İrem Nurgül Durmuş - Eko Teknik iş sağlığı ve güvenliği
Transkript
İrem Nurgül Durmuş - Eko Teknik iş sağlığı ve güvenliği
İrem Nurgül Durmuş Sorumlu Yazı İşleri Müdürü [email protected] Daha önceki sayılarımızdaki gibi umutlu bir giriş yazamayacağım için üzgünüm… Soma... Soma haber oldu; ya haber olmayanlar? Ortalama 42 yıl geç çıkan 6331 Sayılı Iş Sağlığı Güvenliği Kanunu ve bu telaşla daha önce iş güvenliğinin “i” harfini dâhi duymayanlara dağıtılan İş Güvenliği Uzmanlıkları... Bu ülkede her gün bir sürü iş kazası oluyor. Ama ölen sayısı az olunca haber olmuyor ve biz kahvemizi yudumlarken bir işçimiz daha kayıp gidiyor da duymuyoruz bile… Çünkü ülkemizde ne yazık ki taşlar henüz hiç oturmadı. Söz gelimi yapılan risk analizleri internetten indirme copy-paste analizler. Ve yine ne acı ki ülkemizde işverenlerin büyük bölümü sadece yasal zorunluluk için öylesine hizmet alıyor. En acısı ise, Türkiye halen Avrupa’nın en çok iş kazası yapan ülkesi; dünya sıralamasında da en çok iş kazası olan ülkeler arasında ilk 4’teki yerini koruyor. --Tüm ülke ağladı Soma’ya. Gözyaşları sel oldu, haykırışlar göklere ulaştı, Cuma vaazlerine konu oldu, binlerce Yasin-i Şerif okundu. Bunlar güzel şeyler elbette ama ben derim ki samimi olan oturup Soma’dakiler için Yasin okumanın ötesinde; otursun kanunu okusun! Kanunlar hakkında bilgi 2 alsın; kendi işyeri için doğru düzgün hizmet alsın; asgari düzeyde de olsa bilgilensin, bilgilendirsin yoksa bu ülkenin bu konuda ayıbı öyle büyük, öyle büyük ki… Soma için suçlu arayamayacak kadar üzgünüm. Muhakkak ki bu hususta ülkenin yarısının yaptığı gibi hükümete saldırmanın da alemi yok; bu ülkede işçinin hiçbir zaman adı yoktu. 42 yıl geç de olsa bu dönemde müstakil bir İş Güvenliği Kanunu yeni çıktı. Bu sebeple cenazede kavga eden mefta yakınları gibi olmak istemiyorum. Kimseye kızamayacak kadar hüzünlüyüm! Bunca can gitmişken dahi politik kavgalar yapmayacak kadar hakiki olmak! Üstelik bir de Soma olayının üzerine ÇSGB’den Müfettişlerimizden birinin yüksekten düşerek hayatını kaybettiğini duyunca, bir kez daha anladım ki buradaki çizgi çok ince! Yüzlerce kişi iş kazalarında Hakk’a yürürken, milyonlarca vatandaş o kıldan ince kılıçtan keskin köprüden aşağıya şapır şapır dökülüyoruz sanki. Soma için bu ülkede hiç kimse duyarsız kalmamalı. Eğer ülkede bütünlüğümüz var ise, eğer tek vücut isek insanın sağ eli yanarken sol eli alkış tutamaz zaten! Ancak isyanın da yeri değil. Resûlullah Efendimiz, kuşu ölen çocuğa taziyeye gitti. Bunu hepimiz biliyoruz. Ama SELAMET veren bir enerji ile gitti. Sürekli öfkeli / mutsuz / isyankar yayınlar yapmamız Soma’daki aileler için Selamet sağlamadığı gibi bilakis negatif enerji yaratıyor. Ancak hiçbir şey olmamış gibi de yaşayamayız. Öyleyse Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)’in “bir yanlış gördüğünde elinle düzelt, gücün yetmezse dilinle düzelt, ona da gücün yetmezse kalbinle buğz et ki bu da imanın en zayıf derecesidir” sözlerine uymamız ve düzeltmek için ne yapabiliriz? Daha çok ne yapabiliriz? Tam da şimdi ne yapabiliriz? soruları ile meşgul olmamız lazım. Bunun da ilk adımı kanunu okumak. İşverenler ucuza kaçmak için güvenlik almış süsü vermeyecek, uzman maaş aldığı kişiye sadık olayım derken kendi hakikatine ve muhtemel kazada kaybedeceği kendi canına ters düşmeyecek, ÇSGB artık daha ciddi çalışacak ki kendi müfettişi bile ölmeyecek ve her vatandaş ama her vatandaş İş Sağlığı Güvenliği haklarını bilecek. Nasıl ki ekmek girmeyen ev yoksa, evdeki boğazlar doysun diye nasıl ki en az bir kişi çalışıyorsa, her ailede en az bir kişi iş güvenliği hakkında fikir sahibi olacak ki hızla güvenli yarınlara yürüyelim. Soma’da ateş düştüğü yeri yakmadı, hepimizi yaktı. Öyleyse görev de hepimize düşüyor. B U ÇEVRE BAKANLIĞI ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI S A Y I D A N E L E R 06 Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce ile çok özel röportaj: Türkiye’de Çevre konusunda Emin Adımlar Atılıyor 14 Araban mı var, Otopark Derdin Var: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından, Otopark sorununun çözümüne yönelik alınabilecek önlemler ve yapılması gereken düzenlemeler ile ilgili olarak, “Tüm Yönleriyle Otopark” konulu bir Çalıştay düzenlendi. 16 E. Çevre Yönetimi Genel Müdür Yrd. / ÇARE Çevre Danışman- lık Çevre Koordinatörü Hüseyin Gelmez: Tehlikeli Atık Geri Kazanım Tesislerinin Lisanslandırılması İçin Gerekli Teknik ve İdari Şartlar MERAK EDİLENLERDEN V A R ? Temiz Oda ve İklimlendirme Çalışmaları & Çalışanlar Üzerine Etkileri 4 28 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik başkanlığında toplanan Üçlü Danışma Kurulu 29 Bakan Faruk Çelik 19.Fasıl Görüşmelerini Sürdürüyor 30 Torba Yasa Neleri Kapsıyor? 32 3 bin 138 Engelli Memur Ataması Yapılacak 20 22 Ali Boylu ile keyifli bir söyleşi TEKNİK MAKALELER 54 34 Kimya Yük. Müh. / ÇSGB Emekli İş Başmüfettişi / E. İş Teftiş İstanbul Grp. Bşk. Yrd. A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı Özlem Özkılıç: ATEX Direktifleri ve IECEX SCHEMA 38 Kazaların Çevresel ve Teknik Araştırması Bilim Uzmanı / A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı Yadigar Yolcu’nun merceğinden: 6 Eylül 2014 tarihinde İstanbul Mecidiyeköy’deki inşaatın asansöründe meydana gelen ve 32. kattan zemine çakılarak 10 işçinin hayatını kaybetmesine sebep olan Asansör Kazasına Dair Tespitler EKOTEKNİK İSG DERGİ EKİBİMİZ - KÜNYE İmtiyaz Sahibi Ekoteknik İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Hizmetleri Adına Halis Yolcu Editör Yadigâr Yolcu Kazaların Çevresel ve Teknik Araştırması Bilim Uzmanı Sorumlu Yazı İşleri Müdürü İrem Nurgül Durmuş 42 3M İş Sağlığı ve Güvenliği Bölümü Teknik Koordinatör Mirey Bonfil: GÖZ’ünüz Gibi Bakın 44 Elektrik-Elektronik Yük- sek Mühendisi / İSG Uzmanı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı / İSGGM Gökçe Begüm Silsüpür: İşyerlerinde Elektromanyetik Alan Maruziyeti 52 KAZA ANALİZİ: A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı / Makina Mühendisi Mansur Ziya Koç: İş Kazaları Yönetim Kademesini de Yakalar Yayın Kurulu Doç Dr. F. Nur Eriş, İSG Uzmanı Kemal Çetinkaya, Uz.Dr. Mehmet Ergin, Çevre Uzmanı Hüseyin Gelmez, İş Güvenliği Uzmanı Ziya Koç, Dr. Tahir Soydal (İş Sağlığı Bilim Doktoru) Danışma Kurulu Prof. Dr. Recep Akdur, Yıldırım Akpınar(Çal.Bak.Eski Teftiş Kurulu Baş.), Prof. Dr. Sefer Aycan, Prof. Dr. Aytül Çakmak, Ziya Demir, Doç. Dr. Tayfun Güngör, Doç. Dr. Tevfik Pınar, Prof. Dr. Kadirhan Sunguroğlu, Uz. Dr. Cebrail Şimşek, Uz. Dr. Engin Tutkun, Doç. Dr. Mehmet Uğurlu, Doç. Dr. Halil Murat Ünver, Doç. Dr Yusuf Üste, Dr. Hınç Yılmaz Görsel Yönetmen İrem Nurgül Durmuş Yayın İdare Merkezi İvedik Cad. No:110 Yenimahalle - Ankara Tel: 0312 344 01 96 (pbx) - Fax: 0312 343 66 46 Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Uz. Dr. Mehmet Ergin: EBOLA 56 Draeger Safety Korunma Teknolojileri Ltd.Şti. Pazarlama Müdürü Pelin Korkmaz: Ebola Tehdidine Karşı Acil Müdahalede Doğru KKD Kullanımının Önemi 58 YARGITAY KARARLARI: ÇEVRENİN KASTEN KİRLETİLMESİ 60 Akdeniz EDAŞ Genel Müdürü Murat Yiğit ile keyifli bir söyleşi: 4 Bölgede, 4x4’lük İSG Yayın Türü Yaygın - Süreli / ISSN: 2146 - 9407 Baskı ve CTP Kalıp Arkadaş Basım Sanayi www.arkadasbasim.com.tr Basım Tarihi 15.10.2014 Reklam Koordinatörlüğü Barış Yalçın Yolcu Abonelik Tel: 0 312 344 01 96 (pbx) Ekoteknik İSG Dergisi’nin amacı, iş sağlığı güvenliği ve çevre konularında özellikle uygulayıcı konumdakilerin deneyimlerini ve izlenimlerini belgelemek, birikimlerin paylaşılmasını sağlamak ve yeni ufuklar açarak başvurulabilecek bir kaynak yaratmaktır. Üç ayda bir yayınlanır. Yayının telif hakkı Ekoteknik İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Ölçüm Teknolojileri Ltd. Şti’ne aittir. Dergi içeriğinin tamamen ya da kısmen elektronik, mekanik veya başka biçimde çoğaltılması Ekoteknik’in iznine tabidir. Yayınlanan yazı ve reklamların sorumluluğu sahiplerine aittir. 5 Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce 6 Türkiye’de Çevre konusunda Emin Adımlar Atılıyor Endüstri ve teknoloji alanında meydana gelen hızlı gelişmeler, bir yandan insanın doğa üzerindeki egemenliğini artırarak yaşam düzeyinin yükselmesini sağlarken diğer yandan artan nüfus ve hızlı kentleşme ile birlikte doğal dengelerin giderek bozulmasına sebep olmaktadır. Buna bağlı olarak, bu gelişmeler tüm canlıları tehdit edecek boyutlara varan hava, su ve toprak kirlenmesine sebebiyet vermektedir. Bu nedenle, daha önceleri ortaya çıkan çevre sorunları için kısa vadeli çözümler geliştirilirken bugün çevre, doğal, ekonomik, sosyal ve kültürel değerlerin bütünü olarak görülmeye başlamıştır. Bu gelişmeyi belirleyen en önemli faktör de sosyal ve ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesinde kullanılan kaynakların hızlı ve geri dönülmez bir şekilde tahrip edilmesidir. Bu gerçeğin anlaşılması, beraberinde geleneksel kalkınma modellerinin terk edilmesi ve yeni model arayışlarını gündeme getirmiştir. Böylece geleneksel sınırsız kalkınma ve sınırsız tüketim modelleri yerini sürdürülebilir ve dengeli kalkınma modelleri olan yeşil ekonomi ve yeşil politikalara bırakmaya başlamıştır. Röportaj: İrem Nurgül Durmuş / Fotoğraf: Mahmut Türkmen Çevre sorunları ile mücadele için attığınız adımlar nelerdir? Türkiye için yeşil büyüme politikası oluşturmak, ekonomik, çevresel ve sosyal sürdürülebilir esaslarının uyumlu bir şekilde birleştirilmesini sağlayacaktır. Bu nedenle kalkınmanın bu üç boyut üzerinden düşünülmesi gereklidir. İnsanların geleceğini yakından ilgilendiren bu tehdit nedeniyle çevre sorunlarının üzerine gidilmesi büyük önem arz etmektedir. Ancak bir taraftan da ülkelerin ekonomik gelişmelerini sağlamaları gereklidir. Zira gelecekleri buna bağlıdır. Hem çevrenin korunması hem de ekonomik gelişmenin bir arada yürütülmesi esastır ve bu tüm dünyada karşılığını “sürdürülebilir kalkınma” kavramı ile bulmaktadır. kişinin istihdam edildiği atık sektöründen, ekonomiye yaklaşık 2 milyar lira katma değer sağlanıyor. Bu sürdürülebilir kalkınmaya en güzel bir örnektir. Bu açıklamalar ışığında Bakanlığımızca yaptığımız çalışmalara kısaca değinelim; - Çevre Kanununun 29’uncu maddesi uyarınca Atıksu Arıtma Tesislerinin Teşvik Tedbirlerinden Faydalanmasında Uyulacak Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik kapsamında atıksu arıtma tesislerinin enerji giderlerinin yüzde 50’si ne kadar olan kısmı Bakanlığımızca karşılanmaktadır. Bu kapsamda, 2013 yılında 207 tesise toplam 30 Milyon TL ödeme yapılmıştır. - Biz, ekonomik kalkınmayı yaparken çevreyle barışık bir yol izledik ve izlemeye devam ediyoruz. Türkiye’de yıllık 25 milyon 277 bin ton evsel atık çıkıyor. Bu atıkların 5 milyonu ambalaj atıkları ve bitkisel yağlardan oluşuyor. 60 bin 7 - 2002 yılında belediye nüfusunun yüzde 35’ine atık su arıtma hizmeti verilirken, yaptığımız çalışmalarla 2014 yılının ilk yarısı sonunda bu oran yüzde 74,6’ya (yaklaşık 47,6 milyon kişi) çıkarılmıştır. - 2017 yılında ise atıksu arıtma tesisine bağlı belediye nüfusunun toplam belediye nüfusuna oranının yüzde85’e çıkarılması hedeflenmektedir. Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yılı olan 2023 yılında hedefimiz ise; tüm belediyelerin atık su arıtma tesisine kavuşmasını sağlamaktır. - Doğada uzun süre kalıcı özelliğe sahip ve insan sağlığı ile çevreyi tehdit eden tehlikeli kimyasalların ve bu kimyasalları ihtiva eden tüketici ürünlerinin yasaklanmasına ilişkin çalışmalar Bakanlığımız tarafından yürütülmektedir. Bu çalışmalar kapsamında, ulusal ve uluslararası kaynaklar kullanılarak söz konusu tehlikeli kimyasallar ile atıklarının envanterlerinin çıkarılması, bertaraf edilmesi, bunlarla kirlenmiş alanların tespit edilmesi ve bu alanların rehabilite edilmesine yönelik çalışmalar sürdürülmektedir. Bunun yanında, tehlikeli kimyasallarla ilgili olarak sanayiciler, halk, sivil toplum kuruluşları ve diğer ilgili paydaşların bilinçlendirilmesine yönelik çalıştay, seminer ve bilgilendirme toplantıları da düzenlenmektedir. - Motorlu taşıtlardan kaynaklanan hava kirliliğinin azaltılması maksadıyla motorlu taşıtların periyodik olarak egzoz muayenelerinin yapılması için bu ölçümleri yapacak istasyonların standartlarının belirlenmesi, yetkilendirilmesi ve denetimi için kurallar geliştirilmekte, egzoz muayenesini yaptırmayan araçların akan trafikte trafik görevlilerince belge kontrolüne imkan sağlayan mevzuat değişiklikleri yapılmış olup, plaka üzerinden belge kontrolü için yazılım geliştirilmektedir. Diğer taraftan sürücülerin araçlarını sürekli olarak bakımlı tutmalarını sağlamak maksadıyla İl Müdürlüklerimiz teknik personelince ölçüme dayalı yol kontrolleri yapmaktadırlar. - Türkiye’de çevre kalitesinin yükseltilmesi, insan sağlığına potansiyel risklerin önlenmesi ya da azaltılması ve yer seviyesi ozon kirliliğinin önlenmesi için Uçucu Organik Bileşik 8 (UOB) Emisyonlarının kontrolüdür. Bu amaçla yapılan projeler ile Avrupa Birliğinin bu konudaki direktiflerin uygulanmasına ilişkin mevcut en iyi teknik kılavuzları ve eğitim kılavuzları hazırlanarak, bu kapsamda; gerek teorik gerekse sahada iyi uygulamalar ile AB mevzuatının uygulanabilmesi için gerekli idari ve yasal koşullar hakkında eğitimler gerçekleştirilmiştir. - Türkiye, küresel mücadelede yerini alarak 2004 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine, 2009 yılında ise Kyoto Protokolüne taraf olmuştur. Bakanlık olarak, tüm dünyayı tehdit eden ve en önemli sorunlardan biri olarak gösterilen iklim değişikliği ile etkin mücadele etmek amacıyla kapsamlı çalışmalar ve projeler yürütülmektedir. • 2010 yılında Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi, 2011 yılında ise toplam 541 eylem içeren ve 2023 yılına kadar uygulanacak olan İklim Değişikliği Eylem Planı (İDEP) hazırlanmıştır ve her yıl düzenli olarak izlenmektedir. • İklim Değişikliğine Uyum Stratejisi ve Eylem Planı 2012 yılında yayınlanmıştır. • Türkiye’nin kişi başı sera gazı emisyon miktarı 5.9 tondur. Bu değer; OECD ortalamasının üçte biri ve Avrupa Birliği ortalamasının yarısıdır. Sadece ulusal önlemler ve kaynakları ile 19902012 döneminde sera gazı emisyonları yüzde21 oranında azaltılmıştır. • Bakanlığımız tarafından küresel ısınma ile mücadelede vatandaşların alabileceği önlemleri içeren bir kamu spotu hazırlanmıştır. Kamu spotunda, iklim değişikliği ile bireysel olarak mücadele etmenin yöntemleri de anlatılmaktadır. Özetle diyebiliriz ki; Bakanlığımızca, sürdürülebilir kalkınma ilkesi çerçevesinde mali, insani ve çevresel kaynakların korunması ve etkin kullanılması sağlanarak küresel iklim değişikliği, ozon tabakasının incelmesi ile ilgili gerekli tedbirler alınmakta ve yenilenebilir enerji kaynakları başta olmak üzere temiz enerjinin kullanımına destek olunmakta, yeraltı ve yerüstü su kaynaklarımızı, denizlerimizi ve topraklarımızı korumak doğrultusunda çevreyle ilgili her türlü ölçüm, izleme, analiz ve kontroller yapılmaktadır. Atık yönetimi konusunda son aylarda izlediğiniz politika ve uygulamalarınızdan bahseder misiniz? Türkiye’de genel atık yönetimine ilişkin düzenlemeler; atık çeşitliliği ve AB Direktifleri doğrultusunda geliştirilmiş ve ülke şartlarına uygun yönetmelikler yayımlanmış ve uygulamaya konulmuştur. Bu kapsamda evsel katı atıklar, hafriyat toprağı, inşaat ve yıkıntı atıkları, atık pil ve akümülatörler, tehlikeli atıklar, bitkisel atık yağlar, tıbbi atıklar, ömrünü tamamlamış lastikler, ambalaj atıkları, atık elektrikli ve elektronik eşyalar, atık yağlar, ömrünü tamamlamış araçlar, araçların bakım ve onarımından kaynaklanan parçalar ve atıkların düzenli depolanması konularında uygulamalar devam ettirilmektedir. Atık yönetiminin temelini “atık yönetimi hiyerarşisi” ve “üretici sorumluluğu” ilkeleri oluşturmaktadır. Atık yönetimi hiyerarşisinde birincil önceliği, atıkların üretim aşamasında önlenmesi ve atık miktarının ve tehlikelilik düzeyinin azaltılması oluşturmaktadır. Atıkların yeniden kullanım, geri dönüşüm ve enerji elde edilmesi yoluyla geri kazanılması ikinci sırada, geri kazanım olanağı olmayan atıkların çevreye zarar verilmeksizin yakılması ya da güvenli depolanması da son sırada tercih edilmelidir. Geri dönüşüm, oluşumu kaynakta önlenemeyen veya yeniden kullanılamayan atıklara uygulanan bir yöntemdir. Atık hiyerarşisi; atık önleme ve yönetimine ilişkin mevzuat ve politikalarda şu şekilde ifade edilmektedir: • Önleme • Yeniden kullanım • Geri dönüşüm • Geri kazanım (hammadde geri kazanımı, enerji kazanımı gibi) • Bertaraf (Depolama/Yakma). Şemsiye bir kavram olan atık yönetiminin yukarıda sayılan bileşenlerinden sadece biri olan geri dönüşüm, yarattığı ekonomik etkileri ile ön plana çıkmaktadır. Geri dönüşüm konusunda diğer önemli bir kavram ise üretici sorumluluğu ilkesidir ve bu kavram atıklardan kaynaklanan her tür ma- liyetin atık üreticileri (üretici, tüketici gibi) tarafından karşılanmasını öngörmektedir. Bu yaklaşım “kirleten öder” prensibinin bir yansımasıdır. Tüm bu çalışmalar sonucunda 2014 yılı itibariyle Ülkemizde 76 adet Belediye Atıkları Düzenli Depolama Tesisi,7 adet Endüstriyel Atık Düzenli Depolama Tesisi, 21 adet Maden atıkları Düzenli Depolama Tesisi olmak üzere 104 adet Düzenli Depolama Tesisi, 402 adet Ambalaj atıkları toplama ayırma tesisi, 432 adet Ambalaj Atıkları Geri Dönüşüm Tesisi, 313 adet tehlikeli atık geri kazanım tesisi, 234 adet Özel Atık Geri kazanım tesisi olmak üzere toplam 1382 adet geri kazanım tesisi , 2 adet yakma tesisi, 2 adet kireç fabrikası ve 34 adet çimento fabrikası olmak üzere 38 adet yakma ve beraber yakma tesisi, 45 adette Tıbbi Atık Sterilizasyon Tesisi mevcuttur. Ülkemizde toplamda 1568 adet geri kazanım/bertaraf tesisi bulunmaktadır. Mekânsal planlama stratejileri çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz? Bakanlığımızın koordinasyonunda Ülke Mekânsal Strateji Planı’nın hazırlanmasına başlanmıştır. Verilerin toplanması, analiz edilmesi ve gerekli araştırmaların yapılması için bir ihale gerçekleştirilmiş olup, geniş uzmanlar kadrosuyla çalışmalar yürütülerek, en fazla 2 yıl içerisinde bu planlar tamamlanacaktır. 2009 yılında 151 kurum kuruluştan 500 uzmanın katıldığı Kentleşme Şurasında net olarak ilk defa ülke mekânsal gelişme stratejisinin hazırlanmasının gerekli olduğu vurgulanmıştır. • Her tür ve ölçekteki fiziki planların birbiriyle uyumunu ve mekânsal strateji planları hedeflerine ve kararlarına uygunluğunu sağlamak olarak özetlenebilir. 2013 yılında yayınlanan 10 Kalkınma Planı’nda da üst ölçekli mekânsal planların ise stratejik nitelikte olmasına vurgu yapılmıştır. 2013 yılında İmar Kanunu’nda ülkemizdeki tüm fiziki planların üzerinde, onları yönlendirecek bir plan olarak tanımlanan bu plan ile ilgili Yönetmelik çalışması da tamamlanarak 2014 yılında Ülkemizde ulusal düzeyde önemi olan pek çok sektörel yatırım kararı üretilmektedir. Bu yatırımların mekânsal boyutlarının ülke düzeyinde birbiriyle uyumlaştırılamaması sonucu şehirlerimizin düzensiz büyümesi, ülke kaynaklarının israfı ve doğal kaynakların tahribatının önüne geçilememektedir. Bunun yanı sıra ülkemiz yarım asırdır Kalkınma Planları hazırlanmak suretiyle planlı kalkınmasını temin etmekte olup, bu planların mekânsal organizasyonunun yapılması yönünde büyük bir ihtiyaç bulunmaktadır. Bu mekânsal organizasyonun mevcut fiziki larla sağlanamayacağı açıktır. Üst ölçekli planların artık farklı bir dille hazırlanması; arazi kullanım planlarını yönlendirici, stratejik bir yakla- şımla hazırlanan, esnek, katılımcı ve izleme sistemi olan farklı konularda gelişme stratejileri içeren bir dille hazırlanması gerekmektedir. Tüm bu sorunların çözümü adına hazırlanacak Ülke Mekânsal Strateji Planında; Türkiye kara ve deniz sınırları ile münhasır ekonomik bölgeleri de içerecek şekilde, mekâna dönük somut kararları stratejik yöntemlerle ele alınacak, tematik ve sektörel kararları uyumlaştıracak şekilde mekânsal kararlar üretilecek, kurumların sektörel/tematik analiz çalışmalarını temel alarak detaylı mekânsal analizler yapılacaktır. Neticede yukarıda belirtilen ihtiyaçlar bağlamında, Mekânsal Strateji Planı; koruma, kullanma ve altyapı kararlarına ilişkin olarak kalkınma planları ve bölge planlarına mekânsal ilişkiler boyutu getiren, alt ölçekli planlar için bağlayıcılığı olan, yönlendirici ve referans niteliğinde, Kalkınma Planı dönemleri esas alınarak hazırlanan ve aşamalandırılan 20 yıllık bir perspektifte uzun erimli stratejiler içeren mekânsal planlar olarak kurgulanmıştır. Tüm bu sıralanan hedeflerin tek bir kurum tarafından gerçekleştirilmesi mümkün görülmemektedir. Bu planın hazırlanması sürecinde başta Kalkınma Bakanlığımız ve diğer yatırımcı Bakanlıklarımız olmak üzere mahalli idareler, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları ile her kesimden temsilciler bir araya gelerek çözümler üretilecektir. 61. Hükümet Programımız ile Bakanlığımıza, Kalkınma Bakanlığı ile eşgüdüm içerisinde ulusal ve bölgesel nitelikli mekânsal gelişme stratejilerini hazırlama görevi verilmiş, 644 sayılı Bakanlığımızın görevlerinin tanımlandığı KHK ile de bu görevin detayları ortaya konulmuştur. Bu görevin ana başlıkları; • Mekânsal Strateji Planlarını ilgili kurum/ kuruluşlarla beraber hazırlamak, • Sektörel planların uyumunu temin etmek, 9 Binaların inşaat aşamalarında kullanılan iskelelere yönelik bazı şartların sağlanması için çalışmalarınız mevcut. Bu konuda okuyucularımızı bilgilendirir misiniz? Bilindiği üzere iş iskeleleri, yapının yapım sürecinin en önemli yardımcı unsurlarından birisidir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının iş sağlığı ve güvenliği konusunda bazı düzenlemeleri olmakla birlikte, bu yardımcı yapı elemanlarının yapıda uygulama usul ve esaslarına yönelik bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu kapsamda, Dış cephe iş iskelelerinin asgari uygulama standartlarını ortaya koyan, projelendirilmesinde, yapılmasında ve denetlenmesinde ki sorumluları belirleyen bir çalışma yürüttük ve son aşamaya getirdik. Önümüzdeki günlerde yasalaşmasını öngörüyoruz. Burada en önemli unsur, ruhsat eki statik proje dahilinde iskele projesinin öngörülmesidir. Bu sayede dış cephe iş iskelelerinin projelendirilmesi ve yapımı yasal hüviyet kazandırılmış olmaktadır. Teknik olarak bazı kısıtlardan bahsedecek olursak, iskele yüksekliği 13.50m yi aşan durumlarda, çelik iskele kullanımı, 24m yi aşan durumlarda ise özel tasarım projesi zorunlu kılınmasıdır. Ahşap kullanılarak yapılan iş iskelelerinde de bir standart getirilerek gelişi güzel uygulamaların önüne geçilmesi hedeflenmiştir. Tapu işlemlerinde önceki dönemlere göre işlemlerin daha kolay gerçekleştirildiği bilinmektedir. Bu işlemlerin daha da kısa ve kolay olarak gerçekleştirilmesi için çalışmalarınızdan bahseder misiniz? Ülkemizde tapu sicilinin elektronik ortamda tutulmasına dair çalışmalar 2000 yılında TAKBİS (Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi) projesi ile başlamıştır. TAKBİS ülke genelinde mülkiyet bilgilerinin bilgisayar ortamına aktarılıp her türlü işlem ve sorgulamanın yapılabilmesini amaçlayan en temel e-devlet projelerinden biridir. TAKBİS projesiyle birlikte elektronik ortamda kesintisiz ve güvenli işlemler yapılarak kaliteli ve hızlı hizmet vermek suretiyle vatandaş memnuniyeti hedeflenmektedir. 2012 yılı içerisinde bütün tapu müdürlükleri TAKBİS’e geçmiştir. 10 TAKBİS sistemiyle işlemler daha hızlı yapılabilmektedir. Bilgisayar ortamında kısa sürede alım, satım vb. işlemler gerçekleştirebilmektedir. Vatandaşların tapu işlemleri aynı gün içerisinde yapılabilmektedir. Bu sistemin tüm kimlik numaralarının girilmesi ile birlikte tapuda oluşan kuyruklarda önemli oranda azalmalar olacaktır. Türkiye genelinde 19 milyon 500 bini konut olmak üzere toplam 131 milyon gayrimenkul bulunmaktadır. Tapu’da geçen yıl 5 milyon alım ve satım geri kalanı kamulaştırma imar uygulaması ve ipotek gibi diğer kalemlerden olmak üzere 6 milyon işlem gerçekleştirilmiştir. Taşınmaz maliklerinin T.C. Kimlik numaralarının TAKBİS veri tabanında bulunmasına yönelik çalışmalar ile tapu müdürlüklerinin iş yoğunluğunun azaltılarak işlemlerin ağırlıklı olarak elektronik ortamda yapılmasını sağlayacak projelerimizden T.C. Kimlik No güncelleme çalışmaları ve bununla bağlantılı e-arşiv çalışmaları ile kurumumuzca elektronik sicile geçilmesi hedeflenmekte, yetki alanı dışında tapu işlemleri ile lokal bazda yetkili tapu müdürlükleri yerine Türkiye tapu müdürlüklerinde işlemlerin yapılması hedeflenmektedir. İşlemlerin elektronik ortamda gerçekleştirilmesi hedefi e-Devlet projesinin en önemli bileşenlerinden biri olan TAKBİS’ten beklenen verimliliği sağlamaya yöneliktir. E-arşiv çalışmaları kapsamında tapu müdürlükleri arşivinde bulunan belgelerin taranması için tapu müdürlüklerinde uygulamalar yapılmaktadır. Bilgi ve belgelerin elektronik ortamda sunulmasıyla, emek ve zaman kaybının engellenmesi, hizmetlerin sunumu aşamasında kaliteli hizmet sunumu ve çalışan/vatandaş memnuniyetinin artırılması temel hedef olmakla birlikte mevcut durumda tapu müdürlüklerinin dolu kapasiteye ulaşmış arşivlerinin düzenlenmesine de katkı sağlayarak hizmetlerin daha hızlı sunumu sağlanacaktır. Bu yöntem aynı zamanda kırtasiyeciliğinde ortadan kaldırılmasına ve kurumumuzda modern arşiv uygulamalarına geçişe olanak sağlayacaktır. Ayrıca diğer kurumlarla veri paylaşımında da önemli bir katkı sağlanacaktır. (Örn. Mahkemeler, İcra Daireleri, Değerle- me (Ekspertiz) İşlemleri, Belediyeler). Böylece vatandaşların tapu işlemlerini gerçekleştirmeleri için diğer kurumlara gidip gelmelerinin önüne geçilecektir. Tapu Müdürlüklerince ve diğer kurumlarla bu bilgiler karşılıklı olarak online ortamda paylaşılarak vatandaşların üzerindeki yük azaltılacaktır. 