Tüm Dergi`yi PDF Olarak Göster
Transkript
Tüm Dergi`yi PDF Olarak Göster
Ataşehir Eğitim ve Kültür Dergisi YIL: 2 SAYI: 4 MART / NİSAN 2009 Dikkat Oyuncak Doğanın Dili Eksikliği Müzesi Matematik İlkbahar Seminerleri “SBS ÖNCES SINAV KAYGISI VE ANNE-BABA TUTUMU” Uzm. Klinik Psk. Kamil Er tekin Prof. Dr. Nevzat TARHAN yönetiminde NPI Nöropsikiyatri Hastanesi 18 Nisan 2009 / Cumartesi Saat: 13:00 Mozaik Çarşı Konferans Salonu/ATAŞEHİR KONTENJAN SINIRLIDIR. LÜTFEN RANDEVU İÇİN ARAYINIZ Ataşehir Eğitim ve Kültür Dergisi Yıl: 2 Sayı: 4 Mart/Nisan 2009 06 Sahibi İbrahim Köymen Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Seyfettin Ber Genel Yayın Yönetmeni / Editör Mete Akoğuz Yayına Hazırlayan Vizyon Reklam Evi 14 Genel Koordinatör Gaye Güneyi Grafik Tasarım Turgay Berberoğlu Yayın Kurulu Prof. Dr. Ayşe Çakır İlhan Prof. Dr. Alev Önder Doç. Dr. Kemal İnal Hünkar Gülveren (Uzman Psikolog) Uzm. Derya Sahil (Müzik Danışmanı) Ünsal Yaşar (Spor Danışmanı) Film Çıkışı - Renk Ayrımı - Basım Yeri Özgün Ofset Yeşilce Mah. Aytekin Sok. No:21 Oto Sanayi 4.Levent / İstanbul Tel: 0212 280 00 09 Ataşehir Eğitim ve Kültür Dergisinde kullanılan yazı ve görsel malzemeler, ancak kaynak gösterilerek ve izin alınarak kullanılabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Ederi: 2 TL (KDV Dahil) Vizyon Reklam Evi Girne Cad. No:25 Ataşehir / İstanbul Tel: 0216 455 40 41 Faks: 0216 455 41 42 iletiş[email protected] www.vizyonreklamevi.com HABERLER 04 Eğlenceli Yaratıcılık Yarışması Sonuçlandı, Otizm Tespit Edilebiliyor, SBS’de Puanlar Yeniden Hesaplanacak ... DİKKAT EKSİKLİĞİ 06 Dikkat eksikliği olan çocuklar bir işe başlamakta, başladığı işi bitirmekte ve kurallara uymakta zorlanmaktadır. ÇOCUKLARDA VE GENÇLERDE STRES 16 Çocuğun her doğru veya her yanlış davranışı bir işarettir. Ergenlik dönemi öncesi çocuklar ve gençler sorunlarını söz diliyle ifade edemezler. HER OYUNCAK OYUNCAK DEĞİLDİR 18 Çocukların sahip oldukları oyuncak sayısı artmasına karşın, yeni oyuncak arayışı hiç azalmıyor. SAĞLIKLI AİLE VE İLETİŞİM 20 Ailede çocuk kabul edilmek ve onaylanmak ister. Aile ortamı çocuğa kendi benliğini tanımlama olanağı vermiyorsa, o zaman, ailenin istediği yönde bağımlı bir kişi olarak gelişir. ÇIKIŞ VAR 22 Gerçek olan nedir? Kurgu olan nedir? Bunlar nerelerde çakışır? Nerelerde ayrışır? EDİTÖRÜN KALEMİNDEN 38 Değerli okuyucularımız, Bu sayıda da anne-baba, öğretmenler ve öğrencilerin ilgisini çekecek konularla karşınızdayız. Dergimizin ana konusu bu sayıda “dikkat eksikliği” olarak belirlendi. Birçok insanda doğumdan itibaren yaşanan “kaygı” konusunda ise, Sayın Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın yazılarıyla verdiği katkı bizim için önemlidir. Sayın Altuğ Yılmaz bu sayımızda doğadan yola çıkarak matematiğin önemi üzerine çok güzel bir yazıyla katkı sağladı. Oyuncak konusunu Doç. Dr. Serdar Değirmencioğlu farklı bir bakışla ele aldı. Bir başarı öyküsü sunmak istediğimizde karşımıza çıkan ikizlerin anlattıkları, bizleri gururlandıracak ve her çocuğun istese neler yapabileceğini gösterecek. 18 40 DOĞANIN DİLİ MATEMATİK 24 Doğa ve matematik birbirini destekler durumdadır. M.S. 1200’lerde yaşamış olan Fibonacci çeşitli çalışmalarda bulunmuş bu zincire Altın Oran ile yeni bir halka eklemiştir. BEN VARIM, OLUŞUYOR, GELİŞİYORUM 30 Desteklenen çocuk daha bağımsız girişimlerde bulunarak yeni şeyler üretme isteğinde olacaktır. YENİ POPÜLER AKIM: VİTAMİNLER 31 Son yıllarda artanve çeşitli nedenlere bağlı olarak yaygınlaşan sağlık sorunlarının önlenmesine yönelik “doğal takviye” kullanımı oldukça popüler oldu. 34 Emre ve Mert’in başarı öyküsünü paylaşıyoruz. Üniversite tanıtım bölümümüzde Koç Üniversitesi’ni tanıttık. Gelecek sayılarımızda farklı üniversite ve okulları tanıtmaya devam edeceğiz. Oyuncak müzesi tanıtmadan geçemeyeceğimiz yerlerden biriydi, her çocuğun ve çocuk kalanların mutlaka görmesi gerektiğine inandığımız müzenin tanıtımından sonra çocuğunuzun elinden tutup gidersiniz diye düşünüyorum. Bu sayımıza hazırlanırken bir de fuara katıldık. Birçok eğitime katkı sağlayıcının bir arada bulunduğu EducaTurk fuarındaki standımızda dergimiz beğeniyle karşılandı. Geçen yıl birincisi yapılan Ataşehir Eğitim Festivali’nin hazırlıkları hızla sürüyor. Dergimizin gelecek sayısıyla karşınızda olacağını düşündüğümüz festivalde, eğitime katkı verenlerle yine karşılaşmayı umuyoruz. Bu sayıda her zaman olduğu gibi katkılarını esirgemeyen değerli rehber öğretmenlerimize, diğer yazarlarımıza ve dergimizin hazırlanmasında emeği geçen her insana teşekkür ederim. EĞİTİM BİLİMLERİ UZMANI İKİZLERİN BAŞARI ÖYKÜSÜ İSTANBUL OYUNCAK MÜZESİ 38 İstanbul Oyuncak Müzesi’nin kapısından içeri girerken bir elinizden çocuğunuz, çıkarken ise diğer elinizden çocukluğunuz tutacak… HAYATIN VAZGEÇİLMEZ ÖĞESİ: MÜZİK 40 Tarih boyunca insanoğlu pek çok yaşam tecrübesini çeşitli sesler aracılığıyla ifade etmeyi denemiştir. WEB SİTEMİZİ ZİYARET ETTİNİZ Mİ? Derginin dijital versiyonunu okuyabilir, dergiye ücretsiz abone olmak için başvurabilirsiniz. www.atasehiregitimdergisi.com Eğlenceli Yaratıcılık Yarışması Sonuçlandı Dünyanın en büyük yaratıcılık ve problem çözme organizasyonu olan ‘Destination ImagiNation’ın Eyüboğlu Eğitim Kurumları Çamlıca Kampüsü’nde düzenlediği Anlık Çözüm Yarışması sonuçlandı. 22 özel okulun ilköğretim ve lise öğrencilerinin yarıştığı yarışmanın teması, 2009’un Astronomi Yılı olması nedeniyle uzay olarak belirlenmişti. Destination ImagiNation Türkiye tarafından geleneksel olarak düzenlenen Anlık Çözüm Yarışması’nın (ICC) beşincisi 28 Şubat 2009 Cumartesi günü Eyüboğlu Eğitim KurumlarıÇamlıca Kampüsü’nde gerçekleştirildi. İlk ve orta öğretimden her yaştan 22 okulun öğrencileri yaratıcılıklarını ortaya koyarak yarışırken hem eğlendiler, hem de yeni dostluklar geliştirdiler. Yarışma sonunda ICC 2009’un en iyisi Kadıköy Anadolu Lisesi oldu. Tüm gün süren yarışmaların sonunda dereceye giren okullar şöyle belirlendi: ICC 2009 EN İYİ ÖDÜLÜ STAR SPICA - KADIKÖY ANADOLU LİSESİ SATELLITES (UYDULAR) KATEGORİSİNDE NEREID - ÖZEL MARMARA İ.Ö.O. TITAN HEV - KEMERKÖY İ.Ö.O. IO - TAKEV ÖZEL İ.Ö.O. PLANETS (GEZEGENLER) KATEGORİSİNDE MARS - HEV KEMERKÖY İ.Ö.O. NEPTUNE - TAKEV ÖZEL İ.Ö.O. EX-PLUTO - İSTEK ÖZEL BARIŞ İ.Ö.O. Yarışmada 1 ve 5. sınıf kategorisindeki takımlara uydu, 6 ve 8. sınıf kategorisindeki takımlara gezegen, 9 ve 11. sınıf kategorisindeki yarışmacılara da star adı verildi. STARS (YILDIZLAR) KATEGORİSİNDE BETELGEUSE - KABATAŞ ERKEK LİSESİ ALDEBARAN - VKV KOÇ ÖZEL LİSESİ SIRIUS - İSTEK ÖZEL SEMİHA ŞAKİR LİSESİ Otizm Tespit Edilebiliyor İngiliz bilim adamlarına göre anne karnındaki bebeğe otizm testi yapılabilecek ve otizm olasılığı tespit edilirse gebeliğe son verilebilecek. Bir yandan çığır açıcı olarak nitelendirilen yöntem, etik tartışmaları da gündeme getirdi. Cambridge Üniversitesi Otizm Araştırma Merkezi tarafından yapılan araştırma 235 çocuğu kapsıyor. Çocukların doğum anından 8 yaşına kadar izlendiği araştırma, hamile kadınların amniyotik sıvılarında görülen yüksek seviyelerdeki testosteron ile otizm arasında bağlantı buldu. Bu durumdaki çocuklarda sosyalleşme eksikliği ve konuşma güçlüğü gibi otizmin karakterine uyan özelliklerin tespit edildiği açıklandı. Bilim adamları, şimdi bu konuda ulusal düzeyde bir tartışma ortamı yaratılması ve konunun etik olduğu sonucuna varılması halinde testin yaygın biçimde uygulanmasına ve otizm tehlikesi görülen hallerde de kürtaj yapılmasına izin verilmesini öneriyor. Doğmamış bebekte otistik bir bozukluk tespit edildiğinde çiftle- rin hamileliği sonlandırmasına olanak sağlanıp sağlanmayacağı tartışmaların bir yönü. Down sendromundan farklı olarak otizm bir spektrum bozukluğu. Dolayısıyla otistik bir insan matematik veya müzik dahisi de olabilir. SBS’de Puanlar Yeniden Hesaplanacak 04 Danıştay 8'inci Dairesi, yaklaşık 2 milyon öğrenciyi yakından ilgilendiren bir karar verdi. Seviye Belirleme Sınavı’nda öğrencilerin puanlarında yüzde 5 etkisi olan davranış puanının genel puana eklenmeyeceğini bildirdi. SBS'de genel puan belirlenirken, üç tür puan birbirine ekleniyordu. Öğrencinin sınavda aldığı puanın yüzde 70'i, o yılki okul başarısının yüzde 25'i ve son olarak da karnesindeki "davranış" hanesinde yer alan notların yüzde 5'i alınarak sınıf puanı belirleniyordu. Danıştay'ın geçen yıl yapılan sınav sonuçlarını da etkileyecek kararı tüm öğrencilerin puanlarının yeniden hesaplanmasına neden olacak. Bu kararla eksilecek yüzde 5'lik açık, öğrencinin şimdiye kadar yüzde 25'i alınan okul başarısına veya sınavda aldığı yüzde 70'lik puandan karşılanacak. Okullarda davranış notlarının genelde yüksek verildiği göz önünde bulundurulduğunda öğrencilerin genel puanlarında düşüş olması ihtimali var. Okullar Geç Açılacak Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, 2009-2010 eğitimöğretim yılının, ilk ve ortaöğretimde Ramazan Bayramı´ndan sonra belirlenecek bir tarihte başlayacağını bildirdi. Çiçek, yaptığı açıklamada, daha önce eğitim-öğretim yılının Eylül ayının ortasında başlamasının öngörüldüğünü hatırlattı. Ramazan Bayramı tatili nedeniyle bu tarihte değişikliğe gidildiğini ifade eden Çiçek, eğitim-öğretim başlangıcının Ramazan Bayramı sonrasındaki bir tarihe alınmasına karar verildiğini ifade etti. Daha önceki yıllarda köy ve şehir okullarının ayrı tarihlerde açılırken, şimdi bu uygulama ülke genelinde ortak bir tarih olarak belirleniyor. Bununla birlikte, Milli Eğitim Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı´nın, bölgesel iklim şartları ve ekonomik faktörleri dikkate alarak, okulların il il farklı tarihlerde eğitim öğretime başlaması ve bitmesi konusunda bir çalışma yapacağı öğrenildi. ÖSS Adayları Bu Yıl Çok Şanslı ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, 2009´da ÖSS´ye girecek adayların, en şanslı adaylar olacağını açıkladı. Yarımağan, 2008´den bu yıla kalan öğrenci sayısının çok azaldığını belirtti. 2008´de ön lisans baraj puanını 160´tan 145´e, lisans puanını 185´den 165´e düştü. Bu durum binlerce öğrencinin üniversiteye girmesinin yolunu açtı. Yeni açılan üniversiteler ve arttırılan kontenjanlar sayesinde, geçmiş yıllardan dışarda kalan, üniversiteye giremeyen öğrenci sayısı hayli azaldı. Liselerin dört yıla çıkarılması nedeniyle bu yıl liselerden mezun olacak öğrenci sayısı 150 bin civarında olacak. Ayrıca 4 yıllık liselere eklenen dersler ve ders içerikleri bu öğrencileri diğer öğrenciler karşısında şanslı hale getirmiştir. Sonuçta bu yıl ÖSS´ye girecek olan öğrenci sayısının 1 milyon 100 bin kişi olacağını tahmin ediliyor. Yapılacak artışlarla kontenjanların 600 bin civarında olacağını düşünülürse, bu yıl sınava giren her iki öğrenciden biri, bir bölüme yerleşecek. Ulusal Fotoğraf Yarışması İstanbul Arel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Ulusal fotoğraf yarışması düzenliyor. Fotoğraf çalışmalarını desteklemek amacıyla düzenlenen yarışmaya siyah beyaz veya renkli, belgesel veya herhangi bir şekilde işlenmiş çalışmalar yollanabilir. Yollanacak çalışmalar daha önce ödül almamış olmalıdır. Fotoğraflar e-mail ekinde yollanacak olup adı, adresi, telefon numarası, e-mail adresi ve yollanan fotoğraflar listesi de eklenmelidir. Fotoğtafların uzun kenarı 2000 Piksel ve boyutu 3Mb'dan büyük olmayacaktır (Jpeg). Ödül alan ve başarılı bulunan fotoğraflar bir CD'de toplanarak katılanlara yollanacaktır. Ödüller; birinciye 1500 TL, ikinciye 1250 TL, üçüncüye 1000 TL, üç adet başarı ödülü 750 TL, Mütevelli Heyet Başkanlığı ödülü 1000 TL, Rektörlük Ödülü 1000 TL, Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlık Ödülü 500 TL Son katılım tarihinin 27 Nisan 2009 Pazartesi olduğu yarışmada sonuçlar 20 Mayıs 2009 Çarşamba günü açıklanacaktır. Mail: [email protected] Özel Marmara Koleji CIS Akreditasyonu Aldı 1996 Yılından beri ECIS (Europian Council Of International Schools Uluslararası Okullar Avrupa Konseyi) üyesi olan Özel Marmara Koleji, 2005 yılından beri yürüttüğü CIS (Council of International Schools - Uluslararası Okullar Konseyi) Akreditasyon çalışmalarını Şubat 2008'de tamamlamıştır. Nisan 2008'de Akreditasyon ziyaretine ev sahipliği yapan Marmara Kolejinin, Misyonu ve Vizyonu, Müfre- datı, Müfredatın uygulanması, Yönetimi, Öğrenci Destek Hizmetleri, Personeli, Öğrenci ve Toplum Yaşamı ve Kaynakları gibi Eğitim Öğretimin her alanında yapmış olduğu uygulamalarının Dünya Standartlarında olduğu tescillendi. Marmara Koleji, böylelikle ülkemizde CIS tarafından Akredite edilen onuncu okul olma başarısını gösterdi. 05 Dikkat eksikliği davranışı gözlenen çocuğa, dikkatini uzun süre yoğunlaşabileceği oyun ve oyuncaklarla eğitim verilirse, dikkat toplaması alışkanlığa dönüşecektir. Dikkat Eksikliği Dikkat eksikliği olan çocuklar bir işe başlamakta, başladığı işi bitirmekte ve kurallara uymakta zorlanmaktadır. 