manevi temelli sosyal hizmet - Manevî Temelli Sosyal Hizmetler

Transkript

manevi temelli sosyal hizmet - Manevî Temelli Sosyal Hizmetler
E‐Dergi
@
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisi
Cilt: 1Sayı:1Ay:OcakYıl: 2015
MANEVİTEMELLİ
SOSYALHİZMET
Akademik E-Dergi
www.manevisosyalhizmet.com
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
ISSN
KültürveTurizmBakanlığı’nabaşvuruyapıldı.
YayınTürü
UlusalSüreliYayın
YayınDili
Türkçe
YayınlanmaBiçimi
AltıAydaBir
Editör
ZekiKARATAŞ
İletişimBilgileri
RecepTayyipErdoğanÜniversitesi
İktisadiveİdariBilimlerFakültesiSosyalHizmetBölümü
FenerMah.RİZE
E‐Posta:[email protected]
Web:www.manevisosyalhizmet.com
1
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
İÇİNDEKİLER
ManeviTemelliSosyalHizmetYaklaşımı
SayfaNo
3‐15
OsmanlıDevleti’ndeKorunmayaMuhtaçÇocuklaraYönelikSosyal
16‐31
HizmetUygulamaları
KüreselDüzeydeMakroSosyalHizmetUygulamaları
32‐47
KitapÖzeti:DinHayattanÇıkar
48‐61
SosyalBilimlerdeNitelAraştırmaYöntemleri
62‐80
2
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
MANEVİTEMELLİSOSYALHİZMETYAKLAŞIMI
ZekiKARATAŞ
1.GİRİŞ
Bu bölümde sosyal hizmetin ne olduğu, hangi temeller üzerine bina edildiği, uygulama
ilkelerinin neler olduğu konularına kısaca değinilecek, sonraki bölümlerde ise “Manevi
TemelliSosyalHizmet”inmümkünolupolmadığıüzerindedurulacaktır.
Sosyal hizmet, genel olarak bireylerin, ailelerin, grupların ve toplumların sosyal
işlevselliklerinin güçlendirilmesi ve gerektiğinde yeniden yapılandırılması amacıyla
yürütülenmeslekiçalışmalarbütünüdür.Sosyalhizmetinmeslekietkinlikodağı,“çevresi
içinde bireydir.” Sosyal hizmet, birey ile sosyal çevresi arasında etkileşimler sürecinde
ortaya çıkan ve onların sosyal işlevselliklerini olumsuz yönde etkileyen sorunları ve
farklıyaşamdurumlarınıdeğerlendiren,elealanvemüdahaleyetkisiolanbirmeslektir.
Sosyal hizmet mesleği; bireyin karar verme özgürlüğünü kendi yararına kullanması
açısından bilinçlenmesine aracılık eder. Öte yandan bireyin yaşadığı çevrenin değişen
sosyo‐ekonomik koşullarına ve değerlerine uyum sağlayarak toplumda verimli hale
gelmesiiçingerekliolandeğişmeninortayaçıkmasınıamaçlar.Buaçıdansosyalhizmet,
gerekli müdahaleyi yapabilecek bilgi, yöntem ve beceriyle donanmış ve bu tür
müdahalelereyetkisiolanbirmeslektir.
Birbilimvemeslekolaraksosyalhizmet;korunmaihtiyacıolançocuklar,gençler,engelli
bireyler,yoksulbireyler,organikyadaruhsalkronikhastalığıolanbireyler,bubireylerin
aileleri, travma yaşamış bireyler, suça sürüklenen çocuklar, gençler, bakıma ve
korunmaya muhtaç yaşlılar, yoksul aileler vb. gibi ihtiyaç ve risk gruplarına yönelik
bilimselveprofesyonelçalışmalaryaparvekendikontrolleridışındayadakendilerinden
kaynaklanan nedenlerle böyle sorunlarla karşılaşan bireyleri yaşadıkları sosyal
çevrelerindefarklımeslekiyaklaşımlarlamikro,mezzovemakrodüzeylerdeelealır.
Sosyalhizmetinprofesyonelamaçlarıvardır.Buamaçlar;koruyucu‐önleyici,destekleyici,
eğitici‐geliştirici‐değiştirici, tedavi ve rehabilite edici amaçlardır. Sosyal hizmet
uzmanlarınınmeslekirolleriiseplanlayıcı,bağlantıkurucu,savunucu,izleyici,harekete
geçirici, hızlandırıcı, öğretici, eğitici, toplumu bilgilendirici, araştırmacı, destekleyici ve
tedaviedicivb.gibirollerdir.

ÖğretimGörevlisi,RecepTayyipErdoğanÜniversitesiİİBFSosyalHizmetBölümü
3
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Sosyalhizmetteuygulamasüreci;müracaatçılarınpsiko‐sosyaldurumlarınınincelenmesi
ve değerlendirilmesi, müracaatçının ve sosyal çevresinin değerlendirilmesi,
müracaatçının
sorun
ve
gereksinimlerine
yönelik
toplumsal
kaynakların
değerlendirilmesi,belirlenmesivehareketegeçirilmesigibiboyutlariçermektedir.1
Sosyal sorunların topluma yönelik tahrip edici sonuçları ortaya çıkmaya başladığında,
çözüme yönelik önlem alma çalışmaları başlatılmaktadır. Sosyal sorunların çözümüne
yönelikyapılanhukuksaldüzenlemeleryadoğrudan,yadadolaylıolaraksosyalhizmet
uygulamasını bir zorunluluk olarak ortaya koymaktadır. Sosyal sorunların çözümünde
ise uzun yıllar, yaygın bir şekilde medikal yaklaşım ya da sorun çözme yaklaşımı
kullanılmıştır.Medikalyaklaşımisesadece“patoloji”ileilgilenmektesorununnedenleri
veortayaçıkaracağısosyaletkileriüzerindedurmamaktaydı.2Sosyalhizmetanlayışında
ise,sorununortayaçıkmasınanedenolanetkenleremüdahaleederek,koruyucuönleyici
önlemleri almak daha önemli hale gelmiştir. Bu sayede sorunun birey ya da ailede
oluşturacağı yıkımların tedavi edilmesi için harcanacak kaynak ve zaman israfı da
önlenmiş olur. Bu nedenle sosyal hizmet literatüründe şimdilerde üzerinde önemle
durulan güçler perspektifi (strenghts perspective), problem ve patolojilerden ziyade
insanların güçleri ve kaynaklarının sosyal hizmette yardım sürecinin odağı olması
gerektiğinivurgulamaktadır.3
Sosyal hizmet mesleği, uyguladığı bütüncül yaklaşım gereği sorunu, sorun sahibinden
yalıtılmış olarak ele alamaz. İnceleme ve teşhis aşamalarında olduğu kadar, planlama,
uygulama ve değerlendirme aşamalarında da sorun gibi, sorun sahibi üzerinde
odaklaşmak gereklidir. Çünkü sosyal hizmetin esas görevi belli bir sorunu çözmekten
çok, o sorunu ortaya çıkaran koşulları yok etmeye çalışmak ve sorun sahibine sorun
çözmenin yollarını göstermektir. Böylece sorunun kendisi kadar sorunu ortaya çıkaran
koşullarvesorunsahibidesosyalhizmetinodaknoktasıolmalıdır.4
1
Işıl Bulut. Sosyal Hizmet Uygulamaları El Kitabı, Ankara: Başkent Üniversitesi S.B.F. Sosyal
HizmetlerBölümü,2006,s.3‐4.
2ÇiğdemArıkan.SosyalModelÇerçevesindeÖzürlülüğeYaklaşım,UfkunÖtesiBilimDergisi,C.2,S.
1,2002,s.12.
3VeliDuyanvd..SosyalHizmetiTanımakveAnlamak,Ankara:ÖncüBasımevi,2008,s.61.
4EmreKongar.SosyalÇalışmayaGiriş,Ankara:SabevYayınları,2007,s.67.
4
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
2.SOSYALBİLİMLERDEPARADİGMADEĞİŞİMİ
Pozitivist/akılcı bilim paradigması 18. ve 19. yüzyıl boyunca fen bilimlerine ve sosyal
bilimlere hâkim olmuştur. Pozitivist bilim adamları tabiatı ve toplumu determinist bir
yaklaşımla ele almışlar, ampirik incelemelere tabi tutmuşlar ve elde ettikleri sonuçları
değişmez evrensel değerler olarak ilan etmişlerdir. Ancak bu anlayış 20. yüzyılın
başlarındanitibarendeğişmeyebaşlamıştır.
Kuantum teorisinin kurucularından Albert Einstein ve Niels Bohr ile
birlikte ve modern fiziğin devlerinden biri olan Heisenberg, yüzyılımızın
ilk otuz yılında fizikçilerin atomların yapısı ve atom‐altı fenomenlerin
tabiatını keşfettiklerinde karşılaştıkları benzersiz çıkmazı anlatır ve
analiz eder. Bu keşif, fizikçileri dünya görüşlerinin temellerini yerle bir
eden ve yepyeni şekillerde düşünmeye zorlayan garip ve umulmadık bir
gerçeklikletemasageçirdi.Gözlemlediklerimaddidünyaartık,çoksayıda
bağımsıznesnelerdenkurulubirmakineolarakdeğil,dahaçokbölünmez
bir bütün içinde insan gözlemcinin temel bir yere sahip olduğu bir
ilişkilerağıolarakgörünüyordu.Atomikfenomenlerindoğasınıkavrama
mücadelelerinde bilim adamları, temel kavramlarının, dillerinin ve tüm
düşünmebiçimlerininbuyenigerçekliğitanımlamayauygundüşmediğini
içlerisızlayarakfarkettiler.5
İnsanın kâinata ve eşyaya bakışında köklü değişiklikler meydana getiren fizikteki yeni
gelişmeler, bilimin kutsallığının savunulduğu geleneksel düşünceleri esaslı biçimde
sarsmıştır.Buyenisüreçleberabermekaniktikdünyagörüşüyerineholistik(bütüncül)
birdünyagörüşüseslendirilmeyebaşlanmıştır.Yirminciyüzyıldayaygınhalegelmişolan
kâinatın gerçekte anlamsız olduğu ve insan yaşamının sonuçta hiçbir hedefi olmadığı
inancıBatı’dahalageçerliolsabileDoğutoplumlarındasuniyaşamaalanlarıdışındapek
dekabulgörmemiştir.
Batılıların niçin insan‐yönelimli değil de, madde yönelimli tabiat araştırması yaptıkları
daayrıcasorulmasıgerekensorulararasındadır.Tabiatıyalnızcazenginhammaddelerin
kaynağı görüp, onu sonuna kadar kullanılması gereken bir meta olarak değerlendiren
batı insanı ekolojik dengeleri altüst etmiştir. Amerikan ekonomisinin, dünyanın temel
kaynaklarındanyüzdekırkınıdünyanüfusunun yüzde altısınıbeslemekiçinkullanması
namuslucabirhareketolmasagerek.Toplumuntopyekunçalışmaya,kareldeetmeyeve
maddi tüketime yönelmesi değerlerin yitirilmeye başlandığının göstergesidir. Kutsallık
5FiritjofCapra.YeniBirDüşünce.İstanbul:İzYayıncılık,1996,s.15.
5
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
atfedilen değerlerin yön değiştirmesiyle ‘ulus‐devlet’lerin hayat tarzları dinin yerini
doldurmuş, parayı yücelten insanların da duaları yalnızca daha fazla kar elde etmeye
yönelmiştir.
BuanlamsızlıksorununeticesindeBatılıinsanbirarayışıneşiğinegelmiştir.J.DWalters
bu özlemi şöyle dile getirmektedir. “Düşünce şeklimizde bir devrim yapmak günümüzün
ihtiyacıdır.Şayetfikridevrimlermevcutsistemlerindışınaçıkmayıgerektiriyorsaozaman
var olan diğer sistemlerin neler olduğuna bakmalıyız. Belki onlarda yeni istikametlerin
ipuçlarını yakalayabiliriz.”6 Birçok hakikat arayıcısı yola koyulmuştur bile. Çünkü
felsefenin kavramsal hapishanesi maddeyi tarif edebildiği halde, manevi (spiritual)
alanda etkisiz kalmaktadır. F.Capra; altmışlı yıllar ile yetmişli yılların başında bilincin
çok‐katlı düzeylerini keşfetmeye başladığında, bu keşifler için gereken çatının Doğulu
manevigeleneklerdeolduğunufarketmiştir.7
16 y.y.’ da Batı dünyası dini referans çevresinden bilimsel olana, zirai
üretimbiçimlerindensınaîolana,kırsalyerleşimdenşehiryerleşimineve
cemaatyaşantısındanbireyyaşantısınageçmiştir.Viktoryençağdaderin,
mahrem, güdü yönelimli ve potansiyel olarak tehlikeli olan benlik
kavramı devletin benlikler üzerindeki denetimini meşrulaştırıyordu.
Viktoryen kişiler para biriktirmeyi, cinsi ve saldırgan dürtülerini
denetlemeyidüsturedinirken,İkinciDünyaSavaşı’ndansonraBatılıinsan
para harcamaya ve dürtülerini serbest bırakmaya başlamıştı. Çağdaş
batılıbenlikboşturziraaile,cemaatvegelenekleirtibatınıkaybetmiştir.
Bu benlik çağının yabancılaşma ve parçalanmasına karşı durabilmek
için, tüketim malzemeleri, kaloriler, yeni yaşantılar, politikacılar,
romantik sevgililer ve empatik terapistler tarafından doldurulmayı
arzulamaktadır.8
Daha fazla özgürlük adına çıkılan yolda insanın biyo‐psiko‐sosyal yapısına
yabancılaşması bir takım soruları da beraberinde getirecektir. Mevcut bilim hangi
alanları eksik bıraktı da, yabancılaşma ve ahlaki karmaşa sorunları yaşanır oldu?
Enformasyonunyaygınolduğubirçağdainsanaklınınürünüolanbilgilerniçininsanlığa
mutluluk getirme noktasında yeterli olamamıştır? Haritasız bir şehri dolaşmanın
6J.DonaldWalters.ModernDüşünceninKrizi.İstanbul:İnsanYayınları,1995,s.77.
7Capra,a.g.e.,s.103.
8KemalSayar.PsikiyatriVeKültür.İstanbul:İnsanYayınları,2000,ss.80‐81.
6
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
güçlüğünü yaşayanlar bilir. Haritasız yapılan bir gezinti aynı yerleri defalarca dönüp
dolaşmaktan ibarettir. Bu vaziyetteki bir insanın danışma ihtiyacı ya da rehber bulma
arayışı kaçınılmaz olacaktır. Bu noktada “II. Aydınlanmacılar” adı verilen pusulasız
gezginlerin sönük cep fenerlerinin, hakikatin büyüsünü çözmeye yetip yetmeyeceği
merak konusudur. Ancak gelinen nokta sevindiricidir. Zira hayatın anlamı, insanın bu
dünyadaki varoluş nedeni ve ölüm gerçeğinin açıklanması tüm insanlığın ortak
arzusudur. E.Schrödinger, “bilimin insanlığa en büyük bağışı, ‘Bizler kimiz? Nereden
geliyoruzvenereyegideceğiz?’gibidehşetlisorularıncevabınıbulmakyadaenazından
akılları bu konularda rahatlatmak olacaktır” der.9 Gerçeklik tek ve sabit olduğu halde,
insanın onu yorumlama biçimi değişeceğine göre gelecekte insanlığı çok daha güzel
gelişmelerbeklemektedir.
XXI. yüzyılda bilimin yeni şekliyle insanın bireysel ve sosyal hayatına yansımaları
gelişereksürecektir.Bilimdekibuparadigmadeğişimininençoketkileyeceğiyapılardan
bir tanesi de kuşkusuz sosyal bilimlerdir. Bilginin doğasındaki değişimler sosyal bilim
yöntemlerinin yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kılmıştır. Sosyal bilimlerin
fonksiyonu determinist bir yaklaşımla toplumsal olayları açıklamaya çalışmak mı
olmalıdır, yoksa sürekli değişen sosyal yapıyı açıklayıcı bir yaklaşımla yorumlayacak
yöntemlermigeliştirmelidir?Busorununcevabı açıktır:Neden‐sonuçilişkisiiçerisinde
toplumsal olayları açıklamak ve genel yargılara ulaşmak günümüzde geçerliliğini
yitirmiştir.Artıktoplumsalalandakiolayveolgularailişkintekbirgerçeklikyadatekbir
doğruyoktur.Çoklugerçeklikler;farklıveçeşitlialgılarsözkonusudur.10
Danah Zohar, Aklı Yeniden Kurmak adlı eserinde manevi boyutu ‘en derin değerlerimiz’
olarakbetimlemektedir.Denilebilirkiinsan,akıl,kalp,ruhgibiüçboyutunyanyanaya
da üst üste gelmesiyle değil, bunların bir DNA sarmalı gibi hem iç içe hem de birbirini
kuşatıyor olması durumunda bütünde insandır. Eğer bu üç boyut, sarmal olarak benlik
bütünlüğünde, birbiri üzerinde çok farklı ve çelişkili içerikler oluşturmadan
çalışabiliyorsa bu tür insanların “dengeli”, “kendini gerçekleştirmiş” insan olarak
değerlendirilmesi gerekir. Dengeli yetiştirilmemiş insanlarda bu üç boyuttan birinin ya
da ikisinin diğerine ya da diğerlerine nazaran daha baskın (dominant) olması, benlik
boyutundan“çarpıkinsanı”oluşturmaktadır.11
9MetinKarabaşoğlu.BiliminÖtekiYüzü.İstanbul:KarakalemYayınları,1997,s.144.
10
Ali Yıldırım ve Hasan Şimşek. Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri, Ankara: Seçkin
Yayıncılık,2008,s.30.
11AytaçAçıkalın.“FikriHürİrfanıHürNesillerİçin.”Eğitim‐BilimDergisi,S.26,2000,s.13.
7
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Moderniteye göre insan hayatı, atomları belirli özel kombinezonlarının
birözelliğindenbaşkabirşeydeğildir.Buise,Shakespeare’inHamlet’inin
harflerin özel kombinezonundan başka bir şey olmadığını iddia etmek
gibidir.12 Sunulan sayısız insan tanımı insanın bütünlüğünü ifade
etmekten çok uzak ve bazen gülünçtür. Schumacher bu gülünç durumu
biraz da mizahi açıdan ele alarak şöyle ifade eder: “İnsan, lüzumsuzca
büyükbirbeynesahipçokzekibirhayvanveyaaletyapanbirhayvanve
sadece çıplak bir maymun. Kuşkusuz, bu tanımları neşe içinde
kullananlar kendilerini de tanımalarına dâhil ediyorlardır ve böyle
yapmaları büsbütün şüphesiz değildir. Diğerleri için ahmakça bir şeydir
bu, tıpkı bir köpeği havlayan bir bitki veya koşan bir lahana olarak
tanımlamakgibi.Moderndünyanınvahşileşmesinehiçbirşey,bilimadına
insanın‘çıplakmaymun’gibiyanlışvealçaltıcıtanımlamalarındandaha
fazlayardımcıolamaz.13
Batıdayaşananparadigmadeğişimiyleberaber,insan‐doğavetanrıilişkilerinieksenalan
geleneksel kozmolojiden kopuş süreci başlamıştır. İnsan ile doğa arasındaki dengenin
bozulduğunu pek çok kimse kabul etmekle birlikte, bu dengesizliğin, insanla tanrı
arasındakiuyumunbozulmasındankaynaklandığınıherkesfarketmişdeğildir.14İnsanın
tabiatahükmetmearzusuylaonubilinçsizcetüketmesi,tamiredilemezküreselısınmave
çevre sorunlarını beraberinde getirmiştir. Bugün modernitenin doğuş merkezi olan
Avrupa’da15türmemelihayvanın%42’si,400kuştürünün%18’i,102çeşitsürüngenin
%45’i, 200 çeşit balığın %53’ü ve 11.000 bitki türünün %22’si tehdit altındadır.
Ekonomik ve teknolojik gelişme, bir yandan yoksulluk ve sefaletin çaresi olarak
düşünülürken, bugün alternatif düşünce çevreleri bizzat bu iki yapısal faktörü ekolojik
dengesizliğinanakaynaklarıarasındasaymaktadır.15
Pozitivist ve materyalist bilim anlayışı gereği tabiata hükmetmeye çalışan insanoğlu,
insanı ve tabiatı yalnızca maddeye indirgeyerek anlam boyutunu görmezden gelmiştir.
Daha çok hammadde elde etme hırsıyla dünyanın kaynakları hoyratça kullanılmış,
12E.F.Schumacher.AklıkarışıklarİçinKılavuz,İstanbul:İzyayıncılık,1992,s.39.
13Schumacher,a.g.e.,s.42.
14SeyyidHüseyinNasr.İnsanVeTabiat.İstanbul:YeryüzüYayınları,1983,s.18.
15 Kadir Canatan. “Ekolojik Krizin Paragmatik Arka Planı ve Said Nursi’nin Kozmoloji Öğretisi.”
Kur’an’ıAnlamadaÇağdaşBirYaklaşım:Risale‐iNurÖrneğiUluslararasıSempozyum(20‐22Eylül
1998),NesilBasımYayın,İstanbul,s.609.
8
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
küresel savaşlarla birlikte milyonlarca masum insanın hayatı acımasızca sona
erdirilmiştir.Yirmibirinciyüzyıldagelinennoktada,mutlubirazınlığınrahatçayaşaması
uğruna dünya genelinin barış ve huzuru bozulmuş ve fiziksel çevre sorumsuzca tahrip
edilmiştir. Ancak insanoğlu hayatın ve tabiatın anlamını sorgulayarak, tahribatını tamir
etmeninyollarınıaraştırmayabaşlamıştır.
3.MANEVİTEMELLİSOSYALHİZMETYAKLAŞIMIİHTİYACI
Manevi sosyal hizmet yaklaşımına geçmeden önce “maneviyat” kavramının taşıdığı
anlam üzerinde durmakta yarar görüyoruz. Lügat anlamına baktığımızda maneviyat,
maddiolmayanyanifizikötesiâlemeaitolanözelliklerveruhyadaduygugücüanlamına
gelmektedir.16 Başka bir tanımda maneviyat; “maddenin arka planı, onun anlam
boyutudur. Soyut kavramlar somut olgulara anlam katar. Bildiğimiz her şeyi, her cismi
soyut kavramlarla oluştururuz. Soyut ve sembolik düşünce, her şeyin gerçek doğasını
ortaya çıkarır.”17 Elkins ve arkadaşlarının geliştirdiği oldukça geniş içerikli maneviyat
tanımınınöğeleriarasında,transandantal(bilinçötesi‐metafizik)boyut,hayatınamacıve
anlamı, hayattaki temel misyon, hayatın kutsallığı, maddi değerler, diğerkamlık ve
idealizm yer almaktadır.18 İnsan hayatını anlamlandırırken, yaşama amaçlarını ortaya
koyarken sıklıkla manevi kavramlara başvurmaktadır. Ancak maneviyat kavramı,
duyularımızla algılanması güç geniş bir alanı tanımladığından herkesin zihninde öznel
açıdanfarklıçağrışımlaroluşturmasıdanormalkarşılanmalıdır.
“Dolayısıyla bireyin, yaşamın anlamını ve amacını yakaladığı yer onun
manevi alanıdır. Bu alan inanılan üstün güç ile kurulan öznel ve gizil
ilişki ya da bireyin doğayla, sanatla, müzikle, ailesiyle, sosyal çevresiyle
kurduğu,değerveinançatfettiğibirilişkideolabilir.”19
Manevi sosyal hizmet müdahalesi yaklaşımı; pozitivist ve seküler bir anlayışla sunulan
sosyalhizmetmüdahalesininmeslekidisiplineuygunbirşekildemaneviyatlabağlantısı
kurularak,sorunlarlabaşaçıkmadaetkiliolacağıdüşünülenmanevidestekkaynaklarının
müracaatçının yararına sunmayı amaçlayan yeni bir yaklaşım tarzıdır. Aydınlanma
16FeritDevelioğlu.OsmanlıcaTürkçeAnsiklopedikLügat,1993:AydınKitabeviYayınları,Ankara,
s.579.
17NevzatTarhan.İnançPsikolojisi.İstanbul:TimaşYayınları,2009,s.23.
18
D. N. Elkins ve Diğerleri. “Toward a Humanistic‐Phenomenogical Spirituality: Definition,
Description,andMeasurement”,JournalofHumanisticPsychology,1988’dennaklenTarıkTuncay,
“KronikHastalıklarlaBaşetmedeTinsellik”,SağlıkveToplumDergisi,17(2),s.14.
19TarıkTuncay.“KronikHastalıklarlaBaşetmedeTinsellik.”,SağlıkveToplumDergisi,17(2),s.15.
9
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
felsefesininsosyalbilimlereyansımasısonucuinsanıvetoplumufenbilimlerindeolduğu
gibi determinist ve ampirik açıdan ele alan modern bilim adamları ‐metafizik alana ait
olması nedeniyle‐ insanın manevi yönünü ele almayı bilimsel bulmamışlardır.
Postmodern dönemde ise sosyal sorunların giderek karmaşıklaşmaya başlaması ve
sorunların temelinde insanın psikolojik varlığının etkili olduğunun anlaşılması insanı
yenidentanımlamayızorunlukılmıştır.
Buçerçevedebazıdavranışvesosyalbilimakademisyenleribireyi,“manevideneyimler
yaşayan insani bir varlık” değil, tam aksine “insani deneyimler yaşayan manevi bir
varlık” olarak açıklamışlardır. Maneviyat bireyin varoluşunun anlamını açıklar.
Dolayısıylabireyin,yaşamınanlamınıveamacınıyakaladığıyeronunmanevialanıdır.Bu
alan inanılan üstün güç ile kurulan öznel ve gizil ilişki ya da bireyin doğayla, sanatla,
müzikle,ailesiyle,sosyalçevresiilekurduğu,değerveinançatfettiğibirilişkideolabilir.
Kuşkusuzbunlarıntoplamıbireyinyaşamınıanlamlandırmasınısağlayanunsurlarolarak
görülebilir.20
Sosyalhizmetlerkavramı2828sayılıSHÇEKKanunu’nda;“kişiveailelerinkendibünyeve
çevre şartlarından doğan veya kontrolleri dışında oluşan maddi, manevi ve sosyal
yoksunluklarının giderilmesine ve ihtiyaçlarının karşılanmasına, sosyal sorunlarının
önlenmesiveçözümlenmesineyardımcıolunmasınıvehayatstandartlarınıniyileştirilmesi
ve yükseltilmesini amaçlayan sistemli ve programlı hizmetler bütünü” olarak
tanımlanmaktadır.21 Tanımda vurgulanan “manevi yoksunluk” yardıma muhtaç
insanlar açısından bakıldığında giderilmesi gereken önemli bir gereksinime işaret
etmektedir. Sosyal risklerle başa çıkmaya çalışan yoksul aileler, özellikle korunma
ihtiyacı olan çocuklar, bakıma muhtaç özürlüler, yaşlılar, kronik hastalar, şiddete
uğrayankadınlarvehükümlüleriçindebulunduklarıumutsuzlukveçaresizliknedeniyle
manevi desteğe daha çok ihtiyaç duymaktadırlar. Kaza sonrası özürlü olan 23’ü erkek,
6’sı kadın 29 genç üzerinde yapılan bir araştırmada başa çıkma ile maneviyat arasında
olumlu bir ilişki tespit edilmiştir. Bu araştırmaya göre özürlü gençler arasında sakat
kalmayla ilgili kanaatin Tanrı ile ilgili düşünüldüğü görülmüştür. Niçin ben sorusuna
getirdikleri en genel cevap dini içerikli olup Tanrı’nın iradesinin bir parçası olarak
değerlendirilmiştir.22Dezavantajlıbireyvegruplarınsorunlarınaçözümbulmayaçalışan
sosyalhizmetmesleğitoplumsalkaynaklarınbuinsanlarınyararınaorganizeedilmesinin
20Tuncay,a.g.e.,s.14.
212828SayılıSHÇEKKanunu,www.shcek.gov.tr(01.09.2009).
22NaciKula.BedenselEngellilikveDiniBaşaÇıkma,İstanbul:DemYayınları,2005,s.114.
10
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
yanında,varolannegatifduygularındankurtulmalarıiçindepotansiyelmanevigüçlerini
hareketegeçirmeyeçalışmalıdır.
Ülkemizde Sosyal Hizmetler Müdürlüklerine başvuruda bulunan yardıma muhtaç
insanlar maddi sorunlarının yanında, manevi ihtiyaçlarını da dile getirmektedirler.
Müracaatçılar sorunlarını anlatırlarken; yaşadıkları psikolojik baskı nedeniyle hayatı
anlamlandırmada güçlük çektiklerini, hayat olayları ile başa çıkmada tükenmişlik
duygusuveumutsuzlukyaşadıklarınısıklıkladilegetirirler.Sosyalhizmetmesleğininbir
amacıda;birey,grupve topluluklarınkendidinamiklerini,güçlerinihareketegeçirerek
kendi kaderini tayin etmesine yardımcı olmaktır.23 İnsanların manevi değerleri olumlu
bir şekilde kanalize edilebilirse, sorunlarının çözümü için gerekli olan motivasyon da
sağlanmışolur.Özelliklesosyalriskleremaruzkalmışbireylermanevidesteğedahaçok
ihtiyaç duymaktadırlar. Manevi sosyal hizmet alanında aktif görev alan aktörler, kişiye,
ailesine ve topluma manevi danışmanlık ve rehberlik hizmetlerinde bulunarak, bireyin
sorunlarınakatkısunacakşekildemanevigelişimisağlamalıdır.24
4.MANEVİDESTEKBİRİMİİHTİYACI
Sosyal risk altında olan bireylerin yaşamlarında ihtiyaç duydukları değişimi
gerçekleştirebilmeleriiçinmanevidesteğeihtiyaçlarıvardır.Aynızamandatoplumdavar
olan manevi değerlerin sosyal hizmet talep eden müracaatçı kitlesinin yararına
yönlendirilebilmesi için de manevi örgütlenme çalışmalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu
çiftyönlüihtiyacınvarlığıSosyalHizmetlerMüdürlüklerinde“ManeviDestekBirimi”nin
oluşturulmasını zorunlu kılmaktadır. Yoksul ve yardıma muhtaç insanlarla, manevi
değerleri nedeniyle yardımda bulunmak isteyen hayırseverler arasında ilkeli ve ölçülü
bağlar kurulması ancak profesyonel bir bakış açısıyla mümkündür. Sosyal yardım
alanında duygusal gerekçelerle yapılan faaliyetler, bir merkezden idare edilmezse
istismaraaçıkhalegelmektedir.SosyalHizmetMüdürlükleribünyesindekurulacakolan
Manevi Destek Birimi sayesinde; dini, manevi duygular vasıtasıyla yapılan sosyal
yardımlarıneşgüdümüvekoordinasyonusağlanabilir.
Sosyal hizmet müdahalesi uygulamalarında halkın gönüllü katkı ve katılımını sağlamak
önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle bakıma ve yardıma muhtaç bireyler söz konusu
olduğunda,toplumunmaneviduyarlılığıüstdüzeyeçıkmaktadır.Ancakbupotansiyeliyi
yönetilemediğizamankaynakisrafınanedenolunmakta,bazendemuhtaçkesimezarar
23AzizŞeker.SosyalÇalışmaMesleği,Ankara:SabevYayınları,2008,s.95.
24 Ali Seyyar. “İslami Değerler Açısından Manevi Sosyal Hizmetler”, Manevi SosyalHizmetler, Ed.
AliSeyyar,İstanbul:RağbetYayınları,2008,s.50.
