldığı yerlerde insan sağlığı ile
ilgili uygulamalara dikkat edilmediğini düşünen
öğrencilerin iyi üretim ve iyi hijyen
uygulamaları
konusundaki
düşünceleri
incelendiğinde, öğrencilere göre iyi üretimin en
yüksek olarak tarımsal hammadde üretimi
aşamasında olduğu saptanmıştır. Öğrencilerin
yarıdan fazlası; toptan perakende satış
noktalarındaki raflarda, nakliye esnasında,
pastane, lokanta vb. hazır yemek üreten
yerlerde, depolarda ve hammaddenin sanayide
işlenmesi
aşamasında
iyi
hijyen
uygulamalarının
olduğunu
belirtmişlerdir
(Çizelge 5).
Çizelge 5. Öğrencilerin İyi Üretim ve İyi Hijyen Uygulamaları Konusundaki Düşünceleri
İyi Üretim
İyi Hijyen
Uygulamaları (GMP) Uygulamaları (GHP)
Frekans
%
Frekans
%
Hammadde üretiminde (tarımsal)
59
73.75
21
26.25
Hammaddenin sanayide işlenmesinde
36
45.00
44
55.00
Nakliye esnasında
30
37.50
50
62.50
Depolarda
34
42.50
46
57.50
Toptan perakende satış noktalarındaki raflarda
27
33.75
53
66.25
Pastane, lokanta vb. hazır yemek üreten yerlerde
30
37.50
50
62.50
Tokat-Merkez ilçede tüketicilere göre
hammadde üretiminde (%60.34), sanayide
işlemede (%54.74), fırın, restoran, lokanta vb.
yerlerde (%34.05), depo, toptan ve perakende
satış raflarında (%20.26) ve nakliye sırasında
(%10.78) riskli üretim söz konusudur. Hijyen
eksikliği ise, aynı unsurlar için sırasıyla
%31.90, %38.79, %65.52, %52.59 ve %41.38
olarak tespit edilmiştir (Gülse Bal ve ark.,
2006). Van ili kent alanında yapılan
araştırmada,
gıda
güvenliği
açısından
tüketicilerin %28.33’ünün gıda üreten/işleyen
işletmelere güvenmediği, %21.34’ünün gıda
paketlerini güvenli bulmadığı, %21.66’sının
gıda
taşınmasının güvenli
yapılmadığı,
%40.67’sinin depo ve reyonların güvenli
olmadığı ve %28.67’sinin ise evlerdeki kiler ve
mahzenlerin güvenli olmadığı saptanmıştır
(Koç ve Ceylan, 2008b).
50
Öğrencilerin %46,63’ü çalışanların bu
konuyu istismar ettiklerini, %42,70’i cezaların
caydırıcı olmadığını, %29,21’i ise çalışanların
yetkilerinin kısıtlı olduğunu düşünmektedir.
Öğrencilerin sadece %14.42’sine göre
“piyasaya satılan gıdaları üreten firmalar,
denetleyici kurumlar (Tarım Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı, Belediye gibi) tarafından yeterince
kontrol edilmektedir” fikrini savunmaktadır.
Buna karşın %85.58’i ise tam tersini
düşünmektedir. Bu düşüncenin altında yatan
neden,
öğrencilerin
%46.63’üne
göre
denetleyici kurumlarda çalışanların bu konuyu
istismar etmeleri, %42.70’ine göre cezaların
caydırıcı
olmaması,
%29.21’ine
göre
denetleyici kurumlarda çalışanların yetkilerinin
sınırlı olması, %26.97’sine göre kontroller için
laboratuar
imkanlarının
kısıtlı
olması,
%21.35’ine göre mevzuatlardaki eksikliklerdir.
B.GÖZENER, E.ORUÇ BÜYÜKBAY, M.SAYILI
Yapılan çalışmalar da göstermektedir ki
Türkiye’de tarım işletmeleri ve gıda
firmalarında gelişmiş ülkelerdeki boyutta ve
etkin
kalite
kontrol
sistemleri
oluşturulamamıştır. Kaliteli gıda için, firma
içindeki kalite kontrolünün yanı sıra resmi
kontroller ve laboratuarların da yeterli düzeyde
olması gerektiği vurgulanmaktadır. Firmalarda
ileri teknoloji kullanımının yetersizliğinin,
ürünün niteliğini olumsuz yönde etkilediği, bu
açıdan kalite kontrol çalışmalarının ürün ve
tüketici açısından bir zorunluluk olduğu
belirtilmektedir (Emeksiz ve ark., 2005).
Öğrencilerin %56.73’ünün gıda güvenliği
konusunda
program ve/veya
yayınlarla
ilgilenmekte olduğu saptanmıştır. Bu konudaki
kaynak yada araçlar; %72.03 ile ilk sırada
internet olup, bunu sırasıyla %58.47 ile gazete
ve televizyon, %33.05 ile dergi, %22.88 ile
konferans, %10.17 ile kitap ve %9.32 ile radyo
izlemektedir.
Tokat-Merkez
ilçedeki
tüketicilerin gıda güvenliği kavramı ile
ilgilenmedeki kaynakları; %92.86 ile televizyon
ve radyo, %57.65 ile gazete, dergi, kitap vb.,
%11.22 ile internet ve %7.14 ile konferans
olarak belirlenmiştir (Gülse Bal ve ark., 2006).
Öğrencilerin bir gıda maddesi satın alırken
öncelikli olarak dikkat ettikleri kriterler çizelge
6’da görülmektedir. Ankete katılan öğrencilerin
%57,69’u öncelikle olarak gıdaların sağlık
açısından güvenli olmasına dikkat ederken,
%16,83’ü bir ürünü alırken markasına
bakmakta, % 16,35’i ise fiyatını dikkate
almaktadır. Bir gıda maddesi alırken öncelik
olarak promosyonlara dikkat eden öğrenci
bulunmamakta, promosyonlar en son bakılan
kriter olarak görülmektedir.
Öğrencilerin gıda satın almada dikkat
ettikleri
hususların
öncelik
sıralaması
incelendiğinde; en fazla önem verilen hususun
ürüne sağlık açısından güvenebilme gelirken,
bunu marka, fiyat, lezzet, dayanıklılık ve
promosyonların olması izlemektedir (Çizelge
6). Bu durum öğrencilerin gıda satın almada
daha bilinçli hareket ettiklerini göstermektedir.
Çizelge 6. Öğrencilerin Gıda Satın Almada Dikkat Ettikleri Hususlar (%)
DİKKAT EDİLEN
Öncelik Sıralaması
HUSUSLAR
1
2
3
4
Fiyat
16.35
15.87
23.56
27.88
Sağlık açısından güvenirlilik
57.69
17.31
12.98
9.13
Lezzet
6.73
28.37
25.48
21.15
Dayanıklılık
2.40
14.90
17.31
26.44
Marka
16.83
22.60
19.23
12.50
Promosyonlar
0.00
0.96
1.44
2.88
Yasal düzenlemeler, firmaların gıda
ambalajlaması konusundaki çalışmaları ve
tüketici bilinçlenmesi sonucunda ambalaj kadar
etiket bilgileri de önemini arttırmıştır.
Etiketleme ile ürün ve üretici firma hakkında
bilgiler (ürün adı, içeriği, firma adı, kalite
belgesi, varsa bunların neler olduğu gibi)
sunulmaktadır. Günümüzde tüketiciler etiket
bilgilerini
daha
dikkatli
bir
şekilde
izlemektedirler (Emeksiz ve ark., 2005).
Öğrencilerin büyük bir çoğunluğunun
(%90.38) satın aldıkları gıda ambalajı
üzerindeki etiketlerde öncelikli olarak son
kullanma tarihine, %45.67’sinin üretim tarihine,
%45.19’unun içindekiler kısmına, %12.98’inin
logolara ve %9.13’ünün ise ağırlığına dikkat
ettikleri belirlenmiştir. Bu sonuçlar, bilinçli bir
tüketim şeklinin olduğunu göstermektedir.
5
12.98
2.40
16.83
29.33
23.56
14.90
6
3.37
0.48
1.44
9.62
5.29
79.81
Ankara ilinde yapılan bir araştırmada,
tüketicilerin %96’sı gıdaların ambalajlı olması
gerektiğini savunurken, %37.7’si etiket
bilgilerinin yeterli olmadığını (kullanma ve
saklama bilgilerini yetersiz görmekte, son
kullanma tarihi ve içeriklerini güvenilir
bulmamakta, bilgiler okunaklı olmamakta –
silinebilmekte), %94.4’ü yasalar hakkında
bilgisiz olduklarını, %53.4’ü barkodun anlamını
bilmediklerini belirtmişlerdir (Albayrak, 2000).
Ankete katılan öğrencilerin ambalajlı ürün
satın alırken ambalaj tercihleri incelendiğinde;
%57.69 gibi büyük bir çoğunluğu cam,
%13.46’sı karton, %5.77’si plastik ve %5.29’u
tenekeyi tercih ederlerken, %31.25’i ise fark
etmeyeceğini belirtmişlerdir.
İstanbul’da yapılan bir araştırmada,
tüketicilerin büyük çoğunluğunun; ürün
51
Gıda Güvenliği Konusunda Öğrencilerin Bilgi Düzeylerinin İncelenmesi
ambalajının sağlam olup olmaması, yiyecek
maddelerinin satıldığı yerin koşulları, lezzet,
gıda maddelerinin üretildiği yerlerin hijyeni ve
temizliği, fiyat gibi faktörlere önem verildiği
ve/veya
dikkat
edildiği
belirlenmiştir
(Topuzoğlu ve ark., 2007).
Gıda ile ilgili bazı konularda öğrencilerin
düşüncelerinin neler olduğu tespit edilmeye
çalışılmıştır. Bu bağlamda;
- “Gıda güvenliği denetimlerini artırmak
gerekmektedir”
düşüncesine,
öğrencilerin
büyük bir çoğunluğunun (%94.23) katıldığı,
%1.44’ünün katılmadığı ve %4.33’ünün ise
fikrinin olmadığı saptanmıştır.
- Öğrencilerin %91.82’si “gıda güvenliği
konusunda toplumun bilinçlendirilmesi için
eğitim ve yayım
faaliyetlerine önem
verilmelidir” fikrine katıldıklarını belirtirlerken,
%3.37’si bu fikre katılmamakta ve %4.81’i ise
bu
konuda
herhangi
bir
fikirlerinin
olmadıklarını ifade etmişlerdir.
- Öğrencilerin küçük bir bölümü (%13.46)
“gıda
güvenliği
konusu
bu
kadar
tartışılmamalı” fikrine katılırken, %80.77 gibi
büyük bir bölümü ise bu fikre katılmamaktadır.
%5.77’lik bir grup öğrenci ise bu konuda fikri
olmadığını belirtmiştir.
4. Sonuç
Yapılan çalışmada, Ziraat Fakültesi
öğrencilerinin gıda güvenliği konusundaki bilgi
düzeyleri araştırılmış ve öğrencilerin bazı
özellikleri (öğrenim gördükleri bölüm, yaş,
cinsiyet, geldikleri bölge ve yerleşim birimi
kriterleri) ile gıda güvenliğine ilişkin bilgi ve
tutumları (gıda güvenliği kavramını ve
araçlarını tanımaları, güvenli gıdalara fazladan
ödeme istekleri) arasında ilişki olup olmadığı
khi-analizi ile ortaya konulmuştur.
Yapılan analizde öğrencilerin öğrenim
gördükleri bölüm, yaş, cinsiyet, geldikleri bölge
ve yerleşim birimi kriterlerinin gıda güvenliği
kavramını tanımalarında etkili faktörler
olmadığı saptanmıştır. Araştırma bulgularına
göre, öğrencilerin küçük bir kısmının (%25)
gıda güvenliği kavramını bilmedikleri tespit
edilmiştir. Ancak öğrencilerin gıda üretimi ile
ilişkili bir fakültede öğrenim görmelerine
karşın, gıda güvenliği kavramını bilmeyen bir
grup öğrencinin bulunması dikkate değerdir.
Öğrencilerin gıda güvenliği araçları
içerisinde en fazla duydukları ve anlamını
bildikleri gıda güvenlik aracı ISO, buna karşın
52
en az bildikleri ise yeni gıda güvenlik
araçlarından biri olan OHSAS’dır. Bu sonuç;
ISO’nun gerek gıda firmaları tarafından daha
yaygın olarak kullanılması, gerek daha önceden
kullanılan bir güvenlik aracı olması ve gerekse
tüketici sağlığı ile direkt ilişkili olması ile
açıklanabilir. Araştırma sonucunda, gıda
güvenlik araçlarının (GLOBALGAP, ISO,
HACCP, Çevre Yönetim Sistemleri ve
OHSAS) tamamını duymuş olan ve ne anlama
geldiğini bilen öğrencilerin oranı çok düşük
(%5.77) olduğu belirlenmiştir. Bu kavramları
bilmekle bölüm ve gelinen yerleşim birimi
kriterleri arasında istatistiksel olarak %90 önem
düzeyinde bir ilişki bulunmuştur. Ziraat
Fakültesinde öğrenim gören ve büyük
şehirlerden gelen öğrenciler, gıda güvenlik
araçlarını daha fazla tanımaktadır.
Öğrencilerin çoğunluğu daha güvenilir bir
gıda için fazladan ödemede bulunma
eğilimdedir. Hemen hemen her üç öğrenciden
ikisi, bu tür bir maliyeti kabul etmektedir.
Fazladan ödeme isteğinin, bölüm, yaş, cinsiyet,
gelinen bölge ve yerleşim birimi kriterleriyle
ilişkili olmadığı belirlenmiştir.
Öğrencilere göre, en fazla iyi üretim
uygulamalarının tarımsal hammadde üretimi ve
en fazla iyi hijyen uygulamalarının ise toptan
perakende satış noktalarındaki raflarda olduğu
düşünülmektedir. Her iki durum da, tüketicileri
yakından ilgilendiren ve dikkat edilmesi
gereken bir husustur.
Öğrencilerin büyük çoğunluğu, değişik
nedenlerle gıda üretimi yapılan firmaların ilgili
kurum/kuruluşlar
tarafından
yeterince
denetlenmediğini düşünmektedirler.
Gıda güvenliği konusunda öğrencilerin
başta internet olmak üzere gazete, televizyon,
dergi, konferans, kitap ve radyo gibi iletişim
araçlarından yararlandığı belirlenmiştir.
Gıda maddesi satın alırken öğrencilerin
bilinçli
davrandıkları
saptanmıştır.
Bu
bağlamda, en fazla dikkat edilen hususun
gıdanın sağlık açısından güvenli olması
gelirken, bunu sırasıyla lezzet, fiyat,
dayanıklılık, marka ve promosyon takip
etmektedir. Aynı hassasiyetin ambalajlı
gıdaların satın alınmasında (en fazla dikkat
edilen husus ambalaj üzerindeki son kullanma
tarihi) ve ambalaj tercihinde de gösterildiği (en
fazla cam kavanoz tercih edilmektedir)
belirlenmiştir.
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(2), 45-53
Kaynaklar
Albayrak, M., 2000. Ankara İlinde Gıda Maddeleri
Paketleme ve Etiketleme Bilgileri Hakkında
Tüketicilerin Bilinç Düzeyinin Ölçülmesi, Gıda
Maddeleri Alım Yerleri ve Ambalaj Tercihleri
Üzerine Bir Çalışma. TZOB Yayını, Ankara.
Baş, T., 2008. Anket. Araştırma Yöntemleri Dizisi:2,
Seçkin Yayıncılık, 5. Baskı, Ankara.
Ceylan, M. ve Koç, B., 2008. Gıda Ürünlerinin Satınalma
Davranışları Konusunda Tüketici Yaklaşımları: Van
İli Örneği, Bahçe Ürünlerinde IV. Muhafaza ve
Pazarlama Sempozyumu, 08-11 Ekim, Antalya.
Dölekoğlu, C.Ö., 2003. Tüketicilerin İşlenmiş Gıda
Ürünlerinde Kalite Tercihleri, Sağlık Riskine Karşı
Tutumları ve Besin Bileşimi Konusunda Bilgi
Düzeyleri (Adana Örneği), Tarımsal Ekonomi
Araştırma Enstitüsü, Yayın no: 105, Ankara.
Dölekoğlu, C.Ö. ve Yurdakul, O., 2004. Adana İlinde
Hane Halkının Beslenme Düzeyleri ve Etkili
Faktörlerin Logit Analizi ile Belirlenmesi, Akdeniz
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 8: 62-86.
Emeksiz, F., Albayrak, M., Güneş, E., Özçelik, A., Özer,
O.O. ve Taşdan, K., 2005. Türkiye’de Tarımsal
Ürünlerin Pazarlama Kanalları ve Araçların
Değerlendirilmesi. Türkiye Ziraat Mühendisliği VI.
Teknik Kongresi, Cilt:2, 1155-1171, Ankara.
Gujarati, D.N., 1995. Basic Econometrics. 3rd Edition,
McGraw - Hill, Inc., New York.
Gülse Bal, H.S., Göktolga, Z.G. ve Karkacıer, O., 2006.
Gıda Güvenliği Konusunda Tüketici Bilincinin
İncelenmesi (Tokat İli Örneği), Tarım Ekonomisi
Dergisi, 12(1): 9-18.
Kızılaslan, N. ve Kızılaslan, H., 2008. Tüketicilerin Satın
Aldıkları Gıda Maddeleri ile İlgili Bilgi Düzeyleri
ve Tutumları (Tokat İli Örneği), U.Ü. Ziraat
Fakültesi Dergisi, 22(2): 67-74.
Koç, B. ve Ceylan, M., 2008a. Tüketicilerin Seçilmiş Bir
Grup Gıda Ürününün İçerdiği Katkı Maddelerinin
Olumsuz Etkileri Konusunda Görüşleri ve Bu
Ürünlerden Satın Alma Düzeyleri, VIII. Tarım
Ekonomisi Kongresi, 25-27 Haziran, Bursa.
Koç, B. ve Ceylan, M., 2008b. Tüketicilerin Gıdaların
Üretimi, Dağıtımı ve Satış Sürecini Gıda Güvenliği
Açısından Değerlendirme Tutum Ve Davranışları,
Bahçe Ürünlerinde IV. Muhafaza ve Pazarlama
Sempozyumu, 08-11 Ekim, Antalya.
Mirer, T.W., 1995. Economic Statistics and Econometrics.
3rd Edition, Prentice Hall, Inc., New Jersey.
Parseker Yönel S., İncedayı B. ve Yonak S., 2008. Gıda
Sanayinde Uygulanan Kalite Yönetim Sistemleri,
VIII. Tarım Ekonomisi Kongresi, 25-27 Haziran,
Bursa.
Topal, Ş., 1996. Gıda Güvenliği ve Kalite Yönetim
Sistemleri.
TUBİTAK- Marmara
Araştırma
Merkezi, Gebze, İstanbul.
Topoyan, M., 2003. Gıda Sektöründe Kritik Kontrol
Noktaları ve Tehlike Analizleri (HACCP) ve ISO
9001:2000 Kalite Yönetim Sistemi İlişkisinin
İncelenmesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi.
İzmir.
Topuzoğlu, A., Hıdıroğlu, S., Ay, P., Önsüz, F. ve İkiışık,
H., 2007. Tüketicilerin Gıda Ürünleri İle İlgili Bilgi
Düzeyleri ve Sağlık Risklerine Karşı Tutumları,
TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni, 6(4): 253-258.
Uzunöz, M., Oruç Büyükbay, E. ve Gülse Bal, H.B., 2008.
Kırsal Kadınların Gıda Güvenliği Konusunda Bilinç
Düzeyleri (Tokat İli Örneği), VIII. Tarım Ekonomisi
Kongresi, 25-27 Haziran, Bursa.
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(2), 63-70
Effects of Different Emitter Spaces and Irrigation Levels on Yield and Yield
Components of Processing Tomato*
Aynur Özbahçe
Ali Fuat Tarı
Soil and Water Resources Research Institute, PO 48, Konya
Abstract: This study was carried out in order to determine the effects of different emitter spaces and water
stress on total fruits yield (TFY); yield suitable for processing (PFY) and paste output (PO) of processing
tomato (Lycopersicon esculentum Mill cv. Shasta) and some quality characteristics (mean fruit weight-MFW,
fruit diameter-FD, penetration value of fruit-PV, pH, total soluble solids-TSS and ascorbic acid-AA contents)
under ecological conditions of Konya Plain in 2004 and 2005 years. The randomized split block experimental
design with three replications was applied in the study. Drip irrigation laterals were arranged in such a way
that every row had one lateral. Emitter spacing of 25, 50 and 75 cm (A, B and C respectively) were the main
treatments while four levels of water supply irrigation at 7 days intervals with water amount enough to fill the
soil depth of 0-60 cm till field capacity (I1), and 25, 50 and 75% decreased water supply levels (I2, I3 and I4)
were applied as sub treatments of the experiment. According to results of the main treatments for two years
showed that the highest total fruits yield (51.75-52.43 t ha-1), as well as yield suitable for processing (47.2349.33 t ha-1) were obtained from A treatment (p<0.01). On the other hand, the highest TFY, PFY and PO of
the sub treatments were obtained from I1 application. MFW, FD and TSS were significantly affected from the
sub treatments (p<0.05). High stress resulted in the highest soluble solids. Total irrigation water amount and
water consumptive use of the treatment A were determined as 250-376 mm and 414-425 mm, in 2004-2005.
Total irrigation water amount and water consumptive use of I1 treatments were 426-587 mm and 520-623 mm
for two years, respectively.
Key Words: emitter space, irrigation level, processing tomato, yield, quality
Farklı Damlatıcı Aralıklarının ve Sulama Düzeylerinin Salçalık Domatesin
Verim ve Kalite Bileşenleri Üzerine Etkisi
Özet: Bu çalışma, 2004-2005 (2 yıl) yılları arasında, Konya ekolojik koşullarında salçalık domatesin
(Lycopersicon esculentum Mill cv. Shasta) toplam meyve verimi (TFY), salçalık meyve verimi (PFY), salça
verimi (PO) ve bazı kalite kriterleri (ortalama meyve ağırlığı-MFW, meyve çapı-FD, meyve delinme direnciPV, pH, toplam suda çözünebilir katı madde-TSS ve askorbik asit içeriği-AA) üzerine farklı damlatıcı aralığı
ve su stresinin etkisini araştırmak amacı ile yürütülmüştür. Deneme Tesadüf Bloklarında Bölünmüş Parseller
Deneme Deseni’nde ve 3 tekerrürlü olarak kurulmuştur. Lateraller her bitki sırasına bir lateral olacak şekilde
yerleştirilmiştir. Denemenin ana konuları 3 farklı damlatıcı aralığı 25 cm, 50 cm ve 75 cm (A,B ve C
koşulları) şeklinde oluşturulurken; alt konuları da 4 farklı sulama suyu; I1= (tam sulanan) 0-60 cm’deki eksik
nemin 7 günde bir tarla kapasitesine tamamlanması, I2= %25 kısıntı, I3= %50 kısıntı ve I4= %75 olacak
şekilde kısıntı konularından oluşturulmuştur. İki yıllık deneme sonuçlarına göre; her iki yılda da ana
konuların en iyi toplam meyve verimi (51.8.-52.4 t ha-1) ve salçalık meyve verimi (47.2-49.3 t ha-1) A
konusundan elde edilmiştir (p0.01). Diğer taraftan, alt konularda en yüksek TFY (66.2-66.8 t ha-1), PFY
(60.7-63.7 t ha-1) ve PO (11.4-12.4 t ha-1) I1 konusundan elde edilmiştir. MFW, FD ve TSS uygulamalardan
etkilenmiştir (p0.05). Yüksek stress koşullarında suda çözünebilir katı madde içeriği artmıştır. Deneme
yıllarında, A konusunun sulama suyu miktarı sırasıyla 250-376 mm ve su tüketim miktarı 414-425 mm
olmuştur. Alt konulardan I1 konusunun sulama suyu mikarı ise 426-587 mm iken su tüketimi 520-623
mm’dir.
Anahtar kelimeler: damlatıcı aralığı,sulama düzeyi, salçalık domates, verim, kalite
1. Introduction
Drip irrigation is quite different from the
previously conventional irrigation systems. The
wetted soil area may be considerably less than
the full extent of the crop root zone, thus less
irrigation water is needed compared with other
irrigation methods. Since the wetted soil
volume is relatively small, so this must be
refilled more frequently. So, drip irrigation is
one of the best techniques to use applying water
to vegetables.
Approximately 1/3 of the total vegetable
produced in Turkey is tomato, and almost half
of tomatoes in the country are produced for the
* This article is a part of the research project (KHGM-03220F01) carried out by the authors from 2004 to 2005 in Soil
and Water Resources Research Institute of Konya, Turkey.
Effects of Different Emitter Spaces and Irrigation Levels on Yield and Yield Components of Processing Tomato
purposes of processing industry. The total
tomato production in Konya region is 223.837
tons (Anonymous 2008). Water research studies
in Konya clearly showed severe depletion of
groundwater. Therefore, recently, use of drip
irrigation for tomatoes in the region has rapidly
increased due to both increasing in yield of
tomatoes by using drip irrigation and
subsidizing of drip irrigation systems by
government. In drip irrigation planning for
vegetable crops, a lateral line should be
establish for each crop row if the crop row
spacing is wider than the dripper spacing along
the lateral line (Yıldırım 1996).
Some researchers have shown that higher
tomatoes yields and increased water use
efficiency has been very often attributed to drip
irrigation than the conventional irrigation
methods. Oweis et al. (1988) determined a
quadratic relationship between total yield and
transpiration for drip-irrigated tomatoes. A
maximum yield of about 158 t/ha could be
produced with 600 mm of net irrigation.
Weekly crop-pan coefficients (Kpc) were
derived using transpiration data observed and
Ep data from the site. Sanders et al. (1989)
determined that yields of red fruit and all fruit
increased with increasing drip irrigation rate;
concentrations of soluble solids (SS) and total
solids (TS) decreased with increasing irrigation
rates, while fruit colour, size, and acidity
increased, as did the yield of SS and TS per ha.
Tekinel et al. (1989) compared drip irrigation
and conventional irrigation methods for
tomatoes in the Çukurova region and obtained
the highest and water use efficiency (WUE)
with drip irrigation. Jadhaw et al. (1990) tested
drip and furrow methods for tomatoes.
Tomatoes yields were 48 t ha-1 for drip
irrigation systems with pressure-compensating
emitters and 32 t ha-1 when furrow irrigation
was used. The drip system showed a 31%
saving in irrigation water. The water saved was
available to irrigate a further 0.4 ha. Keller and
Bliesner (1990) presented and demonstrated
equations for computing the wetted area as a
percentage of the total crop area for a range of
crop geometry and lateral layouts based on the
dimensions of the spacing between emitters and
lines. May (1993) carried out a research under
properly controlled moisture stress through
irrigation
management
during
fruit
development and ripening of processing
64
tomatoes, which results in maximum yield of
raw products and paste. Main plot treatments of
the experiment were water applications at 20,
40, and 60% depletion in the top four feet of
soil while the sub-plots were the dates of last
irrigation application (20, 40, and 60 days
before harvest). Low stress resulted in
maximum yield of raw product, and best
viscosity, but resulted in low soluble solids.
High stress resulted in the lowest yields, highest
soluble solids, and poorest viscosity.
Intermediate stress resulted in some yield loss,
but, substantially improved soluble solids with
good viscosity. Branthome et al. (1994)
investigated processing tomato plants dripirrigated at 0.7, 1.0 or 1.3 ETM and fertigated
with 60, 120 or 180 kg N/ha. Yield and fruit
weight were highest at 1.0 ETm, but higher
amounts of quality components (acidity, colour
and total soluble solids content (TSS)) were
determined in the conditions of 0.7 ETM. Tan
(1995) compared tomatoes grown on a sandy
loamy soil that were either irrigated by a drip or
sprinkler system or not irrigated at all. In
general, drip irrigation resulted in higher fruit
yields than did sprinkler irrigation. Irrigation
for maximum yield was found to reduce SS of
processing tomatoes (Hanson et al. 1997).
Yohannes and Tadesse (1998) examined the
effects of drip and furrow irrigation systems
and plant spacing (35, 50 and 70 cm) on yield
of tomato and water use efficiency (WUE) on
clay loam soil. Higher yields of tomato, fruit
size and WUE were obtained with drip
irrigation compared to furrow irrigation. Balçın
and Güleç (1998) found out no significant
differences in the effect of different (0.75, 1.00
and 1.25) kpc coefficients applied to furrow
irrigated bush tomato. Thus, the treatment
irrigated at 7-day intervals, with 0.75 kpc and
providing the highest yield of 92.7 t ha-1 under
487 mm irrigation water was recommended. pH
and ascorbic acid content was not significantly
affected from treatments. Candido et al. (2000)
carried out an experiment with the aim of
evaluating the influence of different irrigation
regimes on yield and quality characteristics of
processing tomato. In this research, four
irrigation levels, i.e. unirrigated control, and
100%, 66%, 50% and 33% of ETc were applied.
The highest marketable yields were obtained
under conditions of 100% of ETc application,
while the highest dry matter content (6.1%) was
A.ÖZBAHÇE, A.F.TARI
determined under conditions of rain fed
treatment. Çetin et al. (2002a) conducted an
experiment aiming to investigate the irrigation
scheduling for drip-irrigated tomatoes using
Class A pan evaporation. Irrigation water was
determined as a certain ratio of Class A pan
evaporation (kpc = 0.50, 0.75, 1.00, and 1.25)
applied at different irrigation intervals (2, 4, and
6 days). As a result of the experiment, it was
determined that the maximum marketable fruit
yield was obtainable under conditions of 1.00
kpc applied. There are not significant among
difference different irrigation intervals. Yield,
fruit weight and fruit diameter were highest at
1.0 Kpc, but quality components (pH and
ascorbic acid) had not significant differences.
This study was especially carried out to
determine effect of emitter space on yield and
yield components because there are wide range
of emitter space used in our region. In such a
way that, region’s the farmers used to use
emitter space of 25-33 cm in every kind of soil.
On the other hand, according to result of
infiltration test done in the experimental site,
the most appropriate emitter space is 50 cm.
This value is calculated from an ampric
equalition (taken into consideration discharge
of emitters and infiltration rate). Considering
emitter test results in the experiment area,
