EDĐTORYAL Değerli Okurlarımız, Bir Noel sayımızla daha değerli

Transkript

EDĐTORYAL Değerli Okurlarımız, Bir Noel sayımızla daha değerli
EDĐTORYAL
Değerli Okurlarımız,
Bir Noel sayımızla daha değerli cemaatimizle buluşmanın sevincini yaşıyoruz. Bültenimizi dikkat ile
takip edenler, bu sayıdaki içerik zenginliğini hemen fark edecekler. Bu sayımızda yeni bir yapılanma
içerisine girerek, ilk kez Episkoposlar Kurulumuzun Komisyonlarına yer verdik. Artık bültenimizde
Ekümenizm Komisyonu, Dosya Konusu, Kutsal Kitap’taki Kadınlar, Gençlik Komisyonu, Dönemin
Azizleri, Şiir, Cemaat Büyüklerimizin Anıları ve Đçimizden Haberler bölümlerini bulacaksınız.
Bültenimizin daha güncel ve sizlere hitap edebilmesi için yardımınıza ihtiyaç duyuyoruz. Yazılarınızı
yayınlamak istiyoruz! Özellikle cemaatimizin geçmişi hakkında gençlerimize fikir verebilecek hoş
anılarınızı ve düğün, vaftiz, konfirmasyon, cenaze haberlerinizi yayınlamaktan gurur duyacağız.
Pederleriniz ve Episkoposlarınız aracılığı ile yazılarınızı cemaatimizin basın bürosuna iletebilirisiniz.
Size Kutlu bir Noel Bayramı ve bereket ve müjdelerle dolu yeni bir yıl dileriz.
Marana Tha Yazı Kurulu
DOSYA KONUSU : NOEL
Bir Kutsal Noel Yortusu daha kapımızı çalarken…
Gece geliyorsun,
ama kalplerimizde her zaman gece var:
O halde her zaman gel, Rabbim.
Sessizce geliyorsun,
biz artık sana ne diyeceğimizi bilmiyoruz:
O halde her zaman gel, Rabbim.
Yalnız geliyorsun,
ama bizler her zaman daha bir yalnızız:
O halde her zaman gel, Rabbim.
Gel, barışın oğlu,
bizler barışın ne olduğunu bilmiyoruz:
O halde her zaman gel, Rabbim.
Gel ve bizleri teselli et,
her zaman daha bir üzgünüz:
O halde her zaman gel, Rabbim.
Bizleri aramaya gel,
her zaman daha bir kayıbız:
o halde her zaman gel, Rabbim.
Ey bizleri seven, gel!
Hiç kimse kardeşiyle birlik içinde olamaz, Rabbim
eğer önce seninle birlik içinde değilse.
Hepimiz uzağız, kaybolmuşuz,
kim olduğumuzu, ne istediğimizi bilmiyoruz.
Gel, Rabbim.
Her zaman gel, Rabbim.
Đtalyan rahip ve şair Davide Maria Turoldo († 1992), insanoğlu olarak zayıflıklarımızın ve
ihtiyaçlarımızın bilincinde, Rab Đsa Mesih’i bu duygu yüklü sözcüklerle tekrar aramıza gelmeye davet
ediyor: “Her zaman gel, Rabbim”. Turoldo, yaşantımızın, sadece ve sadece karanlıklarımızı,
yalnızlığımızı, barışa, huzura ve teselliye olan ihtiyacımızı en iyi şekilde bilen, bizleri
kaybolmuşluğumuzdan kurtaracak ve bizleri her şeyin üzerinde seven Đsa ile ve Đsa sayesinde bir
anlam yüklü olduğunun da bilincinde. Öte yandan Đsa’nın yalnızca yaklaşık 2000 yıl evvel bir kereliğine
değil, sürekli olarak aramıza geldiğinin, tekrar tekrar aramızda doğduğunun da bilincinde ve bu yüzden
de ısrarla “o halde her zaman gel, Rabbim” diyor.
Turoldo’nun yakararak çağırdığı Đsa, Tanrı’dan beklenmeyecek bir yoksulluk içerisinde geldi
aramıza. Bir başka italyan rahip Primo Mazzolari († 1959) bunu şu sözlerle en güzel şekilde ifade
etmişti: “Sevgi köklerini (her türlü…) yoksulluğun içerisine salıyor: Bizler artık sevmeyi bilmiyoruz,
çünkü ya yoksul olmaktan yorulduk ya da yoksul olmaktan korkuyoruz. Oysa sadece yoksullar Mesih
tarafından Noel’de gösterilen sevginin koşullarına sahipler”. Bir yemlikte, soğuk kış şartları altında,
birkaç çobanın ve hayvanın arasında doğmayı tercih etmiş, zengin olduğu kadar yoksul olan bir
Tanrı’dan bahsediyoruz.
Bir Kutsal Noel Yortusu daha kapımızda. Her aile, her Hıristiyan, coşkuyla Noel hazırlıklarına
başladı, sevdiklerine hediyelerini seçmeye, Noel ağaçlarını, süslerini satın almaya, Latin olsun,
Ermeni, Süryani, Maruni, Keldani ya da Protestan olsun ait olduğu geleneğin alışılmış birbirinden güzel
Noel tatlılarını, yemeklerini düşünmeye, hazırlamaya başladı. Bunların hepsi güzel şeyler, yıllardır bu
şekilde yaşanıyorlar ve böyle yaşanmaya da devam etmeliler. Noel Yortusuyla ışıklar daha bir
parlamalı, ilahiler daha bir coşmalı, renkler daha bir canlılaşmalı. Ama bütün bunları yaparken
yoksulluk içerisinde aramıza gelen, Tanrılığından vazgeçmeksizin insan olan Đsa’yı ne gözümüzün
önünden ne de gönlümüzden uzak tutalım. 24 aralığı 25 akşama bağlayan o güzel gecede
Kiliselerimizi doldurup, Kutsal Noel Yortusunu kutlamaya başladığımızda bütün sıkıntılarımızı,
endişelerimizi, arzularımızı o yoksul yemliğe taşıyarak Turoldo ile birlikte “Ey bizleri seven, gel!”
diyelim.
Noel, Hıristiyanların, insan olan, tüm bariyerleri ortadan kaldırmak suretiyle bizlere yakınlaşan,
aramızda olmaya, mütevazi yaşantımızı, acılarımızı ve neşemizi paylaşmaya gelen Tanrı’ya doğru
koştukları bir coşku ve şükran yortusudur. Ama bununla birlikte, her ne kadar Đsa Mesih’i Tanrı Oğlu
olarak kabullenmeseler de barışı arayan, barışı tesis etmeye çalışan, dayanışmaya düşkün ve dünyayı
daha da yaşanabilir kılmaya uğraşan “iyi niyetli” her insanın yortusudur. Bu “iyi niyetli insanlar”
savaşları tasvip etmiyorlar, çatışmalardan, bölünmelerden uzak kalıyorlar, tüm insanları ayrım
yapmaksızın birer kardeş olarak görüyor, kin beslemiyor affediyorlar, doymuyor doyuruyorlar, üşüyor
ama ısıtıyorlar ve tüm bunları meydanlarda zil takıp davul çalmaksızın yapıyorlar. Đşte Noel, gözlerimizi
ve gönlümüzü açıp Beytüllahim’deki beşiğin yanı sıra çevremizdeki bu “iyi niyetli” insanları da
görmenin yortusu. Ancak bu şekilde hem birbirimize sıkı sıkı kenetlenebilmeyi ve Đsa Mesih’in
bedeninde birleşebilmeyi başaracak, aynı zamanda Sevgi Tanrı’sının suretini de Yahudi, Müslüman,
inanan, inanmayan, birlikte yaşadığımız, çalıştığımız, kucaklaştığımız tüm kardeşlerimizde net bir
şekilde görebileceğiz.