11
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
verici faaliyetlere dönüşebilmektedir. Toplumda var olan gönüllü manevi destek
motivasyonunu sistemli hizmet sunumuna dönüştürebilmek için organizasyonu
sağlayacak güvenilir bir birime ihtiyaç duyulmaktadır. Sosyal devlet anlayışı gereği İl
düzeyindeyerinegetirilmesigerekensosyalhizmetuygulamalarınıyürütmekleyükümlü
olanSosyalHizmetMüdürlükleritoplumunmaneviduyarlılıklarını,ihtiyacıolanbireyler
vegruplaryararınayönlendirebilir.
Küreselleşmenin etkisiyle toplumların yaşadığı kültürel değişim, ahlaki değerlerin
zayıflamasına neden olmaktadır. Aileler çocukları ile yaşadıkları çatışmalar ya da eşler
arası anlaşmazlıklar nedeniyle psiko‐sosyal desteğe ihtiyaç duymaktadırlar. Ailesinden
yeterli ilgiyi göremeyen çocuklar ve gençler zararlı madde kullanımına yönelmekte ve
sokakları mesken tutmaya başlamaktadırlar. Son zamanlarda ülke gündemimizi meşgul
edensokakçocukları,maddebağımlığı,kapkaçgibisosyalsorunlarıntemelnedenlerine
bakıldığında; manevi destek mekanizmalarının yetersiz kaldığı görülmektedir. Aileye
yönelik sosyal hizmet müdahalesi uygulanırken ailelerin ihtiyaç duyduğu manevi
desteğin sağlanması konusunda da sosyal hizmet disiplini açısından yeni yaklaşım
modelleri geliştirilmesi gerekmektedir. Ailelerin temel düzeyde yaşadıkları yoksulluk
artıkbirekonomikolguolmaktançıkmış,sosyalvesiyasiyansımalarıiletoplumazarar
verecekbirmahiyetebürünmüştür.25
Sosyal hizmet uygulamalarının temel hedeflerinden bir tanesi de birey, grup ve
toplumun manevi ihtiyaçlarına çözüm bulmaktır. Sosyal Hizmetler Müdürlükleri
bünyesinde kurulacak Manevi Destek Birimi, birey ve ailenin manevi yoksunluklarını
giderecek eğitim, rehberlik ve danışmanlık programları geliştirerek, uygulanmasını
sağlamalıdır.
5.SONUÇ
Sosyal bilimlerde yaşanan paradigma değişimi, gerçekliğin basit olmadığına aksine her
sistemin kendine özgü özellikler taşıyan karmaşık bir yapısının olduğuna vurgu
yapmaktadır. Mekaniktik evren görüşü yerini holografik evren görüşüne terk etmiştir.
Evrendeherşeybirbiriileilintilidir,herparçabütününbilgisinitaşır.Pozitivistanlayışta
nesnellikbirzorunlulukolarakgörülürken,yenibilimanlayışındagözlemcininbelirlibir
bakış açısına sahip katılımcı olduğu kabul edilmektedir. “Epistemoloji anlamında,
25UğurÖzdemir.“ToplumsalGelişmeveDeğişmeSürecindeBugünveGelecekteSosyalHizmete
DuyulanİhtiyaçveSosyalHizmettenBeklenenler”,SosyalHizmetSempozyumu:ToplumsalGelişme
veDeğişmeSürecindeSosyalHizmet(16‐18ekim1996),H.Ü.SosyalHizmetlerY.O.,Ankara,2001,
s.42
12
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
pozitivist,akılcıvemodernistgörüşlerbilgininkeşfedildiğiveortayaçıkarıldığınıöngören
“esasici” (essentialist) bir bilgi tanımını savunurken, pozitivizm ötesi ve akılcılık ötesi
paradigmalar bilginin keşfedilme yerine yorumlandığını, ortaya çıkarılma yerine
oluşturulduğunu(consructed)varsayar.”26
DünyadaveÜlkemizdeetkinsosyalhizmetsunumuyapabilmesiiçinsosyalbilimlerdeki
paradigma değişimi ışığında, multidsipliner bir anlayışla yeni sosyal hizmet müdahale
modelleri geliştirmesi ve sosyal devlet anlayışına uygun yapısal düzenlemeler
gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Mevcut bürokratik yapı, değişen sosyal sorunlara ve
ihtiyaçlara etkin müdahale edilmesini geciktirmekte, insan kaynağı ve donanım
yetersizliğinedeniylemüracaatçılaraniteliklisosyalhizmetsunulamamaktadır.Ailedeki
sosyal riskleri bütün yönleri ile ele alacak, maneviyatı güçlendirici, rehabilite edici,
koruyucuveönleyicihizmetlerinbiranöncedevreyegirmesigerekmektedir.
Toplumsalyapınınhızlıbirşekildedeğişimeuğramasıailelerüzerindemaneviyıkımlara
neden olmaktadır. Kent kültüründe manevi destek unsurlarının giderek zayıflaması
nedeniyle sosyal hizmetlere duyulan ihtiyaç bir kat daha artmaktadır. Sosyal Hizmetler
Müdürlükleri bünyesinde Manevi Destek Birimi oluşturularak birey, aile, grup ve
toplumun manevi ihtiyaçları ve sorunları konusunda yeni hizmet modelleri
geliştirilmelidir.
Sosyal hizmet uygulamalarına gönüllülerin katılımının sağlanması ve toplumun manevi
değerlerinden kaynaklanan yardımseverlik duygularının doğru yönlendirilebilmesi için
yeni yapısal düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Sosyal yardım alanında dağınık olan
uygulamalar kaynak israfına neden olmakta, beklenen sosyal değişim de
sağlanamamaktadır.Yoksullukkültürününmaneviyozlaşmaylabirleşmesisonucubaşta
büyükşehirlerolmaküzeretoplumsaldayanışmaduygularınazararverecekistenmeyen
eylemler ortaya çıkabilmektedir. Yoksul kitlelerle, toplumsal kaynakların buluşacağı
tampon mekânların ve güvenli platformların oluşturulması için manevi sosyal hizmet
yaklaşımınaihtiyaçduyulmaktadır.
Sosyal refah imkânlarının toplumun geneline yaygınlaştırılamaması pek çok kesimin
marjinalleşmesine ve dışlanmasına neden olmuştur. Sosyal dışlanma sorunuyla karşı
karşıyakalanriskgrubuinsanlar,insanonurunayakışmayanyaşamkoşullarıilemaddi
manevi destekten yoksun bir şekilde tek başına mücadele etmek zorunda
bırakılmışlardır. Göç nedeniyle milyonlarca insan kent yaşamına ve modern topluma
uyum sağlama, işsizlikle başa çıkma gibi bir dizi sorunla uğraşmaktadırlar. Geleneksel
26Yıldırımvd.,a.g.e.,s.29.
13
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
dayanışma mekanizmalarından da yaralanamayan bu insanlar ruhsal, sosyal ve
ekonomikaçıdandesteğeihtiyaçduymaktadırlar.Herkesiçinasgaribiryaşamstandardı
sağlamak sosyal devletin önemli bir görevidir. Sosyal hizmet müdahalesi de birey ve
ailenin yaşam kalitesini arttırarak, kendi kendilerine yeterli duruma gelmelerini
hedefler.Yapısaldeğişimeuğrayansosyalsorunlarınkarşısında,yerelözelliklerdikkate
alınarakyenisosyalhizmetmodelleriüretilmelidir.
Sosyal sorunların yıkıcı etkilerinin önüne geçilebilmek için; Sosyal Hizmet
Müdürlüklerinde insana bütüncül açıdan yaklaşan ve onun maddi manevi tüm
gereksinimlerineduyarlıolan,ailemerkezlimanevitemellisosyalhizmetanlayışının
uygulanmasıgerekmektedir.
KAYNAKÇA
Ali Seyyar. “İslami Değerler Açısından Manevi Sosyal Hizmetler”, Manevi Sosyal
Hizmetler,Ed.AliSeyyar,İstanbul:RağbetYayınları,2008,ss.13‐51.
Ali Yıldırım ve Hasan Şimşek. Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri, Ankara:
SeçkinYayıncılık,2008.
AytaçAçıkalın.“FikriHürİrfanıHürNesillerİçin.”Eğitim‐BilimDergisi,S.26,2000.
AzizŞeker.SosyalÇalışmaMesleği,Ankara:SabevYayınları,2008.
Çiğdem Arıkan. “Sosyal Model Çerçevesinde Özürlülüğe Yaklaşım”, Ufkun Ötesi Bilim
Dergisi,C.2,S.1,2002,ss.11‐25.
D.N.ElkinsveDiğerleri.“TowardaHumanistic‐PhenomenogicalSpirituality:Definition,
Description, and Measurement”, Journal of Humanistic Psychology, 1988, 28(4),
ss. 5‐18’den naklen Tarık Tuncay, “Kronik Hastalıklarla Başetmede Tinsellik”,
SağlıkveToplumDergisi,17(2),s.13‐20.
E.F.Schumacher.AklıkarışıklarİçinKılavuz,İstanbul:İzyayıncılık,1992.
EmreKongar.SosyalÇalışmayaGiriş,Ankara:SabevYayınları,2007.
Ferit Develioğlu. Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, 1993: Aydın Kitabevi Yayınları,
Ankara.
FiritjofCapra.YeniBirDüşünce.İstanbul:İzYayıncılık,1996.
Işıl Bulut. Sosyal Hizmet Uygulamaları El Kitabı, Ankara: Başkent Üniversitesi S.B.F.
SosyalHizmetlerBölümü,2006.
J.DonaldWalters.ModernDüşünceninKrizi.İstanbul:İnsanYayınları,1995.
14
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Kadir Canatan. “Ekolojik Krizin Paragmatik Arka Planı ve Said Nursi’nin Kozmoloji
Öğretisi.”Kur’an’ıAnlamadaÇağdaşBirYaklaşım:Risale‐iNurÖrneğiUluslararası
Sempozyum(20‐22Eylül1998),NesilBasımYayın,İstanbul,ss.607‐622.
KemalSayar.PsikiyatriVeKültür.İstanbul:İnsanYayınları,2000.
MetinKarabaşoğlu.BiliminÖtekiYüzü.İstanbul:KarakalemYayınları,1997.
NaciKula.BedenselEngellilikveDiniBaşaÇıkma,İstanbul:DemYayınları,2005.
NevzatTarhan.İnançPsikolojisi,İstanbul:TimaşYayınları,2009.
SeyyidHüseyinNasr.İnsanVeTabiat,İstanbul:YeryüzüYayınları,1983.
Tarık Tuncay. “Kronik Hastalıklarla Başetmede Tinsellik.”, Sağlık ve Toplum Dergisi,
17(2),s.13‐20.
Uğur Özdemir. “Toplumsal Gelişme ve Değişme Sürecinde Bugün ve Gelecekte Sosyal
Hizmete Duyulan İhtiyaç ve Sosyal Hizmetten Beklenenler”, Sosyal Hizmet
Sempozyumu:ToplumsalGelişmeveDeğişmeSürecindeSosyalHizmet(16‐18ekim
1996),H.Ü.SosyalHizmetlerY.O.,Ankara,2001,ss.35‐47.
VeliDuyanvd..SosyalHizmetiTanımakveAnlamak,Ankara:ÖncüBasımevi,2008.
2828SayılıSHÇEKKanunu,www.shcek.gov.tr(01.09.2009).
15
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
SosyalHizmetTarihi
OSMANLIDEVLETİ’NDEKORUNMAYAMUHTAÇÇOCUKLARAYÖNELİKSOSYAL
HİZMETUYGULAMALARI
ZekiKARATAŞ
Giriş
Toplumların geleceğinin inşasında önemli bir unsur olan çocuklar, tarih boyunca ilgi
odağı olmuştur. Çocukların iyi bir eğitim sisteminden geçirilmesi, beden ve ruh
sağlıklarının korunması Devletlerin kültür ve medeniyet değerlerinin geliştirilerek
geleceğetaşınmasındaönemlibiryertutmaktadır.Ayrıcabirülkeningelişmişlikdüzeyi
insan kaynağının kalitesiyle ölçülür. Çocukların çağın gereklerine göre donanımlı bir
şekildeyetiştirilmelerideoülkenininsankaynağınınsağlamolmasınınteminatıdır.Aynı
şekilde çocukların sorunlu olması da, o ülkenin geleceği açısından tehlikeli sonuçlar
doğurabilmektedir.BunedenleinsanmerkezlibirmedeniyetinuygulayıcısıolanOsmanlı
Devletidebünyesindebarındırdığıçocuklarınihtiyaçvesorunlarınaduyarsızkalmamış,
geliştirdiği ve tatbik ettiği bir takım sistemlerle çocukların sağlıklı kişilik gelişimlerini
sağlamayaçalışmıştır.
Tarihboyuncasavaşlar,salgınhastalıklar,tabiafetler,göçveyoksullukgibidurumlarda
en çok zarar gören kesim çocuklar olmuştur. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde
Balkanlar’da, Ortadoğu’da, Kafkaslarda ardı ardına yaşanan savaşlar kadınların dul ve
çocukların yetim kalmasına neden olmuştur. Savaş sonrası kaybedilen topraklardan
İmparatorluğun Büyükşehirlerine göçler başlamış, şehirlerde yoksul ve kimsesiz çocuk
sayısında artışlar görülmeye başlamıştır. Bu durum karşısında Osmanlı’da uzun yıllar
hayırlı hizmetlerde bulunmuş Vakıfların imkânları yetersiz kalmış ve Devlet eliyle yeni
kurumlaraçmaihtiyacıhâsılolmuştur.II.Mahmut’untahtaçıkmasıveTanzimatFermanı
ile birlikte modernleşme sürecini başlatan Osmanlı Devleti, çocukların korunması
konusunda da Cumhuriyet Dönemi’ne ışık tutacak örnek çalışmaları başarı ile
uygulamıştır.
Çocuklar savunmasız oldukları için tarihin her döneminde olduğu gibi, günümüzde de
hertürlüihmalveistismaramaruzkalabilmektedir.İhmalveistismariseçocuklarınhem
bedensel, hem de ruhsal gelişimleri üzerinde onarılması mümkün olmayan travmalara
neden olmaktadır. Çocukların maruz kaldıkları bu olumsuz durumlar karşısında
Devletler bir dizi yasal tedbirlerle çocukların haklarının korunması yönünde önlemler

ÖğretimGörevlisi,RecepTayyipErdoğanÜniversitesiİ.İ.B.F.SosyalHizmetBölümü.
16
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
almışlardır. Tarihi süreç içerisinde ortaya çıkan gerek uluslararası, gerekse iç hukuk
düzenlemelerisayesindegünümüzdekimodernçocukkorumasistemioluşmuştur.Olaya
Ülkemizaçısındanbakacakolursak;Cumhuriyet’inilanıilebaşlayıpgelişerekgünümüze
kadar gelen çocuk refahı alanında Osmanlı Döneminde gerçekleştirilen güzel
uygulamaların izlerini görmek mümkündür. Osmanlı Devleti’nin çöküş dönemi olarak
ifade edilen 19. yüzyılda sosyal hizmetler adına yapılan uygulamaları gördükçe,
Osmanlı’nıninsanmerkezlibirmedeniyetitemsiletmeninmanevimesuliyetinihakkıyla
ifa ettiğine şahit olmaktayız. Elbette uygulamada yetersizlikler ve eksiklikler olabilir,
ancak o dönemin ağır şartları göz önüne alındığında yapılanların hiç de azımsanacak
işlerolmadığınırahatlıklasöyleyebiliriz.
Bu çalışmamızda Osmanlı’dan Cumhuriyet Dönemi’ne kadar “korunmaya muhtaç
çocuklar” alanında ortaya çıkan kurumsal yapılanmalar ve yasal düzenlemeler özet
olarakincelenecektir.
OsmanlıDevleti’ndeÇocuklarınKorunması
Osmanlı Devleti bir vakıf medeniyetiydi. Sosyal yardımlaşma ve dayanışmaya büyük
önem veren Osmanlı Devleti’nde vakıflar; dinî, sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel ve
askerî alanlarda hizmetler veriyordu.1 Vakıf kelime anlamı itibariyle “bir şeyi daimi
olarakdurdurmak”demektir.Terimanlamıyla;“birmalımülkiyettençıkarıpçıkarlarını
müebbeden bir hayır işine tahsis ederek saklamak” şeklinde ifade edilmektedir. Ancak
vakfınkelimeanlamındaki‘durdurmak’fiilinişumanadaanlamakgerekir:Birmalıalım‐
satımdan alıkoyup (durdurup) menfaatini devamlı olarak fakirlere tayin etmek. Bir
başka deyişle, bir malın‐mülkün alım‐satımından doğan faydasını, ona sahip olan
açısındandurdurmakve onaihtiyacıolanbaşkalarınadevamlıolaraktahsisetmek.2Bu
anlamıylavakıflarözellikletoplumdayardımamuhtaçdurumdaolankadın,çocuk,yaşlı
ve özürlülere yönelik önemli hizmetler ifa etmekteydi. 18. yüzyıl sonlarında yalnızca
İstanbul’daki vakıf imarethanelerinde her gün 30.000 fakire yemek ikram ediliyordu.3
19. yüzyılın başına kadar merkezi idarenin sistemli bir müdahalesine maruz kalmayan
vakıflar,sisteminyozlaşmasıgerekçesiyle,özellikleII.Mahmutdönemindemüdahalelere
maruz kalmış ve 1826 yılında kurulan Evkaf‐ı Hümayun Nezareti’ne bağlanmaya ve
idareleri de memurlara bırakılmaya başlanmıştır.4 Vakıfların merkezi otoritenin
1İbrahimSarıçamveSeyfettinErşahin,İslamMedeniyetTarihi.Ankara:T.D.V.Yayınları,2007,s.223.
2MustafaArmağan,GeriGelEyOsmanlı,İstanbul:UfukKitap,2007,s.269–270.
3SarıçamveErşahin,s.229
4MehmetÖ.Alkan,“SivilToplumKuruluşlarınınHukuksalÇerçevesi1839‐1945”,Tanzimat’tanGünümüze
İstanbul’daSTK’lar,A.N.Yücekök,İ.Turan,M.Ö.Alkan(Edt.),İstanbul:TarihVakfıYayını,1998,s.61‐62.
17
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
kontrolüne girmesi ile birlikte, hareket alanları kısıtlanmış ve yoksullara yönelik
hizmetlerDevleteliyleyapılmayabaşlanmıştır.
19. yüzyılda Avrupa Devletleri’nin sanayi inkılâbı sonrası kent nüfuslarının artması
nedeniyle oluşan sosyal sorunlarla Osmanlı Devleti henüz tanışmamıştır. Ancak
yoksulluk, savaşlar ve göç gibi nedenlerle yetim kalan çocukların korunması için bazı
müesseselerin kurularak tedbirler alındığı anlaşılmaktadır. Bütün geleneksel
toplumlardaolduğugibiOsmanlıtoplumundadaçocuklaröncelikleaileiçindekorunur;
özel olarak korunmaya ihtiyaç duyduğunda ise yine geniş aile çevresine öncelik
verilirdi.5 Tanzimat dönemi modernleşme sürecinin başlangıcı olduğundan, devletin
çocuklar için koruyucu önlemler almaya başladığı görülmektedir.6 Makalemiz boyunca
Ülkemiz adına modern çocuk koruma sisteminin ilk örnekleri olan bu tedbirleri ve
müesseselerielealmayaçalışacağız.
İlkÇocukRehabilitasyonMerkezi:NişÇocukIslahhaneleri
Bir yarısı Türkçe, diğer yarısı ise Bulgarca olarak yayınlanan Osmanlı’nın ilk vilayet
gazetesi Tuna’nın 17 Ekim 1866 Çarşamba günü çıkmış olan 114. sayısında Niş
Islahhaneleri hakkında geniş bir habere yer verilmiştir. Haberde şu bilgiler
bulunmaktadır:TunaVilayetiValisiolarakgörevyapmaktaolanMidhatPaşatarafından,
Niş Eyaleti’nde yönetici olarak bulunduğu sırada, bir kısım mahalli memur ve bölgenin
hamiyetsahibikişilerininmaddikatkılarıylaNişmerkezindeayrımyapılmaksızıngerek
MüslümanvegerekseHıristiyanNişliailelerlemuhacir(Çerkez)çocuklarındanyetimve
öksüz olup kendilerine bakacak diğer yakınları bulunmayanlarla, yakınları olmakla
birlikte bakımları ve yetiştirilmeleri için dilekçe ile müracaat edilenlerin kabul edildiği
Islahhane isimli bir kurum oluşturulmuştu. Bu Islahhanede bir müdür ile İslam ve
Hıristiyan yeteri kadar öğretmen ve çocuklara meslek öğretecek ustalar
görevlendirilmişlerdi.4–15yaşlarıarasındaMüslüman‐Hıristiyan ayırımı yapılmaksızın
201 öğrenciye hizmet veren Islahhanede okuma‐yazma öğretiminin yanında sanat
eğitimi de verilmiştir. 1863 yılı başlarında kurulan Niş Islahhanesi açılıştan iki buçuk
senelik bir süre geçtiğinde burada kalan çocuklar okuma‐yazma yanında terzilik
öğrenmiş “potur ve setreden” ibaret olan jandarma askeri kıyafetleriyle her çeşit
“kundura, çizme ve potin” dikip hazırlamayı öğrenmişlerdir.7 Günümüzdeki endüstri
meslek liselerine benzer bir eğitim veren Islahhane, yetim çocukların koruma ve
bakımlarınınsağlanmasıbakımındandayetiştirmeyurtlarınabenzetilebilir.Kimsesizve
5İlberOrtaylı,OsmanlıToplumundaAile,İstanbul:PanYayıncılık,2000,s.111.
6AbdullahKaratay,CumhuriyetDönemiKorunmayaMuhtaçÇocuklaraİlişkinPolitikanınOluşumu,Marmara
ÜniversitesiS.B.E.(BasılmamışDoktoraTezi),İstanbul:2007,s.101.
7NesimiYazıcı,“NişIslahhanesi’ndenHaberVar”,KültürDergisi,Sayı:12(Sonbahar2008),s.27.
18
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
korunmaya muhtaç çocuklara yönelik ilk sistemli kurumsal girişim olan Islahhaneler
dahasonraRusçukveSofya’dadaaçılmıştır.MithatPaşa’nınoğluAliHaydarbabasının
hatıralarını derlediği eserde bu müesseselere niçin Islahhane isminin verildiğini şöyle
izah etmiştir: Yeni açılan bu kuruma isim bulma amacıyla Kur’an‐ı Kerim’den tefe’ül
edilmesi uygun bulunmuş, neticede 34. sayfanın başındaki Bakara Suresi’nin 220. ayeti
(“Sana yetimlerden soruyorlar, de ki: Onların işlerini düzeltmek hayırlıdır.”) çıkmış ve
buradaki‘ıslah’kelimesiokulaisimolarakverilmiştir.8
Osmanlı’da kimsesiz ve korunmaya muhtaç çocuklara ilişkin ilk yatılı kurum deneyimi
olan bu ıslahhaneler, gerçek anlamda bir yetimhane ya da ‘eytamhane’ olarak değil,
Müslüman ve Hıristiyan kimsesiz çocukların ‘tahsil ve terbiyelerine bakmak, sanat
öğretmek için’ oluşturulan bir tür ‘sanayi mektebidir’ aynı zamanda. Midhat Paşa’nın
sanayi mektebi deneyimi II. Abdülhamit tarafından kabul görmüş, benzeri kurumlar
diğer eyaletlerde de kurulmuştur. Hatta Midhat Paşa tarafından ‘ıslahhaneler’ için
hazırlanan Islahhaneler Nizamnamesi’nin 1903 yılında İstanbul’da kurulacak olan
‘Darülhayr‐i Ali’ adlı kimsesiz Müslüman yetimler ‘darüleytamının’ işletilmesine
kaynaklıkettiğibelirtilmektedir.9
Midhat Paşa ‘ıslahhaneleri’ kurarken bölgede bulunan imkânlardan yararlanmasını
bilmiştir.BukurumlarıaçarkenbölgedebulunanPolonyalıveMacarmültecilerinbilgive
deneyiminden de yararlanmış; bu kişiler arasında bulunan mühendis ve teknisyenler
‘ıslahhane’lerde öğretmenlik yapmışlardır. Sonuç olarak Midhat Paşa’nın erken modern
dönem ‘ıslahhane’ deneyiminin hem yoksul ve kimsesiz Müslüman ve Hıristiyan
çocukların mesleki eğitimi anlamında sanayi mektebi görevi alması, hem de kimsesiz
korunmaya muhtaç çocukların barındırılması anlamında işlev görmesi, korunmaya
muhtaççocuklarayönelikdahasonraortayaçıkacak‘yetimhane’yada‘darüleytamların’
şekilalmasındaönemlibirmodelolmuştur.10
Mithat Paşa Niş Islahhanesi’nde farklı etnik kökenden çocukları bir araya getirerek,
ileride ortaya çıkacak milliyetçilik akımlarının etkisini azaltmaya hedeflemiş olmalıdır.
Ayrıca ıslahhanelerde iş ve uğraşı atölyeleri açılarak, kimsesiz çocukların hem meslek
sahibiyapılmaları,hemdemeşguliyettedavisiyoluylasosyalleşmelerihedeflenmiştir.Bu
anlayışvemodelingünümüzdesokakçocuklarıileyapılançalışmalardauygulandığıgöz
önüne alındığında Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyılda sosyal alanda önemli ilerlemeler
kaydettiğiniifadeedebiliriz.
8Yazıcı,s.31.
9Karatay,s.112
10Karatay,s.112.
19
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
EğitimveBakımKurumu:Darüşşafaka
Adı “şefkat yurdu” anlamına gelen Darüşşafaka, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde
bir derneğin himayesinde ve bir sivil oluşumun öncülüğünde kurulan ilk parasız özel
okuldur.KurulduğuzamankitamadıDarüşşafakatü’l‐İslâmiyye’dir.Devletdesteğinide
kazanmış olan bu okulun temeli, açılmasına ön ayak olan Cemiyet‐i Tedrîsiyye‐i
İslâmiyye’nin kurulmasıyla atılmıştır.11 Darüşşafaka’nın kuruluşundaki ilk amaç,
Cemiyet‐i Tedrîsiye‐i İslâmiye’nin Kapalıçarşı önündeki esnaf çıraklarını eğitmektir. Bu
sebeple cemiyete, Kapalıçarşı civarında Örücüler Kapısı’nda bir okul tahsis edilmiş,
akabinde bu binanın onarımına başlanmıştır. Mektebin yeri için, Beyazıt Meydanı
yakınında bulunan Simkeşhane’nin yanındaki Valide Mektebi ayrılmıştır. Binanın ve
eğitimaraçlarınınhazırlanmasıilebirlikte1865yılındaderslerebaşlanmıştır.12
Kuruluşuyla birlikte ilk nizamnamesini de hazırlayan Cemiyet, gayesini öncelikli olarak
öksüz ve kimsesiz çocuklar olmak üzere, sınıf ayırt etmeksizin bütün çocukların dinî
bilgiler, her türlü evrakı kısa zamanda okuyup yazmayı öğretmek için eğitim verileceği
ve derslerin esnafa kolaylık olsun diye çarşının açılışından iş zamanının gelişine kadar
olacağını bildirmiştir. Söz konusu bu eğitimlerden herhangi bir ücret alınmamasının
yanında ihtiyacı olanların eğitim masrafları da karşılanmıştır. Bunun yanında, başarılı
olupeğitimedevamedebilecekleredemaddidesteksağlanmıştır.
İlk yıl için 54 öğrenci alınan okulda eğitim 8 yıl olarak belirlenmiştir. İbtidaî‐İdâdî ve
Rüşdiye olarak belirlenen sınıflar doğrultusunda eğitimin ilk altı yılı İbtidai‐İdadi‐
Rüşdiyeye,sonikiyılise“Âli”kısmatahsisedilmişti.Bunaekolaraksonsınıf,Telgrafve
Fen Mektebi adıyla da eğitim vermiştir. İlk öğretmenler, çoğunlukla asker kökenli veya
İstanbulluaydınlardanoluşmaktaydıvetamamenfahriolarakgörevyapmaktaydılar.
Darüşşafaka mektebi öğrenci kabulünü bir nizamname ile düzenlemiş ve bazı şartları
haizolanöğrencilerokulakabuledilmiştir.Öğrencilerdearananşartlarşöyledir:
1.10yaşındanaşağı,12yaşındanyukarıolmamak,
2.Ana–babaveyayalnızbirindenmahrumolmak(imtihandaeşitpuanalırsaanası‐babası
olmayanaöncelikverilir),
3. İlk mekteplerin en az dördüncü sınıfına kadar okumuş olmak veya o derece tahsil
gördüğüimtihanneticesindesabitolmak,
11AylinKoç,“ÖksüzveYetimleriçinKurulmuşBirEğitimKurumu:Darüşşafaka”,SavaşÇocukları
ÖksüzveYetimler,İstanbul2003,s.183.
12AynurSoydan,“DarüşşafakaTarihindenKesitler”,YakınDönemTürkiyeAraştırmalarıDergisi,
İstanbul2003,Sayı:3,s.251.
20
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
4.Herhangibirhastalığıolmamakvebünyesitahsileuygunolmak,
5.Müslümanevladıolmakveailesinamuserbabındanolmak.
Nizamnamede ayrıca öğrencilerin her türlü masraflarının cemiyet tarafından
karşılanması, bir idare, bir de eğitim kurulu oluşturulması, mektebin ve talebelerin
durumuile yakındanilgilenmeküzerebirmüdür,birdemüdîretayinedilmesinekarar
verilmiştir. Ayrıca, öğrencilerin askeriyede ve devlet dairelerinde çalışabilmeleri için
eğitilmelerinevedegeceleriokuldakalabilmelerineimkânverilmiştir.Mektepbinasıiki
taraflı yapılarak kız öğrencilerin de alınması düşünülmüş fakat bazı sakıncalar ileri
sürülerekkızöğrencialınmasındanvazgeçilmiştir.13
Darüşşafakalıların mesleklerine ve fiilen yaptıkları islere bakıldığında, bunların büyük
çoğunluğunundevletkadrolarınıoluşturduğugörülür.Mezunlarınküçükbirkısmıkendi
hesabına veya özel sektörde çalışmaktadır. Hükümet, Düyûn‐ı Umûmiyye İdaresi’nin
muhalefetine karsın gümrük sisteminde reformlar gerçekleştirmek üzere çalışmalara
girişmiş, reformların uygulanmasında bürokratlara düsen payın önemini düşünerek
seçkin bir kadrolaşmaya gitmiştir. Darüşşafakalılar bu kadrolaşma içinde de yoğun
olarakyeralmışlardır.14
Günümüzle kıyaslandığında; yetiştirme yurtlarında bakım ve korunma altında bulunup
da 18 yaşını tamamlayan gençler de özel yasal düzenlemeyle devlet kadrolarında
kendilerine ayrılan kontenjan sayesinde işe yerleştirilmektedirler. Korunmaya muhtaç
çocukların toplumsal yaşama uyum sağlamalarında önemli bir unsur olan iş ve statü
sahibi olma imkanının Osmanlı Devleti’nde de sağlanmış olması, örnek bir uygulama
olaraktarihtekiyerinialmıştır.
YetimlerinHaklarınınKorunması:EytamKeseleriveEmval‐iEytamNezareti
Osmanlı’da yetimlerin korunması için alınan tedbirler ve oluşturulan vakıflar bir tarafa
bırakıldığında, onlar için meydana getirilen en ciddi örgütlenmenin, vasilik görevinin
uygulanmaya konulması ve eytam keselerinin kurulması olduğu belirtilebilir. Osmanlı
toplumunda, yetimlerin miras yoluyla kalan menkul ve gayrimenkul malların vasileri
tarafından işletilmesi ve sermayenin kontrol altına alınarak elde edilen gelirin bu
şahısların ihtiyaçlarının karşılanması için harcanması, reşit olduklarında ise mallarının
kendilerineteslimedilmesiiçinoluşturulankurumlara,eytamkeseleriadıverilmekteydi.