emitter space should be around 75-80 cm in
respect of results of emitter tests in that place.
Therefore, this study was compared to three
different emitter spaces. Furthermore, this study
was also to evaluate whether limited irrigation
water affected yield and yield components of
processing tomato.
2. Material and Methods
2.1. Experimental site
This experiment was conducted on the
fields of Soil and Water Resources Research
Institute in Konya, in 2004 and 2005. The
experimental site is located at latitude of 37052'
N and longitude of 32030' E, with prevailing
terrestrial climate type. Recorded precipitation
amounts and evaporation values in the
experimental years were 99.5-28.3 and 1004.31094.7 mm, respectively, during growing
season (from May to September). Mean
temperatures were 19.9 and 20.8 oC in the same
periods of the both years, respectively.
The soils of experimental site have a clay
texture. Some of the physical and chemical
properties of the experimental soil are
summarised in Table 1. Properties of irrigation
water using at the experiment were also showed
in Table 2. Irrigation water was classified in
C2S1 class according to the USSL classification.
Table 1. Basic physical and chemical properties of the soil at the experimental site
Soil
layers
(cm)
0-30
30-60
60-90
pH
ECx10-3
(dS m-1)
7.9
7.9
8.0
0.74
0.68
0.62
Organic
matter
(%)
1.49
0.89
0.60
Field
capacity
(%)
28.71
27.12
28.71
Wilting
point
(%)
19.54
19.41
21.34
Bulk
Density
(g cm-3)
1.39
1.61
1.61
Texture
C
C
C
Infiltration
rate
(mm h-1)
11
Table 2. Properties of irrigation water used in the experiments
pH
7.60
EC
dSm-1
0.580
Na
0.29
Cations (me/l)
K
Ca
0.01
2.13
Mg
3.39
2.2. Irrigation System
The drip system used in the experiment
consisted of PE laterals with diameter of 16
mm, laid out along each tomatoes rows. Each
plot had a PE manifold pipeline 50 mm in
diameter. In-line pressure controlled drippers of
4 l/h discharge at 1.5 atm operating pressure,
were spaced at distance of 25, 50 or 75 cm
(depending the treatment) along the lateral. The
control unit of the irrigation system had a
CO3
0.0
Anions (me/l)
HCO3
Cl
4.39
0.55
SO4
0.88
Top
SAR
5.82
0.17
fertilizer tank, screen-mesh filters and pressure
gauges.
2.3. Irrigation Water Amount Estimation
In accordance with experimental procedure
irrigation applications were done at seven days
intervals (Oweist et al. 1988, Balçın and Güleç
1998, Çetin et al. 2002a). Irrigation water
amount required to fill the 0-60 cm soil depth to
field capacity was applied to the treatments
without any reductions (I1), and 25, 50 and 75%
65
Effects of Different Emitter Spaces and Irrigation Levels on Yield and Yield Components of Processing Tomato
decreased water supply was provided to I2, I3
and I4 subplots, respectively. Canopy cover
measurements were taken on 5 labelled plants
prior to each irrigation application and
irrigation water amount was adjusted using the
determined averaged canopy cover percentage.
The least canopy cover value used for
adjustment in water amount was 30%, applied
during the early weeks following planting.
Irrigation duration was determined dividing the
total irrigation amount to the number and total
discharge of the drippers in the plot. Moisture
soil water content was observed by gravimetric
method. Before neck filling total of 70 mm
irrigation water was applied as transplanting
water at two or three times in both 2004 and
2005. After neck filling, water applications
according to the experimental procedure were
performed. We assumed that there is not deep
leakage for completing field capacity deficit
moisture in soil.
a lateral in each rows and 6 plant rows in per
plot. Total parcels are 36 numbers ((3 × 4) x 3).
The distance among blocks among was 3 m and
the distance among plots among are 1.4 m.
2.4. Irrigation Treatments
The field experiments were conducted in
the experimental design of split plots in
randomized blocks with three replications.
Irrigation treatments are showed in Table 3.
The main factor treatments consisted of three
emitter spaces (ES) (A= 25 cm, B= 50 cm and
C= 75 cm). The second factor tested (i.e.
treatments in the split plots) was different
irrigation levels (IL) applied at 7-days intervals
with depleted water from field capacity (0-60
cm) (I1), and 25, 50 and 75% reductions (I2, I3
and I4).
2.6. Calculated Parameters
Total fruit yield (TFY) was reckoned from
total of both matured and immature fruits in the
last harvest and total of the other harvests. Fruit
yield suitable for processing (PFY) was
calculated from only matured fruits of the
whole of harvest. Paste output (PO) (28 brix)
was calculated from the total yield per hectare
and TSS (total soluble solids) values.
Some quality characteristics of fruits were
investigated during the second harvest. Mean
fruit weight (MFW-g), fruit diameter (FD-mm,
with a compass at the middle of fruit) and
penetration value of fruit (PV-kg/cm2, by the
hand penetrometer) determined on thirty fruits,
randomly collected as subsamples from the
each plot for quality assessment. Then, fruits
were homogenized in a blender and portions of
the homogenate were taken to determine the pH
(determined by the pH-meter), total soluble
solids (TSS) (%, determined by tusing a refract
meter) and ascorbic acid content (AA) (mg/100
g). Ascorbic acid content was measured by
classical
titration
method using 2,6dichlorophenol indophenol solution.
Table 3. Treatments applied for the experiment
Main plots (emitter space)
A= 25 cm
B= 50 cm
C= 75 cm
Subplots (irrigation level)
I1= (full irrigation)
I2= 75 % of I1
I3= 50 % of I1
I4= 25 % of I1
The seedlings were planted at 1,40 m (row
with) × 0.25 m spacing on May, 21 and 17,
respectively in the first and second
experimental years (Özbahçe 2003). Plot
dimensions were 6 m × 8.4 m (50.40 m2) in
planting. One row in each sides was not taken
in harvest, four rows were taken in the middle,
0.50 m parts of the beginning and end of the
plots were not harvested. Plot dimensions were
5.6 m x 5.0 m (28 m2) in the harvest. There are
66
2.5. Agricultural Applications
Seedlings of Shasta variety (Lycopersicon
esculentum cv. Shasta F1) were supplied by TAT
Canned Company (Bursa-Turkey). Water
applications according to treatments were carried
out between 1 July-9 September in 2004 and 23
June-1 September in 2005. Yield harvesting were
made 4 times in each year.
Totally, 160 kg N ha-1 and 75 l/ha
phosphoric acid (85%) fertilizers were applied
during the growing season. Part of the fertilizers,
2/4 and 2/5 for phosphorous and nitrogen
respectively were applied with irrigation water in
the first fertilization, and the remainder parts
were supplied during the growing period, using
the irrigation system.
2.7. Statistical Evaluation
Data related to fruit yield suitable for
processing,
paste output and quality
components obtained from the experiment were
subjected to an analysis of variance using the
A.ÖZBAHÇE, A.F.TARI
procedure given by Yurtsever (1984), and
Duncan Mean Separation Test procedure was
applied. In order to compare the experimental
years, experimental data subjected to an
ANOVA test, and year x treatment interactions
were evaluated.
Evapotranspiration (ET) from each plot
was determined using the soil water balance
equation. Water use efficiency and irrigation
water use efficiency under various regimes of
water supply was determined using the equation
given by Howell et al. (1990).
WUE = (Ey/ET), IWUE= (Ey/I), where,
WUE= Water use efficiency (kgha-1 mm),
WUE= Irrigation water use efficiency (kgha-1
mm), Ey= Yield (kgha -1), I= applied water
amount
(mm),
ET=
Seasonal
water
consumption (mm).
3. Results and Discussion
3.1. Some Quality Characteristics of
Processing Tomato
The effects of emitter space on some
quality characteristics of processing tomato are
summarized in Table 4. Considering the
statistical evaluation, there were significant
(p<0.05) effects of the different emitter spaces
on MFW, FD and TSS whereas of the different
irrigation levels on MFW, FD, PV and TSS
values in both experimental years.
Table 4. Quality characteristics of processing tomato in response to different emitter space and irrigation levels
The main
plots
ES
A
B
C
The
subplots
IL
I1
I2
I3
I4
*
p0.05
MFW
FD
(g) *
(mm) *
2004
2005
2004
2005
45.32a
46.62 a
41.26a
41.76a
43.65a
44.61ab
40.12b
40.78b
41.56b
41.90 b
39.09c
38.45c
MFW
FD
(g) *
(mm) *
2004
2005
2004
2005
50.64a
52.30a
43.04a
42.47a
44.92b
46.51b
40.79a
41.39a
43.17bc 43.31bc 38.89ab 39.59a
35.31c
35.39c
37.89b
37.87b
ns
non-significant
PV
(kg/cm2) ns
2004 2005
1.25
1.24
1.18
1.18
1.16
1.15
PV
(kg/cm2)
2004* 2005*
1.25a 1.22a
1.19b 1.20a
1.17b 1.18a
1.15b 1.15b
MFW and FD were significantly (p0.05)
affected by emitter spacing and irrigation level
in both years (Table 4). The highest MFW was
obtained from A and I1 applications (45.3246.62 g, 50.64-52.30 g) in 2004-2005,
respectively. But, for the main plots, the
difference between A and B treatments (43.65 g
and 44.61 g, respectively) was not found
significant in both years (p0.05). The highest
FD was obtained from the same treatments (A
and I1) (41.26-41.76 mm, 43.04-42.47 mm,
respectively). Although emitter spaces had not
significant effect on PV, irrigation treatments
significantly affected PV. The highest PV was
obtained from I1 treatment (1.25-1.22 kg/cm2,
respectively). Both emitter space and irrigation
levels (p0.05) affected TSS for two years. pH
and AA contents for emitter space treatments
changed between 4.19-4.32 and 17.27-17.77
mg/100g for both years. Whereas the highest
TSS content was obtained from C treatment
(6.30-6.87%), AA was obtained from B
treatment (17.62-17.77, respectively) in the
pH ns
2004
4.21
4.20
4.19
2005
4.32
4.30
4.26
pH ns
2004
4.18
4.21
4.25
4.17
2005
4.29
4.28
4.30
4.30
TSS
(%)*
2004 2005
5.73b 5.96c
6.29a 6.56b
6.30a 6.87a
TSS
(%)*
2004 2005
5.28c 5.54c
5.55c 6.34b
6.43b 6.74b
7.15a 7.12a
AA
(mg/100 g) ns
2004 2005
17.27 17.74
17.62 17.77
17.50 17.58
AA
(mg/100 g) ns
2004 2005
17.57 17.98
17.12 17.35
17.42 17.78
17.73 17.69
main plots. The lowest TSS was obtained from
A treatment (5.73-5.96%, in 2004-2005,
respectively). The lowest TSS (5.28-5.54%,
respectively) among the subplots was obtained
from full irrigated treatment (I1) while the
highest TSS (7.15-7.12%, respectively) was
obtained from the least water application
treatment (I4) (Table 4). The treatments did not
significantly affect pH and AA in both years.
Similar results were obtained by Sanders et
al. (1989) and Branthome et al. (1994). They
determined that fruit sizes the highest for the
treatments whose water requirements were
supplied completely. May (1993) reported that
no stress resulted in low soluble solids. High
stress resulted in highest soluble solids and
poorest viscosity. Furthermore, similar results
were also found Hanson et al. (1997) and
Candido et al. (2000). Balçın and Güleç (1998)
and Çetin et al. (2002a) determined that water
application treatments did not affect pH and
ascorbic acid contents.
67
Effects of Different Emitter Spaces and Irrigation Levels on Yield and Yield Components of Processing Tomato
3.2. Total Fruit Yield, Fruit Yield Suitable
for Processing (PFY) and Paste Output (PO)
Data related to yield suitable for
processing and paste output obtained from the
experiments carried out in 2004 and 2005 are
presented in Table 5. Data obtained from the 2year study showed that tomato yields (TFY,
PFY and PO) was significantly (p<0.01)
affected both emitter spaces and water supply
levels.
Table 5. Total fruit yield, fruit yield suitable for processing and paste output obtained from the treatments during the
experimental years (t ha-1)
TFY*
The main
plots
2004
2005
A
51.8a 52.4a
B
49.0a 49.7a
C
43.2b 42.9b
*
p<0.01
**
PFY*
2004 2005
47.2a 49.3a
43.5a 43.1b
36.6b 39.4b
p<0.05
ns
2004
9.2
9.5
7.7
POns
2005
10.0
9.7
9.4
TFY*
2004
2005
66.2a
66.8a
55.3b
57.7b
42.1c
39.9c
28.4d
29.0d
PFY*
2004
2005
60.7a
63.7a
49.8b
53.8b
36.4c
35.7c
22.9d
22.7d
PO**
2004
2005
11.4a
12.4a
9.9a
12.1a
8.2ab
8.5ab
5.8b
5.8b
non-significant
Yields suitable for processing were
obtained from A-I1, the treatment consisting of
25 cm emitter space and irrigated at 7-day
intervals with water amount enough to fill soil
depth of 60 cm to field capacity. As could be
concluded from data included in table 5, the
highest TFY (51.8-52.4 t ha-1, respectively) and
PFY (47.2-49.3 t ha-1, respectively) were
obtained from plants growing in the plots with
25 cm emitter space (A treatment). The
treatments did not significantly affect among
emitter spaces in both years. According to the
subplots’ results, the highest TFY (66.2-66.8 t
ha-1), PFY (60.7-63.7 t ha-1) and PO (11.4-12.4 t
ha-1) were obtained from fully irrigated
treatment (I1) for both years, respectively.
The results with fruit yield obtained by
some researchers were similar to our results.
The results obtained from the study discussed
here are comparable with those published
earlier. In a similar way, May (1993) found that
light stress imposed to tomato resulted in
maximum yield. According to a study carried
out by Yrisarry et al. (1993), the total yield
increased with the amount of water applied.
Moreover, Balçın and Güleç (1998), reported
that there were no significant differences
between coefficients of kpc (0.75, 1.00 and
1.25), applied to bush tomatoes irrigated by
furrow method. Thus, they recommended
lowest kpc value for tomato irrigation, applied at
7-day intervals. In studies conducted in
different parts of the world and Turkey showed
that maximum marketable tomato yields are
obtainable under irrigation with water amounts
based on 100 % ETc (Candido et al. 2000), or
irrigation at 4-day intervals with water amounts
determined using kpc 1.00 (Çetin et al. 2002a-b).
68
The
subplots
I1
I2
I3
I4
3.3. Irrigation Water (IWA) - Water
Consumptive Amounts (WCA) and
Irrigation Water Use Efficiency (IWUE)
- Water Use Efficiency (WUE)
Recorded seasonal precipitation amounts
for the first and second experimental years were
99.5 mm and 28.3 mm, respectively. Total of
11 irrigation applications were done during the
both experimental years. Results for irrigation
water amounts and water consumptive uses of
tomato are summarized in Table 6. Data
included in the table showed that averaged
(250-376 mm) amounts of the main plots’
irrigation water are applied to all treatments.
The water consumptive use values of the
mentioned treatments were estimated as 414
and 425 mm, respectively for 2004 and 2005.
The difference of mentioned values in terms of
years may be resulted from not only variations
at precipitation amounts but also second year’s
higher dry than first year between years.
Data included in the table showed that
averaged (426-587 mm) amounts of the
subplots’ irrigation water are applied to I1
treatment. The water consumptive use values of
the same treatment were estimated as 520 and
623 mm, respectively for 2004 and 2005 (Table
6). Irrigation water use efficiencies ranged from
11.4 to 20.7 kg m-3 depending on the main
treatments and experimental years while the
subplot treatment’s IWUE ranged from 11.4 to
33.4 kg m-3 (Table 6).
WUE of the main and subplots were 10.112.5 kg m-3 and 9.9-12.7 kg m-3, respectively.
IWUEs, WUEs of the main and subplot
treatments differ considerable among the
treatments and generally tends to increase with
a decline in irrigation (Fig. 1). The higher yield
A.ÖZBAHÇE, A.F.TARI
(21.9 kg m-3) was obtained. Çetin et al. (2002b)
were determined that WUE was 23.8 kg m-3.
Howell (2006) and Yohennes and Tadesse
(1998) obtained similar results.
obtains also the higher IWUE and WUE.
Similarly, Mbarek and Boujelben (2004)
showed that IWUE was greatest with double
rows in the tomatoes grown in the greenhouse.
But, approximately the same value of IWUE
Table 6. Irrigation Water (IWA) Amounts -Water Consumptions (WCA) and WUE-IWUE (kg- m-3) of the
main and subplots treatments for the two years
520
470
377
288
2005
IWUE (2005)
WUE (2005)
-3
IWUE-WUE (kg- m )
20
40
15
20
10
10
0
5
a
b
2005
11.4
13.1
13.2
16.5
2004
12.7
11.8
11.2
9.9
2005
12.3
11.7
10.1
WUE
2004
IWUE (2004)
WUE (2004)
80
50
30
2004
12.5
11.8
10.4
IWUE
2004
15.5
18.8
21.8
33.4
623
477
357
242
25
WUE
2005
13.9
13.2
11.4
2005
10.7
12.1
11.2
11.9
2005
IWUE (2005)
WUE (2005)
40
70
35
60
30
50
25
40
20
30
15
20
10
10
5
c
IWA and WCA (mm)
0
-3
414
425
414
425
414
425
WCA (mm)
-1
Total Yield (t ha )
60
IWUE
2004
20.7
19.6
17.3
-1
2004
IWUE (2004)
WUE (2004)
WCA (mm)
IWUE-WUE (kg mm )
IWA (mm)
2004
2005
250
376
250
376
250
376
IWA (mm)
2004
2005
426
587
294
440
193
302
85
176
Total Yield (t ha )
The main
plots
A
B
C
The
subplots
I1
I2
I3
I4
0
I1
I2
I3
I4
IWA and WCA (mm)
(a)
(b)
Figure 1. Total yield and irrigation water use efficiency (IWUE)-water use efficiency (WUE) for each
treatment and amounts of irrigation water and water consumptive applied (the main (a) and subplots (b))
4. Conclusions
As a result of a 2-year study it was
concluded that yield suitable for processing as
well as past out output and some quality
characteristics (MFW, FD and TSS) are
strongly affected both the space between
emitters and water supply levels. As a general
rule; total fruit yield, yield suitable for
processing and MFW, FD and PV increased
with decreasing space between emitters and
increasing irrigation water amounts. On the
other hand, the results of the study also showed
that increasing emitter space to 50 cm lead to
increased paste output during the experimental
years.
Results for paste output obtained from
treatments with moderate emitter space of 50
cm and light reduction (% 25) in irrigation level
could be used as a good basis for economically
irrigation system design and reduced irrigation
strategy development in regions with a serious
water scarcity problem.
References
Anonymous, 2008. Agricultural Structure and Production.
Government Statistic Inst. of Prime Minister Pub.
(http://www.tuik.gov.tr).
Balçın, M. and Güleç, H., 1998. Irrigation scheduling of
drip-irrigated tomatoes using class A pan
evaporation in Tokat region (in Turkish). Soil and
Water Sources Research Result Report, TokatTurkey.
Branthome, X.Y., Ple, J., Machado R. and Bieche, B.J.
1994. Influence of drip irrigation on the
technological characteristics of processing tomatoes.
Fifth International Symposium on The Processing
Tomato. 23-27 Nov. 1993, Sorrento, Italy. Acta
Horticulturae, No: 376, 285-290.
69
Effects of Different Emitter Spaces and Irrigation Levels on Yield and Yield Components of Processing Tomato
Candido, V., Miccolis V. and Perniola, M., 2000. Effects
of irrigation regime on yield and quality of
processing tomato (Lycopersicon esculentum Mill.)
cultivars. III International Symposium on Irrigation
of Horticultural Crops. Acta Hort., (ISHS) 537:779788
Çetin, Ö., Uygan, D., Boyacı, H. and Yıldırım, O., 2002a.
Effects of different irrigation treaments on yield and
quality of drip-irrigated tomatoes under Eskisehir
conditions (in Turkish). IV. Vegetable Agriculture
Symposium. 17-20
September, Bursa-Turkey.
Çetin, Ö., Yıldırım, O., Uygan, D. and Boyacı, H., 2002b.
Irrigation scheduling of drip-irrigated tomatoes
using class A pan evaporation. Turk. J. Agric. For.
26: 171-178.
Hanson B.R., May D.M., and Schwankl L.J., 1997. Drip
irrigation of processing tomatoes. In ‘ASAE Annual
International Meeting’. Minneapolis, Minnesota,
USA, 10–14 August, 1997.
Howell, T.A., Cuenca, R.H. and Solomon, K.H., 1990.
Crop Yield Response. Management of Farm
Irrigation Systems (Ed. Hoffman et al.). ASAE, 311312
http://www.actahort.org/books/335/335_16.htm
Howell, T.A., 2006. Challenges in increasing water use
efficiency in irrigated agriculture. In: The
proceedings of International Symposium on Water
and land Management For Sustainable Irrigated
Agriculture, April 4-8, 2006, Adana-Turkey.
Jadhaw, S.S., Gutal, G.B. and Chougule, A.A., 1990. Cost
economies of the drip irrigation system for tomatoes
crop. Department of Agricultural Engineering,
College of Agriculture, Pune, India.
Keller, J. and Bliesner, R.D., 1990. Sprinkle and trickle
irrigation (Chapman and Hall: New York).
May, D.M., 1993. Moisture stress to maximize processing
tomato yield and fruit quality. International
Symposium on Irrigation of Horticultural Crops. 1
April1993.
http://www.actahort.org/books/335/335_67.htm
Mbarek, K.B. and Bouljelben, A., 2004. Behavior of
tomato (Lycopersicon esculentum Mill) and red
pepper (Capsicum annum L.) crops under
greenhouse conditions conducted in single and twin
rows. Tropicultura 22 (3), 97-103.
70
Oweis, T.Y., Shatanawi, M.R. and Ghavi, I.O., 1988.
Optimal irrigation management for protected tomato
in the Jordan Valley. Dirasat: Human and Social
Sciences 15, 104-118.
Özbahçe, A., 2003. The problems of processing tomato
agriculture and the solution proposals. Agriculture
Associations Union in Turkey. Pub.No: 141,
Ankara.
Sanders, D.C., Howell, T.A., Hile, M.M.S., Hodges, L.,
Meek, D. and Phene, C.J., 1989. Yield and quality of
processing tomatoes in response to irrigation rate
and schedule. Journal of the American Society for
Horticultural Science 114, 904–908.
Tan, C.S., 1995. Effect of drip and sprinkler irrigation on
yield and quality of five tomatoes cultivars in
Southeastern Ontario. Canadian Journal of Plant
Science, 1995, 75: 1, 225-230.
Tekinel, O., Kanber, R., Önder, S., Baytorun, N. and
Baştuğ, R., 1989. The effects of trickle and
conventional irrigation meyhods on some crop
yields and water use efficiency under Çukurova
conditions. Irrigation: Theory and practice (edited by
Rydzewski, J.R. and Ward, C.F.J. 1989) 641-651,
Southampton, UK.
Yıldırım, O., 1996. Irrigation Techniques of Horticultural
Crops (in Turkish). Ankara University, Agricultural
Faculty, Publication Number 1438/420, p.188.
Yıldırım, O., 2003. Design of irrigation systems (in
Turkish). Ankara University, Agricultural Faculty,
Publication No: 11536/489, Ankara-Turkey.
Yohannes, F. and Tadesse, T., 1998. Effect of drip and
furrow irrigation and plant spacing on yield of
tomato at Dire Dawa, Ethiopia. Agricultural Water
Management, Volume 35, Issue 3, 201-207.
Yrisarry, B.J.J., Losada, P.M.H. and Podriguez, A.R.,
1993. Response of processing tomato to three
different levels of water and nitrogen applications.
International Symposium on Irrigation of
Horticultural Crops. 1 April 1993.
Yurtsever, N., 1984. Experimental Statistics Methods (in
Turkish). Republic of Turkey, Ministry of
Agriculture The Former General Directorate of
Rural Service, Soil-Fertilizer Research Inst. Pub.
No: 121, Techniques Pub. No: 56, Ankara-Turkey.
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(2), 71-80
Hayvancılık İşletmelerindeki Atık Yönetimi Uygulamalarının Su Kirliliği
Üzerine Etkileri*
H. Eylem Polat1
Metin Olgun2
1- Kastamonu Üniversitesi, Kastamonu Meslek Yüksekokulu, Kuzeykent Kampüsü, Kastamonu
2- Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, 06110 Ankara
Özet: Tarım alanlarının kontrolsüz bir biçimde yerleşim ve ticaret faaliyeti alanlarına dönüşmesi, başta su
kaynakları olmak üzere, toprak ve hava gibi doğal kaynakların kirlenmesine ve sonuçta da geri dönüşümü
olmayan çevre sorunlarına yol açmaktadır. Türkiye, diğer aday ülkeler gibi, Avrupa Birliği’ne uyum sürecine
paralel olarak tarımsal kaynaklı su kirliliği çalışmalarını son yıllarda daha da önem vererek sürdürmektedir.
İyi tarım uygulamaları ve uygun atık yönetimi sistemlerinin birkaç pilot bölgede başlatılması da iyi bir örnek
olmaktadır. Bu çalışmada, hayvancılık işletmelerine yakın olarak seçilen 3 adet yüzey su kaynağı ve 10 adet
içme suyu amaçlı kullanılan kuyu araştırma materyali olarak seçilmiştir. Gözlemlerin ve deneysel
çalışmaların sürdürüldüğü 2005 – 2007 yılları arasında, seçilen su kaynaklarındaki nitrat ve fosfor düzeyleri
ile bunların değişimleri belirlenmiştir. Buna göre yüzey sularında, nitrat düzeyleri 62.9±0.090 mg/L, fosfor
düzeyleri 3.2±0.092 mg/L aralıklarında değişim göstermiştir. Yeraltı sularında ise bu değerler sırasıyla,
21.3±0.088 mg/L ve 0.4±0.086 mg/L olarak belirlenmiştir. Bölgedeki hayvancılık işletmelerinden
kaynaklanan sıvı atıkların doğrudan yüzey sularına deşarjı, yüzey ve yeraltı sularında nitrat ve fosfor
konsantrasyonlarının artmasına neden olmaktadır. Özellikle de yağışlı günlerden sonra bu
konsantrasyonlardaki artışın daha da fazla olduğu belirlenmiştir. Araştırma sonucunda, hayvancılık
işletmelerindeki uygun olmayan atık yönetimi uygulamalarının yüzey ve yer altı su kaynaklarına zarar
verdiği ve önümüzdeki yıllarda kirliliğin boyutlarının daha da artış göstereceği kanısına varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Atık yönetimi, atık depolama, su kirliliği, nitrat, fosfor
Effects of Livestock Waste Management Practices on Water Pollution
Abstract: Turning into a settlement and commercial or industrial areas of agricultural lands by the
uncontrolled way causes pollution of natural resources firstly such a water, soil and air etc. has been resulting
serious non-recovering environmental problems. Works of protection of waters against pollution caused by
agricultural activities of Turkey has been carried out with efforts that increasing recently in process of
