Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar ve Kovuşturmaya Yer

Transkript

Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar ve Kovuşturmaya Yer
Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar ve
Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karara İtiraz
Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
Madde 172- (1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması
için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının
bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan
zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir.
Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.
(2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana
çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.
(3) (Ek: 11/4/2013-6459/19 md.) Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin
soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş
kararıyla tespit edilmesi üzerine, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde talep
edilmesi hâlinde yeniden soruşturma açılır.
1412 s.K 164. md.
Tasarı 175. md.
HÜKÜMET TASARISI GEREKÇESİ
1412 sayılı Kanunun 164’iincü maddesinde, yeterli delil bulunmaması veya
keyfiyetin takibe değer görülmemesi hâlinde, takipsizlik kararı verilmesine dair hüküm
yer almaktadır. Tasarı ilk olarak bu işlemi belirlemek üzere “kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar” terimini getirmiştir. Soruşturma evresinden kovuşturmaya geçip
geçmeme söz konusu olduğundan bu terim değişikliği uygun görülmüştür. Madde ayrıca
kamu davasının açılması için şüpheyi haklı kılacak yeterlikte ve kuvvette delil, iz, eser
ve emarenin elde edilmemesi ölçütünü kullanmaktadır. Yeterli kuvvette makul şüphe
bulunduğu anlaşılacak olursa, kovuşturma evresine geçilecektir.
Maddenin ikinci fıkrasında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten
sonra, kamu davasının, aynı eylem ve aynı kişi hakkında açılabilmesi yeni delil, iz, eser
ve emarenin meydana çıkmasına veya şüphe nedenlerinin takdirinde ağır hata
olmasına bağlanmıştır. Böylece kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların
zamanaşımı süresince şüphelinin başında, tabir yerinde ise Demokles’in Kılıcı gibi
durması ve onun özgürlükler bakımından bir tehdit oluşturması önlenmek
istenmektedir. Bazı usul kanunlarında mahkemelerin beraat kararlarının temyize tâbi
tutulmadığı görülüyor.
Bu yeni düzenleme neticesinde, Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer
olmadığına dair bir karar verdikten sonra yeni delil, iz, eser ve emare bulunmadıkça
artık Adalet Bakanı da Cumhuriyet savcısından kamu davası açmasını İşleyemeyecektir.
Maddenin son fıkrasında yeni delil, iz, eser ve emarenin ne olduğu tanımlanarak
uygulama açısından açıklık getirilmiştir.
Komisyon Gerekçesi
Tasarının 175 'inci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında redaksiyon yapılmış, son
fıkra gereksiz görülerek metinden çıkarılmış ve 172 ‘nci madde olarak kabul edilmiştir.
AÇIKLAMALAR
C.Savcısı soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılmasına ya da
kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin iki karardan birisini verir. Kovuşturmaya yer
olmadığı kararı, iki durumda verilebilir. Birincisi, kamu davasının açılması için
yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememiş bulunmasıdır. Kamu davasının açılıp
açılmamasında bu durum ölçüt alınmıştır. “C. Savcısı soruşturma süresi sonunda
mevcut delillere göre yaptığı değerlendirme sonucunda yapılacak bir duruşmada
sanığın mahkûm olması ihtimalinin beraat etmesi ihtimalinden daha kuvvetli
olduğu sonucuna ulaşılıyorsa yeterli şüphe var demektir. O halde, C. Savcısı eldeki
delillere göre sanığın beraat etmesi ihtimali daha kuvvetli ise kovuşturmaya yer
olmadığı kararı verir. Ancak, şüpheden sanık yararların ilkesinin savcıdan çok
mahkemeyi ilgilendirdiği söylenmelidir.41
Yapılan
soruşturmada
artık
kovuşturma
olanağı
kalmamışsa
Cumhuriyet savcısı, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verir. Kovuşturma
olanağının kalmaması; şüphelinin ölümü, af, zamanaşımı, soruşturma izni
alınmasının gerekli olduğu durumlarda izin verilmemiş olması gibi ihtimalleri
ifade eder. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı, suçtan zarar gören ile şüpheliye
bildirilmesi gerekir. Bildirme için şüphelinin önceden ifadesi alınmış veya sorguya
çekilmiş olması gerekir. Şüphelinin önceden ifadesi alınmamış veya sorguya
çekilmemiş ise, kovuşturmaya yer olmadığı kararının kendisine tebliğine gerek
yoktur. Kovuşturmaya yer olmadığı kararında, Anayasanın 40/2,172/1 maddeleri
gereğince itiraza hakkı olanlar, itiraz süresi ve itiraz mercii, itirazın reddi
halinde yapılan masrafları ödeyeceği (Madde 173/2) gösterilmesi gerekir.
Failin belirlenememesi nedeniyle, kovuşturmaya yer olmadığı kararı
verilemez. Failin belirlenmesine, en nihayet zamanaşımı süresi dolana kadar
soruşturma, araştırma devam eder.
Kovuşturmasızlık kararı verilebilmesi için, mutlaka şüphelinin ifadesinin
alınması gerekmez.
Kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilip, taraflara tebliğ edildikten
sonra gerek itiraz edilerek gerekse itiraz edilmeden verilen kararın kesinleşmesi ile
verilen karar, artık şüpheli için bir güvence teşkil eder. Bu güvence, kesin hükmün
sağladığı güvence kadar korunaklı değildir. Nisbi bir güvencedir. Yeni delil
meydana çıkmadıkça aynı fiilden dolayı daha önce verilmiş kovuşturmaya yer
olmadığı kararı ne resen savcı tarafından ne de adalet müfettişinin tavsiyesi üzerine
ne de başka bir kurum ya da birimin talimatı ile kaldırılarak kamu davası açılamaz.
Kovuşturmaya yer olmadığı kararının kaldırılarak dava açılabilmesi için;
a) Kovuşturmaya yer olmadığı kararı suçtan zarar görene/yasal temsilcisine tebliğ
edilir ve itiraz edilmezse, CMK 172/2 maddeye göre bu kararın kaldırılıp
dava açılabilmesi için, davanın açılmasını gerektirecek yeterli şüphe boyutunda bir
delile ihtiyaç vardır. Bir delilin yeni olup olmadığını takdir etme Cumhuriyet
savcısına ait ise de, bunu denetleme görevi hâkime aittir. Cumhuriyet savcısı
iddianamede, dava açmayı gerektirecek yeni delilin ne olduğunu göstermek
zorundadır.
Yeni delil olmadığı halde dava açılması hali, kanunda açıkça iddianamenin
iadesi sebepleri arasında gösterilmemiştir. Maddedeki düzenlemenin sağlayacağı
nisbi güvence hakkı gereğince hâkim, delilin yeni olmadığı kanaatinde ise, CMK’nın
174/1-a yollamasıyla 170/2-j maddesine göre iddianameyi iade edebileceği
kanaatindeyiz. Hakimin iddianameyi iade edemeyeceğini kabul etmek, şüpheliyi
kanunda tanınmış nisbi bir güvenceden mahrum bırakarak denetimsiz şekilde sanık
statüsüne alınmasına neden olur. Yargılama aşamasında mahkemenin, yeni delile
dayanmadan dava açıldığını tespit etmesi halinde ise, CMK 223/8 maddesi gereğince
kovuşturma şartı gerçekleşmediğinden düşme kararı vermesi gerekir.
İtiraz olmaksızın kesinleşen kovuşturmaya yer olmadığı kararının yargı kararı
niteliğinde olmadığı, Cumhuriyet savcısının kovuşturmaya yer olmadığı kararını
kaldırıp dava açabileceğine dair görüşlere katılmak mümkün değildir.
b) Kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edilmiş ve itiraz da
reddedilmişse, Cumhuriyet savcısının yeni delile dayanarak dava açması, CMK 173/6
maddeye göre itiraz hakkında karar veren merciin izin vermesine bağlıdır.
Kovuşturmaya yer olmadığı kararının şüpheli açısından nisbi güvence teşkil
etmesi, AİHS ’nin 6. maddesi kapsamında suçtan zarar gören kişilerin mahkemeye
erişim hakkını kısıtlayacak ya da ortadan kaldıracak, meşru haklarını yasal
yollardan aramalarına engel olacak kadar veya kamu düzenini bozacak şekilde sert
yorumlanmamalıdır. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı, CMK’nın 172/1 maddesine
göre sadece “kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde
edilememesi” veya “kovuşturma olanağının bulunmaması” ile sınırlandırılmıştır.
Kanunda belirlenen bu şartlar haricinde ya da açıkça hukuka aykırı başka bir şekilde
verildiği anlaşılan kovuşturmaya yer olmadığı kararlarının kaldırılıp, eylemin dava
konusu edilmesinde CMK’nın 172/2, 173/6 maddelerinde düzenlenen prosedürü
izlemeye gerek yoktur. Örneğin takibi şikayete bağlı olmayan bir suçta, suçtan zarar
görenin şikayetçi olmaması halinde eylem yanlış nitelendirilerek takibi şikayete bağlı
imiş gibi değerlendirilip kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiş ise veya
uzlaşmaya tabi olmadığı halde uzlaşma sonucu kovuşturmaya yer olmadığı karan
verilmiş ise kamu düzenini bozan bu kararın kaldırılması ve dava konusu edilmesi
için CMK’nın 172/2, 173/6 maddelerinde düzenlenen yöntemleri takip etmeye gerek
yoktur. Şüphelinin akıl hastası olması, ya da TCK’nm 31/2 maddesi kapsamındaki
suça sürüklenen çocuğun, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması
veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması
durumunda eylemin kovuşturmaya yer olmadığı karan ile sonlandırılması mümkün
değildir.
Bu kişiler hakkında suçlama içeren ancak ceza yerine güvenlik tedbiri isteyen bir
iddianame düzenlenmesi gerekir. Bu örneklerde ceza yargılama sistemimizde suç
yönünden kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilerek sadece güvenlik tedbiri istemi
ile dava açılması gibi bir yöntem de bulunmadığı hatırdan çıkartılmamalıdır.
Kovuşturmaya yer olmadığı kararı, örneklerimize göre açıkça hukuka aykırı
olduğundan yine CMK’nın 172/2, 173/6 maddelerinde düzenlenen yöntemleri takip
etmeye gerek yoktur.
Kovuşturmaya yer olmadığı kararının kaldırılmasına kamu düzenine ya da
hukuka açık aykırılık yorumu yapılırken, hukuk düzeni içinde tarafların meşru
hakları arasında bir denge ve orantı gözetmek gerekir.
Maddenin son fıkrasında ifade edilen “yeni delil”, kovuşturmaya yer olmadığı
kararı verilmeden önce var olmayan, bilinmeyen bir delildir. Var olan ya da bilinen
delilin yeni bir yoruma tabi tutulması, yeni delil sayılmaz. Bir delilin yeni delil olup
olmadığının takdiri C.Savcısına aittir. C.Savcısı daha önce kovuşturmasızlık kararı
verdiği fiilden dolayı dava açmış ise, buna itiraz edilemez. Dava açmayı gerektiren
yeterli şüphe ve delil olmasına rağmen dava açılmaması Cumhuriyet savcısı açısından
ne kadar hukuki sorumluluk gerektiriyorsa, yeni delil olmamasına rağmen verilmiş
kovuşturmaya yer olmadığı kararı kaldırılarak dava açılması da o kadar hukuki
sorumluluk gerektirir. Bu açıdan Cumhuriyet savcılarının, soruşturmayı etkin ve
hızlı yapması, soruşturmaya tarafları dahil etmesi gerekir.
Maddenin son fıkrasına göre kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin
soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa însan Hakları Mahkemesinin
kesinleşmiş kararıyla tespit edilmesi üzerine, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay
içinde talep edilmesi hâlinde yeniden soruşturma açılır.
KARARLAR
... Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığının 01/08/2012 tarihli ve 2012/ soruşturma,
2012/2583 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına ilişen kararına karşı yasal zeminde yapılan
itiraz sonrasında Burhaniye Ağır Ceza Mahkemesinin 27/09/2012 tarih ve 2012/1769 D.lş
sayılı kararı ile red edilmesi karşısında kesinleşen red kararına karşı CMK'nın 309.
md.uyarınca kanun yararına bozulmasına ilişkindir.
- Maktulün müşteki-şüpheli Ş.Zi'ye ait evin teras katının kapalı kısmında asılı olarak
ölü bulunduğu, tavanda bulunan demir profile asıh olarak ilk bulunduğunda ve yere
indirildiğinde ellerinin vücudunun arkasında mavi naylon çamaşır ipi ve tel kablo ile
bağlanmış olduğu, bu hususun 21/01/2012 tarihli “Olay yeri keşfi” tutanakla kayıt altına
alındığı gibi, dosyada mevcut fotoğraflarda görüldüğü üzere, maktulün bizzat ellerini bu
şekilde arkasından iple ve demir tel ile bağlayabilip bağlayamıyacağı, bağlanmasının
mümkün olduğunun tesbiti halinde, mavi renkli naylon ipin uçlarının yakılmak suretiyle
düğümün sağlamlaştırılması işleminin bizzat maktul tarafından bu konumda yapılıp
yapılamayacağı, bağlanmış hali ile kendisinin bizzat boynuna poşi tabir edilen tavana asılı
ilmeği geçirip geçiremeyeceği, olay yerinde yapılan keşifde tesbit edildiği üzere 1.65 cm.
boyunda olduğu belirtilen maktulün, asılı poşinin boğaza geçirilen kısmından
itibaren yere yüksekliğinin 1.60 cm. Olduğu düşünüldüğünde; ası olayının mümkün olup
olamıyacağı, maktülün boynundaki ası izlerinin düğümün şekline göre diyagonal şekilde
mi yoksa omuza paralel olarak mı teşekkül ettiğinin, yine ası olayının gerçekleştirildiği
tesbit edilen tavanda asılı bulunup, maktulün kesilmek suretiyle ölü vaziyette alındığı hal
ve şarttaki poşi tabir edilen bezin maktülün boynundaki düzgün ası izlerini oluşturup
oluşturmayacağına ilişkin mukayesenin Adli Tıp Kurumu İlgili İhtisas Dairesinden bizzat
tesbit edilmesi gerektiği halde bu hususların eksik bırakıldığı,
—Maktulün ellerinin bağlandığı telin uçlan incelenmek suretiyle, olay yerinde
bulunan ana parçadan koparılmış mı, Ya da kesilmiş mi olup olmadığının tesbiti ile, telin
kesilmesinin tesbiti halinde, eylemin intihar olması halinde, bu aletin olay yerinde
bulunması gerekeceğinin olayda değerlendirilmesi,
—Maktulün elleri ip ile bağlanıp, ipin uçlan ateşle düzleştirilmiş olduğu, Olay
yerinde tesbit edilmiştir. Maktulün parmak uçlarının yanık olduğu da otopsi raporu ile
sabittir. Bu durumda, olay yerinde bu durumun oluşturulmasına elverişli araç ve gereç
araştırması gerektiği,
—Olay yeri olan teras kapısının kilitli olduğu müşteki-şüpheli Şahin Zileli tarafından
beyan edilmesine karşın, kapı kiliti ile ilgili olarak herhangi bir tesbit ve değerlendirmenin
yapılmadığı,
—Olay yerinde elde edilen 5 no.lu delil olarak numaralandınlan sigara izmariti
üzerinde yapılan incelemede Tamer Albayrak'a ait olduğu anlaşılmakla, tanık sıfatıyla
bilgisine başvurulan bu kişinin beyanında geçtiği üzere, olay yerine gitiğinde maktulü
asıdan indirilmiş yerde yatar vaziyette iken gördüğünü beyan etmesi karşısında, dosyada
mevcut olay yeri fotoğrafları da dikkate alınmak suretiyle, maktulün bacağının altında
olarak gözüken izmaritin, daha sonra atılmasının mümkün olup olamıyacağının
araştırılması gerektiği gibi birtakım hususların eksik bırakıldığı dolayısı ile ölümün halen
şüpheli durumda kaldığı anlaşılmaktadır.
Bu itibarla; Burhaniye Ağır Ceza Mahkemesinin 27/09/2012 tarih ve 2012/1769 D.İş
sayılı itirazın reddine dair karan usule ve yasaya aykırı görüldüğünden, bozulmasına karar
verilmesi gerekmiştir. 1. CD., 31/01/2013, 6223/876
Kovuşturmaya yer olmadığına karar verildikten sonra yeni delil meydana
çıkmadıkça aynı fiilden dolayı kamu davası açılamayacağını düzenleyen aynı Yasanın
172.maddesinin 2.fıkrası hükmüne aykırı olarak, dosya içeriğine göre hazırlık
soruşturmasından sonra yeni delil de ortaya çıkmadığı halde aynı olay nedeniyle şüpheliler
S. ve A hakkında da kamu davası açılıp, yargılama sonunda anılan Yasaya aykırı olarak
mahkumiyet hükmü Kurulduğu belirlenmekle, 20.11.2007 tarihli iddianame ile yargılama
sonunda verilen mahkumiyet hükümleri, adı geçen şüpheliler yönünden hukuken geçersiz
ve yok hükmünde bulunduğundan, 2. CD., 18.05.2011, 15399/10681
Tehdit suçundan Aydın Cumhuriyet Başsavcılığınca daha önce “tanık T.U'ya
ulşılamayıp dinlenememesi” nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığı karan verilmiş ise de,
katılan vekilinin yeniden suç duyurusu üzerine, tanığın savcılık ve mahkemede samimi
üzerine atılı. TCK'nın 106/1 (1.cümle) kapsamındaki ölümle tehdit eylemini doğrular
nitelikte beyanda bulunması karsısında, yeni delil olan tanık anlatımı kapsamında.
CMK'nın 172/2. maddesi uyarınca, yöntemine uygun biçimde açılmış kamu davası
olduğu kabul edilerek delillerin değerlendirilmesi yerine, yanılgılı değerlendirme
sonucunda, aynı iddia yönünden daha önce kovuşturmaya yer olmadığı karan verildiği ve
bu karar kaldırılmadığı sürece yargılama yapılamayacağı gerekçesiyle sanığın beraatine
hükmolunması, 4. CD., 14.02.2013,1108/4122
Katılanlann, 04.01.2010 tarihli dilekçe ile yaptıkları başvuru üzerine başlatılan
soruşturma sonucunda “31.12.2009 tarihinde Manavgat Tarım ilçe Müdürlüğünde
Manavgat Süt Üreticileri Birliğinin toplantısında süt üreticisi olan şüpheli ile müştekiler
arasında süt fiyatlarının belirlenmesi konusunda tartışma çıktığı, şüphelinin, müştekilere
hitaben, "şerefsizlik yapmayın, köy muhtarlarına bir kaç peynir vermekle ve kontör
almakla onları kandırdığınız gibi beni kandıramazsınız" diyerek hakaret ettiği iddiasıyla
11.06.2010 tarih ve 2010/1362 soruşturma nolu iddianamenin düzenlendiği, katılanların, sanığın basın yoluyla yaptığı bazı açıklamaları ise 15.02.2010 tarihli dilekçeleri ile
şikayet konusu ettikleri, Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/1135 nolu
soruşturmasında, katılanların, ilçe tarım müdürlüğünde yapılan toplantıda sanığın
kendilerine hakaret ettiğini de ileri sürdükleri, Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından
14.04.2010 tarih ve 2010/1135 soruşturma nolu kovuşturmaya yer olmadığı kararı
verildiği, kovuşturmaya yer olmadığı kararının davaya konu iddianameden daha önce
verildiği anlaşılmakla;
5271 sayılı CMK’nın “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” başlığını taşıyan,
172. maddesinin 2. fıkrası; “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra
yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz” hükmünü
taşımaktadır.