06 Dikkat Eksikliğinin Fark Edilmesi Anne ve babalar çocuklarındaki dikkat eksikliğini küçük yaşta fark etmelerine rağmen çoğunlukla sürekli yanlarında olduğu için kanıksar ve özel bir önlem alma gereği duymazlar. Çocuklarda doğumdan itibaren var olan dikkat eksikliği 3 - 4 yaşından itibaren daha çok fark edilir hale gelmektedir. Çoğunlukla okula başladığı zaman ev dışında bir uyarı geldiği için teşhis konulmaya başlar. Çünkü okul hayatına başlayan çocuktan uzun süre bir yerde oturması ve belirtilen sürelerde kendisine verilen görevleri yerine getirmesi istenir. Özellikle öğretmenin uyarılarına rağmen öğrenci dikkatini toplamakta zorlanıyor ve verilen görevi yerine getirmekten kaçınıyorsa, dikkat eksikliği olduğundan şüphelenilmeye başlanıyor. Anne baba çağrılıp sorun iletildiğinde genellikle “bizde bir şeyler fark etmiştik” cevabıyla karşılaşılıyor. Anne babalar çocukta dikkat eksikliğini fark ettikleri ilk anlardan itibaren dikkat artırıcı çalışmalara başladıklarında, okul yaşına gelen çocuğun dikkat aralığı daha yüksek olacaktır. Dikkat Eksikliğinin Gösterdiği Özellikler Dikkat eksikliği olan çocuklar bir işe başlamakta veya başladığı işi bitirmekte zorlanmakta, kurallara uymakta zorlanmakta, arka arkaya birkaç basamakta verilen uyaranları izleyememekte, arkadaşlarıyla geçinememektedir. Dikkat çabuk dağıldığı için her seferinde başka konuya veya oyuna geçmekte bu da sürekli aktif olmasına neden olmaktadır. •Dikkat eksikliği olan çocuklar çoğunlukla dışarıdan bir uyaran geldiğinde hemen onunla ilgilenme eğilimindedir. Kısa bir süre içinde birkaç değişik uyaranın etkisiyle birkaç değişik alana yönelip zincirleme olarak dikkatini başka alanlara yöneltirler. •Dikkat eksikliği olan çocuklar oyun oynarken veya bir iş yaparken bir anda dikkatini başka bir alana yöneltir ve onunla ilgilenmeye başlarlar. •Kendisine yüklenen sorumlulukları ve görevleri düzenlerken zorluk çeker, yapmayı çok ister görünmesine rağmen bile bu sorumluluğu yerine getiremezler. •Dikkatini yaptığı işin ayrıntısına vermekte zorlanır, ödevlerini yaparken veya her hangi bir işle uğraşırken gözle görülür hatalar yaparlar. •Karşınıza alıp konuşmaya çalıştığınızda, başka tarafa bakarak veya başka bir işle uğraşmaya başlayarak dinlemiyormuş gibi görünürler. •Bir iş yaparken gerekli olan malzemeleri kaybeder ve bunu alışkanlık haline getirirler. Okulda kalem, silgi, kitap, hırkasını veya verilen ödevleri kaybetmesi sıklıkla görülür ve nerede unuttuğuyla ilgili hiç bir şey hatırlamazlar. • Sürekli olarak zihnini zorlayacak olan işlerden kaçar, uzun süre üzerinde düşünmesi gereken görevleri yapma- mak için bir çok bahane uydurur ve bu tür işleri yapmazlar. Özellikle ödevler bu tür işlerin içine girer ve her biri üzerinde uzun süre düşünmeyi gerektirir. •Verilen yönergeleri izlemekte zorlanır. Verilen ufak tefek işleri bile tamamlamakta zorlanırlar. Bu yönergelere uymamasının nedeni anlayamaması veya karşı olmasından değildir, ancak farkında olmadan verilen yönergeleri izleyemezler. •Aşırı unutkanlık vardır ve sık sık uyarmalara ve yeniden hatırlatmalara ihtiyaç duyarlar. Erken Çocukluk Döneminde Yapılacaklar Dikkat eksikliği davranışı gözlenen çocuğa ilk yaşlardan itibaren dikkatini uzun süre bir iş üzerinde yoğunlaştırabileceği oyun ve oyuncaklarla eğitim verilirse, dikkat toplama alışkanlığa dönüşecektir. Eğitimlerde, kısa sürelerle yapılan çalışmalardan başlayıp, sürelerin düzenli olarak uzatılması sağlanmalıdır. Çoğunlukla resim yapmak gibi kendi sevdiği işlerle başlayan dikkat çalışmaları, uzun süre oynayabileceği oyuncaklarla desteklenmeli, grupla veya karşılıklı oynanan oyunlarla sürdürülmelidir. Ayrıca ev içinde yapılan çeşitli işlerin birlikte yapılması da dikkatin uzun süre yoğunlaşmasını sağlayabilir. Birlikte pasta yapmak, oyun hamuruyla hayvanat bahçesi oluşturmak, legolarla çeşitli figürler yaratmak, hep dikkat süresini uzatıcı çalışmalardır. Bu çalışmaların sürelerini kademeli olarak uzatmak için dikkatin dağılmaya başladığı yerde müdahale edip, çeşitli yöntemler uygulayarak yeniden yaptığı işe yoğunlaşmasını sağlamak gerekir. Dışarıdan gelen uyarıların en aza indirildiği ortamlar hazırlanmasına dikkat edilmelidir. Özellikle bir yerde televizyon açıkken çocuğun dikkatini yaptığı işe yönlendirmek pek fayda getirmeyecek, dikkatin daha da azalmasına neden olacaktır. Sık sık yönergelerle oyun haline getirerek belirli işleri yaptırmak gerekir. Örneğin; uzaktan seslenerek evin bölümleri arasında gezmesini, gittiği yerlerde sürprizlerle karşılaşıp ödüller bulma- sını sağlayarak dikkat eşiği yükseltilebilir. “şimdi banyodan çık odana git” vb. komutlarla dikkat edip devam etmesini teşvik etmek gerekir. Dikkat Eksikliğinin Okul Hayatına Etkileri Anaokulundaki Etkileri Dikkat eksikliği anaokulunda fark edildiğinde, çocuk yerinde oturamamakta ve oyunların sonunu getirmekte zorlanmaktadır. Yerinde duramadığı için çoğunlukla kalkıp dolaşmakta, her lafa karışıp sürekli konuşmakta, anlatılan konunun arasına girerek çok bilir havada yorumlar yapmakta ve anlatılan konuyu izlemek yerine başka tarafları izleyip şikâyet eden bir tavır sergilemektedir. Doğal olarak anaokulundaki sınıfında böyle bir öğrenciyle karşılaşan öğretmen aktaracağı bilgiler engellendiği için durumu fark edecek ve anne babayla temas kurma gereği duyacaktır. Çoğunlukla sınıfta düzen bozulduğu için anaokulu öğretmeninin canı sıkılacak ve çeşitli yaptırımlar uygulama yollarını tercih edecektir. Bu aşamada ailenin desteği çok önemlidir. Öğretmenle birlikte hareket eden aileler çocuğu geleceğe hazırlayabilecektir. Savunmacı bir yaklaşım izleyip, bütün sınıf içinde sivrilmiş olan çocuklarına toz kondurmama yolunu seçerlerse önemli bir fırsatı kaçırmış olacaklardır. Oyun çağındaki ilk müdahaleler belirli oranda dikkat eksikliğinin azalmasını sağlayacaktır. Bilinçli olan veliler dikkat eksikliğini fark edip uyarı aldıklarında öncelikle bu konuda kaynakları ele alıp okumalı ve profesyonel yardım alma yoluna gitmelidir. Oranı düşük dikkat eksikliklerinde öğretmenin vereceği ev uygulamaları sabırla yapılmalı ve zamanının çoğunu geçirdiği evde bol bol dikkat geliştirici uygulamalar yapılmalı ve öğrenci ilköğretime hazırlanmalıdır. İlköğretimdeki Etkileri Dikkat eksikliği ilköğretimde fark edildiğinde çocuk yine yerinden kalkıp sıralar arasında dolaşmakta, sınıf içinde veya bahçede oynanan oyunların yarısında sıkılmakta ve oyun dışına çıkmak istemektedir. Okuma yazmaya başlanılan ilk üç dört ayda her ailenin karşılaştığı, evde bir takım görevleri yerine getirmekten çocuğun kaçmaya çalışması dikkat eksikliği olanlarda en üst boyuta çıkmakta, başka çocukların bir saatte yerine getirdiği görevleri, dikkat eksikliği olan çocuklar saatlerce uğraşarak yerine getirmektedir. Sınıf içinde de öğretmenin yaptırmaya çalışacağı görevlere uzun süre dikkatini veremeyeceği için, bir süre sonra 07 ‘‘ İlköğretimin başladığı ilk günlerde dikkat eksikliği fark edilen çocukların velileri, öğretmenle sıkı bir iş birliği yaparak dikkat eksikliğini en az boyuta indirebilirler. ’’ verilen göreve itiraz etmeler ve karşı çıkmalar başlayacaktır. Dikkatini verilen göreve çekemeyen çocuk bir süre sonra başkalarının dikkatini dağıtma yollarına başvurmaya başlayacaktır. Öncelikle yanındaki sıra arkadaşından başlayarak, bütün sınıfta dikkat dağıtıcı davranışlar, sözler, öğretmenin söylediği konuya rastgele ve kendince doğru kabul ettiği örnekler vermeler veya itiraz etmeler görülecektir. Doğal olarak da bir süre sonra bütün sınıfı karşısına almakla karşılaşacağı için yavaş yavaş dışlanmalar başlayacaktır. Önce şikâyet hedefindeki öğrenciler onu dışlayacak ve gittikçe arkadaş olduğu insan sayısı azalacaktır. Bu durum evlerde de anlatıldığı için, bir süre sonra diğer veliler öğrenciden şikayetçi olmaya ve öğretmeni zorlamaya başlayacaklardır. İlköğretimin başladığı bu ilk günlerde dikkat eksikliği fark edilen çocukların velileri, öğretmenle sıkı bir iş birliği yaparak dikkat eksikliğini en az boyuta indirebilirler. Veliler öncelikle sınıfta çocuklarının farklı olduğunu kabul ederek işe başlayacak ve bu farklılığı en aza indirmek için neler yapabileceklerini öğretmenle birlikte kararlaştıracaklardır. İlk öğrenimin bu ilk aylarında önlemler alınmazsa, dikkat eksikliği sorununun yanına akademik başarısızlık ve davranış sorunları eklenecektir. Çocuk 08 ilk defa belirli bir yerde uzun süre oturmak ve belirlenen işleri yapmak zorunda kaldığı için dikkat eksikliğine bağlı davranış sorunları ortaya çıkmıştır. Aileler çoğunlukla, çocuğunda hiçbir sorun olmadığını ve okula başlayınca bu sorunların ortaya çıktığını bildirseler de konuşmalarının içinde, doğumdan itibaren davranışlarında bazı farklılıklar olduğunu söyleyecektir. Paylaşımcı bir yaklaşımla dikkat eksikliği sorunu en aza indirebilecektir. Öncelikle öğretmenden gelen uyarılara dikkat etmek, ardından rehberlik servisiyle işbirliğine gidip gerekli olan dökümanları alarak işe başlamak gerekir. Bu tür çocukların davranış özelliklerini ve bu davranışlarda nasıl değişiklikler yaratılabileceğini öğrenmek için ailenin çaba harcaması gerekir. İlköğretimde en aza indirilemeyen dikkat eksikliği sorunu ileriki yıllarda daha büyük sorunlar olarak devam edecektir. İlköğretim ikinci aşamada öğretmen sayısının ve ders çeşidinin artmasıyla birlikte farklı farklı çatışmalar ve davranış sorunları yaşanacak, ergenliğe adım atılmasıyla birlikte ailenin de söz geçiremediği çocuğa dönüşecektir. Yapılacak olan, ilköğretimin başladığı ilk günlerde etkili uygulamalara gidilerek dikkat eksikliği sorununun en aza indirilmesi ve diğer çocuklardan farklılığının azaltılması gerekmektedir. Ortaöğretimdeki Etkileri Öğrenci dikkat eksikliğini azaltmadan ortaöğretime gelmişse, ilköğretimde gösterilen hoşgörü lise çağında gösterilmeyecektir. İlköğretimin zorunlu olması nedeniyle öğretmenlerin nasihatleri, rehberlik servisinin görüşmeleri, bir çok davranış değiştirme sözleşmesi imzalayarak liseye geçen çocuğun karşısına sert disiplin uygulamaları ve sınıf tekrarları gelecektir. Akademik başarının ön planda olduğu lise çağlarında öğrencinin dikkatini derslerine vermesi ve ceza yaptırımı gerektiren davranışlardan uzak durması önemlidir. Ailenin kontrolü ve yönlendirmesinin de en aza indiği bu dönemde, önlemleri almak tamamen öğrencinin kendi üzerine düşmekte ve bu sorumluluğu alma değerlerini üstlenememişse, yavaş yavaş akademik eğitimine son vermesi yönünde gidiş başlamaktadır. Dikkat Eksikliğinde Alınacak Önlemler Kitle iletişim araçlarıyla birlikte bilgisayarlar ve elektronik oyunların etkisi, akademik başarıyı zaman zaman azaltmış, arkadaş çevresinde gördüğü ve gündemi belirleyen konular nedeniyle popüler olan değerlere yönelinmiştir. Özellikle ergenliğe geçişte gündemi arkadaş grupları belirlemekte, ilköğretimin ilk yıllarındaki basit kart oyunları veya farklı oyuncakların yerini kapsamlı ve çoğunlukla internet üzerinden oynanan oyunlar almakta- 10 dır. Öğrencinin akademik başarısı etkilendiği için bu yaşlarda alınan sert önlemlerle aile içi çatışmalar ortaya çıkmaktadır. Her öğrenci velisinin evde yaratacağı ortamla çocuğundan beklediklerini ortaya koyması ve ailedeki her bireyin sorumluluklarını nasıl yerine getireceğini kavradığı bir kültür oluşturması gerekir. Bu kurallar sürdükçe sorumluluklarını yerine getiren öğrencinin başarısız olma şansı yoktur. Dikkat eksikliği olan çocukların ailelerinde de bu davranış kültürü yerleştirildiğinde, küçük yaşta alınan önlemler de gündeme gelecektir. Okul çağından önce fark edilen dikkat eksikliklerinde önlemler almak gelecekteki akademik başarıyı artırmak için en önemli etkiyi yapacaktır. Aile dikkat eksikliğini fark ettiği çocuğu için hemen profesyonel yardım alma yoluna gitmeli veya dikkat eksiklikleri ile ilgili yazılı kaynakları edinerek önleme uygulamalarına başlamalıdır. Çoğunlukla okul çağından önce fark edilmesi zor olan dikkat eksikliği için alınacak önlemlerin incelenmesi her çocuk için yararlı sonuçlar doğuracaktır. Ailelerin okul çağı öncesinde çocuklarında geliştirecekleri dikkatini bir noktaya yoğunlaştırma ve konsantrasyon çalışmaları okul çağına gelen çocuğun akademik başarısını önemli ölçüde etkileyecektir. Çocuğun yapması gerekenleri önceden haber vermek ve işe başladıktan sonraki dikkat dağınıklığında, her seferinde işine devam etmesini sağlayacak davranışları göstermek gerekir. Bunun için de öncelikle oynadığı oyunları uzun süre sürdürebilmesini desteklemek gerekir. Çok çeşitli ve dikkatini dağıtacak oyuncak yerine az sayıda ve dikkatini uzun süre yoğunlaştıracağı oyuncakları tercih etmek yerinde olur. Seçilen oyuncakların birbirine eklenen, birbirinin devamı olan oynanma süresini uzatacak oyuncaklar olması erken yaşta dikkatinin sürekliliğini sağlayacaktır. Özellikle lego türü oyuncaklarla oynarken onun yanında olmak ve sürekli konuşarak her seferinde yaptığı işi sürdürmesini sağlamak, uzun süre dikkatini bir konuya yöneltme alışkanlığı elde etmesini sağlayacaktır. Çocuk için yapılmış bir planın olması ve düzenli olarak belirli zamanlarla belirli işlerin yapılmasının alışkanlık haline getirilmesi gelecekte de dikkat dağınıklılığını önleyecektir. Düzenli uyuma saatleri, düzenli yemek yeme saatleri, düzenli oyun saatleri şeklinde geliştirilen basit bir aile planı, ileride planlı ders çalışma alışkanlığına dönüşecektir. Kararlı bir şekilde sürdürülen planlı yaşam, ileride çocuğun da kararlı ve planlı davranmasını sağlayacaktır. Televizyonla uzun süre vakit geçirmesini önleyin; çünkü çoğu aile çocuğun çok uzun süre televizyon seyrediyor ve dikkatini uzun süre yoğunlaştırıyor yanılgısına düşmektedir. Burada dikkatin uzun süreli ilgi değil, televizyondaki sürekli görüntü değişmesinin yarattığı, dikkatin hızla başka yöne koyma alışkanlığı söz konusudur. Çocuk bir yerde sürekli oturduğu ve gözünü televizyondan ayırmadığı için aile de çocuğunun uzun süreli bir işle uğraştığını düşünmektedir. Aslında çocuğun kendi başına yaptığı bir iş yoktur. Çocuk gösterilenlere yoğunlaşmakta oradaki hareketi izleyerek zamanı geçirmektedir. Bu izleme davranışı okul çağında sınıftaki en ufak hareketi izlemeye dönüşmekte ve dikkati çabuk başka yöne kaymaktadır. Onun için sınıf bir ekrana dönüşmektedir. Ekrandaki en ufak bir değişikliği kaçırmama çabasına dönüşmektedir. Bu yüzden çocuğun cümlelerin ve talimatların basit, anlaşılır, kısa ve somut olmasına dikkat edilmelidir. Dikkat eksikliği olan öğrencinin bir şeye başlamadan önce durması, düşünmesi ve sonra uygulama yapması için çalışmalar yapılmalı her yaptığı iş için bunun sorularak pekişmesi sağlanmalı, durdun mu? , düşündün mü? diyerek hatırlatılmalı. Ders sırasında dikkati dağıldığında ona kolayca cevaplayacağı sorular sorarak yeniden derse dönmesi sağlanmalıdır. saatler boyunca televizyon karşısında kalması yerine; resim yapmasını, oyun hamuruyla uzun süre bir şeyler üretmesini veya başka bir çocukla birlikte uzun süreli oyunlar oynamasını sağlamak ve ödüllendirmek yararlı olacaktır. Okul çağına gelindiğinde öğretmenlerin dikkat eksikliği gördükleri çocuklarla yapacakları uygulamalar ailelerin de evde yapacakları uygulamalara ışık tutacaktır. Öncelikle, öğretmenle ilişkiler daha sıkılaştırmalı ve çocuğa nasıl yardımcı olunacağıyla ilgili öğretmenden bilgi almaya çalışılmalıdır. Öğretmen ilgili bir veli gördüğü için çocuğa karşı daha dikkatli olacak ve olumlu gelişmeler de çocuğu teşvik edecektir. Bir çok öğrencinin olduğu sınıfta öğretmenin özel olarak çocukla ilgilenmesini beklememeli ve öğretmene yardımcı olacak empatik konuşma ve davranış içinde olmak gerekir. Öğretmene karşı her zaman dürüst davranmalı ve onun verdiği ödevler yapılmalıdır. Özellikle profesyonel bir yardım alıyor ve çocuk ilaç kullanıyorsa, ilacı zamanında vermeyi ihmal etmemeli ve dikkatli davranılmalıdır. Öğretmenler öncelikle dikkat eksikliği