bosnıa herzegovına dayton anlaşması sonrası tür

Transkript

bosnıa herzegovına dayton anlaşması sonrası tür
Genel olarak Balkanlar
tarihsel ve kültürel
DAYTON ANLAŞMASI SONRASI TÜRK DIŞ
bağlar nedeniyle Türk
POLİTİKASINDA SÜREKLİLİK VE İSTİKRAR:
dış politikasında
BOSNA HERSEK
devamlılığın
bulunduğu bir bölge
olarak önem verilmesi
Anahtar Kelimeler: Bosna Hersek, Türkiye, Dayton Anlaşması, Türk dış
gereken bir
politikası, istikrar ve devamlılık
konumdadır.
Due to her historical
and cultural ties with
the Balkans, the
CONTINUITY AND STABILITY IN TURKISH
FOREIGN POLICY AFTER THE DAYTON
AGREEMENT: BOSNIA HERZEGOVINA
continuity of Turkish
foreign policy in this
region is of outmost
significance.
Key Words: Bosnia and Herzegovina, Turkey, Dayton Agreement,
Turkish foreign policy, stability and continuity
STRATEJİK
ARAŞTIRMA VE
ETÜT MERKEZİ
Stratejik Araştırmalar, 9(16)
Ocak 2011 117-150
ISSN: 1303 – 698X
Sibel AKGÜN*
*Yrd.Doç.Dr.
Sakarya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Elmek: [email protected]
177
Bu makale sadece yazarın görüşlerini yansıtır. Türk Silahlı Kuvvetleri
ve/veya Yayın Kurulunun görüşlerini temsil etmez.
Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek
Öz
Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Soğuk Savaş’n bitmesinin ardından Yugoslavya’nın
da dağılması beraberinde, Balkanlar’da kanlı çatışmalar yaşanmasına neden
olmuştur. Türkiye, Soğuk Savaş sonrası bütünüyle değişen ve istikrarsız bir ortam olan
bu coğrafyada yeni bir dış politika oluşturabilmek için çeşitli risklerle karşı karşıya
kalmıştır.
Genel olarak Balkanlar tarihsel ve kültürel bağlar nedeniyle Türk dış politikasında
devamlılığın bulunduğu bir bölge olarak önem verilmesi gereken bir konumdadır.
Özel olarak ise Balkanlar’ın eski hâkimi Osmanlı Devleti’nin mirasçısı olan Türkiye,
500 yıl Osmanlı hâkimiyeti altında kalan Bosna Hersek’e de bu kapsamda özel ilgi
duymuştur. 1992-1995 arasında kanlı bir savaşın yaşandığı Bosna Hersek’te savaşı
sonlandıran Dayton Anlaşması sonrası arzu edilen siyasi istikrarın bir türlü
gerçekleşmemesi nedeniyle Türkiye’nin Bosna Hersek politikası da bu siyasi istikrar
arayışları doğrultusunda sürmüştür. Bu çalışmanın amacı, Dayton sonrası Türkiye’nin
Bosna Hersek politikası güncel gelişmelerle birlikte değerlendirilerek geleceğe
dönük olarak bu politikanın nasıl devam etmesi gerektiğini irdelemektir.
Abstract
The breakup of the Soviet Union and the end of the Cold War, together with the
disintegration of Yugoslavia, witnessed a series of bloody conflicts in the Balkans. In
the light of enormous changes and instability that took place throughout the
Balkans after the Cold War, Turkey came face to face with various risks in forming
a new foreign policy for this region.
Due to her historical and cultural ties with the Balkans, the continuity of Turkish
foreign policy in this region is of outmost significance. Turkey, as the successor of
the Ottoman State that was the previous dominant force in the Balkans has, within
this context, a special interest in Bosnia and Herzegovina that was under Ottoman
rule for 500 years. After the Dayton Agreement which concluded the war that took
place between 1992 and 1995 in Bosnia and Herzegovina, the non-attainment of
political stability there led Turkey to continue to seek ways to attain this in her
foreign policy towards Bosnia and Herzegovina. This study will assess this foreign
policy together with daily developments and will consider how this future-oriented
policy should continue.
118
SAD
9(16) 2011
Sibel AKGÜN
Bosna Hersek’in Tarihi1
Bosna Hersek,
51.129 km2 yüz
ölçümüne ve
2008 yılı itibarıyla
4.590.000 nüfusa
(% 48 Boşnak,
%37 Sırp, %14,3
Hırvat) sahip bir
devlettir.
Bosna Hersek, 51.129 km2 yüz ölçümüne ve 2008 yılı
itibarıyla 4.590.000 nüfusa (% 48 Boşnak, %37 Sırp, %
14,3 Hırvat) sahip bir devlettir. Güneydoğu
Avrupa’da, Balkan yarımadasında bulunan ülkenin
komşuları kuzey ve batıda Hırvatistan, doğuda
Sırbistan, güneyde Karadağ’dır. Ülkenin Neum’dan
Neumklek’e uzanan 20 km uzunluğunda sahil şeridi
vardır. Ülke topraklarının büyük bir bölümü eski
Yugoslavya’nın
ana
kara
bölümünde
bulunmaktadır
(http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/
infoCountryPage/setimes/resource_centre/countrie
s/bih?country=BiH#geographyPeople ).
Bosna adı ilk kez MÖ 958 yılında Bizans İmparatoru
Konstantin Porfirogenitius’un yazılarında Bosona
olarak geçmektedir. Bu ülkede yaşayanların hemen
hepsi VI. ya da VII. yüzyılda Kafkaslar bölgesinden
gelmiş Slavlardır. Modern Arnavut dilinin kökeni olan
Hint-Avrupa dili konuşmaktadırlar. Erken dönem
Bosna’nın yani Slavların gelişinden ülkenin bağımsız
ilk hükümdarı olan Kulin Ban Hükümdarlığı’nın ilk yılı
olan 1180 yılına kadar olan dönem karışıktır
(Bumazovic, 1998: 20- 21).
Bosna’nın Osmanlı Devleti’nin bir parçası olduğu
1463 yılına kadar süren Kulin Ban dönemi genellikle
bağımsızlık ve refah dönemi olarak görülmektedir.
Bosna Krallığı 1463’te Osmanlı Devleti tarafından
fethedildikten sonra Bogomil2 inancına sahip olan
Bosna Kilisesinin mensupları kendilerinkine çok
benzer olan Müslümanlığa, sağladığı ayrıcalıklar da
göz önüne alınarak dönüş yapmıştır. Osmanlı
Bosnası’nda ortaya çıkan büyük şehirlerin çoğu,
kurumları dâhil ağırlıklı olarak Müslüman’dır. 1683
Viyana yenilgisinden sonra Balkanlar’da Osmanlı
Boşnakların etnik köken olarak Avar Türklerinden geldiği de ileri
sürülmektedir. Boşnaklar da köken olarak Hırvat ve Sırplardan
ayrı bir millet olduklarını ileri sürmektedir (Malcolm, 1994: 5).
2 Bogomil dininin esasını tanrı- şeytan inancı teşkil etmektedir.
Bogomil dini, kendi kendine yönelme, tanrı ile kul arasında hiçbir
aracı kurumu kabul etmeme temeline dayanmaktadır
(Kapetanovic, 2001: 184).
1
SAD
9(16) 2011
119
Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek
Tito döneminde
ilk kez 1964
yılında ayrı bir
Boşnak kimliği ve
kendi geleceğini
belirleme hakkı
tanınan
Boşnaklar, 1974
Anayasası’nda
Yugoslavya’nın
kurucu
unsurlarından biri
olarak
tanımlanmıştır.
Devleti’nin egemenliği sarsılmaya ve uluslararası
durumu zayıflamaya başlayınca Fransa, Büyük
Britanya, Avusturya Macaristan Monarşisi ve Çarlık
Rusyası Ortodoks ve Katolik kiliselerini korumaya
başlamıştır. 1875’ten itibaren özellikle Bosna’nın yerli
Ortodoks kesimlerinin yaşadığı yerlerde Sırbistan ve
Rusya
tarafından
desteklenen
ayaklanmalar
başlamıştır. Çatışmalar yaklaşık üç yıl sürmüş ve 1878
yazının başında toplanan Berlin Kongresi ile Bosna
Hersek, ülkede kalıcı bir barış için zorunlu bazı
reformlar
gerçekleştirilene
kadar
Avusturya
Macaristan’ın yönetimine bırakılmıştır (http://
www.balkanskidom.com/showthread.php?t=117).
1908 yılında Avusturya Macaristan tarafından ilhak
edilen ülke, 1918’de oluşturulan Yugoslavya (SırpSloven-Hırvat) Krallığı’na dâhil olduktan sonra,
1928’de birkaç parçaya bölünmüştür. İkinci Dünya
Savaşı başında (6 Nisan 1941) Almanya tarafından
işgal edilen Yugoslavya’yı savaş sonunda Maraşel
Josip Tito’nun partizanları işgalden kurtararak
komünist bir rejim kurmuşlar ve Bosna Hersek dâhil
Yugoslavya,
(Sırbistan,
Hırvatistan,
Slovenya,
Sancak, Makedonya ve Karadağ) komünist
partisinin yönetimi altına girmiştir (age.).
Tito döneminde ilk kez 1964 yılında ayrı bir Boşnak
kimliği ve kendi geleceğini belirleme hakkı tanınan
Boşnaklar, 1974 Anayasası’nda Yugoslavya’nın
kurucu unsurlarından biri olarak tanımlanmıştır.
Tito’nun 1980’de ölümünden sonra sosyalist
ekonomik sistemin bozuk işleyişi de eklenince önce
Sırbistan daha sonra Hırvatistan’ın aşırı milliyetçi
politikaları ülkedeki gerilimlerin iyice artmasına
neden olmuştur. 28 Haziran 1989’da Ortodokslarca
kutlanan Aziz Vitus gününde yüz binlerce Sırp’ın
Kosova’nın
başkenti
Priştine’nin
dışındaki
Gazimestan savaş alanında Kosova Savaşı’nın
600’üncü
yılını
kutlamak
için
toplanması
Yugoslavya’nın dağılması için son kıvılcım olmuştur
(Banac, 2001: 322- 324).
1980’ler boyunca yükselen Sırp milliyetçiliği ve
giderek ayrılıkçı bir nitelik kazanan Sloven ve Hırvat
milliyetçiliği, çok uluslu Yugoslavya’nın geri
120
SAD
9(16) 2011
Sibel AKGÜN
dönülemez bir biçimde dağılmasına neden
olmuştur. 1990’da altı cumhuriyette yapılan serbest
seçimlerde Sırbistan ve Karadağ dışındaki tüm
cumhuriyetlerde milliyetçi partiler kazanmıştır. Eylül
1990’da Sırbistan’ın bağımsızlık ilan etmek isteyen
cumhuriyetlere karşı gösterdiği şiddetli tepki ve
Yugoslavya Federasyonu içindeki konumunu
güçlendirmek için yaptığı hamleler (Kosova ve
Voyvodino’nun
özerkliğini
kaldırması, Kosova
Arnavutları üzerindeki baskılarını arttırması, Slovenya
ve Hırvatistan yönetimleri ile çelişmesi gibi) hem
Slovenya ve Hırvatistan’ın bağımsızlıklarını ilan
etmesini hızlandırmış hem de bölgedeki Sırp
milliyetçiliğini güçlendirmiştir (Kut, 2001: 322).
Bosna Hersek’i
yapay bir
cumhuriyet
olarak gören
Sırplar, işgalden
sonra Boşnakların
ayrı bir ulus
olmadığı iddiası
ile “etnik
temizliğe”
girişmişlerdir.
Slovenya ve Hırvatistan’ın 25 Haziran 1991’de
Yugoslavya’dan ayrılması ile önce Almanya daha
sonra
AT
(Avrupa
Topluluğu)
tarafından
tanınmasından sonra Sırbistan ve 1990’ların sonuna
kadar ona fiilen bağlı Karadağ’dan oluşan bir
federasyon içinde kalmak istemeyen Bosna Hersek
ve Makedonya da ayrılma yoluna gitmiştir. Bosna
Hersek’te 29 Şubat 1992’de yapılan referandumda
% 66 oranında bağımsızlık yönünde oy kullanılmıştır.
