Muhsin Ertuğrul - Tiyatro Dergisi
Transkript
Muhsin Ertuğrul - Tiyatro Dergisi
cy pe a İÇİNDEKİLER 12 13 16 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 29 30 KAPAK: Muhsin Ertuğrul Foto: Şakir Eczacıbaşı Merhaba stanbul, 2-8 Mart günleri arasında, tiyatromuzun ünlü ustası-hocası Muhsin Ertuğrul'un 100. Doğum Yılını Kutlama Haftası'na ait çeşitli etkinliklere sahne olacak. M. Ertuğrul'un 100. Doğum Yılını Anma etkinlikleri, çeşitli programlarla, bütün yıla da yayılacak. Biz de bu sayımızın büyükçe bir bölümünü, M. Ertuğrul'un anısına ayırdık. Kendisi ile çalışmış bazı ünlü sanatçılarımızla arkadaşla rımız görüşme yaptılar, onunla ilgili anılarını dinlediler. M. Ertuğrul konusunda akademik çalışmalar yapmış, kitaplar, yazılar yayımlamış olan Sn. Prof. Özdemir Nutku ve Sn. Efdal Sevinçli, isteğimizi kırmayarak, İzmir'den dergimize yazı gönderdiler; 100. Doğum Yılı Kutlamaları Ulusal Komitesi Koordinatörü Sn. Gökhan Akçura, bu etkinliklerin ayrıntılarını açıklayan bir konuşma yaptı; uzun yıllar onunla birlikte çalışmış bir tiyatrocumuz, Sn. Zihni Küçümen, oku mayan, seyretmeyen ve de onu tanımayan genç kuşaklara seslenen bir yazı kale me aldı; yine onunla uzun yıllar sinema ve tiyatroda birlikte çalışmış, 59 yıllık sevimli bir aktörümüz Necdet Mahfi Ayral ile, Tiyat romuza Emeği Geçenler dizisi için yaptığımız söyleşi nin içinde bol bol M. Ertuğrul'a ait anılar bulunuyor. Bütün bunlar, onunla ilgili diğer yazılarımıza eklenin ce, bu sayımız neredeyse M. Ertuğrul Özel Sayısı biçi mine dönüştü. İ Cumhuriyet döneminin ilk Tiyatro Dergisi'ni çı karan, bu yönü ile de anılmaya hak kazanan bir kişi M. Ertuğrul... 15 Şubat 1930'da, tek başına, 15 günlük Darülbedayi Dergisi'ni yayımlamaya başladı. 1941'de, karısı Neyyire Neyir ile birlikte Perde ve Sahne adlı sinema-tıyatro dergisini çıkardı. Zaten, daha 21 yaşında iken, Meşrutiyet döneminin Temâşâ Dergisi'nde tiyatro yazılarına başlamıştı. Kendi çıkardığı dergilerde ise PERDECİ adını kullanarak, pek çok yazı yazdı, tiyatromuza yön verdi. a 11 Haberler Tiyatro kurucusu Muhsin Ertuğrul Muhsin Ertuğrul haftasından Muhsin Ertuğrul yılına «Ayşe Ateş Özel Tiyatro gibi çalışan Devlet Tiyatrosu • Müşfik Kenter Yönetmen olarak Muhsin Ertuğrul • Özdemir Nutku İzmir'de Tiyatro Haftaları ve Muhsin Ertuğrul'u anma • Semih Çelenk Alafranga adam • Vasfi Rıza Zobu Türk tiyatro sanatçılarının andı • Semih Sergen Muhsin Ertuğrul • Efdal Sevinçli Muhsin Ertuğrul Hoca • Muazzez Menemencioğlu Muhsin Hoca üzerine söyleşi• Zihni Küçümen Türk insanın kültür yaşamı TV ekran larına terk edilmemeli... • Can Kolukısa • Bütün Belediye Başkanlarının dikkatine sunulur Mücap Ofluoğlu Akranı gibi davranırdı • Sadri Alışık Aşık olduğum kendisiyle yarışan insan • Yıldız Kenter Necdet Mahfi Ayral • Güzin Çorağan Bizimki Gazete Tiyatrosu • Nejat Uygur Tiyatrosu Büyük kentte kimlik arayışı • AST İstanbul İktisat Sahnesi Ekonomik simge Karyola • Nokta Tiyatrosu. Pirandello gerçeği tartışıyor İ. D. T. Kadınların isyanı * TÜ Tiyatrosu Yıldız Sineması'nda şenlik var • İst. Bulvar Tiyatrosu İSMENE- Yada Tiyatro Matmazel Julie • Oyuncular Kitap tanıtım» H. Zafer Şahin Cumhuriyet sonrası tiyatro dergicilerimizin "piri" ve bu dönem tiyatromu zun kurucusu, inançlı-mücadeleci-yılmaz-inatçı tiyatro sevdalısı bu değerli "Ti yatro Adarm"mıza, hepimizin gönül borcu var. Dergimiz, sayfalarının elverdiği ölçüde onu anarak bu görevini yerine getirmeye çalıştı. Tiyatro perdeleri, yur dumuzda her gece, PERDECİ'nin verdiği güç ve coşkuyla açılıyor; anısı