gördükleri veya hareketli çocuklarla ilgili önyargılardan kurtulmak zorundadır. Çünkü çağımızda bir çok hareketli çocuk, öğretmenin yaklaşımındaki olumsuzluklar nedeniyle akademik eğitimine son vermektedir. Öğrencinin dikkat eksikliği fark edilmişse, ödevleri kısaltılarak verilmeli ve öncelikle bir işi bitirme alışkanlığını elde etmesi sağlanmalıdır. Ödev çok gelen ve uzun sürede yapması gereken öğrenci, bu büyük yükü taşıyamadığı için bir süre sonra her şeyden vazgeçip hiç ödev yapmayacak duruma gelebilmektedir. Sınıf içinde de yapması gereken ödevleri kısaltmak, arkadaşlarıyla aynı zamanda bitirme duygusunu yaşamasını sağlayacaktır. Uygun zamanlarda ve sık mola vererek öğrencideki baskıyı azaltmak gerekir. Zaman zaman ödüller vermek veya ödüllendirici cümleler kullanmak, yaptığı işi teşvik edici olacaktır. Dikkat dağınıklığı olan çocuğun malzemesini veya giyim eşyalarını unutmaması için yardımcı olmak ve sık sık uyarılarda bulunmak onun dikkatini yoğunlaştırmasına katkı sağlayacaktır. Sürekli kalemini kaybeden veya başka yerde unutan çocuk, diğerleri yazarken sınıfı rahatsız etmekten başka bir şey yapmayacaktır. Öğrenci en önde, dikkatinin dağılmayacağı ve çevresiyle fazla temas kuramayacağı bir sıraya oturtulmalıdır. Sınıf kuralları tüm öğrencilerle birlikte belirlenip, bu kurallara uymaktan taviz verilmemeli, dikkat eksikliği olan öğrenciye de sıradan kalkma vb. davranışlarda sık sık kurallar hatırlatılmalı ve öğrencinin gösterdiği olumlu davranışlar desteklenmeli ve davranışının sürekliliğini sağlamak için ödüllendirme yöntemleri kullanılmalıdır. Dikkat eksikliği olan çocuklarla konuşurken, Sınavlarda da dikkati dağılacağı ve yanlış cevaplar vereceği için dikkatini toplaması için molalar vermesi sağlanmalı ve sözlü sınavlara ağırlık verilmelidir. Öğrenci, kendisinde dikkat eksikliğini fark ettiğinde veya uzun süre ders çalışamıyor, öğrendiklerini kısa sürede unutuyor veya bir işle uğraşırken dikkatinin çabuk dağıldığını fark ediyorsa, bazı uygulamalara gidip uğraştığı işe konsantre olma çıtasını yükseltebilir. Öncelikle öğrenci hedef belirlemeli ve bu hedefe ulaşmak için her tökezlediğinde, yeniden hedefe ulaşmak için çalışmayı alışkanlık haline getirmeli, hedefin önündeki engellerden kurtulmak için çaba gösterecek motivasyonu yaratmalıdır. Bu iradenin oluşmasında kararlı davranmak ve herhangi bir dersten düşük aldığında azimle o dersin üzerine gidip daha iyisini yapması gerekir. Bir plan yaparak işe başlanılmalı, bu plan için rehberlik servislerinden yardım alınmalı, çalışma alanına plan asıp sürekli görmek zorunda kalınmalıdır. Asılı duran plan her gördükçe rahatsız etmeli ve yeniden başlamak için teşvik etmelidir. Çalışmalarda çabuk yorgun düşülüyorsa, dinlenme zamanları kontrol edilmeli ve ihtiyaç olan kısa dinlenmelerden sonra çalışmaya başlanmalıdır. Bunların dışında konsantrasyonu sağlayıcı nefes ve vücut egzersizleri öğrenilerek, konudan veya çalışmadan uzaklaşıldığı hissedildiğinde bu teknikler uygulanarak, yeniden yapılan işe dönülmesi sağlanabilir. 11 Okul Tanıtımı: İELEV 125. Yıl Özel İlköğretim Okulu İ stanbul Erkek Liseliler Eğitim Vakfı, modern ve ileri teknolojilerle donatılmış İlköğretim Okulu’nu Alemdağ’ da hayata geçiriyor… İstanbul Erkek Liseliler Eğitim Vakfı Eğitim Kurumları, İstanbul Lisesi’nin köklü eğitim ve başarı geleneğini sürdürmek ve ülkelerine duydukları vefa borcunu ödemek amacıyla İstanbul Lisesi mezunları tarafından kurulmuştur. İstanbul Erkek Liseliler Eğitim Vakfı, ulusal ve evrensel değerleri özümseyerek kişiliğinde birleştiren öğrencilerin Atatürk İlkeleri doğrultusunda iyi bir yurttaş olarak yetişmelerini hedeflemektedir. Bunun yanı sıra tüm insanlığa karşı sorumluluklarının bilincinde ve bu bilinci yaşama biçimine dönüştüren kişiler olarak büyümelerini amaçlamış, 1996 – 1997 eğitim öğretim yılında İELEV Özel İlköğretim Okulu’ nu (Cağaloğlu) açmıştır. İELEV Eğitim Kurumlarında eğitim ve öğretim alan çocuklar, gelecekte 12 dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar okul sıralarında aldıkları önder kişilik nosyonuyla ve İstanbul Erkek Lisesi geleneği doğrultusunda Alman dilini ve kültürünü tanıyarak mezun olurlar. eğitim programı ile “Eğitimde Başarı Geleneği” ni sürdürmeyi hedefleyen kurum en yüksek standartlarda ana sınıfından 7. sınıfa kadar eğitim öğretim verecektir. Bu bilinçte yetişen öğrencilerin sayısını arttırmak amacıyla Vakıf 2005 – 2006 öğretim yılında Çamlıca’ da 3, 4 ve 5 yaş yani ana sınıfı grubunun da eğitim aldığı Çamlıca Anaokulu’ nu eğitim öğretime açmıştır. İELEV 125. Yıl Özel İlköğretim Okulunda hem inşaat hem de eğitim malzemesi anlamında teknolojinin son olanakları kullanılacak, akıllı tahta ve projeksiyonla donatılmış sınıfların yanı sıra Sosyal Bilgiler, Matematik, Fen Bilgisi dersleri ise alan laboratuarlarında gerçekleştirilecektir. 2006 – 2007 öğretim yılında ise Acıbadem Özel İlköğretim Okulu eğitim öğretime açılmıştır. Çamlıca Anaokulu’ nun öğrencilerinin alt yapısını oluşturduğu okul gelen talepler doğrultusunda öğrencilerine çok daha iyi imkânlar sağlamak amacıyla büyük bir projeye imza atmıştır. İstanbul Lisesinin 125. kuruluş yıldönümü nedeniyle İELEV 125. Yıl Özel İlköğretim Okulu yeni adıyla ve 850 öğrenci kapasitesi olan okul 2009–2010 Öğretim yılında eğitime başlayacaktır. İstanbul Lisesi’nin 125 yıllık köklü Öğrencilerin kültürel ve sosyal gelişimlerini desteklemek amacıyla sinevizyon odası, oditoryum ve amfi tiyatro bulunacak, sanat atölyeleri, spor alanları ve öğrenci etkinlikleri gibi tüm faaliyetler 8.300 metrekare kapalı alanda özgün bir mimari içinde yer alacaktır. Kampus arazisinde yer alan koru ve geniş bahçe, temiz havası ve açık alanları ile açık hava aktivitelerini de imkânlı kılacaktır. İstanbul Erkek Liseliler Eğitim Vakfının diğer eğitim kurumlarında olduğu gibi İELEV 125. Yıl Özel İlköğretim Okulunda da Türkçe temel eğitiminin yanı sıra birinci yabancı dil olarak Almanca, ikinci yabancı dil olarak da İngilizce dil öğretimi gerçekleştirilecek ve okulda çok sayıda yabancı öğretmen görev alacaktır. Azmin Zaferi Öğrenme Zorluğu Çeken Çocuklarla İlgili Bir Hikaye : O kuma ve öğrenme zorluğu çeken çocuklara özel eğitim veren bir okul için bağış toplama yemeğinde, çocuklardan birisinin babası katılımcılar tarafından asla unutulmayacak bir konuşma yaptı. Okula kendini adamış öğretmenleri kutladıktan sonra şöyle bir soru sordu: 'Dışarıdaki etkenler tarafından etkilenmedikçe doğa her şeyi mükemmel bir şekil ve sırada yapıyor. Ama yine de oğlum Shay, diğer çocukların öğrendikleri gibi öğrenemiyor. Diğer çocukların anlayabildikleri gibi anlayamıyor. Oğlumda doğal olması gereken şeyler nerede?' Bu soru karşısında dinleyiciler sessiz kaldılar. Baba devam etti. 'Ben inanıyorum ki, dünyaya fiziksel ve zekâ engelli Shay gibi bir çocuk geldiğinde, gerçek insan doğası kendini gösterme fırsatını buluyor ve bu da insanların o çocuğa davranış şekillerinde kendini gösteriyor.' Ve sonra aşağıdaki hikâyeyi anlatmaya başladı: Shay ve babası bir gün parkta Shay’in tanıdığı birkaç çocuğun baseball oynadıklarını gördüler. Shay sordu, 'Acaba oynamama izin verirler mi?' 14 Shay'in babası çoğu çocuğun Shay gibi bir çocuğun takımlarında oynamasını istemeyeceklerini ama aynı zamanda eğer oğluna izin verirlerse oğlunun o çok ihtiyacını duyduğu, engellerine rağmen başkaları tarafından kabul edilmenin özgüveni ve sahiplenme duygusunu vereceğini de biliyordu. Shay'in babası çocuklardan birinin yanına yaklaştı ve (fazla bir şey beklemeyerek) Shay’in oynayıp oynayamayacağını sordu. Çocuk şöyle danışabileceği birilerine baktı ve sonra 'Şu anda 6 sayı gerideyiz ve oyun sekizinci turunda. Herhalde takıma girebilir ben de onu dokuzuncu turda vurucu olarak sokmaya çalışırım' dedi. Shay büyük bir gayretle takımın yanına gitti ve yüzünde kocaman bir gülümseme ile takım t-shirtini giydi. Babası gözünde yaş, kalbi sıcak duygularla dolu onu izledi. Çocuklar oğlunun kabul edilmesinden dolayı babanın mutluluğunu gördüler. Sekizinci turun sonunda Shay'in takımı birkaç puan kazandı ama hala 3 sayı gerideydi. Dokuzuncu turun başında Shay eldiveni eline geçirdi ve sağ açık sahaya çıktı. Ona doğru hiç top isabet etmemesine rağmen oyunda olmaktan son derece mutluydu ve babasının ona tribünlerden el salladığını gördüğünde yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Ama atıcı topu aldı ve ilk kaledeki adamının başının üzerinden diğer takım arkadaşlarının erişemeyeceği yere fırlattı. Dokuzuncu turun sonunda Shay'in takımı yine puan kazandı. Şimdi bütün kaleler doluydu, oyunu kazanma şansı ortaya çıkmıştı ve topa vurma sırası Shay'e gelmişti. Tribünlerdeki herkes ve iki takımda bağırmaya başladılar, 'Shay, ilk kaleye koş, ilk kaleye koş!' Shay hayatında hiç bu kadar uzağa koşmamıştı ama ilk kaleye gidebildi. Şaşkınlıktan büyümüş gözleriyle yere çöktü. Bu noktada Shay'in vurucu olmasına izin vererek oyunu kaybetme riskini mi almalıydılar? Şaşırtıcı bir hamleyle Shay'e sopayı verdiler. Herkes topa isabet ettirme şansının sıfır olduğunu biliyorlardı çünkü bırakın topa vurmayı Shay sopayı bile elinde tutmasını bilmiyordu. Ama Shay sahaya çıktığında top atıcı, diğer takımın kazanma şanslarını bir kenara bırakarak Shay'e bu fırsatı tanıdıklarını görünce birkaç adım öne giderek yumuşak bir şekilde topu Shay'e doğru fırlattı. İlk topa Shay zorlukla sopayı savurdu ama ıskaladı. Atıcı tekrar birkaç adım öne doğru geldi ve topu yine yumuşak bir şekilde Shay'e doğru attı. Shay sopayı savurdu ve hafifçe topa dokunarak yere atıcıya doğru vurdu. Oyun şimdi bitecekti. Atıcı topu yerden aldı ve ilk kaledeki adamına kolaylıkla atabilecek ve Shay'i sobeleyerek oyunu bitirebilecekti. alkışlandı. 'O gün', dedi babası, gözlerinden yaşlar aşağıya doğru süzülerek, 'iki takımdaki çocuklar da dünyaya bir parça sevgi ve insanlık getirmeyi başardılar'. Shay bir sonraki yaza yetişemedi. O kış öldü. Bir kahraman olduğunu ve babasını mutlu ettiğini ve eve geldiğinde annesinin de gözyaşları içinde onu kucakladığını asla unutmadı. Herkes bağırmaya devam etti, 'İkinci kaleye koş, ikinci kaleye koş' Nefes nefese Shay zorlukla ikinci kaleye koşabildi. Shay ikinci kaleye geldiği sırada açık sahada diğer takımdan biri topu almıştı... Takımın en küçüğü olan bu çocuk kahraman olma şansını elinde tutuyordu. Topu ikinci kaledeki adamına atabilirdi ama top atıcısının niyetini anladığından o da kasıtlı olarak topu üçüncü kaledeki arkadaşının başının üzerinden attı. Herkes bağırıyordu, 'Shay, Shay, Shay, bütün yolu koş Shay!' Karşı takımdan birinin yardım ederek onu üçüncü kaleye doğru döndürmesiyle Shay üçüncü kaleye koşabildi, 'Üçüncüye koş! Shay, üçüncüye koş!' Shay üçüncüye gelirken diğer takımdaki çocuklar ve seyirciler ayağa kalkmışlardı ve bağırıyorlardı, 'Shay, hepsini koş! Hepsini koş!' Shay hepsini koştu ve oyunu takımı için kazanan bir kahraman olarak herkes tarafından ‘‘ Her toplum, kendilerinden daha az şanslı olanlara nasıl davrandığıyla değerlendirilir. ’’ 15 Prof. Dr. Nevzat TARHAN NPI Nöropsikiyatri Hastanesi Çocuklarda ve Gençlerde Stres Çocuğun her doğru veya her yanlış davranışı bir işarettir. Ergenlik dönemi öncesi çocuklar ve gençler sorunlarını söz diliyle ifade edemezler. Ç ocuklarda ilk stres doğumla birlikte yaşanır. Bebeğin ağlaması onun anne rahminin sıcaklığı ve rahatlığından dış dünyanın soğukluğu ve inciticiliğine bir tepkisidir. Bebeğin yeme ve barınma ihtiyaçlarının giderilmesine rağmen stres yaşaması mümkündür. Bebeklik Depresyonu Bebeği depresyona itecek en önemli neden anne yoksunluğudur. İlk altı ayda anne birden ayrılırsa üç dönem belirti gösterir. 16 Protesto Dönemi: Sürekli ağlar, dindirilemeyen ve yatıştırılamayan ağlamalar vardır. Yanına biri yaklaştığında susar ama annesi olmadığını anladığı zaman tekrar ağlamaya başlar. Kısa süreli sustuğunda biri yanına yaklaşır- sa yine ağlamaya başlar. Sustuğu anda yüzünde yorgun üzgün ifade vardır. Depresyon Dönemi: İştah ve yeme azalmıştır, kilo kaybetmeye başlar. Fizik gelişme durur, kusma ve ishal olabilir. Muhtemelen beyin büyüme hormonunu yeterli miktar salgılamamaktadır. Bunun sonucu mutlu olmayan çocuğun beden gelişimi de yavaşlayacaktır. Çocuk gözlemlendiğinde küskün ve üzüntülü görünüm sergiler. İçe Kapanım Dönemi: 2. aydan sonra anne yoksunluğu devam ediyorsa bebek içine kapanmaya, duygusal tepkiler küntleşmeye başlar. Çevrede olanlara ve yanına yaklaşanlara ilgisiz kalır. Dünyadan soyutlanıyor gibidir. Bu durum büyüklerin şizofrenik bozukluğuna benzer bir tablodur. Görüldüğü gibi anne ile bebek arasında olağanüstü bir ruhsal bağ vardır. Bu ruhsal bağ çocuğun beyin ve beden gelişimi için temel gıdadır. Sevgisini ilgisini veren anneler çocuklarının beyinlerinde sevgi kanallarının açılmasını, çocuklarının beyinlerinin mutluluk hormonları salgılamasını sağlamış olmaktadırlar. Yuva hastalığı: Anne veya anne yerine geçen kişiden uzun süre uzak kalındığında oluşur. Burada teke tek ilişki önemlidir. Anne uzun süre hastanede yatabilir veya ayrılmak zorunda kalabilir. Böyle durumlarda çocukla teke tek sevgi bağı olan bir ilişki annenin yerini tutacaktır. Yuva ortamında sürekli bakıcı değiştiği için bu sağlanamaz ve bazı belirtiler başlar. Yuva hastalığı (Hospitalizm) içindeki çocukların çevreye ilgileri azalmıştır, geç ve güç uyarılırlar, oturdukları yerde sallanırlar, geviş getirme gibi hareketler yaparlar, kafa sallarlar, vurmaları vardır. Bu vurmalar kendi kendilerini uyarma çabalarıdır. Parmak emmek, sallanmak gibi bedensel zevk kaynaklarına yönelirler. Zeki oldukları halde yalancı bir zeka görünümü verirler. Boy ve kiloları yaşıtlarına göre geridir beslenme ve bakım iyi olsa da ani ölümler çok olur. Anneyi Kaybetme Korkusu Çocuk kendisine bakım veren kişiye derin bir bağlanma gösterir. Bu yetersizliğin ve çaresizliğin kaçınılmaz sonucudur. Çocuğa bakım veren kişinin kısa veya uzun süre ayrılması hayatın kaçınılmaz bir parçasıdır. öncesi çocuklar ve gençler sorunlarını söz diliyle ifade edemezler. Kullandıkları dil “Davranış Dili” dir. veya erkeksi cinsel sapmalar, intihar tedbirleri. Bu saydıklarım çocuklarda sık görülen davranım bozukluklarıdır. Yatağı ıslatma, yemeği reddetme, yalan söyleme, hırsızlık, öfke nöbetleri, kekemelik, aşırı hareketlilik, içe dönüklük, uykusuzluk, kıskançlık, tembellik, sinirlilik, suç işlemeler, bağımlılık, hastalık hastalığı, kadınsı Davranım bozuklukları büyüklere, anne-babaya ve topluma verilmek istenen bir mesajın varlığını gösterir. Mesajın arkasında bir duyum saklıdır. Duyuru genelde şudur. “Dikkat! Lütfen bana zaman ayırın” Bu bağlanma-ayrılma ilişkisi insanın ileri yaşlardaki hayatına yön veren temel bir ilişkidir. Evlendiğinde veya askere gittiğinde uyum sağlayamayan , okul korkusu çeken çocuklar ve gençlerde bağlanma-ayrılma ilişkisini tam olgunlaştıramamak gerçek nedendir. Böyle insanlarda bağlandığı ve sevdiği kişiyi kaybetme korkusu vardır. Hayatın normal sürecinde bu korku çocuğu geliştirecektir. Bireyselleşmeye itecektir. Yeterli Annelik Nedir? Anne temasından yoksun çocuklar ilgisiz, soğuk, isteksiz, geç uyarılan soluk renkli, mide bağırsak, solunumu bozuk çocuklar olur. Erken yaşlardaki anne yoksunluğu ileri yaşlarda uyum bozukluğuna neden olur. Ülkemizde genelde bu durumun tersi olur. Çocuk anneye bağlandığı gibi anne de çocuğa bağlanır. Karşılıklı doyum sağlayan bir ilişki vardır. Anne o derece koruyucudur ki elinde tabak arkasında dolaşır, her şeyini kontrol eder, çocuğa inisiyatif vermez. Böyle çocuk anne olamadan tuvalete gidemez, okula başlarken ayrılmak istemez. En ufak ayrılığı annesini kaybedeceği korkusu olarak algılar. Anne tavuk civcivleri büyüdüğünde kanadıyla iter; onların bireyselleşmesine fırsat verir. İnsan annesi de bunu yapmalıdır. Aksi taktirde çocuk sosyal ilişki kurmada beceriksiz , içine kapanık, cinsel davranışlarında donukluk yaşayan bir genç olur. İnsanın sağlam benliğinin gelişmesinde nitelikli, teke tek ve sürekli anne-çocuk ilişkisi kaçınılmaz kuraldır. Çocuklarda Stresin İfadesi Çocuğun her doğru veya her yanlış davranışı bir işarettir. Ergenlik dönemi 17 Her Oyuncak Oyuncak Değildir Çocukların sahip oldukları oyuncak sayısı artmasına karşın, yeni oyuncak arayışı hiç azalmıyor. 