13A.Soydan,a.g.m.,s.257.
14HakanAytekin,1914‐1924YıllarıArasındaKorunmayaMuhtaçÇocuklarVeEğitimleri,Marmara
ÜniversitesiTürkiyatAraştırmalarıEnstitüsü(BasılmamışYüksekLisansTezi),İstanbul2006,S.22.
21
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Bu sisteme eytam kesesi adının verilmesinin nedeni, yetimlerin miras olarak kalan
paralarının, bu paraların işletimine dair evrakın, gayrimenkullere ait belgelerin ve
benzerivesikalarınkumaştanyapılmışbirtorbaveyaçantaanlamındaolanbirkesenin
içine konmasındandır. Yetimler reşit olduklarında bu keseler feshedilmekte ve miras
olarakkalanmallarkendilerineşahitlerhuzurundateslimedilmektedir.15
Tanzimat modernleşmesinin çocuk alanındaki tezahürlerinden biri de yetim kalmış
çocukların mallarının korunmasını hedefleyen ‘Eytam İdaresi’nin kurulmasıdır. Yetim
çocukların mallarını ve paralarını koruma 19. yüzyıl öncesinde şer’i işler arasında
sayılmakla birlikte, bu işlerin modern devletin görev ve denetim alanına dâhil edilmesi
1851 yılında çıkarılan Eytam Nizamnamesi ile mümkün olabilmiştir. Bu nizamname ile
yetimmallarınabakacakteşkilatanlamınagelenEmval‐iEytamNezaretikurulmuştur.Bu
teşkilat Tanzimat döneminde çocukların mallarını ve diğer haklarını korumak amacıyla
oluşturulan ilk kurumdur. Ayrıca bu kurumla birlikte köylerde babası ölen ve yetim
kalan her çocuğun Eytam İdaresi’ne bildirilmesi zorunluluğu getirilmiştir. Bunun
yanında çocuğun haklarının korunması amacıyla vesayet kurumu oluşturulmuş; babası
ölen çocuğa varsa öncelikle annesinin o da yoksa diğer bir akrabası vasi olarak
atanmıştır.Nizamname,ölenkişilerveyetimkalançocuklarlailgilibilgilerinbuteşkilata
verilmesi zorunluluğunu da getirmiştir. Bu şekilde tespit edilen yetimlerin mal ve
paralarının tespiti ve sayımı, korunması ve nemalandırılması Nezaretin görevleri
arasındasayılmıştır.GörüldüğügibiTanzimatdönemindekorunmayamuhtaççocukların
haklarınınkorunmasınailişkingenelniteliktevemerkeziidareninmüdahalesiniöngören
birdiziyasaldüzenlemeyapılmıştır.16
SokakÇocuklarınınBarındırılması:Darülaceze,Darülhayr‐iAlî
I. Meşrutiyet (1876–1908) dönemi kentsel nüfusun savaşlar nedeniyle denetimsiz
artması,yoksulkentselnüfusundevletinhazırolmadığıbir‘asayiş’sorunuolarakortaya
çıkması nedeni ile genel olarak yoksullara yönelik ve özel olarak muhtaç ve kimsesiz
çocuklara yönelik kurumsal yardım yapılanmasını tetiklemiştir. Savaş nedeniyle büyük
kentlere yönelik göç ilk olarak 1683 II. Viyana Bozgunu ile başlamış olmakla birlikte,
1877 Osmanlı‐Rus Savası sonucu İstanbul’a akın eden göç çok daha geniş kapsamlı ve
kalıcıetkilerbırakmıştır:
“1877Osmanlı–RusSavası’ndansonraRumeli’denbinlercekişininİstanbul’agöç
etmesi kentin yaşam düzenini büyük ölçüde etkilemişti. İlk göçmen kafilesi
15CaferÇiftçi,“OsmanlıDevleti’ndeYetimKeseleri”,KültürDergisi,Sayı:12(Sonbahar2008),s.47.
16“Eytamİdaresi”,TürkAnsiklopedisi,CiltXVI,1968,Ankara:M.E.B.,s.56.
22
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Temmuz1877’degelmişbunuOcak1878’denitibarengünde10.000kişiyevaran
büyükgöçlerizlemişti.Göçmenlerinbarındırılması,doyurulması,hastalarıntedavi
edilmesibüyüksorunolmuşbuişleriçin‘İdare‐iUmumiye‐iMuhacirinKomisyonu’
kurulmuştu. Göçmenler bu komisyon denetiminde geçici olarak cami, medrese,
tekke,okul,hanhattasaraylara,bunlaryetmeyinceuygunkonaklara,yalılarave
evlere yerleştirilmişti. Temmuz 1877‐Eylül 1879 arasında İstanbul’a 387.804
göçmen gelmiş, bakacak kimsesi ve geliri olmayan dul kadınlarla yetim ve öksüz
çocuklar, Gülhane’deki Kırmızı Kışla’da açılan Muhacirin Dul ve Eytamhanesi’ne
yerleştirilmişti. Hasta olanlar ise yine buradaki Muhacirin Hastanesi’nde tedavi
edilmekteydi. Göçmenlerin azalması nedeniyle Muhacirin Komisyonu’nun
lağvedilmesiüzerine15Ocak1894tarihindebukurumlarŞehremaneti’negeçmiş
ve Temmuz 1894’te Dulhane’deki kadınlar ve küçük çocuklar Darülaceze’ye
nakledilmiştir.”17
Görüldüğügibi,savaşlarnedeniylebaşlayankentselasayişsorunuvekimsesizliksorunu
karşısında düzensiz de olsa, barındırma kurumları oluşturma çabalarında bir artış
vardır. Bu da Midhat Paşa ile başlayan ‘kimsesiz çocuklar’ı korumaya yönelik merkezi
devletinsorumluluküstlenmesivebakımkurumlarıoluşturmasıgeleneğininsürdüğünü
göstermektedir.18
Osmanlı tarihindeki en önemli sosyal kurumların başında gelen Darülaceze’nin
ortayaçıkmasınıngerisindeİstanbul’undüzeninibozan‘serseri’vedilencilerindisipline
edilmesiveböylecedüzeninsağlanmasıihtiyacıyatmaktadır.Darülacezekapsamvetür
olarak ilk defa devlet tarafından planlanmış ve hizmete açılmış bir kurumdur.
Darülaceze’nin açılmasına zemin hazırlayan 30 Mart 1890 tarihli Meclis‐i Vükela’da
dilencilervediğergruplarlailgilişukararlaralınmıştır:
(…)dilencilerdenİstanbulluvetaşralıolanlarıntespitedilmesi;hastakimsesizve
çalışamayacak durumda olanların listesinin hazırlanması, taşradan işi gücü ve
sanatıolmayıpdaİstanbul’agelmekisteyenlerinbundanböylememleketlerinden
salıverilmemeleri; işe güce yaramayanlar ile kimsesiz çocuklara bulundukları
yerin belediyesi tarafından bakılması, çalışabilecek durumda olanların yol
yapımında ve diğer imalat işlerinde çalıştırılarak geçimlerinin sağlanması için
vilayetleretebligatyapılmasınınDahiliyeNezaretineyazılması...”19
17NuranYıldırım,İstanbulDarülacezeMüessesesi,İstanbul:DarülacezeVakfıYayını,1996,s.8.
18Karatay,s.114.
19NuranYıldırım,İstanbulDarülacezeMüessesesiTarihi,İstanbul:DarülacezeVakfıYayını,1997,s.15–22.
23
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Sokaklarda yaşayan ve halkı rahatsız eden İstanbullu ya da muhacirlerden kendisini
geçindirmeyegücükudretiolmayanlar,erkekyadabayanlar,ZaptiyeNezaretitarafından
görevlendirilen polislerce bu şahısların adı, şöhreti, ikametgâhları, durumu, sahip
çıkacakkimsesibulunupbulunmadığıetraflıcaaraştırıldıktansonra,jurnalleriylebirlikte
Darülaceze’ye gönderilirdi. Ancak Darülaceze’ye gelip istifade etmek isteyen kişiler
kendisine bakamayacak kadar maddiyattan yoksun olduğunu, hasta ve yaşlı olduğunu
ilmühaberiyle veya güvenilir birinin şahitliğinin akabinde Darülaceze daimî heyetinin
araştırmasındansonraacezeolarakDarülaceze’yekabuledilirdi.20
Aceze olarak kabul edilen şahıslar, erkekler ve kadınlar için ayrı ayrı karantina
koğuşlarına alınarak bulaşıcı hastalığı olup olmadığı kontrol edildikten ve hastalık
taşımadığı anlaşıldıktan sonra eski elbiseleri yakılıp, temizlendikten ve yeni elbiseler
giydirildikten sonra acezeler için ayrılan koğuşlara alınırdı. Bu zaman zarfında
Darülaceze’yeyenigelenacezeadaylarınınhiçkimseiletemasınaizinverilmemekteydi.
Sağlık kontrolleri neticesinde, cüzzam hastası olanlar Darülaceze’ye alınmayarak
Üsküdar’daki cüzzamhaneye, deli olduğu anlaşılanlar, bimarhaneye konulup, frengi
hastasıolduğuanlaşılanlariseDarülaceze’deözelbirkoğuştabakılmaktaydı.21
Darülaceze bir yandan şehirdeki dilencilerin tutulduğu bir merkez olmakla birlikte;
“hastaneleri,sütçocuklarıiçinkreşi,yetimleriçineytamhanesiilebirlikteküllibirmüessese
olarakdüşünülmüşolmanınyanısıra,aynızamandasahipolduğuatölyelerlebirtüriş‐evi,
Osmanlıca tabiriyle darüssaydır da.” Darülaceze bu niteliği ile günümüze kadar varlığını
sürdürmüştür. Darülaceze kent yoksullarından sadece dilenciler değil; kimsesiz genç,
özürlü,yaşlıveterkbebekleredebakımhizmetiveren;hattabarındırdığıbazıatölyeleri
ile 19. yüzyıl batı modelleri olarak ‘çalışma evleri’ gibi kurumlardan esinlenilerek
oluşturulanbirkurumdur.22
II.Abdülhamiddönemikentselsosyalsorunolarak‘sokakçocukları’ileilgilioluşturulan
enönemlikurumolanDarülhayr‐iAli’ninniteliği;hangigerekçelerle,hangiçocuklariçin
kurulduğu konusunda bazı belirsizlikler vardır. Esas olarak Müslüman kimsesiz
çocukların barındırılması eğitimi ve meslek sahibi kılınması için II. Abdülhamit’in
kurduğuvarsayılanDarülhayr‐iAli’ninkuruluşunungerisinde,1890’lıyıllardakiErmeni
olaylarıvebuolaylardanartakalanbinlercesavaşyetiminin bakımınınuluslararasıbir
20HakanAytekin,1914–1924YıllarıArasındaKorunmayaMuhtaçÇocuklarVeEğitimleri,Marmara
ÜniversitesiTürkiyatAraştırmalarıEnstitüsü(BasılmamışYüksekLisansTezi),İstanbul2006,S.28‐29.
21Aytekin,s.29.
22Karatay,s.119–120.
24
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
sorun haline gelme potansiyeline karsı önlem alma düşüncesi yatmaktadır.23 Nadir
Özbekbudurumusöyleaçıklamaktadır:
“3 Nisan 1899 tarihinde Dâhilîye Nezareti tarafından Abdülhamid’e sunulan bir
raporda bu durum açıkça ifade edilmektedir. “Bikes kalan Ermeni fukara‐i
Etfal’ininiskânveiaşevetalimveterbiyelerimaksadıylaPalu veÇünkeş’detesis
olunanyerlerhükümetçeseddolunduğundanetfal‐imerkumeniniaşeveterbiyesi
niyet‐i hayriye‐i insaniyetkârane müsteza olduğu cihetle bunlara hükümet‐i
seniyyece bakıldığı takdirde bir şey denilemeyeceği Almanya ve İngiltere
sefaretleri tarafından ifade kılınmış ve tebaa–i Devleti‐i Aliyye’den bivaye ve
muhtac‐ıhimayeolanErmeniçocuklarınınumur‐ıiskamveterbiyelerininecanibe
bırakılmayıphükümet‐iseniyyecederuhteedilmişbilvücudemüteziolmaklaetfal‐i
merkumeden hakikate fakir ve bikes olanların miktarıyle bunların ne suretle ve
nerede iskân ve infak ve talim edilmeleri lazım geleceğinin vilayetlerde
bilmuhaberekararlaştırıl[ması]…”24
Darülhayr‐i Ali, II. Abdülhamid tarafından (kuruluşunda Ermeni çocukların korunması
gayesideyeralmaktaydı)Müslümanyetimvekimsesizçocuklariçinkurulanilkkurum
olmakla birlikte, çeşitli vilayetlere dağılan ıslahhanelerin de birer darüleytam işlevleri
olduğubilinmektedir.25
YetimlerYurdu:Darüleytamlar(1914)
BalkanSavaşları(1912–1913)sonrasındaİstanbul’agöçedenbüyükgöçmenkitlelerinin
yerleştirilmesi, istihdamı, iaşesi ve çocuklarının eğitimi dönemin iktidarı için büyük bir
sorun olarak ortaya çıkmıştır. Bu sorunlardan en acili olarak çocukların eğitimi için
‘İskân‐i Asayiş ve Muhacirin Müdüriyeti’ duruma el koyup çözmeye çabalamıştır. Bu
amaçla bütün sanayi okullarına yazı gönderilerek sanayi mekteplerinin kaç yetim
öğrenciyi alabilecekleri sorulmuş; ancak Muhacirin Müdüriyeti kabul edilmesi istenen
şehit yetimlerinin, sanayi mekteplerinin toplam öğrenci sayısının %30'undan az
olmamasışartınıdabelirterekbirçokçocuğuneğitimedevamlarısağlanabilmiştir.26
Savaş yetimlerinin bir diğer sorunu da barınma ihtiyaçlarının giderilmesiydi. Ancak
savaşlar sonucu başta İstanbul olmak üzere kentlere göç eden nüfusun barındırılması
23NadirÖzbek,“İkinciAbdülhamidveKimsesizÇocuklar:Darülhayr‐iAli,”TarihveToplum,S.182,Şubat
1999,s.11.
24Özbek,s.13.
25Karatay,s.121.
26EbubekirSofuoglu,“OsmanlıDevletindeYetimlerİçinAlınanBazıTedbirler,”SavasÇocukları‐Öksüzlerve
Yetimleriçinde,(edt.)EmineGürsoy‐NaskaliveAylinKoç,(kendiyayınları),İstanbul:UmutKağıtçılık,2003,
s.49
25
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
ciddi bir sorun teşkil ettiğinden, bu sorun zamanla ciddi bir asayiş sorunu haline de
dönüşmeyebaşladı.
“1877–78 Osmanlı‐Rus Harbi, Balkan Savaşları, 1.Dünya Savaşı olmak üzere
birçok savaşa giren Osmanlı’da verilen şehitlerle yetimlerin sayısı hayli artmıştı.
Yetimlerinsayısının,diğeryetimlerlebirlikte100.000olduğundanbahsediliyordu.
100.000 yetimden ancak 10.000'i eytamhanelerde barındırılabiliyor, diğerlerine
imkân sunulamıyordu. Kalan 90.000'in hepsi açıkta değildi ama açıkta kalan
yetimlerin çokluğu dikkat çekiciydi. (…)Yetimlerin çokluğu ve çoğunun
eytamhanelerde barındırılamaması mecliste tartışılırken, açıkta kaldıklarından
bahsediliyordu. Yetimlerin çokluğuna karşılık, devletin elinde yetimleri
barındırabilecek65eytamhanevardıveburadabarınanyetimler11.680kişiydi.”27
Yetimhanelereyerleştirilemeyenveaileleritarafındanbakılamayançocuklardahasonra
sokakta çalışan çocuklar ve dilenen çocuklar olarak kentsel asayişle ilgili sorunların
kaynağıolmayabaşladı.Tekbaşınasivilinisiyatiflerinbaşedemeyeceğiçaptabir‘savaş
yetimleri, kimsesizler ve korunmaya muhtaç çocuklar’ kitlesi ortaya çıkmıştır. Bu
nedenle dönemin iktidarı olan İttihat ve Terakki Yönetimi, bütçesini doğrudan devletin
karşıladığı ve yönetimini devlet adına partiye bağlı bir genel müdürlük seklinde
düzenlediğiyaygın‘yetimhaneler’(darüleytamlar)örgütlenmesinegirişmekdurumunda
kalmıştır.28
Darüleytamlar’a kabul edilebilmek için öncelikle şehit çocuğu yahut anadan ya da
babadan mahrum olmak şarttı. Annesi vefat etmiş, babası askere alınmış ve iaşesini
temin edecek kimsesi bulunmayan çocuklar veya ana‐babasından birisi olmayıp, diğeri
dedelivekötürümolanlaryahutçocuğunihtiyaçlarınıkarşılayamayacakkadarihtiyarya
dahastaolanlarileharpnedeniyleçokfakirdüşüp,devlettarafındangeçimisağlananlar
kabul edilmekteydi. Darüleytam’a girecek çocuklar için önce Darüleytam idarelerince
tanzimedilenmatbutahkîk‐ihüviyetvarakasıusulünegöredoldurularakilgilibirimlerce
tasdik edilir ve mektep idaresine teslim edilirdi. Akabinde çocuğun sağlık durumu
Darüleytamtabibitarafındankontroledilip,sağlıklıolduğutespitedildiktensonraçocuk
Darüleytam’a alınırdı. Darüleytam’da okuyan çocuklar ilgi ve yeteneklerine göre
sınıflandırılarak,kabiliyetligörüldüklerialandaeğitimalmalarısağlanırdı.29
1916’dakabuledilenkanunlarla,Dârüleytâmlaragelirbulunmakistendiisede,birnetice
alınamadı.İttihatveTerakkiPartisininkötüidaresidolayısıyla,sahipsizkalançocukların
27Sofuoglu,s.53‐54
28Karatay,s.138‐139.
29Aytekin,s.70.
26
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
pekçoğu,açlıkvesefalettenhayatını kaybetti.1918’desavaşınbitmesivemütârekenin
imzaedilmesindensonraİstanbul’agelenİtilafdevletlerinin,okulbinalarınayerleşmesi
sonucu, binlerce çocuk tekrar açıkta kaldı. Bunlardan bir kısmı, boş saraylara
yerleştirilirken bir kısmı da İstanbul dışındaki vilayetlerde, kapatılan okullara
yerleştirildiler. Kalan öğrenciler, İstanbul’da toplanıp, Şehir Yatı Mektebi adıyla Özel
İdare'ye devredildiler. Bu öğrencilerden yetenekli olanlar, 1927’de Dârüşşafaka’ya
alındılar.Kısabirsüresonra,Dârüleytâmtamamenkaldırıldı.30
KurtuluşSavaşıYıllarıveKazımKarabekir’inÇalışmaları
Savaş koşulları nedeni ile devletin doğrudan çocukları koruma işlerinde sorumluluk
aldığı diğer çalışmalar ise Kazım Karabekir’in Doğu Cephesi komutanı iken yaptığı
çalışmalardır. Kazım Karabekir askeri bir kişilik olarak daha çok Kurtuluş Savası
dönemindeki Doğu cephesi komutanı olarak başarılı bir sima olarak bilinmektedir.
Karabekirdoğudabulunduğusüreceyalnızaskerivesiyasialandadeğil,eğitimsahasında
da çok büyük hizmetler yapmıştır. Ermenilerce katledilen ailelerin yetim yavrularına
gerçekbirbabaolmuş4.000erkek2.000kızevladısefalettenkurtarmışvevatanafaydalı
mesleksahibibireylerhalinegetirmiştir.31"Hayatımdabanazevkverenhaylibaşarılarım
vardır: En zevklisi binlerce bakımsız çocuğun hayat ve geleceğini kurtarmak olmuştur"
diyenKazımKarabekir,çocuklarıneğitimininyanısırahalkıneğitimiiledeuğraşmıştır.
Erzurum ve Sarıkamış’ta okullar kurmuştur. Oysa özellikle savaş döneminde Doğu
illerindeçocuklarayönelikdoğrudanbirçokçalışmalaryaptığıgibi,savaşsonrasındada
konunun takipçisi olarak ilgisini sürdürmüştür. Kişi olarak Kazım Karabekir’in
korunmayamuhtaççocuklarayönelikilgisinintemelindeiseailesindendevraldığıkişilik
özelliklerinindeönemlibirrolaldığıgörülmektedir.Budurumukendisisöyleaçıklıyor:
“Yoksullara yardım zevki bende pek küçük yaşlarımda yer etmiştir.
Memleketimizinbirçokyerleriniberaberdolaştığımveküçükyaşımdakaybettiğim
babamdan da, sonraları anamdan da yoksul çocuklara yardımı ve hele bayram
günlerindeonlaraçamaşır,elbise,harçlıkverereksevindirmekâdetinigörmüşveo
vicdan hazzını bir düzeye tatmıştım. Ailemizin himayesinde birçok kimsesiz
çocuklarıyetiştirmiştir.Ben1905sonundagenelkurmayyüzbaşılığıileManastır'a
kıta hizmetini (staj) yapmaya gittiğim zaman bakımsız çocuklara bu aile
geleneğini devam ettirdim. Vazife icabı sık sık köylerde dolaşırdım. Köy
mekteplerindefakirçocuklaradefter,kalem,mendilgibihediyelergötürdüm.”32
30http://ansiklopedi.turkcebilgi.com/Dar%C3%BCleytam(02.01.2009)
31http://www.kazimkarabekirvakfi.org.tr/(02.01.2009)
32KazımKarabekir,ÇocukDavamız1,İstanbul:EmreYayınları,1995,s.9.
27
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Karabekir’in ailesinden aldığı terbiye ve alışkanlıklarla başlayan çocuk ilgisi zamanla
daha sistemli ve uzun süreli bir ilişkiye dönüşmüştür. Her gittiği yerde okulları ziyaret
ederek ve bakımsız çocuklara çeşitli yardımlar sağlıyordu. Çoğu kez de okulların genel
durumu, ihtiyaçları ve daha çok çocukların beslenmeleri ile ilgileniyordu. Ayrıca gittiği
yerlerde eğer varsa yurtlarını (darüleytamları) ziyaret etmeye özen gösteriyor ve
yiyecekhususundakieksikliklerineordununimkânlarıylayardımediyordu.Ziyaretedip
çeşitli yardımlar sağladığı yurtlara Diyarbakır, Tekirdağ, Erzurum yetim yurtları
sayılabilir. Ancak idealinin ‘çocuklar kasabası’ kurmak ve burada bakımsız çocuklardan
bakımlı bir ‘çocuk ordusu’ oluşturarak burada doğrudan bir eğitici olarak görev almak
olduğunu belirtmektedir. Bu idealini gerçekleştirmede de Erzurum ve Sarıkamış’ta
başarılı olduğunu belirtmektedir.33 Kazım Karabekir Ordu kanalıyla yaptığı bu
çalışmalarını da ‘devlet koruması’ olarak nitelemektedir.34 1919 yılında Trabzon'a ve
buradaki işlerini bitirdikten sonra 3 Mayıs'ta Erzurum'a geçen Karabekir yollarda
perişan çok sayıda çocuk gördüğünü ve bu durum üzerine yardım çalışmalarına
Erzurum’da başladığını belirtmektedir. Bir yandan askeri görevini yürüten Karabekir
böylece ideali olan ‘çocuklar ordusu’nu kurma çalışmalarına başlamış oluyordu. Bu
amaçla24Mayıs1335(1919)’daErzurumDarüleytamından(yetimleryurdu)ilkolarak
yaşı12'denyukarıolanlardan33çocukalarakmevcutikikolorduluk‘sanayitakımları’na
vererek çocukları ordu hizmetine almaya başladı. Ayrıca terhis dolayısı ile boşalan
kadroları Erzurum’dan yeni gelenlerle doldurmaya başladı. Bu çocukları bir asker gibi
yedirmeye,giydirmeyevebedenterbiyesiyaptırmayabaşladı.Buçocuklargününyarısın
da okuma yazmaya, yarısın da ayrıldığı sanayi şubesine göre terzi, kunduracı, saraç
çıraklığınabaşladılar.BuçalışmalarınıresmileştirmekiçindeİstanbulhükümetiHarbiye
Nezareti’ne resmen yazan Kazım Karabekir, bu yöntemin yaygınlaştırılmasını da teklif
etmişveHarbiyeNezaretibuteklifikabuletmiştir.35Butalebeiseikigerekçesunuyordu:
TerhislernedeniylebirliklerinsanayimekteplerindeyüzlercebosyerolmasıveDoğu’da
yüzlercebakımsızçocuğunölümemahkûmbirhaldeşehirlerdesefilbirhaldedolaşıyor
olması.36
KazımKarabekir’inçocuklarayönelikçalışmalarısadeceçocukordusuyadakasabasıile
sınırlı kalmamıştır. Bizzat kurulmasına ön ayak olduğu ya da desteklediği çok sayıda
kurum vardır. Örneğin Erzurum’da sanayi mektebi ve ‘Leyli Eytam İptidai Mektebi’,
‘Erzurum Ana Mektebi’ ve ‘İş Ocağı’ bunlar arasındadır. Bu okullardan mezun olan
33Karabekir,s.10
34Karabekir,s.11–12
35NuriKöstüklü,“KâzımKarabekir’inAçtığıOkullar,”BelgelerleTürkTarihiDergisi,Sayı5,
Temmuz1985,İstanbul,s.31.
36Karabekir,s.15‐16.
28
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
çocuklar belli bir yas sonrasında ordu’nun emrine alınmaktadır.37 Kazım Karabekir’in
sanayi mektebi ya da çocuk ordusu gibi çözümleri esas olarak erkek çocuklarına
yönelikti. Kız çocuklarına yönelik ise sistemli bir çaba içinde değildi. Ferhunde Özbay
Kazım Karabekir’in ‘Çocuk Davamız’ kitabında kimsesiz kız çocuklarına ilişkin
çalışmalarınıüçnoktadatopladığınıbelirtmektedir:
“1. Kimsesiz kız çocuklarının arasında yaşları uygun olanlar, Karabekir’in açtığı
okullarıbitirenkimsesizerkekçocuklarlaevlendirilmektedir.
2.Kızlarınbirbölümüebevedikişkurslarınagönderilerekköyleredağıtılmıştır.
3.Ancakdahaküçükleraileleredağıtılmaktadır.”
Görüldüğü gibi olağandışı bir konjonktürde, savaş koşullarında kimsesiz kalmış
çocuklara yönelik ciddi çalışmalar yapmış olan Kazım Karabekir, o dönemde yaşanan
savaşmağduriyetininçocuklarüzerindekiolumsuzetkisinibirnebzeolsunhafifletmiştir.
Sonuç
Osmanlı Devleti, 19. yüzyılda yoğun savaşlar dönemini yasamış ve Avrupa’da,
Balkanlarda, Kafkaslarda, Ortadoğu ve Afrika’da pek çok toprak kaybetmiştir. Savaşlar
nedeniyle çocuklar yetim ve öksüz kalmış, başta İstanbul olmak üzere Rumeli ve
Anadolu’yagöçlerbaşlamıştır.Şehirleregelengöçmenlerbarınma,beslenme,sağlıkgibi
temelproblemlerlekarşılaşmışlar,budurumdadilenciliğinvesuçoranlarınınartmasını
tetiklemiştir. Özellikle çocukların korunmaya muhtaç duruma düşmesi Devletin tedbir
almasını zorunlu hale getirmiştir. Osmanlı’nın Gelişme Dönemi’nde hayırseverler ve
gönüllü kimselerin katkıları ile oluşturulan vakıflar sayesinde sosyal sorumluluk
duygusu ile yürütülen hizmetler yetersiz kalınca kurumsal yapılanmalara ihtiyaç
duyulmuş ve zamanın devlet yöneticileri de şartlara uygun Kuruluşların açılmasını
sağlamışlardır.ÖzellikleII.Abdulhamid’ingayretleriilekurulankışlatipiyatılıbakımve
eğitim kurumları Cumhuriyet Dönemi Türkiyesi’nin çocuk koruma sisteminin
oluşmasınadakaynaklıketmiştir.Günümüzdebilekorunmayamuhtaççocuklarınbakım
ve korunma altında bulundukları kuruluşlar olan Çocuk Yuvaları ve Yetiştirme Yurtları
Osmanlı Devleti’nde olduğu gibi toplu yaşam modelinin uygulandığı, koşulları
iyileştirilmişvestandartlarıyükseltilmişkışlatipibinalardahizmetvermektedir.Ancak
21. yüzyılda toplu yaşam modeli yerine, müstakil ev ortamı ya da apartmanlarda diğer
ailelerle birlikte yaşama imkânı sağlanan Sevgi Evleri ve Çocuk Evleri modelleri
uygulanmaya başlamıştır. Korunmaya muhtaç çocuklar alanında son iki yüz yılda
37Köstüklü,s.31ve34.
29
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
edinilen bakım, koruma ve eğitim tecrübesi sonucunda oluşan ortak kanaat şudur:
“Çocuklarınensağlıklıkişilikgelişimiancakaileortamındasağlanabilmektedir.”
Çocuk, bir toplumun gelecek tasavvurudur ve medeniyet idealidir. Çocuklarına hak
ettikleri imkânları sunamayan ve yetersizlikler nedeniyle onları mağdur eden milletler
sağlıklıbirmedeniyetinşaedemezler.Bunedenleülkelerinuyguladıklarıçocukkoruma
veadaletsistemleriçocukruhunauygunkurgulanmalıveuygulanmalıdır.Evrenselçocuk
hakları ilkeleriyle kültürel değerlerimize ait güzel örnekleri birleştirilerek köklü
medeniyetgeleneğimizeyakışırbirsisteminşaetmeliyiz.
Kaynaklar
AbdullahKaratay,CumhuriyetDönemiKorunmayaMuhtaçÇocuklaraİlişkinPolitikanın
Oluşumu,MarmaraÜniversitesiS.B.E.(BasılmamışDoktoraTezi),İstanbul:2007.
Aylin Koç, “Öksüz ve Yetimler için Kurulmuş Bir Eğitim Kurumu: Darüşşafaka”, Savaş
ÇocuklarıÖksüzveYetimler,İstanbul2003.
Aynur Soydan, “Darüşşafaka Tarihinden Kesitler”, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları
Dergisi,İstanbul2003,Sayı:3.
Cafer Çiftçi, “Osmanlı Devleti’nde Yetim Keseleri”, Kültür Dergisi, Sayı:12 (Sonbahar
2008).
Ebubekir Sofuoğlu, “Osmanlı Devletinde Yetimler İçin Alınan Bazı Tedbirler,” Savas
Çocukları‐ÖksüzlerveYetimleriçinde,(edt.)EmineGürsoy‐NaskaliveAylinKoç,
(kendiyayınları),İstanbul:UmutKağıtçılık,2003.
“Eytamİdaresi”,TürkAnsiklopedisi,CiltXVI,1968,Ankara:M.E.B.
Hakan Aytekin, 1914‐1924 Yılları Arasında Korunmaya Muhtaç Çocuklar Ve Eğitimleri,
Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü (Basılmamış Yüksek
LisansTezi),İstanbul2006.
İbrahim Sarıçam ve Seyfettin Erşahin, İslam Medeniyet Tarihi. Ankara: T.D.V. Yayınları,
2007.
İlberOrtaylı,OsmanlıToplumundaAile,İstanbul:PanYayıncılık,2000.
KazımKarabekir,ÇocukDavamız1,İstanbul:EmreYayınları,1995.
MustafaArmağan,GeriGelEyOsmanlı,İstanbul:UfukKitap,2007.
30
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Mehmet Ö. Alkan, “Sivil Toplum Kuruluşlarının Hukuksal Çerçevesi 1839‐1945″,
Tanzimat’tan Günümüze İstanbul’da STK’lar, A.N. Yücekök, İ. Turan, M.Ö. Alkan
(Edt.),İstanbul:TarihVakfıYayını,1998.