adapting to the European Union like the other candidate countries. It has been a very good case that best
management practices and appropriate livestock waste management systems applications have been started
on a few pilot regions in Turkey. Aim of this study, to determine the effect of existing waste managements
systems to the water sources. Three surface water sources and ten drinking water wells had been selected as a
material of this research. It has been carried out between the 2005-2007 years with observations and
laboratory works. Samples had been taken for one years from the water sources and nitrate and phosphorous
levels and variations had been determined by laboratory works. It has been analyzed nitrate and phosphorus
levels in surface water sources samples were 62.9±0.090 mg/L N and 3.2±0.092 mg/L found. In underground
water sources these values were found that 21.3±0.088 mg/L N and 0.4±0.086 mg/L. Liquid wastes from
cattle breeding enterprises has been directly discharged to surface water sources in this region causing nitrate
and phosphorus levels have been increased in water contents. Especially after rainy days these levels have
been increased more than normal conditions. Result of this study has been inappropriate applications of waste
management systems in livestock enterprises causes environmental problems such a surface and ground
waters pollution by nitrate and phosphorous with increasingly upcoming years.
Keywords: Waste management, waste storage, water pollution, nitrate, phosphorous
1. Giriş
Endüstriyel ve tarımsal faaliyetler sonucu
ortaya çıkan atıklar, su kirliliğinin başlıca
nedenleridir (Kaplan ve ark., 1999). Bu
bağlamda, özellikle azot ve fosfor hem yeraltı
sularında kirlilik hem de yüzey sularında
ötrofikasyon açısından oldukça önemlidir.
Ötrofikasyon ve buna bağlı olarak ortaya çıkan
ekolojik etkiler tüm su kaynaklarının içme ve
kullanma
suyu
olarak
kullanılmalarını
kısıtlamakta ve tehlike altına sokmaktadır
(Sharpley, 1995, Anonymous, 2000).
Hahne et al. (1996), çiftlik hayvanlarının
atıklarının çevreye olan etkilerinin derecesinin
hayvan sayısına ve yoğunluğuna bağlı olduğunu
bildirmektedirler. Bunun yanında hayvansal
* Bu makale Yrd. Doç. Dr. H. Eylem POLAT’ın “Ankara İli Büyükbaş Hayvancılık İşletmelerinde Atık Yönetim
Sistemlerinin Değerlendirilmesi” adlı Doktora Tezi’nden üretilmiştir.
Hayvancılık İşletmelerindeki Atık Yönetimi Uygulamalarının Su Kirliliği Üzerine Etkileri
atıkların iyi tarım uygulamalarına göre uygun
alanlarda değerlendirilme durumları da çevre
kirliliğini önleme açısından önemli olmaktadır.
Hayvansal atıkların çevreye olan negatif
etkileri; iklim koşulları, atık karakteristikleri,
yemleme tekniği ve atık yönetiminde uygulanan
teknikler gibi faktörlere bağlıdır (Morlacchini et
al., 1992). Hayvansal atıklar, kontrolsüz atık
yönetimi sonucu, yüzey ve yer altı su
kaynaklarını kirletebilmektedir. Bu olay;
hayvanların doğrudan bir su kaynağına
ulaşması, gübre yığınlarından, barınaklardan ve
açık yemleme alanlarından gelen yüzey akış
suları, gübre depolama yapılarından oluşan
sızıntılar, depolama alanlarının sular altında
kalması gübre uygulanan alanlardan gelen
yüzey akış suları ve meralardan olan yüzey akış
suları etkisiyle gerçekleşir (Anonymous,
2005a).
İçinde bulunduğumuz yüzyıl içerisinde,
Fransa’da sulak alanların %67’si kaybolmuş
durumdadır. Aynı durum 1950’li yıllardan bu
yana İngiltere’deki sulak alanların %84’ünde
gerçekleşmektedir. Almanya’da %57 ve
İspanya’da da %60 oranında sulak alanlar
kayba uğramıştır. Bunun nedeni, hayvancılık ve
diğer tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan
atıkların bu alanlara drene edilmesi ve bu
alanların şehirsel yerleşime açılmasıdır. Bu tip
sulak alanlarda yılda 0.8 ton azot / ha
denitrifikasyonla kayba uğramaktadır (Risse et
al., 1997, Philips and Sneath, 2000).
İngiltere’de, elde edilen atık miktarına bağlı
olarak oluşturulmuş iyi tarım uygulamalarına
ilişkin yönetmelik uygulanmaktadır. Besi sığırı
bir hayvan birimi olarak alınmakta ve en az 10
hayvan birimine sahip işletmelerde mutlaka bir
depolama yapısının bulunması gerektiği
bildirilmektedir. Hollanda’da, tüm depolama
tesisleri koku ve amonyak yayılımı ve su
kaynaklarının kirlenme riskine karşı tamamen
kapalı yapılmalıdır. Özellikle toprak altı
depolama yapılarının kullanımı giderek
artmaktadır (Bertrand, 1998). Fransa’da,
depolama yapılarına, kamp, spor ve yerleşim
alanlarına en az 100 m uzaklıkta olma koşulu
getirilmiştir. Bu yapılar, akarsu yataklarından
en az 35 m, yüzülen sulardan, plajlardan ve
balık üretim tesislerinden en az 200m uzaklıkta
olmalıdır. Özellikle kümes hayvancılığından
elde edilen yarı sıvı haldeki gübre depolama
yapıları yerleşim alanlarından en az 500 m
uzaklıkta bulunmalıdır. Süt hayvancılığında,
72
sağım merkezlerinin, diğer yardımcı tesislerinin
temizlenmesinden ortaya çıkan atık sular
doğrudan 5-6 ay süreyle betonarme havuzlarda
depolanmalıdır. Silaj tesislerinden gelen yüzey
akış ise yarı sıvı atıkların depolandığı havuzlara
verilmelidir
(Bertrand,
1998).
Besi
hayvancılığında, atıkların depolanması için
belirtilen süre 4-6 ay olarak belirlenmiştir. Yarı
sıvı şekilde elde edilen gübre tamamen
betonarme havuzlarda, katı atıklar ise kapalı ve
betonarme rampalı havuzlarda depolanmalıdır.
Hollanda’da tüm depolama yapıları hangi
koşullarda olursa olsun tamamen kapalı
olmalıdır (Abler and Shortle, 2000). İyi tarım
uygulamaları kapsamında, yağış suyu ve yüzey
akışın, atıkların işlenmesi sonucu ortaya çıkan
atık sularından ayrı bir sistemde toplanması
gerektiği bildirilmektedir (Brussard and
Grosman, 1992).
Üye ülkelerin tümü atıkların araziye
uygulanması için, toprak, bitki ve iklim
koşulları uygun olana kadar gereksinim
duyulabilecek atık depolama yapılarının
projelendirilmesine
ilişkin
düzenlemeler
getirmişlerdir. Çoğu ülkede uygun depolama
yapılarının yapılabilmesi için devlet eliyle
çiftçilere
finansal
ve
teknik
destek
sağlanmaktadır (Kofoed et al., 1996). Avrupa
Birliği’nin tarımsal politikası, hayvanlardan
elde edilen gübrelerden çevreye yayılan zararlı
gaz ve maddelerle ilgili konuları tarımsal çevre
kapsamına alarak, gerekli önlemlerin alınması
yönünde olmuştur. Bu süreç içerisinde Agenda
2000 CAP-REFORM’da
(Genel Tarım
Politikası Reformu) da bu amaçla düzenlemeler
getirilmiştir. Avrupa Birliği ülkelerinde
hayvancılık faaliyetlerinin yoğunlaşması, buna
bağlı olarak atık depolama yapılarının, arazi
uygulamalarının artması havadaki amonyak ve
diğer sera gazlarının miktarını, toprak
koşullarını ve su kaynaklarının kalitesini
olumsuz yönde etkilemektedir (Anonymous,
1999, Anonymous, 2002).
Gübreden kaynaklanan kirlilik içerisinde
üzerinde en fazla durulan konu suların nitrat
(NO3) ile kirlenmesidir. Çünkü nitrat (NO3),
hayvansal üretimde çıktı ve bitkisel üretimde
ise girdi olarak nitelenen gübrelerle gün
geçtikçe
artan
miktarlarda
toprakta
birikmektedir. Biriken bu nitrat (NO3)’ın
toprak, topografya, iklim vb. koşullara göre
değişen miktarları yıkanarak toprak derinliğine
hareket etmekte ve çoğunlukla da yüzey ve yer
H.E.POLAT, M.OLGUN
altı su kaynaklarına karışmaktadır(Kaplan ve
ark. 1999). Yer altı su kaynaklarında nitrat
kirliliği bütün dünyada tarımsal alanlara yakın
olan bölgelerde önemli bir problem olarak göze
çarpmaktadır(McLay
et
al.,
2001).
Çiftliklerdeki gübreliklere ya da foseptiğe yakın
olarak bulunan kuyu sularındaki nitrat düzeyi
insanlar ve hayvanlar için tehlikeli seviyelere
çıkabilmektedir. Yüksek miktarda nitrat alımı
hayvanlarda sancı, kusma ile koma ve ölümlere
yol açmaktadır (Kaya, 2002). İnsanlarda ise
bağışıklık sisteminin bozulmasından çeşitli
türde kalıtsal hastalıkların oluşumuna yol
açabilmektedir (Weyer, 2002). Belli koşullar
altında nitrat, çok daha zehirli olan nitrit’e ve
daha
sonrada
kanserojen
özellikteki
nitrozamine dönüşebilmektedir. Yetişkinlerde
yüksek tansiyona, altı aydan küçük bebeklerde
methemoglobinemiye (mavi bebek hastalığı)
neden olmaktadır.
Su ortamlarındaki fosfor kirliliğini
oluşturan kaynaklar, toprak erozyonu, fosforlu
gübre
uygulamaları,
hayvan
gübresi,
kanalizasyon sızıntıları, gıda ve deterjan
endüstrisi atıklarıdır (Gilliam et al., 1998).
Fosfor, toprakta hareketsiz olduğu için yeraltı
sularına fazla sızamaz. Ancak yüzey su
kaynaklarında kirlilik oluşturur. Yüzey su
kaynaklarına karışan fosfor içme suyu tesisleri,
balıkçılık işletmeleri ve göller gibi insan
sağlığına
doğrudan
etkili
kaynakları
kirletmektedir. Suda mavi-yeşil alglerin
gelişmesine ve böylece dengenin bozularak,
ötrofikasyon olayının gerçekleşmesine yol
açmaktadır.
Algler
50
mg/l
fosfor
konsantrasyonları ve üzerinde hızla gelişirler.
Sudaki oksijeni azaltarak, diğer su canlılarının
ölümüne ve ortamda daha fazla fosfor
birikimine neden olurlar (Zhang et al., 2002).
Amerika Birleşik Devletleri Çevre Koruma
Örgütü, sularda nitrat için en fazla 10 mg/L,
nitrit için ise l mg/L düzeylerinde sınırlama
getirmiştir (Anonymous, 2006). Dünya Sağlık
Örgütü, içme suyu kalitesinde nitrat değerini 50
mg/L olarak tavsiye etmektedir (Anonymous,
2004). Avrupa Ekonomik Komitesi de (EEC)
içme suyunda nitrat için belirlenen düzeyi 50
mg/L olarak bildirmektedir. Ülkemizde içme
suyu Yönetmeliği' ne göre sularda nitrit miktarı
en fazla 0.05 mg/ L, nitrat miktarı ise 45
mg/L'dir (Anonim, 2004a). Hayvanların
tükettiği sulardaki nitrat düzeyi 100 ppm'e
kadar güvenli olarak kabul edilir.
Yüzey suyu nitrat konsantrasyonu tarımsal
sulama, insan ya da hayvan atıklarıyla kirlenme
sonucu yüksek düzeylere ulaşabilir (0-18
mg/L). Nitrat konsantrasyonu son yıllarda
birçok Avrupa ülkesinde artış eğilimindedir.
Örneğin İngiltere'de bazı ırmaklarda ortalama
yıllık 0.7 mg/L artış belirlenmiştir. ABD'de bazı
domuz çiftliklerindeki kuyu sularında yaptıkları
ölçümlerde nitrat düzeylerinin %11.7'nin 45
ppm'in üzerinde ve %4.3'ünün ise 100 ppm' den
daha fazla olduğu belirlenmiştir (Bruning-Fann
et al., 1994).
Türkiye’de de yeraltı ve yüzey sularındaki
nitrat ve fosfor miktarlarına ilişkin birçok
çalışma yapılmıştır. Omurtag (1992) tarafından
yapılan araştırmada, Marmara Bölgesi yeraltı
ve yüzey sularının sentetik gübre atıklarıyla
kirlenmesini ortaya çıkarmak amacıyla, kaynak,
musluk, artezyen, dere, baraj ve kuyu
sularındaki nitrat düzeyleri sırasıyla 2,2–46,5,
1,8–59,3, 6,2–81,9, 6,2–81,9, 1,8–32,3, 2,2–
305,5 mg/L olarak belirlenmiştir. Dağoğlu ve
ark. (1995) Van Yöresi'nde yaptıkları çalışmada
kaynak sularındaki nitratın 50 ppm'in altında,
kuyu sularında ise %46'sının 50 ppm'in altında,
%6'sının ise 100 ppm'in üzerinde olduğunu
belirlemişlerdir.
Bursa
Yöresi
tavuk
çiftliklerinin
içme
sularındaki
nitrat
düzeylerinin 1,5–129,5 ppm arasında olduğu;
örneklerin %72,5’inde 50 ppm'in altında,
%20'sinde 50- 100 ppm arasında, %7,5'inin ise
100 ppm'in üzerinde bulunduğu Yılmaz ve ark.
(1993) tarafından bildirilmektedir.
2. Materyal ve Metot
Araştırma
alanı
olarak,
büyükbaş
hayvancılığın yoğun olduğu, Ankara İli’nin
Akyurt ve Çubuk İlçeleri seçilmiştir.
Yüzölçümü 30715 km2 olan Ankara ili, 39o57`
kuzey enlemi ile 32o53` doğu boylamları
arasında yer almaktadır (Şekil 1). Ortalama
olarak deniz seviyesinden yüksekliği 890 m’dir.
Araştırmanın yürütüldüğü ilçelerden biri
olan Akyurt, 258 km2’lik bir alanda
bulunmaktadır. Nüfus sayımı sonuçlarına göre,
1997 nüfus sayımı 8100 iken, 2000 nüfus
sayımında ilçenin nüfusu 18907 olmuştur
(http://www.akyurt-bel.tr/, 2006). Bu durum,
ilçedeki iş olanaklarının özellikle hayvancılık
faaliyetlerinin
artmasının
bir
sonucu
olmaktadır. İlçede büyükbaş hayvancılık
oldukça yoğun bir şekilde yapılmaktadır.
Araştırmanın yürütüldüğü diğer bir ilçe olan
73
Hayvancılık İşletmelerindeki Atık Yönetimi Uygulamalarının Su Kirliliği Üzerine Etkileri
Çubuk, Ankara İli’nin kuzeyinde ve şehir
merkezine 39 km uzaklıkta bulunmaktadır.
Yüzölçümü 1341 km2 ve 2000 yılı nüfus sayımı
sonuçlarına göre ilçenin nüfusu 75119’dir.
İlçede 1990-2000 yılları arasında meydana
gelen nüfus artışı merkezde %100, köylerde %2, toplamda %36.7’dir. İlçede km2 başına
düşen kişi sayısı 50 olup, 1990-2000 yılları
arası yıllık nüfus artış hızı %3.7’dir
(http://www.cubuk-bel.tr/.
2006).
İlçede,
özellikle köylerden merkeze olan göçler, ilçe
merkez nüfusunu ve yeni yerleşim alanlarını
arttırmaktadır. Köylerden göç eden aileler
geçimlerini hayvancılıkla sürdürmektedirler. Bu
durum şehirsel yerleşim alanlarına hayvan
barınaklarının yapılmasına neden olmaktadır.
İlçe merkezinde alanın kısıtlı olması yeni
yerleşim alanlarının kırsal alanlara ve bitkisel
üretim yapılan verimli arazilere doğru
kaymasına neden olmaktadır. Bu durum,
hayvancılık faaliyetlerinde bulunan işletmeler
ile şehirsel yerleşmelerin iç içe girmesine neden
olmaktadır. Şehirsel yerleşim alanlarında yoğun
olarak hayvancılık faaliyetlerinin yapılması ve
kırsal alanlara plansız olarak kaydırılan şehirsel
yerleşmeler bölgede çevre kirliliği riskini
arttırmaktadır.
ARAŞTIRMA
ALANI
ANKARA İLİ
Şekil 1. Ankara İli ve araştırma alanı
Çubuk İlçesi, verimli tarımsal arazilerin
olduğu düz bir ova üzerine kurulmuştur. Akyurt
ilçesinde de kuzey doğuya doğru arazinin
topografik yapısı biraz engebeli özellik gösterse
de çoğunlukla düz bir yapı görülmektedir
(Anonim, 1992). Çubuk ilçesi merkezinden
geçen Çubuk Çayı ilçeyi ikiye böler. Çubuk
74
Çayı kuzeyden güney doğrultusunda akarak ilçe
dışına çıkar ve Çubuk I barajını besler.
Ankara`nın sulama, içme ve kullanma su
ihtiyacının temin edilmesi, ağaçlandırma ve
rekreasyon gibi amaçlarla kurulmuştur. Çubuk
II Barajı, Ankara`nın 54 km. kuzeyinde Çubuk
Çayı üzerinde Çubuk`un 5 km. kuzeyinde,
vadinin nispeten daraldığı bir yerde şehrin su
ihtiyacını karşılamak amacıyla kurulmuştur.
Akyurt ilçesinde bulunan yüzey suları
çoğunlukla sulama için kullanılmaktadır
(Anonim, 1992).
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Esenboğa Meteoroloji İstasyonu’ndan elde
edilen 25 yıllık meteorolojik verilere göre,
araştırma alanında ortalama en düşük sıcaklık
Ocak ayında -5.8, ortalama en yüksek sıcaklık
Temmuz ayında 29.0, ortalama sıcaklık ise 9.9
olarak ölçülmüştür. Ortalama en düşük bağıl
nem %51, ortalama en yüksek bağıl nem %79
ve ortalama bağıl nem ise %64 olarak
ölçülmüştür. En hızlı esen rüzgarın yönü
güneybatı, en çok esen rüzgarın yönleri ise
kuzey, ikinci olarak da kuzeydoğu olmaktadır.
Çubuk İlçesi’nde %40.2’lik oranla tarım
arazileri en fazla yayılımı göstermektedir.
Akyurt İlçesi’nde ise %45.2’lik oranla mera
alanları en fazla yayılımı göstermektedir. Bunu
%30.2’lik bir oranla 2. sınıf tarım arazileri
izlemektedir ((http://www.cubuk-bel.tr/., 2006).
Akyurt’ta toprak kaybı olan köy sayısı 15’tir.
Toprak
koruma
çalışması
7
köyde
sürdürülmektedir. Bu köylerde nöbetli otlatma
ve eğime dik yönde sürüm uygulamaları
yapılmaktadır. Çubuk’ta 20 köyde toprak kaybı
vardır. Önlem olarak yalnızca 2 köyde nöbetli
otlatma yapılmaktadır. Toprak analizi yaptıran
işletme sayısı Akyurt’ta 10, çubukta ise 250
adettir. Araştırma alanının %56.2’si tarıma
elverişli 1. ve 2. sınıf arazilerdir. Ancak bu
arazilerde gün geçtikçe yeni yerleşim alanları,
hayvancılık
işletmeleri
kurulmaktadır.
Hayvancılık faaliyetleri ve şehirsel yerleşimin
etkileri sonucu toprak verimliliğinin azalması
da olasıdır (Anonim, 1997).
Akyurt’ta çiftlik gübresi kullanan işletme
sayısı 116, kimyasal gübre kullanan işletme
sayısı 372, çiftlik ve kimyasal gübreyi bir arada
kullanan işletme sayısı ise 500, gübre
kullanmayan işletme sayısı ise 47 adettir.
Çubuk’ta çiftlik gübresi kullanan işletme sayısı
131, kimyasal gübre kullanan işletme sayısı
1775, çiftlik ve kimyasal gübreyi bir arada
H.E.POLAT, M.OLGUN
kullanan işletme sayısı ise 1750, gübre
kullanmayan işletme sayısı ise 475 adettir.
Araştırma
alanında
kimyasal
gübre
kullanımının
oldukça
fazla
olduğu
görülmektedir (Anonim, 1997).
Akyurt İlçesi’nde toplam 1480 tarım
işletmesi bulunmaktadır. Tarım işletmelerinin
%57.3’ü hem bitkisel hem de hayvansal üretim
yapmaktadırlar. İşletmelerin %4.4’ü yalnız
bitkisel, %12.6’sı yalnız hayvansal üretim
yapmaktadır. Akyurt İlçesi’nde yerleşik
olmayan ancak tarımsal faaliyette bulunan
işletmelerin oranı ise %25.7 olmaktadır. bu
işletmelerin yalnızca 10’u bitkisel üretim
yapmakta geriye kalan işletmeler ise
hayvancılıkla
uğraşmaktadırlar
(Anonim,
2004b). Çubuk ilçesinde toplam 4948 tarım
işletmesi bulunmaktadır. Bu işletmelerin
%65.9’u hem bitkisel hem de hayvansal üretim,
% 17.6’sı yalnızca bitkisel ve %5.3’ü ise
yalnızca hayvansal üretim yapmaktadırlar.
Yerleşik olmayan ancak tarımsal faaliyette
bulunan işletmelerin oranı ise %11.2 dir.
Yerleşik olmayan işletmelerin %49.4’ü hem
bitkisel hem de hayvansal, %36’sı yalnızca
hayvansal ve %18’i ise yalnızca bitkisel üretim
yapmaktadır. Araştırma alanında baskın olarak
hayvancılık yapıldığı bu bilgilerden de
anlaşılmaktadır (Anonim, 2004b).
Atık yönetim sistemlerinin etkinliğinin ve
uygulamada karşılaşılan sorunların daha iyi bir
biçimde belirlenmesi açısından araştırma
alanında amaçlı örnekleme yöntemine göre 140
adet büyükbaş hayvancılık işletmesi seçilmiştir.
Bu işletmelerdeki atık yönetim uygulamalarına
ilişkin olarak, gözlem, anket, fotoğraf çekimi ve
işletmedeki atık yönetimine ilişkin yapıların
ölçümleri
gerçekleştirilmiştir.
Araştırma
alanındaki büyükbaş hayvan barınaklarından
elde edilen gübre ve diğer atıklar, tüm işletme
tiplerinde açıkta ve uygunsuz koşullarda
bekletilmektedir. Depolama yapısında gübrenin
bekletilme süresi en az 6 ay olmaktadır.
Araştırma alanındaki büyükbaş hayvancılık
işletmelerinin %24.1’inde (123 adet) bir gübre
depolama
havuzu
bulunmamaktadır.
İşletmelerin %17’si zemin üzerinde tabanı
toprak duvarları betondan yapılmış, %8’i
tamamen betonarme malzemeden yapılmış,
%48’i toprak havuz ya da çukur şeklinde
bırakılmış, %2.9’u ise ızgara tabanlı sistemlerde
ızgaralar
altındaki
betonarme
çukurlar
şeklindedir. Arazi çalışması sırasında yapılan
gözlemler, birkaç işletme dışında, bu havuzların
gübreyi depolama amacından oldukça uzak
olduklarını ortaya koymuştur. Bazı işletmeler
elde edilen gübrenin bir bölümünü havuzlarda,
artan kısmını da çevredeki araziye yayarak
bekletmektedir. İnşa edilen depolama havuzları
elde edilecek gübrenin hacmi hesaplanmadan
gelişigüzel yapıldığından yeterli olmamaktadır.
Bu havuzların yetersizliği; atıkların bir
depolama periyodunda havuzdan taşması, yağış
sonrası depolama havuzlarındaki seviyenin
yükselerek kendiliğinden çevreye yayılması ile
kendini göstermektedir. Araştırma alanındaki
büyükbaş hayvancılık işletmelerinde hayvansal
atıkların sıvı kısmının çevreye zarar vermeden
uzaklaştırılması için herhangi bir önlem
alınmamaktadır. Gübre yığınından sızan bu sıvı
kısım, çevredeki yüzey sularına karışmakta,
çoğunlukla bitkisel üretim yapılan alanlarda
göllenmekte, koku ve sinek oluşumuna yol
açmaktadır. Kuyu suyu ile içme- kullanma
suyunun sağlandığı işletmelerde sıvı atıkların
toprağa sızması da sağlık koşulları açısından bir
tehlike oluşturmaktadır. Elde edilen sonuçlar
doğrultusunda,
mevcut
atık
yönetimi
uygulamalarının su kaynakları üzerinde
olumsuz
etkileri
olduğu
söylenebilir.
Araştırmanın yürütüldüğü 140 adet işletmenin
alan üzerindeki yoğunluklarını ve yerleştikleri
arazinin özelliklerini belirlemek amacıyla,
büyükbaş hayvancılık işletmelerinin GPS
(Coğrafik konum belirleme) yardımıyla
koordinatları belirlenmiştir. Elde edilen
koordinatlar, NETCAD programı kullanılarak
araştırma
alanının
haritası
üzerine
yerleştirilmiştir. Bu şekilde işletmelerin hangi
tip araziler üzerinde oldukları ve su
kaynaklarına
olan
yakınlık
durumları
belirlenmeye
çalışılmıştır.
Araştırmanın
yürütüldüğü işletmeler içerisinden amaçlı
örnekleme yöntemine göre seçilen işletmelerde
bulunan 10 adet kuyudan ve bu işletmelerin
yakınında bulunan 3 adet yüzey su kaynağından
(Şekil 2) bir yıl boyunca aylık periyotlarda
örnekler alınarak, su örnekleri üzerinde nitrat ve
fosfor tayini yapılmış ve miktarlarındaki
değişimler
standart
analiz
yöntemleri
kullanılarak,
belirlenmeye
çalışılmıştır
(Gündüz, 1986, Anonim, 2005, Anonymous,
2004b).
75
Hayvancılık İşletmelerindeki Atık Yönetimi Uygulamalarının Su Kirliliği Üzerine Etkileri
Şekil 2. Araştırmanın yürütüldüğü Çubuk ve Akyurt
ilçelerinin köyleri ve örnek alınan su kaynakları
Hayvancılık işletmelerinin yüzey ve yer altı
sularına yakınlığı da su kaynaklarının
kirlenmesine büyük ölçüde etki etmektedir. Bu
amaca uygun olarak bu tip işletmeler de
seçimde göz önüne alınmıştır. Yine hayvancılık
işletmelerinin şehir yerleşmelerinin bulunduğu
yerlerde olması çevre ve halk sağlığı açısından
bir tehlike oluşturmaktadır. Bu tip işletmeleri de
temsil edecek şekilde işletmeler seçilmiştir.
3. Bulgular ve Tartışma
3.1Yüzey su kaynaklarına olan etkiler
Araştırmanın yürütüldüğü işletmelerden su
kaynağına çok yakın olan bir işletmenin
görüntüsü Şekil 3’te verilmektedir.
Şekil 3. Araştırmanın yürütüldüğü Akyurt Balıkhisar
Köyü’nde hayvansal atıklarını dereye deşarj eden bir işletme
76
Şekil 3‘ten de anlaşılacağı üzere, hayvan
barınaklarında ortaya çıkan atıkları doğrudan
dereye boşaltan hayvancılık işletmeleri, su
kaynaklarını büyük ölçüde kirletmektedirler.
Büyükbaş hayvancılık işletmelerinin %21.5’i
barınaklarını yüzey su kaynaklarına 1.0m ile
50.0m arasında değişen oldukça yakın
mesafelerde inşa etmişlerdir. Bu durum Avrupa
Birliği’nin hayvancılık ve atık depolama
tesislerinin atık yönetimi standartlarında ve su
kirliliği koruma yönergelerinde belirtilen içme
suyu kaynaklarına 300m, dere, çay gibi yüzey
suyu kaynaklarına en az 90m olarak belirtilen
değerlere uymamaktadır (Anonymous, 2005b).
Yüzey suyu kaynaklarına olan etkileri
belirlemek amacıyla yapılan yüzey sularının
nitrat seviyelerindeki değişimlerin izlenmesi
çizelge 1’de verilmiştir. Yüzey sularında
izlenen nitrat seviyesi ortalama olarak 62.9
mg/L, zamanın %95’inde görülen en düşük
değer 56.0 mg/L, en büyük değer 68.4 mg/L,
ortalama standart sapma değeri 0.092
olmaktadır. Bu sonuçlara göre yüzey
sularındaki nitrat seviyelerinin değişimi önemli
olarak bulunmuştur (p<0.01). Yüzey suyu
kaynaklarına olan etkileri belirlemek amacıyla
yapılan yüzey sularının fosfor seviyelerindeki
değişimlerin izlenmesi Çizelge 2’de verilmiştir.
Yüzey sularında izlenen fosfor seviyesi
ortalama olarak 3.2 mg/L, zamanın %95’inde
görülen en düşük değer 2.7 mg/L, en büyük
değer 3.7 mg/L, ortalama standart sapma değeri
0.092 olmaktadır. Bu sonuçlara göre yüzey
sularındaki fosfor seviyelerinin değişimi önemli
olarak bulunmuştur (p<0.01).
Şekil 4’te yüzey sularında izlenen nitrat ve
fosfor seviyelerinin aylık ortalama değerlerinin
zamana bağlı olarak değişimleri verilmektedir.
Şekil 4’e göre, hem nitrat hem de fosfor
seviyeleri Avrupa Birliği ve Amerika’da
uygulanan standart değerlerin üzerindedir
(nitrat 50 mg/L; fosfor 0.02 mg/L). Yüzey
sularında nitrat ve fosfor seviyelerinin değişimi
mevsim özelliklerine bağlı olarak artıp
azalmaktadır. Özellikle yağışların olduğu
sonbahar – kış geçişlerinde bu değerlerde artış
miktarı önceki dönemlere göre daha da fazla
olmaktadır. Arazi çalışmaları sırasında,
barınaklardan çıkartılan gübrenin sıvı kısmının
bu sulara verildiği gözlenmiştir.
H.E.POLAT, M.OLGUN
Çizelge 1. Yüzey sularında
Su kaynağı M
N
1*
35.3 39.3
2**
65.3 70.2
3***
74.3 75.7
Ortalama 58,3 71.7
nitrat seviyelerinin değişimi , mg/L
M
H
T
A
E
39.6 39.6 38.2 38.1 41.9
65.7 65.7 65.2 65.7 67.0
66.8 66.8 66.5 66.7 67.4
57.3 57.4 56.7 56.8 58.8
E
45.8
72.6
71.3
63.2
K
50.9
75.4
75.8
67.3
A
52.2
70.2
73.5
63.5
O
52.2
70.5
73.5
65.4
Ş
52.6
71.6
71.9
65.3
M
55.5
71.9
72.5
66.6
Ortalama
44.7
69.0
71.0
62.2
E
3.2
2.2
4.6
3.3
K
3.2
2.5
4.5
3.4
A
3.2
2.6
4.5
3.4
O
3.3
2.8
4.0
3.4
Ş
3.3
2.8
4.0
3.4
M
3.7
3.1
4.0
3.6
Ortalama
3.1
2.6
4.0
3.2
*; Ravlı deresi, **; Kışlacık deresi; *** Çubuk çayı
Çizelge 2. Yüzey sularında
Su kaynağı M
N
1*
2.1
3.5
2**
3.7
3.8
3***
3.6
3.8
Ortalama 3.1
3.7
fosfor seviyelerinin değişimi , mg/L
M
H
T
A
E
3.2
2.7
2.7
2.7
2.9
1.9
1.9
1.9
1.9
2.1
3.8
3.5
3.6
3.7
3.9
3.0
2.7
2.7
2.7
3.0
*; Ravlı deresi, **; Kışlacık deresi; *** Çubuk çayı
Yüzey sularında Nitrat değişimi
85
75
65
1
55
2
45
3
35
25
15
n
m h
t
a
k
a
ş
m
e
e
o
m
ar isa ay azi emm ğus ylü kim as ı ral cak uba ar
n
m ık
ıs r a
t
t
l
t
t
o
u
n
s
z
Yüzey sularında Fosfor değişimi
5
4,5
mg/L
4
3,5
1
3
2
2,5
3
2
1,5
1
n
m h
t
a
k
a
ş
m
e
e
o
m
ar isa ay azi emm ğus ylü kim as ı ral cak uba ar
ıs
m
ık
n
ra
l
t
t
t
n uz tos
Aylar
Şekil 4. Yüzey sularında nitrat ve fosfor seviyelerinin aylık ortalama değerlerinin değişimleri
Sonuç olarak, yüzey sularına deşarj edilen
sıvı gübre ve diğer hayvansal atıklar sudaki
nitrat ve fosfor seviyelerini arttırmaktadır.
3.2 Yeraltı sularına olan etkiler
Araştırmanın yürütüldüğü 10 adet işletmeye
ait kuyu sularından bir yıl boyunca aylık olarak
su örnekleri alınmıştır. Kuyu sularının nitrat
seviyelerindeki değişimler Çizelge 3’te
verilmiştir. Çizelgeye göre yer altı sularında bir
yıl süre içerisinde ortalama nitrat seviyesi 21.3
mg/L olmaktadır. Zamanın %95’inde görülen
en düşük değer 18.2mg/L, en yüksek değer 24.4
mg/L ve ortalama standart sapma 0.088
77
Hayvancılık İşletmelerindeki Atık Yönetimi Uygulamalarının Su Kirliliği Üzerine Etkileri
belirlenmiştir. Yer altı sularında fosfor
seviyelerinin zamana göre değişimi istatistiksel
olarak önemli bulunmuştur (p<0.01). Çizelgede
verilen, işletmelerde bulunan kuyu sularına