18 ünyanın değişik kentlerinde satılan oyuncaklara bir göz atma şansı bulanlar, gerçekten d e şaşırmaktan ve ürkmekten kendilerini alamıyorlar. Bu şaşırtan veya ürküten oyuncakları mağazalarda görmek ve incelemek kolay kolay silinmez bir etki yapıyor. Ama bu oyuncakların neye benzediğini anlamak için ille de ülke ülke gezmek gerekmiyor. Günümüzde oyuncaklara ne oluyor bitiyor anlamak ve oyuncakların geçirdiği değişimi izlemek internet aracılığı ile oldukça kolay. “Micro Aggression Playset with 4 mini figures”, “Build and Brawl Figures”. Örneğin Avustralya’da ucuz ürünler vpazarlayan bir mağaza olan Big W geçen sene nisan ayında şöyle oyuncaklar satmaktaydı: “VV 3-pack”, Giderek daha sık rastlanan bu oyuncakların ortak özelliği, hayal gücüne pek yer bırakmamaları. Bu cins oyuncaklar çocukların ya tam olarak Bu adları tek tek Türkçeye çevirmeye gerek yok. Her birinin adında ya doğrudan doğruya saldırganlık kullanılmış, ya da saldırganlık çağrıştıran bir kavram. Aynı mağazada daha az saldırganlık içeren bir oyuncak arayanlar için daha uygun olabilecek seçeneklerden biri sevilen bir film karakterine bürünmeye yarayan giysilerdi. Ama bu film karakterlerinin hemen hepsi saldırganlık dolu filmlerden çıkmaydı. Doç Dr. Serdar M. DEĞİRMENCİOĞLU Psikolog nasıl bir oyun oynayacağını, ya da oyunun niteliğini baştan belirliyor. Oyunu tümüyle belirleyen oyuncaklar aynı zamanda tüketimi de arttırıyor. Çünkü oynanacak farklı bir senaryo ve farklı bir oyun için uygun değiller. Sonuçta, her farklı oyun için farklı bir oyuncak satın alınması gerekiyor. Çocukların sahip oldukları oyuncak sayısı artmasına karşın, yeni oyuncak arayışı hiç azalmıyor. Hayal gücüne pek yer bırakmayan oyuncakların artmasının yanında, saldırmak ve yok etmek ötesinde hiçbir işlevi olmayan silahlara benzeyen oyuncakların yaygınlaşması söz konusu. Ölüm makinesi olarak anılan otomatik tüfeklerin, yarı otomatik saldırı silahlarının veya tabancaların tıpkısı gibi üretilen, her açıdan gerçek silah gibi görünen oyuncak silahlar çoğalmakta. Meksika’da durum; Oyuncak olduğu belli olan oyuncak silahlar yerine giderek daha sahici görünen, sahici silahtan hemen hiç farkı olmayan oyuncak silahlar üretiliyor ve Meksika Birleşik Devletleri’nde yaşayan çocukların eline geçmesi sağlanıyor. Oyuncak silahların giderek daha sahici görünmeye başlamasının önemli olmadığını iddia edenler olabilir ve oluyor. Ama Meksika’da son yıllarda olanlar bunun tersini gösteriyor. Giderek artan şiddet ülkenin özellikle kuzeyini kasıp kavururken, oyuncak silahlar ile işlenen suçlarda çok ciddi bir artış gözlemlenmiş. Sözü geçen oyuncak silahlar hem çocukların dünyasında olmaması gereken bir öğe olduğu için, hem de bir çocuğun veya gencin elinde bulunduğunda onu hedef durumuna getirebileceği için çok tehlikeli. Meksika Parlamentosu sahici görünen oyuncak silahları 2002 yılında yasaklamış olmasına karşın, bu yasak yeterince uygulanmadığı için sorunun ortadan kalkması söz konusu bile olmamış. Bu ay parlamentoya getirilen yeni yasa önerisinde ise daha kapsamlı bir yasağın ve düzenlemelerin getirilmesi öneriliyor. Önerinin sahipleri, genç kuşakların bu silahlardan – oyuncak olsa bile – uzak tutulması gerektiğini özellikle vurguluyorlar. Kilis’ten bir örnek; Oyuncak silahların saldırganlığı yoktan var ettiği elbette söylenemez. Ancak silahların ve aracı olduğu saldırganlığın öğrenilmesi, kanıksanması ve pekişmesinde oyuncak silahların ve oyuncak silahlarla oynanan oyunların yeri olduğu biliniyor. 8 Aralık 2008 günü Kilis’te yapılan törende yaşananlar bu açıdan oldukça öğretici. Vali ve diğer yetkililerin katıldığı Kilis’in Düşman İşgalinden Kurtuluşu Töreni’nde Kuvayi Milliye birliklerindeki kişilerin kente girişi canlandırılmış. Birlikleri canlandıran kişiler ve gaziler, gerekli veya kabul edilebilir olduğu söylenemeyecek bir davranış sergilemişler; kuru sıkı tabanca ve tüfeklerle havaya ateş açmışlar. Bu olanaktan yararlanan bazı kişiler de evlerinin önünden veya balkonlarından tabanca ve tüfekleriyle havaya ateş etmişler. Törene oyuncak tabancalar ve asker giysileriyle katılmaları sağlanan çocukların da oyuncak tabancalarını havaya kaldırarak ateş etme taklidi yaptıkları görülmüş. Kilis’te yaşananlar çocukların silah kültürüne ve militarizme nasıl alıştırıldıklarının bariz bir örneğini oluşturuyor. Çocuk hakları açısından bakıldığında ise çocukların törene bu şekilde katılmasının kabul edilemez olduğu biliniyor. MET Eğitim & Danışmanlık * Konu tekrarı & okul destek * Yabancı dil desteği (İngilizceFransızca-Almanca-İtalyancaRusca-Çince-İbranice) * Özel ders * SBS & OSS hazırlık * Sınav - ders takviye 19 Şaduman AYBENİZ Uzm. Psikolojik Danışman ve Rehber öğretmen Sağlıklı Aile ve İletişim Ailede çocuk kabul edilmek ve onaylanmak ister. Aile ortamı çocuğa kendi benliğini tanımlama olanağı vermiyorsa, o zaman, ailenin istediği yönde bağımlı bir kişi olarak gelişir. S ağlıklı aile düzeni, ailenin gereksinimlerini doğal olarak karşılar ve her bir aile üyesi o aileye ait olmaktan mutludur. Sağlıksız aile düzeninde gereksinimler karşılanamaz ve aile üyeleri, mutsuz ve doyumsuz oldukları halde, bu hastalıklı durumu devam ettirebilmek için çaba gösterirler. Ailede çocuk kabul edilmek ve onaylanmak ister. Aile ortamı çocuğa kendi benliğini tanımlama olanağı vermiyorsa, o zaman, ailenin istediği yönde bağımlı bir kişi olarak gelişir; psikolojik ve sosyal olgunlaşması engellenir. İnsan yaşam boyu deneyimleri sonucu olgunlaşır. Aile bu olgunlaşma sürecinde çok önemli bir rol oynar. Sağlıklı aile düzeninde aile kendi üyelerini değerli bulur. Aile toplumla ilişkisini dengelemiştir; ne toplumdan kopar, ne de toplumun baskısına tümüyle boyun eğer. Olgunlaşma denilince şimdi de olgun insanda olması gereken temel özellikleri sıralayalım: 1. Olgun insan, kendini diğerlerinden ayıran sınırların farkındadır ve kendi benliğinin sınırlarını korumakta duyarlılık gösterir. Sağlıklı ailede, çocuğun kendine özgü bir benlik geliştirmesine izin verilir. Sağlıklı olmayan aile içinde buna izin verilmez. Aile içinde otoriteyi elinde tutan kişi, bağımsız benlik geliştirmesine karşıdır; herkesin boyun eğmesi, itaatkâr olması istenir. 20 (Bu tür insan, kendi ailesiyle iyi ilişkiler içindedir. Başkalarının onu kullanmasına, isteği dışında kararlar alıp yönlendirmesine izin vermez. Yani olgun insan korku ve suçluluk duygularından kurtulmuştur.) 2. Olgun insan, kendini değerli bulur, kendine saygısı vardır ve kendini olduğu gibi kabul eder. (Kendine saygı ve kendini değerli bulmanın çekirdeği aile içinde atılır. Çocuğu olduğu gibi kabul eden, onu destekleyip yüreklendiren aile üyeleri çocuğun benlik değerinin tohumlarını eker.) 3. Olgun insan beden, zihin ve manevi yaşam arasında denge kurmuş biridir. (Sırf bedensel görünüme önem veren, ya da sadece düşünsel faaliyetlerde doyum arayan kişiler, kendi çocukluklarında aile içinde bu yönde desteklenmişler, diğer yönlerini geliştirememişlerdir. Aile sağlıklı ise, çocuk her yönünü geliştirmeye doğal olarak yönelecektir.) 4. Olgun insan heyecan ve duygularını tanır ve onların gerçekçi bir biçimde ifade edilmesine olanak sağlar. Duygu ve heyecanlarımız iç ve dış dünyamızla ilişkimizin daha etkili olmasını sağlar. Örneğin; Kızgınlık, kişinin benlik sınırlarını ve onurunu korumasına olanak verir. Korku, tehlikeli durumlardan sakınmamıza yol açar. Hüzün, ayrılma zamanı gelmiş bir olay ya da kişiyi simgeler. Suçluluk, vicdan duygusunu oluşturmamıza yol açan bir duygudur. Utanma, kendi sınırlarımızı bilmemiz gerektiğini, gücümüzün ne kadar sınırlı olduğunu öğretir. Sevinç, her şeyin yolunda olduğunu bildirir. Sevgili anne babalar! Çocuğa, gence ne verirsek onu alırız. Bu yüzden bir insan kendini tanımlarken “Ben bana verilenim” der. Çocuklarımızı yetiştirmede hepimize kolay gelsin. Adres : Aydınevler Mah. Uyanık Cad. No: 4/1 Küçükyalı / İstanbul Telefon : (0216) 518 33 49 Faks : (0216) 417 72 45 E-posta : [email protected] Web : www.ekipspor.com.tr Çıkış Var Yüksel GEMİCİ Psikolojik Danışman Gerçek olan nedir? Kurgu olan nedir? Bunlar nerelerde çakışır? Nerelerde ayrışır? Ç ocuğun gelişiminde ebeveyn rolünün önemi, biricikliği ve yaşamsallığı yadsınamaz. Aile, çocuklarının entellektüel ve duygusal gelişimine rehber olmakla birlikte, süreklilik ve yakınlık anlamında diğer etkenlere göre (okul, çevre gibi) daha işlevsel bir özelliğe sahiptir. Başka bir ifadeyle, aile ile çocuk arasındaki bağ, okul yıllarının çok öncesinde başlar, bu yıllar ve sonrasında da kesintisiz ve çoğu kez karşılıksız olarak sürer. Kendine ve başkalarına güvenme, girişimci ve yapıcı olma gibi birçok olumlu kişilik özelliğinin hayat bulduğu bu bağ, son yıllarda artan toplumsal ve sistemik baskılarla özellikle, temel insani özelliklerinden yoksun bırakılarak mekanistik bir hale dönüşmeye başlamıştır. Kanımca çocuk için gerçek olan, çocuk için ancak çocuğa rağmen kurguyla örtülmektedir. Gerçek olan nedir? Kurgu olan nedir? Bunlar nerelerde çakışır? Nerelerde ayrışır? Bütün bu sorulara yalın, sade ve elbette anlaşılabilir yanıtlar bulabilmek için kafamızın içindekileri açığa çıkarıp, kendi çocukluğumuza bakmalıyız, diye düşünüyorum. 22 Neyi önceliyor, nelerden hoşlanıyor ve neleri daha çok hayal ediyorduk? Bizim için gerçek olan neydi? Günümüzde olduğu gibi sağdan soldan, uzaktan yakından bu kadar akıl hocası, bu kadar doğru ve dolayısıyla bunların dayattığı bu kadar kurgusal bir alan var mıydı? Bu kadar kuşatılmış mıydık? Şimdi olduğumuz yer miydi istediğimiz? Çocuklarımızı hiçbir bilimsel ve pedogojik temele dayanmayan ve sürekli olarak sistemin ve belki de bilinçli olmadan bizim tarafımızdan dayatılan ihtiyaçların peşinde sürüklüyoruz. Sürekli olarak geleceğe vurgu yapıyoruz. Onları oyundan, birlikte aynı masayı paylaşmaktan, bir bardak su istemekten, almaktan ve vermekten mahrum bırakıyoruz. Anne baba olmaktan vazgeçip öğretmen oluyoruz, hata yapmaktan genellikle korkuyoruz. Çocuğumuzla, dünyada hiçbir eğitimcinin ya da felsefi doktrinin sağlayamayacağı o çok özel ve yakın (sembiyotik) ilişkiyi kurgusal alana teslim ediyoruz. Steril alanlarda yaşamıyoruz; daha çok engel aştığımızda daha ilerde olmadığımızı biliyoruz. Yaşamımızın hatalardan, kırgınlıklardan, üzüntülerden oluştuğunu biliyoruz. İlişkilerimiz dahil her türlü sunilikten, yapaylıktan şikayet ediyoruz. Alıntıda Mark Twain’den aktardığım söz, aslında karmaşık halde savrulan düşüncelerimin temelini oluşturdu. Bende sizler gibi kendi gerçekliğimi yaşama konusunda iyi bir durumda değilim, kurgular ve olabilirlikleri hesaplıyorum. Bütün bunların arasında ironik bir şekilde, ve hemen her zaman çocukluğumu, yani geçmişimi referans alıyorum. Çünkü birçok şeyin zamanla, hem çok yakın hem de çok uzak bir ilişki içinde olduğunu biliyorum. ‘‘ Gerçek, Kurgu’dan daha acayiptir, çünkü Kurgu, olabilirlikleri gözetmek durumundadır; gerçeğin öyle bir zorunluluğu yoktur. ’’ Mark TWAIN Bal Peteği Anaokulu - Ataşehir Telefon: (216) 456 34 91 - 533 770 50 19 Çocuk Kulübü: Hillside City Club - Trio / Batı Ataşehir Telefon: (216) 470 88 55 www.balpetegi.com www.anabilim.k12.tr Ercan Altuğ YILMAZ Eğitmen Doğanın Dili Matematik Doğa ve matematik birbirini destekler durumdadır. M.S. 1200’lerde yaşamış olan Fibonacci çeşitli çalışmalarda bulunmuş, bu zincire Altın Oran ile yeni bir halka eklemiştir. M atematik; kimileri için bir kaç anlamsız rakamın oluşturduğu sembol yığını, kimileri için de sıkıcı ve çok çabuk geride bırakılması gereken bir ders adı iken bazıları için hayatımızı, doğamızı, dünyamızı hatta evrenimizi anlamanın tek yoluydu. Sayıları azınsanmayacak kadar çok olan bu kimseler nihai sonuca varamasalar da bir çok konu da yolumuzu aydınlattılar ve günümüz teknolojilerine ışık ve ilham oldular. 