Sözlerimi merhum rahip Andrea Santoro († 2005)’nun 2004 yılı Noel Yortusunda Trabzon’dan
Roma’daki dostlarına yazdığı mektubu bitirdiği gibi bitirmek istiyorum: “Sizleri selamlıyor ve Rab’de
kucaklıyorum. Küçük Meryem ve suskun aziz Yusuf’la birlikte Beytüllahim’deki beşiğin yanında
bulunuyoruz. Her ikisi de hasıl olan mucizenin şaşkınlığını taşıyorlar: Tanrı insanoğlunu aramaya
geliyor. Her ikisi de ortaya çıkmaya ve Tanrı’nın açtığı pencereden girmeye hazırlar, hem Tanrı’nın
hem de insanın üzerine açılan o pencereden. Beytüllahim’deki mağaranın üzerinde gökyüzü açık ve
“Baba” Tanrı’nın sureti tüm ihtişamıyla ortada. Beytüllahim’deki mağaranın kapı ve pencereleri ardına
kadar açık, çobanlar, herkes içeri giriyorlar. Onlara hiç bir şey sorulmuyor. Herkes davetli. Gelin
bizlerde girelim! Rabb’in barışı üzerimize olsun, kalplerimize, canlarımıza, bedenlerimize işlesin. O’nun
barışı dudaklarımızda ve avuçlarımızda olsun, böylelikle O’nun duyurucuları ve ekincileri olabilelim”.
Ben de sizleri aynı sıcaklıkla Roma’dan selamlıyor, güzel ülkemizin, güzel toprağının, güzel
insanlarının her birine sizler aracılığıyla barış, esenlik ve huzur dolu yeni bir Kutsal Noel Yortusu
diliyorum: “Gel Rabbim, her zaman gel Rabbim”
Antuan Ilgit, S.J.
EKÜMENĐZM SAYFASI
Türkiye Katolik Episkoposlar Kurulu (CET) Ekümenizm Komisyonu
“Siz bütün bunların tanıkları olacaksınız”
Lu 24, 46
2010 YILI HIRĐSTĐYANLAR ARASI BĐRLĐK ĐÇĐN DUA HAFTASI
Hıristiyanlar Arası Birlik Đçin Dua Haftası hazırlıkları yaptığımız bu günlerde, 2. Vatikan Konsili’nin
Unitatis redintegratio kararnamesinin 7 ve 8. Maddelerini hatırlayalım: “Bütün imanlılar şunu
hatırlasınlar; Hıristiyanların birliğini ilerlettikleri, pratikte uyguladıkları ölçüde Đncil’e yakın bir yaşama
sahip olacaklar. Baba ile, Kelam ile ve Kutsal Ruh ile olan ilişkileri ne kadar sıkı ise, karşılıklı kardeş
sevgisini o kadar yoğun ve kolay bir şekilde yaşayabilecekler. Bu kalp değişimi ve bu hayat kutsiyeti,
Hıristiyanların birliği için özel ve toplu dualarla birlikte tüm ekümenizm hareketinin ruhu olarak
değerlendirilmelidir ve buna ruhsal ekümenizm denebilmelidir”.
Kutsal Kitap teması: “Siz bütün bunların tanıkları olacaksınız”
Ekümenizm Hareketi, birçok kez Đsa’nın ölmeden önce yaptığı elveda konuşması üzerinde
yoğunlaşır. Đsa’nın burada verdiği “vasiyetinde”, Mesih öğrencilerinin bir olması istendiği şu sözlerle
açıklanır: “Hepsi bir olsunlar ve (...) dünya böylece iman etsin” (Yuhanna 17, 21).
Bu yıl, Đskoçya Kiliseleri, orjinal bir seçim yaptılar ve Đsa’nın göğe alınmasından önce yaptığı son
konuşmaya dikkatimizi çekiyorlar: “Şöyle yazılmıştır: Mesih ölmeli ve üçüncü gün ölüler arasından
dirilmeliydi. Bütün halkları hayatlarını değiştirmelerine, günahlarının affedilmesine davet etmek bir
görevdir. Siz, Kudüs’ten başlayarak bütün bunların tanıkları olacaksınız” (Luka 24, 46-48). Bu hafta
boyunca, Đsa’nın son sözleri olan bu sözleri ve Luka Müjdesi’nin 24. bölümünü hatırlayacağız.
Mezarda korkuya kapılan kadınlar da, Emmaus yolunda Đsa ile karşılaşan iki öğrenci de, şüphe ve
korku ile kilitlenen on bir havari de, Dirilmiş Đsa’yı gören herkes gibi bir göreve çağrılmışlardır: “bütün
bunların tanıkları olacaksınız”. Kilise’nin bu görevi Mesih tarafından verilmiştir ve kimse kendini ayrı
tutamaz. Kilise, Allah ile bir olan ve Allah’ta olanların cemaatidir ve Mesih Đsa’nın kurtarıcılık kudretine
tanıklık eder. Mecdelli Meryem’in, Petrus’un ve Emmaus’taki iki öğrencinin aynı şekilde tanıklık
vermeyeceğini biliyoruz, ancak hepsinin kalbine taşıyacağı tanıklık Đsa’nın ölüm üzerinde kazandığı
zafer olacaktır. Dirilmiş Olan Kişi ile olan karşılaşmaları, onların hayatını radikal bir biçimde değiştirdi
ve bu karşılaşma onlar için bir emri beraberinde getirdi: “Siz bütün bunların tanıkları olacaksınız”.
Onların hayatlarında başka amaçları var olmuş olabilir, imanları ve onlardan bir talepte bulunan Đsa
arasında da kalmış olabilirler, ancak sonunda hepsi Müjde’yi ilan etmekte birleştiler.
Sekiz Gün...
2010 yılında yaşayacağımız “Hıristiyanlar Arası Birlik Đçin Dua Haftası”nda hergün Luka Müjdesi’nin
24. bölümündeki bir parçayı ele alacağız; özellikle Đsa’nın havarilere sorduğu sorular ve havarilerin
Đsa’ya sorduğu sorular üzerinde duracağız.
Bu soruların her biri Dirilmiş Olan’ın tanıklığı yapmak konusunda bize ışık tutuyorlar. Bu soruların
her biri Kilise’nin bölünmüş olması durumuna bir cevaptır ve bu durumu nasıl yaşayacağımızı bize
gösterir. Bizler tanıklarız, ancak daha iyi tanıklar olmalıyız. Peki bunu nasıl yapabiliriz?
- Hayat ve diriliş lütuflarını veren Tek Allah’ı överek (ilk gün);
- Đman tarihimizi başkaları ile nasıl paylaşacağımızı anlayarak (ikinci gün);
- Hayatlarımızda Allah’ın devamlı olarak işlediğini bilerek (üçüncü gün);
- Lütuf olarak aldığımız iman için şükrederek (dördüncü gün);
- Mesih’in her türlü acı üzerinde kazandığı zaferi ilan ederek (beşinci gün);
- Allah’ın Sözü’ne her zaman daha bağlı olmaya çalışarak (altıncı gün);
- Đmanda, ümitte ve sevgide gelişerek (yedinci gün);
- Đsa’yı kabul ederek ve bizim de O’nun tarafından kabul edileceğimizi bilerek (sekizinci gün).
« Ruhum Sana susamıştır, Allah’ım »
ĐSTANBUL’UN FARKLI KĐLĐSELERDEKĐ HIRĐSTĐYANLARINI DUA HAYATINA DAVET
Artık gelenekselleşmiş olan aylık ruhsal buluşmalarımız bu yıl da devam ediyor. Hıristiyanların birliği
ve esenliği için, Patrik 1. Bartholomeos Hazretleri ve
Kadasetli Patrik 2. Mesrob’un kutsamaları ile Đstanbul’daki çeşitli kiliselerin üyeleri birlikte tapınıyorlar.
Bu tek bir kilisenin, grubun ya da akımın duası olmayıp, Đstanbul’daki tüm kiliseleri buluşturmayı
hedefleyen bir tapınma gecesidir.
1. Çünkü Mesih kendi aracılığıyla Tanrı’ya gelenleri tamamen kurtarmaya yeterlidir ve hiç
yorulmadan dua etmemizi öğütler. (Lk. 18,1)
2. Çünkü bütün vaftizliler dua üstüne kurulmuş bir Kilise kurmaya çağrılmışlardır.
3. Çünkü dua geleneksel törenler ile tükenmez ama kişisel ve cemaatsel hayatı devam ettirir.
4. Çünkü dini törenlerimizi yenilemek, canlandırmak ve törenlere imanlı kişilerin katılımını
arttırmak gerekliliğini hissediyoruz.
5. Çünkü bütün Đstanbul’daki Kiliseler ve cemaatler için bir dua girişiminde bulunmalıyız.
TEKLĐF EDĐYORUZ :
Taizé cemaatinden ilham almış bir model ile bütün Hıristiyanların buluşacağı aylık bir dua günü
toplantısı
NASIL BIR DUA?