Bosnalı Sırplar ise aynı zamanda başkent olarak
kabul ettikleri Pale’de RS (Sırp Cumhuriyeti’ni Republica Srpska)’yi ilan etmişlerdir. 6 Nisan 1992’de
AT’nin, 7 Nisan 1992’de ABD (Amerika Birleşik
Devletleri)’nin Bosna Hersek’i tanımasının ardından
Sırplardan oluşan federal ordunun desteği ile Bosna
toprakları işgal edilmiştir. Zaten savaş hazırlığında
olan Sırplar kısa sürede Bosna topraklarının %70’ini
ele geçirmiştir (Uzgel, 2001: 493- 495).
Bosna Hersek’i Tito döneminin Yugoslavyası’nda
denge arayışlarından kaynaklanan yapay bir
cumhuriyet olarak gören Sırplar, işgalden sonra
Boşnakların ayrı bir ulus olmadığı iddiası ile “etnik
temizliğe” girişmişlerdir. Bu arada Hırvatlar da ağırlıklı
olarak yaşadıkları ülkenin batı kesimini Hırvatistan’la
birleştirmek için savaşa dâhil olmuşlardır. “Büyük
Sırbistan ile “Büyük Hırvatistan” oluşturma projesi
yüzünden savaş üç buçuk yıl sürmüştür. Savaş henüz
Bosna
Hersek’e
sıçramadan
Hırvatistan’daki
SAD
9(16) 2011
121
Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek
1990’lı yılların
başında Batılı
devletler
Yugoslavya
bunalımı
karşısında etkili
bir politika
izleyememiştir.
çatışmalar sırasında kurulmuş olan UNPROFOR (BMBirleşmiş Milletler Barış Gücü) bu ülkeye kaydırılmıştır.
Savaş sürerken uluslararası toplum nezdinde barış
planları da (Londra Konferansı, Vance-Owen Planı,
Owen-Stoltenberg Planı gibi) gündeme gelmiştir.
Savaş sürerken ve görüşmeler devam ederken
Mayıs 1993’te BM tarafından Saraybosna, Tuzla,
Zepa, Gorazde, Bihac ve Srebrenica kentlerinin
güvenli bölgeler ilan edilmesi de başarısız olmuştur.
1994 yazında Fransa, İngiltere, Almanya, ABD ve
Rusya’dan oluşan (Daha sonra İtalya da katılmıştır.)
Temas Grubu Sırplara % 49, Boşnak ve Hırvatlara
% 51 oranında toprak veren bir plan önermiştir.
Savaşın gidişini ABD ve Türkiye’nin girişimleri ile
Boşnaklarla Hırvatların Mart 1994’te bir federasyon
kurmaları değiştirmiştir. Sırbistan yönetimi de
ekonomik
ambargo
yüzünden
anlaşmaya
yanaşmayan Bosnalı Sırplara yardımı azaltmıştır.
ABD’nin Ağustos 1995’te hava operasyonları
düzenlemesi ve diplomatik baskıların artması
nedeniyle Sırplar gerilemeye başlamıştır (agm.: 495).
1990’lı yılların başında Batılı devletler Yugoslavya
bunalımı karşısında etkili bir politika izleyememiş ve
bunun doğrudan bir sonucu olarak ABD ve Avrupa
devletleri Bosna Hersek Savaşı’nın başlangıcında
olayları
yönlendirme
bakımından
kayıtsız
kalmışlardır. Bosna savaşında Sırpların belirgin siyasi
tutumlarının olduğunu reddeden Batılı devletler,
savaşı salt askerî bir çatışma ve iç savaş olarak
algılamıştır. Bu nedenle diplomatik kanallar yolu ile
birçok kez toplanan konferanslar ve yapılan
planlara rağmen 30 Ağustos 1995 tarihinde
durumunun vahametinin devam etmesi gerçeği
karşısında NATO (Kuzey Atlantik İttifak Paktı)
öncülüğünde hava operasyonu yapılmıştır. Bir
yandan NATO öncülüğündeki bu harekât diğer
yandan Boşnak-Hırvat güçlerinin karşı saldırıları
sonucu Sırpların toprak kaybetmesi sonucu Sırbistan
Hükûmeti barışı kabul etmek zorunda kalmıştır
(agm.: 495).
122
SAD
9(16) 2011
Sibel AKGÜN
Savaş sona erdiğinde yaklaşık 150.000’den3 fazla
insan ölmüş, 2 milyon insan evsiz kalmıştır. Bosna
Hersek’te barış için tarafların masaya oturması ve
müzakereler, 21 Kasım 1995’te ABD’nin Ohio
eyaletinin Dayton kasabasındaki Wright Patterson
askerî üssünde başlamış ve anlaşma 14 Aralık
1995’te Paris’te imzalanmıştır (Bumazoviç, 1998: 3235).
Dayton
Anlaşması’na
göre, Bosna
Hersek’in serbest
demokratik
seçimlerle
yönetilen
demokratik bir
devlet olduğu
vurgulanmıştır.
14 Aralık 1995’te imzalanan Dayton Anlaşması’na
göre, Bosna Hersek’in siyasal yapısına bakıldığında
ülkenin yasalar güvencesinde, serbest demokratik
seçimlerle yönetilen demokratik bir devlet olduğu
vurgulanmıştır.
Bosnalı
Müslümanlardan
ve
Hırvatlardan oluşan Bosna Hersek Federasyonu ve
Bosna Hersekli Sırplardan oluşan Bosna Sırp
Cumhuriyeti’nin
dışında
Bosna
Hersek’in
kuzeydoğusunda yer alan Brcko, Dayton Anlaşması
ve Bosna Hersek’in siyasi yapılandırmasına göre
özerk bir yönetimdir ve ne Federasyona ne de
Bosna
Sırp
Cumhuriyeti’ne
bağlıdır.
(http://www.balkantimes.com/
html2/t
urkish/
country_info_bosnia.htm).
Bosna Hersek Anayasasının giriş kısmında devletin
kurucu milletleri olarak Boşnaklar, Hırvatlar ve Sırplar
yer almaktadır. Bosna Hersek ve yönetim birimleri
kişilerin, malların, hizmetlerin ve sermayenin tüm ülke
topraklarında dolaşım özgürlüğünü engellemeyecek
ve piyasa ekonomisi desteklenecektir. Yönetim
birimleri arasındaki sınırlarda kontrol olmayacak ve
tüm yönetim birimleri yurttaşları aynı zamanda
Bosna Hersek yurttaşı olacaktır. Yönetim Birimleri
komşu devletlerle Bosna Hersek’in hükümranlığı ve
toprak bütünlüğü ile tutarlı bir biçimde özel paralel
ilişkiler kurma hakkına sahiptir. Her yönetim biriminin
Parlamenterler Meclisinin oluru ile devletlerle ve
uluslararası örgütlerle antlaşma ve anlaşmalara
girme hakkı vardır (Bumazovic, 1998: 37- 39).
3 Bazı kaynaklara göre bu sayı 215.000 civarındadır (Bk.
Bumazovic, 1998: 33, İzzetbegoviç, 2003: 207).
SAD
9(16) 2011
123
Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek
Savaşı
sonlandıran
Dayton
Anlaşması’ndan
sonra Bosna
Hersek’te istenen
istikrar bir türlü
sağlanamamıştır.
Bosna Savaşı’nı sona erdiren Dayton Anlaşması,
kurduğu idari yapılanma içinde etnik çizgilere göre
şekillenen iki entite, on kanton ve bir özerk bölge ile
Bosna
Hersek’teki
etnik
bölünmüşlüğü
yasallaştırmıştır.
Buna
bağlı
olarak,
Dayton
Anlaşması’nın bir eki niteliğinde olan Bosna Hersek
Anayasası’ndaki bazı maddeler yüzünden, devlet
çapındaki
kurumlar
yeterince
işlevsel
olamamaktadır. Örneğin Anayasa’nın 4’üncü
maddesinin 3’üncü fıkrasında, Bosna Hersek
Meclisinde bir kararın alınabilmesi için, her iki
entiteden gelen milletvekillerinin belli yüzdesinin o
karara onay vermesi şart koşulmaktadır. İşte bu
sebepten
dolayı,
Bosna
Hersek’in
devlet
düzeyindeki Meclisinde tıkanıklıklar bulunmakta ve
farklı etnik grupların temsilcilerinin çok az konuda
uzlaşabiliyor olmaları yüzünden daha köklü reform
kararları alınamamaktadır. Diğer taraftan Anayasa
Bosna Hersek vatandaşlarına değil âdeta entitelere
üstünlüğü
tanıdığı
için
4’üncü
ve
5’inci
maddelerinde temel insan haklarını bile ihlal eden
ifadeler bulunmaktadır. Genel olarak Bosna
Hersek’te var olan iki entitenin kurumları, devlet
düzeyindeki
kurumlardan
daha
güçlüdür
(http://www.avim.
org.tr
/bultentekli.php?haberid=16628-).
Savaşı sonlandıran Dayton Anlaşması’ndan sonra
Bosna
Hersek’te
istenen
istikrar
bir
türlü
sağlanamamıştır. Siyasi otoritedeki boşluk nedeniyle
siyasi istikrarın sağlanması uzun zaman alacak gibi
gözükmektedir.
Sırplar,
ortak
devlet
fikrini
benimsememekle birlikte anlaşmayı Bosna Hersek
Sırp Cumhuriyeti’nin varlığının devamı için bir kalkan
olarak
gören
bir
yaklaşım
içindedir.
Sırp
Cumhuriyeti’yle Sırbistan özel paralel ilişkiler kurmaya
devam
etmektedir
(http://www.crisisweb.org/
home/index.cfm?id=15248I=1).
Boşnak Hırvat Federasyonu’nun Bosna Hersek’te
barışın
yeniden
tesis
edilmesindeki
önemi
Federasyon Anlaşması’nın girişinde çok net bir
biçimde ifade edilmiştir ancak federasyonun iki
halktan teşkil eden bir topluluk mu yoksa siyasi iki
124
SAD
9(16) 2011
Sibel AKGÜN
birliğin bir araya gelerek oluşturdukları bir oluşum mu
olduğu tam olarak anlaşılamamıştır. Burada taraflar
arasında ciddi anlaşmazlıklar mevcuttur. Hırvatlar,
Dayton ile Sırpların statüsüne benzer bir statüye
kavuşamamış olmanın hayal kırıklığını yaşarken
anlaşmanın Hırvatlara ait üçüncü bir yönetim
birimini de öngörecek biçimde revizyonundan yana
tavır almaktadırlar (Alkan, 2002: 46-47).
Bugün gerçekte
Bosna Hersek’te
üç etnik entite,
üç ayrı ordu, üç
ayrı polis gücü
ve entitelerin
durumuna bağlı
çalışan bir Millî
Hükûmet vardır.
Boşnak Hırvat Federasyonu’nda mevcut yasaların
uygulanması sırasında ya da yeni bir yasa
hazırlanırken her iki grubun etnik temsilcileri arasında
mutabakat
sağlanmasında
güçlükler
ortaya
çıkmakta, dolayısıyla idari ve siyasi mekanizma
verimli çalışmamaktadır. Bosna Hırvatları kendi
devlet yapılarını federal yapıya göre şekillendirerek,
Hırvatistan’la
yakın
ilişkiye
girmişlerdir
ve
federasyonun güneyinde Bosna Hersek diye
adlandırılan bölgeyi federasyon topraklarında
olmasına rağmen Hırvatistan’ın bir parçası olarak
gördüklerinden tüm resmî binaları Hırvatistan
bayrağı taşımaktadır. Boşnaklar ise Dayton’ın ortak
kurumlara
tanıdığı
yetkiyi
azami
ölçüde
yorumlamak anlayışı içindedirler. Böylece Hırvat ve
Sırpların yoğun oldukları bölgelerde sahip oldukları
hareket
alanlarını
daraltabileceklerini
düşünmektedirler (http://www.crisisweb.org/home/
index.cfm?id=15248I=1m).
