Muhsin Ertuğrul - Tiyatro Dergisi

Transkript

Muhsin Ertuğrul - Tiyatro Dergisi
cy
pe
a
İÇİNDEKİLER
12
13
16
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
29
30
KAPAK: Muhsin Ertuğrul
Foto: Şakir Eczacıbaşı
Merhaba
stanbul, 2-8 Mart günleri arasında, tiyatromuzun ünlü ustası-hocası Muhsin
Ertuğrul'un 100. Doğum Yılını Kutlama Haftası'na ait çeşitli etkinliklere
sahne olacak.
M. Ertuğrul'un 100. Doğum Yılını Anma etkinlikleri, çeşitli programlarla,
bütün yıla da yayılacak. Biz de bu sayımızın büyükçe bir bölümünü, M. Ertuğrul'un anısına ayırdık. Kendisi ile çalışmış bazı ünlü sanatçılarımızla arkadaşla­
rımız görüşme yaptılar, onunla ilgili anılarını dinlediler. M. Ertuğrul konusunda
akademik çalışmalar yapmış, kitaplar, yazılar yayımlamış olan Sn. Prof. Özdemir Nutku ve Sn. Efdal Sevinçli, isteğimizi kırmayarak, İzmir'den dergimize
yazı gönderdiler; 100. Doğum Yılı Kutlamaları Ulusal Komitesi Koordinatörü
Sn. Gökhan Akçura, bu etkinliklerin ayrıntılarını açıklayan bir konuşma yaptı;
uzun yıllar onunla birlikte çalışmış bir tiyatrocumuz, Sn. Zihni Küçümen, oku­
mayan, seyretmeyen ve de onu tanımayan genç kuşaklara seslenen bir yazı kale­
me aldı; yine onunla uzun yıllar sinema ve tiyatroda birlikte çalışmış, 59 yıllık
sevimli bir aktörümüz Necdet Mahfi Ayral ile, Tiyat­
romuza Emeği Geçenler dizisi için yaptığımız söyleşi­
nin içinde bol bol M. Ertuğrul'a ait anılar bulunuyor.
Bütün bunlar, onunla ilgili diğer yazılarımıza eklenin­
ce, bu sayımız neredeyse M. Ertuğrul Özel Sayısı biçi­
mine dönüştü.
İ
Cumhuriyet döneminin ilk Tiyatro Dergisi'ni çı­
karan, bu yönü ile de anılmaya hak kazanan bir kişi M.
Ertuğrul... 15 Şubat 1930'da, tek başına, 15 günlük Darülbedayi Dergisi'ni yayımlamaya başladı. 1941'de,
karısı Neyyire Neyir ile birlikte Perde ve Sahne adlı sinema-tıyatro dergisini
çıkardı. Zaten, daha 21 yaşında iken, Meşrutiyet döneminin Temâşâ Dergisi'nde tiyatro yazılarına başlamıştı. Kendi çıkardığı dergilerde ise PERDECİ
adını kullanarak, pek çok yazı yazdı, tiyatromuza yön verdi.
a
11
Haberler
Tiyatro kurucusu Muhsin Ertuğrul
Muhsin Ertuğrul haftasından Muhsin
Ertuğrul yılına «Ayşe Ateş
Özel Tiyatro gibi çalışan Devlet
Tiyatrosu • Müşfik Kenter
Yönetmen olarak Muhsin Ertuğrul •
Özdemir Nutku
İzmir'de Tiyatro Haftaları ve Muhsin
Ertuğrul'u anma • Semih Çelenk
Alafranga adam • Vasfi Rıza Zobu
Türk tiyatro sanatçılarının andı •
Semih Sergen
Muhsin Ertuğrul • Efdal Sevinçli
Muhsin Ertuğrul Hoca • Muazzez
Menemencioğlu
Muhsin Hoca üzerine söyleşi• Zihni
Küçümen
Türk insanın kültür yaşamı TV ekran­
larına terk edilmemeli... • Can Kolukısa • Bütün Belediye Başkanlarının
dikkatine sunulur Mücap Ofluoğlu
Akranı gibi davranırdı • Sadri Alışık
Aşık olduğum kendisiyle yarışan
insan • Yıldız Kenter
Necdet Mahfi Ayral • Güzin Çorağan
Bizimki Gazete Tiyatrosu • Nejat
Uygur Tiyatrosu
Büyük kentte kimlik arayışı • AST
İstanbul İktisat Sahnesi
Ekonomik simge Karyola • Nokta
Tiyatrosu.
Pirandello gerçeği tartışıyor İ. D. T.
Kadınların isyanı * TÜ Tiyatrosu
Yıldız Sineması'nda şenlik var •
İst. Bulvar Tiyatrosu
İSMENE- Yada Tiyatro
Matmazel Julie • Oyuncular
Kitap tanıtım» H. Zafer Şahin
Cumhuriyet sonrası tiyatro dergicilerimizin "piri" ve bu dönem tiyatromu­
zun kurucusu, inançlı-mücadeleci-yılmaz-inatçı tiyatro sevdalısı bu değerli "Ti­
yatro Adarm"mıza, hepimizin gönül borcu var. Dergimiz, sayfalarının elverdiği
ölçüde onu anarak bu görevini yerine getirmeye çalıştı. Tiyatro perdeleri, yur­
dumuzda her gece, PERDECİ'nin verdiği güç ve coşkuyla açılıyor; anısı önünde
saygı ile eğiliyoruz; ruhu sevinçle dolsun...
pe
cy
4-6
8
10
Tiyatro... Tiyatro...
AYLIK HABER TANITIM DERGİSİ
SAYI: 14/MART 1992 /200 T L .
Mart ayında tiyatroların evrensel bir anma günü de var. 27 Mart Dünya
Tiyatro Günü Ulusal Bildirisi'ni bu yıl tiyatro yazarı A. Turan Oflazoğlu ha­
zırladı. Bildiri son anda geldi. Sayfa mizanpajları tamamlanmış olduğundan bu
sayıda basamadık. Nisan sayımızda bildiriyi aynen yayımlayacağız.
Şubat başında, sessiz sedasız genç bir profesyonel topluluk, OYUNCU­
LAR adı ile, Kenter Tiyatrosu'nda gösterilerine başladı. Konservatuar çıkışlı bu
üç genç tiyatro sanatçısı, umutlara gereksinimi olan tiyatro yaşamımıza, umut
dolu olarak adımlarını attılar. Oyunlarını tanıtan yazıyı, onların heyecanlarına
katılarak, yayımlıyoruz.
Başka bir üçlü, YADA TİYATRO adı ile bir topluluk kurarak RİTSOS'un
bir şiirinden uyarladıkları oyunu 26 Şubat'ta Taxim Night Park'ta sahnelemeye
başladılar.
Hoşgeldiniz ve başarılar genç OYUNCULAR ve YADA Tiyatro...
Sevgi ve saygı ile...
T. Yılmaz ÖĞÜT
Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni: Tem Yapım Yayıncılık Ltd. Şti. adına T. Yılmaz Öğüt
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Mustafa Demirkanlı Yayın Koordinatörü: Nalân Özübek
Danışma Kurulu: Orhan Alkaya, Rutkay Aziz, Genco Erkal, Fikret İlkiz, Yılmaz Onay, Ali Taygun, Işık Yenersu
Basın ve Halkla İlişkiler: Enis Bakışkan Teknik Yönetmen: Sinan Şanlıer
Katkıda Bulunanlar: Ayşe Ateş, Gökhan Akçura, Betül Baturalp, Güzin Çorağan, Semih Çelenk.Yasemin Dilber, Can Kolukısa, Zihni Küçümen, Özdemir Nutku,' |
Efdal Sevinçli, Özlem Şener, Özlem Öğüt, Kenan UçarZeynep Üskül
Ankara Tem.: Koray Ergun Tel: 425 02 56 İzmir Tem.: Ali Rıza Özbilgiç Tel: 43 01 34 İzmit Tem. Kocaeli Bölge Tiy. Tel 141090 Samsun Tem.: Kaya Odabaşı
Tel: 12 25 12 Almanya Tem.: Levent Beceren, Berlin Tel: 49.30.6152020 Viyana Tem.: Uğur Özkan, Wien Tel: 432225051220
Ofset Hazırlık: Tem Yapım Tel: 249 87 37 Baskı: MÜ-KA Matbaası 511 25 99
Tem Yapım Yayıncılık Ltd. Şti. Oba Sok. 9 / 1 Cihangir/İstanbul Tel: 249 87 37-38 F a x : 249 02 18
Abone Bedeli: Yıllık 50.000,- T L . Yurtdışı: 25 DM
Posta Çeki Hes. : Tem Yapım - 655 074 Banka Hesap N o : T.İş Bankası-Cihangir Şb. 1781 17
Katkılarından dolayı TİYAP'a teşekkür ederiz.
3
Enis Fosforoğlu
Tiyatrosu
İstanbul'da
yeni bir salonda
Üsküdar Belediyesi Altunizade Kültür Merkezi'ni, Enis Fosforoğlu Tiyatrosu ile açıyor. Çe­
şitli sanat etkinliklerinin yapılacağı, Üsk. Beld.
bünyesinde bir tiyatro okulunun açılacağı bir
kültür merkezi olacak. EFT, 29 Şubat'tan itiba­
ren Kanlı Nigar 90'la başlayıp Mart sonunda da
yeni oyunlarını sergileyecek.
Devlet
Tiyatroları'nda
yeni bir sahne
Devlet Tiyatroları, 8. yerleşik merkezi ve 21.
sahnesi olan Antalya Devlet Tiyatrosu'nu 1
Şubat Cumartesi günü Antalya'da açtı.
Ankara Halk Tiyatrosu'nda
çocuk müzikali
a
Antalya Valiliği ile yapılan bir protokolle,
Valiliğe ait salon 10 yıllığına ücretsiz olarak An­
talya Devlet Tiyatrosu'na devredildi.
Saddam'ı Kim Öptü oyunundan
Ankara Halk Tiyatrosu sezon başındaki turnelerini tamamladıktan
sonra 1 Şubat 1992 tarihinden başlayarak Sinema Batı'da yerleşik ola­
rak perdelerini açtı.
Topluluk şu sırada Melih Kucur'un yazıp, Bahadır Tokmak'ın sah­
neye koyduğu Pembe Panter çocuk müzikalini sergiliyor. Aynı zaman­
da Saddam'ı Kim Öptü isimli komediyi de toplu gösterilerle Ankara'lı
tiyatroseverlerin beğenisine sunuyorlar. Topluluk halen Kandemir Konduk'un İnsanlığın Lüzumu Yok isimli kabaresinin provalarını yapıyor.
pe
cy
İzmir Sanat Tiyatrosu
yeni bir salon
kazanma
savaşımında
İzmir'in tek profesyonel özel tiyatrosu İzmir
Sanat Tiyatrosu, İzmir Belediyesi'nin Fuar
içinde kendilerine verdiği bir binada, yaklaşık
700 kişilik bir tiyatro oluşturmak çabasında.
Modüler tiyatro anlayışı ile hazırlanacak salon,
fuar döneminde fuar hizmetinde kullanılacak.
Bu nedenle sahne ve koltuklar portatif olarak
düzenleniyor. İzmir'e turneye gelen özel tiyatro­
lar için de kullanılacak bu salonun, tiyatroya dö­
nüştürülmesi için gerekli parayı kazanmak adına
İzmir Sanat Tiyatrosu, Melih Cevdet Anday'ın,
geçen sayılarımızda tanıttığımız İÇERDEKİLER adlı oyunu ile Ege Bölgesi'nde turne yapı­
yor.
Sürekli deneysel çalışmalar yapan İSEM'in
Gençlik Sahnesi bu kez Faruk Boyacıoğlu yö­
netiminde, "Öykü Tiyatro" orijinli "Arisontopolis'te Neler Oluyor" adlı bir çalışma yaptı.
Oyunda kullanılan öyküler Aziz Nesin ve
Muzaffer İzgü'ye ait. Zaten Arisontopolis Aziz
Nesin'in "Deliler Boşandı" isimli öyküsünün
geçtiği yer. Oyunda tanıdık yüzler ve olaylarla
sürpriz buluşmalar söz konusu.
Tiyatroca
konuşmak
Tiyatro Eleştirmenleri Birliği "Genç Tiyatrocular-Tiyatroca Konuşmak" seminerleri düzenli­
yor. Bu seminerleri Cevat Çapan ve Haluk Şev­
ket Ataseven yönetiyor.
Fransız
Kültür Merkezi'nde
Mart ayı
tiyatro
etkinlikleri
İstanbul Fransız Kül­
tür Merkezi'nin düzenledi­
ği G. Stein'ın TAŞLAR
(Les Pierres) adlı tiyatro
gösterisi, 3 Mart Sah günü
Taksim Sahnesi'nde Fran­
sızca oynanacak. Interna­
tional
Visual Theatre
Topluluğu'nun
sunacağı
ve aralarında Türk oyuncu
Levent Beşkardeş'in de bu­
lunduğu oyundaki sanatçı­
lar sağır-dilsiz. Oyunu işa­
retlerle oynayacaklar. İşare
tiyatro dili olarak kullanılıyor.
sözcüklerin yerine değil, özel bir
İkinci etkinlik Türkçe oynanacak olan Skermeta'nın Ateşli Sabır
adlı oyunu. Bunu PAYLAŞIM Tiyatrosu 23 Mart günü saat 19:00'da
Fransız Kültür Merkezi Salonu'nda sergileyecek. Yönetmen Turgay
Topal.
24 Mart saat 19:00'da, aynı topluluk yine aynı salonda H. Pinter'in Bir Tek Daha oyunu ile Sait Faik'ten Öyle Bir Hikaye adlı
50'şer dakikalık oyunlarını yine Türkçe olarak sunacaklar. Sait Faik'e
ait oyunu Aziz Sarvan oyunlaştırmış ve kendi oynuyor.
Gösterilere ait giriş kartları, Fransız Kültür Merkezi'nden sağlana­
bilir.
4
Sessizlerden
Susuz
Sumru Yavrucuk
Türkiye Sağır ve Dilsizler
Tesanüt
Demeği
Sanat
Grubu'nun tümü işitme engelli­
Yaz
lerden oluşan sanatçıları, Devlet
Tiyatrosu Taksim Sahnesi'nde
Necati Cumalı'nın yazdığı Susuz
Yaz adlı oyununu sergiledi.
Yönetmenliğini
Sumru
Yavrucuk'un yaptığı oyun büyük
ilgi gördü. İstanbul Devlet Tiyat­
rosu Müdürü Tomris Oğuzalp'in
de izlediği oyunun sanatçıları
büyük alkış aldı. İzleyicilerinin
bir
bölümünü
de
"sessiz
dünya"nın insanları oluşturdu.
Sessiz Tiyatro'nun Genel Sanat
Yönetmeni Ömer Altuntaş, ken­
dilerine salon, dekor ve manevi
bakımdan destek gösteren Tomris
Oğuzalp'e teşekkür etti.
de tiyatrosu'ndan özgün
tiyatro afişleri sergisi
Kartal Sanat İşliği
turne
etkinlikleri
Kartal Sanat İşliği Tiyatrosu, bu mevsim ba­
şından beri Anadolu ve Trakya'da yaptığı gösterileri
ile turnelerine devam ediyor. Karadeniz turnesinden
dönen tiyatro, Bakırköy Belediye Tiyatrosu Aziz
Nesin Sahnesi'nde Çetin Etili'nin yönettiği "Vur Bir
Mastika" oyununu sahneledi. Kartal'da Hasan Ali
Yücel Salonu'nda çocuk oyunları ile birlikte bu
oyunlarını da sürdürecek olan topluluk, Nisan ayında
Bursa-Kütahya bölgesine turne yapacak.
pe
cy
a
de tiyatrosu, 1986'da doğumunun 50. yılı anısına Güner Sümer'in
Bozuk Düzen; 1987'de 75. doğum yılına armağan olarak Rıfat Ilgaz'ın
Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı adlı oyunları için ulusal boyutta düzen­
lediği afiş yarışmasında derece alan ve sergilenmeye değer görülen
özgün afişleri Ankara'da sergiliyor.
27 Mart Dünya Tiyatro Günü'nde TOBAV'ın Tunalı Hilmi Cad­
desi, 72/1-2 adresindeki salonunda açılacak serginin yanı sıra, Ankaralı
tiyatro emekçileri, basın ve sanat çevreleri için bir kokteyl verilecek.
Sergi, 4 Nisan'a dek açık kalacak.
Dostluk Şarkısı oyunundan
PTT Tiyatrosu oyuncuları toplu halde
PTT tiyatro grubu
İstanbul Yakası Telefon Başmüdürlüğü'nde çalışanların 1988 yı­
lında kurduğu PTT Tiyatrosu, 4 yıldır etkinliklerini kesintisiz sürdürü­
yor.
Topluluk H. Taner'in Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım
adlı oyunu ile başlattığı tiyatro çalışmalarını, Erman Canatan'ın yazdığı
müzikli danslı Batakhane Güzeli, Kerim Afşar'ın derlediği tek perdelik
tek kişilik, Sait Faik ve İnsan, Özdemir Nutku'nun Mustafa Kemal'in
NUTUK'tan derlediği Söylev ve kendilerinin yazdığı İlişkilerimiz adlı
oyun ile sürdürdüler. Bu yıl Haşmet Zeybek'in Düğün ya da Davul adlı
oyununu hazırlayan topluluk, bu oyunu Maçka Maden Fakültesi Salonu'nda, 1 Mart'ta oynayacaklar.
Yılmaz Onay'ın yazdığı Şarkılarımız Ölmesin
ve Çetin Etili ile Erkin Kut'un yazdığı Dostluk Şar­
kısı çocuk oyunlarını okullarda oynuyorlar.
Topluluk, Nâzım Hikmet'in şiirlerinden kabare
biçiminde derledikleri iki kişilik bir oyuna hazırlanı­
yor. Oyunu derleyen ve yöneten Çetin Etili.
Konservatuar
öğrencilerinden
Antigone
İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Ti­
yatro Bölümü öğrencileri ünlü Fransız yazan Jean
Anouilh'in Antigone adlı oyununu 10-11 Şubat tari­
hinde İstanbul Fransız Kültür Merkezi'nde Yıldız
Kenter yönetiminde sergiledi. Konservatuar'ın üçün­
cü ve dördüncü sınıf öğrencilerinin ortaklaşa olarak
gerçekleştirdiği oyun 9 Mart ve 16 Mart tarihlerinde
Kenter Tiyatrosunda sergilenecek.
Antik Yunan Edebiyatının ünlü tragedya yazarı
Sophokles'in ölümsüz tragedyası Antigone aradan
geçen binlerce yıl sonra Fransız oyun yazarı Jean
Anouilh tarafından özgün ve bambaşka bir yorumla
tekrar ele alınmış.
Ölüm Tuzağı
İstanbul Devlet Tiyatroları, AKM Konser Salo­
nu'nda Ira Levin'in Ölüm Tuzağı adlı oyununu 21
Mart tarihinden başlayarak sergilemeye başlıyor. Yö­
netmenliğini Kartal Tibet'in yaptığı Ölüm Tuzağı,
alışılagelmiş polisiye oyunların dışında, sürprizlerle
bezenmiş bir oyun.
"ANA" Ankara Birlik
Tiyatrosu'nda
başladı..
Ankara
Birlik Tiyatro­
su,
Maksim
Gorki'nin ünlü
romanından
Bertolt
Brecht'in oyunlaştırdığı ANA
adlı
oyunu,
Anadolu Sanat
Merkezi'nde
sergiliyor.
Zeki
Göker'in yönet­
tiği ve Kemal
Günüç'ün mü­
ziklerini yaptı­
ğı oyun, yirmibeş kişilik bir
kadro ile oyna­
nıyor.
A.T.Ç. 'den
seminer
Amatör Tiyatrolar Çevresi (ATÇ), amatör tiyat­
rocuların oyunculuk çalışmalarındaki eksikliklerini
gözönüne alarak, bu yıl kış seminerlerinin ikincisini,
uygulamalı seminer biçiminde oluşturdu. Seminer,
22 Şubat'ta, Devlet Tiyatrosu Sanatçısı Alptekin Serdengeçti tarafından gerçekleştirildi.
Dört
Köşe
Palyaço
Tiyatro Fiskos, 5 Ocak'ta başladığı ve her
Pazar saat 13:30'da yinelediği Dört Köşe Palyaço
adlı çocuk oyununu Tevfik Gelenbe Tiyatrosu'nda
sergiliyor. Tamay Sayar'ın yazdığı, Evin Kalkancı'nın yönettiği, müziklerini Fahir Atakoğlu'nun yap­
tığı oyunda çocuğun kişilik gelişiminde etkili olan
arkadaşlığın önemi, kötünün, bencilin, yalancının
yalnız kalışı çeşitli gaglarla anlatılıyor.