ilişkin bu sonuçlara göre, 10 işletmede de
kuyudan alınan suların içilemez olduğu
yönündedir. Avrupa Birliği ve Amerika’da
uygulanan standartlara göre içilebilir nitelikteki
su için nitrat seviyesi 25 mg/L’ye kadar
tehlikesi yoktur ve maksimum 50 mgL’ye kadar
izin verilebilir şeklindedir. Ortalama değerler
göz önüne alındığında, bu sınırlar aşılmamış
olsa da; aylık değişimler incelendiğinde, 4, 6 ve
7 numaralı işletmelerde özellikle yağışların
olduğu sonbahar – kış döneminde 25 mg/L
değerinin aşıldığı görülmektedir.
Araştırmanın yürütüldüğü işletmelere ait
kuyu
sularında
fosfor
seviyelerindeki
değişimler çizelge 4’te verilmiştir. Çizelge 4‘e
göre yer altı sularında bir yıl süre içerisinde
ortalama nitrat seviyesi 0.4 mg/L olmaktadır.
Zamanın %95’inde görülen en düşük değer 0.3
mg/L, en yüksek değer 0.5 mg/L ve ortalama
standart sapma 0.088 belirlenmiştir. Yer altı
sularında fosfor seviyelerinin zamana göre
değişimi istatistiksel olarak önemli bulunmuştur
(p<0.01). Çizelge 4’e bakıldığında, kuyu
sularında fosfor seviyeleri Avrupa Birliği
standartlarında belirtilen 0.02mg/L sınır
değerinden çok daha yüksektir. İncelenen
işletmelerde kuyulara çok yakın yerlerde
gübrenin açık alanlarda yığılması, bekletilmesi
sonucunda gübreden sızan sıvı kısmın toprak
aracılığıyla kuyulara sızdığı söylenebilir.
Çizelge 3. Kuyu sularında zamana bağlı olarak Nitrat seviyelerindeki değişim (mg/L)
İşletme No M
N
M
H
T
A
E
E
K
A
1
17.4 21.8 24.4 21.1 20.6 20.4 21.2 23.5 25.9 25.5
2
15.4 16.6 10.8 11.1 11.0 10.6 10.4 12.0 13.1 13.6
3
19.2 22.8 26.5 26.3 24.0 22.2 22.2 23.0 25.8 25.4
4
19.7 21.2 23.6 21.3 21.5 23.5 23.8 25.0 25.1 21.4
5
18.5 19.4 19.6 19.3 19.1 18.4 20.0 21.0 21.9 22.7
6
19.4 22.6 21.5 23.4 24.1 24.4 25.7 25.8 26.4 26.5
7
18.8 20.1 20.1 21.6 21.7 21.4 23.6 25.4 25.4 25.6
8
18.2 21.0 21.0 21.4 21.6 21.0 22.4 23.6 23.7 23.8
9
18.6 19.8 20.4 21.0 21.5 21.2 22.1 23.5 23.8 24.0
10
17.8 18.6 19.6 19.5 19.0 18.0 18.6 19.2 20.2 20.8
Ortalama 18.3 20.6 20.9 20.6 20.3 20.1 21.0 22.2 23.3 23.0
O
24.2
14.5
26.0
20.0
19.8
25.7
25.8
23.8
23.9
20.5
22.3
Ş
24.6
16.5
26.1
21.2
16.9
25.6
24.5
22.4
22.8
20.2
22.2
M Ortalama
24.1
22.7
16.3
13.2
25.4
24.2
21.1
22.2
16.2
19.4
24.3
24.3
23.8
23.0
21.2
21.8
21.0
22.0
20.0
19.4
21.6
21,3
Çizelge 4. Kuyu sularında zamana bağlı olarak fosfor seviyelerindeki değişim
İşletme No M
N
M
H
T
A
E
E
K
1
0.5
0.6
0.4
0.4
0.4
0.3
0.3
0.3
0.4
2
0.2
0.2
0.2
0.2
0.1
0.2
0.2
0.2
0.2
3
0.7
0.7
0.6
0.6
0.6
0.6
0.6
0.7
0.8
4
0.3
0.3
0.1
0.2
0.1
0.1
0.1
0.2
0.2
5
0.3
0.3
0.2
0.2
0.2
0.2
0.2
0.2
0.2
6
0.5
0.5
0.5
0.5
0.5
0.5
0.5
0.7
0.8
7
0.2
0.2
0.2
0.2
0.2
0.2
0.2
0.3
0.3
8
0.5
0.4
0.3
0.2
0.2
0.1
0.1
0.2
0.3
9
0.3
0.3
0.2
0.1
0.1
0.2
0.2
0.3
0.4
10
0.3
0.3
0.3
0.2
0.2
0.1
0.1
0.3
0.4
Ortalama 0.4
0.4
0.3
0.3
0.3
0.3
0.3
0.3
0.4
O
0.4
0.2
0.8
0.2
0.2
0.9
0.3
0.5
0.5
0.4
0.4
Ş
0.4
0.2
0.8
0.2
0.2
0.9
0.3
0.6
0.5
0.4
0.4
M Ortalama
0.4
0.4
0.2
0.2
0.8
0.7
0.2
0.2
0.2
0.2
0.9
0.7
0.3
0.2
0.6
0.3
0.5
0.3
0.4
0.3
0.4
0.4
Elde edilen değerler içme suyu standartları
için tehlikeli bir durum yarattığından bu suların
içme ve kullanma suyu olarak kullanılması
sakıncalı olabilir. Bu konu ile ilgili analizleri
yapan Köy Hizmetleri Ankara İl Müdürlüğü ve
Hıfzısıhha’dan elde edilen önceki yıllara ilişkin
analiz sonuçları da, araştırma alanında bulunan
kuyu sularının gelecekte risk altında olduğunu
göstermektedir. Çubuk ilçesi’nde 6 yıllık
78
A
0.4
0.2
0.8
0.2
0.2
0.9
0.3
0.5
0.4
0.5
0.4
(1999-2005) içme suyu analiz raporlarının
ortalama sonuçlarına göre gelen kuyu suyu
örneklerinin %19.7’sine nitrat, amonyum,
organik madde ve fosfor yönünden içilemez
raporu verilmiştir. Bu raporlarda, ortalama
olarak, nitrat seviyeleri 0-21.1 mg/L, fosfor
seviyeleri 0-0.2 mg/L arasında değişmektedir.
Fosforda izin verilebilen maksimum değer 0.02
mg/L ve nitratta tavsiye edilen değer 25 mg/L
H.E.POLAT, M.OLGUN
(maksimum 50 mg/L) olduğu düşünülürse;
kuyu sularının, içme ve kullanma için uygun
olmadığı ve kirlilik riski altında bulunduğu
söylenebilir.
4. Sonuç
Araştırma sonucunda, yeraltı ve yüzey
sularından alınan örneklerde nitrat ve fosfor
seviyelerinin aylara göre değişiminin yağış,
sıcaklık gibi iklimsel faktörlerin etkisi altında
olduğu ve bu değişimlerin önemli olduğu
(p<0.01) sonucuna varılmıştır. Özellikle yağışlı
mevsimlerde meydana gelen yüzey akışlar ile
açıkta ve uygunsuz koşullarda bekletilen
gübrelerden besin maddesi kaybı daha çok
olmaktadır. Bu olay su kaynaklarındaki nitrat
ve fosfor seviyelerinin yükselmesine yol
açmaktadır.
Yapılan bu analizlerden sonra, mevcut atık
yönetimi uygulamalarının çevre kirliliği
yaratma potansiyelinin oldukça yüksek olduğu
belirlenmiştir. Araştırma alanına uygun
olabilecek
atık
yönetimi
stratejilerinin
geliştirilmesi ve iyi tarım uygulamalarına uygun
olabilecek atık yönetim sistem planının
gerçekleştirilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır.
Bu nedenle, öncelikle araştırmanın yürütüldüğü
büyükbaş hayvan barınaklarının yapısal ve
fonksiyonel özellikleri açısından gözlemlenen
sorunlar iyileştirilmeli ve çevre dostu atık
yönetimi uygulamaları için yeterli toplama,
depolama,
değerlendirme
yapıları
planlanmalıdır.
Ülkemizde su kalitesinin iyileştirilmesine
ilişkin
yasaların
ve
yönetmeliklerin
düzenlenmesi çalışmaları, tehlikeli maddelerin
su ortamına deşarjı, su çerçeve direktifi, arıtma
çamurlarının kullanılması, atık su arıtımı, içme
ve kullanma suyu kalitesi ve yüzey ve yeraltı
suyu kalitesi konularında da yapılmıştır.
Yapılan tüm bu çalışmalar Avrupa Birliği uyum
sürecinde oldukça yararlı olacaktır. Ancak bu
çalışmaların içerisinde ayrı bir başlık altında
hayvansal atık yönetimi konusunda ulusal bir
eylem planı ve hayvancılık işletmeleri ile ilgili
olarak da özel standartlar geliştirilmelidir. Bu
şekilde sağlık koşulları ile toprak ve su kirliliği
daha kolay kontrol altına alınabilecektir. Bu
amaçla izlenebilecek stratejiler aşağıda
özetlenmiştir.
 Hayvancılık
faaliyetlerinin
yoğun
olarak yapıldığı yerlere 1000 m den daha yakın
olan alanlarda yeni kentsel yerleşim yerlerinin
kurulmasına izin verilmemelidir(T.C. Çevre
Mevzuatı 1999’a göre). Mevcut kentsel
yerleşim yerlerine çok yakın olan hayvancılık
işletmelerinin de kapatılması düşünülmelidir.
 Su kaynaklarının kirlenmeye karşı
korunması için gübre depoları ile bir yüzey su
kaynağı ya da bir drenaj sistemi arasında en az
10m, kuyularla ise en az 50m mesafe
bulunmalıdır
(The
Forthcoming
Water
Framework Directive. 2000/60/EC; Code of
Good Agricultural Practice for the Prevention
of Pollution of Water 2005’e göre).
 Gübre uygulaması yapılan alan ile
özellikle içme suyu olarak kullanılan kaynaklar
arasındaki mesafe en az 250m olmalıdır (T.C.
Çevre Mevzuatı 1999; The Directives on
WEEE and ROHS 2002/96/EC; Nitrate
Directive 2005’e göre).
 Hayvansal atıkların çevre kirliliği
yönünden önemli riskler oluşturduğu alanlar
belirlenmeli, toprak ve su kaynakları düzenli
olarak izlenmelidir.
Kaynaklar
Abler, D.G. and Shortle, J.S. 2000. Potential for
environmental and agricultural policy linkages and
reforms in the European Community. American
Journal of Agricultural Economics. Vol. 74, No: 3.
Anonim, 1992. Ankara İli arazi varlığı. KHGM yayınları.
Anonim, 1997. Köy envanteri, istatistikler. Türkiye
İstatistik Kurumu.
Anonim, 1999. T.C. Çevre Mevzuatı. Çevre Vakfı
Yayınları.
Anonim, 2004a. 2001 Tarım sayımı sonuçları. Türkiye
İstatistik Kurumu, Ankara.
Anonim, 2004b. Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği. T.C.
Resmi Gazete, Tarih 31 Aralık Cuma 2004 Sayı
:25687, 2004.
Anonim, 2005. Su Temini ve Denetimi İle ilgili Yasal
Düzenlemeler. Sağlık Bakanlığı, Temel Sağlık
Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Gıda Güvenliği
Daire Başkanlığı, Ankara, 2005.
Anonymous, 2004. WHO, Rolling Revision of the WHO
Guidelines for Drinking-Water Quality Draft for
Review and Comments, Nitrates and nitrites in
drinking-water. WHO.
Anonymous, 2005a. Code of Good Agricultural Practice
for the Prevention of Pollution of Water
Department
of
Agriculture
and
Rural
Development. ISBN: 1 85527 577 5, North Ireland.
www.scotland.gov.uk
79
Hayvancılık İşletmelerindeki Atık Yönetimi Uygulamalarının Su Kirliliği Üzerine Etkileri
Anonymous, 2005b. Principles of Environmental
Stewardship – Manure and water quality concerns
2005. Midwest Plan Service, Iowa State
University. www.lpes.org
Anonymous, 2006. EPA, U. S. Enviromental Protection
Agency. Consumer Factsheet on: NITRATES/
NITRITES. http://www.epa.gov/safewater/dwh/cioc/nitrates.html].
Anonymous, 1999. Prooceedings, workshop on
atmospheric nitrogen compounds II. Emissions,
transport,
transformation,
deposition
and
assessment. George Murray and James Southerland
eds. N.C. Department of Environment and Natural
Resources, Raleigh, NC., June 7-9.
Anonymous, 2000. Manure production and characteristics.
American Society of Agricultural Engineers, 1998.
In: ASAE Standards, 45th Edition. ASAE, St.
Joseph, MI, pp. 646–648.
Anonymous, 2002. Implementation of council directive
91/676/EC concerning the Protection of waters
against pollution caused by nitrates from
agricultural sources. Synthesis from year 2000
Member states Reports. European CommissionDirectorate General for Environment.
Anonymous, 2004. Nomenclature/Terminology and
standards for livestock manure handling
equipment. /ASAE S466.1 FEB04. American
Society of Agricultural engineers, ASAE
standards, 2950 Niles Rd. St. Joseph, MI 490859659, USA.
Bertrand, R., 1998. Manure management in Europe. Soils
branch, BC. Ministry of Agriculture and Fisheries.
Abbotsford.
Bruning-Fann CS, Kaneene JB, Miller RA, Gardner I,
Johnson, R. and Ross, F., 1994. The use iof
epidemiological concepts and techniques to discern
fadors associated with the nitrate concentration of
well wate,.,1o1n swine farms in the USA. Sci Total
Environ, 153, 85-96.
Brussard, W. and Grossman, M.R., 1992. Legislation to
abate pollution from manure: The Dutch approach.
The North Carolina Journal of International Law
and Commercial Regulation. Vol. 15, No:1.
Dağoğlu, G., Bildik, A. ve Aksoy, A., 1995. Van
yöresindeki sularda nitrat ve nitrit düzeyi. Fırat
Üniv Sağlık Bil Derg, 9, 240-244.
Gelberg K.I.J., Church, L., Casey, G., London, M., Roerig,
D.S., Body, J. and Hill, M., 1999. Nitrate; levels in
drinking water in rural New York State. Envirod
Res, Section A 80, 34-40.
Gilliam, J.W., Baker, J.L. and Reddy, K.R., 1999. “Water
quality effects of drainage in humid regions”, in R.
W. Skaggs and J. van Schilfgaarde (eds.),
Agricultural drainage, Agron. Monogr. 38. ASA,
CSSA, and SSSA, Madison, WI, pp. 801–830.
Gündüz, T., 1986. Instrümental Analiz Ders Notları, A.Ü.
Fen Fakültesi Matbaası, Ankara.
80
Hahne, J., Beck, J. and Oechsner, H., 1996. Management
of livestock manure in Germany – a brief
overview. Ingénieries-EAT. Animal manures in
Europe, pp. 11-22. .Waste Management, Vol.23,
Issue 10, 2003, pp.917-932, Elsevier
Kaplan, M., Sönmez, S. ve Tokmak, S., 1999. Antalya
Kumluca Yöresi Kuyu Sularının Nitrat İçerikleri.
Turkish. Journal of Agriculture and Forestry
23(1999) 309- 313© Tübitak, Ankara.
Kaya, S. ve Akar, F., 2002. Metaller, Diğer Organik
Maddeler ve Radyoetkin Maddeler 240243.Veteriner Hekimliğinde Toksikoloji 2. Baskı.
Ed: S. Kaya, İ. Pirinçci, A. Bilgili., Ankara.
Kofoed, A., Williams, J.H. and Hermite, P.L., 1996.
Efficient Land use of sludge and manure.
Commission of the European Communities,
England.
McLay, C.D.A, Dragten, R, Sparling, G. and Selvarajah,
N., 2001. Predicting groundwater nitrate
concentration a region of mixed agricultural land
use: a comparison of three approaches.
Environmental Pollution Journal, 115,191-204.
Morlacchini, M., Amerio, M. and Piva, G., 1992.
L’alimentazione quale mezzo per ridurre l’azione
inquinante dele deiezioni suine supplemento a
l’informatore agrario. N.18, April 1992, pp. 7-10.
Omurtag, G.Z., 1992. Marmara ve Trakya bölgelerindeki
yeraltı ve yüzey sularının sentetik gübre atıklarıyla
kirlenmeleri bakımından nitrat düzeylerinin
saptanması. İstanbul Üniv Vet Fak Derg, 18, 9-21.
Phillips, V.R. and Sneath, R.W., 2000. Inventory of
Ammonia Emission from UK Agriculture 1998.
MAFF Contract WA0630. IGER, North Wyke,
Devon, UK.
Risse, L.M., Cabrera, M.L., Franzluebbers, A.J., Gaskin,
J.W., Gilley, J.E., Killorn, R., Radcliffe, D.E.,
Tollner, W.E. and Zhang, H., 2001. Land
application of manure for beneficial reuse. White
paper on Animal Agriculture and the Environment
for National Center for Manure and Animal Waste
Management. MWPS, Ames, IA, 38 p
Sharpley, A.N., 1995. Dependence of runoff phosphorus
on extractable soil phosphorus. J. Environ. Qual.
24, pp.920-926. Elsevier, UK.
Weyer P.J., Cerhan J.R., Kross B.C., Hallberg, G.R.,
Kantamneni J., Breuer G., Jones M.P., Zheng W.
and Lynch C.F., 2001. Municipal Drinking Water
Nitrate Level and Cancer Risk in Older Women:
The Iowa Women's Health Study. Epidemiology.
May 12(3). 327-338.
Yılmaz, O., Sonal, S. ve Ceylan, S., 1993. Bursa yöresi
tavuk çiftliklerinin içme sularındaki nitrat
düzeyleri. Uludağ Üniversitesi Vet Fak Dergisi,
12, 20-23.
Zhang, H., Johnson, G. and Farm, M., 2002. Managing
phosphorus from animal manure. Oklahoma state
University Extension Service, F-2249, USA.
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(2), 81-86
Kanatlılarda Bağışıklık Sistemi ve Bağışıklık Sistemini Etkileyen Besinsel
Faktörler
Şenay Sarıca
Ümit Karataş
Raziye Gözalan
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü, 60240 Tokat
Özet: Kanatlı yetiştiriciliğinde, infeksiyöz hastalıkları önlemek için bağışıklık sistemini iyileştirmek çok
önem taşımaktadır. Son yıllarda kanatlılarda, infeksiyözlere karşı direnç ile hücresel ve sıvısal bağışıklığı
iyileştirmek için bağışıklığı artırıcılara ilgi artmıştır. Bu makalede, kanatlılarda bağışıklık sistemi ile
bağışıklık sistemi üzerine besin maddelerinin ve yem katkı maddelerinin etkileri ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Kanatlı, Bağışıklık Sistemi, Besinsel Faktörler, Yem Katkı Maddeleri
Immune System in Poultry and Affecting Nutritional Factors the Immune
System
Abstract: In poultry production, it is very important to improve immunity to prevent infectious diseases.
Interest in using immunomodulators to improve cellular and humoral immune functions, and resistance to
infections in chickens has increased in the last decade. The present study was undertaken to evaluate the
immune system and the effects of nutrients and feed additives on immunity of poultry.
Keywords: Poultry, Immune System, Nutritional Factors, Feed Additives
1. Giriş
Tüm canlıların, yaşamak ve üremek için,
içinde bulunduğu çevre ile uyum içerisinde
olmaları gerekmektedir. Kanatlılarda dahil tüm
omurgalılarda özel olmayan fagositosis
yanında, belirli bir yabancı maddenin tanınıp
yok edilmesi esasına dayanan özel korunma
mekanizmaları ve bir immunolojik hafızanın
varlığı da bulunmaktadır. Entansif kanatlı
yetiştiriciliğinde amaç; birim yem tüketimi
başına daha fazla canlı ağırlık ve maksimum
yumurta
üretimi
sağlamaktır.
Kanatlı
hayvanlarda performans ile bağışıklık arasında
negatif bir ilişki bulunmakta olup, performans
arttıkça kanatlıların bağışıklık sisteminin
baskılanması da artmaktadır. Ayrıca kanatlı
karma yemlerinin besin maddesi içerikleri ve
miktarları gibi faktörler de antikor oluşumu ve
bağışıklık sisteminin gelişimi üzerine etki
etmektedir. Yetersiz ve dengesiz besin maddesi
tüketimi veya toksisite durumları kanatlıların
bağışıklık sistemini zayıflatmak suretiyle
metabolizmasını ve performansını olumsuz
yönde etkilemektedir. Günümüzde kanatlı
yetiştiriciliğinde,
hayvan
beslemeciler
kanatlının metabolizması ve bağışıklık sistemi
üzerine çevresel stres faktörlerinin etkilerini ve
hayvanların besin maddesi gereksinimlerinin
belirli dönemlerde artırılmasının gerekliliğini
daima göz önünde bulundurmalıdır.
2. Kanatlı Bağışıklık Sistemi
Enfeksiyona yol açan virüs, bakteri,
mantar ve parazit gibi mikroorganizmaların
vücuda girmelerinin engellenmesine veya
girmiş ise girdikleri yerde yutulmalarına,
yayılmalarının
engellenmesine
veya
geciktirilmesine bağışıklık veya immun yanıt
denilmektedir. Vücut, kendisine yabancı
mikroorganizmaların yapısını tanımladıktan
sonra bu yapıları etkisiz hale getirebilecek
savunma cisimciklerini oluşturmaktadır ki bu
savunma cisimciklerine antikor denmektedir.
Kanatlılarda bağışıklık sistemi, kendine özgü
yapısal ve işlevsel özelliklere sahip olup,
lenfoid sistemi vasıtasıyla gelişmektedir
(Cooper et al., 1966; Panda and Reddy, 2007).
Bağışıklık sisteminin organları; primer ve
sekonder lenfoid organlar olarak iki şekilde
sınıflandırılmaktadır. Primer veya merkezi
lenfoid organları; Bursa fabricius ve timustur.
Bursa Fabricius: Kloakın dorsalinde tütün
kesesi
şeklindedir.
Sadece
kanatlılarda
bulunmakta
olup
B
lenfositlerinin
olgunlaşmasından, otoreaktif B hücrelerinin
öldürülmesinden
ve
hormon
(bursin)
sentezinden sorumludur.
Timus: Tiroid bezinin altında, göğüs
boşluğunun önünde bulunmaktadır. Bağ
dokudan yapılmış ince bir kapsülle çevrilidir.
Timus bezinin bölmelerinde, retikular hücreler
ve lenfositler bulunmaktadır. Timus bezi
doğumdan önce ve hemen doğum sonrası
Kanatlılarda Bağışıklık Sistemi ve Bağışıklık Sistemini Etkileyen Besinsel Faktörler
lenfositleri
aktifleştirerek,
vücudu
enfeksiyondan korumaktadır. Kanatlılarda T
lenfositlerinin olgunlaşmasından, otoreaktif T
hücrelerinin öldürülmesinden ve timik hormon
sentezinden sorumludur.
Sekonder lenfoid organları; dalak, kemik
iliği, Harderian bezi (göz çukurunda), pineal
bezi (beyinde), mukozal yüzeyle ilgili lenfoid
dokuları (MALT), bronşlarla ilgili lenfoid
dokuları (BALT), bağırsaklarla ilgili lenfoid
dokuları (GALT), bağlayıcı özellikteki lenfoid
dokuları (CALT)’dır.
Dalak: Sekonder lenfoid organlarının en
büyüğü olup bağ dokudan yapılmış bir kapsülle
çevrilidir. Dalaktaki hücrelerin yaklaşık %50’si
B lenfositleri, %30-40’ı ise T lenfositleridir.
Dalak; yaşlanan eritrositleri yok etmek, fötal
hayatta eritrositlerin, postnatal hayatta ise
granülositlerin yapımı ile ilgilenmek, B
lenfositleri aracılığıyla antikor oluşumuna
katkıda bulunmak, makrofaj aracılığıyla
fagositoz yapmak ve alyuvarları depo etmek
gibi görevlere sahiptir.
Kemik İliği: Ağsı doku hücrelerinden ve
çok
sık
bulunan
kılcal
damarlardan
oluşmaktadır. Kemik iliğinin çok potansiyelli
kök hücreleri olan stem hücrelerinden
bazılarının B lenfositlerine dönüşümünü
sağlamakta ve bir çok olgun T hücresi ve
plazma hücresini içermektedir. Antijenin ikinci
girişinde antikorların çoğu bu organda
üretilmektedir.
MALT, BALT, GALT ve CALT lenfoid
dokuları: Bu lenfoid dokular, deriden veya
mukozal yüzeyden vücuda giren yabancı
antijenlerin
olduğu
bölgede
yoğunlaşmaktadırlar.
Ayrıca bağışıklık sisteminde hücresel ve
sıvısal bağışıklık sistemleri de bulunmaktadır.
Hücresel Bağışıklık: Lenfositler, T ve B
hücreleri, makrofajlar, NK hücreleri bu grupta
yer almaktadır.
Sıvısal Bağışıklık: Immunglobulinleri ve
sitokinleri içermektedir.
3. Kanatlılarda Bağışıklık Sisteminin
Mekanizması
Gelişmekte olan civciv embriyosuna ait ilk
hücresel yapı; özel olmayan bağışıklık
sistemine aittir ve fagositik hücreler tarafından
temsil edilmektedir. Bunlar kuluçkanın ilk
günlerinde ortaya çıkar ve hemen çoğalırlar. Tve B- lenfositleri ise; özel bağışıklık sisteminin
82
üyeleri olarak 10. günden hemen sonra ortaya
çıkar ve çoğalırlar. Embriyonal gelişmenin son
aşamasında T- ve B- lenfositleri; dalak, sekal
tonsiller, bezli mide ve bronşlarla ilgili lenfoid
dokular ve Harderian bezleri gibi periferal
organlara göç etmektedir. Lenfositler, perifer
sisteme ulaştıklarında, fagositik hücrelerin de
yardımı ile vücuda giren antijene karşı
reaksiyonun
oluşmasına
yardımcı
olmaktadırlar. T- ve B- lenfositlerinin perifer
organlara ulaşmasından sonra ve buna bağlı
olarak bağımsız perifer bağışıklık merkezlerinin
oluşmasından sonra Timus ve Bursa fabriciusun
merkezi görevleri azalmaktadır. Sonuçta; hem
timus hem de bursa fabricius giderek
küçülmekte ve ergin tavukta tamamen
kaybolmakta ve yukarıda bahsedilen periferal
lenfoid organlar aktif duruma gelmektedir.
Ayrıca başlangıçta tam anlamıyla bağışıklık
sistemine dahil olmayan gonadlar, böbrekler,
tiroid bezi, karaciğer, hipofiz bezi ve karaciğer
gibi organlarda bağışıklık olayına karışmaktadır
(Panda and Reddy, 2007).
4. Kanatlılarda Bağışıklık Sistemi Üzerine
Besin Maddelerinin Etkisi
4.1. Enerji
Karma yemin enerji düzeyindeki değişiklik
kanatlının bağışıklık sistemini etkilemektedir.
Şöyleki; enerji tüketimi; bağışıklık hücrelerinin
aktivitesinin yanı sıra bağışıklığı etkileyen
tiroksin, kortikosteroid, glukagon, kateşölamin
gibi hormonların aktivitesini etkilemektedir
(Rama Rao et al., 1990).
Benson et al. (1993), ticari etlik piliç
karma yemlerinde metabolik enerjiyi artırmak
amacıyla mısır yağı yerine mısır nişastasının
kullanımıyla, immunolojik stresin yem tüketimi
ve canlı ağırlık artışı üzerine olan olumsuz
etkilerini azalttığını bildirmişlerdir. Karma
yemin yağ asidi kompozisyonunun ve
miktarının,
prostaglandin
sentezini
düzenleyerek kanatlılarda humoral bağışıklığı
ve çeşitli patojenlere karşı korunmayı artırdığı
ifade edilmektedir (Parmentier et al., 2002).
Timusun, dalağın ve bursa fabricius’un
büyüklüğünün rasyon çoklu doymamış yağ
asidi miktarından, omega-6/omega-3 yağ
asitleri oranından ve omega-3 çoklu doymamış
yağ asidi bileşenlerinden önemli derecede
etkilendiği de saptanmıştır. Özellikle doymamış
yağ asitlerinin yüksek düzeylerinin makrofajları
Ş.SARICA, Ü.KARATAŞ, R.GÖZALAN
artırarak bağışıklığı
(Wang et al., 2000).
artırdığı
bildirilmiştir
4.2. Protein
Bursa fabriciusun ve timusun büyümesinin
kanatlının vücut gelişiminden daha fazla olması
nedeniyle, büyüme döneminin başlangıcındaki
protein
yetersizliği
lenfoid
organların
gelişiminin bozulmasına neden olmaktadır.
Protein yetersizliği antikor üretimini ve T
lenfositlerinin üretimini önlemektedir (Deif et
al., 2007). Glick et al. (1983) karma yemdeki
protein düzeyinin azaltılmasının (ihtiyacın
%33’ü düzeyinde) tavuklarda timustaki
lenfositlerin sayısını azalttığını saptamışlardır.
Payne et al. (1990) normal protein düzeyi
(%21) ile yetersiz protein düzeyli (%7) karma
yemlerle beslenen New Hampshire tavukları
karşılaştırdıkları
çalışmalarında;
protein
yetersizliğinin lenfositlerin ve tüm beyaz kan
hücrelerinin miktarı ile fitohemagglutinin-M
hücrelerinin çoğalmasını önlediğini özellikle
protein yetersizliğinin hücresel bağışıklığı
olumsuz yönde etkilediğini saptamışlardır
(Kidd, 2004).
4.3. Amino Asitler
Kanatlılarda bağışıklığı artırmak için
gerekli olan metiyonin düzeyi maksimum
büyüme için gerekli olandan daha fazla olup
(Swain et al., 2000), yüksek düzeylerde
metiyonin içeren rasyonla beslenen etlik
piliçlerin daha yüksek antikor titresine sahip
olduğu bildirilmektedir. Özellikle metiyonin
yetersizliğinde; lenfosit düzeyi ciddi şekilde
azalmış, bursa fabricius atrofiye uğramış ve
timus bezinin fonksiyonları bozulmuştur (Rama
Rao et al., 2003). Metiyonin ve sistin ilavesinin
hücresel ve humoral bağışıklığın artırılmasında
önemli rol oynadığı bildirilmektedir (Tsiagbe et
al., 1987).
Karma yemdeki lizin düzeyinin artırılması
haemaglutinasyon ve aglutinin titreleri ile IgG
ve IgM düzeylerini iyileştirmektedir. Karma
yemdeki
arjininin
düzeyi
tavuklarda
makrofajların nitrik oksit üretimini, lenfoid
organların ağırlıklarını ve viral bir enfeksiyon
durumunda heterofil/lenfosit oranını önemli
düzeyde artırdığı saptanmıştır (Kidd, 2004).
Valin’in
maksimum
büyüme
için
kullanılan miktarından daha fazlası, bağışıklığı
ve antikor üretimini artırmak için gereklidir.
Lösin, izolösin ve valin gibi yan zincirli amino
asitlerin yetersizliği timusun ve bursa
fabriciusun nispi büyüklüğünü ve etlik
piliçlerde SRBC (sheep red blood cell)’e karşı
antikor
titrelerini
azaltmıştır.
Ayrıca
immunglobulinlerin yüksek düzeylerde treonin
ve valin amino asidi içerdiği, yetersizliği
durumunda bağışıklığın zayıfladığı gözlenmiştir
(Konashi et al., 2000).
4.4. Vitaminler
4.4.1. Vitamin A
Vitamin A, lenfoid organların ve epitel
dokuların canlılığının devamını sağlamak
suretiyle; hücresel ve humoral bağışıklığın
artırılmasında önemlidir. A vitamini, B
lenfositlerinin gelişimini ve farklılaşmasını
yönetmektedir. A vitamininin yetersizliği veya
fazlalılığı, kanatlılarda bağışıklık sistemini
kötüleştirmekte ve E. coli infeksiyonuna olan
hassasiyetini
artırmaktadır.
Vitamin
A
yetersizliğinde, serum immunglobulinlerin
düzeyi düşmekte, IgG, IgA ve mitojenlere
cevap azalmakta ve doğal öldürücü hücre
aktivitesi azalmaktadır (Friedman et al., 1991;
Lin et al., 2002). Ayrıca vitamin A yetersizliği;
bursa
fabriciusun
bazal
hücrelerinin
keratinizasyonuna ve T-lenfosit yanıtında
azalmaya da neden olmaktadır (Kidd, 2004).
Vitamin A fazlalığında; civcivlerin belirli
protein antijenlerine ve hücresel bağışıklığa
olan yanıtları düşmekte ve vitamin E’nin
etkinliği de kötüleşeceği için bağışıklık
azalmaktadır. Vitamin A fazlalığı durumunda,
yetersizliğine kıyasla civcivlerin E. coli’ye
karşı daha hassas oldukları bildirilmektedir
(Kidd, 2004; Friedman et al., 1991).
4.4.2. Vitamin D
Monositleri ve makrofajları içeren
bağışıklık
hücrelerinde,
vitamin
D’nin
reseptörleri veya metabolitleri bulunmaktadır.
Vitamin D3, promonositlerin ve monositlerin