Bugün gerçekte Bosna Hersek’te üç etnik entite, üç
ayrı ordu, üç ayrı polis gücü ve entitelerin durumuna
bağlı çalışan bir Millî Hükûmet vardır. Bosna Hersek
Meclisinde gerekli yasama işlevi sürekli olarak
milliyetçiler tarafından engellenmektedir. Tüm
bunlara ilave olarak Dayton Anlaşması’na göre
anlaşmanın uygulanmasından sorumlu olan Yüksek
Temsilcilik (OHR)4 makamı çok başlılığın artmasına
4 Dayton Anlaşması OHR’ye yedi görev yüklemiştir: Bunlar: 1- Anlaşma’nın
uygulanmasını denetlemek, 2- Anlaşmanın taraflarıyla yakın ilişki hâlinde
olmak ve tarafların şikâyetlerini denetlemek, 3- Ülkedeki sivil örgütlerin
faaliyetlerini denetlemek ve koordine etmek, 4- Anlaşmanın sivil
konularına ilişkin uygulamalarında ortaya çıkan sorunları çözmek, 5Ülkeye iktisadi bağışta bulunan örgütlerin ve devletlerin toplantılarına
katılmak, 6- Anlaşmanın uygulanışı ve ülkenin durumu hakkında düzenli
olarak BM, AB, ABD ve Rusya Federasyonu’na bilgi vermek, 7- BM
Uluslararası Polis Gücüne yardımcı olmak, tavsiyelerde bulunmak
(http://www.ohr.int/ohr-info/gen-info/default.asp?content_id=38612).
SAD
9(16) 2011
125
Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek
Bosna Hersek
Dayton
Anlaşması
sonrası
uluslararası
camia
tarafından
kurum, kuruluş ve
birliklere katılmak
için teşvik edilmiş
ve bu yolla
ülkede istikrar
sağlanmaya
çalışılmıştır.
neden olmuştur. Dayton Anlaşması’na göre Yüksek
Temsilciliğin görevleri kısıtlı idi ve uluslararası
misyondaki sivil veya yerel askerî aktörler ile yerel
anayasal çerçeve üzerinde doğrudan bir otoritesi
yoktu. 9 Aralık 1997 tarihinde Bonn’da toplanan PIC
(Barışı Uygulama Konseyi), Yüksek Temsilciliğine
geniş yetkiler vermiştir. PIC, Yüksek Temsilciliğine
“Devlet kurumlarının Anlaşma’yı uygulamakta
başarısız olduğu konularda yasa empoze etme ve
Anlaşma’yı veya uygulama koşullarını ihlal eden
kişilere karşı harekete geçebilmek için geçici
önlemler alabilmesi için daha fazla yetki” vermiştir.
Bonn yetkileri denilen bu yetkilerle mevcut yasaların
uygulanmasında
veya
yeni
kanun
ve
yönetmeliklerin hazırlanması sırasında karşılaşılan
güçlükler Yüksek Temsilcinin her iki tarafa baskısı
sonucunda aşılmaya çalışılmıştır. Bosna Hersek’te
Yüksek Temsilci siyasileri görevden almak da dâhil
çok geniş yetkilerle donatılmıştır ve bu durum ülkede
aynı zamanda çok başlılığı arttırmıştır. Yüksek
Temsilci 56 ülkeden oluşan PIC tarafından
atanmakta ve BM Güvenlik Konseyi kararı ile
onaylanmaktadır (Baskın, 2003: 162- 165).
Bosna Hersek Dayton Anlaşması sonrası uluslararası
camia tarafından kurum, kuruluş ve birliklere
katılmak için teşvik edilmiş ve bu yolla ülkede
istikrarın sağlanmaya çalışılmıştır. Bu amaçla ilk
olarak ülke 25 Aralık 2005’te AB (Avrupa Birliği) ile
katılım ve ortaklık görüşmelerine başlamış ve SSA
(İstikrar ve Katılım Anlaşması ) 16 Haziran 2008’de
imzalanmıştır. Ancak AB Bosna Hersek’i SSA’yı
imzalamakla birlikte yapılması gereken reformlar ve
Anayasa
değişiklikleri
konusunda
sürekli
uyarmaktadır. Bunun en önemli nedenlerinden biri
AB’nin Bosna Hersek’te polis reformu yapılması
şartının yerine getirilmemesidir. Söz konusu polis
reformu ile ilgili anlaşma tüm Bosna Hersekli liderler
tarafından 2005 yılında kabul edilmesine ve
parlamentolardan geçmesine rağmen, Bosna Sırp
Cumhuriyeti’nde
anlaşma
uygulamaya
konulmamaktadır. Yani Sırp Cumhuriyeti polisin
yetkilerini merkeze devretmeyi kabul etmemektedir.
Yine de Yüksek Temsilci Valentin Inzko 20 Kasım
126
SAD
9(16) 2011
Sibel AKGÜN
Bosna Hersek, 22
Mayıs 1992
tarihinden beri
BM, 24 Nisan
2002 tarihinden
beri Avrupa
Konseyi üyesidir.
2009’da yaptığı açıklamada, Bosna Hersek'in
2010’un Temmuz ayında AB ülkelerine tam serbest
vize uygulamasına geçeceği ve 2014 yılında da
bloka katılacağını söylemiştir. Daha sonrasında
Avrupa Parlamentosu üyesi ve Güneydoğu Avrupa
Komisyonu Başkanı Yelko Kacin, Bosna Hersek ve
Arnavutluk vatandaşlarının, 1 Ocak 2011’den
itibaren AB’ye vizesiz seyahat edebileceklerini
açıklamıştır. Ancak bu açıklamalar bile ülkenin
geleceği konusunda uluslararası toplumun (AB’nin)
attığı adımların ne kadar ileriyi öngörebilir olduğu
konusunda kuşku yaratmaktadır. Çünkü AB, 15
Haziran 2009 tarihi itibari ile Sırbistan vatandaşlarına
serbest dolaşım hakkı vermiştir. Böylece Saraybosna
yerine Belgrad’a gözlerini dikmiş olan Sırplar için
Bosna Hersek’in AB üyeliği çok fazla anlam ifade
etmemektedir. Keza Bosnalı Hırvatlar içinde AB
üyeliğine çok fazla yaklaşmış olan Hırvatistan’ın çifte
vatandaşlığı Bosna Hersek vatandaşlığından daha
fazla anlam ifade etmektedir (http://www.
setimes.com/cocoon/
setimes/xhtml/tr/features/
setimes/newsbriefs/2009/11/22/nb-03, http:// www.
milliyet.com.tr/bosna-hersek-ve-arnavutluk-a-ab-yevizesizgecis/dunya/sondakika/28.09.2010/1294725/
default.htm).
Bosna Hersek, 22 Mayıs 1992 tarihinden beri BM, 24
Nisan 2002 tarihinden beri Avrupa Konseyi üyesidir.
Bosna Hersek aynı zamanda 1 Ocak 2010’dan 2011
yılına kadar BM Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliğine
seçilmiştir. Bosna Hersek, Kasım 2006’da NATO
tarafından BİO (Barış İçin Ortaklık) üyesi yapılmıştır.
Bosna Hersek ayrıca 4 Aralık 2008’de ABD-Adriyatik
Tüzüğü’ne katılmıştır. ABD-Adriyatik Tüzüğü, NATO
üyeliği yönündeki çabalarını hızlandırmak için birlikte
çalışan Adriyatik bölgesi ülkelerinin yer aldığı bir
birliktir. Tüzük, Arnavutluk, Hırvatistan, Makedonya
ve ABD tarafından 2003 yılında kurulmuştur. Bosna
Hersek’in Adriyatik Tüzüğü’ne katılması, NATO
üyeliğine giden yolda önemli bir adım olmuştur.
Bosna Hersek aynı zamanda İttifaka katılmak isteyen
ülkelerin hazırlıklarını yönlendirmek için önerilen MAP
(Üyelik Eylem Planına)’a katılmak istemektedir
ancak
henüz
kabul
edilmemiştir
SAD
9(16) 2011
127
Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek
(http://www.un.org/sc/members.asp, http://www.
setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/features/seti
mes/features/2009/11/20/feature-02).
Bosna-Hersek
devletinin AB ve
NATO’ya
entegrasyonunu
hızlandırmak
amacıyla
uluslararası
toplumun
anayasa
değişikliği
konusunda
yoğun çabaları
olmuştur.
Bosna Hersek devletinin yeniden bütünleşmesi,
kurumlarının daha işlevsel hâle gelmesi ve AB ve
NATO’ya entegrasyonu hızlandırma amacı ile
uluslararası toplumun anayasa değişikliği konusunda
son yıllarda yoğun çabaları olmuştur. Ancak
entitelerden devlet düzeyindeki kurumlara daha
çok yetkinin devredilmesine ilişkin girişimlere Bosnalı
Sırpların entitesi olan Sırp Cumhuriyeti baştan beri
karşı çıkmıştır. Sırp Cumhuriyeti yetkilileri ABD ve
AB’nin Ekim 2009’da Bosna Hersek’te anayasa
değişikliğine ilişkin başlattıkları Butmir5 görüşmelerinin
tıkanmasına sebebiyet vermiştir. Butmir görüşmeleri
kapsamında Bosnalı politikacılardan 26 sayfalık
anayasa
değişikliğine
ilişkin
bir
belgeyi
desteklemeleri istenmiştir. Ancak bugüne kadar bu
konuda atılan olumlu bir adım olmamıştır
(http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/
features/setimes/features/2009/11/20/feature-02).
Yine en son 10 Şubat 2010’da Sırp Cumhuriyeti
Parlamentosu ulusal meselelerle ilgili referandum
düzenlemesine olanak sağlayan bir yasayı
geçirmiştir. Yasa, Sırp Cumhuriyeti vatandaşlarının
ulusal konularda referandum düzenlemesine olanak
sağlamasına karşın sadece oylama prosedürü ve
referandum düzenleme şekli gibi birkaç teknik
konuyu kapsamıştır. Yasada referandumun ne
zaman düzenlenebileceği veya hangi soruların
sorulacağı
belirtilmemiştir.
Sırp
Cumhuriyeti
Parlamentosu, uluslararası toplumun uyarılarına
kulak asmayarak taraflarla ilgili bir bağımsızlık
referandumunun önünü açabilecek bir yasayı kabul
ederek Bosna Hersek'te istikrarı daha da bozmuştur
(http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/
features/setimes/features/2010/02/12/feature-01).
Butmir görüşmeleri, 21 Ekim 2009’da EUFOR’un Saraybosna
yakınlarındaki Camp Butmir karargâhında üst düzey AB ve ABD
yetkilileri ile önde gelen Boşnak-Hırvat ve Sırp partililerinin
liderlerinin anayasa değişikliği konusunda bir araya geldikleri
görüşmelerdir.
5
128
SAD
9(16) 2011
Sibel AKGÜN
Anayasa ve
Bosna
Hersek’teki
kurumlarla ilgili
ve esasen
Dayton
Anlaşması’nı
revize etmeyi
amaçlayan ABABD eksenli
girişimler
ilerlememektedir.
Anayasa ve Bosna Hersek’teki kurumlarla ilgili (yargıpolis reformu gibi) ve esasen Dayton Anlaşması’nı
revize etmeyi amaçlayan AB-ABD eksenli girişimler
ilerlememektedir. Bunda Bosnalı Sırpların anayasa
değişikliğini öngören paketi reddetmeleri önemli rol
oynamaktadır. Aynı zamanda Boşnaklar ve Hırvatlar
da bu paketten memnun değillerdir. Bosnalı Sırplar
yeni
düzenlemelerin
Bosna
Hersek
Merkezi
Hükûmetini
güçlendirirken
Sırpların
mevcut
pozisyonunun Dayton gerisine düşeceği ve
yönetimdeki
paylarının
zayıflayacağı
düşüncesindedirler. Bosnalı Hırvatlar ise Sırpların
ülkeyi bölünmeye götürmesinden endişelidir. Yani
Hırvatlar ülke bölünecekse ülke topraklarının geri
kalan yarısında Boşnaklarla birlikte kalmaktansa
tamamen ayrılmayı (Üçlü Federasyon) ya da
bağımsızlaşmayı tercih etmektedir. Nitekim Bosnalı
Sırpların hedefinde de Sırbistan ile birleşmek ya da
Kosova gibi bağımsızlığını ilan etmek bulunmaktadır.