önünde saygı ile eğiliyoruz; ruhu sevinçle dolsun... pe cy 4-6 8 10 Tiyatro... Tiyatro... AYLIK HABER TANITIM DERGİSİ SAYI: 14/MART 1992 /200 T L . Mart ayında tiyatroların evrensel bir anma günü de var. 27 Mart Dünya Tiyatro Günü Ulusal Bildirisi'ni bu yıl tiyatro yazarı A. Turan Oflazoğlu ha zırladı. Bildiri son anda geldi. Sayfa mizanpajları tamamlanmış olduğundan bu sayıda basamadık. Nisan sayımızda bildiriyi aynen yayımlayacağız. Şubat başında, sessiz sedasız genç bir profesyonel topluluk, OYUNCU LAR adı ile, Kenter Tiyatrosu'nda gösterilerine başladı. Konservatuar çıkışlı bu üç genç tiyatro sanatçısı, umutlara gereksinimi olan tiyatro yaşamımıza, umut dolu olarak adımlarını attılar. Oyunlarını tanıtan yazıyı, onların heyecanlarına katılarak, yayımlıyoruz. Başka bir üçlü, YADA TİYATRO adı ile bir topluluk kurarak RİTSOS'un bir şiirinden uyarladıkları oyunu 26 Şubat'ta Taxim Night Park'ta sahnelemeye başladılar. Hoşgeldiniz ve başarılar genç OYUNCULAR ve YADA Tiyatro... Sevgi ve saygı ile... T. Yılmaz ÖĞÜT Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni: Tem Yapım Yayıncılık Ltd. Şti. adına T. Yılmaz Öğüt Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Mustafa Demirkanlı Yayın Koordinatörü: Nalân Özübek Danışma Kurulu: Orhan Alkaya, Rutkay Aziz, Genco Erkal, Fikret İlkiz, Yılmaz Onay, Ali Taygun, Işık Yenersu Basın ve Halkla İlişkiler: Enis Bakışkan Teknik Yönetmen: Sinan Şanlıer Katkıda Bulunanlar: Ayşe Ateş, Gökhan Akçura, Betül Baturalp, Güzin Çorağan, Semih Çelenk.Yasemin Dilber, Can Kolukısa, Zihni Küçümen, Özdemir Nutku,' | Efdal Sevinçli, Özlem Şener, Özlem Öğüt, Kenan UçarZeynep Üskül Ankara Tem.: Koray Ergun Tel: 425 02 56 İzmir Tem.: Ali Rıza Özbilgiç Tel: 43 01 34 İzmit Tem. Kocaeli Bölge Tiy. Tel 141090 Samsun Tem.: Kaya Odabaşı Tel: 12 25 12 Almanya Tem.: Levent Beceren, Berlin Tel: 49.30.6152020 Viyana Tem.: Uğur Özkan, Wien Tel: 432225051220 Ofset Hazırlık: Tem Yapım Tel: 249 87 37 Baskı: MÜ-KA Matbaası 511 25 99 Tem Yapım Yayıncılık Ltd. Şti. Oba Sok. 9 / 1 Cihangir/İstanbul Tel: 249 87 37-38 F a x : 249 02 18 Abone Bedeli: Yıllık 50.000,- T L . Yurtdışı: 25 DM Posta Çeki Hes. : Tem Yapım - 655 074 Banka Hesap N o : T.İş Bankası-Cihangir Şb. 1781 17 Katkılarından dolayı TİYAP'a teşekkür ederiz. 3 Enis Fosforoğlu Tiyatrosu İstanbul'da yeni bir salonda Üsküdar Belediyesi Altunizade Kültür Merkezi'ni, Enis Fosforoğlu Tiyatrosu ile açıyor. Çe şitli sanat etkinliklerinin yapılacağı, Üsk. Beld. bünyesinde bir tiyatro okulunun açılacağı bir kültür merkezi olacak. EFT, 29 Şubat'tan itiba ren Kanlı Nigar 90'la başlayıp Mart sonunda da yeni oyunlarını sergileyecek. Devlet Tiyatroları'nda yeni bir sahne Devlet Tiyatroları, 8. yerleşik merkezi ve 21. sahnesi olan Antalya Devlet Tiyatrosu'nu 1 Şubat Cumartesi günü Antalya'da açtı. Ankara Halk Tiyatrosu'nda çocuk müzikali a Antalya Valiliği ile yapılan bir protokolle, Valiliğe ait salon 10 yıllığına ücretsiz olarak An talya Devlet Tiyatrosu'na devredildi. Saddam'ı Kim Öptü oyunundan Ankara Halk Tiyatrosu sezon başındaki turnelerini tamamladıktan sonra 1 Şubat 1992 tarihinden başlayarak Sinema Batı'da yerleşik ola rak perdelerini açtı. Topluluk şu sırada Melih Kucur'un yazıp, Bahadır Tokmak'ın sah neye koyduğu Pembe Panter çocuk müzikalini sergiliyor. Aynı zaman da Saddam'ı Kim Öptü isimli komediyi de toplu gösterilerle Ankara'lı tiyatroseverlerin beğenisine sunuyorlar. Topluluk halen Kandemir Konduk'un İnsanlığın Lüzumu Yok isimli kabaresinin provalarını yapıyor. pe cy İzmir Sanat