makrofajlara farklılaşması ve makrofajların
düzgün fagositik ve sitotoksik aktivitelerinde
önemli rol oynamaktadır. Vitamin D3’ce
yetersiz karma yemle beslenen etlik piliçlerde
timus ağırlığının, makrofaj fonksiyonunun ve
hücresel bağışıklığın önemli derecede gerilediği
görülmüştür (Aslam et al., 1998).
4.4.3. Vitamin E
E vitamini timusta ve dalakta bulunan T
yardımcı hücrelerin oranını ve çoğalmasını
83
Kanatlılarda Bağışıklık Sistemi ve Bağışıklık Sistemini Etkileyen Besinsel Faktörler
değiştirmek suretiyle hücresel ve humoral
bağışıklığı
artırmaktadır.
Vitamin
E
yetersizliğinin
makrofajların
fagositik
aktivitelerini
düşürdüğü
bildirilmektedir
(Konjufca et al., 2004). Leshchinsky and
Klasing (2001), kanatlılarda bağışıklığı artıran
optimum vitamin E düzeyinin; 25-50 IU/kg
olduğunu saptamışlardır. Ayrıca Konjufca et al.
(2004), 300 mg/kg düzeyinde vitamin E ilaveli
rasyonu tüketen etlik piliçlerde E. coli
enfeksiyonundan kaynaklanan ölüm oranının 3
veya 8 kat azaldığını saptamışlardır. Bu çalışma
vitamin E ilavesinin, etlik piliç besisinin erken
döneminde makrofajın fagositik aktivitesini
artırdığını ortaya koymuştur.
4.4.4. B kompleksi vitaminleri
B kompleksi vitaminleri, birçok enzimin
kofaktörü olarak görev yapmaktadır. Özellikle
vitamin B6 ve bağışıklık üzerinde çalışılmış
olup bu vitaminin yetersizliğinde SRBC’ye
karşı antikor yanıtı ile IgG ve IgM üretiminin
düştüğü görülmüştür. Çünkü lenfoid organların
gelişimi ve devamlılığı için vitamin B6’nın
gerekli olduğu saptanmıştır (Nockels, 1989).
4.4.5. C vitamini
C vitamini, antioksidan özelliğinden dolayı
lökosit membranlarının yapısındaki bozulmayı
önlemektedir.
Ayrıca
glukokortikoidlerin
sentezini azaltarak kanatlıların, stresin olumsuz
etkilerine ve bir çok hastalıklara (E. coli,
Newcastle hastalığı, Gumboro ve Marek
hastalığı)
karşı
direncini
artırmaktadır
(McCorkle et al., 1980; Pardue et al., 1985).
4.5. Mineral Maddeler
Mineral maddeler; enzimlerin kofaktörleri
olmaları ve hormon fonksiyonunu ayarlamaları
nedeniyle, metabolizmanın ve bağışıklığın
düzenlenmesinde önemli rol oynamaktadırlar.
Minerallerin organik-şelat formları, inorganik
formlarına nazaran daha iyi absorbe edildikleri
için; şelat formundaki mineral maddeler karma
yeme ilave edildiğinde bağışıklık önemli
derecede artırılmıştır (Digby et al., 2003).
Özellikle selenyum, çinko, sodyum, klor, bakır,
demir ve kobalt gibi mineral maddelerin
bağışıklık sistemini etkilediği bildirilmektedir
(Kidd, 2004; Hegazy and Adachi, 2000).
84
5. Kanatlılarda Bağışıklık Sistemi Üzerine
Yem Katkı Maddelerinin Etkileri
Kanatlı karma yemlerine katılan yem katkı
maddelerinin bağışıklık sistemi üzerine olan
etkilerine ilişkin çok değişik araştırmalar
yapılmıştır.
Shashidhara and Devegowda (2003), etçi
damızlıkların
rasyonuna
0.5
g/kg
mannanoligosakkarit ilavesinin tavuğun ve
civcivin infeksiyöz bursal hastalık virusüne
karşı antikor titresini önemli derecede
artırdığını ve bu etkinin, Zn, Cu, Se gibi bazı
mineral
maddelerin
ince
bağırsaktaki
emilimlerinin artmasından kaynaklandığını
bildirmişlerdir.
Panda et al. (2000a,b), karma yeme ticari
bir probiyotik (Probiolac) ilavesiyle etlik
piliçlerde ve yumurta tavuklarında SRBC
antijenine karşı antikor üretiminin önemli
derecede arttığını saptamışlardır.
Huang et al. (2004), etlik piliç karma
yemlerine probiyotik olarak yüksek düzeyde
Lactobacillus casei ve düşük düzeylerde
Lactocaillus acidophilus ilavesi durumunda
serum KLH (keyhole limpet hemocyanin)spesifik IgA titrelerinin, negatif kontrol
grubundakilerden önemli derecede daha yüksek
olduğunu bulmuşlardır.
Chen et al. (2003), genç etlik piliçlerin
karma yemlerine 2 farklı çin bitkisi olan
Astragalus membranaceus ve Achyranthes
bidentata’dan elde edilen düşük molekül
ağırlığına sahip polisakkarit olan achyranthanı
(ACH) ve yüksek molekül ağırlığına sahip
polisakkarit olan astragalanı (APS) 200 mg/kg
düzeylerinde
ilave
ederek
yaptıkları
çalışmalarında;
kontrol
grubuyla
karşılaştırıldığında ACH ilavesinin 28. günde
etlik
piliçlerde
mikrohemagglutinasyonu
önleyen antikor titrelerini, bursa fabricius
indeksini
ve
serum
nitrik
oksit
konsantrasyonunu önemli derecede artırdığını
tespit etmişlerdir.
Yang et al. (2007), ince bağırsakta
somatostatin miktarını azaltmak suretiyle
bölgesel mukozal dokudaki bağışıklık sistemini
artıran cysteamini, Newcastle hastalığına karşı
aşılanmış etlik piliçlere oral yolla 40 mg/kg
düzeyinde vermişlerdir. Cysteamin ilavesiyle
duodenumdaki somatostatin-pozitif hücrelerinin
miktarının azaldığı görülmüştür. Ayrıca
Newcastle hastalığına karşı aşılamadan sonra
cysteamin ilavesinin duodenumdaki ve
Ş.SARICA, Ü.KARATAŞ, R.GÖZALAN
jejunumdaki IgA pozitif hücrelerini ve ince
bağırsak iç epitel lenfositlerinin miktarını
artırdığını bildirmişlerdir.
6. Sonuç
Kanatlılarda civciv döneminde ve yaşamın
ileriki safhalarında bağışıklığın artırılması;
gerek hayvanların yaşama gücünü gerekse de
ileri dönemdeki besi performansını ve besi sonu
canlı ağırlığını önemli derecede etkilemektedir.
Bu nedenle normal besleme koşullarında veya
bağışıklığı etkileyen hastalık vb. çevresel
faktörlerin söz konusu olduğu durumlarda
bağışıklığın artırılması amacıyla karma
yemdeki
besin
maddesi
yoğunluğunun
iyileştirilmesi gerekmektedir. Özellikle karma
yemin yapısındaki besin maddelerinde söz
konusu olabilecek dengesizlik ve yetersizlik ile
hayvanların bağışıklık sistemi, yaşama gücü ve
besi performansı arasında yakın bir ilişki
olduğunun dikkate alınması gerekmektedir.
Kaynaklar
Aslam, S.M., Garlich, J.D. and Qureshi, M.A., 1998.
Vitamin D Deficiency Alters the Immune Responses
of Broiler Chicks. Poultry Science, 77, 842-849.
Benson, B.N., Calvert, C.C., Roura, E. and Klasing, K.C.,
1993. Dietary Energy Source and Density Modulate
the Expression of Immunologic Stress in Chicks.
Journal of Nutrition, 123, 1714-1723.
Chen, H.L., Li, D.F., Chang, B.Y., Gong, L.M., Dai, J.G.
and Yi, G.F., 2003. Effects of Chinese Herbal
Polysaccharides on the Immunity and Growth
Performance of Young Broilers. Poultry Science, 82,
364-370.
Cooper, M.D., Raymond, D.A., Peterson, M.D., South,
M.D., Robert, A. and Good, M.D., 1966. The
Functions of the Thymus System and the Bursa
System in the Chicken. The Journal of Experimental
Medicine, 75-102.
Deif, E.A., Galal, A., Fathi, M.M. and El-Dein, A.Z.,
2007. Immunocompetence of Two Broiler Strains
Fed Marginal and High Protein Diets. Poultry
Science, 6(12), 901-911.
Digby, S.N., Revell, D.K. and Hughes, B.J., 2003. Can
Nutritional
Manipulation
Enhance
Immune
Competence in Broiler Chickens? Asia Pac. J Clin.
Nutr., 12, 58.
Friedman, A., Meidovsk, A., Leitner, G. and Sklan, D.,
1991. Decreased Resistance and Immune Response
to Escherichia Coli Infection in Chicks with Low or
High Intakes of Vitamin A. The Journal of Nutrition,
121, 395-400.
Glick, B., Taylor, R.L., Jr Martin, D.E., Watabe, H., Day,
E.L. and Thompson, D., 1983. Calorie-Protein
Deficiencies and the Immune Response of the
Chicken. II. Cell-Mediated Immunity. Poultry
Science, 62, 1889-1893.
Hegazy, S.M. and Adachi, Y., 2000. Comparison of the
Effects of Dietary Selenium, Zinc and Selenium and
Zinc Supplementation on Growth and Immune
Response between Chick Groups that were
Inoculated with Salmonella and Aflatoxin or
Salmonella. Poultry Science, 79, 331-335.
Huang, M.K., Choi, Y.J., Houde, R., Lee, J.W., Lee, B.
and Zhao, X., 2004. Effects of Lactobacilli and an
Acidophilic Fungus on the Production Performance
and Immune Responses in Broiler Chickens. Poultry
Science, 83, 788-795.
Kidd, M.T., 2004. Nutritional Modulation of Immune
Function in Broilers. Poultry Science, 83, 650-657.
Konashi, S., Takahashi, K. and Akiba, Y., 2000. Effects of
Dietary Essential Amino Acid Deficiencies on
Immunological Variables in Broiler Chickens.
British Journal of Nutrition, 83, 449-456
Konjufca, V.K., Bottje, W.G., Bersi,T.K. and Erf, G.F.,
2004. Influence of Dietary Vitamin E on Phagocytic
Functions of Macrophages in Broilers. Poultry
Science, 83, 1530-1534.
Leshchinsky, T.V. and Klasing, K.C., 2001. Relationship
between the Level of Dietary Vitamin E and the
Immune Response of Broiler Chickens. Poultry
Science, 80, 1590-1599.
Lin, H., Wang, L.F., Song, J.L., Xie, Y.M. and Yang,
Q.M., 2002. Effect of Dietary Supplemental Levels
of Vitamin A on the Egg Production and Immune
Responses of Heat Stressed Laying Hens. Poultry
Science, 81, 458-465.
McCorkle, F., Taylor, R., Stinson, R., Day, E.J. and Glick,
B., 1980. The Effects of a Mega Level of Vitamin C
on the Immune Response of the Chicken. Poultry
Science, 59, 1324-1329.
Nockels, C.F., 1989. Vitamin Needs Increase during
Stress, Disease . Poultry Digest., 218-226.
Panda, A.K., Reddy, M.R., Ramarao, S.V. and Praharaj,
N.K., 2000a. Effect of Dietary Supplementation of
Probiotic on Performance and Immune Response of
Layers in Decline Phase of Production. Indian
Journal of Poultry Science, 35, 102-104.
Panda, A.K., Reddy, M.R., Ramarao, S.V., Raju,
M.V.L.N. and Praharaj, N.K., 2000b. Growth,
Carcass Characteristics, Immunocompetence and
Response to Escherichia Coli of Broilers Fed Diets
with Various Levels of Probiotic. Archiv für
Geflügelkunde, 64, 152-156.
Panda, A.K. and Reddy, M.R., 2007. Boosting the Chick’s
Immune System through Early Nutrition. Poultry
International, 22-26.
Pardue, S.L.,Thaxton, J.P. and Brake, J., 1985. Role of
Ascorbic Acid in Chicks Exposed to High
Environmental Temperature. Journal of Applied
Physiology, 58, 1511-1516.
Parmentier, H.K., Awati, A., Nieuwland, M.G., Schrama,
J.W. and Sijben, J.W., 2002. Different Sources of
Dietary n-6 Polyunsaturated Fatty Acids and Their
Effects on Antibody Responses in Chickens. British
Poultry Science, 43, 533-544.
Payne, C.J., Scott, T.R., Dick, J.W. and Glick, B., 1990.
Immunity to Pasteurella Multocida in ProteinDeficient Chickens. Poultry Science, 69, 2134-2142.
85
Kanatlılarda Bağışıklık Sistemi ve Bağışıklık Sistemini Etkileyen Besinsel Faktörler
Rama Rao, S.V., Satyanarayana Reddy, P.V.V., Ravindra
Reddy, V. and Reddy, P.S., 1990. Effect of Early
Restriction of Protein and Energy on Performance of
Broiler Chickens. Cherion, 19, 1477-1452.
Rama Rao, S.V., Praharaj, N.K., Ramasubba Reddy, V.
and Panda, A.K., 2003. Interaction between
Genotype and Dietary Concentrations of Methionine
for Immune Function in Commercial Broilers.
British Poultry Science, 44, 104-112.
Shashidhara, R.G.and Devegowda, G., 2003. Effect of
Dietary Mannan Oligosaccharide on Broiler Breeder
Production Traits and Immunity. Poultry Science,
82, 1319-1325.
Swain, B.K., Johri, T.S. and Majumdar, S., 2000. Effect of
Supplementation of Vitamin E, Selenium and Their
Different Combinations on the Performance and
Immune Response of Broilers. British Poultry
Science, 41, 287-292.
86
Tsiagbe V.K., Cook, M.E., Harper, A.E. and Sunde, M.L.,
1987a. Efficacy of Cysteine in Replacing
Methionine in the Immune Responses of Broiler
Chicks. Poultry Science, 66, 1138-1146.
Wang, Y.W., Field, C.J. and Sim, J.S., 2000. Dietary
Polyunsaturated Fatty Acids Alter Lymphocyte
Subset Proportion and Proliferation, Serum
Immunoglobulin G Concentration, and Immune
Tissue Development in Chicks. Poultry Science, 79,
1741-1748.
Yang, Q., Lian, G. and Gong, X., 2007. Enhancement of
Mucosal Immune Responses in Chickens by Oral
Administration of Cysteamine. Poultry Science, 86,
1323-1328.
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(2), 87-95
Sivas İlinin Tarımsal Mekanizasyon Düzeyinin 1997-2007 Yılları Arasındaki
Değişiminin İncelenmesi
Ebubekir Altuntaş1
İhsan Aslan2
1- Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Makinaları Bölümü, 60240, Tokat
2- Sivas Tarım İl Müdürlüğü, Proje ve İstatistik Şube Müdürü, 58100, Sivas
Özet: Bu çalışma, Sivas ilinin merkez ve diğer ilçelerindeki tarımsal mekanizasyon düzeyinin, 1997-2007
yılları arasındaki değişimini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Çalışmada tüm veriler, Sivas Tarım İl
Müdürlüğü istatistiklerinden alınmıştır. Sivas ilinin tarımsal mekanizasyon düzeyinin belirlenmesinde;
işlenen tarım alanına düşen traktör gücü (kW/ha), 1000 ha işlenen tarım alanına düşen traktör sayısı
(traktör/1000 ha) ve birim traktöre düşen işlenen tarım alanı (ha/traktör) gibi işlenen tarım alanı, traktör güç
ve sayısal yoğunluğunu belirten kriterler kullanılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Sivas ili, tarımsal mekanizasyon düzeyi
The Evaluation of the Agricultural Mechanization Level of Sivas Province
Between 1997-2007 Years
Abstract: The aim of this study was to determine the mechanizaton level of Sivas Province between 19972007 years. The datas of study were collected from statistical database of Sivas Province Agriculture
Directorship. In determination of the agricultural mechanization level of Sivas province; the criteria such as
tractor power per cultivated land unit (kW/ha), tractor number per 1000 ha cultivated land unit (tractor/1000
ha) and cultivated land per tractor number (ha/tractor) were used.
Key Words: Sivas province, agricultural mechanization level
1. Giriş
Sivas ilinin topografyası, batıdan doğuya
doğru gittikçe yükselmektedir. Sivas ili genel
olarak bir yayla görünümünde, dağlar arasında
açılan vadiler, çukurlarda oluşan ovalar ve
yüksek düzlükler şeklindedir. İlin önemli
akarsu kaynakları Kızılırmak ve Yeşilırmak’tır.
Topraklarının Kızılırmak havzası bölümünde
karasal iklim, Yeşilırmak havzası bölümünde
Karadeniz iklimi ve Fırat Havzası bölümünde
ise Doğu Anadolu iklimi görülmektedir.
Meteorolojik verilere göre, ortalama yıllık yağış
362,9 mm, en yüksek sıcaklık ortalaması
36,1ºC, minimum sıcaklık ortalaması, -23,1ºC
ve bağıl nem %59 dolayındadır (Anonymous,
2006).
Tarımsal mekanizasyon; tarımsal üretimde
diğer tarım girdilerinin etkinliğini arttıran,
ekonomikliğini sağlayan ve çalışma koşullarını
iyileştiren bir tarımsal üretim teknolojisidir.
Tarım işletmelerinin tarımsal mekanizasyon
düzeyi, işletmenin teknik ve ekonomik yapısına
bağlılık gösterir (Zeren ve ark., 1995). Ülkemiz,
tarımsal mekanizasyon düzeyi kriterleri, dünya
ortalamasının üzerinde; ancak gelişmiş ülkeler
düzeyinden daha düşük seviyededir.
Türkiye’nin
tarımsal
mekanizasyon
düzeyinin planlanması; traktör ile tarım alet-
makina parkının çeşitliliğinin birlikte etkin
halde kullanımını gerekli kılmaktadır. Tarımsal
mekanizasyon düzeyini belirlemede; işletme
alan büyüklükleri, traktör güç gruplarının
uyumu ile traktörle kullanılan alet ve
makinaların
sayısal
yoğunluğu
esas
alınmaktadır.
Araştırmacılar
tarafından,
ülkemiz geneli, bölgeleri, farklı il ve ilçelerinin
tarımsal mekanizasyon düzeylerine yönelik
birçok çalışma yapılmıştır.
Bu çalışmalar, güncel verilerle de her
geçen gün yeni çalışmalarla yenilenmektedir
(Sabancı ve ark., 1988; Erkmen ve ark., 1990;
Çalışır ve ark., 1991; Evcim ve Keçecioğlu,
1994; Sabancı ve Akıncı, 1994; Zeren ve ark.,
1995; Kasap ve ark., 1997; Altuntaş ve ark.,
1997; Baydar ve Yumak, 2000; Saral ve ark.,
2000; Turgut ve ark., 2000; Önal ve Çakmak.,
2000; Polat ve Sağlam, 2001; Özpınar, 2001;
Onurbaş Avcıoğlu ve Atasoy, 2002; Altuntaş ve
Demirtola, 2004; Evcim ve ark., 2005; Koçtürk
ve Onurbaş Avcıoğlu, 2007).
Bu çalışmayla, Sivas ilinin tarımsal
mekanizasyon düzeyinin, 1997-2007 yılları
arasındaki döneme ait değişimi, traktör-tarım
alet makina varlığı ve işletme alan büyüklükleri
dikkate alınarak belirlenmiştir.
Sivas İlinin Tarımsal Mekanizasyon Düzeyinin 1997-2007 Yılları Arasındaki Değişiminin İncelenmesi
2. Tarımsal Yapı
Sivas ili, %43’ü tarım, %42’si çayır-mera,
%12’si orman ve fundalık ve %3’ü de tarım dışı
alanlar olmak üzere toplam 2.848.767 ha alana
sahiptir. Tarım dışı alanlar %3 oranında
bulunmaktadır. Sivas ili topraklarının %65’lik
bölümünün tarıma elverişli olmayan V-VIII.
sınıf arazilerden oluşması, ilin tarımsal
gelişimini sınırlayan önemli faktörlerin başında
gelmektedir. Sivas’ta tarımsal faaliyetler,
genelde, I-IV. sınıf tarım arazileri olan 986.518
da arazide yapılmaktadır (Anonymous, 2006).
Sivas ilinde tarım ve hayvancılığın büyük
bir ekonomik etkinliğe sahip olması dolayısıyla,
ekonomik anlamdaki faal nüfusun %66,5’i
tarım sektöründe çalışmaktadır. Bu değerin
%54,7’sini kadınlar, %45,3’ünü erkekler
oluşturmaktadır. Tarım sektöründe yer alan faal
nüfusun %91,6’sı ise kırsal kesimde
yaşamaktadır (Anonymous, 2006). 2001 Devlet
İstatistik Enstitüsü Genel Tarım Sayımı’na
göre, Sivas ilinde yer alan tarımsal işletmelerin
ortalama arazi büyüklüğü 95 da olmak üzere,
Türkiye ortalamasından %36,8 oranında daha
büyüktür. Sivas’ta bulunan toplam 78.953 adet
tarımsal işletme sayısının %98,74’ünün
7.467.539 da alanda tarımsal faaliyette
bulunmaktadır. Toplam işletme sayısının
%32,25’i, 20-49 da, %35,41’i ise 200-499 da
arazi büyüklüğüne sahiptir (Anonymous, 2006).
3.Tarımsal Mekanizasyon Düzeyi
Türkiye
genelinde
işlenen
tarım
alanlarında 2002 ve 2006 yılları arasında %3,75
oranında bir azalma (18,12 milyon ha - 17,44
milyon ha ) ve traktör sayısında ise %4,28
oranında bir artış (970.083 adet - 1.011.577
adet) görülmektedir (Anonymous, 2007b).
Tarımsal
mekanizasyon
düzeyinin
belirlenmesinde; işlenen tarım alanına düşen
traktör gücü (kW/ha), 1000 ha işlenen tarım
alanına düşen traktör sayısı (traktör/1000 ha) ve
birim traktöre düşen işlenen tarım alanı
(ha/traktör) gibi mekanizasyon kriterleri
kullanılmaktadır. Sivas ilinin de içinde
bulunduğu İç Anadolu Bölgesindeki tarımsal
mekanizasyon düzeyi kriterleri olarak kW/ha,
traktör/1000 ha ve ha/traktör değerlerinin, 2001
yılı için sırasıyla 1,01 kW/ha; 24,8 traktör/1000
ha ve 40,3 ha/traktör değerlerinde; 2004 yılı
88
içinse bu değerlerin sırasıyla 1,03 kW/ha; 25,5
traktör/1000 ha ve 39,2 ha/traktör olduğu
açıklanmaktadır
(Koçtürk
ve
Onurbaş
Avcıoğlu, 2007).
Sivas il genelinde, 1997, 2001 ve 2007
yıllarını kapsayan dönemde toplam işlenen
tarım alanları, sırasıyla 382.105 ha, 454.974 ha
ve 504.035 ha olarak değişirken, traktör
sayısındaki değişimler ise 15.779, 16.282 ve
18.068 adet olarak belirlenmiştir (Çizelge 1).
Buna göre, Sivas ilinin 1997 yılı ile 2007 yılı
arasındaki dönemde işlenen tarım alanlarında
%31,91 oranında; traktör varlığında ise %14,51
oranında bir artış görülmüştür. İşlenen tarım
alanı, traktör sayısına göre 2,5 kat artış
göstermiştir. Sivas ilinin merkez ilçe dahil 17
ilçesi bulunmaktadır. Bu çalışmada, Merkez
ilçe 1 numara ile tanımlanırken, diğer ilçeler ise
alfabetik sıraya göre 2-17 arasındaki
numaralarla (1-Merkez, 2-Akıncılar, 3Altınyayla, 4-Divriği, 5-Doğanşar, 6-Gemerek,
7-Gölova, 8-Gürün, 9-Hafik, 10-İmranlı, 11Kangal, 12-Koyulhisar, 13-Suşehri, 14-Şarkışla,
15-Ulaş, 16-Yıldızeli, 17-Zara ilçeleri) ifade
edilmiştir. Ayrıca, Çizelge 1’den görüleceği
gibi, 1997-2007 yılları arasında işlenen tarım
alanı miktarı açısından en fazla alana sahip olan
ilçe, Kangal ilçesiyken; traktör kullanımında ise
ilçeler arasında ilk sırayı Yıldızeli ilçesi
almıştır.
Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre,
traktörler, güç grupları ve yürüme organlarına
göre tekerlekli (2 ve 4 tekerlekli) ve paletli
olmak üzere sınıflandırılmaktadır. Yapılan
incelemede, Sivas ilinde, 2 tekerlekli ve paletli
traktörlerin sayısının yok denecek kadar az
miktarlarda olmasından dolayı, çalışmada
traktör
açısından
değerlendirmelerde
4
tekerlekli traktör grupları esas alınmıştır. Sivas
ilinde, 1997, 2001 ve 2007 yıllarına ait 4
tekerlekli traktörlerin dağılımları, Çizelge 2’de
verilmiştir. Sivas ilinde 1997 ile 2007 yılı
arasında değişime göre, 4 tekerlekli traktör
sayısında
%14,50
oranında
bir
artış
görülmüştür. Bu artış, 2001 ve 2007 yılları
arasındaki 5 yıllık dönemde %10,96
dolayındadır. 4 tekerlekli traktörler içerisinde
en fazla ve en az traktör varlığına sahip ilçeler
sırasıyla Yıldızeli ve Doğanşar ilçeleridir
(Çizelge 2).
E.ALTUNTAŞ, İ.ASLAN
Çizelge 1. Sivas ilinin ilçelerine göre işlenen tarım alanları ve traktör dağılımındaki değişimi (Anonymous, 1997, 2001a, 2007b)*
İLÇE
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
Toplam
İşlenen
alan
(ha)
61700
4030
11950
23820
3500
24800
2110
9605
21650
2450
65850
8910
23030
48900
11450
23850
34500
382105
1997
Traktö
r sayısı
(adet)
16,1
1843
1,05
400
3,13
371
6,23
443
0,92
140
6,49
990
0,55
204
2,51
368
5,67
1020
0,64
148
17,2
994
2,33
260
6,03
1560
12,8
1447
3,00
580
6,24
3092
9,03
1919
100
15779
Oranı
(%)
Oranı
(%)
11,70
2,54
2,35
2,81
0,89
6,27
1,29
2,33
6,46
0,94
6,3
1,65
9,89
9,17
3,68
19,6
12,2
100
İşlenen
alan
(ha)
63847
8508
17375
31230
8246
26465
6808
13098
26691
1795
67360
9136
26685
54095
11943
43803
37890
454974
2001
Traktö
r sayısı
(adet)
14,00
1875
1,87
463
3,82
450
6,86
470
1,81
163
5,82
998
1,50
224
2,88
465
5,87
712
0,39
151
14,80
1160
2,01
266
5,87
1605
11,90
1544
2,62
595
9,63
3210
8,33
1931
100
16282
Oranı
(%)
Oranı
(%)
11,52
2,84
2,76
2,89
1,00
6,13
1,38
2,86
4,37
0,93
7,12
1,63
9,86
9,48
3,65
19,72
11,86
100
İşlenen
alan
(ha)
81140
7580
18573
9099
1333
26729
9665
51270
23288
4007
84054
9460
17058
38146
40740
52157
29738
504035
2007
Traktö
r sayısı
(adet)
16,10
2060
1,50
500
3,68
520
1,81
525
0,26
100
5,30
1032
1,92
242
10,20
112
4,62
790
0,79
168
16,7
2000
1,88
275
3,38
1746
7,57
1682
8,08
649
10,3
3800
5,90
1867
100
18068
Oranı
(%)
Oranı
(%)
11,40
2,77
2,88
2,91
0,55
5,71
1,34
0,62
4,37
0,93
11,07
1,52
9,66
9,31
3,59
21,03
10,33
100
* Bazı ilçelerde 5 yıllık dönemlerdeki artış ve azalışların görülme nedeni, İl Müdürlüğü İstatistik Şubesi’nden alınan bilgilere göre verilerdeki herhangi bir
hatadan değil sadece, ilçeler arasındaki bazı köylerin ilçeler arasında yer değiştirmesi ve tarımsal desteklemelerin işlenen tarım alanlarına göre
verilmesinden kaynaklanmaktadır.
Çizelge 2. Sivas’ta 4 tekerlekli traktörlerin güç gruplarına göre dağılımları (Anonymous, 1997, 2001a, 2007b)
İLÇE
1997
4 tekerlekli traktör güç grupları (BG)
1-10 11-24 25-34 35-50
>50 Toplam
2001
4 tekerlekli traktör güç grupları (BG)
1-10 11-24 25-34 35-50
>50 Toplam
2007
4 tekerlekli traktör güç grupları (BG)
1-10 11-24 25-34 35-50
>50 Toplam
10
46
1334
453
1843
10
46
1349
470
1875
30
1380
650
1
350
50
400
400
63
463
70
350
80
2
15
356
371
30
420
450
2
3
515
3
41
31
268
103
443
45
45
272
108
470
2
45
48
300
130
4
10
80
40
10
140
15
90
44
14
163
100
5
10
10
510
460
990
10
10
512
466
998
12
12
510
480
18
6
60
144
204
2
73
149
224
2
75
165
7
3
25
66
223
51
368
7
32
67
289
70
465
2
10
100
8
3
356
440
221
1020
3
257
222
230
712
215
575
9
148
148
151
151
168
10
650
344
994
760
400
1160
750
1250
11
2
213
45
260
1
215
50
266
1
274
12
2
15
45
1198
300
1560
32
1263
310
1605
1320
425
13
360
1087
1447
394
1150
1544
418
1264
14
3
10
202
365
580
3
10
211
371
595
4
12
250
383
15
92
2000
1000
3092
1402
1808
3210
500
3300
16
4
160
310
1445
1919
4
161
315
1447
4
1931
136
300
1408
23
17
Top.
19
279
1546
9406
4529
15779
21
282
1374
8988
5617
16282
14
200
974
7627
9252
Oranı
0,12
1,77
9,80
59,61
28,7
100
0,13
1,73
8,44
55,20
34,5
100
0,08
1,11
5,39
42,22
51,21
(%)
(*) 2007 yılı toplam traktör varlığı, Çizelge 1’de 18 068 olarak verilmiştir. Buradaki fark, 2 tekerlekli >5BG’lü 1 traktörün Suşehri ilçesinde bulunmasından kaynaklanmaktadır.
Tarımsal mekanizasyon düzeyi içerisinde,
traktör güç dağılımı da önemli bir ölçüttür.
Traktör güç gruplaması; genelde 1-10 BG, 1124 BG, 25-34 BG, 35-50 BG ve >50 BG’lü
traktörler şeklinde yapılır. Bu güç gruplamasına
göre, 1997 ve 2001 yılları arasında 35-50 BG’lü
traktörlerin yoğunluğu daha fazlayken, 2007
yılında ise traktör güç yoğunluğu sayısal olarak
>50 BG’lü traktörlere doğru kaymıştır. 19972007 yılları arasındaki dönemde 35-50 BG’lü
traktörlerde
%18,91
oranında
azalma
görülürken, >50 BG’lü traktörlerde ise %104,28
oranında çok ciddi artışlar gözlenmiştir. 50 BG
gücünden fazla olan traktörler içerisinde,
traktör gücü 70 BG üstündeki traktörlerin
yaklaşık %25 civarında olduğu istatistik veriler
2060
500
520
525
100
1032
242
112
790
168
2000
275
1745
1682
649
3800
1867
18067*
100
incelendiğinde görülmüştür. Bu durum, tarımsal
işlemlerde daha güçlü traktörlerin kullanıldığı
anlamına da gelmektedir (Çizelge 2).
Sivas ilinin ilçeler bazındaki tarımsal
mekanizasyon düzeylerinin 1997-2007 yılları
arasındaki değişimi ise Çizelge 3’te verilmiştir.
Hesaplamalarda ortalama traktör gücü 40,6 kW
olarak alınmıştır (Koçtürk ve Onurbaş
Avcıoğlu, 2007). Buna göre, 1997, 2001 ve
2007 yıllarına ait verilere göre, işlenen tarım
alanına düşen traktör gücünü ifade eden kW/ha
değerleri belirtilen yıllara göre sırasıyla 1,68
kW/ha; 1,45 kW/ha ve 1,46 kW/ha olarak
değişiklik göstermiştir. 1997-2007 yılları
arasındaki değişime göre kW/ha değerlerinde
%13,10 oranında bir azalma görülmüştür. 199789
Sivas İlinin Tarımsal Mekanizasyon Düzeyinin 1997-2007 Yılları Arasındaki Değişiminin İncelenmesi
2007 yılları arasındaki dilimde, işlenen tarım
alanı miktarındaki artışın, traktör sayısı artışına
göre 2,5 kat daha fazla olması bu azalışa neden
olarak
gösterilebilir.
İlçeler
açısından
bakıldığında en yüksek kW/ha değerleri 1997
yılı için 5,26 kW/ha değeriyle Yıldızeli
ilçesinde; 2001 yılı için 3,42 kW/ha değeriyle
İmranlı ilçesinde ve 2007 yılı içinse, 4,16
kW/ha değeriyle de Suşehri ilçesinde
görülmüştür.
Çizelge 3. Sivas ilinin ilçeler bazında 1997, 2001 ve 2007 yıllarına ait tarımsal mekanizasyon düzeyi değerleri
(Anonymous, 1997, 2001a, 2007b)
1997
2001
2007
İLÇE
 kW 