Nadir Özbek, “İkinci Abdülhamid ve Kimsesiz Çocuklar: Darülhayr‐i Ali,” Tarih ve
Toplum,S.182,Şubat1999.
NesimiYazıcı,“NişIslahhanesi’ndenHaberVar”,KültürDergisi,Sayı:12(Sonbahar2008).
NuranYıldırım,İstanbulDarülacezeMüessesesi,İstanbul:DarülacezeVakfıYayını,1996.
NuranYıldırım,İstanbulDarülacezeMüessesesiTarihi,İstanbul:DarülacezeVakfıYayını,
1997.
NuriKöstüklü,“KâzımKarabekir’inAçtığıOkullar,”BelgelerleTürkTarihiDergisi,Sayı5,
Temmuz1985,İstanbul.
http://ansiklopedi.turkcebilgi.com/Darüleytam(02.01.2009)
http://www.kazimkarabekirvakfi.org.tr/(02.01.2009)
31
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
KÜRESELDÜZEYDEMAKROSOSYALHİZMETUYGULAMALARI
ZekiKarataş
Giriş
Küresel düzeyde sosyal hizmet uygulamalarına geçmeden önce, dünyada neden sosyal
hizmetmüdahalesineihtiyaçduyulduğunagenelhatlarıylagözatmakyerindeolacaktır.
Küreselleşmeyle birlikte küçük bir köy haline gelen dünyamızda yoksulluk, gelir
bağlamında giderek azalma eğilimi gösterse de hala büyük boyutlarda yaşanmaktadır.
Ayrıcayoksulluksadecegeliryoksulluğuolarakdeğil,insaniyoksullukolarakdabirçok
kişiyi etkilemektedir. Dünya’nın pek çok yerinde insanlar gelir azlığından ziyade temel
sağlıkimkânlarınaulaşamama,sağlıklıiçmesuyunasahipolamamaveyetersizbeslenme
gibisorunlarlakarşıkarşıyadırlar.
• Dünyanın yarısı, yaklaşık 3 milyar insan, günlük 2 doların altında bir gelirle
yaşamaktadır.
• Dünyanın en yoksul 48 ülkesinin gayr‐i safi milli hasılası dünyanın en zengin 3
insanınınservetlerinintoplamındandahaaz.
•Yaklaşık1milyarinsan21.yüzyılabirkitabıokuyamadanyadaisminibileyazamadan
girdi.
•Dünyadaheryılsilahlaraharcananparanın%1’indendahaazıilebütünçocuklarokula
gidebilirlerdi.
• Dünyanın en zengin ülkesi, endüstrileşmiş ülkeler içinde zengin‐yoksul arasındaki
farkınenbüyükolduğuülkedir.
•Gelişmişülkelerdekinüfusun%20’sidünyadakimalların%86’sınıtüketmektedir.
•Birkaçyüzmilyarderinservetidünyanınenyoksul2,5milyarinsanınkineeşittir.
• UNICEF verilerine göre, dünyada yoksulluk yüzünden her gün 30 bin çocuk hayatını
kaybetmektedir.
•Dünyadaki2,2milyarçocuğun1milyarıyoksuldur.
•Dünyadatemeleğitimhakkındanyoksunolançocuksayısı121milyondur.
• Gelişmekte olan ülkelerde yaşayan 1,1 milyon insan yeterli suya, 2,6 milyon insan da
temelsağlıkhizmetlerineulaşamamaktadır.

ÖğretimGörevlisi,RecepTayyipErdoğanÜniversitesiİ.İ.B.F.SosyalHizmetBölümü.
32
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
•Dünyanüfusununyalnızca%12’sisuyun%85’inikullanıyorvebu%12üçüncüdünya
ülkelerindeyaşamıyor.
Bahsedilen bu rakamlar dünya çapındaki eşitsizliğin ve yoksulluğun ne kadar büyük
boyutlardayaşandığınıaçıkbirşekildeanlatmaktadır.Elbettekigerekgeliryoksulluğu,
gerekse insani yoksulluk az gelişmiş ülkelerde diğer ülkelere nazaran çok daha yaygın
olarak görülmekte ve yoksulluğun etkileri de az gelişmiş ülkelerde çok daha yıkıcı
olmaktadır. Ancak üzerinde durulması gereken nokta ülkelerin hangi kriterlere göre az
gelişmiş, gelişmekte olan ve gelişmiş ülkeler olarak sınıflandırıldığıdır (Brueggemann,
2006,s.458).
Günümüzde yoksulluk yadsınamaz bir gerçeklik olarak varlığını sürdürmektedir. Her
geçen gün dünya üzerinde daha çok kişi yoksulluğun yarattığı olumsuzluklardan
etkilenmektedir.2004yılıitibariyledünyadayaklaşıkherbeşkişidenbirigünlük1dolar
gelire sahip ve dünya nüfusunun neredeyse yarısı günde 2 doların altında bir gelirle
yaşamınıdevamettirmeyeçalışmaktadır.BudurumGüneyAsya’daveSahraaltıAfrika’da
çokdahayıkıcıboyutlaraulaşmışbulunmaktadır.
Dünya nüfusunun dörtte üçlük bir kısmını oluşturan azgelişmiş ülkeler önemli bir
kalkınmasorunuylakarşıkarşıyabulunmaktadır.Busorunakarşı,özelliklesonelliyılda
gösterilen ilgiye karşın bu ülkelerle sanayileşmiş ülkeler arasında büyük refah
farklılıklarının bulunduğu, bu ülkelerde yaşayan milyonlarca insanın hâlâ yeterli
beslenme, sağlık, eğitim gibi olanaklardan yoksun olduğu, işsizlik ve yoksulluk gibi
sorunlarlakarşıkarşıyakaldığıgörülmektedir.
Küreselleşme bu bağlamda yadsınamaz bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır.
Ancakönemliolanküreselleşmeninnasılolupdabütünülkeleriolumluveyaolumsuzbir
şekildeetkilediğidir.1980’liyıllardansonraküreselleşmeninbudenligüçkazanmasının
enönemlinedeni;UluslararasıParaFonu,DünyaBankasıveDünya TicaretÖrgütügibi
uluslararası kurumların uyguladığı politikalar ve uygulanan bu politikaların sonucunda
çok uluslu şirketlerin etkinliğinin küresel çapta önemli ölçüde artmış olmasıdır. IMF,
DünyaBankasıveDTÖgibikurumlarınuyguladığıpolitikalarıngelişmişülkelerinlehine
olarak onları daha da güçlendirdiği ve az gelişmiş ülkeler üzerinde önemli bir baskı
unsuruoluşturduğugünümüzdeaçıkçagörülebilmektedir(Brueggemann,2006).
UluslararasıSosyalHizmetlerinTarihi
Bilimsel sosyal hizmetlerin ortaya çıkışı 1800’lerin sonlarına rastlamaktadır. Dinsel ve
insancılyaklaşımlarlaelealınanhizmetlerdeeğitilmişelemanlaraduyulanihtiyaçsosyal
hizmetin meslekleşmesini sağlamıştır. Yardımsever toplum gönüllülerin çalışması
33
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
zamanla alanda belirli nitelikte eğitim almış sosyal hizmet elemanlarına yerini
bırakmıştır.İlktemsilcilerdahaçoktoplumliderleri,dingörevlileriarasındançıkmıştır.
Bu rolleri üstlenen hayırseverlerin organize çalışmaları mesleğin felsefesinin
yerleşmesindeetkiliolmuştur(Pierson,2012,s.11).
Sosyal hizmet uygulamaları olarak nitelendirilebilecek toplumsal gelişim programları,
başlangıçta kilise faaliyetleri olarak düzenlenmiştir. Özellikle Batılı ülkeler
sömürgeleştirdikleri ülkelerdeki insanların asgari düzeyde yaşam şartlarının oluşması
için yardım organizasyonları düzenlemişlerdir.Daha çok misyonerlik faaliyetleri olarak
gerçekleştirilen bu yardım organizasyonları yerel aktörlerin de devreye girmesi ile
birlikteyerinisiviltoplumkuruluşlarınabırakmıştır(Brueggemann,2006,s.458).
Sosyal sorun yaşayan insanlara daha çok sosyo‐ekonomik destek sağlayan ilk sosyal
hizmet sunucuları, gönüllüler ve kilise temsilcileridir. Batı’da sosyal hizmetin öncüleri,
muhtaçlara sadaka veren vatandaşlar ile eski çağlardan beri bilinmekte olan kiliselere
bağlı hayırseverlik örgütleridir (Friedlander, 1966, s. 583). 1800’lü yıllar henüz
başlamadan, Katolik kilisesinin en önemli hayırsever yardım etkinliği aktörlerinden
birisiFransa’dabulunanPapazVincentdePoul’dür.Aristokratkadınlararasındakurmuş
olduğu ‘Hayırsever Kadınlar’ adlı dernek ile yoksulların evlerine gidilerek giyecek ve
yiyecek dağıtılmaktaydı. 1633 tarihinde hasta ve engellilerin bakımı için hemşirelik
mesleğinigeliştirmekamacıilePapazVincentdiğerbirdernekkurmuşvebununadına
‘Hayırsever Kızlar’ demiştir. Buderneğin üyeleri köylü kızları arasından hayır işlerinde
çalışmak isteyenler eğitilerek hemşire olmakta idiler. Böylece eğitim görmüş bu
hemşireler sosyal çalışma mesleğinin öncüleri olmuşlardır. Papaz Vincent’in fikirleri
sadece Fransa’nın Katolik çevrelerinde değil, başka memleketlerde de ilgi ile takip
edilerekuygulanmıştır(Friedlander,1966,s.16).
İlk sosyal refah örgütlenmesi kurumu 1820’de John Griscom tarafından kurulan
Yoksulluğu Önleme Derneği’ydi. Bu derneğin amaçları yoksulların yaşam koşullarını ve
alışkanlıklarını araştırmak, yoksul bireylerin kendi kendilerine yardımcı olabileceği
planlar önermek, onları tasarruf etmeye ve ekonomik davranmaya cesaretlendirmekti.
Buamaçlarayönelikolarakdernek,yoksullaraevziyaretlerigerçekleştirmişti.1800’lerin
ikinci yarısında işsizler, yoksullara, hastalara, fiziksel ve zihinsel engellilere, yetimlere
yardım etmek üzere büyük kentlerde oldukça çok sayıda dini yardım kuruluşları
kuruldu. Bu nedenle, bir İngiliz buluşu Hayırseverlik Örgütlenme Cemiyeti (Charity
Organization Society‐COS) çok sayıda Amerikan kent sakininin dikkatini çekti. 1877’de
BufalloveNewYork’tabaştaolmaküzereCOSbirçokkenttehızlabenimsendi(Zastrow,
2013, s. 2‐3). Eğitilmiş eleman ihtiyacının karşılanması için atılan ilk adım, 1873’de
34
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Londra’da hayır derneklerinde çalışanlar için düzenlenen konferanslar olmuş, bunu
1898’de New York’da açılan yaz okulu izlemiş ve 1899’da Amsterdam’da ilk sosyal
çalışma(sosyalhizmet)okuluaçılmıştır(Kut,1988,s.4).
COS hareketi ile eş zamanlı olarak 1800’lerin sonunda “yerleşim evleri” kuruldu. Bu
yerleşimevlerindenilki1884’teLondra’dakurulanToynbeeHall’dur.Kısasüreçerisinde
birçokbaşkayerleşimeviçalışanlarınınçoğugenellikleortaveüstsınıftanbürokratların
kızlarıydı. Dost ziyaretçilerin aksine bunlar, yoksul bölgelerde yaşadılar ve eğitim
merkezlerinde yoksulların ahlaki yaşamlarını nasıl sürdürecekleri ve koşullarını nasıl
iyileştireceklerikonularındagöreveğilimlibiryaklaşımsergilediler.Yoksullarınbarınak,
sağlı ve yaşama koşullarını iyileştirme yollarını aradılar, çevre yerleşim yerlerinde
oturanlar için iş buldular, İngilizce öğrettiler, hijyen konusunda eğitim verdiler ve
mesleki beceriler kazandırdılar. Yerleşim evi hareketinde en dikkat çekici önder,
Chicago’dakiHullHouse’danJaneAdams’tır(Zastrow,2013,s.3).
Aslında sosyal çalışma mesleği, sosyal refah kurumunun işlevsellik kazanmasının bir
gereği olarak ortaya çıkmıştır. Sosyal refaha ilişkin ilk sosyal düzenlemeler 1601’de
İngiltere’de Kraliçe I. Elizabeth zamanında çıkarılan ‘Yoksullar Yasası’ ile
gerçekleştirilmiştir (Kut, 1988, s. 7). Yardımlar artık kurulu idarenin sorumluluğuna
geçmiştir.Başkabirifadeyegöreise;ulusalgelirinartmasısonunda,Batıülkelerinde,bu
gelirinartmasısırasındameydanagelensosyalveekonomikyaralarısarmakiçinsosyal
refah hizmetleri geliştirilmiştir (Kongar, 1972, s. 185). Sosyal çalışma mesleği, sanayi
zemini üzerinde üç temel esas üzerine oturmuştur. Bu esaslar, insan hakları, toplumsal
değişim ve mesleki bilgidir. Bu üç esas üzerinde meslek becerisini ortaya koyar,
deneyimini paylaşır. İnsandan alır; insana verir. Kendisini bu değişken yapıya göre,
ulaşmak istediği amaca göre sürekli yeniden biçimlendirir. Bunları yaptıkça mesleki
olma özelliği kazanır, sistematik hale gelir, bilimsel disipline dönüşür. Bu şekilde
toplumdaişleviartar,yaygınlaşırvevazgeçilmezhalegelir(Tomanbay,2007,s.199).
Batıtoplumlarınıntarihselbirikimleriveözgürlükmücadeleleriiçindeşekillenensosyal
hizmetmesleğiAsya,Afrikaveazgelişmişülkelerdekısmiolaraketkialanıbulmuştur.Bu
ülkeler de her ne kadar kendi özgüllüklerini oluşturma konusunda yeterli bir çaba
sergilememiş olsalar da Batı’ya endeksli olarak sosyal hizmetlere duyarsız
kalmamışlardır. Azgelişmiş ülkelerde sosyal hizmet kalkınma unsurları içerisinde
değerlendirilmiştir. Bu durum sosyal hizmetin mesleki gelişiminin önemli engellerle
karşılaşmasınazeminhazırlamıştır.
35
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
SosyalHizmetEğitimininGelişimi
Meslek anlamında sosyal hizmet 19. yüzyıl hümanist hareketlerinden doğmuş ve
yoksullarınkötükoşullarınıdüzeltmeye,kanunlarlasosyalreformyapmayayönelmiştir.
Sosyal hizmet alanında özel bir eğitim ihtiyacı duyulduğunda bu tarz eğitimi ilk ortaya
koyan 1893’de Pittsfield’den (Massachusetts) Anna L. Dawes idi. 1873’de Londra’da
Oktavia Hill tarafından hayır derneklerinde çalışan gönüllüler için düzenlenen
konferanslar ilk adımdır. Bu kişi Chicago’da toplanan Hayırseverlik, Islah ve Yardım
Dernekleri Milletlerarası Kongresi’nde okul fikrini ortaya atmıştır. 1897’de Mary
Richmond ise Pratik Yardım İçin eğitim okulunun kurulması ile ilgili bir plan yaparak
1898yılındaNewYork’dailksosyalhizmetkursunuaçmıştır(Leighninger,2008,s.11).
Hayırseverlik örgütü gruplarının gösterdikleri ihtiyaç üzerine sosyal hizmet alanında
profesyonel eğitim programları başlatılmıştır. Altı haftalık kurs programı altı aya
çıkarılarak New York’da ilk sosyal hizmet okulunun temeli oluşturulmuştur. Bu okul
1940yılındaColumbiaÜniversitesiilebirleştirilmiştir.
Hayırseverlik örgütlerinin diğer bir özelliği de, üyelerinin hem kendileri ve hem de
halkın bilgisi için derneklerin etkinlikleri ile yoksul halkın sosyal ve sağlık kurumları
hakkında güvenilir bilgi toplama isteğiydi. Bunun sonucunda 1891 yılında New York’ta
Charities Review adlı bir dergi yayınlandı; bu dergi 1910 yılında diğer ilgili dergilerle
birleşerek The Survey adı altında başlıca profesyonel bir dergi oldu. Aynı dergi 1952
yılınakadardevamedereksosyalçalışmaalanındakuramsalvepratikgelişmelerebüyük
yararlar sağlamıştır (Friedlander, 1966, s. 104,583). Sosyal hizmet okulu olarak açıkça
tanımlananilkokul(InstituteforSocialWorkTrainning)iseHollanda,Amsterdam’daki
bir grup sosyal reformcu tarafından 1899’da kuruldu. Enstitü iki tam yıl kuramsal ve
uygulamalı derslerden oluşan bir programla kendilerini hayır işlerine adayan kişilere
eğitimvermeyebaşladı.1904vebunuizleyenyıllardaAlmanya,İsviçre,İngiltere’deyeni
sosyalçalışmaokullarıaçılmış,1910yılındabeşülkedekisosyalçalışmaokulusayısı14’ü
bulmuştur.ÜlkelerarasındayayılanbuokullardahasonraLatinAmerika’yasıçramışve
1920’deŞili’de(Santiago)ilksosyalhizmetokulufaaliyetegeçmiştir(Pierson,2012).
Asya kıtasında ise sosyal hizmet eğitiminin öncülüğünü Tata Enstitüsü ile Hindistan
yapmıştır. Asya’da; Hindistan Bombay’da (1936), Afrika’da; Güney Afrika (1924) ve
Mısır’da (1936) ilk sosyal çalışma okulları açılmıştır. Böylece söz konusu ülkelerde
meslekieğitim,sosyalhizmetlerdegörevalacaklariçinbirönkoşulolarakkabuledilmiş,
dahasonraeğitimkurumlarınınülkedenülkeyekıta’dankıta’yayaygınlıkgöstermesiyle
sosyalçalışmamesleğievrenselbirnitelikkazanmıştır(Kut,1988).
36
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
UluslararasıSosyalHizmetOkullarıDerneği(IASSW)dünyanınheryerindesosyalhizmet
eğitimi için bilinen bir merkezdir. Dünya çağında sosyal hizmet eğitimini ve yüksek
kaliteli eğitim programlarının gelişimini özendirir. 1929’da kurulmuştur. ABD’deki
SosyalHizmetEğitimKonseyigibiulusalderneklereüyelikaçıktıve100ülkedentoplam
olarak450’ninüzerindeokulüyedir(Zastrow,2013,s.29).
Sosyalhizmeteğitimprogramlarıülkedenülkeyedeğişir;bellibenzerliklerpaylaşırlarve
aynı zamanda dikkat çeken farklılıklara da sahiptirler. Örneğin ABD gibi bazı ülkeler,
genellikle insan davranışını çözümlemek üzere “çevresi içinde insan” modelini
kullanırlar, oysa İsveç gibi diğer ülkeler hala büyük ölçüde mekanik modeli
kullanmaktadırlar(Zastrow,2013,s.29).
Uluslararası Sosyal Hizmet Uzmanları Federasyonu (IFSW) 50’den fazla mesleki
derneğinüyeolduğubirörgüttür.ISFW’ninamaçlarışöyleaçıklanmıştır:“Federasyonun
amaçları profesyonel standartları, eğitim ve etiği içeren bir meslek olarak sosyal hizmeti
teşvik etmek; politika geliştirilmesinde ulusal sosyal hizmet derneklerinin katkılarını
desteklemek; çeşitli ülkelerde sosyal hizmet uzmanları arasındaki iletişimi özendirmek ve
mesleğingörüşlerinievrenselolarakhükümetlerarasıörgütleresunmaktır.Fedarasyonun
çalışmalarındanönemlibirbölümünü,dünyanınçeşitliyerlerindekipolitikmahkumolarak
alıkonansosyalhizmetuzmanlarıiçininsanhaklarısavunuculuğunusağlamakolmuştur.”
(Zastrow,2013,s.29)
Dünyanınherülkesindeinsanlaryoksulluk,ruhsalhastalık,suç,boşanma,aileiçişiddet,
evlilik dışı doğumlar, ensest, madde bağımlılığı, yabancılaşma, AIDS, tecavüz, işsizlik,
terörizm, fiziksel‐zihinsel engeller, aşırı nüfus artışı, ırkçılık gibi pek çok sorun
yaşamaktadırlar. Sosyal hizmet politika yapıcıları ve onların her ülkede destekçileri,
diğer ülkelerin bu sorunlarla nasıl mücadele ettiğini araştırarak ve çözümleyerek, daha
etkin programları ve hizmet dağıtım sistemlerini belirlemeyi öğrenebilirler. Gerçekten
busorunlardanbazılarıyalnızcakoordineedilmişuluslararasıçabalarlaçözümlenebilir.
Sosyal hizmet uzmanları gelecekte sosyal sorunları çözümleme ve bu sorunlarla
mücadele etmede uluslararası bir bakış açısına yoğun olarak ihtiyaç duyacaklardır
(Zastrow,2013,s.29).
Sosyal hizmet uzmanları için bazı uluslararası kuruluşlarda iş bulma fırsatları
bulunmaktadır. UNESCO ve UNICEF göçmen çalışması yapılan görev pozisyonları için
sosyal hizmet uzmanlarını görevlendirmektedirler. Diğer ülkelerdeki bazı devlet
birimlerivebazıözelkurumlardanışmanlıkyapmaküzereABD’lerindekisosyalhizmet
uzmanlarıyla anlaşma imzalamaktadırlar. Bazı özel ulusal veya uluslararası kurumlar
“Katolik Hayırseverlik Kurumu, Dünya Çapında Uyum Kurumu, Kızılhaç” uluslararası
37
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
programlarında sosyal hizmet uzmanlarını görevlendirmektedirler (Zastrow, 2013, s.
29).
SosyalRefahPolitikalarınıEtkileyenUluslararasıOrganizasyonlar
BirleşmişMilletler
Birleşmiş Milletler Örgütü ya da kısaca Birleşmiş Milletler (BM), 24 Ekim 1945'te
kurulmuşdünyabarışını,güvenliğinikorumakveülkelerarasındaekonomik,toplumsal
ve kültürel bir iş birliği oluşturmak için kurulan uluslararası bir örgüttür. Birleşmiş
Milletler kendini “adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği
uluslararasında tüm ülkelere sağlamayı amaç edinmiş küresel bir kuruluş” olarak
tanımlamaktadır. Uluslararası İlişkilerde, kuvvet kullanılmasını evrensel düzeyde
yasaklayan ilk antlaşma Birleşmiş Milletler Antlaşması'dır. Örgütün, kurulduğu yıllarda
51 olan üye sayısı, şu an itibariyle üyeliği kaldırılan Vatikan ve değiştirilen Çin Halk
Cumhuriyeti,sonkatılanüyeGüneySudandâhil193'eulaşmıştır.ÖrgütünyönetimiNew
York'ta bulunan genel merkezinden yürütülür ve üye ülkelerle her yıl düzenli olarak
yapılantoplantılaryinebugenelmerkezdegerçekleştirilir(Adams,2002,s.13).
Birleşmiş Milletler fikri ilk olarak, II. Dünya Savaşı'nın bitiminde savaşın galibi ülkeler
tarafından, ülkeler arasındaki anlaşmazlığı ortadan kaldırarak ileride meydana
gelebilecek ve kendi güvenliklerini tehdit edebilecek bir savaşın önüne geçebilmek
amacıyla ortaya atılmıştır. Örgüt yapısının halen bu amacı koruduğunu BM Güvenlik
Konseyi'ninvarlığıveçalışmalarıylaortayakoymuştur.GüvenlikKonseyionbeşülkeden
oluşmakta olup, bu üyelerden beşi daimi üye statüsündedir ve mutlak veto yetkisine
sahiptir. Bu ülkeler ABD, Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti, Birleşik Krallık ve Fransa'dır.
Güvenlik Konseyinin karar alabilmesi için 9/15 oranı gerekli olup, daimi üyelerden
herhangibirisininaksiyöndeoykullanmamasıgereklidir.BMiçtihatlarınagöreGüvenlik
Konseyi karar alırken veto yetkisine sahip üyelerden biri veya birkaçının oylamaya
katılmaması bu üyelerin kararı veto ettiği anlamına gelmektedir. Ayrıca daimi üyelerin
çekimserkalmalarıdaaynısonucuvermektedir(Brueggemann,2006,s.460‐461).
Dünya çapında artan yoksulluk, Birleşmiş Milletler'in insan hakları gündemine de
taşınmışvebukonudabirdizibildiri,kararveraporyayınlanmıştır.Örneğin,Birleşmiş
Milletler Dünya İnsan Hakları Konferansı'nda (Viyana, 1993) aşırı yoksulluk ve
toplumsal dışlanmanın insan onurunu ihlal ettiği görüşü kabul edilmiştir. 1996'da ise
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, "İnsan Hakları ve Aşırı Yoksulluk" başlığı altında bir
karar alarak, aşırı yoksulluğun insan haklarından tam ve etkin yararlanmayı
engellediğini ve bazı durumlarda yaşam hakkına tehdit oluşturduğunu belirlemiştir.
38
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Yoksulluk sorununu Birleşmiş Milletler'in insan hakları gündemine dahil eden bu gibi
örnekler, Birleşmiş Milletler'in aynı zamanda sermayenin çıkarları ile de bütünleşme
sürecinegirdiğidikkatealındığında,ilkbakıştabirparadoksgibigörünmektedir.Nevar
ki, Dünya Bankası'nın da gerçekte yoksulluğu arttıracak yeni stratejilerini “yoksullukla
mücadele” adıyla sunması gibi, Birleşmiş Milletler'in insan hakları gündemine giren
“yoksulluk bir insan hakları ihlalidir” yaklaşımı da, eğer bir paradoks değilse, son
analizdeyeni“yoksulluklamücadele”stratejilerine“insanhakları”söylemiylemeşruiyet
kazandırmaktadır. Bir yandan sermaye çıkarları ile bütünleşip dünyanın bir avuç
şirketininyörüngesinegirerken,öteyandanresmibelgelerdebiçimselolarak“yoksullara
insanhakları”bahşetmeninhiçbirinandırıcılığıyoktur.Eğeryoksullukbirinsanhakları
ihlali ise, bu ihlali derinleştirecek değil, ortadan kaldıracak samimi politikaların
geliştirilmesiveuygulanmasıgereklidir.Kuşkusuz,BirleşmişMilletler'iniçindetümüyle
homojenleşmiş bir politik tutumdan söz etmek gerçekçi olmaz. Bu örgüte üye olan
devletler, farklı çıkarların politikasını gütmektedir. Bununla birlikte, Birleşmiş
Milletler'de de sermayenin ideolojik üstünlüğü tartışmasızdır. Yoksulluk sorununu
gündemealanbirdizibelgenin,aynızamanda“serbest”piyasakurallarınauyulmasınıön
görmesi, bu durumun bir göstergesidir. Bu “serbest”, dizginlerinden kurtarılmış piyasa,
bugünkü yoksulluğun da temel nedenidir. Yoksulluğu ortaya çıkaran nedenlere
değinmeksizinonubirsorunolarakinsanhaklarıgündeminetaşıyangirişimleriyiniyetli
olsabile,sermayeninsözde“yoksulluklamücadele”stratejilerineeklemlenmesiveonun
ideolojikhegemonyasıaltındaezilmesikaçınılmazdır.
KüreselEkonomininAktörleri:IMFveDünyaBankası
UluslararasıParaFonu(IMF),II.DünyaSavaşı’nınAvrupa’dayolaçtığıyıkımıhafifletmek
ve dünyayı ekonomik bunalımlardan kurtarmak için 1944 yılının Temmuz ayında New
HampshireeyaletininBrettonWoodskasabasındayapılanBirleşmişMilletler(BM)Para
veMaliyeKonferansı’nınsonucundaortayaçıkmıştır.IMF’ninkurulduğudönemdedünya
küresel bir bunalım olan 1929 krizinden henüz çıkmıştı.1930’larda yaşanan kriz
esnasında dünyada işsizlik eşi görülmemiş rakamlara ulaşmış, Amerika’nın iş gücünün
yaklaşıkdörttebiriişsizkalmıştır.BudönemdesorunJ.M.Keynes’insunduğureçeteile
çözüme kavuşturulmuştur. Ona göre temeldeki sorun talep yetersizliğidir ve devlet
yürüttüğü politikalar ile toplam talebi teşvik etmelidir. Keynes’in analizinin dayandığı
modeller sonradan eleştirilip düzeltilse de piyasa güçlerinin neden ekonomiyi hemen
tam istihdama ulaştıracak kadar hızlı çalışmadığını daha iyi anlamayı sağlamıştır ve
alınantemelderslergünümüzdedegeçerliliğinikorumaktadır.BubağlamdaIMF’ninen
önemli görevi, küresel bir bunalımın bir daha ortaya çıkmasını önlemek olarak
39
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
belirlenmiştir. IMF bu görevi, küresel toplam talebi korumak için üstüne düşeni
yapmayan ve kendi ekonomilerinin çökmesine engel olamayan ülkelere uluslararası
baskı uygulayarak yerine getirecektir. Gerektiğinde ise, ekonomik çöküşle karşı karşıya
kalan ve toplam talebi kendi kaynaklarıyla canlandıramayan ülkelere likidite
sağlayacaktır.(Stiglitz,2002,s.33)
Küreselekonomininyönetimi,düzenveadaletarasındakiuzlaştırmakonusundagerilimi
de beraberinde getirmektedir. Her bir ekonomik düzenin adalet ile ilgili olarak belirli
iddialarıbulunmaktadır;serbestpazarkapitalizmigirişimciliğiveçokçalışmayıönplana
çıkarırken, merkezi plan ekonomileri ise yoksulun ve şartları uygun olmayanların
korunmasını vurgulamaktadır. Aynı şekilde uluslararası düzeydeki tartışmalar düzen,
adaletvehükümetlerinrolükonusunaodaklanmaktadır.Küreselleşenekonomidedüzeni
kurmakgittikçekarmaşıkhalegelmektedir.Çünküuluslararasısermaye,yatırım,malve
hizmetler, bilgi ve kollektif organizasyonlar niceliksel ve hız açısından artış
göstermektedir. Küresel ekonomiyi yönetmek, 21. yüzyılda daha önce olmadığı kadar
kırılgan ve istikrarsız olmasından dolayı kolay olmamaktadır. Örneğin 11 Eylül 2001
tarihinde ABD’ne yapılmış olan terörist saldırının ekonomik sonuçları bunu açıkça
göstermektedir; borsa düşüşe geçmiş, ulusal havayolu şirketleri iflasla karşı karşıya
gelmiş, politikacılar küresel ekonomiyi etkili olarak nasıl yönetecekleri konusundaki
şüpheleri giderme ile uğraşmak zorunda kalmışlardır. Yine, Eylül 2001’den önce,
1990’larda Tayland’daki kriz Rusya’da finansal krizin ortaya çıkmasına neden olmuş,
bunu yansıması ise hızlı bir şekilde Connecticut, Greenwich’de ortaya çıkmıştır.
Küreselleşen ekonomi içerisinde adaletin sağlanmasının gerekliliği hem zor hem de
karmaşık bir durum sergilemektedir. Devletin sınırları, uluslararası konularda daha az
koruyucu tampon görevi görmeye başlamıştır. Örneğin yoksulluk, uluslararası düzeye
rağmen bazı ülkelerde daha çok hissedilir olmasından dolayı küresel ekonominin
yönetiminingündemindekitemelkonuolmaktadır.