826 tapu müdürlüğümüzde uygulama devam etmektedir. Taşınmazın kayıtlı bulunduğu tapu müdürlüğü (Yetki alanı) dışında tüm tapu müdürlüklerinde işlem yapılmasına imkan veren bu projemizin uygulanması ile vatandaşların bulunduğu/ ikamet ettiği yerden farklı bir yerde, örneğin; Ankara’da yaşayan vatandaşın Antalya’da bulunan taşınmazına ilişkin işlemlerini bulunduğu yerdeki Tapu Müdürlüklerinden gerçekleştirmeleri sağlanmıştır. Tüm müdürlüklerimizde uygulamaya geçilmiştir. Ayrıca Yurt Dışı Tapu Birimlerinin Kurulması ve Tapu İşlemlerinin Yurt Dışı Birimlerce karşılanması konularında Dışişleri Bakanlığı ile çalışmalar yapılarak Tapu ve Kadastro Berlin Ataşeliği faaliyete geçmiştir. Tapu işlemlerinin yurt dışı birimlerce öncelikli olarak Almanya, Hollanda gibi Türk vatandaşlarının yoğun olduğu yerlerde karşılanması hedeflenmektedir. Eski uygulamada, bankalar ya da finans kurumları tarafından yazılı olarak düzenlenen ipotek terkin taleplerinin Tapu Müdürlüklerine güvenli elektronik ortamda iletilebilmesi için Kurumumuz yazılım altyapısı hazır hale getirilerek banka ya da finans kurumları ile uygulama başlatılacaktır. E-terkin projesi ile bürokratik işlemler ortadan kaldırılarak vatandaş veya ilgili kurum çalışanları tapu müdürlüklerine gitmeden işlemlerini gerçekleştirebilecektir. E-terkin projesiyle birlikte ipotek işlemlerinin de elektronik ortamda gerçekleştirilmesine yönelik planlamalar yapılmaktadır. E-haciz uygulamasına geçen kurumlardan Sosyal Güvenlik Kurumu ve Maliye Bakanlığı-Gelir İdaresi Başkanlığı; bankalardaki hesaplara ve Emniyet Genel Müdürlüğü sisteminde tescilli araçlara elektronik ortamda haciz işleyip kaldırabilmektedirler. Haciz işlemlerinin elektronik ortamda gerçekleştirilmesi konularında çalışmalar yapılmaktadır. Uygulamanın başlamasıyla hak kayıpları, zaman kaybı vb. konuların önüne geçilecektir. 2013 yılı itibarıyla tüm tapu müdürlüklerine e-tahsilat uygulamasına geçilmiştir. Bu uygulama ile tapu harçlarının farklı şehirdeki şubelerde dahil olmak üzere banka şubeleri, ATM’ler, ve görüntülü işlem merkezlerinden tahakkuk, tahsil ve kontrolü elektronik ortamda gerçekleştirilmektedir. Çağrı Merkezimizin kurulması ile vatandaşlar işlem randevularını Merkez üzerinden telefonla kolaylıkla alabilecekler, tapu müdürlüğüne gitmeden önce işlemleri için gerekli belgeler gibi bilgi taleplerinin yanı sıra, işlem sürecinde karşılaştıkları sorunlara ilişkin şikayet bildirimlerini ve Kurumumuz açısından hizmet iyileştirmede ayrıca önem arz eden öneri ve görüşlerini Çağrı Merkezi üzerinden kolaylıkla Kurumumuza iletme imkanına kavuşmuş olacaklardır. E-Devlet üzerinden cep telefon numarasını bildiren vatandaşların, taşınmazlarında herhangi bir işlem talebi olduğunda sms/mail atılarak taşınmaz ve işlem güvenliğinin artırılması sağlanmıştır. 167.Yıllık tarihi olan kurumumuz; modern kamu yönetimi ve vatandaş odaklı yönetim anlayışı çerçevesinde, müdürlüklerimizin fiziki ortamını yenileme çalışmalarıyla, eğitim/seminer vb. hizmet kalitesini artırmaya yönelik çalışmalarıyla ve teknolojinin bütün olanaklarından faydalanmak suretiyle hedeflerine doğru ilerlemektedir. Kurumumuzun 2015-2019 yılları Stratejik Plan çalışmalarında en temel hedefi E-sicile geçmek olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda Tapu sicilinin tescil ve terkinlerinin elektronik ortama taşındığı, manuel tescilin sona erdiği, arşivlerin tamamen elektronik ortama alındığı, haciz ve ipotek işlemlerinin/terkinlerinin elektronik ortamda yapıldığı, diğer paydaşlara veri sunumunun tamamen elektronik ortamda yapıldığı, birçok tapu işleminin elektronik ortamda sunulabildiği bir tapu sicili hedeflenmektedir. Turizm mevsimi geride kalıyor ülke- 167.Yıllık tarihi olan kurumumuz; modern kamu yönetimi ve vatandaş odaklı yönetim anlayışı çerçevesinde, müdürlüklerimizin fiziki ortamını yenileme çalışmalarıyla, eğitim/seminer vb. hizmet kalitesini artırmaya yönelik çalışmalarıyla ve teknolojinin bütün olanaklarından faydalanmak suretiyle hedeflerine doğru ilerlemektedir. Kurumumuzun 2015-2019 yılları Stratejik Plan çalışmalarında en temel hedefi E-sicile geçmek olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda Tapu sicilinin tescil ve terkinlerinin elektronik ortama taşındığı, manuel tescilin sona erdiği, arşivlerin tamamen elektronik ortama alındığı, haciz ve ipotek işlemlerinin/terkinlerinin elektronik ortamda yapıldığı, diğer paydaşlara veri sunumunun tamamen elektronik ortamda yapıldığı, birçok tapu işleminin elektronik ortamda sunulabildiği bir tapu sicili hedeflenmektedir. mizde. Sahillerimizin ve denizlerimizin temizlik durumu hakkında bilgi verir misiniz? Üç tarafı denizlerle kaplı olan ülkemiz bu konumunun bir sonucu olarak dünyanın en önemli turizm merkezlerinden birisidir. Her yıl dünyanın dört bir tarafından milyonlarca turist temiz denizlerimiz ve plajlarımızdan faydalanmak üzere Ülkemizi tercih etmektedirler. Böylesine sosyo-ekonomik ve kültürel bir değeri olan denizlerimizin ve plajlarımızın kirliliğe karşı korunması görevi de Bakanlığımıza verilmiştir. Bu kapsamda Bakanlığımız diğer ilgili paydaş Bakanlıklarla birlikte yoğun bir şekilde denizlerimizin korunması ve sürdürülebilir kullanımının sağlanması için çalışmalarını sürdürmektedir. Ülke genelinde tanımlanan 1094 plajda Sağlık Bakanlığınca yapılan analizlerde büyük oranda deniz suyu kalitesinin iyi durumda (yüzde82 A, yüzde16 B ve yüzde2 C sınıfı) olduğu belirlenmiştir. Bu izleme sonuçlarına göre yüzme suyu kalitesi standartları A ve B sınıfı plajlarda sağlanmakta olup, bu plajların kullanımında herhangi bir sakınca bulunmamaktadır. Plajlarımızın iyi kalitede olmasına paralel olarak, temiz denizlerin bir göstergesi olan Mavi Bayrak sıralamasında Ülkemiz 2014 yılı itibariyle 397 Mavi Bayraklı plajı ile Dünya 3.sü olmuştur. Hedefimiz orta vadede Dünya birinciliğine yükselmektir. Bakanlığımızca tüm kıyılarımızda bulunan 1094 plaj için yüzme suyu profilleri belirlemek amacıyla “Türkiye Kıyılarında Yüzme Suyu Profillerinin Belirlenmesi Projesi” gerçekleştirilmektedir. TÜBİTAK tarafından yürütülen proje kapsamında her bir plaj için oluşturulacak olan profillerde; plajın uzunluğu, derinliği gibi genel kimlik bilgileri, plajın ulaşım imkanları, en yakın hava alanı, yüzme sezonu süresi, su kalitesi durumu, meteorolojik özellikleri, sosyal aktiviteler, kirlilik kaynakları ve kirlilik önleme altyapısı gibi konularda bilgiler yer almaktadır. Söz konusu yüzme suyu profilleri geliştirilmekte olan web sayfasından halkın ve turistlerin kullanımına açılacaktır. Denizler ve plajlar için en önemli kirletici unsurlar karadan gelen kirlilikler ve deniz üzerinde gerçekleşen faaliyetlerden kaynaklanan kirliliklerdir. Bakanlığımız bu kirlilik kaynakları ile mücadele kapsamında gemi kaynaklı atıkların toplanabilmesi için atık alım tesislerinin kurulmasını sağlamış, bugün itibariyle atık kabul tesisi sayısı 246’ya ulaşmıştır. Özellikle turistik bölgelerimizde faaliyet gösteren gezinti amaçlı teknelerin atıklarının toplanması ve illegal deşarjların engellenmesi amacıyla Mavi Kart uygulaması başlatılmıştır. Bu çalışmalara ilave olarak, Bakanlığımız tarafından denizlerimizde kirlilik izleme çalışmaları toplam 219 izleme noktasında sediman, deniz suyu ve biyotada olmak üzere 40’ı aşkın parametrede yılda iki defa olmak üzere gerçekleştirilmektedir. Tüm bu izleme sonuçlarına göre gerekli çevresel tedbirler gözden geçirilmekte ve politikalar geliştirilmektedir. 11 Üç tarafı denizlerle kaplı olan ülkemiz bu konumunun bir sonucu olarak dünyanın en önemli turizm merkezlerinden birisidir. Her yıl dünyanın dört bir tarafından milyonlarca turist temiz denizlerimiz ve plajlarımızdan faydalanmak üzere Ülkemizi tercih etmektedirler. Böylesine sosyo-ekonomik ve kültürel bir değeri olan denizlerimizin ve plajlarımızın kirliliğe karşı korunması görevi de Bakanlığımıza verilmiştir. Bu kapsamda Bakanlığımız diğer ilgili paydaş Bakanlıklarla birlikte yoğun bir şekilde denizlerimizin korunması ve sürdürülebilir kullanımının sağlanması için çalışmalarını sürdürmektedir. Ülke genelinde tanımlanan 1094 plajda Sağlık Bakanlığınca yapılan analizlerde büyük oranda deniz suyu kalitesinin iyi durumda (yüzde82 A, yüzde16 B ve yüzde2 C sınıfı) olduğu belirlenmiştir. Bu izleme sonuçlarına göre yüzme suyu kalitesi standartları A ve B sınıfı plajlarda sağlanmakta olup, bu plajların kullanımında herhangi bir sakınca bulunmamaktadır. Plajlarımızın iyi kalitede olmasına paralel olarak, temiz denizlerin bir göstergesi olan Mavi Bayrak sıralamasında Ülkemiz 2014 yılı itibariyle 397 Mavi Bayraklı plajı ile Dünya 3.sü olmuştur. Hedefimiz orta vadede Dünya birinciliğine yükselmektir. Bakanlığımızca tüm kıyılarımızda bulunan 1094 plaj için yüzme suyu profilleri belirlemek amacıyla “Türkiye Kıyılarında Yüzme Suyu Profillerinin Belirlenmesi Projesi” gerçekleştiril- 12 mektedir. TÜBİTAK tarafından yürütülen proje kapsamında her bir plaj için oluşturulacak olan profillerde; plajın uzunluğu, derinliği gibi genel kimlik bilgileri, plajın ulaşım imkanları, en yakın hava alanı, yüzme sezonu süresi, su kalitesi durumu, meteorolojik özellikleri, sosyal aktiviteler, kirlilik kaynakları ve kirlilik önleme altyapısı gibi konularda bilgiler yer almaktadır. Söz konusu yüzme suyu profilleri geliştirilmekte olan web sayfasından halkın ve turistlerin kullanımına açılacaktır. Denizler ve plajlar için en önemli kirletici unsurlar karadan gelen kirlilikler ve deniz üzerinde gerçekleşen faaliyetlerden kaynaklanan kirliliklerdir. Bakanlığımız bu kirlilik kaynakları ile mücadele kapsamında gemi kaynaklı atıkların toplanabilmesi için atık alım tesislerinin kurulmasını sağlamış, bugün itibariyle atık kabul tesisi sayısı 246’ya ulaşmıştır. Özellikle turistik bölgelerimizde faaliyet gösteren gezinti amaçlı teknelerin atıklarının toplanması ve illegal deşarjların engellenmesi amacıyla Mavi Kart uygulaması başlatılmıştır. Bu çalışmalara ilave olarak, Bakanlığımız tarafından denizlerimizde kirlilik izleme çalışmaları toplam 219 izleme noktasında sediman, deniz suyu ve biyotada olmak üzere 40’ı aşkın parametrede yılda iki defa olmak üzere gerçekleştirilmektedir. Tüm bu izleme sonuçlarına göre gerekli çevresel tedbirler gözden geçirilmekte ve politikalar geliştirilmektedir. Caretta Carettaların yumurtlanmış olanları ülkemizin Akdeniz Bölgesi’nde Yumurtalık, Belek, Anamur, Köyceğiz ve Dalyan sahilleridir. Sahillerde Caretta Carettaları koruma amaçlı çalışmalarınızın olduğunu biliyoruz. Bu çalışmalarınızın daha kapsamlı olarak devam etmesi için yaptığınız çalışmalar nelerdir? Ekolojik öneme sahip, çevre kirlenmesine ve bozulmaya hassas, doğal sit alanları, özel çevre koruma bölgeleri ve tabiat varlıkları bulunan alanların, mevcut çevre sorunlarını gidermek ve çevre değerlerinin korunarak gelecek nesillere intikalini sağlamak amacıyla; - Atıksu Yönetimi Hizmetleri, - Atık Yönetimi Hizmetleri, - Su Temini Hizmetleri, - Çevre Düzenlemesi başlıkları altında yatırım ve projeler gerçekleştirilmektedir. Korunan alanlarda yerleşimlerden kaynaklanan atıksuların bertaraf edilmesi amacıyla Atıksu arıtma tesisleri, kanalizasyon şebekeleri, atıksu terfi merkezleri yapım faaliyetleri gerçekleştirilmektedir. Atık su içerisindeki kirletici maddelerin fiziksel, biyolojik veya kimyasal işlemlerle atık sudan alınması sağlanarak atık suların deşarj edildiği veya dolaylı olarak karıştığı göl, akarsu, kıyı ve deniz suları ile yer altı suları gibi yakın veya uzak çevreyi kirletmesi engellenmektedir. Su temini için yapılması gerekli olan kuyu açılması, iletim hattı döşenmesi, arıtma tesisi yapılması, depo yapılması ve şebekesinin döşenmesi gibi işlere yapılacak olan destekle herkesin yeterli, güvenli, fiziki olarak ulaşılabilir ve bedeli ödenebilir suya erişim hakkı sağlanmaktadır. Genel Müdürlüğümüz sorumluluğunda bulunan koruma alanlarında yaşayan insanların yaşam kalitesini ve standartlarını artıracak nitelikte sürdürülebilir koruma kullanma dengesini gözeten ortamlar oluşturmak hedeflenmektedir. Atık Yönetimi kapsamında gerçekleştirilen yatırımlarla; katı atıkların vahşi depolama olarak tanımlanan uygulamaya son verilmesi ve tamamen kontrolsüz bir biçimde çöp dökme alanına atılması engellenmiştir. Bununla birlikte çöp sızıntı sularından kaynaklanabilecek yer altı ve yer üstü sularındaki kirlenme ile çöplük civarında haşere ve zararlıların üremesi ve çıkabilecek bir yangın tehlikesi ortadan kaldırılmaktadır. Deniz kaplumbağaları yaşamlarının tamamına yakınını denizde geçirse de üreme faaliyetleri için karaya bağımlıdırlar. Yumurtalarını kumlu kumsallara bırakmaları gerekir. İnsan faaliyetleri nedeni ile kaplumbağaların yumurtalarını bıraktığı kumsallar tahrip olmakta ve bu da deniz kaplumbağalarının nesillerinin devamı için büyük bir sorun oluşturmaktadır. Bu nedenle Akdeniz populasyonu için Türkiye’de bulunan kumsallar büyük önem taşımaktadır. Deniz kaplumbağalarının neslinin devamı, öncelikle üremek için kullandıkları kumsalların, çiftleşme, beslenme, kışlama ve göç alanlarının doğal durumlarında korunabilmesine bağlıdır. Bu durumda deniz kaplumbağalarının korunması yalın bir tür koruması olmaktan çıkmakta, karasal ve denizel habitatların kesiştiği kıyı ekosisteminin korunabilmesiyle mümkün olabilmektedir. Kıyı ekosistemini olumsuz etkileyebilecek her türlü faaliyet diğer canlı türlerine olduğu gibi deniz kaplumbağalarına da zarar verecektir. Caretta caretta ve Chelonia mydas Akdeniz kıyılarında düzenli olarak yuvalayan iki tür deniz kaplumbağasıdır. İfade ettiğiniz gibi Yumurtalık, Belek, Anamur ve Dalyan ülkemizin önemli yuvalama kumsalları olmakla birlikte şu an için çoğunluğu Akdeniz’de olmak üzere toplam 20 kumsalda koruma ve izleme çalışmaları, gerek bakanlığımız gerek ilgili diğer bakanlıklar gerekse sivil toplum örgütleri tarafından yürütülmektedir. Özel Çevre Koruma Bölgeleri içerisinde kalan bu kumsallardan Dalyan, Fethiye, Patara, Belek ve Göksu kumsallarında 1989 yılından itibaren kesintisiz olarak koruma ve izleme faaliyetleri Bakanlığımız tarafından sürdürülmektedir. Deniz kaplumbağalarının biyolojisi, ekolojisi, dağılışları, fizyolojileri ve genetikleri gibi disiplinler arası konularda bilgi paylaşımını teşvik etmek, yerel ve küresel ölçekte, yeni araştırma tekniklerinin geliştirilmesi, koruma statülerini değerlendirilmesi ve etkili koruma stratejilerinin belirlenmesi amacıyla Uluslararası Deniz Kaplumbağası Topluluğu (International Sea Turtle Society -ISTS) tarafından organize edilen Deniz Kaplumbağalarının Biyolojisi ve Koruması sempozyumuna Türkiye olarak ev sahipliği yapacağız. 17 Ağustos Depreminin yıldönümünü yakın tarihte geride bıraktık. 12 Kasım Düzce Depremi’nin yıldönümü ise yaklaşmakta. Kentsel dönüşüm şüphesiz riskli binalarda yaşayan vatandaşlarımız için hayati öneme sahip. Bu konudaki çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz? Kentsel Dönüşüm Çalışmaları: 6306 Sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” kapsamında 37 farklı ilimizde 106 adet Bakanlar Kurulu Kararı ile toplam 148 adet alan, üzerindeki yapılaşma ve/veya zemin yapısı açısından can ve mal kaybına yol açma riski taşıması nedeniyle Riskli Alan olarak ilan edilmiştir. Eylül 2014 itibari ile; ilan edilen Riskli Alanların toplam büyüklüğü 6931 hektar, bu alanlarda bulunan yaklaşık nüfus büyüklüğü 1.058.000 kişi, alan- larda yer alan yapı sayısı 170.708 adet ve bu yapılarda 387.000 adet bağımsız birim bulunmaktadır. Riskli Alanların dışında ülke genelinde tespit edilen Riskli Yapı sayısı 45.588 adet olup, bu yapılarda bulunan bağımsız birim sayısı 165.196 adettir. Söz konusu alanlardaki dönüşüm çalışmaları anılan Kanun kapsamında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, belediyeler, TOKİ ve maliklerin işbirliği ile devam etmektedir. Yürütülmekte olan çalışmaların temel hedefi; afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, sağlıklı ve güvenli yerleşim alanları ve çevre teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelerde bulunmaktır. Bu kapsamda ulaşım, altyapı ve sosyal donatı sorunları çözülmüş planlı alanlarda, daha güvenli ve sağlıklı yapılarda vatandaşlarımızın yaşaması temin edilmektedir. Son dönemde ülkemizde görülen hortum olayları hakkındaki görüşünüz nedir? Daha öncelerden karşılaşmadığımız bu doğa olayına son dönemlerde neden sıkça rastlıyoruz? Ülkemizde ve dünyada yaşanan kuraklık, sel, hortum gibi aşırı iklim olayları ile ilgili bilim çevrelerindeki yaygın kanaat, dünyadaki sera gazlarının artışı ile birlikte küresel ortalama sıcaklıklarının yükseldiği ve bunun da iklim değişikliklerine neden olduğu yönündedir. Son yıllarda sıklığı artan hortum olayları maddi hasarların yanında can kaybına da neden olmuştur. Ulusal ve uluslararası meteoroloji kuruluşları tarafından yapılan bilimsel çalışmalar ve iklim model öngörüleri; küresel iklim değişikliğine bağlı olarak ekstrem hava olayları (şiddetli fırtınalar, kuvvetli yağışlar ve hortum gibi meteorolojik olaylar) ve bu olayların sebebiyet verdiği taşkınlar ve seller gibi hidrolojik, uzun süreli kuraklık olayları ve çölleşme süreçleri gibi klimatolojik kökenli doğal afetlerin şiddetinde, sıklığında ve etkinlik alanında önemli artışların olabileceğini göstermektedir. 13 Araban mı var, Otopark Derdin Var Son yıllarda hızla artan nüfus ve ekonomik gelişme neticesinde ülkemizdeki araç stoğu katlanarak artmış ve otopark ihtiyacı had safhaya ulaşmıştır. Kentlerimizin artan taşıt stoğunun park ihtiyacına cevap verememesi ve planlamalarındaki eksiklikler nedeni ile otopark ve trafikte büyük sorunlar yaşanmaktadır. Otopark sorununun uzun vadede kalıcı çözümünün ulaşım planlamaları ile birlikte sağlanmasının yanında birlikte kısa ve orta vadede alınacak önlemler de büyük önem arz etmektedir. Bu kapsamda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından, Otopark sorununun çözümüne yönelik alınabilecek önlemler ve yapılması gereken düzenlemeler ile ilgili olarak, 26 Ağustos 2014 Salı günü Ankara da “Tüm Yönleriyle Otopark” konulu bir Çalıştay düzenlenmiştir. Başkanlığını Genel Müdür Selami MERDİN’nin yaptığı “Tüm Yönleri ile Otopark” Çalıştayı gerçekleştirildi. 14 Ü lkemizin son yıllarda artan nüfus ve ekonomik gelişmelerine paralel olarak araç sayısının artması otopark sorununu gündeme getirdi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu soruna köklü bir çözüm bulmak için “Tüm Yönleri ile Otopark” sorunu konulu bir çalıştay düzenledi. Çalıştayta otopark sorununa orta ve kısa vadede alınacak önlemler masaya yatırıldı. Çalıştaya Konuyla İlgili Paydaş Kurum ve Kuruluşlar Katıldı Büyük katılımın olduğu çalıştaya Belediyeler, Meslek Odaları, Üniversiteler, İlgili Kamu Kurum ve Kuruluşları, Sivil Toplum Kuruluşları ve Birliklerden konunun uzmanları olmak üzere çok sayıda kurum ve kuruluş katıldı. Çalıştayda; * “Planlamalarda Otopark”, * “Yapı ve Projelerde Otopark Düzenlemeleri”, * “Otopark Çözümlerinde Teknolojik Sistemler/Uygulamalar” * “Otopark Yönetimi- İşletmeciliği” olmak üzere 4 ana başlıkta çalışma grupları oluşturularak konu ile ilgili kurum ve kuruluşların bilgi birikimleri ile görüş ve önerileri kayda alındı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı çalıştay sonucunda ortaya çıkan tüm önerileri ileride bakanlık tarafından yapılacak olan düzenlemelerde dikkate alacağını ifade etti. Ayrıca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı haricindeki kurumlar ile ilgili olan çalışmalarda da konunun takip edileceği bildirildi. Çalıştayın ülkemizde özellikle büyükşehirlerimiz başta olmak üzere otopark konusunda yaşanmakta olan ciddi problemlerin tespit edilmesi ve bunlara çözüm üretilebilmesi adına oldukça faydalı olduğu ve otopark sorununa köklü bir çözüm üretilmesi hedeflendiği açıklandı. Özel oto ile yapılan yolculukların sayısı hızla artmaktadır. Özellikle şehiriçi yolculuklarda çoğunluğu, alışveriş ve iş merkezlerinin bulunduğu bölgelerde çok ciddi yığılmalar olmaktadır. Dolayısıyla bu bölgelerdeki yolculukların bitiş noktalarında taşıtların mevcut trafik akışını bozmadan uygun bir yerde beklemesi gereksinimi ortaya çıktığı gibi şehir içi günlük kullanımlarda da otopark ciddi bir sorun olmakla beraber; artık büyüyen sorun işyerimizin ve evlerimizin önünde dahi park yeri bulamama sorunu ile bize ciddi sıkıntılar yaşatacak boyuttadır. Bu amaçla otoparklara ihtiyaç duyulmakta, aksi halde yoliçi veya yoldışında sürücüler tarafından belirlenen yerlerde nizami olmayan şekillerde parklar yapılmaktadır. Otopark alanları dışına yapılan parklar; trafik akımını zorlaştırmakta böylece yolun kapasitesinin azalmasına sebep olmaktadır. Bu kapsamda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından, Otopark sorununun çözümüne yönelik alınabilecek önlemler ve yapılması gereken düzenlemeler ile ilgili “Tüm Yönleriyle Otopark” konulu bir çalıştay son derece önemlidir. 15 MAKALE Hüseyin Gelmez E.Çevre Yönetimi Gen.Md.Yrd. ÇARE Çevre Danışmanlık Firması Çevre Koordinatörü Tehlikeli Atık Geri Kazanım Tesislerinin Lisanslandırılması İçin Gerekli Teknik ve İdari Şartlar Bilindiği üzere ülkemizde Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği ilk kez, 9.8.1983 Tarih ve 2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun 8, 11 ve 12. maddeleri ile 15.5.1994 Tarih ve 21935 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Tehlikeli Atıkların Sınırlarötesi Taşınımının ve Bertarafının Kontrolüne ilişkin Basel Sözleşmesi’nin 3.üncü Maddesi’ne dayanılarak hazırlanmış ve 27 Ağustos 1995 Tarih ve 22387 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Söz konusu yönetmeliğin 23. ve 24. Maddeleri gereğince Tehlikeli Atık Geri Kazanım Tesisi kurmak ve işletmek isteyen gerçek ve tüzel kişilere Çevre Bakanlığı’ndan lisans alma zorunluluğu getirilmiştir. G ünümüzde ise 14.03.2005 Tarih ve 25755 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanmış olan Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği yürürlükte olup, adı geçen yönetmeliğin “Geri Kazanım ve Bertaraf Tesislerine Çevre Lisansı Alınması” hükmünü düzenleyen 28. Maddesi’nde “Çevre lisansı alınması aşamasında Çevre Kanununca Alınması Gereken İzin ve Lisanslar Hakkında Yönetmelik hükümleri uygulanır. Söz konusu Yönetmeliğin Ek-3 C’sinde yer alan Teknik Uygunluk Raporunda bu Yönetmeliğin Ek-19’unda verilen bilgi ve belgelerin bulunması zorunludur.” denilmektedir. Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği’nin Ek-19. Maddesi’nde Geri Kazanım Tesisleri için hazırlanacak olan Teknik Uygunluk Raporunda bulunması gereken bilgi ve belgeler aşağıdaki şekilde sıralanmıştır: * Tesise geri kazanım amacıyla kabul edilecek atıkların Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin EK- 16 IV’üne göre kodları, geri kazanım kapasitesi, geri kazanımda kullanılacak makine-teçhizat listesi ile ölçekli tesis ve makine yerleşim planı, * Tesiste atık işlemede kullanılan kimyasal maddelerin isimleri, miktarı (ton/yıl) ve depolama şekilleri hammadde ve ürün depolama tanklarının kapasiteleri ile depolarda alınacak güvenlik tedbirleri, * Tesisin bu Yönetmelik ve diğer hukuki ve teknik düzenlemelerde istenen şartları yerine getirebileceğini gösterir, mali fizibiliteyi de içeren ve Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 8 inci maddesinde belirtilen atık yönetim planıyla uyumlu olduğunu gösterir rapor, * Tesise kabul edilen atıkların analizleri, * Geri kazanım sonucu elde edilecek ürünler, ürünlere ait etiketleme ve ambalajlama bilgileri, * Atığın temin edildiği işletmeler, bunların adresleri, telefon ve faks numaraları ve sorumlu kişiler, * Geri kazanılamayan atıkların cinsi, bileşimi, miktar ve nasıl bertaraf edilecekleri, * Geri kazanılan ürünlerin piyasaya ürün olarak sürülebilmesi için ilgili kurum/kuruluşlardan alınacak belge, * Tesisin, projesi ve şartnamesine uygun olarak yapıldığını ve prosesini gösteren kurumsal akademik rapor, * Geri kazanılan ürünlerin standartları, ticari isimleri, üretim miktarları (ton/yıl), * Tesisten kaynaklanan proses atıklarının türleri, nitelikleri (tehlikeli, tehlikesiz, inert), miktarları ve bu atıkların ne şekilde bertaraf edildikleri, * Anlaşma yapılan lisanslı taşıma firması ve aracının lisans bilgileri, Atıkların yarattığı çevresel kirlenme ve bozulmadan doğan zararlardan dolayı atık üreticileri, taşıyıcıları, bertaraf edicileri (geri kazanım dahil) müteselsilen sorumludurlar. Tehlikeli atıklar, Geri Kazanım Tesislerine mutlaka Ulusal Atık Taşıma Formları ile birlikte kabul edilmeli, 3 bölümden oluşan formda gerek atık üreticisi ve gerekse taşıyıcısı kendileri ile ilgili bölümleri eksiksiz doldurarak imzalamalı, Geri Kazanım Tesisi yetkilisi ise hem kendisi ile ilgili bölümü doldurmalı, hem de formların tüm nüshalarını imzalamak suretiyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na ve atık üreticisine ilgili nüshalarını göndermeli ve birer nüshasını da Geri Kazanım Tesisinin lisans dosyasında düzenli olarak saklamalıdır. Her atık kabulünde günlük olarak atığı gönderen tesisin (atık üreticisi) adı, adresi, sorumlu kişinin ismi, telefon ve fax numarası, atıkların tesise giriş tarihleri, miktarları, fatura ve sevk irsaliyesi de kütle balans tablosunda belirtildiği şekilde numaralandırılmak suretiyle lisans dosyasına konulacaktır. Tesiste geri kazanılamayan veya geri kazanım işlemi sonucunda oluşan atıkların ilgili yönetmeliğe göre lisanslı bir tehlikeli atık bertaraf tesisine gönderilmesi sağlanmalıdır. Tesis, Atık Beyan Formunu her yıl doldurarak TABS (Tehlikeli Atık Beyan Sistemi) üzerinden Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na göndermekle yükümlüdür. Tesiste geri kazanım sonucu elde edilen ürünlerin satıldığı firmaların isim, adres, telefon ve fax numaraları, satılan miktarlar ve söz konusu ürünlerin kullanım amaçları belirtilmelidir. muma indirmek için faaliyet alanının üstü tamamen kapalı olmalıdır. Gerek tesise kabul edilen atıkların üzerinde, gerekse geri kazanım sonucu elde edilen ve satılan ürün üzerinde mutlaka etiket bulunmalıdır. Tesislerde Acil Durum Planı göz önüne alınmalıdır. İşletme yönetimleri acil durumlarda kullanılmak üzere, Acil Durum Planlarına öngörülen teknik araçları sağlamalıdırlar (İlkyardım ve kurtarma araçları, kurtarma personeli için kişisel koruyucu araç-gereçler, kimyasal maddelerden etkilenmiş kişilere uygulanacak ilkyardımda kullanılacak ilaçlar). Tesiste çalışan personelin 6 ayda bir sağlık kontrolü yapılmalı ve yıllık işletme raporunun içinde yer almalıdır. Geri kazanım işleminin betonarme bir binada yapılması şarttır. Zeminin temizlenmesi, döküntüye maruz kalabilmesi nedeniyle zeminin tamamen geçirimsiz hale getirilmesi, organik gaz çıkışını kontrol altında tutmak için gaz sensörü bulundurulması gerekmektedir. Tesisin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca işçi sağlığı ve iş güvenliği bakımından denetlenmesi, uygun görüşlerinin alınması ve bildirilen eksikliklerinin giderilerek ilgili kurumun onayı ile birlikte dosyaya konması gerekmektedir. Atıkların bulunduğu depolama tanklarının üzerinde “Tehlikeli Atık” ibaresi bulunmalıdır. Tankların bulunduğu zemin tamamen geçirimsiz olmalı, güvenlik havuzu bulundurulmalı, işletim kolaylığı açısından tanklar ayaklı olmalıdır. Ayrıca tanklar temiz ve boyalı olmalıdır. Tesis için bir işletme planı hazırlanmalı, planda tesis işletme planının uygulanmasından sorumlu personelin ismi, görevi ve ünvanı, tesise kabul edilecek atıkların türü ve geri kazanım kapasitesi, atıklara uygulanacak ön işlemler, atıkların yükleneceği ve boşaltılacağı saha ile atık taşıyan araçların park edeceği saha ile ilgili bilgiler, Acil Durum Tehlikeli atık kütle balansı aylık olarak (tesise kabul edilen atık miktarı, geri kazanılan atık miktarı ve bertaraf tesisine gönderilen atık miktarı ve kodları) oluşturulmalıdır. Yağmur suyu, tesis çevresinde toplanmalı, temiz yağmur suyu kanalizasyona gönderilmeli, kontamine olmuş yağmur suyu miktarını mini- Tesisin günlük çalışma saatleri, arızalar, bakım ve kaza olması durumunda nedenleri, sonuçları ve alınan tedbirlerin yazıldığı arıza bakım defteri bulunmalıdır. 17 Planları ve bu planla ilgili sorumlu personele ait bilgiler ve tesisin çalışma saatleri yer almalıdır. yerine hidrokarbonlara dayanıklı yüksek yoğunluklu polietilen (HDPE) kullanılabilir. Tehlikeli atık geri kazanım tesisinin atık kabul alanında güvenli numune alma şartları sağlanmalıdır. Gelen parti kabul biriminde tartıldıktan sonra örnek alma yerine gitmeli ve laboratuvar sorumlusu nezaretinde numune alınmalı, sıvı atıklarda numune alınmadan önce sıvı homojen hale getirilmeli, numune alındıktan sonra varillerin kapakları hemen kapatılmalı, numuneler o atığa ait bertaraf işlemi tamamlanıncaya kadar saklanmalıdır. Numune alma alanlarının zemin geçirimsizliği mutlaka sağlanmış olmalıdır. Genellikle iki beton tabaka (her biri 25 cm.) arasında çelik geçirimsiz tabaka (5-6 mm.) oluşturulur. Beton zeminde herhangi bir çatlak veya delik olmamalıdır. Proses sahasının zemin geçirimsizliği de boşaltım alanında olduğu gibi sağlanmalıdır. Sıvı atık tankları üstten su ile soğutma sistemine, güvenlik havuzları ise köpük ile söndürme Tesiste sıvı atık taşıyan borular korozyona dayanıklı olmalı, sızma veya herhangi bir nedenle akmaya karşı koruyucu diğer bir borunun içinde yer almalıdır. Sızıntı veya akıntılar bu koruyucu borudan kontrol edilir. Sıvı atık taşıyan borular temiz su taşıyanların altında bulunmalıdır. Pompa basınçları, boruların hasar görmeyeceği şekilde tasarlanmalı ve ayarlanmalıdır. Tesiste belirlenen noktalarda gürültü ölçümleri yapılmalı, çevreye rahatsızlık verecek tonlarda gürültüden kaçınılmalıdır. Vibrasyon yaratan ekipmanların zeminle olan bağlantıları vibrasyonu yutan plastik malzeme ile sağlanmalı, çalışma alanlarında oluşan gürültü en son tekniklerle mümkün olduğunca azaltılmalıdır. Tesiste, yağış, rüzgar hızı ve hakim rüzgar yönü gibi meteorolojik datalar sürekli ölçülmelidir. Atık boşaltma alanında güvenli boşaltım sağlanmalı, atık boşaltım işleminde görev alanlar lastik ayakkabı ve uygun giysiler giymeli, tesiste elektrik topraklaması yapılmış olmalıdır. Bu alanda da zemin geçirimsizliği sağlanmalıdır. Zemin geçirimsizliği sağlanmasında çelik sistemine sahip olmalıdır. Kapalı alanlar yangına karşı alarm sistemi ile donatılmalı, tesise ulaşım yolları, itfaiye araçlarının rahat ulaşabileceği şekilde olmalıdır. Tehlikeli atık geri kazanım tesislerinde genel olarak yukarıda izah edilen idari ve teknik şartlar aranmakla birlikte, her tesisin geri kazanacağı tehlikeli atık türü ve geri kazanım yöntemleri dikkate alınarak taşıyacağı fiziksel ve teknik şartlar değişebilmektedir. TÜRKAK Akreditasyonu ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetki belgemizle İSG Mevzuatı kapsamında; toz, gürültü, termal konfor, aydınlatma, titreşim, iç ortam gaz Çevre Mevzuatı kapsamında; emisyon, imisyon ve gürültü ölçümleri konusunda hizmetinizdeyiz. Ekoteknik Çevre Laboratuvarı www.ekoteknikisg.com - www.ekoteknikcevre.com Temiz Oda ve İklimlendirme Çalışmaları ve Çalışanlar Üzerine Etkileri 17 Temmuz 2013 Tarih ve 28710 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren İşyeri Bina ve Eklentilerinde Alınacak Sağlık ve Güvenlik Önlemlerine İlişkin Yönetmelik Madde 5 kapsamında işverenin bazı yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu bağlamda işveren özellikle termal konfor ve havalandırma konusunda; , MADDE 5 – (1) İşveren, çalışanların sağlık ve güvenliğini korumak için; ç) İşyeri bina ve eklentileri ile ekipmanlarının, araç ve gereçlerinin, özellikle havalandırma sistemlerinin uygun hijyen şartlarını sağlayacak şekilde düzenli olarak temizliğini yapar ve gerekli kayıtları tutar. e) İşyeri bina ve eklentilerinde yeterli aydınlatma, havalandırma ve termal konfor şartlarını sağlar. 16 - Çalışma ortamı havasını kirleterek çalışanların sağlığına zarar verebilecek atıkların ve artıkların derhal dışarı atılması sağlanır. Boğucu, zehirli veya tahriş edici gaz ile toz, buğu, duman ve fena kokuları ortam dışına atacak şekil ve nitelikte, genel havalandırma sisteminden ayrı olarak mekanik (cebri) havalandırma sistemi kurulur. 17 - Mekanik havalandırma sistemi kullanıldığında sistemin her zaman çalışır durumda olması sağlanır. Havalandırma sisteminin çalışmaması, iş sağlığı ve güvenliği yönünden tehlikeli ise arızayı bildiren kontrol sistemi tesis edilir. Mekanik ve genel havalandırma sistemlerinin bakım ve onarımları ile uygun filtre kullanım ve değişimleri yıllık olarak yetkili kişilere yaptırılır. Yükümlülükleri yerine getirmelidir. 18 - Pasif (suni) havalandırma sistemlerinde hava akımının, çalışanları rahatsız etmeyecek, çalışanların fiziksel ve psikolojik durumlarını olumsuz etkilemeyecek, ani ve yüksek sıcaklık farkı oluşturmayacak şekilde olması sağlanır. Çalışanlar için; Ortam Sıcaklığı Kapalı İşyerlerinin Havalandırılması 19 - İşyerlerinde termal konfor şartlarının çalışanları rahatsız etmeyecek, çalışanların fiziksel ve psikolojik durumlarını olumsuz etkilemeyecek şekilde olması esastır. Çalışılan ortamın sıcaklığının çalışma şekline ve çalışanların harcadıkları güce uygun olması sağlanır. Dinlenme, bekleme, soyunma f) İşyerinin düzenini, sağlık ve güvenlik risklerine yol açmayacak ve çalışanların işlerini rahatça yapacakları şekilde sağlar. 15 - Kapalı işyerlerinde çalışanların ihtiyaç duyacakları yeterli temiz havanın bulunması sağlanır. Yeterli hava hacminin tespitinde, çalışma yöntemi, çalışan sayısı ve çalışanların yaptıkları iş dikkate alınır. 20 yerleri, duş ve tuvaletler, yemekhaneler, kantinler ve ilk yardım odaları kullanım amaçlarına göre yeterli sıcaklıkta bulundurulur. Isıtma ve soğutma amacıyla kullanılan araçlar, çalışanı rahatsız etmeyecek ve kaza riski oluşturmayacak şekilde yerleştirilir, bakım ve kontrolleri yapılır. İşyerlerinde termal konfor şartlarının ölçülmesi ve değerlendirilmesinde TS EN 27243 standardından yararlanılabilir. 20 - Yapılan işin niteliğine göre, sürekli olarak çok sıcak veya çok soğuk bir ortamda çalışılması ve bu durumun değiştirilmemesi zorunlu olunan hallerde, çalışanları fazla sıcak veya soğuktan koruyucu tedbirler alınır. 21 - İşyerinin ve yapılan işin özelliğine göre pencerelerin ve çatı aydınlatmalarının, güneş ışığının olumsuz etkilerini önleyecek şekilde olması sağlanır. Ayrıca temiz odalar ile ilgili olarak; Gerekli önlemler alınmadığı zaman insan hayatı için büyük tehlike oluşturacak sistemler temiz oda klima havalandırma sistemleridir. Havalandırma sistemlerinin bulunmadığı yerlerde hijyenik bir ortamdan söz edilemez. Bu tarz ortamlarda da partikül ve mikroorganizma ürer. Bu da enfeksiyon ve salgın hastalık riskini artırır. Bu tehlikenin ortadan kalkması için klima sistemleri devreye girer. Klima sistemlerinin tek başına bulunması da yeterli değildir. Ayrıca bu sistemlerin düzenli olarak çalıştırılması ve Sağlık Bakanlığı’nın öngördüğü prensipler çerçevesinde yetkili kuruluşlarca ortamda partikül ölçümlerinin yapılması zorunlu kılınmıştır. da özellikle sıcaklık için ACGIH’ ta verilen ısı baskısına bağlı maksimum çalışma süreleri tablosu da dikkate alınarak değerlendirme yapılabilir. İklimlendirme ortamdaki sıcaklık, nem ve hava akım hızının klimalara aracılığı ile ayarlanmasıdır. Kapalı bir ortamın sıcaklık, nem, temizlik ve hava hareketini insan sağlığına veya yapılan endüstriyel işleme uygun seviyelerde tutmak üzere kapalı ortamlarda havanın şartlandırılmasıdır. İnsanlar belli bir sıcaklık ve nem aralığında ve temiz havalı ortamlarda rahat etmektedir. Ülke mevzuatında doğrudan sıcaklık, nem ve hava akım hızı ile ilgili olarak bir sınır değer yer almasa Sıcaklık, nem ve hava akım hızı ölçümleri sıkça talep edilen ve tarafımızca akreditasyon kapsamında uzman ekibimizle yaptığımız ölçümlerdir. Kişisel maruziyet ve ortam termal konfor olarak iki çeşit ölçüm gerçekleştirilmektedir. Kişisel maruziyet termal konfor ölçümlerinde kişilerin kıyafet katsayıları, ortam sıcaklık, nem ve hava akım hızı gibi birçok etken dikkate alınarak bir indeks hesaplanmaktadır. Bu indeks için verilen bir aralık söz konusudur. Ölçümlerimiz sonucunda hesapladığımız indeksimiz bu aralıkta değil ise kişi üzerine ısı baskısı ölçümü de gerçekleştirilmekte ve ortamın uygunluğu buna bağlı olarak değerlendirilmektedir. Ortam termal konfor ölçümlerinde ise doğrudan sıcaklık, nem, hava akım hızı ölçülmektedir. Temiz oda ölçümleri kapsamında gerçekleştirilen ölçümler partikül sayımlarıdır. Partikül sayımları hem ortamda hem de havalandırma sistemlerinde (hepafiltreler) gerçekleştirilmektedir. Ölçüm sonuçları ise ISO 14644–1 Cleanroom Classification ( Temiz Oda Sınıfları )’ na göre değerlendirilmektedir. Haliç Çevre Laboratuvarı olarak temiz oda ve iklimlendirme çalışmaları doğrultusunda sıcaklık, nem, hava akım hızı, basınç, partikül sayımları, debi ölçümleri, ısı baskısı gibi ölçümler yapıyoruz. Termal konfor ölçümleri ile ilgili TÜRKAK’ tan ISO 7730 ve TS EN 27243 standartlarından, partikül ölçümleri ile ilgili TS 11605 EN ISO 14644–1, sıcaklık, nem ve hava akım hızı testleri ile ilgili de ISO 14644–3 standardından akredite olarak çalışıyoruz. 21 Ülke Ekonomisi ve İnsan Sağlığı için Sosyal Sorumluluk Bilinci Temiz Oda ve İklimlendirme Hasta sağlığına ve ülkemiz ekonomisine zarar yerine fayda sağlayacak sistemlerin kurulması için bilgiye ulaşılması ve bilginin paylaşılmasına ihtiyaç vardı. Bu amaçla özellikle hastane enfeksiyonlarının gazetelere manşet olduğu dönemde Makine Mühendisleri Odası (MMO) ve Türk Tesisat Mühendisleri Derneği (TTMD) ortak girişimi ile İzmir’de Hastane Havalandırması Hijyen Komisyonu’nu kurdular. 4 yıl boyunca her hafta heyecanla toplanarak Uluslararası Standartları incelediler ve MMO’nun konu ile ilgili ilk sayılı yayınını çıkardılar. Farklı kitap ve standart hazırlama komisyonlarının yanı sıra konu ile ilgili çalışmalar hızla devam etti ve dolaylı olarak ülkemizde bilincin ve ilgili sektörlerin gelişmesinin temelini attılar. Halen İstanbul MMO şubesinde kitap komisyonunda görevi devam eden Ali Boylu’yu ziyaret ettik ve Temiz Oda ve İklimlendirme konusunda sorularımızı yönelttik: Röportaj: İrem Nurgül Durmuş / Fotoğraf: Sinan Yılmaz E ge Nisan’ı tanıyabilir miyiz? 1990-1996 yılları arasında klima, havalandırma, soğutma ve mekanik tesisat sektöründe çalıştıktan sonra 1996 yılında Ege Nisan Temiz Oda ve Hijyenik Havalandırma Sistemleri Limited Şirketini kurdum. Aynı yıl Almanya’nın Stuttgart kentinden bir Cleanroom firması ile iş birliği yaparak Türkiye’de Temiz Oda Sistemleri ile ilgili faaliyetlerimize başladık. Bu dönemde irili ufaklı Temiz Oda sistemleri kurarak faaliyetlerimize devam ettik. 2005 yılında ardı ardına gerçekleşen hastane enfeksiyonu ölümlerinin ardından şirket olarak rutin mekanik tesisat işlerimize kademeli olarak son vermeye ve bütün enerjimizi 22 Türkiye genelinde maalesef uluslar arası standartlar seviyesine ulaşamamış hastane hijyenik havalandırma sistemlerinin rehabilitasyonu için harcama kararı aldık. teminine ayırdık ve 2011 yılında akreditasyon sürecimizi tamamlayarak TÜRKAK Kurumu tarafından denetlenen ve onaylanmış Akredite Test ve Muayene Kuruluşu olduk. Bir problemin çözümü öncelikle problemin fark edilmesi ve tanımlanması ile mümkün olur. Eğer problemin varlığından haberdar değilseniz çözümünden de uzaksınız demektir. Hijyenik koşulların uygun olup olmamasının tespiti de ölçme ve kontrol ile başlar. Bu ilkeden hareketle ülkemiz coğrafyasında her yere ulaşabilmek ve sektöre daha çok destek olabilmek amacıyla test ve muayene kuruluşu olarak hizmet vermeyi tercih ettik. Tüm ekonomik imkânlarımızı uluslararası geçerlilikte testler yapabilecek kalitede test ve ölçüm cihazlarının Hizmet çeşitliliğiniz hakkında detaylı bilgi alabilir miyiz? Ege Nisan, Test ve Muayene Kuruluşu olarak 5 temel konuda ülkemize hizmet sunmaktadır. Bunlardan birincisi ve performansımızda en geniş yer tutan Ameliyathane, Yoğun Bakım ve diğer steril alanların havalandırma sistemlerinin uygunluğu ile ilgili test ve muayene hizmeti verilmesidir. İkinci sırada İlaç, Tıbbi Malzeme ve Gıda üretim tesislerinde kurulan havalandırma sistem- Ege Nisan, Test ve Muayene Kuruluşu olarak 5 temel konuda ülkemize hizmet sunmaktadır: * Ameliyathane, Yoğun Bakım ve diğer steril alanların havalandırma sistemlerinin uygunluğu ile ilgili test ve muayene hizmeti * İlaç, Tıbbi Malzeme ve Gıda retim tesislerinde kurulan havalandırma sistemlerinin doğrulanması * Biyogüvenlik kabinleri, çeker ocak ve Laminar flow ünitelerinin doğrulama test ve muayeleri * Kurulum testlerinin de bir parçası olan hava kanalı sızdırmazlık testlerinin yapılması * Özellikle enerjinin etkin kullanımı ve tasarrufu açısından ülkemizde önemi yeni yeni anlaşılmaya başlayan havalandırma sistemlerinin TAD (Test, Ayar ve Dengeleme) işlemlerinin gerçekleştirilmesi lerinin doğrulanması gelmektedir. Üçüncü sırada Biyogüvenlik kabinleri, çeker ocak ve Laminar flow ünitelerinin doğrulama test ve muayene hizmetleri, aynı zamanda kurulum testlerinin de bir parçası olan hava kanalı sızdırmazlık testlerinin yapılması dördüncü sıradadır. Özellikle enerjinin etkin kullanımı ve tasarrufu açısından ülkemizde önemi yeni yeni anlaşılmaya başlayan havalandırma sistemlerinin TAD (Test, Ayar ve Dengeleme) işlemlerinin gerçekleştirilmesi beşinci temel hizmet alanımızı oluşturmaktadır. Sektörünüzde sizinle aynı işi yapan firmalardan sizi ayıran özelliğiniz nedir? Hastane havalandırma sistemlerinin test ve muayenesi konusunda akreditasyon sürecimiz öncesinde de uluslararası standartlara uygun olarak hizmet veren ilk kuruluş olmanın haklı gururunu yaşıyoruz. Yetişmiş mühendis kadromuzla bilimsel gelişmeleri anında takip ederek ülkemiz yararına sunmanın, bilgi ve tecrübelerimizi her türlü bilimsel ortamda paylaşma yeteneğimizin bizi diğer firmalardan ayıran en önemli özellik olduğunu düşünüyoruz. Şirketimiz yönetimi ve çalışanları, verdiğimiz hizmeti öncelikle ülkemiz ekonomisini ve insanımızın sağlığını gözeterek, büyük bir özveri ve gayretle, sosyal bir sorumluluk bilinci ile yürütmektedir. Test kültürü ülkemizde yeterince yaygınlaşmamıştır ve pek çok yüklenici halen teste tabi tutulmamıştır. Haliyle testler ile ilk kez tanışmak gerçekten sancılı olmaktadır. Örneğin bir hava kanalı sistemi sızdırmazlık testini başarı ile geçemediği zaman bazı yükleniciler düzeltme faaliyeti yapmak yerine ticari kaygılarla tarafımıza baskı ve tehdit uygulayabilmektedir. Şirketimiz her türlü uygunsuzluğa hiçbir şekilde taviz vermemektedir. Biliyoruz ki her türlü taviz ülkemize enerji kaybı veya enfeksiyon olarak geri dönecektir. Pek çok kereler olumsuz rapor vermemiz durumunda hizmet bedelimizin ödenmeyeceği yolunda tehditler aldık ve bazılarında gerçekten de hizmet bedelimiz ödenmedi. Aynı hava kanalı sisteminde hiçbir düzeltme faaliyeti yapılmadan başka test kuruluşundan uygun rapor alan yükleniciler çoğu zaman işlerine devam etti. Ülkemizde bu gibi durumlarda müracaat edilecek herhangi bir otorite olmadığından dolayı yaşanan bu tür olumsuzluklar test ve muayene kuruluşlarının tarafsızlığına, hayatta kalabilmesine karşı ciddi bir tehlike oluşturmaktadır. sağlamaya devam edecektir. Mesleki başarımızın ve irademizin konu ile ilgili olarak ülkemizin de başarısını beraberinde getireceğine inanıyoruz. Ülke ekonomimize ve toplumumuz yararına sağladığımız her türlü fayda doğa kurallarına göre bizlere hem maddi hem de manevi olarak pozitif katkı sağlamaktadır ve Şirketimiz bu yıl itibarı ile İzmir şubesinde de akreditasyon sürecini tamamlayarak şubeli akreditasyon almaya hak kazanmıştır. TAD prosedürlerini geliştirmek, Amerikan NEBB onaylı TAD firması olmak gelecek dönem projelerimiz arasında yer almaktadır. Sektörümüzde dürüstlük ilkelerine bağlı ve mesleki yeterliliğe sahip olan firmaların yavaş yavaş çoğalması durumunda, farklı disiplinlerin ölçüm sonuçlarında da tutarlılık sağlanacağından tamamen yalnız kalmayacağımıza ve bu durumun mücadele ruhumuzu güçlendireceğine inanıyoruz. Hizmet kalitenizdeki parametreler ve gelecek dönem yeni projeleriniz nelerdir? Yeniliklere açık olmak, sürekli araştırmak, ölçüm cihazı ve donanım seçiminde test ve muayene elemanlarımızın hata yapmasını minimum seviyelere düşürecek tercihler yapmak, kalibrasyon amacıyla seçtiğimiz kuruluşların ve yöntemlerin ulusal ve uluslararası ölçüm standartlarında izlenebilirliğe sahip olmasına dikkat etmek, yoğun kullanımda olan cihazlarımızı amacına uygun ve hassas doğrulama yöntemleri ile periyodik olarak doğrulayarak ölçme hatalarımızı toleranslar dahilinde tutmak başlıca kalite parametrelerimizdir. 23 2001 yılı verilerine göre ülkemizde sağlık sektöründe antibiyotik kullanımı gelişmiş ülkelere oranla 8 kat daha fazladır. Bu oran bilinçli hijyen uygulamaları sayesinde gelişmiş ülkeler seviyesine inecektir. Gıda sektöründe ise ürünlerin temizlik ve hijyen koşullarına uygun alanlarda üretilememesi raf ömrünü uzatmak için daha fazla katkı maddesi kullanımı ihtiyacını doğurmaktadır. Orantısız katkı maddesi kullanımının uzun vadede toplumda kanser oluşumunu tırmandırdığı uzun yıllardır bilinen bir gerçektir. Kanser artışında ülkemizin niçin dünya da dereceye girecek seviyede olduğunu değerlendirirken yukarıda saydığımız faktörlerin iyi irdelenmesi gerekmektedir. Temiz odaların performans ölçümü ve doğrulanması konusu ülkemizde yeni yeni gündeme geliyor. Sizce çok mu geç kalındı? Geç kalındıysa bu açığı kapatmak için neler yapılmalı? Temiz Odaların özellikle İlaç Üretim Tesislerinin havalandırma sistemlerinin performans ölçümleri ve validasyonu konularında çok geç kalınmış diyemeyiz. Ülkemizde bu çalışmalar 1998 yılından bu yana sektörde ilk yer alan I.C.C.E. İstanbul Validasyon firması tarafından başarı ile yürütülmüştür. Ancak maalesef hastanelerimiz için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Hastane havalandırma sistemlerinin 21 Ekim 2006 tarihinde Bakanlık genelgesi ile mecburiyet haline gelmesine rağmen testi yapacak firmaların yeterliliği halen yeterince tanımlanmamıştır. Ülkemizde pek çok hastane steril alan havalandırma sistemi, standartlara uygun olmadığı halde hiçbir mesleki yeterliliğe sahip olmayan ölçüm firmaları tarafından doğrulanmaktadır. Bu firmaların bir kısmı bilgisizlik bir kısmı da ticari çıkar amacıyla hemen hemen tüm hastanelere uygun raporu vermektedir. Böylelikle hem hasta sağlığını tehlikeye atmakta hem de hataların farkına varılmasını engelleyerek sektörün uluslararası standartları yakalamasının önüne geçmektedirler. Ayrıca hatalı kurulumların farkına varılmaması, aynı hataların defalarca tekrarlanmasına dolayısı ile büyük miktarlarda ekonomik kayıplara sebebiyet vermektedir. Bu ölçümlerin yasal zorunluluk olması, ölçüm yöntemi ve referans değerlerin mevzuatla belirlenmesi vb gibi beklentileriniz var mı? Varsa sizce bu mevzuat hangi bakanlık tarafından çıkarılmalı? Ülkemizde kritik üretim alanları- 24 nın tamamına yakınında ölçümler yasal zorunluluk veya kalite yönetim sistemleri açısından gereklilik haline gelmiştir. Ayrıca ölçüm yöntemleri ve referans değerler standartlar ve yönetmelikler ile tanımlanmıştır. Ancak piyasa da yetersiz firmaların fazlalığı yöntem ve referansların farklılaşmasına, sonuçların birbirleri ile tutarsız olmasına sebep olmaktadır. Yeterlilik ve izlenebilirlik açısından Sağlık Bakanlığı tarafından TÜRKAK akreditasyonu zorunlu hale getirilmeli, aynı zamanda bu firmalar arasındaki bilgi paylaşımı ve işbirliği olanakları arttırılmalıdır. Hangi sektörlerden talep alıyorsunuz ve temiz oda ölçümlerinin en çok hangi sektör için zorunluluk taşıması gerektiğini düşünüyorsunuz? En çok Hastane, İlaç ve Tıbbi Üretim, Elektronik Üretimi, Laboratuvar alanları ve Gıda Üretimi gibi alanların temiz oda performans ölçümleri ile ilgili talepler alıyoruz. Kritik alanlar Sağlık Bakanlığımızca belirlenmiştir ve test raporları rutin denetlemelerde istenmekte ve kontrol edilmektedir. Başlıca kritik alanlar; İlaç Üretim Alanları, Ameliyathaneler, TPN Hazırlama Üniteleri, Tüp Bebek Üniteleri, Kemoterapi İlaç Hazırlama Üniteleri, Steril Koruma ve Bakım Alanları gibi alanlardır. Bu alanların temizlik sınıfına bağlı olarak çoğunda 6 aylık periyodlarla performans testlerinin yapılması ve raporlanması Sağlık Bakanlığımız tarafından zorunlu hale getirilmiştir. Ülkemizde temiz oda kuran ve işleten firmaları nasıl buluyorsunuz? Ölçümlerde bu konuda sıkıntı yaşadığınız oluyor mu? Ülkemizde profesyonel anlamda Temiz Oda ve Hastane havalandırması kuran firmaların sayısı maalesef çok azdır. Bu tür alanlar nitelikli alanlardır ve kurulumu sıradan havalandırma ve iklimlendirme sistemlerine göre daha çok bilgi ve tecrübe gerektirir ayrıca daha maliyetlidir. Nitelikli alanların kurulumu validasyon ile beraber başlar. Çünkü önce proje ve tasarım, sırası ile kurulum, çalıştırma ve performans doğrulamaları gerçekleştirilir. İlaç sektörü dışında pek çok temiz oda veya hastane havalandırma sistemi yüklenicisi validasyonun içeriğinden haberi bile olmadan bu tür taahhütleri ihale ile yüklenmektedir. Buna izin veren yatırımcıda çoğu zaman hiçbir şeyin farkında değildir. Özellikle devlet ihalelerinde yatırımcı durumun farkında olsa bile ihalelerde fırsat eşitliği sebebi ile bazı projelerde aciz kalmaktadır. En son yapılan test ve ölçümler performans testleridir ve bilinçsiz yüklenici ve yatırımcılar buzdağının görünen kısmı olan performans testlerini validasyon ile eş tutarlar. Bu noktada yaşadığımız en büyük zorluk performans testleri öncesindeki kademelerde gerekli olan hiçbir doğrulamanın layığı ile yapılmamış veya hiç yapılmamış olmasıdır. Bu durumda sistem çalışsa bile performans sonuçları tamamen tesadüflere kalmaktadır, tesadüfen uygun değerler alınsa bile bu değerlerin kalıcılığı da hiçbir zaman garanti altında değildir. Oysa bu tür alanların uygunluğunun sistemin ekonomik ömrü boyunca sürdürülebilir olması esastır. Ülkemizde bir hastane havalandırması sisteminin doğrulaması yapılırken ilk performans testlerinde doğrudan başarılı sonuçlar ile karşılaşma oranımız yüzde 5’in altındadır, maalesef iki ölçüm periyodu arasında uygunluğun sürdürülebilirlik oranı da yüzde 5’in altındadır. Bu olumsuz durum bilinçli ALİ BOYLU KİMDİR? 