 ha 
 traktör 


 1000ha 
 ha 


 traktör 
 kW 


 ha 
 traktör 


 1000ha 
 ha 


 traktör 
 kW 


 ha 
 traktör 


 1000ha 
 ha 


 traktör 
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
Toplam
1,21
4,03
1,26
0,76
1,62
1,62
3,93
1,56
1,91
2,45
0,61
1,18
2,75
1,20
2,06
5,26
2,26
1,68
29,87
99,26
31,05
18,60
40,00
39,92
96,68
38,31
47,11
60,41
15,09
29,18
67,74
29,59
50,66
129,60
55,62
41,29
33,48
10,08
32,21
53,77
25,00
25,05
10,34
26,10
21,23
16,55
66,25
34,27
14,76
33,79
19,74
7,71
17,98
24,22
1,19
2,21
1,05
0,61
0,80
1,53
1,34
1,44
1,08
3,42
0,70
1,18
2,44
1,16
2,02
2,98
2,07
1,45
29,37
54,42
25,90
15,05
19,77
37,71
32,90
35,50
26,68
84,12
17,22
29,12
60,15
28,54
49,82
73,28
50,96
35,79
34,05
18,38
38,61
66,45
50,59
26,52
30,39
28,17
37,49
11,89
58,07
34,35
16,63
35,04
20,07
13,65
19,62
27,94
1,03
2,68
1,14
2,34
3,05
1,57
1,02
0,09
1,38
1,70
0,97
1,18
4,16
1,79
0,65
2,96
2,55
1,46
25,39
65,96
28,00
57,70
75,02
38,61
25,04
2,185
33,92
41,93
23,79
29,07
102,40
44,09
15,93
72,86
62,78
35,85
39,39
15,16
35,72
17,33
13,33
25,90
39,94
457,80
29,48
23,85
42,03
34,40
9,77
22,68
62,77
13,73
15,93
27,9
Tarımsal mekanizasyon düzeyi açısından
Türkiye için kW/ha değerlerinin değişimleri,
2001 ve 2004 yılları için sırasıyla 1,70 kW/ha
ve 1,75 kW/ha olarak açıklanmaktadır. Sivas
ilinin özgül traktör yoğunluğu (traktör/1000 ha)
değerleri, 1997-2007 yılları arasındaki dönem
için %13,18 oranında (41,29 - 35,85
traktör/1000 ha) bir azalma göstermiştir. Özgül
traktör yoğunluğu değerleri, 2001 ve 2004
yılları için Türkiye ortalaması olarak sırasıyla,
41,20 ve 43,3 traktör/1000 ha değerlerinde; İç
Anadolu Bölgesi için de 2001 ve 2004 yılları
için sırasıyla 24,80 ve 25,50 traktör/1000 ha
olarak verimektedir (Koçtürk ve Onurbaş
Avcıoğlu, 2007). Buna göre, Sivas ili için özgül
traktör yoğunluğu değerleri, Türkiye ortalama
değerlerine göre düşük, İç Anadolu Bölgesi
değerlerine göre yüksektir.Sivas ilinin de içinde
bulunduğu İç Anadolu Bölgesinde ise kW/ha
değerleri, 2001 ve 2004 yılları için sırasıyla
1,01 kW/ha ve 1,03 kW/ha olarak
açıklanmaktadır
(Koçtürk
ve
Onurbaş
Avcıoğlu, 2007). Buna göre Sivas il geneli için
kW/ha değerleri, Türkiye ortalama değerlerine
göre nispeten düşük, İç Anadolu Bölgesi için
90
verilen değerlere göre daha yüksek değerde
bulunmuştur. Sivas ili ilçeleri arasında inceleme
yapıldığında, 1997, 2001 ve 2007 yılları için en
yüksek özgül traktör yoğunluğu değerleri
belirtilen yıllara göre sırasıyla Yıldızeli (129,60
traktör/1000 ha), İmranlı (84,12 traktör/1000
ha) ve Suşehri (102,4 traktör/1000 ha) ilçeleri
olarak sıralanabilir. İlçeler bazındaki yapılan
traktör/1000
ha
sıralamasının,
kW/ha
değerlendirmesindeki gibi olduğu görülecektir.
Sivas ili için, ha/traktör değerleri 19972007 yılları arası dönem için %15,19 oranında
(24.22 ha/traktör -27,9 ha/traktör) bir artış
şeklindedir. Ülkemiz için ha/traktör değerlerine
bakıldığında, 2001 ve 2004 yılları için sırasıyla,
24,30 ve 23,10 ha/traktör değerlerinde olduğu
açıklanmakta, İç Anadolu Bölgesi için de aynı
yıllar için sırasıyla 40,3 ve 39,2 ha/traktör
değerleri verilmektedir (Koçtürk ve Onurbaş
Avcıoğlu, 2007). Bu açıdan, Sivas il geneli için
ha/traktör değerleri, Türkiye’nin ortalama
değerlerine çok yakın değerlerde, İç Anadolu
Bölgesinin verilerine göre ise değerlerin daha
düşük olduğu söylenebilir. İlçeler arasında
ha/traktör değerleri incelendiğinde, 1997, 2001
E.ALTUNTAŞ, İ.ASLAN
ve 2007 yıllarında en yüksek değerler yıllar
açısından sırasıyla, Kangal (66,25 ha/traktör),
Divriği (66,45 ha/traktör) ile Gürün (457,8
ha/traktör) şeklinde sıralanmaktadır.
Tarımsal mekanizasyon düzeyi kriterlerine
genel olarak incelenirse, Yıldızeli ilçesi, hem
traktör varlığı, özgül traktör yoğunluğu ve güç
dağılımları açısından Sivas ilinin en yüksek
mekanizasyon düzeyi değerlerine sahip olan
ilçesidir. Bunun nedeni, Yıldızeli ilçesinde
işlenen tarım alanına göre traktör sayısının
diğer ilçelere göre en yüksek değerde
olmasındandır (Çizelge 1).
4. İlçelerin Bazı Tarımsal Alet-Makina
Varlığı
Tarımsal mekanizasyon düzeyini belirten
diğer önemli bir ölçüt, bir traktör başına düşen
tarım alet ve makina varlığıdır. Sivas ili merkez
ve diğer ilçeleri için birim traktöre düşen tarım
alet ve makina varlığı 1997, 2001 ve 2007
yılları için sırasıyla Çizelge 4, 5 ve 6’da
verilmiştir. Çizelge 4 incelendiğinde 1997 yılı
verilerine göre, Sivas ili tüm ilçeleri toplamında
birim traktör başına düşen kulaklı pulluk sayısı
0,79’dur. İlçeler bazında birim traktöre düşen
kulaklı pulluk sayısı en yüksek 1,37
değerleriyle Gemerek ilçesindedir. Sivas il
geneli için birim traktör başına düşen kültüvatör
ve tırmık sayıları sırasıyla 0,82 ve 0,62
değerinde bulunurken, ilçeler bazında en
yüksek değer (11,6) Koyulhisar ilçesine aittir.
Birim traktör başına düşen ekim makinaları ve
kimyevi gübre dağıtıcıların sayısal değerleri
Sivas il geneli için sırasıyla, 0,25 ve 0.07
değerinde; birim traktör başına düşen harman
makinası ve tarım arabası değerleri de sırasıyla
0,56 ve 0,93 olarak değişmektedir.
Tarımdaki teknolojik gelişmeye paralel
olarak traktör ve tarım alet ve makinalarında
gelişme ve çeşitlilik artarken, traktörle
kullanılmayan karasaban, hayvan pullukları,
tınaz makinası ve döven gibi ilkel tarım alet ve
makine grupları ülkemizde ve Sivas’ta az
oranda olsa da mevcuttur. Bu açıdan inceleme
yapıldığında, Sivas ilinde karasaban ve hayvan
pulluğu sayıları, 1997 yılı verilerine göre
sırasıyla 1327 ve 1210 adettir. Biçerdöver
kullanımı oldukça Sivas il genelinde çok az
olup, sadece 14 adettir. Gemerek ve Şarkışla
ilçesi 4’er adet biçerdövere sahiptir. İşlenen
tarım alanına düşen biçerdöver sayısını ifade
eden, ‘biçerdöver/1000 ha’ değerleri Sivas
geneli için oldukça düşük (0,04) düzeydeyken,
ilçeler bazında en yüksek değer 0,16 ile
Gemerek ilçesinde görülmüştür (Çizelge 4).
Çizelge 4. Sivas ilinin ilçelerine göre traktör başına düşen bazı tarım alet ve makinaları ile traktörle kullanılmayan bazı tarım alet ve makinalarının
dağılımları (Anonymous, 1997)
TARIM ALET-MAKİNE
TİPİ
Kulaklı pulluk (*)
Diskli pulluk
Toprak frezesi
Kültüvatör
Merdane
Tırmıklar
Çapa mak
Ekim makinası
Patates dikim makinası
Çiftlik gübre dağıtma mak.
Kimyevi gübre dağıtma mak.
Kanatlı orak makinası
Biçer bağlar makinası
Balya makinası
Harman makinası
Patates hasat makinası
Şekerpancarı hasat mak.
Çayır biçme makinası
Silaj makinası
Pülverizatör
Atomizör
Tarım arabası
Su tankeri
İLÇELER
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
0,96
0,98
0,57
1,37
1,09
1,15
0,59
0,90
0,63
0,91
0,76
0,63
0,97
0,45
0,04
0,02
0,36
0,01
0,05
0,58
0,10
1
0,20
0,13
0,06
0,06
0,25
0,01
0,01
0,01
0,92
0,87
1,01
0,03
0,80
0,61
0,63
0,44
1,15
0,77
0,59
0,73
0,91
0,14
0,02
0,13
0,02
0
0,74
0,10
0,08
0,06
0,09
0,01
0,32
0,50
0,10
0,07
1,21
0,90
0,03
1,20
0,74
1,61
11,6
0,47
0,23
0,23
0,14
0,09
0,03
0,23
0,10
0,01
0,75
0,09
0,14
0,61
0,24
0,81
0,01
0,53
0,77
0,09
0,11
0,01
0,13
0,03
0,04
0,06
0,02
0,31
0,04
0,21
0,09
0,01
0,01
0,49
0,10
0,42
0,35
0,68
0,04
0,01
0,25
0,07
0,18
0,08
0,02
0,02
0,02
0,17
0,01
0,59
0,18
0,51
0,53
0,67
0,50
0,71
0,14
0,62
0,9
0,67
0,20
0,72
0,47
0,11
0,01
0,01
0,11
0,01
0,01
0,04
0,01
0,08
0,05
0,07
0,03
0,05
0,63
0,38
0,04
0,06
0,08
0,06
0,09
0,03
0,51
0,07
0,03
0,13
0,01
0,14
0,01
0,03
0,02
0,09
0,01
0,01
0,05
0,01
0,10
0,01
0,02
0,02
0,98
1
1
1
0,71
1,11
0,28
1
1
0,90
0,90
1,05
0,87
0,98
1
0,01
0,1
0,01
0,02
0,05
0,07
0,01
0,01
0,05
0,01
0,01
TRAKTÖRLE KULLANILMAYAN BAZI TARIM ALET VE MAKİNALARI
Karasaban (adet)
100
20
105
20
2
1
415
18
50
20
48
11
17
500
Hayvan pulluğu (adet)
55
4
20
20
93
2
16
320
10
145
14
11
500
Tınaz makinası
47
80
80
180
1250
6
150
Döven
130
3
20
27
20
15
750
15
66
12
500
Biçerdöver / adet)
2
2
4
2
4
Biçerdöver/1000 ha
0,03
0,16
0,03
0,08
Selektör (adet)
12
2
2
5
6
3
5
3
7
1
5
10
5
3
8
Süt sağma makinası (adet)
14
3
6
1
10
3
59
6
7
1
(*) Kulaklı pulluk : kulaklı traktör pulluğu, döner kulaklı traktör pulluğu ve ark pulluğu
Diskli pulluk : diskli traktör pulluğu ve diskli anız pulluğu
Tırmıklar : diskli ve diğer tırmıklar, dişli tırmık, karma ve ot tırmık değerleri
Çapa makinası : traktörle çekilen çapa makinası;
Ekim mak. : tahıl ekim mak., kombine tahıl ekim mak., pancar ve üniversal ekim mak
Pülverizatör : kuyruk milinden hareketli pülverizatör
Harman mak. : harman makinası ve sapdöver
Patates hasat mak.: patates sökme mak.; kombine patates sökme mak.
Şekerpancarı hasat mak: pancar sökme makinası; kombine pancar sökme makinası
Silaj makinaları : silaj makinası ve mısır silaj makinası
1
0,85
0,10
1,09
0,02
0,18
0,11
0,19
0,12
0,15
0,05
0,39
0,01
0,04
0,02
0,03
0,97
0,01
2
0,85
0,08
0,70
0,74
0,2
0,43
0,25
0,13
0,02
0,09
0,79
0,04
0,04
0,20
0,03
1
0,05
Toplam
0,79
0,18
0,02
0,82
0,13
0,62
0,06
0,25
0,07
0,15
0,04
0,56
0,01
0,01
0,15
0,03
0,02
0,93
0,02
1327
1210
1793
1558
14
0,04
77
110
91
Sivas İlinin Tarımsal Mekanizasyon Düzeyinin 1997-2007 Yılları Arasındaki Değişiminin İncelenmesi
Çizelge 5. Sivas ilinin ilçelerine göre traktör başına düşen bazı tarım alet ve makinaları ile traktörle kullanılmayan bazı tarım alet ve makinalarının sayısal
dağılımları (Anonymous, 2001a)
TARIM ALET-MAKİNE
TİPİ
Kulaklı pulluk (*)
Diskli pulluk
Toprak frezesi
Kültüvatör
Merdane
Tırmıklar
Çapa mak
Ekim makinası
Patates dikim makinası
Çiftlik gübre dağıtma mak.
Kimyevi gübre dağıtma mak.
Kanatlı orak makinası
Biçer bağlar makinası
Balya makinası
Harman makinası
Patates hasat makinası
Şekerpancarı hasat mak.
Çayır biçme makinası
Silaj makinası
Pülverizatör
Atomizör
Tarım arabası
Su tankeri
İLÇELER
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
0,84
0,96
0,60
1,36
1,01
1,06
0,88
0,98
0,62
0,95
0,84
0,63
0,94
0,46
0,04
0,06
0,35
0,01
0,01
0,10
0,81
0,11
1,05
0,17
0,15
0,07
0,07
0,26
0,01
0,003
0,02
0,01 0,003
0,80
0,83
1,01
0,04
0,73
0,88
0,65
0,45
0,89
0,83
0,59
0,76
0,92
0,13
0,03
0,13
0,02 0,002 0,91
0,11
0,11
0,06
0,09 0,012 0,32
0,45
0,10
0,10
1,22
0,82
0,06
1,59
0,7
1,77
9,99
0,50
0,25
0,25
0,15
0,10
0,03
0,02
0,24
0,1
0,02 0,002
0,67
0,10
0,16
0,02
0,65
0,36
0,01
0,94
0,034 0,61
0,79
0,10
0,15
0,002
0,02
0,003
0,003
0,11
0,04
0,05
0,01
0,09
0,04
0,03
0,37
0,05
0,21
0,08
0,02
0,01
0,39
0,10
0,42
0,31
0,57
0,04
0,02
0,24
0,08
0,18
0,08
0,02
0,02
0,04
0,02
0,17
04
0,01
0,01
0,003
6.e0,010
0,47
0,16
0,50
0,53
0,62
0,46
0,96
0,13
0,55
0,89
0,66
0,23
0,72
0,41
0,004
0,02
0,003
0,10
0,01
0,01 0,004 0,02
0,06
0,02 0,010
0,09
0,05
0,07
0,03
0,06
0,92
0,46
0,04
0,09
0,09
0,07
0,11
0,04
0,5
04
04
0,002 0,004 0,01
0,01
0,01
6e0,01 0,003 3e0,07
0,03
0,02
0,13
0,01
0,17
0,01
0,12
0,01
0,02
0,10 0,012 0,01
0,04
0,01
0,10
0,02
0,02 0,002 0,003 0,002 0,02
0,91
1,01
0,96
1
0,72
0,97
0,98
0,93
1
0,87
0,99
1,09
0,87
1,00
1
0,12
0,10
0,01
0,02
0,06
0,10
0,01
0,01
0,04
0,02
0,05 0,010 0,01
TRAKTÖRLE KULLANILMAYAN BAZI TARIM ALET VE MAKİNALARI
Karasaban (adet)
30
15
70
2
1
280
9
40
40
6
14
430
Hayvan pulluğu (adet)
20
3
20
80
2
13
170
10
120
8
9
380
Tınaz makinası
47
80
40
190
1050
7
150
Döven
60
2
20
28
18
9
550
55
10
450
Biçerdöver / adet)
2
1
2
4
4
Biçerdöver/1000 ha
0,03
0,12
0,24
0,15
0,07
Selektör (adet)
14
2
2
15
6
5
3
3
7
1
5
12
6
4
8
Süt sağma makinası (adet)
12
5
9
10
10
20
10
7
90
15
15
17
(*): Kulaklı pulluk : kulaklı traktör pulluğu, döner kulaklı traktör pulluğu ve ark pulluğu
Diskli pulluk : diskli traktör ve diskli anız pulluğu değerleri
Tırmıklar : diskli ve diğer tırmıklar, dişli tırmık, karma ve ot tırmık değerleri
Çapa makinası : traktörle çekilen çapa makinası
Ekim mak. :tahıl ekim makinası, kombine tahıl ekim makinası, pancar ve üniversal ekim makinası
Pülverizatör : kuyruk milinden hareketli pülverizatör
Harman mak. : harman makinası ve sapdöver;
Patates hasat mak.: patates sökme, kombine patates sökme m.
Şekerpancarı hasat mak: pancar sökme makinası; kombine pancar sökme makinası
Silaj makinaları : silaj makinası ve mısır silaj makinası
1
1,05
0,15
0,01
1,12
0,03
0,20
0,10
0,27
0,14
0,11
0,04
0,50
0,01
0,04
0,01
0,02
0,03
0,97
0,01
2
0,75
0,13
0,62
0,64
0,18
0,39
0,23
0,12
0,05
0,08
0,69
0,03
0,18
0,004
0,02
0,02
0,94
0,05
Toplam
0,82
0,20
0,02
0,82
0,13
0,62
0,06
0,29
0,09
0,15
0,04
0,56
0,02
0,15
0,04
0,02
0,99
0,02
937
835
1564
1202
13
0,03
93
220
Çizelge 6. Sivas ilinin ilçelerine göre traktör başına düşen bazı tarım alet ve makinaları ile traktörle kullanılmayan bazı tarım alet ve makinalarının
dağılımları (Anonymous, 2007b)
TARIM ALET-MAKİNE
TİPİ
Kulaklı pulluk (*)
Diskli pulluk
Toprak frezesi
Kültüvatör
Merdane
Tırmıklar
Çapa mak
Ekim makinası
Patates dikim makinası
Çiftlik gübre dağıtma mak.
Kimyevi gübre dağıtma mak.
Kanatlı orak makinası
Biçer bağlar makinası
Balya makinası
Harman makinası
Patates hasat makinası
Şekerpancarı hasat mak.
Çayır biçme makinası
Silaj makinası
Pülverizatör
Atomizör
Tarım arabası
Su tankeri
İLÇELER
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
0,85
0,95
1,12
1,34
0,95
4,27
0,94
1
0,34
0,59
1,12
0,98
0,64
0,93
0,59
0,03
0,04
0,44
0,02 0,029 0,54
0,59
0,01
0,16
0,2
0,08
0,02
0,26
0,01
0,01
0
0,01
0,01
0,01
0,02
0,85
0,78
0,12
0,99 0,045 3,35
0,84
0,86
1,13
0,47
0,89
0,88
0,57
0,65
0,93
0,13
0,05
0,13
0,15
0,85
0,11
0,04
0,16
0,07
0,09
0,02
0,36
0,47
0,07
0,99
1,17 0,351
0,4
0,33
0,03
0,64
2,52
0,48
0,27
0,08
0,12
0,09
0,04
0,01
0,14
0,7
0,19
0,02
0,18 0,054 2,99
0,72
0,02
0,68
0,01
0,03
0,67
0,74
0,21
0,22
0,01
0,01
0,01
0,05
0,1
0,06
0,03
0,06 0,083 0,63
0,35
0,26
0,17
0,22
0,12
0,03
0,03
0,38
0,04
0,42 0,041 1,61
0,02
0,08
0,21
0,08
0,16
0,1
0,033
0,1
0,06
0,02
0,01
0,01
0,01
0,05
0,01
0,01
0,05
0,01
0,38
0,16
0,8
0,53 0,579 1,74
0,96
0,33
0,09
0,47
0,9
0,54
0,18
0,59
0,43
0,01
0,01
0,01
0,08
0,03
0,01
0,02
0,08
0,02
0,01
0,12
0,06
0,08
0,03
0,13
0,85
0,51
0,05
0,1
0,19
0,17
0,12
0,08
0,53
0,01
0,01
0,04
0,04
0
0,01
0,02
0,01
0,06
0,02
0,13
0,89
0,04
0,07
0,01
0,03
0,14
0,09
0,01
0,03
0,01
0,01
0,06
0,01
0,02
0,01
0,01
1
0,95
0,95
1,07
0,78
3,53
1,01
0,95
0,97
0,95
1,15
1,07
0,92
0,92
0,97
0,12
0,1
0,03
0,07
0,58
0,03
0,01
0,01
0,21
0,05
0,02
0,01
0,02
TRAKTÖRLE KULLANILMAYAN BAZI TARIM ALET VE MAKİNALARI
Karasaban (adet)
8
1
35
3
50
Hayvan pulluğu (adet)
3
2
25
5
14
20
54
Tınaz makinası
49
82
281
7
100
Döven
1
19
10
18
485
32
380
Biçerdöver / adet)
18
2
10
2
4
6
Biçerdöver/1000 ha
0,22
0,26
1,10
0,09
0,05
0,16
Selektör (adet)
22
3
4
4
6
7
2
2
11
1
5
8
6
5
8
Süt sağma makinası (adet)
55
40
12
15
17
55
35
25
4
160
146
20
25
50
(*) Kulaklı pulluk : kulaklı traktör pulluğu, döner kulaklı traktör pulluğu ve ark pulluğu
Diskli pulluk : diskli traktör pulluğu ve diskli anız pulluğu değerleri
Tırmıklar : diskli ve diğer tırmıklar, dişli tırmık, karma ve ot tırmık değerleri
Çapa makinası : traktörle çekilen çapa makinası
Ekim mak. : tahıl ekim makinası, kombine tahıl ekim makinası, pancar ve üniversal ekim makinası Pülverizatör : kuyruk milinden hareketli pülverizatör
Harman mak. : harman makinası ve sapdöver
Patates hasat mak.: patates sökme mak.; kombine patates sökme mk
Şekerpancarı hasat mak : pancar sökme makinası; kombine pancar sökme makinası
Silaj makinaları : silaj makinası ve mısır silaj makinası
92
1
1,07
0,17
0,01
1,1
0,07
0,19
0,1
0,34
0,01
0,01
0,15
0,09
0,06
0,01
0,5
0,01
0,02
0,06
0,03
0,03
0,05
0,98
0,02
2
1,27
0,08
0,51
0,1
0,02
0,41
0,06
0,07
0,07
0,44
0,2
0,01
0,02
0,03
0,88
0,07
Toplam
0,91
0,11
0,02
0,85
0,14
0,35
0,03
0,36
0,13
0,14
0,01
0,01
0,51
0,02
0,18
0,01
0,05
0,02
1
0,05
97
123
519
945
42
0,08
94
659
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(2), 87-95
Çizelge 5 incelendiğinde, 2001 yılı
verilerine göre Sivas il genelinde, birim traktör
başına düşen kulaklı pulluk, kültüvatör ve
tırmıkların sayısal dağılımları sırasıyla; 0,82;
0,82 ve 0,62’dir. İlçeler açısından bakıldığında,
bahsedilen bu değerlerin 2001 yılı için en
yüksek kulaklı pullukta Gemerek ilçesinde
(1,36 değeriyle); kültüvatör için Merkez ilçede
(1,12 değeri) ve tırmık için de Koyulhisar
ilçesinde (9,99 değeri) olduğu görülmüştür.
Birim traktör başına düşen çayır biçme
makinası ve harman makinasının sayıları, Sivas
il geneli için sırasıyla; 0,15 ve 0,56 değerleriyle
gözlemlenirken, ilçeler arasında da çayır biçme
makinası ve harman makinası değerleri, her iki
makine için en yüksek Hafik ilçesinde 0,92 ve
0,96 değerleriyle bulunmuştur. Sivas il geneli
için birim traktör başına düşen tarım arabası
sayısı yaklaşık 1 değerinde (0,99) iken, tüm
ilçelerde de, yaklaşık bir traktör kullanımına
birer adet tarım arabası olacak şekilde
görülmüştür. İlçeler açısından birim traktör
başına
düşen diğer
tarım makinaları
dağılımında ise farklılıklar görülmektedir.
Traktörle kullanılmayan karasaban, hayvan
pullukları, tınaz makinası ve döven için
değerler, 1997 yılına göre 2001 yılında ciddi
azalmalar göstermiştir. Bu değerler, karasaban,
hayvan pullukları, tınaz makinası ve döven için
sırasıyla 937, 835, 1564 ve 1202 adettir. İlçeler
açısından bakıldığında tınaz makinası ve döven
sayısı en yüksek Koyulhisar ilçesinde sırasıyla
1050 ve 550 adet değerleriyle bulunmuştur.
Biçerdöver sayıları, 2001 yılında 1997 yılına
göre il geneli ve ilçe bazında fazla bir değişiklik
göstermemiştir. Selektör ve süt sağım makinası
kullanımlarında da il genelinde değerler
sırasıyla 93 ve 220 adettir (Çizelge 5).
Çizelge 6 incelendiğinde 2007 yılı
verilerine göre, Sivas il genelinde birim traktör
başına düşen kulaklı pulluk sayısı 0,91 değerine
yükselerek 1997 ve 2007 yılları arasındaki
değişimi, %15,19 oranında olmuştur. Birim
traktör başına düşen kültüvatör ve tırmık
değerleri, il genelinde 0,85 ve 0,35
değerlerindedir. 1997 ve 2007 yılları arasında
birim traktöre düşen kültüvatör kullanımında
%3,66 oranında küçük bir artış şeklinde iken,
tırmıkta ise %43,55 oranında bir azalma
gözlenmiştir. Sivas il genelinde, birim traktör
başına düşen ekim makinaları, pülverizatör
kullanım oranları 0,36 ve 0,05 değerlerinde
gözlenmiş, ekim makinalarında 1997 ve 2007
yılları arasında %44 oranında bir artış,
pülverizatör kullanımında ise, %66,67 oranında
bir artış gözlenmiştir. Sivas il genelinde, birim
traktöre düşen çayır biçme makinası, harman
makinası ve tarım arabası sayısal değerleri
sırasıyla 0,18; 0,51 ve 1,00’dir. 1997-2007
yılları arasındaki değişimler, birim traktöre
düşen çayır biçme makinası, harman makinası
ve tarım arabası için %20,00 artış, %8,93
oranında azalış ve %7,53 oranında artış
şeklinde olmuştur (Çizelge 6).
Tüm ilçelerde yaklaşık birim traktör başına
birer adet tarım arabası olmasına rağmen, Gürün
ilçesinde 2007 verilerine göre bu değer 3,53’tür.
Ayrıca Gürün ilçesinde, benzer şekilde kulaklı
pulluk için 4,27; kültüvatör için 3,35 ve ekim
makinasında da 2,99 değerleri gözlenmiştir.
Bunun nedeni, Gürün ilçesinde 2007 yılındaki
traktör sayısının en düşük düzeyde olması
dolayısıyla, birim traktöre düşen tarım arabası,
kulaklı pulluk, kültüvatör ve ekim makinası gibi
alet ve makinalarının değerleri, diğer ilçelere
göre daha yüksek değerde çıkmıştır. Traktörle
kullanılmayan karasaban, hayvan pullukları,
1997-2007 yılı arasındaki döneme göre, %92,69
ve %89,83 oranında oldukça büyük azalış
görülürken, tınaz makinası ve dövende de,
%71,05 ve %39,35 oranlarında azalmalar
görülmüştür. 2007 yılı verilerine göre,
biçerdöver kullanımı 1997 yılına göre 2007
yılında %200 artışla il genelinde 42 sayısına
ulaşmıştır. Merkez ilçede bu değer 18 adet
olarak gözlenmiştir. Biçerdöverdeki bu artışa
paralel olarak harman makinası kullanımında da
il genelinde azalmalar söz konusudur. 1000 ha
işlenen tarım alanına düşen biçerdöver sayısı
değerlerinde, 1997-2007 yılları arası dönem için
%50
oranında
bir
artış
görülmüştür.
Biçerdöver/1000 ha değeri açısından ilçeler
incelendiğinde en yüksek değer 1,10 değeriyle
Hafik ilçesindedir.
5. Sonuç
Bu çalışmada, Sivas ilinin tarımsal
mekanizasyon düzeyinin 1997-2007 yılları
arasındaki
değişimleri
veriler
ışığında
incelenerek belirlenmeye çalışılmıştır. Sivas
ilinin, 1997 yılı ile 2007 yılı arasındaki işlenen
tarım alanları ile traktör varlığında sırasıyla
%31,91 ve %12,67 oranlarında bir artış
görülmüştür. 1997-2007 yılları arasındaki
sürede traktör güç grupları içerisinde özellikle
35-50 BG’lü traktörlerde %29,17 oranında
Sivas İlinin Tarımsal Mekanizasyon Düzeyinin 1997-2007 Yılları Arasındaki Değişiminin İncelenmesi
azalma; >50 BG’lü traktörlerde ise %78.43
oranında ciddi artışlar görülmüştür. Sivas ilinde
işlenen tarım alanına düşen traktör gücünü ifade
eden kW/ha ve özgül traktör yoğunluğu
değişimleri, 1997-2007 yılları arasındaki
dönemde %13,10 ve %13,18 oranında bir
azalma gösterirken, ha/traktör değerlerinde ise
%15,19 oranında bir artış görülmüştür.
Tarımsal mekanizasyon düzeyi kriterleri
açısından, Sivas ilindeki işlenen tarım alanına
düşen traktör gücü (kW/ha) ve özgül traktör
yoğunluğu, Türkiye ortalama değerlerine göre
düşük, İç Anadolu Bölgesi değerlerine göre
yüksek değerde bulunmuştur. Sivas il geneli için
ha/traktör değerleri, Türkiye ortalamasına yakın
değerlerdeyken, İç Anadolu Bölgesi verilerine
göre ise değerler düşük düzeyde bulunmuştur.
Sivas ili ilçeleri arasında Yıldızeli ilçesi, hem
traktör varlığı, özgül traktör yoğunluğu ve güç
dağılımları açısından en yüksek mekanizasyon
değerlerine sahiptir.
Yapılan bu çalışmayla görülen tarımsal
mekanizasyon düzeyi düşük düzeyde bulunan
Sivas ilinde, makina kullanım etkinliği de düşük
düzeydedir. Ülke genelinde olduğu gibi, Sivas
ilinde de, tarım arazilerinin parçalı yapıda
olması, traktör ve tarım alet-makina kullanımını
sınırlandırmaktadır. Sivas’ta tarımsal nüfusun
da fazla olması ve işletme başına düşen tarımsal
gelirin düşüklüğü gibi faktörler, il genelinde
traktör ve tarım alet-makina satın alma talebini
azaltmaktadır. Düşük gelirli ve küçük
işletmelere sahip Sivas’ta, tarımsal üretim
verimliliğini geliştirmek için ortak makina
kullanımının yaygınlaştırılması, ayrıca farklı tip
ve büyüklükteki işletmelere uygun traktör ve
tarım alet-makina kullanımının da geliştirilmesi
önem arz etmektedir.
Kaynaklar
Altuntaş, E., H. Öğüt, Ö.F. Taşer, 1997. Ülkemizin
Coğrafik Bölgelere Göre Tarımsal Mekanizasyon
Durumu. 17. Tarımsal Mekanizasyon 17. Ulusal
Kongresi, 17-19 Eylül 1997, 68-75, Tokat.
Altuntaş, E., H. Demirtola, 2004. Ülkemiz Tarımsal
Mekanizasyon Düzeyinin Coğrafik Bölgeler
Bazında Değerlendirilmesi. GOÜ. Ziraat Fakültesi
Dergisi, 21(2), 63-70, Tokat.
Anonymous, 1997. Sivas Tarım İl Müdürlüğü Proje ve
İstatistik Bilgileri, İl Tarım Müdürlüğü, Sivas.
Anonymous, 2001a. Sivas Tarım İl Müdürlüğü Proje ve
İstatistik Bilgileri, İl Tarım Müdürlüğü, Sivas.
Anonymous, 2001b. Tarım Alet ve Makinaları Sanayii,
Sekizinci Beş yıllık Planı Özel İhtisas Komisyonu
Raporu. Yayın No: DPT 2546-ÖİK : 562. Ankara.
Anonymous, 2006. Sivas Tarım ve Kırsal Kalkınma
Stratejisi. T.C. Sivas Valiliği, İl Tarım Müdürlüğü,
Sivas.
Anonymous, 2007a. Sivas Tarım İl Müdürlüğü Proje ve
İstatistik Bilgileri, İl Tarım Müdürlüğü, Sivas.
Anonymous,
2007b.
Türkiye
İstatistik
Yıllığı,
http:/www.tuik.gov.tr/yillik/yillik.pdf.Erişim: Eylül
2008.
Baydar, S., H. Yumak, 2000. Van ve Bitlis İllerinin
Tarımsal Mekanizasyon Durumu ve Sorunları
Üzerine Bir araştırma. Tarımsal Mekanizasyon 19.
Ulusal Kongresi, 1-2 Haziran, 62-67, Erzurum.
Çalışır, S., M. Güney, C. Aydın, 1991. Konya Bölgesinin
Tarımsal Mekanizasyon Sorunları ve Çözüm
Önerileri. Tarımsal Mekanizasyon 13. Ulusal
Kongresi, 25 – 27 Eylül 1991, Konya.
Erkmen Y., S. Bastaban, 1988. Doğu Anadolu Bölgesinin
Tarımsal Mekanizasyonunun Sorunları ve Çözüm
Yolları. Tarımsal Mekanizasyon 11. Ulusal
Kongresi, 10-12 Ekim 1988, Erzurum.
94
Erkmen Y., S. Bastaban, A. Çelik, İ. Öztürk, 1990.
Türkiye’nin Coğrafik Bölgelere Göre Tarımsal
Mekanizasyon Sorunları ve Çözüm Olanakları, 4.
Uluslararası Tarımsal Mekanizasyon ve Enerji