CMK’nın 223/8. maddesine göre durma karan verilerek, kovuşturmaya yer olmadığı
kararının şikayetçilere tebliğ edilip edilmediği, şikayetçilerin de CMK’nın 173.
maddesinde düzenlenen itiraz haklarını kullanıp kullanmadığı, dolayısıyla kovuşturmaya
yer olmadığı kararının kesinleşip kesinleşmediği araştırılıp sonucuna göre;
a-Kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edilmiş, Ağır Ceza Mahkemesince
itirazın reddine karar verilmişse, CMK’nın 172/2, 173/6. maddelerine göre ilgili Ağır Ceza
Mahkemesinden karar alınması,
b-Kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edilmemiş ve karar kesinleşmiş ise,
CMK'nın 172/2. maddesine göre ne şekilde yeni bir delile dayanılarak dava açıldığı tespit
edilerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile hüküm kurulması,
2-Kabule göre de; Manavgat Tarım İlçe Müdürlüğünde Manavgat Süt Üreticileri
Birliği toplantısında meydana gelen hakaret eyleminde aleniyet öğesinin ne şekilde
oluştuğu açıklanmadan TCK'nın 125/4. maddesi ile uygulama yapılması, 4. CD.,
23.06.2014,4700/22673
Soruşturma izni alınması gerekliliğinin iddianamenin iadesi nedeni olun olmayacağı
konusuna gelince: 4483 sayılı Yasa ve benzeri özel soruşturma usulünü düzenleyen diğer
yasalar gereğince, ilgili idari merci tarafından soruşturma ve/veya kovuşturma izni
verilmeksizin ceza soruşturması yürütülemeyeceğinden ve soruşturma ve kovuşturma
şartlarının gerçekleşmediği hallerini de içerecek şekilde 5271 sayılı Yasanın 172/1.
maddesinde "kovuşturma olanağının bulunmaması hallerinde kovuşturmaya yer olma
dığına karar verilir" hükmü de gözetildiğinde Ceza Yargılama Yasasının 174. maddesinde
açıkça belirtilmemekle birlikte, iddianamenin iadesi kurumuna ilişkin yasal düzenlemenin
amacı gözetildiğinde soruşturma ve kovuşturma şartı niteliğinde bulunması nedeniyle,
4483 savılı Yasa uyarınca soruşturma izni alınmamasının da iddianamenin iadesi nedeni
olarak kabul edilmesi bir zorunluluk olarak kabul edilmelidir. Bu nedenle iddianamenin
iadesi kararına karşı yapılan itirazı inceleyen merciin verdiği ret kararı hukuka uygundur.
4, CD,, 3.5.2012,5915/10384
CYY’nin 173/6. maddesi dışındaki hallerde kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin
kararların bir yargı kararı niteliğinde olmaması sebebiyle, yerel mahkemece yargılamaya
devam olunarak sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken; sanığın suça konu eylemi
hakkında dava önce Ömerli Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına
dair verilen karar ile CYY’nin 172/2. maddesi gerekçe gösterilip kamu davası açılması için
yeni delil elde edilmesi kovuşturma şartı olarak kabul edilerek bu şartın gerçekleşmediği
biçimindeki, yasanın hatalı yorumuna dayalı yasal olmayan gerekçe ile düşme karan
verilmesi, 4. CD., 04.04.2012,16102/7942
Görevi kötüye kullanma suçundan şüpheliler ... ve .... hakkında yapılan soruşturma
evresi sonucunda Kartal Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 17/03/2010 tarihli ve
2008/44212 soruşturma sayılı ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan
itiraz reddine ilişkin mercii Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığınca verilen
09/07/2010 tarihli ve 2010/912 değişik iş sayılı kararının Adalet Bakanlığınca
10.10.2011 gün ve 51759 sayılı yazı ile yasa yararına bozulmasının istenmesi üzerine
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03.01.2012 gün ve 360002 sayılı istem yazısıyla
dava dosyası Daireye gönderilmekle incelendi:
İstem yazısında “Dosya kapsamına göre, kamu görevlisi olan şüpheliler hakkında
görevi kötüye kullanmak suçundan yapılan soruşturma sırasında, Sancaktepe
Kaymakamlığının 04/08/2009 tarihli ve 2009/19 no.lu kararı ile soruşturma izni
verilmemesi sebebiyle Kartal Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 17/03/2010 tarihli ve
2008/44212 soruşturma sayılı ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itirazın
merciince reddine karar verildiği, Sancaktepe Kaymakamlığının söz konusu kararının
İstanbul Bölge İdare Mahkemesinin 05/01/2011 tarih ve 2010/307 esas, 2011/1 sayılı
kararı ile ortadan kaldırılması üzerine bu durumun 5271 sayılı Kanunun 173/6 maddesi
kapsamında yeni bir delil olduğundan bahisle soruşturma açılması hususunda Kartal
Cumhuriyet Başsavcılığınca vukubulan talep üzerine yapılacak bir işlem bulunmadığına
yönelik Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/02/2011 tarih, 2010/912 müteferrik sayılı
yazısı nazara alınarak yapılan incelemede;
Görevi kötüye kullanmak suçundan kamu görevlisi şüpheliler hakkında 4483 sayılı
Kanun uyarınca soruşturma izni verilmemesine ilişkin Sancaktepe Kaymakamlığının
04/08/2009 tarihli ve 2009/19 no.lu karan kesinleşmeden Kartal Cumhuriyet
Başsavcılığınca 17/03/2010 tarihli ve 2008/44212 soruşturma sayılı ek kovuşturmaya yer
olmadığına yönelik karar verildiğinin gözetilmemesinde isabet görülmemiştir”
denilmektedir.
Gereği görüşüldü;
Sancaktepe Kaymakamlığının, 04.08.2009 tarih ve 2009/19 sayılı kararı ile .... ve ....
hakkında 4483 sayılı Yasa gereğince soruşturma izni verilmemesine karar verildiği,
kararın, suçtan zarar gören İstanbul Büyükşehir Belediyesine tebliğ edilmeden kesinleş
tirilerek, 02.03.2010 tarihinde Kartal Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği. Kartal
Cumhuriyet Başsavcılığınca 17.03.2010 tarih ve 2008/44212 soruşturma numarası ile ....
ve .... hakkında soruşturma izni verilmediğinden bahisle kovuşturmaya yer olmadığına
karar verildiği. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin, Sancaktepe Kaymakamlığının
.....ve .... hakkındaki soruşturma izni verilmemesine dair kararına İstanbul Bölge İdare
Mahkemesi, kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşı da Kadıköy 1. Ağır Ceza
Mahkemesi nezdinde itiraz ettiği. Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 09.07.2010 tarih
ve 2010/912 değişik iş sayılı karan ile itirazın reddine karar verdiği, İstanbul Bölge İdare
Mahkemesinin ise 05.01.2011 tarih ve 307/1 sayılı karan ile Sancaktepe Kaymakamlığının,
soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararını kaldırarak .... ve ... hakkında soruşturma
izni verilmesine karar verdiği. Kartal Cumhuriyet Başsavcılığının, İstanbul Bölge İdare
Mahkemesi kararma dayanılarak CMK’nın 173/6 maddesi gereğince kamu davası
açılabilmesi için Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinden karar istemesi üzerine Kadıköy 1.
Ağır Ceza Mahkemesi, 16.02.2011 tarih ve 2010/912 müteferrik sayılı kara- n ile İstanbul
Bölge İdare Mahkemesinin kararını yeni bir delil olarak kabul etmeyip, itiraz üzerine
09.07.2010 tarih ve 2010/912 değişik iş sayılı karan ile verilen karın kesin olduğunu, ancak
yazılı emir yoluna gidilebileceğine karar verdiği anlaşılmaktadır.
Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin, itirazın reddine dair 09.07.2010 tarih ve
2010/912 değişik iş sayılı karar tarihinde henüz İstanbul Bölge İdari Mahkemesince karar
verilmemiş olduğu, dolayısıyla İstanbul Bölge İdari Mahkemesinin. 05.01.2011 tarih ve
307/1 sayılı kararı ile Sancaktepe Kaymakamlığının, soruşturma izni verilmemesine ilişkin
kararını kaldırarak, Reşat Utkan ve Ömer Yazıcı hakkında soruşturma izni verilmesine dair
kararın, kovuşturma olanağı bulunmadığından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair
karar için CMK’nın 172/2 maddesi gereğince yeni delil niteliğinde olduğunun kabulü ile
Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin, 09.07.2010 tarih ve 2010/912 değişik iş sayılı
kararını kaldırması ve Kartal Cumhuriyet Başsavcılığının
31.01.2011 tarihli talebinin kabul edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi hukuku aykırıdır.
4. CD., 05.03.2012, 2784/4838
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki 4483 sayılı Yasa
uyarınca görevleri sebebiyle işledikleri iddia edilen suçlarla ilgili olarak yetkili idari
makamca soruşturma izni verilmemesi ve bu kararın kesinleşmesi durumunda, soruşturma
ve kovuşturma şartı niteliğindeki iznin bulunmaması dolayısıyla ve 5271 sayılı CYY.nın
172/1. maddesi gereği, “kovuşturma olanağının bulunmaması” nedeniyle kovuşturmaya
yer olmadığı karan verilmesinin yasal zorunluluk olduğu, incelenen dosyada da kamu
görevlisi olan hekimler hakkında tedavi görevleri sebebiyle işledikleri iddia edilen suçların
4483 sayılı Yasa kapsamına gireceği gözetilmeden, merciin itirazın reddine karar vermesi
yerine kabulü yönünde karar vermiş olması, yasaya aykırı görüldüğünden 5271 sayılı
CYY’nin 309/4-a maddesi uyarınca; RİZE AĞIR CEZA MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞININ 15.10.2009 tarih ve 554 değişik iş sayılı kararının YASA YARARINA
BOZULMASINA, bozma nedenleri uyarınca yeniden karar verilmek üzere müteakip
işlemlerin merciince yerine getirilmesine, 4. CD., 16.6.2010,12165/11886
Özü: Şüpheli hekim hakkında “İzin" koşulu gerçekleşmediğinden C.Savcılığmın
kovuşturmaya yer olmadığı karan yerindedir.
Bir suç ihbarı veya şikâyeti ya da bilgisini alan C.Savcısının 'soruşturma' görevi 1412
sayılı CYY’nin 153, 5271 sayılı CYY’nin 160. maddeleri uyarınca başlamaktadır.
Bu şekilde başlayan ceza soruşturması sonucunda C.Savcısına, aynı yasaların 163, 164 ve
170, 171, 172. maddeleri uyarınca kamu davasının açılmasına ya da kovuşturmaya yer
olmadığına karar verilmelidir. Kovuşturmaya yer olmadığı kararma karşı ilgililerin itiraz
haklan bulunmaktadır. Diğer yandan 5271 sayılı CYY’nin 173/6. maddesi uyarınca itirazın
mercii tarafından reddi halinde kamu davasının açılması yeni delil bulunması ve merciin
karar vermesi koşuluna bağlı tutulmuştur.
4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında
Yasanın 4. maddesi uyarınca C.Savcıları, bu kanun kapsamındaki suçlarla ilgili olarak bir
ihbar veya şikâyet aldıklarında veya böyle bir durumu öğrendiklerinde ivedilikle
toplanması ve kaybolma ihtimali bulunan delilleri tespitten başka hiçbir işlem yapmayarak
ilgili merciden soruşturma izni istemeleri gerekir. Bu iznin doğrudan veya itiraz sonucunda
verilmesi durumunda aynı Yasanın 11. maddesi uyarınca ceza soruşturması yürütülerek
sonuçlandırılır. 4483 sayılı Yasa, kapsamı içerisindeki görevliler ve suçlar bakımından
ceza soruşturması açılabilmesini 'izin koşuluna' bağlamıştır. Başka bir anlatımla 4483
sayılı Yasa hükümleri uyarınca gerekli soruşturma izninin alınamaması halinde ceza
soruşturması başlamadığı için, suç işlendiği yolunda yapılmış olan ihbar veya şikâyetler
hakkında 5271 sayılı CYY’nin 172. maddesi uyarınca C.Savcısı, soruşturma evresi
sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi
veya kovuşturma olanağının bulunmaması hallerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar
vermek zorundadır.
İncelenen dosyada şüpheli hekim A... Y... hakkında kamu davasının açılabilmesi için
zorunlu koşul olan soruşturma izninin Valilik tarafından verilmemesi ve bu karara yapılan
itirazın idare mahkemesince reddedilerek kararın kesinleşmiş olması karşısında Kırıkkale
C. Savcılığının kovuşturma olanağının bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer
olmadığı kararını vermesinin CYY’nin 172-173. maddelerine uygun olduğu ve bu nedenle
itiraz merciinin “itirazın reddine karar vermesi gerekirken, itirazın kabulüne karar
vermesinin yasaya aykırı olduğu (4. CD., 01.5.2007, 2007/3609-2007/4141)
Sanık hakkında tefecilik suçundan verilen 1 4/09/2009 tarihli ek kovuşturmaya yer
olmadığına dair karara konu soruşturma dosyasında vergi denetmeni tarafından dinlenen
kişilerin, diğer sanık hakkında açılan davada tanık olarak dinlenmesinden sonra yapılan
suç duyurusu üzerine bu sanık hakkında yine tefecilik suçundan dava açılmış ise de; söz
konusu tanık ifadelerinin yeni delil niteliğinde olmaması nedeniyle CMK'nın 172/2.
maddesine aykırı olarak açılan davada, yargılama koşulunun bulunmadığı gözetilmeksizin
ve ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın; atılı suçun mağduru durumunda bulunan
Maliye Hazinesi'ne tebliğ edilip edilmediği, kesinleşip kesinleşmediği de araştırılmadan,
yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması, 5. CD., 27.05.2014, 1756/5817
Sanık hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte yardım etmek suçundan verilen
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın, 527 1 sayılı CMK'nın 231/12,
maddesi karşısında itiraza tabi olup temyizi mümkün bulunmadığından, aynı Kanunun
264. maddesi de gözetilerek temyiz isteğinin itiraz mahiyetinde kabulü ile merciince
değerlendirilip gerekli karar verilebileceğinden bu kararın inceleme dışı bırakılmasına;
İhaleye fesat karıştırma ve irtikap suçlarından zarar gören ve kovuşturma aşamasında
duruşmadan haberdar edilmeyen Hazine vekilinin 03/08/2012 havale tarihli dilekçeyle
sanık hakkında verilen hükümleri temyiz ettiği anlaşılmakla 3628 sayılı Kanunun
17 ve 18. maddeleri ile CMK'nın 237/2. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak Hâzinenin
davaya katılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
5271 sayılı CMK'nın 172. maddesinin 1. fıkrasında "Cumhuriyet savcısı, soruşturma
evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde
edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer
olmadığına karar verir.”, 2. fıkrasında ise "Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası
açılamaz.” düzenlemesinin bulunduğu, sanık hakkında aynı eylemler nedeniyle daha önce
Kağızman Cumhuriyet Başsavcılığınca 2007/1 numaralı dosya üzerinden yürütülen
soruşturma sonunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği ve bu karardan sonra
bu kez Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK'nın 250. maddesi ile görevli)
düzenlenen 12/04/2010 tarihli iddianame ile aynı delillere dayanılarak kamu davası
açıldığı anlaşılmakla; soruşturma konusu eylemlerin 3628 sayılı Kanunun 17. maddesinde
sayılan suçlardan ihaleye fesat karıştırma ve irtikap suçlarına ilişkin olması, aynı Kanunun
18. maddesindeki, bu suçlara iştirak etmekten sanık olanlar hakkında, yapılan ihbar veya
takipsizlik kararı ve iddianame Cumhuriyet Başsavcılığınca, Maliye Bakanlığı Baş Hukuk
Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü ile varsa diğer ilgili kamu kurum veya
kuruluşlarına bildirileceği yönündeki düzenleme karşısında; Kağızman Cumhuriyet
Başsavcılığınca verilen bahse konu kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın Hazine ve
ilgili kurumlara bildirildiğine ilişkin tebligat evraklarının ve bunlar tarafından karara
yönelik itiraz vaki olmuşsa itiraz üzerine verilen kararın dosya içerisinde bulunmadığı ve
dolayısıyla kararın kesinleşip kesinleşmediğinin anlaşılamadığı görülmekle, sanık
hakkında verilen bahse konu kararın kesinleşip kesinleşmediğinin araştırılması, karar
kesinleşmemiş ise Hazine ve ilgili kurumlara tebliği ile varsa karara karsı itiraz haklarını
kullanmalarının sağlanmasıyla, sonucuna göre yargılamaya devamla hüküm kurulması
gerekirken. CMK'nın 11212. maddesine aykırı olarak yazılı şekilde hükümler kurulması.
5. CD., 19.01.2014,11229/993
Sanık İlkay'ın yakman ve tanık Adil ile görüşme yaptığı oyun salonunda belinden
çıkardığı tabanca ile havaya ateş etmesi olayıyla ilgili genel güvenliğin kasten tehlikeye
sokulması suçundan Karadeniz Ereğli Cumhuriyet Başsavcılığınca 10.03.2008 tarih
2008/612 karar sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilip, usulünce taraflara
tebliği ile itiraz edilmeksizin kesinleştiği, 5271 sayılı CMK'nın 172/2. maddesi uyarınca
yeni bir delil ortaya çıkmadıkça bu fiille ilgili kamu davası açılmasının mümkün olmadığı,
ayrıca sanık hakkında genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan 5271 sayılı
CMK’nın 170/3 ve 225/1. maddelerinde öngörülen yöntem ve biçime uygun olarak açılmış
bir dava da bulunmadığı anlaşıldığından, bu usuli eksiklikler giderilmeden yargılamaya
devam edilerek sanık İlkay'ın hükümlülüğüne karar verilmesi, 6. CD.,
17.12.2013,31930/25653
Akıl hastalığı bir şahsi cezasızlık sebebi olmayıp kusurluluğu ortadan kaldıran bir
haldir, bu nedenle Cumhuriyet savcısı CMK'nın 171. maddesi hükmüne dayanarak takdir
yetkisini kullanıp sucu islediği tarihte akıl hastası olan fail hakkında kovuşturmaya ver
olmadığına karar veremez, soruşturma evresi sonunda toplanan deliller suçun işlendiği
hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa iddianame düzenlemek suretiyle dava açmak
zorundadır.
Bu ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Suç tarihinde akıl hastası olduğu kabul edilen şüpheli hakkında yüklenen suçtan
görevli mahkemeye dava açılıp suçun sübutunu ve vasfını belirlemeye yönelik olarak
yargılama yapıldıktan sonra sonucuna göre suç sübut bulmadığı takdirde beraatine, sübutu
halinde ise CMK'nın 223/3-a maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına ve
TCK'nın 57. maddesi gereğince de akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinin
uygulanmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden doğrudan tedbire hükmedilmesi, 9.
CD’nin 27.03.2012 tarih ve 14262/4024 sayılı karan
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 13/01/2014 gün ve
2013/1038/2938 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığınca düzenlenen 24/01/2014 gün ve KYB.2014/23061 sayılı ihbarnamesi ile;
Özel belgede sahtecilik suçundan şüpheliler Z.Ş ve B.Ş haklarında yapılan
soruşturma evresi sonucunda, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 20/04/2013
tarihli ve 2013/56747 soruşturma, 2013/25116 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair
karara yönelik müşteki vekili Avukat Yunus Emre Yavuz tarafından yapılan itirazın
reddine ilişkin, mercii Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/07/2013 tarihli ve 2013/2586
Değişik İş sayılı kararını kapsayan dosyanın incelenmesinde;
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinde yer alan “Cumhuriyet
savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir
öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin
gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir
yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin
lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını
korumakla yükümlüdür.” şeklindeki düzenleme karşısında, Cumhuriyet savcısının
soruşturma yapmak zorunda olduğu, dosya kapsamına göre, sahteliği iddia olunan
taahhütnamede yer alan imzanın müşteki H.K'e mi yoksa şüphelilere mi ait olduğu
noktasında gerekli rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik
soruşturmaya dayalı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, ortada 5271 sayılı
Kanun’a uygun bir soruşturmanın bulunmadığı bir durumda, anılan Kanun’un 160.
maddesi ve diğer maddeleri uyarınca soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın
kabul edilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet
görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi
uyarınca, anılan kararın bozulması istenilmiş olmakla, Dairemize gönderilen dosya
incelenerek gereği görüşüldü:
5271 sayılı CMK’nın “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” başlığını taşıyan,
172. maddesinin 2. fıkrası; “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra
yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz” hükmünü
taşımaktadır.
İncelenen dosya içeriğine göre; müştekinin şikayeti üzerine Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca verilen 27.08.2010 gün ve 2010/96070 soruşturma, 2010/51756 sayılı
kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının kesinleşmesini müteakip, bu kez
şikayetçi vekilince verilen 17.04.2013 havale tarihli dilekçeyle vaki şikayet üzerine
CMK’nın 172/2. maddesinde açıklandığı üzere yeni delil bulunmaksızın, aynı olayla ilgili
olarak şikayette bulunduğu ve bu şikayetle ilgili olarak Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığının, şüpheliler hakkında kesinleşmiş önceki kovuşturmaya yer olmadığına dair
karar gerekçe gösterilerek 20.04.2013 gün ve 2013/56747 soruşturma, 2013/25116 sayılı
kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın verildiği ve bu karara yönelik
itirazın da önceki kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kesinleşmiş karar üzerine yeni delil
de elde edilemediğinden Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 31.07.2013 gün ve 2013/2586
Değişik İş sayılı kararla reddedildiği anlaşılmaktadır.
Kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına dair Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının
27.08.2010 gün ve 2010/96070 soruşturma, 2010/51756 sayılı kamu adına kovuşturmaya
yer olmadığına dair karan kesinleşmiş olup, kamu davası açılmasını gerektirir yeni bir delil
elde edilememiş olması da dikkate alınarak, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının,
20.04.2013 gün ve 2013/56747 soruşturma, 2013/25116 sayılı kamu adına kovuşturmaya
yer olmadığına dair kararına vaki itirazın reddine dair mercii Sincan 2. Ağır Ceza
Mahkemesince verilen 31.07.2013 gün ve 2013/2586 D.İş sayılı kararda bir isabetsizlik
bulunmadığı cihetle, kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarname içeriği
yerinde görülmediğinden, CMK’nın 309. maddesi uyarınca REDDİNE, dosyanın Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 11. CD., 26.03.2014, 6572/5691
Kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçundan şüpheliler .... haklarında
yapılan soruşturma evresi sonucunda, Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen
05/03/2012 tarihli ve 2011/14646 soruşturma, 2012/1888 sayılı kovuşturmaya yer
olmadığına dair karara karşı müşteki vekili tarafından yapılan itirazın kabulüne,
kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasına ilişkin mercii Kocaeli 2. Ağır
Ceza Mahkemesinin 27/06/2012 tarihli ve 2012/1070 Değişik İş sayılı kararım kapsayan
dosyanın incelenmesinde;
5237 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 172/2. maddesinin "Kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı
kamu davası açılamaz." şeklindeki düzenlemesi karşısında, sanıklar hakkında Sakarya
Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 02/03/2011 tarihli ve 2011/3187 soruşturma,
2012/1403 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kesinleşmesini müteakip
müştekinin şikayeti üzerine yürütülen soruşturmada, aleyhlerinde yeni deliller ortaya
konulamayan sanıklar hakkında kamu davası açılamayacağı gibi, Sakarya Cumhuriyet
Başsavcılığının 25/02/2010 tarihli ve 2010/1309 Esas sayılı iddianamesi ile Y.Ç hakkında
açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda, Sakarya 3. Asliye Ceza
Mahkemesinin 30/03/2011 tarihli ve 2010/48 Esas, 2011/230 sayılı kararı ile müştekinin
mahkumiyetine dair verilen kararın kesinleşen neticesine göre suça konu iki adet maden
sevk fişinin kimin tarafından sahte olarak tanzim edildiği ve kullanıldığı hususunun bu
kararın kesinleşen neticesine göre tebeyyün edeceği ve gerekli olması halinde sanıklar
hakkında suç duyurusunda bulunularak yeniden soruşturma yapılabileceği gözetilerek
itirazın reddi yerine, yazılı gerekçe ile kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediğinden
bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, anılan kararın
bozulması istenilmiş olmakla, Dairemize gönderilen dosya incelenerek gereği görüşüldü:
İncelenen dosya içeriğine göre, kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen
ihbarnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığınca
düzenlenen 05.03.2012 gün ve 2011/14646 soruşturma, 2012/1888 sayılı kovuşturmaya
yer olmadığına dair karara karşı vaki itirazın kabulüne, kovuşturmaya yer olmadığına dair
kararın kaldırılmasına ilişkin mercii Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
27.06.2012 gün ve 2012/1070 Değişik İş sayılı kararının CMK’nm 309. maddesi uyarınca
BOZULMASINA, 11. CD., 05.06.2013,11058/9370
Kanun yararına bozma isteminin incelenebilmesi için öncelikle, soruşturma
aşamasında Cumhuriyet savcısınca yapılacak işlemlerin açıklanması gerekmekte olup;
CMK'nm 160. maddesi gereğince; Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir
suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez, kamu davasını açmaya yer olup
olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet
savcısınca yapılan soruşturma, kamu davası açılmak üzere iddianame düzenlenerek
mahkemeye verilmesi ile ya da kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermekle sona
erdirilebilir.
CMK’nın 171. maddesi, Cumhuriyet savcısına yargısal denetime tabi olmayan bir
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verebilme yetkisi tanımış olup, bu biçimde verilen
karara karşı yani Cumhuriyet savcısının takdir yetkisini kullanarak verdiği kovuşturmaya
yer olmadığı kararma karşı CMK’nın 173. maddesinde öngörülen itiraz yoluna
başvurulamaz.
Denetime tabi olan, bir başka anlatımla itiraz edilebilen kovuşturmaya yer olmadığı
kararı, CMK’nın 171. maddesinin ikinci fıkrası ile 172. maddesinde düzenlenmiştir.
Cumhuriyet savcısının kovuşturmaya yer olmadığına karar vermesi durumu, 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” başlıklı
172. maddesinde düzenlenmiş olup, maddeye göre; kovuşturmaya yer olmadığına dair
kararın, kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya
kovuşturma olanağının bulunmaması halinde verilebileceği anlaşılmaktadır.
Soruşturma evresi sonunda Cumhuriyet savcısının mevcut delillerle yaptığı
değerlendirmeye göre; sanığın mahkûm olma olasılığı, beraat etme olasılığından daha
kuvvetli ise kamu davası açılması için yeterli şüphe bulunduğu kabul edilmelidir. Anılan
maddenin ikinci fıkrasına göre; yeni delil ortaya çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu
davası açılamaz. Buna göre, kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği sırada dosyada
mevcut olmayan, mevcut olmakla birlikte varlığı bilinmeyen, sonradan elde edilen veya
dosyada bulunmakla birlikte hiçbir biçimde değerlendirilmeyen delilin, yeni bir delil
olarak kabulü mümkündür.
Kovuşturma olanağının bulunmaması da soruşturma konusu olayla ilgili olarak
kovuşturma yapılmasını engelleyen durumların ortaya çıkmasıdır. Kovuşturma olanağının
bulunmaması, esasen dava şartlarının bulunmamasıdır. Dava şartlan, mevcut olmadığında
davanın açılmasına engel olan şartlardır ki şikâyet, dava süresi, izin, talep, kesin hüküm
bulunmaması, derdest davanın olmaması, ön ödemenin yerine getirilmemesi veya
uzlaşmanın bulunmaması gibi şartlardan birinin gerçekleşmemesi durumunda, kovuşturma
olanağının bulunmadığından bahsedilebilir.
Görüldüğü üzere CMK’nın 172. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenleme, aynı
maddenin birinci fıkrasındaki kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil
elde edilememesi nedeniyle verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara ilişkindir.
Bir başka ifadeyle, CMK’nın 172. maddesinin 2. fıkrası ve 173. maddenin 6. fıkrası, delil
yetersizliği nedeniyle verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar üzerine kamu
davası açılabilmesini, yeni delil elde edilebilmesi koşuluna bağlamıştır. Ancak, 172.
maddenin 1. fıkrasının ikinci cümlesindeki kovuşturma olanağının bulunmaması
hallerinde verilecek olan kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların Cumhuriyet
savcısınca, re’sen veya vaki itirazın kabulü üzerine yeniden ele alınması ve kamu davası
açılması her hangi bir ön koşula bağlanmamıştır.
Kovuşturmaya yer olmadığı kararı mutlak nitelikte olmayıp, bu kararın ortadan
kaldırılabilmesi için çeşitli yöntemler öngörülmüştür. Bundan amaç; özellikle suçtan zarar
görenlerin, bu karan başka makamlar önünde denetlemeleri ve bu yolla gerek suçtan zarar
görenlerin kişisel tatminleri gerekse hukuka uygunluğun sağlanmasıdır. Kamu davası açma
mecburiyeti ilkesinden hareketle, şartların gerçekleşmiş olmasına karşın, Cumhuriyet
savcısının kamu davası açmaması veya bu kararın geri alınması yolundaki istemlere de
uymaması halinde, Kanun bu konuda yargısal denetim öngörmüştür.
Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın, yargısal denetimi CMK’nın “Cumhuriyet
savcısının kararma itiraz” başlığı altında 173. maddede düzenlenmiş olup, maddeye göre;
suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın tebliğinden itibaren onbeş
gün içinde, kararın verildiği yargı çevresine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanına, bu
karar aleyhine itiraz edebilir. Her ne kadar maddede yasa yolu itiraz olarak adlandırılmışsa
da ortada dar ve teknik anlamda bir hâkim karan bulunmadığı için, vaki başvurunun teknik
olarak itiraz olmayıp, öğretide “kovuşturma davası” olarakta adlandırılan, İdarî bir
makamın kararına karşı açılan tali bir ceza davası niteliğinde bulunmaktadır.
Bu aşamada kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz edebilecek olan “suçtan
zarar görenin” kim olduğu hususunun da açıklanması gerekmektedir. Suçtan zarar gören
kavramı, başta Ceza Muhakemesi Kanunu olmak üzere pek çok Kanunda yer almış, fakat
açıklanmış değildir. Gerçekten “suçtan zarar gören” kavramıyla, suçtan sadece doğrudan
zarar gören mi, yoksa dolaylı zarar görenlerin mi kastedildiği Kanun metninden
anlaşılamamaktadır.
Her suçtan az veya çok gerçek kişiler de zarar görür. Devletten ayrı topluluklar,
bakanlık gibi resmi makamlar, yabancı devletler ve uluslararası örgütler ile kuruluşlar da
bu anlamda fert olarak sayılmaktadır. Ceza muhakemesi hukukunda genel olarak zarar
gören; “mağdur”, “şikâyetçi” veya “suçtan zarar gören şahıs” olarak adlandırılmıştır. Her
zaman zarar gören ferdin tespiti mümkün olmamakla birlikte, bu durum onun mevcut
olmaması demek değildir.
Öğretide, suçtan doğrudan doğruya zarar görenin, yani suçun maddi unsuruna
muhatap olanın ve bu nedenle suç ile korunan hukuksal yaran zedelenen kişinin, dar
anlamda suçtan zarar gören olduğu, bir başka deyişle suçun mağduru olduğu ileri
sürülmüştür. Buna karşılık, bir kimsenin haklı çıkan, işlendiği iddia olunan suç ile ağır
biçimde zedelenmiş olması durumunda, eylemin kovuşturulması yolundaki isteğini haklı
gösterecek bir misli ile karşılık verme ihtiyacı olarak kabul edilmesini gerektirir olduğunun
kabulü halinde ise bu haklı çıkarı zedelenmiş kişinin geniş anlamda suçtan zarar gören kişi
olduğu, hâkimin, böyle bir ölçütü somut olaya uygun olarak, genel yaşam tecrübelerine
dayanarak değerlendirmesi gerektiği açıklanmıştır. Bu nedenle suçtan doğrudan doğruya
zarar görmenin dar, dolayısıyla zarar görmenin ise geniş anlamda suçtan zarar görmeyi
ifade ettiği belirtilmiştir.
Zarar gören fert durumunda kimin olacağı, bir başka ifade ile suçtan zarar görenin
nasıl belirleneceği önem arz etmektedir. Çoğu kez “tecavüz olunan şahıs”, “suçtan zarar
gören kimse” veya “mağdur veya şikâyetçi” olarak adlandırılan zarar gören ferde, ceza
muhakemesinde bazı haklar tanınmış, ödevler verilmişken, her hak veya ödevde Kanun
Koyucunun değişik ölçütler ile davranması olanaklıdır. Mesela; şikâyet hakkı tanınırken
veya kamu davasına katılma hakkı verilirken değişik ölçütlerin kullanılması mümkündür.
Gerçekten de “suçtan zarar gören” kavramı ihtiyaca göre belirlenmelidir. Örneğin;
hâkimin davaya bakamayacağı halleri düzenleyen CMK’nın 22. maddesinin söz konusu
olması durumunda, hâkimlerin objektifliğini en iyi sağlama amacı, en geniş yorumu
gerektirir. Buna karşın kamu davasına katılmanın sakıncalarını en aza indirmek içinse dar
yorum yolu seçilmelidir. Nitekim Ceza Genel Kurulu da 15.07.2008 gün ve 2008/9- 95
Esas, 2008/195 Karar sayılı ilamında; hâkimlerin, “bir olayda suçtan zarar göreni
belirlerken, sanığa yüklenilen ve cezalandırılması istenilen fiille haklı bir çıkan zedelenen
kişinin ceza koğuşturması konusundaki isteğini göz önünde tutmak ve bu haklı
görüldüğünde kişiye suçtan zarar görme niteliği tanımak durumunda” olduğunu
vurgulamıştır.
Bütün bu açıklamalardan sonra kanım yararına bozma istemine atfen düzenlenen
ihbarnamenin incelenmesine gelince, öncelikle usule ilişkin bozma istemlerinin
incelenmesi gerekmektedir.
7201 sayılı Tebligat Kanununun 32. maddesinde yer alan;
“Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber
sayılır.
Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur” biçimindeki hüküm uyarınca,
muhatap usulsüz tebliğe rağmen, muttali olmuş ise tebliğ geçerli olacaktır.
Somut olay açısından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 02.06.2008 gün ve Basın
Soruşturma No: 2008/1242, Basın Karar No: 2008/658 sayılı Kovuşturmaya Yer Olmadığı
Kararı, 17.06.2008 tarihinden itibaren internet ortamında yayınlanmaya başlanmış, C. N
isimli kişi de 15.07.2008 havale tarihli dilekçesinde, anılan karara hangi tarihte muttali
olduğunu belirtmeden, kovuşturmaya yer olmadığı kararını basın yayın organları
vasıtasıyla öğrendiğini bildirmiştir.
Şu halde C.N isimli kişinin, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara hangi tarihte
muttali olduğu belirlenemediğinden, 15.07.2008 havale tarihli dilekçe ile vaki
başvurusunun CMK’nın 173/1. maddesinde öngörülen 15 günlük süre içinde yapıldığının
kabulünde bir isabetsizlik bulunmadığı cihetle, kanun yararına bozma istemine atfen
düzenlenen ihbarnamenin ikinci paragrafının (a) bendindeki düşünce yerinde
görülmediğinden, CMK'nın 309. maddesi uyarınca REDDİNE,
İhbarnamenin ikinci paragrafının (b) bendinde yer alan kanun yararına bozma
isteminin incelenmesine gelince;
Devletin, egemenlik hakkından doğan cezalandırma görevi bulunmaktadır.
Toplumdaki demokratik düzenin sağlanması açısından adalet hizmetinin verilmesi,
Devletin temel görevlerindendir. Devlete ait olan adaletin gerçekleşmesi görevi halka karşı
bir görev olmakla birlikte, Devletin adalet mekanizmasını harekete geçirmesini istemek
konusunda her vatandaşın genel bir talep hakkı olmayıp, vatandaşın bu konuda bir hak
sahibi olması için özel bir düzenlemeye ihtiyaç vardır. Ceza muhakemesi hukukunda da
bu hak ancak suçtan zarar görene tanınmış olup, somut olay bakımından Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığının anılan kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararma karşı
itiraz yetkisi ancak suçtan zarar gören Maliye Bakanlığına ait olup, bu yetkililerin anılan
yönde başvuruda bulunmamış olmaları kendi sorumluluklarını gerektirir.
Somut olay açısından, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının anılan kararına karşı
başvuruda bulunan C.N'nun, işlendiği ileri sürülen özel belgede sahtecilik ve 2802 sayılı
Siyasi Partiler Kanununa aykırılık suçlan nedeniyle açık bir hakkı zedelenmediği cihetle,
suçtan zarar gören sıfatı bulunmadığından, vaki isteminin reddi yerine kabulüne karar
verilmesi yasaya aykırı olup, mercii kararının bu yönden bozulması gerekmektedir.
Bu durum karşısında kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamenin
birinci paragrafında yer alan; vaki kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın
kaldırılmasına ilişkin mercii kararının, 1982 Anayasasının 105. maddesinde belirtilen
Cumhurbaşkanının sorumsuzluğuna ilişkin hükümler dikkate alındığında, “vatana ihanet”
suçlaması dışında kalan bir suç ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı hakkında 5271 sayılı CMK
kapsamında bir hukuki işlem yapılamayacağı gerekçesiyle bozulması isteminin, bu
aşamada incelenmesine olanak bulunmamaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen
kovuşturmaya yer olmadığı kararına vaki başvurunun, C.N isimli kişinin suçtan zarar gören
sıfatı bulunmadığı gözetilerek reddi gerekirken, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi
isabetsiz olup, kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamenin ikinci
paragrafının (b) bendindeki düşünce yerinde görüldüğünden Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca düzenlenen 02.06.2008 gün ve Basın Soruşturma No: 2008/1242, Basın
Karar No: 2008/658 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın
kabulü ile anılan kararın kaldırılmasına dair mercii Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi
Başkanlığının 15.05.2009 gün ve 2009/702 değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309.
maddesi uyarınca BOZULMASINA, 11. CD’nin 14.06.2010 tarih ve 16787/7000 sayılı
karan
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 172. maddesinin birinci fıkrası uyarınca,
Cumhuriyet Savcısının, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli
şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması
hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vereceği gibi, şüphelinin ölümü, af,
zamanaşımı, şikâyet süresinin dolmuş olması, önödeme yerine getirilmiş veya uzlaşma
sağlanmış bulunması gibi hâllerde de kovuşturmaya yer olmadığına karar verilebileceği,
172. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, Cumhuriyet Savcısı tarafından yeterli şüphe
oluşturacak delil elde edilememesi, diğer bir ifadeyle yeterli delil bulunamaması sebebiyle
kovuşturmaya yer olmadığına dair verilmiş ve bu karara karşı ilgili kişiler tarafından,
süresinde yetkili merciye itiraz edilmemiş ise, ancak yeni bir delilin ortaya çıkması
durumunda soruşturma dosyasının yeniden ele alınarak aynı fiilden dolayı kamu davası
açılabileceği, aynı Kanunun 173/6. maddesi uyarınca da, Cumhuriyet Savcısı tarafından
verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz edilmiş ve bu itiraz da reddedilmiş
ise; bu durumda yeni delil varlığı nedeniyle kamu davasını açabilmesi için yeni delilin
bulunması yanında ayrıca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara vâki itiraz
üzerine dilekçeyi inceleyip itirazın reddine karar vermiş olan ağır ceza mahkemesinin
kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasına karar vermesi halinde aynı fiilden
dolayı kamu davası açılabileceği anlaşılmaktadır.
5271 sayılı Kanunla getirilen bu düzenlemeyle, bir şüpheli hakkında yapılan
soruşturma sonunda yeterli delil bulunamaması sebebiyle kovuşturmaya yer olmadığına
dair karar verilerek, bu kararın kanunda belirtilen kişilere tebliğ edilmesi ve bu kişilerin
yetkili merciye süresinde itiraz etmemeleri halinde, şüpheli hakkında yeni bir delil ortaya
çıkmadığı sürece, aynı fiilden dolayı kamu davası açılmak üzere iddianame
düzenlenemeyeceği benimsenmek suretiyle, yapılan soruşturma sonucunda hakkında
şüphe oluşturacak delil elde edilememesi sebebiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair
karar verilen ve bu karar da kendisine tebliğ edilen şüpheliye Cumhuriyet Savcısının
yapmış olduğu bu işleme karşı hukuki bir güven duyması sağlanmak istenmiştir.