Barış
Oyuntuları
Ülsküdür 'da...
"Ana" oyunundan
pe
cy
a
Yirmi yıldır "Politik Tiyatro" yapan ve bugüne değin her oynadı­
ğı oyun önce yasaklanan ve baskı gören ABT, son olarak "Pir Sultan
Abdal" adlı oyunu, 32 mahkeme karan ile, Ankara, İstanbul, İzmir ve
Anadolu'da 400 kez sergilemişti.
4 Mart'tan başlayarak İstanbul'da, Kartal Hasan Ali Yücel Kül­
tür Merkezi'nde oynanacak olan ANA, sezon sonuna dek, Pazartesi,
Salı, Çarşamba günleri İstanbul'da, Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri
Ankara'da sergilenecek.
Barış Oyuncuları tiyatro topluluğu, Ekim ayın­
dan beri, Bakırköy Karya Sineması'nda oynadığı
"Ali ile Tipitoş" adlı çocuk oyununu, 16 Şubat Pazar
gününden bu yana, her Pazar saat 13:00'de, Altunizade Kültür Merkezi'nde sergilemeye başladı.
Tiyatro Merhaba'ya
merhaba..
Perdesini ilk kez Nisan ayı başlarında açacak olan Tiyatro Mer­
haba, 91-92 sezonunun ikinci yarısında doğan yepyeni bir topluluk.
Genç Sanat Ajansı'nın bir birimi olan Tiyatro Merhaba, ilk olarak Bilgesu Erenus'un yazıp, Bilge Olgaç'ın yönettiği İnsan Aklını Koruma
Enstitüsü adlı iki perdelik oyunu sergileyecek.
Kültür Bakanlığı
Tiyatro
Ödülleri
Kültür Bakanlığı, Kültür ve Sanat Büyük Ödülü ile Tiyatro Ba­
şarı Ödüllerinin dağıtım töreninde konuşan Sağlar, bu yıl bu ödül­
lerin sanat ve kültür örgütlerine verildiğini söyledi.
Daha sonra yapılan ödül töreninde, Kültür ve Sanat Büyük
Ödülü, tüm karikatür sanatçıları adına, Türk Karikatürcüler Derne­
ği temsilcisi, sanatçı Erdoğan Bozok'a verildi.
En başarılı tiyatro topluluğu ödülü, bütün tiyatro toplulukları
adına, Tiyatro Yapımcıları Derneği temsilcisi Genco Erkal'a, en ba­
şarılı tiyatro yazarı ödülü de bütün tiyatro yazarları adına, Televiz­
yon ve Tiyatro Yazarları Derneği temsilcisi Ülker Köksal'a verildi.
Seçici kurulun değerlendirmesinde, en başarılı kadın ve erkek
oyuncu ödülleri verilen Tiyatro Oyuncuları Derneği'nin (TODER)
ödülünü, sanatçı Ahmet Gülhan, En Başarılı Yönetmen Ödülü'ne
değer görülen Tiyatro Opera Bale Vakfı'nın (TOBAV) ödülünü de
dernek başkanı Tamer Levent aldılar.
Barış Oyuncuları, çok yakında, Rıfat Ilgaz'ın
ünlü güldürüsü Hababam Sınıfı'nı da sergilemeye
başlayacak.
de
tiyatrosu'ndan
çocuk oyunu
de tiyatrosu, Mavi Gök Mavi Deniz adlı
çocuk oyunuyla perdelerini açtı.
7 yaşın üzerindekilere seslenen ve deneysel bi­
çende sunulan oyun, görsel-işitsel bir fantezi dünyası
içinde, insanların doğa sevgisiyle birlikte düşlere ve
düşüncelere duydukları gereksinimi dile getiriyor.
Mavi Gök Mavi Deniz, 11 Nisan'a dek, her
Cumartesi saat ll:00'de ASM Salonu'nda sergilene­
cek.
Bulunmaz Tiyatro'da
"Gençlik
Buluşmaları "
etkinlikleri
Bulunmaz Tiyatro'da, Mart ayı içinde, Tahir
Özçelik yönetiminde "Gençlik Buluşmaları" adı ile
tiyatro gösterileri ile birlikte sanat ve tiyatro üzerine
söyleşiler yapılacak.
7 Mart'ta Cengiz Gündoğdu "Aşk", 14 Mart'ta
AÇOK yöneticisi Ümit Denizer "Çocuk Tiyatrosu
Uygulaması", 21 Mart'ta Ülkü Ayvaz "Tiyatro ve
Toplum", 28 Mart'ta ise Makedonyalı şair ve yazar
Suat Engüllü "Benim Şiirlerim" konulu söyleşi yapa­
caklar. Söyleşiler saat 17:00 - 19:30 arası.
Her Cumartesi, saat 16:00'da dönüşümlü olarak
altı oyun sergilenecek. Oyunlar: Bir Yazarın Deli
Defteri (B. Demir), Bir Evlenme Teklifi (A. Çehov),
Sana Gül Bahçesi Vaadetmedim (J. Greenberg), Bir
Tek Daha (H.Pinter), İnek (N.Hikmet), Düş
(H.H.Bulunmaz).
cy
pe
a
Tiyatro
kurucusu
MUHSİN ERTUĞRUL
"M. Ertuğrul, toplumumuzun yetiştirdiği
ender değerlerden birisidir. Tiyatromu­
zun her alanında onun yapıcı elinin izle­
ri görünür." Prof. Metin AND *
"Yarın kıyamet kopacağını bilsem,
bugün bir tiyatro daha açarım." Muhsin
Ertuğrul
stanbul'da 5 Mart 1892'de doğdu. 29 Nisan 1979
tarihinde İzmir'de ölümüne dek, bütün yaşamını ti­
yatro ve sinemaya adamış bir "tiyatro adamımız"
Muhsin Ertuğrul... 100. Doğum Yılı Kutlamaların­
da, onun kurduğu tiyatrolardan, onun yapıcılığından söz
ederek, tiyatromuz adına ona bir kere daha teşekkür
etmek istiyoruz.
İ
1958'de Genel Müdürlükten ayrılır, İstanbul'a gelir,
1959'da Şehir Tiyatroları'na Başrejisör olarak atanır.
Bundan sonraki dönemde İstanbul Şehir Tiyatroları, Özdemir Nutku'nun deyimiyle, "Altın Çağ"ım yaşar. İstan­
bul'un her semtinde tiyatro açmaya başlar. Kadıköy,
Fatih, Üsküdar, Zeytinburnu Tiyatroları bu dönemin
ürünleridir. Ayrıca İstanbullulara, Rumelihisar'da Açıkhava Tiyatrosu'nu kazandırır. Bu tiyatrolardan Zeytin­
burnu Tiyatrosu'nun açılış oyunu nedeni ile Belediye ile
anlaşmazlığa düşünce Başrejisörlük kadrosu kaldırılır
(1965) ve Belediye Şehir Tiyatroları dönemi sona erer;
Belediye, Zeytinburnu Tiyatrosunu kapa­
tır.
pe
cy
a
Muhsin Ertuğrul, tiyatro tarihimizde Ferah Döne­
mi diye anılan dönemde, 1924 yılında, "Ertuğrul Muhsin
ve Arkadaşları" adı ile bir topluluk kurdu. Kendisi bunu,
"Paris dönüşümde acemiliğin verdiği cesaretle birkaç ar­
kadaş birleşip bir özel topluluk kurmaya kalktık ve adını
Ertuğrul Muhsin ve Arkadaşları koyduk" diye anlatır. Bu
dönemde yerli yazarlara yer vermiştir, Osman Cemal
Kaygılı, Sermet Muhtar Akış, Vedat Nedim Tör, Vedat
Örgi Bengü, Faruk Nafiz Çamlıbel gibi...
1927'de 35 yaşında iken Darülbedayi'nin Sanat Yönetmeni olur. Bu dönemde
Darülbedayi'de repertuar geleneğini başla­
tır. 1930'da Ankara'da, Atatürk'ün "Hükü­
metten ne gibi yardım istersiniz" sorusunu
"Bir tiyatro mektebi isterim, Paşam" diye
yanıtlar. Ne yazık ki uzun bir süre, Ata­
türk'ün emrine rağmen, bu istek, bürokrasi­
ye takılır. Bunu gören Muhsin Ertuğrul
aynı yıl sonunda Darülbedayi'de "Tiyatro
Meslek Mektebi"ni açar. Bu okul bugünkü
İstanbul Belediyesi Konservatuarı'nın ön­
cüsü sayılmaktadır.
1951 yılında, Büyük Tiyatro'da balo düzenlenmesi­
ne karşı çıktığından Genel Müdürlükten ayrılır, İstan­
bul'a gelir. 1952'de Yapı Kredi Bankası'nın desteği ile
Küçük Sahne'yi kurar. 1954'te tekrar Devlet Tiyatroları
Genel Müdürü olunca, büyük ideali Bölge Tiyatroları'nı
gerçekleştirmeye başlar. Önce Ankara'daki Üçüncü Ti­
yatro (Türk Ocağı Sahnesi) ile Oda Tiyatrosu'nu açar.
Sonra İzmir ve Adana Tiyatroları'nı kurar. 1957'de
Bursa'daki Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu'nu gerçekleşti­
rir. Üniversitelerde Tiyatro Bölümlerinin açılışı da onun
çabalan sonu gerçekleşir.
1934'de Sovyetler Birliği'ne Çocuk
Tiyatrolarını incelemek için gider, dönüşüyle, 1 Ekim
1935'te, Darülbedayi'de ülkemizin ilk çocuk tiyatrosunu
başlatır.
1930'da Atatürk'ten istediği Tiyatro Mektebi,
1936'da Carl Ebert'in yurdumuza gelmesiyle kurulur,
Devlet Tiyatro ve Operası'nın kuruluşu başlatılır.
1946'da onun girişimleri sonucu, İstanbul'da 4000
kişilik Açık Hava Tiyatrosu'nun temelleri atılır.
1947'de Cari Ebert'in yurdumuzdan ayrılması üzeri­
ne, Devlet Tiyatro ve Operası'na Genel Müdür olur. Bu
dönemde bugünkü Büyük Tiyatro binası, Sergi Salo­
nundan tiyatro salonuna dönüştürülmeye başlanır. Bu iş
gecikince, Ulus'taki Vakıf Apartmanları altındaki depoyu
tiyatro salonu haline getirir. Bugün Küçük Tiyatro ola­
rak bilinen bu salonu 27.12.1947'de açarken, yeni bir
Türk yazarının oyununu, A. Kutsi Tecer'in KÖŞEBAŞI
adlı oyununu sergiler. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlü­
ğü döneminde yeni oyun yazarları yaratılmasında öncü
olur, yazarları teşvik eder. Bu dönemde O. Rıfat, M.
Cevdet Anday, S. Kudret Aksal, T. Özakman gibi yeni ti­
yatro yazarlarını tiyatro edebiyatımıza kazandırır.
1974'te tekrar, siyasal iktidar değişik­
liği ile, Belediye Şehir Tiyatroları Genel
Sanat Yönetmeni olur, yaşı 82'dir. Bu dö­
nemde, Yedikule Açık Hava Tiyatro­
sunu, Gültepe Tiyatrosu'nu açar; Dene­
me Sahnesi, Gezici Kahve Tiyatrosu, Öğle
Paydosu Tiyatrosu, her semtte bir çocuk ti­
yatrosu, özel tiyatrolara Şehir Tiyatro­
su'nun sahnelerini açma gibi dinamik bir
tiyatro hareketi başlatır.
1976'da, 84 yaşında iken Şehir Tiyatroları'ndaki görevinden ayrılır. Bundan
sonra anılarını yazar. Bu anılar daha sonra
Özdemir Nutku'nun başkanlığındaki bir grubun çalış­
maları ile 1989'da Benden Sonra Tufan Olmasın adı ile
yayımlanır. Yaşamı boyunca 200'ün üstünde oyun yönet­
miş ve birçoğunda da oynamıştır.
Ege Üniversitesi'nin Türk Tiyatro ve Sinemasına
yaptığı hizmetler nedeni ile kendine vereceği Fahri Dok­
tor ünvanı töreni için, doktorunun izin vermemesine rağ­
men, hasta hasta İzmir'e gider. 24 Nisan 1979 gecesi ya­
pılan bu törenden beş gün sonra, İzmir'de yaşamını
yitirir.
Burada kısaca anlatılan, Muhsin Ertuğrul'un, tiyat­
romuz için yaptıkları, kuruculuğu, yapıcılığı, son yıllarda
ona yapılan suçlamalara karşı somut yanıtlar olsun diye
kaleme alındı.
Hiç kuşkumuz yok, değerbilir ulusumuz onu hep
minnetle anmaya devam edecektir.
Tiyatro... Tiyatro...
* Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosu, Metin And, Türkiye
İş Bankası Kültür Yayınları, 3. Baskı, s.18
8
a
pe
cy
Muhsin Ertuğrul
haftasından
Muhsin Ertuğrul
yılına
nız?
İ
stanbul'da 2-8 Mart tarihleri arasında yapıla­
cak olan Muhsin Ertuğrul 100. Doğum Yılını
Kutlama Etkinliklerinin Koordinatörü Gökhan
Akçura ile bu konuda konuştuk.
Muhsin Ertuğrul Etkinlikleriyle ilgili çalışma­
lar nasıl başladı ?
Muhsin Ertuğrul'un 100. Doğum Yılını kutlama
çalışmaları, TİYAP'ın (Tiyatro Yapımcıları Derneği)
Temmuz 1991 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanı Nurettin Sözen'e başvurusu ile başlatıldı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire
Başkanlığı'nun koordinatörlüğünde bir komite kurul­
du. Komite ödenekli tiyatroların ve ilgili diğer kuru­
luşların da katılmasıyla ulusal bir nitelik kazandı ve
sonunda "Muhsin Ertuğrul 100 Yaşında Hazırlık Ko­
mitesi" adını aldı.
Komitenin yapacağı etkinlikleri anlatır mısı­
"Muhsin Ertuğrul 100 Yaşında Hazırlık Komitesi"nin çalışmaları esas olarak 2-8 Mart tarihleri
arasında yapılacak bir Muhsin Ertuğrul Haftası'na yönelik olarak sürdürüldü. Hafta 2 Mart 1992
Pazartesi günü, Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu
önünde Prof. Haluk Tezonar'ın yaptığı Muhsin
Ertuğrul büstünün açılmasıyla başlayacak. Aynı
günün akşamı aynı salonda "Muhsin Ertuğrul Gece­
si" düzenlendi. Muhsin Ertuğrul'un yaşamını
drama biçiminde sunacak olan gecenin metni iki
ayı aşan bir çalışma ile yazıldı. Yazım ekibinde
görev alan yazarlar arasında Macit Koper, Engin
Uludağ, Gökhan Akçura, Füsun Akatlı, Tarık Günersel, Ümit Denizer, Zihni Küçümen, Recep Bilginer, Mücap Ofluoğlu, Sevgi Sanlı, Haşmet Zeybek,
Semih Sergen, Yavuzer Çetinkaya bulunuyor. Ay­
rıca Haldun Taner ve Engin Uludağ'ın İstanbul
Şehir Tiyatrosu'nun kuruluşunun 70. Yılı için yaz­
dıkları metinden.de küçük bir bölüm alındı. Ana
metin, Macit Koper'in dramaturgi çalışması sonu­
cu bütünleştirildi. Bu metni oluşturan sahneler tek
tek tiyatro toplulukları arasında bölüştürülerek,
sahne çalışmalarının birinci aşaması tamamlandı.
Daha sonra bu bölümler, Genco Erkal ve Engin
Uludağ'ın reji çalışmalarıyla sahneye çıkarıldı.
Hafta içinde ayrıca Devlet Tiyatroları, Operası ve
Balesi'nin hazırladığı bir Muhsin Ertuğrul Gecesi
daha var (6 Mart 1992 Cuma, Cemal Reşit Rey Sa­
lonu, 20.30). Ayrıca 3 Mart gecesi de, Cemal Reşit
Rey Salonu'nda yeniden kopyası basılan Bir Millet
Uyanıyor filmi Sinema-TV Merkezi ile İstanbul
Kültür ve Sanat Vakfı'nın çabaları sonucu gösterile­
cek.
a
Ayşe
ATEŞ
kezi, ITI Türkiye Milli Merkezi (Dikna Erden), Ti­
yatro ve TV Yazarları Derneği Başkanı Recep Bilginer, AÇOK (Ümit Denizer, Turgut Denizer, Fer­
hat Karaçak), TOBAV (Nuranisa Yıldırım),
Handan Uran Ertuğrul, Mücap Ofluoğlu, Mengü
Ertel ve İstanbul Belediyesi Kültür İşleri Daire Baş­
kanlığı adına ben, Gökhan Akçura (koordinatör).
pe
cy
(Fotoğraf:
Ş. Eczacıbaşı
Şu anda Komite hangi kurum ve kişilerden olu­
şuyor?
Şubat ayı içinde ulaştığımız noktada komite şu
kurum ve kişilerden oluşmaktadır. İstanbul Şehir Ti­
yatroları (Gencay Gürün, Engin Uludağ, Füsun
Akatlı, Beklan Algan), Devlet Tiyatroları (Semih
Sergen, Tomris Oğuzalp, Necmi Yüce), TİYAP
(Genco Erkal, Gülriz Sururi, Rutkay Aziz), Cemal
Reşit Rey Salonu Müdürü Sabahattin Batur, Atatürk
Kütüphanesi Müdürü Aysel Polatoğlu, Yıldız Sarayı
Müdürü Yunus Balta, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı
(Aydın Gün, Hülya Uçansu, Koza Akbuget), İstan­
bul Belediyesi Dış İlişkiler Müdürü Esen Avdel,
Nejat Eczacıbaşı Vakfı, Sinema ve Televizyon Mer­
Gösteriler dışında sergi ve panel gibi etkinlik­
ler de yapılacak mı?
Hafta içinde dört sergi birden açılacak. Bunla­
rı üçü, Cemal Reşit Rey Salonu'nda bir arada sunu­
lacak. Bu üç serginin birincisi İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı'nın hazır­
lattığı Fotoğraf, Belge ve Afişlerle Muhsin Ertuğ­
rul'un Yaşamı sergisi. İkincisi Ara Güler'in 1967
yılında çektiği 30 adet Muhsin Ertuğrul fotoğrafın­
dan oluşan sergi. Üçüncüsü ise Mengü Ertel'in
Muhsin Ertuğrul'un tek bir fotoğrafından ürettiği
"Aktörlük Hakkında Aykırı Çizgiler" sergisi.
Bunlar dışında Atatürk Kütüphanesi'nde de
"Muhsin Ertuğrul Kolleksiyonundan Seçmeler" adlı
bir sergi açılacak. Bu sergide, Kütüphane'de bulu­
nan Muhsin Ertuğrul'un özel kitaplığı ve doküman­
larından yapılmış bir seçki sunulacak. Haftanın
söyleşi, panel türü etkinliklerinin çoğu İstanbul
Şehir Tiyatrosu tarafından hazırlanıyor. Daha doğ­
rusu Şehir Tiyatrosu'nun haftayla başlayıp yıl boyu
sürecek etkinliklerinin bir bölümü hafta kapsamına
alındı. Bu etkinlikler ise şunlar: "Muhsin Ertuğ­
rul'un Tiyatrosu" konulu bir panel, Muhsin Ertuğ­
rul'un yönettiği filmlerden ve döneminin Şehir Ti­
yatrosu müzikallerinden şarkıları içeren bir taş plak
10
dinletisi, Adalet Ağaoğlu'nun, "Uluslararası İlişki­
ler, ITI ve Muhsin Ertuğrul" konulu konferansı.
Ayrıca Atatürk Kütüphanesi'nde de "Muhsin Ertuğrul'u Anıyoruz" başlıklı bir söyleşi düzenlendi.
Bir de TİYAP tarafından düzenlenecek "Anılarla
Muhsin Ertuğrul" gecesi var (5 Mart 1992, Per­
şembe, Kenter Tiyatrosu, 18:00-20:00).
Özel tiyatro
gibi çalışan
Devlet
Tiyatrosu
Muhsin Ertuğrul Etkinlikleri kapsamı içinde
yayın çalışmaları da yer alıyor mu?
Evet. "Muhsin Ertuğrul Haftası" paralelinde,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür işleri Daire
Başkanlığı Yayınları arasında, benim tarafımdan
hazırlanan "Doğumunun Yüzüncü Yılına Arma­
ğan. Muhsin Ertuğrul" adlı bir kitap yayınlanıyor.
