PDF formatında indirmek için tıklayınız.

Transkript

PDF formatında indirmek için tıklayınız.
MERHABA
Egemen güçlerin halka açtıı sava
tüm hızıyla sürüyor. Gözaltılar, ikenceler, yasaklamalar, baskınlar, demek
kapatmalar ve yargısız infazlar gündelik
olaylar
haline
geldi.
Egemenler,
toplumun tüm kesimlerine "Bana
muhalefet edeni hiç bir yasa, kural
tanımadan yok ederim" mesajını
vermeyi amaçlıyor. Bu saldırılardan
dergimizin avukatları Murat Demir,
Bedii Yarayıcı ve gazeteci Deniz Teztel
de nasib-lerini aldılar.
Diyarbakır'da bir yurtseveri gece
yarısı baskınıyla kaçırıp kurunladılar.
Yetmedi, cenaze törenine saldırdılar.
Beikta'ta bir devrimciyi, ardından yine
aynı bölgede on devrimciyi bombalarla,
otomatik
silahlarla
katlettiler.
Doymamılardı. Cinayetler Ankara'da
iki devrimcinin öldürülmesiyle sürdü. Ne
var ki unuttukları birey var. Sonunda
ölüm de olsa, kurulacak yeni dünya için
kendini ölümün kucaına atacak
onlarca
devrimcinin
gelenei
Kızıldere'lerde, idam sehpalarında,
ölüm
oruçlarında
mayalanmıtı.
ehitlerimiz, o büyük günde yanımızda
olmak
üzere
imdilik
aramızdan
ayrıldılar. Onları saygı iIe anıyoruz.
Karanlıın sahiplerinin, vargüçleri ile
yok etmeye çalıtıı ııklar, direniçi,
ba-emez tavırlarıyla yarınlara olan
inana pekitirdi. Kuatılan yürekler dün
olduu gibi bugün de susmadı,
susmayacak. "O evlerde parlayan ıık
bir yıldız gibi kayarak yoksulların,
ezilenlerin gözlerine umut parıltıları
olarak yerleti."
TAVIR
"Yedi kat yerin dibinde, gözler
balıyken zifiri karanlıkta; bir kıvlcım
olup çakanlar da vardı. Her çakıında
harlanan, alev alev yürekleri saran,
sardıkça yürekleri özgürlük ateiyle,
öfke ateiyle yakıp kavuranlar da."
Yakıp, kavuranları anlattık, "Bir Çentik
Daha" adlı yazıda, "Gelenek Tohumu,"
"Phoenix" adlı iirlerde...
Geçtiimiz aylarda OHS oyuncuları
Eylül Anaları adlı oyunlarını birçok
yerde
sergilemilerdi.
Devrimci
tiyatronun sahnelenmesi anlamında
önemli bir adım olan bu oyun, doal
olarak eletiriler alacaktı. Eletiriler
gelitirici ve ön yargıdan uzak
olduunda deerlidir." Eletirmi Olmak
çin Eletirmek Ya Da Subjektif Bir
Eletiri Örnei" adlı yazıda, OHS'nin bu
yöndeki ısrarlı ikna etme çabasını bulacaksınız.
Bu
sayımızın
arka
kapaını
enternasyonalist
savaçı
CHE
GUEVERA'ya ayırdık. Dünyadaki geri
dönü sürecine, karı devrimci dalgaya
karı yürekli bir ses yükseliyor Küba
adasından.
Bu
sesin
sahibinin
kararlılıını, cokusunu paylamak için
CHE'nin "Fidel'e Türkü" adlı iirini de
yayınlıyoruz.
"Geçerken en zorlu sınavlardan
Acılarınızla direnirken suskun dilleriniz
En koyu karanlıklarda Yalnız deildiniz,
çünkü birlikte çarpılı yüreklerimiz."
Dostlukla...
1
YÜREKLER KUATMADA...
TAVIR
Kara bulutlar kaplamı gökyüzünün
maviliini. Bulutlardan da kara, le
kargaları döneniyor havada. Kulakları
tırmalayan sesleri, köpeklerin ulumalarına karııyor. Tutulmu köebaları. Güne gibi parlayan evlerin ııından gözleri kamaanlar, daha da sıkı
sarılıyorlar karanlıklara. Kuatıyorlar
dört bir yandan günein evlerini. Bomak istiyorlar ııı, hep sürsün istiyorlar
tarihin maaralardaki rahat yaamları.
Yürekler kuatmada...Gecenin içinde güne gibi parlayan evlerden sıkılan
kurunlar alev topları olarak düüyor
karardıın börüne...Çok zorlu bir
yoldan geliyorlar...Eriterek bileklerindeki
kelepçeyi; tırnakla, kanla yazarak
ınapushane duvarlarına direnmenin tarihini...Çok uzun bir yola doru yürüyorlar...Mühendislik hesaplarıyla planladıkları çetin, dolambaçlı bir yola doru...
Yorgun, hasta yüzler uzun bir kuyruk
oluturmular
hastane
kapısının
önünde. Çocuklar, kadınlar, erkekler,
yalı-genç bir sürü insan, sıkıntılı
bekleyii içindelere ertesi günün.
Sabahın olmasıyla birlikte, ne kadar
zaman sonraya verilecei belTAVIR
li olmayan muayene kaydı için isim
yazdırabilmenin umudunu taıyorlar.
Hastanenin ilaç kokularına isteksizce
katlanan uykusuz gözler, arada bir
sedyeyle taınanları izliyor. Saçları
sakalları aarmı bir adam, yılların
yorgunluunu taıyan sesiyle yakınıyor
yanındakine...benzeri
yakınmalar,
baka hastanelerde, baka koridorlarda
da sürüp gidiyor.
Yürekler
kuatmada...Karanlıın
bekçileri, var güçleriyle yok etmeye çalııyorlar evlerin ııını. Ayrı bir yerde,
ayrı bir zaman boyutunda, hep birden
döü halayına duranlardan kopan alev
toplan düün alanına çeviriyor ortalıı.
Kucaklatıkları, ellerini sardıkları
yoldalarını düünüyorlar...Açlıa yatarak ölüme koanları; vurulup düenleri varolarda, sır vermeden ikencehanelerde menzile ulaanları düünüyorlar. Bir sevgi köprüsü kuruyorlar;
coku deniziyle birleiyorlar korkusuzca
idam sehpalarına çıkanlarla. Doacak
dünyayı düünerek gözgöze geliyorlar,
yürek yüree veriyorlar. Düüyor
gönülleri yeniden uuldayan sesine
meydanların; daların yakıcı rüzgarlarına karııyorlar.
2
Ufacık ellerinde, toza bulanmı
yüzünde büyüyüp de küçülmenin
acılarını taıyan bir çocuk, otobüse
binmeye çabalayan yolcuların etrafında
dolanarak "bilet var, bilet" diye
baırıyor. Yalı bir karı-ko-ca ellerindeki
bastonlardan ve birbirlerinden destek
alarak, yerlere dökülen sebze ve
meyvelerin yenilebilir olanlarını toplamak amacıyla henüz daılan pazar
yerine doru ilerliyor. Overlokçu bir kız,
yaamın gerçeiyle yıkılan hayallerini,
gelecee yönelik kaygılarını iliyor
kumaa, üç kurua sattıı emeiyle.
Yürekler kuatmada...Iık saçan evlerin birindeki kömür gözlü kız yüreini
sürüyor namluya, sıkıyor, sıkıyor...
ardarda dümanın üzerine. Umut
çiçekleri açıyor mermilerin dütüü her
yerde. Sesler rüzgarla birlikte, varolara, fabrikalara, okullara, dalara
taınıyor. Taındıkça çoalıyor, çoaldıkça güçleniyor.
Omuzları çökmü, elmacık kemikleri
belirgin, yanakları sakala vurmu bir
adam, "evim" dedii derme çatma
yapının eiine oturmu tespih çekiyor.
"Bu gördüünüz yerler biz gelmeden
evvel
ta
topraktı.
Diimizden,
tırnaımızdan
arttırıp
baımızı
sokabileceimiz
koruluları
yaptık.
Hayvan balasan durmaz burada. Ama
n'aparsın baka çaremiz yok. Burayı da
çok görüyorlar bize, gelip yıkıyorlar."
"Dayanacaız" diyor kalın bıyıklı
adam. "Biz buraya ölmeye geldik, dönmeye deil" diyenler gibi. "Korkarak
hatırlasın bu geceyi zebaniler. Bedenlerimizde açacak kan gülleri yeni bir
dünyayı yeerten ırmaklar olsun." Sesi
TAVIR
gürdü, berraktı; o çok sevdii "ekerolan" halayına durmu gibiydi yoldalarıyla, ayın parlak yüzü gibiydi
gözleri; elleri alev alev...Sevdaydı dokudukları hayatın gergefine, halka
balılıktı, zafere inanç...Omuz omuza
durmu gibiydiler; elele tutumu gibi;
halayda, zeybekte, horonda..sarsılmaz
bir kararlılık, yükselen bir cokuyla mar
söylüyordu genç kadın: "atıldık kavgaya
yürüyoruz en önde..."
Bir içi nasırlı kocaman elleriyle,
alnına biriken terleri siliyor torna
baında. "18 yıllık içiyim. Aldıım para
karnımızı doyurmaya yetmiyor. Be
nüfus, aç sefil dolaıyoruz. Kaç
zamandır eve et götüre-miyorum,
tadını, kokusunu unuttuk artık."
Yürekler kuatmada...Her bir yürek
silahını fırça etmi, duygu ve düüncelerinden süzülüp gelen en güzel
renklerle boyuyor siyah tuvali. Gökkuaının altında çiçek tarlalarında kovalamaca oynayan, ip atlayan çocuklar
belirginleiyor aır aır. Görkemli bir
çınar aacının gölgesinde kurulan sofrada, yüzlerce, binlerce, milyonlarca
insan karınlarını doyuruyor. Yarınlara
duyulan güvenin, paylamanın sevincini
yaayan yüzler, saygıyla, sevgiyle bakıyorlar ressamlarına tuvalin içinden.
Sarp kayalıkların düzlükle birletii
köyde bir ana, yurdu için ölen kızının
ellerine kınalar yakıyor. Yok sayılan bir
halk, yediden yetmie kinini haykırıyor
duymak istemeyenlerin kulaına, zafer
iaretiyle süsledii ellerini sokuyor
görmek
istemeyenlerin
gözüne.
Kayıplar yaanıyor,
3
baskılar zulümler, köy meydanlarında
dayaklar, alanlarda kurunlanmalar. Kepenkler parçalanıyor, vitrinler kırılıyor,
yine de köylerin, kasabaların, ehirlerin
ayak sesleriyle sarsılıyor toprak.
Yürekler kuatmada...Gittikçe hızlanıyor çatıma, kızıtıkça artıyor ııın
iddeti, arttıkça akına dönüyor
karanlıın bekçileri, sözcük sözcük dize
dize yaamı savunan, üreten çoaltan
bir iir yazıyorlar. Kömür yüklü vagonların pei sıra yürüyenlerin, döküm
tezgahlarının baında, aır firınların
karısında kavrulanların; köhne yapılarda, tahta sıralarda, uzun otobüs
kuyruklarında bekleenlerin kuracaı o
görkemli yapının harcına bir kürek daha
salar gibi aynı sevgiyle iliyordu
parmakları tetikte... Biri elini uzatıyor
gösüne, parıltısı asılı kalıyor geceye
yanan fitilin.
Alanlara yürüyor memurlar gün be
gün artarak, harman yerinin hasat
sonrası cokusuyla halaylar çekiyorlar.
"Biz sizden sadaka deil, emeimizin
karılıını
istiyoruz,
grevli
toplu
sözlemeli sendika istiyoruz" diyorlar
seslerine suskunların sesini de katarak.
Yürekler kuatmada...Korku içinde
baırıyor karanlıın ba bekçisi emrindekilere "Söndürün, ne yapıp edin söndürün u ııı." Zehir makinaları, kusmaya devam ediyor silah silah çarpıan
evlerin üzerine.
"Ne büyük umutlarla gelmitim
üniversiteye. Annem babam, içi, belki
memur ya da çiftçi ne farkeder halk
çocuuyum
ite.
Örendiklerimle
halkımın mutluluu, rahatı için elimden
geleni yapacaktım. Geldiim yerin
ticarethane, hizmet etTAVIR
mem
gerekenin
emperyalistler
olduunu gördüm. Halkıma ihanet
etmemi bekliyorlar benden."
Yürekler kuatmada...Bombalar yaıyor; pepee patlıyor...Kesif bir sis
sarıyor ortalıı, ev görünmez oluyor bir
an. "Kahrolsun Faizm" diye haykırarak basıyorlar tetie, slogan sesleri
derin ama cokulu, kin dolu haykırılar
aralayarak sis perdesini, saplanıyor
karanlıın ortasına.
Kazmalarını, küreklerini omuzlarına
alan madenciler, aır aır gün ııına
çıkıyor. Kadınları ve çocukları da
kanlıyor saflarına. Halkın desteiyle
koca ehir, tek beden oluyor.
Yürekler kuatmada...kinci büyük
patlamayla birlikte, çıkmaz oluyor alev
toplan güne gibi parlayan evden.
"Söndürdük, söndürdük sonunda" diye
çılık atıyor karanlıın bekçileri sevinçle. Uzun bir ayrılıktan sonra sevdiine kavuur gibi ulatılar ölüme, öperek yoksulların sofrasındaki ekmei,
gecekonduların çamurlu sokaklarını, dik
kaldırımları
çiçekleyerek
ulatılar
ölüme.
O evlerde parlayan ıık, bir yıldız gibi kayarak, yoksulların, ezilenlerin
gözlerine umut parıltıları olarak yerleti.
Ey eitliin özgürlüün savaçıları....Sarsılsın doa, çöksün topraklar...Kopsun alev, ate çanaklarından.
Sıkın sıkılabildiince; kaynasın derileriniz balta saplarına; biçsin tırpanlar, baak biçer gibi. Rüzgar savursun yangını, kasıp kavursun; kabına sımasın
mermiler...
4
12 TEMMUZ DRENÇLERNE
imdi günein göe yükseldie yerde
direniçiler gemilerini yakmı alınlarına kızıl
bantlar takmı Ölüme kouyorlar Arkalarından
"nereye yoldalar" diye akın titrek bir ses
baırmıyor Hayır ölüme gidenleri geri çaırmıyor
Yürekler sırasındadır hemen ölüme koanların
arkasındadır En önde yürüyenler yaama sevinci
ile ölüme seve seve gidenlere balılıını
boynunun borcu olarak eklediler. Yoldalar,
menzildeyiz gideceimiz yere kadar tereddütsüz
peinizdeyiz Bedenlerimizde bayraklaan
direniin yere dümesine hiçbir zaman izin
vermeyeceiz. Onurunuz onurumuzdur kavganız
kavgamızdır yüreiniz yüreimizdir
savunduunuz herey yaayan bilincimizdir
yanaklarımızdan süzülen bir kaç damla mı?
Hüzünlü sevincimizdir.
brahim KARACA
PHOENX
Biz ki en saır kulaklara
Sevdalar fısıldardık
Sabah serinlii taırdı
Ezgilerimiz
Kan uyku infazları için
Kapılar çalındıında
Burçlarımızda beyaz kefenleri Kana
bulayıp
Kollarına saldık rüzgarın
Ölüm
Çaresiz
Kalıp
Çılıklar
Attı
Arkamızdan
Çünkü gün igal altındaydı
ve biz
"pimi çekilmi bir yürekle"
dalmıtık
ortasına
karanlıın
Dilimizde kurtulu türküleri
mataramızda ab-ı hayat
ve düerken
özgürlük renginde bir gülü vardı
yanaımızda...
6
TAVIR
TAVIR
7
BR ÇENTK DAHA
ENDER SELÇUK
nsanlar...
u boy boy aaçlar,
rengarenk çiçekler, rüzgârın getirdii
yosun kokusu... Tıklım tıklım otobüse
dolumaya çalıan, köede simit satan,
baıran,
koan,
yürüyen
insanlar...Görkemli yapının mütevazi
parçaları. Dev gövdesiyle öüterek
dönen çarkın farkında olan-olmayan
insanlar...Farkedenlerin o çarkın dililerinden
geçerek
bilendii,
farkedemeyen-lerin o diliden bu diliye
yuvarlandıı an be an eriyip gittii, bir
dünya...
Aır dönen; ama hızlı öüten;
öüttüü kadar eitmeyen çark, yılların
verdii köhnemilikle, yeknesanlıkla
sürdürüyor hareketini.
Yedi kat yerin dibinde, gözler balıyken zifiri karanlıkta; bir kıvılcım olup
çakanlar da vardı.. Her çakıında harlanan, alev alev yürekleri saran, sardıkça
yürekleri özgürlük ateiyle, öfke ateiyle
yakıp kavuranlar da.
Uyumu
gibi,
hissetmeyen
duymayan bedeni, tutmayan kollarıyla
zaman
kavramından
uzak...Yakın
olduu tek bir ey var; bildii, söyledii,
söyleyecei,
yüreinin
sesiyle
haykırdıı tek bir cümlecik: Size
söyleyecek bir eyim yok! Yaamın
acılar ve umutlarla sınanmı bilgisi
yürürlüktedir artık... Direnmek..
Türkü söylemesini de beceremedim
bir
türlü.
Hücrelerdeydiler,
can
dostlarıyla
yan
yana.
Sadece
karısındakinin yüzünü görebiliyordu.
Saındaki, solundakileTAVIR
rin ise seslerini iitebiliyordu. Hücrelerde girilen bir yeni yıl için mazgal
kutlamaları sırasında herkes türkü
söylüyordu. Sıra bana gelmiti diye
düündü, aynı anı yaar gibi. Zor birey
deildi, hem can dostlarıydı dinleyecek.
Ama,
dedi;
hiç
söylemedim
ki...Utandıımdan
da
deil;
niye
utanayım. Öylesine tatlı bir manevrayla
geçitirdi ki, o anı; çok güzel bir türkü
de söylese can dostlarını bu kadar
honut edemez, espriye boamazdı.
Tamam, dedi; sıra bana geldi, kabul
ediyorum. Çok sevdiim bir türkü var.
Ben söylersem berbat ederim biliyorum.
Ama sen söylersen benim adıma, dedi
bir can dostuna. lginç, tatlı, espri yüklü
ve güçlü bu taktik karısında çaresiz
kabul
edildi
istei.
Bu
anısını
hatırladıında güldü kendi kendine.
Nasıl da geçitirdim ama dercesine.
Marları da toplucayken söyledim hep.
Ama yok; böylesi daha çok deli ediyor
onları, devam, dedi ve daldı engin
denizin maviliine dalar gibi...Çalayan
yüreinin sesine. Tatlı bir titreme
hissetti. Taa yirmi yıl öncesine doru
aktı gitti. Tekrardan ya-ıyormucasına
çarptı kalbi. Çocuklukla delikanlılık
karıımı delimenliiyle, mertlik, yiitlik
menkıbelerini kiiliinde harmanlamaya
nasıl çırpındıını anımsadı, güldü. Da
köyünün doktor uramazlıın-dan yitip
giden, mera sınır kavgalarından ölüp
gidenleri gördükçe kahroldu. Çaresizliiyle Çilehanenin Çile Tekkesi'ne
ko-
8
an ve günlerce içinden çıkmayanları
gördükçe kinlendiini hatırladı. Niye,
demitim çocukluumla saf saf...Yokmu
baka kurtulu yolu? diye sorduum
soruya aldıım cevapla balamıtı her
ey. Her yolun bir baı olduu gibi....
Bilge tavrıyla cevaplamıtı köyün bilge
kiisi: Onu u dalarda gezenlere sor.
Aha
u
gördüün
dalarda
dolaıyormu o yolu arayanlar. "Var"
demiler. "Bu çileden kurtulu yolu var."
bulmalıyım öyleyse onları deyip vurmuum kendimi dalara.
Bir kanat hıırtısı...Kaldırdım baımı;
minicik, rengarenk bir ku. Sanırsınız
günein
parçası.
Küçüklüüne
bakmadan öyle yükseklerde uçuyor ki,
neredeyse görülmeyecek. Bu kadar
küçük
kuun
olabileceini
düünemiyordum. El salladım. Gördü
sanki. Hemen alçaldı. Ama durmadı,
Acelesi varmı, ya da benimle oynamak
istiyormu gibi hızla uçmaya baladı.
O uçarken pei sıra komak zorunda
kaldım, dere tepe...Baırdım peinden:
Nereye gidiyorsun? Ne biçim kusun
sen? dedim. Alçaldı. "Ben güne
kuuyum, günee gidiyorum." N'olur
yolu bana da göster. Ben de gideyim"
dedim. Merdivenle çıkılırmı. "Kırmızı,
sarı,
mavi...Hepsi
ayrı
renkte
basamaklardan
oluan
bir
merdiven"mi... "Engebeli, dolambaçlı
ve sarp"mı. Olsun dedim. Olsun. Yol
olsun.
Engebesiz yol mu olurmu? Kurtulu
yolu olsun. Günee gitsin yeter
ki...Merdivenin baına getirip bıraktı
beni; büyülenmi gibi kalakaldım
yapayalnız. Bundan sonrasını ben
kendim gitmeliyim dedim.
Binlerce ku türü...Hepsi bir arada.
Çılık gibi yükselen seslerden tutun,
name gibi ruhu okayan bülbül
akıması, karga
ötüü...Birbirine
karımı sesler
beynimin içini uultuyla dolduruyor. BuTAVIR
nalıyorum;
Anlayamadıım
için,
bunalıyorum.
Kaçıp
kurtulmak
istiyorum. Hızla komaya balıyorum.
Sürüler
halinde
benimle
birlikte
geliyorlar.
Kurtulamayacaımı
anlıyorum. Bir kurtulu yolu olarak renkli
merdivenleri çıkmaya baladım. Birer
ikier. Hızlı hızlı çıktım. Bir mavilik,
çaraf gibi uzanmı. Büyülüyor beni.
Deniz sanki. Ama yok. Deniz kadar
büyük deil bu. Bir baraj. Bildiim
Almus Barajı. lerisinde yüksek kayalar
arasında bir köy; Kızıldere Köyü.
Tırmanmaya
devam
ettim.
Son
basamaa
geldiimde
yalnız
olmadıımı gördüm. Her bir koldan
rengârenk merdivenler uzanıyor. Ve bu
merdivenlerden akın akın yürüyenler
var. Günee yürüyenler...Bir ellerinde
bayrak, bir ellerinde silah. Tulumuyla,
önlüüyle...