Dosya kapsamına göre, Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılan değerlendirmeye göre
"olayın nitelik ve delil durumu itibarıyla olayda herhangi bir suç unsuru bulunmadığından,
olay hakkında kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına" dair karar verildiği,
ancak daha sonra yapılan hukuki değerlendirmede ise eylemin suç oluşturduğu kanaatine
ulaşılarak kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılarak, sanık hakkında
iddianame düzenlendiği ve yapılan yargılama sonucu da mahkemece mahkûmiyetine karar
verildiğinin anlaşıldığına göre; Cumhuriyet Savcısı tarafından yeterli şüphe oluşturacak
delil elde edilememesinden değil de. Yapılan hukuki değerlendirme sonucu zuhulen
eylemin suç oluşturmadığına ilişkin olarak verilmiş olması karsısında, zuhulen verilen
kovuşturmaya ver olmadığına dair kararın yeniden ele alınması için ayrıca yeni bir delilin
bulunmasına gerek olmadığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bozma isteyen
düşüncesine iştirak edilmemiştir. 14. CD., 27.06.2013,22542/8224
Dosya kapsamından; mağdurenin 16.09.2005 günü polise müracaatı üzerine
başlatılan soruşturma sonucu Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığının 20.04.2007 gün ve
2007/3551 sayılı Kararı ile kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve çocuğun nitelikli cinsel
istismarı iddiaları konusunda kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildikten
sonra, 21.04.2008 tarihinde yapılan denetim sırasında Adalet Başmüfettişi ve Cumhuriyet
Başsavcısının yeterli delil toplanmadığı tavsiyesi üzerine kovuşturmaya yer olmadığına
dair kararın kaldırılmasına karar verildiği, bu defa yeni bir delil de elde edilmemesine
rağmen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçlarından
Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığınca 22.02.2011 günlü iddianame ile kamu davası
açıldığı anlaşılmakla;
5271 sayılı CMK’nın 172/2. maddesine göre kovuşturmaya yer olmadığına karar
verildikten sonra yeni bir delil meydana çıkmadıkça aynı fiilden dolayı kamu davası
açılamayacağı, aynı Kanunun 173/1. maddesine göre mağdurenin kovuşturmaya yer
olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren mağdurun onbeş gün içinde,
bu kararı veren Cumhuriyet Savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine
en yakın ağır ceza mahkemesine itiraz hakkının bulunduğu, kovuşturma yapılmasına yer
olmadığına ilişkin kararın tebliğ sonucu itiraz edilmeden kesinleşmesi veya itirazın merciince
reddedilmesi halinde, yeni delil elde edilmeden açılan kamu davasının reddinin gerekeceği,
kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçlarından kovuşturma
yapılmasına yer olmadığına dair kararın mağdureye veya kanuni temsilcilerine tebliğ
edildiğine dair tebligat parçasının bulunmadığı gözetilerek tebligat yapılıp yapılmadığı,
kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair kararın kesinleşip kesinleşmediği
araştırılarak, tebligat yapılmamış ise kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin kararın
mağdureye tebliği ile karara itiraz halinde itiraz sonucuna göre sanığın hukuki durumunun
tayin ve takdiri gerekirken, iddianame düzenlemek için yeterli “yeni” delil bulunmadıkça,
idari denetim diye ifade edilen Başsavcının denetimi yoluyla ya da başka herhangi bir
yolla, kovuşturmaya yer olmadığı kararını ortadan kaldırarak iddianame düzenlenemeyeceği
gözetilmeden, Adalet Başmüfettişi ve Cumhuriyet Başsavcısının tavsiyesi üzerine yeni delil
de elde edilmemesine rağmen açılan kamu davasında yargılamaya devamla yazılı
şekilde hüküm kurulması, 14. CD., 23.01.2014,10820/755
Dosya kapsamından; mağdurenin Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 05.05.2005
havale tarihli dilekçesi üzerine başlatılan soruşturma sonucu Şişli Cumhuriyet
Başsavcılığının 12.06.2006 gün ve 2005/43773 sayılı Karan ile tehdit, hakâret, aile
efradına kötü muamele ve zorla ırza geçme iddiaları konusunda ek kovuşturma olmadığına
karar verilerek sadece kasten yaralama eyleminden dolayı 12.06.2006 gün ve 2006/498
sayılı iddianame ile Şişli 2. Sulh Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, Şişli 2. Sulh
Ceza Mahkemesinin 23.06.2006 gün ve 2006/288 iddianamenin değerlendirilmesi kararı
ile darp konusunda alınan raporun yetersiz olduğu ve uzlaşma girişiminde bulunulmadan
iddianame tanzim edildiği belirtilerek iddianamenin iadesine karar verildikten sonra Şişli
Cumhuriyet Başsavcılığınca bu defa yeni bir delil de elde edilmediği halde ırza geçme
suçundan iddianame tanzimi için 07.01.2007 tarihinde fezleke tanzim edilerek dosyanın
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca
21.01.2008 tarihinde İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesine ırza geçme suçundan kamu
davası açıldığı anlaşılmakla; 5271 sayılı CMK’nın 172/2. maddesine göre kovuşturmaya
yer olmadığına karar verildikten sonra yeni bir delil meydana çıkmadıkça aynı fiilden
dolayı kamu davası açılamayacağı, aynı Kanunun 173/1. maddesine göre mağdurenin
kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren
mağdurun onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet Savcısının yargı çevresinde görev
yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine itiraz hakkının bulunduğu,
kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin kararın tebliğ sonucu itiraz edilmeden
kesinleşmesi veya itirazın merciince red edilmesi halinde veni delil elde edilmeden acılan
kamu davasının reddinin gerekeceği, dosyada ırza geçme suçundan kovuşturma
yapılmasına yer olmadığına dair kararın mağdura tebliğ edilip edilmediğine dair tebligat
parçasının dosyada bulunmadığı gözetilerek tebligat yapılıp yapılmadığı, kovuşturma
yapılmasına yer olmadığına dair kararın kesinleşip kesinleşmediği araştırılarak, tebligat
yapılmamış ise kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin kararın mağdura tebliği ile
karara itiraz halinde itiraz sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri
gerekirken eksik araştırma ile hüküm kurulması,
Kabule göre de;
765 sayılı Türk Ceza Kanununda eşe yönelik ırza geçme eyleminin suç olarak
düzenlenmediği gözetilmeden yazılı şekilde mahkûmiyete hükmolunması, 14. CD.,
28.11.2013,586/12390
Cumhuriyet savcısının kararına itiraz
Madde 173- (Değişik 14.04.2011, 6217SK; Değişik 28.06.2014, 6545 md 71)
(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ
edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının
yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza
hâkimliğine itiraz edebilir
(2) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve
deliller belirtilir.
(3) (Değişik 5353 sk 01.06.2005; Değişik 6217 sk md 22/14.04.2011; Değişik
28.06.2014,6545 sk md 71) Sulh ceza hâkimliği, kararını vermek için
soruşturmanın
genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer Cumhuriyet
başsavcılığından talepte bulunabilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler
bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve
dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve
şüpheliye bildirir.
(4) (Değişik 5353 sk 01.06.2005; Değişik 6217 sk md 22/14.04.2011; 28.06.2014, 6545
sk md 71) Sulh Ceza Hakimliği, istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame
düzenleyerek mahkemeye verir.
(5) Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini
kullandığı hâllerde bu madde hükmü uygulanmaz.
(6) (Değişik 6217 sk md 22/14.04.2011; 28.06.2014, 6545 sk md 71) İtirazın
reddedilmesi halinde; Cumhuriyet savcısının, yeni delil varlığı nedeniyle kamu davasını
açabilmesi, önceden verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan sulh ceza hakimliğinin
bu hususta karar vermesine bağlıdır.
HÜKÜMET TASARISI GEREKÇESİ
- Madde, Cumhuriyet savcısının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlarına karşı
itirazı ve bunun incelenmesi ile görevli mercii ve usulü göstermektedir. Kovuşturmaya yer
olmadığına dair kararlara karşı maslahata uygunluk sistemini kabul eden ülkelerde de
Cumhuriyet savcısının vereceği takipsizlik kararlarına karşı kanun yoluna
başvurulabilmesi kabul edilmektedir. Tasarı 175 ‘inci maddesinde kovuşturmaya yer
olmadığı hakkındaki kararların, yeni delil, iz, eser ve emare olmadan
değiştirilemeyeceğini kabul etmiş bulunduğundan, itiraz olanağı daha fazla önem
taşımaktadır.
Madde, itiraz hakkını esasta suçtan zarar gören şikâyetçiye ve şikâyetçisi
bulunmayan hâllerde karar veren Cumhuriyet savcısının bağlı olduğu ağır ceza
mahkemesi rıezdindeki Cumhuriyet başsavcısına vermiş bulunmaktadır, itiraz süresi,
kararın tebliği tarihinden itibaren onbeş gündür, itiraz mercii, Cumhuriyet savcısının
mensup olduğu ağır ceza işlerini gören mahkeme dairesine en yakın bulunan ağır ceza
işlerini gören mahkemenin başkamdir.
itiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını haklı gösterebilecek olaylar, delil, iz,
eser ve emarelerin gösterilip açıklanması zorunludur. Aksi takdirde işlem hemen ret
olunur. Usulüne uygun şekilde düzenlenerek süresi içinde verilmiş dilekçe veya yetkili
Cumhuriyet başsavcısının yazısı üzerine başkan kararını vermek için şu işlemleri
gerçekleştirebilir:
1. Cumhuriyet savcısından soruşturma dosyasını göndermesini isteyebilir.
2. Bir diyeceği varsa bildirmesi için, bir süre belirleyerek dilekçeyi şüpheliye tebliğ
edebilir.
3. Gerekli görürse, soruşturmanın genişletilmesi için sulh ceza hâkimini
görevlendirebilir. Ancak bu hâlde, hangi hususta soruşturma yapılacağını görevlendirme
kararında göstermelidir.
Bu incelemesi sonunda başkan şu iki karardan birisini verecektir:
1. istemin geçerli olduğu hususunda kanaat getirecek olursa, kamu davasının yani
kovuşturmanın açılmasına karar verecektir.
2. Bu kanaate varamazsa, i emi gerekçeli olarak ret edecektir yani i emin
dayandığı hususları neden dolayı geçerli görmediğini kararında belirtecektir.
Bu halde istemde bulunan suçtan zarar görmüş şikâyetçi ise adı geçeni giderleri ödemeye
mahkûm edecek ve kararını Cumhuriyet savcısına ve şüpheliye bildirecektir.
Maddenin (3) numaralı fıkrasına göre, Cumhuriyet savcısının yeni delil, iz, eser ve
emarelerin varlığı nedeniyle kamu davası açması ağır ceza mahkemesi başkanının bu
hususta karar vermesi koşuluna bağlanmıştır. Bu düzenlemenin nedeni 175 ‘inci maddede
kovuşturma açılmaması kararma bağlanan otoritedir.
Komisyon Gerekçesi
Tasarının 176‘ncı maddesi, ağır ceza mahkemesi başkanının itiraz dilekçesini
şüpheliye göndermesinin işi uzatacağı düşüncesiyle metinden çıkarılmış, Cumhuriyet
savcısı soruşturmanın tamamını yapmakla mükellef olduğundan eksiklik varsa sulh ceza
hâkimi aracılığıyla tamamlatılması yerine takipsizlik kararının kaldırılması cihetine
gidilmesinin daha doğru olacağı düşüncesiyle ilgili fıkra çıkarılmış, şikayet hakkını
engelleyeceği düşüncesiyle ceza hükmüne yer verilmekten vazgeçilmiş ve madde
redaksiyona tabi tutularak 173’üncü madde olarak kabul edilmiştir.
AÇIKLAMALAR
Suçtan zarar gören kovuşturmasızlık kararının kendisine bildirilmesinden
başlayarak, 15 gün içinde bu karara karşı itiraz edebilir. İtirazı incelemeye yetkili
olan makam, kovuşturmasızlık kararını veren Cumhuriyet savcısının yargı
çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza
hâkimliğine itiraz edebilir.
Onbeş günlük süreye, tebliğ edilen gün dahil edilmez. Başka bir ifadeyle, süre
tebliğden sonraki gün başlar. İtiraz onbeş gün içinde yapılması gerekir. Onbeş günlük
süre, mücbir nedenler ve beklenilmeyen veya sakınılması olanağı bulunmayan olaylar
gibi kusuru olmaksızın geçirilmiş ise, eski hale getirme isteminde bulunulabilir.
(CMK’nın 40. md.)
İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını haklı gösterecek olaylar ve
deliller açıklanmalıdır. Aksi takdirde itiraz hemen reddolunur.
İtiraz dilekçesi, kovuşturmasızlık karan veren C. Savcılığına verilerek, evrakın
dilekçeyle birlikte inceleme yerine gönderilmesi istenir. İtiraz dilekçesini doğrudan
alan sulh ceza hakimliği, başvurunun süresinde yapıldığını görürse, soruşturmayı
yapan C. Savcısından o zamana kadar yaptığı bütün işlemleri içeren dosyayı
kendisine göndermesini ister. Dosyanın gönderilmesi isteğe bağlı tutulmuş ise de,
itiraz nedenlerinin sağlıklı incelenmesi için, evrakın tümünün incelenmesine ihtiyaç
bulunduğu açıktır. C.Savcısı bu istek üzerine, söz konusu belgeleri gönderir.
İncelemeyi yapan hakim, kamu davasının açılması için yeterli nedenler
görmediği takdirde, istemi gerekçeli olarak reddeder. Yani istemin dayandığı
hususları neden dolayı geçerli bulmadığını kararında açıklar. İstemde bulunan
suçtan zarar göreni dosyanın gidiş-dönüş giderlerine mahkum eder ve dosyayı
C.Savcısına gönderir. C.Savcısı ise, mahkemenin kararını, itiraz edene ve şüpheliye
bildirir.
Sulh Ceza hakimliği, soruşturmanın genişletilmesine gerek görürse gerekçeleri
ve incelenmesini istediği hususları açıkça yazarak o yer cumhuriyet başsavcılığından
talepte bulunabilir.
Cumhuriyet savcının hiç kanıt toplamamış olması ya da kanıtların büyük
kısmını toplamamış olması halinde soruşturmanın Cumhuriyet savcısı tarafından
tamamlanması için sulh ceza hakimliği, dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir.
Cumhuriyet savcısı kanıtlan büyük ölçüde toplamış, ancak bazı kanıtları atlamış ise,
sulh ceza hakimi, bu kanıtların toplamasını ister.
Kovuşturmaya yer olmadığı kararı kesin hüküm ya da devam eden dava kadar
olmasa da şüpheli açısından kısmi bir güvence sağlamaktadır. CMK’nın 172/2
maddesine göre kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, itiraz edilmeden
kesinleşirse, yeni delil meydana çıkmadan aynı fiilden dolayı dava açıklamayacaktır.
Delilin yeni olup olmadığını takdir Cumhuriyet savcısına, yargılama aşamasında ise
iddianameyi denetleyecek hakime aittir. CMK’nm 173/6 fıkrasına ilişkin
açıklamalar, 172 maddede yapıldığından tekrara gerek görmüyoruz.
Kovuşturmaya yer olmadığı kararma CMK’nm 173/1-3 maddelerine göre itiraz
edilmiş, itiraz reddedilmiş ise, ortaya yeni bir delil çıktığı ve bu delilin de kamu davası
açılmasını gerekli kıldığı iddiasını artık cumhuriyet savcısı değil, itirazı reddeden
sulh ceza hakimliği takdir edecektir. Daha önce itirazı incelemiş olan sulh ceza
hakimliği, bildirilen delili yeni olarak görmez ya da yeni olmasına karşın davanın
açılması için yeterli bulmazsa, ikinci istemi de reddedebilir. Bu karara itiraz
olanaksızdır.
Sulh Ceza Hakimliği, dilekçede ileri sürülen hususların geçerli ve haklı
olduğuna kanaat getirirse, kamu davasının açılması gerektiğine karar verir. Bunun
üzerine C.Savcısınm iddianame düzenleyerek davayı açması gerekir. Cumhuriyet
savcısının tekrar kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermesi mümkün değildir.
Mahkemenin de C.Savcısınm yerine geçerek dava açması söz konusu olamaz.
Mahkemenin dava açılması gerektiğine ilişkin kararını C.Savcısı yerine getirir.
Uygulamada Cumhuriyet savcılarının, itirazın kabulü üzerine zorunlu olarak dava
açtıkları bu durumda, iddianamede bulunması zorunlu olan “yüklenen suçu
oluşturan olayların mevcut delillerle ilişkisinden” (CMK 170/4) bahsedilmeden,
sadece süreç anlatılarak dava açıldığı görülmektedir. Bu eksikliğin, iddianamenin
iade sebebi (CMK 174/1-a) yapılması gerekir.
Cumhuriyet Savcısının kovuşturmasızlık kararı vermesi halinde bu karara
karşı Cumhuriyet Başsavcısına itiraz hakkı tanınmamıştır. Gerek Cumhuriyet
başsavcısının ve gerekse adliye müfettişin buyrukları, yeni delil olmadıkça takipsizlik
kararının kaldırılmasına olanak vermez. Cumhuriyet Başsavcısı, soruşturmayla ilgili
olarak Cumhuriyet savcısından farklı düşünceye sahip ise, Cumhuriyet savcısının
kovuşturmasızlık kararını vermesinden önce, soruşturma evrakını ondan alıp dava
açması gerekir.
KARARLAR
İdari yaptırım kararının Cumhuriyet savcısı tarafından verilmesi halinde, bu karar
aleyhine onbeş gün içinde sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Ancak idari yaptırım
kararı ile birlikte kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verilmiş ise ve kovuşturmaya
yer olmadığına ilişkin karara itiraz edilmişse, idari yaptırım kararma karşı itiraz da,
kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı inceleyen, Cumhuriyet savcısının görev yaptığı
ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi tarafından incelenecektir (27/6. md.
ve CMK’nın 173. md.) CGK, 11.06.2013,7-1360/290
Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 5271 sayılı CYY’nin 172.
maddesi uyarınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara karşı şüphelinin
itiraz hakkı bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
soruşturma evresi sonunda kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak
delil elde edilememesi veya şüphelinin ölümü, af, zamanaşımı gibi kovuşturma olanağının
bulunmaması hallerinde Cumhuriyet savcısının kovuşturmaya yer olmadığına karar
vermesi gerektiği belirtilmiştir. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı adli-idari bir işlem olup,
kesin hüküm oluşturmaz. Bu nedenle, kararın verilmesinden sonra yeni bir delilin ortaya
çıkması halinde kamu davası açılması olanaklıdır. Cumhuriyet savcısının bu kararının
suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş olan şüpheliye
bildirilmesi zorunludur.
Cumhuriyet savcısının bu kararına karşı ilgililerin başvuru hakkı bulunup
bulunmadığı hususu ise 5271 sayılı CYY’nin 173. maddesinde düzenlenmiş olup, “(1)
Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği
tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde
görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanına itiraz
edebilir” şeklinde ifade edilen birinci fıkrada, suçtan zarar görenin, kovuşturmaya yer
olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu
karan veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine
en yakın ağır ceza mahkemesi başkanına itiraz edebileceği hüküm altına alınmıştır.
Bu maddenin açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere, Cumhuriyet savcısının
kovuşturmaya yer olmadığına dair karanna karşı yasa koyucu yalnızca suçtan zarar görene
itirazda bulunma hakkı vermiş olun, şüphelinin bu karara karsı itiraz hakkı
bulunmamaktadır. Yasa kovucu tarafından şüpheliye kovuşturmaya ver olmadığına dair
karara karsı itiraz hakkı tanınmadığı hususu gözönünde bulundurulduğunda, bu kararlarda
özenli bir dil kullanılarak, eylemin sabit olduğuna yönelik tespitlere yer verilmemelidir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Şüphelinin, askerlikten kurtulmak için hile yapma suçundan hakkında Sincan
C.Başsavcılığınca yapılan soruşturma sonucunda dava zamanaşımının dolduğundan
bahisle 26.11.2009 gün ve 2009/10672 sayı ile verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair
karara karşı itiraz hakkı bulunmadığından, Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesince şüphelinin
itirazının reddi yerine kabulü ile kovuşturmaya yer olmadığına kararının gerekçesinin
değiştirilmesi usul ve yasaya aykırıdır. CGK 12.04.2011, 7-218/50
Özü: ceza yargılamasının temel hedefi olan maddi gerçeğe ulaşma amacına yönelik
olarak gerekli kanıtların toplanmadığı hatta buna teşebbüs bile edilmediği çok açık olarak
anlaşılmakta ise, başka bir anlatımla soruşturma evresinin tamamlanmadığı net bir
biçimde tespit edilmekteyse, soruşturma evresi Cumhuriyet savcısınca tamamlanmalıdır
Soruşturma evresinin asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir
suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez ceza yargılamasının
temel amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturmaya başlayacaktır.
Ancak soruşturma sırasında maddi gerçeğe ulaşmak için nasıl bir yol izleyeceğine ve hangi
kanıtların toplanması gerektiğine ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır.
Aslında suçların çeşitliliği ve toplumsal yaşamın karmaşıklığı göz önüne alındığında böyle
bir düzenlemenin çok da isabetli olmayacağı kuşkusuzdur. Cumhuriyet savcısının maddi
gerçeğin ortaya çıkartılması amacına yönelik olarak hangi tür olaylarda hangi yolları takip
edeceğine ilişkin mevzuatta bir açıklık bulunmamakla birlikte bu husus tamamen
bilinmeyen bir konu da değildir. Daha önce karşılaşılan benzer olaylardaki hareket tarzı
yoluyla kazanılan ve mesleki birikim olarak isimlendirilebilecek tecrübe, yargısal kararlar
ve öğreti, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için Cumhuriyet savcısının yolunu
aydınlatmaktadır.