IMF ve Dünya Bankası’nın işleyişi de bu değişiklikleri yansıtmaktadır. İkinci Dünya
Savaşı’ndansonraortayaçıkmışolanbukuruluşlar,BMAntlaşmasının2.maddesinin7.
bendi olan ” işbu antlaşmanın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletlere herhangi bir devletin
kendi iç yetki alanına giren konulara müdahale yetkisi vermediği gibi, üyeleri de bu
türden konuları işbu antlaşma uyarınca bir çözüme bağlamaya zorlayamaz” ilkesini
kapsayan bir anlayışı ilke edinmiş iken, son yıllarda, IMF ve Dünya Bankası, devletler
arasındaki etkisinden ziyade, ülke içerisinde çok sayıda insan, grup ve faaliyetleri
etkileyenbirprogramvepolitikabenimsemiştir.IMFveDünyaBankası;hukukireform,
rüşvetveortakyönetimalanlarındaçalışmalarınısürdürmektedir.
40
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Birçok gelişmekte olan ülke, IMF ve Dünya Bankası’nın bu yeni rolünün, ulusal
hükümetlerin rolü ve sorumluluğunu azaltma yönündeki tehlikeleri ile yüz yüze
gelmektedir. Küreselleşmenin hükümetin yetkilerini aşındırması sorunlu bir durum
sergilemektedir. Gelişmekte olan ülkeler, kendilerinden kaynaklanmayan negatif
ekonomik şoklarla yüz yüze gelmektedir. Bu krizler içerisinde birçok gelişmekte olan
ülke,IMFveDünyaBankası’nınyardımınaihtiyaçduymayabaşlamıştır.Buyardımlarise,
birnevizorlamaileortayaçıkmaktadır.Bunaekolarak,ülkelerinkendiekonomilerive
toplumlarında köklü değişiklikleri içeren reformları gerektirmektedir. Bu nedenlerle
dünyaülkelerinin2/3’siIMFveDünyaBankası’nınbuuygulamalarından dahaöncehiç
olmadığıkadarderinetkilenmektedir.
IMF ve Dünya Bankası’nın uygulamaları eleştirel bir bakış açısıyla incelendiğinde hem
düzen ve hem de adaleti sağlamak açısından etkisinin kötü olduğu görülmektedir.
Eleştirilenhususlar;bukuruluşlarınliberalleşmeveözelleşmeyönündekireçetelerinin,
devlet içerisindeki eşitsizlikleri daha çok arttırdığı ve gelişmiş ülkelerin kendi
sanayilerini koruma ve istikrarsızlıklarının saldırılarına daha açık hale getirilmiş
olmasıdır. Yine, IMF ve Dünya Bankası’nın güçlü endüstrileşmiş ülkelerin çıkarlarını
yansıtmalarıveküreseleşitsizliğidahaçokarttırdığınayönelikeleştirileryapılmaktadır.
IMFveDünyaBankasıkendiiçselyapılarıveyöntemleriaçısındandaeleştirilmektedir.
Bu kuruluşlar kime karşı sorumludurlar? Örneğin IMF bu açıdan incelendiğinde; her
üyenin Fon’daki ağırlığı kendi kotasının (kota; üye ülkenin GSMH’si, dış ticareti ve
sermaye hareketlerinin büyüklüğü ile belirlenmektedir ve beş yılda bir gözden
geçirilmektedir) büyüklüğü ile belirlenmektedir. G7 ülkelerinin kota toplamı, bütün
kotaların %50’sine eşittir; bu nedenle oy hakkı ağırlığının yarısı bu ülkelerde
bulunmaktadır. Buna diğer AB ülkeleri de eklendiğinde bu oran % 60’a ulaşmaktadır.
Yani bu durumda ABD, Japonya, AB ve Kanada oy ağırlığının 2/3 payına sahip
görülmektedir, geri kalan ülkelerin pay oranı ise azınlıkta kalmaktadır. Payı az olan
ülkelerin birlikte hareket etme olanağı olmadığından alınan kararlarda etkin olmaları
güç olmaktadır. Bu tablo, IMF’in niçin merkez ülkelerin sermayelerinin, şirketlerinin
çıkarlarınıyansıtanpolitikalarısavunduğunuaçıkçagöstermektedir(McDonald,2006,s.
199).
Gelişmekteolanülkeler,içyadadışortamdakiolumsuzluklarnedeniyleborçparabulma
sıkıntısına düşüldüğünde IMF’den, taleplerini karşılamak suretiyle borç alabilmektedir.
Eğer istenilen kredi, bu ülkenin kotasının % 25’ini oluşturan dilimi kadar ise ülkeye
şartlardayatılmamakta,durumunudüzeltmetaahhüdündebulunmasıyeterliolmaktadır.
Ancak, bunu aşan tutarlarda bir kredi talebi olursa stand‐by (destekleme) anlaşması
gereğince IMF tarafından ileri sürülen şartları kabul etmesi gerekmektedir. Bunlar;
41
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
enflasyonundüşmesi,ekonominindaralması,faizhadlerininyükselmesiiçinparaarzının
kısılması ve iç talebi düşürmek için ücret ve maaşların düşürülmesi, tarım fiyatlarının
reel anlamda düşürülmesini sağlayacak önlemlerdir. Bunlara küreselleşme dünyasına
uyum sağlama üzere serbestleştirici ve özelleştirmeyi hızlandırıcı şartlar da
eklenmektedir.
Dünya Bankası ise, başlangıçta gelişmekte olan ülkelere proje kredileri vermekte iken,
ancak 1980’lerde dış borçlarını ödeyemez duruma düşünce, IMF ile birlikte çalışmaya
başlamışvekredialangelişmekteolanülkelereserbestleştirmekapsamınınunsurlarını
koşulolarakilerisürmeyebaşlamıştır.Budurumgelişmekteolanülkelerdenbüyüktepki
almıştır.Örneğin1994yılındasiviltoplumörgütlerininprotestosuilekarşılaşmıştır.Bu
eleştirilere karşılık olarak yayımlarında, toplumda refahın yaygınlık derecesi ya da
yoksulluk kıstasları gibi konulara ilişkin değerlendirmelere yer vermesine rağmen
uygulamalarındabundanötesinegeçememişolduğugörülmektedir.
Sonuç olarak Dünya Felsefe Kongresi’nde Dünya sorunlarına yönelik sunulan bildiriler
konuya açıklık getirmektedir; ''Uluslararası Hukukun Geleceği'' başlıklı bir konuşma
yapan, Habermas, yenidünya düzeninde bugün için asıl sorunun, ‘uluslararası adaletin
mümkün olup olmadığı’ndan çok ‘uluslararası hukukun bu tür bir adaleti sağlamaya
uygunolupolmadığıdır’demiştir.‘Uluslararasıhukukunartıkönemivarmı?’sorusunun
da tartışılması gerektiğini belirten Habermas, ‘Küresel olarak dünyaya egemen olan bir
süper gücün, kendi ahlaki argümanlarını uluslararası hukukun yerine geçirdiği bir
dönemde, uluslararası ilişkilerin anayasallaştırılması projelerine mi bağlı kalmalıyız?’
diye sormuştur. Uluslararası çatışmaların görüntüsünün de değiştiğini anlatan
Habermas, artık ‘suçlu devletler’, ‘başarısız devletler’ ve ‘uluslararası terorizm’ gibi üç
yeni kavramın ortaya çıktığını vurgulamıştır. Yine, Ganalı felsefeci Kwasi Wiredu,
‘biçimsel demokrasi yerine, bir uzlaşma sistemi geliştirilmeli. Herkesin söz hakkının
olacağı ve haklı olduğunda sözünün kabul edileceği bir sistem oluşturulmalı’ demiştir.
Çözüm için tek yolun diyalog olduğunu vurgulayan Wiredu; ‘diyalog yalnızca karşılıklı
konuşma değildir, konuşmanın geliştirici olması gerekir… Tarihsel deneyimlerin önemi
de ancak bu tür diyalogla ortaya çıkar ve gelecek için sağlam yollar döşer’ demiştir.
Ganalı felsefeci, bugün dünyanın başlıca sorununun ne olduğu sorusunu ‘iç içe geçmiş,
ama ayrı ayrı da çözümlenebilecek iki sorun vardır. Birincisi, hem ulusal, hem de
uluslararası boyutlarda şiddet sorunudur. Ötekiyse yoksulluk, açlık sorunu. Dünyayı
kaplayanmaddieşitliksizliklerhaksızgüçveiktidardağılımınıntemelidir,daimaşiddete
başvurularak sürdürülür. Ve elbette şiddete şiddetle karşı konuluyor’ şeklinde
yanıtlamıştır. İoanna Kuçuradi ise, küresel problemleri iki kategoriye ayırmaktadır; bir
bütün olarak günümüz insanlığının ulaştığı uygarlık düzeyine rağmen, aynı insanlığın
42
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
önemli bir kısmının çektiği sıkıntılar, çağca ulaştığımız değer bilgisiyle bakıldığında
çağımızın 'ayıpları' ve günümüz dünyasının, farkına varmadan girdiği bazı çıkmazlarını
çağımızın olguları olarak yorumlamakta ve bu problemlerin en önemlilerinin ise
yoksulluk ve terörizm olduğunu vurgulamakta, dünya problemlerinin ise; yaşanılan
sıkıntı ve çıkmazlar karşısında düşünülen çözüm yolları olduğunu, bunların içinde en
önemlisinin de insan haklarının korunmasının olduğunu belirtmektedir. Küreselleşme
temelindeuluslararasıdüzenanlayışındaçözümise;insanibireyiaraçolarakdeğil,amaç
olarakgörebilmedekendinigöstermektedir(Tekel,2013,s.12‐15).
KüreselToplumunSosyalSorunlarıveSosyalHizmet
1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı ve 1929 yılında talep yetersizliğinden doğan
BüyükBuhranolarakadlandırılanekonomikkriz,gelişmevekalkınmasürecinisekteye
uğratmıştır. II. Dünya Savaşı sonuna kadar ticari ve ekonomik ilişkiler en alt seviyede
kalmışveancaksavaşınbitmesiyletekrarcanlanmıştır.II.DünyaSavaşısonrasıdönem
talep yanlı politikaların uygulamaya konması neticesinde ücretlerin artması ve sosyal
devlet anlayışının benimsenmesiyle kapitalizm ve küreselleşmenin getirdiği
olumsuzlukların çok fazla hissedilmediği bir dönemdir. Ancak 1970’li yıllarda
kapitalizmin krize girmesiyle birlikte uygulamaya konan neo‐liberal politikalar,
küreselleşmesürecininhızkazanmasınaveetkialanınıngenişlemesinenedenolmuştur.
Bubağlamdaküreselleşmeyikapitalizmdenayrıdüşünmekmümkündeğildir.
“Küreselleşme kavramı, yeryüzü medeniyetleri ve ekonomilerinin, kendi niteliklerini ve öz
çıkarlarını koruyacak biçimde, bireysel ve toplumsal refahları yükseltmek amacı ile bir
araya geldikleri, görüntüsü ve imajını yaratıyor olmakla beraber, küreselleşme olgusu ile
yaşanan fiili bir durum değildir. (…) gerçekte yaşanan, hâkim merkez sermayenin sıkışan
kar hadlerini yükseltebilmek için, kendisine yeni üretim ve tüketim merkezleri
oluşturabilmekamacıylayeryüzünükaplamasıhadisesidir”(Önder,2001,s.61).
Az sanayileşmiş toplumlarda, insanların temel gereksinimleri daha doğrudan ve resmi
olmayan yollarla karşılanmaktadır. ABD’de bile 150 yıldan daha az bir süre önce,
Amerikalılar geniş aileleriyle ve yakın akrabalarıyla birlikte çiftliklerde veya küçük
kasabalardayaşamaktaydılar.Maddiyadadiğerihtiyaçlarortayaçıkarsaakrabalar,kilise
ve komşular “bir yardım eli uzatmak için” oradaydılar. Sorunlar görünür ve kişiseldi;
toplumdaki herkes diğer herkesi tanırdı. Bir ihtiyaç ortaya çıktığında güçlüğü azaltmak
içinkaynaklarlabirlikteellerindennegelirseyapacaklarıgarantiyealınırdı.Örneğineğer
gereksinim maddi ise dükkan sahibi veya bankacı gibi kişisel tanıdıklar genellikle
gerekenparayıtoplamakiçinyeterliydi(Zastrow,2013,s.38).
43
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Açıkça şimdi farklı bir çağda yaşamaktayız. Teknolojimiz, ekonomik temelimiz, sosyal
desenlerimizveyaşambiçimlerimizbelirginbiçimdedeğişmektedir.Ticari,endüstriyel,
siyasi,eğitimselvedinikurumlarımızdüşündürücübiçimdegenişlemektevedahagayri
şahsibirhalegelmektedir.Çoğunluklakomşularımızıbiletanımadığımız,ailelerimizden
ve akrabalarımızdan uzak, geniş kentsel toplumlarda yaşama eğilimindeyiz. Daha
hareketli olduk ve yaşadığımız topluma ilişkin köklerimiz ve bilgimiz daha az. Mesleki
açıdan uzmanlaştık ve diğerlerinden daha bağımsız hale geldik ve sonuç olarak
yaşamımızdaki temel unsurlar üzerindeki kontrolümüz azaldı. Hızla değişen
toplumumuz, önceki sosyal hastalıkları şiddetlendirmek ve artan sayıda evsiz insan,
yükselensuçoranları,tekrarlananenerjikrizleri,terörveçevremizintahribatıgibiyeni
sorunlar oluşması için üretici bir zemindir. Artık sosyal refah ihtiyaçlarını karşılamada
kırsal‐sınırbölgesiyöntemlerigeçerliolmamaktadır(Zastrow,2013,s.39).
Sosyal politikalar aracılığıyla gerçekleştirilecek makro düzeydeki sosyal hizmet
müdahalesi uygulamalarıyla küreselleşmenin bireyler ve aileler üzerinde oluşturduğu
olumsuz etkilerin en aza indirilmesi hedeflenmektedir. Bu anlamda topluluk
örgütlenmesi
önemli
bir
yöntem
olarak
karşımıza
çıkmaktadır.
Topluluk
örgütlenmesinin amacı, yerel topluluğun kendi sağlık, refah ve dinlenme ihtiyaçlarını
karşılamak için gösterdiği çabaları değerlendirme, planlama ve koordine etmede
topluluğu uyarmak ve topluluk üyelerine yardım etmektir. Belki de bir topluluk
örgütlenmesinin etkinliklerini kesin olarak tanımlamak olası değildir. Fakat bu gibi
etkinlikler muhtemelen vatandaş katılımını teşvik etmeyi ve cesaretlendirmeyi,
kurumlar veya gruplar arasındaki çabaları koordine etmeyi, genel ilişkileri yerine
getirmeyi,eğitimvermeyi,araştırmalaryürütmeyi,planlamayıvereferansbirkişiolmayı
kapsar. Bir topluluk örgütleyicisi topluluk çalışmasını uyarma ve cesaretlendirmede
katılımcıgörevigörür(Zastrow,2013,s.12).
Bu gibi uzmanların görev aldığı kurum merkezleri topluluk refah konseylerini, sosyal
planlama kurumlarını, sağlık planlama konseylerini ve topluluk eylem kurumlarını
kapsar.Toplulukörgütlenmesikavramıbazımerkezlerdeplanlama,programgeliştirme
ve makro uygulama gibi başlıklarla icra edilmektedir. Barker topluluk örgütlenmesi
kavramınışöyletanımlamıştır:“Sosyalproblemlerleuğraşmak,planlıkollektifhareketler
yoluylasosyalrefahıgüçlendirmekiçinaynıcoğrafibölgelerdenveyaortakçıkarlarıolan
insan toplulukları, bireyler veya gruplara yardımcı olmak üzere, sosyal hizmet uzmanları
ve diğer profesyoneller tarafından kullanılan bir müdahale sürecidir. Yöntemler problem
alanının tanımını, nedenlerin analizini, planları formüle etmeyi, strateji geliştirmeyi,
gereklikaynaklarıhareketegeçirmeyi,toplulukliderlerinibelirlemeyi,birarayagetirmeyi
44
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
ve çabalarını kolaylaştırmak için bunlar arasındaki ilişkileri özendirmeyi kapsar”
(Zastrow,2013,s.12).
Toplumkalkınmasıiseküçüktopluluklarıniçindebulunduklarıekonomik,toplumsalve
kültürel koşulları iyileştirmek amacıyla giriştikleri çabaların devletin bu konudaki
çabalarıyla birleştirilmesi, bu toplulukların ulusun bütünüyle kaynaşması, ulusal
kalkınmaçabalarınatambiçimdekatkıdabulunmalarınınsağlanmasısürecidir.Toplum
kalkınmasının önemli bir yönü toplumsal bütünleşmeyi sağlamak üzere ana toplumla
küçük topluluklar arasında gerekli ilişkiyi kurmaktır. Ufak ufak yerel toplulukların
çabalarını ulusal amaçlara yöneltmek, kalkınmaya katkıda bulunmalarını, kalkınmanın
sonuçlarından bunların da yararlanmalarını sağlamak amacı ağır basmaktadır (Geray,
1991,s.101‐104).
Sonuçolaraktoplumkalkınmasıgerikalmışyerelvegenelanlamdakitoplumlarınhızla
gelişmişlik düzeyine ulaşabilmeleri amacıyla, insansal, doğal ve özdeksel kaynaklarının
devletin katkısı ve desteğiyle bir araya getirilerek örgütlendirilmesi ve işletilmesi
yoludur. Toplum kalkınması programlarında sosyal çalışma mesleği toplumla çalışma
yönteminikullanaraketkinrolalır(Tomanbay,1999,s.265).Sosyalhizmetlertoplumun
demokratikleşmesi, kalkınması ve toplum katılımını geliştirmesi için düzenleyici bir
güçtür.
SosyalHizmetinGeleceği
Geleceğin yönelimi ve sosyal hizmetin doğası büyük ölçüde teknolojik ilerlemelerle
belirlenecektir. Son yetmiş yılda gerçekleşen gelişmeler hayat tarzlarımızda çarpıcı
değişikliklere neden oldu: Kara ve hava ulaşımı, nükleer güç, televizyon, bilgisayar,
doğum kontrol yöntemleri, otomatizasyon, alış‐veriş merkezleri, tıptaki gelişmeler,
bilgisayar ve internet… Teknolojik buluşlarla sosyal refah programlarındaki değişim
arasındaki ilişki genelde şu formatı izler: Teknolojik ilerlemeler, yaşam tarzımızdaki
değişimleribesler;yaşamtarzındakideğişimler,gelecektekisosyal,finansal,sağlıksalve
eğlence ihtiyaçlarındaki değişimleri etkiler; ve sonraki değişimler de, büyük oranda
sosyalhizmetprogramındatalepedilendeğişimleribelirler(Zastrow,2013,s.63).
Ne tür teknolojik buluşların ortaya çıkacağını ve bu ilerlemelerin yaşam tarzımızı nasıl
etkileyeceğini önceden kestirmek büyük ölçüde spekülatiftir. İlerlemenin bir kısmı ön
görüldü;diğergezegenlereuzayseyahati,düşünebilenbilgisayarlar,zekayıarttırmakiçin
kapasitesi geliştirilen beyinler, yaşlanmaya son verilmesi, kanserin çoğu türünü
önleyecek aşılar, yapay kalp ve böbrek, HIV virüsünü yok eden aşılar, kalp ve diğer
ameliyatları gerçekleştiren robotlar, depresyon ve felci tedavi etmek için beyne verilen
45
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
küçük elektrik şokları, hava ve iklim kontrolü gibi. Şu an için uygarlık tarihindeki
herhangi bir zamandan daha çok bilim insanı teknolojik araştırma ve geliştirme
çalışmalarına dahil olmuş durumda olduğundan, yeni teknolojik buluşlar muhtemel ki
geçmiştekinden daha hızlı bir biçimde ortaya çıkacaktır. Halihazırda büyük bir sorun
olanbuhızlıyaşamtarzınapsikolojikolarakuyumsağlamadurumugelecekyıllardada
insanlarınmaruzkalacağıengüçuyumsorunlarındanbiriolmayadevamedecektir.Aynı
zamanda çevreciler, aşırı nüfus; enerji kaynaklarının tükenmesi, küresel ısınma, zehirli
kimyasalların aşırı kullanımı, kitlesel açlık‐yetersiz beslenme durumu ve hayat
kalitesinde ciddi düşüşler gibi faktörlerden dolayı uygarlığımızın çok ciddi bir tehlike
altında olduğunu ön görüyorlar. Geleceğin ne getireceğini önceden kesin olarak bilmek
mümkündeğildir.Envahimhatanında,sorunlarıgörmezdengelenbirtutumtakınarak,
geleceği planlama ve kontrol etme adına hiçbir çaba göstermemek olacağı söylenebilir.
Sosyal refah için gelecekteki anahtar mesele ailedeki değişimler olacaktır. Ne zaman
parçalanmışbirailevarsa,genelolarakihtiyaçduyulanşeysosyalhizmetlerolmaktadır.
Ailelerin ihtiyaçları değiştiği oranda, buna uygun biçimde sosyal hizmetlerin de
değişmesigereklidir(Zastrow,2013,s.64).
Kaynakça
Adams,R.(2002).SocialPolicyforSocialWork.NewYork:Palgrave.
Brueggemann,W.(2006).ThePracticeofMacroSocialWork.Belmont,Canada:Thomson
Brokks/Cole.
Friedlander,A.(1966).SosyalRefahHizmetlerineBaşlangıç.(R.Taşçıoğlu,Çev.)Ankara:
SSYB.
Geray,C.(1991).Türkiye'deveAlmanya'daSosyalHizmetler:HalkEğitimiveToplum
Kalkınması.Ankara:SelviYayınları.
Kongar,E.(1972).SosyalÇalışmayaGiriş.Ankara:SosyalBilimlerDerneği.
Kut,S.(1988).SosyalHizmetMesleği.Ankara:SHYO.
Leighninger,L.(2008).TheComprehensiveHandbookofSocialWorkandSocialWelfare:
TheHistoryofSocialWorkandSocialWelfare(Cilt1).(B.White,Dü.)USANew
Jersey:JohnWiley&Sons.
McDonald,C.(2006).ChallengingSocialWork:TheInstitutionalContextofPractice.New
York:PalgraveMacmillan.
46
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Önder,İ.(2001).KüreselleşmeveUlusDevlet:KüreselleşmeveUlusalEkonomilerAçısından
EgemenlikSorunu.İstanbul:YıldızteknikÜniversitesiStratejikAraştırmalar
Merkezi.
Pierson,J.(2012).UnderstandingSocialWork:HistoryandContex.USA,NewYork:Mc
GrawHillOpenUniversityPress.
Stiglitz,J.E.(2002).KüreselleşmeBüyükHayalKırıklığı.(A.Taşçıoğlu,&D.Vural,Çev.)
İstanbul:PlanByayınları.
Şeker,A.(2010).KüreselleşmeveSosyalDevlet.Ankara:SABEV.
Şeker,A.(2004).KüreselleşenDünya'daGeleceğinSosyalHizmeti.Ankara:SABEV.
Tekel,S.(2013).KüreselleşmeUluslararasıDüzenveAdalet.Mayıs22,2013tarihinde
www.sosyalhizmetuzmani.org:
www.sosyalhizmetuzmani.org/kuresellesmesosyaldevlet.docadresindenalındı
Tomanbay,İ.(1999).SosyalÇalışmaSözlüğü.Ankara:SelviYayınları.
Tomanbay,İ.(2007).SosyalOlmak.Ankara:SABEV.
Zastrow,C.(2013).SosyalHizmeteGiriş.Ankara:NikaYayınevi.
47
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
KitapÖzeti
DİNHAYATTANÇIKAR
ZekiKarataş
Tayfun Atay, Din Hayattan Çıkar: Antropolojik Denemeler (4. Baskı), İstanbul:
İletişimYayınları,2012.
AnkaraÜniversitesiDilveTarih‐CoğrafyaFakültesiHalkbilimBölümüEtnolojiAnabilim
Dalı’nda öğretim üyesi olan yazar Tayfun Atay, sosyal antropoloji üzerine dersler
vermektevearaştırmalaryapmaktadır.
Giriş
Antropolojik denemeler şeklinde kaleme alına “Din Hayattan Çıkar” adlı kitap beş ana
bölümdenoluşmaktadır.KitabıngirişkısmındaTürkiye’dedininneolduğunailişkindin
dışı yapılan tanımlamalarda en çok Karl Marx’ın ‘din bir afyondur’ sözüne gönderme
yapıldığı vurgulanmıştır. Yazara göre; Marx’ın dine ‘halkın afyonu’ demesi ideolojik bir
yaklaşımdan ziyade sosyolojik bir mahiyet taşımaktadır. Marx acı, sefalet ve yoksulluk
içindeki halkın çaresizliğini teskin etmek için dine yöneldiğine vurgu yapmaktadır.
1840’lı yıllarda hızla modernleşen Avrupa’da dinin toplum nezdindeki konumu bu
tanıma uymaktaydı. Modernleşmeyle birlikte dine bakış açısı da değişerek, en son
noktada Nietzsche ‘Tanrı öldü’ diyerek dinin birey ve toplumsal yaşam üzerindeki
etkisininortadankalktığınıilanetmiştir.Weber‘dünyanınbüyüsününbozulduğunu’ifade
ederek dinin insan hayatını belirleme, biçimlendirme etkisinin zayıfladığını
vurgulamıştır.Böylecelaiklikakımıylabirliktedinbireyselyaşamahapsedilerekkamusal
alanınvetoplumyaşamınındışınaitilmişoldu.Ancakmodernhayatınyıprattığıinsanlar,
yeniden maneviyat arayışı içine girerek dine dönüş yapmaktadırlar. Yeniden insanların
gündeminealdıklarındininkültürdenkültüredeğişenbiçimiveanlamıolduğunavurgu
yapanyazar,dinikitaptandeğilinsanlardanöğrenmegayretitaşıdığınıbelirtmektedir.
DinveAntropoloji
İngilizce’de‘religion’sözcüğüyleifadeedilendin,Latince‘religare’yani‘sıkıcabağlanmak’
kökündengelmektedir.Dinyoluylainsan,hayatınıngidişatındaetkilisaydığıdeğerlibir
şeyesıkıcabağlanır.Bağlanmaksınırlayıcıolsada,bireyinyaşamınıanlamlandırmasıve
onadayanmagücüvermesibakımındandingereklibirunsurdur.

ÖğretimGörevlisi,RecepTayyipErdoğanÜniversitesiİ.İ.B.F.SosyalHizmetBölümü
48
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Antropolojiliteratüründedin;“tabiatüstüvarlıklarvegüçlereilişkinzihinseltutumlarve
davranışörüntüleri”olaraktanımlanmaktadır.“Zihinseltutumlar”kavramıyladinininanç
boyutuna, “davranış örüntüleri” kavramıyla da dinin ibadet boyutuna vurgu
yapılmaktadır. Tabiatüstü tabiriyle de gözlemlenemeyen, deneysel olmayan ve
açıklanamayan bir alanın varlığına işaret edilmektedir. Bu anlamda din bilinmeyenle
ilişkikurmamekanizması,yanibağdır.
Antropolojikaçıdanbakıldığındayeryüzündedindenensöylemvepratiğerastlanmayan
bir topluluk ya da halk yoktur. Dünya üzerinde ilkel kabilelerden modern organize
devletlere kadar her düzeyde topluluklarda tabiatüstü güçlerle temasa geçmeyi
amaçlayan törenlere, ruh ya da benzeri varlıklara ve ölümden sonra yaşama ilişkin
inançlara rastlanmaktadır. Aynı zamanda dinsel inanca karşı çıkış da her toplum ve
kültürdeotayaçıkmaktadır.
İnsanlar bilim ve teknoloji yoluyla sorunlarıyla baş etmenin yollarını keşfetseler de,
bilinemeyenvekontroledilemeyenlerinvarlığıkorkuvekaygıyanedenolmaktadır.Akıl
yoluyla denetlenemeyen olaylar ve gelişmelerin neden olduğu kaygı durumlarının
üstesinden gelmek için dinsel pratiklere başvurulur. Bu anlamda din, insanların
yaşamındabilimveteknolojinindolduramadığıboşluğutamamlayıcımahiyettebirişleve
sahiptir. Din “nereden geldik, nereye gidiyoruz, bu dünyada vazifemiz nedir” gibi zor
sorulara cevap üreten yapısı nedeniyle insanların yaşamı ve evreni anlamlandırma
çabalarına destek olur. Dini bu çerçevede, insan varoluşuna anlam katan bir kültür
sistemi olarak değerlendiren Clifford Geertz, oldukça kapsamlı bir din tanımı yapar:
“Genel bir varoluş düzenine ilişkin kavramlaştırmalar formülleştirerek insanlarda güçlü,
yaygınveuzunsüreliruhhallerivemotivasyonlaroluşturanvebukavramsallaştırmaları
bir gerçeklik halesine bürüyerek söz konusu hallerin ve motivasyonların eşsiz bir şekilde
gerçekmişgibigörünmesineyolaçansimgelersistemi.”
Din hayata ve insana dair anlam haritası sunmanın yanında, toplumsal denetim
mekanizması işlevi de görmektedir. Uygun ve doğru davranış reçetesi sunan din
toplumsalolarakkabuledilentutumvedavranışlarıteşvikedip,uygunolmayanlarıhoş
karşılamayarak bir ahlaki sistem öngörmektedir. Dinsel törenler insanların ortak
kimliklerini ifade etmelerine fırsat vermesi nedeniyle, mensuplarının aidiyet
hissetmelerinisağlamaktadır.
İdeolojiOlarakDin
Dinin bireyin yaşamına anlam katma işlevinin yanında dünyevi‐siyasal süreçlerde,
iktidar mücadelelerinde, toplumsal çatışmalarda da gündeme gelmesi onun bir başka
49
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
boyutuna bakmayı gerektirmektedir. Avrupa’nın tarihine baktığımızda, Osmanlı’daki
isyanları incelediğimizde dinin etkisiyle yaşanan çatışmalara şahit oluruz. Bu noktada
din, toplumsal patlamaların, yoksulluğa isyanın veya zenginliğe hıncın ateşleyicisi olan
bir ‘ideolojik’ işlevle karşımıza çıkar. Bu özelliği nedeniyle Marx dini, ‘ideolojinin ilk
biçimi’olaraktanımlamıştır.
İdeolojik bir söylem olarak işlerlik kazandığında din hem yönetenler için bir dayanak,
hem de yönetilenler için bir sığınak olmaktadır. Marx’ın da vurguladığı gibi din bir
yandansömürüvesınıfçelişkilerinikamufleedenbirsöylem,öteyandandaezilenlerin
ve yoksulların sefalete katlanmasını sağlayan bir afyon (müsekkin) olarak işlev görür.
Ancak sol‐sosyalist ve ateist zihniyete sahip çevreler Marx’ın “din afyondur” sözünü
gerekçe göstererek dini tamamen dışlayan bir yaklaşım geliştirmişlerdir. Bu yaklaşım
Marx’ın hakkıyla anlaşılmadığını göstermektedir. Çünkü Marx dini çok önemsemiş,
ciddiye almış, üzerinde kafa yormuştur. Marx’a göre mücadele edilmesi gereken din
değil,onuvaredenvekaçınılmazkılanyaşamkoşullarıyaniekonomiksistemdir.Sömürü
düzenindeinsandinesarılmasındaneyapsın.ÖzetleMarx’ın‘halkınafyonu’nitelemesini
halkıuyuşturananlamındanziyade,‘teskineden’,dünyayatahammületmeyisağlayanbir
rahatlatıcıolarakanlamakgerekir.
DinAntropolojisi
Sosyo‐kültürel antropolojinin bir alt dalı olan din antropolojisi, antropolojik yaklaşımla
dini ve onunla ilişkili toplumsal kurumları inceler. Teolojik perspektifin öznesi insan‐
üstü etkenler kabul edilir. Din antropolojisinin öznesi ise insandır. Bu nedenle din
antropolojisiherhangibirdininüstünlüğüneyadadeğersizliğinevurguyapmaz,insanın
dininetkisiylegünlükyaşamındaneleryaptığıüzerindedurur.