24 Tarih boyunca matematikle Eski Mısır’lılar kadar kimse ilgilenmemiş ve ilerleyememiştir. Bu dönemler boyunca matematik; mühendislik ve günlük ihtiyaçların ötesinde zorunlu kalmadıkça kullanılmamış. En basitinden dairesel yapılar üzerine gerekli olan hesaplamalarda Pi sayısı 3 olarak hesaplanmıştır. Oysa ki Eski Mısır’lılar Piramit yapılarında kullandıkları mühendislikte hem Pi sayısını hem de çok sonraları M.S. 1200'lerde Fibonac- ci tarafından gösterilecek sayı dizisi ve içerdiği Altın Oran’ı çok sık ve gerçek değerlerine yakın kullanmışlardır. Matematik sayı sisteminin günümüzdeki halinin temellerini atan ve bununla da kalmayıp uğraştığı matematikle yaşadığı dünyayı açıklamaya çalışan ender bir matematikçidir Fibonacci. İşte matematiği hayatı anlama ve yaşama biçimi olarak gören bu değerli insanların attığı temeller sayesinde belki de birçok insanın hayatı kolaylaştı ve dahası değişti. Fibonacci'nin babası Guglielmo Cezayir'in Béjaïa limanı ile İtalya'nın Bugia kenti arasında bir ticaret postasını idare etmekteydi. Genç bir çocuk olan Fibonacci babasına yardım etmek için onunla seyahat ederdi. Burası Fibonacci'nin Hint-Arap sayı sistemini öğrendiği yerdir. O zamanki Roma rakamları hâlâ günümüzde kullanılmakta olan I , II , III , IV , V… gibi devam etmekte olan rakamlardı. Ancak bu sayısal sistemde sıfır yoktu. Sıfır olmadığından matematiksel işlemlerde de devamlı bir eksiklik oluyordu. Sıfırın yutan, yani neyle çarpılırsa yine kendisi olması gibi açıklanamayan bir özelliği vardı. Fibonacci Hint-Arap sayıları ile aritmetik işlemler yapmanın Roma rakamları ile hesap yapmaktan çok daha basit ve verimli olduğunu gördü. Fibonacci bütün Akdeniz bölgesini gezdi ve dönemin önde gelen Arap ve Türk matematikçileri ile çalışma olanağı buldu. Bunlar arasında ünlü Arap Matematikçi Ömer Hayyam'ın öğrencileri de bulunuyordu. Ömer Hayyam döneminin en büyük matematikçisi olarak günümüz matematik ve özellikle geometride kullanılan temel işlemleri çok yakın şekilde kullanmış düşünür ve şairdir. 2 3 1 1 8 5 Fibonacci yaklaşık olarak 1200 yıllarında Tunus ve Arap yarımadasından döndü. 1202 yılına gelindiğinde 32 yaşında, öğrendiklerini abaküs kitabı veya hesaplama kitabı anlamına gelen “Liber Abaci” isimli eserinde topladı. Yayınladığı bu eserinde Hint-Arap Sayı Sistemi'ni kullandı ve böylelikle Avrupa’da matematikte roma rakamları kullanılmamaya başlandı. Fibonacci’ye asıl ününü ise Liber Abaci’de bir hikayeyle anlattığı sayı dizisine borçludur. Fibonacci bir dostunun tavşan çiftliği olduğunu ve tavşanların tahmini olarak sayısını asla tutturamadığını, bu konuda kendisinden yardım istemediğinden bahseder. Fibonacci hesaba bir çift tavşan ile başlar. Kapalı bir ortamda bu tavşanlardan dişi olan üreme mevsimi sonunda bir çift tavşan doğurur. Devamında da yavruların üremeye katılması için bir üreme dönemi geçirmesi gerekmektedir. Böylelikle her dönemde üreme dönemine gelmiş tavşan çiftinden yeni çiftler olacak ve önceki aylara eklenerek giden bir sayı dizisi olacaktır. 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89 ... Tabi ki Fibonacci çiftçi arkadaşına ne kadar yardımcı olmuştur tartışılır. Çünkü gerçek hayat koşullarında ölüm, kısırlık gibi birçok yan etkenle bu dizi bozulacaktır ama burda aslında doğanın heryerde tekrar ettiği bir oran ortaya çıkmaktaydı. Bu dizinin ilerleyen sayılarında çıkan her sayıyı bir önceki sayıya böldüğümüzde 5/3 gibi 1.6180 civarlarında bir sayıda sabitlendiği görülür. Bu oran doğada birçok yerde görülmekte ve bu orana doğanın sabiti veya altın oran denmektedir. Aslında aynı Pascal ve Hayyam’ın hikayesinde olduğu gibi bu oranı ilk keşfeden Fibonacci değildi. M.Ö. 500'lü yıllarda yaşamış olan tüm zamanların en büyük matematikçilerinden biri olan Pisagor (Pythagoras), altın oranla ilgili aşağıdaki düşüncelerini dile getirmiştir: “Bir insanın tüm vücudu ile göbeğine kadar olan yüksekliğinin oranı, bir pentagramın uzun ve kısa kenarlarının oranı hepsi aynıdır. Bunun sebebi nedir? Çünkü bütünün büyük parçaya oranı, büyük parçanın küçük parçaya oranına eşittir.” Altın Oran olarak tanımlanan 1,618034 rakamı Altın Bölüm, Altın Sayı gibi ifadelerle tanımlanır. Greek alfabesindeki Phi (Ø) ile gösterilir. 1. Dönem 2. Dönem 3. Dönem 4. Dönem Peki nedir bu Altın Oran’ın özelliği? İsterseniz küçük bir örnekle açıklayalım. Eşit büyüklükte yukardaki şekilde görüldüğü gibi iki kareyi yan yana getirelim, sonra bu iki kareye bitişik olacak şekilde büyük tek bir kare, çizmiş olduğumuz üç kareye bitişik bir kare daha... Bu şekilde kareleri kendilerinden önce komşu oldukları kare sayıları ile numaralandırırsak Fibonacci sayı dizisine ulaştığımız görülecektir ve işte Fibonacci diktörtgeni karşımızda. Bu dikdörtgenin kenarlarının birbirine oranı da Altın Oran’ı vermektedir. Altın Oran, Pi sayısı gibi irrasyonel bi sayıdır ve ondalık sistemde yazılışı 1.618033988749894... dür. Fibonacci sayıları 0, 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, 610, 987, 1597, 2584, 4181, 6765... şeklinde devam eder. Dizideki ardışık iki sayının oranı, sayılar büyüdükçe Altın Oran'a yaklaşır. Bu Fibonacci ardışık sayıları Altın Oran ilişkisinin yorumlanmasıdır. Şimdi bu karelerimizi çeyrek daireler oluşturacak şekilde köşelerinden birleştirelim. Oluşan bu spiralin bir özelliği de doğada görülen bir eğime sahip olmasıdır. Birçok matematikçi ve bilim insanının yıllar boyu ilgisini çeken ve araştırmalara konu olan bu rakama “altın oran”, “kutsal oran”, “mükemmel oran” gibi isimler atfedilmiştir. Bunun nedeni, bu orana göre yapılan ve yaratılan resimlerin, heykellerin, süslemelerin, mozaiklerin, mimari eserlerin, altın orana göre çekilmiş fotoğrafların, doğada bulunan bir çiçeğin ve yapraklarının insanın gözünün algılayabildiği en uygun düzenlemede olmasıdır. 25 Altın Oran ile doğada hemen hemen her yerde karşılaşmaktayız; bitki yapraklarında tohumlarında, çiçeklerde, çam kozalaklarında, deniz kabuklarında, en yakın örneği ise insan vücudunda. Örneğin insan boyuna x, göbek deliğinden ayak uçlarına kadar olan bölüme de y dersek; göbekten başa kadar olan uzunluk “x-y” olacaktır. Bu durumda ideal yani altın orana göre olan insan vücudunun denklemi: x / y = y / (x – y ) olacaktır. Bu formül insanın diğer uzuvları için de geçerlidir. Parmak boğumları, kol oranı, yüz hatlarının oranı gibi. Sanatta ve mimaride ise Altın Oranı veren birçok eser bulabilmekteyiz. Eski Yunan Mimarisinden Leonardo Da Vinci, Raphael, Rubens, Boticelli gibi ünlü ressamlar da resimlerinde Altın Oran kullanmışlardır. Leonardo Da Vinci’ye ait olan “The Annonciati- on” adlı yukarıdaki tablonun da gelişi güzel değil, belli bir oran dahilinde yapıldığı görülmektedir. Leonardo ve çağdaşlarının o dönem sadece resim ve mimari ile uğraşmadığı, çok yönlü, yani matematik, fizik gibi dallarla da yakından ilgili olduğu düşünüldüğünde bunu tablolarına yansıtmaları mantıklı durmaktadır. Altın Oran’ı hem kendi portresinde hem de ünlü eserlerinde kullanmıştır. Tabloyu belli noktalarından dikey ve yatay olmak üzere iki çizgiyle kesersek kenarlarda oluşacak oran 1/1.618 dir. Günümüzde ve geçmişte resim yapma tekniğinde altın üçgen, dikdörtgen ve çokgenler sıkça kullanılmıştır. Bunun dışında Fibonacci sayı dizisinin ve altın oranın; şiir, müzik notaları, ekonomi gibi değişik ve birçok kullanım alanı bulunmaktadır. Aşağıdaki örnek bunlardan biri olan mimari Leonardo Da Vinci alanındandır. Altın Oran’a özellikle eski Yunan mimarisinde sıkça rastlamaktayız. Mısır’daki piramitlerde de bu orana rastlanmaktadır. Piramitler hem kendi içlerinde bu kurala uymakta, hem de birbirleri arasında bu orana uyan spiral içinde belli noktalarda konuşlandırıldıkları görülmektedir. Günümüzde ise bu orana uyan ünlü yapılar arasında Birleşmiş Milletler binası bulunmaktadır. Ayrıca Altın Oran birtakım firmalarca ürün dizaynı aşamasında da kullanılmaktadır. Bunlar sigara paketleri, kredi kartları, bazı ambalajlar ve benzerleridir. Fibonacci sayı dizisinin ve Altın Oran’ın görüldüğü ve kullanıldığı yerlerin tamamını sizlere aktarmamız için oldukça kalın bir kitap çıkarmamız gerekebilir. 'nin ya, 'nın 'ye Grafik çiziminde belirtilen noktalar arasında kalan parçaların birbirlerine olan oranı Altın Oran’a uymaktadır. 26 Görüldüğü gibi Fibonacci sayı dizisinin ve Altın Oran’ın kullanıldığı, veya doğada görüldüğü alanlar saymakla bitmiyor. İşte tam da bu yüzden, bugüne kadar bu konuda araştırma ve inceleme yapmış bilim insanları ona Tanrı’nın dünyayı yaratırken kullandığı oranı kastetmek amacıyla Kutsal Oran, İlahi Oran benzetmesini yapmışlardır. www.ercanaltug.blogspot.com Otojenik eğitimin yararları nelerdir? Otojenik Eğitim solunum, sindirim ve kan dolaşım sistemlerinin düzenli çalışmasını sağlamanın yanı sıra; var olan rahatsızlığın ilerlemesini engelleyebilmektedir. Konsantrasyon azlığı ve bozukluğu, uykusuzluk, dinlenememe ve iç huzursuzluğu giderebilmekte; zihinsel, bedensel ve sanatsal yeteneklerin geliştirilmesinde etkili olmaktadır. Yaşamımızı engelleyici negatif düşüncelerin pozitif olarak değiştirilmesinde, olaylara ve yaşananlara sınır koymanın ötesinde kendi özgüvenimizi artırarak sorunlarla başa çıkmayı kolaylaştırmaktadır. Sınav ve doğum öncesi hazırlıklarda ve her türlü strese karşı oldukça elverişli bir yöntemdir. Otojenik Eğitim Volkan Akdeniz ile Otojenik Eğitim üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik E ndişe, korku ve heyecansal gerginlikler tüm hayatımızı etkileyebilir. Bu etkilenmeyi en az seviyeye indirmek; insan sağlığı ve uzun yaşamak için son derece gereklidir. Yapılan araştırmalar stresin, pek çok hastalığın başlamasına ve artışına sebep olduğunu, bedenin tüm dengesini alt üst ettiğini göstermektedir. Yoğun stres, organizmada otomatik olarak birtakım fizyolojik belirtilerin oluşumuna yol açar. Çarpıntı, nefes darlığı, kas gerginliği ve ilerleyen dönemde bunlara eklenen unutkanlık, dikkat dağınıklığı gibi yakınmalar, özellikle çok şiddetli olduğunda, kişinin yaşamını aksatan bir boyuta ulaşabilir. Bunların psikolojik kökenli olduğunun bilinmemesi, kişiyi çeşitli tetkik ve tedavi arayışlarına yöneltebilir. Bu belirtilerin kaybolması ancak kaygı düzeyinin azaltılmasıyla mümkündür. Sayın Volkan Akdeniz, isterseniz söyleşimize şöyle başlayalım, otojenik eğitim konusundaki birikiminizin kaynağını öğrenebilir miyiz ? Bu alandaki araştırmalarıma başladığımda pek çok ülkede hastalara, doktorlar tarafından önerilen ve strese dayalı hastalıklarda, etkili bir yöntem olduğunu öğrendim ve ilk olarak İsviçre'de otojenik eğitim konusunda özel eğitim alarak yola çıktım. Ardından İstanbul'da Psikolojik Hijyen Merkezini açarak otojenik eğitim konusunda hizmet vermeye başladım. Depresyondan, vücudun bağışıklık sisteminin bozulmasına kadar, geniş bir yelpazede sağlığımızı etkileyen içimizdeki sıkıntıyı atamadıkça, gerginlikten kurtulamayız ve gerginlik arttıkça sıkıntımızda yoğunlaşır. Oysa vücudu ve zihni rahatlatma egzersizlerini öğrenerek stresle baş edebiliriz. Bu konuda en etkin yöntemlerden biri de Otojenik Eğitim'dir (Autogenes Training). Otojenik eğitim nedir ? Otojenik Eğitim, bedenin derin gevşetilmesi/rahatlatılması yolu ile otonom sinir sistemi üzerinden kişinin ruhunu, psikolojisini rahatlatma metodudur. Otojenik eğitim alternatif tıp yöntemi midir? İlk bakışta altenatif tıp gibi görünen Otojenik Eğitim ile elde edilen gevşeme/rahatlama bir sözden ibaret olmayıp, çeşitli bilimsel yöntemlerle objektif olarak ölçülebilen bir metotdur. Otojenik Eğitim esnasında tüm bedendeki kan dolaşımı daha rahat ve düzenli olur. Bu nedenle de beden ısısı 1 - 2°C derece yükselir. Gevşeme ile birlikte kişinin nabzı belirgin bir şekilde sakinleşir. Öyle ki Otojenik Eğitim sonrası nabzın daha sakin ve yavaş olduğu gözlenir. Sayın Akdeniz zaman ayırdığınız ve verdiğiniz yararlı bilgiler için çok teşekkür ediyoruz. Psikolojik Hijyen Merkezi Fulya Caddesi Özpolat Sitesi No:18 Kamelya C Blok Daire 1 Şişli (Cevahir Alışveriş Merkezi, Atlantis çıkış kapısı yanı) Tel: 0212 2121035 Faks: 0212 2121036 27 Üniversite Tanıtımı: Koç Üniversitesi yılında kurulan Koç Ün i ve r s i te s i ’n i n ana misyonu “en yetkin mezunları yetiştirmek; bilimin sınırlarını ilerletmek; bu alanlarda Türkiye ve insanlığa hizmet etmektir”. Uluslararası düzeyde seçkin bir eğitim uygulayan ve özerk bir kurum olan Koç Üniversitesi niteliğe önem vermesiyle fark yaratmaktadır. Bir araştırma üniversitesi olan ve Türkiye’den ve dünyadan pek çok saygın ve tanınmış bilim adamını akademik kadrosunda bulunduran Koç Üniversitesi, Türk üniversiteleri arasında, öğretim üyesi başına düşen makale sayısında son beş yıldır ilk üçte yer almaktadır. Öğretim üyesi başına düşen makale sayısında Türkiye’deki üniversiteler sıralamasında Koç Üniversitesi’nin en üst sıralarda olması araştırmaya verdiğimiz önemin, öğretim üyelerimizin ve araştırma programlarımızın başarısının bir göstergesidir. Ulusal ve uluslararası düzeyde kamu ve özel kuruluşlar (üniversiteler, araştırma ve geliştirme kurumları, iş dünyası ve sanayi kuruluşları) ile çeşitli araştırma projelerinde işbirliği içinde çalışmaktayız. Üniversitenin araştırma ve lisansüstü (yüksek lisans ve doktora) programları da lisans öğrencilerinin eğitimlerinin üstün nitelikli ve güncel olmasına imkan vermektedir. Lisans Koç Üniversitesi Lisans Programları: İnsani Bilimler ve Edebiyat Fak. Arkeoloji ve Sanat Tarihi Felsefe İngiliz Dili ve Karşılaştırmalı Edebiyat Psikoloji Sosyoloji Tarih Fen Fakültesi Fizik Kimya Matematik Moleküler Biyoloji ve Genetik 28 Hukuk Fakültesi Hukuk İktisadi ve İdari Bilimler Fak. Ekonomi İşletme Uluslararası İlişkiler Mühendislik Fakültesi Bilgisayar Mühendisliği Elektrik/Elektronik Mühendisliği Endüstri Mühendisliği Kimya-Biyoloji Mühendisliği Makine Mühendisliği Hemşirelik Yüksek Okulu Hemşirelik ve lisansüstü eğitim birbirini desteklemektedir. 1993–2008 yıllarını kapsayan 15 yıllık dönemde Koç Üniversitesi öğretim üyeleri 3061 bilimsel makale ve 145 kitap yayınlamışlardır. Makalelerden 1127’si uluslararası atıf endekslerince taranan dergilerde yayınlanmıştır. 