1986 yılında Tekirdağ Teknik Lisesi Makine Bölümü, 1990 yılında da Dokuz Eylül Üniversitesi Makine Mühendisliği (Termodinamik Enerji Ana Bilim Dalı) bölümlerinden başarıyla mezun olan Ali Boylu, ameliyathane ve diğer steril alanların havalandırma standartlarını 1994 yılında araştırmaya ve detaylı olarak incelemeye başlamış. Avrupa’nın en gelişmiş ISK laboratuvarlarından biri olan İsviçre Lucerne Üniversitesi Deney Laboratuvarı’nda DIN ve ISO (CEN) standart hazırlama komisyon üyeleri ile yurt dışında bilgi alış verişinde bulunan Boylu, meslektaşlarıyla birlikte Ameliyathane Havalandırma Sistemi Performans ölçümleri ile ilgili çalışmalara katılmış ve ülkemizde hastanelerden gelen çeşitli talepler doğrultusunda pek çok steril alan havalandırma sistemini inceleme fırsatı olmuş. Böylelikle ülkemizdeki manzaranın yurtdışında gördüklerinden çok farklı olduğu ve ülkemizde havalandırma sistemlerinin steril ortamı korumaktan çok kendisinin enfeksiyon kaynağı oluşturacak kadar bilinçsizce kurulduğunun farkına varmış. Hastane havalandırma sistemlerinin standartları, test ve muayene koşulları ile ilgili olarak kongre, sempozyum ve panellerde makaleleri yayınlanan ve sunumlar yapan Boylu, ülkemizin değişik bölgelerinde ve kurumlarında seminer ve eğitimler vererek ülkemizde kurulan Steril Alan Havalandırma Sistemleri’nin uluslararası seviyeye ulaşması için gayretine devam etmektedir. ve sorumlu tutum sergileyen hastanelerimizde standartlara uygun her test tecrübesinden sonra gerçekleştirilen kapsamlı düzeltme faaliyetleri ile zamanla ortadan kalkabilmektedir. Ancak çoğu hastane standartlara uygun test yaptırma şansına bile sahip olamadığından uygun hijyen şartlarında hizmet verme hakkı da hastanenin elinden alınmaktadır. Bu denklem, hava kaynaklı mikroorganizmalar içeren partiküllerin şüpheli konakta enfeksiyonun başladığı yerde kolonileşmesi için yeterince uzun bir süre bulaşıcı dozuna eşit veya daha büyük bir konsantrasyonda olması gerektiğini ifade eder. Temiz oda veya Hastane steril alanı işleten firma veya kurumlar bazen sorumlu bir işletme tavrı geliştirebileceği gibi sıklıkla da durumu idare etmek, prosedür yerine gelsin diye test ve muayene yaptırma yoluna gidebilmektedir. Uygunsuz rapor aldığında düzeltme faaliyeti yapmak yerine çoğu zaman ölçüm bile yapmadan uygun rapor veren firmaları tercih eden işletmeci sayısı önemli derecede fazladır. Zaman zaman basında da yer alan hastane enfeksiyonları ile hastane iklimlendirmesi arasında bir ilişki var mı? Bu soruyu cevaplamadan önce hastane enfeksiyonunun nasıl oluştuğunu kısaca özetlemekte fayda var. Ameliyathanedeki Enfeksiyon Kaynağı ve Yolları 25 Umarız büyük miktarlarda gereksiz enerji harcanması konusunda en kısa sürede farkındalık oluşur ve Sağlık Bakanlığı ve Enerji Bakanlığı’nca çözüm için yol haritası hazırlayacak ve hayata geçirecek eğitime odaklanan ortak bir komisyon kurulabilir. Ülkemizde hijyen kuralları ile ilgili yönetim ve uygulama eksiklikleri cerrahların profilakside yoğun olarak antibiyotik kullanma alışkanlığını doğurmuştur. Bu sebeple uzun süreli cerrahi operasyonlar dışında ameliyathanelerdeki hava kaynaklı enfeksiyon riski TPN Hazırlama, Tüp Bebek Üniteleri veya Steril Bakım Alanlarındaki risklerden daha düşüktür. Ameliyathane havalandırma sisteminin kurulum açısından normal havalandırma sistemlerine göre daha maliyetli olduğunu biliyoruz. Ülkemizdeki ameliyathanelerin işletim masraflarını özellikle enerji açısından Avrupa ve ABD ülkeleri ile kıyaslayabilir misiniz? Termodinamik Enerji Anabilim dalından mezun bir mühendis olarak bugüne kadar incelemiş ve testini yapmış olduğum çoğu sistemin hatalı projelendirme sebebi ile Avrupa ve ABD ülkelerine kıyasla endişe verici şekilde fazla enerji tükettiğini söyleyebilirim. Gelişmiş ülkelerde yüzde100 taze hava uygulaması yasaklanmıştır. Oysa ülkemizde son zamanlarda karşımıza eşi benzeri görülmemiş büyüklükte taze havalı, inanmak istemediğimiz ama onaylanmış projeler gelmeye başladı. Ameliyathanelerde dünya ortalamasının 5 katı, Yoğun Bakım ve diğer alanlarda dünya ortalamasının 10 katı enerji harcayan yanlış projeler şu anda gerçekleştiriliyor ve yenileri planlanıyor. İlave olarak hasta başlarında doğrudan hipotermi oluşturacak ve ölüme sebebiyet verecek kadar çok hava veren menfezlere maalesef insanın inanası gelmiyor. Fazla enerji tüketiminin başlıca sebeplerini kısaca şöyle sıralayabiliriz; Klima santrallerinde ana enerji tüketimini büyük oranda taze hava miktarı belirler. Ameliyathanelerde ASHRAE 26 2013 e göre 4 çevrim havası (yaklaşık 400 m3/h), DIN 1946/4-2008 Standardına göre 1.200 m3/h taze hava kullanılırken Türkiye’de sistemlerin tamamına yakını besleme havasını yüzde100 taze hava olarak sağlamaktadır. Son zamanlarda besleme havası proje değerleri 6.000 m3/h ‘e ulaşmış ama yüzde100 taze hava kullanımı alışkanlığından hala vazgeçilememiştir. Sıradan operasyonların gerçekleştirileceği pek çok ameliyathane için nitelikli bir kurulumun yanı sıra 1.200 m3/h taze hava ile birlikte 2.400 ila 3.600 m3/h besleme havası miktarı son derece yeterlidir. Ayrıca fazla taze hava miktarı filtre tüketimini ve bakım masraflarını da doğru orantılı olarak artırmaktadır. Enerji tüketimini ve kurulu gücü artıran ikinci büyük faktör buharlı nemlendirme üniteleridir. Alman DIN 1946 standardı 2008 yılında ameliyathanelerde nem kontrolü yapılma mecburiyetini kaldırmıştır. Nemlendiriciler havalandırma ile ilgili kurulu gücü yaklaşık yüzde80 oranında artırmaktadır. Çoğu zaman sağlıklı çalışmayan veya sensör arızası sebebi ile hepa filtre medyalarına kadar zarar veren nemlendirme üniteleri kullanıcı talebi olmadıkça kullanılmamalıdır. Üçüncü olarak kanal sızdırmazlık testlerinin yapılmaması veya standartlara uygun olarak gerçekleştirilmemesi gereksiz enerji kullanımı açısından büyük bir faktördür. Saha da görev yapan kontrolörler maalesef konu hakkında yeterince eğitimli ve bilgili değildir. Bir takım duman testlerine veya şeklen yapılan testlere göz yummaktadırlar. Kanal sisteminin kurulumuna başlarken testlerde başlamalıdır. Bir kanal sisteminin iş bitiminde teste tabi tutulması her açıdan son derece risklidir ve sonuç uygun değilse çoğu zaman yüklenici ticari açıdan batma noktasına bile gelebilir. Ayrıca iyileştirme faaliyetleri yapılsa bile hiçbir zaman ilk uygulamada iyi yapılan kanal sistemi kadar verimlilik sağlanamaz. Bazı test firmaları kanal sızdırmazlık test cihazını şantiye ye göndermekte ve şantiyeyi görmediği halde mekanik yüklenicinin kendi kendine test yaparken çektiği fotoğraflara bakarak imzalı rapor göndermektedir. Deneyimli test ve muayene elemanlarımız testler esnasında saha da çoğu zaman hile girişimi ile karşılaşmaktadır. En basiti 100 m2 kanalın onuncu metrekaresine gizli kapak atılması gibi. Bu durum fark edilmezse test sonucunu on kat etkiler. Böyle bir gerçeğin yanında fotoğraflara güvenerek ülkemizin enerji kaynaklarının israfının önüne nasıl geçilebilir, nitelik nasıl artırılabilir? Kanal sızdırmazlık testlerinin uygun yapılmaması ayrıca sistemin uygun hijyen performansının ve konfor parametrelerinin sağlanamaması, yetersiz havanın otomasyon sisteminin sağlıklı çalışmasını engelleyeceğinden otomasyon için neredeyse tüm yatırım bedelinin boşa harcanması anlamını da taşır. Fazla enerji kullanımında dördüncü faktör hepa filtre boyutlarının küçük seçilmesi, hijyenik klima santrallerinde kullanılan hava filtrelerinin çevre toz veya partikül karakteristiğine göre değil de ezbere seçilmesi ve ucuz tercihlerle standartlara uygun filtre medyasının kullanılmaması yıl boyunca fazla fan motor gücü kullanılmasına yol açmaktadır. Sahada üzerine gözle görülür toz veya partikül yüklenmeden 15 gün içerisinde filtre değişim basıncının 4-5 katına ulaşan filtrelere sıklıkla rastlamaktayız. Buna karşılık çok fazla miktarda toz ve partikül yüklendiği halde filtre değişim basıncının yarısına aylar boyunca ancak ulaşmış standartlara uygun filtre medyasından üretilmiş gerçek filtrelere nadiren rastlamaktayız. Motor gücü fan basıncı ile doğru orantılı olduğuna göre boşa harcanan enerjiyi meslektaşlarımız lütfen iyi düşünsün. Üçlü Danışma Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik başkanlığında toplanan Üçlü Danışma Kurulu, AB ile katılım müzakereleri kapsamındaki 19. Fasılla ilgili gelinen noktayı görüştü. Ç alışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Reşat Moralı Toplantı Salonu’ndaki toplantıya, Bakan Yardımcısı Halil Etyemez, Bakanlık Müsteşarı Ahmet Erdem, Türk-İş’i temsilen Genel Mali Sekreter Ramazan Ağar, Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, DİSK Genel Başkanı Kani Beko, TİSK Yönetim Kurulu Üyesi Erhan Polat ve diğer ilgililer katıldı. Bakan Çelik, toplantının açılışında yaptığı konuşmasında, AB ile katılım müzakereleri kapsamındaki 19. Fasıl’ ın sosyal politikalar ve istihdamı içerdiğini belirterek, bu fasılda gelinen noktayı değerlendirmek için geçen hafta AB Bakanı ve Baş müzakereci Mevlüt Çavuşoğlu ile bir araya geldiklerini anımsattı. la iş sağlığı ve güvenliği ile sendikal mevzuatın yenilenmesi gibi önemli yasal düzenlemeleri hayata geçirdiklerini dile getiren Çelik, 19. Fasıl’ ın açılmasıyla ilgili de sosyal tarafların katkılarını önemsediklerini vurguladı. Çavuşoğlu ile yaptıkları toplantıda konunun sosyal taraflarla da görüşülmesi kararının alındığını bildiren Çelik, bunun üzerine işçi ve işveren temsilcileri katılımıyla Üçlü Danışma Kurulu topladıklarını söyledi. 19. Fasıl’ın açılış kriterinden ilkinin sendikal hak ve özgürlüklerde İLO ve AB normlarına tam uyumun sağlanması, ikincisinin ise mevzuata dair eylem planının oluşturulması olduğunu belirten Çelik, eylem planının oluşturulması konusunda bir sorunun bulunmadığını bildirdi. Üçlü Danışma Kurulunun katkılarıy- Çalışanlara yapılan rutin tıbbi tetkikler ile periyodik sağlık kontrolleri için Türkiye’nin her yerinden bize ulaşarak mobil hizmetlerimizden yararlanabilirsiniz. İletişim Bilgilerimiz: Tel: + 90 312 344 01 96 Fax: +90 312 343 66 46 www.ekoteknikisg.com [email protected] 28 Bakan Faruk Çelik 19. Fasıl Görüşmelerini Sürdürüyor Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanı Faruk Çelik ve Üçlü Danışma Kurulu 19. Sosyal Politika ve İstihdam Faslı Çalışmalarını değerlendirmek üzere bir araya geldi. Ç alışma ve Sosyal Politikalar Bakanı Faruk Çelik ve Üçlü Danışma Kurulu 19. Sosyal Politika ve İstihdam Faslı Çalışmalarını değerlendirmek üzere bir araya geldi. Hükümetin, TürkiyeAB müzakere sürecinin başlatılması için çaba harcadığı fasılların başında çalışma hayatıyla ilgili 19. fasıl geliyor. Sosyal politika ve istihdam konularını içeren bu faslın müzakereye açılması için hükümet çalışmalarını sürdürüyor. Geçen hafta Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Mevlüt Çavuşoğlu ile bir araya gelen Bakan Çelik toplantıdan çıkan sonuçları bugün Üçlü Danışma Kurulu ile masaya yatıracak. Önemli değişiklikler TBMM’den geçirerek yürürlüğü girdi. Çelik, 19. Sosyal Politika ve İstihdam Faslı Çalışma toplantısı öncesi basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Çalışma hayatıyla ilgili son derece önemli yasal düzenlemeleri Üçlü Danışma Kurulu temsilcileriyle tartışarak yürürlüğe koyduklarını belirten Bakan Çelik, “Başta sendikal mevzuat, gerek kamu çalışmaları, gerek işçiler ile ilgili sendikal mev- zuatta yaptığımız önemli değişiklikler TBMM’den geçirerek yürürlüğü girdi. Daha sonra bu yasalarla birlikte Brüksel’de sosyal taraflarla ziyaret gerçekleştirmiştik. Bu ziyaretimizde bir deklarasyona hep birlikte imza attık. Daha sonra Brüksel’deki toplantıdan sonra AB yetkililerinin Ankara ziyareti oldu. Oradaki toplandı da bir üst düzey çalışma kurulunun oluşturulmasına karar verdik. Ve bu çalışma grubu bugüne kadar üç önemli toplantı gerçekleştirdi. Bu çalışma netice olarak teknik dokümanın hazırlanması aşamasına getirdi” dedi. Çelik, “Gelinen noktada Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Mevlüt Çavuşoğlu ile yapılan toplantıda enine boyuna değerlendirdik. Bu konuda neler yapılmalı konusunda iki bakanlık arasında önemli bir değerlendirme gerçekleştirdik. O toplantının bir neticesi olarak Üçlü Danışma Kurulunu toplayıp gelinen bu noktanın bizzat taraflarıyla görüşüldükten sonra, hangi noktada olduğumuzu iyiden yiye pekiştirip ondan sonra ortak bir niyet beyanını hazırlarsak bugünkü topladı, 19 faslın açılmasıyla ilgili yapılacak tüm değerlendirmelerden sonra hep birlikte bu faslın açılmasıyla ilgili bir iradenin ortaya konması konusunda bir araya gelmiş bulunuyoruz” diye konuştu. 19 faslın iki önemli kriterinin olduğunu vurgulayan Çelik, “Bir tanesi eylem planının hazırlanması. Bu konuda sorunumuz şuanda yok.Tüm dokümanlarımız şuanda hazır. İkincisi de sendikal mevzuat ile ilgili standartlarımızın uyumu konusunda gerek Brüksel ziyaretimde, gerekse diğer bütün toplantılarda ele aldık. Bir kez daha Üçlü Danışma Kurulunda bugün bütün veriler değerlendirilecek. Ona göre bir ortak niyet beyanı oluşturacağız” ifadelerini kullandı. Bu yılın başarılı geçmesi için AB’den fasılların açılmasını istiyoruz. Toplantıda konuşan Başmüzakereci Mevlüt Çavuşoğlu ise, 2014 yılı içerisinde önemli reformlar gerçekleştirdiklerini kaydederek, “Bu yılın başarılı geçmesi için AB’den fasılların açılmasını istiyoruz. 17 fasıl siyasi engeller yüzünden açılamıyor. Bazı ülkelerin özellikle Güney Kıbrıs Rum yönetimin siyasi sebeplerinden dolayı 23 ve 24. fasılların enerji maalesef açamıyoruz” diye ifade etti. 29 Torba Yasa Neleri Kapsıyor? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Soma’daki maden faciasının ardından madencilere verilen sözlerin yerine getirilmediğine ilişkin eleştirilere karşılık, “Biz işçi kardeşlerimizle bir araya geldik. Onlarla yaptığımız değerlendirmelerde kendilerine ne söz verdiysek bunların tamamını yerine getirdik” dedi. Bakan Faruk Çelik, Torba Yasanın içeriğini TBMM Genel Kurulunda Anlattı Çelik, TBMM Genel Kurulu’nda, İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde hükümet adına söz alarak, şunları söyledi “Sosyal hayatın hızlı değişim süreci yaşamakta, bu değişime ayak uydurmak için mevzuatı da taleplere cevap verecek şekilde düzenlemeye çalışıyoruz.” Tasarıdaki çalışma hayatı ile ilgili düzenlemelerin, Soma’da meydana gelen maden kazasından daha önce hazırlandığının altını çizen Çelik, “ Bu konuda 3 yıldır çalışmaktayız. Tasarının SGK’yla ilgili bölümü, yaklaşık 15 milyon iş yeri ve sigortalı ile 100 milyar liralık alacağı ilgilendirmekte.Sigorta prim borçları, sosyal güvenlik destek prim borçları, idari para cezaları, genel sağlık sigortası prim borçları, inşaat ve ihale konusu işlere ait fark ve prim borçları da yapılandırdık” dedi. Bu kapsamda, genel sağlık sigortalıların borçlarının ana parasını peşin ödemeleri halinde gecikme zamları ve gecikme cezalarının tamamen silindiğini anlatan Çelik, “Bunların dışında prim borçlarında ise peşin ödeme- 30 lerde gecikme cezası ve gecikme zammı silinerek anapara TÜFE, ÜFE ile güncellenmektedir. Peşin ödeme yerine taksitle ödemeyi tercih eden vatandaşlarımız açısından vade farkı uygulanarak 6, 9, 12 ve 18 taksit imkanı getirilmekte ve taksitlerin iki ayda bir ödenmesi sağlanmaktadır” dedi. ”Soma için verdiğimiz sözleri yerine getirdik” Soma’daki facianın ardından, madencilere verilen sözlerin yerine getirilmediğine ilişkin eleştirilere de yanıt veren Çelik, “Biz işçi kardeşlerimizle bir araya geldik. Onlarla yaptığımız değerlendirmelerde kendilerine ne söz verdiysek bunların tamamını yerine getirdik. Özellikle sivil şehitlere verdiğimiz haklar ne ise aynı hakları Soma’da hayatını kaybeden kardeşlerimizin hak sahiplerine de verdiğimizi belirtmek istiyorum. Ayrıca, ‘iş yerleri, ocaklar kapalı...’ Ocaklar kapalı, doğru. Denetim şu anda devam ediyor. Kapalı ocaklar açılıncaya kadar da onlara gerek yardım olarak gerekse ücretin daha sonra işverene rücu edileceği düzenlemeleri yapmış bulunuyoruz” diye konuştu. Taşeron uygulamasına ilişkin düzenlemeleri de değerlendiren Çelik, şunları söyledi: “Yardımcı işlerde hizmet alımı gerçekleştirilecek. Bu yardımcı işleri de Bakanlar Kurulu olarak belirleyeceğiz. Ondan sonra değişme şartı, şansı yok. Temizlik işçisi olarak aldığınızı başka bir yerde istihdam imkanınız vardı. Yasa diyor ki ‘Hayır, ihalesini yaptığınız iş temizlik işiyse temizlik işinden başka bir yerde istihdam etme imkanınız yok.’ Buradaki keyfîliklerin tümünü ortadan kaldırılıyor. Artık, taşeron işçilerimizin kıdem tazminatı sorunu ortadan kalkmış bulunuyor. Çalıştığı kurumlar tarafından tazminatları ödenecek. Ayrıca, örgütlenme, toplu sözleşme hakkını getiriyoruz ve toplu sözleşme neticesinde oluşacak olan farkları da alt işveren bünyesinde çalışan işçilerimize ödenecek. Yıllık izinlerle ilgili sıkıntıları vardı, yıllık izin kullanma hakları kendilerine bu düzenlemeyle veriliyor. Ücretlerin güvencesi... Alt işverenin mali boyutuyla, ücret boyutuyla sorunları çözülmemiş ise onu çözmekle asıl işvereni sorumlu tutuyoruz. İhalelere 3 yıl zorunluluğu geliyor. Üç yıl içerisinde tabii ki gerek iş güvencesi açısından gerekse üç yıl içerisinde örgütlenme açısından son derece önemli bir değişim olduğunu burada belirtmek istiyorum.” Sosyal Güvenlik Alanında da Önemli Düzenlemeler Var kerberos* Sosyal güvenlik alanında da önemli düzenlemeler yer aldığını hatırlatan Çelik, “Bu alanda, kadın sigortalılar açısından borçlanabilecek çocuk sayısını 2’den 3’e, borçlanma süresini de 4 yıldan 6 yıla çıkarıyoruz. Doğum borçlanma hakkını SSK’lı kadınların yanında BAĞ-KUR’lu kadınlara ve memuriyete başladıktan sonra doğum nedeniyle ayrılıp bir daha memuriyete dönmeyen kadınlara da veriyoruz. Çocuk sahibi olamayan sigortalılarımız için SGK’nın karşıladığı tüp bebek deneme sayısını 2’den 3’e çıkarıyoruz” dedi. Faruk Çelik, tasarıdaki diğer bazı düzenlemelere ilişkin şunları kaydetti: “Türk vatandaşlığından izinle çıkan Mavi Kart’lı gurbetçilerimize yurt dışında Türk vatandaşı olarak çalıştıkları süreleri borçlanma hakkı veriyoruz. Gurbetçilerimizin sözleşmeli ülkede ilk defa çalışmaya başladıkları tarihi Türkiye’deki işe giriş tarihi olarak kabul ediyor ve bunların daha erken emekli olmalarını sağlıyoruz. Yurt dışında iş alan işverenlerimizin rekabet gücünü artırmak amacıyla sigorta prim tavanlarını asgari ücretin 6,5 katından 3 katına düşürüyoruz. Esnaf ve ziraat odası kayıtlarındaki sigortalı hatasından kaynaklanmayan kayıt geçersizlikleri sebebiyle sigortalılığın iptal edilmesinin önüne geçiyoruz. Yani bu nedenle emekliliği iptal edilenlerin emekli aylıkları yeniden bağlanmış olacak. Gelir testine girmediği için haklarında prim borcu çıkarılan 5 milyon 300 bin vatandaşımıza gelir testine girmeleri için 6 aylık süre veriyoruz. Disiplin affından yararlanarak memuriyete geri dönenlere verilen borçlanma imkanının başvuru süresini uzatıyoruz. Ev hizmetlerinde 10 günden fazla çalışan kadınların sigortalılık işlemlerini kolaylaştırıyoruz, 10 günden az çalışanların sigortalılığını ise isteğe bağlı hale getiriyoruz. SGK bünyesinde eğitim araştırma geliştirme başkanlığı kuruyoruz. İş ve meslek danışmanları kadroya geçtikleri için aylıklarında meydana gelen düşüşü gidererek ücretlerine 360 liralık bir iyileştirme getiriyoruz. Yersiz olarak ödendiği tespit edilen 65 yaş aylığı ve engelli aylıklarının geri alınmayarak terkin edilmesi düzenlemesi getirilmektedir. le ilgili düzenlemeyi yasada yaparsanız, bu, yasal düzenleme açısından mümkün de değildir, doğru da değildir. Esnaf ve sanatkarlarımızın odalara olan aidat borçlarının ve odaların birlik ve federasyonlara, birlik federasyonlarının da konfederasyonlara olan katılım payı borçlarının faizlerinin silinmesi, anaparanın ise TEFE-ÜFE ile güncellenmesi gerçekleştiriliyor. Bundan dolayı maden iş yerlerinde, İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği’nde bir değişiklik yapacağımızı, bu değişikliği de yasa parlamentoda görüşülürken Bakanlar Kurulu’na, Başbakanlığa göndereceğimizi söylemiştik. Dün itibarıyla bu değişikliği yaptık ve özellikle kömür madenlerinde meydana gelebilecek olan grizu patlamaları ve karbonmonoksit zehirlenmesiyle karşı karşıya kalan işçilerimizin yürüyerek maske ve sağlık merkezlerine ulaşmaları ve bu sağlık merkezlerinden yeni cihazları alıp tekrar yeryüzüne çıkabilmeleriyle ilgili yeni bir düzenlemeyi, Bakanlar Kurulu’na, Başbakanlığa göndermiş bulunuyoruz. İnşallah kısa zaman içerisinde onaylanıp yürürlüğe girer.” 35 bin öğretmen kadrosu ihdas edilmektedir. Anayasa Mahkemesi kararına uygun olarak aday memurken adaylıktan kesme veya kademe ilerlemesinin durdurulması cezası alan memurların görevlerine son verilmemesi düzenlemesi de bu tasarıda yer alıyor.” Sığınma Odaları Çelik, maden ocaklarına sığınma odalarına ilişkin tartışmalara da değindi. Konunun, tasarının komisyondaki görüşmelerinde de gündeme geldiğini anımsatan Çelik, şöyle devam etti: “Orada muhalefetle de bir mutabakatımız vardı. Bu düzenlemenin yönetmelikte olması çok daha doğrudur, çünkü sektörler fazladır, maden sektörleri çok çeşitlidir. Her bir maden sektörüy- Faruk Çelik, ayrıca taşeron uygulamasının yaygınlaştırılmadığını, disipline edildiğini ve çok ciddi sayıda da düşürüldüğünü belirterek, “660 bin taşeron işçisi var şu anda kamuda. Bu rakamı burada söylüyoruz, önümüzdeki dönem içerisinde bunu görüştüğümüz zaman kaç rakamına indiğini hepimiz görmüş olacağız” dedi. 31 3 bin 138 Engelli Memur Ataması Yapılacak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, engelli vatandaşların atamasının yapılacağı kadroların ÖSYM Başkanlığına gönderildiğini ve 3 bin 138 engelli memur atamasının yapılacağını bildirdi. B Ekoteknik İSG akan Çelik, yaptığı yazılı ataması yapılacaktır. Engelli memur açıklamada, engelli vatandaşalımına ilişkin tercih kılavuzu, ÖSYM ların atamasının yapılacağı Başkanlığınca vatandaşlarımıza dukadroların Devlet Personel yurulacaktır. Başvurular 5-15 Ağustos tüm konularındaki Çevrearasında Güvenliği ve İş Sağlığı Başkanlığınca ÖSYM Başkanlığına tarihleri ÖSYM Başkanlığı gönderildiğini belirterek, şunları internet sitesi üzerinden gerçekleş, uzmanlarca etmek takip gelişmeleri adım adım kaydetti: tirilecek olup, başvuruların tamamlanması sonrasında 3 bin 138 kadroya yazılan makalelere ulaşmak , özel söyleşilerimizi “Buna göre, 3 bin 138 engelli memur atama yapılacaktır. okumak , iş sağlığı güvenliği ve çevre konularına İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Dergisi dair tüm haberleri bilmek için , Ekoteknik İSG’ye abone olun İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre konularındaki tüm gelişmeleri adım adım takip etmek, uzmanlarca yazılan makalelere ulaşmak, özel söyleşilerimizi okumak, iş sağlığı güvenliği ve çevre konularına dair tüm haberleri bilmek için; Ekoteknik İSG’ye Abone OL’un; Derginiz adresinize gelsin ... Yurtiçi Abonelik Bedeli: Yıllık 40 TL Hesap No: Yapı Kredi - Mithatpaşa Şubesi, 359 70305321 Vakıfbank - Finansmarket Şubesi, 353 0015 800728 759 0707 Ekoteknik İSG Derginiz adresinize gelsin ... Yurtiçi Abonelik Bedeli (Yıllık) 40 TL İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Dergisi , 359 70305321 - Mithatpaşa Şubesi No: YAPI KREDİ Hesap VAKIFBANK - Finansmarket Şubesi , 353 0015 800728 759 0707 Adınız, Soyadınız: Firmanız, Göreviniz: Adresiniz: Telefonunuz, Faksınız: GSM: E-posta: 64 33 MAKALE Özlem Özkılıç Kimya Yük. Müh. / ÇSGB Emekli İş Başmüfettişi E. İş Teftiş İstanbul Grp. Bşk. Yrd. A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı ATEX Direktifleri ve IECEX SCHEMA ATEX kelimesi, Fransızca “ATmosphéres EXplosives” kelimelerinin ilk hecelerinin birleşiminden oluşmuş bir kelimedir ve “Patlayıcı Atmosfer” anlamına gelmektedir. Avrupa Birliğinde ise; 1976 yılında üye ülkelerin potansiyel patlayıcı atmosferlerde elektriksel teçhizat kullanımına ilişkin yasalarının uyumu üzerine ilk yönerge (76/11/EEC) imzalanarak Avrupa Birliği içinde patlamaya karşı korumalı elektriksel teçhizatların serbest ticareti için yapılması gereken ön hazırlıklar oluşturulmuştur. Bu alandaki tam uyum 1994 yılında yeni bir yönerge ile (94/9/EC) sağlanmıştır. Avrupa parlamentosu daha sonra ATEX 137 olarak adlandırılan 16.12.1999 tarihli ve 99/92/EC sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konseyi Direktifini yayınlamış ve bu direktif ülkemizde 2003 yılında “Patlayıcı Ortamların Tehlikelerinden Çalışanların Korunması Hakkında Yönetmelik” olarak yayınlanmıştır. ATEX 137’de, Bölge’lerin (Zone) genel tarifi yapılmakta ve bir tesisdeki tehlikeli alanların hangi bölgelere girdiğinin belirlemesi işverene bırakılmaktadır. 1999/92/ EC sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konseyi Direktifine paralel olarak hazırlanan yönetmelik özellikle 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na dayanak yapılarak tekrar yayınlanması aşamasında gözden geçirilmiş, yine AB’de “IECEx Schema” gerekliliklerinin bir kısmını da içerecek şekilde yeniden hazırlanmış, Resmî Gazete’de 30 Nisan 2013 tarih ve 28633 sayı ile “Çalışanların Patlayıcı Ortamların Tehlikelerinden Korunması Hakkında Yönetmelik” olarak yayınlanmıştır. Yeni yönetmelikte eski yönetmelikten farklı olarak işveren müesseselere yeni yükümlülükler getirildiği görülmektedir. 