Tiyatrosu yeni bir salon kazanma savaşımında İzmir'in tek profesyonel özel tiyatrosu İzmir Sanat Tiyatrosu, İzmir Belediyesi'nin Fuar içinde kendilerine verdiği bir binada, yaklaşık 700 kişilik bir tiyatro oluşturmak çabasında. Modüler tiyatro anlayışı ile hazırlanacak salon, fuar döneminde fuar hizmetinde kullanılacak. Bu nedenle sahne ve koltuklar portatif olarak düzenleniyor. İzmir'e turneye gelen özel tiyatro lar için de kullanılacak bu salonun, tiyatroya dö nüştürülmesi için gerekli parayı kazanmak adına İzmir Sanat Tiyatrosu, Melih Cevdet Anday'ın, geçen sayılarımızda tanıttığımız İÇERDEKİLER adlı oyunu ile Ege Bölgesi'nde turne yapı yor. Sürekli deneysel çalışmalar yapan İSEM'in Gençlik Sahnesi bu kez Faruk Boyacıoğlu yö netiminde, "Öykü Tiyatro" orijinli "Arisontopolis'te Neler Oluyor" adlı bir çalışma yaptı. Oyunda kullanılan öyküler Aziz Nesin ve Muzaffer İzgü'ye ait. Zaten Arisontopolis Aziz Nesin'in "Deliler Boşandı" isimli öyküsünün geçtiği yer. Oyunda tanıdık yüzler ve olaylarla sürpriz buluşmalar söz konusu. Tiyatroca konuşmak Tiyatro Eleştirmenleri Birliği "Genç Tiyatrocular-Tiyatroca Konuşmak" seminerleri düzenli yor. Bu seminerleri Cevat Çapan ve Haluk Şev ket Ataseven yönetiyor. Fransız Kültür Merkezi'nde Mart ayı tiyatro etkinlikleri İstanbul Fransız Kül tür Merkezi'nin düzenledi ği G. Stein'ın TAŞLAR (Les Pierres) adlı tiyatro gösterisi, 3 Mart Sah günü Taksim Sahnesi'nde Fran sızca oynanacak. Interna tional Visual Theatre Topluluğu'nun sunacağı ve aralarında Türk oyuncu Levent Beşkardeş'in de bu lunduğu oyundaki sanatçı lar sağır-dilsiz. Oyunu işa retlerle oynayacaklar. İşare tiyatro dili olarak kullanılıyor. sözcüklerin yerine değil, özel bir İkinci etkinlik Türkçe oynanacak olan Skermeta'nın Ateşli Sabır adlı oyunu. Bunu PAYLAŞIM Tiyatrosu 23 Mart günü saat 19:00'da Fransız Kültür Merkezi Salonu'nda sergileyecek. Yönetmen Turgay Topal. 24 Mart saat 19:00'da, aynı topluluk yine aynı salonda H. Pinter'in Bir Tek Daha oyunu ile Sait Faik'ten Öyle Bir Hikaye adlı 50'şer dakikalık oyunlarını yine Türkçe olarak sunacaklar. Sait Faik'e ait oyunu Aziz Sarvan oyunlaştırmış ve kendi oynuyor. Gösterilere ait giriş kartları, Fransız Kültür Merkezi'nden sağlana bilir. 4 Sessizlerden Susuz Sumru Yavrucuk Türkiye Sağır ve Dilsizler Tesanüt Demeği Sanat Grubu'nun tümü işitme engelli Yaz lerden oluşan sanatçıları, Devlet Tiyatrosu Taksim Sahnesi'nde Necati Cumalı'nın yazdığı Susuz Yaz adlı oyununu sergiledi. Yönetmenliğini Sumru Yavrucuk'un yaptığı oyun büyük ilgi gördü. İstanbul Devlet Tiyat rosu Müdürü Tomris Oğuzalp'in de izlediği oyunun sanatçıları büyük alkış aldı. İzleyicilerinin bir bölümünü de "sessiz dünya"nın insanları oluşturdu. Sessiz Tiyatro'nun Genel Sanat Yönetmeni Ömer Altuntaş, ken dilerine salon, dekor ve manevi bakımdan destek gösteren Tomris Oğuzalp'e teşekkür etti. de tiyatrosu'ndan özgün tiyatro afişleri sergisi Kartal Sanat İşliği turne etkinlikleri Kartal Sanat İşliği Tiyatrosu, bu mevsim ba şından beri Anadolu ve Trakya'da yaptığı gösterileri ile turnelerine devam ediyor. Karadeniz turnesinden dönen tiyatro, Bakırköy Belediye Tiyatrosu Aziz Nesin Sahnesi'nde Çetin Etili'nin yönettiği "Vur Bir Mastika" oyununu sahneledi. Kartal'da Hasan Ali Yücel Salonu'nda çocuk oyunları ile birlikte bu oyunlarını da sürdürecek olan topluluk, Nisan ayında Bursa-Kütahya bölgesine turne yapacak. pe cy a de tiyatrosu, 1986'da doğumunun 50. yılı anısına Güner Sümer'in Bozuk Düzen; 1987'de 75. doğum yılına armağan olarak Rıfat Ilgaz'ın Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı adlı oyunları için ulusal boyutta düzen lediği afiş yarışmasında derece alan ve sergilenmeye değer görülen özgün afişleri Ankara'da sergiliyor. 