Bu kitap esas olarak aynı hafta içinde açılan "Muh­
sin Ertuğrul Sergisi"nin içerdiği görsel malzeme­
nin bir araya getirilmesinden oluşuyor. Kitabın art
direktörü Cem Günübek. Ayrıca Dr. Nejat Eczacıbaşı Vakfı da, Özdemir Nutku'nun yayına hazırla­
dığı, Muhsin Ertuğrul'un makalelerinden oluşan,
"Gerçeklerin Düşleri- Tiyatro Düşünceleri" başlıklı
bir kitap yayınlayacak. Bu arada Mengü Ertel'in
sergide sunduğu çalışmalarının da aynı adlı bir ki­
tapta bir araya getirildiğini eklemeliyim.
a
cy
Muhsin Ertuğrul'un 100. doğum yılını kutla­
ma çalışmaları 2-14 Mart tarihinden sonra bitecek
mi?
Komitemizin düzenlediği ve "Muhsin Ertuğ­
rul Etkinlikleri" ile başlayan, Muhsin Ertuğrul'un
yüzüncü yıldönümünü kutlama çalışmaları tüm
yıla yayılacak. Yukarıda İstanbul Şehir Tiyatroları'nın etkinliklerini tüm yıla yaydığını zaten söyle­
miştim. Bunun dışında, şu ana kadar yapacağı et­
kinlikleri açıklayan kuruluşlar ve ilan ettikleri
çalışmalar şunlar:
Kültür Bakanlığı 14 Ocak 1992 tarihinde Ana­
dolu Ajansı'na yaptığı açıklama ile, 1992 yılını
"Muhsin Ertuğrul Yılı" ilan etti. Bakanlığın yıl
içinde yapmayı vaad ettiği etkinlikler şunlar: Muh­
sin Ertuğrul prestij kitabının yayınlanması,
"Muhsin Ertuğrul Tiyatro Büyük Ödülü'nün veril­
meye başlanması, Mersin'de açılacak, olan
iki sahneye "Muhsin Ertuğrul Operası" ve
"Muhsin Ertuğrul Sahnesi" adlarının veril­
mesi, Ankara'da Opera binası önüne Muhsin
Ertuğrul heykelinin yaptırılması, belgesel
film hazırlatılması, PTT tarafından hatıra
pulu çıkarılması, gümüş hatıra para bastı­
rılması sokaklara Muhsin Ertuğrul adı veril­
mesi, özel kutlama günleri, panelleri ve kon­
serler düzenlenmesi.
Ben, Konservatuarı 1955 yılında bi­
tirdim ve o yıl Muhsin Bey Devlet Tiyat­
roları'mn başındaydı ve bu da benim için
bir şanstı tabii. Muhsin Bey bana çok
güzel roller oynattı. Dört sezon ben Dev­
let Tiyatrosu'nda çalıştım ve bu dört se­
zonda; 13 rol oynadım, bunlar oldukça da
büyük rollerdi. Sonra Muhsin Bey, Dev­
let Tiyatroları'ndan ayrıldığı zaman biz
de onunla çalışmak istedik ve onun ar­
dından İstanbul'a geldik ve kendi ayakla­
rımızın üstünde durmayı öğrendik; o yıl­
dan beri de bunu sürdürüyoruz.
Ankara'da Yağmurcu'yu oynuyorduk. Ve bize özel tiyatro gibi,
örneğin sabah minibüslere binip Konya'ya gidiyorduk, akşam
Konya'da oynuyorduk. Ertesi sabah tekrar binip Ankara'ya dönüp
başka oyun oynuyorduk, ertesi gün tekrar Kütahya'ya gidiyorduk,
Eskişehir'e gidiyorduk. Yani böyle bir tempo içinde çevreye bağlı­
yordu bizi Muhsin Bey. O seneler içinde biz bakın, Kayseri,
Konya, Adana ve İzmir Devlet Tiyatroları'nı "Yağmurcu" oyunuyla
açtık, 1957 yıllarında. Şimdi İzmir ve Âdana'da tiyatro yerleşti,
kök saldı; Oysa Konya'da ve Kayseri'de, dünyanın en güzel tiyatro­
larından ikisi var ve orada ne yazık ki, Devlet Tiyatrosu, yerleşik
bir kadro kurmuyor, neden bilemiyorum. Sanıyorum ki, oranın
halkı buna alıştırılmadı; Oysa 1957'den beri oralarda çalışmalar ol­
saydı, oyunlar sergilemeydi, bu olurdu. O tiyatrolar boş gerçek­
ten. Çok da güzel tiyatrolar üstelik. Bina olarak da, yer olarak da,
İstanbul'da öyle tiyatro yok, diyebilirim rahatlıkla.
pe
Her zaman içimizde yaşayacak
Ayrıca benim anılarım da var tabii, Bir gün İki Başlı Kartal'da
bir arkadaş oyunu bırakmış. Muhsin Bey, Cuma günü beni çağırdı
Cumartesi gecesi de gala ya­
pılacak, yarın akşam sen oy­
nayacaksın dedi, verdi kitabı
bana. Ben sabaha kadar ez­
berledim, sabah genel prova
yaptık, gece de oynadık. Ö
arada benim babam ölmüştü
üç dört gün olmuştu, sanıyor
rum, biraz beni o üzüntülü at­
mosferden kurtarmak için,
hem de oyunu kurtarmak
için, beni öyle bir çalışmaya
itti.
Muhsin Bey bizim bu
günlere gelmemize neden
olan, kendi ayaklarımızın üs­
tünde durmasını öğreten bir
insan olarak, her zaman içi­
mizde yaşayacaktır. Bırakın
Türk Tiyatrosuna yaptığı ya­
rarlan, hizmetleri, onun dışın­
da bize, kişisel olarak, bana,
Yıldız'a çok şey vermiştir.
9 Eylül Üniversitesi Görüntü ve Sahne
Sanatları Bölümü 27 Mart-2 Nisan 1992 ta­
rihleri arasında düzenleyeceği "Dünya Tiyat­
ro Günü Kutlamaları" içinde, ağırlıklı konu­
yu "Tiyatro ve Sinema Sanatımızda Muhsin
Ertuğrul" olarak belirledi.
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı da İs­
tanbul Sinema Festivali içinde Muhsin Er­
tuğrul'un 3 filmini özel bir gösteri olarak su­
nacak (Yeniden pozitif baskılan yapılan bu
üç film Bir Millet Uyanıyor, Bataklı
Damın Kızı Aysel ve Şehvet Kurbanı.)
Nisan ayında ise İstanbul Şehir Tiyatrosu ve
İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun Çocuk Tiyat­
rosu birimleri, Muhsin Ertuğrul'un anısına,
ortak bir Çocuk Şenliği düzenleyecekler. •
Müşfik KENTER
_ 11
Yönetmen
olarak
Muhsin Ertuğrul
Y
İlk Hamlet oynanıyor
Muhsin Ertuğrul'un bundan elli altmış yıl önceki
oyun düzenlerini ve sahneleme sırasında verdiği savaşımı
incelediğimizde, onun içinde bulunduğu toplumdan ne
kadar ilerde ve uzak görüşlü olduğunu da anlarız. Darülbedayi'nin 1927 yılında oynadığı ilk Hamlet'in çevirisi
de, sahnelenmesi de, hatta dekoru kostümü de Muhsin
rı hangi usta bilgin bu duruma getirdi?"4
Bu başarının sağlanmasında M. Ertuğrul'un yalnız­
ca teknik açıdan yaptığı yenilikler değil, aynı zamanda ti­
yatro anlayışında ve yorumunda getirdiği yeni yöneliş
dikkate alınmalıdır. Şepkin'in; "küçük rol diye bir şey
yoktur, yalnızca küçük oyuncu vardır", Vakhtangov'un
"tiyatroyu kapısıyla, penceresiyle yaşamak onu anlamak
demektir," anlayışları bu büyük sanatçının özümlediği
temel düşüncelerdi. Onun için başa geçince disiplinli bir
düzen kurmuş, Türkiye'de o zamana kadar sürüp gelmiş
olan ve bugün de yer yer sürmekte olan "yıldız oyuncu"
düşüncesine karşı çıkmış, tiyatronun kolektif bir çalışma
gerektirdiğini belirterek ülkemize ilk kez takım oyuncu­
luğu anlayışını getirmiştir. Elinde boya fırçası, dekorları
boyamış; sırtında kocaman bir kalas, dekor çatmış; elinde
tornavida, ışıkları onarmıştır. Hamlet'in hazırlık aşama­
sında sanatçı arkadaşlarına da bu anlayış ve ideal birliğini
aşılamıştır:
"Hamlet'in mütercimi, Hamlet'in rejisörü, o günün
akşamında Hamlet rolünün aktörü olan Muhsin vücut ya­
pısı itibariyle en güçlümüzdü. O baş tarafa geçti. Hepi­
miz salla sut merdivenlerin altına.iki şıra dizildik. Sırık
hamallarının taşıma usulüne uyarak, adımlarımızı birbiri­
ne uydurduk. Ne de ağır! (...) Ömrümde bu kadar ezici
bir yükün altına girmemiştim. (...) Ve nihayet sahnedeki
kral tahtının önüne boydan boya yükümüzü yerleştirdiği­
miz zaman saat sabahın altısını geçiyordu."5
pe
cy
a
Özdemir
NUTKU
apılan her iş kendi döneminin koşullarına
göre değerlendirilir. Bunda toplum düzeyi,
teknolojik aşama, insan faktörü, arz-talep, es­
tetik olanaklar vb. rol oynar. İnsanoğlu'nun
belli bir dönemde yaptıkları da o dönemin koşullarına
göre bir değerlendirmeye sokulur. Bugünkü gelişmiş
uçaklara bakarak Wright Kardeşlerin yaptığı ilk pırpırı
nasıl aşağılama hakkımız yoksa, bir sanatçının belli bir
dönem içinde kullandığı tekniği de bugünkü teknikle kar­
şılaştıranlayız. Tam tersine, her evrenin bir sonraki evreyi
hazırladığını düşünerek birikimle sağlanan gelişmeyi nes­
nel bir yönelişle ele alırız.
temsili övgülerle yüceltilmiştir. Darülbedayi'den önce
Kahire'de bir İngiliz topluluğunun Hamlet'i oynadığını,
ama Darülbedayi temsilinin daha çok beğenildiğini öğre­
niyoruz. La Bourse Egyptienne adlı gazetede şöyle yaz­
maktadır: "Shakespeare'den gördüğümüz Hamlet, yepye­
ni, taptaze, gençlik dolu bir Hamlet'ti. Siz Hamlet'e yeni
bir yorum getirmişsiniz. Harikülade bir oyun düzeniyle
bu karanlık tragedyayı bize sevdirmek ve beğendirmek
için acaba ışık yağmurunda mı yıkandınız? O hasta ruhla-
Ertuğrul'a aittir . O dönem için sahne tekniğine birçok
yenilik getiren Muhsin Ertuğrul,bu Hamlet'i de yepyeni
bir anlayışla sergilemiştir. Sanatçı perde kullanmamıştır:
"Ne perde iniyor,ne kalkıyor/Ve ne de dekor değişiyor/
Tablolar; tablolar ve bir sürü tablolar"2 . Bu dizelerden
sanatçının o dönemlerde bu ülke seyircisi için yenilik
olan noktaları şöyle sıralayabiliriz: 1-perde kullanılmama­
sı, 2-dekor değişimi olmadan sahneleri gösterme,yani eş­
zamanlı (simultane) sahne düzeni, 3-giysilerin büyük bir
dikkatle doğrulukla hazırlanışı, 4-estetik ışıklama.Bu ko­
nuda Vasfi Rıza şöyle yazıyor:"Bu tarz oyunların o kadar
acemisiyiz ki:Hamlet ne giyer.kral,kraliçenin kıyafetleri
ne şekildedir, ta­
mamen meçhulü­
müz... Bana sen
mayo giyeceksin,
dediler! Hay Allah
müstehakını ver­
sin!
Mayo
ne
mene şey! Deniz
hamamlarında peştemal kullanıldığı
o devirlerde mayo
ismini o vesileyle
duymuştuk" . 3
Yine anlıyoruz ki ,
çoğu kez Shakespeare'in oyunla­
rında
kullanılan
triko, ilk bu Ham­
let
gösterisinde
kullanılmıştır.
Muhsin Er­
tuğrul'un bu uygu­
lamasında,
o
dönem için yine
bir yenilik olan es­
tetik ışıklamaya da
önem verdiği anla­
şılıyor. Çünkü Darülbedayi'nin
Nisan 1928'de Kahire'ye yaptığı tur­
nede bu Hamlet
İşte tiyatroyu böyle her şeyi ile yaşamasını bilen
anlayışı Muhsin Ertuğrul getirmişti. Nitekim, yıllar
sonra, Düşman davası sırasında, "Sahne benim mabedimdir", diye bağıran Hüseyin Kemal Gürmen'in sözle­
rinde, Türk tiyatrosunda kökleşen bu sanat töresinin en
olgun yankısı vardır.
N â z ı m ' ı n oyunu ve yabancılaştırma
e f e k t uygulaması
Oyun düzeni yönünden yabancı oyunlara getirilen
soluk yerli oyunları da kapsamıştır. Bunlardan biri, bir­
çok eleştirmenin övgünü kazanan Nazım Hikmet'in Unu­
tulan Adam uygulamasıdır. 1934/1935 döneminde oyna­
nan bu oyunun, M. Ertuğrul'un özgün çalışmasıyla ortaya
çıkmış olduğunu görürüz. M. Ertuğrul, bu oyuna kendi
sanatçı damgasını vurmuştur: sahne üzerinde oyuncuyu
uzak plandan yakın plana getirmesi sanki onun sinema
çalışmalarından edindiği bir buluştur. Herkes tarafından
göklere çıkartılan bu uygulamanın ikinci özelliği de, iç ve
dış aksiyonun birbirine koşut olarak geliştirilmiş olması­
dır; yani diyalog düzeninde, hareketler kadar duraklara
da aynı ölçüde önem verilmiştir. Çoğu kez duraklar, söz­
lerin sonu olarak değil, sözler durakların sonu olarak iş­
lenmiştir. Böylece oyun düzeni içinde duraklar, organik
gelişimin önemli birimleri olmuştur. Sanatçının başardığı
daha başka bir çalışma da oyun düzeninin göstermeci ni­
teliğidir . Sanatçı, Meyerhold'vari bir yabancılaştırma
efektini ülkemizde ilk kez bu oyunda kullanmıştır.
Doğu ve Batı tiyatrolarındaki her yenilikten bilgisi
olan sanatçı, bunlara kendi buluşlarını da katarak
yerli tiyatro yapıtlarında da bunları başarıyla denemiştir.
Selâmı İzzet Sedes, Unutulan Adam için yazdığı eleşti­
risinde, bu temsilden "Türk Tiyatrosu tarihinde en esaslı
yer tutacak ünlü bir hadisedir," diye söz etmektedir. Eleş­
tirmen şöyle diyor bu oynanış üzerine verdiği yargıda:
"Unutulan Adam'ın sahneye konuş biçimi, doğru-
dan doğruya Muhsin'in kafasından çıkmış enfes bir üs­
luptu. Hamlet'te hayaleti çıkarmayıp yalnız hayaletin se­
sini duyuran ve bununla, Türk sahnesinde batının sahne­
lerine örnek olacak bir üslup yaratan Muhsin, Unutulan
Adam'da günün geçtiğini takvimle, zamanın geçtiğini
saat yelkovanı ile anlattı ve sahneye ilk defa reel, tabii
konuşma tarzını soktu. Sahnenin belâget kürsüsü olmadı­
ğını gösterdi. Köhnemiş tiradı kovdu. (...) Unutulan
Adam'daki dekorlar mukavva, karton demiyeceğiz. Her
7
sahne o derece hakikiydi "
İzmir'de Tiyatro Haftaları
ve Muhsin Ertuğrul'u anma
İzmir, yeni bir 27 Mart'ı ve yeni bir tiyatro haftasını kutlamaya ha­
zırlanıyor. Bu yıl da 27 Mart Dünya Tiyatro Günü'nde başlayacak
Kutlama Haftası 2 Nisan'a dek sürecek. İlk kez 1983 yılında ortaya
atılan, 27 Mart'ı bir hafta olarak kutlama düşüncesinin ışığında, Güzel
Sanatlar Fakültesi, Tiyatro Anasanat Dalı on yıldır 27 Mart'ı hafta olarak kutluyor. Tiyatro haftalarının en önemli özelliği, dramatik yazar­
lık eğitimi gören gençlerin oyunlarının sahnelenmesi oluyor. On yıl­
dan bu yana her yıl "Dört Kısa Oyun" başlığı altında bu yazarların
oyunları sahne tasarımı öğrencilerinin sahne, dekor ve ışık tasarımları
ve oyunculuk sanat dalı öğrencilerinin de oyunculuğuyla sergileniyor.
Bunun yanında yine sahne tasarımı öğrencilerinin dekor eskizleri ve
maket çalışmaları da hafta boyunca görülebiliyor.
C.Ebert, Faust'a hayran kalıyor
8
Bu yılki Tiyatro Haftası'nın önemli bir özelliği de, Muhsin Ertuğ­
rul'un doğumunun yüzüncü yılı nedeniyle düzenlenen Muhsin Ertuğ­
rul Semineri. Bu seminerde de üç gün içinde altı bildiri verilecek.
Bunun yanında Muhsin Ertuğrul'un filmleri gösterilecek.
Haftanın sergi etkinlikleri arasında ise geleneksel Dekor-EskizMaket sergisinin yanında, "Sahneden" fotoğraf sergisi yer alıyor. Ay­
rıca "Altın Trompetler" adlı grubun konseri ve "İnsan Sesi" adlı tek
kişilik opera da haftanın ilginç etkinlikleri olacak.
cy
ne alınmıştır . Sanatçının fikir edinmek için Max Reinhardt'ın oyun düzeni defterini baştan sona incelediğini bi­
liyoruz. Ancak M. Ertuğrul, Reinhardt'ın Alman seyirci
için hazırladığı oyun düzenini, Türk seyirciye ilk kez oy­
nanacak Faust için uygun bulmadığından yepyeni bir
oyun düzeni kurgulamıştır. Bu oyun düzeni, o sırada
Faust üzerine pek bilgisi olmayan seyirciye göre düşü­
nülmüştür. Dekor olabildiğince yalındır, giysiler ise iyi
bir inceleme sonucu ortaya çıkarılmıştır.
Bu yıl 27 Mart Onuncu Tiyatro Haftası kapsamı içinde; Mehmet
Çakar'ın "Diktatör'ün Baharatı", Birgül Yeşiloğlu'nun "Maskeli Balo",
Mine Artu'nun "Tak-Tik", Ali Dündar'ın "Tutkulardan İntihar" oyun­
larından oluşan Dört Kısa Oyun, Engin Elgün'ün Oğuz Atay'dan yap­
tığı bir derleme çalışması olan "Bir Hayatın Librettosu", çocuklar için
bir sokak tiyatrosu çalışması, Gime Amerikan Üniversitesi'nin oyna­
yacağı "İki Efendinin Uşağı" oyunu ve haftanın sonunda da ödül alan
ve oyunları sahnelenen genç oyun yazarlarıyla söyleşi yer alıyor.
a
1935/1936 döneminin en önemli oyunu sanatçının
sahnelediği Goethe'nin Faust'u oldu. Bu temsilin bizde
olduğu kadar Almanya'da da yankısı olmuştur. Alman
gazeteleri övücü yazılarla bu temsilden söz eden eleştiri­
ler yayımlamışlar, oyun düzeni ile oyunculuğu çok başa­
rılı bulmuşlardır. M. Ertuğrul iyi bir dramaturgi çalışma­
sından sonra, bu oyunun iki bölümünü üç saate
indirmiştir. Kendi ülkesinde bile her tiyatronun sahnele­
meyi göze alamadığı bu başyapıtın, Şehir Tiyatrosu'nun,
o dönemdeki ilkel olanaklarıyla başarıyla oynanması o
dönem için bir mucize, bugün için ise üstünde durulacak
tarihsel bir olaydı. Şehir Tiyatrosu'nun o zaman henüz
teknolojik yenilikleri içeren bir sahnesi olmadığı için, sa­
natçı arka arkaya değişen 22 sahneyi başka türlü çözüm­
lemiştir: sahne ağzını stilize bir gotik kemer durumuna
sokmuş ve bu gotik açılıştan arka planda değişik sahnele­
ri gösterme yoluna gitmiştir. Bu gotik kemerle sahne de­
ğişimi akıcı bir yolda sağlanabilmiştir. Bu oyunun dra­
maturgi çalışmasında, Viyana Burgtheater dramaturgu
Richard Beer-Hoffman'ın yaptığı budamalar da gözönü-
Semih ÇELENK
12
Muhsin Ertuğrul çok sayıda oyun sahnelemiştir .
Sanırım sanat yaşamı boyunca bu ikiyüzün üstündedir.