Somut olayda şikâyet dilekçesi üzerine, müştekinin ifadesinin alınmasından sonra
telefonun en son hangi sim kartı ile kullandığının saptanabilmesi için ilgili kayıtların
getirtilerek incelenmesi ve sonucuna göre soruşturmanın yönlendirilmesi maddi gerçeğe
ulaşma açısından zorunludur. Bunlann yapılmaması durumunda soruşturma evresinin
tamamlandığından söz edilemeyecektir. Cumhuriyet savcısınca, şikayetçinin ifadesinin
alınmasıyla yetinilip, “telefonun çalındığı hususunda delil bulunmadığı, düşürülüp
kaybedildiği belirtildiğinden ve bu hali ile de eylemin suç teşkil etmemesi nedeni ile olay
hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına,” gerekçesiyle verdiği kovuşturmaya
yer olmadığına dair kararın, maddi gerçeğe ulaşma yolunda gerekli soruşturmaya
dayandırıldığı, başka bir deyişle CYY’nin istediği anlamda etkin bir soruşturmanın
yapıldığı söylenemez. Bu nedenle yetersiz araştırmaya davalı olarak verilen kovuşturmaya
ver olmadığına dair kararın verinde olmadığı tartışmasızdır. Burada çözülmesi gereken
konu böyle bir karara yanılan ve yukarıda açıklandığı üzere kabul edilmesi gereken bir
itiraz üzerine Cumhuriyet savcısının eksik bıraktığı soruşturmanın hangi makam tarafından
tamamlanması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
CYY’ nın ilgili maddeleri ve somut olaydaki özellikler birlikte değerlendirildiğinde;
Cumhuriyet savcısının yeterli ve gerekli araştırmayı yapmasına karşın soruşturma
evresinin sonunda kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde
edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde verdiği kovuşturmaya
yer olmadığı kararına itiraz halinde en yakın ağır ceza mahkemesi başkanının itiraz
konusunda bir karar verebilmesi için Cumhuriyet savcısının yaptığı araştırmanın yanında
ayrıca bazı yeni araştırmaların da yapılmasına gerek görmesi imkân dâhilindedir. Böyle
bir durumda itiraz konusunda karar verebilmek için, Cumhuriyet savcısının yaptığı
soruşturma sonunda topladığı kanıtların dışında yapılması gerekli görülen ek araştırmanın
bizzat başkan veya görevlendireceği sulh ceza hâkimi tarafından yapılması gerekir.
CYY’nin 173/3 maddesinin birinci cümlesinin düzenlemesi bu tür hallere yöneliktir.
Ancak somut olayda olduğu gibi, Cumhuriyet savcısı tarafından ceza yargılamasının temel
hedefi olan maddi gerçeğe ulaşma amacına yönelik olarak gerekli kanıtların toplanmadığı
hatta buna teşebbüs bile edilmediği çok açık olarak anlaşılmakta ise, başka
bir anlatımla soruşturma evresinin tamamlanmadığı net bir biçimde tespit edilmekteyse,
soruşturma evresi Cumhuriyet savcısınca tamamlanmalıdır. Aksinin kabulü halinde,
soruşturma safhasının asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısı varken istisnai yetkili olan sulh
ceza hâkiminin soruşturmayı yapması sonucuna ulaşılır ki, bu CYY’nin getirdiği sisteme
ve yasanın amacına aykırıdır.
Bununla birlikte, bu yolun sadece yapılması gerekli soruşturmanın Cumhuriyet
savcısı tarafından hiç yapılmaması veya şeklen yapılanın olaya göre oldukça yetersiz ve
yüzeysel kaldığının açıkça anlaşılması durumuna özgü olarak geçerli olabilecek istisnai bir
durum olduğu da göz ardı edilmemelidir. Cumhuriyet savcısı, ağır ceza mahkemesi
başkanının karan üzerine soruşturma evresini tamamlayacak şekilde kanıtlan toplayacak
ve soruşturma evresinin sonuna geldiğinde kanıtlan değerlendirerek kamu davası
açabilecek veya kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde
edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer
olmadığına veya kamu davasınm açılmasının ertelenmesine karar verebilecektir. Hatta
CYY’nin 171/1. maddesinde düzenlenen takdir hakkını kullanarak takipsizlik karan
verebilmesi de imkân dâhilinde bulunacaktır. CYY’nin 172/1.maddesi uyarınca
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi durumunda bu yeni karar da aynı
Yasanın 173. madde kapsamında tekrar itiraza konu olabilecektir.
Bu itibarla, şikâyetçinin kendisine ait olup kardeşinin kullandığı cep telefonunun
kaybedildiğine ilişkin dilekçesi üzerine ifadesinin alınması dışında herhangi bir araştırma
yapılmadan verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın, yapılan itiraz sonucu en
yakın ağır ceza mahkemesi başkanınca kaldırılarak 5237 sayılı Yasamn 160. maddesindeki
suçun unsurlarının tesbiti yönünden soruşturmanın tamamlanması için dosyanın aynı
Cumhuriyet Başsavcılığına iadesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüyle, Özel Dairenin bozma kararının
kaldırılmasına ve yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmelidir.
Özü: C.Savcısı kanıtları hiç toplamadan kovuşturmaya yar olmadığı kararı vermişse,
karara itiraz sonucu kovuşturmasızlık kararı kaldınlarak soruşturmanın C.Savcısı
tarafından tamamlanmasının İstenmesi gerekir. Aksi takdirde istisnai yetkili olan sulh ceza
hakimine tüm soruşturmayı yaptırma gibi bir sonuca ulaşılır.
Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, Cumhuriyet savcısı
tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara itiraz edilmesi ve
incelemeyi yapan en yakın ağır ceza mahkemesi başkanının itirazı soruşturmanın yetersiz
yapıldığı için yerinde görmesi halinde, tamamlanması gereken soruşturmanın CYY’nin
172/3. maddesi uyarınca kendisi veya o yer sulh ceza hâkimince mi yoksa karan veren
Cumhuriyet Savcılığınca mı yapılması gerekeceğine ilişkindir.
CYUY’un 164. maddesinde kullanılan “takibata yer olmadığına dair karar” ifadesi
nedeniyle uygulamada takipsizlik kararı da denilen kovuşturmaya yer olmadığına dair
kararlara itirazın düzenlendiği 5271 sayılı CYY’nin 173. maddesindeki;
“ ........” şeklindeki düzenleme incelendiğinde, ilk bakışta kovuşturmaya yer olma
dığına dair karan inceleyen ağır ceza mahkemesi başkamnın Uç yetkisinin olduğu
görülmektedir:
1- Kamu davasmm açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli
olarak reddeder.(CYY’nin 173/3- 2.cümle)
2- İstemi yerinde bulabilir ki o takdirde Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek
mahkemeye verir. (CYY’nin 173/4)
3- Başkan, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu
hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hâkimini görevlendirebilir. Bu durumda
eksiklikleri kendisinin de tamamlayabilmesi olanağının bulunduğu kabul edilmelidir.
Örneğin herhangi bir makamdan getirtilmesi gereken bir evrakın temini için sulh ceza
hâkiminin görevlendirilmesi yersizdir.(CYY’nin 173/3- 1.cümle).
Maddedeki anlatımdan, ağır ceza mahkemesi başkanının itirazı kabul ederek eksik
gördüğü soruşturmayı tamamlaması için dosyayı Cumhuriyet savcısına iade etme
yetkisinin bulunmadığı sonucuna ulaşmak olanaklıdır. Gerçekten de maddenin lafzında
soruşturmanın tamamlanması için dosyanın Cumhuriyet Savcılığına iadesine ilişkin bir
açıklık bulunmamaktadır. Ayrıca kendisine göre gerekli gördüğü soruşturmayı yapıp işten
el çekerek görüşünü “kovuşturmaya yer olmadığına dair karan” verme yönünde kullanmış
olan bir Cumhuriyet savcısına aynı konuda soruşturma yaptırılmasının yararlı olmayacağı
da düşünülebilir. Ancak sorunun CYY’nin soruşturma evresine ilişkin diğer maddeleri de
göz önüne alınarak çözümlenmesi daha isabetli olacaktır.
5271 sayılı CYY’nin 2/e maddesinde “kanuna göre yetkili merciilerce suç şüphesinin
öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evre” olarak tanımlanan soruşturma
safhasında asıl görevli ve yetkili makam Cumhuriyet savcısıdır.
CYY’nin ‘ Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savasının görevC başlıklı
160. maddesinde;
“.... ” denildikten sonra 161. maddesinde “Cumhuriyet savasının görev ve yetkileri'
ayrıntılı olarak düzenlenmiş, 164/2 ve 165. maddelerinde ise soruşturma işlemlerinin,
Cumhuriyet savcısının emir ve talimatları doğrultusunda öncelikle adlî kolluğa,
gerektiğinde veya Cumhuriyet savcısının talebi halinde, diğer kolluk birimlerine
yaptırılacağına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.
Yukarıda yazılı maddelere göre yapılacak soruşturma safhasının sonunda kamu
davasını açma görevinin Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirileceği CYY’nin 170.
maddesinde, cezayı kaldıran şahsî sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerinin
uygulanmasını gerektiren koşulların ya da şahsî cezasızlık sebebinin varlığı halinde
kovuşturmaya yer olmadığı kararının veya koşullarının varlığı kamu davasının açılmasının
beş yıl süreyle ertelenmesine karar verme konusundaki takdir hakkının Cumhuriyet savcısı
tarafından kullanılacağı 171. maddede düzenlendikten sonra hangi hallerde
“kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ’ verileceği 172. maddede gösterilmiştir;
İstisnai bir düzenleme olarak getirilen “Soruşturmanın sulh ceza hâkimi tarafından
yapılması” başlıklı 163. maddesinde; “....” hükmüne yer verilmek suretiyle soruşturma
evresinde temel yetkilinin Cumhuriyet savcısı olduğu dolaylı olarak bir kez daha ifade
edilmiştir. Soruşturmanın sulh ceza hâkimi tarafından yapılması halinde bile kamu
davasının açılması, kamu davasının açılmasının ertelenmesi veya takipsizlik gibi
soruşturma evresinin sonunda verilecek kararlar yine Cumhuriyet savcısı tarafından
verilebilecektir.
Soruşturma evresinin asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir
suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez ceza yargılamasının
temel amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturmaya başlayacaktır.
Ancak soruşturma sırasında maddi gerçeğe ulaşmak için nasıl bir yol izleyeceğine ve hangi
kanıtların toplanması gerektiğine ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır.
Aslında suçların çeşitliliği ve toplumsal yaşamın karmaşıklığı göz önüne alındığında böyle
bir düzenlemenin çok ta isabetli olmayacağı kuşkusuzdur. Cumhuriyet savcısının maddi
gerçeğin ortaya çıkartılması amacına yönelik olarak hangi tür olaylarda hangi yollan takip
edeceğine ilişkin mevzuatta bir açıklık bulunmamakla birlikte bu husus tamamen
bilinmeyen bir konu da değildir. Daha önce karşılaşılan benzer olaylardaki hareket tarzı
yoluyla kazanılan ve mesleki birikim olarak isimlendirilebilecek tecrübe, yargısal kararlar
ve öğreti, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için Cumhuriyet savcısının yolunu
aydınlatmaktadır.
Somut olayda şikâyet dilekçesi üzerine, müştekinin ifadesinin alınmasından sonra
telefonları kullandığını belirttiği eşinin ifadesinin alınması, cep telefonları numaralarının
ayrıntılı görüşme kayıtlarının telefon şirketlerinden getirtilerek incelenmesi ve sonucuna
göre soruşturmanın yönlendirilmesi maddi gerçeğe ulaşma açısından zorunludur. Bunların
yapılmaması durumunda soruşturma evresinin tamamlandığından söz edilemeyecektir. Bu
açıdan şikâyet dilekçesi üzerine Cumhuriyet savcısının ifadesini aldığı şikâyetçinin somut
ve araştırılması gereken iddialarına karşın, “..müştekinin gizli numaradan aranıp hakaret
edildiği hususunda mücerret iddia dışında delil bulunmadığı... ” gerekçesiyle verdiği
kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının, maddi gerçeğe ulaşma yolunda gerekli
soruşturmaya dayandırıldığı, başka bir deyişle CYY’nin istediği anlamda etkin bir
soruşturmanın yapıldığı söylenemez. Bu nedenle yetersiz araştırmaya dayalı olarak verilen
kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın yerinde olmadığı tartışmasızdır. Burada
çözülmesi gereken konu böyle bir karara yapılan ve yukarıda açıklandığı üzere kabul
edilmesi gereken bir itiraz üzerine Cumhuriyet Savcısının eksik bıraktığı soruşturmanın
hangi makam tarafından tamamlanması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
CYY’nin ilgili maddeleri ve somut olaydaki özellikler birlikte değerlendirildiğinde;
Cumhuriyet savcısının yeterli ve gerekli araştırmayı yapmasına karşın soruşturma
evresinin sonunda kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde
edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde verdiği takipsizlik
kararma itiraz halinde en yakın ağır ceza mahkemesi başkanının itiraz konusunda bir karar
verebilmesi için Cumhuriyet savcısının yaptığı araştırmanın yanında ayrıca bazı yeni
araştırmaların da yapılmasına gerek görmesi imkân dâhilindedir. Böyle bir durumda itiraz
konusunda karar verebilmek için, Cumhuriyet savcısının yaptığı soruşturma sonunda
topladığı kanıtların dışında yapılması gerekli görülen ek araştırmanın bizzat başkan veya
görevlendireceği sulh ceza hâkimi tarafından yapılması gerekir. CYY’nin 173/3.
maddesinin birinci cümlesinin düzenlemesi bu tür hallere yöneliktir. Ancak somut olayda
olduğu gibi. Cumhuriyet savcısı tarafından ceza yargılamasının temel hedefi olan maddi
gerçeğe ulaşma amacına yönelik olarak gerekli kanıtların toplanmadığı hatta buna teşebbüs
bile edilmediği cok acık olarak anlaşılmakta, başka bir anlatımda soruşturma evresinin
tamamlanmadığı net bir biçimde tespit edilmekteyse, soruşturma evresi Cumhuriyet
savcısınca tamamlanmalıdır. Aksinin kabulü halinde, soruşturma safhasının asıl yetkilisi
olan Cumhuriyet savcısı varken istisnai yetkili olan sulh ceza hâkiminin soruşturmayı
yapması sonucuna ulaşılır ki bu CYY’nin getirdiği sisteme ve yasanın amacına aykırıdır.
Bununla birlikte bu yolun sadece yapılması gerekli soruşturmanın Cumhuriyet
savcısı tarafından hiç yapılmaması veya şeklen yapılanın olaya göre oldukça yetersiz ve
yüzeysel kaldığının açıkça anlaşılması durumuna özgü olarak geçerli olabilecek istisnai
bir durum olduğu da göz ardı edilmemelidir. Cumhuriyet savcısı, ağır ceza mahkemesi
başkanının karan üzerine soruşturma evresini tamamlayacak şekilde kanıtlan toplayacak
ve soruşturma evresinin sonuna geldiğinde kanıtlan değerlendirerek kamu davası
açabilecek veya kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde
edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer
olmadığına veya kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verebilecektir. Hatta
171/1. maddesinde düzenlenen takdir hakkını kullanarak takipsizlik karan verebilmesi de
imkân dâhilinde bulunacaktır. CYY’nin 172/1. maddesi uyarınca kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar verilmesi durumunda bu yeni karar da aynı Yasanın 173. madde
kapsamında tekrar itiraza konu olabilecektir.
Bu itibarla, şikâyetçinin kendisine ait olup eşinin kullandığı cep telefonlarının
bilinmeyen numaralarca aranıp kendisine hakaret edildiğine ilişkin dilekçesi üzerine
ifadesinin alınması dışında herhangi bir araştırma yapılmadan verilen kovuşturmaya yer
olmadığına dair kararın, yapılan itiraz sonucu en yakın ağır ceza mahkemesi başkanınca
kaldırılarak soruşturmanın tamamlanması için dosyanın aynı Cumhuriyet Başsavcılığına
iadesinde bir isabetsizlik bulunmadığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının
kabulüyle, Özel Dairenin bozma kararının kaldırılmasına ve yasa yararına bozma isteminin
reddine karar verilmelidir. (YCGK., 04.12.2007,2-247/257)
Müşteki M.A.B 21.12.2006 tarihli şikâyet dilekçesiyle, kendisine ait olan ve eşi
tarafından kullanılan 546- 435 47 08 ve 539- 355 82 21 no.lu telefonların bir süredir özel
bir numaradan aranarak kendisine hakaret edildiğini ve şikâyetçi olduğunu belirtmesi
üzerine Cumhuriyet savcısınca aynı tarihte alınan ifadesinde, telefona çıktığında kendisine
“ibne, puşt, kavat” gibi kelimeler ile hakaret edildiğini belirtip şikâyetçi olduğunu ve
uzlaşmayı istemediğini beyan etmesine karşın başkaca herhangi bir araştırma yapılmadan
İsparta Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın vaki
itiraz üzerine Burdur Ağır Ceza Mahkemesi Başkanınca kaldırılmasına karar verilmesi
şeklinde gerçekleşen maddi olayda, Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken
uyuşmazlık, Cumhuriyet savcısı tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair
kararlara itiraz edilmesi ve incelemeyi yapan en yakın ağır ceza mahkemesi başkanının
itirazı soruşturmanın yetersiz yapıldığı için yerinde görmesi halinde, tamamlanması
gereken soruşturmanın CYY’nin 172/3 maddesi uyannca kendisi veya o yer sulh ceza
hâkimince mi yoksa karan veren Cumhuriyet Savcılığınca mı yapılması gerekeceğine
ilişkindir.
CYUY’un 164. maddesinde kullanılan “takibata yer olmadığına dair karar” ifadesi
nedeniyle uygulamada takipsizlik karan da denilen kovuşturmaya yer olmadığına dair
kararlara itirazın düzenlendiği 5271 sayılı CYY’nin 173. maddesindeki;
“(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ
edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu karan veren Cumhuriyet Savcısının yargı
çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başka- nına
itiraz edebilir.
(2) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller
belirtilir.
(3) (Değişik: 25.5.2005-5353/26 md.) Başkan, kararını vermek için soruşturmanın
genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza
hâkimini görevlendirebilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa,
istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve dosyayı
Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye
bildirir.
(4) (Değişik: 25.5.2005-5353/26 md.) Başkan istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet
savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.
(5) Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini
kullandığı hâllerde bu madde hükmü uygulanmaz.
(6) İtirazın reddedilmesi halinde; Cumhuriyet savcısının, yeni delil varlığı nedeniyle
kamu davasını açabilmesi, önceden verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan ağır ceza
mahkemesi başkanının bu hususta karar vermesine bağlıdır.” şeklindeki düzenleme
incelendiğinde, ilk bakışta kovuşturmaya yer olmadığına dair karan inceleyen ağır ceza
mahkemesi başkanının üç yetkisinin olduğu görülmektedir:
1 - Kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak
reddeder.(CYY. mn 173/3- 2.cümle)
2- İstemi yerinde bulabilir ki o takdirde Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek
mahkemeye verir. (CYY. mn 173/4)
3- Başkan, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu
hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hâkimini görevlendirebilir. Bu durumda
eksiklikleri kendisinin de tamamlayabilmesi olanağının bulunduğu kabul edilmelidir.
örneğin herhangi bir makamdan getirtilmesi gereken bir evrakın temini için sulh ceza
hâkiminin görevlendirilmesi yersizdir.(CYY. mn 173/3-1 .cümle).
Maddedeki anlatımdan, ağır ceza mahkemesi başkanının itirazı kabul ederek eksik
gördüğü soruşturmayı tamamlaması için dosyayı Cumhuriyet savcısına iade etme
yetkisinin bulunmadığı sonucuna ulaşmak olanaklıdır. Gerçekten de maddenin lafzında
soruşturmanın tamamlanması için dosyanın Cumhuriyet Savcılığına iadesine ilişkin bir
açıklık bulunmamaktadır. Ayrıca kendisine göre gerekli gördüğü soruşturmayı yapıp işten
el çekerek görüşünü “kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı” verme yönünde kullanmış
olan bir Cumhuriyet savcısına aynı konuda soruşturma yaptırılmasının yararlı olmayacağı
da düşünülebilir. Ancak sorunun CYY’nin soruşturma evresine ilişkin diğer maddeleri de
göz önüne alınarak çözümlenmesi daha isabetli olacaktır.
5271 sayılı CYY’nin 2/e maddesinde “kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin
öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evre” olarak tanımlanan soruşturma
safhasında asıl görevli ve yetkili makam Cumhuriyet savcısıdır.
CYY’nin “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlıklı 160.
maddesinde;
“(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini
veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek
üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın
yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve
aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını
korumakla yükümlüdür.” denildikten sonra 161. maddesinde “Cumhuriyet savcısının
görev ve yetkileri” ayrıntılı olarak düzenlenmiş, 164/2 ve 165. maddelerinde ise
soruşturma işlemlerinin, Cumhuriyet savcısının emir ve talimatları doğrultusunda
öncelikle adlî kolluğa gerektiğinde veya Cumhuriyet Savcısının talebi halinde, diğer
kolluk birimlerine yaptırılacağına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.