1. Herkese açık ve beraber organize ettiğimiz bir dua...
2. Sabit bir şema ile büyüyen bir dua:
a. Giriş ilahileri
b. Mezmur
c. Kısa Okuma (Tanrı Sözünü işitmek)
d. Sessizlik
e. Tekrarlanan ilahilerle yakarmalar
f. Göklerdeki Pederimiz
g. Meditasyon ilahisi
h. Kapanış duası
i. Kapanış ilahileri
3. “Gezgin Dua”: Gelecekte, bu dua
gerçekleştirileceğini temenni ediyoruz.
günlerinin
Đstanbul’un
farklı
Kiliselerinde
4. Basit ama önceden hazırlanmış bir dua... (her zaman dualardan önce birçok ilahi provası
yapmış olarak)
5. Var olan aktivitelerle çakışmayacak bir şekilde dua gününü tespit ederek…
BULUŞMA:
Saat 20:00’de her ayın ikinci Salı günü Đstiklal Caddesi Santa Maria Draperis Kilisesi’nde
10 Kasım 2009
8 Aralık 2009
12 Aralık 2010
9 Şubat 2010
9 Mart 2010
tarihlerinde sizleri de aramızda görmek isteriz.
DÖNEMĐN AZĐZLERĐ
Ocak ayının kutsalları
Mesih Đsa doğdu, Kutsal Aile Bayramı da kutlandı ve 2009 yılını, güzellikleriyle, mutluluklarıyla, acıları
ve kederleriyle geride bıraktık. Şimdi önümüzde yepyeni bir yıl başlıyor… Ulu Tanrı’dan dileyelim ki; bu
yeni yıl, tüm insanlara yepyeni bir başlangıç olsun; kardeşlik, dostluk, sevgi, birlik ve beraberlik için…
1 Ocak ayın ve yılın “ilk cuması” ve aynı zamanda Bakire Azize Meryem’in de bayramı; “Azize
Meryem Tanrı’nın Annesi”…
Tanrı’nın “Kelamını” alçak gönüllülükle kabul etmiş ve tüm canlılar arasında “kutsanmış” olan Meryem
Ana bizlere yardım etsin.
2 Ocak Anadolu topraklarında, Kapadokya Đlinde yaşamış iki iyi dost ve yakın arkadaş episkoposları
anıyoruz; Cesarea (Kayseri) episkoposu Büyük Basilius (+379) ve Constantinapolis (Đstanbul) patriği
Nazianzeli Gregorius (+390).
5 Ocak Kilikya’dan Aziz Simeon’u (+459) anıyoruz. Antakyalı Aziz Simeon, hayatını oruç ve duayla
geçirdi. Đnşa ettiği kulenin üzerinde yaşadı, vaazlarıyla tanındı ve her Cuma günü insanları kutsardı.
7 Ocak Đzmit’te iman şehidi olan Antakyalı Aziz Lucianus’un (+312) bayramı.
8 Ocak Pamukkale episkoposu Aziz Apollinarius’u (+180) anıyoruz.
9 Ocak günü (Prusas) Bursa’da yaşamış olan Aziz Eustratius’u (+846) anıyoruz.
10 Ocak, Hıristiyanlığın Anadolu’daki ilk ve en büyük yerleşme, yayılma yeri Kapadokya’daki Aziz
Gregorius’un (+395) bayramı. Aziz Gregorius (Nissa) doğumludur.
11.Ocak Antakya’dan bir azizin bayramı; Aziz Theodosius (+412).
14 Ocak günü Aziz Büyük Vazul’un büyükannesi olan Azize Macrina’nın (+340) bayramı. Azize
Macrina Niksar’da yaşadı. Aziz Gregorius’un öğrencisidir. Hıristiyanların kıyımı günlerinde Mesih
Đsa’ya sadık kaldığı gibi bir çok din kardeşlerini de cesaretlendirerek dinlerini inkar etmelerini engelledi.
15 Ocak günü Đstanbul’dan Aziz Đskender’i (+430) anıyoruz.
17 Ocak günü Mısır’dan bir keşişin bayramı: Aziz Antonius (+356). Bu keşiş Mısır’ın Tebais çölüne
çekilip çilekeş yaşamın öncüsü oldu. Birçok öğrencisi oldu.
18 Ocak günü IV. yy da Đzmit’te iman şehidi olan üç azizlerin bayramı: Aziz Coscosnius, Aziz Zenon
ve Aziz Melanippus.
19 Ocak’ta Đzmir’den Aziz Germanicus’u (+156) anıyoruz.
20 Ocak, IV. yüzyıldan Đznikli Aziz Neofitus’u anıyoruz. 15 yaşında olmasına rağmen Mesih Đsa’yı
inkar etmemesi üzerine, kırbaçlanması, ateşle işkence edilmesi ve vahşi hayvanlara atılmasına
tahammül etmiştir. Sonunda başı kesilerek öldürüldü.
23 Ocak, Galatya’dan Ancyralı (şimdi Ankara) iki azizlerin günü; Aziz Clemens ve Aziz Agathangelus
(+310
25 Ocak günü Havari Aziz Pavlus’un Şam yolunda Mesih Đsa’nın çağrısına uyup, tövbesini anıyoruz.
Kilikya’nın Tarsus ilinde Yahudi bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Adı Saul. Önce Hıristiyanların
düşmanı, sonra Aziz Petrus’la birlikte en büyük havari... Mesih Đsa’yı hayattayken görmedi, tanımadı ta
ki Şam’a gidene kadar...
“Ben Kilikya’nın Tarsus kentinde doğmuş bir Yahudi’yim. Ancak bu kentte (Kudüs’te) Gamaliel’in dizi
dibinde ataların yasasına sımsıkı bağlılıkla eğitildim. Bugün burada bulunan hepiniz gibi, ben de
Tanrı’nın ateşli bir bağlısıyım. Mesih’in yolundan gidenlere öldüresiye saldırdım. Erkekleri de kadınları
da bağlayıp cezaevine atardım. Baş kahinle tüm Đhtiyarlar Kurulu buna tanıklık edebilir. Kendilerinden,
Yahudi kardeşlere yazılmış mektuplar almış, Şam’a gidiyordum. Amacım orada bulunanları da bağlı
olarak Kudüs’e getirip cezaya çarptırmaktı. Yolda gitmekte ve Şam’a yaklaşmaktaydım ki, öğleyin
ansızın gökten güçlü bir ışık parladı çevremde. Yere düştüm ve bir sesin bana, “Saul, Saul neden
bana eziyet veriyorsun ?” dediğini duydum. Sordum; “Sen kimsin ya Rab ?” O bana; “Ben senin
eziyet verdiğin Nasıralı Đsa’yım” diye yanıt verdi. Yanımdakiler ışığı gördülerse de benimle konuşanın
sesini duymadılar. “Ne yapayım ya Rab ?” dedim. Rab bana; “Ayağa kalk, Şam’a git” dedi. “Orada
yapman için belirlenen her şey sana bildirilecektir.” O ışığın görkeminden gözlerim görmez
olduğundan, yol arkadaşlarım elimden tutup beni Şam’a götürdü. ( Habercilerin Đşleri 22, 1-11 )
Peki Şam’da Saul’un başına neler geldi? Kendi yazısından öğrenelim. “Şam’da Hananya adlı bir
öğrenci vardı. Rab, bir görünüm aracılığıyla ona; Ey Hananya” dedi. O da “Buradayım ya Rab” diye
yanıtladı. Rab ona ; “Kalk, “Doğru” diye bilinen sokağa git” dedi. “Yahuda’nın evinde Tarsuslu Saul’u
sor. Kendisi şu anda dua ediyor.” Gözleri yine görsün diye, Hananya adlı bir adamın gelip üstüne
ellerini koyduğunu gördü.
Hananya şöyle yanıt verdi; “Ya Rab, bu adamın Kudüs’te senin kutsallarına karşı yaptığı kötülükleri
birçoklarından duydum. Üstelik şu anda Senin adına bağlılığıyla bilinenlerin tümünü tutuklasın diye,
baş kahinlerden yetki almıştır.”
Rab ona: “Sen oraya git” dedi. “Çünkü o ulusların, kralların ve Đsrail oğullarının önünde adıma tanıklık
etmek için seçilmiş aracımdır. Adıma bağlılığı yüzünden çekeceği işkencelerin tümünü kendisine
göstereceğim.”
Bunun üzerine Hananya kalkıp o eve gitti. Saul’un üstüne ellerini koyarak, “Saul kardeş” dedi, “Yolda
gelirken seninle karşılaşan Rab Đsa gözlerin yeniden görsün ve Kutsal Ruh’la dolasın diye beni
gönderdi.” O ansa Saul’un gözlerinden balık puluna benzer kabuklar düştü. Yeniden gördü. Ayağa
kalkıp vaftiz edildi ve yemek yedikten sonra güç kazandı.