Bunların hepsi doğru, çoğu da yenilikler içeren yorum­
lardır. Yüzüncü doğum yılını kutladığımız şu günlerde
Muhsin Ertuğrul, Türk tiyatrosunun vazgeçilemeyecek
öncüsü olarak bizlere ışık tutmayı sürdürmektedir. •
Kaynakça:
pe
O sırada Ankara'daki Devlet Konservatuarı'nın Ti­
yatro Bölümü'nü yöneten Carl Ebert, Faust temsilinde
bulunmuş, Şehir Tiyatrosu sanatçılarını candan kutlamış­
tır. Oyunu seyrettikten sonra "uzun ve heyecanlı" bir ko­
nuşma yapan Ebert'ın şunları söylediğini öğreniyoruz:
"Belki yüz defa oynadığım, bir o kadar da seyretti­
ğim Faust'un, bir Alman sahnesinde görülmesi gelenek
olmuş ne kadar mizansen ve temsil inceliği varsa, hepsi
eksiksiz olarak, sizin temsilinizde vardı. Sanatçıların yü­
reklerinde işlerine karşı derin bir sevgi olmasaydı, bu
güç iş böyle başarıya ulaşamazdı. Faust, Mefisto, Grenshen başta olmak üzere, bütün roller kusursuz temsil edil­
di. Eseri herkes, istisnasız, rolünün gerektirdiği yolda, iyi
9
anlamış ve iyi kavramıştır."
1. Dili tiyatroya pek uygun olmadığı için Abdullah
Cevdet'in daha önceki çevirisi bu gösteri için kullanılma­
mıştır. .
2. Vasfi Rıza Zobu, "Ramazana Hazırlık", Türk Ti­
yatrosu, Aralık 1964, s. 26.
3. a.g.y., 27
4. V.R. Zobu, "Gurbette Hoş bir Seda", Türk Tiyat­
rosu, Ocak 1967.
5. aynı, "Ramazana Hazırlık", ss. 27-8
6. Tarka, "Unutulan Adam'ın sahneye konuş Prensip­
leri", Darülbedayi, 1 Ocak 1935, s. 15
7. S. İ. Sedes, Tiyatro Sanatı, Akşam Matbaası, İs­
tanbul 1936, s. 111.
8. M. Ertuğrul, "Türk Sahnesinde Faust", Türk Ti­
yatrosu, 1 Mart 1946, s. 15
Bu temsilden Alman gazeteleri uzun uzun sözetmişlerdir.10 M. Ertuğrul'un oyun düzenleri dış basında
yankı yapıyordu. Viyana'da yayımlanan Theater der
Welt dergisinde, Türk tiyatrosu üzerine uzunca bir yazı
ve Şehir Tiyatrosu'nda oynanan Macbeth ile Ayak Takı­
mı Arasında temsillerinden iki resim vardır. Bu yazıda
şöyle deniliyor:
"(...) Onun (M. Ertuğrul'un) oyun düzenleri Avrupa
sahnelerine yön verecek kadar etkili; onun idealizmi ve
teknik bilgisi bütün teknik engelleri ortadan kaldıracak
nitelikte; İstanbul'un her iki sahnesinde birden oyun sah­
neliyor. Tiyatro okulunu yönetiyor (İstanbul'dakini), ve
şimdi Ankara'da kurulmuş olan yeni bir tiyatro okulunda
da yol gösterenlerin başında geliyor; oynadığı zaman ti­
yatronun kapalı gişe olması garantileniyor. Muhsin Er­
tuğrul gelişen, yeni Türk Tiyatrosu'nun ruhudur."11
9. Türk Tiyatrosu, 15 Mart 1926, s. 2
10. Bkz. Deutsche Allgemeine Zeitung, 23 Mayıs
1936 ve Berliner Lokal-Anzeiger, 14 Nisan 1936.
11. Staphan Bonart, "Das Theater in der Türkei", The­
ater der Welt, Cilt I, sayı:3, Viyana, Mart 1937, s. 181.
12. Başka başarılı oyun düzenleri için bkz. Darülbedayi'nin Elli Yılı, Ankara Üniv. Yay. 191, Ankara 1969, ss.
162-172.
13
Özdemir
Nutku
Peyami Safa ile mahkemelik olan polemik
Alafranga
adam
M
Lisan becerisi
Lisan hususunda fevkalade istidadı vardı, çok
imrenirdim. Kafkasyalı Ermeni bir aktör vardı,
Muhsin'i çok beğenmiş, onun yol göstermesiyle 22
yaşlarında Paris'e gitti. Bir tek kelime Fransızca
bilmiyor, parası da yok. Oradan piyes tercüme ede­
cek kadar Fransızca bilerek döndü, h e m de üç beş
ayın içinde. Buraya kızdıkça, bırakır bırakır giderdi.
Almanya'ya gitti, bir seneden fazla kaldı, oradan da
Almanca piyes çevirecek kadar Almanca bilerek
döndü. Amerika'dan da İngilizce konuşarak döndü.
Lisan hususunda böyle bir kabiliyeti vardı.
Hepimizden fazla bilgili bir adamdı. Çok gör­
müş ve tetkik etmiş, sürekli okuyan bir adamdı.
Çok güzel bir kütüphanesi vardı, sonra onu bir kü­
tüphaneye hibe etti. Türkiye'de büyük tiyatrocular
yetişmiştir, onun büyüklüğü diğerlerine benzemeyeşinden ayrılabilir. Büyüklüğünü,
bilgisini heba etmedi, kaybetme­
di, devam ettirdi ve etrafa da o
bilgiyi verdi.
cy
a
uhsin Ertuğrul tiyatrodan başka hiç­
bir şeyi beğenmeyen bir insandır. Ti­
yatrocu olarak doğmuş ve tiyatrocu
olarak ölmüştür. Onun yetiştiği d e ­
virlerde, ondan evvel veya ondan sonra da Muhsin
Ertuğrul gibi tiyatro için doğmuş bir adam ben bil­
miyorum. Çok büyük sanatkarlar yetiştirmiş bu
Türkiye, ama Muhsin Ertuğrul bunların bir başka
türlüsüydü. Muhsin, alaturka değil alafranga ruhlu,
yaradılışlı bir insandı. Acaip bir zekası vardı, ama
yaptığı birçok hatası da olurdu. Münakaşasını ya­
pardım, benden 10 yaş büyüktü ama bana karşı bir
yakınlığı vardı. Ben düşündüğümü söylerdim, o
eğer bana katılmıyorsa, cevap verirdi ama ekseri­
yetle, benim düşüncelerimi pek reddetmezdi. Bu
acaba onun nezaketinden mi yoksa benim savundu­
ğum şeylerin doğruluğundan mı bilemiyorum. İki
defa birer ay müddetle süren dargınlığımız oldu. O
haksızdı. Haksızlığını bir ay sonra anladı, geldi o
barıştı. Ötekinde de yine haksızdı, bir iki ay sürdü.
Zevk hususunda birbirimize benzemememize rağ-
m e n bana karşı bir muhabbeti vardı, kızdığı zaman­
larda bile o muhabbeti kaybolmazdı. Yanlışlık yap­
tığı zaman hiç kimseden ne nasihat dinler, ne tavsi­
ye dinlerdi; ama ben işine karışırdım, tenkit de
ederdim, tavsiyede de bulunurdum kızardı. Kızgın­
lığını gösterir, araya fasıla koyar, zaman içinde
bana hak verir ve hak verdiğini de konuşmasından
anlardım. Yoksa haklısın demedi şimdiye kadar,
mağrurdu.
Türk tiyatro
sanatçılarının
andı
Türk Tiyatrosu adına başlattığın onurlu savaşı unutmayacağız, unutturmayacağız.
Yalnız yaptıklarını değil, yapmak istediklerini de dosdoğru sıralayıp, saptırmadan ger­
çekleştirmeye çalışacağız.
pe
Şunu iyi biliyoruz ki: Senin; ülkemiz tiyatrosu, operası, balesi, müziği, tüm sanatları
adına isteklerin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmamız için en geçerli ye en gerekli yol­
dur. Yirrnibirinci yüzyıla girerken hedefimiz;
Disiplinli, nitelikli, ülke düzeyine yayılmış bir tiyatro seferberliği olmalıdır. Uyuş­
muşları silkeleyip uyandrracak, yorgunları, bezginleri dinlendirip huzura kavuşturaca­
ğız. Sağlık ve eğitim fırsatı gibi, tiyatro seyretme fırsatını da her yöre insanımıza hak
olarak tanıtacağız. Tiyatronun duygu dünyamıza, düşünce dünyamıza,serptiği yıldız
ışıklarından ülkemizin her yöresini yararlandıracağız.
Her üniversitimizin en az bir fakültesinde mutlaka bir tiyatro kürsüsü olacak.. Her
ilimizde, her ilçemizde seyirci ve sanatçı onuruna uygun sahneler kurulacak. Çocukları­
mız ve gençlerimiz tiyatro bilgileriyle donatılmış, kendi tiyatrolarında eğitilmiş olacak.
Biz Türk Sanatçıları: Tiyatromuzun çıkarlarını kendi çıkarlarımızdan üstün tutaca­
ğız.
Kolay'ın değil zor'un,
Geçici'nin değil kalıcı'nın.
Aldatıcı tiyatro'nun değil, doğru tiyatro'nun
Yolunda olacağız...
Disiplinli, çalışkan, nitelikli, çağdaş ve ülkemiz gerçeklerine uygun oyunları halkı­
mıza sunmak için birlik ve beraberlik içinde, elele gönül gönüle, yılmadan yorulmadan
çalışacağız.
Türk Tiyatro sanatının ve Türk seyircisinin hizmetinde olan bizler, Muhsin Ertuğrul
Hoca'nın çizdiği yoldan ayrılmamaya, yaktığı ateşi söndürnemeye and içeriz...
Uyuşmadığı, anlaşamadığı
insanlar olurdu. Onları ya dinle­
m e z d i , geçiştirirdi, ya da kavga
ederdi. . M a h k e m e y e düşecek
kadar tenkitlerde bulundu,, yazı
yazdı. Muhsin iyi yazı yazardı,
makaleleri iyiydi. .
Mahkemelik kavga
Peyami Safa önceleri iyiy­
di, sonra aleyhte yazı yazmaya
başladı. Peyami'nin tiyatroda hi­
maye etmek istediği bir iki arka­
daşı vardı. Onlar Muhsin'in aleyhindeydiler
ve
Peyami,
Muhsin'in
aleyhine bir yazı
yazdı, o da öyle bir cevap verdi
k i , yenir yutulur gibi değil.
Buna karşılık veremedi, o yazı­
dan dolayı hakaret davası açtı.
Muhsin bu davadan dolayı m a h ­
kum olabilirdi. Mahkum olursa,
tiyatrodaki işler kalacaktı. Karar
verdim, o yazıyı ben üstüme
aldım ve dava bana açıldı. Benim
mahkum olarak altı ay tiyatrodan
ayrı kalmam, tiyatroyu sarsmaz,
ama Muhsin ayrılırsa, sarsılır ti­
yatro. Mahkemeye gittik, celse
açıldı.
"Yazıyı ben yazdım",
dedim. Peyami itiraz etti, "ama
m a d e m ki Vasfi Rıza üstüne aldı,
bunun bir anlamı kalmadı, vaz­
geçtim davadan" dedi, ben de
mahkumiyetten kurtuldum.
Semih SERGEN
Vasfi Rıza ZOBU
pe
cy
a
Tiyatro adamı:
adamı" vb. örnekleriyle bütünleşiyor. Dilimize de
Fransızca'daki L'homme de theâtre tamlamasından
aktarıldığını, bir çeviri adlandırma olduğunu kolayca
söyleyebiliriz.
Bu deyimin, tiyatro tarihimizde, kimi araştırmacılarca, Batılı anlayıştaki tiyatromuzun oluşumunda
payı bulunan sanatçılarımıza bir nitem olarak verildi­
ğini, kimi zaman da bu nitemi taşıyan sanatçımızın
bulunmadığının belirtildiğini görüyoruz. Tiyatro tari­
himizin ilk "tiyatro adamı", Sayın Metin And'a göre,
Ahmet Fehim Efendi'dir. Önceli Güllü Agop ile çağ­
daşı M. Mınakyan ise tiyatromuza önemli katkıları ol­
masına karşılık "tiyatro adamı" değillerdir.
Muhsin Ertuğrul
Efdal
SEVİNÇLİ
B
urhaneddin Bey Kumpanyası'nda, 30 Tem­
muz 1910 günü, Conan Doyle'ın Sherlock
Holmes piyesinde, "Bob" rolüyle sahneye ilk
adımını atan Ertuğrul Muhsin'in (7 Mart
1892 - 29 Nisan 1979), tiyatroyla bütünlenen yaşamı,
tiyatro tutkunu bir genç olarak II. Meşrutiyet'in coşku­
lu havasında başlar ve bu coşku engin bir sevgiye dö­
nüşerek ölümüne dek, gerçek bir "Tiyatro Adamı" ola­
rak sürer.
cy
Ertuğrul Hoca
pe
Muhsin
a
Ağustos 1958'de, Devlet Tiyatrosu Genel Mü­
dürlüğü görevinden alınan Muhsin Ertuğrul'un tiyatromuzdaki önemini "Tiyatro Adamı Yokluğu" (1)
M. Ertuğrul'u "tiyatro adamı" nitemiyle adlandı­
başlıklı yazısında tartışan Zihni Küçümen, önce
rırken ülkemizde, bu nitemi kazanmış ya da bu niteme
"Kimdir bu adam? Bir sihirbaz mı?" sorularını sorup
yakın özellikler gösteren sanatçılarımızın varlığını da
"tiyatro denilen dine, bütün varlığıyla bağlanan" ada­
irdelemeliyiz.
mın özelliklerini şöyle sıralar:
Tiyatro adamı kimdir? Kime tiyatro adamı
a- İşinin, oyunculukta, sahneye koyuculukta tam
denir? Tiyatro adamı olabilmenin, değişmez, nesnel
ustası olması,
ölçütlerle belirlenmiş koşullan var mıdır?
b- Genel kültüre karşı tutkusu,
Tiyatro adamı tamlaması, dilimizde bir tiyatro
c- Her çeşit yaradılışta, her seviyede insanı
terimi olarak kullanılmıyor. Bir "tiyatro deyimi" söy­
çekip çevirebilecek zeka ve beceriklilik,
leminde kullanılan tiyatro adamı tamlaması, dilimiz­
d- Tiyatroyu yayabilecek, sevdirebilecek gücü
de, "devlet adamı, politika adamı, sanat adamı, müzik
göstermesi (2).
Bu maddeler gerçekte, M. Er­
tuğrul'un kişiliğinin, yaşamının gös­
tergesi olan saptamalardır. M. Ertuğ­
rul'un görevden alınışı üstüne, O'na
Muhsin Bey'le Ankara'da 1958 yılında tanıştım.
yürekten bağlı Z. Küçümen'in diğer
Muhsin Bey kendisinden "demeç" almak isteyen gazetecilerden kaçardı. Varlık
belirlemeleri,
Türkiye
özelinde,
Dergisi'ne "Edebiyatçılarla konuşmalar" yaptığım yıllardı.(1958-1965). Yaşar Nabi
Muhsin Ertuğrul'u bir "tiyatro
Bey'e Muhsin Ertuğrul'la konuşma yapabilir miyim diye sorduğumda, "olur" yanıtı­
adamı" yapmaya yetecek özellikler­
nı almıştım. O sırada Muhsin Bey Devlet Tiyatroları'nın Genel Müdürü idi. Telefon
dir.
ettim. Dileğimi öğrenince biraz önceki nâzik adam gitmiş, yerine kesin ama sert;
Düşünen, t a r t ı ş a n bir
dahası biraz üsteleyince kırıcı bir adam gelmişti. Sonra bir kaç kez kendisiyle ko­
öncü
nuşmaya çalıştımsa da olmadı. Adımı bir kez duymuş ve ezberlemişti. Özel kalem
müdürü sevgili Mefküre Hanım da bu konuda bir şey yapamıyordu. Muhsin Bey'in
Ancak Z. Küçümen'in de belirt­
yakınlarında çalışan birini; Muhsin Bey'in odasında olduğu sırada, bana telefon et­
tiği üzere M. Ertuğrul, dünya tiyatro
tarihi içinde adları anılan nice tiyatro
mesi konusunda ikna ettim. Baskın yapacaktım.
adamı gibi, tiyatroda yeniliklerin ya­
Telefonu alır almaz evden fırladım. Kendisine gazeteci olmadığımı, sanat ko­
ratıcısı, çağa damgasını vuran bir sa­
nuşmaları yaptığımı, isterse yaptığım, konuşmalardan bir kaçını gösterebileceğimi
natçı olamamıştır. Bir başka sanat­
söyledim. Başka bir gün için randevu verdi.
Söylediği günde telefon ettim. „
çıyla da karşılaştırmaya kalkmak
"Gel" dediğinde gerçekliğine inanamadım. Olmuştu işte! Konuşmayı yaptık. Sonra
yanlış olur. Muhsin Ertuğrul'un ko­
bir kez daha görüştük. Sonra bir kez daha ve bir kez daha... Ama asıl dostluğumuz
numunu, ülkemize özgü koşullara
O İstanbul'a döndükten sonra başladı.
bağlı değerlendirirken tiyatromuzun,
kültürümüzün durumu da temel ölSonra dostluğumuz koyulaştı. Her,sahnelediği oyuna çağırırdı. Oyun uzak bir
çütlerimizdir. O'nun yaptıkları ya da
yerde sahnelenmişse, örneğin Yedikule'de, eve bırakırdı. Genç Osman, galasına
yapamadıkları, kişisel yetersizliğin­
gittiğimde "Yalnız mı geldin?" diye sordu. O akşam oyun dönüşü bana yemeğe ge­
den çok, tiyatro törelerini daha yeni
lecekti. Bu ilk gelişi, ilk birlikte yemek yememiz olacaktı. Oyun bitiminde Muhsin
öğrenen bir toplumun gelişmişliğiyle
Bey önde, ben arkada, benim sevgili dostum, Muhsin Bey'in değerli eşi Handan
ilgilidir. Görüşlerini, önce bir oyuncu
Uran direksiyonda eve geldik. Kapının önüne geldiğimizde zeytinyağlı taze barbun­
olarak yazıya aktardığı 1913 yılından
yanın midesini bozacağını öne sürerek (bahane ederek) yukarı çıkmadı. O gece bir
başlayarak yönetmen, öğretmen, yö­
tedirginliği vardı.
netici, tiyatronun tek adamı olurken
Tanrım dostluğundan bu denli öğündüğüm insanlar ne kadar azdı. Ve ben ne
aktarmacı, devşirmeci, öykünücü
kadar şanslı bir insandım. Tiyatro delisiydim ve tiyatronun gelmiş geçmiş en büyük
oluşu O'nun değerini azaltmaz. O, bir
hocası benim dostumdu. Sevgili Muhsin Hoca, size sevineceğiniz bir haber vermek
öncü olarak, tiyatromuzun bugün en
istiyorum. Bir oyun yazdım. Bu oyunla bir de ödül aldım. Henüz sahnelenemedi.
önemli tiyatro adamı olma özelliğini
hâlâ taşımaktadır. Yazıdan, tartış­
Yıllar önce onunla konuşma yapabilmek başarısıyla başlayan bu güzel dostluğu­
maktan, düşünmekten kaçan tiyatro­
muzun öyküsünü 100. doğum yılında anacağımız Muhsin Bey'in dostlarıyla paylaş­
cular olduğu sürece de -korkarımmak istedim. Ben de "Güzel olan her şey gün ışığına çıkmalıdır" diyenlerdenim.
tek kalacaktır. •
Muazzez MENEMENCİOĞLU
(1) Zihni Küçümen, "Tiyatro Adamı
Yokluğu", Yeditepe, s.165,15.10.1958, s.l
(2) Y.a.g.m., s.6
16
TİYATRO REHBERİ
""
SAHNE
A. Poyrazoğlu Tiy.
Müjdat Gezen S. M.
Altunizade K. M.
Dostlar T. Sahnesi (Barohan)
Nazım Hikmet Sahnesi
Dormen Tiyatrosu
İTÜ Maden Fak.(Maçka)
Altunizade K. M.
Karaca Tiyatrosu
Yıldız Sineması (Bahariye)
Çevre Tiyatrosu
G.Ülkü G.Özcan Tiyatrosu
Karaca Tiyatrosu
Rüştü Uzel Lisesi Salonu
İst. Cep Tiy. Salonu
Kenter Tiyatrosu
Müjdat Gezen S. M.
Aksaray Gösteri Mrk.
Çevre Tiyatrosu
Ses 1885
Kenter Tiyatrosu
Kadıköy Bl. K.M. (C.Bostan)
Tevfik Gelenbe T.
Karaca Tiyatrosu
Taxim Night Club
Yumurcak Sineması
240
240
526
545
349
333
Muhsin Ertuğrul Sahnesi
Muhsin Ertuğrul Sahnesi
Reşat Nuri Sahnesi
Gaziosmanpaşa Tiy. Sal.