Pamuk yıını gibi, kar beyazı öbek
öbek bulutlar günein önünden resmi
geçitte gibiydiler. Bulutlar resmi geçidi
aralıında gökyüzü bombo kalıyor.
Açılan boluktan bir ses yükseliyor;
gökyüzünü
inleten,
dalarda
yankılanan: "Buraya ölmeye geldik,
teslim olmak yok! Kab-rol-sun...."
Ay tutulması gibi kuruni bir renk
kapladı
gökyüzünü.
Bir
hazan
mevsimine döndü gün. Zemheriye
döndü Mart, goncalar ayaza kesti.
Tomurcuklar dalında soldu.
akınlıkla kalakaldım. Gökyüzünün
kuruni boluunda öbek öbek ku
sürülerinin terk-i diyar ettiini gördüm.
Acı çılıklar patlatarak uzaklatılar.
Anlayamadım niye kaçtıklarını. Benim
gibi günein yolcuları da anlam
veremez bakılarla izliyordu bu kaçıı.
Fazla zaman geçmedi kaçılarının
nedenini örenmek için: Sürülerle
yırtıcı, parçalayıcı ku kapladı gökyüzünü. Akbabalar, kuzgunlar, yarasalar
si-
9
ren yırtıcılıında seslerle. Bir bir kapıp
güne
yolcularını,
yosun
tutmu
kuytulara doldurdular.
Uyumu, hissetmeyen bedenine
inen tekmeyle kendine geldi. Kendine
gelmesiyle Kah-rol-sun...Söyleyecek bir
eyim yok! diye baırması bir oldu.
Müthi bir acı hissetti bedeninde.
Midesinde bulantı. Düünemez oldu
acısını; alaya, aaılayıcı sesi duyunca:
"Eee
Yusufçuk,
Yu-suuuf.
Söyle
bakayım; gazeten var mı yanında?
Hatırladın mı benim? "Bu sese aina
olduunu düünmütü. Evet, evet. Bu o
dedi. "Gestapo" dedikleri bu. "Söyle hatırladın mı? Ben sana, çıkarsan eer,
dıarıda
mutlaka
karılaacaız,
yanında devamlı gazeten olsun. Bir
sokaın köesinde bırakıverdiimde
üzerini örtecek bir gazeten olsun
demitim. Hatırladın mı? "Sözünü bitirir
bitirmez atıldı Yusuf: Senin gibi aaılık
bir
yaratıı
nasıl
hatırlamam?
Unutmadım ki hiç...Biz sizleri hiç
unutmadık ki. Anlayamadın mı bunca
yıldır?
Bir kapı açıldı. "Gestapo" tekmil
verircesine; "
ef dedi: "Bu halâ
akıllanmamı, aynı dikkafalılıı üstünde
yine." efin de kim olduunu çıkardı,
kısa bir bellek yok-lamasıyla. ef azını
açmadan ondan daha atak davranıp;
ef bozuntusu, dedi, bilirim senin
efliini, neler üfüreceini, kiiliine
uygun küfürlerini. Pein pein söyleyeyim, ancak senin gibilerinin azına
yakıan küfürleri, düzecein yalanları
aynen, imdiden geri iade ediyorum.
Eylül'-lerde, Mart'larda da böyleydiniz
hep. Ama ne oldu, o inlerinizde bile
rahat uyu-yamıyorsunuz. Bu iler böyle.
Bedelsiz deil hiçbir ey. Tezgahlarınızı
biliyoruz. Bu tezgahlarınıza ramen
varız. Ben hazırım bedel ödemeye. Ya
sen...Ya siz...
Çılgına döndü ef. Kollarından
prangaya balı olduunu unutarak
kartal kapııyTAVIR
la tutup duvara çarpmak için çullandı
üstüne.
Yerinden
kaldıramayınca,
ipinden koparılmı azgın bir boa gibi
böürerek yumruk, tekme, tokat giriti.
"Alın unu" dedi, hırıltılı, bouk, bitkin
bir sesle. sterik bir krize tutulmutu
adeta ef. Üzerine saldırdı. Elbiselerini
yırtarcasına çıkarmaya baladı. Bir
çırpıda belinden aaısı çırılçıplak
kaldı.
Belinden
üstteki
elbiseler
prangaya balı bileinde tortop oldu.
Üryan kalakaldı Yusuf...Prangadan
çözüldü, Gestapo ve dierleriyle birlikte
kargatulumba bir masaya yatırıldı
yüzükoyun. Elleri arkadan balandı.
Duvara özel olarak monte edilmi
boruya da bir kirie balanınca alttaki
masayı çektiler. Vücudunun tüm aırlıı
kollarında toplandı. Meer ne kadar
aırmıım diye düündü Yusuf. Oysa,
dedi; ne kadar çelimsizim, zayıfım, kilom az diye hayıflanırdım hep. Kollarında, omuzlarında, karnında korkunç
acılar baladı. Baırmamakta, çılık
atmamakta yemin etmi gibi, sessiz
kinini
korumakla
deli
edeceini
biliyordu. Bu acısının yanında "arr"
sesiyle açılan musluun anlamını
kavrayıncaya kadar tazyikli suyun nefessiz bırakan etkisini hücre hücre
hissetti bedeninde. Farkında olmadan
kasıldı. Ayırdında olamadıı bir zaman
diliminden sonra su kesildi. Tüm
vücudu gevedi. Tekrar baladı, tekrar
kasıldı nefes nefese. Bilincini yokladı.
Düünemiyordu. Ölüm geldi aklına bir
an. Ölümü düündüünde "buraya
ölmeye geldik...Ölüm nereden ve nasıl
gelirse gelsin..."naraları imek gibi
yaladı beyin hücrelerini.
Suyun sesi kesildiinde bedenindeki
arılarla babaa kaldı. Ölümü düündü
bir kez daha. Niye ölümü düünüyorum
hep diye kızdı kendi kendine. Yaamak
varken ve güzel eyken. Yaamak
kutsal bir hak deil mi? Yaamı
savunmak
göre-vimken...Ve
onu
güzelletirmek varken.
10
Bunun yoluda yaamaktan geçmiyor
mu? Durakladı bir an. Acılan tekrar
hissetti iliklerinde. Ne yapıyorum ben,
dedi kendi kendine. Dehet bir ey. Ne
ile karı karıyayım ben? Ne istiyorlar
benden? Ve ben neyi tercih ediyorum?
Tamam, yaamak istiyorum desem, ne
alacaklar benden? Solucan olmamı
istiyorlar.
Sürüngen
olmamı
yani...Koyun gibi yaamamı; yemek,
içmek, uyumak ve "tısss tısss" nefes
almaktan baka bir amacı olmayan koyun gibi. Ya da bir bitki gibi yaamamı
yani... nsanca olmaktan uzak. dealsiz.
Sefil.
Evet, insanın en paha biçilmez
varlıı hayatıdır. Hayat bir kez verilir
insana. En güzel, en gerçek ey
yaamak. Bunu biliyorum. Yaamın da
bir bedeli; onurlu, insanca, özgürce bir
yaamın ve onun kavgasının da bir
bedeli olmadı mı hep? Bu bedeller
ödenerek yazılmadı mı tarih? Güzellikler böyle yaratılmadı mı? Yaamı
ciddiye
alarak...Ve
gerektiinde;
deerler, güzel dünyalar uruna,
yüzünü bile görmediin insanlar için,
karılıksız-beklenti-siz
ölebilmeyi
bilerek. Ama gerektiinde... te, dedi;
u anda gerekiyor. Sülük gibi yaamak
mı, insanca yaamak ya da insanca
yaam için ölebilmek mi? kincisi,
elbette...bu da yaamanın, yaatmanın
bir baka boyutu deil mi...Önemli,
hayati kararlarından birisini, üzerine
basa basa anlatıyormu gibi, derin bir
nefes aldı. Gösünü iirdi. "Ve bu
hayatı öyle yaamalı ki, hiç bir amacı,
anlamı olmadan yaanan yıllar için
insan utanç duymasın. Miskin, pis pis
heveslerle geçen günler için insanın
yüzü kızarmasın ve hiç deilse ölürken
kendi kendine diyebilsin ki; ben
ömrümü, bütün gücümü dünyada en
mükemmel olan eye, insanlıın
özgürlüe kavuması için mücadeleye
adayarak
TAVIR
yaadım."
(1)Peki,
ben
böyle
diyebilecek miyim, bu seçenekle
yaamayı
tercih
etsem?
Hayır,
kesinlikle hayır. Onursuzlukla, yüzü
kızararak yaamaya, ben yaamak
demem.
Yaamak,
yaratmaktır,
üretmektir güzellikleri. Direnile ölüm de
yaamı üretmektir. Yosun tutmu
hücrelerin duvarlarında yankılanan
direnilerle
BR-TAN'lar
üretmektir
binlerce. Ser verip sır vermeyen. u
duvarlara "ben de, ben de Yusuf gibi,
Birtan
gibi
direneceim!"
iarları
kazımaktır. Bir yaam gelenei üretmektir.
Tohumu
atılan
gelenei
zenginletirmek, çoaltmaktır en güzel
yaam.
Acılar, sızılar bir yandan bedenini
korkunç acılarla kıvrandınrken tarih
kadar sorumluluk yüklü karar da beynini
yormutu iyice. Ve tarihe, tarihi
gelenee bir çentik daha koymaya karar
vermiti.
Sok-rates
gibi
baldıran
zehiriyle yazılan tarihe, Bruno gibi hüce
hücre yanan "ONLAR" ca Kızıldere
gelenei ile, ilmik boyuna geçirilmiken
sloganlaarak yazılan tarihe bir çentik
daha...Düünmekten vazgeçmiti artık.
Bırakıverdi
ölümsüzlüün
koynuna
kendini. Uzaklara, çook uzaklara bakar
gibi daldı. Tatlı bir gülümseme kapladı
yüzünü. Kırmızı, sarı renkli flamalarıyla,
bayraklarıyla
yürüyen...Yürüdükçe
kalabalıklaan...Binlerce,
onbinlere,
milyonlara ulaan. Çoaldıkça coan...
Cotukça haykıran.
Kollarının çözüldüünü hissettti. Aır
çekimli adımlarla kouyor...Kouyor.
Kouyordu. Ve cokun kalabalıın
içinde buldu kendini. Cokunun doruunda, onurlu bir akıla uçtu. Yür klerin
derinliklerine Eriti Yusuf...
Dipnot:
(1) Ostrovski - Ve Çelie Su Verildi
11
ADNAN YÜCEL
GELENEK TOHUMU
Sokaklar kanarken içten içe kimsesiz
Kentler alarken
Ve ihanet tortularıyla kirlenirken deniz
Yürüyordu soluu rüzgâr bir adam Her
adımı bir gelecei kucaklar gibi Sonsuz
ııklar taıyordu ufuklardan Yamurda
toprak kokusuydu bakıları Yüreinde
kanatlanmı bir heyecan Yükseliyordu
sevginin gökyüzüne doru nancı
çiçekleyen eylem doruklarından
Bu sessizlie bir çılık gerek diyordu
Korkunun yüreine korkular salacak
Ölümleri çaresiz kılacak bir çılık Bir
gelenei tohum tohum ekip topraa
Enginleri batan sona saracak bir çılık
Pürköpük cokulu bir nehirle birlikte
Haykırdı soluunu rüzgâr edip yürüyen
te gün-ite güne-ite biz
Karımızda sonsuzluu mavileyen deniz
Sonsuzlua varmayan yaamı neyleriz
Biz ki konuan dil
Açılan gül ve yaratan elleriz
Yamur altında çöl kuraklııysa yaanan
Bütün çölleri yüreimizle selleriz
TAVIR
12
O gün sevinçli bir heyecanla kanatlanan
Bir bahçe dolusu çiçek nakliydi günee
Bacılar yokuundan gökyüzüne havalanan
Ey stanbul-ey koca kent
Yeili beton beton boan
Maviyi çirkef çirkef kovan kent
Yine "Sis" vaktidir yaanan
Her yer ihanet pusuları ve duman
Hain ökselerdir kuların ayaklarına takılan
Havada yamur çiseliyor ince ince
Mızrak mızrak noktalıyor suları
Gökte bulutlar öfkeli Denizde dalgalar
kabarıyor içten içe Yarıla yarıla geçiliyor
pusular Çiçekler günee naklediliyor
sessizce
Bitmiyordu pusular-gitmiyordu duman
Ey Bacılar yokuu-Bacılar yokuu
Ölümsüzleen bir ölümün tanık yokuu
Yoksa bu yürüyüün geri dönüü Her
çukurun bir siperdir artık senin Her
penceren bir tanıktır yarınlara Varsın
bayrak olup çekilsin yüreim Her inaatın
bir kaledir artık senin
TAVIR
13
Durdu bir kuytuda soluu rüzgâr olan
Sessiz bir gürültüyle seslendi dostuna
Yüklen bu bahçeyi geni omuzlarına
Bu yükü mutlaka günee götürmen gerek
Karanlık bürümesin diye yollarını
Bu kalede sisleri durdurmam gerek
Yarınları bugünden korumam gerek
Suskunluun zincirlerini kırmam gerek
Bir ıık patladı öfkeli bulutlar arasında
Günee ulaan ilk çiçek selamıydı yanan
Rüzgârın yelesindeki nehir
Çoktan uzaklamıtı kanlı pusulardan
Ve kalesinde soluu rüzgâr olan
Ölmeden indirmedi bayraını burçlardan
Bir tek kaya doruklamıtı o gün
Al bir mendil sancaklamıtı o gün
Elinde yürei silah bir adam
Halk burcunda bayraklamıtı o gün
Yamurda toprak kokuuydu bakılarrı
Dinmiti çiseleyen yamur
Kabaran deniz durulmutu
Dalda çiçek
Gökte yıldız vurulmutu
Binlerce sesi katıp kendi sesine
Ölümsüzlük türkülerine söz olmutu
Konuamayanlara haykıran dil
Göremeyenlere parlayan göz olmutu
TAVIR
14
Ölümü özlenen bir yardı onun
nancı çoalan bir nardı onun
Her rüzgâra bir fırtına katmıtı
Soluu esen bir rüzgârdı onun
Sen rahat uyu ey en önde korkusuz giden
Bir ıık adına bütün günei çiçekleyen
Sen rahat uyu
Bahçendeki çiçekler çoktan yayıldı gökyüzüne
Yedi renkli sevinçler saçıyor imdi her biri
Gözlerinde yol gösteren kutup yıldızı
Yüreinde direnç çiçei açelyalar
Ve dilinde senin
Adresi olmayan bir nice sorgular-sorgular
Sen rahat uyu ey en önde korkusuz giden
Rüzgârlara çiçek yüklü fırtınalar ekleyen
Sen rahat uyu
Ektiin gelenek tohumu elden eledir imdi
Yeeren filizler gülden güledir
Dolaır kent kent
Okunur fabrika fabrika
Yarattıın destanlar dilden diledir
Ve içimizde buram buram tüten yarınlar
Ki ilk sabahın güzellii seninledir
TAVIR
15
SANAT VE HALKA BALILIK
HAZALTUNÇ
"Sanatta halka balılık, sanatın, halk
ni ve özgün biçimleriyle deil, belirleyici
kitlelerinin varlıı ve bilinciyle olan ilinti-
olarak
sini ifade eden niteliidir. (1)"
savunması
Toplumsal gerçekliin bir yansısı
olmasına karın sanat eseri sanatçının
emekçi
yıınların
ve
mücadelesinin
çıkarlarını
onların
bir
aracı
iktidar
olmasıyla
devrimcidir.
dünyayı kavrayıını da içerir. Her sanat
Sanatta toplumsal konum ve halka
eseri toplumsal bilincin bireysel ve
balılık halkın tanımıyla da baıntılıdır.
özgün bir anlatımıdır ve sanatçının
"Halk
istemlerinden baımsız olarak yaanan,
manevi üretime katılan teknik, bilimsel
tarihsel ve toplumsal süreci de yansıtır.
ve sanatsal aydın kesimi de kapsar."
Ancak
Toplumsal
sanat
gelitirmeye
toplumsal
gelime
kitleleri
hiçbir
ve
zaman
sadece bir kesimle sınırlanmamıtır.
toplumsal
Toplumsal deiim tarihsel gelimenin
gelime dinamiklerini ifade etmesiyle
her aamasında önder ve yönetici rol
açıklanabilir.
oynayan
balılık
da
Sanat
Sanat
emekçi
eserinde
halka
çalıır.
bilinci
kavramı
eserin
insanlık
tarihi
kesimin
tarihsel
süreklilik
boyunca bilinen ilevini sürdürmütür.
içinde balı olduu dier kesimlerin
Bilgilendirir, eitir, manen dönütürür.
birleik çabalarının bir sonucu olmu;
Bütün bunları bir estetik haz vererek
geni bir "toplumsal cephe" eylemi
yapar, ancak sanat hiç bir zaman halk
halinde gelimitir. Kaan; "sanatsal
için sadece elendiren bir araç deildir.
yaratımın ve sanatsal gelimenin de
Sanatta halka balılık halk oyunları
yalnızca toplumsal konumca varlıın ve
oynamaya, anonim türkü söylemeye
onun bilincinin özelliklerine balı ama
indirgenemez; eserin halkın yaantısını
aynı zamanda da birden çok kesimlerin
canlandırmasıyla, anlaılır olması ve
ortak çıkar ve ideallerini içine alan,
sevilmesiy-le açıklanamaz. Toplumsal
ondan daha kapsamlı bir toplumsal
gerçekliin toplumu devindirici yanının
etkene
ifadesi olan devrimci sanat bazılarının
"Böyle bir ortaklaalık insanlık tarihinde,
sandıı gibi ye-
emekçi
de balı olduunu"
kesimlerin
anlatır.
toplumsal
ko-
numlarında, psikoloji ve ideolojilerinde
TAVIR
16
ki asli benzerliklerin ifadesi olarak, bütün-
emekçi halk yıınlan yaadıktan ekono-
lükle nesnel bir ekilde ortaya çıkar."
mik ve toplumsal ilikilerin sonucu olan
lkel toplumlarda sanat "herkesçe ve
herkes için" yapılıyordu. Sanatçı aydınlar
yüzeysel, gerici bir kültüre (arabesk kültüre) mahkum edilmitir.
sınıflı toplumların ortaya çıkııyla birlikte
Devrimcilerin, bütün enerjilerini siyasi
ekonomik ve fikirsel - psikolojik bakım-
iktidarı ele geçirmeye yönelttii bir mü-
dan egemen sınıflara baımlı hale
cadele sürecinde de bu mücadelenin
geldiler.
ve
kültürü, sanatı ve edebiyatı yaratılabilir.
profesyonel sanat diye sınıflandırılmaya
Bu eserler kurulacak yeni dünyanın
balandı.
kültürünün
Sanat
da
halk
Ekonomik
dönüümlere
dönemlerde,
ve
toplumsal
önderlik
ettikleri
Ancak
pro-leterya
olduktan
kültür)
siyasi
yani
dönemlerde
sanatı
ilerici
aristokratların
ve
burju-
ekonomik
nüvelerini
ve
oluturacaktır.
kültürü
iktidar
ele
toplumsal
geçirilip
dönüümler
vazinin sanatı demokratik bir karakter ka-
salandıktan
zanarak halka karıt dümemitir. Ancak
kurumlaabilecektir. Ve tarihsel gelime
bu sanatlar üretici güçlerin gelime
içinde sosyalist toplumda bütün dier
seyrine
egemen sınıflardan farklı olarak üretim
balı
olarak
yozlamı
ve
gericilemi-tir.
kalıcı
olarak
araçlarının kollektifletirilmesi ve toplum-
Emperyalist çada dünya bir pazar
olarak
sonra
(sosyalist
emperyalist
sal dönüümlerin gerçekletirilmesiyle
tekellerce
birlikte proleterya sınıf olarak kendini
paylaılmıtır; pazarlar denetim altında
yok edecektir; sınıflı toplumlardaki ege-
tutulmaktadır.
men sınıf kültürü ve anlayıı ortadan
ilikilerinin
Yeni
sömürgecilik
gelimesiyle
emperyalizm,
içselleen
gelimi
iletiim
kalkacaktır.
Sosyalist
öretiyi
araçlarıyla birlikte kültürel ve sanatsal
halkın
boyutta da denetimi salamaya çalı-
devrimci bir araç olarak kullanabilmek için
maktadır. Emperyalist kültür yaygınlamı-
yeterli
tır. Yeni sömürgelerin ekonomik ve top-
arasından çıkarak toplumsal gelime
lumsal yapısına has yeni bir kültür de
dinamikleri içinde yer alabilenler devrim
gelimitir.
için sanat yapabilirler. Tuvali ve rengi,
Emperyalist
sanat
çada
eitilmi
profesyonel
insanlar
için
yapılmaktadır. Geçim sıkıntısı altında
ezilen
emekçi
yıınların,
için
sınırlıdır.
sayılamaz.
savunmak,
Emekçi
sanatı
yıınların
iiri ve oyunu mücadelenin silahı haline
getirebilmenin bir ön koulu da emekçi
yıınlara ulaabilmektir.
kültürel
düzeyide, eitim olanaklarından yoksun
olduktan
çıkarlarını
benimsemek,
Emperyalist
DPNOT: 1)
Kaan
kültür hegemonyası altındaki
TAVIR
17
MAGA DREN
SEVL ÜZREK
"Sonra birden babam kayboldu. Bu
sefer bir içiyi yakalamılar, bahçeye
götürüyorlar, asacaklarmı. Biz hep
birden komaya balıyoruz. Sonra
önümüze birden bir köpek çıktı. Beni
kovalıyordu, kaçmaya baladım."
"Yakaladı mı?"
"Yok, orda uyandım."
"Neyse, dümandan kurtulmuun."
Burası, Maga (yarı açık) Deri
Fabrikası Kadınlar Kouu.
"Bana enayi diyorlardı, derlerse
desinler, günlerdir buradayım. Daha da
sürse
yine
buradayım,
hakkımı
almadan dıarı adımımı atmam."
MAGA'da
özgün
bir
direni
sergilendi geçtiimiz aylarda. Haksız
yollarla, yasal tazminatları ödenmeden
çıkarılmak istenen içiler iki ay süreyle
iyeri yemekhanesinde yatıp kalktılar.