Kongresi, 1- 4 Ekim 1990, Adana.
Evcim, Ü., G. Keçecioğlu, 1994. Avrupa Ülkeleri Traktör
Parkındaki
Gelişmeler
ve
Türkiye
ile
Karşılaştırılması. Tarımsal Mekanizasyon 15. Ulusal
Kongresi, 20-22 Eylül 1994, Antalya.
Evcim, H.Ü., E. Ulusoy, E. Gülsoylu, K.O. Sındır, K.O.,
E. İçöz, 2005. Türkiye Tarımı makinelaşma
Durumu. Türkiye Ziraat Mühendisliği VI. Teknik
Kongresi Tarım Haftası 2005 Kongresi, 3-7 Ocak
2005, Ankara.
Kasap, A., A. Demir, M. Dilmaç, 1997. Tokat İlinde
tarımda makinelaşmanın Genel Yapısı ve Sorunları
Üzerine Bir araştırma. 17. Tarımsal Mekanizasyon
17. Ulusal Kongresi, 17-19 Eylül 1997, 35-43,
Tokat.
Koçtürk, B., A. Onurbaş Avcıoğlu, 2007. Türkiye’de
Bölgelere ve İllere göre Tarımsal mekanizasyon
Düzeyinin Belirlenmesi. Tarım makineları Bilimi
Dergisi, 3(1), 17-24, 2007.
Kurtay, T., T. Kut, 1995. Küçük Entansif Tarım
işletmelerinin Mekanizasyonu ve Sorunları.
Tarımsal Mekanizasyon Kurul Toplantısı Raporları,
Eylül, 1995. Bursa.
Onurbaş Avcıoğlu, A., Z.D. Atasoy, 2002. A Reaserch on
Agricultural Mechanization Level of Turkey. 5 th
Int. Conf. On Agricultural and Forest Engineering.
19-20 June 2002, 497-503, Warsaw.
Önal, İ., Çakmak, B. 2000. 21, Yüzyıla girerken
Türkiye’nin Tarımsal Mekanizasyon Durumu ve
Tarım İş Makinaları Sanayi. Tarımsal Mekanizasyon
19. Ulusal Kongresi, 1-2 Haziran, s. 1-6, Erzurum.
E.ALTUNTAŞ, İ.ASLAN
Özpınar, S. 2001. Marmara Bölgesinin Tarımsal
Mekanizasyon Özelliklerinin Belirlenmesi. Tarımsal
Mekanizasyon 20. Ulusal Kongresi, 13-15 Eylül, s.
41-46, Şanlıurfa.
Polat, R., R. Sağlam, 2001. GAP Bölgesinini
Mekanizasyon Durumu ve Sorunları. Tarımsal
Mekanizasyon 20. Ulusal Kongresi, 13-15 Eylül, s.
617-621, Şanlıurfa.
Sabancı, A., A. Işık, Y. Zeren, 1988. Türkiye’de
Mekanizasyon Düzeyi Gelişimi ve Sorunları.
Tarımsal Mekanizasyon 11. Ulusal Kongresi, 10-12
Ekim 1988, Erzurum.
Sabancı, A., Akıncı, İ., 1994. Dünyada ve Türkiye’de
Tarımsal Mekanizasyon Düzeyi ve Son Gelişmeler.
Tarımsal Mekanizasyon 15. Ulusal Kongresi, 20-22
Eylül 1994, Antalya.
Saral, A., M. Vatandaş, M. Güner, M. Ceylan, T. Yenice,
2000. Türkiye Tarımının makinelaşma Durumu.
Ziraat Mühendisliği V. Teknik Kongresi, 17-21
Ocak, s. 901-923, Ankara.
Turgut, N., A. Çelik, İ. Öztürk, 2000. Doğu Anadolu
Bölgesinin Tarımsal mekanizasyon Özellikleri.
Tarımsal Mekanizasyon 19. Ulusal Kongresi, 1-2
Haziran, s. 37-42, Erzurum.
Zeren, Y., E. Tezer, İ.K. Tuncer, Ü. Evcim, E. Güzel, K.O.
Sındır, 1995. Tarım Alet-Makine ve Ekipman
Kullanım ve Üretim Sorunları. Ziraat Mühendisliği
Teknik Kongresi Tarım Haftası 95 Kongresi, 9-13
Ocak 1995, Ankara.
95
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(2), 97-107
Samsun İlinde Alabalık İşletmelerinin Yapısal ve Ekonomik Analizi*
Oğuz Aydın1
Murat Sayılı2
1- Adnan Menderes Üniversitesi, Nazilli Meslek Yüksekokulu, İktisadi ve İdari Programlar, 09800 Aydın
2- Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 60240 Tokat
Özet: Bu araştırmada, Samsun ilinde ağ kafes ve karadaki havuzlarda alabalık üretimi yapan işletmelerin
yapısal ve ekonomik analizi yapılmıştır. Veriler, işletmeler ile 2008 yılında yapılan anket ile elde edilmiştir.
İşletme başına ortalama, ağ kafeste alabalık üretimi yapan işletmelerde 1 093.67 m3 ve karada üretim yapan
işletmelerde ise 108.60 m2’lik havuz alanı bulunmaktadır. İşletme başına üretilen balık miktarı, ağ kafeste
42.43 ton ve karadaki havuzlarda ise 6.60 ton olarak saptanmıştır. Tüm işletmelerde alabalıklar ortalama 250
gr civarında ve 5-5.5 TL/kg arasında satılmaktadır. Ağ kafeste alabalık yetiştiren işletmelerde, işletme başına
düşen toplam aktif sermaye içerisinde en önemli payı balık sermayesi (%57.27) almaktadır. Karadaki
alabalık işletmelerinde ise aktif sermaye içerisindeki en büyük pay bina-havuz sermayesine (%51.88) aittir.
İşletmelerde gayrisaf hasıla içerisinde en büyük payı büyük boy (porsiyonluk) balık satışları oluşturmaktadır.
Yem masrafı, ağ kafeste alabalık üretimi yapılan işletmelerde işletme ve üretim masrafları içerisinde en
yüksek paya (sırasıyla %47.86 ve %44.38) sahiptir. Karadaki işletmelerde ise en yüksek pay yavru balık
giderine (sırasıyla %28.49 ve %25.41) aittir. Tüm işletmelerin alabalık üretiminden kar sağladıkları
hesaplanmıştır. Rantabilite oranları; ağ kafes işletmelerinde %19.66 ve karadaki işletmelerde ise %11.18
olarak belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Alabalık işletmesi, yapısal ve ekonomik analiz, Samsun ili
Structural and Economic Analysis of Trout Breeding Farms in Samsun
Province
Abstract: In this research, Samsun province in the net cages and to do enterprises in the pools of trout
production of structural and economic analysis has been done. Data, with enterprise in 2008 were obtained by
questionnaire. Average each Enterprise, production of trout in cages in the enterprises production 1 093.67
m3 and enterprises on land in the pool area is 108.60 m2. The amount of fish produced per enterprises fish net
in the cage is 42.43 tons and 6.60 tons of land in the pool has been identified as. All enterprises in trout
average around 250 grams, and 5 - 5.5 TL/kg, is sold at. Trout in fishnet cages in enterprises to grow the
enterprise in total assets per share of capital in the most important fish in capital (57.27%) are. Land of the
largest trout in the share of enterprises capital in the building-the active pool of capital (51.88%) belongs
to. The largest share in gross revenues for enterprises large size (portion of) fish are selling. Feed costs,
production of trout in the lattice fishnet of business enterprises and the highest share of production costs
(respectively 47.86% and 44.38%) has. The highest share of land in the enterprises to fry expenses
(respectively 28.49% and 25.41%) belongs to. All enterprises that provide trout production was calculated
from the profit. Rantabilite rates; fishnet lattice and 19.66% in business enterprises in the land is determined
as 11.18%.
Keywords: Rainbow trout, stuctural and economic analysis, Samsun province
1. Giriş
Balık, insanlar için mükemmel bir gıda ve
yüksek kalitede protein kaynağıdır. Büyüme
çağındaki çocukların, hamile kadınların ve
hasta insanların beslenmesinde oldukça
önemlidir. Balık eti kırmızı etlere göre, besin
değeri açısından daha iyi, hazmı daha kolay ve
yağ oranı daha düşüktür. Kandaki kolesterol
seviyesini azaltıcı etkiye de sahiptir.
Su ürünlerinin insan beslenmesine katkısı,
istihdam oluşturması, sanayiye hammadde
temini ve yüksek ihracat potansiyeli nedeniyle
ülke ekonomisi için önemlidir. Artan dünya
nüfusu için çok önemli bir gıda kaynağı olan su
ürünleri stoklarında değişik nedenlerle görülen
azalma, denizler ve iç sulardaki kaynakların
değerlendirilmesini
gündeme
getirmiştir.
Bundan dolayı da, su ürünleri yetiştiriciliği
günümüzde tarımın diğer tiplerinden daha hızlı
bir şekilde büyümektedir.
Son yıllarda Türkiye’de su ürünleri
yetiştiriciliği gelişen teknoloji ve ekonomik
büyümeye paralel olarak bir ivme kazanmış
durumdadır. Aşırı avcılık ve popülasyondaki
azalma sonucunda da yetiştiriciliğin önemi her
geçen gün artmaktadır. Su ürünleri yetiştiricilik
çalışmaları ilk önceleri iç sularda başlamış,
* Bu araştırma, GOÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Tarım Ekonomisi Anabilim Dalında hazırlanan Yüksek Lisans Tezi’nin özetidir.
Samsun İlinde Alabalık İşletmelerinin Yapısal ve Ekonomik Analizi
daha sonra yerini deniz ortamlarına bırakmış,
ekonomik yetiştirme yöntemlerinin saptanması
ve uygulanması ile de girişim boyutundaki
çalışmalar sektörel yapıya kavuşmuştur. İlk
yıllarda yetiştiriciliği daha kolay olan sazan
yetiştiriciliğine yönelme olmuşsa da, bugün
ekonomik değeri yüksek olan alabalık, çipura
ve levrek türlerinin yetiştiriciliğine geçilmiştir
(Sayılı ve ark., 1999).
Türkiye’de 2007 yılı itibariyle su ürünleri
sektörüne ilişkin veriler incelendiğinde; üretim
miktarı 772 323 ton, ihracat 47 214 ton, ithalat
58 022 ton, iç tüketim 604 695 ton, işlenen
miktar 170 000 ton ve değerlendirilemeyen
kısım ise 8 436 ton’dur. Kişi başına balık
tüketimi 8.567 kg’dır. Türkiye’deki su ürünleri
üretiminin; %67.10’unu avlanan deniz balıkları
(özellikle hamsi), %9.18’ini avlanan diğer deniz
ürünleri, %5.61’ini avlanan tatlısu ürünleri
(özellikle sazan ve inci kefali) ve %18.11’ini
ise kültür balıkları (özellikle alabalık, levrek ve
çipura) oluşturmaktadır. Türkiye’de tatlı su ve
kısmen deniz balıkları yetiştiriciliğindeki en
önemli türlerden biri alabalıktır. 2000 yılındaki
alabalık üretimi toplamı 44 533 ton (42 572
tonu içsu ve 1 961 tonu deniz olmak üzere)
iken, bu değer 2007 yılında %37.37’lik bir
artışla 61 173 ton’a (58 433 tonu içsu ve 2 740
tonu deniz alabalığı) yükselmiştir. 2007
yılındaki toplam balık üretiminin (139 873 ton)
%41.78’ini içsu ve %1.96’sını ise deniz olmak
üzere
alabalık
üretimi
oluşturmaktadır
(Anonim, 2009). Ülkedeki projeli işletmelerin
sayısı 1 500’ün üzerindedir.
Araştırma alanı olarak seçilen Samsun ili,
su ürünleri üretimi açısından önemli bir
potansiyele (deniz ve iç su açısından) sahiptir.
Bu potansiyelin değerlendirilmesi açısından da
baraj gölü ve karada alabalık üretim işletmeleri
kurulmuş durumdadır. Ancak bu işletmelerin
yapısal durumları ile faaliyetlerinin ekonomik
açıdan kârlılığına yönelik bilimsel bir
araştırmaya rastlanılmamıştır. Bu nedenle
yapılan bu araştırmanın amacı, Samsun ilindeki
gökkuşağı alabalık üretimi yapan işletmelerin
yapısal ve ekonomik durumlarının ortaya
konulması, üretim ve pazarlama aşamalarında
karşılaşılan sorunların tespiti ve bu sorunlara
ilişkin çözüm önerilerinin getirilmesidir.
Araştırmadan elde edilen bulgular, konu ile
ilgili daha önce yapılmış araştırma sonuçları ile
de karşılaştırılmıştır.
107
2. Materyal ve Yöntem
2.1. Materyal
Araştırmanın ana materyalini, tam sayım
yöntemi kullanılarak, Samsun ilinde alabalık
yetiştiriciliği yapan toplam 12 adet işletme ile
yapılan anket çalışmaları sonucunda elde
edilen birincil nitelikli veriler oluşturmaktadır.
Bu materyalin yanı sıra, ilgili kamu
kurumlarından alınan kayıt, rapor ve
istatistikler ile daha önce değişik yörelerde
yapılmış benzer bilimsel çalışmaların
sonuçları araştırmanın ikincil materyalini
oluşturmaktadır.
Anketlerde elde edilen veriler 2007 – 2008
üretim dönemini içermektedir.
2.2. Yöntem
Samsun ilinde alabalık yetiştiriciliği
yapan tüm işletmelerde düzenli muhasebe
kayıtlarının
bulunmaması
nedeniyle,
araştırmanın analizinde kullanılan veriler
anket yöntemi ile toplanmıştır.
Samsun Tarım İl Müdürlüğü kayıtları
incelendiğinde, ilde 14 adet alabalık üretimi
yapan işletmenin olduğu tespit edilmiş olup,
ancak bu işletmelerden 12 adeti faal
durumdadır.
Araştırma
bölgesindeki
popülasyonun küçük sayıda ve her bir
işletmeye ulaşma imkanının olmasından
dolayı, verilerin toplanması aşamasında tam
sayım yöntemi uygulanmıştır.
Anketler 2008 yılının Nisan–Haziran
aylarında üreticilerin mahallerinde işletme
yöneticisi ile görüşmek suretiyle yapılmıştır.
İşletmelerin sermaye yapılarının ortaya
konulmasında, sermayenin fonksiyonlarına
göre sınıflandırılması esas alınmıştır (Açıl ve
Demirci, 1984; Aras, 1988). İşletmelerde
mevcut sermaye unsurlarının kıymetlerinin
belirlenmesinde aşağıdaki yöntemler esas
alınmıştır (Sayılı ve ark., 1999):
a) Arazi sermayesi için; araştırma
yöresinde geçerli olan ortalama alımsatım değeri,
b) Arazi ıslahı ile bina ve havuz sermayesi
için; yenilerde maliyet bedeli, eskilerde
ise
bugünkü
durumlarına
ve
kullanılmasındaki yıpranmalara göre
alternatif maliyetleri,
c) Alet-makine sermayesi için; cari yılda
kullanılarak
dönem
sonunda
kullanılmayacak durumda olan aletler
tümüyle masrafa geçmiş, diğerleri için
O.AYDIN, M.SAYILI
yeni olanlarda satın alma bedelleri,
eskilerde ise yarayışlılık durumlarına
göre alım-satım değeri,
d) Balık sermayesi için; hali hazırdaki
fiyatlar esas alınmış, damızlık balıklar
için ise yıpranma payı,
e) Malzeme-mühimmat sermayesi için;
alım-satım değeri,
f) Para mevcudu ve alacaklar ile borçlar
için; işletmecinin beyanı.
İncelenen işletmelerin sabit sermaye
unsurlarının amortisman paylarının hesabında;
arazi ıslah sermayesi için %5, bina ve havuz
sermayesi için %3, damızlık balık sermayesi
için %25, alet-makine sermayesi için ise %1025 oranları kullanılmıştır (Açıl ve Demirci,
1984). Bina, havuz ve alet-makinelerin yıllık
tamir-bakım masrafları için işletmeci tarafından
fiilen yapılmış masraflar esas alınmıştır.
Araştırmada; gayrisaf hasıla, işletme
masrafları, üretim masrafları, saf hasıla, safi kâr
ve rantabilite oranı hesaplanmıştır.
Gayrisaf hasıla; bir tarım işletmesinde bir
üretim dönemi içinde tarımsal faaliyet sonucu
elde edilen nihai mal ve hizmetlerin değer
toplamını ifade etmektedir (Aras, 1988).
Araştırmada gayrisaf hasıla; yavru ve
porsiyonluk
boy
balık
satışlarından
oluşmaktadır. Ayrıca işletme başına ve birim
üretim alanına (100 m3 ve 100 m2) düşen
gayrisaf hasıla ile gayrisaf hasıla değerinin aktif
sermayeye oranı (her bir liralık aktif sermayeye
karşılık elde edilen gayrisaf hasıla değeri) da
hesaplanmıştır.
İşletme masrafları; işletmecinin, gayrisaf
hasılayı elde etmek için işletmeye yatırdığı aktif
sermayenin faizi hariç, yapmış olduğu
masrafların toplamıdır (Erkuş ve ark., 1995).
Bu çalışmada, işletmeleri birbirleri ile
karşılaştırmak için bütün işletmeler ekonomik
yönden bağımsız ya da borçsuz ve mülk arazide
faaliyette bulunan, diğer bir ifade ile kirasız
olarak düşünülmüş ve borç faizleri ile arazi
kirası giderleri işletme masraflarına dahil
edilmemiştir.
Üretim masrafları; aktif sermaye faizi
değerinin işletme masrafları değerine ilavesi ile
bulunmuştur (Sayılı ve ark., 1999).
Saf hasıla; gayrisaf hasıladan işletme
masraflarının çıkartılması ile hesaplanmaktadır.
Gayrisaf hasıladan üretim masraflarının
çıkartılması ile de safi kâra ulaşılmaktadır
(Sayılı ve ark., 1999).
Rantabilite; bir işletmenin belirli bir sürede
elde ettiği kârın, bu kârı elde etmek için
kullanılan sermayeye (aktif sermaye) oranı
olarak tanımlanmakta (Açıl ve Demirci, 1984)
olup, ekonomik faaliyette olan işletmelerin yıl
sonu faaliyet sonuçlarını göstermede ve
işletmelerin mukayesesinde kullanılan önemli
bir ölçüdür (Sayılı ve ark., 1999).
İşletme masrafları içerisinde yer alan
unsurlardan; genel idare giderlerin hesabında
gayrisaf hasılanın %3’ü; döner sermaye faizinin
hesabında T.C. Ziraat Bankası’nın incelenen
dönemde tarımsal kredilere uyguladığı faiz
oranının yarısı; aktif sermayenin faiz oranı
olarak ise %5 esas alınmıştır (Sayılı ve ark.,
1999).
3. Araştırma Bulguları ve Tartışma
3.1. İncelenen İşletmelerin Yapısal Özellikleri
Samsun
ilinde
incelenen
alabalık
işletmelerinin %58.33’ü (7 adet) ağ kafeslerde
ve %41.67’si (5 adet) karada üretim
yapmaktadır.
Karada alabalık üretimi yapan işletmelerin
%20’si vadiler arasında, %40’ı dağ eteklerinde
ve %40’ı ise açık arazilerde üretim
yapmaktadır.
Ağ kafeste üretim yapan alabalık
işletmelerinin tamamı, üretim yaptıkları araziyi
15 yıllığına devletten (Özel İdare) kiralamış
durumdadır. Buna karşın karada alabalık
üretimi yapan işletmelerin ise %80’i kendi
mülk arazilerinde, %20’si ise kiraladıkları
arazide üretimlerini gerçekleştirmektedirler.
İşletmeler genelde yavru alabalık satın
almak suretiyle üretim yapmaktadırlar. Ağ
kafeslerde üretim yapanların %71.43’ü yavru
balık satın almak, %28.57’si sağım yapmak ve
%14.29’u ise büyük boy balık satın almak
suretiyle alabalık üretmektedirler. Karada
üretim yapan işletmelerin ise %40’ı sağım
yaparak, yavru ve büyük boy satın alarak
üretimlerini devam ettirmektedirler.
İşletme
sahiplerinden;
ağ
kafes
işletmelerinde
%54.19’u
ve
karadaki
işletmelerde ise %60’ı alabalık üretiminden
(balıkçılık) başka iş yada mesleğe sahip
durumdadır. Yine ağ kafes işletmelerinin
%28.57’si ve karadaki işletmelerin ise %20’si
alabalık üretimi ile birlikte tarımla da (tarla
ürünleri üretimi, meyvecilik ve hayvancılık)
uğraşmaktadır.
99
Samsun İlinde Alabalık İşletmelerinin Yapısal ve Ekonomik Analizi
3.1.1. İncelenen İşletmelerde Nüfus Durumu
Ağ kafeslerde alabalık üretimi yapan
işletmelerde, işletme başına düşen nüfus miktarı
6.58 kişi olup, bunun %50’sini daimi işçiler,
%45.59’unu işletme sahipleri ve %4.41’ini ise
geçici işçiler oluşturmaktadır (Çizelge 1).
Karada alabalık üreten işletmelerde bu oranlar
sırasıyla; %30.77, %46.15 ve %23.08 olarak
belirlenmiştir.
Çizelge 1. İncelenen İşletmelerde Nüfus Durumu ve Özellikleri
Nüfus Miktarı
Yaş
(yıl)
Adet
%
İlkokul
İşletme Sahibi
3.00
45.59
42.95
23.81
Ağ Kafeste
Daimi İşçi
3.29
50.00
27.65
69.56
Balık
Geçici İşçi
0.29
4.41
26.50
100.00
Üreten
Toplam
6.58 100.00
----İşletmeler
Ortalama
----34.59
50.00
İşletme Sahibi
1.20
46.15
47.50
40.00
Karada
Daimi İşçi
0.80
30.77
33.50
25.00
Balık
Geçici İşçi
0.60
23.08
27.67
66.67
Üreten
Toplam
2.60 100.00
----İşletmeler
Ortalama
----38.62
38.46
Ağ kafes ve karada alabalık yapan
işletmelerdeki kişilerin yaşları incelendiğinde,
işletme sahiplerinin en yüksek yaşa sahip
olduğu görülmektedir. Yaş ortalamaları; ağ
kafes işletmelerinde işletme yöneticisinin 42.95
yıl, daimi işçilerin 27.65 yıl, geçici işçilerin
26.50 yıl, tüm kişiler itibariyle 34.59 yıl;
karadaki işletmelerde işletme yöneticisinin
47.50 yıl, daimi işçilerin 33.50 yıl, geçici
işçilerin 27.67 yıl ve tüm kişiler itibariyle ise
38.62 yıl olarak tespit edilmiştir.
Tüm işletmelerdeki kişiler çoğunlukla
ilkokul ve lise mezunu durumundadırlar.
Karadaki işletmelerde ise az da olsa üniversite
mezunu olan işletme sahibi ve daimi işçiler
mevcuttur.
Alabalık
yetiştirmedeki
tecrübeler
incelendiğinde; işletme sahiplerinin 7-10 yıldır
bu işi yaptıkları belirlenmiştir. Daimi ve geçici
işçilerde ise 2-3.5 yıllık bir tecrübe söz
konusudur.
3.1.2. İncelenen İşletmelerde Su Kaynağı ve
Özellikleri
Karada alabalık üretimi yapan işletmelerde
su kaynağı; %40 ile dere suyu, %20 ile ırmak
suyu, %20 ile kendi veya civar arazilerden
çıkan kaynak suyu ve %20 ile artezyendir. Bu
işletmelerde su getirme uzaklığı 20-300 m
arasında değişmekte olup, ortalama 149 m’dir.
Ağ kafeste alabalık üretimi yapan
işletmelerde, kafeslerin bulunduğu suyun 7-17
m arasında değişmekle birlikte, ortalama su
derinliğinin 10.85 m olduğu belirlenmiştir.
107
Eğitim Durumu (%)
Tecrübe
(yıl)
Ortaokul
Lise
Üniversite
4.76
71.43
0.00
10.00
21.74
8.70
0.00
3.44
0.00
0.00
0.00
2.00
--------21.74
32.60
0.00
4.80
0.00
40.00
20.00
7.80
25.00
25.00
25.00
3.25
0.00
33.33
0.00
3.00
--------7.69
30.77
15.38
4.69
Karadaki
işletmelerde
suların
pH
derecesinin maksimum 8.5 ve minimum 5.5
olduğu ifade edilmiştir.
Suların çözünmüş oksijen değerlerinin; ağ
kafes işletmelerinde maksimum 9-9.50 arasında
değişmekle birlikte ortalamada 9.13 mg/lt,
minimumda 7-8 arasında ve ortalamada 7.57
mg/lt; karadaki işletmelerde maksimum 7-9.50
arasında ve ortalamada 8.50, minimumda 5-7
arasında ve ortalamada 5.70 mg/lt olduğu
belirtilmiştir.
Karadaki alabalık üreten işletmelerin;
%80’inde
su,
havuzlarda
bir
defa
kullanılmaktadır. Aynı şekilde işletmelerin
%80’inde havuzlara su giriş ve çıkışlarının
hatalı olduğu belirlenmiştir. Bu durumun, havuz
tabanının kirlenmesine ve balıklarda gelişme
zayıflığına yol açtığı ifade edilmiştir. Suların
havuzlara gelişi; işletmelerin %20’sinde su
beton, toprak yada yan duvarları toprak
kanaletler ile olurken, %80’inde ise PVC
borularla
(kapalı
boru
sistemi)
gerçekleşmektedir.
Ağ kafes işletmelerinin %71.43’ü yaz
aylarında su seviyesinde düşme olduğu, bu
durumda DSİ’nin önlem alması ve kafeslerin
daha ileriye (derinlere) götürülmesi gibi
tedbirlerin alındığı belirlenmiştir. Karadaki
işletmelerin %40’ı sulama vb. nedenlerle yaz
aylarında su miktarında azalma olduğunu, bu
durumda önlem olarak artezyen suyunun ek
kaynak olarak kullanıldığını belirtmişlerdir.
Karadaki işletmelerin tamamı, 1-3 gün
arası olmak üzere yağışlı havalarda suların
Samsun İlinde Alabalık İşletmelerinin Yapısal ve Ekonomik Analizi
bulanık aktığını belirtmişlerdir. Ağ kafes
işletmelerinin ise %71.43’ü yağışlı havalarda
genelde 1-3 gün arası olmak üzere suların hafif
düzeyde bulanık olduğunu ifade etmişlerdir.
Bütün bunlara karşın ise gerek karada ve
gerekse ağ kafeslerde alabalık üretimi yapan
işletmelerin herhangi bir önlem aldıkları
saptanamamıştır.
3.1.3. İncelenen İşletmelerde Havuz ve Kafes
İle İlgili Özellikler
Ağ kafeslerde kafes suyu sıcaklığının;
işletmelere göre değişmekle birlikte yazın
yüzeyde minimum 18 ºC ve maksimum 25 ºC,
dipte minimum 6 ºC ve maksimum 12 ºC; kışın
ise yüzeyde minimum 4 ºC ve maksimum 9 ºC,
dipte minimum 6 ºC ve maksimum 11 ºC
olduğu belirtilmiştir. Karadaki işletmelerde ise
havuzlardaki su sıcaklığı; yazın minimum 5 ºC
ve maksimum 20 ºC; kışın ise minimum 5 ºC ve
maksimum 9 ºC olarak ifade edilmiştir.
Alabalık işletmelerinde; anaç (damızlık),
kuluçka, yavru bakım ve geliştirme, yetiştirme
ile pazarlama olmak üzere değişik havuzlar
bulunmaktadır (Elbek, 1981).
Ağ kafeste alabalık üretimi yapan
işletmelerde, işletme başına ortalama 1 093.67
m3 hacminde havuz-kafes bulunmakta olup,
bunun %71.04’ünü yetiştirme havuzu (ağ
kafes), %26.06’sını yavru bakım-geliştirme
havuzu ve %2.90’ı ise kuluçka havuzudur
(Çizelge 2). İşletme başına düşen ortalama 23
adet havuzun en önemli kısmını yetiştirme
havuzu (ağ kafes) oluşturmaktadır. Havuzlar,
kare ve dikdörtgen şeklindedir. Kafeslerin
%57.14’ü ahşap+profil demir, %28.57’si
polyester ve %14.29’u ise polyester + plastik
malzemeden
yapılmıştır.
İşletmelerin
%57.14’ünde
kafeslerin
yüzdürülmesinde
strafor (köpük) ve %57.14’ünde ise bidon
kullanılmaktadır. Kafeslerin kıyıdan uzaklığı
yaz ve kışa göre değişmektedir. Kışın kıyıya 50
m kadar yakın olan kafesler, yazın 100 - 125 m
kadar
uzağa
götürülebilmektedir.
Tüm
işletmeler itibariyle kafeslerin kıyıdan ortalama
uzaklığı 82.14 m olarak saptanmıştır.
Çizelge 2. Ağ Kafeste Alabalık Üretimi Yapan İşletmelerde Havuz-Kafes ve Özellikleri
Hacim
Sayı
Havuz - Kafes Cinsi
Şekil
m3 – m2
%
Adet
%
31.67
2.90
3.67
15.96 Kare, Dikdörtgen
Ağ Kafeste Kuluçka
Yavru Bakım-Geliştirme
285.00
26.06
4.33
18.82
Kare
Balık
Üreten
Yetiştirme (Ağ Kafes)
777.00
71.04
15.00
65.22
Dikdörtgen
İşletmeler
Toplam
1 093.67
100.00
23.00
100.00
Kuluçka
5.40
4.97
5.50
27.96
Dikdörtgen
Yavru
Bakım-Geliştirme
6.20
5.71
3.50
17.79
Dikdörtgen
Karada
Yetiştirme
41.00
37.75
5.50
27.96
Dikdörtgen
Balık
Üreten
Pazarlama
48.00
44.20
3.50
17.79
Dikdörtgen
İşletmeler
Damızlık
8.00
7.37
1.67
8.50
Dikdörtgen
Toplam
108.60
100.00
19.67
100.00
Karada alabalık üretimi yapan işletmelerde
ise, işletme başına ortalama 108.60 m2
hacminde havuz bulunmaktadır (Çizelge 2).
Bunun %44.20’sini pazarlama, %37.75’ini
yetiştirme, %7.37’sini damızlık, %5.71’ini
yavru bakım-geliştirme ve %4.97’sini ise
kuluçka havuzu oluşturmaktadır. İşletme başına
ortalama 19.67 adet havuz düşmekte olup, en
fazla yetiştirme havuzu bulunmaktadır. Tüm
havuzlar dikdörtgen şeklindedir. İncelenen
İşletmelerin tamamında havuzların yapımında
beton ve briket tuğla kullanılmıştır.
Ağ kafes işletmelerinin %71.43’üne göre
kafeslerdeki
su
sirkülasyonu
yeterli
durumdadır. Karadaki işletmelerin tamamı ise
havuzlardaki su sirkülasyonunun yeterli
olduğunu belirtmişlerdir.
Havuzların günlük bakımı olarak havuz
giriş ve çıkışlarının kontrolü ile ölü balıkların
toplanması gelmektedir. Bununla birlikte;
kültür balıkçılığında ve özellikle alabalık
yetiştiriciliğinde balıkların yaşam ortamını
oluşturan havuzların, diğer hayvansal üretim
dallarında olduğu gibi canlı materyale uyumlu,
hijyenik koşulları taşıyan bir yapıda inşa
edilmeleri gerekmektedir (Elbek, 1981). Gerek
ağ kafes ve gerekse karada üretim yapan
işletmelerin tamamında hem yaz ve hem de
kışın kafes ve havuzların temizliğine dikkat