Antropolojiveİslam
İslam toplumları üzerine yapılan antropolojik incelemelerde iki farklı yönelimden söz
edilebilir.Bunlardanbirincisi‘İslamantropolojisi’(theantropologyofİslam),ikincisiise
‘İslamiantropoloji’(Islamicantropology)başlıklarıylaifadeedilmektedir.Buayrımtemel
olarak‘nasılbirantropolojiyapılması’gerektiğidüşüncesiyleortayaçıkmıştır.ÇünküBatı
antropolojisinin İslam toplumlarına bakışında eksiklik ve yetersizlik olduğu kanaati
oluşmuştur.
İslam,diğerOrtadoğukökenliikidindenfarklıolarakzenginbirahlaki,hukukivesosyo‐
politiksöylemgeleneğivepratiklerçeşitliliğisergilemektedir.İslamdinininfıkıh,kelam,
tasavvuf gibi ana akımlarının yanında mezhepler gibi dini kurumsallaştıran unsurların
varlığı insan topluluğunun pratiklerini şekillendirme açısından zengin bir zemin
50
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
oluşturmuştur.İslamadınaşekillenenbutoplumsalpratiklerkarşımızatarihsel,coğrafi
ve kültürel dinamiklerden beslenen farklı, çeşitli hatta birbirine karşıt dışavurumlar
çıkarmıştır. Hatta tek bir toplumda bile birbirinden farklı Müslüman anlayışı ve pratiği
oluşabilmektedir.İslam’ınArapYarımadasıdışındagenişbircoğrafyayayayılmasıdaha
çokbubölgelerdevarolaninançmotiflerininİslamtarafındaniçselleştirilmesisayesinde
mümkünolmuştur.
Günümüzde İslam dünyasına İran İslam Devrimi’nin (1979) de etkisiyle ‘köktendincilik’
kavramsallaştırması ekseninde yaklaşılmaktadır. Köktendincilik İslam’la birlikte
anılmaya başlanınca insanların zihninde önyargılı ve olumsuz bir imaj oluşmuştur.
Hoşgörüsüzlük, tahammülsüzlük, şiddet ve saldırganlıkla eşdeğer tutulan bu imaj
nedeniyle, İslam’ın çeşitliliği ve zenginliği göz ardı edilerek sorunlu bir antropolojik
bakışgeliştirilmiştir.
İslamAntropolojisiterimiilkolarak1970’lerdeMısır’lıantropologAbdulHamidEl‐Zein
tarafından ifade edilmiştir. El‐Zein Fas’tan Endonezya’ya uzanan geniş coğrafyada
gerçekleştirilenantropolojikçalışmalarıİslamiilimlersüzgecindengeçirereksorgulamış
veyorumlamıştır.El‐Zeindeğerlendirmesindeantropolojikçalışmalarınevrenselİslam’ı
tanımlama iddiasında olduklarını, ancak her birinin diğerinden farklı bir betimleme
sunmasınedeniyleİslam’ınçoğulculuğunavezenginliğinevurguyaptıklarınıbelirtmiştir.
El‐Zein antropolojiyi Doğu ve Batı dünyalarının entelektüel geleneklerini kapsamına
alarakaşabilecekfelsefivesosyalbirçalışmadisiplinihalinegetirmeyeçalışmıştır.
İslamiantropolojibaşlığıaltındatoplanançalışmalarınanaamacı,antropolojiyiİslam’ın
ideal ilke ve öğretileri ile uyumlu İslami bir çerçeveye yerleştirmeye çalışmaktır.
Antropolojinin bir bilim olarak Batı‐Hıristiyan geleneğinde doğup şekillendiği
varsayımıyla hareket eden Müslüman bilim insanları, bu bilimin daha çok Batı’nın
sömürgeci politikalarına hizmet ettiğini düşünmektedirler. Dolayısıyla Müslüman
toplumların kültürlerini incelemek üzere İslami perspektifi taşıyan yeni bir antropoloji
anlayışınaihtiyaçduyulmuştur.
İngilizMüslümanM.WynDavies’egöreyapılmasıgereken;İslammedeniyetininsorunlar
hakkında İslami düşünce yeteneğini yeniden kazanması ve Batılı aydınlanma
paradigması tarafından yüzyıllarca baskı altında tutulan kendine has bilim yapma
yollarınıyenidenhayatageçirmesidir.
TürkiyeÇözümlemeleri:CumhuriyetveDin
İmparatorluktan Cumhuriyete geçerken ulus devletin inşası aşamasında en fazla
müdahaleye maruz kalan din, bu baskı ve zorlama karşısında toplumsal zeminde farklı
51
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
bir konum almak zorunda kalmıştır. Cumhuriyetin kurucu kadrosu her ne kadar dini
topyekûn ortadan kaldırma niyeti taşıması da reformist bir anlayışla Türkiye
Müslümanlığıoluşturmaçabasıiçindeolmuşlardır.AyrıcaCumhuriyetrejimidinisiyasal
vetoplumsaldüzlemlerindışında,yalnızcabirvicdanmeselesişeklindedeğerlendirerek
kişisel plana indirgemek istemiştir. Dini tezahürlerin kamusal alanda yasaklanması ve
kişivicdanınahapsedilmekistenmesi,dininTürktoplumundavarolanetkisiningözardı
edilmesinenedenolmuştur.Dolayısıyladinsosyolojikbirperspektiftenbileelealınmaya
uygun bulunmamıştır. Bu nedenle Türkiye’de hâkim entelektüel ve akademik gelenek
içerisinde yer alanlar uzun süre din konusunu bilimsel‐analitik incelemeye tabi
tutmaktan kaçınmışlardır. Bu durum özellikle sosyal bilimleri, resmi ideoloji ile ‘malul’
olma durumunda bırakmıştır. Durkheim, Freud, Hegel, Marx, Weber gibi Batılı sosyal
bilimciler ise din olgusunu, dinsel düşünce ve davranışları önemsemişler, bu konuya
ilişkinsonderecekapsamlıvezenginkuramsalyaklaşımlarsunmuşlardır.
Türksosyalbilimcilerinpekçoğundadinebakışateizmdendeöte‘anti‐teizm’damgasını
taşır. Bu aydınların nazarında din bir ‘anomali’dir. Dolayısıyla dini olgulara ve
oluşumlara rejime nasıl zarar verecekleri, hangi şer güçlerden beslendikleri ve
kendilerinenasılçıkarsağladıklarıaçısındanyaklaşılmıştır.“Hâlbukiböylebirçevreyiele
alırken, bu çevrenin kendi İslami kimliğini nasıl inşa ettiği, kendisini diğer İslami
oluşumlardan nasıl ve ne derece ayırt ettiği, cemaat içi rekabet ve çatışma süreçlerinin
nasıl seyrettiği, birbirine rakip İslami yorumların nasıl hayata geçirildiği, İslam’ın kim
tarafından kimler için ve kimlere karşı tanımlandığı/temsil edildiği vb. türde sorular
üretilereksosyalbilimmetodolojisiyleelealınmasıbeklenirdi.ModernBatıtoplumlarında
din, dünyevi süreçler içerisinde ve toplumun ürünü olarak kavranıp bilimsel inceleme ve
irdelemelere alabildiğine açılırken, modern Türkiye’de tam aksi yönde bir gelişmeye ivme
kazandırılarakdiniböylesibirincelemekonusuyapmaimkânlarınınönüne‘resmiideolojik’
bir set çekilmiştir. Sonuçta din bilimin ‘konusu’ değil, ancak ‘hasmı’ olarak ele
alınabilmiştir.”
Din denilince Cumhuriyet dönemi aydını olarak nitelendirilen kesimin zihninde kara
sakallı,yeşilsarıklıürkütücüçehreliadamlar,karaçarşaflıkadınlar,sahtekar/istismarcı
hocalar canlanmaktadır. Bu sığ bakış açısıyla din gibi karmaşık ve çok boyutlu bir
olgunun anlaşılması mümkün değildir. Türk sosyal bilimcilerin önde gelen, saygın
isimlerinden Niyazi Berkes’in şu sözleri, bu zihniyet yapılanmasını ve ruh halini iyi
sergiler: “Kemalizm sallanmaya başlayınca, bunların hepsi birer birer mezarlarından
kalkar gibi hortladılar. Hem de geçmişlerindeki görünüşlerinden daha kaba, daha ilkel,
dahaçirkingörünüşlerle.Kemalizmdevrimibunlarınhepsiniyendiği,yuvalarınıyokettiği
52
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
halde, meğer ne bereketli kökleri varmış! Sıcağı gören haşereler gibi birer birer
kımıldamağa,kalkınmağabaşladılar.”1
Bu hâkim atmosfer nedeniyle dinin inanç ve pratik boyutu önyargılardan ve
önkoşullardan uzak bir biçimde özellikle akademik camiada inceleme ve araştırma
konusu yapılamamıştır. Oysa birbiri ile uzlaşma içinde olmayan, karşıt görüşlerdeki
insanların medeni bir zeminde birbirlerini anlama temelinde buluşmaları gerekirdi. Bu
olmadığı takdirde inancı sahiplenenlerle inancı küçümseyenler arasındaki sağırlar
diyaloğu,laikTürkiyeCumhuriyeti’ninenayırtedicivasıflarındanvesorunlarındanbiri
olmayısürdürecektir.
KültürveDin
Toplumiçindekianlamlısimgelerbütünüolaraktanımlanankültürünsunumu,yayımıve
içselleştirilmesi politik bir süreç içinde gerçekleşmektedir. Cumhuriyet’in kuruluşunda
etkin olan siyasi anlayış bir dizi reform ve yeni yapısal düzenlemeler sağlamış ancak
bunlar toplum nezdinde beklenen kabulü görmemiştir. Çok milletli, çok kültürlü
Osmanlı‐İslam kimliğine dayalı bir imparatorluk bakiyesinden, Türklüğe vurgu yapan
‘modern’ ve homojen bir ulus inşası hedeflenmiştir. Bu amaçla tarikatlar, tekkeler,
medreseler, mektepler gibi İslami kurumlar etkisizleştirilerek, doğan boşluk halkevleri,
Türk ocakları ve köy enstitüleriyle kapatılmaya çalışılmıştır. Yeni Türkiye’de bireylerin
kültürlerinideğiştirmedeenetkinrolveişlev,resmiokullarvebuokullarınöğretmenleri
tarafındanyerinegetirilmiştir.
1923‐1950 arasındaki tek partili dönemde resmi ideoloji tarafından halkın kültürel
dönüşümü hedeflenmesine rağmen, bu dönüşüm şehirli üst ve orta sınıflarla sınırlı
kalmış kırsal kesimde kalıcı ve istenen düzeyde etki oluşturamamıştır. 1950’den sonra
demokrasiye geçiş yapılmış ve o dönemin iktidar partisi DP Batı liberalizmini
benimsemesine rağmen Kemalist laik CHP’ye karşı zafer elde etmesi nedeniyle laiklik
karşıtıİslamyanlısıbiroluşumolarakalgılanmıştır.DemokratParti’ninonyıllıkiktidarı
ile Türkiye demokrasi deneyimi yaşamış ve insanlar artık siyasal sürecin bir parçası
halinegelmiştir.BudurumCumhuriyet’ikuranvedevletkurumunutemsiledenaktörleri
olup bitenler karşısında ipleri elinden kaçırma endişesine sürüklemiştir. Bu nedenle
1960darbesiilelaikçizgidensapmagösterenhalkavesiyasetegözdağıverilmiştir.
1980’lerden sonra toplumun kültürel değerlerinde kapsamlı ve niteliksel bir değişme
başlamıştır.Kırdankentegöçartmış,ulaşım,iletişimveeğitimimkânlarınıngelişmesiyle
1NiyaziBerkes(1975).TürkDüşünündeBatıSorunu,Ankara:BilgiYayınevi.
53
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
birliktemuhafazakârkültürgörünürhalegelmiştir.Özeltelevizyonkanallarınınartması
kitlesel dönüşümü hızlandırmış, İslami sosyo‐politik ve kültürel taleplerin önünü
açılmıştır. 2000’lere gelindiğinde Türkiye’de vücut bulmuş kitle kültürünün bir parçası
haline gelen İslam’ın, özellikle sistem açısından bu ‘terbiyelenmiş’ haliyle kamusal
görünülürlükkazanmasıdışlayıcıveyoksayıcıbirlaisizmdeısraredençevrelerirahatsız
etmiştir.
MedyatikTürkiye’deDinveTesettür
1979 İran İslam Devrimi’nden sonra, siyasal İslam gündeme gelmesiyle birlikte dinin
ideolojik boyutu ön plana çıktı. Bir kültür ve kimlik olarak Müslümanlığı tanımlayan,
ayırt eden, biçimleyen söylemler, ritüeller ve simgeler İslam’ın bu siyasal yükselişini
destekleme yolunda seferber edildiler. Başörtüsü de Cumhuriyet rejimi tarafından bir
siyasalsimgeolarak algılandığı andanitibarensorunolarak görülmeye başlandı.İslami
duyarlılıklara ağırlık veren siyasi iktidarlar dahi uzun yıllar bu sorunu çözmeyi
başaramadılar.Vetürbankonusuadetabirbağımlıdeğişkenolarakgündemdekalmaya
devametti.
Sosyolojik açıdan bakıldığında ise başörtüsünün anlamının değiştiğine şahit
olunmaktadır.Başlangıçtadinselveyasiyasalbirsimgeolarakgörülenbaşörtüsügiderek
kozmetik bir aksesuara dönüşmüştür. Tüketim kültürünün etkisiyle dinsel semboller
ticari faaliyet alanı olmaya başlamıştır. Örneğin oruç tutmayanlar için kaygı ve endişe
zamanıolanRamazanAyıartıkbirpanayırhavasınabürünmüş,oruçsuzlariçindeçekici
halegelmiştir.Tekbir,ihlas,vahdetgibidinselkavramlarbirerşirketveholdingismine
dönüşmüştür.
Tesettür Müslüman kadının Allah’ın emrini yerine getirmek üzere işlenen bir hayır
olmaktan öteye geçerek serbest rekabet şartları gereği reklam malzemesi haline
gelmiştir.İççamaşırdefilelerisunan mankenlerbirandatesettürdefilelerindegörünür
olmaya başlamışlardır. Dünyanın pazara, hayatın da podyuma dönüştüğü bir çağda,
doymakbilmezgösteriveimajendüstrisininhepyeni,alışılmadık,dokunulmadıkbirtema
arayışınınyenihedefibirsüredirtesettürlükadınolmuştur.DolayısıylaTürkiye’debüyük
şehirlerden taşraya doğru yayılan güzellik ve kozmetik endüstrisi kendisine bakir bir
alan bulmuştur. Giderek sayıları artan tesettürlü bayanlar, ‘müminler ordusu’nun
neferleriolmakyerine,güzelliksalonlarınınmüdavimleriolmuştur.
ŞerifMardinveDin
Şerif Mardin Türkiye’de dine yönelik bilimsel, entelektüel ve akademik ilginin yeni,
değişikveaykırıbiraçılımkazanmasındailktohumuatmışisimdir.Ancakbuaykırıçıkış
54
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
pozitivist‐laikkesimtarafındanonunötekileştirilmesinenedenolmuştur.ŞerifMardin’in
en dikkat çekici özelliği, akademik performansını sergilediği dönemde dünyada hâkim
kuramsaleğilimveyönelimlerigüncelliğiyledikkatealıp,bunlarıyerel‐ulusaltemeldeki
çözümlemelerinde işlerliğe sokabilmiş olmasıdır. Örneğin Din ve İdeoloji kitabında
Fransız yapısal antropolojisinin ilk ve neredeyse tek ismi C. Lévi‐Strauss ile Amerikan
simgeci‐yorumcu antropolojisinin öncü ismi Clifford Geertz, Mardin’in Türkiye’de dinin
tarihsel önemiyle kültürel ve siyasal rolüne ilişkin çözümlemelerinin kuramsal alt
yapısında önemli yer tutar. Said Nursi kitabında, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir numaralı
‘anti‐kahramanı’nı
sosyo‐tarihsel
bağlamda
çözümlerken,
İngiliz
simgesel
antropolojisinin çığır açıcı ismi Viktor Turner’in kuramsal ve kavramsal dağarcığından
beslenir. Şerif Hoca Said Nursi üzerinden Osmanlı’dan Türkiye’ye yaşanan siyasal,
toplumsal ve kültürel değişme ve süreklilikler ile bunların insanların anlam ve değer
dünyasındayolaçtığısarsılmavekırılmalarıçözümlemiştir.
Şerif
Mardin
ideolojik
anlamda
bir
muhafazakar
modernisttir.
Sosyolojik
çözümlemelerinde Marx’tan dikkat çekici ölçüde yararlanmış, onun görüşlerini
önemsemiş ama Marksist olmamıştır. Şerif Mardin Türkiye’deki Kemalist, pozitivist,
jakobenmodernistlerlemodernlikortakpaydasındabuluşur,ancakonunmodernizminin
muhafazakar vasfı onu bu cenah açısından bir ‘içerideki öteki’ yapar. Şerif Mardin’in
savunduğu muhafazakar modernizm anlayışına göre; ‘gelenek olmadan, modernlik
olmaz.’ Türkiye’de resmi, makbul ve cari modernizm çizgisi ise geleneğe rağmen veya
karşı, yani ‘geleneksiz’ modernleşme anlayışını savunur. Bu tepeden inmeci, radikal
modernleşme anlayışıdır. Özetle Şerif Mardin ‘gelenekçi’ olmayan, ama gelenekle yol
almaktanyanaolanbirmuhafazakarmodernisttir.
Şerif Mardin’in Din ve İdeoloji kitabının, Türkiye’de dine ve onunla ilişkili kültürel,
toplumsal ve siyasal olgu ve sorunlara tarihsel süreklilik içerisinde bakan ilk çalışma
olduğu söylenebilir. Şerif Mardin’e göre “din, bir dünyayı anlama ve kendini o dünyada
belirli bir yere yerleştirme modeli olarak fonksiyon görmektedir.” Şerif Hoca, Marx ve
Ferud’un din sosyolojisi alanında öne sürdükleri fikirlerinde dine ‘işlevsel’ bir değer
verdiklerindenbahsetmiştir.
Kitabın dördüncü bölümünde Osmanlı toplumunu Batı toplumundan ayıran özellikleri
vurgulayan Şerif Mardin Osmanlı‐İslam toplumunun üç özelliğine dikkat çekmiştir: a)
İktidar dağılımının egemen biçimi olarak ‘statü’, b) ‘sivil toplum’ yokluğu, c) kültür
yapısındaki‘ikilibölümlenme’…Tümbuözellikleriasılotayaçıkaranetken‘patrimonyal
devlet’ yapısıdır. “Batı’daki patrimonyalizm ve feodalizm ilkelerinden Türkiye’de en ağır
basan ilke patrimonyalizm olmuştur. Daha ileri giderek kuruluşundan az sonra,
55
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
patrimonyalbürokrasiçizgilerininOsmanlıdevletininenayırtediciyönüolarakbelirdiği”
söylenebilir. Devletin toprak üzerinde etkili kontrolü, tüm arazinin sahibinin padişah
olması ve tebaaya sadece kullanım hakkının verilmesi, rekabetin piyasa yerine devlet
katında nüfuz elde etme amacıyla kullanılması, devlet memurlarının statülerini
kullanarak çıkar elde etmeye yönelmesi gibi özellikler Mardin’e göre, Osmanlı
patrimonyalizminin etkinliğini ve gücünü, Weber terminolojisiyle ‘hükmetme
(herrschaft)’ilkesiningeçerliliğiniortayakoymaktadır.
Osmanlı toplumunu Batı toplumundan ayırt eden bir diğer özellik ise sivil toplumun
yokluğudur. Birey ile devlet arasında tampon görevi gören ikincil yapıların olmayışı
toplumsal zümreleri devlete bağımlı hale getirmektedir. Ayrıca Osmanlı’da siyasal
bakımdan hükmedenlerle hükmedilenlerin arasındaki fark, ‘saray kültürü’ ve ‘taşra
kültürü’ olarak nitelendirilebilecek birbirine yabancı ve ikili bir kültürel yapının
oluşmasına neden olmuştur. Osmanlı İmparatorluğunda kökleşen bu yapılar
Cumhuriyet’le birlikte form değiştirerek sürdürülmüştür. Mardin Osmanlı’dan
devralınanbutemelözelliklerişuşekildesıralar:1)Hükmetmeyönelimi,2)Statüdeğeri,
3) Arpalık sistemi, 4) Halk kültürü ‐ Aydın kültürü ikiliği… Osmanlı İmparatorluğu’nun
‘yapı’sı tasfiye edilmiş ancak ‘yapısal özellikleri’ Cumhuriyet’in yönetici kadroları
tarafındandevralınmıştır.
Şeriat‐TarikatİkiliğineGüncelBirBakış
Kesin ve net olmamakla birlikte tasavvuf (sufiler) ve fıkıh (alimler) arasında dinsel
açıdanbellikavrayışlarayadadininbelliboyutlarınaöncelikverilmesindenkaynaklanan
bir farklılaşma bulunmaktadır. Ulema daha çok dinin toplumsal boyutu üzerine
odaklanarak, Müslümanların topluluk halinde nasıl yaşamaları gerektiği konusunu
merkeze almışlar, sufi mistikler ise dinin bireysel yönlerine ağırlık vererek
Müslümanların Allah’ın zatını nasıl hissedecekleri konusuna yoğunlaşmışlardır. Tarihi
süreçte ulemanın formel ve hukuksal ağırlıklı ‘şeriat’ İslam’ı ile sufilerin mistik İslam’ı
arasındazamanzamançatışmayaşanmıştır.Gazali’denortalamayüzyılsonra,İbniArabi
tasavvufiçevrelerceŞeyh‐iEkberilanedilirkendöneminulemasınınpekçoğutarafından
Şeyh‐i Ekfer olarak isimlendirilmiş; kendisi de buna mukabil ulemayı, ‘ümmetin
firavunları’olaraknitelemektengeridurmamıştır.
Asılçekişmeİslamîbilgininkaynağınıneolduğuvebunabağlıolarakdiniotoriteninkim
olacağı konularındaki ihtilafta yatmaktadır. Tarikata bağlı müritler bilginin kaynağı
olarak şeyhlerini görürler, bilginin doğrudan Kitap’tan kazanılmasına ikinci derecede
önem atfederler. İmamlar için durum böyle değildir. Onlar gücünü fıkıh, kelam, akaid,
56
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
tefsir, hadis gibi şer’i ilimlerde uzmanlaşmış olmaktan alırlar ve bu otoritenin
kendilerineyüklemişolduğumisyonukullanırlar.
Gelenek‐ModernlikGerilimi
Modernleşmesüreciningiderekhızkazandığıgünümüzde,gelenekseldeğerlerinetkisini
kaybettiğivetoplumdabozulmalarınmeydanageldiğidüşüncesiyaygınbirşekildekabul
görmektedir. Ancak bir taraftan da geleneğin modernleşerek farklı biçimlerde varlığını
sürdürdüğünüdemüşahedeetmekteyiz.
BeyşehirGölüçevresindekırsalyerleşmelerdegerçekleştirilmişsosyalantropolojikalan
araştırmasında geleneksellik‐modernlik ikilemine dair veriler ortaya konulmuştur.
İnceleme yapılan köy ve kasabalarda yazılı kaynaklara dayanmayan fakat yaşam biçimi
ve kültürel değerlere yansıyan dinselliğin hala varlığını hissettirdiği görülmüştür.
Modernleşmesüreciylebirliktekentleşmeve medyanın enücraköşelerekadarulaşmış
olmasınedeniyledininetkisininmerkezibirkonumdaolmadığısöylenebilir.
Köylüler Kıyak Dede adlı bir şahsın mezarı olarak bilinen yere kutsallık atfetmekte
bayramlarda ve sair kutsal günlerde burayı ziyaret ederek toplu halde dualar etmekte,
dilektebulunmaktadırlar.BumekandaRomaBizansdönemineaitkalıntılarınbulunması
özellikle eğitimli kişiler tarafından bu mekanın İslamiliğinin sorgulanmasına neden
olmuştur. Bu nedenle köye dışarıdan gelen eğitimli kimseler kendi dedelerinin yattığı
mezarlıktaduaedilmesigerektiğifikriniönesürmüşler,budurumaköyünyaşlılarıkarşı
çıkarak köyün geleneğini bozmaya hakları olmadığını ifade etmiştir. Bu husus
modernleşme sürecinin etkilerinin hissedilmesiyle birlikte İslam dünyasında kitabiliği,
püritenliği ve bireyselliği ön plana çıkaran İslami modernizm akımının geleneğe dayalı
yerel‐yöresel inanç ve pratiklere karşı gelem dinamiğine özgü bir örnek teşkil
etmektedir. Özellikle eğitim ve iletişim olanaklarının kitleselleşmesi, ulaşım ve seyahat
fırsatlarının artmasıyla nüfusun hareketlenmesi dinsel geleneği temsil eden önderlerin
otoritesini giderek zayıflatmış, buna paralel olarak insanların doğru İslam’ı belirleme
yolundakişiselarayışlarınıarttırmıştır.
Evrimcilik‐YaratılışçılıkKutuplaşması
Darwin’in 1859’da yayınladığı Türlerin Kökeni adlı eserden sonra insanın yaratılışı
konusundaözellikledinselinancıntemsilcileritarafındaneleştiriyetabitutulmuştur.19.
yüzyıldan itibaren tartışılan evrim hipotezi, insanın maymundan mı geldiği yoksa
Tanrı’nın suretinden mi yaratıldığı konusunda Batı dünyasında ve Türkiye’de sürekli
gündeminikorumuştur.
57
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Evrim evrenin, dünyanın, yaşamın, insanın ve insanlığın (kültürün) nasıl varolduğu
sorusunu yanıtlama yolunda geliştirilmiş bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım iki temel
önermeye dayanır: 1) Varlıklar sürekli bir değişim ve çeşitlenme dinamiği sergiler, 2)
varlıklararasındailişkiyeveyakökenortaklığınaişaretedenbirbağmevcuttur.
Evrimdeninceaklagelen18.ve19.yüzyılınüçbüyükdoğabilimcisiLamark,Haeckelve
Darwin’in orijinal yapıtlarında evrim sözcüğü kullanılmamıştır. Darwin “değişiklik
geçirerek üreme”den, Lamarck “transformizm”den, Haeckel de “transmutasyon
kuramı”ndan söz etmiştir. Esasen evrim sözcüğünü bilindik anlamıyla İngilizce’de
kullanıma sokan, sosyolog Spencer’dir. Viktorya Çağı’nın bu tipik temsilcisi ve
savunucusuiçinevrim,tümgelişmeyiveilerlemeyiaçıklayananakanundur.
Darwin’indahikendindenüstünsaydığıSpencer,genellikleDarwin’eatıflazikredilen“en
uygun olanın ayakta kalması” deyişinin de gerçek sahibidir. Bu laissez‐faire (bırakınız
yapsınlar, bırakınız geçsinler) liberali, Batı uygarlığını ve onun merkezi noktasını
oluşturan Viktorya İngiltere’sini uygarlık merdiveninin en tepesine yerleştiren evrimci
kültürelmatriksinbirürünüdür.
Evrim düşüncesine karşı çıkan dinci‐yaratılışçı çevrelerin sıklıkla Darwin’in kuramı ile
Marksizm arasında ilişkiyi materyalizm ortak paydasından hareketle kurmaya
çalıştıkları görülür. Ancak Darwin’in evrim teorisini oluştururken sosyalist bir
kavrayıştan esinlendiğine dair herhangi bir emare bulunmadığı gibi Marx üzerinde de
doğrudanbirDarwinetkisiyoktur.ÇünküdoğalseçimkuramınıgeliştirirkenDarwin’in
doğrudanetkilendiğiMalthusiçinMarxdüşünselplandabirdüşmandır.
Günümüzde Darwin övgüyle sövgü arasında çatışmacı ideolojik‐politik dinamikler
doğrultusundaadetabirsavaşmalzemesiolmuştur.HalbukiDarwin,evrimigözlemlemiş
amatamanlamıylaaçıklayamamıştır.O,türlerinolduklarıgibiyaratılmayıp,değişerekve
çeşitlenerek bugünkü özelliklerini kazandıklarını saptadı. Malthus’un nüfus ilkesinden
hareketle çevreye başarılı şekilde uyum sağlayanların hayatta kalıp diğerlerinin
eleneceğini yani doğal seçime uğrayacaklarını söyledi. Ancak türün üyeleri arasındaki
farklılıkların kökenini, nasıl oluştuğunu doğru olarak açıklayamadı. Lamarck’ın mesafe
katettiğiyoldabirazdahaileriyeyürüdü,amayolunsonunavaramadı.
Yaratılıçılık, en genel anlamda her şeyin başlangıcını doğaüstü referansla açıklayan
görüşlere karşılık gelir. Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam açısından yaratılışçılık, tek bir
Tanrı’nıniçerisindekiherşeylebirlikteevreniyarattığıgörüşündentemellenir.İncil’inilk
kitabı Genesis (Tekvin) “başlangıçta Tanrı cenneti ve dünyayı yarattı” cümlesine yer
verir. Evrime karşı yaratılışçılık tezinin öne sürülmesinin temel nedeni bu teoriyi araç
olarakkullananlarınöğrencilerietkileyerekTanrıinancınızayıflatacağıveateistbirnesil
58
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
yetişmesine hizmet edeceği gerçeğidir. Bu nedenle ABD başta olmak üzere pek çok
ülkedeDarwinizm’lemücadeleedenfikirvedüşünceakımlarımeydanagelmiştir.
HalifeliğinKaldırılması
Cumhuriyet reformları arasında, halifeliğin kaldırılmasının ayırt edici vasfı, bu
tasarrufun ülke dışındaki İslam dünyasında yankı ve izlere yol açmış olmasıdır.
Türkiye’ninyaptığımedeniyettercihisonucuparçasıolduğuİslamgeleneğinireddettiği,
hatta bu geleneğe zarar verdiğini savunanlar tarafından yapılan değerlendirme;
halifeliğinkaldırılmasınınMüslümanhalklarınbirliğiyolundakiümitlerinkesinbiçimde
söndürüldüğüşeklindedir.Üstelikbugirişimİttihad‐ıİslam’aençokmuhtaçolunanbir
zaman diliminde gerçekleştirilmiştir. Bu iddianın karşısında konumlananlar tarafından,
Halifeliğin son dönem Osmanlı siyasal gelişmeleri dikkate alındığında Müslümanlar
açısından bağlayıcılığının kalmadığı, sembolik bir kurum olduğu ve çağa ayak
uyduramadığıvurgulanmaktadır.
BirinciDünyaSavaşı’ndaOsmanlıİmparatorluğu’nunyenilgisi;modernvelaikbirulus‐
devlet projesine işlerlik kazandırma amacındaki Atatürk’ün gözünde halifeliğin geçmiş
ile olan ilişkisi ve bununla bağlantılı biçimde Türk etnisitesi temelinde şekillenen bir
ulusçulukideolojisiylePanislamizmarasındakiuyuşmazlıkhalifeliğinkaldırılmasıfikrini
olgunlaştıran ve bu tarihi karar zemin hazırlayan başlıca etmenler olarak kaydedilir.
Cumhuriyet’in ilanından sonra halifelik muhalif unsurların yoğunlaştığı bir çekim
merkezi olma riski taşımaktaydı. Bu nedenle Cumhuriyet’i kuran kadronun böyle bir
seçeneğiortadankaldırmasıgerekiyordu.
İranİslamDevrimi
İran İslam Devrimi (1978‐1979) 20. yüzyılın son çeyreğine damgasını vuran en önemli
sosyo‐politik dönüşüm hareketlerinden birisidir. Bu devrimle birlikte İslami
fundamentalizm nosyonu dünya genelinde yaygın bir kullanım alanına sahip olmuştur.