Sırpların mevcut sistemi işlevsiz kılmakta diretmesi ve
Anayasa değişikliği paketine itiraz etmeleri ile
Hırvatların mevcut sistem tıkanıklığının giderilmesi
konusunda umutlarının bulunmamasının altında
ayrılıkçı düşüncenin etkisi büyüktür (http://www.
turksam. org/tr/a1915.html). Yine de taraflar
uluslararası
toplum
nezdinde
doğabilecek
tepkilerden dolayı kesin bir adım atmayı göze
alamamakta ve beklemede kalmaktadır.
AB’nin Bosna Hersek politikasında kesin adımlar
atmaktan kaçınması ve yukarıda belirtildiği gibi vize
uygulamasından Bosna’yı muaf tutması ülkenin
istikrarsızlığına istikrarsızlık katmaktadır. PIC İcra
Kurulu en son 19 Kasım 2009’da yaptığı toplantıda
Yüksek Temsilciliğin bir AB Özel Temsilciliğe
dönüştürülmesi konusuna olumlu bakmamakta
hatta Yüksek Temsilciliğin varlığı sürdüğü müddetçe
Bosna
Hersek’in
AB
üyeliğinin
dikkate
alınmayacağını
vurgulamaktadır
(http://www.
setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/features/seti
mes/newsbriefs/2009/11/20/nb-04).
SAD
9(16) 2011
129
Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek
Bosna’da savaşı
sonlandıran
Dayton
Anlaşması
sonrası ülkede
uluslararası
toplumun arzu
ettiği istikrar bir
türlü sağlanamamıştır.
En son AB’nin dış politika sorumlusu Catherine
Ashton’un BM’ye sunduğu raporda, Bosna Hersek’in
siyasi istikrarının kötüye gittiği ve bu kötüye gidişin
temelinde etnik düşmanlığın yattığı belirtilmiştir.
Raporda, Sırp Cumhuriyeti’nin Dayton Anlaşması’nı
“açıkça çiğnediği” ve Yüksek Temsilci Inzko’nun
otoritesine meydan okuduğu belirtilmiştir. Ashton
raporda, Sırp Cumhuriyeti’nin Bosna Hersek’in
bütünlüğüne meydan okuyarak açıkça ayrılmaktan
söz ettiği ve ülkede tek olumlu durumun güvenlik
olduğu belirtmiştir. Raporda ayrıca siyasi liderler
arasındaki
iletişimin
azalması
ve
Sırp
Cumhuriyeti’nden
gelen bölücü
açıklamalar
eleştirilmekte ve Boşnak-Hırvat Federasyonu içindeki
etnik anlaşmazlıkların arttığına dikkat çekilmektedir
(http://www.setimes.com/cocoon/ setimes/xhtml/
tr/features/setimes/features/2010/03/25/feature-01).
Görüldüğü gibi Bosna’da savaşı sonlandıran Dayton
Anlaşması sonrası ülkede uluslararası toplumun arzu
ettiği istikrar bir türlü sağlanamamıştır. Bosna
Hersek’te Boşnak, Sırp ve Hırvat entitelerini bir araya
getirip bütünleştirmekten uzak kalan Dayton süreci,
yönetim şekli ve taraflardan özellikle Sırp
Cumhuriyeti’nin
pozisyonu
nedeniyle
siyasi
entegrasyonu sağlama konusunda sınıfta kalmıştır.
Son dönemlerde uluslararası toplum Bosna
Anayasası’nın reforme edilmesi ve böylece ülkede
istikrarın sağlanması konusunda adımlar atmıştır.
Ancak bu süreçte Sırp Cumhuriyeti’nin isteksizliği
nedeniyle şimdilik akamete uğramış gözükmektedir.
Üstelik Bosna’nın uluslararası kurum, kuruluş ve
birliklere katılması için anayasa revizyonunun ve
yönetim birimlerindeki yasa değişikliklerinin zorunlu
görülmesi de gerekmektedir. Bu da tarafların kesin
adımlar
atmaktan
kaçınmasına
ve
sürecin
sürüncemede kalmasına neden olmaktadır. Böylece
Bosna Hersek’te mevcut durumun beklemede
olduğunu söylemek doğru olacaktır.
130
SAD
9(16) 2011
Sibel AKGÜN
Türk Dış Politikasında Bosna Hersek
Türkiye, Osmanlı
Devleti
zamanında
elinden çıkmış
olan Bosna
Hersek’te
Cumhuriyet
döneminde de
genel Balkan
politikası
doğrultusunda
bölgenin
istikrarına öncelik
vermiştir.
Balkanlar, Avrupa’nın güneyinde hem geçmişte
hem de günümüzde göç, ulaşım ve ticaret
yollarının geçiş güzergâhında bulunan bir bölgedir.
Bölge aynı zamanda Soğuk Savaş sonrası
Sovyetler’in dağılması ile birlikte Orta Doğu ve
Kafkasya bölgeleri enerji kaynaklarının uluslararası
pazarlara taşınması üzerinde doğrudan etkili olan
bir konumdadır. Balkanlar sahip olduğu coğrafi
konuma rağmen, tarihî gelişmeler sonucunda
karmaşık bir etnik çoğunluğa, dil ve kültür
farklılıklarına sahiptir. Bu farklılıklar bölge içi ve
bölge dışı güçler açısından (Rusya, AB, ABD, İran ve
bölge ülkelerinden Hırvatistan, Sırbistan, Yunanistan
gibi)
kullanılmaya
uygun
bir
zemin
de
oluşturmaktadır (Gürkan, 1997: 261-264 ).
Türkiye açısından bu bölge, Batıya açılan yol
üzerindedir. Aynı zamanda bölge Türkiye’nin batı
sınırı
doğrultusundaki
güvenlik parametreleri
açısından da (Batı Trakya, Marmara ve Ege kıyıları)
önemlidir. Yukarıda değinildiği gibi bölge Türkiye
içinde Orta Doğu ve Kafkaslar bölgesinin deniz ve
kara ulaşımı noktasında etkin bir noktada
bulunmaktadır. Sosyal ve kültürel açıdan da
bölgede Müslüman-Türkler bulunmaktadır. Bosna
Hersek, Türk dış politikasının Balkan coğrafyası
içinde kısa ve orta dönemde güvenlik ve istikrara
önem verdiği ülkelerden biridir.
Türkiye, Osmanlı Devleti zamanında elinden çıkmış
olan Bosna Hersek’te Cumhuriyet döneminde de
genel Balkan politikası doğrultusunda bölgenin
öncelik
vermiştir.
Soğuk
Savaş
istikrarına
döneminde ülkenin bağlı olduğu Yugoslavya ile
olan ilişkilerini belirli bir düzeyde tutan Türkiye, Tito
döneminde olduğu gibi Tito sonrası da 1990’lara
kadar bu düzeyi devam ettirmiştir. Yugoslavya’nın
1980’ler boyunca yaşadığı siyasi ve ekonomik
sorunlara karşı iki ülke liderlerinin karşılıklı ziyaretleri
dışında Türkiye-Yugoslavya ilişkilerinde dikkat çekici
bir gelişme yaşanmamıştır. Türkiye, 1980’ler
boyunca Yugoslavya’nın yaşadığı iç sorunlara
SAD
9(16) 2011
131
Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek
rağmen geleneksel olarak ülkenin bütünlüğüne
yönelik bir politika takip etmiştir.
Türkiye, Soğuk
Savaş
döneminde
Yugoslavya’da
yaşananları
yakından takip
etmiştir.
Türkiye, kuruluşundan itibaren genel olarak izlediği
itidalli dış politikasına rağmen yine de Soğuk savaş
döneminde Yugoslavya’da yaşananları takip
etmiştir. Türkiye, Yugoslavya bunalımının yaşandığı
1990’larda hiçbir eski Yugoslavya Cumhuriyeti’ni
kopmaya
teşvik
etmemiş,
ancak
ülkenin
dağılmasının artık kaçınılmaz olduğunu gördüğü
zaman, 6 Şubat 1992’de ayrım yapmadan
Hırvatistan,
Slovenya,
Bosna
Hersek
ve
Makedonya’yı tanımış ve bu ülkelerle 22 Ağustos
1992’de diplomatik ilişkilerini resmen başlatmıştır.
Türkiye, aynı şekilde Bosna Hersek’i Bosna
Parlamentosunun bağımsızlık ilanından hemen
sonra ve Boşnakların bağımsızlık referandumunda
oy kullanmalarından önce, 6 Şubat 1992’de
tanımıştır (Ülger, 2004: 241). Bosna Savaşı’nın
çıkmasının ardından Ankara, diplomatik ve askeri
çabasını
savaşı
sona
erdirme
üzerine
yoğunlaştırmıştır.
Bosna Savaşı sırasında Boşnakları korumak
amacıyla
Türkiye’nin
uluslararası
toplumdan
bağımsız olarak girişimlerde bulunabileceğine dair
spekülasyonlara yer verilmişse de, Türkiye sürekli BM
ve AGİT şemsiyesi altında örgütlenen çok taraflı
girişimlerden yana olmuştur. Bosna Savaşı’nda
Boşnakların
aleyhine
çifte
standartların
uygulandığını her ne kadar dile getirmişse de,
Türkiye pratikte duruma bağımsız olarak müdahale
etmemiş ve bütün adımları uluslararası topluluğun
adımları ile uyumlu bir şekilde atmıştır. Hatta
Türkiye’de
kamuoyunda
Boşnaklara
yardım
edilmesi gerektiği ve Batılı devletlerin pasif kaldığı
konusunda güçlü bir tutum oluşmasına rağmen
pratik olarak duruma bağımsız olarak müdahale
etmekten kaçınılmış ve atılacak bütün adımların
uluslararası toplum ile uyumlu olmasına dikkat
edilmiştir (http://www.avim.org.tr/bultentekli.php?
haberid=16628-).
132
SAD
9(16) 2011
Sibel AKGÜN
Türkiye tek taraflı
olarak Bosna’da
tek başına askerî
bir harekâta
girmeyi
istememiş, ama
buradaki her
türlü uluslararası
harekâta etkin
olarak katılmıştır.
SAD
9(16) 2011
Türkiye’nin Bosna Savaşı’nda uyguladığı politikanın
temel argümanı, Sırp ve Hırvatların izlediği saldırgan
tutum ve bu tutumun uluslararası toplumun
kararıyla engellenmesi idi. Başlangıçtan beri Türkiye
erken ve inandırıcı kuvvet tehdidinin gerekli
olduğunu ileri sürmüş ve uluslararası askerî
harekâtın zaruri olduğunu savunmuştur. Türkiye,
BM’nin taraflara uyguladığı silah ambargosunu,
mağdur taraf olan Boşnakların cezalandırılması
olarak görmüş ve uluslararası toplumun özellikle
Sırplara karşı etkili kuvvet tehdidinde bulunması ve
Bosna’ya
uygulanan
silah
ambargosunun
kaldırılmasını savunmuştur. Bu amaçla Türkiye İKÖ
(İslam Konferansı Örgütü)’nün Boşnaklara yardım
etmesini sağlamış, 1993’te Boşnaklar ve Hırvatlar
arasında ateşkes sağlanması ve 1994’te BoşnakHırvat Federasyonu kurulması için arabuluculuk
girişiminde bulunmuştur ( Kut, 2002: 113 ).