Haldun Taner Sahnesi
M. Celal Sahnesi
20
20
80
00
63
97
cy
77
77
53
45
04
03
De Tiyatrosu
Gökkuşağı Oyuncular
Oluşum Tiyatrosu
Yeni Tiyatro
ANKARA D. TİYATROL ARI
Büyük Tiyatro
Küçük Tiyatro
Oda Tiyatrosu
Yeni Sahne
Şinasi Sahnesi
Altındağ Tiy.
İZMİR
izmir Sanat T.
İzmir Devlet T.
İzmir Devlet T.
İZMİT
Çevre Tiy. ve Sanatevi
Kocaeli Bölge T.
ORDU
Karadeniz Ordu Bl. T
TAM
50-40.000
30.000
Ücretsiz(ZiraatB)
40-30.000
15.000
40.000
40-30.000
30.00
30-20-10.000
40-30.000
30.000
30.000
40.000
40-30.000
30.000
40-30.000
30.000
50-40.000
30.000
40-35-25-15.000
25.000
30.000
30.000
20.000
20.000
40-30.000
a
TEL
244 46 75
347 27 00
333 65 28
244 8137
25160 90
241 27 37
230 73 75
333 65 28
249 23 33
346 51 24
585 59 35
246 80 91
249 16 32
23109 67
348 87 76
246 35 89
346 5109
517 05 13
585 59 35
251 18 65
246 35 89
360 90 95
336 21 03
252 99 18
256 44 31
261 01 91
ÖĞRENCİ HALKGN.
25.000
25.000
20.000
15.000
7.500
20.000
20.000
15.000
15.000
20.000
20.000
20.000
20.000
20.000
15.000
20.000
20.000
30.000
20.000
15.000
15.000
15.000
10.000
15.000
20.000
220.00
20.000
20.000
20.000
20.000
15.000
20.000
20.000
15.000
-
6.000
6.000
6.000
6.000
6.000
6.000
3.000
3.000
3.000
3.000
3.000
3.000
-
502 08 53
Aziz Nesin Sahnesi
10.000
5.000
-
25156
25156
25156
249 69
258 30
A.K.M.
A.K.M.
A.K.M.
Venüs Sineması
YıldızSarayı
10.000
10.000
10.000
10.000
10.000
5.000
5.000
5.000
5.000
5.000
-
426 85 17
425 02 56
426 73 29
431 95 66
425 12 29
425 02 56
425 12 29
425 02 56
T.A. Derneği
AST Salonu
Kavaklıdere Sineması
Eftal Kayış Sahnesi
ASM Salonu
AST Salonu
ASM Salonu
AST Salonu
20.000
30.000
12.000
12.000
10.000
25.000
25.000
25.000
15.000
15.000
12.000
12.000
10.000
15.000
15.000
15.000
-
324
311
311
434
467
316
Büyük Tiyatro
Küçük Tiyatro
Küçük Tiyatro
Yeni Sahne
Şinasi Sahnesi
Altındağ Tiyatrosu
10.000
10.000
10.000
10.000
10.000
10.000
5.000
5.000
5.000
5.000
5.000
5.000
-
43 0 1 3 4
13 50 35
23 01 22
İSEM Salonu(155. Sokak Hatay)
Konak Sahnesi
Karşıyaka Sahnesi
20.000
10.000
10.000
15.000
5.000
5.000
1141 11
14 10 90
ÇT Sahnesi
Oda Tiyatrosu salonu
20.000
15.000
15.000
10.000
OBKT Salonu
15.000
5.000
00
00
00
44
80
pe
İSTANBUL
Ali Poyrazoğlu T.
A. Şahin Nokta T.
Barış Oyuncuları
Bizim Tiyatro
Bulunmaz Tiyatro
Dormen Tiyatrosu
Dostlar Tiyatrosu
Enis Fosforoğlu T.
Enver Demirkan T.
E. Dinçer İst. Bulvar T
Genç Uygurlar
G. Ülkü G. Özcan T.
Gülriz Sururi T.
H. Çaman Yeditepe O y
İstanbul Cep T.
Kent Oyuncuları
Komedi Show
Levent Kırca T.
Nejat Uygur T.
Ortaoyuncular
Oyuncular Tiy.
Salih Kalyon T.(AÇT)
Tevfik Gelenbe T.
Tiyatro Ayna
Yada Tiyatro
Yasemin Yalçın T.
İSTANBUL S. TİYATROLARI
Harbiye
Cep Tiyatrosu
Fatih
Gaziosmanpaşa
Kadıköy
Üsküdar
BAKIRKÖY B.TİYATROSU
Güngören Tiyatrosu
İSTANBUL D. TİYATRO LARI
Büyük Salon
Oda Tiyatrosu
Konser Salonu
Taksim Sahnesi
Yıldız Sarayı T.
ANKARA
Ali Hürol T.
Ankara Sanat T. (AST )
Çan Tiyatrosu
22 10
1169
1169
24 24
17 44
59 02
215 98
-
a
pe
cy
a
pe
cy
a
pe
cy
a
cy
pe
a
pe
cy
a
cy
pe
cy
a
pe
Gençler için
Muhsin
üzerine
Hoca
söyleşi
pe
cy
- Genç kuşaklara Muhsin hocayı nasıl tanıtırsın?
- Hem çok kolay, hem çok zor bir iş!
- Neden?
- Kolay: "Çağdaş Türk Tiyatrosu'nun kurucusu,
oyuncu ve yönetmeni" derim. Zor: Ona, çevrelerinde
gördükleri herhangi bir oyuncu-yönetmen gözüyle bak­
malarını nasıl önleyebilirim?
- O zaman?
- Özellikle genç tiyatrocu kuşağına derim ki,
"Önce kitaplıklara gidin, 'Darülbedayi, Türk Tiyatrosu
ve Devlet Tiyatrosu' dergilerinde hocanın başyazılarını
okuyun." (Genellikle Perdeci, özellikle kendi imzasıy­
la)
- Başka?
- Günümüzün Türk tiyatrosunu tam olarak değer­
lendirebilmeleri için şu kitapları mutlaka okumaları ge­
rektiğini söylerim:
Benden Sonra Tufan Olmasın - Muhsin Ertuğrul /
İnsan ve Tiyatro Üzerine 'Gördüklerim' - Muhsin Ertuğ­
rul / Görüşleriyle, Uygulamalarıyla M. Ertuğrul- Efdal
Sevinçli / Sinemadan Tiyatroya Muhsin Ertuğrul - Efdal
Sevinçli / Darülbedayiin Elli Yılı - Özdemir Nutku /
R.N. Güntekin'in Tiyatro İle İlgili Makaleleri - Kemal
Yavuz / M. Ertuğrul Semineri Bildirileri - Ege Üniversi­
tesi / Elli Yılın Türk Tiyatrosu - Metin And / Bağışla
Onları - Tarık Dursun K. / O Günden Bu Güne - Vasfi
Rıza Zobu.
- Başka?
- "Atatürk Kitaplığı'na teslim edilmiş olan, hoca­
nın binlerce ciltlik kitaplığını inceleyin, neler okumuş
olduğunu gözünüzle görün" derim.
- Başka?
- "Ben okuyamam, inceleyemem" diyenlere, "Hiç
değilse, onun, doğumunun 100. yıldönümü dolayısıyla
düzenlenen etkinlikleri izleyin" derim.
- Onu da yapmayanlara?
- Şunu derim: "Evet, ondan önce de iyi-kötü bir
Türk Tiyatrosu vardı. Ama çağdaş anlamda ve her gece
düzenli temsiller veren bir Türk Tiyatrosundan sözetmek olanaksızdı. Oyuncu, yönetmen, YAZAR, özellikle
de SEYİRCİ, ışıkçı, dekorcu, sahne terzisi, makinisti,
butafor, aksesuarcı, hatta gişeci, kapıcı, yer gösterici,
hademe gibi tiyatro personeli olarak aklınıza kim gelirse
o buldu, o yetiştirdi" derim. "Yazarından seyircisine,
Çocuk Tiyatrosundan, Hisar gibi yerlerde tiyatro yap­
maya, Semt tiyatrolarından Kahve tiyatrolarına, Devlet
Tiyatrosu'ndan İl Tiyatroları'na, Deneme Tiyatrosu'ndan
Oda Tiyatrosu'na kadar bugün gördüğünüz, duyduğunuz
her şey onun eseridir" derim. "Klasik, çağdaş, öncü,
yerli, yabancı her yetkin oyunu ülkemizde ilk sergileten
tiyatrocuydu" derim. "Devlet gibi, belediye gibi tiyatro­
ya ödenek veren kurumların yetkililerinden eleştirmen­
lere kadar, tiyatronun ne olması, ne olmaması gerektiği­
ni bir ömür boyu yılmadan, çekinmeden, yazılarıyla,
kişiliğiyle, açtığı ve yaşattığı tiyatrolarla, sergilediği
oyunlarla ÖĞRETEN gerçek bir" ÖĞRETMENdi"
derim.
a
Zihni Küçümen
- Başka?
- "Haset, kin, kibir, ayak oyunları nedir bilmeyen,
cehalete savaş açmış, tiyatro özgürlüğünü, koltuğu
adına, ödün vermeden korumuş, onurlu, tüm yaşamını
tiyatroya adamış, halis bir insandı" derim. "Hamlet'in
babası için dediği gibi ADAMdı o!'; küçük hesapların,
minicik dünyaların kör insanları onun büyüklüğünü
hiç mi hiç anlayamadı, anlayamayacaktır da" derim. •
17
1964-68 yıllan arasında tiyatro eğitimimi geliş­
tirmek amacıyla Fransa'ya gittiğimde, ben de ilk iş
olarak orada yeni kurulmakta olan "Kültür Evleri"ni
inceledim. Çünkü bu kuruluşlar, Muhsin Ertuğrul ho­
camızın "Bölge Tiyatroları" tasarısına çok yakın,
bizim politik nedenlerle kapattığımız "Halkevleri"nin
gelişmiş örnekleriydi...
Bölge Tiyatroları, Kültür Evleri
Türk insanının
kültür yaşamı
TV ekranlarına
terkedilmemeli...
Aradan geçen bunca zaman sonra izliyorum,
Fransa'da "Kültür Evleri", bizden çok sonra, 60'lı yıl­
larda kurulmuş olmalarına rağmen gelişti. Başta tiyat­
ro olmak üzere tüm sanat dallarında, uluslararası plat­
formda ses getiren ürünler vermeye başladı. Hem
bulundukları çevrenin kültür yaşamına, hem ülkenin
sanat ürünlerine zenginlikler katmaya başladı.
Bizde geriye baktığımızda ne görüyoruz? 30-40
niversiteli gençler olarak 1950-60'lı yıllarda
yıllık koca bir boşluk! Tiyatronun alt yapısını oluştu­
Can
tiyatro yapaken, Muhsin Ertuğrul hocamızın
ran, seyircisini yetiştiren, 50'li yılların amatör tiyatro­
KOLUKISA
"Bölge Tiyatroları" tasarısı, geleceğin ideali
ları, gençlik tiyatroları da yok artık... Oysa o yıllarda
olarak düşlerimizi zenginleştiriyordu... Gele­
idealimiz olan "Bölge Tiyatroları" gerçekleşseydi, ti­
cekte olgunlaşıp gerçek birer tiyatro adamı olduğu­
yatro ülke çapında yaygınlaşacak, bulunduğu her böl­
muzda,
bu
bölge
tiyatrolarında
görev
alıp,
tiyatronun
Büyükbaba
gede, tiyatro yapmak isteyen insanlara katılım imkanı
yaygınlaşmasına,
gelişmesine,
tanınıp
sevilmesine
kat­
oyununda baş­
sağlayacaktı..
kıda bulunacaktık.
rolde, İŞT 1949
Tabii ki amaç sadece profesyonel oyuncular ye­
tiştirmek olmayacaktı. Ama böylece tiyatroyu bilen,
seven, olgun bir tiyatro seyircisi de yetişecekti.
Evet, bunca yıl sonra, bundan dokuz ay önce
Gaziantep Belediyesi tarafından, orada bir tiyatro ku­
rumu oluşturmak üzere davet aldığımda, işte bu 50'li
yılların idealine sahip bir tiyatro adamı olarak çok
mutlu oldum. Ancak orada, sadece tiyatroya değil,
sanat ve kültür hareketlerine aç bir potansiyel buldum.
Böylece bölgelerin, salt tiyatroyu değil, bunun
yanında tüm sanat hareketlerini kapsayan kültür mer­
kezlerine ihtiyacı olduğu gerçeğini gördüm. Sadece
izlemek değil, tiyatro yapmak, resim yapmak, müzik,
sinema sanatıyla tanışmak isteyen, katılımcı bir kitle­
nin varlığı söz konusu...
Ayrıca orijinal kültür ve sanat özellikleri olan
bölgelerin, Türk sanatına evrensel boyutta zenginlik­
ler katacağı inancındayım. Bu bağ­
lamda bölge özelliklerine göre kül­
tür merkezleri oluşturulup, yerel
potansiyelleri gün ışığına çıkaracak
imkanlar sağlanmalı. Bunun ancak,
kültür evlerinin bünyelerinde oluşa­
"Şehir Tiyatrosu, 27 Mayıs'tan sonra, İstanbul Belediyesi'nin başına geçen Şefik
bileceğine inanıyorum. Kahraman­
Erensü'nün çabasıyla biri Üsküdar'da diğeri Fatih'te olmak üzere iki yeni tiyatro binamaraşlı aydın, genç bir işadamımız,
sına kavuşacaktı...Muhsin Bey Şefik Erensü'nün (ölümü) ardından Şubat 1961 tarihli
"Güneydoğu Anadolu'da kültür ve
Türk Tiyatrosu dergisinde yazdığı bir yazıda şunları diyordu:
sanat adına sürdürdüğümüz misyon
GÜLE GÜLE
30 yıl önce başlatılmış olsaydı,
............. Belediyenin başına geçeli henüz bir ay olmamıştı. Belediyenin kasası tamtabugün bu bölgede sevgi ve kardeş­
kırken Şefik Erensü, eldeki malzemeyle biri Fatih'te öteki o canım Üsküdar'da iki
lik hakim olurdu" demişti. Gene bu
örnek tiyatro yapmaya karar verdi. Yalnız bu karar şimdiye kadar bizde verilen kararyöre üniversitelerimizden birinin
lar gibi olmadı. Her şey bir yıldırım hızıyla yürüdü ve temelden dört ay sonra, işte
rektörü, "GAP Projesi yakında ta­
bugün, seyircilerine kapıları açılıyor.
mamlanıyor, su ve enerji üretimiyle
Şefik Erensu kalbini çalışma masası başında zedeledi. Fakat İstanbul'da ve Üskübirlikte bölgeye zenginlik yağacak.
dar'a iki tiyatro hediye etmekle bütün İstanbulluların kalbini kazandı.
Biz elimizi çabuk tutmaz, tiyatro
Ne mutlu böyle gelip, böyle yıldırım hızıyla eser verip, böyle gidenlere!
perdelerini bir an önce açmazsak,
Onun için kendisine, elli yıl tiyatro binasına hasret çeken bir İstanbullu sıfatıyla
onların yerine barlar ve pavyonlar
candan ve gönülden (Güle Güle) demek istedim. Çünkü ilk tiyatroya girdiğimiz günkapılarını açacak" dedi..
den beri kafamızda yaşattığımz gençlik hayalini o gerçekleştirdi. onun için bütün tiEvet çok zaman kaybedildi..
yatro sanatçıları adına kendine ne kadar teşekkür etsek gene az!"
Mücap OFLUOĞLU Türk kültür yaşamı bugün bu du­
rumda olmamalıydı. Toplumun al­
Not: Bu yazı (başlığı hariç) Mücap Ofluoğlu'nun Bir Avuç Alkış adlı anı kitabınnına, hiç hak etmediği halde sürü­
dan alınmıştır. (Çağdaş Yayınları, sayfa 393)
len "geri kalmışlık" damgası,
gerçekçi ve yapıcı kültür ve sanat
politikalarıyla silinmeli. 20 yıldır
Türk insanının kültür yaşamını TV
ekranlarına terkeden anlayış, değiş­
meli... •
pe
cy
a
Ü
Bütün Belediye Başkanlarının
dikkatine
sunulur...
18
Otoriter ama, anlayışlı, müşfik insan
Akranı
gibi
o
ilk tiyatro hevesi yıllarımızda, onbeş
onaltı yaşlarında, İnönü Halkevi Temsil
Koluna girince Muhsin Bey de bizim ha­
yatımıza girdi. İlk duyduğumuz şey sa­
natçı olarak otoritesi, bilgisi idi. Derlerdi ki, Dram
Tiyatrosu'nda pardesüsü aşılırsa Komedi Tiyatrosu'nda kimse yüksek sesle konuşamaz. Diafonlar ol­
duğu söylenirdi, konuşulan her şeyi kendi istediği
her şeyi dinleyebilirmiş, böylelikle ondan gizli hiçbir
şey yapılamazmış. Burada çok büyük abartılar var
tabii.
seyahatlerinden birinde tedarik etti. Piyes bitince ne
yapacağımı da bilemiyorum ama hiç aklıma iade
etmek gelmemişti, çocuklar geri vermelisin deyince,
gittim ama yanımda götürmedim. Ben kimlere teslim
edeyim diye soruyorum, "Deli misin, onlar senin"
dedi.
Yerli Oyun Tutkusu
Sadri
Alışık
a
Hamlet'i oynamaya başladık. Rahmetli Nur Sa­
buncu oynuyor, kadın Hamlet'i. Genel prova yapıyo­
ruz. Birinci perde bitti, Muhsin Bey çağırıyor dedi­
ler. Gittim. "Dikkat ettim, sen hiçbir şey
yapmıyorsun, dümdüz iki elini sarkıttın, hiç jestsiz
diyalog söylüyorsun, beden?" dedi.
"Efendim, ben filmini gördüm sadece Hamlet'in, bir de Talat Artemel'den seyrettim", dedim.
"Ben, Shakespeare'i derinlemesine tanımam, başka
hiçbir eserini okumadım. Yorum yapacak gibi bir
bilgi birikimim yok. Bu durumdayken bir jest yap­
mak çok komik geliyor bana", dedim. "Siz bana kah­
veci çırağı rolü verin, 'Şekerli biiir..' diye bir bağırayım, bakın o zaman...." "Yani telif mi oynayalım
diyorsun?" dedi. "Evet", dedim. Bu konuşmadan
belli bir süre sonra, Küçük Sahne yerli piyeslere ka­
pılarını açıyor diye ilan etti.
pe
cy
1951 yılı geldi, Muhsin Ertuğrul çağırıyor dedi­
ler. Muhsin Ertuğrul'un huzuruna çıkmak akıl almaz
bir şey. Evine gittiğimde, baygınlık geçirmek üzerey­
dim. Geldi, "otur yavrucuğum" dedi. O insanın; o
diktatör, çok sert, çok korkulan bir insanın çok müş­
fik bir sesle otur yavrucuğum demesi beni çok şaşırt­
tı. "Şu tarihte provada ol" dedi, o kadar. Tiyatroda da
beni çok şaşırttı. Bana olduğu gibi oradaki herkese,
çok yakın, çok müşfik, çok kibar, çok beyfendi dav­
ranıyordu. Ve giderek fark ortaya çıktı, o bizim gıya­
ben tanıyıp da korktuğumuz insanın yerini müthiş
yumuşak, anlayışlı, yardımcı, müşfik başka türlü bir
insan aldı. Hatta bize yaşıt muamelesi yapıyordu. Bir
gün ben prova saatinden evvel dalmış, pencereden
dışarı bakıyordum. Bir ayak sesi duydum ama dön­
medim. Ses Tiyatrosu görünüyordu karşıda, Küçük
Sahnenin penceresinden. O sırada bir ses 'çok güzel
kadın' değil mi, dedi. Döndüm bir baktım, Muhsin
Bey. Müthiş utandım, üstelik benim elimde sigara
vardı. Düşünsenize, sizi üniformasız bir diktatör, eli­
nizde sigarayla bir kadına bakarken yakalıyor. Kor­
kunç bir şey. Oysa o, müthiş bir samimiyetle, akranı­
nız gibi, fikrini söyledi, çok uygarca. Çok demokrat
bir adam olduğunu kanıtlayan ona benzer çok şey ya­
şadım.
davranırdı...
Sadri ALIŞIK
Aşık olduğum
kendisiyle
yarışan
insan...