Saul birkaç gün Şam’daki öğrencilerle birlikte kaldı; hiç zaman geçirmeden Đsa’nın Tanrı’nın oğlu
olduğunu sinagoglarda yaydı. Onu duyanların tümü şaşkına döndü. “Jeruzalem’de bu adı ağzına
alanları kırıp geçiren aynı adam değil miydi ?” diyorlardı, “Buraya gelmesinin nedeni, inanlıları
tutuklayıp baş kahinlere götürmek değil mi?”
Ama Saul günden güne güçleniyordu. Mesih’in kimliğine kanıtlar göstererek Şam’da yaşayan
yahudileri şaşkınlığa düşürüyordu.
Aradan günler geçti, yahudiler onu ortadan kaldırmak için anlaştılar. Ama Saul onların tasarısını
anladı. Yahudiler onu yakalamak için gece gündüz kent kapılarını gözlediler. Bir gece öğrencileri
Saul’u alıp kale duvarından sarkıttıkları bir sepet içinde aşağı indirdiler. (Habercilerin Đşleri 9, 10-25)
26 Ocak günü episkopos Aziz Timoteus ve episkopos Aziz Titus’un (+ 80 civarı) bayramı. Aziz
Timoteus Efes’in, Aziz Titus ise Girit Adası’nın episkoposlarıydılar. Đncil yazarı Aziz Luka ile birlikte
Havari Aziz Pavlus’un en sadık öğrencileriydiler. Aziz Pavlus Đncil’de kendilerinden bahseder.
29 Ocak Urfa’da (Edesse) iman şehidi olan iki azizlerimizin bayramı; Aziz Sarbel ve Aziz Barses
(+250).
Şubat ayının kutsalları
Şubat ayının birinci gününde Frigya’dan Aziz Trifon’u anıyoruz. Đman şehidi.
2 Şubat günü, Sebaste (Sivas) doğumlu iman şehidi Aziz Blasius’un bayramı. Tıp eğitimi gördü,
doktor oldu ancak dindarlığı ağır basınca insanların vücutları yerine ruhlarının tedavisine atadı
hayatını. Cemaat onu liderleri olarak görmek istedi ve piskoposluğa seçildi. Bu sıralarda, 303 yılında
başlayan “Hıristiyan kıyımı” tüm Roma Đmparatorluğuna yayılmaya devam ediyordu ve 316 senesinde
Sebaste’ye (Sivas) ulaştı. Cemaat dini önderlerini korumak için şehrin dışındaki bir mağaraya
yerleştirdi. Aziz Blasius, vahşi hayvanların korunağı olan bu mağarayı eski sakinleriyle paylaştı, onların
yaralarını tımar etti aynı zamanda şehirden gelen din kardeşleriyle ilgilendi, bilgilendirdi, imanlarını
pekiştirdi. Bir rüyasındaki görünümde, kendisine özellikle boğaz hastalıklarını iyileştirebileceği bildirildi.
Şehir yöneticisi (perfectus) Hıristiyan cemaatinin önderinin yerini çok geçmeden öğrendi ve askerlerini
gönderip Aziz Blasius’u yakalamaları için emir verdi. Ancak vahşi hayvanlar askerleri mağaraya
yaklaştırmadılar! Bunun üzerine bir bölük silahlı asker gönderildi, vahşi hayvanların telef olmaması için
Aziz Blasius teslim oldu. Şehre getirilirken, cemaat hastalarını yol kenarına getiriyor, Aziz Blasius
hepsini iyileştiriyor, halk coşku içinde Tanrı’ya şükrediyor ve Aziz’i övüyorlardı. Yolda, boğazına balık
kılçığı batmış ve uzun zamandır nefes almakta zorlanan bir çocuk getirildi ve Aziz Blasius elimi
çocuğun başı üzerine koyup dua etti az sonra çocuk normal nefes almaya başladı. Perfectus olanları
öğrenince, halkın tepkisinden çekinerek Aziz Blasius’u sadece hapsetti. Perfectus, Aziz Blasius’u,
cemaatini Roma kanunlarına itaat etmeleri ve pagan putlarına tapmalarına yönlendirmesi için örnek
olarak da önce kendisinin dinini inkar etmesi gerektiğine evvela güzellikle daha sonra da tehditlerle
ikna etmeyi başaramayınca idamına karar verdi.
Aziz Blasius’un ünü tüm Avrupa’ya yayıldı, önceleri Almanya ve Çekoslovakya’da “Aziz Blasius”
tedavileri uygulanmaya başlandı. Rahip, önceden takdis edilmiş iki mumu, çapraz (Havari Aziz Andrea
haçı gibi) olarak hastanın boğazına yaklaştırıp şu duayı söyler; “Episkopos ve iman şehidi Aziz
Blasius seni her türlü boğaz hastalıklarından ve diğer tüm hastalık illetlerinden korusun. Amin.”
Ve takdis eder. 14. yüzyılda Avrupa’yı kasıp kavuran ve boğaz ağrısıyla başlayan karahummadan pek
çok insan sağlığına kavuşmuştur. Bu mucizelerden sonra Aziz Blasius’a “Kilise Doktoru” unvanı
verildiği gibi 14 koruyucu azizlerin arasına konuldu. Bundan başka, “Blasius adı, almaca “blasen”
üflemek, üflemeli bir müzik enstrümanı çalmak manasına geldiğinden, Aziz Blasius müzisyenlerin de
koruyucu azizi olarak anılır.
4 Şubat Đstanbul’dan Aziz Nicolas’ı anıyoruz (+863). 5 Şubat günü Amasya’da inançları uğruna
öldürülen iman şehitlerinin bayramı (+310). 8 Şubat’ta da iman şehitlerinin bayramı var; 485 yılındaki
Đstanbul iman şehitleri.
12 Şubat Sebaste (Sivas) episkoposu sonradan Antakya patriği olan Aziz Melecius’un (veya
Meletius) bayramı (+381). 14 Şubat’ta Constantinapolisli (Đstanbul) kardeşler; Aziz Cirillo (+859) ve
Aziz Metodio (+885) anılıyorlar. Bizanslı olan bu iki kardeş rahipler, IX. Yy da Đncil’in tanıtılması,
öğretilmesi ve yayılması için Slav kralının ricası üzerine Bizans Đmparatoru tarafından Slavlara
gönderildiler. Yörenin lisanını öğrendikten sonra alfabeleri olmayan Slavlara yeni bir alfabe yaptılar ve
Kutsal Kitabı bu yeni Slav alfabesiyle yayınladılar, bu alfabenin adı “kiril alfabesi” oldu. Rahip Aziz
Cirillo’nun vefatından sonra kardeşi Aziz Metodio episkopos olmuştur.
17 Şubat günü Anadolu topraklarından Amasya’dan bir azizin bayramı; Aziz Teodorus (+IV. yy). 18
Şubat’ta bu sefer Đstanbul Patriği Aziz Tarasius’un bayramı. 21 sene 2 ay süren piskoposluk
hayatında Bizans Đmparatorluğunda çok saygın mertebelere ulaştı, konsül oldu daha sonra da
Đmparator Constantin ile annesi Ana Kraliçe Đrene’nin birinci katipliği görevlerine geldi. Đki imparator
arasındaki savaş ve dini inanışların ayrılıklarının çözülebilmesi için bir konsil toplaması şartıyla
“Đstanbul Patriği” görevine getirildi. Konsil 786 yılında toplandı ve ikonaların kutsal oldukları kabul
edildi. Aynı konsil ertesi sene Nice’te de yapıldı ve Papa tarafından onaylandı. Bir müddet sonra,
Đmparator Kilise’de evlendiği eşinden ayrılmak ve yeniden evlenmek istemesine karşı çıkan Aziz
Tarasius, “patriklikten” azledildi. Yerine Nicephorus patrik oldu. Aziz Tarasius bundan sonra da
çalışmalarına devam etti; Đstanbul’un ev ve hastanelerini tektek gezerek, muhtaçları, hastaları yokladı,
yardımların hakkaniyetle dağıtılmasına nezaret etti. 806 yılında Tanrı bu fakir dostunu huzuruna
çağırdı.
20 Şubat günü Antakya’dan Aziz Tyrannius ile Aziz Zenobius’u (+311), 21 Şubat’ta da yine
Antakya’dan Aziz Eusthatius’u (+335) anıyoruz.