34 Baş Yazarlarımızdan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı E. İş Başmüfettişi Özlem Özkılıç yepyeni bir konu olan ve çok merak edilen ATEX Direktifleri ve IECEX SCHEMA konusunu detaylıca mercek altına aldı. Ü lkemizde 24.12.1973 Tarih ve 14752 No’lu Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiş olan “Parlayıcı, Patlayıcı, Tehlikeli ve Zararlı Maddelerle Çalışan İşyerlerinde ve İşlerde Alınacak Tedbirler Hakkında Tüzük”, 1950’li yılların felsefesine uygun olarak, daha ziyade Amerikan standart ve hukuki düzenlemeleri temel alınarak hazırlanmıştır. Söz konusu tüzük 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile mülga olmuştur. Söz konusu tüzükde patlayıcı ortamlarda exproof olarak tarif edilen alev sızdırmaz elektrikli ekipman ile etanş tabir edilen nemli ortamlarda kullanılabilen kapalı tip elektrikli ekipmandan bahsedilmektedir. Etanş tabiri IP54 standartı veya yukarısı koruma anlamına gelmektedir ve o aletin nemli ya da tozlu yerlerde kullanılabileceğini ifade etmektedir ve aslında bu ekipmanlar patlayıcı ortamlarda kullanılamazlar. Patlayıcı ortamlarda kullanılabilecek ekipmanlarla ilgili detayları içeren ve ATEX 100a olarak bilinen 94/9/EC sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konseyi Direktifi mevzuatımıza 30.12.2006 tarih ve 26392 sayılı “Muhtemel Patlayıcı Ortamda Kullanılan Teçhizat ve Koruyucu Sistemler İle İlgili Yönetmelik” olarak aktarılmıştır. Bu Yönetmeliğin amacı; Yönetmelik kapsamına giren muhtemel patlayıcı ortamda kullanılan teçhizatın ve koruyucu sistemlerin güvenli olarak piyasaya arzı için gerekli emniyet kuralları ile uygunluk değerlendirme prosedürlerine ilişkin usul ve esasları belirlemektir. Ancak bu yönetmeliklerdeki tedbirlerin uygulanabilmesi için Çalışanların Patlayıcı Ortamların Tehlikelerinden Korunması Hakkında Yönetmelik’te belirtilen Patlayıcı Ortam Oluşabilecek Yerlerin Sınıflandırılmasının yapılması gerekmektedir. Çalışanların Patlayıcı Ortamların Tehlikelerinden Korunması Hakkında Yönetmeliğin amacı, çalışanları sağlık ve güvenlik yönünden işyerlerinde oluşabilecek patlayıcı ortamların tehlikelerinden korumak için alınması gereken önlemlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir. Bu Yönetme- lik, 20.6.2012 Tarihli ve 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamına giren ve patlayıcı ortam oluşma ihtimali bulunan işyerlerinde uygulanıcaktır. Ancak; • Hastalara tıbbi tedavi uygulamak için ayrılan yerler ve tıbbi tedavi uygulanması, • 1/4/2011 tarihli ve 27892 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Gaz Yakan Cihazlara Dair Yönetmelik (2009/142/AT) kapsamında yer alan cihazların kullanılması, • Patlayıcı maddelerin ve kimyasal olarak kararsız halde bulunan maddelerin üretilmesi, işlemlerden geçmesi, kullanımı, depolanması ve nakledilmesi, • Sondaj yöntemiyle maden çıkarma işleri ile yeraltı ve yerüstü maden çıkarma işleri, • Patlayıcı ortam oluşabilecek yerlerde kullanılan her türlü taşıma aracı hariç, uluslararası antlaşmaların ilgili hükümlerinin uygulandığı kara, 35 hava ve su yolu taşıma araçlarının kullanılması bu yönetmelik kapsamı dışındadır. ortadan kalkıp kalmayacağı sorusudur. 99/92/EC sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konseyi Direktifi “Patlayıcı Ortamı” yanıcı maddelerin gaz, buhar, sis ve tozlarının atmosferik şartlar altında hava ile oluşturduğu ve herhangi bir tutuşturucu kaynakla temasında tümüyle yanabilen karışımı olarak tarif etmektedir. Normal çalışma şartları altında bir tesisdeki tüm olası patlayıcı ortamların değerlendirilmesi ve bu alanlarda kullanılacak ekipmanların seçimi ile risklerin değerlendirilmesi ve bu alanlarda alınacak kontrol önlemlerinin belirlenmesi gereklidir. Ancak birçok işletmede patlayıcı ortamlarla ilgili özel bir çalışma yapılmamış ve gerekli ekipmanların seçimi uygun yapılmamış durumdadır. Hal böyle olunca da bu işletmelerde patlamaların önüne geçilememektedir. ATEX Direktifleri adından da anlaşıldığı üzere AB tarafından çıkarılan ve uyulması gerekli kuralları belirleyen mevzuattır. Oysa IECEx Schema ise sadece standartlaşmayı sağlamak üzere kurulmuş ve IEC içerisinde faaliyet göstermeye başlamış bir kuruldur. Asli görevi satandartları tüm ülkelerin (özellikle ABD) kabul edeceği şekilde yayınlamayı ve sertifika ile test ve bakım konusunda çalışacak kuruluşları sertifikalandırmayı sağlamaktır. Birçok sanayi kolunda normal çalışma şartları veya arıza ve bakım gibi hallerde ortama yayılan gaz, buhar veya tozlar nedeni ile patlayıcı ortam ile karşı karşıya kalınmaktadır. Bu durumumda işyerlerinde; patlayıcı ortamların sınıflandırılması ve bu alanlarla ilgili elektriksel ekipmanların seçimi ve risklerin değerlendirilmesi gerekmektedir. Özellikle AB direktiflerinin mevzuatımıza uyarlanmış olması sebebiyle de patlayıcı ortam sınıflandırması ve bu alanlarda kullanılacak ekipmanların seçimi konusunda çalışacak kişilerin eğitimi son derece kritik önem arz etmektedir. Yeni gelişen IECEx Schema sayesinde tüm dünya ülkelerinin aynı standart, aynı terminolojiyi kullanmaya başlaması sonrasında patlamaya karşı korunma konusunda uzmanlık daha da önemli hale gecektir. Bu kapsamda IEC’nin yayınlamakta olduğu ve sürekli olarak revizyona tabi tuttuğu EN 60079 serisini sürekli olarak takip etmek ve gelişmelerden haberdar olmak gerekmektedir. IECEx Schema tarafından yayınlanacak olan EN 80079 serisini de unutmamak gerekir. Akıllara gelen ve kafa karışıklığına sebep olan en önemli soru: IECEx Schema gelince ATEX direktiflerinin 36 Aslında cevap çok basit: HAYIR. IEC’nin özellikle ATEX Direktiflerinde gördüğü eksiklikleri tamamlamak ve standartlar ile doldurmak istemesi üzerine IECEx Schema yapısına gidilmiştir. Ancak burada unutulmaması gereken en önemli husus ise; Tüm AB’de özellikle ABD’nin de sisteme tam dahil olması sonrasında ATEX Direktiflerinin de IECEx Schema’nın çıkardığı standartlar çerçvesinde yeniden ele alınarak yayınlanacağı şeklindedir. IECEx Nedir? IEC (International Electrotechnical Commision); elektrikle ilgili konularda uluslararası birliktelik sağlamak maksadı ile kurulmuş hükümete bağlı olmayan Uluslararası Elektroteknik Komisyonu’dur. ISO (International Standart Organisation) mekanik ekipmanlar ile ilgili standartları geliştirirken, IEC de elektrikle ilgili standartları hazırlamaktadır. Her iki kuruluşunda merkezi İsviçre’dedir ve çalışmaları paralel yürümektedirler. Patlayıcı ortamlarla ilgili standartları IEC’ye bağlı olarak çalışan TC31 teknik komitesi hazırlamaktadır. Avrupa normları (EN) etrafında birleşme ve serbest ticareti daha rahat sağlamak maksadı ile IEC içerisinde ayrı bir yapılanma oluşturulmuştur. IECEx Schema şeklinde yeni bir yapılanma kurulumunun ana amacı ise şu şekilde sıralanabilir: • IEC standartlarına uygun sertifika vermek, • Yetkili servis, tamir bakım yapabilecek yetkili servisleri sertifikalandırmak, • Exproof konusunda çalışacak personelin yeterli olup olmadığını belirlemek ve sertifikalandırmaktır. Patlama Yönünden Güvenliğin Sağlandığının Kanıtlanması, Patlamadan Korunma Konusunda Eğitim Almış ve/veya Deneyimli Ehil Kişiler Yeni yayınlanmış olan “Çalışanların Patlayıcı Ortamların Tehlikelerinden Korunması Hakkında Yönetmelik”in patlayıcı oratam sınıflandıracak ve sınıflandırılan alanlarda kullanılacak elektriksel ekipmanları seçecek, statik elektrik da dahil tutuşturma kaynaklarını değerlendirecek ve patlamadan korunma dokümanı hazırlayacak kişilerin eğitim almış ve/veya deneyimli ehil kişilerce yapılmasını zorunluluk olarak getirdiği görülmektedir. Yönetmelik’in EK – 2 “Çalışanların Sağlık ve Güvenliklerinin Patlayıcı Ortam Risklerinden Korunması İçin Asgari Gerekler” madde 2.8.’de patlayıcı ortam oluşabilecek bölümleri bulunan işyerlerinde; faaliyete başlanılmadan önce bütün işyerinin patlama yönünden güvenliğinin sağlandığı kanıtlanacaktır. Patlamadan korunmayı sağlamak için bütün koşullar yerine getirilir. Patlama yönünden güvenliğin sağlandığının kanıtlanması, patlamadan korunma konusunda eğitim almış ve/veya deneyimli ehil kişilerce yapılır denilmektedir. Gerçekten de ATEX direktifleri, IECEx Schema ve EN 60079 standart serisi çerçevesinde patlayıcı ortamların sınıflandırılması, hesaplanması, Zone haritalarının oluşturulması ve bu Zone haritalarına bağlı olarak gerekli elektriksel ekipmanların seçilmesi için tam uzmanlık gerektiren bir mühendislik işidir. Bu kapsamda çalışmayı hedeflemiş mühendislerin öncelikle konu ile ilgili eğitim aldıktan sonra özellikle uluslararası standartları sürekli olarak takip etmeleri ve ilgili değişiklerden de haberdar olmaları gerekmektedir, zira Zone hesaplamasında en çok kullanılan EN 60079: 2003 serisi 2009 yılında revizyon görmüş ve 2015 yılında tekrar revizyon görmesi beklenmektedir. Resmî Gazete’nin 4 üncü mükerrerinde yayımlanan Muhtemel Patlayıcı Ortamda Kullanılan Teçhizat ve Koruyucu Sistemlerle İlgili Yönetmeliğe (94/9/AT) göre ekipman veya koruyucu sistem sayılmayan ancak tesiste yerleştirildikleri yerlerde kendileri bir tutuşturma tehlikesi oluşturan iş ekipmanları ve bağlantı elemanları için de geçerlidir. Bağlantı elemanlarında herhangi bir karışıklığa meydan vermemek için gerekli önlem alınır denmektedir. Yönetmelik incelendiğinde “tesiste yerleştirildikleri yerlerde kendileri bir tutuşturma tehlikesi oluşturan iş ekipmanları ve bağlantı elemanları için de geçerlidir.” tabiri kullanılmıştır. Bu durum birçok işletmeyi zora sokacaktır, çünkü henüz elektrik ve elektronik ekipmanlarını dahi exproof ekipmanlar ile değiştirmemiş işyerleri motorların metal kısımlarını, kullandıkları el aletlerini vb. Ex uygunluk sertifikası olmadan kullanamayacaktır. IECEx Schema Çerçevesinde Exproof Ekipmanların Bakımı, Testi ve Kurulumunu Yapacak Personelin Sertifikalandırılması Resmi Gazete’de 2013 yılı itibari ile yayınlanmış olan “Çalışanların Patlayıcı Ortamların Tehlikelerinden Korunması Hakkında Yönetmelik”te 2003 yılında yayınlanmış olan yönetmelikten farklı olarak sadece elektrik ve elektronik kısımlar için değil mekanik kısımlar için de Ex uygunluk sertifikası istenilmektedir. IECEx Schema çerçevesinde getirilen en büyük değişiklik bakım elemanlarının ya da exproof ekipmanların testini ya da kurulumunu yapacak perseonelin sertifikalandırılması olmuştur. Bu eğitmlerin nasıl verileceği kimler tarfından verileceği ile ilgili bilgiler ise IECEx’in sayfasında bulunabilmektedir. Aslında ATEX direktifleri çerçevesinde de bu sertifikalandırma söz konusuydu, ancak artık yeni sistem IECEx Schema çerçevesinde uzmanlığı IEC tarafından kabul edilmiş yeni bir sertifikalandırmanın söz konusu olduğunu görmekteyiz. Yönetmelik’in EK - 2 “Çalışanların Sağlık ve Güvenliklerinin Patlayıcı Ortam Risklerinden Korunması İçin Asgari Gerekler” madde 2.4’de tesis, ekipman, koruyucu sistemler ve bunlarla bağlantılı cihazların patlayıcı ortamda güvenle kullanılabileceğinin, Patlamadan Korunma Dokümanında belirtilmesi halinde bunlar hizmete sokulabilir denilmektedir. Bu kural 30/12/2006 tarihli ve 26392 sayılı Yönetmeliğin EK-2 madde 2.5.’de ise patlama riskini en aza indirmek ve olası bir patlamada, patlamayı kontrol altına almak, işyerine ve iş ekipmanlarına yayılmasını en aza indirebilmek için; işyerleri, iş ekipmanları ve bunlarla bağlantılı tüm cihazların tasarımı, inşası, montajı ve yerleştirilmesi, bakım, onarım ve işletilmesinde gerekli tüm önlemler alınır. Her bakım ve onarım sonrasında tesisin, Mekanik Kısımlar İçin de Ex Uygunluk Sertifikası Gerekmektedir ekipmanların veya koruyucu sistemlerin Muhtemel Patlayıcı Ortamda Kullanılan Teçhizat ve Koruyucu Sistemlerle İlgili Yönetmeliğe (94/9/ AT) uygunluğunun devam edip etmediği, bağlantılarının ve montajlarının durumu kontrol edilir. İşyerlerinde patlamanın fiziksel tesirlerinden çalışanların etkilenme riskini en aza indirmek için uygun önlemler alınması gerekmektedir denilmektedir. Yeni yönetmeliğimizin de aynı IECEx Schema’nın da amacına uygun olarak bakım, test ve kurulum aşamasında ehil kişilerce kontrol istediğini görmekteyiz. Bu bağlamda; IECEx Schema çerçevesinde sisteme dahil olmak isteyen test kuruluşları, bakım personelleri, kurulum yapacak perseonellerin sertifikalandırılmaları gerekecektir. Ayrıca bu kişi ve kuruluşların kendi milli kalite sistemi ile birlikte, ISO/IEC 17025 (guide 65) kalite sistemine de uymaları gerekmektedir. Kalite sistemi, teknik personel ve teknik yeterlilik ExMC’ler tarafından periyodik olarak kontrol edilecektir. ExMC’lerin yetki ve sorumlulukları IECEx01 ve IECEx02 nolu dokümanlar ile belirlenmiştir ve IEC’nin internet sayfasından ulaşılabilmektedir. MAKALE Yadigar Yolcu Kazaların Çevresel ve Teknik Araştırması Bilim Uzmanı A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı Sahi kaza tam olarak neden olmuştu!?... Sıklıkla yaşanan ve milletimizi derinden yaralayan iş kazaları ne zaman gelişmiş ülkelerdeki seviyeye inecek? H er iş kazasından sonra siyasiler, meslek odaları, sendikalar ve sivil toplum örgütleri bir dizi demeçler verip önlemlerin alınması konusunda yetersizliklerden bahsederek toplumsal ve kamusal görevlerini yerine getirdikleri düşüncesiyle vicdanlarını rahatlatmaya çalışıyorlar. Yaşanan bu kazalar bizlere 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın ne kadar uygulanabilir ve denetlenebilir olduğunun sorgulanması yanı sıra iş güvenliği uzmanlarında aranan formasyonun bir kere daha sorgulanması gereğini ortaya koymuştur. İş sağlığı ve güvenliği konusunda gelişmiş ülkeleri bir hayli geriden takip eden ülkemizde yönetmeliklerin çıkarılıp tekrar iptal edilmesi, sil baştan yönetmelik hazırlanması, iptal edilen tüzük ve yönetmeliklerin yerine boşluğu dolduracak şekilde herhangi bir mevzuat çıkarılmaması şüphesiz iş güvenliği kültürünün oluşması ve benimsenmesi açısından istenmeyen gelişmeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna ek olarak iş dünyası içinde yer alan işverenler iş güvenliği hizmetlerini gereksiz bir maliyet olarak görmeye devam ederken yönetim kadrosu ve çalışanlar ise işletme körlüğü içinde tehlikeler ile iç içe yaşamaktadırlar. Bu vahim ve üzücü olaydan hareketle inşaat iş koluna tekrar bakarsak: Son 5 yılda 1.754 çalışanın hayatını kaybettiği, 1.940 çalışanın sakat kal- 38 dığı istatistiklerde görülecektir. İnşaat iş kolunda yaşanan hızlı yatırıma bağlı olarak büyüyen iş alanında tabi olarak daha fazla çalışan istihdam edildi. 2008 yılında sektörde 1 milyon 238 bin çalışan varken bu sayı Mayıs 2014 itibariyle 1 milyon 954 bine çıkmıştır. Kayıt dışı çalışmalar da dikkate alınırsa bu rakamın çok daha yüksek olacağı anlaşılabilir. Çok tabii olarak ölümün olduğu bir dünyada kaza da kaçınılmaz olacaktır. Ama bizdeki gibi olmamalı. 6 Eylül 2014 tarihinde İstanbul Mecidiyeköy’deki inşaatın asansöründe meydana gelen ve 32. kattan zemine çakılarak 10 işçinin hayatını kaybetmesine sebep olan kazadan hareketle kısaca sektör ve kaza analizi yapılırsa belki faydası olabilir. Son 5 yıla bakıldığında 2008 yılında 297, 2009 yılında 156, 2010 yılında 475, 2011 yılında 570, 2012 yılında 256 çalışanımızı kaybettik. 1) İşveren Faktörü: Sahanın içinden biri olarak biliyorum ki, bugün bile bir çok inşaat firması proje maliyeti yaparken hâlâ iş güvenliği maliyetini ihmal ediyor. Bu ihmal esas itibariyle işverenin iş güvenliği algısını ya da önceliğini de gösteren bir parametredir. Peki, son 5 yılda Hangi gelişmeler oldu? 1) 6331 Sayılı İSG Kanunu çıktı. 2) Gerek 6331 Sayılı İSG Kanunu gerekse diğer mevzuatların gereği olan yönetmelikler çıktı. 3) Ulusal düzeyde iş güvenliği eğitimleri yapıldı. 4) Denetim alt yapısı güçlendirildi. 5) Sahada iş güvenliği profesyonelleri yerini aldı. 6) Odalar ve işverenlere yönelik bilinçlendirme eğitimleri yapıldı. 7) Denetimde yöntem değişikliğine gidilerek proaktif yaklaşım benimsendi. Sahadaki örneklere bakıldığında iş güvenliği konusu işverene engel olan, üretimi yavaşlatan, kanuni zorunlulukların yerine getirilmesi yeterli görünen bir haldedir. Bunu alt yükleniciler ile çalışma sıklığı, işçi hareketleri, taşeron çalışma süreleri gibi diğer alt parametreler eklenirse, İSG sürecinin ne kadar esnediğini anlamak çok da zor olmasa gerek. İşverenler asli sorumluluğu olan denetim gözetim ve her türlü tedbirinin alınması ile bu tedbirlerin sürekli kılınması ilkesini unutmuş durumdadırlar. Yukarıda zikredilen maddelerin hepsi sevindirici gelişmeler, güncel uygulamalar. Öyleyse neden hala sorun devam ediyor? Kazalar bu toplumun neden kaderi haline geliyor? 2) Çalışan Faktörü: Ülkemizde inşaat işkolu ne yazık ki eğitim seviyesi en düşük çalışan yapısına sahiptir. Bu durum öğrenme, kabullenme ve sürekli kılmanın önünde önemli bir engeldir. Ayrıca sektörün büyümesine bağlı olarak gerekli insan kaynağı bulma zorluğu yaşanmaktadır. İşyerinde tedbirler konusunda disiplinli davranan şantiyelerde çalışanın işten ayrıldığı unutulmamalıdır. sürecinde çıkarılmış uluslararası beklentilere uygun bir kanundu. Ancak gerek alt mevzuat eksikliği gerekse uygulama standartları iş güvenliğinin içini boşaltmış, şekil odaklı, evrak odaklı bir uygulamaya dönüşmüştür. Örneğin; Ancak genel manada iş güvenliği konusunda temel, belirleyici çalışandır, çünkü uygulayandır. İşveren ne kadar duyarlı olursa olsun, çalışan duyarlı olmaz ve uygulama direnci gösterirse (ki bunu yaşıyoruz) kaza kaçınılmaz olur. a) “Çalışanlar risk grubuna göre 8 – 12 – 16 saat eğitim almalı ve bu eğitimler belgelenmelidir” hükmü gereği yapılması gereken eğitim, pratikte sahada ya niteliksiz eğitim yapılmakta ya da hiç eğitim yapılmadan eğitim belgeleri düzenlenmektedir. Konu eğitim olmaktan çıkıp, belge almaya dönüşmüştür. olmuştur. 3) İş Güvenliği Profesyonelleri: 6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu’ndan sonra ne yazık ki iki kötü algı oluştu. a) Zorunlu personel istihdamı ile İSG uygulamaları yerine getirilmiş kabul edildi. b) Sahada ihtiyaca binaen çok sayıda uzman oluştu. Bunların önemli bir kısmı alan bilgisi olmayan, İSG tecrübesinden yoksun ama “uzman” sıfatıyla yol gösterici oldu. Ciddi alan bilgisine ihtiyaç duyulan inşaat işkolu da alakasız branşlardan uzmanlar atanarak yasal zorunluluklar yerine getirilmeye başlandı. Bu uygulama ile saha ehil olmayan kişilerin sorumluluğuna terk edilmiş oldu. 4) Makine – Ekipman Kontrolü: Bilindiği gibi başta inşaat işkolu olmak üzere birçok alanda makine-ekipman periyodik kontrollerinin yapılması ve uygunluk raporlarının bulunması mecburidir. Ne yazık ki bugün sahada kullanılan makina ekipman kontrollerinin büyük bir çoğunluğu muayene ya da bir teste tabi tutulmadan uygunluk raporları verilmektedir. Muayene-kontrol yapanların da önemli bir kısmı ya teknik bilgiden yoksun ya da teknik ekipmanı yoktur. Bir kule vinç kaldırma test ve muayenesi en az 2 saat sürer. Ancak fiiliyatta yapılmadığı için 50 TL - 100 TL karşılığı 5 dakikada kule vinç test raporu alınabilmektedir. Yani makine-ekipman kontrol raporunun varlığı muayenenin ya da kontrolün sağlıklı yapıldığı ya da sağlam olduğu anlamına gelmeyebilir. 5) İş Sağlığı Güvenliği Mevzuatı: Ülkemizdeki iş sağlığı güvenliği iyi uygulama örneklerine bakıldığında ne yazık ki bu kuruluşların genellikle yabancı menşeili firmalar olduğunu görüyoruz. Bunlar her ne kadar ulusal mevzuata tabi olsalar da aslında uluslararası iş güvenliği kriterlerini esas alıyorlar. Aslında 6331 Sayılı İSG Kanunu, AB b) İşyerlerinde risk analizleri-acil durum eylem planları hazırlanmalı, gerektiğinde revize edilmelidir. Bugün hemen hemen her işyerinin risk analizi-acil durum planı vardır. Genel anlamda birbirinin aynıdır, yapılanların pratikte bir faydası ve anlamı yoktur. c) Hizmet alımlarının önemli bir kısmı OSGB’ler aracılığı ile sunulmakta olup OSGB kuruluş ve işletme standartları son derece düşük olmakla birlikte sayıları çok fazladır. Bu durum beraberinde sermaye istemeyen ve kolay para kazanılan bir sektör algısı yarattı ve etik kural tanımayan birçok insanı bu sektöre çekti. Kamu bu manada düzenleme yetkisini iyi kullanamadı. d) Çalışan işe başlarken “işe uygunluk sağlık raporu” almalıdır. Mevzuatımızın bu maddesinin de ne yazık ki içi boşaltılmıştır. Bugün daha ziyade OSGB’ler üzerinde yürüyen bu uygulama, hekim dışı kişilerin kontrolüne geçmiştir. Sistemde bunu sorgulamamıştır. Şöyle ki bir OSGB’de hem acil hizmetler için alan ve ekipman istenmiş hem de işyeri hekimliği hizmeti sunulması beklenmiş. Ancak mevzuatın öngördüğü asgari hekim sayısı 1’dir. Bu tabloya bakıldığında ya kadroda en az 2 hekim olmalı ya da acil ve muayene kaldırılmalıdır. Aslında genel manada OSGB’lerin standartları yükseltilmekle birlikte, aslolan bunları kendi içinde sınıflara ayırmaktır. Bugün tek işyeri hekimi çalıştıran OSGB’ler büyük oranda sağlık raporlarını hekim dışı sağlık personellerine doldurtarak bu işlemi yerine getirmektedir. Ülkemizde birçok alanda olduğu gibi bu alanda da zaman harcanıyor, emek harcanıyor, para harcanıyor, yasal düzenlemeler yapılıyor ama sonuç alınamıyor. Neden? Konuya tekrar dönersek: Sahaya çıkan bir uzman iş ekipmanlarını tanımalı ve asgari özelliklerini bilmelidir. Periyodik kontrol raporlarını irdelemeli, uygunsuzlukların giderilmesi için önlem ve önerilerini öncelikle yapmalıdır. Söz konusu asansör, inşaat sektöründe kullanılan en güvenilir dış cephe asansörüdür. Motordan elde edilen dönme hareketi pinyon ve kramayer dişli sistemi ile doğrusal harekete çevrilmekte ve taşıyıcı gövdeler ile binaya ankarajlanarak sabitlenmektedir. Bu tip asansörler servis freni, hız 0.4 m/ sn aşıldığında devreye giren otomatik paraşüt freni, güvenlik ve limit (ağırlık swiçi) anahtarları, alt ve üst sınır kesicileri, acil stop butonları ile yüksek güvenlikli ekipmanlardır. Bu ekipmanları kullananların yetkilendirilmiş eğitimli çalışan olması mutlaka aranmalıdır. Yetkisiz kullanıma izin verilmemelidir. Günlük kontroller yapılarak sınır kesicilerin aktif olup olmadığı kontrol edilmeli. Makine bakım sicil kartları olmalı. Değişen parçalar ve bakımlar kayıt altına alınmalıdır. Tabiî ki bu bahsettiğimiz teknik bilgilerin tamamını her uzmanın bilmesi beklenemez ama denetçi niteliğindeki bir kişi en azından bakım ve kontrol raporlarını doğru analiz edebilmelidir. Çalışanların da kendisinin de kullandığı asansördeki teknik bir arızayı fark edip önemsemeli, anında çözüm önerilerini de sunmalıdır. Kaza bir saniye sonrasında bile gerçekleşebileceğinden hızla hareket edilmeli, asla ihmal edilmemelidir. Arıza tam olarak giderilinceye kadar sistem devre dışı bırakılmalıdır. Yoksa böyle toplu ölümler kaçınılmaz olur. Ayrıca inşaat gibi güvenlik kültürünü oluşturmakta insan direncinin çok güçlü olduğu bir sektörde, çalışanlar üzerinde bir saygınlık kazanmak ve iş güvenliğinin önemsenmesini sağlamak için sektör ve konusuna çok hâkim uzman sahada olmalıdır. Aslında yazılacak ve irdelenecek çok şey var. Ancak şu tespiti yapmak yeterli olacaktır: 39 40 41 MAKALE Mirey Bonfil Teknik Koordinatör 3M İş Sağlığı ve Güvenliği Bölümü GÖZ’ünüz Gibi Bakın Beş duyu organımız içerisinde belki de en önemlisi dış dünyayı görmemizi, tehlikeleri farketmemizi, bir bakışımızla duygularımızı ifade etmemizi sağlayan ve bizi sevdiklerimizle bir araya getiren duyu organımız gözdür. Türk deyimlerinden “gözünüz gibi bakın” ifadesi de buradan türemiştir. A merika’da İş Sağlığı ve Güvenliği üzerine araştırma yapan en önemli enstitü olan NIOSH’un (National Institute of Occupational Safety and Health) yapmış olduğu bir araştırmaya göre, günde 2 bin kişi işe bağlı göz yaralanması sebebiyle hastanelere tedavi olmaya gitmektedir. Bu vakaların üçte biri ciddi yaralanmalar sonucu tedavi görmekte, 100’den fazla çalışan ise gün kayıplı rapor almaktadır. İngiltere’de bulunan İş Sağlığı ve Güvenliği üzerine araştırmalar yapan diğer bir kuruluş olan OSHA’nın (The Occupational Safety and Health Administration) verilerine göre göz yaralanmalı kaza geçiren her beş kişiden üçünün kaza sırasında koruyucu gözlük kullanmadığı, yüzde 40’ı kadarının ise, koruyucu gözlük kullandığı ancak uygun koruyucu gözlük kullanmadığı için kaza geçirdiği saptanmıştır. Ülkemizde ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yayınladığı rapora göre, 2012 yılında raporlanan göze ve yutağa cisim kaçması kazası sayısı 7 yüz 52’dir. İşyerlerinde göze zarar veren faktörler mekanik, sıcak parçacıklar, kimyasal sıvılar ve gazlar, radyasyon ve biyolojik etkenler olarak söylenebilir. OSHA’nın yapmış olduğu analize göre, yaşanan kazaların yüzde 70’i uçan ya da düşen parçacıklardan meydana gelirken, yüzde 20’si kimyasal sıçramalarından meydana gelmektedir. İnsan vücudunun kendi savunma mekanizması oldukça gelişmiştir. Gözyaşı, gözümüzü kırpmak bunlara 42 örnek olarak verilebilir. Ancak bu mekanizmaların yetersiz kaldığı durumlarda koruyucu gözlük kullanmak şarttır. Özellikle mekanik etkenlerden doğacak sonuçların göze ani, akut ve acı veren etki yapması sonucu mekanik etkilere karşı gözlük kullanma ihtiyakcı daha kolay farkedilmektedir ancak gözle görülmeyen veya etkisi akut olarak ortaya çıkmayan radyasyon, biyolojik etkenler gibi durumlarda, çalışanları bilinçlendirmek ve doğru yerde doğru gözlüğü kullanmak en önemli husustur. İşyerlerinde öncelikli olarak iş güvenliği uzmanı tarafından riskler değerlendirilerek nerede nasıl bir kişisel koruyucu donanım kullanılması gerektiği belirlenmelidir. Risklerin doğru belirlenmesi ve yorumlanabilmesi için kişisel koruyucu donanımların özellikleri ve nerede kullanılması gerektiği de çok iyi bilinmelidir. Türkiye’de ve Avrupa Birliği ülkelerinde koruyucu gözlüklerin hepsinin EN 166 standardına, CE işaretlemesine ve kullanım kılavuzuna (Türkiye için Türkçe olması şartı vardır) sahip olması gerekmektedir. EN 166’ya göre göz koruyucuların sahip olması gereken temel özellikler: Görüş alanı, optik özellikler, malzeme ve yüzey kalitesi, sağlamlık, tutuşmaya direnç, korozyona direnç ve yaşlandırmaya direnç olarak sayılır. Çalışılacak göreve göre başka standart gereklilikleri de mevcuttur. (EN 169: Kaynakçı filtreleri, EN 170: UV filtreleri vs.). EN 166 standardının gerekliliklerinden diğeri ise, hem lens hem de sapların üzerinde bulunması gereken işaretlemelerdir. Filtre kodunun 2 olması UV koruması olduğunu gösterirken, 1.2 sınıf numarası olması ise cam rengini göstermektedir. Optik sınıfının 1 olması uzun süreli işlerde kullanıma uygun olduğunu gösterir. Darbe dayanımında ise, S: arttırılmış sağlamlık (gözlük, tam kapalı gözlük, vizörde mevcuttur), F: yüksek hızlı düşük enerji darbelerine dayanımlı (gözlük, tam kapalı gözlük,vizör), B: yüksek hızlı orta enerji darbelerine dayanımlı (tam kapalı gözlük,vizör), A: yüksek hızlı yüksek enerji darbelerine dayanım (vizör), T: yüksek sıcaklıklarda test edilmiş (-5°C ile 55°C) olduğunu göstermektedir. Özellikle tam kapalı gözlüklarda karşılaştığımız kullanım alanları için numaralandırma ise, 3: sıvı sıçrama ve damlacıklar, 4: iri toz partikülleri, 5: gaz ve ince tozlar (‹5mikron), 8: kısa devre elektrik arkı, 9: ergimiş metal ve sıcak parça olarak belirtilmiştir. Koruyucu gözlükleri seçerken birden çok kriter bir araya getirilerek değerlendirme yapılmalıdır. Aksi takdirde doğru seçim uygulanamayacaktır. Bu kriterleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz. ortamı iyice karartmış olacağınız için kaza riskini arttırmış olursunuz. 