İran’dadevrimcihareketumulmadıkbiçimdebaşladı,hızlageliştivepekdebeklenmedik
birsonucavardı.ErkenaşamalarındabirmutlakmonarkolanŞah’akarşı,diniolanların
yanı sıra Marksist, liberal ve milliyetçi grupları da içeren geniş bir koalisyon biçiminde
beliren devrimci ayaklanma, İran toplumunun siyasal ve toplumsal özgünlükleri, bir
karizmatikliderinyetkinliği,diğergruplarınyetersizliğigibibellikoşullarınbirleşmesine
bağlıolarakdevriminenateşligünlerindedini‐radikalbirkimliğiniktidarıkazanmasıyla
sonuçlandı.Böylesiradikalbirhareketikayıtsızkoşulsuzdesteklemeyenedenolangüçlü
gerekçelerolmalıydı.
59
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
İkinciDünyaSavaşısonrasıNaziyanlısıRızaŞahPehleviİngilizlerveRuslartarafından
iktidardan alındı ve yerine oğlu Muhammed Rıza Şah 21 yaşında tahta geçirildi (1941‐
1979). Muhammet Rıza Şah, İran’ı Batı etkisine açarak ABD’ne bağımlı hale getirmiştir.
Şah otoritesini yerleştirmeye çalışırken İran içinde Farisi olmayan topluluklardan
Azeriler ve Kürtler ulusçuluk temelinde kriz meydana getirmişlerdir. Özerklik talebiyle
harekete geçen etnik unsurlar diplomatik girişimlerle bastırılmıştır. 1951’de İran
başbakanı olan Dr. Muhammed Musaddık ulusalcı bir politika izleyerek kendi
liderliğinde ‘Ulusal Cephe’ hareketi etrafında taraftar toplamış ve ülkenin petrol
endüstrisinin millileştirilmesi için çaba harcamış ve bunu başarmıştır. Çıkarlarının
sarsıldığını fark eden İngilizler ABD’nin de desteğiyle Musaddık’ı devirmek için planlar
yaptılarve1953’tebunamuvaffakoldular.
Musaddık’ın devrilmesinden sonra Şah kendi otoritesini sağlamlaştırmak için ‘Saray
Diktatörlüğü’ denilen dönemi (1953‐1977) başlatmış oldu. Bu dönemde farklı dünya
görüşünden dini liderler SAVAK adı verilen yeni kurulmuş istihbarat örgütünün
sistematikbaskısıaltınaalındıvehertürlüdemokratiksiyasiörgütlenmeveetkinlikler
yasaklandı. Rejim ayrıca basın üzerinde sıkı bir sansür uyguladı ve Şah ailesini,
askeriyeyi ve Amerikalıları eleştirmesi yasaklandı. Gerekçe olarak da Komünist Rusya
tehlikesi gösteriliyordu. Sonuçta 1950’lerin sonuna doğru Şah’ın mutlakçı yönetimi
sorgulanamaz,sınırlanamazvekarşıçıkılamaz(muhalefetedilemez)birhalalmıştır.
Şah otoritesini sürdürmek bir takım ekonomik reformlar yapmayı planladı. Petrol ve
tarım alanında yapılması planlanan düzenlemeler çıkarları zedelenen grupların
itirazlarınanedenoldu.Ayrıcatarımdamakineleşmeyegidilmesiemekgücüyoğunolan
kırsalkesimdeyaşayaninsanlarıkentleregöçetmeyezorladı.Petrolüretimindekiartışa
rağmenyabancıbaskısınedeniylerefahıngenişhalkkitlelerineyayılamamasıtoplumda
huzursuzluğa yol açtı. İthal ürünlere yönelik harcamalardaki artış, kalabalık şehirler
doğru büyük bir nüfus artışı, toplumun hemen her düzeyinde kendisini gösteren
bozulma, gelir dağılımındaki adaletsizlikler muhalefetin itiraz seslerinin yükselmesini
zeminhazırladı.
1978‐79’dagerçekleşendevrim,Şahrejimininkarşısındayeralanpekçokmuhalifgrup
arasından radikal bir dini oluşumun iktidarı ele geçirmesiyle sonuçlandı. Devrim
öncesinde pek çok insan Şiî din adamlarının iktidar mücadelesine katılarak onu ele
geçirmekiçinısrarlıolacağınıdüşünmemekteydi.Devrimdensonradinadamlarınınasli
işlerine dönerek iktidarın seküler kesimlere bırakılacağı bekleniyordu ancak durum
böyleolmadı.AyetullahHumeyni’ninkarizmatikkişiliğiöncülüğündeiktidaratalipolan
din adamları otoriteyi ellerine alarak İran İslam Devleti’ni oluşturmuşlardır. İran’da Şiî
60
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
din adamları diğer İslam ülkelerinden farklı olarak zengin vakıf arazilerine sahipti ve
birtakımvergidenetiminiellerindetuttuklarıiçinekonomiközerkliklerinisağlamışlardı.
Budurumonlaradevlettenbağımsızbirkonumkazandırıyordu.
SonuçolarakŞiîulemaŞahkarşıtıpekçokgrubunyaptığıgibiinsanlarınsadecesosyo‐
ekonomik sorunlarına çözümler önermedi, aynı zamanda ahlaki ve manevi boyutlarına
da seslendi. İran insanına onurlu ve saygın bir yaşam vadetti. Dış güçlerin etkisinden
bunalmışhalkınkendiülkelerininrefahındanadilbirşekildeyararlanacaklarınıvadetti.
Buitibarla,İranİslamDevrimi’nin,dünyanınBatımerkezlibirmodernleştirilmezihniyet
ve pratiğine tabi kılınma sürecine Batılı olmayan bir ülkeden çıkmış en radikal tepki
olarakokunmasımümkündür.
MüslümanKardeşler(İhvan’ül‐Müslimin)Cemiyeti
İhvan’ül‐Müslimin Cemiyeti bir ilkokul öğretmeni Hasan el‐Benna tarafından 1928
yılında Mısır’ın İsmailiye şehrinde kuruldu. Başlangıçta dinsel canlanmayı, ahlaki ve
toplumsalreformoluşturmayıhedefleyendernekdahasonrasiyasal‐dinselbirharekete
dönüşmüştür.Hareketinsiyasallaşmasında1936yılındaimzalananİngiliz‐Mısırkarşılıklı
savunma ve ittifak anlaşmasına karşı ülkede yükselen militan direnişin ve 1936‐37’de
Filistinli Arapların İngiliz manda yönetimine ve Siyonist genişlemeye karşı başlattıkları
silahlıayaklanmanınbüyüketkisiolduğusöylenebilir.
Hasanel‐Bennakenditakipçileriarasındanbazılarınıseçerektebliğciolarakyetiştirdive
mesajınıyaymaküzerehalkınarasınagönderdi.Cemiyetmerkezindeveaçtığışubelerde
halkın okuma‐yazama öğrenmesine, hastalara ve yaşlılara yönelik sosyal iyileştirme
çalışmalarına ağırlık verdi. Şirket kurarak iktisadi gelişmeye de ağırlık veren cemiyet,
Kahire’de toplumun üst tabakalarıyla buluşma ve onları etkileme imkânı buldu. Sayısal
olarak örgütün büyüklüğü hakkında kesin rakamlar olmamakla birlikte 1950’lerde
örgütün şube sayısının 1500, etkin üye sayısının da 1 milyondan fazla olduğu tahmin
edilmiştir.ÖrgütünMısırdışındapekçokİslamülkesindeşubesibulunmaktadır.
Hasan el‐Benna Hanbeli mezhebine mensup bir alim olarak, dinsel inanç ve pratiğin
başlangıçtaki en saf ve katışıksız haline döndürülmesinin bir ihtiyaç olduğunu
savunmuştur. Peygamber ve Dört Halife Devri’ne dönüşü savunan El‐Benna, İbn
Teymiyye’ye dayandırılan ‘Selefilik’ anlayışını benimsemiştir. Hasan el‐Benna İslami
yönetimsistemininözdedemokratikolduğuveİslam’ınmoderndünyanıntümsorunve
rahatsızlıklarınadoyurucucevapveçarelersunabileceğigörüşündeydi.
61
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
SOSYALBİLİMLERDENİTELARAŞTIRMAYÖNTEMLERİ
ZekiKARATAŞ
ÖZET
Bumakaledearaştırmayöntemlerindennitelaraştırmamodeliüzerindedurulacaktır.Nitel
araştırma yöntemi, sosyal bilimlerde son yıllarda gittikçe tercih edilen bir yöntem haline
gelmiştir.İnsanvetoplumundeğişkenbiryapıda olmasınedeniylebualanlailgiliolguve
olayları incelerken genelleme yapmaktan çok, anlamaya çalışmanın daha önemli olduğu
görülmüştür. Başta fen bilimlerinde yaşanan paradigma değişimi sosyal bilimleri de
etkilemiş ve gerçekliğin tek bir bakış açısıyla bütünüyle kavranamayacağı anlaşılmıştır.
Özellikle sosyal olguların kendine özgü boyutlarıyla bütüncül bir şekilde ele alınarak
araştırılmasıgerektiğivurgusu,nitelyönteminönplanaçıkmasınanedenolmuştur.
AnahtarSözcükler:Araştırmayöntemi,nitelaraştırma,yorumlayıcıyaklaşım,anlayıcı
yaklaşım,sosyalbilimler.
GİRİŞ
Pozitivist, rasyonel bilim paradigması 18.‐19. yüzyıl boyunca fen bilimlerine ve sosyal
bilimlere hâkim olmuştur. Pozitivist bilim adamları tabiatı ve toplumu determinist bir
yaklaşımla ele almışlar, ampirik incelemelere tabi tutmuşlar ve elde ettikleri sonuçları
değişmez evrensel değerler olarak ilan etmişlerdir. Ancak bu anlayış 20. yüzyılın
başlarındanitibarendeğişmeyebaşlamıştır.ÖzellikleünlüfizikçiEinstein’ınortayaattığı
“görelilik kuramı” ve Heisenberg’in “belirsizlik ilkesi” sonucu Newton’un mekanistik
evrengörüşünedayanannesnellikveindirgemecilikanlayışısorgulanmayabaşlanmışve
bilimin salt nesnel bilgi üretme süreci olmadığı vurgulanmıştır (Yıldırım ve Şimşek,
2008:27).
Biyo‐psiko‐sosyo‐kültürel özelliklere sahip manevi boyutu olan insanı, tek bir bilim
dalının bakış açısıyla anlamak ve açıklamaya çalışmak yeterli olmamaktadır. Aynı
zamanda insanın düşünce ve davranışları da durağan olmayıp, sürekli değişkenlik arz
etmektedir.Dolayısıylakarmaşıkvekompleksilişkilerağıiçerisindeyaşamınısürdüren
insanı anlamak için bütüncül bir bakış açısına ihtiyaç duyulmaktadır. “Herhangi bir
olguya ilişkin bütüncül anlayış ancak çoklu bakış açıları yoluyla elde edilebilir.” (Yıldırım
ve Şimşek, 2008: 28). Mekanik anlayış; insan davranışını parçalara ayırarak ve bu

ÖğretimGörörevlisi,RecepTayyipErdoğanÜniversitesiİ.İ.B.F.SosyalHizmetBölümü
62
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
parçalarıayrıntılıbirşekildeinceleyerekbütünühakkındakesinbilgiyeulaşılabileceğini
ön görmekteydi. Bu nedenle psikoloji disiplini yirminci yüzyıl boyunca laboratuvar
çalışmaları ve deneysel yöntemlerle insan ruhunu bilişsel ve davranışsal boyutuyla
incelemişvegenellemeleryapmıştır.Döneminhâkimpsikolojiakımlarındanpsikanalitik
ve davranışçı ekol, ruhsal ve psişik fenomenleri fizik biliminin ölçütleriyle
değerlendirilemediği için, bilimsel araştırmanın konusu olarak görmemiştir (Capra,
1992: 196). İnsanın hastalıklı, eksik ve sorunlu yönlerine vurgu yapan psikanaliz
yaklaşımının aksine, yirminci yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkan hümanist psikoloji
insanın güçlü ve sağlıklı yönlerinin geliştirilmesine vurgu yapmıştır. Günümüzde ise
psikanaliz, davranışçı ve hümanist yaklaşımın yanında transpersonel (benötesi)
psikolojiden dördüncü güç olarak söz edilmektedir. Kendini gerçekleştirmenin insanın
enüsthedefiolduğunubelirtenvehümanistpsikolojininkurucusukabuledilenAbraham
Maslow hayatının son yıllarında, insanın doruk deneyimler yoluyla daha büyük bir
bütünlük içerisinde benliğinin ötesine geçerek kendini aşabileceğinden (self‐
transandance) söz etmiştir (Ayten, 2012: 150). Dolayısıyla manevi donanımlara sahip
insanıninanç,değer,düşüncevedavranışlarınıiçindeşekillendiğitoplumsalvekültürel
boyutu dikkate almadan anlamaya ve açıklamaya çalışmak doğru bir yaklaşım
olmayacaktır.Anlamayı veyorumlamayıkolaylaştırannitelyöntem,esnekyapısıgereği
araştırmacıyaderinlemesinekeşifyapmaolanağısağlamaktadır.
NitelAraştırmanınTemelÖzellikleri
Nitel araştırmayı, “gözlem, görüşme ve doküman analizi gibi nitel veri toplama
tekniklerinin kullanıldığı, algıların ve olayların doğal ortamda gerçekçi ve bütüncül bir
biçimdeortayakonmasınayöneliknitelbirsürecinizlendiğiaraştırma”olaraktanımlamak
mümkündür(YıldırımveŞimşek,2008,s.39).Nitelaraştırma,disiplinlerarasıbütüncül
birbakışaçısınıesasalarak,araştırmaprobleminiyorumlayıcıbiryaklaşımlaincelemeyi
benimseyenbiryöntemdir.Üzerindearaştırmayapılanolguveolaylarkendibağlamında
ele alınarak, insanların onlara yükledikleri anlamlar açısından yorumlanır (Altunışık ve
Diğerleri,2010:302).
Nitel araştırma, insanın kendi sırlarını çözmek ve kendi çabasıyla biçimlendirdiği
toplumsalsistemlerinderinliklerinikeşfetmeküzeregeliştirdiğibilgiüretmeyollarından
birisidir (Özdemir, 2010: 326). Nitel yöntemle tasarlanmış araştırmalarda ele alınan
konuhakkındaderinbirkavrayışaulaşmaçabasıvardır.Buyönüylearaştırmacıbirkaşif
gibi hareket ederek ilave sorularla gerçekliğin izini sürer ve muhatabının öznel bakış
açısınaönemverir.
63
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Nitelaraştırmalardadeterministyaklaşımönplandatutulmazveolaylararasındaneden‐
sonuç ilişkisi kurulmaz. Sayısal verilere ve istatistiklere daha az yer verilirken sözlü ve
nitelanalizleredahaçokvurguyapılır.Nitelaraştırmacılarolaylarınvebağlamlarındilini
kullanır,olaylarıbağlamıiçerisindeinceler.Sorunları,içerisindeoluşupgeliştiğideğerler
sisteminden yalıtarak analiz etmez, durumlara egemen olan ilişkiler ağını kendi doğal
ortamında yorumlamaya veya bunların anlamlarını ortaya çıkarmaya çalışır (Neuman,
2012:224).
Nitelaraştırmadaçoğunluklaüçtürveritoplanır:
1.Çevreyleilgiliveri;araştırmanınyapıldığıçevreninpsiko‐sosyal,kültürel,demografik
vefizikselözelliklerineilişkindir.
2. Süreçle ilgi veri; araştırma süresince neler olup bittiği ve bu olanların araştırma
grubununasıletkilediğineilişkindir.
3. Algılara ilişkin veriler ise; araştırma grubuna dâhil olan bireylerin süreç hakkında
düşündüklerineilişkindir(YıldırımveŞimşek,2008:40).
Bu üç tür veriyi toplamak için araştırmacı en yaygın olarak üç tür yöntem kullanır;
görüşme, gözlem ve yazılı materyallerin incelenmesidir. Nitel yöntemlerden en sık
kullanılanı görüşmedir. Görüşme, insanların bakış açılarını, öznel deneyimlerini,
duygularını, değerlerini ve algılarını ortaya koymada kullanılan oldukça güçlü bir
yöntemdir. Görüşme sürecinin, gözlem ve yazılı dokümanlardan elde edilen verilerle
desteklenmesi araştırmanın geçerliliğini ve güvenilirliğini arttırmaktadır (Yıldırım ve
Şimşek,2008:40‐41).
Nitel araştırma yöntemi, araştırmanın tasarlanması ve gerçekleştirilmesinde
araştırmacıya esneklik sağlamaktadır. Araştırmanın her aşamasında duruma göre yeni
yöntem ve yaklaşımlar geliştirme, araştırmanın kurgusunda değişiklikler yapma nitel
araştırmanın özünü oluşturmaktadır. Nitel araştırmaların bir özelliği de keşfedici
olmalarıdır. Keşfedici özelliğe sahip araştırmalar, üzerinde az çalışılmış konuları
aydınlatmadaoldukçakullanışlıveyararlıdır(Neuman,2012:228).
Tablo1:NicelveNitelAraştırmaYöntemlerininKarşılaştırılması
NicelAraştırmaYöntemleri
NitelAraştırmaYöntemleri
Varsayım
•gerçekliknesneldir
•gerçeklikoluşturulur
64
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
•asılolanyöntem
•asılolandurum
•değişkenlerveilişkileriölçülebilir
•değişkenilişkileriniölçmekzor
•araştırmacıdışarıda
•araştırmacıkatılımcı
Amaç
•genelleme
•derinlemesinetanımlama
•tahmin
•yorumlama
•nedensellikaçıklama
•aktörlerinbakışınıanlama
Yaklaşım
•kuramvehipotezilebaşlar
•kuramvehipotezilesonlanır
•deney‐uygulama‐kontrol
•bütünlükiçinde‐doğal
•standardizeveritoplamaaraçları
•araştırmacınınkendisininveritoplama
kullanma
aracıolması
•parçalarınanalizi
•örüntüleriortayaçıkarma
•uzlaşmavenormarayışı
•çoklulukvefarklılıkarayışı
•verininsayısalgösterimi
•verininzenginlikvederinliğinde
tanımlanması
AraştırmacıRolü
•olayveolgudışı,yansız,nesnel
•olay‐olgularadahil,öznel,empatik
(Kaynak:YıldırımveŞimşek,2008:49)
Niteliksel araştırmalar, katılımcılardan alınan görüşlerin derinlemesine anlaşılmasına
yardım ederken, niceliksel araştırmalar bu görüşlerin ölçülmesine yarar. Yapısı gereği
niteliksel araştırmalar objektif, ölçülebilir davranış ve tutumlarla değil, duygusal ve
kavramsal cevaplarla ilgilenir, nicel araştırmalara “duygu” ve “doku” ekler. Niteliksel
araştırmalar“neden”sorusunucevaplarken,nicelikselaraştırmalargenellikle“kaçtane”
ya da “ne sıklıkla” gibi sorulara cevap arar. Karmaşık yapısından dolayı sosyal olguları
önceden tahmin etmek güç olduğu için niteliksel araştırma keşifle ilgilenir. Niceliksel
araştırmada ise süreç en ince ayrıntısıyla belirlendiğinden araştırmacı kanıt bulma
peşindedir. Analiz açısından bakılırsa, niteliksel araştırma yorumlayıcı, niceliksel
araştırma ise tanımlayıcıdır. Niteliksel araştırmalarda olasılıklı örnekleme yapılmadan
65
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
genellikle az sayıda kişiyle çalışılır ve kesin sonuçlara varma ya da sonuçların topluma
genellenmesikaygısıgüdülmez(YıldırımveŞimşek,2008:48‐65).
Nitel araştırma esnek yapısı nedeniyle araştırma tasarımının oluşturulması ve
araştırmanıngerçekleştirilmesisürecindekolaylıksağlar.Durumagörearaştırmanınher
aşamasında yeni yöntem ve yaklaşımların geliştirilmesine ve araştırma deseninde
değişikler yapılmasına olanak verir. Çünkü sosyal olgular ve olaylar içinde geliştiği
ortamlardan bağımsız olarak gerçekleşmezler ve sürekli değişim geçirirler (Yıldırım ve
Şimşek,2008:52).
NitelAraştırmaYaklaşımları
Nitelaraştırmalarınyorumlamacı,postmodernveanlamacıbilimfelsefesitemelindeçok
farklıuygulamaalanıbulunmaktadır.Özelliklekültüranalizleri,olgubilim(fenomenoloji)
ve durum çalışmaları, kuram oluşturma ve eylem araştırmaları şeklindeki çalışmalarda
nitelbiraraştırmageleneğininbenimsenmesiüzerindearaştırmayapılankonununkendi
bağlamında derinlemesine daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır (Yıldırım ve Şimşek,
2008:69;SönmezveG.Alacapınar,2011:78).
Gelenekselolarakgörüşme,gözlem,dokümanincelemeveodakgrupçalışmasınıiçeren
nitel
araştırma
yöntemleri
araştırdıkları
merkezi
temaya
göre
farklılık
gösterebilmektedir. Örneğin grup kültürünü açıklama amacındaki araştırmalarda
etnografya yöntemleri tercih edilebilirken, bireyler arası sembolik etkileşimle oluşan
anlamlarsemboliketkileşimkuramınınvarsayımlarıdoğrultusundaincelenebilmektedir.
Araştırılan konunun bütüncül olarak ele alınabilmesi için tek bir disiplini esas almak
yerine disiplinlerarası yöntemin kullanılması anlamayı kolaylaştırmaktadır (Özhan
Dedeoğlu,2002:84).
Tablo2.NitelAraştırmaPerspektifleri
Perspektif
DisiplinerKökleri
MerkeziSoru
Etnografya
Antropoloji
Buinsangrubununkültürünedir?
Fenomenoloji
Felsefe
Buinsanlariçinbuolgununyapıve
deneyimininözünedir?
Heuristik
HumanistikPsikoloji Buolgudabenimdeneyimimimve
buolguyuyaşayandiğerlerinin
gerçekdeneyimlerinedir?
66
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Etnometodoloji
Sosyoloji
İnsanlar,sosyalolarakkabul
edilebilirşekildedavranabilmekiçin
günlükfaaliyetlerinenasılanlam
vermektedirler?
Sembolik
SosyalPsikoloji
Etkileşimcilik
İnsanlararasıkarşılıklıetkileşimde
hangisembollerveanlamlar
oluşmaktadır?
EkolojikPsikoloji
Ekoloji,Psikoloji
Bireylerspesifikçevrelerdespesifik
davranışlardabulunarakamaçlarını
nasılgerçekleştirmeye
çalışmaktadırlar?
SistemTeorisi
İnterdisipliner
Busistembirbütünolarakniçinve
nasılfonksiyongöstermektedir?
KaosTeorisi;
TeorikFizik,Doğal
Düzensizolgunun(varsa)altında
DoğrusalOlmayan
Bilimler
yatandüzennedir?
Teoloji,Felsefe
Birinsandavranışınınyadaürünün
Dinamikler
Hermeneustik
üretilmesininaltındayatanve
anlamlarınıyorumlamayıolanaklı
kılankoşullarnelerdir?
Yönelimsel
İdeolojiler,Politik
BuolgudaXideolojikperspektifi
(Orientational),Nitel
ekonomi
kendininasılbellietmektedir?
Kaynak:(Patton,1990:88’denaktaran;ÖzhanDedeoğlu,2002:85).
NitelAraştırmanınTemelAşamaları
Nitel araştırma yapan araştırmacı üç temel konuyu dikkate almalıdır. Öncelikle
araştırmayatemeloluşturacakkuramsalçerçeveaçıkbirşekildeoluşturulmalıdır.İkinci
olarakaraştırmacısistematik,yapılabilirveesnekbiraraştırmastratejisioluşturmalıdır.
Üçüncü önemli bir konu ise yapılan araştırmanın okuyucunun anlayabileceği tutarlı ve
anlamlıbirraporadönüştürülmesidir(YıldırımveŞimşek,2008:84).
67
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Sistematikvetutarlıbirsürecintakipedilmesiaçısındannitelaraştırmanınşuaşamalar
gözetilerekplanlanmasıgerekmektedir:
Şekil1.NitelAraştırmaSürecininAdımları
KURAM
Kaynak:(Neuman,2012:23).
AraştırmaProblemininBelirlenmesi
Araştırma yapılacak alanla ilgili literatür taraması yapılarak, uygulamada yaşanan
sorunlarınnelerolduğutespitedilerekvearaştırmacınınkendideneyimlerigözönünde
bulundurularak bir araştırma konusu yada sorunu tespit edilir. Araştırma sorunu
belirlenirken önem ve yapılabilirlik ölçütleri dikkate alınmalıdır. Problemin doğru
belirlenmesidiğeraşamalarıdoğrudanetkileyeceğiiçinyeterliönaraştırmayapılmalıdır
(YıldırımveŞimşek,2008:85).
KuramsalÇerçeveninOluşturulması
Kuramsal çerçevenin oluşturulması problemle ilgili boyutların tanımlanmasında, elde
edilen bilgi demetlerinin aralarındaki ilişkilerin saptanmasında ve verilerin analiz
edilmesi aşamasında kullanılacak temaların seçiminde etkili olmaktadır (Yıldırım ve
Şimşek,2008:86).Araştırmanınamacınauygunyürütülmesi,konuyailişkinkavramların
doğruanlaşılmasıilemümkünolacağındanilgililiteratüreksiksiztaranmalıdır.
AraştırmaSorularınınYazılması
Araştırma sorusu araştırma konusunun soru cümlesine dönüştürülmüş biçimidir.
Araştırma sorusu belirlenirken kuramsal çerçevede elde edilen bilgilerden yararlanılır.
68
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Aynızamandaaraştırmasorusudakuramsalçerçeveninsınırlarınıoluşturur.Bunedenle
araştırma sorularının belirlenmesi ve literatür taraması birçok araştırmada eş zamanlı
yürüyenvebirbirinisüreklietkileyenikisüreçtir(YıldırımveŞimşek,2008:86).
AraştırmaEvrenveÖrneklemininBelirlenmesi
Nitel araştırmada seçilen konuyla ilgili doğrudan birinci elden verilerin toplanması
gerektiğinden,çalışılacakalanlailgiliönbilgileredinilmelivealanyakındantanınmalıdır.
Nitel araştırmalarda, araştırma probleminin özelliğine ve araştırmacının sahip olduğu
kaynakların sınırlılığına göre örneklemin genişliği belirlenmelidir (Yıldırım ve Şimşek,
2008:87).
AraştırmacınınRolününBelirlenmesi
Nitel araştırmalarda araştırmacı bizzat çalışma sahasına giden, birey ve toplumla
doğrudantemaskuranveolupbitenolaylarıyaşayankişidir.Eğeraraştırmacıkatılımcı
birroloynuyorsabunuaçıkçabelirtmeli,mümkünoldukçakendivarsayımlarınınveön
yargılarınınveritoplamaveanalizsürecinietkilememsinedikkatetmelidir(Yıldırımve
Şimşek,2008:88).
VeriToplamaAraçlarınınGeliştirilmesi
Nitel araştırmalarda yaygın olarak gözlem, görüşme, odak grup görüşmesi ve doküman
inceleme yöntemleri kullanılmaktadır. Nitel araştırmada verilerin geçerliliği ve ulaşılan
sonuçların doğruluğu önemli olduğu için araştırmacı konusuna ve hedef kitlenin
özelliğine göre birden çok araştırma metodundan yararlanabilmektedir (Yıldırım ve
Şimşek, 2008: 88). Örneğin değerlerin stresle başa çıkmada etkisinin araştırıldığı bir
çalışmadayarıyapılandırılmışbirgörüşmeformununyanındagözlemvekişininsağlıkla
ilgilibilgilerininincelenmesigibimetotlardakullanılmalıdır.
VerilerinToplanması
Araştırmacı veri toplama araçlarını belirledikten sonra verileri toplamaya başlar. Nitel
araştırmalardayapılandırılmışgörüşmesürecininyanındagözlemvedokümaninceleme
gibi yöntemler de kullanılmaktadır. Görüşme sürecinde soruların açık ve anlaşılır bir
şekildekatılımcıyayöneltilmesivegereklidurumlardaeksorularlaaraştırılankonunun
derinleştirilmesisağlanmalıdır.Katılımcınınsözelifadelerigözlemvedokümaninceleme
yöntemleri kullanılarak doğrulanmalıdır. Birden çok veri toplama yönteminin
kullanılmasıeldeedilenbulgularıngeçerliğivegüvenirliğiniartırmaaçısındanönemlidir
(YıldırımveŞimşek,2008:89).
69
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
VerilerinAnalizEdilmesiveYorumlanması
Araştırmasürecisonundaeldeedilenverilerbetimselveiçerikanalizinetabitutulurlar.
Betimsel analiz, derinlemesine analiz gerektirmeyen verilerin işlenmesinde
kullanılırken, içerik analizi elde edilen verilerin daha yakından incelenmesini ve bu
verileriaçıklayankavramvetemalaraulaşılmasınıgerektirir(YıldırımveŞimşek,2008:
89). Betimsel analizle görüşme yapılan bireyleri tanıtıcı bulgular değerlendirilir, içerik
analizi yoluyla veriler tanımlanmaya çalışılır; birbirine benzediği ve birbiri ile ilişkisi
olduğu tespit edilen veriler belirli kavramlar ve temalar çerçevesinde bir araya
getirilerek yorumlanır. İçerik analiziyle katılımcıların görüşlerinin içerikleri sistematik
olarak tanımlanmaktadır (Altunışık ve Diğerleri, 2010: 322). Nitel araştırmalarda
araştırmanıngenelyaklaşımlarınındışındaaraştırmacınınamacınagörefarklıverianaliz
planıgeliştirmeihtiyacıdaortayaçıkabilmektedir.
SonuçlarınSınıflandırılmasıveAnalitikGenellemelereUlaşılması
Sosyalolaylarınyapısıgereğinitelaraştırmasonucueldeedilenbulgularıngenellenmesi
zordur.Çünküyaşamdabellibirzaman,mekanvesosyo‐kültürelbağlamdagerçekleşen
olaylar durağan olmayıp sürekli bir değişim içindedir. Ayrıca nitel araştırmalarda
örneklemevrenitemsiledecekbüyüklükteseçilmediğiiçinistatistikselaçıdangenelleme
yapılması da doğru değildir. Nitel araştırma sonucu elde edilen bulgular incelenen
konunun derinlemesine keşfedilmesini sağlayacağından, sosyal olayların anlaşılmasına
katkısunmaktadır.Eldeedilensonuçlaruygulayıcılaradeneyimvebakışaçısıkazandırır.
Örneğin yetiştirme yurdunda bakım ve korunma altında bulunan çocukların uyum
sorunlarının nedenlerine ilişkin yapılan nitel bir araştırma sonucunda sosyal
çalışmacıların,buçocuklarlailgilimeslekiçalışmayapmakuralveilkeleriniöğrenmeleri
güçtür. Ancak bu çocuklara yönelik sosyal hizmet müdahalesi uygularken
kullanabilecekleri bazı öneriler, deneyimler ve bakış açıları elde etmiş olurlar (Yıldırım
veŞimşek,2008:90‐91).
NitelAraştırmadaÖrneklem
Nitel araştırmada en sık kullanılan veri toplama yöntemlerinin görüşme ve gözlem
olması nedeniyle büyük bir örneklem grubuyla çalışmak hem zaman, hem de maliyet
açısındanmümkünolamamaktadır.Ayrıcaörneklemgrubununbüyükolması,gözlemve
görüşmeyoluylaeldeedilengenişçaplıverilerinanalizindezorluklaryaşanmasınaneden
olacaktır. Bu nedenle nitel araştırmalarda genelleme kaygısı güdülmeksizin mümkün
olduğunca evrende olması muhtemel bütün çeşitliliği, zenginliği, farklılığı ve aykırılığı
temsiledecekbütüncülbirresimeldeedilmeyeçalışılır.