Yemek masaları, yere yatırılmı çelik
dolaplar üzerine serilen battaniyelerle
yataklarını oluturdular.
Ali en'in önceden konuklarını
aırladıı yemek odası, kadınların
sıınaı oldu. "Artık bizim burası,
saolsun Ali en bize verdi" diyorlar.
"Kırk yaındayım, 17 yıldır burada
içiyim, aldıım para 280 bin lira. lk
balarda kadınlar üç gün dayanamaz
bu direnie diyorlardı. Bugün hala
buradayız."
Kızgın deillermi Ali en'e balarda
belli ki. Biraz kırgınlık varmı o kadar.
Ama
artık
kızgınlar.
"Jandarma
göndermi üzerimize, gelsinler bakalım.
çiyi zorla
TAVIR
tutuyorsun diyorlar sendikaya, gelsinler
de görsünler içi zorla mı duruyor."
Küçük bir kent kurulmu Maga'da.
Teybinden televizyonuna, tüpleriyle,
battaniyeleri, çaydanlıklanyla sanki
yıllardır burada yaıyormu gibi, sürekli
bir
hareketlilik,
çaylar
kaynıyor,
yemekler
hazırlanıyor.
Temizlik
yapılıyor, çamaırlar yıkanıyor, örgüler
örülüyor. Kadınlar burada iledikleriyle
kermes açabileceklerini söylüyorlar.
Moralleri son derece iyi. Açısından
ayakkabı boyacısına kadar meslek
grupları bile olumu, fabrika içerisinde
yerleik bir düzen kurulmutu.
Koca yemek salonunun her köesi
bir oda olmu adeta. Görünmez
duvarlarla bölünmü gibi. Her odanın
sakinleri yemeklerini, çaylarını yapıyor,
ortak
mutfakta
da
bulaıklarını
yıkıyorlar. Bütün Ramazan ayını burada
geçirdiler.
Oruçlarını
tuttular,
namazlarını kıldılar, her akam iftardan
önce içlerinden birisi ezan okudu.
Yemekhane olan bölüm, önceden
konfeksiyon atölyesi iken, binanın ön
tarafında yer alan
Good
Year
fabrikasının
bacasından
çıkan
dumandan dökülen siyah tozlar, deri
üzerinde
leke
oluturduu
için
yemekhaneye dönütürülmü. "Ali en
içisini sever, yeter ki deri lekelenmesin, yemek lekelense, içi zehirlense ne
olur ki? çi bunu anladı ya, biraz geç
oldu."
Geceleri
uykusuzlua,
soua,
ayrılıa, direnie alıtı Maga içisi.
Maga içisi dier Maga içisini tanıdı
direni sayesin18
TAVIR
19
de. Yemek saati farklı düzenlenen, "imalat içisiyle konumayın" diye uyarılan
konfeksiyon içisi omuz omuza, birbirini
tanımanın, dayanımanın, birlikte güç olmanın keyfîni yaadı aynı zamanda. Birlikte üretmenin, birlikte direnmenin, birlikte
souu, yemei, kavgayı paylamanın
keyfini yaadı.
Gece uyumayı seçen çok az. Belki
oruç tutmanın kazandırdıı bir alıkanlık,
belki her an gelebilir olan jandarmaya karı
uyanık olma önlemi. Ve nihayet bayram
sabahı. Yine dualarla balayan bayram
konuması, derken "Haklıyız, güçlüyüz,
kazanacaız" sesleri ve ardından yine
aminler. Bütün salonu dolduran bir
kuyruk
ve
bayramlama
sahnesi.
Gülümseyerek, ku-caklaarak balayan
kuyruun sonuna gelindiinde hıçkırarak
alayan insanlara rastlanıyordu. Kadınlı
erkekli alamalar, kucaklamalar.
Bir gece önce horon tepen vücutlarda
kasılmalar, birbirine bakmaya cesaret edemeyen gözler. "Bu da bayram mı be? Allah kahretsin bayramı bize zehir ettin Ali
en." Masaya inen bir yumruk, kolonyalar, kaslara masaj yapın, açılın, havasız
kalmasın sesleri, yalı bir içi sakince baırıyor "sabır, sabır, bu kadar gün sabrettik, daha da sabredeceiz."
Bir köede sessizce hıçkıran kadınlar.
Bir gece önce hep birlikte horon tepenler, imdi hep birlikte alıyorlar. Onca günün birikimi, bayram sabahı boalıyor.
"Biz bir aile olduk burada, karde gibi olduk." "Ben evde babamla bile aynı odada
yatamazdım, imdi burada 350 kiiyle gece gündüz beraberiz" diyor bir genç kız.
Kapının hemen giriinde kendine mekan kurmu Mehmet Usta. ri yapılı, sert
görünümlü, katı bakılı. Gözü takılıyor soba baında sessiz alayan kadınlara
"haTAVIR
nımlar, çay içerseniz vereyim". "Yok" diyorlar sessizce. "Ellerinizi koynunuza sokmayın öyle". Bu sözlerle kadınların gözündeki yalar harekete geçiyor.
Öyle ki, bu insanlar oyun oynuyor denebilir. Böyle bir oyun seçilir mi? nsan
souu, hastalıı, jandarma korkusunu,
sinir kasılmalarını, hapislii oyun seçer
mi kendine?
Derken ziyaretler balıyor. Bayram ziyaretleri. Burası Maga (yarı açık) Deri
Fabrikası. Açık görü. Bu insanların suçu
içi olmak. Ceza sürelerini kendileri belirliyorlar. "Ne zaman hakkımızı alırız, o zaman çıkarız buradan". Bir kadın bayılıyor
yine, "evine git, dinlen" diyor biri. Bir dieri
karı çıkıyor hemen "hayır gitmeyecek,
ayılmamız da burda, bayılmamız da,
alasak da, gülsek de buradayız."
Katı bakılı Mehmet Usta'nın ailesi geliyor. N'oldu Mehmet Usta'ya birden, neden gözünden yalar akıyor? "Romanlar
varya, romanlar" diyor, "gelsinler bizi yazsınlar". "Bunca yıllık hayatında öyle eyler
yaadım. Ailemin karısında alamadım
bugüne kadar."
Neydi bu yaananlar, niye koptu bu
aileler birbirinden? Kendilerine dram mı
yarattı bu insanlar?
"Gece de dıarda köpek uluduydu,
duydunuz mu?"
"Kimin baını yiyecek ki?"
"Bu gözyaları, bayram hüznü deil
bunlar. Bunlar baka bir ey. Kelimelerler anlatılmaz, gecikmenin, bazı eyleri
geç görmenin hüznü bu."
MAGA DER FABRKASI'ında çekilen
ve brahim Akyürek ile Sevil Üzrek 'in fotoraflarından oluan "MAGA'da 24 saat
" adlı sergi, Mayıs 91'de Otomobil-
Sendikası 'nda açıldı.
20
KARKATÜR SANATINDA ARABESK
ANLAYIININ ELETRS (1)
"(....) Görsel sanatlarda, özellikle
de grafik sanatlarda, insanların mizahi bir
net bir anlayıa sahip deildir. Pratik ilgi
açıdan çiziliine dostça bir takılma denilir-
kuramsal
ken, yergisel bir ekilde çizililerine,
dümemesi, önemli bir eksiktir.
veya
yaygınlıa
ramen,
boyutunun
konunun
buna
denk
karikatür denmektedir. Buna dostça
takılma denmesinin bir nedeni vardır:
Çünkü, böyle bir ey iyi, hatta, okumu,
GENEL BR BAKI
a) Ekonomik ilikiler
içinde ekillenme
sanatçı, oyuncu gibi büyük insanların
küçük kusurlarını gülünç gösterirken,
içinde bir sıcaklık, dostluk havası da taır.
Buna
karılık,
karikatür,
yaamda,
hepsinden önce de, siyasal alandaki
karı-olayları açıa sergiler. Yergi gibi,
karikatürde ömrünü doldurmu, ölmek
üzere olan her eyin, Saltikov Scedrin'in
sözleriyle, karanlıklar ülkesine gömülüp
gitmesini çabuklatırır; bizim idealimize
dümanca olan toplumsal kötülükleri
taıyan
her
eye
karı
bir
nefret
uyandırır bizde. (...)" (1)
ruyan yaygın bir anlayıın ve bu anlayı
oluan
sorgulanmasının
statülerin
gerekliliine
inanıyoruz. Yazımız bu alanda bir çok
noktada tartımaya neden olacaktır.
Zaten amacımız da bir boyutuyla buna
hizmet
etmektedir.
dönemlerinde
Osmanlının
görülmeye
son
balayan
karikatür sanatı, ilk biçimleriyle Batı'daki
karikatürün
taklidinden
öteye
geçememiti.
Cumhuriyet
yıllarıyla
birlikte basit taklitçilikten ayrılma
piyasanın
ihtiyacı
olan
ve
profesyo-
nellemeye geçi balamıtır.
Bu çıkıın tarihi içinde özellikle
ye-ni-sömürgeleme
sürecinde
yaanan ekonomik, sosyal çelikilerle
birlikte gelien toplumsal muhalefetin
Karikatürde güncelliini sürekli koçerçevesinde
Ülkede,
Çünkü,
ülkemiz
karikatür sanatı, yaygın çizerine ve
balangıcıyla, klasik tarzlarda ısrarlı olan
karikatür bunalım yaarken; toplumsal
uyanıı
yakalayabilen
tarzlarda
zenginleme yaandıı gözlendi.
Olumluyu, zenginlemeyi temsil
eden cephe, zaman içinde, örgütsüzlüün ve toplumsal muhalefetten kopuk
olmanın
sancısını
yaayarak
"solculuunu"
izleyicisine karın teorik bir birikime,
TAVIR
21
koruma kaygısını da taıyarak, -tıpkı
olan piyasa karikatürü anlayıı, hem
dier
(do-laylı-dolaysız) ilevi açısından, hem
burjuva
çizerler
gibi-
kulvar
deitirip piyasa karikatürüne yöneldi.
de
Bunların
içinde,
açısından düzenin sürekliliine hizmet
yaadıkları ruh haliyle tercihlerini -
eder. Çünkü kapitalist üretim ilikilerinin
sözde "yeni bir anlayı" olan, biçimde
belirledii her tür sanat etkinlii, sanat
ve
adına deil, kapitalist pazann ihtiyaç
bir
kısmı
özde
aırı
zaman
deformasyo-na,
sanata
dümanlık
ürünün
taıması
çürümeye, boyun eie dayanan, ara-
duyduu
pa-zarlanmasına
besk karikatüre yönelerek -burjuvaziden
yöneltilmitir. Bu onun doası gereidir.
yana yaptı. Bu bir bakıma kaçınılmazdı.
Burjuva ilikilerde sanat, aslında bir
Çünkü kapitalizmin çarpık geliimi koz-
anlamıyla
mopolitizmi, çürümeyi, yozlamayı, ka-
halkın sanatına yabancıdır. Her tür "sa-
dercilii, bovermilii ve tüketim toplu-
natsal" üretim, ya sistem için tüketilip
munu üretiyordu. ster istemez, bunu
kenara atılan, ya da yıllandıkça arap
sanatın her dalına tüm boyutlarıyla
misali
taıyacaktı.
vurabilecek kârlı bir yatırım aracıdır.
zanaatçılıkla
deeri
artan
örtüür
ve
ve
vurgunlar
Bugün youn bir pazar çatıması
Ülkemizde bu durum, sanatın bir
yaayan Gırgır, Limon, Hıbır gibi piyasa
çok alanda batıdaki gibi gelimi bir
dergilerinde ifadesini bulan bu anlayı,
pazara sahip deilse bile, asgari ticari
yeni sömürge ilikilerin ekillendirdii ve
bir
sanat alanında yaygınlık kazandırdıı
yansımasını bulur ve her geçen gün bu
tahribatın,
piyasa, gereksinimine uygun anlayıları
bir
kısım
karikatür
piyasaya
sahip
oluunda
sanatçısının çizgilerinde aldıı biçimle,
üreterek
yava yava ortaya çıktı. Bu anlayı,
sanatçı da bu piyasanın emekçisi,
evrimini
tüccarı,
çarpık
kapitalist
ilikilerin
genilemektedir.
patronu
Bir
kısım
durumundadır.
yarattıı toplumsal tahribatın zemininde
"Mallarının" yüksek sanat formasyonu
tamamlamayı
normlarınca deil, piyasa normlarınca
sürdürmede
ısrarlı
olunca, doal olarak sürekli bir bunalım
yaamaya baladı. Bunalım ve çare-
belirlendiini kabul ederler.
Bunların en genel sonucu ise;
sizlik içindeki karikatür sanatı toplumsal
ülkemizdeki
muhalefetin
ilikilerin
devrimci
saldırarak
da,
devrimci
dinamikleri,
çıkarlarına
deerlerine
toplumda
denk
var
olan
burjuvazinin
düecek
biçimde
sanatçıların,
denetiminde
ekonomik
bir
yaama
boyun ediidir. Bunun içindir ki, yenisömürgecilik
ilikilerinin
oturmaya
balamasına paralel olarak, tüm sanat
dumura uratmaya soyundu. Karikatür
alanlarında
sanatının aldıı son biçim
sanatında da çeitli zeminlerde
TAVIR
olduu
gibi,
karikatür
22
"karikatür bunalımda", "karikatür atılım-
gulayıcı
gözle
bakıldıında
da" vs. ifadeleri sıkça yazılır, çizilir.
giderilebilecei inancındayız.
b) Bunalım ve Aırlıım Hissetti-
Burjuvazi, kendi çıkarına ileyen
kültürel çarpıklık ortamının, kitlelerde
ren Arabesk Anlayı
oluturduu tahribata denk düecek
Arabesk
karikatür,
kendi
sanatı üretme ihtiyacından hareketle,
bunalımlı evrimi içinde, "zanaatçılarıyla"
yeni bir anlayıı pompalar. Bu anlayı,
da, topluma yönelik sürekli bunalım
yaygın
karikatür-
üretti, ürettikçe de tıkandı. Bu tıkanı,
mizah cephesinde de kendini ifade
çeitli dönemlerde yükselen devrimci
etmesidir.
mücadeleyle, kültürel siyasal planda
arabesklemenin
Böylelikle, her alanda hızlanan
karı
karıya
gelince,
daha
da
yozlama, kendini bir çok sanat dalında
derinleti. Mücadele gelitikçe, her türlü
hissettirirken,
karı-devrimci
karikatür
sanatı
da,
yönelim,
gerileme
"gelimeye"
mizah,
anlamı, arabesk karikatürde tüketim
karikatür vb. adına yapılan bu "komik",
zemininin daralması ve daha fazla
"güldüren" üretim, bir çok boyutuyla,
bunalımdı...
Çizgiyle
giriyordu.
vs.
sözünü ettiimiz karaktere bürünerek
balar.
sürecine
yozluk
Bunun
olumsuz anlamda "yeni bir atılımı"
Bu durum arabesk karikatürde
içinde barındırıyor ve kültü-rel-sanatsal
varolan tıkanmayı, hızlı bir çöküe
çöküe denk düüyor, onun daha da
yöneltir.
derinlemesinin,
muhalefete
yayılmasının
ko-
Devrimci-demokratik
darbe
vuran
12
Eylül
ullarını hazırlıyor. Arabesk karikatür ve
gündeme
mizah,
arabesk karikatür, bunalımını amanın
çeitli
dergi
ve
gazete
gelince,
ortamına,
çöküe
kitlelerin
giden
zeminlerinde, düzenin yarattıı uygun
gerici
karamsar,
kanallara ve ortama kavuur ve gelime
derbeder, umutsuzlua gömülü duygu
olanaı bulur.
dünyasına hitab edecek bir tüketim
Mizah ve karikatüre ilikin bu ge-
zeminine kavutu. Muhalif kuun dahi
nel ifadelerden sonra, yazdı mizahı bir
uçmaması için özel çaba sarfedilen bir
kenara koyup, yazımızın esas amacı
ortamda, arabesk karikatür dergileri,
olan karikatür sanatına ve onun yaygın
görünüte muhalefet yaparak, aslında
ifadesi
toplumsal
olan
arabesk
anlayıa
çelikileri
yumuatmaya,
deineceiz. Yazının bütünü içindeki
sulandırmaya
bazı
kalıcılıı için, devrimcileri kaba, kana
anlatımlarımız
somutlanamadıından,
rünebilir;
eletirisini
bu
çizgiyle
soyut
kaçınılmazdır.
yapmaya
göBunun,
çalıtıımız
giritiler.
Düzenin
susamı, dogmatik, fanatik teröristler;
halkı,
o
kendini
beenmi
seç-
kincilikleriyle cahil; kadını ise, burjuvazi-
zeminlere, sor-
TAVIR
23
nin ahlak ve pazar penceresinden görerek "cinsel bir meta" anlayııyla ele alarak, yazdılar-çizdiler. Çürümenin had
safhada
seyrettii
ülkemizde,
bu
anlayı ve ortam, uzun yıllar sürdü,
lerici cephedeki bu etkilenme
kendini iki biçimde ifade etti:
Birincisi, seçeneksizliin zorunlu
sonucu olarak arabesk etkilenme ve
onunla bütünleme.
kendine önemli bir tüketici taban yarattı.
kincisi, bu olumsuzluun bilinci-
(Dünyada 3-4. olmakla ve 500 bin
ne varıp, doru seçenek için teorik ve
tirajıyla böbürlenen arabesk anlayı, ve
pratik çaba sarfetme.
bazı "baımsız" çizerlerin, bir zamanlar
Birinci olgu, mücadelenin yaygın-
"solculua bulamı'' olmanın getirdii
lamasına
rahatlıkla,
aırlıını
devrimcilere
daha
bir
pervasız saldırmasıyla güncelle-en bu
durum,
anlayı,
yaayan
yarattıı,
donanmı
çarpık
tabanıyla,
bilinçle
bugün
bile
övünebilir.)
ramen
bir
günümüzde
oranda
toplumsal
koruyor.
çelikileri
insanlarımızın
de
(Bu
youn
duygu
sömürüsü üzerine oturmu arabesk
karikatürün
oluturduu
statünün
Bu sorunlu sürecin uzun yılları
sonucudur. Günümüz devrimci sana-
kapsaması, ister istemez toplumda,
tına düen görevlerden biri de bunu de-
"Karikatür
itirmektir.
demek,
büyük
tirajlarıyla
Yolu,
övünen dergilerin lanse ettii arabesk
yaratabilecek
karikatürdür" anlayıı dorultusunda bir
geçmektedir.)
statü oluturdu. Bu statü, 12 Eylül
doru
kollektif
alternatifi
bir
çabadan
kinci olgu ise, günümüzde, hem
döneminde daha da netleti. Arabesk
ihtiyaçtan
karikatür, bu ortamda gıdasını sosyo-
sınırlı kalıyor -doal olarak da yeterli
ekonomik
formasyona
bunalıma
oturan;
halkın
kaynaklı kiisel çabalarla
ulaamıyor-
hem
de
çaresizliinden, kaderciliinden alarak
örgütsüzlüün
beslenir, bu olumsuz tablonun daha da
üretiyor. Bir süre sonra çizgi ve çizer
boyutlanmasına hizmet eder (Ayrıca bu
olarak,
yolla
sonucu, burjuva sınırlara saplanarak,
tüketici
tabanını
genile-
tebileceklirinin de bilincindedirler.)
Bugün
sokaktaki
sonucu
bilinçsizliin,
istikrarsızlık
biri-kimsizliin
"profesyonel seçkin çizerler" kervanına
insandan,
katılma çabasına dönüüyor.
bilinçli kesimlere kadar hemen herkes,
Genel olarak, karikatürde oluan
karikatür denince, piyasa dergilerinin
bu statü -statü bile olsa- duraanlık
sulu, arabesk anlayıını ve biçimini
sınırlarını,
anlıyor. Bu olumsuz gelimeden, ilerici-
parçalamak
demokratla-nn
toplumda oluan bu tür her statü, bir
gerçektir.
TAVIR
da
etkilendii
bir
daha
da
gericileerek,
durumundaydı.
Nitekim
süre sonra siste24
min
o alandaki ihtiyaçlarına
vermede
yetersiz
cevap
kalınca,
"tüketiciyi"
elde
tutabilmek
için
zorunlu
orijinallikler bulunmalı, insana ait güzel,
olarak "yenilik" adına adımlar atmak
iyi ne varsa, yozlamaya paralel olarak
zorunda kalıyor. Bu "yeni adım" gerçek
bombardıman edilmeli, böylece erezyon
anlamda bir yenilikten çok olumsuzluu,
yaayan tüketici zemine, yeni biçimler
tıkanıklıı, bunalımı ifade
yaratarak ulaılmalıydı.
eden
bir
adımdı. Nasıl ki sistem, sürekli bir
Hem
tüketici
zeminin
bunalım yaarken tıkanıklık üretiyor ve
genilemesine hizmet edilecek, hem de
bunu amanın "yeni adımlarına ihtiyaç
hastalıklı
duyuyorsa
ihtiyacı karılanacaktı.
kendisi
de
bunun
bir
yansıması olarak, sürekli bir bunalım
kül-tür-sanat
piyasasının
Bu anlayıla, kadının cinsellik
yaıyor ve bunu ama ihtiyacını sürekli
ekseninde
aaılanması,
duyuyordu. Çünkü esprinin, karikatürün,
edebiyatı,
toplumsal
var olan statü eksenindeki arabesk
yumuatma, insanları bo uralarla
üretimi,
oyalama öne çıkarılıyordu. Yine, garip
bir
süre
sonra
piyasa
"terör"
çelikileri
ihtiyaçlarını karılayamıyor; tiraj ve kâr
çizgi
kaybı kaygısı "yenilikle" soluk almaya
Freud'cu yaklaımlar yaygınlık kazandı,
zorluyordu.