Yukarıda yazılı maddelere göre yapılacak soruşturma safhasının sonunda kamu
davasını açma görevinin Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirileceği CYY’nin 170.
maddesinde, cezayı kaldıran şahsî sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerinin
uygulanmasını gerektiren koşulların ya da şahsî cezasızlık sebebinin varlığı halinde
kovuşturmaya yer olmadığı kararının veya koşullarının varlığı kamu davasının açılmasının
beş yıl süreyle ertelenmesine karar verme konusundaki takdir hakkının Cumhuriyet savcısı
tarafından kullanılacağı 171. maddede düzenlendikten sonra hangi hallerde
“kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” verileceği 172. maddede gösterilmiştir;
“(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasımn açılması için
yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının
bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar
gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz
hakkı, süresi ve mercii gösterilir.
(2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana
çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.” İstisnai bir düzenleme olarak
getirilen “Soruşturmanın sulh ceza hâkimi tarafından yapılması” başlıklı 163. maddesinde;
“(1) Suçüstü hâli ile gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, Cumhuriyet savcısına
erişilemiyorsa veya olay genişliği itibarıyla Cumhuriyet savcısının iş gücünü aşıyorsa, sulh
ceza hâkimi de bütün soruşturma işlemlerini yapabilir.
(2) Kolluk âmir ve memurları, sulh ceza hâkimi tarafından emredilen tedbirleri alır
ve araştırmaları yerine getirirler.” hükmüne yer verilmek suretiyle soruşturma evresinde
temel yetkilinin Cumhuriyet savcısı olduğu dolaylı olarak bir kez daha ifade edilmiştir.
Soruşturmanın sulh ceza hâkimi tarafından yapılması halinde bile kamu davasınn açılması,
kamu davasının açılmasının ertelenmesi veya takipsizlik gibi soruşturma evresinin
sonunda verilecek kararlar yine Cumhuriyet savcısı tarafından verilebilecektir.
Soruşturma evresinin asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir
suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez ceza yargılamasının
temel amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturmaya başlayacaktır.
Ancak soruşturma sırasında maddi gerçeğe ulaşmak için nasıl bir yol izleyeceğine ve hangi
kanıtların toplanması gerektiğine ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır.
Aslında suçların çeşitliliği ve toplumsal yaşamın karmaşıklığı göz önüne alındığında böyle
bir düzenlemenin çok ta isabetli olmayacağı kuşkusuzdur. Cumhuriyet savcısının maddi
gerçeğin ortaya çıkartılması amacına yönelik olarak hangi tür olaylarda hangi yolları takip
edeceğine ilişkin mevzuatta bir açıklık bulunmamakla birlikte bu husus tamamen
bilinmeyen bir konu da değildir. Daha önce karşılaşılan benzer olaylardaki hareket tarzı
yoluyla kazanılan ve mesleki birikim olarak isimlendirilebilecek tecrübe, yargısal kararlar
ve öğreti, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için Cumhuriyet savcısının yolunu
aydınlatmaktadır.
Somut olayda şikâyet dilekçesi üzerine, müştekinin ifadesinin alınmasından sonra
telefonları kullandığını belirttiği eşinin ifadesinin alınması, cep telefonları numaralarının
ayrıntılı görüşme kayıtlarının telefon şirketlerinden getirtilerek incelenmesi ve sonucuna
göre soruşturmanın yönlendirilmesi maddi gerçeğe ulaşma açısından zorunlu
dur. Bunların yapılmaması durumunda soruşturma evresinin tamamlandığından söz
edilemeyecektir. Bu açıdan şikâyet dilekçesi üzerine Cumhuriyet savcısının ifadesini aldığı
şikâyetçinin somut ve araştırılması gereken iddialarına karşın, “...müştekinin gizli
numaradan aranıp hakaret edildiği hususunda mücerret iddia dışında delil bulunmadığı...”
gerekçesiyle verdiği kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının, maddi gerçeğe ulaşma
yolunda gerekli soruşturmaya dayandırıldığı, başka bir deyişle CYY’nin istediği anlamda
etkin bir soruşturmanın yapıldığı söylenemez. Bu nedenle yetersiz araştırmaya dayalı
olarak verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın yerinde olmadığı tartışmasızdır.
Burada çözülmesi gereken konu böyle bir karara yapılan ve yukarıda açıklandığı üzere
kabul edilmesi gereken bir itiraz üzerine Cumhuriyet savcısının eksik bıraktığı
soruşturmanın hangi makam tarafından tamamlanması gerektiği noktasında
toplanmaktadır.
CYY’nin ilgili maddeleri ve somut olaydaki özellikler birlikte değerlendirildiğinde;
Cumhuriyet savcısının yeterli ve gerekli araştırmayı yapmasına karsın soruşturma
evresinin sonunda kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde
edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde verdiği takipsizlik
kararma itiraz halinde en yakın ağır ceza mahkemesi başkanının itiraz konusunda bir karar
verebilmesi için Cumhuriyet savcısının yaptığı araştırmanın yanında ayrıca bazı yeni
araştırmaların da yapılmasına gerek görmesi imkân dâhilindedir. Böyle bir durumda itiraz
konusunda karar verebilmek için. Cumhuriyet savcısının yaptığı soruşturma sonunda
topladığı kanıtların dışında yapılması gerekli görülen ek araştırmanın bizzat başkan veya
görevlendireceği sulh ceza hâkimi taralından yapılması gerekir. CYY’nin 173/3
maddesinin birinci cümlesinin düzenlemesi bu tür hallere yöneliktir. Ancak somut olayda
olduğu gibi. Cumhuriyet savcısı tarafından ceza yargılamasının temel hedefi olan maddi
gerçeğe ulaşma amacına yönelik olarak gerekli kanıtların toplanmadığı hatta buna teşebbüs
bile edilmediği çok acık olarak anlaşılmakta, başka bir anlatımda soruşturma evresinin
tamamlanmadığı net bir biçimde tespit edilmekteyse, soruşturma evresi Cumhuriyet
savcısınca tamamlanmalıdır. Aksinin kabulü halinde, soruşturma safhasının asıl yetkilisi
olan Cumhuriyet savcısı varken istisnai yetkili olan sulh ceza hâkiminin soruşturmayı
yapması sonucuna ulaşılır ki bu CYY’nin getirdiği sisteme ve yasanın amacına aykırıdır.
Bununla birlikte bu yolun sadece yapılması gerekli soruşturmanın Cumhuriyet
savcısı tarafından hiç yapılmaması veya şeklen yapılanın olaya göre oldukça yetersiz ve
yüzeysel kaldığının açıkça anlaşılması durumuna özgü olarak geçerli olabilecek istisnai bir
durum olduğu da göz ardı edilmemelidir. Cumhuriyet savcısı, ağır ceza mahkemesi
başkanının kararı üzerine soruşturma evresini tamamlayacak şekilde kanıtları toplayacak
ve soruşturma evresinin sonuna geldiğinde kanıtlan değerlendirerek kamu davası
açabilecek veya kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde
edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer
olmadığına veya kamu davasnın açılmasının ertelenmesine karar verebilecektir. Hatta
171/1 maddesinde düzenlenen takdir hakkını kullanarak takipsizlik kararı verebilmesi de
imkân dâhilinde bulunacaktır. CYY’nin 172/1 maddesi uyarınca kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar verilmesi durumunda bu yeni karar da aynı Yasanın 173. madde
kapsamında tekrar itiraza konu olabilecektir.
Bu itibarla, şikâyetçinin kendisine ait olup eşinin kullandığı cep telefonlarının
bilinmeyen numaralarca aranıp kendisine hakaret edildiğine ilişkin dilekçesi üzerine
ifadesinin alınması dışında herhangi bir araştırma yapılmadan verilen kovuşturmaya yer
olmadığına dair kararın, yapılan itiraz sonucu en yakın ağır ceza mahkemesi başkanınca
kaldırılarak soruşturmanın tamamlanması için dosyanın aynı Cumhuriyet Başsavcılığına
iadesinde bir isabetsizlik bulunmadığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının
kabulüyle, Özel Dairenin bozma karamın kaldırılmasına ve yasa yararına bozma isteminin
reddine karar verilmelidir. (YCGK., 04.12.2007,2-247/257)
A.Y isimli şahsın göz altında iken kayıp olduğuna ilişkin müştekiler D.Y ve A.Y’ın
başvuruları üzerine yapılan soruşturma sonucu Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığınca
düzenlenen 18/03/1996 tarih ve 1995/604 Hazırlık, 1996/13 sayılı TAKİPSİZLİK
kararının müştekilere tebliğ edilmediği, müşteki D.Y vekillerinin soruşturmanın akıbetini
araştırdıkları sırada Takipsizlik kararının 09/06/2009 tarihinde kendilerine tebliğ edildiği,
müşteki vekilleri tarafından 5271 sayılı CMK’nın 173/1. maddesinde öngörülen 15 günlük
itiraz süresi içerisinde 22/06/2009 tarihinde takipsizlik kararma itiraz edildiği şikayet
tarihinde Avukatı olmayan ve soruşturmanın devam etmekte olduğu inancı içerisinde olan
müştekinin, Avukat tutmasına ve vekili vasıtası ile yasa yoluna başvurmasına engel bir
yasa hükmü bulunmadığı, itiraz merci olan Siirt Ağır Ceza Mahkemesince itirazın Yasal
süre içerisinde yapıldığı kabul edilerek itirazın esastan incelenmesi gerektiği
anlaşıldığından, Kanun Yararına Bozma isteminin kabulüne ve Siirt Ağır Ceza
Mahkemesinin kararının bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ VE KARAR:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istemi yerinde görüldüğünden, Siirt Ağır Ceza
Mahkemesinin 13/08/2009 tarih ve 2009/462 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı
CMK’nın 309. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), (1. CD., 13/01/2010,10175/1)
özü: Şüpheli ölüm olayında C. Savcısı hiçbir araştırma yapmadan kovuşturmasızlık
karan vermişdr. Bu nedenle soruşturmanın genişletilmesine ilişkin koşullar
gerçekleşmediğinden soruşturmanın sulh ceza yargıcı tarafından değil, C.Savcısı
tarafından yürütülmesi gerekir.
III) Hukuksal değerlendirme:
Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresinin sonunda kamu davasının açılmasını
gerektirir yeterlikte kanıt elde edememesi durumunda kovuşturmaya yer olmadığına karar
verir (CMK. m. 172/1). Kovuşturmama karan verildikten sonra yeni bir kanıt ortaya
çıkmadığı sürece aynı eylemden dolayı kamu davası açılamaz (CMK. m. 172/1). Suçtan
zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten
itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev
yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanına itiraz edebilir
(CMK. m. 173/1). Başkan, karannı vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek
görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hâkimini görevlendirebilir;
kamu davasınm açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak
reddeder (CMK. m. 173/3).
Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden
geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı kanun yararına bozma isteminde
bulunulabilir (CMK. m.309/1). Yasada itirazdan sözedilmesine karşın kovuşturmama
karan bir mahkeme ya da yargıçlık karan olmadığından kuşku yoktur. Dolayısıyla
kovuşturmama kararının kendisine karşı değil ancak buna yönelik başvuruyu inceleyen
mahkeme başkanlığının kararma yönelik kanım yararına bozma isteminde bulunabileceği
sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bu bağlamda somut olay değerlendirildiğinde:
Soruşturma Cumhuriyet Savcısı tarafından hiçbir inceleme yapılmamıştır. Eğimi
bulunmayan bahçede çalışırken başını ağaca çarpması fizik kurallarına aykırı
görünmektedir. Olay yerinde bulunan maddi bulgular oluşu önemli derecede kuşkulu
kılmaktadır. Bu bakımdan, yaraların durumun ayrıntılı açıklattırılmak üzere ölü muayene
ve tedavi eden hekimlerin ifadelerine başvurulması, ölenin kafatası kemiklerinin
soruşturma belgeleriyle birlikte İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderilerek
kafasındaki yara ve kemik kırıklarının ne şekilde oluştuğu konusunda rapor alınması,
yakınan Y... D...’ın ifadesinin alınarak ileri sürdüğü konuların derinlemesine araştırılması,
olay yerinde bulunan maddi bulgular üzerinde kanıt araştırmasının yapılması, açıklığa
kavuşturulması olası yeni durumlara göre soruşturmanın derinleştirilerek olayın kuşkuya
yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması, karşıtı durumda zamanaşımı sonuna değin
kollukla işbirliği içinde araştırma ve soruşturmanın yürütülmesi gerekirken yazılı
gerekçeyle kovuşturmama karan verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüştür.
Öte yandan, konuyla ilgili bulunduğundan çözülmesi gereken diğer bir sorun ise
takipsizlik kararına yönelik itirazı inceleyen mahkeme başkanlığının olay yeri sulh ceza
yargıcı ile işbirliği içinde soruşturmayı sürdürerek sonuçlandırmasına gerek bulunup
bulunmadığına ilişkindir. Eylemin niteliğinin belirlenmesi, işlenen bir suç varsa
şüphelilerin kuşkuya yer vermeyecek şekilde tüm kanıtlarıyla birlikte ortaya çıkarılarak
kamu davasının açılması gerekir. Her türlü kanıt toplanmasını gerektiren bu sürecin
soruşturma makamı tarafından izlenmesi zorunludur. Soruşturma makamı eylemin
gerçekleşmediğini ve suç oluşturmadığını, suç oluşturuyorsa sorumlularını saptamadan
kovuşturmama kararı vermiştir. İtiraz makamı iste yapılan itirazı yetersiz gerekçeyle
reddetmiştir. Olay henüz açıklığa çıkarılamamış, suç oluşturan bir eylemin varsa
şüphelileri belirlenememiştir. Bu bakımdan CMK’nın 173. maddesi uyarınca itiraz
makamınca soruşturmanın genişletilmesine ilişkin koşullar gerçekleşmediğinden
soruşturmanın soruşturma makamınca yürütülmesinde zorunluluk vardır. Aksine bir kabul,
tüm faili bilinmeyen olayların bir takipsizlik kararlarına karşı itiraz olunması durumunda
soruşturmanın ilgili mahkemelere yaptırılması gibi bir sonuca ulaşılır ki vasakoyucunun
amacının bu olduğu söylenemez. (1. CD., 25.02.2008, 2004/1335)
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun “Cumhuriyet Savcısının kararına itiraz”
başlıklı 173. maddesinin 3. fıkrasındaki “...” Şeklindeki düzenleme karşısında; mahkemesince,
karar verilmesi için soruşturmanın genişletilmesine gerek görüldüğü takdirde, o yer sulh ceza
hakiminin görevlendirilmesine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde Cumhuriyet savcısına
gönderilmesi yasaya aykırıdır. (2. CD., 03.07.2006,6142"42761)
İddianamenin iade nedenleri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170 ve 174.
maddelerinde açıkça belirtilmiştir. Şüphelinin ifadesinin alınmaması bu nedenler arasında yer
almamaktadır. Ayrıca 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 247. maddesinin üçüncü
fıkrasında, kaçak sanık hakkında, kovuşturma yapılabileceği, ancak daha önce sorgusu
yapılmamış ise, hükümlülük (mahkumiyet) kararı verilemez denilmektedir. Yasanın bu
hükmünden de, şüphelinin ifadesinin alınmadan da diğer koşullar
varsa hakkında kamu davası açılacağı öngörülmektedir. (2. CD., 27.6.2006, 6104/12460)
Özü: Delillerin takdiri mahkemeye alt olması nedeniyle davanın açılması gerekir.
Dosya kapsamına göre, şikayetçi tarafından İ. K.'nin bilgisinin olduğunun öne
sürüldüğü ve tanık İ. K.'nin 6.2.2002 tarihinde emniyetle alınan beyanlarında, şikayetçi Z.
T.'ı tanıdığını, karakolda ifade vermek istemediğini Cumhuriyet Savcılığında ifade vermek
istediğini belirttiği halde, bu tanığın usulüne uygun çağırılıp olayla ilgili bilgisi hakkında
beyanlarının Cumhuriyet Savcılığında alınmadığı, şikayetçinin 20.3.2002 havale tarihli
itiraz tanıklardan N. B. ın beyanlarının alınmadığı, aynı tarihli dilekçesi ekine Başhekim
Prof Dr. T. K.Klinik Şefi Doç.Dr. F. Z. T.’ın, 28.9.2001 tarihinde canlı bir erkek çocuğunu
dünyaya getirdiğine dair rapor örneğinin ibraz ettiği, kaçırıldığı iddia edilen “Buğra” adlı
çocuğun nüfusa kayıtlı olup olmadığı hakkında herhangi bir araştırma yapılmadığı,
şikayetçinin 13.12.2001 tarihli şikayet dilekçesinde sanık S. A. ile telefonla görüşme
yaptığını iddia ettiği halde şikayet dilekçesinde ileri sürdüğü hususların ibraz etilen
delillerle birlikte değerlendirildiğinde kamu davasının açılmasını gerektirir nitelikte
bulunduğu gibi bu delillerin mahkemesince takdiri ve değerlendirilmesi gerektiği
gözetilmeksizin itirazın kabulü ile kamu davasının açılmasına karar verilmesi yerine, yazılı
biçimde gerekçe ile reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 sayılı
CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu yazılı emre atfen ihbar
olunmuştur.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 19.2.2 002 gün ve 2001/100113 hazırlık sayılı
takipsizlik karan müştekiye tebliğ edilmediğinden müştekinin 20.3.2002 havale tarihli
itiraz dilekçesinin süresinde olduğu ve kanun yararına bozma istemi yerinde
görüldüğünden (2. CD., 20.6.2006,5370/12278)
Failin C.Savcısına verdiği 3.10.2005 günlü ifadesinde “suçu kabul etmiyorum,
fiilden doğmuş olan maddi ve manevi zarar olmadığı için maddi ve manevi zararını
ödemeyi kabul etmiyorum” şeklinde beyanda bulunması üzerine uzlaşma olanağının
bulunmadığı belirlenerek iddianame ile kamu davası açılmasında bir isabetsizlik olmadığı
ve bu itibarla C.Savcısının iddianamenin iadesi kararına yönelik itirazın kabulü ile Sulh
Ceza Mahkemesinin iddianamenin kabulüne karar verilmesi gerekirken, itirazın reddine
karar verilmesi yerinde olmadığından ve açıklanan gerekçelerle kanun yararına bozma
istemi yerinde görüldüğünden Hopa Asliye Ceza Mahkemesinin 25.10.2005 gün ve
2005/97-97 D.İş sayılı kesin olarak verilen kararının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının b bendi uyarınca bozulmasına ve müteakip
işlemlerin mahallinde merciince yerine getirilmesine, 12.4.2006 tarihinde oybirliğiyle
karar verildi. (2. CD., 12.4.2006, 2803/7465)
Özü: Akıl hastalığı bulunan sanık hakkında, kovuşturmaya yer olmadığı karan
verilerek, tedbir İstemli dava açılamaz. CMK'nın 172 maddesinde akıl hastalığı bulunması
kovuşturmaya yer olmadığı karan verilmesi nedeni değildir.