İnce, gönlü zengin davranışları
"Dünkü Çocuk" adlı oyunu oynuyoruz. Oyu­
nun başında hizmetçi rolünü üstlenen arkadaşımız çı­
kıyor hemen arkasından da ben giriyorum. O sırada
da Muhsin Bey salonda olur. Prova başladığında gö-'
rürüz onu, daha önce değil. Perde açılıyor yine bir
gün ve ben yokum. Sıra bana gelince ve ben girme­
yince, arkadaşlar dehşete düşüyorlar. Muhsin
Bey'den hiç ses yok. Evvela orada olmadığını zanne­
diyorlar, epey sonra sahne müdürünü çağırıyor ve
şunu söylüyor: "Galip, bankanın doktoru Rauf Bey'e
git, onu alıp Sadri'nin evine gidin. Ya çok hasta ya
da öldü" diyor. Bu unutamadığım, büyük lütufkâr
söz benim için. Gerçekten de çok hastaydım. Annem
de akıl edip bilgi verememiş.
Kendimi nihayet, kavga gürültü Konservatuar'a attığım 1943-44
yılı. On beş yaşındayım. Yepyeni bir yaşam. İnanılmaz bir heye­
can. Tiyatronun devleri, ölümsüzleriyle tanışmaya başlamam. Shakespeare'ler, Molier'ler, Çehov'lar, Strinberg'ler, O'Neil'ler,
Ibsen'ler.. Sonra, Türk Tiyatrosu'nun ustaları... Destanlaşmış çaba­
ları... Ve Muhsin Ertuğrul öyküleri... Baş döndüren, yürek kabar­
tan.. Ve müthiş bir şey oluyor, tam mezun olacağıma yakın Muhsin
Ertuğrul, Ankara Devlet Tiyatrosu'nun başına getiriliyor. Ne kadar
şanslıydım yarabbi! Ve 1948'de Shakespeare'in Onikinci Gece'sini
sahnelemek üzere Renato Mordo'yu getirtiyor ve bana da Olivia ro­
lünü veriyor.
Devlet Tiyatroları'na Hocayla başladım, onbir yıl sonra gene
Hocayla ayrıldım. Sonra İstanbul. İstanbul'da birlikte çalışmaları­
mız..
Tiyatro enerjisinin, tiyatro tutkusunun ne olduğunu onda gör­
düm, tanıdım. Hayran oldum. Kendi kendisiyle yarışmanın ne
demek olduğunu onda gördüm, hayran kaldım. Hep merak eden,
hep araştıran, bu yüzden de hiç ihtiyarlamayan genci onda tanıdım,
aşık oldum.
Bana yaşattığı o güzelim heyecan ve aşk için ona hep minnet
duyacağım.
Yıldız KENTER
Bir başka anım da; Ben oyunda bir İtalyan
gangsteri oynuyorum. Yazarı benim rolümden bahse­
derken markalarını vererek bottan, şapkadan söz edi­
yor. Ben kendi kendime neler yapabilirim diye düşü­
nüyorum. Tünelde meşhur bir şapkacı vardı, ona
gittim, ben bu şapkayı tanımıyorum, bana bundan
yapın özel olarak, ya da benzetin dedim. Pabuççuya
gittim, ona da anlattım. Genel prova yapılacak, Muh­
sin Bey çağırıyor dediler, titreye titreye gittim. "Al
bu paketi sana getirdim" dedi, tekste geçen marka
bot, kravat ve şapka. Herhalde bu oyun için onları,
19
Tiyatroya
M.
59
emeği geçenler
Ertuğrul'un
yıllık aktör
asistanı,
Necdet
Mahfi Ayral
Güzin
ÇORAĞAN
N
ecdet Bey, biz zaman zaman, tiyatroya
uzun yıllar emeği geçmiş tiyatrocularla
görüşüyoruz. Siz de tiyatroya çok emek
veren birisiniz. Tiyatroya nasıl başladı­
nız? Muhsin Bey'le çok çalıştınız mı?
Muhsin'in insanlık tarafı çok güçlüydü. Bir
gün Muhsin tuttu Zihni Küçümen'i dramaturg yaptı,
halbuki o günler bize göre, Hamit Akınlı daha elve­
rişli biriydi. O da Zihni kadar Fransızca biliyor. Gir­
dim odasına bir gün, "Niçin Zihni Küçümen'i drama­
turg yaptınız da Hamit'i yapmadınız?" dedim.
"Doğru haklısın, Necdet, söyleyeyim" dedi. "Zihni
K ü ç ü m e n evli, üç çocuğu var, para kazansın diye
yaptım. Hamit ise bekar" dedi. "Özür dilerim, efen­
dim" dedim, çıktım.
Ben oyunculuğunu beğenirdim, bazıları beğen­
mez. Vasfi Rıza Zobu da, "Muhsin bize nazaran çok
bambaşka bir janr rol oynardı" diyor. Muhsin Al­
manya'da ve Rusya'da rejisörlük yaptı. Oralarda bu­
lunduğu için, oraların tiyatro havasını biliyor. Zaten
Darülbedayii Avrupai şekline sokan odur.
Kral Lear'de Soytarı rolünü üç kişiye verdi,
sonra bana oynattı. O rolü oynamak için, 2 hafta ha­
vada perende atmayı öğrendim, sahneye, havada pe­
rende atarak girerdim. İlk akşam gittim odasına,
"nasıl oluyor" dedim. "Hadi, hadi sen onlardan iyi­
sin" dedi. Fazla bir şey söylemezdi, aktör bir rol
oynar da methedilirse, şımarırmış. Hiçbirimize, yan­
lış söylemiş dahi olsak, provada cümlenin tonunu,
doğrusunu vermezdi. Sadece "Çalış evladım" derdi.
pe
cy
a
Tiyatroya başladığım zaman benden daha evvel
tiyatroya girmiş 4-5 arkadaşım vardı. Biz bu arkadaş­
larla birlikte 20-25 genç idik, operet talebesi namı al­
tında. İşe girdikten 6 ay sonra, Muhsin beni çağırı­
yor. Neticede Muhsin beni kendine asistan alıyor ve
Muhsin'e 15 sene sinemada rejisör asistanlığı yap­
tım. Çalıştığımız senaryolar hâlâ bende duruyor. Ti­
yatroya girdiğimin ikinci senesinin başında beni
sahne direktörü yaptı Muhsin. 18 sene sahne m ü ­
dürlüğü yaptım, aktörlükle beraber, ilk başrolü bana
1934'te oynattı, Yarasa O p e r e t i n d e . Fransız Tiyat­
rosu (Ses Tiyatrosu) dediğimiz yerde, o tiyatroyu biz
açtık o senede ve 8 sene oynadık orada.
Eski birkaç aktör vardı. Tek para alsınlar diye
tiyatroya alır, onları figüran olarak kullanırdı. Bunlar
yaşlı, eski tiyatro aktörleri idi. Gündelikle çalıştırır
ve onlara para verirdi.
O zaman filmlerin hepsini sesli alıyoruz. Oyna­
yanların hepsi tiyatro aktörü, konuşma sanatını bili­
yor. Muhsin bana bırakırdı işi; senaryoları, çekim ki­
taplarını, defterlerini ben hazırlardım. Birkaç
piyesten, birkaç romandan senaryo yaptığım eserler
var. O zaman bana Muhsin'in sağ kolu derlerdi.
Necdet
Mahfi Ayral
Bazı sahneleri bana bırakırdı, ben çekerdim.
Çok ince adamdı: "Necdet, şunu şöyle yapalım, şunu
şöyle yapmayalım, sen öyle yazmışsın senaryoyu
ama gel şurasını değiştirelim" gibilerinden. İşte çok
ciddiydik. Kimse ağzına içki koyarak gelemezdi,
kimse sigara i ç e m e z d i . Askeri disiplini vardı M u h ­
sin'in. Öyle olmasaydı sinema, tiyatro yürümezdi.
Başında Sami Şekeroğlu'nun olduğu Barbaros
Bulvarı'nda bir sinema akade­
misi var, o bey bundan birkaç
sene ö n c e , Muhsin'e ait 8 bö­
lümlük bir film yaptı, beni ça­
ğırmadı, oysa Muhsin'i sine­
ma çalışmalarında benden iyi
tanıyan kimse yoktur.
Muhsin Bey nasıl
biriy­
di?
Muhsin bütün gençleri
himaye ederdi. Bana bir ayak­
kabısını vermiştir, Kamil'e bir
paltosunu, Müfit'e bir ayakka­
bısını vermiştir... Biz çok sıkı­
şırdık, Muhsin'den ödünç para
isterdik, 10 lira o zaman.
Verir ve almazdı geri.
Sahneden
bazı
anılarınızı
dinleyelim.
. Ben arkadaşlarım arasında, sahnede dilimin
sürçmesiyle tanınırım. 1936, İzmir'de turnedeyiz.
Ben kadın rolündeyim, oyunda, kadınlar benim
erkek olduğumu anlarlar ve alay ederler. Neyyire
"Hanımefendi, saçlarınız ne kadar güzel der." Ben de
güya tuluat yaptım o akşam: "Permanganat yaptır­
dım" dedim. Perma yerine permanganat demişim.
Neyyire kendini tutamadı, sahnede gülmeye başladı.
Bir keresinde ben sahnedeyim, diyeceğim ki "Bunlar
çok fena işler, ne yapmalı bilemiyorum". Şöyle de­
mişim: "Bunları ne yapmalı bilmiyorum, pek fena
işler." Muhsin de kuliste seyrediyormuş. İlk çıkan
aktöre demiş ki: "Necdet nece konuşuyor, anlayama­
dım."
Bir oyunda, aktör hastalanınca, bana büyük bir
rol verdiler. Dört perdelik oyunu bir günde ezberle­
dim. Allahtan suflörlerimiz var o zaman. Birinci per­
dede Sami ile oynuyoruz. Benim konuşmam bitti ve
çıkıp gitmem lazımmış. Sami bana yavaşçacık, "Pili­
ni pırtını topla" dedi. Ben de o heyecanla Sami'ye,
rolden unuttuğum bir cümle diye, yüksek sesle "Pili­
ni pırtını topla" diye bağırdım. Artık ondan sonra
kimse doğru dürüst oynayamadı o akşam.
Nerelisiniz
Necdet
Bey?
Ben sekiz kuşak İstanbulluyum. Ahfadım I I I .
Sultan Ahmet'ten gelir, halen I I I . Ahmet'ten gelme
50-55 ahfadız. I I I . Ahmet'in kızı Zeynep H a n ı m Sul­
tan, Girit fatihi Gazi Hüseyin Paşa'nın oğlu olan Sarımustafa Paşa'yla evlenir. Annem bu evliliğin 7.
kuşak torunu, ben 8. kuşak oluyorum. Bunu şimdiye
kadar hiçbir yerde söylemedim, tiyatrodakiler de bil­
mez. Galatasaray'da okudum, 36 yıl Şehir Tiyatrosu'nda çalıştım, 59 yıllık aktörüm ve 84 yaşındayım.
Biliyorsunuz kızım Jeyan Mahfi de tiyatrocu ve ses­
lendirme sanatçısı. Torunum da Galatasaray'da
okudu. O sıra tiyatroyla uğraştı ama sonra Belçika'ya
gidip bilgisayar tahsili yaptı. •
Nejat Uygur Tiyatrosunda politik gülmece
vatandaşları güldürmek için ve oyun da bu minval
üzerinde devam ediyor.
Tuluat yapıyor musunuz?
Tabii, yine her zamanki gibi, bugün gazetede
okuduğum haberi, akşam sahnede söyleyeceğim,
söyleyebilirim. O değişmez bir şey, bizimki gazete
tiyatrosu. Çok seyircim bana öyle diyor, "Nejat
Uygur'un Tiyatrosu, gazete tiyatrosu" diyor. "Yeni
bir haber vardı gazetede, Nejat Uygur onu süslemiş,
getirdi yerinde söyledi, çok da güldük" diyor. O yine
devam edecek. Bu oyunda kadromuzda iki tane mi­
safir oyuncu var. Biri Halit Akçatepe, biri de yıllar­
ca tiyatro-sinema yapmış çok sevdiğimiz bir kardeşi­
miz, Lale Oraloğlu. Uzun yıllar tiyatro yapmayan
ama hep tiyatronun içinde olan Lale Oraloğlu'nun
yeniden sahneye çıkması bizim için ayrı bir mutlu­
luk. Bizim yine Uygur Spor devamlı kadroda biliyor­
sunuz, Nejla, Nejat, Süer, Behzat, Süha, Kemal,
Ahmet Uygur bunların hepsinin görevleri var.
Özcan
ŞENER
pe
cy
Siz de rol alıyorsunuz değil mi Nejat Bey?
Evet, buradaki rolüm, Encümen Azası. Ne
yapsa vatandaşları güldüremiyor. Ben de, yıllarca
uğraşmış da politikada da muvaffak olamamış ne
kadar, kabiliyetli kabiliyetsiz eski politikacı varsa
hepsini topluyorum ve bir sirk yapıyorum. Bu sirk,
Nejat Uygur:
Bizimki
gazete
tiyatrosu
a
T
ürk Tiyatrosu'na 43 yıldır emek veren Nejat
Uygur, Kocamustafapaşa'daki Tiyatro­
sunda, 20 Mart'ta, yeni bir oyuna başlıyor:
Aman Başkan Duymasın. Kendisinden
oyuna ilişkin bilgi alırken genel tiyatro anlayışını da
dile getiriyor.
Oyunumuzun ismi Aman Başkan Duymasın
(Salla Başını Al Maaşını). Bir komedi, komedinin
içinde de hisseden kıssa var tabii. Ama ben hiçbir
zaman, seyirciye bir öğretmen edasıyla bir şeyler öğ­
retmek için oynamam. "Tiyatro bir okuldur" diyor­
lar, ben buna katılmıyorum, çünkü hiçbir seyirci
eşine, "gel seni bir tiyatroya götüreyim de ders ala­
lım" demez. Onun için ben hiçbir zaman herhangi bir
fikri, düşünceyi, üstüne basa basa seyirciye vermiyo­
rum. Ben bir eseri oynuyorum, seyirci oradan aldığı­
nı alıyor. Bu oynayacağım oyunda dünya kurulduğundan beri varolan bir şey var: Ben hayatı bir
politika olarak kabul ediyorum. Aşk bir politika,
karı-kocanın ev hayatı politika, çocuklarınki politika.
Bir aldatma sanatı oluyor politika, çünkü reklam ya­
pıyorsunuz, hanginiz daha iyi kabul ettirirseniz o se­
çiliyor, vaat sanatı bir de, aşkta da vaad ediliyor,
baba da çocuğuna bir şey vaad ediyor ama bakıyor­
sunuz o vaadini yerine getirmiyor. Dünyanın kurulu­
şunda politika var, bu oyunda da bu espri var.
Boynuz kulağı geçer
Genç Uygurlar
Tiyatrosu kuruldu
Kocamustafapaşa Çevre Tiyatrosu'nda 8
Şubattan bu yana yeni bir tiyatro daha perde açıyor:
Genç Uygurlar.
Genç Uygurlar, ilk olarak Nejat Uygur yöneti­
minde Nejla Uygur, Süheyl Uygur, Behzat Uygur'un
da rol aldıkları, Boynuz Kulağı Geçer isimli kome­
diyi oynuyorlar. Müziklerini Ahmet Uygur'un, deko­
runu Kemal Uygur'un yaptığı oyun Perşembe ve
Cuma günleri 21:00'de, Cumartesi günleri 16:00 ve
21:00'de Pazar günleri ise 16:00'da sergileniyor.
İlave etmek istediğiniz bir şey var mı ?
Evet, Tiyatro Tiyatro Dergisi için söylemek
istediklerim var. Dergi belirli tiyatroların çıkardığı
bir dergi gibi, ben öyle görüyorum, seyirciden alıyo­
rum ama bunu. Benden, Nejat Uygur Tiyatrosu'ndan
niye bahsedilmiyor deniyor, ben hiçbir zaman böyle
düşünmem, ama seyircinin söylemesi bu; Geçen gün
bir avukat arkadaş sordu, örneğin, "Ben bunu üç sa­
yıdır, dört sayıdır alıyorum, hep bazı tiyatrolar var,
bunlar ön plandalar, bunun sebebi ne Nejat Bey?"
diye. "Dergi sahibinin zevkine kalmış bir şey bu. O
belki böyle bir politik tiyatro, yahut da bir mesaj ti­
yatrosu şeklinde hissedebilir, ondandır" dedim.
Çünkü benim de nazarı dikkatimi çekmişti, sizin pat­
Nejat
ronunuza da telefonda söylemiştim hatta, bir hanım
Uygur
var, ona söylemiştim. Bu şimdi diğer tiyatrolarda da­
ğıtıldığı için, bir propaganda işlevi var, tiyatrolara
çok büyük bir yardım bu tabii. Derginin seyirciye,
herkesin malı olduğuna inan­
dırması lazım kendini. Mese­
la diyorlar ki, geçen hafta
şöyle bir yazı vardı, şu tiyat­
ro için, bu sayıda yine resim­
ler o tiyatrodan, haberler o ti­
: Ahmet Yekta
yatrodan, efendim başyazı, Yazan
Yöneten
: Nejat Uygur
köşeler yine onların oyunla­
Müzik
: Ahmet Uygur
rından. Ben kendimi yakın
Dekor
: Kemal Uygur
hissettiğim için söylüyorum
Kostüm
: Rana Uygur
bunu, basacağınızı da hiç
Oynayanlar : Nejat Uygur, Nejla Uygur,
sanmıyorum ama, bir ikaz
Bahri Beyat, Lale Oraloğlu,
olarak söylüyorum.
Halit Akçatepe, Adnan Yurtoğlu,
Süheyl Uygur, Behzat Uygur,
Nejat Uygur'a düşünce­
Pınar Özekit, Ebru Yıldız,
Gülay Tekay
lerini büyük bir açık kalpli­
Salon
: Çevre Tiyatrosu
likle dile getirdiği için ayrıca
teşekkür ediyoruz. •
Aman Başkan
Duymasın
Salpa
Eser
: Yılmaz Güney
Oyunlaştıran: Metin Balay
Yöneten
: Metin Balay
Dekor
: Serter Çetiner
Müzik
: Cem İdiz
Oynayanlar : Altan Erkekli, Erol Demiröz,
Ali Erkazan, Levent Ülgen,
Nurhan Özenen, Nilbanu
Engindeniz, Mehmet Çepiç
Salon
: AST Salonu
AST'da Yılmaz Güney'den bir oyun: SALPA
Büyük kentte
kimlik arayışı
Özlem
ÖĞÜT
A
nkara Sanat Tiyatrosu, 27 Şubat'ta Yıl­
maz Güney'in SALPA adlı romanından
oyunlaştırılan, yeni bir oyuna başladı.
Y".' Güney'in 1970 başlarında cezaevinde
iken yazdığı bu roman, kırsal kesimden büyük kente
düşmüş bir insanın kendi kimliğini arayış serüvenini
anlatır. Romanı oyunlaştıran ve sahneye koyan aynı
kişi: Metin Balay. Akademik tiyatro çalışmaları ara­
sına profesyonel sahnede konuk yönetmenliği de sı­
kıştırmış olan Metin Balayla, son provalar arasın­
da, AST salonunda görüştük.
şanan bir problematik. Uluslar, politik • görüşler,
bloklar, bireyler, kısacası her şey ve herkes, kendine
bir tanım, bir kimlik arıyor. İşte Salpa'nın "Kimsin
sen burnu boklu oğlum?" sorusu böyle bir dünyada
herkesin yaşadığı bir soru oluyor.
Pekiyi, Salpa aradığını buluyor mu?
pe
cy
a
Sayın Balay, Yılmaz Güney'in bu eseri, bilindi­
ği gibi bir roman. Cezaevinde tanışmış olduğu Meh­
met Salpa adlı bu mahkumun gerçek yaşamını anla­
tan bu romanda ilginizi çeken ne oldu ki, romanı
oyunlaştırdınız?
Romanda dile getirilen pek çok konu ve tema
içinde esas olarak ilgimi çeken nokta Mehmet
Salpa'nın kimlik arayışı oldu. İkibinli yıllara doğru
yaklaşırken dünyada ve ülkemizde, tanımlar ve ko­
Yönetmen numların, dünyada ve ülkemizde, alışageldiğimiz
Metin Balay anlam ve değerlerini yitirmeye başladığını görüyo­
ruz. Artık ne sosyalizm eski sosyalizm, ne de
kapitalizm eski kapitalizm.
Salpa bu soruya yaşamını yeniden gözden geçi­
rerek yanıt arıyor. Onun yaşamı ise, sadece ülkemiz­
deki değil, pek çok ülkedeki pek çok insanın yaşamı­
nın bir simgesi olarak karşımıza çıkıyor:
KORKULARIMIZ? Yaşamımızı korkularımız örü­
yor, bireysel, toplumsal, siyasal korkularımız... Oysa
korkuların içinde bir tanım ve kimlik bulabilmek
olanaksız. Tümüyle yerli malzemeyle oluşturulan bu
evrensel öz, oyunun temelini oluşturuyor. Romanın,
korkularla örülen yaşamda birey olabilme sorunsalı­
na verdiği çözüm, oyunun da çözümü: "Toplum çö­
zülüyor, usul usul, derinden derine... Susun ve ses­
sizliği dinleyin! Sessizlik de bir sestir aslında.