1. Gözlük Seçimi: Koruyucu gözlükleri üç ana sınıf altında toplayabiliriz. Gözlük Üstü Gözlük: Numaralı gözlük kullanıcıları için tasarlanmış olup, mekanik risklere karşı çalışanı korumak amaçlı kullanılmaktadır. Mekanik Etkilere Karşı Koruyucu Gözlük: Mekanik risklere karşı çalışanı korumaktadır. Yüze ne kadar iyi oturursa koruma seviyesi de o kadar artacağından, çalışanın yüzüne uygun olan bir model seçilmesi önemli bir kriterdir. Tam Kapalı Gözlük: Genellikle kimyasal sıçramaları, gaz ve/veya tozun olduğu çalışma ortamlarında kullanılması önerilmektedir. Numaralı gözlük kullanıcıları da kullanabilmektedir. Asetat veya polikarbonat lens seçenekleriyle beraber, havalandırmalı ve havalandırmasız modelleri de mevcuttur. Örneğin kimyasal sıvı sıçrama riski bulunan ve toz boyutunun 5 mikrondan küçük olan çalışma ortamında havalandırmasız model ile çalışmak gerekirken eğer partikül boyutu 5 mikrondan büyük ise havalandırmalı modeller tercih edilip, çalışanın konforunun arttırılması sağlanabilir. 2. Gözlük Lens Malzemesinin Seçimi: Koruyucu gözlüklerin lensleri genellikle polikarbonat malzemeden imal edilmiştir. Polikarbonat seçilmesindeki en önemli özellikler hafif olması, mekanik dayanıma karşı mukavemetinin yüksek olması sayılabilir. Ancak kimyasal direnç için kıyaslama yaptığımızda asetat lensler ön plana çıkmaktadır, bu nedenle, kimyasallarla çalışma durumunda asetat lens tercih edilmesi gerekir. Asetat ve polikarbonat seçenekleri tam kapalı gözlüklerde bulunmaktadır. 3.Gözlük Lensinin Renginin Seçimi: Gözlük lenslerinde en yaygın olan renk şeffaf olmasına karşın, çalışılacak ortam koşulları ve yapılacak işlemler için farklı renklerde lenslerde mevcuttur. Lens rengini seçerken, renk skalasını her zaman gözümüzün önüne getirmemiz gerekir. Renk skalasında seçilen rengin karşısında bulunan renk absorplanacaktır. Lens rengini seçerken dikkatli olmak gerekir. Örneğin kaynak gözlüğü renginde bir gözlüğü, karanlık bir ortamda kullanırsanız, bulunulan Şeffaf: Maksimum görme keskinliği ve renk tanımlamayı sağlamaktadır. Amber: Renk skalasına baktığımızda, sarı renk mavi rengin zıttıdır. Bu durumda, mavi, mor ve mor ötesi ışınları absorblayacak ve çalışanın ortamı daha parlak daha aydınlık görmesini sağlayacaktır. Detay işlemler yapılırken kullanılması önerilmektedir. Gri: Özellikle güneş ışığı gibi göz alan ışıkların olduğu ortamlarda kullanılması önerilmektedir. Parlak ışığı azaltmaktadır. Kaynak Gözlüğü: Kaynak yapılırken gözleri, kaynak ışınlarından korumak amaçlı kullanılması gerekmektedir. Kaynak esnasında ortama yayılan ışınların yüzde 60’ı kızıl ötesi, yüzde 10’u mor ötesi ve yüzde 30’u da görünür ışınlardan oluşmaktadır. Bu ışınlar, radyasyon etkisi göstererek çalışanların gözünde ve cildinde ciddi hasarlara neden olmaktadır. Mor ötesi ışınların etkileri, çok hızlı meydana gelir ve mor ötesi ışınlar korneaya zarar verirken, kızıl ötesi ışınların etkileri, yıllar sonra farkedilir ve kızıl ötesi ışınlar retinada kalıcı hasara neden olur. Kaynak gözlüklerinin camları yeşildir, renk skalasına baktığımızda yeşil renk kırmızıyı absorblar. Kırmızı da kaynak çalışması sırasında çıkan renktir. 4.Model Seçimi: Her çalışan 8 saatlik vardiyası boyunca üzerindeki diğer kişisel koruyucu donanımlarla beraber çalışmak zorundadır. Çalışanın işini daha rahat ve konforlu bir şekilde yapabilmesi amacıyla, seçimlere çok dikkat etmek gerekir. Güvenlik amacıyla gözlüğün çalışanın yüzüne tam bir şekilde oturması gerekir. Gözlük lensinden geçen ışının ekstradan kırılmaması amacıyla gözlüklerin keskin dönüşlerinin olmaması önerilmektedir. Diğer bir husus ise, çalışanın gözlüğü taktığında konforlu olmasıdır. Bu nedenle, gözlüğün hafif olması, diğer kişisel koruyucu donanımlarla uyumlu olması, yansıma ve buğu yapmıyor olması, gözlük saplarının oynar ve yumuşak olması gibi kriterler son aşamada önem kazanmaktadır. İşyerimizde yapılan risk analizleri sonucu, tüm bu kriterlere göre koruyucu gözlük seçimimizi yapmakla süreci tamamlamış olmuyoruz. Tüm kişisel koruyucu donanımlarda olduğu ve Yönetmelikçe de istendiği şekilde gözlüklerin nasıl ve nerede kullanılacağının eğitimlerinin çalışanlara yani kullanıcılara verilmesi, nasıl temizleneceği, nasıl saklanacağı ve ne zaman yenilenmesi gerektiğinin bilgilendirilmesi de gerekmektedir. İlk kullanımdan önce, çalışanların kullanım kılavuzunu okuması önemlidir. Gerek gözlüğün uzun süreli kullanımı gerekse kullanıcının göz sağlığı açısından gözlüğün bakımının doğru yapılması da önem taşımaktadır. Örneğin kullanıcıların yaygın olarak yaptığı bir hata gözlükleri temizlemek için penye bir kumaşla ya da bir kimyasal madde kullanarak silmektirToz ve kimyasal maddeler lense ve kaplamaya zarar vereceğinden gözlüğü kullanılmaz hale getirmektedir. Bu nedenle, gözlüğün bakımı ve temizliği için kullanım kılavuzuna ve ürün tedarikçisine danışılması tavsiye edilir. Gözlüğü saklarken ve muhafaza ederken de bazı basit kurallara uyulması uzun süreli sağlıklı kullanım açısından tavsiye edilir. Örneğin gözlüğün lensini her zaman, çizilmeyecek biçimde yukarı doğru bırakmak, orijinal paketinde saklamak pratik ve gözlüğün ömrünü uzatacak uygulamalardır. Diğer kişisel koruyucu donanımlarda olduğu gibi, koruyucu gözlük kullanımında da her kullanımdan önce herhangi bir parçası eksik mi, üzerinde çizik var mı gibi genel kontrollerin yapılıyor olması şarttır. Eğer herhangi bir endişeniz olursa o gözlükle çalışma ortamına girmemeniz önerilir. Son olarak, tüm bu hususlara dikkat edilebilmesi, çalışanların farkındalığın artması, gözlüklerin doğru seçimi ve kullanımı için en önemli gerekliliğin eğitim olduğunu hatırlatmakta fayda var. Yazımızın başında belirttiğimiz gibi gözünüze gözünüz gibi bakın çünkü hayatta sevdiklerimize onları sevdiğimizi belirtebilmemiz için, onları görebilmemiz için gözümüzün sağlıklı olması gerekmektedir. 43 MAKALE Gökçe Begüm Silsüpür Elektrik-Elektronik Yüksek Mühendisi / İSG Uzmanı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı / İSGGM İşyerlerinde Elektromanyetik Alan Maruziyeti Günümüzde teknoloji kullanımı hızla artmaktadır. Ancak hayatımızı kolaylaştıran ve bize yeni ufuklar açan teknolojinin bazı yan etkileri bulunmaktadır. Bunlardan biri de evlerimizde, işyerlerimizde kısaca hayatımızın hemen hemen her anında maruz kaldığımız elektromanyetik (EM) alanlardır. Günümüzün önemli bir bölümünü geçirdiğimiz işyerlerinde karşımıza çıkan cep telefonları, telsizler, akım taşıyan kablolar, bilgisayarlar, mikrodalga fırınlar, endüstriyel iş makineleri birer EM alan kaynağıdır. Bütün elektrikli cihazlar gerilim ve akım seviyelerine bağlı olarak çeşitli frekans kademelerinde elektromanyetik alan yayarlar. Ö zellikle elektrikçiler, kablo döşeme işçileri, yüksek güç tüketen makine operatörleri vb. meslek dallarında çalışanlar EM alan kaynaklarına sürekli yakın olduklarından birinci derecede risk altındalardır. Örneğin enerji iletim hatları, TV/radyo vericileri, mikrodalga radarları gibi güçlü EM alan kaynaklarının çok yakınında konumlanmış olan işyerleri elektromanyetik kirlilik seviyesinin yüksek olduğu yerlerdendir. Ayrıca tıp alanında kullanılan elektronik cihazların yaymakta olduğu EM alan düzeyleri ile ilgili araştırmalar yapılarak, gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. EM alan maruziyeti, güç yoğunluğunun ve kaynağa uzaklığın yanında; maruziyet süresi, tipi, kaynağın frekansı, elektrik ve manyetik alan büyüklüğü ile modülasyon gibi fiziksel özelliklere göre belirlenmektedir. kapalıyken ve fişe takılıyken voltajdan dolayı elektrik alanı oluşur. Manyetik alanın oluşması için lambanın fişe takılı olup, açık konumda bulunması gerekir. Böylelikle, elektrik akımından dolayı manyetik alan oluşur. Şekil 1. Elektrik ve Manyetik Alanların Varlığı Şekil 2’de kırmızı renkle gösterilen elektrik alanın zaman içerisinde sürekli de- ğişmesi mavi renkle gösterilen manyetik alanın oluşmasına sebep olmaktadır. Elektrik ve Manyetik Alanlar Bir iletken üzerinden geçen akım şiddeti ve oluşan gerilim seviyesine bağlı olarak, bu iletkenin bulunduğu ortama elektrik alan ve manyetik alan yayılır. Lambanın açma-kapama düğmesi 44 Şekil 2. EM Dalga Elektromanyetik Radyasyon Elektrik ve manyetik alan dalgalarının uzayda beraber ilerlemesine elektromanyetik radyasyon denir. Elektromanyetik radyasyonu iyonlaştıran ve iyonlaştırmayan olarak ikiye ayırmak mümkündür. dalgaları, mikrodalgalar, ultraviyole, görünür ışık) ise iyonlaştırmayan radyasyon olarak adlandırılırlar. Elektromanyetik tayf enerji, dalga boyu ve frekans temel alınarak oluşturulur. İyonlaşma, atomlardan ve moleküllerden elektron koparılmasıdır. Enerji yüklü fotonlardan oluşan elektromanyetik dalgalar, çarptıkları cisimlerden elektron kopararak iyonlaşmalarına yol açabilirler. Yüksek frekanslı ve dolayısıyla yüksek enerjili olan x-ışınları ve gama ışınları iyonlaştıran radyasyonlardır. Daha düşük frekanslı, bir başka deyişle düşük enerjili EM dalgalar (ELF (oldukça düşük frekans), radyo Şekil 3. Elektromanyetik Tayf İyonlaştırmayan radyasyon iş ortamında yaygın olarak bulunur ve çeşitli sağlık riskleri taşır. Elektromanyetik Kirlilik EM kirlilik, elektronik cihaz veya sistemlerin, amaçlanan doğrultuda çalıştığında, cihaz veya sistemlerde ve canlı dokuda bozucu etkilere neden olan veya olabilecek durumdur. Elektromanyetik kirlilik kaynakları genel olarak iki sınıfta toplanabilir. Bunlar; • Düşük Frekanslı Elektromanyetik Kirlilik: Yüksek Gerilim Hatları ve evlerde kullanılan elektriksel cihazlardan yayılan kirlilik vb. • Yüksek Frekanslı Elektromanyetik Kirlilik: Baz istasyonları, radyo-TV vericilerinden yayılan kirlilik vb. EM Alanların Sağlık Üzerine Etkileri EM alanların sağlık etkileri ısıl etkiler ve ısıl olmayan etkiler olmak üzere iki kısımda incelenebilir. Isıl etkiler vücut ısısında artışa yol açar. Isıl olmayan etkiler ise kimyasal, biyolojik, genetik ve psikolojik etkiler olarak sıralanır. Tablo 1. İşyerlerinde İyonlaştırıcı Olmayan Radyasyon Kaynakları Bu konuda yapılan çalışmalar sonucunda, EM alanların hücre zarı fonksiyonlarında, hücresel iletimlerde ve metabolizmada önemli değişikliklere yol açtığı tespit edilmiştir. Bununla birlikte, DNA kırıklarına ve kromozomlarda görülen anormallik- 45 lere, beyin nöronlarının ölümünü de kapsayan çeşitli hücre ölümlerine, hücresel strese ve zamansız yaşlanmaya, hafıza kaybı, öğrenme güçlüğü gibi beyin fonksiyonlarında değişikliğe ve özellikle çocukların aktivitelerinde değişikliklere, kadınlarda üreme sağlığı bozukluklarına, halsizlik ve baş ağrısına, uyku bozukluklarına, nörolojik dejenerasyonlara, melatonin salgılanmasında azalmaya ve kansere neden olduğu düşünülmektedir. Ayrıca EM alanlar insanlarda göğüs acısı, baş ağrısı, kalp atışında ve kan kimyasında değişime, sindirim ve dolaşım sistemi problemleri gibi sağlık sorunlarına ve bağışıklık sisteminde zayıflamaya yol açmaktadır (Dinçer 2000). ELF alanlara mesleki olarak maruz kalma sonucu, hem erkek hem de kadınlarda akciğer kanserinde artış olduğu tespit edilmiştir (Floderus B, Stenlund C, 1999). Terziler ve dikiş diken kişiler üzerinde yapılan araştırmada, dikiş makinelerinden yayılan alanların bu kişilerde Alzheimer oranını arttırdığı rapor edilmiştir. Fakat bu çalışmada diğer elektrikli araçlar için aynı sonuçlar elde edilememiştir (Sobel E, Davanipour Z.1996). Sıcaklığın yüksek olduğu ortamda çalışanlar üzerinde yapılan araştırmada, vücut sıcaklığındaki artışların basit görevlerde bile verimsizlik performansı gösterdiği gözlemlenmiştir (Ramsey J, Kwon Y, 1988). SAR Değeri Nedir? EM dalgalar vücudumuza nüfuz eder. Nüfuz etme durumu frekanstan frekansa ve dokudan dokuya (örneğin beyin, böbrek vb.) değişir. Farklı dokuların elektriksel özellikleri de farklıdır. Özgül soğurma oranı (Specific Absorbtion Rate-SAR) EM enerjinin vücut dokuları tarafından soğurulma hızıdır. Birimi W/kg’dır. SAR değerleri, • Uygulanan alan parametrelerinden (şiddeti, frekansı, polarizasyonu, kaynağa göre konumlanma), • Etki altındaki dokuların biçim ve yapısından, • Ortamın topraklanma durumu ve yansıtıcılığından etkilenir. 46 Şekil 4. Cep Telefonu ile konuşma sırasında kafa bölgesindeki SAR İnsan vücudu için 1 derecelik sıcaklık artışı sorun yaratır. İnsan vücudu için bir derecelik sıcaklık artışının gerçekleşmesi için bir kilogram doku parçası başına 4 Watt güç soğurulması gerekir. Avrupa Birliği üye ülkeleri de dâhil olmak üzere birçok ülkede kabul edilen ICNIRP tarafından sınır değer olarak bu değerin 50’de biri olan 0.08 Watt/kg SAR değeri olarak kabul edilmiştir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 1996 yılında uluslararası EM alan Projesi’ni başlatmıştır. Bu proje ile EM alanların sağlık etkilerine yönelik tüm çalışmalara ulaşmak, tartışmak ve olası etkiler konusunda sağlıklı veri tabanı oluşturmak amaçlanmıştır. SAR değerinin ölçülmesi oldukça zordur. Bu nedenle, sınır değerlerin belirlenmesinde kolay ölçülebilen veya gözlemlenebilen parametreler kullanılmaktadır. Bu parametreler: elektrik alan şiddeti, manyetik alan şiddeti ve güç yoğunluğudur. DSÖ bağımsız, kar amacı gütmeyen ve uzman kuruluşları temel almaktadır. DSÖ, iyonlaştırmayan radyasyonun etkileri konusunda ICNIRP’yi, kanser konusunda IARC Kurumu (Uluslararası Kanser Araştırmaları)’yi kabul etmektedir. Uluslararası Kuruluşlar ICNIRP Komisyonunun Amacı: EM alan maruziyetine dair olası sağlık etkilerinden korunmak için EM alan düzeyleri belirli kuruluşlar tarafından sınırlandırılmaktadır. Bu kuruluşlar: • Değişik formlardaki iyonlaştırmayan radyasyonun etki ve olası zararlarını incelemek ve bu konuda limit değerleri belirlemek, • ICNIRP (Uluslararası İyonlaştırıcı Olmayan Radyasyondan Korunma Komitesi)-Avrupa Ülkeleri, • Korunmaya yönelik çalışmalar yapmak ve dokümanlar oluşturmaktır. • FCC (Federal Komünikasyon Komisyonu) - Amerika Birlesik Devletleri, • IEEE/ANSI (Elektrik ve Elektronik Mühendisleri Enstitüsü/ Amerikan Ulusal Standartlar Enstitüsü)Amerika Birlesik Devletleri, • ETSI (Avrupa Telekomünikasyon Standartları Enstitüsü)-Avrupa Ülkeleri DSÖ tarafından bir bilimsel inceleme ve Bilimsel Yönlendirme Komitesi (1998–2002) tarafından verilen görüş, Uluslararası EMF Projesi çerçevesinde yayınlanmıştır. DSÖ’nün kanserle ilgili siniflamasinda ELF manyetik alanlar “Olasi Kanserojen” (Grup-2B) olarak yer aldi. Ancak, DSÖ’nün ELF elektrik alanlar ile statik elektrik ve manyetik alanlari henüz sınıflandırılamayanlar (Grup-3) olarak sınıflandır- mıştır. IARC 2001 haziran ayında yayımlanan raporunda ise enerji iletim hatlarının yakın civarında oluşan ELF alanların kanserojen olabileceğini açıklamıştır. EM Alan Sınır Değerleri Uluslararası Sınır Değerler EM alanların insan sağlığına etkileri konusunda oluşturulmuş sınır değerler frekansa göre değişiklik gösterir. ICNIRP Kılavuzu’nda yer alan sınır değerler altı dakikalık ölçüm sonucunda elde edilecek ortalama değerler içindir. Halkın istemsiz olarak maruz kaldığı EM alan maruziyeti yanında, meslekleri gereği imalat, uygulama ve tıp alanında çalışanların EM alan maruziyeti de ayrı bir öneme sahiptir. ICNIRP tarafından; dokudaki 10°C artışın tehlike eşiği olarak kabul edilmesiyle belirlenen referans limitin 1/10 oranında azaltılması ile mesleki maruziyet limiti ve bu değerin 1/5 oranında daha azaltılması (yani toplamda 50 kat koruma) ile halk limit değeri belirlenmiştir. Tablo 2’de mesleki maruziyete bağlı ICNIRP sınır değerleri görülmektedir. Tablo 2. Mesleki maruziyette izin verilen ICNIRP limitleri Özellikle çocuklar ve hassas grupların dâhil olduğu istem dışı halk maruziyetinin işçi maruziyetine göre daha katı değerde olmasının nedeni, işçinin yüksek RF maruziyetine rağmen, çok daha kısa süreli, seyrek ve kontrollü maruziyetinden kaynaklanmaktadır. İşleri gereği EM Alanlara maruz kalan çalışanlar, genellikle maruz kaldıkları EM Alanlardan haberdar yetişkinlerdir ve gerekli önlemleri almış oldukları varsayılmaktadır. Maruziyet sınırlamaları, ispatlanan sağlık etkileri temelinde uzun vadeli temel sınırlamalardır. EMF’ye maruziyette temel sınırlamaları belirleyen fiziksel miktarlar, frekansa bağlı olarak akım yoğunluğu, SAR ve güç yoğunluğudur. ABD ve bazı Avrupa ülkeleri ICNIRP’ın oluşturduğu sınır değerleri uygularken, İsviçre, İtalya gibi bazı Avrupa ülkeleri ise sınır değerler olarak ICNIRP güvenlik limitlerinin 1/10‘nunu uygulamaktadır. Çalışanların EMA’lardan kaynaklanan risklere maruziyeti ile ilgili asgari sağlık ve güvenlik şartları hakkında son olarak Haziran 2013’te 2013/35/EU sayılı direktif yayımlanmıştır. Bu direktif işçilerin çalışmaları sırasında EMA’lara (0 Hz-300 GHz) maruziyetin muhtemel artması veya artışı, sağlık ve güvenlik risklerinden işçilerin korunması için minimum gereksinimleri şart koşmaktadır. Bu direktifin amacı EMA’lardan dolayı oluşan direkt biyofiziksel etkileri ve dolaylı etkileri belirtmektir. Bu direktif de zamana bağlı olarak değişen elektrik, manyetik ve EMA’lardan dolayı oluşabilecek, kesin olarak kanıtlanmamış kanserojen etkiler gibi uzun süreli etkileri içermemektedir. Şekil 5. Mesleki ve halk maruziyeti için ICNIRP sınır değerlerinin frekansla değişimi AB üyesi ülkelerin bu direktife uymak için yasaları, yönetmelikleri ve gerekli idari hükümleri en geç 1 Temmuz 2016 tarihinde yürülüğe koyması gerekmektedir. Avrupa Birliği 2016 yılından önce bir uygulama rehberi yayımlayacaktır. Bu süre içerisinde EMA’ların sağlık üzerindeki etkilerinin, en son bilimsel bulgular ışığında güncelleneceği düşünülmektedir. 47 Türkiye’deki Sınır Değerler • TS ENV 501666-2 Sayılı “İnsanların EMA’lara Maruz Kalması-Yüksek Frekanslar (10 kHz- 300 GHz)” Standardı, Nisan 1996. • TS ENV 50166-1 ICS 29020 sayılı “İnsanların EMA’ya Maruziyet KalmaDüşük Frekanslar (0-10 KHz) Standardı, Nisan 1996 • 11 Mayıs 2000 tarihli Çevre Bakanlığı Genelgesi • 4 Ağustos 2000 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan “Mobil Telekomünikasyon Şebekelerine ait Baz İstasyonlarının Kuruluş Yeri, Ölçümleri, İşletilmesi ve Denetlenmesi Hakkında Yönetmelik”, Ulaştırma Bakanlığı • 12.7.2001 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “10 KHz-60 GHz Frekans Bandında Çalışan Sabit Telekomünikasyon Cihazlarından Kaynaklanan EMA Şiddeti Limit Değerlerinin Belirlenmesi, Ölçüm Yöntemleri ve Denetlenmesi Hakkında Yönetmelik”, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK). • 24.07.2010 tarihli “İyonlaştırıcı Olmayan Radyasyonun Olumsuz Etkilerinden Çevre ve Halkın Sağlığının Korunmasına Yönelik Alınması Gereken Tedbirlere İlişkin Yönetmelik”, Çevre ve Orman Bakanlığı • 21.04.2011 Tarih ve 27312 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Elektronik Haberleşme Cihazlarından Kaynaklanan EMA Şiddetinin Uluslararası Standartlara Göre Maruziyet Limit Değerlerinin Belirlenmesi, Kontrolü Ve Denetimi Hakkında Yönetmelik” , Telekomünikasyon Kurumu [32]. BTK tarafından halkın EMA maruziyetini sınırlandırmak amacıyla, ICNIRP tarafından belirlenen sınır değerler temelinde 1999/519/EC sayılı AB Direktifine uygun olarak, 12.7.2001 tarihinde 24460 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yönetmelik yürürlüğe konulmuştur. Bu yönetmelikte belirlenen sınır değerlere uygun olarak, 10 KHz-60 GHz arasında çalışan EMA üreten cihazların ölçüm ve denetimi yapılmaya başlanmıştır. Söz konusu yönetmelik, 16.04.2009 48 tarihinde 27230 sayılı Resmi Gazete ile “Elektronik Haberleşme Cihazlarına Güvenlik Sertifikası Düzenlenmesine İlişkin Yönetmelik” adıyla yeni gelişmeler ışığında yenilenmiştir. Yönetmelik GSM ve radyo-TV vericileri gibi yüksek frekansta EM dalga yayan sabit vericilerin istem dışı maruziyetler oluşturması dolayısıyla insan sağlığına yapacağı olumsuz etkileri önlemek amacıyla oluşturulmuştur. “Elektronik Haberleşme Cihazlarından Kaynaklanan EMA Şiddetinin Uluslararası Standartlara Göre Maruziyet Limit Değerlerinin Belirlenmesi, Kontrolü ve Denetimi Hakkında Yönetmelik” doğru ve geçerli bir ölçümün ne şekilde yapılacağı ve elde edilen bilgilerin nasıl analiz edileceğini belirlemektedir. Ülkemizde EMA konusundaki denetimler, BTK Merkez ve Bölge Müdürlükleri vasıtası ile; • Sabit telekomünikasyon cihazı ilk kurulduğunda, • Her yıl belirli bölgelerde örnekleme yöntemi ile detaylı, • Şikâyete dayalı olmak üzere yapılmaktadır. Elektromanyetik Alan Ölçümleri EM alanlara mesleki maruziyetin değerlendirilmesi, ölçüm verilerinin toplanmasını gerektirmektedir. Birçok durumda limit değerlere göre, maruziyeti en iyi tanımlamanın yolu uygun cihazları kullanarak ölçüm yapmaktır. ICNIRP sınır değerlerinin sağlanıp sağlanmadığını belirlemek üzere kullanılabilecek (radyo/TV vericileri, GSM şebekeleri, mikrodalga fırın, vb.) elektromanyetik kaynaklardan gelebilecek toplam elektrik alanı ölçebilen cihazlar bulunmaktadır. Zaten ICNIRP sınır değerleri de kaynağı ne olursa olsun bulunduğunuz yerdeki toplam değeri esas almaktadır. Limit değerlerin aşılması durumunda hangi kaynağın buna neden olduğunu bulmak önem kazanır. Bu durumda frekans seçiciliği olan ve yöne karşı duyarlı düzen (örneğin spektrum analizörü ve geniş bantlı yönlü bir anten) ile sınır değerin aşılmasına neden olan kaynak bulunabilmektedir. Resim 1. Örnek EM Alan Ölçüm Cihazı EMO, TÜBİTAK ve üniversiteler, hatta çevre müdürlükleri gibi kamu kuruluşlarınca ölçümler yapılmaktadır. Bu ölçümler seçilen bölgelerde gerekli görüldüğünde, günün değişik saatlerinde tekrarlanmaktadır. Ülkemizde BTK’dan EMA şiddeti ölçüm yetki belgesi sahibi olan firmalar tarafından genellikle baz istasyonlarının periyodik ölçümleri gerçekleştirilmektedir. Ayrıca talebe bağlı olarak ev, işyeri, üretim tesisleri, server odaları gibi alanlardaki toplam EM radyasyon seviyesinin ölçümü yapılmaktadır. BTK’nın internet sayfasında (http:// www.tk.gov.tr/elektronik_haberlesme_sektoru/spektrum_yonetimi/olcum_yetkili_kuru luslar.php) yetkilendirilmiş 34 firmaya ulaşılabilmektedir. SONUÇ İşyerlerinde belki yeterince farkına varamadığımız, beş duyu organımızla algılayamadığımız EM alanlardan kaynaklanan bir risk altında bulunmaktayız. İş hayatında kaçınılmaz olarak az ya da çok düzeyde EM alanlara maruz kalınmaktadır. İyonlaştırıcı olmayan EM alanların zararlarının net olarak ortaya konulması amacıyla gerçekleştirilen çalışmalar devam etmektedir. Bu nedenle EM alanlara maruziyet hususunda ihtiyatlı davranmak gerekmektedir. EM alanları hayatımızdan çıkarmamız mümkün değildir ancak bu alanlara yönelik bazı önlemlerin alınarak iş sağlığı ve güvenliği yönün- den daha uygun bir çalışma ortamı oluşturarak ve bilinçli davranarak daha az maruz kalmak mümkündür. EM alanlara yönelik önleyici yaklaşım benimsenerek, sosyal tarafların birtakım önlemler alması gerekmektedir. Bu konuya yönelik öneriler aşağıda kişisel ve toplumsal olarak sıralanmaktadır: Kişisel Öneriler Öncelikle EM Alanların etkilerine yönelik farkındalık sağlanmalıdır. Elektromanyetik cihazları daha bilinçli kullanarak ve birtakım önlemler alarak EM alan maruziyetinin azaltılması mümkündür. • Elektriksel cihazlar kullanılmadığı zaman fişten çekilmelidir. Cihazlar çalışmadığında bile fişe takılı olduğunda elektrik alanı yaymaktadır. Çalıştığında ise ayrıca manyetik alan yaymaktadır. • EMA kaynaklarının frekans, şiddet, güç yoğunluğu ve yayılım deseni önemlidir. Maruz kalınan doz ve maruz kalma süresi dikkat edilmesi gereken hususlardandır. EMA kaynaklarından uzaklaştıkça EA şiddeti azalmakta olduğu