"yeni ufuklara" doru ilerlendi...
romanlar,
toplumsal
sorunlara
Ne yapılması gerektiini piyasa
Kimi gerçekçi ürünlerin de deer-
dergilerini temel alarak somutlamaya
lendirildii görülüyordu. te, devrimci-i-
çalıalım: Öncelikle öteden beri ilenen
lerici kitleyi yanıltan da buydu. Hatta bu
konulardan bazıları yava yava öne
yanılgı sayfalarında, birkaç eletirel ürü-
çıkarılmalı, yeni bir
zemini
nün yer aldıı, arabesk bir dergiyi, 12
beslemeli, bu yeni biçimle de"tüketiciyi
Eylül'den sonra "tek muhalefet odaı"
korumalı"
görmeye
biçimle
anlayandaydılar.
cephesini
geniletme
Tüketici
gerekliliini
ürünler
kadar
hem
varmıtı.
biçimsel,
Oysa
bu
görünürde
kefedip, gericiliin yaandıı faizm
eylerdi, hem de solcu okuyucusunu
ortamının
kaybetmemek
ezip
geçtii,
çürümenin,
için,
faizmle
karı
kokumuluun içinde yüzen, cuntadan
karıya kalmı toplumdaki gizli tepkiye
yedii
tercüman
tokatla
"aklı
baına
gelip"
geçmiine ve devrimcilere küfreden,
nsanlar,
onun
kesime
keçiye
hastalıklı
misali,
deerlerine
yöneldiler.
Bu
saldıran
yöneli,
olma
amacını
"koyunun
Abdurrahman
bunlarla
taıyordu.
olmadıı
yerde,
Çelebi
derler"
boatabiliyorlardı.
kafaların geçmie, topluma besledii
Dorusu arabeskin "pir"leri, bu koullar-
saldırgan
da, toplum psikolojisini iyi yakalayabili-
"yaratıcılık"la
duygulara
tercüman
yoz
olmalıydı
bir
ki
arzulanana ulaılabilsin. Kısaca,
TAVIR
25
yor ve sol gösterip sa vurmak suretiyle
Halkımızın
insanların bilincini nakavt edebiliyorlar-
sanatçısı,
dı. Bu, toplumu, sorunların gerçek
mücadeleyi dılamı bir "güldürüyü",
kaynaına
yerine,
"elentiyi" reddetmek zorundadır. Bizim
olma
güldürümüz, elentimiz, mücadelenin
saldırmaya,
cokusuyla beze-nerek, insanı eitmek,
yöneltmek
görüntülere;
tutuculua
karı
adına, insani deerlere
bovermilie,
olmaya
ahlaksızlıa,
yönelten
arabesk
dearj
anlayıın
amacıydı.
karikatür
düzenin
ve
mizah
vahetine
karı
ona insansı bir haz vermek, direnme,
mücadele
azmi
aılamak
içindir.
Düzenin
olumsuzluklarıyla
dalga
Bir sanatçı, yapıtlarıyla dönemin
geçmenin, yermenin içi doldurulur-sa
toplumsal çelikilerini sorgular. Karika-
anlamı olabilir. Sanatçı, aydın, çaına,
tür, arabesk anlayıın yükledii bir mis-
halkına ve sorunlarına karı duyarlı,
yon olan "elendirme" ve "güldürme"
olma-lı,bu duyarlılııyla yaamına yön
adına, bundan muaf tutulamaz. Ülkede
vermelidir.
aç-lık,
vahet,
gezerken
ikence
ölüm
sanatçılar
kol
arabesk
Vahete karı mücadele etme
toplumu
yerine, "teselli" ederek unutturmaya
uyutmaya çalıırsa bu, objektif olarak,
çalımak, yeni vahetlere kapı açacaı
sistemin bekasına soyunmak ve gayri-
gibi, insanı boyun emeye götüren bir
insani
anlayıın
esprileriyle,
karikatürle-riyle
uygulamalarını
onaylamak
ürünüdür.
Bundan
dolayı
anlamına gelir. Vahetin kol gezdii bir
arabesk karikatürü "klinik vaka" olarak
toplumda
görmeli
halkın
teselliye
deil,
ve
alternatif
alternatife ihtiyacı vardır. Sanatçının
gücümüz
görevi, öncülük ve öretmenlik etmek,
bugünden balamalıyız.
edilgen
ruh
dünyasını
ve
birikimimiz
yaratmaya
oranında,
yeniden
ekillendirmektir.
Olumsuzlukların insan yaamının
bir parçası haline getirildii, burjuva toplumda,
güldürü,
toplumu
aklı
uyutmaya
baında
yarayan
sanatçıların
yapacaı ey deildir. Bu, olsa olsa
kafası
da
çizgisi
gibi
D
PNOT:
deforme
olmuların iidir.
Yanında
vahet
yaanırken,
kulaklarını, gözlerini kapatıp, dikkatleri
arlatanlıklara
burjuva
çekmeye
vahetine
çanak
çalıanlar,
tutmaya
(1) KAAN, M., Güzellik Bilimi
Olarak Estetik ve Sanat, sy. 184-185,
Altın K. Yay.
soyunmutur.
TAVIR
26
M. ENDER ÖNDE
EVL EVNDE
Deimem olur olmaz eylere öyle
Deimem her eye hücremi ben
u solgun beyazlıı
Suskunluunu boyası dökülmü demirlerin, deimem!
Kuatılacaksa dört bir yanım eer
Sıradan sözcüklerle yarın
Ve içi bo bir kemik yıınına dönecekse gösüm
Aldanıp gözalıcılıına basit teneke parçalarının.
Deimem her eye, deimem öyle
Olur olmaz eylere hücremi ben!
Kilidin karasını
Ezici mengenesini taların bin yıllık, deimem!
Onursuzluksa eer
Konulan, tam karıma
Ve kapanmam isteniyorsa utanmadan aynalardan
Kardelerimi öldürenlerin kanlı ayaklarına.
Deimem her eye, deimem
Deimem olur olmaz eylere hücremi öyle ben
Tutsaklıın hüznünü
Yüreimi daraltan acısını ayrılıın, deimem!
Aramam gerekiyorsa eer da bayır
Uyuz bir yılanı, bana hiç dokunmayacak
Ve öykünmekle geçecekse bütün ömrüm
apal suratlı üç ebek maymununa.
Deiir miyim hiç? Deimem! Eksik olsun!
Topla kuyruunu haydi, çatal boynuzlu aklaban seni!
Baka kapıya!
Doyamadım yatmalara ben daha, uzatıp öyle ayacıklarımı
Hey kurban olduum Hazreti Yusuf, (1) sen söyle!
Hücre gibisi var mı?..
DPNOT:
(1) Her "zenaat'ın bir "pir"i var. Mapushaneciliin ise -hep
söylenir-Hz. Yusuf tur. Rivayet böyle. !
TAVIR
27
TOPLUMSAL YAPILANMALAR VE R
ASIM GÖNEN
nsan toplumsal yaamayı sonradan
kuran ve yaamını bilerek böyle
güvence altına alan tek canlı türdür.
Üretimin
toplumsallaması,
yani
toplumsal
ibölümü,
insanlıın
oluturduu en önemli aamalardan
biridir. Yalnız, tarihsel olarak, eskinin
yerine hedeflenen ve geçirilen her yeni
toplumsal yapılanma, köleci olsun, feodal ya da kapitalist olsun, bir öncekinden ilerici olmasına ramen, kendi iç
çelikilerini de beraber getirmitir. Bir
öncekinden rahatsızlık duyan ve ona
alternatif olan sınıf, bu durumdan
rahatsız olan bütün güçleri de peine
takarak, yaama dar gelen eskinin
yerine yeniyi geçirirken, toplumsal
olarak vaad ettiklerini, kendisi için vaad
edilmie
dönütürür
ve
kendi
egemenliini kurar. Böylece köleci
beylerin yerine feodal, feodal beylerin
yerine kapitalist olmak üzere, insanın
insanı ve toplumun toplumu sömürüsü
bu deiik biçimlerde, günümüze kadar
geldi.
HER YEN TOPLUMSAL YAPILANMANIN SANAT ORTAMI:
Sanat uraısı elence olsun diye
veya dearj için deildir. Yaamsal
çelikilerin insan ruhunda yarattıı
gerilim
ve
bunun
duyarlıı
alevlendirmesi, var olan durumu ve
bunu deitirme özlemini sanat biçimde dıa vurur. Bu durum toplumsal
ortamla sıkı sıkıya ilgilidir. Her büyük
sanatçı çaının sorunlarını kavrar ve
bu sorunları yaratan güce karı, bu
sorunları ortadan kaldıracak güçten
yana
tavır
takınır.
Bu
ikilinin
mücadelesinde
sanatçı
duyarlıı
tarafsız kalamaz, vurdumduymaz olamaz.
Burada
sanatsal
yetenek
kendisini haklı olandan yana donatır.
Haksızlık ve
TAVIR
çürümülüün safında olmak duyarlıı
harekete geçirmez ve insana sanat için
gerekli emek enerjisini vermez. Bundan
dolayı da bu anlayı ve saflardan
ortaya sanat çıkmaz. Çıkıyor gibi
gösterilmeye çalıılsa da aslı yoktur ve
kalıcı olmu birtek örnei gösterilemez.
Çünkü haramın üstünde güzellik çiçek
açmaz.
Haklı olmanın ve haklı olandan yana
olmanın konumu ve duyarlıı ise asla
haksızlıın konumu ve duyarlıı ile
karılatırılamaz.
Burada
duyarlık,
emek verme, yeteneini insanlık uruna
kullanma en büyük aamasındadır. Bu
durum sanatı da en büyük aamasına
vardırır. Sömürüye dayalı her toplumsal
yapılanmada,
çürümülük,
kokumuluk,
üretimin
gerici
ve
paylaımın çıkarcı oluu, toplumsal
gelimenin,
insan
özgürlüünün,
ihtiyaçların karılanmasının önünde
engeldir. Toplumun ilerici dinamik
güçleri bu durumdan kurtulmak için,
tarihsel olarak bu kokumuluun
yerine, sömürülenlerin ihtiyaçlarına
uygun ve adil olanı geçirme mücadelesine girerler. te sanat ve sanatçı
bu mücadeleyle kendini donattıı
oranda büyür. Acıyı ve kaynaını
yenmek için toplumun dinamik güçleri,
güçlerini en üst düzeyde kullanmak
zorunda kaldıkları dönemlerde, acısının
kaynaını oluturan güçler de, buna
karı olarak güçlerini en üst düzeyde
kullanmak zorunda kalırlar. Karıtların
mücadelesi bütün katılıı ile kendi
gerçeini ortaya koyar. Burada eskiyi
temsil edenler, gericiliini, zulmünü,
haksızlıını artık gizleyemezler. Ne
ülke, ne de insan ve toplum sevgisi
vardır onların tarafında. Bireysel çıkar
için bütün toplumun feda ediliini, bütün
halk kolay-
28
ca görebilir. Onun için bu dönemde,
acının temsilcileri zayıf ve yenilecek
olan
tarafın
temsilcileridir.
Güçsüzdürler, iç dinamikleri yitmitir.
Ama alnına ölüm vuranın pani
i ile
saldırgandırlar.
Bu ortamın ve bu ortama gelene kadar, bu gerçe
in mücadelesini veren
sanatçılar, hem gerçeklik bakımından,
hem duyarlık bakımından hem emek
verme bakımından, yetene
ini en üst
düzeyde kullanırlar. Böylece ortamdan
derinlemesine etkilenen sanatçı, o
büyük eseri ile ortamı da derinlemesine
etkilemi olur.
HER TOPLUMSAL YAPILANMANIN SANAT GERÇEKL BAKA BAKADIR
Sanat ve sanatçı yaamın ürünüdür,
ve yaama dayalıdır. Köleci, feodal,
kapitalist olsun her yapılanmanın bir
sanat gerçekli
i olmutur. Sanat
akımları bir öncekinden bir sonrakine
geçiin özelli
i olarak ortaya çıkmıtır.
Masallar, mitolojik destanlar, toplumcu
gerçekçilik, sosyalist gerçekçilik bu
aamalara denk düen akımlardır. Alt
yapının köleci ilikilere dayandı
ı
krallıklarda, o bilinmezlik, teknolojik
eksiklik ortamında insanlı
ın o zincirli
yaamını bir gözler önüne getirelim.
Elbette toplum ve sanatçılar do
a
güçlerini tanrı yapacak ve kurtulu için
bu güce manevi olarak sı
ınacaktı.
Böylece ola
anüstü güçlerle ilgili
masallar, mitolojik sanat eserleri ortaya
çıkacaktı. Bilindi
i gibi Yunan mitolojisi,
Yunan sanatının sadece donatım
deposu de
il, ama temelidir de aynı
zamanda. Yunan mitolojisinin tabanında yatan do
a ve toplumsal ilikiler
anlayıı, ortada otomatik dokuma
makineleri, demir ve uçak yolu a
ları,
elektrikli donatım aletleri vs. varken
mümkün olabilir mi?
Yani Homeros bugün yaasaydı
yazaca
ı eser lyada olmayacaktı. O
dönem insanlar bir ileri aama için
ola
anüstü güçleri, kendi güçlerinin de
üstünde görerek, çözüm için onlardan
yardım istemek zorunda kalmılardır.
Çok tanrılı dönemlerde her tanrıya
egemen sınıfın baskı unsurunu temsil
etmi, ya da bu baskıya karTAVIR
ı olarak, bu baskıdan kurtulmanın
manevi bir sı
ına
ı, medet umulan, bir
öncekinin
karıtı
olmutur.
Yani
anaerkil, analık hukukunun hakim
oldu
u ortamda, nasıl ana kraliçe
anaerkilli
in bir baskı unsuru ise, Zeus
da buna karıt olarak sı
ınma, yardım
isteme tannsı olmutur. Tabi analık
hukukunun baskı altında tuttukları için
olmutur bu. Böylece toplum gibi,
ola
anüstü güçler de sınıflara ayrılmı,
her sınıf, kendi çıkarlarına uygun düen
tanrıyı yaratmıtır.
Feodal yaamda, kölecili
e karı
sanat daha gerçe
e yatkın olmasına
karın, mistik ve tek tanrılı bir güce
sı
ınma, bu dönem edebiyatının gene
ana ö
esi olmutur. Tanrı teke inmitir
ama sınıfların onu de
erlendirme
biçimi, kendi yaamlarına göre ayrıcalık
göstermitir. Yani bu kez tek tanrıda
sınıflar kendi özlerini ayrı ayrı
yansıtmılardır. Yunus Emre'nin veya
Pir Sultan'ın tanrısı, a
alı
ın tanrısı ile
hiç ba
damamıtır. Nesimi, Yunus, Pir
Sultan o dönemin kokumulu
una ve
bunun
de
itirilmesine
tarikatlarla
örgütlenerek önayak olmaya çalımı
ve buna uygun düen duyarlıkla sanat
yapmılardır. Ama u bir gerçektir ki, bu
ustaların yarattı
ı sanat, bu ustaları
yaratan o zamanki yaam çelikilerinin
ve yaam mücadelesinin ürünüdür.
Daha sonra özellikle Avrupa'da kendini
göstermeye
balayan
toplumcu
gerçekçilik, önceki akımların yerine
geçmitir. Çünkü yaamı de
itirme
mücadelesi, tarihsel olarak burjuvazinin
öncülü
ü ile sahneye girmitir. Feodal
kokumuluk belirginletikçe, onun
ba
rında gelien yeni yapılanmanın
görüntüleri, siyasete oldu
u kadar
sanata
da
yansımı,
bu
yeni
yapılanmanın sanat akımı büyük
dahileri ortaya çıkarmıtır. Stendhal,
Vic-tor Hugo, Gothe, Tolstoy, Balzac vs.
feodaliteden kapitalizme geçiin sancı
ve cokularının yarattı
ı dahilerdir.
Toplum bir sonra için nasıl bir
yapılanmaya gebe ise ve bunu kim
do
uracaksa, bunun duyarlı
ı, sanatı
üst yapısal olarak buna uygunluk
içeriyor ve öncekine alternatif olarak
ortaya çıkıyor.
29
Günümüz burjuva basınında özellikle
toplumcu
gerçekçilikle
sosyalist
gerçekçilik aynı imi gibi gösteriliyor ve
yasal nedenlerle bir çekinge olarak,
sosyalist
gerçekçilii
yumuatıp
toplumcu gerçekçilikle sanki sosyalist
gerçekçilik ima ediliyormu ifadesine
gidiliyor. Bunlar asla birbirleri ile
badamayan iki akımdır. Birinde
burjuva sınıfının kitlelere öncülüünün
ve yaamı bu sınıfın çıkarlarına uygun
düecek biçimde deitirmenin cokusu
vardır.
Sosyalist
gerçekçi
sanat
eserlerinde ise, yaamı deitirme
mücadele ve duyarlıı içi sınıfına ve
onunla kardelemeye devredilmitir.
Çernievski, Henrih He-ine, Gorki,
Nazım, Bertolt Brecht gelecek toplumsal
yapılanmaya uygunluk içeren sosyalist
gerçekçilii gündeme getirdiler ve sanat,
sınıfsal olarak bu öz için onlarla daha
ileri bir adım atmı oldu. Tıpkı sosyalizmin kapitalizm karısında daha ileri
bir adım oluu gibi.
Dünya tarihsel ve teknolojik olarak
bir
ülke
konumu
özelliine
bürünmektedir.
Tüm
dünyada
emperyalist sistem ve ibirlikçileri,
rekabetleri
gizli
kalmak
üzere,
bütünleiyorlar. Sömüren ve sömürülen
biçimindeki kamplar netleiyor. Sanayi
devriminin gerçeklemedii ülkelerin
köylerine kadar emperyalizme baımlı
sanayi giriyor ve o ülkelerin kendi öz
gücüne dayalı olmayan, o ülkeleri
emperyalist sistem ve ibirlikçileri
yararına sömüren bir teknoloji oluuyor.
Bu balamda köylerde bile bu
teknolojide çalıan, ama bu teknolojinin
götürdükleri gerei aç kalan, yoksul ve
modern bir içi sınıfı potansiyeli daha
geni kapsamda alternatif oluyor. Nasıl
emperyalistler arasında sömürü kampı
olumusa, bu yoksul ülke emekçileri
arasında da bu kampa karı bir birlik
olumaktadır. Her
dilden emekçi
insanlar arasında bu birlik, yaamın
dayattıı tarihsel bir zorunluluk ve
sorumluluk olmaktadır. Daha önce sokaktaki isiz, köydeki isiz, imdi kendini
aç bırakan ile, pratik olarak sümürüldüünün bilince varıyor ve somut olarak
yaamı kendine zindan edenleri,
yanıbaın-dan
en
uzaa
kadar
farkediyor.
TAVIR
imdi dünyanın tarihsel olarak
vardıı bu konum kimin sanatçılarına
duyarlık ile sanat ürününü verecektir.
Bir kez dikkat edilirse emperyalist
ülkelerden,
sanayi
devrimi
aamasındaki devlerden, orada imdiki
yaam gerei artık çıkmıyor. Evet,
haramın üstünde güzellik çiçek açmaz.
Yaamı her alanda büyük bir duyarlıkla,
bilinçle insanlıkla kavrama ve dıa
vurma, yoksul ülke emekçileri ile
bütünlemekten,
onlarla
kardelemekten geçiyor.
Yaamın
bu
biçimde
geliim
göstermesi,
yaamı
ve
yaamı
deerlendirmeyi kar-maıklatırıyor. Bu
karmaıklıı gerçekçi bir biçimde ve
bilimsel deerlendirme, daha detaylı bir
görü alanı gerektiriyor. Görü alanı da
karmaıklaıyor.
Bu
karmaıklıktan
yararlanan
burjuvazi, halk kaçkınları, yaamdan
kopuk sanat akımlarını, yaamdan
kopuk sanatı aslında "sanatsızlıı"
gerçek sanat akımının ve asıl sanatın
önüne koymaya çalııyorlar. Yaamı
deitirme mücadelesi hedef saptırıcı
bulanıklıklarla karı karıya kalıyor.
Onlara göre iir, düünceyle deil
kelimelerle yazılır. Onlara göre estetik,
iirin alfabesidir. Sanki estetik, estetii
doruyor, sanki estetik, yaamın
yarattıı o büyük duyarlıktan gelmiyor.
yi de, air her alanda doru bilinçle
kendini donatırsa, bunu düünce olarak
iirden nasıl soyutlar, böyle bir iir nasıl
iir olur? Ona göre estetik olacak ve iir
büyüyecek. Estetik estetii getirmezki,
yine söyleyeyim, estetik yaamın
alevlendirdii duyarlıktan gelir. iirden
düünceyi, siyaseti kovamaya çalıan,
karı düünceyi ve karı siyaseti bu
biçimde savunuyor demektir. En büyük
sanat eserleri en büyük doru düüncenin, en net görü alanının ürünüdürler.
Çünkü bilenle bilmeyenin duyarlıı,
enerjisi ve zahmete katlanma azmi aynı
olmaz.
Doa iirleri, ak iirleri bile, airiken
doru bir siyasetle kendini donatmısa,
estetik olarak en büyük mevkiye oturur.
Görülüyor ki estetikle, doru düünce,
estetikle, politik bilinç, birbirinden kopuk
deil.
Onlara göre asıl olan, iiri kitlelerden
ve yaamdan gelen duyarlıkla, kitleler
30
için
deil,
sömürmeden
gelen
duyarlıkla, burjuvazi için yazacaksınız.
Ama bunu dorudan böyle söylemek,
yanlılarını açık bir biçimde sırıttırır.
Bunu karmaık biçimde, toplumculuk
pozu vererek söylemek, yanlılarını
gizlemek için, son derece önemli. Yalnız
yaam unu dayatıyor artık. Hereye
damgasını vuran, sınıf ilikileridir, sınıf
mücadelesidir.
Yeni Bütün'ün "ara kesit" anlayıı
sanatçı ve sanatını dar kalıplara
sokmuyor-mu. Hiçbir güce balı
olmamak sanatçıyı özgürletiriyormu.
Sanatçı yaamsal olarak özgür deilse,
tavır olarak "ara kesitte" olmak onu
nasıl özgürletirir? Siyasi ya da politik
olmak iirin alanını daraltı-yormu.
Diyelim ki derinlemesine bir siyasi
bilinciniz var ve buna uygun düen bir
siyasi güçle birlik içindesiniz. Bu
konumda ak veya doa iiri yazmak
iiri dar kalıplara mı sokar? Asla!
Aslında iirin o konudaki ufkunu da
daha geni oranda açar. airin iir için
malzemesini daha da bereketlendirir.
Broy 89. sayı 3- sayfadan bir alıntıyı
inceleyelim.
"Orada ya da burada kaybolu
bilincini benimsetme ajitasyonu ise,
ister genel oya bavursun, isterse
iddete, söz konusu olan, terörize
yöntemdir
eninde
sonunda.