1993–2008 döneminde Koç Üniversitesi’nde değişik konularda 2525 seminer ve konferans düzenlenmiştir. Koç Üniversitesi öğrencilerinin % 41’i burslu olarak eğitim görmektedir. Öğrencilerine son derece modern tesislerinde dünya standartlarında bir eğitim sunan Koç Üniversitesi, geniş laboratuvar, bilgi işlem ve araştırma imkanları sayesinde eğitimi her zaman en üst seviyede tutmaktadır. Güzel ve rahat bir ortamda okuma imkânı bulan öğrencilerimiz, iyi bir İngilizce eğitimle birlikte isterlerse Almanca, Fransızca, İspanyolca, İtalyanca ve Rusça dillerinden birini de öğrenme olanağına sahiptirler. Koç Üniversitesi’nde 20 lisans, 16 yüksek lisans ve 10 doktora rogramı bulunmaktadır. Bugüne kadar 909’u İşletme yüksek lisans, 211’i Fen Bilimleri ve Mühendislik yüksek lisans, 94’ü Sosyal Bilimler yüksek lisans, 3.547’si da lisans programından olmak üzere toplam 4.761 kişi Koç Üniversitesi’nden mezun olmuştur. Koç Üniversitesi’nin 2008–2009 eğitim-öğretim yılında 3.483’ü lisans programlarında, 128’i İşletme Enstitüsü’nde, 203’ü Fen Bilimleri ve Mühendislik Enstitüsü’nde, 190’ı Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde olmak üzere toplam 4.004 öğrencisi vardır. Koç Üniversitesi’nin lisans programlarına yerleştirilen öğrencilerin büyük bir bölümü ÖSS’de ilk yüzde birlik dilime girmiştir. Koç Üniversitesi’nin en önemli özelliklerinden biri de öğrencilerinin kendi eğitimlerini kendilerinin şekillendirmesidir. Koç Üniversitesi öğrencileri, hangi bölümde okurlarsa okusunlar ilk bir buçuk yıl temel bilgilerden oluşan derslerin sunulduğu ortak programdan geçerler. Bu “çekirdek” programla öğrencilere, değişik kültürlere ve ortamlara rahatlıkla uyum sağlayabilecekleri bir eğitim verilmesi amaçlanır. Bu çekirdek programı tamamlayan öğrenciler seçmeli derslerle kendi eğitimlerini kendileri şekillendirme olanağına sahiptirler. Bu genel formasyon programı iki amaca hizmet etmektedir. Bir yandan insanlık bilgi mirasının geniş bir yelpazesine ulaşarak, bireyin hayatına anlam katabilecek araçlar verilirken bir yandan da bu araçlar çeşitli bilim dallarının giriş düzeyindeki temellerinden ve temel becerilerinden oluşmaktadır. Bu sayede Koç Üniversitesi mezunları, öğrencilik döneminden sonra bile, yeni bilgiler edinmek istediği alanlarda temel bilgilere sahip olabilmektedirler. Ana konulardan oluşan, gereksiz ayrıntılardan kaçınılan mesleki derslerle de, mezunların bir alanda ehliyet kazanması sağlanmaktadır. Koç Üniversitesi’ nin lisans programları da bu bilgiler çerçevesinde ortaya çıkmış ve üzerlerinde uzun araştırmalar ve çalışmalar yapılmış programlardır. Az sayıda öğrencili sınıflarda birebir eğitim alma olanağını yakalayan öğrencilerimiz üniversitemizin deneyimli ve güçlü akademik kadrosu ile sürekli etkileşim içindedir. Laboratuarlar, sınıflar ve diğer bütün imkânlar ders saatleri dışında da öğrencilerin kullanımına açıktır. Koç Üniversitesi, güçlü akademik yapısına ek olarak renkli ve hareketli sosyal ortamı ile de farklılaşmaktadır. Üniversitemiz, öğrencilerine çok çeşitli alanlarda faaliyet gösteren öğrenci kulüplerinin yanı sıra spor takımları ve gönüllü organizasyonlar ile de olumlu bir sosyal yaşam ve kampus ortamı sunmaktadır. Koç Üniversitesi’nde halen alt dallarıyla birlikte faaliyet gösteren 50 öğrenci kulübü ve organizasyonu bulunmaktadır. Öğrenciler kendi kulüplerini kendilerini kurma hakkına sahiptir. KÜ Gönüllüleri’ nin; Düşünebilen Çocuklar, KÜYAT (Koç Üniversitesi Yaz Ötölyesi), KÜ-TOG (Koç Üniversitesi Toplum Gönüllüleri Vakfı), KET (Koç Üniversitesi Eğitim Topluluğu) Dişler Yolunda, Farkındalık Grubu, KÜMYÜP (Minik Yürekler Projesi) gibi sorumluluk projeleri yürüten faaliyet alanları bulunmaktadır. Suna Kıraç Kütüphanesi, 8.282 m² alana ve 700 kişilik oturma kapasitesine sahip olan Suna Kıraç Kütüphane’nin ilerleyen yıllar içerisinde 300.000 kitap barındırması planlanmıştır. Üniversitede verilen eğitim programlarına (sanat ve insani bilimler, işletme, ekonomi, fen ve mühendislik, sağlık bilimleri, hukuk, politika, uluslararası ilişkiler, sosyal bilimler vd.) paralel olarak satın alma ve bağış yoluyla geliştirilen koleksiyon ağırlıklı olarak İngilizce yayınlanmış kaynaklardan oluşmaktadır. Ancak Türkçe, Fransızca, Almanca, İtalyanca, Rusça ve İspanyolca yayınlar da mevcuttur. Ayrıca eski Türkçe (Osmanlıca), Arapça, Farsça dillerinde yazılmış ve yayınlanmış yazma ve nadir eserlerden oluşan özel bir koleksiyon da mevcuttur. Tel: 0212 338 16 90 – 0212 338 15 01 Faks: 0212 338 13 60 Adres: Rumeli Feneri Yolu – Sarıyer/İst İnternet Sitesi: www.ku.edu.tr 29 Ben Varım, Oluşuyor, Gelişiyorum Türkan YILMAZ Emekli Eğitimci Ç ocuk eğitiminde amaç her çocuğun bir birey olduğunu kabul ederek, bunu çocuğa, temelinde ilgi, sevgi , tutarlılık ve kararlılık olan iletilerle hissettirerek, kimliğinin gelişmesini sağlamaktır. Çocuğun okula başlamasıyla, çocuk grup çağına girer ve toplumsal bilinci şekilllenmeye başlar. Arkadaşlarıyla ilişkileri çocuğa toplumsal yaşamda uyumlu birey olmayı öğretir. İçinde yaşadığı eğitim ortamında onun kişilik sahibi, farklı birey olarak, belirli hakları olduğunun kabul görmesi, çocuğun başkalarına saygılı davranmasını, hakkını korumasını, önder olmasını ve sorumluluk almasını sağlar. O gün öğretmen, öğrencilerini oyun salonunda toplar. O dersin amacı çocukların grup kimlikleri üzerinde kendi kararlarını almaları ve bu kararları yaşarken kendi doğrularını bulmalarını sağlamaktı. Oyunun adı; “Devler, cüceler ve sihirbazlar” idi. 30 Öğretmen çocuklara oyunu anlatır. Çocuklar sevinçle yerlerinde duramazlar. Öğretmen çocuklara seslenir: “Şimdi karar vermeniz gerek. Siz nesiniz? Dev mi? Cüce mi? Sihirbaz mı?” çocuklar olmak istedikleri kimlik- lerin gruplarını oluştururken, kararını değiştirip başka gruba geçenler de oluyordu. O sırada yanına yaklaşan Ayşem kaygı dolu ince, titrek bir sesle öğretmenine “Denizkızları ne tarafta duracaklar öğretmenim?” diye sorar. “Denizkızlarının grubu yok” der öğretmen. Ayşem kararlı bir ses tonuyla “Yoo, var, ben denizkızıyım” der. Ayşem kendini sihirbazlara, devlere, cücelere yakın bulmuyordu. Kendi grubu olmadığı için oyundan çıkıp duvar dibinde kaybedenlerin yerinde durmak da istemiyordu. Kendi kimliği denizkızıydı. Denizkızlarının da bir grubu olduğuna ve bu grubun yerini öğretmeninin bilmesi gerektiğine inanıyordu. Anlatılan normlara uyma- yanlar kendilerine gösterilen kalıplarla şekillenmeyi reddedenlerdir... Nerede duracaktı denizkızları? Öğretmen Ayşem’in desteklenip yüreklendirilerek kendine güven duymasını sağlamasının gerektiğini düşünerek “Denizkızları oyun salonunun parlak yıldızlarla süslü sahne perdesinin önünde duracaklar” der. Gruplar oluşup oyun başladığında Ayşem rolünü oynarken yüzü gülüyordu, çok mutluydu. Desteklenen çocuk daha bağımsız girişimlerde bulunarak yeni şeyler üretme isteğinde olacaktır. Onun kişilik sahibi, farklı birey olarak tanındığını hissetmesi, belirli hakları olduğunun kabul edildiğini anlaması, onu mutlu ve kimlikli kılacaktır. Çocuklarımızla iletişimimizde : Hoşgörülü olalım ki, sabırlı olmayı öğrensin. Destekleyip yüreklendirelim ki, kendine güvensin. Hakkına saygı gösterelim ki, adil olmayı öğrensin. Övelim ve beğenelim ki, takdir etmeyi öğrensin. Güvenerek sevgi ile dostça davranalım ki, umutlu, güzel insan olsun. B2 vitamini: Karaciğer, böbrek, buğday unu, patates, et, süt, yumurta, peynir, kepek, yeşil sebzeler, havuç, fındık, yer fıstığı ve mercimekte bulunur. B3 vitamini: Yetersiz beslenme sonucu deriyi sinir sistemini tutan “pellegra” adlı hastalık ortaya çıkar. Hücrelerin oksijeni kullanabilmeleri için gereklidir. Bira mayası, kepek, yer fıstığı, sakatat, kırmızı et, balık, buğday, baklagiller, un, yumurta, süt, limon, kabak, incir, portakal ve hurmada bulunur. B5 vitamini: Doğada bol olduğu için eksikliğine rastlanmaz. Karaciğer, kırmızı et, tavuk, yumurta, ekmek ve sebzelerde bolca bulunur. Yeni Popüler Akım: Vitaminler! S on yıllarda artan stres, hava kirliliği, hareketsiz yaşam tarzı, yoğun iş temposu… gibi nedenlere bağlı olarak yaygınlaşan çeşitli sağlık sorunlarının önlenmesine yönelik “doğal takviye” kullanımı oldukça popüler oldu. Bu popüler akımı, sizleri doğru yönlendirebilmek adına biraz aydınlatmak istedik. Vitamin nedir? Vitaminler, sağlıklı hayatın vazgeçilmez bir parçası olan organik bileşiklerdir. Vitamin, Latince “yaşam” anlamına gelen “vita” sözcüğünden kaynaklanır. Vücudumuzun normal fonksiyonlarını gösterebilmesi için ihtiyacı olan vitaminlerin, gerek doğal gıdalardan gerekse tamamlayıcılardan elde edilmesi yaşamı devam ettirebilmek için şarttır. Ne işe yararlar, hangileri nerelerde bulunur? A vitamini: Enfeksiyonlara karşı direnci arttırır normal büyüme, üreme, kemik ve diş gelişimi, görme için gereklidir. Kayısı, havuç, kereviz, marul, portakal, erik ve domateste bulunur. D vitamini: İnce bağırsaklardan kalsiyumun emilmesine yardımcı olur, kalsiyumun kemiklerde ve dişlerde tutulmasını sağlar. Balık yağı, balık, yumurta, tereyağı, karaciğer ve ette bulunur. E vitamini: Antioksidan etkilidir. Alzheimer hastalığının ilerlemesini yavaşlatır. Yaşlı kişilerde bağışıklık sistemini güçlendirir. Buğday, tohumlu besinler, soya fasulyesi yağı, arı sütü, ceviz, marul, tere, kereviz, maydanoz, ıspanak, lahana, mısır yağı, mısır, yulafta bulunur. K vitamini: Karaciğere gelen K vitamini burada üretilen bazı pıhtılaşma faktörlerinin yapımında rol alır. Ispanak,kabak, marul, yeşil domates, yeşil biber, inek sütü, peynir, tereyağı, yumurta, kırmızı et, pirinç, karaciğer, mısır, muz, şeftali ve çilekte bulunur. B1 vitamini: Kasların ve sinir sisteminin faaliyeti için gereklidir. Buğday, kepek, bira mayası, sebze meyve, koyun eti, sığır eti, balık eti, yumurta ve sütte bulunur. B6 vitamini: Sinir sistemi ve hormonların çalışmasını düzenler. Vücudun savunmasında antikor ve akyuvar oluşumunda rol oynar. Karaciğer, böbrek, kırmızı et, balık, yumurta, ekmek ve sebzelerde bulunur. B11 vitamini: Kırmızı kan hücreleri ve sinir dokularının oluşumunda aktif rol oynar. Hücre bölünmesi için gereklidir. Bu etkisi ile büyümeyi de sağlar. Anne karnındaki bebeğin sinir sisteminin gelişimi için de gereklidir. Karaciğer, böbrek, kırmızı et, ıspanak, marul, yumurta, ekmek, portakal ve muzda bulunur. B12 vitamini: Besinlerle veya sigara gibi alışkanlıklarla vücuda giren siyanürü etkisiz hale getirir. Karaciğer, yürek, böbrek, kırmızı et, tavuk, balık, süt, peynir ve yumurtada bulunur. C vitamini: Vücudumuz C vitaminini üretemez, bitkiler ve bazı hayvanlar bu vitamini üretebilmektedir. Eksikliğinde diş eti kanamaları ve çekilmeleri olur. Siyah üzüm, narenciye, çilek, kavun, karpuz, yeşil biber, maydanoz, brokoli, havuç, soğan ve bezelyede bulunur. Vitamin Eczanesi Eczacı Sonnur Aşıkkutlu Eczacı Teknisyeni Özlem Asan 31 Programın detaylarına göre farklı aşamalardan oluşan telefon mülakatlarının sonunda adaylar, taraflarn anlaşması durumunda Türkiye’ye gelir. Dil Eğitiminde Büyük Yenilik T ürkiye gerek kültürel, gerekse mevsimsel turizmde sunduğu alternatiflerle pek çok yabancının ilgisini çeken bir ülke. EduRehber, dilin ancak konuşarak öğrenildiği gerçeğinden de hareket ederek, bu ilgiyi bir eğitim programına dönüştürüyor. 32 cek konuşma sınıflarına, İngilizce’de akıcılık gerektiren her alanda yardımcı olma seçeneği de sunulur. English@Home, ana dili İngilizce olan ve Türkiye’de yaşam deneyimi edinmek ve Türk kültürünü yakından tanımak isteyen gönüllülerle, İngilizce’sini ilerletmek isteyen ve evi misafir barındırmaya uygun olan aileleri bir araya getirme amaçlı bir programdır. İngiltere, Amerika, Kanada, Avustralya gibi ülkelerden gelen gönüllü öğretmenler ev sahibi ailenin evinde yaşar, aile bireyleriyle sohbet eder ve evin çocuklarının ödevlerine yardımcı olurlar. Evlerinde misafir edecekleri gönüllü öğretmen, konuşma saatleri ve ev ödevlerine yardım ederek ev sahibi aile bireylerinin İngilizce’sini geliştirdiği kadar, aileye, yabancı bir kültürü yakından tanıma, Türk kültürünü ve aile düzenini tanıtma ve Türkiye’yi bir yabancının gözünden görme fırsatı sağlar. Ana dili İngilizce olan, akademik başarısı, sosyal ve düşünsel olgunluğu, Türkiye’de yaşama isteği ve liderlik yeteneklerine göre seçilmiş öğrenci ya da yeni mezunlarla, ömür boyu sürecek bir bağ kurma ve uluslararası bir aileye sahip olma fırsatı sunar. Alternatif olarak, dil okulları ve üniversitelerin hazırlık sınıfı öğrencilerine yönelik konuşma sınıflarında da eğitim verebilirler. Adaylara, program ortağı şirketlerde de İngilizce yazışmalar ve yurtdışıyla olan telefon görüşmelerinden, çalışanların İngilizcesini ilerlete- Orta düzeyde İngilizce bilgisine sahip ve evi misafir ağırlamaya uygun tüm ailelerin katılabileceği English@Home’da, misafirle uygulanan program aile bireylerinin seviyelerine göre belirlenir. Misafir öğrenciler, ailenin yanında ortak tercihlerine göre 2-12 ay arası kalırlar. 2008 yazından beri süren programa ilgi yoğun, ancak çoğu üniversite öğrencisi olan adaylar daha çok yaz aylarında gelmeyi tercih ediyor. Yıl boyunca her dönemde kayıt alınmakla beraber, aile-öğrenci eşleştirmesi ve diğer resmi işlemlerin zamanında tamamlanabilmesi için ailelerin bize misafir kabul etmek istedikleri dönemden en az 5 hafta önce başvurmalarını tavsiye ediyoruz. Öğrenciye kendine ait bir yaşam alanı sağlayabilecek, Türk mutfağını, tarihi ve kültürel zenginliğini tanıtabilecek bütün ailelerin katılımına açık olan English@Home programı kapsamında misafir olan adaydan ise aileyle İngilizce konuşması, evin çocuklarının İngilizce derslerine yardımcı olması, onlarla İngilizce oyunlar oynaması, evin kurallarına uyması, diğer aile bireylerinden beklenen görev ve sorumlulukları yerine getirmesi, odasını ve kendi yaşam alanlarını temiz ve düzenli tutması beklenir. Başvuru sahiplerinin belirttiği kriterlere göre yapılan eşleştirmede, her iki tarafın da belirtmiş olduğu tarihler, ailenin sosyo-ekonomik yapısı, misafirin geleceği ülke, cinsiyeti, eğitim durumu, tarafların ilgi alanları gibi faktörler dikkate alınır. Misafirin özel bir gereksinimi olması durumunda (evde piyano çalabilmek, düzenli olarak spor salonuna gitmek gibi), eşleştirmelerde bu gereksinimlerin karşılanabilmesine de özen gösterilir. Yurtdışında aile yanında konaklamalar yaygın olmakla birlikte, Türkiye’de evinizde bir yabancıyı konaklatmanın yaratacağı tedirginliğin de göz ardı edilmediği English@Home programında, gelecek adaylardan detaylı özgeçmiş ve farklı ortamlarda farklı kişilerle çekilmiş fotoğrafların yanı sıra, işveren, akademisyen ve arkadaşlarından alınmış referanslar, programdan beklentilerini ve Türkiye’ye gelmek isteme nedenlerini belirten bir niyet mektubu, eğitim geçmişlerini belgeleyen diploma ve sertifikalar, sabıka kaydı ve sağlık raporu istenir. Program detaylarına göre farklı aşamalardan oluşan telefon mülakatlarının sonunda ailelerle de konuşturulan adaylar, tarafların anlaşması durumunda Türkiye’ye gelir. Aileler de benzeri bir süreçten geçiyorlar. Ön elemelerden geçen aileler, EduRehber yetkililerince evlerinde ziyaret edilip, haklarında komşularından alınan referanslara göre son bir değerlendirmeden geçirilirler. Zaman darlığı, seyahat engeli gibi nedenlerle yurtdışına çıkamayan, aile ortamında pratik yaparken kendini daha rahat hissedeceğini düşünen ya da İngilizce’yi gündelik hayatına sokmak isteyen aileleri English@Home programı hakkında detaylı konuşmak üzere EduRehber’e bekliyoruz. İkizlerin Başarı Öyküsü Emre ve ikizi Mert, Çevre Lisesi son sınıf öğrencileri. 