27 Mart Dünya Tiyatro Günü'nde TOBAV'ın Tunalı Hilmi Cad desi, 72/1-2 adresindeki salonunda açılacak serginin yanı sıra, Ankaralı tiyatro emekçileri, basın ve sanat çevreleri için bir kokteyl verilecek. Sergi, 4 Nisan'a dek açık kalacak. Dostluk Şarkısı oyunundan PTT Tiyatrosu oyuncuları toplu halde PTT tiyatro grubu İstanbul Yakası Telefon Başmüdürlüğü'nde çalışanların 1988 yı lında kurduğu PTT Tiyatrosu, 4 yıldır etkinliklerini kesintisiz sürdürü yor. Topluluk H. Taner'in Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım adlı oyunu ile başlattığı tiyatro çalışmalarını, Erman Canatan'ın yazdığı müzikli danslı Batakhane Güzeli, Kerim Afşar'ın derlediği tek perdelik tek kişilik, Sait Faik ve İnsan, Özdemir Nutku'nun Mustafa Kemal'in NUTUK'tan derlediği Söylev ve kendilerinin yazdığı İlişkilerimiz adlı oyun ile sürdürdüler. Bu yıl Haşmet Zeybek'in Düğün ya da Davul adlı oyununu hazırlayan topluluk, bu oyunu Maçka Maden Fakültesi Salonu'nda, 1 Mart'ta oynayacaklar. Yılmaz Onay'ın yazdığı Şarkılarımız Ölmesin ve Çetin Etili ile Erkin Kut'un yazdığı Dostluk Şar kısı çocuk oyunlarını okullarda oynuyorlar. Topluluk, Nâzım Hikmet'in şiirlerinden kabare biçiminde derledikleri iki kişilik bir oyuna hazırlanı yor. Oyunu derleyen ve yöneten Çetin Etili. Konservatuar öğrencilerinden Antigone İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Ti yatro Bölümü öğrencileri ünlü Fransız yazan Jean Anouilh'in Antigone adlı oyununu 10-11 Şubat tari hinde İstanbul Fransız Kültür Merkezi'nde Yıldız Kenter yönetiminde sergiledi. Konservatuar'ın üçün cü ve dördüncü sınıf öğrencilerinin ortaklaşa olarak gerçekleştirdiği oyun 9 Mart ve 16 Mart tarihlerinde Kenter Tiyatrosunda sergilenecek. Antik Yunan Edebiyatının ünlü tragedya yazarı Sophokles'in ölümsüz tragedyası Antigone aradan geçen binlerce yıl sonra Fransız oyun yazarı Jean Anouilh tarafından özgün ve bambaşka bir yorumla tekrar ele alınmış. Ölüm Tuzağı İstanbul Devlet Tiyatroları, AKM Konser Salo nu'nda Ira Levin'in Ölüm Tuzağı adlı oyununu 21 Mart tarihinden başlayarak sergilemeye başlıyor. Yö netmenliğini Kartal Tibet'in yaptığı Ölüm Tuzağı, alışılagelmiş polisiye oyunların dışında, sürprizlerle bezenmiş bir oyun. "ANA" Ankara Birlik Tiyatrosu'nda başladı.. Ankara Birlik Tiyatro su, Maksim Gorki'nin ünlü romanından Bertolt Brecht'in oyunlaştırdığı ANA adlı oyunu, Anadolu Sanat Merkezi'nde sergiliyor. Zeki Göker'in yönet tiği ve Kemal Günüç'ün mü ziklerini yaptı ğı oyun, yirmibeş kişilik bir kadro ile oyna nıyor. A.T.Ç. 'den seminer Amatör Tiyatrolar Çevresi (ATÇ), amatör tiyat rocuların oyunculuk çalışmalarındaki eksikliklerini gözönüne alarak, bu yıl kış seminerlerinin ikincisini, uygulamalı seminer biçiminde oluşturdu. Seminer, 22 Şubat'ta, Devlet Tiyatrosu Sanatçısı Alptekin Serdengeçti tarafından gerçekleştirildi. Dört Köşe Palyaço Tiyatro Fiskos, 5 Ocak'ta başladığı ve her Pazar saat 13:30'da yinelediği Dört Köşe Palyaço adlı çocuk oyununu Tevfik Gelenbe Tiyatrosu'nda sergiliyor. Tamay Sayar'ın yazdığı, Evin Kalkancı'nın yönettiği, müziklerini Fahir Atakoğlu'nun yap tığı oyunda çocuğun kişilik gelişiminde etkili olan arkadaşlığın önemi, kötünün, bencilin, yalancının yalnız kalışı çeşitli gaglarla anlatılıyor. Barış Oyuntuları Ülsküdür 'da... "Ana" oyunundan pe cy a Yirmi yıldır "Politik Tiyatro" yapan ve bugüne değin her oynadı ğı oyun önce yasaklanan ve baskı gören ABT, son olarak "Pir Sultan Abdal" adlı oyunu, 32 mahkeme karan ile, Ankara, İstanbul, İzmir ve Anadolu'da 400 kez sergilemişti. 