Ve
yaanacak olan, yenilgiden sonra da,
yengiden sonra da derin bir aldatılmılık
duygusudur. Kaybolu bilinci diye bir
bilinç yoktur. Burada, olmayan bir
edilgenlikle kiinin kıskaca alınması
nasıl mümkün olabilir? Yenilgiden sonra
da, yengiden sonra da; özellikle burası
daha ilginç. Devrimi yapan sınıf,
devrimden sonra da bir aldatılmılık
duygusuna varacak! Burada inkar
edilen ey tarih sahnesindeki bütün
devrimlerdir.
Kiiyi
aldatılmılık
duygusuna götüren güç acaba gücünü
nereden alıyor? Hem kendi sınıfından
güç alacak, hem de onu aldatılmılık
duygusuna götürecek. Bir alıntı yine;
"Politik dorultudan, insanın yaamına yön verme bilincini anlıyorsak, insan,
bu bilinci seçemedii ve eyleme
dönütü-remedii yerde kimlik kaybına
uramakla yüz yüzedir. Faizmin bütün
saldırısı da
TAVIR
tam bu noktada toplanmıtır. Bununsa
gerçeklemesi, insanın kendini sorgulamaktan alıkoymasıyla olanaklıdır. nsan
kendine soru yöneltme yürekliliini yitirdii yerde, kimliini oluturma sürecinden de yalıtılmıtır. Bu durumda bireyden ve seçilmi politik dorultudan söz
etmenin geçerlilii kalmamıtır"
nsan, bu bilinci seçemedii ve eyleme dönütüremedii yerde kimlik kaybına urar ve faizmin saldırısı da bu
noktada toplanırmı! Faizmin bütün
saldırısı
ekonomik
krizlerin
derinlemesi, emekçi insanların bu
krizler karısında siyasal ortamı tehdit
etmesi ve egemen sınıfın çıka-larının
tehlikeye girmesi ile ilgilidir. u anda
bilinçsizlik eskiye oranla (eylül öncesine) çok olduu halde, insanın kendini
yargılamadıı halde, hiç te 12 Eylül gibi
bir olgu gündeme gelmiyor. nsan
kendini sorgularsa kimliini bulur ve
faizm saldıracak nokta bulamazmı.
nsanın kendini bilinçle donatması iyi
de, kendini sorgulaması yerine, kendini
açlıa
mahkum
eden
güçleri
sorgulaması gerekmez mi?
Baka
bir
alıntıyı
yukarıda
açıklamaya çalıtıım için altına görü
koymadan alıyorum. Broy 28s sayı 9.
sayfa, "Bu yüzden gelenek deyince,
sanatsal balamda ilk akla gelen siyasa
deil dil, anlatım incelikleri, yöntemleri,
imgesel kavrayıın vardırıl-dıı düzey,
estetik kazanımlar olmak gerekir."
Felsefenin Temel lkeleri adlı
kitabında, futbol topunda bile siyaset
vardır der Georges Politzer. iir bilimle
de ilgilidir ama, sosyal olaylar ve ortam
iirin daha çok etki alanıdır. airin bir
aaçta, bir dada bir insan yüzünde
gördüü olumlu veya olumsuzlukların
tümü siyasi geçmiin ve gelecein öyle
ya da böyle olması ile ilgilidir. Bütün
sorunlan, toplum yararına siyasetler
çözeceine göre ve insan ruhunun
bütün uzantılan siyasi ortamların maddi
ve manevi sonuçlan ile ekillenirken,
iir bu sonuçlarla kendini dıa vururken,
bu, iirde arka plana nasıl itilir? "Öz
dourur, biçim yourur" demi Hasan
Hü-
31
eyin. Nazım Hikmet, Kaç yazısında
özün
biçim
karısında
belirleyici
olduunu vurgulamıtır.
air, kendini doru bir dünya görüü
ile donatır. Bu doru bir siyasede
donanmak anlamına gelir. Bu doruluk
iirin özünü oluturur. Bu bilinç,
düzeyinden hareketle ak, doa iirleri
de yazar. Bu bilinç onu dar bir alana
hapsetmez. Aksine bu alanda airin
kendini donatması, dier alanlarda da
ufkunun son derece açılması ve iirin
malzemesinin zenginlemesini getirir.
Doru bir bilinçle yetkinlemi bir ozan
ile, bilinçle yetkinlememi bir ozanın bir
çiçekte veya kurumu bir dalda aynı
eyleri görmeleri mümkün deildir.
Burada, dar bir alan olarak gösterilen
ey, aslında iiri en büyük detaya ve
çok yönlü güzelliklere götüren asıl eydir. En büyük airler, en büyük iirlerine
siyasi alanda yetkinletikten sonra ulamılardır. Neruda, spanya faizmine
karı yazdıklarını o siyasi yetkinlik
olmadan yazabilir miydi? Nazım, Türk
Köylüsü iirinde, o siyasi bilince
ulamadan, ne o duyarlıı yakalayabilir,
ne de o büyüklükte bir iir yazabilirdi.
Peki siyasi duyarlık, dier duyarlıklara
güç katmaz mı? Ak ve ak iirleri siyasi
ortamlarla çözümlü ya da çözümlü
olmayan durum deil midir? Bunu iirde
arka plana itmek, yurtsever bir siyasi
birlikten kaçmak anlamına gelir. Niçin
mi?
Doru bir siyasi bütünlük yerine,
Yeni Bütün, neden durmadan politik
balama diye bir ifade kullanıyor? Bu
doru
ve
yurtsever
bir
siyasi
bütünlükten kaçmanın en ince bir
ifadesidir de ondan.
Sosyalizme Doru kitabının 114.
sayfasında Asım Bezirci öyle yazmı:
"Egemen çevreler toplumsal/siyasal
baımsızlıa, çou zaman, "özgürlük"
adını verirler. Gerçi, kendi görülerine
balananlara ses çıkarmazlar, hatta
gizlice el uzatırlar onlara. Ama devrimci
görüe balananlara özgürlüü çok
görürler. O kadar ki, fırsat bulurlarsa, bu
özgürlüü
kısmaktan
kaçınmazlar.
Aslında sanatsal
TAVIR
özgürlük, onların gözünde, "sorunsuzlukla eanlamlıdır. 53. sayfada ise u
açıklamaya yer vermi.
"Sosyalist edebiyat halka balıdır,
halkçı bir tutuma dayanır. Bu demektir
ki o:
- Bir avuç sömürücünün, baskıcının
yanında deil, sömürülen, ezilen
emekçi halk yıınlarının yanında yer
alır. Fakat, bunu yaparken, popülizme
kapılıp halka dalkavukluk etmeye,
ondan çıkar salamaya deil, onu
sınıfsal bilinçle çözümleyip donatmaya,
sanatsal/kültürel düzeyini yükseltmeye,
sorunlarını, çıkarlarını, özlemlerini dile
getirmeye yönelir. Bunun için, halkın en
ilerici kesiminin ideolojisine balanır,
gerçeklii onun dönütürücü bakı
açısına göre yansıtmaya giriir."
te, balanma bu anlamda bilimsel
ifadesini bulabilir. Yani halkın en ilerici
kesiminin ideolojisine...
Doru bilinç, ilerici bilinç, toplumun
içinde bulunduu tarihsel artları, bunun, toplumu ve kiiyi kavrayıını, ekillendiriini çok iyi tahlil eder. Bu durumun yaamı nasıl belirlediini ve bu durumdan rahatsız olanların yaamı nasıl
deitireceklerini doru tahlil eder.
Onun için doru düünce, kiilerle deil,
artlarla daha çok ilgilenir. Buradan da
bu
artların
koruyucusu
veya
deitiricisi
sınıfsal
güçlerle
düüncelerini yourur. Vehbi Koç'u Koç
yapan ve içisini içi yapan tarihsel
artlardır. Ne Koç'un kendisidir, ne de
içisi.
Yeni Bütün'ün sürekli bireyi öne
çıkarması, toplumun genel refahı ve
tarihsel artlan görmemezlikten gelmesi
ile ilgilidir. Bu durumda sorunların
çözümü, karanlıkta el yordamına kalmı
demektir.
Sosyalizm sınıf bilimidir. Onun sınıf
bilimi oluu, onu dier bilimlerden
koparmaz ve dar bir çerçeveye de
hapsetmez. Onu kendi belirleyicii ile,
dier bilimlerle balantılar sonucu ortak
dorulara götürür. Bu ise sosyalizme
bilimsel katkılar ekler ve gelitirir.
Sosyalist
gerçekçiliin,
sınıf
edebiyatı oluu, yukarıdaki duruma
paralel olarak
32
onu dar bir alana hapsetmez. Burada kendini
yetkinletiren
air,
yaamın
bütün
alanlarında en yetkin ürünlere ulaır. iire
estetik büyüklüü ve biçimsel güzellii, en
üst düzeyde yükleyecek veri, bilinci,
yaamı deitirecek olan bu potensiyel ile
donatmakla mümkündür.
Burada, bu bilince ulamadan estetik
olarak çok güzel iirle yazan kiilerden sözedilebilir. Ama bu kii, o bilince ulamı
olsa idi, yazacaı iirin boyutu o zaman ne
boyutlarda olurdu?
Öyle ise iirde siyasal bilinci küçümsemek, arka plana itmek, iirde siyasal olmayan
güzelliklere de engel koymak demektir. Yani
aynı bakı açısından hareketle, iirde bilinci
güzelletiren estetik, lirizm veya imge deil,
bütün bunları güzelletiren bilinçtir.
SONUÇ
Özellikle günümüzde iirin sözde bilgiçleri, onu yaamdan ayrı bir olaymı gibi
yansıtmaya çalııyorlar. iirin balangıcı da
hayata balıydı, eer bitecekse bitii de
hayata balı olacaktır. iiri bilinçle yazan da,
bilinçsiz yazan da onu yaamdan gelen
etkilerle yazar. Büyük ustalar iire, balamak
önemli, bitirmek deil derler. iirin nedeni
burada gizlidir. air, yaamın herhangi bir
parçasından etkilenir. Ya hemen ya da
süreç içinde etkileniin gücüne göre iir
bilinci altında olumaya balar. Yani bu
etkileni süreç içinde bu iç birikimini iir, resim,
müzik vs. biçiminde tamamlar. Bundan sonra
onu dıa vurmak olan lezzetli bir doum
sancısı balar. Sanatçı istemese de, baka
bir çalımaya yönetse de bu birikimin
peinden gitmek zorundadır. Bu balamda
air iiri peinden götüremez, iir airi
peinden götürür. Bu yüzden iire
balamak, içsellikte olumu ve o lezzetli
doum sancısı balamı demektir. Artık iiri
bitirmek sorun deildir. O kendini bitirttirir.
TAVIR
te bu iç birikimi salayan yaamın ileyi biçimi, bu ileyi biçimi sanatçının
yorumlama durumu ve bu ileyi biçim
içindeki mücadelesidir. Bu balamda iiri
yaamdan ve yaamı doru yorumlamak
olan doru bilinçten koparmak, mücadeleden koparmak, iirin ayaklarını yerden
kesmek demektir. Bunun anlamı düünceden
korkmak, mücadeleden korkmak ve doruyu
çarpıtmaktır. Düüncesizlie alkı tutmak ve
iir için düünceyle gelecek güzelliklere set
vurmaktır. Buna kimsenin gücü yetmez.
Çünkü yaam devam ediyor, mücadele
devam ediyor, duyarlık varlıını yaama
dayalı sürdürüyor.
Ülkenin sömürülmesi, insanın insan tarafından sömürülmesi, üretimin gericilii,
paylaımın çıkarcılıı, bütün bunların yarattıı
acılar, sıkıntılar, bunun yerine, insanlıa
uygun
düen,
yaamı
deitirme
mücadelesi, bu mücadelenin dinamik
güçlerinin bu mücadele anındaki sorunları,
direnmeleri,
cokulan,
kardelikleri,
duyarlıın motor gücüdür.
Bununsa hem bilimi, hem siyasi yapılanması, hem sanatı, tarihsel olarak olanca
gerçeklii ile geçerliini sürdürmektedir.
Durum böyle deilmi gibi yaamdan kopuk,
soyut, sözde sanat akımları olan birinci,
ikinci yeni ve kendini bunlarla, yanlılar
dorultusunda edeer kılmaya çalıan ve
bunun popülerliine soyunan yenibütün,
hiçbir iz bırakmadan geçip gittiler ve gitmeye
de mahkumdurlar. Toplumlar ve dinamik
güçleri, kendi mücadelesine denk düen
duyarlıkları
benimsemilerdir
ve
benimseyeceklerdir.
Eer ayrı dokularla aynı amaca gidilseydi, Nasreddin Hoca'nın gölü yourt tutardı. Yani yaamın ekonomik alt yapısında
nasıl ikilik, bunun mücadelesi ve kaypaklıı
varsa, üst yapı kurumlarından biri olan sanata
yansıyıı da buna benzer oluumlar
içermektedir.
33
TAVIR
34
BZE ÖLÜM YOK / DÖÜ HALAYI
GRUP EKN
Bu kasetimizde, yeni bir dünya ku-
olmayı anlatmaya çalıtık. Kimileri "bitti
rabilmek için ölümü hiçe sayanların, ara-
artık bu i, dünya deiiyor, devrimcilik
bı bir dikite içer gibi ölüme gidenlerin
öldü" vs... türü sözler söylerken, birileri
cokusunu anlatmaya çalıtıımız "Bize
de "dünyalar var kurulacak, özgürlüün,
Ölüm Yok"la baladık. Kavganın alevli rüz-
eitliin, kardeliin dünyası" diye müca-
garının daların baakların üzerinde yayı-
dele ediyor, savaıyor. Bu uurda ölüyor,
lıp gidiini, buday bereketi gibi bekle-
sırasını ötekilere bırakıyor.
nen günlerin, düünlerin mutucusu ol-
Ölümü sıradanlatırmıyoruz. Bir
duunu ve düenlerin, savaçıların yürek-
devrimcinin ölümü, sıradan bir olay ola-
lerinden yükselen o cokulu ritmle yaa-
rak düünülemez. Ama halkı uruna ölü-
yacaını anlatmaya çalıtık.
mü göze almayı, hayata böyle balı olma-
Ölenlerin, ehit düenlerin ar-
yı yüceltiyoruz. Güle oynaya bize ölüm
dından artık aıt yakmayacaız, ama
yok diyebilmenin keyfi belki de günümüz-
yaamımızı, mücadelemizi, cokumuzu,
deki baskılatın, dayatmaların, katliamla-
türkümüzü
kılacaız.
rın hedefini boa çıkarabilecektir. Yaa-
Daha özverili mücadele edeceiz. Ya-
mın her alanında "Haklıyız Kazanacaız"
ama daha çok sarılıp daha fazla
iarıyla bütünlemesi sonucunda da "Bi-
savunacaız. Cokumuzu, sevincimizi hiç
ze Ölüm Yok" gerçek anlamını bulacaktır.
yitirmeyeceiz,
Çünkü mücadeleyi omuzlayan insanlar
onlara
gün
yakıır
be
gün
taptaze
ruhlarla atılacaız yollara.
coku dolu olmalı, her nokta koyuların-
Evet, belki de bizler erken ölece-
da gözlerinin içi gülmeli. O parıltılarla ay-
iz, afaktan önce günei karılayama-
dınlanan yaamı sarabilmenin müziini
dan. Assalar da, kuruna da dizseler,
yaptıımıza inanıyoruz.
göz altında kaybetseler de ölmeyeceiz.
Çünkü "BZE ÖLÜM YOK".
umutlarını, sevdasını, direniini anlatma-
Hem erken öleceiz deyip, hem
de
böyle
ölümmsüzlemektir,
Gecekondu halkının yaadıklarını,
"bizi
ya çalıtık, "Gecekondu Sokakları" adlı
parçamızda. Onlar da vardı o parıltılarla
baskınlar götürür gerillanın ahdamarı
aydınlanan
halkımıza", "bize ölüm yok" diyebilecek
Gecekondusunu yıktırmamanın gücüyle
kadar kararlı
haykırı-
TAVIR
yaamın
içerisinde.
36
yorlardı: "Biter bir gün acılar/ve son bulur
mız. O koullar içinde bile üretebilmenin,
kaygılar/
direniriz/ellerimizde
ikencede direniin, hücre hücre halay
talar" diyerek yaamı inançla savunmanın
durmanın düsel de olsa cokusunu
türküsünü
yüreklerimize alatabilmenin güzelliini ya-
Yalvarmaz
halkının
söylüyorlardı.
örnek
Kü-çükarmutlu
direniini
hatırlayıp,
ıyoruz bu parçamızda...
gecekondu yıkımlarına, zamlara, anti terör
Kasetimizin ikinci yüzü buram buram
yasaları ve benzeri dier baskılara karı tek
sevda koksun istedik ve adı yasaklanmaya
yürek olmanın gerekliliini vurguluyordu.
çalıılan bir ülkenin ve halkının sevdasını
Gecekonduların
anlatmaya
kabaran
öfkesini
yönelik
Kürtçe
bir
baladık: "Evin" (Sevda)
sokaklardan meydanlara taımalıyız.
"Direnç Çiçei" ve "Ateliyor Direnii"
Sen sevda
adlı arkılarımız youn baskılar altında
Sen umut
tutulduumuz dönemlerde bestelendi. Bu
Sen hasret
iki arla, ikenceye karı direnii, birliktelii,
Sen inancım ve güvenim
paylaımı
Ve yaam
anlatıyor.
Ölüm
arkıyla
oruçlarında,
ikencelerde yitirdiimiz yoldalara yönelik, o
Seni kucaklamaya geliyorum
yüce deerlerin insanlık tarihindeki görkemli
Seviyorum seni
yerlerini
Seviyorum seni ülkem
almalarının
verdii
hüznü
anlatıyor.
Giderek artık saflarını belirlemeye ve
"Direnç Çiçei" adlı iir, Adnan Yücel
ulusal benliin farkına varmaya balayan,
tarafından, ölüm orucuna katılan, Aysel Zehir
ülkesi, halkı için savaanların duygularına
için yazılmıtı. Bu parçamızda anlatmaya
yöneldik. Kürt halkına ve diline yönelik baskı
çalıtıımız duyguların içine, günümüzün
ve engellemelere karı çıkarak Kürtçe
direnç
söylediimiz
"Evinle
özdeerlerini
koruyup
çiçeklerini
de
kalabildiimizi
düünüyoruz.
"Ateliyor Direnii" adlı parçamızı
Ankara
Emniyeti
ikencehanesi
Kürt
onlara
halkının
sahip
çıkmanın gerekliliini, halkların kardelii
olan
ilkesinin günümüz koullarında daha da
"DAL'da gözaltındayken yaptık. Tek kiilik
fazla önem kazandıını anlatmak istedik.
hücrelerde souk, ıslak beton zemin, beton
Sevilecek böylesi daha nice ortak de-
duvarlar, ikence sesleri arasında ve
erlerimizin olduunu ve paylaılacak daha
ikenceler altındayken ekillendi arkı-
nice deerler yaratacaımızın mesajlarını
taımaya çalıtık müziimize...
TAVIR
37
"De Be Aslan Karam", geçenlerde
ça" olarak somutlanan bu isyan ateini,
yitirdiimiz ilerici ozan Ahmed Arif'in bir
bu
iiriydi. Günlük yaamdan bir kesiti; bir
taımanın güzel bir örneini sergilemi
insanın
Ozan
sevdasını,
yaadıklarını
ve
sevgilisini,
sonuçta
uradıı
bakaldırı
Telli.
olayları,
ruhunu
günümüze
Tarihimizdeki
direnileri
böylesi
günümüze
ıık
ihaneti anlatan bir çalıma. Yaamın çok
tutabilecek yanlarıyla ilemenin önemini
boyutluluu,
vurgulamak istedik. Tıpkı Pir Sultan
koulların
acımasızlıı
baka
Abdal gibi, Serdari, eyh Bedrettin ve
türkületirilebilecek
müridleri gibi dönemlerinin sorunlarına,
gerçeklerin de olduu ve çada halk
halkına karı duyarlı olan ve sorumluluk
müziimizin konusunun salt kavgayla
hisseden, bu uurda asılmaktan bile
sınırlı olmayıp, "ekmekten, aka kadar"
çekinmeyen
her eyi ileyebileceinin güzel bir
üncelere bugünlerde oldukça fazla ihti-
örnei. Daha önce de yorumlanan bu
yacımızın olduu da bir gerçek...
içinde
bile
kavgadan
anlatılabilecek,
iiri özüne uygun ve baarılı olduuna
inandıımız
çalıtık.
bir
müzikle
Böylesi
anlatmaya
türkülerle
böylesi
ruhlara,
dü-
Kasetimizi, iyiden, dorudan, güzelden yana olanların, mücadelenin
ilerici,
içinde, yanında, yakınında, kıyısında ya
demokrat aydınlara ve ürünlerine sahip
da köesinde olanların "artık yeter"
çıkmak gerektiini de somutla-dıımızı
diyenlerin, etrafındaki duvarları yıkıp
düünüyoruz.
dövümeye
"Grev Atei" adlı arkının, cokusu,
dinamizmiyle
içi
mücadelesine
sınıfının
denk
inanıyoruz.
Devrimci
bütünlemeye
balayan
gelien
dütüüne
geliimle
içi
sınıfı,
koanların,
erkeiyle,
çocuuyla
kadınıyla,
omuz
omuza
yürek yüree döüenlerin oluturduu
"Döü
Halayı"
ile
kapatıyoruz.
Döümeyi yar eyleyenlerle, döümeyi
huy
eyleyenlerle
kendisini gümbür gümbür bir ortamda
aacaız
hissettii an ve ülkeyi genel grevlere
Ceketimizi omuzumuza atıp, halay baı
taıdıı zaman, "Grev Atei" de onlarla
çeker
birlikte, davulların vurulduu halayların
zılgıtlarımızla ve tüm sıcak ve içten
ortasında, hiç sönmeyecek bir ate
duygularımızla
olarak yanacaktır.
Halayı"mıza
Anadolu'da yaanan ve sınıfsal
birlikte
daları,
aıyoruz
gibi
ovalan,
mendil
denizleri.
sallayarak,
insanlarımızı
"Döü
çaırıyoruz. Çünkü
haykıracaız
hep
"baaramayacak-
temellere dayanan bir isyan, "shakça".
sınız" diye. Çünkü biz vanz, çünkü biz
Baba shak ayaklanması olarak tarihe
halkız, çünkü biz "Haklıyız Kazanaca-
geçen,
ız".
egemenlere
karı
"toprakta
tohumca hak-
TAVIR
38
"ELE
TRM
OLMAK ÇN ELE
TRMEK" YA DA
SUBJEKTF BR ELE
TR ÖRNE
- Özgürlük Dünyası'nın "Eylül Anaları" Oyunu Eletirisi (!) Üzerine OHS
Özgürlük Dünyası dergisinin 1991
Haziran tarihli 32. sayısında OHS'nin "EYLÜL ANALARI" adlı oyununa yönelik bir
eletiri yazısı yayınlandı.