22 Şubat’ta Havari Aziz Petrus’un kürsüsü bayramı var. “Ben sana diyorum ki sen Petrus’sun
(Kaya’sın) ve ben bu kaya üstüne kilisemi kuracağım. Ölüler ülkesinin güçleri onu alt
edemeyecektir. Göklerin Hükümranlığı’nın anahtarlarını sana vereceğim, yeryüzünde her ne
bağışlarsan, göklerde bağışlanmış olacak ve yeryüzünde her ne çözersen, göklerde çözülmüş
olacak.” (Matta 16, 18-19).
23 Şubat günü, Havari Aziz Pavlus’un arkadaşı, Havari ve Đncil Yazarı Aziz Yuhanna’nın öğrencisi
olan iman şehidi (Symirna) Đzmir Episkoposu Aziz Policarpus’un bayramını kutluyoruz. Mesih
öğretisini bu iki havarilerden öğrenen Aziz Policarpus’un öğretileri birden bire yayılması ve inanlıların
birden çok büyük bir kitleye ulaşması Roma yerel yöneticilerini ürküttü ve kendisinden pagan tanrılara
adak sunması, öğretilerini inkar etmesi istendi. Bunları ret edince de yakılarak idamına karar verildi
yerel Roma mahkemesi tarafından. Yakılması için odunlar tutuşturulduğunda aniden çıkan şiddetli
rüzgar ateşi Aziz’in üzerinden dışa doğru üfürdü. Bunun üzerine Romalı prokonsül mızraklı bir askere
Aziz’i öldürmesi için mızraklı bir askere emir verdi. Mızrak Aziz Policarpus’un göğsüne saplandı, akan
kan odunların ateşini söndürdü. Ancak, Mesih Đsa ve öğretilerine karşı olan yahudiler, yakılması
hususunda ısrar etmeleri üzerine Aziz Policarpus’un naaşı yakıldı.
24 Şubat Nicomedia’dan (Đzmit) bir Azizi anıyoruz; Evetius (+303). 25 Şubat’ta ilk Hıristiyanlığın
beşiği Kapadokya’dan Aziz Cesarius’un (+369) bayramı var. Nazianze’de doğdu. Babası (yaşlı) Aziz
Gregorius, annesi Azize Nonna. Nazianzeli Aziz Gregorius’un ağabeyidir. Đskenderiye’de tıp,
Đstanbul’da felsefe öğrenimi gördü. Tanınmış bir doktor olarak Đmparator Julianus’un yanında saray
doktoru oldu. O zamanlar bir katekümen idi. Đmparator Julianus’un Mesih Đsa öğrenimini bırakması için
çok ısrarlı olunca işini bıraktı. Bitinya Đznik’teki Sarayda Đmparator Jovian’ın doktoru oldu. Daha sonra
hazine bakanlığını da üstlendi. Korkunç depremden sonra, enkazdan sağ kurtulunca vaftiz oldu ve
keşiş hayatı yaşamaya başladı.
27 Şubat günü Đstanbul’dan Aziz Basilius ile Aziz Procopius’un (+741) bayramıdır.
GENÇLĐK KOMĐSYONU SAYFASI
Bu sayıdan itibaren cemaatlerimiz gençlerinin aktivitelerini yansıtmaya çalışacağımız bu sayfadaki
varlığımıza “Türkiye Katolik Ruhani Reisler Kurulu Gençlik Komisyonu”nun bir yıla sığdırdığı
çalışmaları sizlerle paylaşarak başlamak istedik;
27 Aralık 2008; “AÇILIŞ AYĐNĐ”
Türkiye Katolik Ruhani Reisler Kurulu temsilsisi ruhanilerin katılımıyla Ermeni Katolik Surp Ohan
Vosgeperan Kilisesi’nde gerçekleşen “Kutsal Aile” ayininde ve takip eden kokteylde “Gençlik
Komisyonu” cemaate tanıtıldı. 150 kişiye yakın katılımla hazır bulunan farklı cemaatlere mensup
gençler bir arada olmanın keyfini yaşadılar. Yapılan çekiliş sonunda şansı yolunda gidenler günün
ufak hatıralarıyla evlerine döndüler.
21 Şubat 2009; “KARNAVAL”
Süryani Katolik Sacre Coeur Kilise’sinin gençlik salonunda tertip edilen geleneksel karnaval
eğlencesini bir kıyafet balosu olarak tasarladık. Davetimizi yaratıcılığa tanınmış bir fırsat olarak
değerlendiren gençlerin farklı kostüm sunumları görülmeye değerdi. Kalıplarımızdan sıyrılmanın
keyfini yaşadığımız gece ardından oruç dönemine adım attık.
25 Şubat 2009; “ITALYA’DAN KONUKLARLA BĐR AKŞAM”
“Kül Çarşambası”nda oruç döneminin ilk yemeğinde Italya-Loreto’dan ‘Centro di pastorale giovanile
Giovanni Paolo II’ da (II.Yuhanna Pavlus Merkezi), gelen delegasyonu ağırladık. Sicilya ve Matera’dan
gelen altı genç ve iki ruhaniye Focolare cemaatinin değerli üyeleri de eşlik ediyorlardı. Kocaman bir
aile olarak soframızda el emeği lezzetlerin tadına bakarken bilgi alışverişinde bulunduk. Güzel
dostlukların tohumlarının atıldığı geceden tekrar buluşabilmek dilekleriyle ayrıldık.
13-15 Mart 2009; “GENÇLĐK HACILIĞI”
2007 yılı Efes ile başlattığımız ve 2008 yılı Kapadokya ile sürdürdüğümüz hacılık
organizasyonlarımıza bir yenisini eklerken; Aziz Pavlus yılı olarak ilan edilmiş bu yılda Tarsus’lu Aziz
Pavlus’un izinden yürümemek düşünülemezdi. Düzenlediğimiz, Tarsus, Đskenderun, Antakya’yı
kapsayan hacılık yolculuğuna tüm Türkiye’den yetmişi aşkın genç iştirak etti.
04 Nisan 2009; “GENÇLĐK GÜNÜ”
Zeytin Dalları Bayramı arifesinde “Dünya Gençlik Günü”nü kutlamak için Bomonti-Şişli’deki Fransız
Fransız Fakirhanesi Huzurevi‘nin bahçesinde bir “haç yolu” düzedik. Karanlıkta meşaleler eşliğinde
edilen duada Mgr.Louis Pelatre’da bizlere katıldı. Toplantı ile noktalanan gecede “Küçük Rahibeler”
tarafından hazırlanan ikramların tadı damaklarda kaldı.
25 Nisan 2009; “TĐYATRO GECESĐ”
“Kurusıkı” isimli ve profesyonel oyuncular tarafından sahnelenen doğaçlama tiyatro gösterisini Pangaltı
Lisesinden Yetişenler Derneği salonunda genç arkadaşlarımızın beğenisine sunduk. Kahkahaların
inlettiği geceyi daha geniş bir katılımla paylaşabilmeyi dilerdik. Çok iyi bir işe gösterilen sınırlı ilgi bizi
üzmedi diyemeyiz, katılan ve destek veren dostlara teşekkür ederiz.
30 Mayıs 2009; “KUTSAL RUH’UN ARMAĞANLARI ĐÇĐN DUA”
Pentekost Bayramı arifesinde, Litürji Komisyonu tarafından Sen Antuan Kilisesi’nde düzenlenen dua
gecesine gençlik komisyonunu temsilen katıldık. «Kime inandığımı biliyorum » (2.Timoteos 1,12)
teması çevresinde kısa bir sunum yaptık.
14 Haziran 2009; “EFKARĐSTĐYA BAYRAMI”
Polonezköy’de geleneksel olarak tüm cemaatlerin katılımıyla kutlanan “Efkaristiya Bayramı” nda
gençler de hazır bulundular.
Bu yerel çalışmalar yanı sıra diğer ülkelerin gençlik inisiyatiflerinden de davetler aldık. Polonya ve
Đspanya’dan gelen öneriler için ön çalışmalar gerçekleştirmiş olsak da bir başka sayfada detaylarını
sunacağımız 1-8 Eylül‘09 tarihleri arasında Italya-Loreto’da gerçekleşen ’Agorà dei Giovani del
Mediterraneo’, Akdeniz’in Gençleri Meydanı, toplantısına “Türkiye Katolik Ruhani Reisler Kurulu
Gençlik Komisyonu”nu temsilen katılım gösterdik.