4 Mart'tan başlayarak İstanbul'da, Kartal Hasan Ali Yücel Kül tür Merkezi'nde oynanacak olan ANA, sezon sonuna dek, Pazartesi, Salı, Çarşamba günleri İstanbul'da, Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri Ankara'da sergilenecek. Barış Oyuncuları tiyatro topluluğu, Ekim ayın dan beri, Bakırköy Karya Sineması'nda oynadığı "Ali ile Tipitoş" adlı çocuk oyununu, 16 Şubat Pazar gününden bu yana, her Pazar saat 13:00'de, Altunizade Kültür Merkezi'nde sergilemeye başladı. Tiyatro Merhaba'ya merhaba.. Perdesini ilk kez Nisan ayı başlarında açacak olan Tiyatro Mer haba, 91-92 sezonunun ikinci yarısında doğan yepyeni bir topluluk. Genç Sanat Ajansı'nın bir birimi olan Tiyatro Merhaba, ilk olarak Bilgesu Erenus'un yazıp, Bilge Olgaç'ın yönettiği İnsan Aklını Koruma Enstitüsü adlı iki perdelik oyunu sergileyecek. Kültür Bakanlığı Tiyatro Ödülleri Kültür Bakanlığı, Kültür ve Sanat Büyük Ödülü ile Tiyatro Ba şarı Ödüllerinin dağıtım töreninde konuşan Sağlar, bu yıl bu ödül lerin sanat ve kültür örgütlerine verildiğini söyledi. Daha sonra yapılan ödül töreninde, Kültür ve Sanat Büyük Ödülü, tüm karikatür sanatçıları adına, Türk Karikatürcüler Derne ği temsilcisi, sanatçı Erdoğan Bozok'a verildi. En başarılı tiyatro topluluğu ödülü, bütün tiyatro toplulukları adına, Tiyatro Yapımcıları Derneği temsilcisi Genco Erkal'a, en ba şarılı tiyatro yazarı ödülü de bütün tiyatro yazarları adına, Televiz yon ve Tiyatro Yazarları Derneği temsilcisi Ülker Köksal'a verildi. Seçici kurulun değerlendirmesinde, en başarılı kadın ve erkek oyuncu ödülleri verilen Tiyatro Oyuncuları Derneği'nin (TODER) ödülünü, sanatçı Ahmet Gülhan, En Başarılı Yönetmen Ödülü'ne değer görülen Tiyatro Opera Bale Vakfı'nın (TOBAV) ödülünü de dernek başkanı Tamer Levent aldılar. Barış Oyuncuları, çok yakında, Rıfat Ilgaz'ın ünlü güldürüsü Hababam Sınıfı'nı da sergilemeye başlayacak. de tiyatrosu'ndan çocuk oyunu de tiyatrosu, Mavi Gök Mavi Deniz adlı çocuk oyunuyla perdelerini açtı. 7 yaşın üzerindekilere seslenen ve deneysel bi çende sunulan oyun, görsel-işitsel bir fantezi dünyası içinde, insanların doğa sevgisiyle birlikte düşlere ve düşüncelere duydukları gereksinimi dile getiriyor. Mavi Gök Mavi Deniz, 11 Nisan'a dek, her Cumartesi saat ll:00'de ASM Salonu'nda sergilene cek. Bulunmaz Tiyatro'da "Gençlik Buluşmaları " etkinlikleri Bulunmaz Tiyatro'da, Mart ayı içinde, Tahir Özçelik yönetiminde "Gençlik Buluşmaları" adı ile tiyatro gösterileri ile birlikte sanat ve tiyatro üzerine söyleşiler yapılacak. 7 Mart'ta Cengiz Gündoğdu "Aşk", 14 Mart'ta AÇOK yöneticisi Ümit Denizer "Çocuk Tiyatrosu Uygulaması", 21 Mart'ta Ülkü Ayvaz "Tiyatro ve Toplum", 28 Mart'ta ise Makedonyalı şair ve yazar Suat Engüllü "Benim Şiirlerim" konulu söyleşi yapa caklar. Söyleşiler saat 17:00 - 19:30 arası. Her Cumartesi, saat 16:00'da dönüşümlü olarak altı oyun sergilenecek. Oyunlar: Bir Yazarın Deli Defteri (B. Demir), Bir Evlenme Teklifi (A. Çehov), Sana Gül Bahçesi Vaadetmedim (J. Greenberg), Bir Tek Daha (H.Pinter), İnek (N.Hikmet), Düş (H.H.Bulunmaz). cy pe a Tiyatro kurucusu MUHSİN ERTUĞRUL "M. Ertuğrul, toplumumuzun yetiştirdiği ender değerlerden birisidir. Tiyatromu zun her alanında onun yapıcı elinin izle ri görünür." Prof. Metin AND * "Yarın kıyamet kopacağını bilsem, bugün bir tiyatro daha açarım." Muhsin Ertuğrul stanbul'da 5 Mart 1892'de doğdu. 