Çünkü hareket varsa, ses de vardır!"
Dediğimiz gibi Salpa, kimlik arasıyı
içinde olan bir tipti. Bunu biraz daha açıklar
mısınız?
Reel politikadaki büyük dönüşümlere
rağmen, diyalektik materyalizmin hâlâ eski
ağırlığını koruduğunu düşünüyorum. Dolayı­
sıyla Mehmet Salpa'nın "Bir kiraz çiçeği
kadar gerçek" olma çabası, yani yaşamın atar
damarını yakalama uğraşı, hem bireysel hem
de global düzeyde, eskiden çok daha fazla ya­
Metin
Balay
Oyunun yönetmeni Metin Balay 1974'te
amatör olarak tiyatroya başladı. A.B.D.'de Wesleyan Üniversitesi'nde, Ya/e Üniversitesi Drama
School'da seminerlere katıldı. AST'ta kursiyer ola­
rak çalıştı. AST'ta daha sonra 804. İşçi oyunu ile
profesyonel oldu. AST'ın birçok oyununda Rutkay
Aziz'in yönetmen yardımcılığını yaptı. 1978'de
ODTÜ Elektrik Fakültesini bırakarak, DTCF Ti­
yatro Bölümüne girdi. AST Gençlik Tiyatrosunda,
1979'da Nâzımın Kafatası oyununu yönetti.
1982'de DTCF'yi bitirdi ve bu yıl Gozort adlı
çocuk oyunu ile TOBAV ödülünü kazandı. B.
Brecht'in Oyun Yapılarında Yabancılaştırma Et­
meni adlı çalışması ile yüksek lisansını tamamla­
dı. 1987'de İtalya'ya bursla gitti, burada Dario Fo
ve Franca Rame ile çalıştı. Devlet Tiyatrolarında
iki yıl çalıştıktan sonra, I989'da, Anadolu Üni.
Devlet Konservatuarı Öğretim Görevlisi oldu. Bu­
rada çeşitli oyunlar sahneledi. Halen Dario Fo
üzerine yaptığı çalışma ile doktorasını tamamla­
makta...
22
Romanı hem oyunlaştırdınız, hem de yönetmen­
liğini yapıyorsunuz. Yönetmen olarak sahnede nasıl
bir tiyatro biçemi yaratmaya çalıştınız?
Üslupta en çok üzerinde durduğum nokta ,
upik bir epos olan Mehmet Salpa'nın yaşam öyküsü­
ne dramatik bir nitelik kazandırmak oldu. Bu dra­
matiği de reel sahne zamanını, geçmiş zaman-ki bu
Salpa'nın geçmiş zamanı- ve seyircinin şimdiki za­
manı ile çarpıştırarak elde etmeye çabaladım. Bura­
dan da, yüksek ritmli ve yeni bir tiyatro tadı doğdu
ki, bu tadı Yılmaz Güney ustamızın anısına layık
bir tiyatro için ön koşul olarak gördüm. •
İstanbul
İktisat
Sahnesi
pe
cy
O günün üç-dört kişisi bugün dönüp arkalarına
baktıklarında, kuşkusuz İktisat Sahnesi'nin 4. yılında et­
kinliklerini sürdürdüğünü görüp seviniyorlar. Öyle ya,
üniversite tiyatroları mezun olan kadrolarından dolayı
yeni kişilerle devam etmek zorunda. Bu nedenledir ki
üniversite tiyatroları başı çeken kişinin ayrılmasıyla bo­
calama geçiriyorlar. İ. Ü. İktisat Fakültesi Tiyatro Kulü­
bü kurulma yıllarında bu gerçeği gören bir kulüp oldu.
'Bu bocalamaya düşmemek için de yıl sonunda ayrılma­
yı düşünen her üyesine yüklendiği görevin devamını
sağlayacak bir kişi yetiştirme misyonunu yükledi. Ha­
liyle karşımıza çıkan en organize görev yönetmen'lik.
Reji Asistanlığı, Yönetmen Yardımcılığı ve Yönetmen­
lik olarak sıraladığımız kademeler, kulübümüzün yönet­
menlik arayışına devingen ve kalıcı bir çözüm getirmiş­
tir. Müzik, efekt,dekor, kostüm, ışık, makyaj, aksesuar
v.b. uğraşı alanlarında ise zevkle çalışacak arkadaşlar
her zaman çıkmakta.
a
1988 yılı İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi
için ayrı bir önem taşıyordu. Fakültemiz 1980 sonrası ilk
kez tiyatro çalışmalarıyla karşılaşıyordu.
İdari işler ise hep sorunları aşmak zorunda. Elbet­
te bu sorunlar yalnız bize özgü değil. Ama iş çözüme
gelince biz diyoruz ki maddi sıkıntılar, prova alanı bulunamayışı, arşiv oluşturamama, gerekli desteği göreme­
me gibi sorunlardan kaynaklanan yakınmalar bu proble­
mi büyütmekten öteye gidemez. Hepsinin üstesinden
gelebilmek olası. Tiyatro isteğimiz, bunları aşmamızda
bize doğru yolu gösteriyor.
Üç yıldır 27 Mart'ta kulüp içi yapılan kutlamalarla
Fakülte çapında sıcak bir sanatsal ortam yaratmayı
amaçlıyoruz.
Bu yıl da Dünya Tiyatro Günü'nü, kısa oyunlar ve
vereceğimiz kokteyl ile geçireceğiz.
"George Büchner-Leonce ile Lena", "Melih Cev­
det Anday-Ölümsüzler",
"Vladimir MayakovskiTrajedi" ile geçen üç yılın ardından, biraz da gülelim
dedik ve kendi hazırladığımız müzikli komedi Karınca
Kararınca' yı sahneledik.
Üniversitede yaşarken karşılaştığımız olayları ve
ilişkileri mizahi bir dille anlatan bu oyunu Sedat Yıl­
maz, Ahmet Dalkılıçlar, Derya Yılmaz, Tayfun Sümer,
Nuri Ersan ve Murat Şayian kaleme aldı. Dönemin bu
birinci oyununu Sedat Yılmaz yönetti. Yönetmen Yar­
dımcılığını ise Celal Erdem Evirgen, Derya Yılmaz,
Ahmet Dalkılıçlar ve Murat Şayian yaptı. Özgün müzik­
lerin Ahmet Dalkılıçlar, Talip Altun ve Tayfun Sümer'e
ait olduğu oyunda dekor ve kostümleri Aysun Çevik ve
Meltem Öztan hazırladı.
Bu sezon Karınca Kararınca ile birlikte iki yeni
oyun daha hazırlamaya başladık:
Yönetmenliğini Tayfun Sümer'in, yönetmen yar­
dımcılığını Ahmet Dalkılıçlar'ın yaptığı Bertolt
Brecht'in Anlaşmanın Önemi ve yönetmenliğini Celal
Erdem Evirgen'in yaptığı Edward Albee'nin Hayva­
nat Bahçesi Hikayesi adlı oyunların provaları devam
etmektedir. Bu oyunları Mart-Nisan-Mayıs aylarında
çeşitli sahne ve şenliklerde izleyebilirsiniz. •
23
Nokta Tiyatrosu gösterilerine başladı
Ekonomik
simge
KARYOLA
Betül
BATURALP
T
iyatro mevsimine turne ile başlamak du­
rumunda kalan Nokta Tiyatrosu, Müjdat
Gezen Sanat Merkezinde, Ferhan Şensoy'un yazıp yönettiği HAYROLA KAR­
YOLA ile, İstanbul da perde açtı.
Abdullah
Şahin'le yaptığımız söyleşide
oyundan çok sorunlar, sıkıntılar ön plandaydı.
rişimlerim var.
Biz bundan üç yıl önce, Bahariye'de, Akyıldız Tiyatro Salonu'nda bir yıl oynamıştık ve çok
randımanlıydı, hep dolu oynuyorduk. Oyunumuz
iyiydi ama çok da iyi bir tiyatro salonuydu. Bu sa­
lonu bir bodrumdan bu hale getirmişlerdi. Oradan
da esinlendim sanırım ve şuna inanıyorum, sütunsuz bir bodrumu elimizden geleni yaparak ve yar­
dımlarla, çok güzel bir tiyatro salonu haline geti­
rebiliriz. Kısacası sloganımız bu "Bodrumunu
bize ver, tiyatro salonu y a p a l ı m . " •
a
Bize kısaca oyundan, oyunun vermek istediği
mesajdan söz eder misiniz, Abdullah Bey.
Oyun bir karyolanın hikayesi. Tabii karyola
bir simge. Anlatılmak istenen, ülkemiz insanları­
nın, ekonomik koşullardan ötürü ne gibi formas­
yon aldıkları, ne şekilde etkilendikleri, diyebiliriz.
Bir başka deyişle, ekonomik baskının Türki­
ye'deki evli ve evlenmek üzere olan çiftler üzerin­
deki sonucu.
pe
cy
Mevsim başından bu yana turne yaptınız.
Bunun tek nedeni salonsuzluk muydu?
Elbette. Salon en büyük sorun. Kabul etme­
miz gereken bir şey var ki, salon olmadan tiyatro
olmaz. Bizim yaptığımız Don Kişot'luk. Bu işe,
sevdiğimiz için girdik, mesleğimiz bu, tüm koşul­
lara rağmen tiyatro yapmaya çalışıyoruz. Bu işin
gerçekten mücadelesini veriyoruz. Sağolsun Müj­
dat Gezen, bu sene salonsuz olduğumuzu görerek,
elbette belli bir ücret karşılığında, bize salonunu
açtı. Ancak sadece 110 kişi alan, çok küçük bir
yer burası, biliyorsunuz.
Salonun küçük olması, maddi kazancın az
olması dışında ne tür dezavantajlar getiriyor?
Öncelikle oyun, bir tiyatro oyunu, her şey
bir tiyatro sahnesi için yazılmış. Burada oynar­
ken, oyunculuklar küçülüyor, mizansenler kesili­
yor, her şey yüzde elli yok oluyor. Bundan büyük
bir dezavantaj da olamaz zaten.
Hayrola
Karyola
Yazan
: Ferhan Şensoy
Yöneten
: Ferhan Şensoy
Müzik
: Ferhan Şensoy
Dekor
: Ferhan Şensoy
Kostüm
: Ferhan Şensoy
Oynayanlar : Abdullah Şahin, İlter Akçebe
Settar Tanrıöğen, Ercümeht Bölakoğlu;
İnci Tüzemen
Müzisyenler : Neslihan Çiçek, Onur Kurtar,
Settar Tanrıöğen
Salon
: Müjdat Gezen S. M. Salonu
Seneye de bu
şekilde mi devam
edeceksiniz
yoksa
bir çözüm bulabil­
diniz mi?
Seneye, bura­
da devam etmemiz
mümkün değil. Şu
ana kadar da bir
çözüm bulamadık
ama, bir kampan­
ya açmaya karar
verdim. On yıllığı­
na bir bodrum kira­
layıp tiyatro salonu
yapalım istiyoruz.
Bu konuda bazı gi-
TÜRKBANK
Çocuk Tiyatrosu
Türkiye'nin en eski çocuk tiyatrolarından biri
olan TÜRKBANK Çocuk Tiyatrosu, 31 yıldır hiç
ara vermeksizin her Cumartesi-Pazar ücretsiz tem­
sillerle çocuk dünyasına perdelerini açıyor. Kuruldu­
ğu yıldan bu yana maddi bir karşılık beklemeksizin
oyunlarına devam eden Türkbank Çocuk Tiyatrosu'nun bugüne dek sürekli bir salon problemi
olmuş. Topluluğun 20 yıldır yönetmenliğini yapan
Üstün Asutay'dan aldığımız bilgiye göre; son yıllar­
da bu problemi salonu olan ilkokullarda oynayarak
çözmüşler. Üstün Asutay, bir oyunu iki yıl oynadık­
larını ifade ederken, İstanbul'u Anadolu Yakası ve
Rumeli Yakası olarak ikiye ayırdıklarını, her iki ya­
kadaki salonu uygun okullarda da birer sene oyna­
dıklarını belirtti. Yine de salon sıkıntısı olan Türk­
bank Çocuk Tiyatrosu, Mart ayı içinde Acıbadem
İkbaliye İlkokulu'nda, Ülker A. Köksal'ın yazdığı,
Üstün Asutay'ın yönettiği Dağ Denize Kavuştu adlı
çocuk oyununu oynayacak.
Açıklama
Şubat/92 sayımızda KONTRABAS adlı oyun
için yapılan söyleşide yönetmen Metin Belgin'in,
"oyunun daha önce oynandığına ilişkin hiçbir bilgi
yok elimizde" dediği yazılı idi. Halen Mimar Sinan
Üni.'de master yapmakta olan tiyatro sanatçısı
Adnan TÖNEL gönderdiği mektupta, kendisinin bu
oyunu J989'da, Alman K. M., Ortaköy K. M. ve BİLSAK'ta birçok kez oynadığını bildiriyor. Bunlara ait
gazete kupürleri ve belgeler de göndermiş. Açıkla­
maları için Sn. Adnan Tönel'e teşekkür ederiz.
Giydirmek
Yazan
: Luigi Pirandello
Çeviren
: Dr. Feridun Timur
Yöneten
: Semih Sergen
Dekor
: Nurettin Özkönü
Kostüm
: Hale Eren
Işık
: Ayhan Güldağları
Oynayanlar : Nesrin Kazankaya, Gülgün Ok,
Esen Özman, Atilla Olgaç,
Mahir Günşiray, Nihat İleri,
Cengiz Daner
Salon
: Taksim Sahnesi
stanbul Devlet Tiyatroları Taksim Sahne­
sinde 17 Mart tarihinde Pirandello'nun Çıp­
lakları Giydirmek adlı oyunu başlıyor.
1867-1936 yılları arasında yaşamış ünlü
İtalyan oyun yazarı, şair, öykücü, romancı ve dene­
meci Pirandello, bu eserini 1923 yılında yazmış ve
1968'de, İstanbul Şehir Tiyatrolarında kısa bir
süre oynanmış. Ülkemizde, Size Öyle Geliyorsa Öy­
ledir; İnsan, Hayvan ve Erdem; Altı Kişi Yazarını
Arıyor gibi oyunları da oynanan Pirandello'nun bu
eserini Semih Sergen sahneliyor.
İ
Pirandello
gerçeği
tartışıyor
bu oyunda başka bir ilginç nokta yakalanmış olu­
yor.
Biraz oyundan söz eder misiniz Semih Bey?
Şimdi Pirandello diyor ki: Olaylar vardır, bir
de olayların sanata aktarılışı vardır. Bizim oyunu­
muzda da bu var.
Ersilya, İtalyanların İzmir Konsolosu'nun 4-5
yaşlarındaki kızı için İtalya'dan getirtilmiş bir dadı.
Konsolosun eşi hastalıklı bir kadın. Her ikisi de Er­
silya ile büyük bir dostluk içinde, çocuk da anne­
sinden fazla dadısını seviyor.
Oyun dramatik olaylarla geliştikçe, izleyicinin
aklına "Bu olay gerçekten böyle miydi?" sorusu ta­
kılıyor. Karakterler, şimdi kara dediğine, biraz
sonra ak diyebiliyor çünkü. Gerçek hangisidir me­
selesini, Pirandello, bütün Pirandelloculuğuyla ko­
yuyor ortaya.
Oyunculukla yönetmenliği birarada götürmek
isteğinde olduğunu ifade eden Esen Özman, bu
oyunda bir de rol üstlenmiş; Emma. Bize oyunun
zorluklarından bahseder misiniz Esen Hanım?
Pirandello'yu oynamanın en büyük zorluğu,
karakterlerin değişken yapısı. Örneğin bu oyundaki
Ersilya herkese karşı farklı bir kişilik çiziyor.
Başka kişiler de yine yan kişilere göre sürekli oyun
içinde değişiyor. Bu da oyunculuğu çok zorluyor.
Kendisini bir tiyatro hastası olarak niteleyen,
ellinin üstünde oyun yönetmiş, 49
yıllık tiyatrocu Semih Sergen, reji­
ye ilişkin sorularımızı ise şöyle ya­
nıtladı:
Oyun çok güçlü bir oyun,
ama Pirandello üslubuyla oynamak
lazım, zor ancak hakkını vermek
istiyoruz oyunun. Biz kişi­
leri Pirandello'ya doğru
uygulayıp, derinlemesine
götürmeye
çalışıyoruz.
Bir klasik yapı içerisine,
bir mekana soktuk ama,
tartışmada, olayın yürü­
mesinde ve kişilerin takdi­
minde Pirandello'yu getir­
mek istedik. Bir tokat
gibi patlayan çelişkiler
var, oyunu da çelişkiler
koruyor zaten. Oldukça
tartışmalı bir oyun çıkı­
yor ortaya. •
Nalân
ÖZÜBEK
pe
cy
Pirandello'ya ilişkin bize neler söyleyeceksi­
niz Semih Bey?
Çıplakları Giydirmek benim çok eskiden
beri vurgun olduğum bir oyun, Pirandello özelliğini
taşıyan bir oyun. Tabii Pirandello kendi yazdığı bir
oyuna elbette kendi felsefesini getirecektir, tiyatro
anlayışını koyacaktır ama bazı oyunlarda daha geri
plandadır. Pirandello gerçeği arayan bir yazardır ve
O'nun felsefesine göre gerçek değişkendir. Gerçe­
ği tanımlamak mümkün değildir. Bütün eserlerinde,
bilhassa oyunlarında gerçeği tartışmıştır. Ve hatta,
"ben var mıyım" noktasına kadar gelmiştir. Şüphe­
cilik ekolünün kurucularından biridir. Çıplakları
Giydirmek, 1923 yılında yazılmış bir oyun ve es­
kiyen hiçbir tarafı yok.
Kişilikler karışıyor, çelişkiler yaşanıyor ve...
a
Çıplakları
Söyleşimize oyunun yönetmen yardımcıların­
dan Esen Özman da katılıyor.
Pirandello, birçok oyununda ve Çıplakları
Giydirmekte oyun içinde oyun biçemini farklı ele
alıyor. Bu biçemde yazılmış birçok oyun vardır
ama gerçeğin çeşitli yönlerinden bakmak açısından
Semih
Sergen
Viyana'da Türk Tiyatrosu: TÜ Tiyatrosu
Antik
Çağ'dan
bugüne
KADINLARIN
İSYANI
Uğur
ÖZKAN
v
iyana'da üç yıldır çalışmalarını sürdü­
ren Tü Tiyatrosu, 20 Şubatla perdele­
rini tekrar açtı. Topluluk Avusturyalı
yazar Heinz R. Unger'in Aristophanes'ten uyarladığı Kadınlar Hayır Derse adlı oyu­
nunu sahneliyor. Aşağıda oyun ve topluluk üzerine,
topluluğun kurucusu ve genel sanat yönetmeni Aret
Güzel Aleksanyan ile Viyana temsilcimizin yaptığı
söyleşiyi sunuyoruz.
Hayır
Derse
Yazan
: Aristophanes
Uyarlayan : Heinz R. Unger
Çeviren
: Aret Güzel Aleksanyan
Yönetmen : Aret Güzel Aleksanyan
Yön. Yrd. : Ebru Akçatepe, Uğur Özkan
Dek. Giy.
: Aret Güzel Aleksanyan
Müzik
: Schmetterlinge
Koreografi : Dalibor Vesely
Müz. Yön. : Metin Meto
Oynayanlar : Dr. Mihran Azaryan, Gamze
Terzioğlu, Aslı Kışlal, Esen Taşçı,
Lila Gürmen, Haktan Pak,
Merih Şahiner, Haldun Çabuk,
Kenan Özdemir
yıllardan bu yana Avusturya'da oluşan Türk azınlı­
ğın kendi kültürünü, sanatını ve lisanını koruma ih­
tiyacından doğdu. Uzun yıllardan beri videoları ve
okey taşlarıyla kendi dünyalarını yaratmış olan bu
topluma, başka iletişim yollarının da varolduğunu
göstermek istedik; bu topluluk yaklaşık 40.000 ki­
şiden oluşuyor.
Yabancı bir ülkede Türkçe tiyatro yapmanın
zorluklan nelerdir, herhangi bir kurumdan yardım
alıyor musunuz?
Yaşadıklarımız, Türkiye'deki tiyatroların ya­
şadıkları zorlukların aynısı. Genelde yurtdışında
çalışan işçilerimizde bir tiyatro kültürü eksikliği
söz konusu. Fakat buna karşılık, bizim kolaylığı­
mız; yabancı bir ülkede kendi dilini korumak iste­
yen bir topluluğa hitap etmemiz. Finans konusunda
tiyatromuz, Avusturya Kültür Bakanlığı ve Viyana
Belediyesi tarafından desteklenmektedir.