Türkiye tek taraflı olarak Bosna’da yukarıda
belirtildiği gibi tek başına askerî bir harekâta girmeyi
istememiş, ama buradaki her türlü uluslararası
harekâta etkin olarak katılmıştır. Örneğin, Türk
fırkateyn
ve
denizaltıları
BM’nin
silah
ambargosunun uygulanmasını sağlamak için
NATO-BAB (Batı Avrupa Birliği) tarafından Adriyatik
denizinde düzenlenen Sharp Guard Harekâtı’na
katılmıştır. 18 Türk F- 16’sı 1993’te Bosna Hersek
üzerindeki “uçuşa yasak” bölgeyi izlemek ve
denetlemek için yapılan Deny Flight Harekâtı’na
iştirak etmiştir. Yine Bosna Hersek'te insani yardım
harekâtı için emniyetli bölgeler tesisi ve korunması
maksadıyla UNPROFOR’a katılım için Türkiye’nin
talebi 22 Mart 1994'te BM Güvenlik Konseyi
tarafından onaylanmıştır. Türkiye 04 Ağustos 199320 Aralık 1995 tarihleri arasında 1400 kişiden oluşan
alay seviyesinde bir görev kuvveti ile UNPROFOR'a
iştirak etmiştir. Dayton Anlaşması’nın uygulanması
görevinin NATO'ya verilmesi üzerine UNPROFOR'a
tahsisli Türk Barış Gücü takviye edilerek tugay
seviyesine çıkarılmış ve 20 Aralık 1995'ten itibaren
IFOR (NATO Barışı Uygulama Gücü)'a tahsis
edilmiştir. 20 Aralık 1996 tarihinde IFOR görevini
tamamlayarak yerini SFOR (NATO İstikrar Gücü )'a
133
Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek
bırakmış ve Türk Tugayı da SFOR'a tahsis edilmiştir.
Daha sonra yapılan indirimler kapsamında Türk
Tugayı tabur seviyesine düşürülmüştür. SFOR görevi,
2 Aralık 2004 tarihinden itibaren AB Kuvveti, EUFOR
(Avrupa Birliği İstikrar Gücü)'a devredilmiştir. AB
liderliğinde 2 Aralık 2004 tarihinden beri icra edilen
ALTHEA harekâtına Türk Silahlı Kuvvetleri, toplam
255 kişiden oluşan personel ile katkı sağlamaya
devam etmektedir. Türk Birliği, Saraybosna’da
konuşludur
(http://www.tsk.tr/4_ULUSLARARASI_ILISKILER/4_6_Tu
rkiyenin_Barisi_Destekleme_Harekatina_Katkilari/ko
nular/Turk_Silahli_%20Kuvvetlerinin_Barisi_Desteklem
e_Harekatina_Katkilari.htm ).
Türkiye, Bosna
Hersek’te barışı
koruma
operasyonlarının
önemli bir unsuru
olan sivil polis
faaliyetlerine de
katkılarda
bulunmuştur.
Türkiye,
Bosna
Hersek’te
barışı
koruma
operasyonlarının önemli bir unsuru olan sivil polis
faaliyetlerine de katkılarda bulunmuştur. Türkiye,
Bosna
Hersek’te
Dayton
Anlaşması’nın
uygulanmasına yardımcı olmak ve barış sürecinde
toplumsal düzenin sağlanmasına katkıda bulunmak
üzere oluşturulan UNIPTF (BM Uluslararası Polis
Gücü)’ye 101 personeli ile katkıda bulunmuştur.
Türkiye, 1 Ocak 2003’ten itibaren UNIPTF’in yerini
alan EUPR (AB Polis Gücü)’de de 31 personelini
görevlendirmiştir. Türkiye’nin EUPR’de hâlen görev
yapan
sekiz
personeli
bulunmaktadır
(http://www.egm. gov.tr/daire.disiliskiler.asp).
Tüm bu askerî çabaların yanı sıra Türkiye Bosna
Savaşı sırasında Boşnaklara insani, maddi ve teknik
olarak da hükümet ve hükûmet dışı yardım
yapmıştır. Örneğin, 1992-1995 yılları arasında
tahminen 100.000 kişi Bosna’dan Türkiye’ye
sığınmıştır. Dayton Anlaşması’nın imzalanmasından
sonra da Türkiye ABD ile birlikte Boşnak Hırvat
Federasyonu ordusunun eğitim sorumluluğunu
üstlenmiştir
(http://www.tsk.tr/4_ULUSLARARASI_
ILISKILER/4_6_Turkiyenin_Barisi_Destekleme_Harekati
na_Katkilari/konular/Turk_Silahli_%20Kuvvetlerinin_B
arisi_Destekleme_Harekatina_Katkilari.htm).
Türkiye, Bosna savaşında siyasi olarak da önemli bir
rol oynamıştır. Türkiye 1992 başında başlayan ve
1995 sonuna kadar süren Bosna Savaşı’nda Sırp
134
SAD
9(16) 2011
Sibel AKGÜN
saldırılarını durdurmak için önde gelen Batılı
devletlerle ikili düzeydeki temasların yanı sıra NATO,
BM, AGİT ve İKÖ çerçevesinde girişimlerde
bulunmuştur. Türkiye’nin girişimleri savaşı sona
erdirmese de savaş, ABD önderliğinde NATO
tarafından yapılan askerî harekât ile son bulmuştur.
Türk dış politikasında karar alıcılar ve askerî organlar
siyasi ve toplumsal olarak ortak bir tutum
sergileyerek tutarlı bir politika takip etmiştir.
Türkiye 2009 yılı
itibarıyla 45
milyon avro ile
Avusturya,
Slovenya ve
Almanya’nın
ardından
Bosna’da
dördüncü en
büyük dış yatırım
yapan ülke
olmuştur.
SAD
9(16) 2011
Türkiye, Dayton Anlaşması’nı savaşı sona erdirdiği
için
memnuniyetle
karşılamıştır.
Ancak
bu
anlaşmanın Bosna’daki kırılgan yapıdan dolayı
sağlam temeller üzerinde olmadığının da farkında
olmuştur. Türkiye, Dayton Anlaşması sonrası Bosna
Hersek’teki durumu takip etmeye devam etmişse
de diplomatik ve siyasi olarak konu aciliyetini
kaybetmiştir. Ancak Türkiye ekonomik olarak Bosna
Hersek ile ticari ve ekonomik olarak ilişkilerine
devam etmiştir.
Türkiye’nin Bosna Hersek’e 2000 yılında 26 milyon
olan ihracat ve 7 milyon dolar olan ithalatı 2007
yılında 359 milyon dolar ihracat ve 18 milyon dolar
ithalat rakamına ulaşmıştır. Bosna Hersek Dış Yatırım
Destekleme Dairesinin yaptığı açıklamaya göre
Türkiye 2009 yılı itibarıyla 45 milyon avro ile
Avusturya, Slovenya ve Almanya’nın ardından
Bosna’da dördüncü en büyük dış yatırım yapan
ülke olmuştur. Türk iş adamları aynı zamanda Bosna
Hersek’te müteahhitlik hizmetleri vermektedir. Bu
kapsamda Bosna savaşında yıkılan tarihi Mostar
Köprüsü Türk müteahhitler tarafından onarılmıştır.
Türkiye ile Bosna Hersek arasında ticaret, yatırım,
çifte vergilendirme, sosyal güvenlik, gümrük,
veterinerlik ve uluslararası kara yolu taşımacılığında
da karşılıklı anlaşmalar ve protokoller imzalanmıştır
(http://www.mfa.gov.tr/turkiye_bosna-herseksiyasi-iliskileri-tr.mfa,
http://www.mfa.gov.tr
/turkiye_bosna-hersek-ticari-ve-ekonomik-iliskileritr.mfa,http://www.setimes. com/cocoon/setimes/
xhtml/tr/features/setimes/
features/2010/01/20/
feature-02).
135
Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek
Dayton sonrası Bosna Hersek’te üç etnik grup
arasında ihtilaflar devam etmiş ve ülkede üniter bir
yapı oluşturulmasına katkıda bulunmak amacıyla
yapılan anayasa görüşmelerinden herhangi bir
sonuç alınamamıştır. Türkiye de Bosna Hersek’in
istikrarlı ve bölgesinde barışçıl bir durumda
bulunmasını sağlamak amacıyla bu sürece destek
olmaya çalışmıştır.
Türkiye, 2009
yılının sonlarına
doğru güncel
gelişmeleri
değerlendirmek
ve Bosna
Hersek’in
uluslararası
ilişkilerine katkıda
bulunmak
amacıyla Bosna
Hersek ve
Sırbistan ile Üçlü
Danışma
Toplantıları
gerçekleştirmeye
başlamıştır.
Türkiye, bu amaçla 2009 yılının sonlarına doğru
Balkanlar’la ilgili güncel gelişmeleri değerlendirmek
ve Bosna Hersek’in uluslararası alandaki ilişkilerine
katkıda bulunmak amacıyla Bosna Hersek ve
Sırbistan ile birlikte Dışişleri Bakanları düzeyinde Üçlü
Danışma Toplantıları gerçekleştirmeye başlamıştır.
Bugüne kadar altı kere toplanan Danışma
Toplantılarının ilki 10 Ekim 2009’da İstanbul’da
Güneydoğu Avrupa Ülkeleri İş Birliği Süreci Dışişleri
Bakanları Gayriresmî Toplantısında, ikincisi 8 Kasım
2009’da İstanbul’daki İSEDAK (İslam Konferansı
Teşkilatı Ekonomik ve Ticari İş Birliği Daimi Komitesi)
Zirve Toplantısı’nda gerçekleşmiştir. 8 Kasımda
gerçekleşen toplantıda her ay buluşma konusunda
karar alınmıştır. Böylece Türkiye, Bosna Hersek ve
Sırbistan Dışişleri Bakanları üçüncü kez 14 Aralık
2009’da Saraybosna’da Medeniyetler İttifakı
Güneydoğu
Avrupa
Stratejisi
Bakanlar
Toplantısında bir araya gelmişlerdir. Görüşmeler 15
Ocak 2010’da Belgrad’da devam etmiştir. Son
toplantılar 9 Şubat 2010 tarihinde Ankara’da ve 24
Nisan 2010’da İstanbul’da gerçekleşmiştir. 9
Şubatta yapılan toplantıda ilk defa Sırbistan ile
Bosna Hersek arasında 2007’den beri yaşanan
diplomatik anlaşmazlık çözüme kavuşmuş ve
Sırbistan Bosna Hersek’in Belgrad’a atadığı
büyükelçiyi kabul ettiğini bildirmiştir (http://
www.mfa.gov.tr/no_-29_-6-subat-2010_-9-subat2010-tarihinde-ankara_da-duzenlenecek-olanturkiye-bosna-hersek-sirbistan-uclu-danismatoplantisi.tr.mfa,http://www.setimes.com/cocoon/s
etimes/xhtml/tr/features/setimes/features/2010/02/
10/feature-02- 10.02.2010 ).
136
SAD
9(16) 2011
Sibel AKGÜN
Türkiye, Bosna
Hersek’in
uluslararası ve
bölgesel
örgütlere üyeliği
için de destek
olmaktadır.
Böylece, Türkiye Dayton Anlaşması sonrası Bosna
Hersek’te yaşanan siyasi sorunlardan dolayı
Balkanlar’daki anlaşmazlıkları diplomatik yollardan
çözmek ve bölgesel barışı korumak için üçlü
diplomatik toplantılar düzenlemeye başlamıştır.
Hatta bu amaçla Sırbistan ve Bosna Hersek
arasında arabuluculuk yapmış ve iki ülke arasında
üç yıldır süren bir soruna çözüm bulmuştur. Bu
toplantıların diğer bir önemli yanı Türkiye’nin bölge
ülkeleri
arasında
güven
artırımına
ihtiyaç
duyulduğu dönemlerde sadece Bosna Hersek ile
değil Sırbistan ile de temaslarda bulunmakta
olmasıdır. Ankara hem Bosna Hersek’in farkı etnik
grupları, hem de Bosna Hersek, Sırbistan ve
Hırvatistan
arasında
güven
artırmayı
hedeflemektedir. Böyle bir güven ortamının ise
tarafları
yeni
anayasanın
ilkeleri
üzerine
uzlaştırmada yardımcı olacağına inanılmaktadır.