29 Nisan 1979 tarihinde İzmir'de ölümüne dek, bütün yaşamını ti yatro ve sinemaya adamış bir "tiyatro adamımız" Muhsin Ertuğrul... 100. Doğum Yılı Kutlamaların da, onun kurduğu tiyatrolardan, onun yapıcılığından söz ederek, tiyatromuz adına ona bir kere daha teşekkür etmek istiyoruz. İ 1958'de Genel Müdürlükten ayrılır, İstanbul'a gelir, 1959'da Şehir Tiyatroları'na Başrejisör olarak atanır. Bundan sonraki dönemde İstanbul Şehir Tiyatroları, Özdemir Nutku'nun deyimiyle, "Altın Çağ"ım yaşar. İstan bul'un her semtinde tiyatro açmaya başlar. Kadıköy, Fatih, Üsküdar, Zeytinburnu Tiyatroları bu dönemin ürünleridir. Ayrıca İstanbullulara, Rumelihisar'da Açıkhava Tiyatrosu'nu kazandırır. Bu tiyatrolardan Zeytin burnu Tiyatrosu'nun açılış oyunu nedeni ile Belediye ile anlaşmazlığa düşünce Başrejisörlük kadrosu kaldırılır (1965) ve Belediye Şehir Tiyatroları dönemi sona erer; Belediye, Zeytinburnu Tiyatrosunu kapa tır. pe cy a Muhsin Ertuğrul, tiyatro tarihimizde Ferah Döne mi diye anılan dönemde, 1924 yılında, "Ertuğrul Muhsin ve Arkadaşları" adı ile bir topluluk kurdu. Kendisi bunu, "Paris dönüşümde acemiliğin verdiği cesaretle birkaç ar kadaş birleşip bir özel topluluk kurmaya kalktık ve adını Ertuğrul Muhsin ve Arkadaşları koyduk" diye anlatır. Bu dönemde yerli yazarlara yer vermiştir, Osman Cemal Kaygılı, Sermet Muhtar Akış, Vedat Nedim Tör, Vedat Örgi Bengü, Faruk Nafiz Çamlıbel gibi... 1927'de 35 yaşında iken Darülbedayi'nin Sanat Yönetmeni olur. Bu dönemde Darülbedayi'de repertuar geleneğini başla tır. 1930'da Ankara'da, Atatürk'ün "Hükü metten ne gibi yardım istersiniz" sorusunu "Bir tiyatro mektebi isterim, Paşam" diye yanıtlar. Ne yazık ki uzun bir süre, Ata türk'ün emrine rağmen, bu istek, bürokrasi ye takılır. Bunu gören Muhsin Ertuğrul aynı yıl sonunda Darülbedayi'de "Tiyatro Meslek Mektebi"ni açar. Bu okul bugünkü İstanbul Belediyesi Konservatuarı'nın ön cüsü sayılmaktadır. 1951 yılında, Büyük Tiyatro'da balo düzenlenmesi ne karşı çıktığından Genel Müdürlükten ayrılır, İstan bul'a gelir. 1952'de Yapı Kredi Bankası'nın desteği ile Küçük Sahne'yi kurar. 1954'te tekrar Devlet Tiyatroları Genel Müdürü olunca, büyük ideali Bölge Tiyatroları'nı gerçekleştirmeye başlar. Önce Ankara'daki Üçüncü Ti yatro (Türk Ocağı Sahnesi) ile Oda Tiyatrosu'nu açar. Sonra İzmir ve Adana Tiyatroları'nı kurar. 1957'de Bursa'daki Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu'nu gerçekleşti rir. Üniversitelerde Tiyatro Bölümlerinin açılışı da onun çabalan sonu gerçekleşir. 1934'de Sovyetler Birliği'ne Çocuk Tiyatrolarını incelemek için gider, dönüşüyle, 1 Ekim 1935'te, Darülbedayi'de ülkemizin ilk çocuk tiyatrosunu başlatır. 1930'da Atatürk'ten istediği Tiyatro Mektebi, 1936'da Carl Ebert'in yurdumuza gelmesiyle kurulur, Devlet Tiyatro ve Operası'nın kuruluşu başlatılır. 1946'da onun girişimleri sonucu, İstanbul'da 4000 kişilik Açık Hava Tiyatrosu'nun temelleri atılır. 1947'de Cari Ebert'in yurdumuzdan ayrılması üzeri ne, Devlet Tiyatro ve Operası'na Genel Müdür olur. Bu dönemde bugünkü Büyük Tiyatro binası, Sergi Salo nundan tiyatro salonuna dönüştürülmeye başlanır. Bu iş gecikince, Ulus'taki Vakıf Apartmanları altındaki depoyu tiyatro salonu haline getirir. Bugün Küçük Tiyatro ola rak bilinen bu salonu 27.12.1947'de açarken, yeni bir Türk yazarının oyununu, A. Kutsi Tecer'in KÖŞEBAŞI adlı oyununu sergiler. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlü ğü döneminde yeni oyun yazarları yaratılmasında öncü olur, yazarları teşvik eder. Bu dönemde O. Rıfat, M. Cevdet Anday, S. Kudret Aksal, T. Özakman gibi yeni ti yatro yazarlarını tiyatro edebiyatımıza kazandırır. 1974'te tekrar, siyasal iktidar değişik liği ile, Belediye Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni olur, yaşı 82'dir. Bu dö nemde, Yedikule Açık Hava Tiyatro sunu, Gültepe Tiyatrosu'nu açar; Dene me Sahnesi, Gezici Kahve Tiyatrosu, Öğle Paydosu Tiyatrosu, her semtte bir çocuk ti yatrosu, özel tiyatrolara Şehir Tiyatro su'nun sahnelerini açma gibi dinamik bir tiyatro hareketi başlatır. 1976'da, 84 yaşında iken Şehir Tiyatroları'ndaki görevinden ayrılır. Bundan sonra anılarını yazar. Bu anılar daha sonra Özdemir Nutku'nun başkanlığındaki bir grubun çalış maları ile 1989'da Benden Sonra Tufan Olmasın adı ile yayımlanır. Yaşamı boyunca 200'ün üstünde oyun yönet miş ve birçoğunda da oynamıştır. Ege Üniversitesi'nin Türk Tiyatro ve Sinemasına yaptığı hizmetler nedeni ile kendine vereceği Fahri Dok tor ünvanı töreni için, doktorunun izin vermemesine rağ men, hasta hasta İzmir'e gider. 24 Nisan 1979 gecesi ya pılan bu törenden beş gün sonra, İzmir'de yaşamını yitirir. Burada kısaca anlatılan, Muhsin Ertuğrul'un, tiyat romuz için yaptıkları, kuruculuğu, yapıcılığı, son yıllarda ona yapılan suçlamalara karşı somut yanıtlar olsun diye kaleme alındı. Hiç kuşkumuz yok, değerbilir ulusumuz onu hep minnetle anmaya devam edecektir. Tiyatro... Tiyatro... * Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosu, Metin And, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 3. Baskı, s.18 8 a pe cy Muhsin Ertuğrul haftasından Muhsin Ertuğrul yılına nız? İ stanbul'da 2-8 Mart tarihleri arasında yapıla cak olan Muhsin Ertuğrul 100. Doğum Yılını Kutlama Etkinliklerinin Koordinatörü Gökhan Akçura ile bu konuda konuştuk. Muhsin Ertuğrul Etkinlikleriyle ilgili çalışma lar nasıl başladı ? Muhsin Ertuğrul'un 100. Doğum Yılını kutlama çalışmaları, TİYAP'ın (Tiyatro Yapımcıları Derneği) Temmuz 1991 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Nurettin Sözen'e başvurusu ile başlatıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı'nun koordinatörlüğünde bir komite kurul du. Komite ödenekli tiyatroların ve ilgili diğer kuru luşların da katılmasıyla ulusal bir nitelik kazandı ve sonunda "Muhsin Ertuğrul 100 Yaşında Hazırlık Ko mitesi" adını aldı. Komitenin yapacağı etkinlikleri anlatır mısı "Muhsin Ertuğrul 100 Yaşında Hazırlık Komitesi"nin çalışmaları esas olarak 2-8 Mart tarihleri arasında yapılacak bir Muhsin Ertuğrul Haftası'na yönelik olarak sürdürüldü. Hafta 2 Mart 1992 Pazartesi günü, Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu önünde Prof. Haluk Tezonar'ın yaptığı Muhsin Ertuğrul büstünün açılmasıyla başlayacak. Aynı günün akşamı aynı salonda "Muhsin Ertuğrul Gece si" düzenlendi. Muhsin Ertuğrul'un yaşamını drama biçiminde sunacak olan gecenin metni iki ayı aşan bir çalışma ile yazıldı. Yazım ekibinde görev alan yazarlar arasında Macit Koper, Engin Uludağ, Gökhan Akçura, Füsun Akatlı, Tarık Günersel, Ümit Denizer, Zihni Küçümen, Recep Bilginer, Mücap Ofluoğlu, Sevgi Sanlı, Haşmet Zeybek, Semih Sergen, Yavuzer Çetinkaya bulunuyor. Ay rıca Haldun Taner ve Engin Uludağ'ın İstanbul Şehir Tiyatrosu'nun kuruluşunun 70. Yılı için yaz dıkları metinden.de küçük bir bölüm alındı. Ana metin, Macit Koper'in dramaturgi çalışması sonu cu bütünleştirildi. Bu metni oluşturan sahneler tek tek tiyatro toplulukları arasında bölüştürülerek, sahne çalışmalarının birinci aşaması tamamlandı. Daha sonra bu