9 yaşından beri yaptıkları yüzme sporunda milli takımla birlikte birçok başarıya imza atmalarının yanı sıra akademik alanda gösterdikleri başarıyla kendilerinden söz ettiriyorlar. Yale üniversitesine ikisinin birden kabul edilmesi rastlantılarla açıklanamayacak büyük bir başarı. Biz de dergimizde bu başarının öyküsünü okuyucularımızla paylaşmak istedik. M erhabalar; Ataşehir Eğitim ve kültür dergisi olarak sizinle ilgili haberleri gazetelerde okuduğumuz için söyleşi yapmak istedik. Başarı hikâyenizin, sizden sonra gelenlere örnek olacağını ve sizin gösterdiğiniz yolu izleyen birçok kardeşinizin daha olumlu adımlar atacağını düşünüyoruz. 34 Niçin Yale Üniversitesini tercih ettiniz? Yale Üniversitesi’ nin akademik olarak mükemmel olmasının yanısıra çok da iyi bir yüzme programının olması bizi Yale’ i seçmeye yönelten en önemli iki faktördü. Yale’de okumanın sağlayacağı imkanları da unutmamak gerekir. Bunların yanında, Yale’e yaptığımız ziyaret sırasında çok sıcak bir ortamın olması ve herkesin büyük bir aileymişçesine davranması bizi çok etkiledi. Ayrıca New Haven’ ın çok büyük olmayıp tam bir üniversite şehri olması da başka bir neden. Yale Üniversitesine giriş şartları nelerdi? SAT ve TOEFL sınavlarında çok yüksek puanlar yapıp aynı zamanda okul ortalamanızın da 4.5’den yüksek olması lazım. Ama sadece akademik başarının değerlendirilmediği bir gerçek. Kendinizi tanıtmak için yazdığınız ‘essay’lerimiz ve sosyal aktivitelerle dolu bir yaşamın da sanıldığından kat be kat fazla önemi var. Bu sosyal aktiviteler; sosyal sorumululuk projeleri, bilimsel projeler, spor veya herhangi sanatsal bir alanda çalışma olabilir. Giriş için nasıl bir hazırlık yaptınız ve nasıl başvurdunuz? Okulumuzda aldığımız mükemmel eğitimin yanı sıra SAT ve TOEFL sınavları için kursa gittik, test çözdük ve kelime ezberledik. Bir sürü “essay”ler yazdık. Zaten 9 yıldır yüzüyorduk, üniversite yüzme koçlarıyla irtibata geçtik. Yüzmedeki başarımızın büyük bir katkısı oldu. Internet üzerinden hazırladığımız belgeleri ve sınav sonuçlarımızı üniversiteye yollayarak başvurduk. Yüzmedeki derecelerinizin bu üniversiteye girmede etkisi oldu mu? Yüzmedeki başarımız sayesinde yüzme koçlarının desteğini aldık ve onlar başvurularımızı desteklediler. Bir sporla uğraşmamız ve bu spor sayesinde üniversite takımına katkı sağlayacak olmamızın kabul edilmemizde büyük bir etkisi var. Spor ve ders çalışmanın ikisine birden nasıl zaman ayırabiliyorsunuz? Okulda tüm dikkatimizi toplayarak dersi derste öğrenmeye çalıştık ve yüzmeden geriye kalan zamanlarda ve teneffüslerde sınavlara çalıştık. Ama sosyal hayatımızdan da fedakârlıklar yapmamız gerekti. Arkadaşlarımızla dışarı çıkacak zaman bulamadığımız oluyordu. Günde kaç saat antrenman yapıyor ve kaç saat ders çalışıyorsunuz? Günde üç saat antreman yapıyor ve sınavlara çalıştığımız zamanlarda üç saat de ders çalışıyoruz. Ama onun dışında evde ders çalışmayız. Milli takım çalışmalarına ne zaman katılıyorsunuz? Milli takım çalışmaları yok. Çalışmalarımızı Fenerbahçe Kulübü’ nde yapıyoruz. Kulüp yarışlarının sonuçlarına göre, her milli takım yarışı için ayrı milli takım seçiliyor. Ayrıca okulumuzun yüzme takımında da çalışıyoruz. Yüzmede elde ettiğiniz başarılarıda bizlere anlatabilir misiniz? 10’ un üzerinde bireysel rekorumuz var ve bayrak yarışlarında takım arkadaşlarımızla 10’a yakın rekor kırdık. 30’a yakın Türkiye şampiyonlu- ğumuz var ve yurtdışı yarışlarda da çeşitli rekor ve şampiyonluklara sahibiz. Çevre İlköğretim ve Lisesi’nin yüzme takımında da 5 yıldan bu yana yüzüyoruz. Dolayısıyla okul adına da çok sayıda bireysel ve takım halinde kazandığımız Türkiye şampiyonlukları var. Hem okulun hem de kulübün yüzme takımında yoğun bir programla yıllardan bu yana yüzüyoruz, yarışlara katılıyoruz. Ama bu hiçbir zaman okulda ve derslerimizde bir sorun yaratmadı. Bu dengeyi kurmayı başardık. Ders ve spor dışında uğraştığınız başka etkinlikler ve hobileriniz var mı? Çok kitap okurum (Emre). Dans etmeyi çok severiz ve okul gösterilerinde dans şovlarımız var. Film izlemek hobilerimizin başında gelir, her hafta bir sinemaya gitmeye çalışırız. Küçük kardeşlerinize neler tavsiye edersiniz? Başarılı olmanın sırları neler? Başarılı olmanın sırrı, kendinize çok geç olmadan bir hedef belirleyip sadece o hedefe odaklanıp mükemmel bir planlamayla hedefe ulaşmaya çalışmaktır. Tabii eğlenmeyi de unutmamak gerekir. Başarıya ulaşmak için çok çalışıp aynı zamanda eğlenmek ve bu ikisini bir dengede tutmak çok önemlidir. Başarılı olmanızda ikiz olmanızın ne gibi etkileri var? Aramızda oluşan doğal rekabeti kendi çıkarımıza kullanmak ve düşmanlığa dönüşmesini önlemek başarıya ulaşmamızda büyük bir rol oynadı. İkiz olmanın bir diğer avantajı ise birbirimize destek olmamızdı. Birimiz hedefe giden yolda sendelerse diğerimiz onu ayakta tutmak için her zaman yanındaydı. Gelecekte hangi meslek alanlarını seçmeyi düşünüyorsunuz? Gelecekte hangi mesleği seçeceğimizle ilgili bir fikrimiz yok. Bu soruya üniversite sırasında veya bitirdikten sonra yanıt verebiliriz. Örnek aldığınız kişiler kimler? Örnek aldığımız belirli kişiler yok. Biz aslında hep birbirimizi örnek alıyoruz. Başarı öykünüzü bizimle paylaştığınız için teşekkürler. 35 Yeşim GÜLOĞLU Ataşehir Eğitim ve Gelişim Akademisi Yaşam Koçluğu Öğrencisi Dün, Geçmişte Kaldı Yarın, Henüz Yaşanmadı Bugün, Herşey Benim Elimde -Ben kimim? -Gerçekten ne yapmak ve nerede olmak istiyorum? -Çocuklarımla daha sağlıklı bir lişki kurabilir miyim? -Daha kaliteli bir yaşama nasıl ulaşırım? - ............... için çok mu geç kaldım? - ............... konusunda ne yapabilirim? B u listeyi uzatmak mümkün. Siz de bu tür soruları kendinize sık sık soruyorsanız, şimdi anlatacaklarım belki sizin yaşamınızda da bir fark yaratabilir. Yaklaşık üç hafta önce; Ataşehir Eğitim ve Gelişim Akademisi'nden gelen bir telefonla, yaşam koçluğuyla ilgili bilgilendirici bir toplantıya katılmak üzere akademiye davet edildim. Daha önce konuyla ilgili birkaç şey okumuştum elbette. Ancak yakın çevremden böyle bir danışma alan kimse olmamıştı. Yaşam koçluğunun daha çok, öğrenim çağındaki çocukların çalışma planları ve eğitim hedefleriyle ilgili olduğunu varsaymıştım. Bir de, önemli şirketlerin üst düzey çalışanlarının kariyer hedefleriyle ilgili bir çalışma olarak düşünmüştüm. Öğrenci velisi olduğum ve kariyer planlarımdan da uzun zaman önce vazgeçtiğim için bu görüşmenin, SBS sınavına hazırlanmakta olan kızımla ilgili olacağını düşünerek akademiye gittim. Ancak; Yaşam ve Eğitim Koçu Gülnur Sağlam Hanımla yaptığımız ilk oturumdan sonra, konunun hiç de bu alanlarla sınırlı olmadığını gördüm. Uzun yıllardır kaliteli olan her şeyden öncelikle çocuklarımın faydalanması ilkesi ile yaşayan ben; bir anda “Peki ya ben?'' sorusu ile yüz yüze kaldım, tabi biraz da (hayır, oldukça!) şaşırdım. Uzun bir süredir kendi adıma ertelediğim planlar, “hayır, bu bir düş ve benden çok uzak!’’ dediğim bazı şeyler, aşılamaz zannettiğim kimi engeller ve çocuklarımla yaşadığım günlük ama dikkate alınmazsa insanın üzerine dağ gibi devrilebilecek sorunlar…. Kendimce çaba sarf ettiğim ama tam anlamıyla çözüme ulaşamadığım ya da çözümünü zamana, belki de hayatın akışına bıraktığım şeyler… 36 Gülnur Hanımla çıktığım bu yolculuk, bana her hafta kendimle ve yaşamımla ilgili birçok şeyi anlama ve çözümleme fırsatını veriyor… Bu çalışmada öğren- diğim en önemli şey; bir sorunu ya da aksayan her ne varsa onu giderebilmenin, hedeflerime ve isteklerime ulaşmamın en önemli yolunun olayları algılamak, meseleleri dürüstçe ortaya koyabilmek (sadece kendime karşı) ve durumu daha da iyileştirebilmek için planlı ve akılcıl bir çaba sarf etmek olduğu yönünde oldu. Ve en önemlisi, “istemenin’’ hem de “gerçekten istemenin’’ değerini ben bu çalışma sayesinde anladım. Benim yolculuğum devam ediyor… Herkesin ihtiyacı olduğuna inandığı ya da benim gibi hiç ummadığı bir anda, böyle bir yolculuğa çıkma fırsatını yakalamasını dilerim. Ancak hazır olun !... Kimse size, “şunu yap, bunu yapma!” demeyecek… Okul Tanıtımı: Balpeteği Anaokulu O kula başlama, zihinsel, bedensel, duygusal ve sosyal açıdan bir “hazırlıklı oluşu” gerektirir. Artık 6 yaş çocuğu gerçek yaşama girmeye hazır gibidir. O, öğrenme alanında çalışmaya ve gerekli becerileri kazanmaya hazırdır. Çocuğun yaşının gelmesi, harfleri yazabiliyor olması ya da saymayı bilmesi okula hazır olmak için yeterli değildir. Bir çok alanda çocuğun bilgi ve becerilere erişmiş olması gerekir. Peki biz bu bilgi ve becerileri geliştirmek için okulumuzda neler yapıyoruz: Öncelikle sene boyunca sınıf öğretmenlerimiz ve psikoloğumuz çocuklarımızı doğal ortamlarında yani sınıflarında gözlemleyip bu gözlemlerini yapılan gelişim testleri ile harmanlıyorlar. Gelişim testleri ihtiyaca yönelik gruba yönelik ve bireysel yapılabilmektedir. Grup testleri genellikle problem çözme becerileri, hayal gücü etkinlikleri ve yaratıcılıkla ilgilidir. Bireysel testlerde ise çocuğumuzun hangi alanda desteğe ihtiyacı olduğunu belirleyip uygun olan gelişim testini uyguluyoruz. Bu testler ilköğretime sağlam temeller atmanın adımlarını da oluşturamaktadır. Yapılan bireysel gelişim testlerine örnekler verecek olursak; eğer çocuğumuz harflerin ve sayıların yönlerini karıştırıyorsa “mekansal algı” testini uyguluyoruz. El-göz koordinasyonunu, kavram bilgisini, şekil-zemin ilişkisini, şeklin mekandaki konumu- nun algılamasını, şeklin mekanla ilişkisini ölçme becerilerini görmek istediğimiz çocuklarımıza “frostig görsel idrak gelişme” testini uyguluyoruz. Günlük yaşamdaki kurallara daha iyi uyum sağlaması gerektiğini düşündüğümüz çocuklarımıza “sosyal beceriler eğitimi” veriyoruz. Duygu ve düşüncelerini rahatlıkla ifade edemeyen çocuklarımızla “beier cümle tamamlama testi”ni yapmaktayız. Kelime haznelerini geliştirmek ve nesneleri tanımlama becerilerini güçlendirmek istediğimiz çocuklarımıza “peabody resim kelime testi” uygulamaktayız. Bütün bu gelişim testleri ve gözlemlerimizin yanı sıra ilköğretime geçiş sırasında bütün çocuklarımıza “okul olgunluğu testi” uygularız. Bunun sonucunda ise çocuğumuzun ilköğretime hazır olup olmadığı, nasıl bir öğretmen tarzının ve okulun çocuğumuza uygun olduğu, birebir yaptığımız görüşmelerle velilerimize aktarılır. Okula başlamadan önce gerçekleştirmesini beklediğimiz özellikler: •Kendini ifade edebilecek ve iletişim kurabilecek düzeyde anadilini kullanabilme •Yaşına uygun kavram bilgisine sahip olma •Dikkatini verme ve sürdürebilme becerisi •Benzerlik ve farklılıkları ayırt edebilme becerisi •El becerileri ve genel koordinasyonu- nun yeterli olması •Kendi adına düşünebilme ve karar verebilme •Sorun çözme becerisine sahip olma •Kendine karşı gerçekçi bir güven duygusu içinde olma •Olumlu bir benlik değerini geliştirmiş olma, kendini sevme •Gerçekçi bir çevre algısına sahip olma (örneğin çevreyi düşmanca algılamama) •Özbakım becerilerinin gelişmiş olması •İstek ve ihtiyaçlarını uygun bir yer ve zamana kadar erteleyebilme •Anlık ve tepkisel davranmak yerine duygu ve düşüncelerini muhakeme becerisini de kullanarak ifade edebilme •Sosyal kurallara uyabilme •Yaşına uygun sorumluluklar alabilme Siz de çocuğunuzun okula hazır olup olmadığını bazı gelişim özelliklerinden takip edebilirsiniz, bu takipler sonucunda çocuğun okul olgunluğuna erişmesi biz eğitimcilerin ve siz ebeveynlerin duyarlı yaklaşımları ile gerçekleşebilir. 37 İstanbul Oyuncak Müzesi İstanbul Oyuncak Müzesi’nin kapısından içeri girerken bir elinizden çocuğunuz, çıkarken ise diğer elinizden çocukluğunuz tutacak… İ stanbul Oyuncak Müzesi 23 Nisan 2005 yılında Sunay Akın’ın ailesinden kalma Göztepe’deki köşkünde kurulmuştur. 5 kattan oluşan müzedeki oyuncakların sayısı ve çeşidi konusunda sınır bulunmamaktadır. Oyuncak müzesinden içeri adımınızı attığınız anda sizi masalsı bir dünya beklemektedir. Evcilik oynadığınız bebeğiniz, kurşun askerleriniz, metal arabalarınız, çocukluğunuz, anılarınız… Akın müzeyi, 15 yılda internet üzerinden ve gezdiği ülkelerden dört bin antika oyuncak satın alarak oluşturmuş ve İstanbul Oyuncak müzesi dünyada ki örnekleri arasında önemli bir yere sahip olmuştur. İstanbul Oyuncak Müzesi olarak müze kültürünün yaygınlaşmasını, müzeye gelen ziyaretçilerimizin oyuncak tarihine ilişkin bilgi edinmelerini, kendilerinden önceki dönemlerde üretilen oyuncakları tanımalarını, dünden bugüne gelişen oyuncak hazinemiz ve hazırladığımız kültürel etkinlikler ile dünyanın en iyi oyuncak müzesi olarak hizmet vermeyi amaçlıyoruz. Hazırlanan etkinliklerimiz müzemize gelen ziyaretçileri oyuncakların dünyasına götürerek geçmiş ile günümüz arasında bir bağ kurmakta ve dünya tarihini oyuncakların dilinden anlatmaktadır. Müzenin dekorunu da bu düşünceyle sahne tasarım sanatçısı Ayhan Doğan tasarlanmıştır. İstanbul Oyuncak Müzesi’ni gezen öğrencilere tarihi, daha eğlenceli, daha anlaşılır bir öğrenme ve akılda kalıcı bir dille sunuyoruz. Örneğin, uzay oyuncaklarının sergilendiği bölümde Ay’a ulaşma çabası, tren oyuncakları bölümünde sanayi devrimi, oyuncakların diliyle anlatılmaktadır. Toplumlar, müzelerden geçerek aydınlanırlar... Dünyanın dört bir yanından toplanan oyuncaklarla, farklı kültürleri aynı çatı altında toplayarak, ziyaretçilere oyuncak tarihini sunan müzemizde oyuncak tarihinin en önemli eserleri bulunmaktadır Konferans salonunun bulunduğu en alt katta kendinizi bir denizaltının içinde, çayınızı veya kahvenizi yudumlayacağınız kafede ise bir oyuncağın çarklarının içinde hissedeceksiniz. Girdiğiniz her odada farklı bir macera yaşayacak ve çocukluk dostlarınızla karşılaşacaksınız. 