Yukarıda bahsedildiği gibi tarafların arasındaki
uyuşmazlıklar dikkate alındığında bu toplantılar
sadece Bosna Hersek’teki reform sürecine ve
ülkenin toprak bütünlüğünün korunmasına değil
aynı zamanda bölgenin güvenliği ile istikrarına da
katkıda bulunmayı sağlamak amaçlı olmaktadır.
Türkiye, Bosna Hersek’in uluslararası ve bölgesel
örgütlere üyeliği için de destek olmaktadır. Bu
amaçla Bosna Hersek’te gündemde olan Anayasa
reformuyla ilgili Butmir Görüşmelerinin başladığı
2009’un Ekim ayında, Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu
Saraybosna'yı
ziyaret
etmiştir.
Davutoğlu, Boşnak toplumu temsilcileri tarafından
sıcak bir şekilde karşılanmış ve Bosna Hersek Yüksek
Temsilcisi Valentin Inzko'nun da aralarında yer
aldığı diğer devlet adamları ve siyasilerle
temaslarda
bulunmuştur.
Bu
görüşmelerde
Davutoğlu, Bosna Hersek’e egemen bir ülke olarak
AB üyelik yolunda güçlü bir destek vermiştir. Bakan
ayrıca, AB üyeliğine ilişkin reformlara ve ülkenin
mevcut anayasasının revize edilmesine duyulan
ihtiyaç hakkında açıklamalarda da bulunmuştur.
Bu yorumlar, başta siyasiler tarafından olmak üzere
olumlu algılanmış ve Bosna Hersek'in egemen bir
devlet olarak geleceğine verilmiş güçlü bir
SAD
9(16) 2011
137
Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek
desteğin
işareti
olarak
görülmüştür
(http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr
/features/setimes/features/2010/01/20/feature-02).
Aslında Türkiye’nin Butmir Görüşmelerine arabulucu
olarak davet edilmemiş olması Ankara’yı rahatsız
etmiş ve söz konusu görüşmelere ön ayak olacak
şekilde Türkiye’nin Bosna Hersek’e yönelik kendi
diplomatik atağını başlatmasına neden olmuştur.
Türkiye, 3-4 Aralık
2009’da
Brüksel’de
düzenlenen
NATO Dışişleri
Bakanları
Toplantısı’nda,
Bosna-Hersek'e
Üyelik Eylem
Planı verilmesi
için diplomatik
çaba
göstermiştir.
Türkiye, bu kapsamda 3-4 Aralık 2009’da Brüksel’de
düzenlenen NATO Dışişleri Bakanları toplantısında,
Bosna Hersek'e MAP (Üyelik Eylem Planı) verilmesi
için diplomatik çaba göstermiştir. Türkiye'nin
girişimiyle Bosna Hersek'in MAP başvurusunu
tartışmak için düzenlenen gayri resmi toplantı
düzenlemiştir. Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu, toplantıda Bosna Hersek'te barış ve
istikrarın devamı için MAP'ın büyük önem taşıdığını
vurgulayarak NATO'nun bu konuda ahlaki
sorumluluğu olduğunu belirtmiştir. 1990'lı yıllarda bu
kadar
trajedi
yaşayan
bir ülkenin yalnız
bırakılmaması gerektiğini kaydeden Davutoğlu,
AB'nin Sırbistan, Karadağ ve Makedonya'ya vize
muafiyeti getirirken Bosna Hersek'i dışlamasının da
bu ülkenin dışlanmışlık duygusunu arttırdığını ifade
etmiştir
(http://www.haberturk.com/haber.asp?
id=190650&cat=180&dt=2009/12/03). Türkiye aynı
zamanda Dayton Anlaşması’nın yönetiminde
sorumlu
olan
Yüksek
Temsilciye
siyasi
yönlendirmede bulunan Barışı Uygulama Konseyi
Yönlendirme Kurulunda yer almaktadır.
Sırbistan’ın Bosnalı Sırplar, Hırvatistan’ın Bosnalı
Hırvatlar üzerinde etkili olarak gerekli reformları
gerçekleştirmek,
olmazsa
yanlarında
olmak
politikalarını Türkiye’nin de son dönemde aktif rol
oynamaya çalıştığı Bosna Hersek’te yürüttüğü
görülmektedir. Aslında Boşnak liderler bölgede
siyasi olarak daha zayıf olan taraf olarak
Anayasa’da yapılması istenen reformlara karşı
çıkmamakta ve merkezî yönetimi güçlendirecek
değişikliklere olumlu bakmaktadır. Bu anlamda son
dönemde Türkiye’nin misyonu aslında Boşnaklar
138
SAD
9(16) 2011
Sibel AKGÜN
üzerinde değil taraflarla temas hâlinde olarak etkili
olma yönündedir. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün
25-27 Ekim 2009 tarihinde Belgrad’a yaptığı ziyaret
ve
Dışişleri
Bakanı
Ahmet
Davutoğlu’nun
liderliğinde
gerçekleştirilen
Üçlü
Danışma
Toplantılarını
bu
kapsamda
değerlendirmek
gerekmektedir
(http://www.tccb.gov.tr/sayfa/
etkinlikler/yurtdisi/detay/?d=haber50).
Balkanlar
coğrafyası
Türkiye’nin siyasi,
toplumsal ve
insani olarak
önem verdiği bir
yerdir.
Görüldüğü gibi Balkanlar coğrafyası Türkiye’nin
siyasi, toplumsal ve insani olarak önem verdiği bir
yerdir. Bosna Hersek’te bu coğrafyada Türkiye’nin
dikkatle takip ettiği ve gerekli olması durumunda
desteğini ve ilgisini göstermekten çekinmediği bir
ülkedir. 1990 sonrası Bosna Hersek’te yaşanan
trajedide Türkiye aktif olarak olumlu anlamda bir rol
oynamış ve Boşnakların yanında olduğunu
göstermiştir. Bosna trajedisini sonlandıran Dayton
Anlaşması sonrası da ülkeye olan ilgisinde bir
azalma olmamasına rağmen sorunun gündemden
düşmesi nedeniyle ivme düşüklüğü yaşanmıştır.
2000’ler sonrası Bosna Hersek’in uluslararası
platformlara üyeliğinin gündeme gelmesi ile birlikte
ülkenin içine girdiği süreçte (anayasa değişikliği
gibi) yaşanan problemler nedeniyle Türkiye tekrar
ilgisini bu alana yönlendirmiştir. Tabii bu süreçte 2007
sonrası Dışişleri Bakanı olan ve akademisyen yönü ile
Türkiye’nin yakından ilişki içinde olduğu bölgelerle
doğrudan ilgilenmesi konusunda tezleri bulunan
Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun6 da bireysel
girişimleri önemlidir. Ancak Türk dış politikasının genel
çizgisi kişilere göre değil kurumsal olarak
değerlendirilmesi gerektiğinden son dönemde
Türkiye’nin Bosna Hersek ile olan ilişkisinde güncel ve
uluslararası gelişmelerin etkisinin de rolü olduğu
söylemek daha doğru bir yaklaşımdır.
Ahmet Davutoğlu’nun dış politika analizleri için bk. (Davutoğlu,
2005).
6
SAD
9(16) 2011
139
Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek
Sonuç: Bosna Hersek’in Geleceğinde
Politikasının Tutumu Nasıl Olmalıdır?
Türk
Dış
Türk dış politikasının değişmeyen özelliklerinden biri
Batı’ya
yönelik
olmasıdır.
Mustafa
Kemal
ATATÜRK’ün “Yurtta sulh dünyada sulh” ilkesine
dayalı barışçı bir dış politika izlemekte olan Türkiye,
komşu ve bölge ülkeleri ile kurulduğu tarihten bu
yana ikili ve çok taraflı ilişkilerle barışçıl ve saygılı bir
biçimde dış politikasının yönünü belirleme taraftarı
olmuştur. Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti’nin
kurulmasının ardından tarihî, kültürel ve toplumsal
bağları olan Balkan ülkeleri ile de birçok barış ve
dostluk anlaşmaları (1934’te Balkan Antantı,
1953’te Balkan Paktı, 1954’te Balkan İttifakı gibi)
imzalanmıştır.
Türkiye’nin bir
Balkan ülkesi
olan Bosna
Hersek ile
arasında da
derin tarihî,
kültürel ve
toplumsal bağlar
mevcuttur.
Türkiye’nin bir Balkan ülkesi olan Bosna Hersek ile
arasında da derin tarihi, kültürel ve toplumsal
bağlar mevcuttur. Ayrıca genel olarak bölgenin
özel olarak ise Bosna Hersek’in istikrarı Türkiye’nin
batı
sınırlarının
ve
enerji
güzergâhlarının
güvenliğinden dolayı da Türk dış politikasında
önemlidir.
Türkiye, Dayton Anlaşması sonrası Bosna Hersek için
ülkenin
toprak
bütünlüğü,
egemenliği
ve
bağımsızlığının korunması konusunda her türlü
desteği vermeye hazır olmuştur. Ayrıca Türkiye,
Bosna
Hersek’in
Avrupa-Amerika
kökenli
uluslararası örgütlerle iş birliği çabalarını yakından
takip etmekte ve desteklemektedir. Bosna
Hersek’in AB ve NATO’ya katılımlarını olumlu bir
gelişme olarak değerlendiren Türkiye, bölgesel iş
birliğinin hayati önemde olduğu görüşündedir.
Türkiye, Balkanlar’da olduğu gibi Bosna Hersek’te
de etnik ve azınlık sorunlarının ancak diyalog yolu
ile çözümlenebileceği görüşündedir. Böylece
bölgesel iş birliği bir yandan güvenliğe katkı
sağlayacak, diğer yandan ise bölgenin ekonomik
kalkınmasına yardımcı olacaktır.
Türkiye, Bosna Hersek dış politikasında hem 1990
sonrası yaşanan Bosna Hersek Savaşı’nda hem de
Dayton sonrası bugüne kadar ülkenin yaşadığı
140
SAD
9(16) 2011
Sibel AKGÜN
Türkiye, kısa
dönemde Bosna
Hersek’te
Hırvatlar ve
Sırpların varlığını
da göz önüne
alarak Boşnaklar
ile olan
ilişkilerinde
ülkenin toprak
bütünlüğünden
yana tavır
koyarak itidalli
dış politikasını
devam
ettirmelidir.
siyasi sorunlar karşısında uluslararası alanda etkin
olmaya çalışan ama başat belirleyiciliği olmayan
bir politika takip etmiştir. Türkiye, bundan sonra da
Bosna Hersek için ikili ve çok taraflı diplomasiyi
kullanarak sorunlara çözüm bulmayı hedefleyen
politikasını devam ettirmelidir. Sadece Bosna
Hersek değil geniş anlamda Balkan coğrafyasında
sorun olmaya aday pek çok durum vardır ve
Türkiye tarihî ve kültürel bağları olan bu
coğrafyadaki ülkelerle ilişkilerinde her zaman
yakından ilgili ama doğrudan müdahaleci
olmayan bir tutum sergilemelidir. Bunun yolu da
uluslararası örgütlerle ve diğer bölgesel-küresel
güçlerle mümkün olduğunca iş birliği içinde ve
diyalog kanallarını açıkta tutarak mümkün
gözükmektedir.
Türkiye, kısa dönemde mevcut koşullarda Bosna
Hersek’te diğer iki milletin (Hırvatlar ve Sırplar)
varlığını da göz önüne alarak Boşnaklar ile olan
ilişkilerinde ülkenin toprak bütünlüğünden yana
tavır koyarak itidalli dış politikasını devam
ettirmelidir. Türkiye, ayrıca son dönemde sadece
Bosna Hersek’e yönelik değil Sırbistan ve
Hırvatistan’a yönelik olarak da olumlu adımlar
atmaktadır ve bu adımları devam ettirmelidir. Özel
olarak Boşnaklarla özellikle ekonomik ve kültürel
olarak ilişkiler artarak devam ettirilmelidir. Ancak
yine de orta ve uzun vadede ileride yaşanabilecek
muhtemel bir Bosna Hersek sorununda Boşnakların
Tito döneminden beri kurucu millet olarak
tanımlanmaları ve kendi kaderini tayin etme
haklarının bulunması da göz ardı edilmemelidir. Bu
bağlamda Türkiye Boşnakların ileriki dönemler için
Bosna Hersek’in geleceği konusunda alacağı
kararlara saygı duymalı ve arkasında olmalıdır.