70
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Nitel araştırmacılar olasılıklı olmayan amaçlı örneklem yöntemini kullanma
eğilimindedirler. Görüşme yapılacak bireylerin seçiminde, evreni temsil etme
güçlerinden çok araştırma konusuyla doğrudan ilgili olup olmadıklarına bakılır
(Neuman,2012:320;YıldırımveŞimşek,2008:107).Olasılıktemelliörneklemedeevreni
temsil edecek geçerlikte ve büyüklükte örneklem seçilmesi nedeniyle genellemeler
yapma konusunda önemli yararlar sağlanırken, amaçlı örnekleme zengin bilgiye sahip
olduğu düşünülen durumların derinlemesine çalışılmasına imkan verir (Yıldırım ve
Şimşek,2008:107).
Başlıca amaçlı örnekleme yöntemleri şu şekilde sıralanabilir: aşırı veya aykırı durum
örneklemesi, maksimum çeşitlilik örneklemesi, benzeşik örnekleme, tipik durum
örneklemesi, kritik durum örneklemesi, kartopu ve zincir örnekleme, ölçüt örnekleme,
doğrulayıcı ve yanlışlayıcı örnekleme ve kolay ulaşılabilir durum örneklemesi (Patton,
1990’danaktaran;YıldırımveŞimşek,2008:107).
NitelVeriToplamaYöntemleri
Nitel yöntemle yapılan araştırmalarda görüşme, gözlem ve doküman inceleme olmak
üzereüçgenelveritoplamatekniğibulunmaktadır.
Görüşme
Görüşme,araştırmayakatılanbireylerinbellibirkonudaduyguvedüşüncelerinianlatma
etkinliğiolaraktanımlanmaktadır.Görüşmenintemelamacıbireyiniçdünyasınagirerek
onun bakış açısını anlamaya çalışmaktır. Görüşme yoluyla araştırılan konu hakkında
bireyin deneyimleri, tutumları, düşünceleri, niyetleri, yorumları, zihinsel algıları ve
tepkileri gibi gözlenemeyen bilgilere ulaşılması umut edilir. Yapılandırılmış, yarı
yapılandırılmış, yapılandırılmamış ve odak grup görüşmesi şeklinde farklı görüşme
teknikleri vardır (Yıldırım ve Şimşek, 2008: 120; Sönmez ve G. Alacapınar, 2011: 108).
Görüşme formu hazırlanırken dikkate alınması gereken ilkeler şöyle sıralanabilir
(YıldırımveŞimşek,2008:128):
 Kolayanlaşılabilirsorularyazılması,
 Odaksorularhazırlanması,
 Açıkuçlusorularsorulması,
 Yönlendirmedenkaçınılması,
 Çokboyutlutürdensorularhazırlanması,
 Alternatifsorularvesondalarhazırlanması,
 Farklıtürdensorularoluşturulması,
 Sorularınmantıklıbirbiçimdedüzenlenmesi,
71
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
 Sorularıngeliştirilmesi.
Gözlem
“Gözlem,herhangibirortamdaveyakurumdaoluşandavranışıayrıntılıolaraktanımamak
amacıyla kullanılan bir yöntemdir. Eğer araştırmacı herhangi bir ortamda oluşan bir
davranışa ilişkin ayrıntılı, kapsamlı ve zamana yayılmış bir fotoğraf elde etmek istiyorsa
gözlemyönteminikullanabilir.”(YıldırımveŞimşek,2008:169).
Üzerinde araştırma yapılan olgunun tarafsız ve yansız olarak olduğu gibi gözlenip
kaydedilmesi
araştırmanın
güvenirliği
açısından
önemlidir.
Sosyal
bilim
araştırmalarında inceleyen de incelenen de insan olacağı için tamamıyla yansız bir
gözlem yapmak mümkün değildir. Önemli olan gözlemin kimin tarafından, hangi amaç
için, nerede, ne zaman, nasıl bir bakış açısıyla yapıldığı ve ne tür araç‐gereçlerin
kullanıldığının belirtilmesidir. Gözlem çeşitleri katılımcı, katılımcı olmayan gözlem ve
gizilgözlemolaraküçeayrılır(SönmezveG.Alacapınar,2011:106).
Dokümanİncelemesi
Araştırmakapsamındaincelenenkonuylailgiliolguveolaylarhakkındabilgiiçerenyazılı
belgelerin analiz edilmesiyle veri sağlanmasına döküman incelemesi denilmektedir.
Araştırma yapılan alanla ilgili pek çok bilgi görüşme ve gözlem yapmaya gerek
kalmaksızın belge inceleme yoluyla elde edilebilir. Bu sayede araştırmacı zaman ve
kaynaktasarrufusağlamışolur.Hangidökümanınönemliolduğuveverikaynağıolarak
kullanılabileceğine araştırma konusuna bakarak karar vermek gerekir. Örneğin çocuk
suçluğu ile ilgili bir araştırmada adli istatistiklere, emniyet verilerine ve sosyal hizmet
dosyalarına bakılması yerinde olacaktır (Yıldırım ve Şimşek, 2008: 188). Araştırma
konusuylailgiliraporlar,kitaplar,arşivdosyaları,videove seskayıtları,fotoğraflargibi
belgelerözgünlüğükontroledilereksistematikbirşekildeanalizedilmelidir.
NitelVeriAnalizi
Nitel veri analizinde üç yol önerilmektedir. Birinci olarak, elde edilen verilerin özgün
şekline mümkün olduğunca bağlı kalınarak ve gerektiğinde katılımcıların ifadelerinden
doğrudan alıntı yapılarak betimsel bir yaklaşımla verilerin sunulmasıdır. İkinci yol ise,
veriler betimsel bir yaklaşımla sunulmakla birlikte bazı temalar belirlenerek temalar
arasında ilişkiler de kurulur. Üçüncü olarak araştırmacı betimleme ve tematik analizin
yanında kendi yorumlarını da kullanarak verileri analiz eder. Aynı araştırmada bu üç
yaklaşım bir arada kullanılarak da veri analizi yapılabilmektedir (Yıldırım ve Şimşek,
2008:221).
72
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Creswell (2003: 190‐194) nitel araştırmalarda veri analizinin, araştırmanın
başından sonuna kadar devam eden ve araştırmanın diğer aktivitelerinden
(örneğin veri toplama veya araştırma sorularını formüle etme gibi) ayrı
tutulamayacak bir işlem olduğunu vurgulamaktadır. Creswell, her
araştırmanın farklı bir takım özellikler taşıması nedeniyle araştırmacıların
genel yaklaşımlarının dışında kendi amaçlarına özgü, spesifik bir veri analiz
planı geliştirme ihtiyacı duyduklarını belirtmekte; bununla birlikte ideal bir
verianalizinin,organizasyonvehazırlıklabaşlayanveverilerinyorumlanması
ile sonuçlanan altı aşamadan oluşan bir süreç olduğunu öne sürmektedir
(Creswell,2003’denaktaran;Alptekin,2008:59).
Nitel araştırmalarda betimsel ve içerik analizi olmak üzere iki veri analiz süreci
bulunmaktadır(YıldırımveŞimşek,2008:223‐230):
BetimselAnaliz
Bu yaklaşımda amaç görüşme ve gözlem sonucu elde edilen verilerin düzenlenmiş ve
yorumlanmış bir şekilde okuyucuya sunulmasıdır. Veriler daha önceden belirlenmiş
temalara göre sınıflandırılır, özetlenir ve yorumlanır. Bulgular arasında neden‐sonuç
ilişkisikurulurvegerekirseolgulararasındakarşılaştırmalaryapılır.Betimselanalizdört
aşamadanoluşur(YıldırımveŞimşek,2008:224):
1.BetimselAnalizİçinBirÇerçeveOluşturma:Araştırmasorularından,araştırmanın
kavramsal çerçevesinden ya da görüşme ve/veya gözlemde yer alan boyutlardan yola
çıkarak veri analizi için bir çerçeve oluşturulur. Bu çerçeveye göre verilerin hangi
temalar altında düzenleneceği ve sunulacağı belirlenir. Eğer daha önceden belirlenmiş
bir kavramsal çerçeve yoksa, betimsel analizi kullanmak güçtür. Böyle bir durumda
belirlenecektemalar,verikaybınaveyanlışveridüzenlenmesinenedenolabilir.
2. Tematik Çerçeveye Göre Verilerin İşlenmesi: Bu aşamada, daha önce oluşturulan
çerçeveyegöreeldeedilenverilerokunurvedüzenlenir.Bunagörebazıverilerdışarıda
kalabilir ya da önemli olmayabilir. Ayrıca bu aşamada, daha sonra sonuçlar yazılırken
kullanılacakdoğrudanalıntılardaseçilir.
3. Bulguların Tanımlanması: Düzenlenen veriler tanımlanır ve gerekli yerlerde
doğrudanalıntılarladesteklenir.
4. Bulguların Yorumlanması: Tanımlanan bulguların açıklanması, ilişkilendirilmesi ve
anlamlandırılmasıbuaşamadayapılır.
73
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
İçerikAnalizi
İçerik analizinde temel amaç, toplanan verileri açıklamaya yardımcı olacak kavramlara
ve ilişkilere ulaşmaktadır. Betimsel analizle özetlenen ve yorumlanan veriler, içerik
analiziyle derinlemesine bir işleme tabi tutulur ve yeni kavramlar keşfedilir. İçerik
analizinde temelde yapılan işlem, birbirine benzeyen verileri belirli kavramlar ve
temalar çerçevesinde bir araya getirmek ve bunları okuyucunun anlayabileceği bir
biçimde düzenleyerek yorumlamaktır. İçerik analizinin aşamalarını incelemeden önce
kullanılanterimleritanımlamakgerekir(YıldırımveŞimşek,2008:227;Neuman,2012:
663).
Tümevarımcı Analiz: Kodlama yoluyla verilerin altında yatan kavramlar ve bu
kavramlararasındakiilişkilerortayaçıkarmaktır.Nitelaraştırmadaaraştırmacıtopladığı
tanımlayıcı ve ayrıntılı verilerden yola çıkarak incelediği probleme ilişkin ana temaları
ortayaçıkarma,topladığıverilerianlamlıbiryapıyakavuşturmayanibuverilerdenyola
çıkarak bir kuram oluşturma çabası içindedir. Başka bir deyişle, nitel araştırmalarda
tümevarımsal bir yaklaşım söz konusudur. Strauss ve Corbin’e göre incelenen olguya
temel oluşturabilecek bir kuramın olmaması durumunda tümevarımcı analiz, yani
kodlamayadayalıiçerikanalizigereklidir.
Kodlama: Veriler arasına yer alan anlamlı bölümlere (bir sözcük, cümle, paragraf gibi)
isim verilmesi sürecidir. Kodlama süreci elde edilen verileri bölümlere ayırmayı,
incelemeyi,karşılaştırmayı,kavramlaştırmayıveilişkilendirmeyigerektirir
Kavram:Verilerarasındayer alan anlamlıbölümlere(birsözcük,cümle,paragraf gibi)
veolaylaraverilenanlamdır.Kavramlartemelanalizbiriminioluşturur.
Kategori(Tema):İçerikanalizindeeldeedilenkavramlarınbirbirleriylebelirlibirtema
altında sınıflandırılmasıdır. Kavramların incelenmesi sonucunda birbirleriyle olan
ilişkileriortayaçıkarılırvebuilişkilerdahaüstdüzeybirtemaileaçıklanır.Kategoriya
datemaiçerikanalizindeeldeedilenkavramlardandahasoyutturvegeneldir.
İçerik analizinde görüşme, gözlem veya dökümanlar yoluyla elde edilen nitel araştırma
verileridörtaşamadaanalizedilir:Verilerinkodlanması,temalarınbulunması,kodların
ve temaların düzenlenmesi, bulguların tanımlanması ve yorumlanması (Yıldırım &
Şimşek,2008:228‐239).
1.VerilerinKodlanması
Buaşamadaaraştırmacı,eldeettiğibilgileriinceleyerek,anlamlıbölümlereayırmayave
her bölümün kavramsal olarak ne anlam ifade ettiğini bulmaya çalışır. Bu bölümler
bazen bir sözcük, bazen bir cümle ya da paragraf, bazen de bir sayfalık veri olabilir.
74
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Kendi içinde anlamlı bir bölüm oluşturan bu bölümler, araştırmacı tarafından
isimlendirilir,diğerbirdeyişlekodlanır(Neuman,2012:668).
Verilerinkodlanmasısürecigenelde,araştırmacınınverisetinibirkaçdefaokumasınıve
ortayaçıkankodlarüzerindetekrartekrarçalışmasınıgerektirir.Verilerinderinliğineve
kapsamınagöreortayaçıkankodlarınsayısıdeğişir.
StraussveCorbin(1990)üçtürkodlamabiçimindenbahsetmektedir.Bunlar:
Dahaöncedenbelirlenmişkavramlaragöreyapılankodlama,
Verilerdençıkarılankavramlaragöreyapılankodlama,
Genel bir çerçeve içinde yapılan kodlamadır (Strauss & Corbin, 1990’dan aktaran
YıldırımveŞimşek,2008:229‐232).
Kodlamanın ne kadar ayrıntılı olması gerektiği önemli bir sorudur. Bu sorunun yanıtı
araştırmanın amacına ve niteliğine göre farklılık gösterir. İletişim süreçlerini içeren
araştırmalardaçokayrıntılıkodlamayapmakgerekirken,farklıbirkonudakiaraştırmada
bukadarayrıntılıkodlamagerekliolmayabilir(YıldırımveŞimşek,2008:233).
2.TemalarınBulunması
İlkaşamadaortayaçıkankodlardanyolaçıkarakverileri,geneldüzeydeaçıklayabilenve
kodları belirli kategoriler altında toplayabilen temaların bulunması gerekmektedir.
Bunun için önce kodlar bir araya getirilir ve incelenip ortak yönler bulunmaya çalışılır.
Bubiranlamdatematikkodlamaişlemidir.Tematikkodlamaiçinortayaçıkankodların
benzerlik ve farklılıklarının saptanması ve buna göre birbiriyle ilişkili olan kodlar bir
arayagetirebilecektürdentemalarınbelirlenmesigerekir.
Tematikkodlamayapılırkendikkatedilmesigerekenikiilkesözkonusudur.Bunlarınilki,
“içtutarlılığa”ilişkindir.Yani,ortayaçıkantemalarınaltındayeralanverilerinanlamlıbir
bütünoluşturupoluşturmadığı,tematikkodlamadagözönünealınmasıgerekenönemli
bir ilkedir. İkinci ilke ise, ortaya çıkan temaların tümünün araştırmada elde edilen
verileri anlamlı bir biçimde açıklayabilmesine ilişkindir. Yani bu temaların, birbirinden
farklıolmaklabirlikte,kendiaralarındaanlamlıbirbütünoluşturmalarıgerekmektedir.
Builkedetematikkodlamadadıştutarlılığıyansıtır(YıldırımveŞimşek,2008:237).
3.VerilerinKodlaraveTemalaraGöreDüzenlenmesiveTanımlanması
İlk aşamadaki ayrıntılı kodlama ve ikinci aşamadaki tematik kodlama sonucunda,
araştırmacıtopladığıverileridüzenleyebileceğibirsistemoluşturur.Üçüncüaşamadaise
araştırmacı,busistemegöreeldeedilenverileridüzenlervebuşekildebelirlibulgulara
göre verileri tanımlamak ve yorumlamak mümkün olabilir. Verilerin okuyucunun
75
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
anlayabileceği bir dille tanımlanması, açıklanması ve sunulması önemlidir. Bu aşamada
araştırmacı kendi görüş ve yorumlarına yer vermez ve toplanan bilgileri işlenmiş bir
biçimdeokuyucuyasunar(YıldırımveŞimşek,2008:237‐238).
4.BulgularınYorumlanması
Nitel araştırmada araştırmacı, incelenen olguya yakın olduğu ve gerekirse o olguya
ilişkin ilk elden deneyimler edindiği için, onun yapacağı yorumlar değerlidir. Toplanan
verilerin açıklanmasında ve anlamlandırılmasında yardımcı olabilecek araştırmacının
görüşveyorumlarınitelaraştırmadaönemlibiryertutar.Bunedenlearaştırmacıbuson
aşamada topladığı verilere anlam kazandırmak ve bulgular arasındaki ilişkileri
açıklamak, neden‐sonuç ilişkileri kurmak, bulgulardan birtakım sonuçlar çıkarmak ve
elde edilen sonuçların önemine ilişkin açıklamalar yapmak zorundadır (Yıldırım ve
Şimşek,2008:238).
NitelAraştırmadaGeçerlikVeGüvenirlik
Bilimsel araştırmanın en önemli ölçütlerinden biri olarak kabul edilen geçerlik ve
güvenirlik, araştırmalarda en yaygın olarak kullanılan iki en önemli ölçüttür.
Araştırmalarda kullanılan veri toplama araçlarının, araştırma deseninin ve veri
analizinin geçerliği ve güvenirliği çok dikkatli bir şekilde test edilmeli ve sonuçları
okuyucuyaraporedilmelidir.Nitelaraştırmayayöneltilenenönemlieleştirilerdenbirisi
özelliklegüvenirlikkonusundanicelaraştırmalardaolduğugibiyaygınolarakkullanılan
tanımların yöntemlerin ve testlerin olmayışıdır. Bunun için ayrıntılı olarak belirlenmiş
tanımlar yöntemler ve istatistiksel testler vardır. Her şeyden önce nitel araştırma daha
çok bir olgunun “varlığına ve anlamına” yönelirken, nicel araştırma bir olgunun “ne
derece var olduğuna” yönelmektedir. Yani nitel araştırma araştırılan olgu ve olayların
niteliğini ön plana çıkarırken nicel araştırma “sayısal özellikleri” ön plana çıkarır
(YıldırımveŞimşek,2008:255).
NitelAraştırmadaGeçerlik
Genel anlamda geçerlik araştırma sonuçlarının doğruluğunu konu edinir. Nitel
araştırmada geçerlik araştırmacının ilgilendiği konuyu olabildiğince tarafsız
gözlemesidir.Nitelaraştırmadageçerlikölçmearacınınölçmeyiamaçladığıolguyudoğru
ölçmesi ile yakından ilişkilidir. Bu durumda toplanan veriler gerçeği yansıtır ve
araştırmasonuçlarınıngeçerliğinekatkıdabulunur.Üzerindeçalışılanolguveyakonuyu
bir bütün olarak incelemesi, bir fotoğraf oluşturulabilmesi için elde ettiği verileri teyit
etmesine yardımcı olacak bazı ek yöntemler (katılımcı teyidi, meslektaş teyidi, uzman
incelemesiv.b.)kullanılmasıgerekir(YıldırımveŞimşek,2008:256)
76
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Geçerlikikiyeayrılır:
İç geçerlik: Araştırma sonuçlarına ulaşırken izlenen sürecin çalışılan gerçekliği ortaya
çıkarmadaki yeterliliğidir. Araştırmacı olarak gözlediğimizi sandığımız olaylar ya da
anladığımızı düşündüğümüz olgulara ilişkin yorumlamalarımız gerçek durumu
yansıtıyormu?Araştırmabulgularıkendiiçindetutarlıveanlamlımıdır?Bulgularıteyit
etmede kullanılan kurallar stratejiler var mı? Açık olmayan olgular ya da olaylar
belirlenmiş midir? Bulgular araştırmaya katılan bireyler tarafından gerçekçi bulunmuş
mudur?
Araştırmacının gerek veri toplama süreçlerinde gerekse verilerin analizi ve
yorumlanması süreçlerinde tutarlı olması ve bu tutarlılığı nasıl sağladığını açıklaması
beklenmektedir. Araştırmacının sürekli olarak kendisini ve süreci eleştirel bir gözle
sorgulamasıvedenetlemesibeklenir.Çalışmadakikontrollerinnasılyapıldığıkonusunda
açıklamalarokuyucuyutatminedecekşekildeaçıkvenetolmalıdır(YıldırımveŞimşek,
2008:257‐258).
Dışgeçerlik:Eldeedilensonuçlarınbenzergruplarayadaortamlaraaktarılabilirliğidir.
Dış geçerlik araştırma sonuçlarının genellenebilirliğine ilişkindir. Eğer bir araştırmanın
sonuçları benzer ortamlara ve durumlara genellenebiliyorsa araştırmanın dış
geçerliğinin olduğu söylenebilir. Sosyal olayların, içinde bulunan ortama göre değiştiği
varsayımından hareketle hiçbir araştırmanın sonuçları başka bir duruma doğrudan
genellenemez. Ancak bir dereceye kadar benzetilerek genellenebilir. Nicel araştırmada
bugenellemedoğrudanolabilirkennitelaraştırmadagenellemedolaylıolarakyapılabilir.
Araştırmacı bazı soruları dikkate almalıdır. Araştırma örnekleminin ortamının ve
süreçlerinin özellikleri başka örneklemlerle karşılaştırma yapabilecek düzeyde ayrıntılı
olarak tanımlanmış mıdır? Örneklem genellemeye izin verecek ölçüde çeşitlendirilmiş
midir?Araştırmasonuçlarıaraştırmasorusuileilgilikuramlarlatutarlımıdır?Araştırma
bulguları benzer ortamlarda kolaylıkla test edilebilir mi? Bu ve benzeri sorular
araştırmanınsınırlıölçülerdegenellenebilirliğinibelirlemedekullanılabilir.
Hernitelaraştırmacınınbusorularıntümünedoğruyanıtlarvermesigüçolabilir.Ancak
araştırma sonuçlarının benzer ortamlara genellenebilmesi için araştırmacının
okuyucuyu yaptığı çalışmanın tüm aşamaları hakkında ayrıntılı bir şekilde
bilgilendirmesigerekmektedir(YıldırımveŞimşek,2008:258‐259).
NitelAraştırmadaGüvenirlik
Güvenirlik araştırma sonuçlarının tekrar edilebilirliği ile ilgilidir. Bunun anlamı eğer
çalışmaikincikezyürütülmüşolsaaynısonuçlarıverirmi?Sosyalbilimaraştırmalarında
77
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
güvenirlik önemli bir problemdir. Çünkü insan davranışları çok değişkendir. Güvenirlik
bilimsel çalışmalarda sağlanması gereken ilk koşuldur. Güvenirliği düşük olan bir
ölçmenin hiçbir bilimsel değeri olmadığı gibi güvenirliğin yüksek olması da yapılan
ölçmenin amaca uygunluğunun (yani geçerli olduğunun) garantisi değildir. “Bir işlemin
geçerliolabilmesiiçinöncegüvenilirolmasıgerekir.”
Yapılanbirölçmedeüçtürgüvenlikölçütüalınabilir.Bunlar:1.Zamanagöredeğişmezlik
(süreklilik),2.Bağımsızgözlemcilerarasıuyum,3.İçtutarlılık.
Güvenirlikikiyeayrılır:1.Dışgüvenirlik,2.İçgüvenirlik(YıldırımveŞimşek,2008:259‐
260)
Dış güvenirlik: Araştırma sonuçlarının benzer ortamlarda aynı şekilde elde edilip
edilemeyeceğine bakar. Dış güvenirliğin sağlanmasına yönelik araştırmacının öncelikle
araştırma sürecindeki kendi konumunu açık hale getirmesi gerekir. Araştırmada veri
kaynağı olan bireylerin açık bir biçimde tanımlanması gerekir. Araştırma sürecinde
oluşan sosyal ortamların ve süreçlerin tanımlanması gerekir. Elde edilen verilerin
analizindekullanılankavramsalçerçeveninvevarsayımlarıntanımlanmasıgerekir.Veri
toplamaveanalizyöntemleriileilgiliayrıntılıaçıklamalarınyapılmasıgerekir(Yıldırım
veŞimşek,2008:261).
İç güvenirlik: Başka araştırmacıların aynı veriyi kullanarak aynı sonuçlara ulaşıp
ulaşamayacağınailişkindir.İçgüvenirliğinsağlanmasıiçin;
1.Toplananverilerinönceliklebetimselbiryaklaşımladoğrudansunulmasınailişkindir.
2.Aynıaraştırmayabirdenfazlaaraştırmacınındahiledilmesidir.
3. Özellikle gözlem yoluyla elde edilen bulguların görüşmeler yoluyla teyit edilmesi
gerekir.
4.Eldeedilenverilerinanalizindebirbaşkaaraştırmacıyıkullanmaveulaşılansonuçları
teyitetmedir.
5. Önceden oluşturulmuş ve ayrıntılı olarak tanımlanmış bir kavramsal çerçeveye bağlı
olarakyapılanverianalizideiçgüvenliğizenginleştirenbiretkendir(YıldırımveŞimşek,
2008:263).
Özetle; yapılan çalışmada örneklemin yeterli büyüklükte seçilmesi, birden çok
araştırmacı ile konunun ele alınması, daha çok kaynak ve görüşe başvurulması, elde
edilen verilerin iyi bir şekilde saklanması çalışılan ortamın ve araştırmacının
konumunun tam olarak belirtilmesi ve çalışmanın tarafsız bir şekilde yapılması
gerekmektedir(YıldırımveŞimşek,2008:274).
78
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Sonuç
“Bilimsel sürecin en önemli özelliği bilim insanının herhangi bir sınırlama koymaksızın
aklının potansiyelini en uç noktasına kadar kullanmasıdır. Tüm araştırmacıların takip
edebileceği ya da takip etmesi gereken standart bir araştırma yöntemi olamaz. Birçok
ünlü bilim adamı karşılaştıkları problemleri çözmek ya da bilinmeyeni keşfetmek için
farklıvedahaöncedenenmemişyöntemlerkullanmışlardır”(Dalton,1967).
Psikoloji, sosyal hizmet, sosyoloji, antropoloji ve eğitim gibi sosyal bilim alanlarında
insan ve toplum davranışları incelenmektedir. Bu davranışları sayılarla açıklamak
zordur. İnsan ve toplum ait olgu ve olaylar açıklanmaktan çok anlaşılmayı ve
keşfedilmeyi bekleyen karmaşık anlamlar dünyasıdır. Dolayısıyla nitel araştırmalar
dünyanınsosyalyönüileilgilenirveşusorularayanıtarar:İnsanlarniçinböyledavranır?
Kanaatler ve tavır alışlar nasıl oluşur? İnsanlar çevrelerinde olup bitenden nasıl
etkilenir?Kültürlerniçinvenasılgelişir?Sosyalgruplararasındakifarklarnelerdir?
Nicel araştırma teori ve denence ile başlar (deduktif). Nitel araştırma ise araştırma
sonunda kavram ve teoriler oluşturur (induktif). Nitel araştırma kişilerin kanaatleri,
tecrübeleri, algıları ve duyguları gibi subjektif verilerle meşgul olur. Nitel araştırma bir
sosyal olayı doğal ortamı ve doğal oluşumu içinde tasvir eder. Deneysel nicel
araştırmalar gibi olayın değişkenleriyle oynamaz. Nitel araştırma “niçin, nasıl ve ne
şekilde”sorularınayanıtarar.Nicelaraştırma“nekadar,nemiktarda,nekadarsıkvene
kadar yaygın” sorularına yanıt arar. Nitel araştırma yapanların iyi gözlem yapabilme,
insanlarla ılımlı ilişkiler kurabilme, dinleyebilme ve verileri iyi analiz edebilme gibi
becerilerininolmasıgerekir.
Sonuç olarak, daha çok nicel araştırmalarda söz konusu olan genelleme ve
genellenebilirliğin nitel araştırmalarda da söz konusu olduğu bazı araştırmacılar
tarafından savunulmaktadır. Önemli olan sonuçların sınırlandırılması ve analitik
genellemelere ulaşılmasıdır. Nitel araştırmalarda sosyal olaylar inceleme konusudur.
Sosyal olaylar ise duruma, zamana göre değişiklik göstermektedirler. Ayrıca nitel
araştırmadaçalışmagrubusözkonusuolduğuiçinyanieverenitemsiledebileceksayıda
ve düzeyde kişiyi örnekleme dahil etmek çoğu zaman mümkün olmadığı için, bu
araştırmalarda elde edilen bulguların genellenebilmesi güçtür. Bu nedenle nitel
araştırmalardaancaksınırlıgenellemeleryapılabilmektedir.Sınırlıgenellemeyapılırken
araştırmanın çerçevesi ve sınırlılıkları dikkate alınmalı ve araştırma raporunda bu
sınırlılıklarbelirtilmelidir.
79
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Kaynakça
Alptekin, K. (2008). Sosyal Hizmet Bakış Açısından Genç Yetişkinlerde İntihar
Girişimlerininİncelemesi:BirModelÖnerisi(BasılmamışDoktoraTezi).Ankara:
HacettepeÜniversitesiSosyalBilimlerEnstitüsüSosyalHizmetAnabilimDalı.
Altunışık, R., Coşkun, R., Bayraktaroğlu, S., & Yıldırım, E. (2010). Sosyal Bilimlerde
AraştırmaYöntemleriSPSSUygulamalı(6.Baskı).Sakarya:SakaryaYayıncılık.
Ayten, A. (2012). Din Psikolojisi: Dine ve Maneviyata Psikolojik Yaklaşımlar (2. Baskı).
İstanbul:İzYayıncılık.
Capra,F.(1992).BatıDüşüncesindeDönüşümNoktası(Çev.M.Armağan).İstanbul:İnsan
Yayınları.
Creswell, J. W. (2003). Research Design: Qualitative, Quantitative, And Mixed Methods
Approaches.California:SagePublications.
Dalton,M.(1967).SociologistatWork.NewYork:Anchor.
Neuman,W.L.(2012).ToplumsalAraştırmaYöntemleri:NicelveNitelYaklaşımlarI‐II.Cilt
(5.Basım).İstanbul:YayınOdası.
Özdemir,M.(2010).NitelVeriAnalizi:SosyalBilimlerdeYöntembilimSorunsalıÜzerine
Bir Çalışma. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 11(1), 323‐
343.
Özhan Dedeoğlu, A. (2002). Tüketici Davranışları Alanında Kalitatif Araştırmaların
ÖnemiVeMultidisiplinerYaklaşımlar.D.E.Ü.İ.İ.B.F.Dergisi,17(2),75‐92.
Patton, M. Q. (1990). Qualitative Evaluation and Research Methods (2nd Ed.). London:
SagePublications.
Sönmez, V., & G. Alacapınar, F. (2011). Örneklendirilmiş Bilimsel Araştırma Yöntemleri.
Ankara:AnıYayıncılık.
Strauss,A.,&Corbin,J.(1990).BasicsofQualitativeResearch:GroundedTheoryProcedurs
andTecniques.NewburyPark,C.A.:Sage.
Yıldırım,A.,&Şimşek,H.(2008).SosyalBilimlerdeNitelAraştırmaYöntemleri(6.Baskı).
Ankara:SeçkinYayıncılık.
80
SosyalHizmetE‐Dergi
ManeviTemelliSosyalHizmetAraştırmalarıDergisiCilt1,Sayı1,Ocak2015
Hayat bir nefestir,
ALDIĞIN KADAR…
Hayat bir kafestir,
KALDIĞIN KADAR…
Hayat bir hevestir,
DALDIĞIN KADAR…
Hz. Mevlana
81

Benzer belgeler

Küresel Düzeyde Makro Sosyal Hizmet Uygulamaları

Küresel Düzeyde Makro Sosyal Hizmet Uygulamaları ülkeler de her ne kadar kendi özgüllüklerini oluşturma konusunda yeterli bir çaba sergilememiş olsalar da Batı’ya endeksli olarak sosyal hizmetlere duyarsız kalmamışlardır. Az...

Detaylı