5271 sayılı CMK’nın 172. maddesi uyarınca kovuşturmaya yer olmadığı kararının,
kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delillerin elde edilememesi veya
kovuşturmanın izne tabi olması ve yetkili merciince izin verilmemesi gibi kovuşturma
olanağının bulunmaması hallerinde verilmesi gerektiği, şüphelinin akıl hastalığı nedeniyle
TCK’nın 32/1. maddesinden yararlanması gerektiğinin tıbben saptanması durumunda,
hakkında güvenlik tedbiri uygulanması yönünden, atılı suçu işlemiş olduğunun yapılacak
yargılama ile sabit görülmesi zorunluluğu nedeniyle kovuşturmama karan verilmesi
olanağı bulunmadığından, Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığının şüpheli hakkında
yaralama suçundan ek kovuşturmama kararı vererek iddianame başlığı altında içeriği
itibariyle kamu davası açmaksızın, tedbir uygulanması isteminin, mahkemece reddine
karar verilmesi gerekirken, usulüne uygun açılmış bir dava olmadığı halde sanığın koruma
ve tedavi altına alınmasına karar verilmesi,
Kabule göre de;
1) Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 15/04/2008 tarih, 2008/1-22 E, 2008/80 K sayılı
kararında da belirtildiği şekliyle, sanığın akıl hastası olması durumunda yapılacak
uygulamanın sınırlarını belirleme açısından, işlenen fiilin bir suçu oluşturup oluşturmadığı
eğer oluşturuyor ise suç vasfının belirlenmesi ve gerek sübuta ve gerekse vasfa ilişkin
gerekçeli değerlendirmenin hükümde tartışılması suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 223/3-a
maddesi gereğince ceza verilmesine yer olmadığına ve 5237 sayılı TCK’nın 57. maddesi
gereğince akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına karar verilmesi
gerekirken; sübuta yönelik değerlendirme yapılmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi,
2) Akıl hastası olan sanığın yakalama ile alman savunmasında müdafii
bulundurulmamak suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 150/2. maddesine muhalefet edilmesi,
3. CD., 11.02.2013,42928/4767
Basit yaralama, mala zarar verme ve kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz
kötüye kullanılmak suretiyle kasten yaralama suçlarından meçhul şüpheliler hakkında
yapılan soruşturma evresi sonucunda Muğla Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen
05/05/2011 tarihli ve 2010/2482 soruşturma sayılı ek kovuşturmaya yer olmadığına dair
karara karsı yapılan İtirazın kabulüne İlişkin mercii Aydın 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
20/07/2011 tarihli ve 2011/1116 değişik is sayılı kararma karşı Adalet Bakanlığı’nın
05.03.2012 tarih ve 2011/3603-13821 sayılı yazısıyla kanun yararına bozma isteminde
bulunulduğundan bu işe ait dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının
14.03.2012 tarih ve 2012/71684 sayılı tebliğnamesiyle Dairemize gönderilmekle
incelendi. Mezkur ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre, 12/05/2010 tarihinde Muğla şehir merkezinde meydana gelen
olaylar üzerine, Muğla Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2010/2482 sayılı
soruşturma sonucu 05/05/2011 tarihli ve 2011/1030 esas, 2011/395 sayılı iddianame ile
2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na aykırılık, görevi yaptırmamak
için direnme ve mala zarar verme suçlarından şikâyetçi şüpheliler Mehmet Emin Şimşek
ve arkadaşları haklarında kamu davası açılıp, meçhul şüpheliler haklarında ek
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, şikâyetçi şüphelilerin şikâyetlerinin
tüm yönleri ile soruşturma konusu yapılarak değerlendirilip kararlar verildiği, karşıt
görüşlü öğrencilerin öğrenci olaylarına katıldıkları, birbirlerini taşladıkları, şikâyetçi
şüphelilerin gözaltı işlemi yapılırken güvenlik güçlerine karsı aktif direnme
eylemindebulunmaları göz önüne alındığında kolluk görevlerinin kendilerine tanınan
kuvvet kullanma hakkının sınırlarını aştıkları konusunda delil bulunmaması karşısında,
meçhul şüpheli olan kolluk görevlileri hakkında İtirazın reddi yerine, yazılı şekilde
kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı
CMK’nın 309, maddesi gereğince anılan kararın bozulması lüzumunun ihbar olunduğu
anlaşıldı.
Gereği görüşülüp düşünüldü:
Aydın 2. Ağır Ceza Mahkemesinin şüpheliler hakkında iddianame
düzenlenmesi gerektiğini belirten 20.07.2011 tarihli ve 2011/1116 sayılı itirazın
kabulüne dair kararı karşısında; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 173/4.
maddesi gereğince “Mahkeme i emi verinde bulursa. Cumhuriyet Savcısı
iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.” amir hükmü nedeniyle görevli
Cumhuriyet Savcısına iddianame düzenleme konusunda herhangi bir takdir hakkı
tanınmadığı; aksine itiraz merciinin karan gereğince iddianame düzenlenmesi
mecburiyeti getirildiği anlaşılmaktadır. Aynı kanunun 170/2, maddesi ise "soruşturma
evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe
oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısı bir iddianame düzenler” denilmekle yeterli delilin
mevcudiyeti karşısında Cumhuriyet Savcısına dava açmasını zorunlu kılmaktadır.
Bununla birlikte Anayasamızın 90/5. fıkrası hükmü gereğince “Usulüne göre
yürürlüğe konulmuş Milletlerarası sözleşmeler kanun hükmündedir. Usulüne göre
yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla
kanunların aynı konularda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek
uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” Kolluk kuvvetlerinin
kendilerine tanınan kuvvet kullanma yetkisi sınırlarını aştıkları iddia edilen olayda; buna
maruz kalan şahısların başvuru hakkı Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesinin Etkili
Başvuru Hakkı başlığı altında düzenlenen 13. maddesi ile güvence altına alınmıştır.
Şöyle ki “...İş bu sözleşmede tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen her şahıs ihlal fiili
resmi vazifelerini ifa eden kimseler tarafından bu vazifelerin ifası sırasında yapılmış
da olsa, milli bir makama fiilen müracaat hakkına sahiptir. Açıklanan bu nedenlerle
mahkemenin takdirinde bu yönde bir isabetsizlik görülmeyerek kanun yararına bozmayı
gerektirir hukuka aykırılık nedeni bulunmadığı anlaşılmakla, Adalet Bakanlığının
kanun yararına bozma yazısına dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca
düzenlenen 14,03.2012 tarih ve 2012/71684 sayılı ihbarname içeriğindeki bozma
nedeni yerinde görülmediğinden kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, dosyanın
mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 3. CD.,
26.12.2012,11612/46093
II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik, eksik soruşturma yapıldığı
gerekçesiyle yapılan itirazın reddine dair merci kararının, hukuka uygun olup olmadığının
belirlenmesine ilişkindir.
III- Hukuksal Değerlendirme:
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinin 1. fıkrasında "Cumhuriyet savcısı,
ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez
kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini
araştırmaya başlar." 2. fıkrasında, "Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve
adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle,
şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve
şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür." 170. maddesinin 2. fıkrasında, “Soruşturma
evresi sorumda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa;
Cumhuriyet Savcısı, bir iddianame düzenler." 173. maddesinin 3. fıkrasında ise “Başkan,
kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça
belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hakimini görevlendirebilir; kamu davasmm açılması
için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder;" hükümleri yer
almaktadır.
Diğer taraftan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 13. maddesi uyarınca da, temel
hak ve özgürlükleri ihlal edilen kimselere etkili bir başvuru yapma hakkı tanınması zorunlu
olup, anılan hükmün uygulanmasına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında
(öm: Vilko E. - Finlandiya karan 2007; Sürmeli - Almanya kararı 2006) etkili başvuru
yolunun hem teoride, hem pratikte erişilebilir, yeterli ve etkili olması gerektiği
belirtilmektedir.
İncelenen dosyada, müşteki ile boşandığı eşi şüpheli arasmda bir kısım arazi ve
gayrimenkullerin zilyetliği ve mülkiyeti hususunda ihtilaf bulunduğu, bu konular ile ilgili
değişik mahkemelerde görülen davaların bulunduğu anlaşılmaktadır. Ancak müşteki ve
vekilinin dosyaya ibraz etmiş oldukları değişik tarihli dilekçelerde, şüphelinin 20/07/1992
tarihli ev satış senedi ile satın aldığı prefabrik yapmın bulunduğu yer ile, müştekinin konut
dokunulmazlığını ihlal iddiasmda bulunduğu 3 katlı evin farklı yerler olduğu ileri
sürülmüştür. Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca, bu konu ilgili herhangi bir araştırma
yapılmadan kovuşturmaya yer olmadığma dair karar verilmiştir. Bu nedenle konunun
açıklığa kavuşturulması için, müştekinin dosyaya ibraz etmiş olduğu 23/01/2012 tarihli
dilekçesinde belirtilen, konut dokunulmazlığım ihlal iddiasma ilişkin 3 katlı evin
bulunduğu yer ile, şüphelinin dosyaya ibraz ettiği 1992 tarihli ev satış senedinde belirtilen
yerin aym olup olmadığı, suça konu yerin boşanma tarihinden önce mi yoksa sonra mı
yapıldığı, ilgili hukuk mahkemesi dosyalan da incelenmek suretiyle belirlenerek, sonucuna
göre şüphelilerin hukuki durumunun belirlenmesi gerekmektedir. Bu nedenle itiraz
merciince soruşturmanın eksik yapılmış olduğu gözetilerek, gereğinin takdir edilmesi
gerekirken itirazın reddine karar verilmesi hukuka aykırıdır.
Somut olayda, CMK'nın 160. maddesinin Cumhuriyet Savcısına yüklediği maddi
gerçeği araştırma sorumluluğunun gereği, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca yerine
getirilmemiştir. Ancak bu durumda soruşturmanın hangi merci tarafından yapılması
gerektiği sorunu ortaya çıkmaktadır. YCGK'nın, 04.12.2007 tarih ve 2007/247-257 sayılı
kararında özetle "Cumhuriyet Savcısı tarafından ceza yargılamasının temel hedefi olan
maddi gerçeğe ulaşma amacına yönelik olarak gerekli kanıtların toplanmadığı hatta buna
teşebbüs bile edilmediği çok açık olarak anlaşılmakta, başka bir anlatımla soruşturma
evresinin tamamlanmadığı net bir biçimde tespit edilmekteyse, soruşturma evresi
Cumhuriyet Savcısınca tamamlanmalıdır. Aksinin kabulü halinde, soruşturma safhasının
asıl yetkilisi olan Cumhuriyet Savcısı varken istisnai yetkili olan sulh ceza hakiminin
soruşturmayı yapması sonucuna ulaşılır ki bu CMK'nın getirdiği sisteme ve yasanın
amacına aykırıdır." denilerek soruşturma eksikliğinin nasıl giderilmesi gerektiği
gösterilmiştir. Yapılan açıklamalara göre itiraz merciinin, itirazı kabul edip dosyayı
soruşturmayı tamamlaması için Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına göndermesi
gerekmektedir. 4. CD., 21.03.2013,34387/8188
Katılanlann, 04.01.2010 tarihli dilekçe ile yaptı klan başvuru üzerine başlatılan
soruşturma sonucunda “31.12.2009 tarihinde Manavgat Tarım İlçe Müdürlüğünde
Manavgat Süt Üreticileri Birliğinin toplantısında süt üreticisi olan şüpheli ile müştekiler
arasında süt fiyatlarının belirlenmesi konusunda tartışma çıktığı, şüphelinin, müştekilere
hitaben, "şerefsizlik yapmayın, köy muhtarlarına bir kaç peynir vermekle ve kontör
almakla onları kandırdığınız gibi beni kandıramazsınız" diyerek hakaret ettiği iddiasıyla
11.06.2010 tarih ve 2010/1362 soruşturma nolu iddianamenin düzenlendiği, katılanların, sanığın basın yoluyla yaptığı bazı açıklamaları ise 15.02.2010 tarihli dilekçeleri ile
şikayet konusu ettikleri, Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/1135 nolu
soruşturmasında, katılanların, ilçe tarım müdürlüğünde yapılan toplantıda sanığın
kendilerine hakaret ettiğini de ileri sürdükleri, Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından
14.04.2010 tarih ve 2010/1135 soruşturma nolu kovuşturmaya yer olmadığı kararı
verildiği, kovuşturmaya yer olmadığı kararının davaya konu iddianameden daha önce
verildiği anlaşılmakla;
5271 sayılı CMK’nın “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” başlığını taşıyan,
172. maddesinin 2. fıkrası; “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra
yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz” hükmünü
taşımaktadır.
CMK’nın 223/8. maddesine göre durma kararı verilerek, kovuşturmaya yer olmadığı
kararının şikayetçilere tebliğ edilip edilmediği, şikayetçilerin de CMK’nın 173.
maddesinde düzenlenen itiraz haklarını kullanıp kullanmadığı, dolayısıyla kovuşturmaya
yer olmadığı kararının kesinleşip kesinleşmediği araştırılıp sonucuna göre;
a-Kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edilmiş, Ağır Ceza Mahkemesince
itirazın reddine karar verilmişse, CMK’nın 172/2, 173/6. maddelerine göre ilgili Ağır Ceza
Mahkemesinden karar alınması,
b-Kovuşturtnaya yer olmadığı kararına itiraz edilmemiş ve karar kesinleşmiş ise,
CMK'nın 172/2. maddesine göre ne şekilde yeni bir delile dayanılarak dava açıldığı tespit
edilerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile hüküm kurulması,
2-Kabule göre de; Manavgat Tarım İlçe Müdürlüğünde Manavgat Süt Üreticileri
Birliği toplantısında meydana gelen hakaret eyleminde aleniyet öğesinin ne şekilde
oluştuğu açıklanmadan TCK'nın 125/4. maddesi ile uygulama yapılması, 4. CD.,
23.06.2014,4700/22673
5271 sayılı Ceza Yargılama Yasasının 173/1 maddesinde "Suçtan zarar gören,
kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş
gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza
mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanına itiraz edebilir." hükmü yer
almaktadır.
İncelenen dosyada, itiraz eden F-Nnun Fatsa Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen
16.4.2010 tarihli ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda şüpheli olarak gösterildiği
görülmektedir. Şüphelinin, kendisinin işlediği iddia edilen suçtan zarar görmesinin söz
konusu olamayacağı açıktır. İtiraz merciinin, şüphelinin isteğini, C.Y.Y.'nın 173/1
maddesi gereğince itiraz hakkı bulunmadığından reddetmesi hukuka uygundur. 4. CD.,
25.05.2011,28133/7075
Özü: Suçun işlendiği hususunda "yeterli delir değil, daha geniş anlamlı bir kavram
olan “yeterli şüphe” bulunmasının savcının dava açan iddianameyi düzenlemesi İçin
gerekli bir neden ve zorunlu koşul olduğu kabul edilmelidir.
Tebliğnamede: Dosya kapsamına göre, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
“Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet Savcısının görevi” başlıklı 160. maddesinde
belirtildiği üzere, Cumhuriyet Savcısının kendisine yapılan şikâyet karşısında, soruşturma
başlatılıp, delilleri toplamak suretiyle sonucuna göre karar vermesi gerekirken, somut
olayda müşteki H... Y... U... tarafından verilen şikâyet dilekçesinde ileri sürülen hususlar
nazara alınmadan eksik soruşturma ile eksik soruşturma ile ek kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar verildiği gözetilmediği gibi, yine müşteki tarafından ileri sürülen
hususların kamu davasının açılmasını gerektirir nitelikte bulunduğu ve delillerin
mahkemesince takdir ve değerlendirilmesi gerektiği dikkate alınmaksızın, itirazın kabulü
yerine yazılı şekilde karar verilmemesinde isabet görülmemiştir” denilmektedir.
CYY’nin 160/2. maddesi uyarınca Cumhuriyet Savcısı, maddî gerçeğin araştırılması
ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle,
şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve
şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.
Kamu davasının açılması başlığını taşıyan CYY’nin 170/2. maddesinde ise
“Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe
oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler” hükmü yer almaktadır.
CYY’nin 173/3. maddesi hükmüne göre kovuşturmaya yer olmadığı kararını itirazen
inceleyen başkan, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu
hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hâkimini görevlendirebilir.
Buna göre, C.Savcısımn yakınanın dilekçesinde belirttiği, şüphelinin kendisine
hakaretini gördüğünü iddia ettiği Y... Yazgan ve icra müdürlüğü çalışanlarını tam olarak
dinlememesi ve eksik soruşturma sonucu kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermesi
yasaya aykırıdır.
İtirazı inceleyen mahkeme başkanının eksiklikleri tamamlaması için soruşturmayı
genişletmesi ve suçun işlendiği yer sulh ceza hâkimini görevlendirmesi gerekir.
Soruşturma genişletilmeden eksik araştırmayla iddiadan başka delil bulunmadığı ve kast
yokluğu gerekçeleriyle itirazın reddine karar verilmesi hukuki değildir.
Bu durumda şüpheli hakkında öncelikle ağır ceza mahkemesi tarafından eksikliklerin
tamamlanması ve icra müdürlüğü çalışanlarının, şikâyet dilekçesinde adı geçen ve
paralarını eksik aldıkları iddia olunan taksi şoförlerinin ayrı ayrı dinlenmeleri ve sonucuna
göre itirazın kabulü veya reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Bunun yanında soruşturma sonunda toplanan deliller suçun işlendiği hususunda
kamu davası açmaya yeterli şüphe oluşturuyorsa iddianame düzenlenmelidir. İncelenen
dosyada, icra müdürü olan şüpheli N... A...’ın icra memurluğunda çalışanların haciz görev
yolluklarının herkese eşit dağıtılmasına ilişkin bir uygulama başlatması, dolayısıyla hacze
gitmeyen görevlilerin de yolluk gelirlerinden yararlanmalarının sağlanmasının
amaçlanması ve çalışanların bu uygulamaya nza göstermesi ile bir havuzda biriken
paraların buna göre paylaştınlmaya başlanması, ancak her görevlinin icra müdürü başta
olmak üzere hızla paydan daha az paya doğru bir sıralama içinde paylaşıma dâhil edilmesi
suretiyle hakkı olmayan kişilerin görev yolluğu almasına, hakkı olanların ise aldıkları
ücretin
eksilmesine yol açma ve yakınan H... Y... U... ’ın eksik kaldığını iddia ettiği payı yüzüne
doğru atma eylemlerinin tanıklarca da doğrulanması durumunda yeterli şüphenin
bulunduğu, iddia edilen görevi kötüye kullanma ve görevliye hakaret suçlarına ilişkin
delilleri değerlendirme, tartışma ve suçu nitelemenin yargılamayı yapacak mahkemenin
görevi olduğu; nitekim C.Savcısının dava açma görevini düzenleyen 5271 sayılı CYY.
170. maddesi hükmüne göre, suçun işlendiği hususunda “yeterli delil” değil, daha geniş
anlamlı bir kavram olan “yeterli şüphe” bulunmasının, savcının dava açan iddianameyi
düzenlemesi için gerekli bir neden ve zorunlu koşul olduğu kabul edilmelidir.
Açıklanan nedenlerle Yargıtay C.Başsavcılığının, yasa yararına bozma isteği
doğrultusunda düzenlediği tebliğnamedeki düşünce, yerinde görüldüğünden, Ereğli Ağır
Ceza Mahkemesince kesin olarak verilen 27.12.2006 gün ve 2006/552 değişik iş sayılı
kararın CYY’nin 309. maddesi uyarınca Yasa Yararına BOZULMASINA, aynı yasa
maddesinin 4/a fıkrası gereğince sonraki işlemlerin yerinde tamamlanmasına, (4. CD.,
27.11.2007,2007/8603-2007/9977)
özü: C.Savcısının CYY’nin kendisine yüklediği soruşturma görevini hiç yerine
getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın olmadığı bir durumda, Yasanın 173/3.
maddesi koşullan oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin, C.Savcısının CYY’nin 160 vd.
maddeleri uyarınca soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar
vermesi gerekmektedir.
Tehdit ve hakaret suçlarından kimliği meçhul şüpheli hakkında yapılan soruşturma
sonunda Gebze Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 8.5.2007 tarihli ve 2006/10992738 sayılı kovuşturmaya yer olmadığı kararma karşı yapılan itirazın kabulüne dair, mercii
Kartal 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığınca verilen 29.6.2007 tarihli ve 2007/538- 536
sayılı karar aleyhine Adalet Bakanlığınca verilen yasa yararına bozma isteğini içeren
Yargıtay C.Başsavcılığının 24.9.2007 gün ve 181695 sayılı tebliğnamesiyle birlikte dava
dosyası Daireye gönderilmekle incelendi ve gereği görüşüldü:
Tebliğnamede; “dosya kapsamına göre, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına
itiraz üzerine incelemeyi yapan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanının, 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 173/3. maddesi uyarınca karar vermek için soruşturmanın
genişletilmesine gerek görmesi halinde, bu hususu açıkça belirtmek suretiyle o yer Sulh
Ceza Hakimini görevlendirebileceği ve sonucuna göre de, kamu davası açılması için
yeterli nedenler bulunmazsa istemin gerekçeli olarak reddine, delil bulunduğu takdir de ise
kabulüne karar vermesi gereceği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesine isabet
görülmemiştir.” denilmektedir.
İncelenen dosyada yakınanın C.Başsavcılığına verdiği 22.1.2007 tarihli dilekçede;
cep telefonunu arayan ve kendisini Av.S... K... Z... olarak tanıtan bir kişinin, 12.1.2007
günü saat 15 ile 1630 arasında, 18.1.2007 günü saat 16’00 ile 18'00 arasında ve 18'30'da
ve 21.1.2007 günü saat 1 l’OO ile 17'00 arasında yaptığı aramalarda; “sahtekar, şerefsiz”
sözleri ile ve ayrıca “seni orada barındırmayacağız, bak başına neler getireceğiz”
biçimindeki sözleri ile, hakaret ve tehdit ettiğini ileri sürerek yakınmada bulunduğu, Gebze
C.Başsavcıhğınca yakınanın dilekçesi ve ifadesi alınmakla birlikte, yakınanın bildirdiği
telefon numarasının bildirilen tarih ve saatlerdeki görüşme kayıtlarının istenmediği ve bu
yönde bir inceleme yapılmadan, görüşmenin varlığı ve içeriği ile ilgili bir tanık ve kayıt
bulunmaması nedeniyle soyut iddiadan ibaret yakınma hakkında kovuşturmaya yer
olmadığı kararı verildiğinin açıklanarak, kararın yakmana tebliğ edildiği, itiraz üzerine
dosyayı inceleyen mercii Kartal 1. Ağır Ceza Mahkemesinin ise, iddia ile ilgili hiçbir
araştırma yapılmayıp, telefon görüşme dökümleri getirilip incelenmediğinden
kovuşturmaya yer olmadığı kararının kaldırılmasına ve gereğinin Gebze
C.Başsavcılığınca yerine getirilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CYY’nin 160. maddesi uyarınca bir suçun işlendiğine ilişkin ihbarı alan
C.Savcısı, hemen işin gerçeğini araştırmaya başlamak ve maddi gerçeğin araştınla- bilmesi
ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri
toplayarak aynı yasanın 170/2. maddesi uyarınca yapacağı değerlendirme sonucunda,
toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına
ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası ı açmak, aksi halde ise CYY’nin 172.
maddesi gereği kovuşturmaya yer olmadığına karar vermekle görevlidir.