Bu konuda Boşnakların efsane lideri Aliya
İzzetbegoviç’in söyledikleri önemlidir. İzzetbegoviç,
hatıratında Bosna Savaşı’nda Amerika, Türkiye,
Almanya, İran gibi ülkelerin Bosna’yı siyasi çıkar
alanı olarak görüp görmedikleri sorusunu şu şekilde
cevaplamıştır: “… Biz bağımsız olarak hareket ettik
SAD
9(16) 2011
141
Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek
ama bize yardım eden, tehlikelerden koruyacak
kimseyi reddetmedik…”( İzzetbegoviç, 2003: 524).
Türk dış
politikasında
tarihi, kültürel,
toplumsal ve
coğrafi olarak
önemli bir
konumda
bulunan Bosna
Hersek için
bugüne kadar
izlenen politikalar
tutarlı ve
gerçekçi
gözükmektedir.
İzzetbegoviç, Bosna Hersek’in ve Türkiye’nin
geleceği ile ilişkileri konusunda ise geleceğe ışık
tutan şu sözleri söylemiştir: “Bosna’yı bir Avrupa
ülkesi olarak görüyorum. Geleceğini Avrupa
ailesinin bir üyesi olmasında görüyorum. Ancak
bizim kimlik sorunumuzu çözmemiz gerekiyor.
Avrupa’ya olan aidiyetimiz bizim fiziki olarak
varlığımızı sürdürmememizi sağlar. Ama diğer
taraftan manevi varlığımızı yok edebilir... Türkiye’nin
de benzer sorunlarla karşı karşıya olduğunu
düşünüyorum. Türkiye de hem Avrupa ile
entegrasyona girmek istiyor hem de kimliğini
korumak zorunda. Aynen Türkiye gibi Bosna
Hersek’in de Doğu ile Batı arasında köprü olması
gerektiğini düşünüyorum. Bosna iki güçlü kaynağa,
Batı kültürü ile doğu geleneğine yaslanmak
zorunda…”(İzzetbegoviç, 2005: 253).
Türk Dış Politikasında tarihi, kültürel, toplumsal ve
coğrafi olarak önemli bir konumda bulunan Bosna
Hersek için bugüne kadar izlenen politikalar tutarlı
ve gerçekçi gözükmektedir. Türkiye, tarihsel
bağlarla bağlı olduğu bu ülkeye karşı dönem
dönem azalıp artmakla birlikte ilgisini ve desteğini
devam ettirmiştir. Dış politikasında saldırgan ve
yayılmacı olmayan, başka bir ülkenin iç işlerine
karışmama ilkesini benimseyen Türkiye, Bosna Hersek
için de bu politikalarını devam ettirmiştir. Ayrıca
Bosna Hersek’in içinde bulunduğu karışık ve istikrarsız
durum için taraflar arasında yakınlaştırıcı bir tutum
sergilemiştir. Bu yapıcı tutumun devam ettirilmesi
önemlidir ama diğer taraftan bu makalede ifade
edilmeye çalışıldığı gibi tarafların kendi iradeleri ile
ilgili net duruşlar sergileyeceği noktada Türkiye de
Boşnaklara her platformda destek olmalı ve
arkasında durmalıdır. Tarihî bağların güçlü olduğu
Boşnaklar için Bosna Hersek Cumhuriyeti’nde
haklarının korunması önemlidir. Türkiye de sınırları
dışında bulunan bu halkın eğilimlerini ve ihtiyaçlarını
göz önünde bulundurarak bölgesel rekabet alanı
olan bu coğrafyada iş birliği içinde hareket etmeli
142
SAD
9(16) 2011
Sibel AKGÜN
ama gerekirse son noktada Boşnakların haklı ve
meşru zeminlerde alacağı kararlarda yanında
bulunmalıdır.
Geniş Özet
90’ların başından
itibaren
Yugoslavya
merkezli olarak
yaşanan
dağılma, aynı
zamanda Soğuk
Savaşın bitimini
de beraberinde
getirmiş ve
Bosna Hersek
bağımsız bir
devlet olarak
ortaya çıkmıştır.
Balkanlar tarih boyunca etnik ve dinî olarak
homojen olmayan yapısı ile bölgesel güçlerin
rekabet alanında olan bir bölge olmuştur. Bosna
Hersek’te bu coğrafyanın içinde bulunan bir ülke
olarak bu rekabetten etkilenmiştir. Yaklaşık 400 yıl
Osmanlı hâkimiyetinde kalan ülke, Osmanlı
egemenliğinin bitmesinin ardından parçalı yapısını
bugüne kadar devam ettirmiştir. Soğuk Savaş
dönemi boyunca Batı ve Doğu bloku arasında
Doğu bloku içinde bulunan ülke, 80’lerin başından
itibaren yaşanmaya başlayan süreçle birlikte
yepyeni sorunları da beraberinde getirecek olan
bir sürece girmiştir.
90’ların başından itibaren Yugoslavya merkezli
olarak yaşanan dağılma, aynı zamanda Soğuk
Savaşın bitimini de beraberinde getirmiş ve Bosna
Hersek bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkmıştır.
Ne var ki bu bağımsızlık Sırp milliyetçiliği nedeniyle
ülkenin dört yıl boyunca kanlı bir savaş yaşamasını
da beraberinde getirmiş ve çok etnik yapılı olan
ülkenin unsurlarından biri olan Boşnaklar için âdeta
bir yıkım olmuştur. Bosna Savaşı 21 Kasım 1995
tarihinde ABD’de imzalanan Dayton Anlaşması ile
sona erdirilmiştir. Dayton Anlaşması başlangıçta
çatışmaları sona erdirmesinin yanı sıra uzun vadede
federasyonlar arasında iş birliğinin artması ve
böylece Bosna’nın çok etnik yapılı demokratik bir
devlet olmasının önünü açabilecek bir anlaşma
olarak tasarlanmıştır. Ancak ülkeye bugüne kadar
istikrar ve huzur getirmemiş olan bu Anlaşma, en
azından kan dökülmesine son vermiştir.
Dayton Anlaşması’nın Bosna Hersek’te istikrar
getirememesinin en önemli nedeni Anlaşma’nın üç
etnik yapı ve iki ayrı varlık olarak ortaya çıkardığı
entitelerde (Boşnak-Hırvat Federasyonu ve Sırp
Cumhuriyeti) yarattığı durumdur. Anlaşma ile Bosna
Hersek Cumhuriyeti bir yandan on kantona
SAD
9(16) 2011
143
Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek
bölünmüş Boşnak-Hırvat Federasyonu ve diğer
yandan Sırp Cumhuriyeti’nden oluşmuştur. Her
yapının hükûmetleri, parlamentoları, farklı yasaları,
polis sistemleri, eğitim politikaları ve sınırlı uluslararası
öznelliği bulunmaktadır.
İki yapılı bu sistemin
işleyişinde karar mekanizması zayıf bir merkezi
hükûmete bağlanmıştır. Üstelik Dayton ile birlikte
oluşturulan Yüksek Temsilcilik makamı tüm siyasileri
görevden alma başta olmak birçok konuda üzere
merkezî hükûmetin üstünde bir konumdadır. Bosna
Hersek’te Dayton sonrası oluşan gevşek siyasi yapı
zamanla sorunları da beraberinde getirmiştir.
Özellikle iki yapılı bu sistem içinde yönetim
birimlerine verilen veto hakkının Sırp Cumhuriyeti
tarafından sürekli olarak kullanılması Bosna
Hersek’te arzu edilen istikrarın önündeki en büyük
engel olmuştur.
Türk dış
politikasında
Osmanlı Devleti
ile olan geçmişi
nedeniyle önemli
bir konumda
olan Bosna
Hersek, tarihî,
kültürel ve insani
olarak her
zaman
Türkiye’nin
gündeminde
olmuştur.
Bu yapı zamanla uluslararası toplum nezdinde
Anlaşma’nın yeniden gözden geçirilmesi için bir
ihtiyacın doğmasına neden olmuştur. Ülkenin ve
siyasi sistemin yeniden yapılandırılması ve taraflar
üzerinde baskı oluşturmak amacı ile uluslararası
toplum bu yönde (özellikle ABD ve AB) çaba
harcamaktadır. Ancak ABD’nin NATO’yu, AB’nin
üyelik kartını kullandığı ve bu kartlarla Bosna
Hersek’te tarafları anayasa ve reformlar konusunda
uzlaşmaya zorladığı görülmektedir. Aynı zamanda
Sırpların ve Hırvatların Bosna’da etnik olarak en
büyük grubu oluşturan Boşnaklara daha fazla yetki
verileceği endişesinden dolayı reformlara sıcak
bakmamaları söz konusudur. Sırp Cumhuriyeti’nin
merkezî hükûmeti güçlendirmek için alınan
kararlara karşı çıkması (anayasa, yargı ve polis
reformu gibi), Boşnak-Hırvat Federasyonu içinde de
ayrılığın belirginleşme yoluna doğru gitmesi her
geçen gün umutları azaltmaktadır.
Türk dış politikasında Osmanlı Devleti ile olan
geçmişi nedeniyle önemli bir konumda olan Bosna
Hersek, tarihî, kültürel ve insani olarak her zaman
Türkiye’nin
gündeminde
olmuştur.
Türkiye
Cumhuriyeti’nin
kuruluşu
sonrası
Balkan
coğrafyasında yapılan ittifak ve paktlarla ilişkiler
144
SAD
9(16) 2011
Sibel AKGÜN
Türkiye’nin Bosna
Hersek’in AB ve
NATO’ya üyeliği
için devreye
girmesi
Boşnakların
haklarının
korunması
açısından
önemlidir.
belirli bir seviyede tutulmaya çalışılmıştır. Soğuk
Savaş döneminde Batı bloku içinde yer alan
Türkiye, Yugoslavya’nın bütünlüğü dikkate alan bir
politika takip etmiştir. 80’ler boyunca bölgede
yaşanan gelişmeler karşısında dikkatli davranan
Türkiye, 90’ların başında yaşanan dağılma
sürecinde ise dağılmanın taraflarca kararlı bir
biçimde gerçekleştirilmesi nedeniyle bağımsızlığını
ilan eden devletleri tanımıştır. Ancak dağılma
sürecinin sancılı bir biçimde sona ermesi
beraberinde Bosna Hersek başta olmak üzere
bölgede büyük yıkımlara neden olacak savaşlara
neden olmuştur. 1992 yılının başında başlayan
Bosna Savaşı sırasında aktif olarak Boşnaklardan
yana olan ve uluslararası girişimlerle savaşı
sonlandırmak için çaba sarf eden Türkiye’nin
tutumu,
haklı
olarak
Sırp
saldırganlığının
engellenmesi yönünde olmuştur. Türkiye savaş
sırasında
diplomatik
çabalarla
uluslararası
toplumun harekete geçmesini hedeflemiştir. Ayrıca
oluşturulan BM Barış Gücüne kuvvet vererek ve
yapılan hava operasyonlarında NATO’ya destek
olarak savaşın sonlandırılması ve ülkede barışın
sağlanması için katkıda bulunmuştur.
Savaş sonrası Bosna Hersek ile askerî, ticari, kültürel
ve insani ilişkilerini devam ettiren Türkiye, Bosna
Hersek’in uluslararası kurum ve kuruluşlara üyeliği ile
anayasa
reformlarının
gündeme
gelmeye
başladığı 2000 sonrası yine aktif bir politika izlemeye
başlamıştır. Türkiye’nin Bosna Hersek’in AB ve
NATO’ya üyeliği için devreye girmesi aynı
zamanda bölgedeki barış ve istikrarın bozulmaması
için olduğu kadar Boşnakların haklarının korunması
açısından da önemlidir. Türkiye Dayton sonrası
pamuk ipliğine bağlı olarak varlığını devam ettiren
ülkenin önemli bir etnik grubu olan ve tarihsel
bağlarının bulunduğu Boşnaklar ile diğer etnik
grupların iş birliği için de çaba göstermekte ve bu
gibi
amaçla
“Üçlü
Danışma
Toplantıları”
mekanizmalar geliştirmektedir. Böylece Türkiye
Boşnaklarla olan ilişkilerinde ekonomik ve kültürel
bağları, siyasi ve toplumsal olarak bütünleştirmekte
bu bütünleşmeye uluslararası kurum ve kuruluşlara
SAD
9(16) 2011
145
Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek
üyelik için desteğini de katmaktadır. Böylece Türk
dış politikasının önemli alanlarından biri olan Balkan
coğrafyasında güvenlik, istikrar ve barış için katkıda
bulunmaktadır.