için, çalışanlar EMA kaynakları ile aralarındaki mesafe konusunda ihtiyatlı davranmalılardır. Örneğin fotokopi makineleri çalışırken 50 cm’den daha fazla yaklaşılmamalıdır. Ayrıca, bilgisayar ve televizyon ekranlarına da fazla yaklaşmamak gerekmektedir. • İşyerlerindeki mikrodalga fırınlar çalışırken önünde beklenmemeli, en az 1 metre mesafe bırakılmalıdır. Ayrıca mutfak içerinde yeri göz hizasında olmayacak şekilde yerleştirilmelidir. Gözlerimizi mikrodalga fırın çalışırken korumak gereklidir. Mikrodalga fırınlar eskidikçe daha fazla sızıntı yapacakları için mikrodalga fırınların sızıntı miktarı ölçtürülmeli ve kaçak seviyesi ve yaydığı EMA miktarı fazla olanlar kullanılmamalıdır. Ayrıca mikrodalgaların mutfak ortamında EMR seviyesini artırdığı ve yayılan dalgaların bitişik odalara duvarlardan geçerek ulaştıkları dikkate alınarak mutfak bitişiğinde bulunan odalardaki yerleşim planı gözden geçirilmelidir. en yüksek seviyeye ulaştığından, yaklaşık 3-4 saniye bekledikten sonra telefonun kulağa götürülmesi tavsiye edilmektedir. Cep telefonları ile konuşma süresi mümkün olduğunca azami seviyede tutulmalıdır. Konuşurken kulaklık kullanılmalı ya da hoparlörden konuşulmalıdır. Ayrıca, bluetooth kulaklıklar yerine kablolu kulaklıklar tercih edilmelidir. Bluetooth kulaklıklar kullanıldığında konuşma sonlandığı zaman kulaklığın çıkarılması önerilmektedir. Cep telefonları vücuda çok yakın seviyede (cepte) taşınmamalıdır. Cep telefonu ile konuşmak yerine kısa mesaj atmanın tercih edilmesi önerilmektedir. SAR değeri 0,1’den düşük olan cep telefonları tercih edilmelidir. • Cep telefonları Wi-Fi, Bluetooth ya da Mobil verisi modu açık kullanıldığında, daha fazla EMA yaydığından, gerekli olmadıkça bu özellikler kapalı durumda olmalıdır. Resim 2. RF Koruyucu Giysiler işe uygun olarak RF koruyucu giysiler giymeleri gerekmektedir. Çalışanların yüksek frekanstaki şok ve yanmalardan korunması amacıyla yalıtılmış eldivenlerin kullanılması yararlı olacaktır. Ancak, alanların dolaylı etkilerine karşı yalıtım sadece koruma görevi yapmaktadır. Bu koruyucular kullanılsa da temel sınır değerlerinin aşılmaması gerekmektedir. Ayrıca çalışma saatlerinde mümkünse salınan enerji düzeyi kısıtlanmalıdır. • Kablosuz modemler yerine kablolu modemler tercih edilmelidir. Modeme bağlı maruziyetin modemi çalışanın olabildiğince uzağına konumlandırarak azaltılması önerilmektedir. • Dizüstü bilgisayar gibi pille de kullanılabilecek cihazları kablolu kullanmak yerine pil ile çalıştırmayı tercih etmek gerekmektedir. • Gerektiğinde çalışanların yaptıkları • Cep telefonları ile iletişim sağlanırken, bağlantı kurulana kadar telefonun yaydığı radyasyon miktarı 49 Toplumsal Toplumsal Öneriler • İşyerlerinin baz istasyonlarından daha az etkilenmesi için baz istasyonu anteninin konumu, antenin ışıma örüntüsünün kurulduğu binayı içine almayacak şekilde belirlenmelidir. Ayrıca, anten için yer seçimi ve antenin kurumu sırasında yakın alandaki binaların risk altına alınmamasına dikkat edilmelidir. Anten yeri, çalışma frekansı ve çıkış gücüne göre hesaplanacak güvenlik mesafesi içinde insanların istem dışı ve sürekli maruz kalmayacağı şekilde seçilmelidir. Şekil 6. GSM Baz İstasyonlarında Kullanılan Tipik Antenlerin Işıma Görüntüsü Örneği • İşyerlerinde kablosuz telefonlar yerine kablolu telefonlar kullanılmalıdır. • Ekonomik (halojen ve floresan) lambalar tercih edilmemeli, kullanıldığı durumda ise, çalışanlarla aralarındaki mesafe mümkün olduğunca fazla tutulmalıdır. • Çalışanların işe giriş ve periyodik muayeneleri yapılmalıdır. • ICNIRP, EMA’lara maruziyete sebep olan endüstrilerin ICNIRP kılavuzlarına uymayı sağlama konusunda sorumlu olduğunu belirtmiştir. İşçileri koruma için önlemler; mühendislik ve idari kontrolleri, kişisel koruma programları ve tıbbi gözlemleri içerir. İşyerindeki maruziyet, temel sınırlamaları aştığı zaman uygun koruyucu önlemler uygulanmalıdır. İlk adım olarak, mühendislik kontrolleri, cihazlardaki emisyonların mümkün olduğu kadar kabul edilebilir seviyelere çekilmesiyle işe başlanmalıdır. Böyle kontroller, iyi emniyetli bir dizaynı ve gerekliyse, benzeri sağlık koruma mekanizmalarını veya birbirine bağlı kullanımı içerir. İdari kontroller, işitilebilen ve görülebilir uyarmalar ile erişimde sınırlamalar olarak mühendislik kontrolleriyle bağlantılı şekilde yapılmalıdır. Kişisel korunma önlemleri giyim önlemi gibi belli durumlar- 50 da faydalı olmasına rağmen, işçinin güvenliğinden emin olmak için son seçenek gibi görülmemeli, mümkün olduğu kadar idari ve mühendislik kontrollere öncelik verilmelidir. • Çalışanlara gerekli eğitim verilmeli ve riskli alanlarda uyarı levhalarının kullanımı sağlanmalıdır. Yüksek EM alan şiddetinin ölçüldüğü alanlara ve ilgili birimlerin girişlerine aşağıda gösterilen “iyonlaştırıcı olmayan radyasyon” işareti asılmalıdır. ları gerekmektedir. Bu konuya yönelik ARGE çalışmaları desteklenmelidir. • EMA’lardan korunmaya yönelik olan EM kalkanlama uygulamaları geliştirilerek, kanıtlanmış yöntemlerin kullanımı arttırılmalıdır. • Ülkemizde işyerlerinde ulusal ve uluslararası sınır değerlerin aşılmaması amacıyla EMA’ların periyodik olarak ölçülerek risk değerlendirmesi yapılması ve bu sonuçlara göre işverenlerin ve çalışanların bu konuda bilgilendirilerek, gerekli önlemleri almaları sağlanmalıdır. Ayrıca, elektronik donanıma ilave edilecek her yeni teknolojik ürünün ölçümü yapılmalıdır. • Ev aletleri, cep telefonu, TV, bilgisayar ve diğer elektrikli cihaz üreticilerinin tasarım sırasında ICNIRP limitlerini dikkate alma- Şekil 7. İyonlaştırıcı Olmayan Radyasyon İşareti Önerİler Resim 3. Hamile giysisi ve gömlek kumaşlarında elektromanyetik ekranlama özelliği Resim 4.Ceket astarında iletken dokusuz yüzey tela kullanımı Resim 5. EM kalkanlama boya uygulanan çatı katı Örneğin Resim 5’te üzerinde baz istasyonu olan ve cam bulundurmayan binanın çatı katında EM kalkanlama boyası ile bir korunma sağlanmıştır. Burada kullanılan malzemelerin özelliklerine göre bir kalkanlama oranı yakalamanın yolu hem tam bir Faraday kafesi oluşturmaktan geçmekte hem de eğer topraklama ihtiyacı olan malzeme kullanıldıysa 4-8 Ohm arası kaliteli toprak hattı bağlantısı sağlanmasıdır. kanallarının EMA’ların olası etkileri ve korunma yöntemleri hakkında bilgilendirici yayın yapmaları gerekmektedir. yönelik iş sağlığı ve güvenliği açısından EMA’ya maruziyetin sınırlandırılması için gerekli olan bilgilendirme yapılmalıdır. • Türkiye’de EM alanların sağlık etkilerini araştıran, ülke geneline yayılmış bilimsel araştırmalara daha fazla bütçe ayrılarak bu alandaki çalışmaların arttırılması önerilmektedir. İşyerlerinde elektromanyetik kirliliği azaltıcı projeler yapılmalıdır. • İş hayatında maruz kaldığımız istemli ve istemsiz EMA kaynaklarının bilinçli bir şekilde kullanımının sağlanması yönünde kamuoyunu aydınlatıcı seminer, konferans ve reklam spotlarının hazırlanması faydalı olacaktır. Ayrıca televizyon • İlköğretim, lise ve üniversite müfredatlarına EMA’ların etkileri ve EMA yayan cihazların nasıl kullanılması gerektiği ile ilgili bilgilendirmeye yönelik dersler eklenmelidir. Ayrıca üniversitelerde öğrencilerin çalışma alanında karşılaşacakları cihazlara • Birleşmiş milletler ihtiyatlılık ilkesi “İnsan sağlığına yönelik risklerin varlığı ya da boyutu hakkında bilimsel şüphe varsa; karar vericiler durumun tam olarak gerçekleşmesini ya da ciddileşmesini beklemeden gerekli önlemleri almalıdır.” şeklindedir. Ülkemizdeki EMA’larla ilgili yönetmeliklerdeki sınır değerlerin Avrupa ülkelerine göre yüksek olduğu ve limitlerin yeniden gözden geçirilerek ihtiyat ilkesi çerçevesinde yeniden düzenlenmesinin minimum maruziyetli en az riskli durumun oluşması açısından gerekmektedir. KAYNAKLAR * Fırlarer A. İşyerinde Farkında Olmadığımız Bir Risk Elektromanyetik Alan Maruziyeti. Çevre ve Halk Sağlığı İçin EM alannet 2011 Elektromanyetik Alanlar ve Etkileri Sempozyumu Bildirisi s.262. * Güner R. Elektromanyetik Alanların Çalışanların Sağlık ve Güvenliğine Etkisi ve Alınacak Tedbirler. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı. İstanbul (2014). * Diler N, Özker M, Özgürbüz G. Teknomerkez araştırma raporu, BEM (Biyoelektromanyetik) (2009). * T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı. Meslek Hastalıkları ve İş ile İlgili Hastalıklar Tanı Rehberi. Türkiye’de İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Koşullarının İyileştirilmesi Projesi (İSGİP). * Sevgi L. Elektromanyetik Uyumluluk Elektromanyetik Kirlilik. TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Yayın Dizisi, Yapım Matbaa (2000). * Sevgi L. Cep Telefonları ve Baz İstasyonları Tartışmaları Üzerine. TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Yayın Dizisi, Yapım Matbaa. * IARC. Non-ionizing radiation, Part I: static and extremely low frequency (ELF) electric and magnetic fields. Agency for Research on Cancer Monographs 80 (2000). * WHO. Extremely Low Frequency Fields, Environmental Health Criteria No:238 (2008). * Dinçer H. Elektromanyetik Işınımlar ve İnsan Sağlığına Etkileri, Elektrik, Elektronik ve Bilgisayar Mühendisliği Sempozyumu 8-12 Kasım, Bursa (2000). * Floderus B, Stenlund C, Persson T. Occupational magnetic field exposure and site-specific cancer incidence: A Swedish cohort study. Cancer Causes Control, 10, 323-332 (1999). * Sobel E, Davanipour Z. Preliminary Investigation into EMF Exposures Resulting from the Use of Home Sewing Machines: Final Report, Washington, DC (1996). * Ramsey J, Kwon Y.Simplyfied Decision Rules for Predicting Performance Loss in the Heat (1988). * Arslantaş N. Elektromanyetik Alan (EA) Şiddetinin Okul ve Sağlık Kuruluşları Üzerindeki Etkisinin İncelenmesi (tez). Ankara: Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (2012). * Uçar N. Zaman Değişkenli Elektrik, Manyetik ve Elektromanyetik Alanlara Maruziyet Limitleri İçin Kılavuzlar (100 KHz-300 GHz). Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu BTK Sektörel Araştırma ve Stratejiler Dairesi Başkanlığı. * Vaizoğlu S, Tekbaş Ö.F., “Cep telefonları ve Baz İstasyonları raporu (2010). * Uçar N. Avrupa Ülkelerinde EM Alanlarla ilgili mevzuatlar ve uygulama raporu, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Sektörel Araştırma ve Stratejiler Dairesi Başkanlığı (2009). * Elhasoğlu D. Elektromanyetik Kirliliğin Zararlı Etkileri, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana, 60-72 (2006). * Curtis B. Non-Ionizing Radiatio Standards and Regulations. OSHA Salt Lake Technical Center (2002). * Palamutçu S, Dağ N. Fonksiyonel Tekstiller I: Elektromanyetik Kalkanlama Amaçlı Tekstil Yüzeyleri, Tekstil Teknolojileri Elektronik Dergisi, 87-101 (2009). * Uluaydın N. K, Şeker S. Elektromanyetik Alanlardan Korunma ve Kalkanlama Uygulamaları. Elektromanyetik Alanlar ve Etkileri Sempozyumunda sunuldu (2011). 51 KAZA ANALİZİ Mansur Ziya Koç İş Güvenliği Koordinatörü Makina Mühendisi / A Sınıfı IG Uzmanı ! İş Kazaları Yönetim Kademesini de Yakalar Tedbir almakta gecikirsek kazayı önlemek için zamanımız kalmayabilir. Rutin dışı işlerde proaktif bir yaklaşımla olması muhtemel tehlikelerin belirlenmesi gerekir. Ancak bunun sağlıklı yapılabilmesi için o iş yerinde pozitif güvenlik kültürünün oturmuş olması gerekmektedir. Pozitif güvenlik kültürü, bireyleri olumsuz sonuçlara karşı duyarlı olmaya ve özenli davranmaya teşvik eder. İşletme açısından, pozitif bir güvenlik kültürünü geliştirmek ve sürdürmek, bir yönetim politikası olmalıdır. Pozitif güvenlik kültürünün ortak özellikleri arasında İş sağlığı ve güvenliği, öncelikler arasında kabul edilir. İnsanlar riskler konusundaki doğru algılamaları paylaşır, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin aynı olumlu tutumları benimserler. Bütün çalışanlar, iş güvenliğine gerçekten inanır ve bu konudaki rolünün ne olduğunu bilir. Daha doğrusu iş güvenliği bir ekip çalışması olmalıdır. Ancak her zaman örgütsel güvenlik sistemlerini devre dışı bırakabilecek bireysel hataların ortaya çıkabileceğinin dikkate alınması ve bir şeylerin ters gidebileceğinin sürekli göz önünde bulundurulması asla unutulmamalıdır. 52 İstatistiki Bilgiler: Kazanın Nedenleri : Kazanın Olduğu Sektör: 1- Kazalının ve çalışanların baret Asfalt Plent Şantiyesi takmamış olması. Kaza Olay Tarihi: 05.07.2014 2- Kesilen parçaların düzenli olarak Kaza Olay Günü: Cumartesi Kaza Olay Saati: 17.00 Kazalının Yaşı: 50 Kazalının Cinsiyeti: Erkek İşe Giriş Tarihi: 14.03.2008 Kazalının İş Tanımı: Fırtınanın Fırtınada Kopan Parçalar kesilip istiflenmemesi 3- Kesilen parçaların kontrolsüz ve gayri nizami çekilmesi 4- Yorgunluk ve motivasyon eksikliği. 5- Saha denetiminin olmayışı 6- Operatörün acele etmesi uçurduğu sac levhaların kesimi ve 7- Çalışma alanının toplanması sınırlandırılmaması Kaza Sonucu: Kayıp günlü iş kazası 8- Ekip çalışmasına uygun olmaması Kaza Öyküsü: İş yerinde asfalt plent formeni ve şantiye sorumlusu olarak çalışan C.K bir gün önce çıkan fırtına nedeniyle soğuk siloların ucan sacları ve devrilen profilleri tehlike yarattığından bunların kesilerek şantiyenin bir köşesinde toplanması talimatını vermiştir. Oksijen kaynağı ile kesilen sac ve profiller lodere bağlanan bir halat ile çekilerek olay mahallinden uzaklaştırılarak şantiye alanında belirlenen bir noktaya taşınmaya başlanmış. Bir kaç kez yapılan bu taşımayı şantiye sorumlusu C.K yönetmektedir. Son taşıma sırasında profillerden biri tespit edilemeyen bir yere takılmış olup lodderin çekmesiyle takıldığı yerden kurtulup C.K kafasına fırlamış ve C.K nın kafatasında kırık ve beyin zarında yırtılmaya neden olmuştur. Uzmanın Önerileri: Fırtınada Uçan Sac Parçalar 1- K.K.D kullanılacağı alanlar belirlenmeli. Bu alanlara baret, iş ayakkabısı, iş gözlüğü ve reflektörlü yelek giymeden girilmesi yasaklanmalı. 2- Şantiye içerisindeki tehlikeli bölgeler belirlenmeli ve buralara görünür şekilde yazılmış uyarı levhaları konulmalı. 3- İş makinelerinin 25 metre yakınına yaklaşılmaması için çalışanlar ikaz levhaları ile uyarılmalı. 4- Hurda haline gelen malzemelerin Loder ile çekilmesi yerine sac ve profillerin düzgün parçalar halinde kesilerek ve uygun ekipmanlar ile bir çekici, traktör ve kamyon marifetiyle taşınmalı. 5- Bu tür olayların yaşanmaması için silo saclarına gelen rüzgar yükü hesaplanmalı. Kaynak ve bağlantılar tekniğine uygun yapılmalı. 53 MAKALE Uz. Dr. Mehmet ERGİN Ekoteknik İSG Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Ebola Son günlerin güncel uluslararası salgın tehlike sinyali oluşumuna neden olan, Ebola virüsü nedir? Nasıl bulaşır? Ebola enfeksiyonu belirtileri nelerdir? Ve korunma için nelere dikkat edilmelidir? E bola Hemorajik Ateşi (EHA) , ağır çoğunlukla ölümle seyreden primatlarda (maymun ve şempanzelerde) ve insanlarda görülen, yüksek ateşle seyreden, ciddi hastalık formlarına yol açan, Batı Afrika’da 1976’dan beri görülen ve bilinen bir enfeksiyon hastalığıdır. Kongo’da nehir kenarındaki köyde görüldüğünden, virüs EBOLA olarak isimlendirilmiştir. Flavoviridae ailesinden olan bir RNA virüsüdür. Flavoviridae; ebola-marburg-cuvea virüsleri olarak 3- üyeli virus grubudur. Bunlardan EBOLA virüsü 5-ayrı türe sahiptir. Bunlar: 1- Zaire Ebola virüsü (EBOV) 2- Bundibugya vrüsü (BDBV) 3- Reston Ebolavirüsü (RESTV) 4- Sudan Ebola vrüsü (SUDV) 5- Tai forest Ebola virüsü (TAFU) Bunlardan; Ebola virüs, B.Ebola virüs, Sudan ve Ebola reston virüsleri, Afrika’da görülen ve salgınlara yol açan virüs cinsleridir. Virüslerin doğadaki yeri tam bilinmemekle beraber, delillerle göre Afrika özellikli hayvan kaynaklı virüs hastalığı olduğu belirtilmektedir. Bunlardan EBOLA RESTON virüsü enfekte maymundan izole edilmiştir. İtalya ve Amerika’ya Filipinlerden gelmiştir. 54 Ebola virüsü nasıl bulaşır, insanlara bulaşması nasıl olur? Ebola virüs enfeksiyonu, virüsü taşıyan hayvanın ya da insanın vücut salgılarıyla bulaşır. Ebola enfeksiyonu insandan –insana temas yoluyla bulaşabilir. Solunum yoluyla bulaşmaz. 1- Ebola virüsü ile enfekte insanın kan ve bütün vücut sıvılarıyla (ter, dışkı, idrar, sperm v.s) temas yoluyla bulaşır. 2- Virüs ile enfekte salgılarla kontamine ekipmanlarla bulaşır. ederek salgınlar büyüyebilir. Global dünyada, çok hızlı ulaşımın olduğu bu zamanda, insanların kısa sürede seyahat edebilmeleri, hastalığın kontrolünde bir zorluk yaratacağı ve bunun son zamanlarda böyle olduğunu basın-yayın organlarında görmekteyiz. Bu durum ülkeler arası seyahatlerde kontrol mekanizmalarının hızlı çalışmasını gerektirmektedir. Ebola virüs enfeksiyonunda tipik klinik belirtiler şöyle belirtilmiştir: 3- Enfeksiyondan ölmüş hastaların defin işlemleri sırasında temas yoluyla hastalığın yayılmasında etkin bir durum olarak belirtilmektedir. • Ateş (36.8 C’ Derecenin üzerinde seyretmesi), eklem ve kas ağrısı, baş ağrısı ve kusma, ishal, halsizlik, midegöğüs ağrısı, nefes güçlüğü-öksürük, iştahsızlık, kaşıntı, gözlerde kızarıklık, vücut içi ve dışı kanamalar gibi klinik belirtilerle enfeksiyon seyreder. 4- Ebola virüs salgınlarında, sağlık tesislerinde, gerekli hijyenik kişisel tedbirler alınmadığı takdirde hızlı bir yayılım olabilir. • Laboratuvar bulguları olarak; beyaz küre (akyuvar) hücrelerine düşme, trombosit ve karaciğer enzimlerine yüksek değerler görülmektedir. 5- Genellikle hasta bakımıyla uğraşan aileler ve arkadaşları, vücut salgılarıyla enfekte malzemelere temas ile salgınlar hızla yayılmaktadır. • Hastalığın virüsü aldıktan sonra inkübasyon süresi 2-21 gün olup genellikle 9-11 günde belirtiler olabilir. Virüsle enfekte hastaların bir kısmı iyileşirken, neden bazılarının öldüğü anlaşılamamıştır. Bununla beraber ölüm anında belirgin bir immun yanıtın olmadığı, böylece immunitenin Sterilizasyon ve hijyen konularında gerekli önlemler alınmadığı takdirde, bölgelerde virüsün bulaşması devam düşüklüğü nedeniyle hastanın öldüğü belitilmiştir. Ebola virüs enfeksiyonlarının tanımında kullanılan laboratuvar testleri: ELİZA, IgG, IgM, PCR, İFA ve virüs izolasyon testleri, semptomların başlangıcından birkaç gün içinde hastadan alınan kan ve diğer vücud sıvılarından alınan örneklerle tanımlama yapılabilir. Hastanın ölümünden sonra da epidemiyolojik araştırma için testlerle tanım yapılabilir.(PCR –testi) VİRÜSÜN TEDAVİSİ; Ebola virus için standart bir tedavi yoktur. Günümüzde destek tedavisi yapılmaktadır. Vücuttaki sıvı kaybının azaltılması için serum takılması, sıvı -elektrolit takibinin yapılması, oksijen takibi, kan basıncı takibi ve segonder enfeksiyon için tedavi işlemlerinin yapılması gerekmektedir. Antiviral ilaçlar kullanılmakta ancak spesifik tedavisi henüz yoktur. ABD ulusal alerji ve bulaşıcı hastalıklar enstitüsünde bilim adamları, virüs aşısının hayvanlar üzerinde denendiğini, deneyin başarılı olması halinde 2015 yılının sonlarında risk grubu sağlık personelinde aşının koruyuculuk takibinin yapılabileceği vurgulanmıştır. Ebola virüsünün yaygınlığını kısaca özetlersek: Mart 2014 tarihinde Batı Afrika’da Gine’de başlayan, başka ülkelere sirayet eden E.virüsü henüz kontrol altına alınamamıştır. DSÖ tarafından yayınlanan son verilerde 30.7.2014 itibariyle Gine-Sierra Leone- Liberya ve Nijerya’da ortaya çıkan ölümlü vakayla, toplam 1440 vaka, 887 ölüm olduğu bildirilmiştir. Ebola vakaları, yukarıda tespit edilen ülkeler olmakla birlikte, salgının bölgesel olarak yayıldığı anlaşılmaktadır. Ebola virüsünün görüldüğü ülkeler ile diğer ülkelere seyahat edecek vatandaşların, kişisel bilinçli hijyenik davranışlarına dikkat etmeleri, kalabalık yerlere gitmemeleri önerilmektedir. DSÖ, bu güne kadar, Gine’de 358, Liberya’da 255, Sierra Leone’de 273, Nijerya’da 1-kişi olmak üzere 887 kişi hayatını kaybetmiştir. Görüldüğü üzere Ebola virüs salgını, dünyada tehdit oluşturmakta ve uluslararası halk sağlığı açısından önemli bir sorun olarak görülmektedir, her ülke korunma tedbirlerini almak durumundadır. Ebola virüs enfeksiyonu korunma yollarını şu şekilde özetleyebiliriz: 1- Ellerin su ve sabunla yıkanması, diğer bütün enfeksiyonlardan koruduğu gibi virüs enfeksiyonu açısından da korunmada önem arzeder. Kan ve vücut sıvılarıyla elleriniz temas etmiş ise sabunla yıkasanız da ilave olarak alkol-bazlı el losyonları ile cildinizden potansiyel enfeksiyon materyallerini uzaklaştırmak gerekir. 2- Ölü hayvanlardan özellikle primatlarla temastan uzak durunuz. 3- Enfekte bir yere eldivenle temas etseniz de eldivenleri de yıkayınız ve sonra mutlaka elleriniz tekrar yıkayınız. 4- Yerel bölgesel satış yerlerinde tüketim için satılan primatlar dâhil vahşi hayvanların et ürünlerini tüketmemeye özen gösteriniz. 5- Enfeksiyon olduğundan şüphelenilen insan ve hayvanlarla yakın temas ederken, enfeksiyon kontrol ve korunma yollarını uygulayınız. 6- Özellikle sağlık tesislerinde hastalık bulaşma riski fazladır. Sağlık çalışanlarının bir Ebola virüs enfeksiyonu şüphesi kişi ile karşılaşması durumunda, karantina önlemlerini ve bariyer hemşirelik tekniklerini uygulamalıdır. Bu önlemler, önlük –eldiven-maske-göz koruyucu ekipmanlarının kullanılmasıdır. Yine ilave olarak bu ekipmanların kullanılan enjektörlerin uygun şekilde imha edilmesi ve hastaları vücut sıvılarının da uygun şekilde imha edilmesi önemlidir. Amaç, virüs ile enfekte hastaların, vücut sıvıları ve kanlarıyla bulaş olmasının önlenmesidir. Yine ölmüş kişilerin cesetlerine doğruda temasın önlenmesi çok önemli bir durumdur. Özetle, • Kendiniz veya yakınlarınızdan birinde, riskli bir bölgede iseniz; ateş, titreme, bulantı, kas ağrıları, kusma, ciltte döküntü gibi belirtiler var ise, acilen sağlık kuruluşuna başvurunuz. • Ziyaret ve kişilerle temastan kaçınınız. • Seyahatlerin sonunda sadece ateşiniz bile olması durumunda, acilen sağlık kuruluşuna başvurun. • Potansiyel olarak temaslar hakkında bilgi verilmesi salgın açısından önemli bir durumdur. Bu durumda, enfeksiyonun ve salgının önlenmesi için bütün ülkelerin girişçıkış kapılarında, hastalığın önemini, yaşamsal tehlikesi olduğunun ve gerekli koruyucu tedbirlerin alınması, eğitimlerinin yapılması salgının önlenmesi açısından önemlidir. Ebola Tehdidine Karşı Acil Müdahalede Doğru KKD Kullanımının Önemi Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yayınlanan verilere göre Ebola virüsü ilk kez 1976 yılında Sudan ve Kongo’da görülmüştür. Virüsü yayan hayvan çeşitliliği nedeniyle, tropik yağmur ormanlarına yakın Orta ve Batı Afrika ülkelerinde görülme olasılığı yüksek olan bu virüs, ikinci kez Ebola Nehri kıyısında bir kasabada tespit edilmiştir. Vahşi hayvanlardan insanlara bulaşan ve belirlenmiş özel bir tedavi veya aşısı olmaması nedeniyle ölüm oranın yüzde 90 seviyesinde olan ölümcül ‘Ebola Virüsü’ nün, günümüzde seyahat eden taşıyıcılar nedeniyle tüm Dünya’ya yayılma riski söz konusudur. Ebola Nasıl Bulaşır, Belirtileri Nelerdir? Hayvandan hayvana geçen bu virüsün, vahşi hayvanlardan da insanlara geçtiği saptanmıştır. Yarasaların bir türünün bu virüsün taşıyıcısı olduğu bilinmektedir. Avrupa Hastalıkları Önleme ve Kontrol Merkezi ( ECDC) verilerine göre bu yıl Yeni Gine, Liberya, Siera Leone ve Nijerya’da sıklıkla rastlanan bu ölümcül virüs, enfekte olmuş kişinin veya maymun, goril, şempanze gibi hayvanların kanı ya da vücut sıvılarıyla doğrudan temasla bulaşmaktadır. Ayrıca sağlık tesislerinde bulunan sağlık ekipmanlarının sterilize edilmemesi veya tek kullanımlık malzemelerin imha edilmemesi de Ebola’nın hızla yayılmasını sağlayan etkenlerdir. Para ile ya da sivrisinekler aracılığıyla yayılmayan bu virüs, özellikle kan ve vücut sıvısı bulaşmış giysiler üzerinde daha uzun süre canlı kalabilir. Yıkama, güneş ışığı veya yüksek ısıda kurutma, korunma için önemlidir. Ateş, halsizlik, baş ağrısı, kas ağrıları, boğaz ağrısı ve ilave olarak bulantı, kusma, ishal gibi belirtileri olan bu hastalık, karaciğer ve böbrek yetmezliğine yol açabilir. İç ve dış kanamaların yanı sıra çoklu organ yetmezliği de başlıca ölüm nedenidir. 56 26 Ağustos 2014 tarihinde Kongo Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı tarafından Dünya Sağlık Örgütüne Ebola Salgını duyurusu geçilmiş ve virüsün yayılmaması için bir dizi önlemler alınmaya başlanmıştır. 