edildiği belirlenmiştir. Bununla birlikte ağ
107
Samsun İlinde Alabalık İşletmelerinin Yapısal ve Ekonomik Analizi
kafese sahip işletmelerin %71.53’ünde kafeshavuzların temiz olmasına karşın, %28.57’sinde
ise
dipte
yem
kalıntılarının
olduğu
gözlemlenmiştir. Karadaki işletmelerin ise
ancak %40’ında havuzların temiz olduğu, buna
karşın %40’ında havuzların su yüzeylerinde
kirli bir tabakanın ve %20’sinde ise havuz
duvarlarının yosunlu olduğu belirtilmiştir.
Gerek teorik ve gerekse fiili balık üretim
durumu, karadaki işletmelere nazaran ağ
kafeslerde çok yüksek durumdadır. Nitekim, ağ
kafeslerde alabalık üreten işletmelerde işletme
başına ortalama 90 ton olan teorik balık üretim
kapasitesinin %47.14’ünde (42.43 ton/işletme)
fiili balık üretilmektedir. İşletmelerin %57.14’ü
mevcut üretim kapasitelerini yaklaşık iki katına
çıkarmak/artırmak istediklerini belirtmişlerdir.
Karada balık üreten işletmelerde ise, teorik
balık üretim kapasitesi 9.20 ton/işletme, fiili
balık üretim kapasitesi 6.60 ton/işletme,
kapasite kullanım oranı %71.74, kapasite
artırmayı düşünen işletme oranı %25 olup,
kapasitelerini
iki
katına
çıkarmak
istemektedirler.
Hastalıktan korunmak üzere ağ kafes
işletmelerinin %57.14’ü günlük kafes bakımı
yaptıklarını, %85.71’i ise ağlarını temizlemekte
(yüzeylerini fırçalamakta ve yıkamaktalar)
olduklarını ifade etmişlerdir. Ağların temizliği,
işletmelerin %57.14’ünde haftada bir ve
%42.86’sında ise ayda bir kez olmak üzere
makine ile yıkama şeklinde yapıldığı ve/veya
gerektiğinde
bazı
ağların
değiştirildiği
belirlenmiştir.
Karadaki havuzların temizliği için ise tüm
işletmelerde granül toz (240 kg/işletme) ve
kireç
(110
kg/işletme)
kullanıldığı
belirlenmiştir. Hastalıktan korumak için,
işletmelerin %100’ünde günlük havuz bakımı
ile günlük su giriş ve çıkış debi kontrolünün
yapıldığı, %80’inde mantarlaşmaya karşı
mahalit yeşili uygulandığı, %20’sinde günlük
ölü balıkların toplandığı, %20’sinde ise
havuzların boşaltılarak temizlendiği ve kireçbadana yapıldığı ifade edilmiştir.
3.1.4. İncelenen İşletmelerde Yem ve Yem
Temini İle İlgili Özellikler
Gerek ağ kafes ve gerekse karada
havuzlarda alabalık üretimi yapan işletmelerin
tamamında, balık üretiminde hazır pelet
(granül) yemler kullanılmaktadır. Yemler
çoğunlukla İzmir olmak üzere Trabzon ve
107
Samsun illerinden temin edilmektedir. Tüm
işletmeler yem teminindeki en önemli sorunu,
“yemin pahalı olması” olarak belirtmişlerdir.
Alabalıklara günde ortalama olarak kışın
1.42 kez/işletme ve yazın ise 2.43 kez/işletme
yemleme yapıldığı belirlenmiştir. İşletmeler
ortalaması olarak, alabalıklara kışın canlı
ağırlığının %2.5 ve yazın ise %2.36’sı kadar
yem verilmektedir.
Ağ kafes işletmelerinin %46.86’sı ve
karadaki işletmelerin ise %40’ının balıkları
hastalıktan korumak üzere yeme antibiyotik
kattıkları tespit edilmiştir.
3.1.5. İncelenen İşletmelerde Alabalık
Üretimi İle İlgili Özellikler
Ağ kafes işletmelerinin tamamı yavru balık
satın alarak üretim yapmaktadır. İşletme başına
satın alınan yavru balık sayısı ortalaması 282
857.14 adet olarak saptanmıştır.
Karada üretim yapan işletmelerin ise
%20’si damızlık balıklardan sağım yapmakta,
%40’ı yavru balık (310 000 adet/işletme) ve
%40’ı ise büyük boy balık (66 000 adet/işletme)
satın almak suretiyle alabalık yetiştirdiklerini
belirtmişlerdir.
Sağım yapan işletmelerde, alabalık
yumurtalarının ortalama çıkış oranın %62.67
olduğu saptanmıştır. Firenin yüksek olmasında
etkili olan faktörler; %20 oranlarında yetersiz
ve kalitesiz su kaynağı, su bulanıklığı, yumurta
hastalıkları, bilinçsiz kimyasal kullanımı,
kuluçkalıkların direkt olarak güneşe maruz
kalması olarak tespit edilmiştir.
Yavru ve büyük boy balıklar; Giresun,
Sivas, Tokat, Kastamonu ve bölgedeki diğer
işletmelerden satın alınmaktadır.
Karadaki işletmelerde yaşları 3-4 arasında
değişen işletme başına ortalama 300 adet
damızlık alabalık düştüğü belirlenmiştir. Ancak
işletmelere göre mevcut damızlık sayısı yetersiz
olup, işletme başına ortalama 383.33 adet
damızlık düşmesi gerektiği ifade edilmiştir.
Gerek ağ kafes ve gerekse karada havuzda
alabalık üreten tüm işletmelerde üretim
aşamasında boylara göre bir ayırım (küçükorta-büyük) söz konusudur.
Üretim aşamasında hastalık giderme veya
önlem olarak; ağ kafes işletmelerinin %85.71’i
kullanılan
malzemenin
dezenfeksiyonu,
%42.86’sı antibiyotik, %28.57’si vitamin
desteği, %28.57’si ise aşılama; karadaki
işletmelerin %40’ının ise tuz solüsyonu
O.AYDIN, M.SAYILI
uygulaması yaptıkları belirlenmiştir.
Ağ
kafes
işletmelerinde
alabalık
üretiminde karşılaşılan sorunlar olarak; %100
ile kuşlar, %100 ile klimatik faktörler ve
%57.14 ile de yırtıcı hayvanlar ifade edilmiştir.
Karadaki alabalık işletmelerinden sadece
%20’sinin üretim aşamasında bir problemle
(yem temini) karşılaştığı saptanmıştır. Üretimde
karşılaşılan sorunların çözümünde; ağ kafese
sahip işletmelerin %71.43’ü Tarım İl-İlçe
Müdürlükleri ile görüşme, %57.14’ü Üniversite
ile görüşme, %42.86’sı Su Ürünleri Mühendisi
çalıştırma, %28.57’si ise kendi tecrübesini
kullanmakta; karadaki işletmelerin ise %80’i
kendi tecrübesini kullanmakta, %40’ı Tarım İlİlçe Müdürlükleri ve %20’si ise Üniversite ile
irtibat halinde olmayı tercih ettikleri
belirlenmiştir.
Alabalık işletmelerinin kurulmasında
başvurulan kaynaklar; ağ kafes işletmelerinde
Üniversite (%57.14), Tarım İl-İlçe Müdürlüğü
(%42.86) ve diğer işletmeler (%14.29);
karadaki işletmelerde ise Tarım İl-İlçe
Müdürlüğü (%80) ve Üniversite (%20) olarak
saptanmıştır.
Tüm işletmeler içerisinde sadece karadaki
alabalık işletmelerinden bir tanesinin işletme
kuruluş aşamasında yatırım kredisi kullandığı
(T.C. Ziraat Bankası) belirlenmiştir. Buna
karşın, hiçbir işletmenin üretim aşamasında
işletme kredisi kullanmadıkları tespit edilmiştir.
İşletmelere göre, kredi teminindeki en
önemli sorunlar; kredi faizlerinin yüksek, kredi
miktarlarının düşük ve teminat göstermenin zor
olması olarak belirlenmiştir.
3.1.6. İncelenen İşletmelerde Alabalık
Pazarlaması İle İlgili Özellikler
Ağ kafeslerde üretim yapan işletmelerde
alabalıkların satışları, %28.57 ile perakende ve
%71.43 ile toptan şekilde yapılmıştır. Karadaki
işletmelerde ise tersi bir durum söz konusudur.
Nitekim işletmelerin %86’sı alabalıkları
perakende olarak satarken, toptan satanların
oranları ise yalnızca %14’tür.
Ağ kafes işletmelerinin %100’ü işletmede,
%42.86’sı büyük marketlere, %42.86’sı mahalli
pazarlarda ve %14.29’u ise kendi restoranında
alabalık satışı yapmaktadır. Karadaki alabalık
işletmelerinin ise %100’ü işletmesinde ve
%20’si yerel pazarda satış yapmaktadırlar.
Ağ kafes işletmelerinin tümünde balık
satışında boya göre ayrım yapılmaktadır. Buna
karşın karadaki işletmelerde ise boy (%80) ve
kiloya (%20) göre satış bulunmaktadır.
Ağ kafes işletmelerinde ortalama balık
satış ağırlığı 252.14 gr, ortalama balık satış
fiyatı 4.89 TL/kg ve satılan toplam balık
miktarı ise 12 857.14 adet olarak tespit
edilmiştir. Karadaki alabalık işletmelerinde ise
bu değerlerin, sırasıyla, 266 gr, 5.58 TL/kg ve
88 400 adet olduğu ifade edilmiştir. Özellikle
ağ kafeslerde daha fazla balık üretimi söz
konusu olduğundan, satılan balık miktarı da
diğerine göre çok daha yüksek (iki kattan daha
fazla) durumdadır.
Ağ kafeste üretim yapan işletmelerin
pazarlama aşamasında karşılaştıkları sorunlar;
balık satış fiyatlarının düşük olması (%100) ve
talebin fazla fakat arzın yetersiz olması
(%14.29) olarak belirlenmiştir. Bununla
birlikte, karadaki havuzlarda alabalık üreten
işletmelerin ise yalnızca %60’ının pazarlama
aşamasında probleminin olduğu (talebin fazla,
arzın yetersiz olması) saptanmıştır.
Alabalık üretimi ve pazarlama aşamasında
karşılaşılan sorunların çözümüne yönelik
üreticiler arasında herhangi bir örgütlenme veya
kooperatifleşmenin olmadığı tespit edilmiştir.
Buna karşın, ağ kafes balık işletmelerinin
%85.71’i pazarlama, %42.86’sı yem temini,
%28.57’si yavru balık temini, %14.29’u ihracat
yapma konularında örgütlenme ihtiyaçlarının
olduğunu belirtirlerken, %14.29’u ise böyle bir
ihtiyacın söz konusu olmadığını ifade
etmişlerdir. Karadaki işletmelerin ise %80’i
pazarlama, %40’ı yem temini ve %20’si ise
yavru balık temini konularında örgütlenmenin
fayda sağlayacağını beyan etmişlerdir.
3.2. İncelenen İşletmelerin Ekonomik Analizi
3.2.1. İncelenen İşletmelerin Sermaye Yapısı
İncelenen alabalık işletmelerinde aktif
sermaye; ağ kafes işletmelerinde arazi, binahavuz-kafes, alet-makine, balık, malzememühimmat, para; karada üretim yapan
işletmelerde ise arazi, arazi ıslah, bina-havuz,
damızlık balık, alet-makine, balık, malzememühimmat
ve
para
sermayelerinden
oluşmaktadır. Pasif sermaye ise; borçlar ve öz
sermayeden meydana gelmektedir.
Ağ kafeste alabalık yetiştiren işletmelerde,
işletme başına düşen toplam aktif sermaye
değeri 294 957.15 TL olarak hesaplanmıştır.
Aktif sermaye içerisinde en önemli payı balık
sermayesi (%57.27) almakta olup, bunu
99
Samsun İlinde Alabalık İşletmelerinin Yapısal ve Ekonomik Analizi
sırasıyla bina-havuz-kafes sermayesi (%25.19),
para sermayesi (%11.82), malzeme-mühimmat
sermayesi (%3.94), alet-makine sermayesi
(%1.36) ve arazi sermayesi (%0.42)
izlemektedir (Çizelge 3). Pasif sermayesinin ise
%5.33’ü borçlardan ve geriye kalan %94.67’si
ise öz sermayeden oluşmaktadır.
Çizelge 3. İncelenen İşletmelerde Sermaye Yapısı
Sermaye Unsurları
A. Aktif
Sermaye
B. Pasif
Sermaye
I. Çiftlik Sermayesi
1. Arazi Sermayesi
2. Arazi Islah Sermayesi
3. Bina-Havuz-Kafes Sermayesi
II. İşletme Sermayesi
1. Sabit İşletme Sermayesi
a) Damızlık Balık Sermayesi
b) Alet-Makine Sermayesi
2. Döner İşletme Sermayesi
a) Balık Sermayesi
b) Malzeme-Mühimmat Sermayesi
c) Para Sermayesi
Toplam Aktif Sermaye
1. Borçlar
2. Öz Sermaye
Toplam Pasif Sermaye
Karada alabalık yetiştiren işletmelerde ise
işletme başına düşen toplam aktif sermaye
değeri 272 190 TL’dir. Bu aktif sermayenin
%51.88’si bina-havuz sermayesi, %21.45’i
balık sermayesi, %15.06’sı arazi ıslah
sermayesi, %5.51’i para sermayesi, %4.65’i
arazi sermayesi, %0.84’ü malzeme-mühimmat
sermayesi, %0.37’si alet-makine sermayesi ve
%0.24’ü ise damızlık balık sermayesidir. Pasif
sermayenin ise %97.43 gibi çok yüksek bir
oranını öz sermaye oluştururken, borçların
oranı ise %2.57 gibi çok düşük düzeylerdedir.
Daha önce yapılmış araştırmalarda,
işletmeler
ortalamasında
aktif
sermaye
içerisinde en büyük pay; %62.5 (Elbek, 1981),
%53.2 (Yavuz ve ark., 1995), %49.7 (Çetin ve
Bilgüven, 1991) ve %31.7 (Sayılı ve ark., 1999)
ile balık sermayesi; %77.26 (Korkmaz, 2000),
%40.91 (Adıgüzel ve Akay, 2005), %38.4
(Aydın, 2000), %38.4 (Kocaman ve ark., 2002)
ve %35.63 (Karataş ve ark., 2008) ile bina ve
havuz sermayesi; %35.69 (Soylu, 1995) ile
havuz sermayesine ait olduğu hesaplanmıştır.
Araştırma konusu ile ilgili benzer bazı
çalışmalarda pasif sermaye içerisinde öz
sermaye ve borçların dağılımı, sırasıyla; %100
107
Ağ Kafeste Balık
Üreten İşletmeler
Değer (TL)
%
1 257.14
--74 285.70
--4 000.00
168 928.60
11 628.57
34 857.14
294 957.15
15 714.29
279 242.86
294 957.15
Karada Balık Üreten
İşletmeler
Değer (TL)
%
0.42 12 650.00
0.00 41 000.00
25.19 141 200.00
0.00
1.36
4.65
15.06
51.88
660.00
1 000.00
0.24
0.37
57.27 58 380.00
3.94
2 300.00
11.82 15 000.00
100.00 272 190.00
5.33
7 000.00
94.67 265 190.00
100.00 272 190.00
21.45
0.84
5.51
100.00
2.57
97.43
100.00
(Yavuz ve ark., 1995), %99.22 ve %0.78
(Soylu, 1995), %96.33 ve %3.67 (Karataş ve
ark., 2008), %96.1 ve %3.9 (Aydın, 2000),
%96.1 ve %3.9 (Kocaman ve ark., 2000),
%95.89 ve %4.11 (Adıgüzel ve Akay, 2005),
%92.2 ve %7.8 (Elbek, 1981), %87.3 ve %12.7
(Sayılı ve ark., 1999), %85.0 ve %15.0 (Rad ve
Köksal, 2001) olarak hesaplanmıştır.
3.2.2. İncelenen İşletmelerin Yıllık Faaliyet
Sonuçları
3.2.2.1. İncelenen İşletmelerde Gayrisaf
Hasıla
Ağ kafeslerin yer aldığı işletmeler sadece
büyük boy balık satış yaparlarken, karadaki
işletmeler ise hem yavru balık ve hem de büyük
boy balık satışından gelir elde etmektedirler.
Diğer bir ifadeyle, ağ kafes işletmelerinin
gayrisaf hasıla değerinin tamamı (260 478.57
TL/işletme) büyük boy balık satışından
oluşmaktadır. Karada havuzlarda alabalık
yetiştiren işletmelerde ise, toplam gayrisaf
hasıla değerinin (156 352 TL/işletme) yavru
balık (%6.91) ve büyük boy balık (%93.09)
satışlarından meydana geldiği belirlenmiştir
(Çizelge 4).
Samsun İlinde Alabalık İşletmelerinin Yapısal ve Ekonomik Analizi
Çizelge 4. İncelenen İşletmelerde Gayrisaf Hasıla Değeri
Ağ Kafeste Balık Üreten İşletmeler
Değer (TL)
%
Yavru Balık Satışı
--0.00
Büyük Boy Balık Satışı
260 478.57
100.00
Toplam Gayrisaf Hasıla
260 478.57
100.00
Gayrisaf Hasıla / 100 m2
--Gayrisaf Hasıla / 100 m3
23 816.93
Gayrisaf Hasıla / Aktif Sermaye
0.88
Benzer araştırmalarda; gayrisaf hasıla
değerini oluşturan unsurlar içerisinde; %96.5 ile
büyük boy balık satışı ve %3.5 ile yavru balık
satışı (Sayılı ve ark., 1999), %80.25 ile
porsiyonluk boy balık satışı, %17.32 ile yavru
balık satışı ve %2.43 ile öz tüketimleri
(Adıgüzel ve Akay, 2005), %86.16 ile büyük
boy balık satışı, %14.15 ile yavru balık satışı ve
%1.69 ile öz tüketim (Karataş ve ark., 2008)
olduğu belirlenmiştir.
Ağ kafeslerde balık üreten işletmelerde
birim alana düşen (100 m3) gayrisaf hasıla
değeri 23 816.93 TL, gayrisaf hasılanın aktif
sermayeye oranı (her bir liralık aktif sermayeye
karşılık elde edilen gayrisaf hasıla değeri) ise
0.88 olarak hesaplanmıştır. Bu değerler
karadaki havuzlarda balık üreten işletmelerde
ise sırasıyla 143 970.53 TL ve 0.57’dur.
Gayrisaf Hasıla/Aktif Sermaye oranı, daha
önce yapılmış bazı araştırmalarda da 1.24
Karada Balık Üreten İşletmeler
Değer (%)
%
10 800.00
6.91
145 552.00
93.09
156 352.00
100.00
143 970.53
--0.57
(Çetin ve Bilgüven, 1991), 1.17 (Sayılı ve ark.,
1999), 0.57 (Adıgüzel ve Akay, 2005), 0.48
(Kocaman ve ark., 2002) ve 0.41 (Karataş ve
ark., 2008) olarak saptanmıştır.
3.2.2.2. İncelenen İşletmelerde İşletme ve
Üretim Masrafları
Ağ kafeste alabalık üretimi yapılan
işletmelerde, işletme masrafları toplamı 187
743.20 TL/işletme ve üretim masrafları toplamı
ise
202
491.06
TL/işletme
olarak
hesaplanmıştır (Çizelge 5). İşletme masrafları
içerisinde en yüksek payları yem (%47.86) ve
yavru balık (%22.83) giderleri oluşturmaktadır.
Üretim masrafları içerisinde ise en yüksek
payları yine yem (%44.38) ve yavru balık
(%21.16) masrafları yer almaktadır. Birim alana
(100 m3) düşen işletme masrafları 17 166.35
TL/işletme ve üretim masrafları ise 18 514.82
TL/işletme olarak tespit edilmiştir.
Çizelge 5. İncelenen İşletmelerde Alabalık Üretiminde İşletme ve Üretim Masrafları
Ağ Kafeste Balık Üreten İşletmeler Karada Balık Üreten İşletmeler
Masraf Unsurları
Değer (TL)
%*
%**
Değer (TL)
%*
%**
Yavru Balık
42 857.14
22.83
21.16
32 000.00
28.49
25.41
Yem
89 857.14
47.86
44.38
27 850.00
24.80
22.12
İşçilik
26 235.71
13.97
12.96
28 420.00
25.30
22.57
Kimyasal ve Dezenfektan Madde
--0.00
0.00
199.50
0.18
0.16
Isıtma-Aydınlatma
1 064.29
0.57
0.53
1 020.00
0.91
0.81
Bina ve Tesislerin Tamir-Bakımı
2 550.03
1.36
1.26
3 180.00
2.83
2.53
Alet-Makine Tamir-Bakımı
171.43
0.09
0.08
200.00
0.18
0.15
Değişken Masraflar Toplamı (1)
162 735.74
86.68
80.37
92 869.50
82.69
73.75
Döner Sermaye Faizi (%17.50)
14 239.38
7.58
7.03
8 126.08
7.24
6.45
Genel İdare Giderleri (%3)
7 814.36
4.16
3.86
4 690.56
4.18
3.72
Bina ve Tesislerin Amortismanları
2 228.57
1.19
1.10
6 286.00
5.60
4.99
Alet-Makine Amortismanı
725.15
0.39
0.36
175.00
0.16
0.14
Damızlık Balık Amortismanı
--0.00
0.00
165.00
0.15
0.14
Sabit Masraflar Toplamı (2)
25 007.46
13.32
12.35
19 442.64
17.31
15.44
İşletme Masrafları Toplamı (3=1+2) 187 743.20
100.00
92.72 112 312.14 100.00
89.19
Aktif Sermaye Faizi (%5) (4)
14 747.86
--7.28
13 609.50
--10.81
Üretim Masrafları Toplamı (5=3+4) 202 491.06
--100.00 125 921.64
--- 100.00
İşletme Masrafları / 100 m3
17 166.35
103 418.18
Üretim Masrafları / 100 m3
18 514.82
115 949.95
* İşletme Masrafları içerisindeki oranı
** Üretim Masrafları içerisindeki oranı
107
Samsun İlinde Alabalık İşletmelerinin Yapısal ve Ekonomik Analizi
Karada havuzlarda alabalık üretimi yapılan
işletmelerde ise, işletme masrafları toplamı
(112 312.14 TL/işletme) içerisinde yavru balık
(%28.49), işçilik (%25.30) ve yem (%24.80)
giderleri en yüksek paya sahiptir (Çizelge 5).
Üretim masrafları (125 921.64 TL/işletme)
içerisinde ise yine yavru balık (%25.41), işçilik
(%22.57) ve yem (%22.12) giderleri en yüksek
düzeydedir.
Birim alana (100 m2) düşen
işletme masrafları 103 418.18 TL/işletme ve
üretim masrafları ise 115 949.95 TL/işletme
olarak hesaplanmıştır.
Daha önce yapılan benzer araştırmalarda,
işletme masrafları içerisinde en yüksek payın
yem giderleri olduğu belirlenmiştir. Nitekim,
işletme masrafları içerisinde yemin oranı;
Yavuz ve ark. (1995) tarafından %63.4, Karataş
ve ark. (2008) tarafından %51.48, Aydın (2000)
tarafından %50.9, Kocaman ve ark. (2002)
tarafından %50.9, Sayılı ve ark. (1999)
tarafından %32.7, Adıgüzel ve Akay (2005)
tarafından %27.98 gibi çok farklı oranlarda
tespit edilmiştir. Korkmaz (2000) tarafından
yapılan araştırmada ise üretim masrafları
içerisinde en yüksek paya (%32.87) işçilik
masraflarının sahip olduğu tespit edilmiştir.
3.2.2.3. İncelenen İşletmelerde Saf Hasıla ve
Safi Kar
Ağ kafeste balık yetiştirilen işletmelerde
işletme başına saf hasıla 72 735.37 TL ve safi
kar ise 57 987.50 TL olarak hesaplanmıştır
(Çizelge 6). Bu değerler, karadaki alabalık
işletmelerinde ise sırasıyla 44 039.86 TL ve 30
430.36 TL’dir. Buna göre, ağ kafeste alabalık
yetiştiriciliği yapan işletmelerde daha yüksek
gelir ve kar elde edildiği görülmektedir. Buna
karşın, birim alan başına (m2 ve m3) karadaki
alabalık işletmeleri diğerine göre daha yüksek
kar elde etmişlerdir.
Çizelge 6. İncelenen İşletmelerde Saf Hasıla ve Safi Kar Değeri
Ağ Kafeste Balık Üreten İşletmeler
Gayrisaf Hasıla (1)
260 478.57
İşletme Masrafları (2)
187 743.20
Üretim Masrafları (3)
202 491.06
Saf Hasıla (4 = 1 - 2)
72 735.37
Safi Kar (5 = 1 - 3)
57 987.50
Saf Hasıla / 100 m3
6 650.58
Saf Hasıla / 100 m2
--Safi Kar / 100 m3
5 302.10
Safi Kar / 100 m2
3.2.2.4. İncelenen İşletmelerde Rantabilite
İncelenen işletmelerde rantabilite oranları;
ağ kafes işletmelerinde %19.66 ve karadaki
işletmelerde ise %11.18 olarak hesaplanmıştır.
Benzer araştırmalarda rantabilite oranları;
%64.24 (Çetin ve Bilgüven, 1991), %63.0
(Elbek, 1981), %37.89 (Sayılı ve ark., 1999),
%24.7 (Yavuz ve ark., 1995), %13.03
(Adıgüzel ve Akay, 2005), %5.85 (Karataş ve
ark., 2008) ve %4.063 (Korkmaz, 2000) gibi
çok farklı değerlerde hesaplanmıştır.
4. Sonuç ve Öneriler
Samsun ilinde alabalık üretimi (ağ kafes ve
karadaki havuzlarda) yapılan işletmelerin
yapısal ve ekonomik analizinin yapıldığı bu
araştırmada; kapasite kullanım oranının
karadaki işletmelerde daha yüksek olduğu,
işletmelerin çoğunlukla yavru balık satın almak
107
Karada Balık Üreten İşletmeler
156 352.00
112 312.14
125 921.64
44 039.86
30 430.36
--40 552.36
--28 020.59
suretiyle üretim yaptıkları, birim alan başına
elde edilen karın karadaki işletmelerde daha
yüksek olduğu belirlenmiştir.
İldeki alabalık üretim faaliyetinin daha da
karlı bir hale gelebilmesi için gerekli öneriler şu
şekilde sıralanabilir:
 İldeki alabalık üreticileri arasında
herhangi bir örgütlenmenin olmadığı tespit
edilmiştir. Yavru ve yem temini, pazarlama gibi
bir çok aşamalarda üreticiler arasında kurulacak
böyle bir yapı büyük avantajlar sağlayacaktır.
 İşletmelerde kapasite kullanım durumu
düşük olup, bunu artırmaya yönelik tedbir
ve/veya teşvikler uygulanmalıdır. Özellikle
işletme kredilerinin miktarlarının artırılması ve
faiz oranlarının düşük tutulması sağlanabilir.
 Üreticilere teknik bilgi anlamında
destek verilmelidir.
 Alabalığın
tüketiciye
sunumunda
Samsun İlinde Alabalık İşletmelerinin Yapısal ve Ekonomik Analizi
sadece taze değil, işleme ve değerlendirme
tesisleri de kurularak katma değeri ve albenisi
daha yüksek şekilde sunulması sağlanmalıdır.
 İlin su potansiyelinin daha fazla
değerlendirilmesine yönelik yeni ve modern
tesislerin kurulması sağlanabilir.
Kaynaklar
Açıl, A.F. ve Demirci, R., 1984. Tarım Ekonomisi
Dersleri. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Yayınları No:880, Ankara.
Adıgüzel, F. ve Akay, M., 2005. Tokat İlinde Gökkuşağı
Alabalık İşletmelerinin Ekonomik Analizi. GOÜ
Ziraat Fakültesi Dergisi, 22(2): 31-40.
Anonim, 2009. TUİK, 2007 Yılı Adrese Dayalı Nüfus
Kayıt Durumu (www.tuik.gov.tr)
Aras, A., 1988. Tarım Muhasebesi. Ege Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Yayınlan, Ege Üniversitesi Basımevi,
No:486, İzmir.
Aydın, A., 2000. Erzurum İli Sınırlan İçerisinde
Projelendirilmiş Olarak Faaliyet
Gösteren
Alabalık İşletmelerinin Yapısal ve Ekonomik
Analizi. Atatürk Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü
Su
Ürünleri
Anabilim
Dalı,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erzurum.
Çetin, B. ve Bilgüven, M., 1991. Güney Marmara
Bölgesinde Alabalık Üretimi Yapan İşletmelerin
Yapısal ve Ekonomik Analizi. Su Ürünleri
Sempozyumu, 12-14 Kasım, İzmir, 180-195.
Elbek, A.G., 1981. Ege Bölgesinde Tatlısu Ürünleri
Üreten İşletmelerin Yapısal ve Ekonomik Analizi.
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ziraat Ekonomisi
ve İşletmeciliği Bölümü, Yayınlanmamış Doktora
Tezi, İzmir.
Erkuş, A., Bülbül, M., Kıral, T., Açıl, A.F. ve Demirci, R.,
1995. Tarım Ekonomisi. Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Eğitim, Araştırma ve Geliştirme Vakfı
Yayınları No:5, Ankara.
Karataş, M., Sayılı, M. ve Koç, B., 2008. Sivas İli
Gökkuşağı Alabalığı İşletmelerinin Yapısal ve
Ekonomik Analizi. Biyoloji Bilimleri Araştırma
Dergisi (BİBAD), 1(2): 55-61.
Kocaman, E.M., Aydın, A. ve Ayık, Ö., 2002. Erzurum’da
Faaliyet Gösteren Alabalık İşletmelerinin Yapısal ve
Ekonomik Analizi. Ege Üniversitesi Su Ürünleri
Dergisi, 19(3-4):319-327.
Korkmaz, A., 2000. Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Eskişehir Çifteler Su Ürünleri
İşletmesindeki Alabalık Yetiştiriciliğinin Ekonomik
Analizi. Ankara Üniversitesi, Fen Bilimleri
Enstitüsü, Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
Rad, F. ve Köksal, G., 2001. Türkiye’deki Gökkuşağı
Alabalığı (Oncorhynchus mykiss) İşletmelerinin
Yapısal ve Biyo-teknik Analizi. Türk Veteriner ve
Hayvancılık Dergisi, 25: 567-575.
Sayılı, M., Karataş, M., Yücer, A. ve Akça, H., 1999.
Tokat İlinde Alabalık Yetiştiriciliği Yapan
İşletmelerin Yapısal ve Ekonomik Analizi. Ekin
Dergisi, 7: 66-72.
Soylu, M., 1995. Trakya Bölgesi Alabalık İşletmelerinin
Ekonomik Analizi. Su Ürünleri Dergisi, 12(3-4):
203-217.
Uygur, Ş.Ö., 1999. Erzurum İli Alabalık Üretim
Tesislerinin Teknik Özellikleri Üzerine Bir
Araştırma. Ege Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü, Zootekni Anabilim Dalı, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, İzmir.
Yavuz, O., Kocaman, M. ve Ayık, Ö., 1995.
Erzurum'da Alabalık Yetiştiriciliği Yapan
İşletmelerin Yapısal ve Ekonomik Analizi. Atatürk
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 26(1): 64-75.
107

Benzer belgeler

ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi

ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi Yararlanılan kaynak kitaptan bir bölüm ise; Ziegler, K.E. and Ashman, B., 1994. Popcorn. in: Specialty Corns. Edited Arnel R. Hallauer. Publ. By the CRS Press, 189-223. Yararlanılan kaynak bildiri ...

Detaylı

ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi

ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi tamamlanan eserler geliş tarihi esas alınarak yayınlanır.Yayınlanmayan yazılar iade edilmez. 7. Bir yazarın derginin aynı sayısında ilk isim olarak bir, ikinci ve diğer isim sırasında iki olmak üze...

Detaylı