Türkiye, bundan sonra da Bosna Hersek’te
Boşnakların haklarının korunması ve geliştirilmesi için
çalışmalarına devam etmelidir. Türk dış politikasının
temeli olan itidal ve barış, Bosna Hersek için de yol
gösterici ve kılavuz niteliğindedir. Türkiye, bunu
yaparken ülkenin içinde bulunduğu koşulları ve
tarafların pozisyonlarını iyi değerlendirmeli, taraflar
arasında uzlaştırıcı rol oynamaya devam etmelidir.
Ancak son noktada Boşnakların haklı ve meşru
zeminlerde alacağı kararlarda yanında olmalı ve
desteklemelidir.
Extended Summary
The disintegration
of Yugoslavia
beginning in the
early 1990s also
signaled the end of
the Cold War and
saw Bosnia and
Herzegovina
emerge as a
separate state.
Throughout history the Balkans has been a region
that has had neither ethnic nor religious
homogeneity and which has seen numerous
rivalries among regional powers. Bosnia and
Herzegovina, as a country within this region, has
also been affected by this unrelenting rivalry.
Under Ottoman dominance for nearly 400 years,
she has retained her fragmented structure to this
day, long after Ottoman dominance ceased to
exist. As part of the Eastern block between East
and West during the Cold War, Bosnia and
Herzegovina entered a new phase in her history
together with the many problems it entailed,
commencing in the early 1980s.
The disintegration of Yugoslavia that began in the
early 1990s also signaled the end of the Cold War
and saw Bosnia and Herzegovina emerge as a
separate state. This independence, however, led
to a bloody war lasting four years due to Serbian
nationalist ambitions. The Bosnians, as one group in
this multiethnic country, were subject to
destruction. The war came to an end on 23
November 1995 with the signing of the Dayton
Accord in the United States; aside from ending the
fighting, the Dayton Accord envisaged an
146
SAD
9(16) 2011
Sibel AKGÜN
increase in cooperation among the federations
and an opening to create a democratic
multiethnic state in Bosnia-Herzegovina. This
Accord, however, aside from putting an end to the
bloodshed, did not bring stability and calm to this
troubled country.
Dayton Accord
divided the
Bosnia and
Herzegovina
Republic into
ten cantons
under the
Bosnia-Croatian
Federation.
The most important reason why the Dayton Accord
has not provided stability to Bosnia and
Herzegovina was the creation of three separate
ethnic groups and two separate entities, namely,
the Bosnian-Croatian Federation and the Serbian
Republic. The Accord divided the Bosnia and
Herzegovina Republic into ten cantons under the
Bosnia-Croatian Federation and at the same time
created an area from the Serbian Republic itself.
Each of these entities has different governments,
parliaments, laws, security systems, educational
policies and what can be described as limited
international
policies.
The
decision-taking
mechanism
in
this
two-structured
system
arrangement was attached to a weak central
government. Furthermore, the establishment of a
High Representative position created with the
Dayton Accord, in addition to replacing all
politicians in various positions, became a higher
status than the central government on many
issues. This loose political arrangement, formed
after the Dayton Accord, in time brought with it a
whole set of new problems. In particular, the
continuous use of the veto power given to this twostructured system by the Serbian Republic has
been the largest obstacle to the peace desired in
Bosnia-Herzegovina.
This arrangement led the international community
to review this Accord and in rebuilding the country
and its political system, pressure was exerted in
particular by the United States and the European
Union. It appears, however, that the United States
by using the NATO card and the European Union,
with its membership card, is pressuring the sides in
Bosnia-Herzegovina on the issues of a constitution
and reforms. In addition, the Serbians and
SAD
9(16) 2011
147
Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek
Croatians are not in favor of reforms that they
consider will provide more authority to Bosnians,
even though the Bosnians make up the largest
ethnic group. The opposition by the Serbian
Republic to decisions strengthening the central
government, such as a constitution as well as,
judiciary and security reforms, dims hopes with
every passing day that marked separation is taking
hold in the Bosnian-Croat Federation.
148
SAD
9(16) 2011
Sibel AKGÜN
Kaynaklar/References
Banac, Ivo (1997),” Sırbistan’da Milliyetçilik”, Yeni Balkanlar Eski Sorunlar, Haz.
Kemali Saybaşılı-Gencer Özcan, Bağlam Yay, İstanbul, ss.87-117.
Baskın, Mark (2003), “Post Conflict Administration
International Affairs, Volume 79, Number 1, ss.161-170.
and
Reconstruction”,
Bumazovic, Tufik (1998), “Bosna Hersek: Ekonomik Faktörler ve Siyasal İstikrarın
Önündeki Engeller”, Avrasya Etütleri, Sayı: 14, Yaz-Sonbahar, ss. 8-46.
Davutoğlu, Ahmet ( 2005 ), Stratejik Derinlik, Küre Yay., İstanbul.
Gürkan, İhsan (1997), “Jeopolitik ve Stratejik Yönleriyle Balkanlar ve Türkiye”,
Balkanlar, OBİV Vakfı Yay., İstanbul, ss.261-264.
http: // www.crisisweb.org/ home/index.cfm?id=15248I=1 ( Erişim Tarihi: 24 Mart
2004).
http://www.avim.org.tr/bultentekli.php?haberid=16628- “Erhan Türbedar, “Bosna
Açılımının Geleceği” (Erişim Tarihi: 27 Şubat 2010).
http://www.balkanskidom.com/showthread.php?t=117, “Bosna Hersek Tarihçesi”
(Erişim Tarihi: 10 Mart 2010).
http://www.egm.gov.tr/daire.disiliskiler.asp, “Dışilişkiler Dairesi Başkanlığı” (Erişim
Tarihi: 10 Aralık 2009).
http://www.haberturk.com/haber.asp?id=190650&cat=180&dt=2009/12/03,“NATO'
ya Bosna Baskısı” (Erişim Tarihi: 15 Aralık 2009).
http://www.mfa.gov.tr/no_-29_-6-subat-2010_-9-subat-2010-tarihinde-ankara_daduzenlenecek-olan-turkiye-bosna-hersek-sirbistan-uclu-danisma-toplantisi.tr.mfa“No: 29, 6 Şubat 2010, 9 Şubat 2010 tarihinde Ankara’da Düzenlenecek olan
Türkiye-Bosna-Hersek-Sırbistan Üçlü Danışma Toplantısı Hk.” (Erişim Tarihi: 15 Şubat
2010)..
http://www.mfa.gov.tr/turkiye_bosna-hersek-siyasi-iliskileri-tr.mfa, “Türkiye, BosnaHersek Siyasi İlişkileri” (Erişim Tarihi: 12 Şubat 2010).
http://www.mfa.gov.tr/turkiye_bosna-hersek-ticari-ve-ekonomik-iliskileri-tr.mfa,
“Türkiye, Bosna- Hersek Ticari ve Ekonomik İlişkileri” (Erişim Tarihi: 12 Şubat 2010).
http://www.milliyet.com.tr/bosna-hersek-ve-arnavutluk-a-abyevizesizgecis/dunya/sondakika/28.09.2010/1294725/default.htm,” Bosna Hersek
ve Arnavutluk’a, AB’ye Vizesiz Geçiş” (Erişim Tarihi: 15 Ekim 2010).
http://www.ohr.int/ohr-info/gen-info/default.asp?content_id=38612
10 Şubat 2010).
(Erişim
Tarihi:
http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/features/setimes/features/2010
/01/20/feature-02 (Erişim Tarihi: 22 Ocak 2010).
http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/features/setimes/features/2010
/02/10/feature-02 (Erişim Tarihi: 10 Şubat 2010).
http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/features/setimes/features/2010
/02/12/feature-01, “SC Tartışmalı Referandum Yasasını Geçirdi” (Erişim Tarihi: 12
Şubat 2010).
SAD
9(16) 2011
149
Dayton Anlaşması Sonrası Türk Dış Politikasında Süreklilik ve İstikrar: Bosna Hersek
http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/features/setimes/features/2009
/11/20/feature-02, “ABD’den BH ve Karadağ’a NATO MAP Konusunda Destek”
(Erişim Tarihi: 2 Kasım 2009).
http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/features/setimes/features/2010
/03/25/feature-01, “Ashton: BH‘nin Başı Dertte” (Erişim Tarihi: 27 Mart 2010).
http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/features/setimes/newsbriefs/20
09/11/20/nb-04, “BH, YTD'nin kapatılma şartlarını yerine getiremedi” (Erişim Tarihi:
11 Ocak 2010).
http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/features/setimes/newsbriefs/20
09/11/22/nb-03. “ Inzko: BH Temmuz Ayında Serbest Vize Uygulamasına
Geçebilir” (Erişim Tarihi: 22 Aralık 2009).
http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/tr/infoCountryPage/setimes/reso
urce_centre/countries/bih?country=BiH#geographyPeople, “BH Ülke Bilgileri”
(Erişim Tarihi: 5 Mart 2010).
http://www.tccb.gov.tr/sayfa/etkinlikler/yurtdisi/detay/?d=haber50 (Erşim Tarihi: 13
Mart 2010).
http://www.tsk.tr/4_ULUSLARARASI_ILISKILER/4_6_Turkiyenin_Barisi_Destekleme_Hare
katina_Katkilari/konular/Turk_Silahli_%20Kuvvetlerinin_Barisi_Destekleme_Harekati
na_Katkilari.htm, 1“ Türk Silahlı Kuvvetlerinin Barışı Destekleme Harekâtına
Katkıları” (Erişim Tarihi: 23 Şubat 2010).
http://www.turksam.org/tr/a1915.html. “Gözde Kılıç Yaşın, Bosna Hersek Zirvesi:
Üçlü Danışma Toplantısı”(Erişim Tarihi: 15 Şubat 2010).
http://www.un.org/sc/members.asp ,“ Membership in 2010” (Erişim Tarihi: 10 Mart
2010).
İzzetbegoviç, Aliya ( 2005 ), Konuşmalar, Klasik Yay., İstanbul.
İzzetbegoviç, Aliya (2003), Tarihe Tanıklığım, Klasik Yay., İstanbul.
Kapetanovic, Amer (2001), ”Bosna Hersek’in On Yıllık Dış Politika Tecbüresi”, Balkan
Diplomasisi, Der. Ömer E. Lütem-Birgül Demirtaş Coşkun,Asam Yay, Ankara, ss.
183-205.
Kut, Şule (2001), “Yugoslavya Bunalımı ve Türkiye’nin Bosna Hersek ve Makedonya
Politikası: 1990-1993”, Türk Dış Politikasının Analizi, Der: Faruk Sönmezoğlu, Der
Yay., İstanbul, ss.321-43.
Kut, Şule, (2002) “Türkiye’nin Balkanlar Politikası”, Türkiye’nin Yeni Dünyası, Der: Alan
Makovsky- Sabri Sayarı, İstanbul, ss.101-124.
Malcolm, Noel (1994), Bosnia, Newyork Universty Press, New York.
Uzgel,İlhan (2001), “Balkanlarla İlişkiler”, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından
Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Ed. Baskın Oran, İletişim Yay., İstanbul, ss.481523.
Ülger, İrfan Kaya (2004), “Balkan Gelişmeleri ve Türkiye: 1990’lı Yıllar”, Türk Dış
Politikası, Der. İdris Bal, İstanbul, ss.229-245.
150
SAD
9(16) 2011

Benzer belgeler