38 www.istanbuloyuncakmuzesi.com web sitesi adresinden İstanbul Oyuncak Müzesi ve etkinlikleri hakkında ayrıntılı bilgi edinebilirsiniz. İstanbul Oyuncak Müzesi bünyesinde çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. Akgün Akova ile "Yartıcılık Seminerleri", Theo Dede ile "Tahta Oyuncak Boyama Atölyesi", Yelda Baler ile "Fotoğraf Dersleri", İlizyon Gösterileri, Fosil Keşif Atölyesi, Tomurcuk Çocuk Tiyatrosu, Hep Çocuk Kaldık. Akgün Akova İle “Yaratıcılık Seminerleri” Bu seminer dizisi katılımcıların aktif yaratımını hedefleyen ve “workshop” tasarımıyla sunulan bir programdır. Sanat yapıtlarından yola çıkıp, yaratıcılığın kökenlerini araştırarak, yaratıcılığın beslenmesi ve geliştirilmesine katkıda bulunmayı amaçlar. Katılımcıların kendilerini özgürce ifade etmelerine, psikolojik ve sosyolojik açıdan olanak tanır. Sanatı ve bilimi yan yana getirerek çok boyutlu bakış açısı sağlar. Katılımcıların analiz ve sentez yeteneklerini geliştirir. Sanat tarihi, felsefe, tarih ve bilimin bütün dallarında bilgi vererek çağdaş sanat yaklaşımı edinmelerine katkı sağlar. Theo Dede ile “Tahta Oyuncak Boyama Atölyesi” 12 yıldır Türkiye'de yaşayan 1927 Hollanda doğumlu olan Theo dede şimdi de İstanbul Oyuncak Müzesi'nde her Pazar çocuklara tahta oyuncaklar yapmayı ve boyamayı öğretiyor. Birbirinden farklı, sevimli şekillerden oluşan tahta oyuncaklar çocuklardan ve büyüklerden ilgi görüyor. Çocuklar kendi oyuncaklarını yaparken hem yaratıcılıklarını geliştiriyor, hem de çok eğleniyorlar. Tüm kırtasiye ve kitap ihtiyaçlarınızda hizmetinizdeyiz... Kırtasiye - Copy Center ve fax Ofis ekipmanları Sayısal Loto ve Milli Piyango Sarf Malzeme - Elektronik - PS3/PS2 ve oyun konsolu oyunları 10.000 ‘in üzerinde film arşivi , Bandrollü film Türkiyenin en büyük arşivi Renkli fotokopi - Ciltleme Çok satan kitaplar - Çocuk kitapları Test kitapları (tüm yayınlar) Ata Çarşı No:21 Ataşehir Tel:(216) 456 1768 - 456 2062 Fax:(216) 456 1975 e-mail: [email protected] Doç. Dr. M. Safa YEPREM Kocaeli Üniversitesi GSF Müzik Bölümü Öğretim Üyesi Hayatın Vazgeçilmez Bir Öğesi Olarak : T arih boyunca insanoğlu pek çok yaşam tecrübesini çeşitli sesler aracılığıyla ifade etmeyi denemiştir. Bunların ortaya konuş tarzındaki estetik anlayışların da müziği ortaya çıkardığı düşünülebilir. 40 Müzik Dolayısıyla hayatı boyunca insanoğlunun müziksiz bir ortamda yaşaması söz konusu değildir. Müzik hayatımızın o kadar içimize işlemiştir ki bunun ne denli büyük bir etki alanı olduğunu çoğumuz fark etmez bile. Mesela; doğan bir bebeğin kulağına okunan ezanda, sokakta satılan herhangi bir ürünün duyurusunda, tarihsel olarak incelersek savaşa giden bir ordunun yanında yer alan mehterde veya askeri bir bandoda, bugün hemen hemen her birimizin kullandığı radyo, televizyon, internet ve cep telefonlarında, toplu taşım araçlarındaki anonslarda, vefat eden bir insanın kabri başında okunan dualarda dahi kullanılan ve adeta vazgeçilmez bir unsur olarak işittiğimiz müziğin farkında mıyız acaba? Kimimiz bunları nesilden nesile aktarılan bir gelenek, kimimiz eğlence, kimimiz ibadet, ve hatta şifa, kimimiz iletişim aracı veya profesyonel bir meslek olarak görürüz. Bu kadar geniş bir etki alanı olmasına rağmen toplumda müziğin ne yazık ki sadece bir “eğlence aracı” olduğu fikri hakimdir. Çoğu zaman bu yüzeysel bakış “Müzik ruhun gıdasıdır” gibi söylemlerle dile getirilmektedir. Bu noktayı biraz genişletelim; acaba her gıda türü, gerçekten bütün insanlar için yararlı mıdır? – gerekli midir? veya “gıda zehirlenmesi” olgusu müzik için de geçerli midir?. Elbette geçerlidir… Müzikoterapi ile ilgili şöyle bir klişeden bahsedilir. “Su sesi insanın ruhunu rahatlatır, ve pek çok devirde de tedavi amaçlı kullanılmıştır.” Düşünelim; evini sürekli su basan bir kişi, ruhsal olarak sıkıntıya düşse ve gittiği psikolog da “su sesi her derde devadır” anlayışıyla onun üzerinde terapi aracı olarak su sesini kullansa… Hastanın tepkisini düşünebiliyor musunuz; iyileşme niyetiyle gittiği terapiden daha da rahatsız bir şekilde çıkardı herhalde, değil mi? Seslerin insan üzerindeki muazzam etkisinden hareketle, müzikal anlamda ortaya konan her ürünün, herkes için her zaman ve her ortamda aynı anlamı taşımadığını, dolayısıyla bıraktığı etkinin de aynı olması bekleyemeyeceğimizi söyleyebiliriz. Bir başka ifadeyle “Bireysel ve toplumsal doku ve buna bağlı olan ihtiyaçlar bağlamında müzik, her zaman ruhun gıdası değildir, olamaz.” da denebilir. Toplumların kültürel kimliklerini tanımlayan önemli yapı taşlarının dil, din ve sanat olduğu düşünülür. Dolayısıyla kültürel mirasın gelecek nesillere aktarılmasını sağlayan önemli taşıyıcılar da biraz önce bahsettiğim unsurlar ile gerçekleşmektedir. Konuyu daha özelleştirerek sanat ve müzik üzerinden devam edelim. Sanat anlayışı çoğunlukla, tarihe ve coğrafi koşullara bağlı olarak insanoğlunun “güzelliklere” olan yaklaşımını (ki görecelidir) çeşitli estetik yöntemler aracılığı ile ortaya koyması olarak algılanmıştır. Bu yelpaze içinde ülkemizde müziğin yeri ise özellikle son yıllarda “geleneklerin korunması anlayışı” ile “sosyal ve siyasal anlamda baskın olan kültürlerin müzik anlayışı” arasında adeta bir ideolojik mücadele haline dönüştürülmüştür. Görünürde fikirsel olarak karşılaşılan, fakat bunlara bağlı olan icraatların olumsuz etkilerini ancak uzun vadede hissede- bileceğimiz bu ayrım sonucunda maalesef bizler, hem dünyanın müzik alanında kat ettiği gelişmelerden uzak kaldık, hem de sahip olduğumuz kültürün ekseninden giderek uzaklaştık – yabancılaştık. Yani kısaca “Gelenekten kopmamak adına geleceği, gelecekten kopmamak adına da geleneği feda ettik” diyebiliriz. Bu ayrım gerekli midir? Yoksa birileri bizi bu kısır döngü içine sokarak; başka düşünmemizi, kültürel meziyetlerimizi kaybetmemizi ve kolayca yutulabilen bir lokma olarak kurulu olan tüketim endüstrisinin hammaddelerinden biri mi olmamızı istiyor? Kim bilir! Kanımca düşünce bazında esnekliğimizi kaybetmeye başladığımız andan itibaren ister istemez bu mekanizmalara hizmet etmeye başlıyoruz. Sözgelimi, bir genç aynı zamanda Dede Efendi’den ve Mozart’tan hoşlanamaz mı? Ya da Pink Floyd hayranı birinin ilgisini, 20.yy’da yapılan bir rastlamsal çalışma hiç mi çekmez? Yelpaze ne kadar genişlerse genişlesin, müzikal ürünün sosyo-kültürel bağlamı, verilecek objektif bir eğitim ile bireye kazandırılırsa neden olmasın? Olur elbet… Ancak bu esnek düşünce sonunda kazanılası en önemli nokta, müziğin “sadece kuru bir eğlence aracı olmadığı” anlayışı olacaktır. Olaylara hangi açıdan yaklaşırsak ancak o açıdan algılayabiliriz. Müzikal değerler de bu açıdan değerlendirilirse, sanırım biraz önce bahsettiğim tek taraflı/sığ bakışlardan kurtulmak mümkün olacaktır. Dolayısıyla dünyanın öteki ucunda ilkel bir kabilenin icra ettiği müzik de “işlevselliği bakımından” en az seçkin müzik ortamlarında icra edilenler kadar değerli olabilecektir. Kaldı ki antropoloji ve müzikoloji bilimlerinin temel kültürel unsurlara olan yaklaşımları da bu istikamettedir. Kanaatimce konuyu “kendi bağlamı içinde değerlendirilmek koşuluyla kültürel hiçbir değer (ki müzik de buna dahildir), bir başkasının üzerinde veya altında olarak nitelendirilemez” diyerek noktalayabiliriz. 41 Sivil Toplum Örgütü Tanıtımı: TIKAV A taşehir Eğitim ve Kültür Dergisi olarak, her sayımızda eğitimle ilgili bir sivil toplum örgütünü tanımayı hedefliyoruz. Bu sayıda özellikle üniversite öğrencilerinin gelişimine katkılarıyla gündeme gelen TİKAV’ı (Türkiye İnsan Kaynakları Vakfı) tanıtmaya çalışacağız. Bu amaçla kapısını çaldığımız vakıfta sorularımızı yanıtlayan değerli vakıf yöneticilerine teşekkür ediyoruz. TİKAV’ın amacı nedir? TİKAV, üniversite öğrencilerinin kişisel ve sosyal gelişimlerine katkıda bulunarak gençleri geleceğin lideri olmaya hazırlayan ve Türkiye’nin insan kaynakları kalitesini yükseltmeyi hedefleyen bir sivil toplum kuruluşudur. Bu amaçla; geleceğin lideri olmaya aday gençlerin, kendine güvenen, donanımlı, hoşgörülü, sosyal sorumluluk bilinci gelişmiş, sürekli öğrenmeye ve gelişime açık, yeteneklerinin farkında olan ve onları kullanabilen bireyler olarak yetişmelerine katkı sağlıyor. TİKAV kimler tarafından kurulmuştur? TİKAV, Akfen Holding A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın ve eşi Şafak Akın tarafından 15.01.1999 tarihinde Ankara’da kuruldu. 42 Hedefiniz olan, üniversite öğrencilerinin kişisel ve sosyal gelişimlerine katkıda bulunmak için, bu güne kadar neler yaptınız? İlk olarak Bireysel Gelişim Programı geliştirdik ve bu programı 1999 yılında Elazığ Fırat Üniversitesi öğrencilerinin katılımına açtık. 2003 yılında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinden öğrencileri bu programa dahil ettik. Programın iyi gittiğini gördüğümüz için 2006 yılında, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve Eskişehir Osmangazi Üniversitesi öğrencilerinin de katılımı ile sürdürülüyor. TİKAV, kuruluşunun 10. yılında, Bireysel Gelişim Programını, Türkiye’deki tüm üniversite öğrencilerinin katılımına açma kararı aldı. Vakfın bu program dışında gerçekleştirmeyi düşündüğü eğitim faaliyetleri var mı? TİKAV, 2001 yılında Uluslararası Gençlik Ödülü Programının (International Award for Young People) Bağımsız Operatörü olarak programı kendi bünyesindeki gençlere uygulama yetkisini aldı. Uluslararası Gençlik Ödülü 14 ile 25 yaşları arasındaki tüm gençlerin katılabileceği heyecanlı bir kişisel gelişim programıdır. Programla ilgili detaylı bilgi için www.ugo.org.tr adresi ziyaret edilebilir. Bireysel Gelişim Programı, üniversite öğrencilerinin 1. sınıfın sonunda başlayıp 4. sınıfın sonuna kadar devam edecekleri; bu sure içinde çok sayıda seminer, eğitim, söyleşi, proje, staj ve gezi programlarına katılarak bilgi ve becerilerini zenginleştirecekleri bir faaliyetler bütünü olarak tanımlanabilir. 2003 yılından itibaren, kuruluşuna öncülük ettiği Gençlik Ödülü Derneği’nin denetimi altında çalışmalarına devam etmektedir. Bu zamana kadar TİKAV bünyesinde 1 üniversite öğrencisi Bronz, 1 üniversite öğrencisi Gümüş ve 10 üniversite öğrencisi Altın kategoride ödüllerini almıştır. 45 öğrenci halen Altın kategorisinde çalışmalarına devam etmektedir. Bireysel Gelişim Programını Türkiye’deki tüm üniversite öğrencilerinin katılımına açma kararı aldığınızı söylediniz. Peki, bu programa gençlerimiz nasıl katılabilir? Bireysel Gelişim Programı’na katılmak isteyen üniversite öğrencilerinin 4 yıllık bir lisans programına devam eden 1. sınıf öğrencisi olması gerekiyor. İlgilenen üniversiteli gençler, www.tikav.org.tr adresinden ayrıntılı bilgi alıp, başvurularını yapabilecekler. Başvuran gençler yapılacak ilk değerlendirme sonrası mülakata davet edilecekler. Bilgilendirdiğiniz ederiz. için teşekkür TÜRKİYE İNSAN KAYNAKLARI VAKFI Ç A R Ş I Size En Yakın Alışveriş Merkezi www.atasehirmozaikcarsi.com Ataşehir Eğitim ve Kültür Dergisi Educaturk’de Türkiye´nin ilk ve en büyük eğitim fuarı EDUCATURK, 19-22 Şubat tarihinde Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı´nda gerçekleştirildi. Biz de Ataşehir Eğitim Dergisi olarak oradaydık. Ö ğrencilerin okul ve meslek seçiminde araştırma yapmalarını kolaylaştıracak bir çeşitliliği hedefleyen Educaturk, aynı zamanda kendini farklı alanlarda geliştirmek ve kariyerine o yönde devam etmek isteyen kişilere de farklı olanaklar sundu. Eğitim kurumları, liseler, dershaneler, kariyer kursları ve bunun gibi eğitime gönül veren dernekler, 19-22 Şubat 2009 tarihleri arasında İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı´nda buluştu. Vizyon Reklam Evi’nin yayıncılık kısmında çıkarmış olduğu Ataşehir Eğitim Dergisi de fuardaydı. Standımız oldukça yoğun ilgi gördü, yeni ve eski sayılarımız dağıtıldı. BJK TV’de her Cumartesi yayınlanan Gençlik Klübü ile dergimizin eğitim içeriğini anlatan bir röportaj yaptık. Gençlik Klübü programı başta öğrenciler, aileleri ve okulları olmak üzere ilgi ile izlenen bir programdır. İzlemenizi tavsiye ederiz. Vizyon Reklam Evi bir reklam ajansından çok sektörüne yenilikler; müşterilerine tasarım, reklam ve tanıtım alanlarında hizmet veriyor. Ataşehir Gelişim Akademisi ile Web & Grafik dersleri vermeye başlayacak. Üniversitede okuyan, kariyerine bu sektörde devam etmek isteyen, yeteneği olan veya sadece isteği olan herkese bu eğitimleri sunuyor ayrıca ajansta staj ve iş imkanı sağlıyor. Üniversiteden mezun olanlar şu zamanda iş bulmakta oldukça zorlanıyor çünkü sektördeki firmalar her alanda deneyim sahibi olan eleman almak istiyorlar, ne yazık ki krizden en çok etkilenen; deneyimsiz, yeni mezun iş arayanlar, oluyor çünkü işveren krizde işi bilen deneyimli kişilere maaş ödemeyi daha uygun görüyor. Bu eğitimleri Ataşehir Gelişim Akademisi’nde aldığınızda gerçek bir ajans işi uygulaması yapma şansına sahip oluyorsunuz. Böylece hem sertifikalı özel eğitmenlerden eğitim almış, hem iş deneyimi kazanmış oluyorsunuz. Bilgi almak için www.vizyonreklamevi.com adresini ziyaret edebilirsiniz. Ataşehir Eğitim Dergisi tarafından düzenlenen Ataşehir Eğitim Festivali bu yıl da sizlerle buluşuyor. Geçen sene 17-18 Mayıs tarihleri arasında, iki gün boyunca çeşitli etkinliklerle gerçekleştirilen festival bu sene de 23-24 Mayıs tarihleri arasında düzenlenecek. Bu festivale tüm Ataşehir sakinlerini bekliyoruz. 44 Fuar boyunca standımızda görev alan ve dergimizin en iyi şekilde tanıtılmasında emeği geçen Vizyon Reklam Evi çalışanlarına, editörümüz Mete Akoğuz ve danışmanımız Ercan Altuğ Yılmaz’a teşekkür ederiz. Festival sayımızda görüşmek dileğiyle... Ispanaklı Mantı IRMAK TARİHİ 1970 İrmik Tatlısı Izgara Köfte Izgara Karışık Irmak Tarihi Islama Köfte Kanat PAKET SERVİS 456 00 99 Atatürk Mahallesi Girne Caddesi No:23 Ataşehir (Gümrük çıkışı) İstanbul Ataşehir: Girne Cad. No:25 Tel: 456 88 99-55-77 Bostancı: Vükela Cad. No:40 Tel:410 50 20-21 - 445 36 05 Moda: ŞairNefi Sk. No:24/1 Tel: 345 94 21-34762 37-95 Yeni Şube Kozyatağı: İnönü Cad. No: 881/A Tel: 384 00 43-44-46 www.erkonyalilar.com.tr [email protected] 23~24 Mayıs 2009 Ataşehir Anfi Tiyatro Eğitime dair herşey burada! Ataşehir 2. Eğitim Festivali... Özel Okullar, Dershaneler, Yurtdışı Eğitim firmaları, Etüd Merkezleri kısacası Ataşehir'in eğitim dünyası bu festivalde yerini alıyor! Ataşehir bu festivalde hem eğleniyor; hem öğreniyor! Sizleri de bekliyoruz... İletişim : (0216) 455 40 41 www.egitimfestivali.com [email protected] Ataşehir Eğitim ve Kültür Dergisi SBS Yaklaşıyor! diye kaygılanmayın... Ataşehir’in Akademisi Var! SBS Hazırlık ve Okul derslerine takviyede şimdi bir referans noktanız var: Ataşehir Eğitim ve Gelişim Akademisi Sizi eğitimin referans noktasında buluşmaya, Akademi’ye davet ediyoruz! Girne Caddesi No: 25 Ataşehir / İstanbul Telefon: (0216) 456 7777 Faks: (0216) 456 3138 www.atasehirakademi.net [email protected]