Edilgenlik Kader Değil

Transkript

Edilgenlik Kader Değil
Finans Politik & Ekonomik Yorumlar 2014 Cilt: 51 Sayı: 598
5
YORUM
Adnan NAS
[email protected]
Edilgenlik Kader Değil
Zaman geçtikçe kendimi dinleme isteğimin
azaldığını hissediyorum, sebebi de eskiden
tükenmez gibi görünen ve iyimserlik aşılayan
pozitif enerji kaynağının sık sık arızalanması.
Nasıl olmasın ki yıllardır bol laf, toplantı ve şov
ürettiğimiz halde bunların pek azını uygulamaya
aktarıyor, hayata geçiriyoruz. Dünyada her şey baş
döndürücü bir hızla değişirken, biz hala babadan
kalma yöntemlerle üretmeye çalışıyor, tıkanınca
da ya daha fazla teşvik, ya da rant arayışına
giriyoruz. Şimdilerde de inovasyon söyleminde
neredeyse dünya liderleri arasına girerken hayata
geçirdiğimiz inovasyon örnekleri bulmakta
zorlanıyoruz. Gelişmiş ülkeler arge'ye, rekabetçi
etkinliğe ve teknolojiye odaklanarak marka
oluştururken biz hala en önemli marka kaynağını
arazi değeri sayma aşamasındayız. Rekabet
gücümüzün en önemli bileşeni tartışılmaz bir
şekilde genç nüfusumuz iken her açıdan sorunlu
olan eğitim sisteminde köklü bir reform iradesini
bir türlü ortaya koyamıyoruz.
2015’te de bekle gör
Sonuç olarak refah ve büyüme beklentilerimizi
tümüyle kontrolümüz altında olmayan dışsal
faktörlere endekslemiş durumdayız. Dışarıda
bizden bağımsız gelişen koşullar olumluysa ne ala,
biz de ondan yararlanıp büyüyoruz, değilse de ne
çare diye yavaşlıyoruz. 2001'den sonraki altı yılda
kendi kontrolümüz altındaki faktörlere ilişkin
kararlı tutumu, yani bankacılık sistemi, kamu
maliyesi ve AB'ne uyum alanlarındaki reformları
ile Türkiye, ortalama büyüme oranının üstünde bir
ekonomik performansa ulaşarak bu gerçeği somut
bir şekilde test etmesine karşın daha sonra reform
iştahını yitirip döndüğü alışılmış edilgenliğinden
sıyrılacak gibi görünmüyor.
İşte şimdi de 2015 yılına dış finansmandan ihracata
bütün belirleyici değişkenlerde tümüyle dışarıya
bağımlı olarak giriyoruz. Ne ihtiyaç duyduğumuz
finansmanın ne kadarını hangi maliyette
bulacağımız, ne de ihracat pazarlarımızdaki
büyüme ya da yavaşlama konusunda bekleyip
görmekten başka yapacak şeyimiz yok. Şanslıyız
ki bu defa da enerji maliyetlerindeki sürpriz düşüş
imdadımıza yetişti. Ancak unutmamalı, küresel
enerji dinamikleri çok boyutlu, karmaşık ve nihai
sonuçları şimdiden kestirilemeyecek bir süreci
biçimlendiriyor. Yapabileceğimiz, toplu sonucu
bize olumlu yansıyacak bir fiyat düzeyinin kalıcı
olmasını temenni etmekten ibaret. Üstelik bu
alanda az da olsa kendi kontrolümüzü arttıracak
konularda, sözgelişi alternatif enerji kaynakları
ve enerji tasarrufunda yeterli mesafe de almış
değiliz. Öyle olsaydı hiç değilse kısmen kendi
geleceğimizi belirleme şansına sahip olabilirdik.
Bağımlılık yerine bütünleşme
Aslında küresel koşullara fazla bağımlı olmak,
Türkiye gibi doğal kaynakları ve iç tasarrufları
yetersiz bir ülke için kötü bir şey değil. Yeter
ki küresel standartlarla ve dinamiklerle de
uyum sağlayabilelim, başka bir deyişle küresel
ekonomiyle bütünleşmeyi sağlayalım. Üstelik
süratle değişen dünya dengelerinde buna
imkan verecek yeterince fırsat da çıkıyor.
Enerji piyasalarındaki durum da bunun yeni bir
örneği. Ama biz mutfağımızı düzeltemediğimiz
için genellikle fırsatlardan asgari düzeyde
yararlanıyoruz. İnsan kaynağımızın kalitesini,
verimlilik düzeyini, üretimdeki katma değerimizi
ve tasarruflarımızı arttırabilsek küresel koşullardaki
olumlu gelişmeler sadece ayakta kalmamızı değil,
sıçrama yapmamızı bile sağlayabilir.
Oysa işte görüyoruz, uluslararası kuruluşların
Türkiye ile ilgili değerlendirme raporlarının tümü
yeni yıl için de Türkiye'nin yüksek enflasyon
ve cari açık ile düşük büyüme arasına sıkışmış
asimetrik görünümünü kırılgan ve riskli buluyor
ve sürdürülebilirliğini kuşkulu buluyor. Kaldı ki
bu tabloya son zamanlarda jeopolitik(bölgesel)
riskler de eklenmiş bulunuyor ki bu, işimizin
zorluk derecesini arttırıyor. Yine de kararlı
olursak tabloyu değiştirmeye her an başlayabiliriz.
Sözgelişi nüfusumuzun bize sağladığı ciddi
bir avantaj olan G-20 üyeliğini zaman içinde
sürdürebilmemiz bile bir an önce gündemimizi
değiştirmemizi ve yapısal direncimizi arttırmamızı
gerektiriyor. Önümüzdeki yıl dönem başkanlığını
verimli bir şekilde yürütmek için de bir yaklaşım
6
değişikliği zorunlu. En azından küresel sistemden
kopmadan onun bir parçası, hatta etkin bir parçası
olabileceğimizi gösterebiliriz.
Küresel değişim fırsattır
Dünyadaki değişimin hız kazanmasının bizim
için yararlı bir yani da geçmişteki performans ve
başarıların artık gelecekteki konumlar için bir
güvence olmaması. Özellikle sermaye birikiminin
ve üretim tesislerinin eski ağırlığını yitirmesi,
inovasyonun ve bilgi teknolojilerinin çok daha öne
çıkması geride kalmış ülkelerin aradaki mesafeyi
daha çabuk kat etmesine imkan verebilir. Tabii ki
bunun koşullarını yerine getirmek, bütün toplumu
kapsayan bir üretim ve yaratıcılık kültürüne yol
açmak şartıyla.
Zaman zaman ekonomide bir zafiyet olarak
görülen aile şirketi hakimiyeti bile, eski ve yeni
kuşakların bir arada çalışıp inovasyon için bir
sinerji yaratması açısından doğal bir kaldıraç
işlevi yüklenebilir. Türkiye gibi bir yandan
büyümek, bir yandan çelişkilerini yönetmek
zorunda olan ülkelerde mevcut potansiyelden
özgün modeller üretmek bile mümkün. Her alanda
edilgen olmak zorunda değiliz.

Benzer belgeler