Yazı, hamasi, bilgiç, küçümseyici
bir üslupla ve herhangi bir maddi gerçeklie dayanmayan önyargılar silsilesi üzerine kurulmu. Özgürlük Dünyası yazan,
en hafif deyimle ortaya bir yanlılıklar
manzumesi çıkarmayı baarmı.
Yazı, Brecht, Meyerhold vb. üzerine genel bilgilerin tekrarlandıı bir tiyatro
ve diyalektik dersi ile balıyor. Ancak,
yazıda diyalektik adına hiç bir eye rastlayamadıımız gibi, devrimci tiyatro Vasıf
Öngören'de cisimletiriliyor. Subjektivizmini diyalektiin yerine koyduu yazısına
diyalektik ve tiyatro üzerine derslerle girmesinden anlaıldıı kadarıyla yazar,
OHS üyelerinin tiyatroya ve diyalektie
dair herhangi bir bilgiye sahip olmadıını
düünüyor...(1) Birtakım önyargılara sahip olabilirsiniz, hatta bir konuda bilgisiz
de olabilirsiniz, ama bunu bir dergide
yansıtmaya kalkarsanız bu, çi ve ukalaca
bir davranı olur; yapmamak gerekir.
Yazarın güçlü önyargıları ve bir takım kalıpları var. Beylik kalıplardan biri
de, bizim popülist olduumuzdur: "Devrimci sanatçılar politik alanda tutulan illete,
popülizm hastalıına bu kez de sahnede
yakalanıyorlar." (A. g. d. sf.60)
"Popülist" suçlamasını ciddiye almıyoruz. Halkın davası, halkın ekmei, halkın kurtuluu uruna, halkla birlikte mücadele edilmesi gerektiini ısrarla ve üzerine basa basa söylüyoruz. Özgürlük Dünyası yazarının aydın kendini beenmiliTAVIR
inde olduu gibi, halkı ve yıınları küçümsemiyoruz. Dünyayı bir kez de Türkiye'den sarsacak olanın bu "Halklar" olduunu biliyoruz... Ne gariptir ki, bir dönem devrimcileri, yıınlardan kopuk, bir
avuç öncüyle devrim yapmaya çalımakla
suçlayanlar, imdi tam tersine, popülizm
suçlamasına yöneliyorlar. Artık bir karar
verilse...
Bizi popülizmle suçlayan yazar, ie
önce "halk" kavramını izahla balıyor: "çi
sınıfının yanısıra onun müttefiki olabilecek
yoksul köylülük, küçük burjuvazinin
memur vb. azgelirli kesimlerini kapsayan
bir toplumsal yapının adı" diyor; bir kaç
sınıf ve katmanı bir araya getirdin mi yetiyor. Oysa Marksist literatürde halk baka
türlü tanımlanıyor; "Çıkarları devrimden
yana olan sınıf ve tabakaların bir bütünü"
olarak; bu bütün, çaa, yaanılan tarihsel
döneme, ülke koullarına ve devrimin karakter ve aamalarına göre deiir.
Özgürlük Dünyası yazarı diyor ki:"
....'halk kültürü', 'halkın deerleri' kavramları hala ortalıkta dolaıyor...
Sanatta da 'halkın deerleri', 'ahlak
kültürü' ('-halk kültürü' olsa gerek -bn)
laflan etmeye balarsanız, halkın içinde
gerici, feodal ve mutlaka tasfiye edilmesi
gereken eilimleri gözardı ederek...
(gözardı ettiimizi nereden çıkarıyor
acaba?
-bn)
Türkiye'de
bugün
'halkımızın deerleri' diye tutturmak
gericilie davet çıkarmak anlamını
taıyor". (abç) Halk kültürüne, tiksintiye
varacak denli tepki duymak, ondan
kaçmak küçük burjuva aydın kibirliliidir.
Halklanmız böylelerine; "civciv yumurtadan çıkmı da kabuunu beenmemi"
39
der. Bu arkadalar halkımıza bu kadar yabancılatıklarına göre, bu ülkeye baka
gezegenlerden mi geldiler diye sormadan
edemiyoruz...
Peki, "proletarya kültürü", "proletarya ideolojisi" derken de, proletarya saflarında görülebilecek geri ve tasfiye edilmesi gereken eilimleri gözardı mı etmi
oluyoruz?... Teoriyi saçmalıa vardırmak
için yazar çok uramı olmalı!...
"Halk"ın, "Halk kültürü"nün hesabını böylece görüp, bir kenara atan Özgürlük Dünyası yazarı yine rahatlayamıyor. Ne yazık ki, "viziteye çıkan içi hala
bunu davul, zurna ile enlendiriyor"mu.
Vah, vah, ne yazık!.. Yazar, Çetin Altan'dan ilham alıp, vizite eylemleri yapılan
yerlere piyano götürerek, içi sınıfını bu
"utanç"tan kurtarmalıdır. Ayrıca içilere
söylemeli; eylemlerde halay çekmek yerine "modern" danslardan yapıp, Özgürlük
Dünyası yazarını sevindirsinler!..
çi sınıfından ve onun kültüründen de beklediini bulamayan yazara göre kabahatli devrimcilerdir. Vur abalıya!..
Neden?. "Çünkü kapitalizmin dayattıı deerlere karılık devrimciler feodalizmin
kucaına sıınmılar'mı!.. Yazarın kafa
karııklıının faturası böylece devrimcilere
havale edilmi oluyor.
Yazarın kafasının içi gibi karmakarıık ettii bazı dorulan tekrar yerine yerletirmek gerek:
Bir; ne proletarya kültürü, ne de
halk kültürü an bir kültür deildir, olmamıtır, olması da mümkün deildir. Halk
sınıf ve tabakalarının kültürü kendi yaam
koullan içinde, geçmiten gelen gelenek
ve birikimin üzerinde ekillenir: Ama daha
da önemlisi emperyalist, yoz kültür ile
melez burjuva kültürü çok çeitli yöntemlerle halk ve poreletarya kültürlerinin içine
sızarlar.
ki; devrimciler yaanılan bu koulTAVIR
larda soyut bir halk kültürü, soyut bir proletarya kültürü savunucusu deillerdir.
Bu kültürler içerisinde olumlu olanı, yeniletirici olanı tutma ve gelitirme, çürüyen, yoz yanlarını tasfiye etme dorultusunda çaba sarfederler. Halkın kültürel
deerlerine, feodal kültür deyip burun
bükmezler.
Ayrıca geçerken belirtelim ki, devrimciler, burjuva kültürünü dahi tamamen reddetmezler. Bu kültürün içinden
de olumlu olanı, gelitirebilecek olanı
alırlar. Hiç bir kültür köksüz deildir.
Özgürlük Dünyası yazarının "eletirmi olmak için eletirdii" o kadar açık
ki, üç sayfa tutan bir yazıda oyuna ilikin
birkaç "hata"ya deinebilmi yalnızca.
Bunlara, kısaca yanıt verelim.
Yazar, "Eylül Anaları" oyununda
tiplemelerin, iyiler ve kötüler üzerine kurulduunu, bunu bizim beynimize burjuvazinin tıkıtırdıını söylüyor; "Bir tarafta
acı çektikleri için iyi, öbür tarafta acı çektirdikleri için kötü olan insanların yer aldıı
idealist, popülist düünceye saplanıp
kalmı, yanlı, materyalizmden uzak bir
anlayı bu" (Agd. sf.6l)
Zıt renklerin ya da oluumların iki
boyutlu kullanımının sanatta bazı içerikleri
daha iyi verdii olgusu bilinen bir eydir.
Bunu eletiri sahibinin de bilmesi gerekiyor. Sınıf çatımasının hiç bir ara tona
yer vermeyecek denli keskinletii yerlerden biri olan cezaevlerinde, iyi-kötü, doru-yanlı, güzel-çirkin, siyah-beyaz net hale
gelebilir. Hatta bazen cezaevleri böyle
anlatılmalıdır. Yaandı; kendilerini sol-cudevrimci olarak tanımladıkları halde bu
nitelikleri anlaılmasın diye (!) ikence
yapan subay ve askerler vardı. imdi bu
asker ve subayları bu niteliklerinden
ötürü siyah-beyaz arasındaki hangi ara tona yerletirmek gerekiyor acaba? Ne diyelim, biz aramasını tavsiye etmeyiz ama,
40
Özgürlük Dünyası yazarı belki sevebilecei "iyi" bir ikenceci bulabilir.
Kaldı ki, oyun böyle iyi-kötü ikilii
üzerine kurulu deil. Kiiler yaayan tiplerdir, herhangi bir abartmaya da gidilmemitir. (Gidilseydi de sakınca sözkonusu
olmazdı)
Gerçekleri çarpıtmayı i edinmi
Özgürlük Dünyası yazarı, oyunda yaayan "en olumlu tip" olarak eski solcu,
"yorgun demokrat" eniteyi bulmu. Ne
diyelim, demek ki yazar "eski solcu"da
kendini bulmu!...
Yazar, "devrimci oyunların devrimci
kiileri yarı küstah, alaycı, gözüpek, romantik anlarında Nazım Hikmet okuyan
kiiler olmak zorunda mıdır? Devrimci anlatım bu kadar basit midir?" diyerek, bizlere
o "engin" bilgisiyle bir ders daha vermi.
Devrimci kiilerin gözüpeklikleri-ne
dümanlarımız bile söz edemezken, yazarrın kukulu yaklamasını anlayıla
karılamak gerekiyor. Demek ki, yazarın
tanıdıı "devrimci komünistler" gözüpek
deiller (bu kadar aırdıına göre...)
Devrimci kiilerin küstah olmadıını,
eletiri sahibinin küstahlıına bakarak
anlamak mümkün. Romantik anlarında
Nazım okumaya gelince; bunda ne gibi
sakınca var diye sorabiliriz. Ama
sormuyoruz. Çünkü, bu eletirinin
yapıldıı sayfadan dört sayfa ileriye, 64.
sayfaya gidiyoruz. 64. sayfada, Özgürlük
Dünyası'nın
deimez
köelerinden
"Perdeci Bir Oyun Taslaı'nda, siyasi
mahkum öyle konuturuluyor: (bu
"siyasi" mahkum ihanet etmi bir "siyasi")
"Demek af derken, antenler yalan söylüyor... Ses yalan söylüyor. Söz yalan
söylüyor ve ben artık buna seviniyorum..." (abç). Evet, altı çizili yerler Nazım
Hikmet'in "Elleriniz ve Yalana Dair" iirinden
alınmı. Bizim devrimcilerimize, NaTAVIR
zım Hikmet okumak yakııyor, özgürlük
Dünyası'nın "siyasi mahkumlan"na ise asla!...
Yazıda, "Ortaköy Halk Sahnesi
Oyunculan çok belirgin tarihsel hatalar
yapıyorlar" deniyor. Ama yazar bazı yanlılıklan(!) sıralarken kendisi "çok belirgin tarihsel hatalar"a düüyor.
"Örnek mi?" diyor yazar, "12 Eylül
sabahı devrimci genç radyodaki bildiriyi
dinledikten sonra gayet soukkanlı bir ekilde 'Bir düünelim bakalım ne yapacaız?' diye düünmekteyse (bu sol örgütlülüklere bir hakarettir ama neyse...)".
Oyunda, devrimci genç Hüseyin'in konuması yazarın belirttii ekilde deil, annesinin olur olmaz sözler söylemesi üzerine, "Of be ana! Hele sus biraz da kafamızı
toparlayalım" eklinde geçiyor. Diyelim ki,
Hüseyin yazarın söyledii ekilde konumu olsun, bunun sol örgütlülüklere
hakaretle ilgisini anlamak pek kolay olmasa gerek. 12 Eylül geldiinde bir kısım sol
örgüt/grup ve onların yöneticileri yalnız
yurtdıına çıkıı düünürken, devrimciler
"Ne yapmalı? Ne yapacaız?" sorusunu
hep sordular ve yapmaları gerekeni yaptılar: Ölümüne mücadele ettiler..
Yazar, devrimci Hüseyin'in annesiyle ziyaretteki görümesinde, "kendisini
asamayacaklarını" söylemesini eletiriyor
ve 12 Eylül'ün ilk aylarında Erdal EREN
ve Necdet ADALI'nın idam edilmesini kanıt
gösteriyor. 12 Eylül'ün ilk aylarında
idamların balaması, Hüseyin'in annesine korkmamasını söylemesine engel mi?
Hüseyin ne demeliydi annesine? "Beni
asacaklar, kurtar beni ana!.." diye feryat-figan mı etmeliydi? 12 Eylül sürecini ve cezaevlerini, devrimci tutsaktarı biraz tanıyan, bilen biri böyle yazmaz. Çünkü, devrimci tutsaklar, 12 Eylül'ün en karanlık
günlerinde bile soukkanlılıklarını ve ce41
saretlerini korudular; felaket tellallıı yapmadılar.
unu da hemen belirtelim ki,
oyunda bu bölüm öyle geçiyor:
"Hüseyin- Bilesin diye söyledim
ana, bilesin diye... Korkma, korkma...
Belli olmaz... Bak herkes için idam
istiyorlar... Üzülme, asamazlar herkesi...
Bizi asmak isteyenlerin karısında
alama, yıkılma..."
Bu çarpıtma niye?... Eletiri
dürüst insanların ii olmalıdır...
"Eer tarihsel bir dönemi anlatıyorsak, her tür ayrıntıyı dikkate almak zorundayız" deniyor. Biz, her tür ayrıntının dikkate alınmasından yana deiliz, ama,
hamasi bir ekilde "ayrıntılar önemlidir"
diyen biri yazdıklarına karı sorumluluk
sahibi olmayı bilmelidir.
Sorumsuzluk, Özgürlük Dünyası
yazarına unları söyletiyor:... "cezaevi
kapısında ana babalar bir anda birlik
olabili-yorlarsa (birliin ne sancılı olduu
bilin-mezmicesine)
(...)
Cezaevi
kapısında birlik olma süreci bırakın 81'i
ancak 1984'e doru yaandı." (abç.)
Bilgisizlik affedilir bir eydir, ama, böyle
olduu halde ders vermeye kalkmak
çekilir ey deil.
Cezaevlerinde ailelerin birlikte mücadelesinin, "bırakın 81'i", 12 Eylül'den
önce baladıını yazar örenmelidir.
Austos 1980'de Davutpaa askeri
cezaevinde ikencelerin balaması ile
birlikte tutuklu yakınlarının mücadelesi
de balamıtır. Yazarın" 1984' e doru
birlik salandı" savı "maalesef gerçein
tam tersidir. 1984 süreci, tutuklu
yakınlarının mücadelelerinde yolların
ayrıldıı yıl olmutur. Çünkü içerideki
yakınlarının
tutumları
ayrımıtır.
Özgürlük Dünyası anlayıında olan
tutukluların teorisyenliinde, tutuklu
çounluu, bekledikleri "demokrasi"
gerçeklemeyince, saldırılar karısında
çareyi Tek Tip Elbise giyme politikası
(zlı-ı)nda bulmutur. Devrimciler ise,
dört
TAVIR
ehidin verildii Ölüm Orucu gibi eylemlerle Tek Tip Elbiseye ve kiiliksizletirme
politikasına karı youn bir mücadele
içerisinde olmulardır. Bu iki farklı tutum
ister istemez, dıarıya, ailelere de
yansımı ayrıma yaanmıtır. Nasıl
olmasın ki, bir kısım aile, "geri çekilme"
taktisyeni
"devrimci
komünistlerin"
akıldaneliinde, "çocuklarımız Tek Tip
Elbise giymek istiyor, idare vermiyor"
diyerek Selimiye'ye, Genel Kurmay'a
dilekçeler vermek durumunda kalırken;
bir kısım aile ise, "Tek Tip Elbise insan
onuruna aykırıdır, çocuklarımız Tek Tip
Elbise
giymeyecekler,
giydiremeyeceksiniz" diye gösteri yapıyorlardı.
Bu tür maddi hataları, Özgürlük
Dünyası yazarı için normal karılamak
gerekir. Çünkü OHS Oyuncuları'nın
misyonuna popülist damgasını vurmak
için önyargılarla hareket eden yazara
sayfa
veren
Özgürlük
Dünyası
misyonunun
tavrı
cezaevleri
mücadelesinde
hep
"gerilerde
tutunmak" oldu. Tutsak aileleri mücadelesinde hemen hiç yoktular. "Popülist" diye
damgalanmak istenen misyon içeride
direni destanları yazarken, dıarıda da
yalanlan mücadele veriyorlardı. Ya
Özgürlük Dünyası misyonu tutsaklarının
yalanları ne yapıyorlardı?...
Yazımızı yazarın kendisinden bir
aktarma yaparak bitirelim: "Ancak bu yanlı
anlatımlar asla bilgisizlikten kaynaklanmıyor. Kötü olan yanı da bu zaten. Nesnel gerçeklii gözardı edip, onun yerine
kendi görmek istediklerini koyan bir anlayıın hatası bu".
DPNOT: (1) Yazı balıında OHS
Oyuncuları "Ortaköy Halk Oyuncuları
Sahnesi" diye yazılmı. Çok "ciddi" bir
eletiri yazısında böylesi "küçük"
yanlılıkları geçiyoruz.
42
EMEKÇ TYATRO: TEMEL
PRENSPLER VE GÖREVLER
ERWN PSCATOR
Çeviren: DKMEN
GÜRÜN
Emekçi tiyatro, anlatım ve yapım sadeliine öncelik tanıyarak, içi sınıfından
oluan seyircilerini kesinlikle ve belirli bir
yönde etkilemelidir. Sanat yönünü öne
çıkartan atılımlar bütünün devrimci
amacını asla geri plâna itmemelidir. Bu
amaç, sınıf çatıması kavramının belirlenmesi ve yaygınlamasıdır.
Emekçi tiyatro devrimci harekete
hizmet etmelidir, ve onun için de
devrimci içilere tahsis edilmitir. çilerden oluacak bir komite tiyatronun kültürel sorumluluklarını yerine getirmesini
yakından izlemelidir.
Her zaman yazarın politik eilimlerine göre oyun seçmek art deildir.
Gerek tiyatronun gerekse seyircisinin
ortak noktalan "devrimci kültür" olduktan
sonra, herhangi bir burjuva oyununu (bu
oyun burjuva toplumun çöküünü
gösteriyor olabilir, veya kapitalist
düzenin esaslarını belirleyebilir) sınıf
çatıması
kavramını
güçlendirecek
biçimde sergileyerek, devrimcileri tarihi
geliimin
gerektirdiini
göstermek
mümkündür. Bu tür oyunlara, seyirciden
ters tepki almak olanaklarını ortadan
kaldırmak amacı ile, bir ön konuma ile
girilmesi faydalıdır. Bazen oyunda
deiiklikler
yapılabilir
(yazarın
duygularını hesaba katmak tutucu bir davranıtır): Çıkartmalar, eklemeler, söylenmek istenen sözün daha güçlenmesi için
prolog ya da epilog ilâveleri. Böylelikle,
dünya edebiyatının büyük bir oranı devrimci emekçilerin gayelerine hizmet etmek amacı ile kullanıldıı gibi aynı zaman-
TAVIR
da sınıf çatıması kavramının yaygınlamasında da politik yönden rol oynamı olur.
Oyuncuların, yazarın ve yönetmenin tarzları (çalıma biçimleri) tamamen dondurulmu bir görünüm taımalıdır (bütün
güçlü duygusallıını sadeliinde ve açıklıında belirleyen duraan bir ritm). Her
ey, süsten, tertipten, ekspresyonist ve
deneysel çizgiden uzak, devrimci amaca
uyacak basitlik ve kesinlikte olmalıdır. u
halde burjuva sanatçıların bireyci - anarist arzularından doan neo - romantik,
ekspresyonist ve benzeri türleri ortadan
kaldırabiliriz.
Bu demek deildir ki bu akımlarla
oluan bir takım teknik ve biçimsel imkânlardan gayeye hizmet için yararlanmayalım. Önemli olan, "devrimci sanat" için
kendi balarına birer tür olarak benimsenmemeleridir. ekil tartımasında kriter u
olmalı: Emekçi seyirci bundan yararlanabilir mi, sıkılır mı, yoksa hiç anlamayıp bir takım burjuva fikirlerle mi
aılanır?
Son günlerin sanat hareketlerini
bu açıdan inceliyelim. Günümüz sorunlarının ivedilii düünülürse Naturalizm
burjuva amatörler tarafından çekilmi resimler olmaktan öteye gidemez. Bir projektörün sahne üzerindeki bir aaç veya
kilise kulesini bir an için aydınlatıp sonra
da öncesinden daha koyu karanlıklar içersinde
bırakmasına
benzer.
Evet,
çevrenin anlatımı yapılır. Fakat, olayların
geliimindeki sosyal etkenleri anlamak,
deerlendirmek, proletarya ile burjuva
arasındaki duvarları yıkmak için bir çaba
yoktur orta43
da. Bu noktalara deinmekten kaçındıklarından, artık herkesin azına sakız olmu
ve bayatlamı konulara yönelirler. Eskaza
hücuma geçecek olurlarsa da bunu ya
duygusal bir biçimde yaparlar ya da psikoloji veya felsefeden medet umarlar ki hiç
kimse edilen sözlerden gocunmasın, kendine zarar gelmeyecek bir köeye çekilebilsin. "Kültürlü kiilerin mücadelesi" tek
kelimeyle bir "hiç" üzerinde sürdürülüyor. Bu tür sanat kumardan daha sinir bozucudur. (Sanat severlerin ve sanatçıların çounun toplumun en zayıf, ie yaramaz sınıfından çıkması bir raslantı deildir.) Hayli önemlidir bu hususlar, çünkü
toplumun sıhhatli sınıfı, yani proletarya
bir zamanlar bu çürümü örnekleri gördü
karısında ve bilmeden benimsedi onları.
Sonuç olarak da burjuva - Natüralist bir
kiilie büründü emekçi sanat.