Gelecek sayıya kadar ülkemizin tüm şehirlerindeki gençlik gruplarından geçen yıla hangi aktiviteleri
sığdırdıklarını öğrenmek ve derleyerek sizlere ulaştırmak istiyoruz. Bu çağrımızı yanıtlamak ve
“Türkiye Katolik Ruhani Reisler Kurulu Gençlik Komisyonu” faaliyetleri hakkında bilgi almak için
episkoposlarınız aracılığı ile cemaatimizin basın bürosu ile irtibata geçiniz.
Gelecek sayılarda cemaatimiz gençlerine ayrılan bu sayfada görüşmeye devam etmek umudu ve
sevinciyle…
“Türkiye Katolik Ruhani Reisler Kurulu Gençlik Komisyonu”
Agora 2009
1-8 Eylül 2009: Akdeniz’in Gençleri Meydanı
’Agorà dei Giovani del Mediterraneo’ (Akdeniz’in Gençleri Meydanı), Akdeniz havzasında yer alan
farklı ülkelerin gençleri arasında anlamlı ve sürekli bir ilişki sağlamayı amaçlayan, “Đtalya Ruhani
Reisler Kurulu” himayesinde yürütülen bir projedir.
Belirlenmiş tema etrafında; sosyal, kültürel ve politik pencerelerden iman yaşantısının güncel
uygulamalarının ele alındığı bu toplantılar, 2001 yılından bu yana Italya-Loreto’da ‘Centro di pastorale
giovanile Giovanni Paolo II’ da (II.Yuhanna Pavlus Merkezi), geleneksel olarak Eylül ayında, geniş
katılımla gerçekleştirilmektedir. Türkiye, 2001 yılından bu yana, genç delegeleriyle bu toplantılara
katılmaktadır.
Loreto, sınırları içinde yer alan ‘Santa Casa’ (Kutsal Ev) (*) ile pek çok hacının uğrak noktası ve bu
özelliği ile adeta doğudan batıya, kuzeyden güneye ülkeleri birleştiren bir köprüdür. Bu özel yerde
biraraya gelen gençler Agora toplantısı sayesinde bilgi ve deneyimlerini diğer gençlerle
paylaşmaktadırlar.
Bu projenin sekizinci buluşmasına katılmak üzere ‘Türkiye Ruhani Reisler Kurulu’nu temsilen üç genç
olarak yola çıktık. Bu basamağın teması «Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere! Çünkü Göklerin
Egemenliği onlarındır.» (Mt 5, 10) olarak belirlenmişti. Üç kıtadan ve 29 farklı ülkeden delegasyonlar
olarak bir hafta boyunca dua, münazara, ziyaret ve tanıklık etmek için toplandık. 130 kişinin bir araya
geldiği bu günlerde çok değerli konuşmacılardan ana tema üzerine bilgiler almak; çalışma gruplarında
tecrübelerimizi ortaya koymak fırsatına sahip olduk. Beraberimizde götürdüğümüz armağanlarla diğer
ülkeler ve organizasyon sorumlularının her birinde ülkemizden bir hatıra olmasını sağladık. Sevgili
F.Claudio Monge, davetli konuşmacılardan biriydi. Aziz Pavlus’un şahsında “zülum” unsuru üzerine
yaptığı sunumu büyük beğeni topladı.
Malta, Hırvatistan ve Suriye delegasyonlarının hazırladığı dualar, değerli konuşmacıların her sabah
yaptıkları sunumlar, öğleden sonraları çalışma toplantıları, konu üzerine sergi çalışması, ‘Kutsal Ev’ e
yapılan hacılık yürüyüşleri, oyunlar, konserler ve ‘Meryem Ana’nın Doğum Bayramı’ kutlaması ile eşsiz
bir haftayı geride bıraktık. Haftanın en unutulmaz tecrübesi ise Agora’nın gençleri olarak bir günü,
Nisan 2009’da 300 kişinin ölümüne ve pek çok kişinin evsiz kalmasına sebep olan elim bir depremde
yıkılan L'Aquila’da geçirmek oldu.
Kendi ülkemizde, sayıca ufak cemaatlerimizde iman hayatımızı yaşarken çoğu zaman büyük bir
ailenin üyeleri olduğumuzun farkında değiliz. Bu gibi uluslararası platformlara yerel tecrübemizi
taşıyarak hem kazanıyor hem de kazandırıyoruz. Ülkemizin tanıtılmasına ve anlaşılmasına da büyük
katkımız olduğu kanısındayız.
Yaşanan eşsiz anları bu yazı içinde detaylandırmak mümkün olmasa da yıl içinde gençlik komisyonu
aktivitelerinde bunları diğer genç arkadaşlarımıza ulaştırabilmeyi umuyoruz.
Bu tecrübeyi edinebilmemizi sağlayan herkese teşekkürlerimizi sunarız.
Saygı ve Sevgilerimizle,
Đrem Kısakürek, Ferit Đlgin, Histo Adem
(* ) Kutsal Ev, büyük katedralin kalbinde yer alan küçük ve kutsal bir odacıktır. Meryem Ana’nın
kutsal topraklarda yaşamakta olduğu evin üç duvarı ve onları tamamlayan dördüncü bir duvarda
Loreto’ya özgü bir stilde oyulmuş “Meryem Ana-Bebek Đsa Heykeli”nden oluşan ve kalpleri ısıtan bir
küçük mabettir.
KUTSAL KĐTAP’TAKĐ KADINLAR” KÖŞESĐ
MERYEM VE ELĐZABET’ĐN BULUŞMASI: KARINLARINDAKĐ ĐKĐ BEBEĞĐN HOPLAMASI
“
O günlerde Meryem kalkıp aceleyle dağlık bölgeye, Yahuda oymağının bir kentine gitti. Zekeriya'nın
evine girerek Elizabet'i selamladı. Elizabet Meryem'in selamını duyunca rahmindeki çocuk hopladı.
Kutsal Ruh'la dolan Elizabet, yüksek sesle şöyle dedi: «Kadınlar arasında kutsanmış bulunuyorsun,
rahminin ürünü de kutsanmıştır! Nasıl oldu da Rabbimin annesi yanıma geldi? Bak, selamının sesi
kulaklarıma eriştiği an, çocuk rahmimde sevinçle hopladı. Đman eden kadına ne mutlu! Çünkü Rab'bin
ona söylediği sözler gerçekleşecektir” (Luka 1, 39 – 45).
Meryem ve Elizabet.
Birincisi köylü bir kız, basit, sözlenmiş, bir çok hayal ve umut dolu. Đkincisi bir rahibin karısı, kısır ve
yaşlı. Birbirinden yaş, sosyal ortam ve hayat biçimi bakımından çok farklı olan bu iki kadını bir olay
birleştiriyor: ikisi de açıklanması zor birer sır taşıyorlar, bir kadının hayatındaki en duygusal ve derin
tecrübeyi yaşıyorlar; bir çocuk beklemek...
Allah’ın mesajını taşıyan bir melek tarafından açıklanmış iki büyük olay. Đki oğul, beklenmeyen iki
hayat.
Elizabet yaşı nedeniyle, olayın garipliği ve olanaksızlığı nedeniyle kolayca açıklayamıyor.
Meryem de açıklarken çok sıkıntı çekiyor, çünkü meleğin sözlerini nasıl açıklayacağını bilmiyor.
Karnında taşıdığı hayatın Kutsal Ruh’un meyvesi olduğuna kim inanabilir?
Elizabet birkaç aydır yalnızlık içerisinde yaşıyorsa da, Meryem’in yalnızlığı onunkinden daha büyüktür.
Bu durumu anne babasına, arkadaşlarına, yakınlarına nasıl açıklayacaktı? Utanç, korku, iman,
gizem...
Meryem’in aceleyle bu yolculuğa çıkasının nedeni bunlar alabilir mi? Onu anlayacak ve yol gösterecek
bir kişi olarak Elizabet doğru adresti. Bu yüzen yardım bulmak için ve yardım etmek için aceleyle yola
çıktı. Uzak mesafeden, risklerden, zorluklardan ve aksiliklerden korkmadan, hızlı adımlarla kuzeninin
evine geldi, onun hayatına, mahremine geldi ve onunla Allah’ın onların hayatlarına yaptığı ziyareti
paylaştılar.
Meryem, Elizabet’i avutuyor ve onu kendini kapadığı yerden, yalnızlığından, anlaşılmama
korkusundan, kendisini şok ederek adeta felç eden o mucizenin etkisinden çıkarıyor. Elizabet de, yaşlı
haliyle beş aydır onu yargılayan gözlerden, meraklı ve şüpheli bakışlardan saklanıyorken, bu
buluşmanın kendisine verdiği büyük mutluluğu ifade ediyor. Artık saklanmıyor, kabul edildiğini,
sevildiğini ve anlaşıldığını hissediyor.