Oyuncular,
yabancı düş­
manlığı üzeri­
ne, Avusturya
Televizyonu
ORF ile
konuşuyorlar.
pe
cy
a
Aret Bey, önce sizinle başlayalım söyleşimize.
Biraz kendinizi tanıtır mısınız?
1954 İstanbul doğumlu olup, Avusturya Lise­
sini bitirdikten sonra, 1974 yılında Viyana'ya gel­
dim. 1978'de Max Reinhardt'ta reji bölümünü bitir­
dim. Daha sonra çeşitli tiyatrolarda oyuncu ve reji
asistanı olarak çalıştım. Viyana'da ilk Türkçe tiyat­
ro deneyimim, Cahit Atay'ın "Pusuda" adlı oyunu­
nun yönetimi oldu. Halen Gençlik Merkezi'nde ça­
lışmaktayım.
Kadınlar
Tü Tiyatrosu ve Viyana'da Türkçe tiyatro hak­
kında neler söyleyebilirsiniz?
Üç yıl önce küçük bir grupla başladık. Şu an
ki kadromuz yaklaşık 30 kişiden oluşuyor. Viya­
na'da Türkçe tiyatro yapma gereksinimini düşünme
ve uygulama olayını ilk kez Tü Tiyatrosu gerçek­
leştirmiştir.
Türkçe tiyatro oynama gereksinimi 1960'lı
Bu yıl oynadığınız oyunu Türkçeye siz çevir­
diniz ve yönetiyorsunuz. Kendi çevirdiğiniz bir
oyunu yönetmenin kolaylığı oldu mu?
Bir oyunu çevirmek ve yönetmek, aslında çe­
virirken sahnelemek ve sahnelemeyi düşünerek çe­
virmek kolaylığını taşıyor. Ayrıca bu konuda
benim yazarı yakınen tanımam da büyük bir avan­
taj oluşturuyor.
Bu oyun Kadınlar Savaşı
(Lysisrata) adıyla Türkiye'de sah­
nelendi, şu an sizin sahnelediğiniz
biçimiyle olan farklılıklar neler­
dir?
Her şeyden önce müzikal ol­
ması. Heinz R. Unger'in Aristophanes'ten uyarlarken güncelliği
yakalaması. Buna ilaveten Türkçe­
ye çeviride bu güncelliği koruma­
sı.
Son olarak söylemek istediği­
niz bir şey var mı?
Biz Tü Tiyatrosu olarak,
Türk tiyatro çevresiyle daha yakın
bir ilişki içinde olmak isterdik. Ör­
neğin bir tiyatro grubunun Viya­
na'da misafir edilmesi veya bizim
Türkiye'ye yapacağımız bir ziya­
ret. •
(Tü Tiyatrosu, Fillgradegasse 16,WIEN 1060
İstanbul Bulvar Tiyatrosu Kadıköy'de
Yıldız
Sineması'nda
şenlik var
oyun ve kimse de niye yine oynanıyor dememiştir.
Biz ismini değiştirdik ama tekst İ. Galip Arcan'ın
yazdığının aynı, hiç değiştirmedik. Biliyorsunuz
filmi de çevrildi.
Ben bu oyunu Anadolu'da oynayacaktım, ama
yaz dönemiydi, arkadan seçimler geldi oynayama­
dık. İstanbul'da oynamaya başladık, çeşitli semtlerde
oynadık, her yerde beğenildi, ilgi
gördü. Zaten eski sevilen oyunlar ye­
niden hep ilgiyle izleniyor. Bu oyunla
Ankara ve İzmir'e turne de yapacağız.
Bunun arkasından Cibali Karako­
lunu düşünüyorum.
a
Oyunun konusunu nasıl özetleye­
bilirsiniz?
Birbiriyle hiç görüşmemiş olan
erkek ve kadın iki süt kardeşin buluş­
ma serüveni sırasında kadın-erkek iliş­
kilerine dayalı karışıklıkları anlatan
bir vodvil, Bizim Evde Şenlik Var.
Bu karmakarışık olay yumağı içinden
güldürüsü bol, ilgi çekici bir oyun çı­
kıyor. •
Yeni bir topluluk: Yada Tiyatro
Ritsos'un şiirinden
İ
Kenan
UÇAR
Bizim Evde
Şenlik Var
pe
cy
stanbul Bulvar Tiyatrosu, Yıldız Sineması'nda,
t. Galip Arcan'ın Süt Kardeşlerini Bizim Evde
Şenlik Var adı ile sahneliyor. Oyuna ilişkin Er­
dinç Dinçer'le görüştük.
Çok eski bir oyundur bu, tiyatrocuların kurtarı­
­ısı olan bir oyundur. Ne zaman zor durumda kalın­
la, bu oyun oynanır. Çatısı çok kuvvetli olan tiyatro;uları kurtaran bir oyun çünkü.
Ben profesyonel olarak, 1959'da ilk Bulvar Tiyatrosu'nda başladım. Fındıkzade'de, rahmetli Vahi
Öz'ün tiyatrosuydu. Zaman geçti, bir tiyatro kurma
imkanı yok, tiyatroda her zaman oynamak da zor. Ti­
yatroda insan senelerce oynuyor, tanımıyor yani
beyaz cama çıkmadan kimse tanımıyor. Eskiler çok
az çırak yetiştirdi, yeniler, hiç yetiştirmiyor. Ses Tiyatrosu'nda çalıştığımız zaman her taraf salkımsaçak
bulvar tiyatrosuydu. Kadıköy'de 7-8 tiyatro birden
barınırdı. O zaman da maddi sıkıntılar vardı. Tiyatro
seyircisi mi azaldı, yoksa tiyatroların oyunları mı beğenilmiyor, bunu da bilmiyorum. Ben biraz eskiye
dönmek istedim, eski vodvillere. Onun için, "Alo
Orası Tımarhane mi?" ile başladık. Sonra da işte bu,
Bizim Evde Şenlik Var, asıl adı Süt Kardeşleri. Çok
da beğeniliyor oyunumuz. 35 senedir oynanır bu
smene, lanetlenmiş ve soylu bir ailenin son temsilci­
si. Söylencelerin ve oyunların bilinmeyen yönlerini
anlatıyor. Yasak aşkını ve aşkın acısını. Sanki her
şey özlediği bir pişmanlık...
Yirminci yüzyıl Yunan şiirinin büyük ustalarından
Yannis Ritsos'un İsmene isimli şiiri, 26 Şubat'tan bu yana
Taxim Night Park Disco'da sahneleniyor. 1991 yılı sonla­
rında kurulmuş yepyeni bir topluluktan, YÂDA Tiyatro­
su'ndan izliyoruz oyunu. Grubun genç oyuncuları Şule
Ateş ve Zişan Uğurlu yazımızın başındaki kısacık açıkla­
maya ilave olarak neden bir şiir sorumuzu şöyle yanıtladı­
lar:
Sahnelenmek üzere seçilmiş bir metin yerine, yöne­
tene, oynayana ve izleyene sonsuz imgelem özgürlüğü ta­
nıyan şiiri seçtik. İzleyicinin, yerini aldığı andan itibaren
yarattığımız resme şahit olmasını istiyoruz. Vücutlarımız
sahne üzerinde bir fırça darbesi, sesimiz kendi başına bir
renk olsun istedik.
Mekanların da ruhları olduğunu düşünüp, çağın mü­
ziğine, gürültüsüne, tüketimine uygun anla hâlâ "dışı" ve
"içi" eski, Taxim Disco'yu kendimize mekan tuttuk.
Oyunun yönetmeni Hüseyin Katırcıoğlu'yla ise genel
tiyatro anlayışı üzerine söyleştik.
çıkan
(Süt Kardeşleri)
Yazan
: İ. Galip Arcan
Yöneten
:Erdinç Dinçer
Oynayanlar :Erdinç Dinçer,
Erten Üçgözen, Sevtap
Türkay, Gökhan Meriç,
Sema Toksöz, Cengiz
Özyurt, Sadık Türken,
Salon
: Yıldız Sineması
Bahariye
oyun:İSMENE
Bence tiyatro büyüklerin oynadığı oyundur. Oyuncu­
lar oyun oynar, seyirciyle o oyun vasıtasıyla iletişim
kurar, seyirciler de bu oyuna katılır. Çocuklar dünya hak­
kında bilgi edinmek, öğrenmek için oynarlar, tiyatroda da
bu aynı şeydir. Oyun oynarız ve dünya görüşlerimiz bu
oyun çerçevesinde gelişir, değişir, soruşturulur. Benim
için tiyatro budur. Aynı zamanda, bence, tiyatroyu sinema
ve televizyondan ayıran olay, seyirciyle oyuncu arasındaki
iletişimdir. İtalyan sahnenin de bu iletişimi kestiği kanı­
sındayım. Bu yüzden bir İtalyan sahnede artık bir oyun
sahneleyeceğimi zannetmiyorum. Ben, örneğin, seyirciyle
oyuncuların kalkıp beraber hareket etmelerini, mekan de­
ğiştirmelerini seviyorum. Öyle şeyler istiyorum. Burada
da elimizden geldiğince bunu yaptık. .
Peki neden İsmene?
İsmene, Şule'nin önerişiydi, biz de çalışmak için
başladık. İlk baktığımda, doğrusu, bunu nasıl sahneleyebi­
leceğim! bilmiyordum. Anladığımdan bile emin değildim.
Ama çalıştıkça muhteşem bir şiir olduğu ortaya çıktı.
Daha doğrusu İsmene çok iyi bir yazın. Boşa hiçbir şey
yazılmamış, Çalıştıkça, şiirsellikten çıkmaya başladı,
kendi kendine karakterler çıkmaya, bir yaşam çıkmaya
başladı. Böyle olunca da tabii sahnelemeye karar verdik.
Yasemin DİLBER
cy
a
pe
Yeni bir tiyatro topluluğu
Umutla başlayan
OYUNCULAR ve
Matmazel
Julie
daha bir keyifle oturur.
Ya tiyatro batarsa?..
Batarsa bir daha kurarız. Biraz nefes alıp bir
daha kurarız. Batmazsa da böyle devam ederiz.
Sonra Çimen Turunçoğlu düşüncelerini söy­
ledi:
"Yeni kurulan bir Tiyatro olmak herkesin
tahmin ettiği gibi bugünkü ortamda inanılmaz de­
recede büyük zorluklar getiren büyük bir rüya. Bu
işe katılan herkes hiçbir mali beklentisi olmadan
çalıştı ve bir şeyler ortaya çıksın diye uğraştı. Zor­
luklara rağmen zevkli bir çalışma yaptık.
Y
cy
a
Matmazel Julie oyunundan
eni bir topluluk kuruldu. Adı "Oyuncu­
lar". Üç kişiler ve gençler. Şubat ayı
içinde ilk oyunları "Matmazel Julie"yi
sergilemeye başladılar. Aslında Tiyat­
ro...Tiyatro... ilke olarak oyunun yöletmeniyle söyleşir ama yeni bir topluluğun kurulmuş olması nedeniyle bu defa bu üç oyuncuyla
konuştuk ve bize, özel tiyatroların yaşamlarını
zorlukla sürdürebildiği, seyircinin gitgide azaldı­
ğı, devlet yardımlarının yetersiz olduğu bir dönemde neden bu tür bir girişimde bulunduklarını
miattılar ve oyun hakkında bilgilendirdiler bizi.
Ben oyunda Christine'i oynuyorum, reji asis­
tanlığını da ben yaptım. Daha önceden yönetmeni­
mizle çalışmayı çok istiyorduk. Çünkü bizim ti­
yatro anlayışımıza yakın, güzel şeyler gördük
daha önceki eserlerinde. Cadılar Macbeth'ini
seyrettikten sonra ismi yazıldı kafamıza, o yüz­
den bu proje ortaya çıktığında onunla çalışmayı
çok istedim. Zaten bu çalışma sürecinde de ondan
çok şey öğrendik.
Selma Köksal ise oyun hakkında şöyle dedi:
August Strinberg, modern tiyatronun babası.
Matmazel Julie, Strinberg'in birçok oyunundan
biri. Bu oyunu 1800'lerin sonunda yazmış. Konu­
suna gelince özetle şöyle: Bir yaz dönümü gece­
sinde, köşkün sahibi Kont bir akraba ziyaretine
gider, evin küçük hanımı olan Matmazel Julie yamaklarıyla birlikte kalır. Julie hafif şizofrenik,
çapraşık karakterli bir genç kızdır. Fırsatçı biri
olan evin uşağı Jean, Julie'ye
kur yapmaya başlar. Oyunun
üçüncü kişisi Christine, evin
hizmetçisi, Allah korkusuyla
yaşayan, yüksek idealleri ol­
mayan biridir. Olaylar bu üç
kişi arasında, tek mekanda,
bir yaz dönümü gecesinde ge­
lişir. Strinberg, o devrin en
Yazan : August Strindberg
modern fikirlerini içinde ba­
Çeviren : Aziz Çalışlar
rındıran, onları yoğuran bir
Yöneten
: Müge Gürman
yazar; fırtınalı bir yaşam gör­
Yön. Yrd.
: Çimen Turunçoğlu
Kostüm
: Mitra Reyhanı
müş, ruh sağlığı yerinde ol­
Dekor
: Ayhan Doğan
mayan bir insan. Matmazel
Oynayanlar : Gökhan İçöz, Selma
Julie çok şiirsel, saf bir dille
Koksal, Çimen Turunçoğlu
yazılmış ancak günümüz ko­
şullarına uymayan bazı bö­
Salon
:Kenter Tiyatrosu
lümleri olan bir oyun. Ama
yönetmenimizin yorumuyla
bugüne adapte edildi. •
pe
Gökhan İçöz diyor ki:
Zeynep
ÜSKÜL
"Böyle bir topluluğu kurmamızın nedeni serbest teşebbüsün çekiciliği. Özel tiyatro, herkes tarafından olması istenilen, beğenilen ama riskli bir
ey. Ancak risk eşittir kâr ve zevktir. Başka tiyatrolarda da çalışmak zevkli, ben Gülriz Sururi ile
birlikte çalışıyorum ve büyük bir zevk alıyorum,
ama insanın kendi prodüksiyonunu yapması, kendisinin oynaması, kendi tiyatrosunun olması bambaşka bir zevk. Sonuçta, insan kendisi varoluyor
ve kendisini tatmin ediyor. Sorunlar yok mu? Elbette var, maddi-manevi bir sürü sorun var. Bu
arada salonunu bizimle paylaştığı için Yıldız Kenter'e "mille merci"(binlerce teşekkür). Son yıllarda
seyirci de çok azaldı. Belli bir kesim geliyordu,
imdi bara, diskoya gidiyorlar. Bizim en büyük
orunumuz o, karşımızda kayıtsız bir seyirci var.
Tabii, bu tiyatroculardan da kaynaklanıyor. Herkes işin ucuzuna kaçma, bolbol güldürme sevda­
­­­da. Ama bu da bitecektir, bitmek zorunda;
zaten bu umut olmazsa hiçbir şey yapılamaz. Biz
de bu umutla başladık bu işe. Biz de hep dram yabacak değiliz, komedi de yapacağız ama bir seviyemiz olacak.
İnsanın kendi tiyatrosu, kendi evinde oturması gibi. Herkesin evi var ama kimisi kirada oturur, kimisi kendi evinde ama kendi evinde oturan
29
Matmazel
Julie
Yılmaz Onay'dan üç oyun
Sanatçının
Ölümü,
Arafta
Kalanlar,
Karagöz'ün
Muamması
Y
İkinci oyun Arafta Ka­
lanlar ise, kitaplı dinlerin in­
sanın kökeni ve cennetten ko­
vuluşu "rivayeti"nden yola
çıkarak, bugünün sorunlarını
değerlendirme amacını taşı­
makta. Ancak, oyun ilerledik­
çe bunun insanlık tarihini de
içine alan bir değerlendirme
olduğunu görürüz. Dinsel
inancın ve düşüncenin, yüzyıl­
larca toplumsal yaşamı oluş­
turmasında ve belirlemesindeki işlevi tarihsel ve güncel
olarak ele alınmakta. Adem ile
Havva, dinsel kitapların doğa­
üstü yaratıkları, bugünkü dün­
yamızın ekonomik ve siyasal
gelişimine koşut oyunda birer
karakter olarak karşımıza çık­
makta.
Yılmaz
Onayın
bu
oyunları yurdışında değişik
topluluklarca sahnelendi. Sa­
natçının Ölümü, TOBAV'ın
düzenlediği oyun yarışmasın­
da Üçüncülük Ödülü alırken,
Almanca'ya da çevrildi. Oyun­
larının belki de en önemli
yanı, Onay'ın tiyatrodaki çok
yönlü çalışma biçimiyle ilgili.
Oyunlarının başlangıcındaki
açıklamalar,
onun
yazaryönetmen yanını ortaya çıkar­
makta. Örneğin Sanatçının
Ölümü'nün girişindeki açıkla­
mada "boş sahne". Daha doğ­
rusu, çevre düzeni de tümüyle
sahneye koyucuya bırakılmış­
tır. Metindeki parantez içleri
ve reji açıklamaları, yalnızca
bir öneridir, kesinlikle bağla­
yıcı değildir. Arafta Kalanlar'da "... metindeki reji ve
çevre düzeni açıklamalarına
veya cennetçe'lere, yalnızca
düşünülebilecek çözümlerden
biri olarak bakılmalıdır" deni­
lirken, Onay yazar-yönetmen
yanını da ortaya koyuyor.
cy
a
ılmaz Onay'ı tiyatromuzdaki yönetmen­
liği, oyun yazarlığı,
yöneticiliği ve çevirileriyle tanıyoruz. Onay'ın,
Sanatçının Ölümü - Arafta
Kalanlar - Karagöz'ün Muam­
ması adlı oyunları Boyut Ya­
yınları tarafından bir arada
yayınlandı. Bu kitap, Boyut
Yayınlarının üçüncü oyun ki­
tabı. Diğer iki kitap, Vasıf
Öngören'in ve Turgut Özakman'ın oyunlarını içermektey­
di.
Muamması, bir yanıyla Kara­
göz'ün tarihsel kaynağına ve
gelişimine bakmakta, diğer
yanıyla da çağımız sorunları
Karagöz oyunundaki tiplerin
sağladığı anlatım olanakları
içinde
değerlendirilmekte.
Oyunda sömürünün günümüz­
deki konumundan, tarihsel ge­
lişimine bir bakışı bulmak da
mümkün. Ancak bu yapılırken
tarihsel olanın içine sıkışılıp
kalınmamış. Tarihsel olanın
özünü zedelemeden, ona daha
bir anlaşılırlık ve çağdaşlık
kazandırılmış.
pe
H. Zafer
ŞAHİN
masının ardından cenaze töre­
ninin olacağı gün tedirginlik
duymaya başlar... Oyunun bu­
raya kadarki ve bundan sonra­
ki gelişiminde, sanat çevresi­
nin aile, tanınma ve tanıtma,
değer
verme,
dostlukarkadaşlık ilişkileri tek tek ele
alınarak sorgulanır. Oyun,
ölümünün çoğu kez bir çözüm
olduğuna inanan ve böylesi
bir çözüme hep olumlu yak­
laşmış toplumumuzun bir par­
çası olarak sanat çevremize
önemle ele alınması gereken
bir eleştiri getiriyor.
Yazar üç oyununda da,
düşsel içeriğe ve çevre düze­
nine sahip konuları, gerçekçi
bir anlatım içinde ele almış,
değerlendirmiştir.
Ayrıca
oyunlarda, yazarın farklı fark­
lı noktalardan hareketle, çağı­
mızın ve toplumumuzun so­
runlarına ortak bir paydada
bakışını görebiliriz. Bu oyun­
lardaki ortak payda, yazarın
tarihsel olanla bugünü, top­
lumcu bir anlayışla değerlen­
direrek bize sunması...
Kitaptaki ilk oyun Sa­
natçının Ölümü... Sanat çev­
resinde bir kişinin yer edinme
çabasına mizahtan trajediye
uzanan çizgide yaşamının son
kesitine bakışın anlatımı oyu­
nun kurgusunu oluşturmakta.
Sanat çevresine yaşamını sonladığını bildiren bir haber
göndererek kendine yer açma
çabasındaki Adam, onu övücü
yazıların, haberlerin yayınlan­
Geleneksel tiyatromuzun
Gölge Oyunu karakterlerinin
anlatım biçeminden yararlanı­
larak yazılan Karagöz'ün
Kitapta oyunlardan önce,
yazarın ayrıntılı özgeçmişini
ve Ataol Behramoğlu'nun
Yılmaz Onay için yazdığı
"Geri Kalmış Muammalar Ül­
kesinde Oyun Yazarlığı" adlı
yazıyı da görmek mümkün.
Toplu Oyunları-1
Yılmaz Onay
Boyut Yayınevi
İstanbul, 1992
200 sf. 20.000.- TL.
a
pe
cy
pe
cy
a

Benzer belgeler