6 Eylül 2014’de yayınlanan raporda Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’ne ait Uluslar arası Acil Operasyonlar Merkezi’nin ( EOC) Batı Afrika ülkeleri Gine, Liberya, Siera Leone ve Nijerya’da yerel yetkililerle birlikte, virüsün yayılmasına karşı etkin mücadele için aktif görev yaptığı açıklanmıştır. Ebola’dan Korunma Yolları Uluslararası Hastalıkları Kontrol ve Önleme Merkezi ( CDC) kayıtlarına göre 5 farklı türü tespit edilmiş olan Ebola Virüsü için günümüzde belirlenmiş özel bir tedavi veya aşı bulunmamaktadır. Hastalığın bulaşmasına karşı en etkili koruma, virüs bulaşan kişiyle, koruyucu donanım olmadan direkt temastan kaçınmaktır. Temas edildiğinde, vücudun etkilenen bölümleri su, sabun veya dezenfektanlar ile temizlenmelidir. Ayrıca hastalık şüphesi olan kişilere temas edilirken eldiven, maske, koruyucu elbise gibi uygun kişisel koruyucu donanımların kullanılması gerekmektedir. göz çevresine tam olarak oturan, yumuşak, tam kapalı gözlükler, sıvı sıçramalarına ve enfeksiyöz ajanların gözler kanalıyla bulaşmasına engel olmaktadır. Robert Koch Enstitüsü, enfekte olmuş kişilerle temas sırasında kullanılacak uygun koruyucu donanıma ilişkin bilgileri web sitesinde yayınlamaktadır. Ayrıca Dünya Sağlık Örgütünün web sitesinde “ Sağlık Hizmetinin Sunulduğu Ortamlarda, Ebola Odaklı Ateşli Hastaların Bakımına Yönelik Enfeksiyon Önleme Kılavuzu” bulunmaktadır. Koruyucu donanımın kuşanılmasına ilaveten, eksiksiz dezenfeksiyon ve doğru şekilde giyinip-soyunmak, müdahale eden kişiyi olası enfeksiyonlardan ve kontaminasyondan korur. EN 136 Normuna uygun filtreli tam yüz maskeler ise, yarım yüz maskegözlük kombinasyonuna alternatif olarak, bileşik göz ve solunum koruması sağlamaktadır. Uygun Solunum Koruyucu Seçimi Enfeksiyon, öksürme veya hapşırma sırasında ya da tıbbi tedavi yöntemlerinin sonucu olarak açığa çıkan aerosoller gibi sıvı sıçramalarından veya damlacıklarından, ağız, burun ve gözler yoluyla yayılabilir. Solunum sistemine giren Ebola virüsü riski, uygun solunum koruması kullanılarak önlenebilir. Farklı tipte ve farklı koru ma sınıfında, EN 149:2001+A1:2009 Normuna uygun FFP toz maskeleri içerisinde en yüksek koruma sınıfına sahip FFP3 maskelerin, özellikle solunum valfi içermeyen tiplerinin, akışkan / sıvı/ aerosol direnci nedeniyle, bu tip biyolojik korunma için daha uygun olduğu uzmanlar tarafından belirtilmektedir. Ayrıca yukarıda adı geçen Kılavuz içeriğinde, FFP2 koruma sınıfındaki maskelerin de belli aşamalarda kullanılabileceği belirtilmektedir. Kimyasal Koruyucu Elbise Seçimi Kimyasal koruyucu elbiseler, koruyucu elbise performans gereksinimlerini tanımlayan ve sınıflandıran Avrupa standardı uyarınca, altı farklı tipe ayrılırlar. Robert Koch Enstitüsü tarafından sunulan önerilere ve/veya tavsiyelere göre, kimyasal koruyucu elbiseler, Ebola virüsüne karşı koruma sağlamak için 89/686/EEC Yönergesi uyarınca, Kategori III, Tip 1 (gaz sızdırmaz) veya Tip 3 (sıvı geçirmez) ile uyumlu olmak zorundadır. Kimyasal Koruyucu Elbiseler acil durum müdahale ekiplerinin Ebola virüsü gibi sadece biyolojik risklere değil aynı zamanda diğer tehlikeli maddelere de maruz kaldığı tehlikeli durumlarda kullanılmak üzere tasarlanmıştır. Virüslere, bakterilere veya diğer mikroorganizmalara karşı korunma amacıyla, Avrupa standardı EN 14126, koruyucu elbiseye ve özellikle enfeksiyöz ajanlara karşı elbisenin malzemesine ilişkin özel gereksinimleri tanımlar. Gazların, katı ve sıvı partiküllerin olduğu ortamlarda kullanım için tek parça halinde üretilen bu elbiseler, ihtiyaç duyulması halinde, tipine göre, içine veya dışına takılan temiz hava solunum setleriyle birlikte kullanılabilir. Pelin Korkmaz Draeger Safety Korunma Teknolojileri Ltd.Şti. Pazarlama Müdürü Tek kullanımlık amaçlanan bu FFP maskelerin yanısıra EN 140 Normuna uygun yarım yüz maskeleri de P3 koruma sınıfında partikül filtreleri ile birlikte, bu tip biyolojik müdahalelerde dezenfekte edilerek, defalarca kullanılabilir. Toz maskesi veya defalarca kullanılabilir yarım yüz maskeleri kullanılırken, Ebola virüsünün gözler aracılığıyla da bulaşma riski unutulmamalıdır. EN 166 Normuna uygun, 57 YARGITAY KARARLARI Esas: 2008/6206 T.C. YARGITAY Karar: 2008/10019 Karar Tarihi: 21.05.2008 4.Ceza Dairesi ÇEVRENİN KASTEN KİRLETİLMESİ ÇEVRENİN KASTEN KİRLETİLMESİ SUÇU-ŞÜPHELİNİN GÖREV YAPTIĞI ŞİRKETİN TUZ İŞLETMESİNDE ATIK MADDENİN TESİS İÇERİSİNDEKİ TOPRAĞA BIRAKILMASINA YOL AÇTIĞI-TOPRAĞIN MÜLKİYETİNİN KİME AİT OLDUĞU HUSUSUNUN SUÇUN ÖĞELERİ AÇISINDAN ÖNEMLİ OLMADIĞI ÖZET: Mahkeme kirletildiği ileri sürülen arazinin kime ait olduğunun tespit edilmesini suçun sübutuna mutlak etki edecek bir kanıt olarak değerlendirmiş ise de 5237 sayılı TCY.nın 181. maddesinde kirletilen toprağın mülkiyetinin kime ait olduğu hususu suçun öğeleri veya nitelikli halleri açısından önemli olmadığından atık madde biriktirilen arazinin tapu kayıt ve krokisinin dosya içerisinde bulunması da zorunlu değildir. (5271 S. K. m. 170, 174, 309) (5237 S. K. m. 181) (2872 S. K. m. 2, 8) Dava ve Karar: Çevrenin kasten kirletilmesi suçundan şüpheli S. T. hakkında yapılan soruşturma sonucunda Şereflikoçhisar Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 31.08.2007 tarihli iddianamenin, 5271 sayılı CYY.nın 174/1-b maddesi uyarınca iadesine ilişkin Şereflikoçhisar Sulh Ceza Mahkemesinin 04.09.2007 gün ve 2007/193 sayılı kararma karşı yapılan itirazın reddine dair Şereflikoçhisar Asliye Ceza Mahkemesince verilip ke- 58 sinleşen 12.09.2007 gün ve 2007/105 D. İş sayılı kararının Adalet Bakanlığınca 31.01.2008 gün ve 6439 sayılı Yasa Yararına Bozulmasının istenmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, 14.03.2008 gün ve 31340 sayılı tebliğnamesiyle dava dosyası Daireye gönderilmekle incelendi. Tebliğnamede 1- Çevrenin kasten kirletilmesi suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 181. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre <ilgili kanunlarda belirlenen teknik usullere aykırı olarak ve çevreye zarar verecek şekilde atık veya artıkları toprağa, suya veya havaya kasten veren kişi.... cezalandırılır> denilmektedir. Söz konusu suçu bakımından korunan hukuki yarar çevredir. Mülkiyet çevrenin kasten kirletilmesi suçu bakımından suçun unsuru olarak kanunda düzenlenmemiştir. Dolayısıyla atık maddelerin verildiği toprak parçasının mülkiyetinin tespiti suçun sübutu bakımından mutlak sayılan bir delil niteliği taşımamaktadır. Kaldı ki, aksinin kabulü halinde mül- kiyet hakkının çevreyi kirletebilecek biçimde sınırsız kullanımının çevreyi kasten kirletme suçunu oluşturmayacağı sonucuna varılacaktır ki, yasa koyucunun bu sonucu amaçladığı da düşünülemez. Örneğin havaya, toprağa ve suya karışabilecek bir takım çevreye ve yaşam formlarına zarar verebilecek nitelikteki atıkların kişinin mülkiyetinden arazide biriktirilmesi ile çevrenin kirletilmesi söz konusu olabilmektedir. Yasanın bu durumu kapsamadığını ileri sürmek maddenin lafzına uymadığı gibi ruhuna da uygun değildir. Dolayısıyla suçun unsuru olmayan bir hususun sorulmamış olması ile suçun sübutuna etki eden bir delil toplanmaksızın düzenlenen iddianamenin düzenlenmesinde kanuna aykırı bir durumun olmadığı, 2- İddianamenin iadesine karar veren Sulh Ceza Mahkemesince konu edilmeyen, çevrenin kirletildiği iddia olunan yerin tapu kayıtları ile krokisinin mahkemece yapılacak keşif bakımından gerekli olduğu hususu itiraz makamı olan Asliye Ceza Mahkemesince ileri sürütmeyeceği, <Gözetilmeden itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir> denilmektedir. Gereği görüşüldü; 5271 sayılı Ceza Yargılama Yasasının 174/1. maddesinde; Mahkeme tarafından, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra, eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle; a) 170 inci maddeye aykırı olarak düzenlenen, b) Suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen, c) <Ön ödemeye veya uzlaşmaya tabi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde ön ödeme veya uzlaşma usulü uygulanmaksızın düzenlenen, iddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilir.> 2872 sayılı Çevre Yasasının 2. maddesinde; <Bu Kanunda geçen terimlerden; Çevre: Canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamı, Çevre korunması: Çevresel değerlerin ve ekolojik dengenin tahribini, bozulmasını ve yok olmasını önlemeye, mevcut bozulmaları gidermeye, çevreyi iyileştirmeye ve geliştirmeye, çevre kirliliğini önlemeye yönelik çalınmaların bütününü, Çevre kirliliği: Çevrede meydana gelen ve canlıların sağlığını, çevresel değerleri ve ekolojik dengeyi bozabilecek her türlü olumsuz etkiyi, Alcı ortam: Hava, su, toprak ortamları ile bu ortamlarla ilişkili ekosistemleri, Atık: Herhangi bir faaliyet sonucunda oluşan, çevreye atılan veya bırakılan her türlü maddeyi, ifade eder.> Aynı Yasanın 8. maddesinin 1. fıkrasında <Her türlü atık ve artığı, çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, depolamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaktır.> 2. fıkrasında ise <Kirlenme ihtimalinin bulunduğu durumlarda ilgililer kirlenmeyi önlemekle; kirlenmenin meydana geldiği hallerde kirleten, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek veya azaltmak için gerekli tedbirleri almakla hükümlüdürler.> hükümleri yer almaktadır. Somut olayda, Şereflikoçhisar Cumhuriyet Başsavcılığınca, şüpheli S. T. hakkında, sorumlu müdür olarak görev yaptığı şirketin tuz işletmesinde tuzun yıkanması sonucu ortaya çıkan atık maddenin tesis içerisindeki toprağa bırakılmasına yol açarak çevrenin kasten kirletilmesi suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açıldığı anlaşılmaktadır. İncelenen iddianamede, şüphelinin kimliği, ihbarda bulunan kurumun adı, yüklenen suç ve uygulanması gereken yasa maddeleri, yüklenen suçun işlendiği yer ve tarih ile suçun kanıtlarının açıklandığı görülmektedir. iadesi kararına karşı yapılan itirazı inceleyen merciin erdiği ret kararı hukuka aykırıdır. Sonuç: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yapılan açıklamalar ışığında yerinde görüldüğünden, çevrenin kasten kirletilmesi suçundan şüpheli S. T. hakkında düzenlenen İddianamenin iadesi kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin, Şereflikoçhisar Asliye Ceza Mahkemesince verilip kesinleşen 12.09.2007 gün ve 2007/105 D. İş sayılı kararın, 5271 sayılı CYY.nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı yasa maddesinin 4-a fıkrası gereğince, sonraki işlemlerin yerinde tamamlanmasına, oybirliği ile karar verildi. İddianamenin iadesi karanının, suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan bir kanıt toplanmadan kamu davası açılmasına dayandırıldığı anlaşılmaktadır. Mahkeme kirletildiği ileri sürülen arazinin kime ait olduğunun tespit edilmesini suçun sübutuna mutlak etki edecek bir kanıt olarak değerlendirmiş ise de 5237 sayılı TCY.nın 181. maddesinde kirletilen toprağın mülkiyetinin kime ait olduğu hususu suçun öğeleri veya nitelikli halleri açısından önemli olmadığından atık madde biriktirilen arazinin tapu kayıt ve krokisinin dosya içerisinde bulunması da zorunlu değildir. Anılan yasal düzenlemenin ilgili kanun olarak gönderme yaptığı 2872 sayılı Çevre Yasasında da atık maddenin bırakıldığı toprağın, mülkiyetinin kime ait olduğu gözetilmeksizin korunması zorunluluğuna değinilmiştir. İddianamenin iadesi kararının gerekçesinin, 5237 sayılı TCY.nın 181. maddesinin koruduğu hukuki değere karşı gerçekleştirilecek eylemlerin bir kısmını yaptırmışız bırakacağı açıktır. Belirtilen nedenlerle İddianamenin 59 4 Bölgede x4’lük İSG CLK ‘nın elektrik dağıtımını yürüttüğü 4 bölgede, ortak bir iş sağlığı güvenliği sisteminin kurulması İSG standartlarının belirlenmesi açısından faydalı olacaktır. Röportaj: Özlem Öztürk / Fotoğraf: Gülden Özenli Akdeniz Elektrik Dağıtım A.Ş., Antalya, Isparta ve Burdur olmak üzere toplam üç ilde 1,6 milyon aboneye, 36 bin kilometrekarelik coğrafyada, 43 hizmet binası ve 2 bin 843 personel sayısıyla hizmet veren, 2013 yılında enerji tüketimi 7.821.592.723 kwh olarak gerçekleşen, tüketilen enerji itibariyle Türkiye’nin 5. büyük Dağıtım Şirketidir. Akdeniz Elektrik Dağıtım A.Ş (Akdeniz EDAŞ), Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi (TEDAŞ) Özelleştirme Yüksek Kurulu’nca özelleştirme kapsamına alınmıştır. Bu doğrultuda Akdeniz EDAŞ’ın TEDAŞ’a ait olan yüzde 100 oranındaki hissesinin özelleştirilmesi için 12.11.2012’de yapılan ihaleyi Cengiz Kolin Limak Ortak Girişim Grubu kazanmış ve 28.05.2013 tarihi itibari ile özelleştirme işlemleri tamamlanarak Akdeniz EDAŞ Cengiz Holding, Kolin İnşaat ve Limak Holding Ortaklığı bünyesinde hizmetlerine başlamış, 2036 senesine İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi’ne imza atmıştır. 60 Akdeniz EDAŞ Genel Müdürü Murat Yiğit Akdeniz EDAŞ Genel Müdürü Murat Yiğit, 2000 yılı Ağustos ayında Boğaziçi Edaş’ta elektrik dağıtım sektöründe göreve başlayıp, bu görevi 12 yıl boyunca başarıyla devam ettirmiştir. 2012-2014 yılları arası Ayedaş’ta özelleştirme öncesi Genel Müdür Yardımcılığını ve özelleştirme sonrası ise Ar-ge Koordinatörlüğünü devralarak, 15.04.2014 tarihinde şu andaki görev yeri olan Akdeniz EDAŞ’a Genel Müdür olarak gelene dek devam etmiştir. Daha önce Ayedaş’ta görev aldınız. EnerjiSA’nın iş sağlığı güvenliği konularındaki hassasiyetleri malum, Akdeniz Elektrik’te iş sağlığı güvenliği ile ilgili özel bir politikanız olacak mı? Şirketimizin İSG anlamında faaliyetlerini yasal mevzuatın ötesine taşımak hedefimizdir. Çalışanlarımızın ve bizden hizmet alan müşterilerimizin can ve mal güvenliğinin korunmasını her şeyin üzerinde tutmanın insani görevimiz olduğunu düşünüyorum. İSG Kanun ve Yönetmeliklerini bir yaşam kültürü haline getirmek, bundan sonraki politikalarımızı belirleyen en önemli argüman olacaktır. Akdeniz Elektrik Dağıtım’ın İş Sağlığı ve Güvenliği uygulamalarından bahseder misiniz? Akdeniz Elektrik Dağıtım A.Ş. olarak çalışanlarımızın bizim için kıymetli olduğu düşüncesiyle, ÇARE OSGB ile oluşturduğumuz Ortak Sağlık Güvenlik Birimi sayesinde, tüm çalışanlarımıza iş güvenliği genel eğitimleri verilmektedir. Yine şirket politikamız gereği şirketimizin ihtiyacı olan tüm iş sağlığı ve güvenliği malzemeleri ile kişisel koruyucu donanımlarını temin ederek çalışanlarımızın kullanımına sunmaktayız. Bu bağlamda 2014 yılı içerisinde 2,5 milyon TL’lik malzeme alınmıştır. Bu malzemelerin kullanımıyla ilgili saha denetimlerimiz, bütün yönetim kadromuzla birlikte her gün artan bir tempoyla devam etmektedir. Şirketimizin bu noktadaki amacı, ölümlü iş kazalarını sıfırlamak, yaralanmalı iş kazalarını da asgariye indirgemektir. Genel anlamda 6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu’nu nasıl değerlendiriyorsunuz? Eksiklikler var mı? Yoksa temel gereksinimleri karşılamak için yeterli mi? 2012 senesinde kapsamı genişletilen İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’ndaki maddelerin, genel anlamda tüm tedbirleri kapsadığı görülmektedir. Ancak İSG uzmanlarının özel şirketlerle hizmet alımı yöntemiyle ticari ilişkiye girmesi, bu uzmanların yapacağı denetimler ve oluşturacağı raporların sağlıklı olması konusunda tereddütlere yol açmaktadır. Esasen İSG uzmanlarının hizmet bedellerinin Bakanlık tarafından karşılanması, Bakanlığın ise bu bedelleri denetlenen özel şirketlerden almasının daha uygun olacağını düşünüyorum. İşletme olarak iş sağlığı ve güvenliği 61 Çare İSG ile yola çıktığımız zamandan bu zamana kadar kurduğumuz olumlu iletişim ve yardımlar açısından gayet memnunuz. İş kazalarını önlemek konusunda verilen eğitimler sayesinde olumlu gelişmeler görülüyor. alanındaki çalışmalarınızdan bahseder misiniz? Eğitim, İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmenliği’mize göre, belli periyotlarda işe yeni giren personellerimize çalıştığı birimlere göre eğitimler vermektedir. Ve bu eğitimler belli zaman aralıklarında yinelenmektedir. Saha denetimlerinde ekiplerimiz iş başında görüntülenmekte, raporlanmakta, bu raporlar İSG birimince sürekli kontrol edilmektedir. Çalışanlar, İSG kurallarına uymaya teşvik edilmekte, uymayanlar hakkında gerekli önlemler alınmaktadır. Somadaki kazadan önce ve sonra diye iş sağlığı ve güvenliğini ayırırsak, sizce neler değişti ya da değişmeli? Soma’daki talihsiz kaza sonrası, İSG ile ilgili ayrı bir bütçenin tüm kamu ve özel sektör kuruluşlarında devreye sokulmasının, yatırım harcamaları içinde en önemli konu başlıklarından biri olduğu ortaya çıkmıştır. Yani tüm sektörler üretim maliyetleri içerisine (hammadde, ulaşım, personel vs.) İSG maliyetlerini de koyarak maliyetlerini hesaplamalıdır. Soma’daki elim kaza sonrasında eminim sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın iş kazalarına bakış açısında değişiklikler olmuştur. 400’lere varan acı kayıplarımızdan sonra İş Sağlığı ve Güvenliği konusunun ne kadar önemli bir konu olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Çalışılan yerin iş sağlığı ve güvenliği açısından çalışma standartlarına uygun olması, çalışan kişilerin sektörüne göre iş sağlığı ve iş güvenliğini tehlikeye atacak bir durum olduğunda nasıl davranacağı konusunda refleks geliştirecek kadar eğitimli olması, iş sağlığını ve güvenliğini tehlikeye atacak bir durum olduğunda müdahalenin ne denli hızlı ve hayat kurtarıcı olması konularının altı önemle çizilmelidir. Belli periyodlarda verilecek bu eğitimlere işçilerin ve işverenlerin zorunluluk icabı değil, işlerini ve hayatlarını korumalarını sağlayacak çok önemli bir faktör olduğunun bilincine vardırılarak katılımlarını sağlamak gerekmektedir. Bu bağlamda İş Sağlığı ve güvenliği eğitimlerine, konusunda uzman eğitimcilerle yola çıkılarak önem verilmelidir. Her şirketin bu konunun altını çizecek, kontrolünü sağlayacak, çağın gerektirdiği her türlü gelişmeyi takip edecek aynı zamanda denetleyecek bir biriminin olması gerekmektedir. Kaza sonrasında gördüğüm kadarıyla özellikle madencilik ve enerji sektöründe iş sağlığı ve güvenliği konusun- da ciddi çalışmalara başlanıldı. Acı kayıplarımız için Allah’tan rahmet, kalanlara ve tüm Türkiye’ye tekrardan başsağlığı diliyorum. Ancak, İş Sağlığı ve Güvenliği, kayıplarımız olduğu zaman altının çizilmesi gereken bir konu değildir. Acı kayıplarımızın olmaması ve ekonomik anlamda göz ardı edilmeyecek meblağlarda zararlara uğranılmaması için her daim üzerinde durulması gereken en önemli faktörlerden biridir. Önümüzdeki yıllar için iş sağlığı güvenliğine bakış ve bu konu hakkındaki geleceğe dönük planlamalarınızdan bahseder misiniz? Akdeniz Elektrik Dağıtım A.Ş. olarak hedefimiz, sıfır ölümlü iş kazası / asgariye indirilmiş yaralanmalı iş kazası grafiği ortaya çıkarmak amacıyla: • İş sağlığı ve güvenliği eğitimlerini artırmak, • Bu anlamda nitelikli personeller yetiştirmek, • Kişisel koruyucu donanımları çağın gereklerine uygun olarak seçmek ve dağıtmak, • Bu materyallerin kullanılıp kullanılmadığını denetlemek, bunları belli bir standarta bağlamaktır. Acı kayıplarımız için Allah’tan rahmet, kalanlara ve tüm Türkiye’ye tekrardan başsağlığı diliyorum. Ancak, İş Sağlığı ve Güvenliği, kayıplarımız olduğu zaman altının çizilmesi gereken bir konu değildir. Acı kayıplarımızın olmaması ve ekonomik anlamda göz ardı edilmeyecek meblağlarda zararlara uğranılmaması için her daim üzerinde durulması gereken en önemli faktörlerden biridir. 62 İSG çalışmaları sonucunda çalışanlarımızın iş yerlerindeki yaşam kalitesi artacağından, müşterilerimizin can ve mallarında oluşması muhtemel tehlikeler en aza indirgeneceğinden, olumsuzlukların yol açacağı maddi kayıplar ve manevi sıkıntılar yaşanmayacaktır. Kısacası İSG uygulamaları hem maddi hem de manevi anlamda hepimiz için büyük kazançtır. Şu anda Çare İSG’den almakta olduğunuz iş güvenliği hizmetinin işletmenize kattığı artılar nelerdir? Çare İSG ile yola çıktığımız zamandan bu zamana kadar kurduğumuz olumlu iletişim ve yardımlar açısından gayet memnunuz. İş kazalarını önlemek konusunda verilen eğitimler sayesinde yavaş yavaş olumlu gelişmeler görülmekte. Yine de sene sonu istatistiklerinden oluşturulan tablo ortaya çıktığında daha sağlıklı görüş belirteceğimizi düşünüyorum. İş sağlığı güvenliği konusunda CLK’nın elektrik dağıtımını yürüttüğü 4 bölgede de ortak bir sistem kurulabilir mi, yoksa her bölgeye özel bir iş sağlığı güvenliği sistemi kurulmasını mı daha doğru buluyorsunuz? Dört bölge de beraber olmalı. Bu 4 bölgede ortak sistem kurulması, İSG standartlarının belirlenmesi açısından faydalı olacaktır diye düşünüyorum. İstanbul bölgesiyle Antalya’yı karşılaştırdığınızda iş sağlığı güvenliği açısından Antalya’nın avantaj ve dezavantajlarını anlatabilir misiniz? Akdeniz Bölgesinde, tesislerimizin çoğunun yatırım yapılmaya muhtaç olması, yenilenmeye ihtiyacı olması, genelde havai hatların yoğunlukta olması, ormanlık alanların çokluğu vb. sebepler çalışma ortamının risklerini artırmaktadır. Bu dezavantajlara rağmen çalışanlarımızın yaş ortalamasının düşük olması ve eğitilebilirlik düzeylerinin yüksek olması açısından Şirketimizi avantajlı görüyorum. İSG çalışmalarının, iş kazalarını azaltmasının şirketinize maddi ve manevi kazanç sağladığını düşünüyor musunuz? İSG çalışmaları sonucunda çalışanlarımızın iş yerlerindeki yaşam kalitesi artacağından, müşterilerimizin can ve mallarında oluşması muhtemel tehlikeler en aza indirgeneceğinden, olumsuzlukların yol açacağı maddi kayıplar ve manevi sıkıntılar yaşanmayacaktır. Kısacası İSG uygulamaları hem maddi hem de manevi anlamda hepimiz için büyük kazançtır. Şirketinizin iş sağlığı güvenliği politikasından ve hedeflerinden bahseder misiniz? 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun uygulanabilirliğini göstermek, kurumsal bir yaklaşımla İSG’yi tüm çalışanlarımıza bir yaşam kültürü olarak benimsetmek, çalışma ortamımızdaki riskleri yatırım planlarıyla en düşük seviyeye çekmek adına bir politika izlemekteyiz. Ve bu politikayı her daim izlemek İSG anlamında en büyük hedeflerimizdir. İhmal veya kişisel hatalardan kaynaklanan birçok iş kazası yaşanıyor. Sizce iş güvenliği ve tesis güvenliği nasıl sağlanmalıdır? İş güvenliği ve tesis güvenliği, verilen Akdeniz EDAŞ Elektrik, dört bölgede geniş bir ağ yapısında başarıyla elektrik dağıtım görevini yaparken İş Sağlığı Güvenliği kurallarına uyan ve insan onuruna layık çalışma standartları sağlayan örnek bir firmadır. 63 kaliteli, uygulanabilir eğitimlerle, çalışanın motivasyonun artırılmasıyla, çağın gerektirdiği lojistiğin sağlanmasıyla ve her daim denetim mekanizmasının etkin olduğu bir sistemle sağlanmalıdır. Sizce personel motivasyonunun iş kazalarına etkisi var mı? Personel Motivasyon çalışmalarınız mevcut mu? Etkisi olduğunu düşünüyorum. Bunu İSG anlamında artırmak için devamlı yinelenen eğitimleri, teşvikleri, sıkı bir denetim mekanizmasının kurulmasını, personelimizin çalışma koşullarının iyileştirilmesini, Şirketimizce düzenlenen etkinlikler ve organizasyonlarla takım ruhunun oluşturulmasını sağlamayı önemli buluyor, her şirkette olması gerekliliğinin altını çiziyorum. Personeldeki rol çatışması veya rol belirsizliği gibi sebeplerden iş kazaları yaşanıyor mu? Yaşanıyorsa bunlarla ilgili çalışmalarınız var mı? Personelimizi niteliklerine ve işe uygun olarak almaya çalışıyoruz. Kişiye göre iş değil işe göre personel alımı yapılması konusu üzerinde hassasiyetle durduğumuzdan çok fazla rol çatışması yaşamıyor, yaşatmamaya çalışıyoruz. Belirttiğim gibi verdiğimiz eğitimlerde bunların da altı çizilmekteyiz. Eğitimlerimiz, eğitmenlerimiz tarafından personele de söz hakkı verdirilerek karşılıklı diyalog halinde geçtiğinden böyle bir çalışmaya şu an için ihtiyaç duymadık. Elektrik Tesislerinin işletilmesi Yönetmeliği 9.Bölümde yer alan ‘’… 64 ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi, ISO 27001 Bilgi Güvenliği Yönetim Sistemi, ISO 10002 Müşteri Memnuniyeti Yönetim Sistemi, OHSAS 18001 İSG Yönetim Sistemi ve ISO 14001 Çevre yönetim sistemi kurmak ve uygulamak’’ kısmından da hareketle tesis ve çalışanların iş ve güvenliği hizmet modeli kurma ve izleme noktasında çalışmalarınız var mı? Elektrik Tesislerinin İşletilmesi Yönetmenliğinin, sadece 9. bölümü değil, diğer bölümleri de bütün olarak bizim için önemlidir. Ve yönetmeliklerin bütün maddelerini uygulamaya, planlamaya, hayata geçirmeye büyük önem veriyoruz. Konu ile ilgili çalışma ve planlamalara başlanılmıştır. Uzman ekiplerimizce hazırlanan fizibilite çalışmaları sonrasında gerçekleştirilecektir. Alt yapıdan kaynaklı iş kazalarını giderebilmek için yapılması gereken büyük yatırımlar için (Orman içinden geçen orman yangını ve çalışma zorluğundan kaynaklı iş kazası riski taşıyan eski enerji nakil hatlarının yol boyuna alınması, E.K.A.T Ynt. Uymayan açık şalt trafo binaları vb.) devlet tarafından destekleniyor musunuz? Bu tip yatırımlar için yatırım planlarınız var mı? Bu konularla ilgili yatırım planlarımız var. Tespit ve proje çalışmaları devam etmektedir. Özellikle son dönemde oluşan İSG hassasiyetinin bu anlamda planladığımız yatırımlara destek olacağını düşünüyoruz. Enerji nakil hatlarının periyodik bakımları ile trafo kabinlerinin periyodik bakımları için özel eğitimli ekipler kur- mayı düşünüyor musunuz? İSG politikalarınızda bu konuya yer verdiniz mi? İSG politikalarımızda iş sağlığı ve güvenliğini ayrıca sorumlu olduğumuz müşteri kitlesini korumak için bu konuya geniş yer verdik. Enerji nakil hatlarının ve trafo kabinlerinin periyodik bakımları özel eğitimli ekiplerimizce halen yapılmaktadır. Özel ekiplerimizin sayısını artırmak adına çalışmalarımız devam etmektedir. Kurumsal, kontrolü kolay bir organizasyon yapısının şirketinize kazandıracağı itibar için neler söyleyebilirsiniz? Her şeyden önce böyle bir organizasyon, kolay yönetilebilir, denetlenebilir, raporlanabilir olması sebebiyle, risklerin zamanında algılandığı, dolayısıyla olumsuzluklar olmadan tedbirlerin alındığı bir yapı anlamına gelmektedir. Bu da şirketimiz için, her alanda olması gerektiği gibi İSG alanında da diğer şirketlerden ayıran bir özellik olma yolunda atılan emin adımlarımızdan biri olarak algılanmalıdır. Bu keyifli söyleşi için teşekkür ediyoruz. Son olarak eklemek istedikleriniz var mı? Ben de bu yararlı söyleşi için teşekkür ediyorum. İSG eğitimlerinin, iş sağlığı ve güvenliği konusunda ayrıca müşterilerin korunması adına, şirketlerin tereddütsüz vazgeçilmezi olması gerekliliğinin altını bir kez daha çiziyorum. Şu ana kadar ki çalışmalarımızın gösterdiği kadarıyla Çare İSG ile İş Sağlığı ve Güvenliği konusunda güzel işlerin altına imza atacağımız kanısındayım.