Meryem’in Elizabet’e doğru koşması bütün kapıları açıyor: birbirini arayıp bir araya gelen iki kadın,
hayata birer hayat veriyorlar.
Ve mutluluklarının büyüklüğü göz kamaştırıyor. Elizabet, önceleri korku duymakta iken artık
mutluluğunu gizlemiyor, çünkü Meryem’in onu anladığını hissediyor. Aynı şey Meryem için de geçerli.
Tek bir söz bile söylemeden kabul edildiğini, anlaşıldığını, sevildiğini ve kutsandığını hissediyor. Büyük
bir zevk ve yücelik içindeler.
Đkisi de imanlarını başkalarına anlatamasalar da, birbirlerini kabul ediyorlar ve bunu paylaşıyorlar. Bu
bir gizem olarak bize ruhlarının bir oluşunu gösteriyor ve bir sürü kelime sarf etmeden, yargılamadan
uzak, yalnızca birbirlerine sarılıyor ve onlarda işleye Kutsal Ruh’un konuşmasına izin veriyorlar.
Meryem ile birlikte, biz de ayağa kalkalım, alışılageldik şeylerden uzaklaşalım, korkularımızdan ve
kararsızlığımızdan vazgeçelim. Đnancımızın güzelliğini anlatmaktan korkmayalım, Allah ile olan
ilişkimizden, Đsa ile olan ilişkimizden bahsedelim. Elizabet gibi durmayalım, Rab’bin bize gelişini kabul
edelim, evimize geldiğinde bizim de karnımızdaki çocuk, iç dünyamız bayram etsin; sırtımızda
taşıdığımız yüklere, problemlere, acılara rağmen O’nu yüceltsin ve yeniden hayat bulsun.
Biz de aynı şekilde şunu söyleyebileceğiz: “Ne yapmalıyım?”. Bu soru çok güzeldir; Elizabet,
kendisine bir ziyaretçi geldiğini biliyor ve buna layık olmadığının da bilincinde. Allah’ın iyiliğinin
farkında ve bunun karşılığını da veremiyor. Hayatımızda bu kadar büyük memnuniyet ve zevk içeren
sözler söylediğimiz anlar hiç oldu mu? Yorgun, bezgin, umutsuz, bir çıkış yolu yokken, Rab’bin
varlığını ve sevgisini hissettiğimiz anlar, karanlık bir boşluktan bizi çıkarıp hayatımızı dolduran insanlar
hiç oldu mu?
Ey Meryem, sen ki önce yola çıkmaya karar verdin, bu yolcuk senin eserin ve bu girişimde bir
başkasının bulunmasını beklemedin, zorluklardan, problemlerden, yargılardan yılmadın.
Azize Meryem, ilk adımı atan kadın, sana yalvarırız, bize de ilk önce yola çıkmayı bahşet ve her
defasında neşe, umut, Rab ile doluluk taşıyalım. Đlk adımı bize attır, bugün kurabileceğimiz bir barışı
yarına ertelemeyelim.
Kararsızlıklarımızı, tembelliklerimizi, korkularımızı ve kalbimizin yaralarını sil. Ey Meryem, bu itinalı,
gizemli, samimi ve has münasebeti yaşayalım. Elimizden tut ve bize de senin gibi Rabbimizi
kardeşlerimize götürmeyi bahşet.
O zaman hepimiz için Noel olacaktır.
Mariagrazia
CEMAAT BÜYÜKLERĐMĐZĐN ANILARI
ÇOCUKLUĞUMUN NOELLERĐ
Dünya o kadar çok değişti ki çocukluğumun Noellerini anlatmak için önce o zamanki Đzmir’in
ve Kilise’nin durumunu hatırlatmak gerekir. 1939-1945 yılları ikinci dünya savaşı yıllarıydı. Yani kıtlık
zamanı. Dışarıdan mal gelemiyordu. Ekmek, şeker ve daha birçok şey karneye bağlıydı, yani kişi
başına günde veya ayda belli bir miktar.
Sonra Katolik Kilisesi’nin kuralları bugünkünden daha katıydı. Noel arifesinde et yemek
yasaktı. Ayinler Latince yapılırdı ve Komünyon almak için gece yarısından beri ağza hiçbir yiyecek
veya içecek alınmamalıydı.
Đzmir’de Katolikler daha kalabalıktı. Her ailede çocukların sayısı daha fazlaydı. Pazar günü
ve bayram günlerinde cemaatin neredeyse tümü kiliseye giderdi. Fakat biz çocuklar için en iyi tarafı
Noel ve Paskalya’da okulların iki hafta tatil olmasıydı. Bu nedenle bu bayramların tadı başkaydı.
Eğlenceler Noel’den Epifaniya bayramına kadar sürerdi.
Đzmir’de Frerlerin Fransız okulu, Salezyenlerin şimdiki Đtalyan Kültür Merkezindeki Đtalyan
okulu, Đvrea Sörlerinin şimdiki okulu ve Rektörlüğün bulunduğu yerde ünlü Centrale’leri, Şarite
Sörlerinin de şimdiki Devlet Hastanesindeki Fransız Hastanesi kız okulu vardı. Bu okullarda Katolikler
için din dersi verilirdi, Pazar günleri ayin yapılırdı. Böylece Noel’e hazırlık devresi yoğun bir şekilde
yaşanırdı. O litürjik devresine özgü ilahiler söylenirdi ve her yıl aynıları söylendiği için Latincelerini
herkes bilirdi, Fransızca ve Đtalyancaları ise o okul veya kiliselerine gidenler bilirdi. Bugün hâlâ
hatırladıklarım arasında sayabileceklerim : “Venez, divin Messie – Gel, ilahi Mesih” ; “O Dieu de
clémence – Ey bağışlayıcı Allah” ; “Venez, Sauveur aimable – Gel, sevimli Kurtarıcı” vardır
Evde Noel ağacı ve kreş hazırlıkları yapılırdı. Fakat bugünkü gibi malzemeler her dükkânda
bulunamazdı. Bunları yıldan yıla elden geçirerek kullanırdık. Pamuktan kuzular, ayakları birer kibrit,
selüloitten değişik hayvanlar vardı. Bunları ayakta tutmak bir meseleydi. En küçük sarsıntı onları
düşürüyordu. Noel ağaçları için ışıklar elektrik lambaları değil mumlardı. Yangın tehlikesi vardı, çok
dikkat etmek gerekirdi. Renkli toplar çok ince camdandı, kolay kırılırdı. Her ailenin özel süsleme
gelenekleri vardı. Kimileri cevizler boyardı, kimileri renkli kâğıtlı küçük paketler asardı Hatırlıyorum,
Matmazel Đsaverdens adında yaşlı gir hanım vardı. Noel’ini kutlamaya gittiğimizde bize kreşini
gösterirdi. Onu, haftalar önce bodrumda filizlettiği buğdayla süslerdi. Karanlıkta filizlendiği için
buğdaylar bembeyazdı. Şaşkın şaşkın bakardık. Biz ise sağdan soldan yer yosunu bulmaya çalışırdık.
Yetim olduğumuz için Noel arifesi akşamı dayıma giderdik. Noel ağacı salonda kurulmuştu,
fakat salon kapısı kapalı duruyordu, onu göremiyorduk. Bizi oynamaya üst kata gönderirlerdi. Bir ara
dayım seslenirdi. : “Çocuklar çabuk geliniz, Noel Baba geldi”. Hemen aşağı koşardık, fakat kapının
kapandığını duyardık; dayım ise elinde kırmızı bir hırka : “Kaçtı, diyordu, yakalamak istedim, fakat
hırkasını bırakıp kaçtı”. Biz de yutuyorduk. Hemen kapısı açılmış salona koşardık, Noel ağacının
dibinde paket hediyeler vardı. Herkes kendi hediyesini beklerdi. Hangi hediyeleri aldığımı hiç
hatırlamıyorum. Hatırladığım şey, “serpanten” dediğimiz dürülü renkli kâğıt kurdeleleri vardı. Onları bir
ucundan tutarak atardık ve uzun uzun açılırlardı. Bir de içine üflediğimiz zaman açılan dürülü renkli
kâğıt boruları vardı; onları birbirimizi suratına üflerdik. Đki kişi her biri bir ucundan tuttuğu şeker
kâğıdına sarılı küçük paketler de vardı. Yırtıldığında çatapat gibi patlardı. Bütün bunları büyüklerimiz
nereden ve nasıl bulurlardı bilemiyorum.