Cumhuriyet Savcısının kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararına karşı yapılacak
itirazla ilgili olarak CYY’nin 173/3. maddesinde; “başkan kararını vermek için
soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer
sulh ceza hakimini görevlendirebilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler
bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder...” ve aynı maddenin 4.fıkrasında; “Başkan
istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet Savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir”
hükümleri yer almaktadır.
Görüldüğü üzere CYY’nin 173. maddesi, C.Savcısının yaptığı 'soruşturma' sonunda
verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararının yargısal denetimini düzenlemiş ve merciin
yapacağı inceleme sonunda vereceği kararı da kural olarak; “C.Savcısının iddianame
düzenlemesini sağlama” ya da “kovuşturmama kararının yerinde bulunması” biçiminde
sonuçlanmasını öngörmüştür. Ancak bu hükümlerin uygulanabilmesi için C.Savcısının
yasaya uygun bir "soruşturma" yapmış olması zorunludur. Başka bir deyişle, C.Savcısı
suçla ilgili soruşturmayı yapmasına karşın, merciin karar vermesi için eylemin suç teşkil
edip etmediği ya da failin eylemi gerçekleştirip gerçekleştirmediği konularıyla ilgili olarak
bazı hususların da araştırılması, ortaya çıkarılmasına gerek duyduğunda o yer sulh
ceza hakimini görevlendirmeli ve sonucuna göre kararını vermelidir.
Buna karşın, C.Savcısının CYY’nin kendisine yüklediği soruşturma görevini hiç
yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir "soruşturma'"nın bulunmadığı bir
durumda, yasanın 173/3. maddesi koşulları oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin,
C.Savcısının CYY’nin 160 vd. maddeleri uyarınca soruşturma yapmasını sağlamak
maksadıyla itirazın kabulüne karar vermesi gerekmektedir.
Açıklanan yasal gerekler karşısında, incelenen dosyada C.Savcısının yakınanın
ifadesini alma dışında hiçbir soruşturma yapmaksızın kovuşturmaya yer olmadığına karar
vermesi nedeniyle CYY’nin 173/3. maddesi koşulları oluşmadığından, C.Savcısının
yasaya uygun soruşturma yapmasına olanak sağlamak maksadıyla kovuşturmaya yer
olmadığı kararının kaldırılmasına karar vermesi yasaya uygun bulunmakla, Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesinde yer alan düşüncesi dosya içeriğine göre
yerinde görülmediğinden, 5271 sayılı CYY’nin 309. maddesi uyarınca, Yasa yararına
bozma isteğinin REDDİNE (4. CD., 14.11.2007, 9636-9375)
Özü: Belediye başkanı olan şüphelinin, belediyeye ait dükkanı ihalesiz kiraya
verdiğinin iddia edilmesi ve kaymakamlıkça izin verilmemesi karşısında, kovuşturmaya
yer olmadığına ilişkin karar yerindedir.
44S3 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Yasanın
4. maddesi uyarınca C. savcıları, bu kanun kapsamındaki suçlarla ilgili olarak bir ihbar
veya şikâyet aldıklarında veya böyle bir durumu öğrendiklerinde ivedilikle
toplanması gerekli ve kaybolma ihtimali bulunan delilleri tespitten başka hiçbir işlem
yapmayarak ilgili merciden soruşturma izni isterler. Bu iznin doğrudan veya itiraz
sonucunda verilmesi durumunda aynı Yasanın 11. maddesi uyarınca ceza soruşturması
yürütülerek sonuçlandırılır. 4483 sayılı Yasa, kapsamı içerisindeki görevliler ve suçlar
bakımından ceza soruşturması açılabilmesini ‘izin koşuluna bağlamıştır. Başka bir
anlatımla 4483 sayılı Yasa hükümleri uyarınca gerekli soruşturma izninin alınamaması
halinde ceza soruşturması başlamadığı için, suç işlendiği yolunda yapılmış olan ihbar veya
şikâyetler hakkında “inceleme/işlem yapılmasına yer olmadığı” kararı verilebilir ise de
“kovuşturma yapılmasına yer olmadığına” karar verilemeyecektir.
İncelenen dosyada belediye başkanı olan şüphelinin belediyeye ait dükkânın kira
ihalesi nedeniyle görevinde yetkisini kötüye kullandığının ileri sürülmesi nedeniyle
C.Savcısınca istenilen soruşturma izni Kaymakamlık tarafından verilmemiş ve kararın
tebliğine karşın itiraz edilmeyerek kesinleşmiş bulunması ve Tercan C.Başsavcılığının
24.11.2005 tarihli kararında soruşturma izni verilmemesi sebebiyle içeriği itibarıyla
“hazırlık soruşturması yapılmasına yer olmadığına” biçiminde “inceleme yapılmasına yer
olmadığına” anlamına gelen bir karar vermesi ve anılan kararın 5271 sayılı CYY’nin 172173. maddeleri anlamında itiraza tabi bir karar olmaması karşısında, itiraz merciinin
“itirazın reddi” yerine, itirazı incelemek suretiyle kabul karan vermiş olması yasaya aykırı
bulunduğundan 5271 sayılı CYY’nin 309. maddesi uyarınca Tunceli Ağır Ceza
Mahkemesi Başkanınca verilen itirazın kabulüne ilişkin 29.12.2005 tarihli ve 2005/267265 D.iş sayılı kararın BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahkemesince yerine
getirilmesine, (4. CD., 28.5.2006, 4098/13142)
5271 sayılı CMK'nın 173/6. maddesinde yer alan "İtirazın reddedilmesi halinde;
Cumhuriyet savcısının, yeni delil varlığı nedeniyle kamu davasını açabilmesi, önceden
verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan ağır ceza mahkemesinin bu hususta karar
vermesine bağlıdır." şeklindeki düzenleme ve sanık hakkında Zile Cumhuriyet
Başsavcılığının 28/12/2009 tarih ve 2009/41-1553 sayılı Kovuşturmaya Yer Olmadığı
kararına şikayetçi tarafından itiraz edilmesi üzerine Tokat Ağır Ceza Mahkemesinin
14/06/2010 tarih ve 2010/892 Değişik İş sayılı karan ile itirazın reddine karar verilmesi
nazara alındığında yeni delil varlığı nedeniyle kamu davası açılabilmesi için Tokat Ağır
Ceza Mahkemesinin bu hususta karar vermesi gerektiği gözetilmeyerek yargılamaya
devamla yazılı şekilde hüküm kurulması, 5. CD., 21/05/2014,828/5564
Fuhuş suçundan şüpheli C... Ö.... hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda
Fethiye Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 17.10.2006 tarihli ve 2006/5633-3777 sayılı
kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına karşı vuku bulan itirazın şikâyetçinin belirttiği
tanıkların dinlenmediğinden bahisle kabulüne ve gereği yapılmak üzere evrakın Fethiye
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine dair Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
22.12.2006 tarih ve 2006/883 D.İş sayılı kararının; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 173/4. maddesi itirazın kabulü durumunda Cumhuriyet Savcısının iddianame
düzenleyerek mahkemeye vereceğine işaret etmekte olup, karar için soruşturmanın
genişletilmesi gerekli görülürse bu husus açıkça belirtilmek suretiyle O Yer Sulh Ceza
Hâkiminin görevlendirilebileceğinin anılan kanunun 173/3. maddesinde düzenlenmiş
olması karşısında, soruşturma eksikliklerinin C.Savcılığınca tamamlanmasına yönelik
olarak yazılı biçimdeki gerekçesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK’nın
309. maddesi gereğince bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı
Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 28.02.2007 gün ve 10519 sayılı Kanun yararına
bozmaya atfen C.Başsavcılığından tebliğname ile Daireye ihbar ve dava evrakı ile birlikte
tevdi kılınmakla gereği düşünüldü:
5271 sayılı CMK’nın 173/3. maddesi uyarınca itirazı inceleyen başkanın karar için
soruşturmanın genişletilmesine gerek görmesi halinde bu hususu açıkça belirtmek suretiyle
O Yer Sulh Ceza Hâkimini görevlendirmesi ve sonucuna göre bir karar vermesi gerektiği
halde, kovuşturmaya yer olmadığına dair karan tanıkların dinlenmediğinden bahisle
kaldırması isabetsiz, bu itibarla kanun yararına bozma nedeni yerinde olduğundan Muğla
2. Ağır Ceza Mahkemesinin 22.12.2006 gün ve 2006/883 D.İş sayılı kararının CMK’nm
309/3. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yerine
getirilmek üzere dosyanın Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, (5. CD.,
09.04.2007,2007/3157-2007/2693)
5271 sayılı CMK’nm 173/3. maddesi uyarınca itirazı inceleyen başkan karar için
soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle 0 Yer
Sulh Ceza Hakimini görevlendirmesi ve sonucuna göre bir karar vermesi gerektiği halde,
kovuşturmaya yer olmadığına dair karan bilirkişi incelemesi yaptırılmadığından bahisle
kaldırması isabetsiz, bu itibarla kanun yararına bozma nedeni, yerinde olduğundan (5. CD.,
03.01.2006, 2005, 19367 3)
CMK’nm 172 ve 173/1-2 maddelerine göre, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin
karara karşı sadece suçtan zarar görenin itiraz hakkının olduğu, şüpheliye bu hak
tanınmadığından,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanım yararına bozma istemine dayanan
ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, .... BOZULMASINA ... (7. CD., 14.07.2010,
2769/12824)
Özü: Akıl hastalığı bulunan sanık hakkında, kovuşturmaya yer olmadığı karsı
verilerek, tedbir istemli dava açılamaz. CMK'nrn 172 maddesinde akıl hastalığı
bulunması kovuşturmaya yer olmadığı karan verilmesi nedeni değildir.
Akıl hastalığı bir şahsi cezasızlık sebebi olmayıp kusurluluğu ortadan kaldıran bir
haldir, bu nedenle Cumhuriyet savcısı CMK’nın 171. maddesi hükmüne dayanarak takdir
yetkisini kullanıp sucu islediği tarihte akıl hastası olan fail hakkında kovuşturmaya yer
olmadığına karar veremez, soruşturma evresi sonunda toplanan deliller suçun islendiği
hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa iddianame düzenlemek suretiyle dava açmak
zorundadır.
Bu ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Suç tarihinde akıl hastası olduğu kabul edilen şüpheli hakkında yüklenen suçtan
görevli mahkemeye dava açılıp suçun sübutunu ve vasfını belirlemeye yönelik olarak
yargılama yapıldıktan soma sonucuna göre suç sübut bulmadığı takdirde beraatine, sübutu
halinde ise CMK’nrn 223/3-a maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına ve
TCK’nın 57. maddesi gereğince de akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinin
uygulanmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden doğrudan tedbire hükmedilmesi, 9.
CD., 27.03.2012,14262/4024
Suçun
failinin
kimlik
ve
adres
bilgilerinin
tespitinin
mümkün
bulunmadığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de, 5271
sayılı Kanun'un 160. maddesinde yer alan "Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir
suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını
açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya
başlar. Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın
yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve
aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını
korumakla yükümlüdür." şeklindeki düzenleme karşısında, Cumhuriyet savcısının
soruşturma yapmak zorunda olduğu, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 14/11/2007 tarihli ve
2007/9636-9375 sayılı ilamında da belirtildiği üzere, müştekinin şüphelendiği
kişilere
yönelik
iddialarının
araştırılmadığı,
şüphelilerin
beyanlarına
başvurulmadığı, kolluk biriminin cevabi yazısı ile yetinildi- ği, ortada 5271 sayılı
Kanun'a uygun bir soruşturmanın bulunmadığı bir durumda, anılan Kanun'un 160.
maddesi ve diğer maddeleri uyarınca soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın
kabul edilmesi gerektiğinin gözetilmemesinde isabet görülmediğinden ... 11. CD.,
12.06.2013,12323/9931
Şüpheliler hakkında, kusurlu olmadıkları ve maktulün ölümünün kendi kusurundan
ileri geldiğinden bahisle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş ise de, 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 160. maddesinde yer alan "Cumhuriyet savcısı, ihbar
veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez
kamu davasını açmaya yer olup olmadığma karar vermek üzere hemen işin gerçeğini
araştırmaya başlar. Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir
yargılamanın yapılabilmesi için, ermindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle,
şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve
şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür." şeklindeki düzenleme karşısında,
Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmak zorunda olduğu, meydana gelen kaza
nedeniyle, ruhsata aykın yapıldığı anlaşılan söz konusu binanın hangi tarihte yapıldığı,
Bedaş tarafından bu binaya hangi tarihte elektrik bağlandığı, müşteki ve
komşulannın Bedaş'a elektrik hattının değiştirilmesi için talepte bulunup
bulunmadıkları, maktulün ölümüne neden olan elektrik tellerinin mevzuata uygun olup
olmadığı hususlarının 5237 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 173/3. maddesi
gereğince araştırıldıktan sonra, maddi gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde
belirlenmesi ve olay nedeniyle kusuru belirlemek amacıyla mahallinde keşif yapılarak
teknik üniversite öğretim görevlilerinden veya içlerinde elektrik mühendisinin de
bulunduğu iş güvenliği uzmanlarından oluşan bilirkişi heyetinden rapor aldırılmaksızın
verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın kabulüne karar
verilmesi gerekirken yazılı şekilde itirazın reddine karar verilmesinde isabet
görülmediğinden 12. CD., 20.06.2013,13323/16950
Mağdurenin 16.09.2005 günü polise müracaatı üzerine başlatılan soruşturma sonucu
Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığının 20.04.2007 gün ve 2007/3551 sayılı Karan ile kişiyi
hürriyetinden yoksun kılma ve çocuğun nitelikli cinsel istismarı iddiaları konusunda
kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildikten sonra, 21.04.2008 tarihinde yapılan
denetim sırasında Adalet Başmüfettişi ve Cumhuriyet Başsavcısının yeterli delil toplanmadıSı tavsiyesi üzerine kovuşturmaya ver olmadıkına dair kararın kaldınlmasma karar
verildiSi. bu defa veni bir delil de elde edilmemesine ra&men kişiyi hürriyetinden yoksun
kılma ve çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçlarından Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığınca
22.02.2011 günlü iddianame ile kamu davası açıldığı anlaşılmakla; 5271 sayılı CMK’nın
172/2. maddesine göre kovuşturmaya yer olmadığına karar verildikten sonra yeni bir delil
meydana çıkmadıkça aynı fiilden dolayı kamu davası açılamayacağı, aynı Kanunun 173/1.
maddesine göre mağdurenin kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ
edildiği tarihten itibaren mağdurun onbeş gün içinde, bu karan veren Cumhuriyet
Savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza
mahkemesine itiraz hakkının bulunduğu, kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin
kararın tebliğ sonucu itiraz edilmeden kesinleşmesi veya itirazın merciince reddedilmesi
halinde, yeni delil elde edilmeden açılan kamu davasının reddinin gerekeceği, kişiyi
hürriyetinden yoksun kılma ve çocuğun nitelikli cinsel istisnai suçlarından kovuşturma
yapılmasına yer olmadığına dair kararın mağdureye veya kanuni temsilcilerine
tebliğ edildiğine dair tebligat parçasının bulunmadığı gözetilerek tebligat yapılıp
yapılmadığı, kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair kararın kesinleşip
kesinleşmediği araştırılarak, tebligat yapılmamış ise kovuşturma yapılmasına yer
olmadığına ilişkin kararın mağdureye tebliği ile karara itiraz halinde itiraz sonucuna
göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, iddianame düzenlemek için
yeterli “yeni” delil bulunmadıkça, idari denetim diye ifade edilen Başsavcının denetimi
yoluyla ya da başka herhangi bir yolla, kovuşturmaya ver olmadığı kararım ortadan
kaldırarak iddianame düzenlenemeyeceği gözetilmeden, Adalet Başmüfettişi ve
Cumhuriyet Başsavcısının tavsiyesi üzerine yeni delil de elde edilmemesine
rağmen açılan kamu davasında yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,
14. C1X, 23.01.2014,10820/755
Dosya kapsamından; mağdurenin Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği
05,05.2005 havale tarihli dilekçesi üzerine başlatılan soruşturma sonucu Şişli
Cumhuriyet Başsavcılığının 12.06.2006 gün ve 2005/43773 sayılı Kararı ile tehdit,
hakâret, aile efradına kötü muamele ve zorla ırza geçme iddiaları konusunda ek
kovuşturma olmadığına karar verilerek sadece kasten yaralama eyleminden dolayı
12.06.2006 gün ve 2006/498 sayılı iddianame ile Şişli 2. Sulh Ceza Mahkemesine
kamu davası açıldığı, Şişli 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 23.06.2006 gün ve 2006/288
iddianamenin değerlendirilmesi karan ile darp konusunda alman raporun yetersiz olduğu
ve uzlaşma girişiminde bulunulmadan iddianame tanzim edildiği belirtilerek
iddianamenin iadesine karar verildikten sonra Şişli Cumhuriyet Başsavcılığınca bu defa
yeni bir delil de elde edilmediği halde ırza geçme suçundan iddianame tanzimi için
07.01.2007 tarihinde fezleke tanzim edilerek dosyanın İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderildiği ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 21.01.2008 tarihinde
İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesine ırza geçme suçundan kamu davası açıldığı
anlaşılmakla; 5271 sayılı CMK’nın 172/2. maddesine göre kovuşturmaya yer
olmadığına karar verildikten sonra yeni bir delil meydana çıkmadıkça aynı fiilden
dolayı kamu davası açılamayacağı, aynı Kanunun 173/1. maddesine göre
mağdurenin kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği
tarihten itibaren mağdurun onbeş gün içinde, bu karan veren Cumhuriyet Savcısının
yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine
itiraz hakkının bulunduğu, kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin kararın
tebliğ sonucu itiraz edilmeden kesinleşmesi veya itirazın merciince red edilmesi halinde
veni delil elde edilmeden acılan kamu davasının reddinin gerekeceği, dosyada ırza
geçme suçundan kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair kararın mağdura tebliğ
edilip edilmediğine dair tebligat parçasının dosyada bulunmadığı gözetilerek tebligat
yapılıp yapılmadığı, kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair kararın kesinleşip
kesinleşmediği araştırılarak, tebligat yapılmamış ise kovuşturma yapılmasına yer
olmadığına olmadığına ilişkin kararın mağdura tebliği ile karara itiraz halinde itiraz
sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma ile
hüküm kurulması,
Kabule göre de;
765 sayılı Türk Ceza Kanununda eşe yönelik ırza geçme eyleminin suç olarak
düzenlenmediği gözetilmeden yazılı şekilde mahkûmiyete hükmolunması, 14. CD.,
28.11.2013, 586/12390
Aydın
Cumhuriyet
Başsavcılığınca
şüpheliler
hakkında
yürütülen
soruşturma sonunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına itiraz üzerine,
Söke 1. Ağır Ceza Mahkemesince itirazın kabulü ile kovuşturmaya yer olmadığına
dair kararın kaldırılmasına ve gösterilen soruşturma eksikliklerinin Aydın Cumhuriyet
Başsavcılığınca tamamlanmasına karar verilmiş olup, CMK'nın 173/3 maddesinin,
“mahkeme kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise, bu
hususu açıkça belirtmek suretiyle o yer sulh ceza hakimini görevlendirebilir” şeklindeki
düzenlemesi karşısında ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2007/2-247-257 sayılı ve
01/12/2007 tarihli kararında da açıklandığı üzere, mahkemece itiraz kabul edilerek
kovuşturmaya yer olmadığı kararı kaldırılmakla artık sulh ceza hakiminin
görevlendirilemeyeceği
gözetilmeden, soruşturmanın
tamamlanması
için
dosyanın aynı Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesinde isabetsizlik olmayıp...
15. CD., 01.07.2013,13656/12107

Benzer belgeler