Natüralizmin bu deerlendirilmesi
Ekspresyonizme daha yakındır: Sembolik
rüyalar, birbirine girmi uyumsuz renkler,
çizgiler, konular, kelimeler, düünceler,
kapitalizmin kuyruuna yapıarak proletarya ile ilikisini kesmi olanların zihniyetidir. Haa, bankacılar devirlerinin efendisiydiler. Bu adanılan bıraktılar nelerden holandıklarına karar versinler, diye.
"Renklerde bir ihtilal?" - "Neden olmasın," dediler koca göbeklerini kaıyarak
"Sözde ihtilal!" O gülen de kim?
Dada güldü! Ve böylece sirk tam
kadro hazır oldu. Dada, kökleri dıarıda
kalmı sanatın nereye kadar gideceini
bilmekle beraber ötekilerden ayrılmadı.
Burjuva sanatının artık söyleyecei bir
ey yok. Kültürel yaantı tamamen ekilcilie yöneldi. Herey ekilciliin kapsamına girerse de önemli olan özdür. Ancak
özü onu devrimci yapabilir.
Günümüzde, kökü burjuva sanatına dayanan bir öz de reaksiyoner olmaktan öteye gidemez.
Devrimci sanat devrimci içi sınıfından doar. Ancak halkçı eitimden geçerek halklar için mücadele verenler devrimci sanatı yaratabilirler. Emekçiler deer ölçülerini dirençlendiren iç güdüleri
sayesinde politik ve ekonomik alanlarda
TAVIR
olduu kadar sanat ve kültürde de hürriyete kavuacaklardır. u halde Emekçi Tiyatronun balıca iki görevi var: Birincisi,
kapitalist geleneklerden kopmasıdır. Çünkü, iletmeciler, oyuncular, dekoratörler,
teknik elemanlar arasında eitlik ilkeleri
üzerine kurulmu. Aynı zamanda seyircilerle de aralarında (ortak konuları ve kollektif çalıma istekleri yönlerinden) bir
eitlik var bu kiilerin. Gelecekte, emekçi
tiyatro, oyuncularını seyircileri arasından seçme yeteneine sahip oldukça burjuva
düzenin "profesyonel aktörlerine" de gerek duymayacaktır. Emekçi tiyatronun
amacı "tiyatro"yu bir meslek olarak belirlemek deil kollektif atılımların bir
parçası olarak nitelemektedir. Buna göre
de oyuncuların eskisinden ayrı bir tutumları olması gereklidir. Aktör, bugüne
kadar olduu gibi ne rolüne yabana kalabilir ne de onun etkisine girebilir. Siyasal,
ekonomik, sosyal sorunları tüm insanlıın özgürlüü açısından incelemek zorunluundadır. Sözlerinden davranılarına
kadar hereyiyle emekçi kavramını yansıtmalıdır.
Emekçi Tiyatronun dier görevi de
propaganda yolu ile politik açıdan hangi
çizgide olduklarım, bunu hâlâ bilmeyen
toplumlar arasında yaymaktır. Yani eitici
bir amaç güder. Hangi tarafa sapacaklarını kestiremeyen toplumlar burjuva sanatının emekçi bir düzende barındırılamıyacaını da bilemezler. Bu ikinci gayenin
gerçekletirilmesinde geleneksel edebiyatımıza yönelmelidir. Geleneksel oyunlar
herkese hitab eder. Propaganda bugün
durumun nasıl olduunu göstermekle
balar ve nasıl olması gerektiini göstermee kadar gider. Yazarın görevi de
çok önemlidir. Bugüne kadar benimsedii otokrat kiiliinden sıyrılarak kiisel fikirlerini, bulularım ikinci plana itip toplum psikolojisinden algıladıı sade biçimlere yönelmelidir. Politik liderlerden kitlelerin güçlerini nasıl gelitirip bütünletirdiklerini örenmelidir. Emekçinin kültürel
geliiminin salanmasında katalizör olmalıdır.
44
BASINDAK HANETN Ç YÜZÜ:
"12 Eylül Basınının kinci Yüzü KALEMLERN HANET"
ÇETN BOA.
ngilizce'de "Journal", gazete ve dergi
anlamını taıyor. "Journalism" gazetecilik
ve "Joumalist" ise gazeteci anlamında.
Bizdeki gazeteci yazarların muhbirliklerine yıllardır tanık olduktan sonra, ister istemez Arapça'ya da bir göz atıyoruz. "Muhabirin, haberler veren anlamını görüyoruz. Dilimizde hainlere, itirafçılara karı
kullanılan bazı sözcükler var: "Jurnalci,
jurnallemek, ihbara, muhbir, haberci, haber ulatıran, imzasız mektuplarla ihbar
eden, vb."
Bu yazıya böyle bir giriten sonra, bizdeki muhbir gazete muhabirleri ya da jurnalci gazetecileri ibretle sergileyebilme
yürekliliini gösteren "12 Eylül Basınının
kinci Yüzü KALEMLERN HANET" adlı kitap
üzerinde durmak istiyorum.
Bu kitap; daha önce "BZ BR ALEYZ" adlı kitabıyla, Cumhuriyet Gazetesi'nde olup bitenleri baarıyla kamuoyuna yansıtmı Zeki SARAL'ca kaleme alınmı. 176 sayfalık kitap, Yurt Kitap Yayın'ın
38. kitabı.
Kitapta gazeteci yazarlar iki kategoride ele almıyor. Bunlardan birincisi 'ilerici
kisveli gazeteci yazarlar' olarak adlandırabileceimiz CUMHURYET, MLLYET
gibi gazeteci yazarları; ötekiyse 'gerici gazeteci ve yazarlar (yadanlık sürüsü!)' diyebileceimiz TERCÜMAN ve HÜRRYET gibi
gazetelerde çalıan gazeteci yazarları
kapsıyor.
Ben bu yazımda, çounlukla birincisi
üzerinde duracaım. Çünkü ikinci kategorideki dalkavukların, kimlerin yanlarında
oldukları apaçık bellidir. Onlar, burjuvazinin sınıfsal çıkarlarına hizmet etmekte birbirleriyle yanan zavallılardır!
Bir yanda lhan Selçuk, Nadir Nadi,
Uur Mumcu, Hasan Cemal, Oktay Akbal,
Yalçın Doan, Cüneyt Arcayürek, Teoman Erel, Sami Kohen, Yılmaz Çetiner,
Metin Toker, Örsan Öymen, Refik Erduran, Mümtaz Soysal, Emin Çölaan, Mehmet Barlas ve Çetin Emeç; öte yandaysa
Rauf Tamer, Ergün Göze, Burhan Felek,
Ahmet Kabaklı, Mukbil Özyörük, Bedii Faik,
Güneri Civaolu, Nazlı Ilıcak ve Oktay
Eki!..Bir de Cumhuriyet ile Milliyet'in
bayazıları. Ayrıca, Cumhuriyet'te "Olayların Ardındaki Gerçek" köesinde yazılanlar!..
Alıntıların en çok olduu kiiler; Uur
Mumcu, Oktay Akbal, Nadir Nadi. Bu arada, kitabın yazan bazı gazeteci
yazarlara
TAVIR
45
de
inmemi! Çetin Altan'ın o ünlü dengesiz
incilerini
unutmu!
Sonra
Müerref
Hekimo
lu'nun, Evren'e sanat ve kültür
konusundaki uyaro
lu övgüleri gözünden
kaçmı! Bir de Mustafa Ekmekçi'nin, Evren'i
sevimli gösteren satır aralan üzerinde
durmamı!
Bir baka konu da; öteki yayınlarında
gösterdi
i güzel özeni, bu kitapta pek gösterememi yayınevine, dostça eletiriler.
Bazı dizgi yanlıtan ve dil bozukluktan, bu
önemli kitaba gölge düürüyor! Özde
eletiriye u
rayan yukarıda adlan geçen
gazeteci yazarlar, sonra kalkıp kitapla ilgili
biçimsel eletirilere kaçarak, kendi gerçek
kimliklerinin
hesabından
sıyrılmayı
deneyebilirler! Kitabın kısa sürede yapılaca
ına kesin gözle baktı
ım ikinci baskısında, daha özenli bir düzeltmenin yapılarak
bu olumsuzlukların giderilece
ine de ayrıca
inanıyorum. Bunu küçük bir kusur olarak
görüyorum.
Kitapta 13 Eylül 1980 ile 1 Kasım 1985
tarihleri arasındaki gazete yazılarından yapılan
alıntılar çok çarpıcı! Bunlardan en çarpıcı
olanlan buraya aktarmak istiyorum:
UURMUMCU:
"Silahlı Kuvvetlerin, emir-komuta zinciri
içinde yönetime tümüyle el koyması
ya
murun ya
ması gibi do
al bir olaydır!.."
"Evet, kimsenin kimseye söyleyece
i
bir söz yok: Bu sonuç sürpriz de
ildi, bekleniyordu..."
"Türk Silahlı Kuvvetleri, çok partili yaama
adımımızı attı
ımız günden bu yana
oluagelen olaylar karısında hiçbir zaman
sürekli ve kalıcı bir askeri yönetim kurmayı
düünmemitir. Bu tutum de
eri
TAVIR
çok sonra anlaılacak bir büyük güvencedir..."
"Nitekim, çok yerinde bir kararla, Orgeneral Evren'in Devlet Bakanlı
ı'nı üstlendi
i açıklanmıtır..."
"Evren'in açıklamalarından iyice anlaıldı
ına göre ve Türk ordusunun geleneklerine uyarlı biçimde, 12 Eylül Harekâtı,
asla bir kan davası gütmemektedir..."
"Bu düüncelerle Adana'da sol görüntülü
teröristlerce alçakça ehit edilen Tank
Yüzbaı Bülent Angın'ı rahmetle ve saygıyla
anıyoruz..."
"Biz bu yasaklara, bu sınırlamalara
uyuyoruz. Fakat Tercüman Gazetesi, bu
yasaklan, her gün göz göre çi
nemektedir... Sa
basındaki arkadaımıza bu köede
bir ricada bulunalım:"
"Bu da basında "haksız rekabet"e yol
açıyor..."
"Bunca deney ve bunca acılardan sonra,
hele u geçi döneminde yapay gerginlikler
yerine, yapıcı ve kalıcı barıçı duygulan
egemen kılmak, hepimizin evet, hepimizin
ortak görevi olmalıdır..."
"talya'daki "pimanlık yasası'nın bir
inceleme konusu yapılmasını ve terör suçlan
ile ilgili böyle bir yasanın bizde de kabul
edilmesini öneriyoruz..."
Zeki SARAL'ın yorumundan bazı satırları
aktarmak istiyorum:
"Ama sayın Mumcu, emniyetin katlarından
aya
ı kayarak düüp ölen ya da intihar etti
denilerek öldürülen insanların durumlarını, 12
Eylül Cuntası tarafından kabul edilerek
açıklanan KENCE olayları-nı; Mamak,
Diyarbakır, Metris ve di
er cezaevlerinde
yaanan ve mahkeme kayıtlarına geçerek
belgelenmi olayları; avukatların müvekkilleri
ile senelerce görüeme46
diklerini, 12 Eylül Cuntasının yaptıı yolsuzluktan yayınlamak sizin belgeci
gazeteciliinize ters dümütür..."
"Ama Mumcu, bunları yazmaz ve görmezken; ilerici, yurtsever, demokrat,
sosyalist ve komünistlerin anayasaya
hayır demelerini; kampanya açmalarını,
uaklık ve satılmıtık olarak görmesi ve
göstermesidir uaklık ve satılmılık! Bu
uaklıın ve satılmılıın kimler için
geçerli olduunu halkımız çok iyi
bilmektedir. Üstadınız Nadir Nadi'nin bir
zamanlar HTLER için açıkça yazdıı
gibi!.."
"Sayın Mumcu yazının bir yerinde, iverenlere açık bir anayasa oluturulmak
istendiine deinmi..."
"Evet sayın Mumcu, öneriniz benimsendi. Çeitli cezaevlerinde Pimanlık
Ya-sası'ndan yararlanan itirafçılar çıktı!
Eski arkadalarını, davalarını, kendilerini
tek tek anlattılar! Timlerin önlerine
düüp,
sürek
avlarına
çıktılar!
kencelere bizzat katıldılar! Ahlak
olarak o kadar dütüler ki, "tirafçı
Kouları'nda birbirlerine tecavüz eder
oldular!.. Bu öneriniz çok tartıma
götürür sayın Mumcu!.."
NADR NAD:
"Ülkemizi ve rejimi düzlüe çıkarmak
görevini üstlenen Olaanüstü Yeni
Yönetime karınca kararınca yardıma
olmayı, biz de balangıçtan beri
vazgeçilmez
görevimiz bilmekteyiz.
Görev anlayıımız onları yanılgılardan
korumaya çalımaktır..."
"Sıkıyönetim Komutanlıının geni yetkileri vardır. Uygulamada hatalı da bulsak, anlayıla karılarız. Ama Atatürk'e dil
uzatmı olmamızı bize yakıtıran Sayın
KoTAVIR
mutana yürekten kırıldıımızı buradan
belirtmeden edemedik..."
"Devletimizin baı olarak Sayın Cumhurbakanına saygı duymak ve göstermek, elbette görevimizdir. Bu yalnız
yasal bir zorunluluk deil, yüzyıllar
boyunca kanımıza ilemi ulusal
geleneklerimizin bir gereidir..."
"
unu hemen belirteyim ki, yaadıımız
koullar
altında
ve
yakın
geçmiimizden
edindiimiz
deneyimlerin
ııında
birçok
yurttalarım gibi ben de aırı parti
bolluundan
yurdumuza
yarar
gelmeyecei kanısındayım..."
"Sayın Bülend Ulusu, gerçekten bir
paa idi. Bugün de paadır ve tutumu
beklenmedik olaylarda deimezse, adı
hep paa kalacaktır. 12 Eylül'den bu
yana üç yılı akın bir süre geçti. Bu süre
içinde ülkemiz büyük sarsıntılara
uramadan demokrasiye doru adım
adım
ilerleyebilmi
ve bugünlere
ulaabilmise; bunda Sayın Ulusu'nun
katkısını
azımsamamalı-yız...Giden
paamıza bundan sonraki yaamında
da baarılar dilerim..."
te böyle 'gelen aam, giden
paam'
mantıını
ibretle
gözlüyorsunuz!..Yoruma pek gerek yok!
Çünkü 'Mal kendini okutuyor!..'
OKTAY AKBAL:
"Atatürk Devriminin yandatan, erleri,
Atatürk ilkelerinin sahipleri böyle bir duruma sürgit göz yumamazlardı elbet.
Nasıl
27
Mayıs
1960'da
göz
yummadılarsa, daha sonraki yıllarda
nasıl zaman zaman uyan mektuplarıyla
anımsatmaları, iktidarı ellerinde tutanları
Atatürk Devriminin
47
yoluna çaırdılarsa bir kez daha aynı
kutsal
görevi
yapacaklardı.
Bu
kaçınılmaz bir gerçekti. Öyle de oldu..."
"Sekiz ay sonra yönetime el koymak
gerekliliini
duymularsa,
bunda
aacak hiçbir ey yoktur. Gerekli olan
buydu, yapılacak bir ey yoktu..."
"Evet, Sayın Evren çok haklıdır." "Zaten
bize hep askerler getiriyor demokrasiyi
ya da ona benzer bir yaam düzeyini.
Telalanmaya, sabırsızlanmaya hiç mi
hiç kapılmadan..."
LHAN SELÇUK:
"Eski rejimin suyu öylesine ısınmıtı
ki, 12 Eylül'de olmasa bile bir baka
günde kaynaması doaldı. Kentte ve
köyde çou kii evinin kapısından dıarı
çıkamıyor; çıktıı zaman öldürülecei
korkusuyla yaıyordu..."
"Ekonomik koulların yarattıı toplumsal
patlama
orduyu
eylem
zorunluluuna itiyor..."
"12 Eylül Harekâtıyla "Silahlı Kuvvetlerin yönetime bütünüyle elkoyması" bu
bakımdan yadırganmadı..."
"MGK'nın tüm soruları yanıtsız bırakması ve yalnız çok partili yönetime
koulların elverdii en kısa dönemde
dönüleceini belirtmesi ANLAYI
LA,
karılanmalıdır.
MGK,
12
Eylül
Harekâtından 7 hafta sonra "Geçici
Anayasa"yı açıklamıtır. Bu hızlı bir
yürüyüü vurgular..."
"Bu alanda toplumun sabırlı olması,
saduyunun gerei sayılmalıdır..."
Zeki SARAL, öyle sesleniyor
Selçuk'a:
"lhan
Selçuk
yazdıında, suçsuz
Mamak, Metris, DiTAVIR
bu
yazısını
binlerce insan;
yarbakır, vb. cezaevlerine ite kaka
doldurulmulardı. Bu insanların içinde
suçu sadece Sayın Selçuk'un köesinin
yer aldıı Cumhuriyet'i okumak olanlar
da vardı!.."
CÜNEYT ARCAYÜREK:
"Demokrasi kaldırılmadı..."
"Meseleye doru ıık tutmak için
söyleyeyim:
Cumhuriyet'ten
Yalçın
Doan, hümanizm perdesi altında belirli
merkezlere
balı
bu
komünist
soytarılıklarına baktı ve..."
Hürriyet'ten Cumhuriyet*e geçmi, sicili (dı kaynaklı) çok belli bu zat, Mumcu'yla birlikte ne güzel bir ikili oluturuyorlar!..
ORSAN ÖYMEN:
"Darbenin de böylesi görülmü deil..."
"Türkiye'de yeni yönetim, srail'deki
yönetimin
tam
tersine
ikenceyi
kınamakta ve cezalandırmaktadır. Tıpkı
spanyadaki demokratik yönetim gibi.
Ancak, yine tıpkı Franco spanyası'nın
geleneinde olduu gibi, 12 Eylül
öncesi Türk demokrasisinin geleneinde
de "
KENCE" vardır. Türkiye'nin siyasal
yapısındaki çürümeye yüz tutmu
köprüleri atma uraı içindeki 12 Eylül
Yönetimi, bu eski alıkanlıklara da "dur"
demitir..."
Zeki SARAL özetliyor:
"Bu ii yapmanın da bir raconu vardır.
6 ay evvelden komutanlarla bir araya
geleceksin.
Darbenin
gücünü
belirleyeceksin.
Gereken
yerlerden
gerekli izinleri alacaksın. Ve bir
geceyarısı
emir
komuta
zinciri
içerisinde müdahaleyi yapacaksın.
48
Gündüz gözüyle parlamentoyu basıp
ate etmek, dünyanın neresinde
görülmü?.."
CUMHURYET "OLAYLARIN ARDINDAK GERÇEK" :
"Baarılı bir uygulama ile 12
Eylül'de balayan harekâtı, büyük
sorumlulukların ve zorlukların bekledii
de açıktır..."
"Her eyden önce bu iin bir zaman
sorunu olduunu anlamak ve anlayı
göstermek gerei açıktır..."
"Böylece Kemalizm'in yeni bir
tazelikle gündeme getirildiini de
görüyoruz. imdi Kemalizm'i tam bir
aydınlıkla ilemek, anlamım geni
çevrelere
iletmeye
çalımak,
Kemalizm'le devrimcilik ve demokrasi
kavramlarını baıntılarını açıklamak,
fikir ve bilim adamlarının güncel görevi
olmaktadır..."
"Devlet ve MGK Bakanı Evren'in
önceki günkü konuması bu bakımdan
önemlidir..."
"Hele
"mecbur"
olduu
için
"yönetime bütünüyle el koymu" iki
buçuk aylık 12 Eylül iktidarından
eletiriler karısında geni bir hogörü
beklemek, doa ve toplum yasalarına
ters düen bir mantıktır. Bunun için
MGK Yönetimine olaanüstü dönemi
aıncaya dek YARDIMCI OLMAK
GEREKR.."
"12 Eylül Yönetimi, terör ve anariye
karı ulusal dirlik ve düzeni salamak
amacında, yansız bir tutumla yolunda
yürüyecek
kadar
geçmi
deneyimlerden
yararlanmı
görünmektedir..."
"Bu
bakımdan
sabırsızlık
göstermekte yarar yoktur. Demokrasi
takviminin
uygulanmasında
ve
Anayasal Düzene dönüte
TAVIR
Askeri Yönetime yardıma olmak doal
bir ilevdir. Çünkü ileri zorlatırmak
deil, kolaylatırmakta "sayısız yararlar"
bulunmaktadır..."
Cumhuriyet Gazetesi'nde "Olayların
Ardındaki Gerçek" balıı altında, Nadir
NAD ve Hasan CEMAL, vb.nin
yazdıkları da herkesçe biliniyor!..
MLLYET - BA
YAZILAR: "12 Eylül'ün
Baarısı arttır..." "Bu açılardan
ülkesini seven herkese yeni yönetimin
hedeflerine baarı ile ulamasına
yardıma olması düüyor..."
"Ama devletin ve demokrasinin
salıı için açıklanacak görülere
birbirinden farklı olsalar bile, Orgeneral
Evren'in güler yüzü ile bakılmasını
bekliyoruz..."
"Milli Güvenlik Konseyi hepsi aynı
dorultuda birlemi, üstelik aralarında
askeri hiyerari olan fedakâr ve
kendilerini
ülkeye
adayan
be
komutandan oluuyor..."
"Devlet Bakanı'nın iaret ettii bir
gerçee
yürekten
katıldıımızı
belirtmeliyiz..."
YILMAZ ÇETNER:
(12 Eylül öncesinde, içilerin ii
yavalatmalarından,
uzun
süren
grevlerden dert yandıı yazısından!..)
"Kısa bir süre sonra çok salıklı,
mutlu ve zengin bir Türkiye'nin ortaya
çıkmaması mümkün deildir..."
Zeki SARAL, usta bir mizahçı
yaklaımıyla unları ekliyor:
"Abdülhamit'in yadanlıkları bile
senden insaflıydı!.."
49
REFK ERDURAN:
"Basında o uurda ibirlii yapılmalı..."
"O yöndeki çabalara tüm gücümüzle
omuz vermeliyiz..."
MÜMTAZ SOYSAL:
"Türkiye'deki bu rejim, Türkiye bir iç
savaın eiine yaklatıı, Türkiye'nin
sokakları yürünmez duruma sokulduu
için istemeye istemeye, büyük bir
özveriyle geldi..."
MEHMET BARLAS:
"Evren'i anlıyoruz..."
"Bu bakımdan, eski politik kadrolar
da Evren'e yardımcı olmalıdır..."