Sonra sofraya otururduk. Kalabalık bir masa. Yemekleri pek hatırlayamıyorum, fakat et
yenilmediğinden deniz ürünleri çoğunluktaydı. Hatırladıklarım : ızgara yılan balığı ve geleneksel
sülinesli pilav. Bir de o zaman hiç sevmediğim lakerda. Bana her gün içmek zorunda olduğumuz
morina yağını hatırlatırdı. Sonra gene geleneksel on iki çeşit kuru yemiş tabağı gelirdi : badem, fındık,
fıstık, ceviz, şekerli leblebi, nohut, incir, sultaniye ve razakı üzümü, kayısı, erik.
Sofradan kalkıp değişik sosyete oyunları oynardık. Saat gece on bir olunca yengemiz :
“Çocuklar, derdi, saat on bir oldu, Komünyon alacaklar artık hiçbir şey yemesin”. Gerçi, gece yarısına
kadar yiyebilirdik, fakat büyüklerimizin Efkaristiya’ya saygıları nedeniyle ayinden bir saat önce
yememeyi uygun görüyorlardı.
Sonra kimimiz daha önceden tutulmuş faytonlarla (ki en çok tutulanı Cemal’in kapalı
faytonuydu) , kimimiz yayan Sen Polikarp Kilisesine giderdik. Hep kordondan giderdik, çünkü kentin iç
tarafları hâlâ yangından kalma boş yıkık alanlardı, gece oraları pek güvenli değildi. Kiliseye girince
boyları bizim kadar büyük heykellerle donatılmış kreşe koşardık. Kilise’de uzun beyaz sakallı Per
Olivier, ondan sonra Per Dezire ayini kutlardı. Ayinden pek bir şey hatırlamıyorum. Herhalde
yorgunluktan uyukluyorduk. Hâlâ şimdi söylenen “Đl est né le divin Enfant” ve “Les Anges dans nos
campagnes” ilâhilerini büyük zevkle söylediğimizi hatırlıyorum.
Ayinden sonra eve dönünce veya başka bir eve toplanarak, sıcak sütlü şokola içilirdi ve o
bayramın özel tatlısı finikya (bizde ladinya denirdi) yenilirdi. Sabah da katedrale episkoposun yönettiği
ayinine gidilirdi. O zaman papazlar Efkaristiyayı henüz toplu şekilde kutlamazlardı. Koskoca katedral
dopdoluydu. Ayinin de ayrı bir görkemi vardı.
Ey gidi günler…
Fr. Pierre Caporal
ŞĐĐR KÖŞESĐ
GÜNAHIN VE ÖLÜMÜN GALĐBĐ ĐSA GELDĐ… NOEL
Bir bebek doğuyor, en karlı en soğuk gecede, Tanrı ile Tanrı, insan ile insan… ĐSA.
Gökyüzünün ve yeryüzünün Rab’bi, Rab’bimiz…Đşte yemlikte yatıyor.
Ağlayışı tüm dünyadan duyuluyor, Đsa Mesih’in yemliği, sonsuzluğun konutu oluyor.
Şafağın göz kamaştıran ışığında, annesi Meryem’in kucağında,
doğduğu an tüm dünyaya, gün batımını tanımayan ışık olarak, kendisini tanıtıyor.
O gün bugün ĐSA deniyor, hiç kimse O’nsuz olamıyor, GÜÇ geldi,
YOL, YAŞAM , GERÇEK geldi, ve bizi ebediyete taşıyor.
Yattığı yerde, gökkuşağı sanki, gece, hayatta ilk defa, parlıyor.
Minicik başındaki halesi, ışığımız oluyor. Hayatımızı aydınlatıyor.
.Bebek Đsa, gözyaşlarından büyüyüp, hüzünlere ve sevince koşuyor.
Samanlıktaki beşiğinden tüm günahları üstlenip,
Haç’ta mıhlanmış hali ile, kalplerimizde taht kuruyor.
Bu öyle bir bebek ki, RAB, MESĐH, TANRI…Yüreğimize adını silinmez olarak yazdırtıyor.
Elindeki davetiyeyi uzatarak, cazip renklerin birbirine karıştığı bu dünyadan,
bizlere, ellerini uzatıp, BANA GELĐN … Diye sesleniyor. Arzumuz , ibedetimiz oluyor.
NOEL; Derinliği ölçülemeyen, önemi tartışılamayan, çok özel bir gece,
dilimizdeki, kalbimizdeki bizi kurtaran ĐSA… Anlam yüklü tek hece…
Seherin başlangıcı ölümsüzlük, ĐSA’ sız olmak en büyük öksüzlük…
Şaşırtıcı yoksulluktaki, samanlıktaki bu doğuma, tüm benliğimizle kollarımızı açtık,
saman çöplerini aşıp, özel bir ömrü ĐNCĐL’de yaşadık…
ĐSA’m, neredeyse dokunabileceğimiz kadar artık bizde...Hayatlarımız iç içe.
Otuzüç senelik ömrünün, doğduğu günü resmeden her görüntüsü
hep gözlerimizin önünde… Tek yıldızın üzerinde parladığı ufak mütevazi kulübede.
Tüm övgülerimiz,şükürlerimiz Annemiz Meryem’den gelen EVET’e…
Noel’i anlatırken, kelimelerimin yetersizliğine hiç şaşırmıyorum,
bu devreyi ifade etmek zor, Đncil yazarı değilim ki ben, ne Havari, ne Aziz, nede Azize.
Sadece acizim… Aczimin elvermeyeceğinin bilincindeyim.
Đsa’ma ve Ana’ma, iman içindeyim ve sonsuz sevgilerindeyim.
Ağlayışı çan seslerine karışan, Minik Bebeğin izindeyim.
MĐNĐK, kelimesinin “EN BÜYÜK “ olduğunun bilincindeyim.
Erkek eli değmeden doğum yapan Meryem’e, doğdum demeyip, GELDĐM diyen ĐSA’ya,
Tek sözüm var… Bende omzumda haçımla, Onların takipcisiyim ,
Doğduğu geceye şükürler ediyorum. NOEL diyorum, tatmin olamıyorum,
Aynı ismi, otuzbeş senemdir, tüm imanımla, her an tekrarlıyorum.
Ben; Đki kolu açık, Haç olmuş Sana, ĐSA’m, Sana koşuyorum.
Đç dünyamda ve eylemlerimde, Sana sımsıkı sarılıyorum.
Noel’deki bu doğuşta, kendi başlangıcımızı ve ebediyetimizi kutluyorum.
Oyuncaksız büyüyen tek bebek, üzerine mıhlandığın Haç’ın bize hep yol gösterecek,
büyük yıldızın parladığı, doğumunu bildiren muhteşem aydınlık,
kalplerimize yansıyıp, dünyevi hayatlarımızın önemini yitirecek.
Vede… An gelecek, rüyalarımızda, kumsaldaki tek ayak izin görülecek,
Minik bebek, büyüyecek, RAB ĐSA’m, her zorluğumuzda, bizi kucağında gezdirecek.
Her an kalplerimizden ĐSA MESĐH’e aşkımız ve O’na övgülerimiz yükselecek.
Hepimize Mutlu Noel’ler…
JOANNE SÜVEYDE
St. Helen Kilisesi ĐZMĐR.
ĐÇĐMĐZDEN HABERLER
ĐZMĐR
Đzmir Katolik Cemaati, her yıl olduğu gibi bu yıl da 11 Ekim tarihinde, Theotokos Bayramı'nı Efes
Konsili'nin yapıldığı noktada kutladı. Töreni Vatikan'ın Ankara'daki eski Büyükelçisi Mons. Edmond
Farhad ve Đzmir Latin Katolik Metropoliti Başepiskopos Mons. Ruggero Franceschini ve Đzmir emekli
Başepiskoposu Mons. Giuseppe Bernardini yönetti.
DÜĞÜN
25 Ekim 2009 tarihinde değerli arkadaşlarımız Dilber Diril ve Mecit Sak, Beyoğlu Sent Antuan
Kilisesi'nde, Keldani Katolik Patrik Vekili Mons. François Yakan'ın yönettiği düğün töreni ile Kutsal
Evlilik Gizemi'ni aldılar. Çifte ömür boyu mutluluklar diliyoruz.

Benzer belgeler