"Bunu hem biliyorduk, hem de doru
buluyoruz..."
EMN ÇÖLA
AN:
"Devletin devlet olduu zaman neler
yapabileceini Mamak Cezaevi'nde
yaadık..."
"Bu yeni düzende disiplinsizlie, laubalilie, kaytarmaya yer yok..."
ÇETN EMEÇ:
"Orada,
üniformasına
efendilik
sinmi demokrasi gönüllüsü bir askeri
gücün yönetime el koyması, akınlık
yaratır..."
25 ARALIK 1990/MLLYET/"EVREN'N ANILARI": KENAN EVREN
"Pisi pisine vurulmak istemiyorum.
Konsey üyesi arkadalara, "Beni ve
sizlerden birini öldürürlerse; en kıdemli
arka-lar emir-komutayı alır, suikastçı
örgüte mensup hükümlü ve tutukluları
kuruna dizersiniz..." dedim..."
TAVIR
"KALEMLERN HANET'nin yazarı
Zeki SARAL, burada hesap soruyor:
"Evet Nadir Nadi, Uur Mumcu,
Oktay Akbal, Hasan Cemal, lhan
Selçuk, Nazlı Ilıcak, Oktay Eki, Güneri
Civaolu, Metin Toker, Mümtaz Soysal;
ite
sizlerin
Kemalist,
Atatürkçü
liderinizin söyledii sözler... Sizler akan
kanlan, ampanya gibi içtiniz!..te
desteklediiniz yönetim!.."
"Sizler "Hayır, yazdıklarım doruydu..." diyorsanız, 12 Eylül ile birlikte, bir
gün tarih önünde vereceiniz hesaba
hazırlanın..."
"Uur
Mumcu'nun
16
Ekim
1980'deki
Çavuolu-KozanoluHisarbank ve YOLSUZLUK konulu
yazısı, Cumhuriyet Gaze-tesi'nin aldıı
bir
milyonluk
iki
ilan
sonucu
kesiliverir!..(Cumhuriyet, bir pazarlama
irketi gibi parayı gördü mü, susmasını
biliyor!..)
"Özellikle Tercüman Gazetesi ve
yazarlarının
DSK'e
amansızca
saldırısına Cumhuriyet dahil bütün
gazeteler sessiz kalmayı yelediler..."
"Okuyuculara sorduktan masum (!)
okur anketlerinin nasıl kullanıldıını görüyoruz. Cumhuriyet Gazetesi'nin bir
ticari kurulu olduunu, parayı verenin
düdüü istedii gibi kullanabileceini
unutmuyoruz..."
BEYLER, SZN HÇ YÜZÜNÜZ KIZARMAZ MI?...HÇ SIKILMAZ MISINIZ?..
BUNLARIN HESABINI VERMEYE HAZIRLANMALISINIZ!...
Evet, "12 EYLÜL BASINININ KNC
YÜZÜ KALEMLERN HANET'ni mutlaka
okuyunuz. Uzaktan saygı duyar gibi
olduunuz nice gazeteci yazarın iç
yüzünü çok net biçimde göreceksiniz!..
Okunmalı ve ibret alınmalı!..
50
KTAP TANITIMI
ARDINDAN
brahim Karaca'nın "Ardından" iir
kitabı geçtiimiz aylarda yayınlandı. 8186 yıllarında yazdıı iirlerden oluan
kitaba, yamuru, yeili ve deniziyle
Karadeniz esintisi hakim. Önce youn
bir hüzünle karılaıyoruz. Yüreinde
içsellemi bir acı, kendisiyle ve okurla
bir hesaplamaya giriyor. Düen "bin"
dostun ardından, bin kez de kendisi
düüyor.
"Bir
akam
balkonda
oturup/ölüm
gününü
düünmek/yaamayı sevmektir".
Ancak bunca acıdan, sıcak taze bir
umut damıtmasını biliyor. "Yılgınlık bize
göre
deil/deil
ya/deil
sahil
boylarında alamak/(....) sen bakma
gözümden akana/susuz büyümüyor
tohum." "Umudu
ARDINDAN
zora ayarla" diyor. Umudu en zorlu
günlere ayarlayıp, inanç ve sevda yüklü
bir yürekle bitiriyor dizeleri. Sanki, "su
diye bakan topraklar" var diye
sesleniyor
okura
ve
düenlerin
"ardından bir sel" bırakıyor.
te, gece vakti kırlarda yatan ve
sabah seni serinleten çiyler
benim gözyalarımdır. Yamura
yazacaım adını..
(ARDINDAN/brahim Karaca/Belge
Yayınları, Yeni Sesler Dizisi/ubat
1991/88s.)
TAVIR
51
HABERLER - YORUMLAR
BASIN TOPLANTISI YAPILDI: ANT TERÖR YASASI!
23 Temmuz 1991 günü Kültür ve
Sanatta
Tavır
Dergisi
Ankara
Temsilcilii, Grup Ekin, Tiyatro Araç,
Daarcık Halkbilim Aratırma Eitim
Dernei tarafından Ankara Sanat
Tiyatro'sunda (AST) bir basın toplantısı
düzenlendi.
Üzeri "Devlet Terörü Yasası'nın
sonuçları olan katliam haberleriyle ilgili
gazete küpürleriyle örtülü parçalanmı
ceset
maketiyle
bu
yasanın
sonuçlarının so-mutlanmaya çalııldıı
toplantıda, Grup Ekin "Düenlere" adlı
arkıyı, bu yasayla katledilen ehitler
için söyledi.
Anti-Terör yasasının halka ve
devrimcilere karı düzenlenmi bir
"Devlet Terörü Yasası" olduu ve bu
yasanın tüm maddeleriyle iptal edilmesi
gerektii belirtilen açıklamada çeitli
'reform'
görüntüleriyle
gündeme
getirilen anti-terör yasasının daha
mürekkebi kurumadan gerçek yüzü
ortaya çıkmıtır. Öyle ki bu yasa daha
imdiden en az 50 kiinin katili olmutur. Çünkü bu "Devlet Terörü Yasası"
öyle bir 'terör' tanımı yapmaktadır ki,
tüm halk "terörist" ilan edilmekte, hangi
davranıın, hangi eylemin "terörizm"
sayılacaı
TAVIR
belirsizletirilmektedir. Bu anlamda bu
yasanın kurbanı salt devrimcilerdemokratlar deil, egemenlerin kolluk
güçlerinin houna gitmeyen herkestir.
"... Son olarak stanbul ve Ankara'da toplam 12 devrimcinin dünya
halklarının katili Bush'a adeta kurban
edilircesine katledilmeleri, bu yasanın
son
ürünüdür.
Oysa
Bush,
emperyalizmin eli
kanlı patronu,
halkların katili bir cellattır" denildi. Basın
açıklaması ehitler için yapılan saygı
duruuyla sona erdi.
Ankara'da sanatçılar tarafından
yapılan böylesi bir toplantının, ülkenin
gündemindeki
sorunlara
yönelik
devrimci-demokrat
duyarlılık
gösterilmesi açısından önemi büyüktü.
Kendini devrimci-demokrat olarak lanse
etmede mangalda kül bırakmayan
"toplumcu gerçekçi" birtakım dergiler ve
sanatçı aydınlar halk üzerinde terör
estiren "Anti-Terör" yasasıyla ilgili bir
basın açıklamasına bile imza koymayarak ne kadar "halkçı", ne kadar "toplumcu gerçekçi" olduklarını bir kez daha
sergilediler.
52
HABERLER - YORUMLAR
GRUP YORUM AVRUPA'DAYDI
nin sıcaklıında halay çekebilmeli, can
bedeli yürütülen mücadeleyi yüreinde
hissedebilmelidir. Bu zorlu sınavları
göze alabilenler bir yanda, yürünecek
uzun
yolda
geri
dönenler,
duraksayanlar, bırakıp gidenler bir
yanda olacaktır. Yüzü halka, halkın
acılarına, sevinçlerine, yoksulluuna
dönük olanlar, bunu yaama geçirmenin huzurunu, cokusunu en küçük
hücrelerine kadar hissedecekler; bunu
göze alamayanlar ise, hiçbir eyi
gerçek
anlamda
içlerinde
yaayamayacaklar, yani küçük insan
olacaklardır..."
ki buçuk ay süren Avrupa turnemizden 11 Haziran günü döndük. Tavır
dergisinin
9.
sayısında
Avrupa
konserlerimizin
kısa
bir
deerlendirmesini yapmıtık. Paris,
Hamburg,
Hanover,
Nürnberg,
Strasburg, Amsterdam, Mannheim Konserleriyle birlikte Avrupa'da seslendiimiz kitle 60.000'e ulatı. Türkiye'ye döndük, hak alma mücadelesinin barına...
Anti-terör yasasının uygulanmasına
tanıklık
ediyoruz.
Avukatlarımız,
gazeteci dostumuz
Deniz
Teztel
gözaltına alındı, tutuklandı. Halkın
hukukçuları aır ikencelerden geçtiler,
sır vermeden. Türkiye'deyiz artık.
çilerin, memurların avazıyla anlatıyor
türkülerimiz sokakları, meydanları...
Türkülerimizde, marlarımızda mücadele edenlerin sıcaklıı var artık.
Türkiye'deyiz!
Zebanilerin yerinde infazlar karısında
"Bize
Ölüm
Yok"
diye
haykıranların
soluuna
katacaız
soluklarımızı.
Grup Yorum
ADAPAZARI KONSER:
Her yıl Adapazar'lılarla birlikte
olan Grup Yorum, bu yılda "Çevre
enlii" dolayısıyla Adapazarı'nda bir
konser
verdi.
Belediyecilerin
"TÜRKÜLER SUSMAZ, HALAYLAR
SÜRER" pankartını astırmaması üzerine
izleyiciler pankartı konser boyunca elde
ele dolatırarak mesajın yayılmasını
saladılar. Binlerce insanla birlikte
yaklaık 2 saat süren konser büyük bir
halay çemberiyle bitirildi.
EDRNE KONSER:
Kırkpınar enlii kapsamında yer
alan Grup Yorum, 4000 kiiye
seslenme olanaını buldu. Grup
Kızılırmak'ın da aynı gün katıldıı
konserde Grup Yorum'un verdii mesaj
oldukça önemliydi:
"... Grup Yorum; müziiyle, kiiliiyle, yaptıklarıyla, yaam biçimiyle,
yeni
bir
kültür
ve
gelenektir.
Üretimlerimiz kiilere deil, halka
malolmalıdır. Grup Yorum bu anlamıyla
halka ait bir deerdir. Bir Yorum'cu yeri
geldiinde madencilerle omuz omuza
yürüyebilmeli, grev atei-
EREL KONSER:
Ereli Halkevi'nin düzenledii
Grup Yorum konseri, 700 kiilik bir katılımla gerçekleti. Özellikle konserin
sonuna doru kabaran coku seli,
halaylarla dorua ulatı.
Zonguldak maden grevcilerinin
de bulunmasıyla konser ayrı bir anlam
kazandı. Özellikle konserin baından
itibaren sürekli "Madenciden" parçasını
isteyen madencilere Grup Yorum bu
parçasını da tüm madencilerle birlikte
"doal komuyla" beraber söyledi.
TAVIR
53
HABERLER - YORUMLAR
GRUP EKN
TUNALI HLM
KONSER
Grup Ekin, 7 Temmuz Pazar
günü, Tunalı Hilmi caddesinde bulunan
Kuulu Parkta bir konser verdi. Ankara
Büyüke-hir
Belediyesinin
Park
Konserleri çerçevesinde düzenledii
konser saat 15.30' da yapıldı. Daha
önce konserin saat 18.00' de yapılacaı
duyurulmutu. Konser saatinin 15- 30'a
alınması halkın büyük bir bölümünün
izleyememesine neden oldu. Saat
18.00'de konser yerine gelenlerin sayısı
yüzlerle ifade ediliyordu. Konserin
ilanlarının iki gün önce asılması katılımı
düüren bir baka etkendi. Tüm bu
olumsuzluklara ramen kitle cotu.
Grup Ekin'le birlikte koro oluturdu.
1500 yürek haykırdı: "Bize Ölüm Yok,
Bu yürek hiç durmayacak, bu yürek hiç
susmayacak". Konser sonuna doru
insanlar halaya durdu. Halayın ardından
konser hep beraber söylenen "1 Mayıs"
marı ile son buldu.
OHS OYUNCULARI
ETKNLKLERN
SÜRDÜRÜYOR
Ortaköy Halk Sahnesi Oyuncuları
Eylül Anaları adlı oyunu Adapazarı
Belediyesinin düzenledii bir enlikte ve
Çorlu Halkevi'nin davetlisi olarak,
düzenlenen bir etkinlikte sergiledi.
Özgür-Der'in
Açıkhava
tiyatrosunda Kürt halkıyla dayanıma
öleninde
ve
TÜ'lü
örencilerin
alternatif enliinde "Adı Yasak Ülke"
adlı oyunu yaklaık 5000 kiiye
sergiledi. 15-16 Haziran adlı sokak
oyununu Belediye- I no'lu ubenin etkinlii çerçevesinde Grup Yorum ve
Grup
Özgürlük
Türküsü'nün
katılımlarıyla 15 iyerinde yaklaık 3000
kiiye, Paabahçe Cam Fabrikası
grevci içilerinin PaabahTAVIR
çe parkında düzenledii bir gösteride
yaklaık 500 içi ve ailelerine sergiledi.
Ayrıca
Bem-Sen'li
memurların
Türkiye'de ilk defa gerçekletirdikleri
memur grevlerinde Grup Yorum'la
birlikte
SK,
Bakırköy,
Kadıköy
Eminönü ve K. Çekmece Belediyelerinde yaklaık 4000 memura 15-16
Haziran oyununu sergiledi. Bu oyun
Disk-Ma-den-i dayanıma yemei,
Özgür-Der,
ve
Çiftlik
halkının
düzenledii bir piknikte iir dinletileriyle
sergiledi.
Zonguldak Halk Kültür Aratırma
Derneinin
davetlisi
olarak
Zonguldak'taki
madenci
ailelerine
"Madenci" adlı oyunu sergiledi.
AHMED ARF'
YTRDK
4 Mayıs 1991 tarihindeki "te
Türkü, te iir" gecesine stanbul
valiliince katılması yasaklanan Ahmet
Arif'i 2 Haziran 1991'de yitirdik.
O; "adı yasak ülkesinin Botan'ına,
Arı'sına, Gılala'sına dein bütün
dalarına özgürlüün 'bahan gelsin'"
istiyordu.
O; Türkiye'de hasta iken; "ben buralarda, bu hastanelerde, bu
topraklarda deil, gene oralarda Dicle
kıyısında bir çadırda ölmek isterim"
diyordu. "Beni baskınlar götürür
Gerillanın ahdamarı halkıma Korkunç
ve soylu bir tutumdur dayatma
Biz ki yarınıyız halkın
Umudu, yüzakıyız
Hıncı, namusu...
afakları,
Taaa afakları
Hey canım
Kalbim, dinamit kuyusu...
Bir halkın kalbi dinamit kuyusu.
Cudi'deki patlama sesleri Cizre'yi
yakar...
54
HABERLER - YORUMLAR
"ALANLARDAKSESMZ "
SS ÇÖKTÜ
ADLI FOTORAF
DÜÜNCEYE
SERGS AÇILDI
FOLKTUR, 'TANIIMDIR NSANLIK'
adlı
sunusundan
sonra
'SS
ÇÖKTÜ DÜÜNCEYE' adlı oyununu da
Ankara'da sergiledi. Geçmiten bugüne
AFOG üyesi Mehmet Özer'in "ALANLARDAK SESMZ" adlı Foto
raf
Sergisi
Anadolu
Sanat
Merkezi
varolagelen
din
sömürüsünün
anlatılmaya
çalııldı
ı
oyunda
halk
oyunlarına yeni bir yorum getirilmeye
çalıılıyor.
Halk
oyunlarından
esinlenilerek oluturulan yeni danslar ti-
(ASM)'nde açıldı. Serginin açılıı içi
yatral ö
elerle bütünletirilmeye çalıılı-
eylemlerine denk dümesi dolayısıyla
yor. Kostümler ise, otantik halk oyunları
özel bir anlam ifade ediyordu. Açılı,
giysilerinden
yaklaık
100
insanın
katılımıyla
gerçekleti.
Milletvekillerinden,
Demokratik
Kitle
özellikle
de
çeitli
Örgütlerinden
sendikalardan
tamamen
farklı.
Halk
oyunlarına yeni yorumlar getirilmesini
genel
anlamıyla
birlikte,
olumlu
elitiz-me
bulmakla
kadar
varan,
ve
anlatılmak istenenleri somut ve anlaılır
gelen
bir biçimde anlatmamak ise eletirilecek
mesajlar dikkat çekiyordu. Çünkü sergi,
bir nokta.
Sunuda, eletirilebilecek bir di
er
Otomobil-, Belediye- 1 nolu ube,
Tümtis, Harb-, Basın-, Likat-, ve
Bel-dayder'in katkılarıyla açılmıtı.
nokta ise söylenmek istenenlerin büyük
oranda benzerlikler kullanılarak anlatılmasıydı.
Serginin bir di
er özelli
i ise,
Bunu
reddetmemekle
tamamen
birlikte,
bir
olguyu,
fiilen
onun benzeriyle anlatmak, izleyiciye
yasaklamasıy-dı. Bu ise bizlere egemen
gerekli estetik hazzı veremez. Sanat,
polisin
Rize'de
aynı
sergiyi
sınıfların, bir sergi de olsa, var olan
var olan gerçekli
i yeniden yaratma
iidir. Benzetmede yapılan ise yeniden
statülerin dıına çıkldlı
ında tavırlarının
nasıl birden de
iti
ini gösteriyordu.
Mehmet Özer serginin Rize'de
yasaklanması
söylüyordu:
üzerine
Toto
raflardaki
unları
sesimizi
susturabilirler ama alanlardakini asla..."
yaratım olmadı
ı için, do
al olarak
ortaya çıkan eser estetik bir bütünlük
taımaz. Bu
anlamda
DÜÜNCEYE'de
de
SS ÇÖKTÜ
ortaya
çıkan
önemli bir eksiklik, seyirciye kendini
batan
sona
akıcı
bir
biçimde
izlettirememe oluyor.
Oyuna girilirken da
ıtılan broürlerde
"geçmiten
alıp,
gelece
e
aktarmakTAVIR
55
HABERLER - YORUMLAR
la yükümlü olduumuz her deerde,
türünden (halk müzii, halk el sanatları,
içinde
halk oyunları gibi) yeterince yararlanılma-
yaadıımız
yönleriyle
toplumun
yansıtılması
tüm
gerektiine
inanıyoruz" denilerek, kültür sorununa
doru
bir
balıktaki
yaklaım
"biz
kültür
getirilse
hamalı
ması
bu
çarıımı
daha
da
kuvvetlendiriyor.
de,
Bütün bunlara karın halk oyunla-
olmak
rına yeni yorumlar getirme (Çada Halk
istemiyoruz" söylemi daha çok, bize
Danstan
yaratma)
miras kalan halk kültürüne gereken
olunması
anlamında,
önem verilmek istenmiyormu gibi bir
bulunabilir.
çabası
içinde
sunu
olumlu
çarıım yapıyor. Oyunda da halk kül-
ÇARI
Onları tarihin en büyük hesaplamalarından birinde gen
cecik cübbeleriyle görmütük. Bir büyük davayı üstlen menin onuruyla gerici düzenin hukukunu reddedip iki hu
kukun karılıklı hesaplamasından söz ediyorlardı. Onlar mah
keme salonlarında ç""
i daima yaamı, ve gelecei
savunanlarının safındaydılar
"Tarih en büyük yargılayıcıdır"
13 Haziran 1991 günü gözaltına alınan ve günlerce sü -ren ikenceli
sorgulardan geçirilen, Av. Bedii Yarayıcı, Av. -Murat Demir ve en zorlu koullarda
bile kalemini insan haklarından emekçi yıınlardan ve devrimcilerden yana kullanan gazeteci Deniz Teztel'in tutuklanmasını protesto ediyor ve serbest
bırakılmalarını istiyoruz.
Okuyucularımızı mektup ve telgrafla dayanımaya çaırıyoruz.
ADRES: Ankara Merkez Kapalı Cezaevi
Ulucanlar
ANKARA
GÖÇ YOLLARI
FOSEM'in, Kuzey Irak'lı Kürt halkının yaadıı trajediyi anlatan "Göç
Yolları" adlı fotoraf (renkli) sergisi 27 Eylül 1991 günü Basın müzesinde
açılacaktır.
TAVIR
56
FDEL'E TÜRKÜ
Haydi gidelim,
afaın ateli öncüsü
Iık dümemi, adım atılmamı yollar boyunca
Delice sevdiin o yeil timsahı, Küba'yı kurtamaya
Haydi gidelim,
Üzerimize yaan hakaretlerdir
Marti'nin bakaldırı düünceleriyle donatan içimizi
O ııldayan düünceler ki
"Ya zafer ya ölüm" andını içtirir bize
Patladıında ilk silah
Uyandıında genç bir kız hayranlııyla bütün ülke
Orada olacaız, soukkanlı savaçılar
Senin safında
Seslendiinde dört rüzgara
Haykırdıında adalet, ekmek, özgürlük ve tarım reformu
Orada olacaız, yineleyerek sözlerini
senin safında
Ve sonu geldiinde Zalimden kurtulma
harekatının Orada olacaız, son savata
Senin safında
Ulusallama oklarının açtıı yaraları Canavar
yaladıı gün Orada olacaız, gururla Senin
safında
Azmimizi zayıflatabilir armaanlara kucak açmak
Bover süslenmi pireleri
Tek isteimizdir bizim
Tüfek ve cephane bir de da kayalıı
Ve eer bir mermi çıkacak olursa karımıza Amerika'nın tarihine
giden yolda Küba'nın gözyalarından bir kefen isteriz yalnızca
Gerilla bedenlerimizi örtmesi için
Che
Mexico, 1956 Çeviri: A.R:
D.Güler

Benzer belgeler

İndirmek İçin Tıklayınız!

İndirmek İçin Tıklayınız! insanın içine çektikçe bırakmak istemeyece i kadar temiz hava giriyor; serin, tatlı bir ürperti getiriyor. Sabahın ilk ı ıklarıyla yıkanan ku ların cıvıltılarına ehrin bunalmı yüzüne, deniz sular...

Detaylı