bölümler, Genco Erkal ve Engin Uludağ'ın reji çalışmalarıyla sahneye çıkarıldı. Hafta içinde ayrıca Devlet Tiyatroları, Operası ve Balesi'nin hazırladığı bir Muhsin Ertuğrul Gecesi daha var (6 Mart 1992 Cuma, Cemal Reşit Rey Sa lonu, 20.30). Ayrıca 3 Mart gecesi de, Cemal Reşit Rey Salonu'nda yeniden kopyası basılan Bir Millet Uyanıyor filmi Sinema-TV Merkezi ile İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın çabaları sonucu gösterile cek. a Ayşe ATEŞ kezi, ITI Türkiye Milli Merkezi (Dikna Erden), Ti yatro ve TV Yazarları Derneği Başkanı Recep Bilginer, AÇOK (Ümit Denizer, Turgut Denizer, Fer hat Karaçak), TOBAV (Nuranisa Yıldırım), Handan Uran Ertuğrul, Mücap Ofluoğlu, Mengü Ertel ve İstanbul Belediyesi Kültür İşleri Daire Baş kanlığı adına ben, Gökhan Akçura (koordinatör). pe cy (Fotoğraf: Ş. Eczacıbaşı Şu anda Komite hangi kurum ve kişilerden olu şuyor? Şubat ayı içinde ulaştığımız noktada komite şu kurum ve kişilerden oluşmaktadır. İstanbul Şehir Ti yatroları (Gencay Gürün, Engin Uludağ, Füsun Akatlı, Beklan Algan), Devlet Tiyatroları (Semih Sergen, Tomris Oğuzalp, Necmi Yüce), TİYAP (Genco Erkal, Gülriz Sururi, Rutkay Aziz), Cemal Reşit Rey Salonu Müdürü Sabahattin Batur, Atatürk Kütüphanesi Müdürü Aysel Polatoğlu, Yıldız Sarayı Müdürü Yunus Balta, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı (Aydın Gün, Hülya Uçansu, Koza Akbuget), İstan bul Belediyesi Dış İlişkiler Müdürü Esen Avdel, Nejat Eczacıbaşı Vakfı, Sinema ve Televizyon Mer Gösteriler dışında sergi ve panel gibi etkinlik ler de yapılacak mı? Hafta içinde dört sergi birden açılacak. Bunla rı üçü, Cemal Reşit Rey Salonu'nda bir arada sunu lacak. Bu üç serginin birincisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı'nın hazır lattığı Fotoğraf, Belge ve Afişlerle Muhsin Ertuğ rul'un Yaşamı sergisi. İkincisi Ara Güler'in 1967 yılında çektiği 30 adet Muhsin Ertuğrul fotoğrafın dan oluşan sergi. Üçüncüsü ise Mengü Ertel'in Muhsin Ertuğrul'un tek bir fotoğrafından ürettiği "Aktörlük Hakkında Aykırı Çizgiler" sergisi. Bunlar dışında Atatürk Kütüphanesi'nde de "Muhsin Ertuğrul Kolleksiyonundan Seçmeler" adlı bir sergi açılacak. Bu sergide, Kütüphane'de bulu nan Muhsin Ertuğrul'un özel kitaplığı ve doküman larından yapılmış bir seçki sunulacak. Haftanın söyleşi, panel türü etkinliklerinin çoğu İstanbul Şehir Tiyatrosu tarafından hazırlanıyor. Daha doğ rusu Şehir Tiyatrosu'nun haftayla başlayıp yıl boyu sürecek etkinliklerinin bir bölümü hafta kapsamına alındı. Bu etkinlikler ise şunlar: "Muhsin Ertuğ rul'un Tiyatrosu" konulu bir panel, Muhsin Ertuğ rul'un yönettiği filmlerden ve döneminin Şehir Ti yatrosu müzikallerinden şarkıları içeren bir taş plak 10 dinletisi, Adalet Ağaoğlu'nun, "Uluslararası İlişki ler, ITI ve Muhsin Ertuğrul" konulu konferansı. Ayrıca Atatürk Kütüphanesi'nde de "Muhsin Ertuğrul'u Anıyoruz" başlıklı bir söyleşi düzenlendi. Bir de TİYAP tarafından düzenlenecek "Anılarla Muhsin Ertuğrul" gecesi var (5 Mart 1992, Per şembe, Kenter Tiyatrosu, 18:00-20:00). Özel tiyatro gibi çalışan Devlet Tiyatrosu Muhsin Ertuğrul Etkinlikleri kapsamı içinde yayın çalışmaları da yer alıyor mu? Evet. "Muhsin Ertuğrul Haftası" paralelinde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür işleri Daire Başkanlığı Yayınları arasında, benim tarafımdan hazırlanan "Doğumunun Yüzüncü Yılına Arma ğan. Muhsin Ertuğrul" adlı bir kitap yayınlanıyor. Bu kitap esas olarak aynı hafta içinde açılan "Muh sin Ertuğrul Sergisi"nin içerdiği görsel malzeme nin bir araya getirilmesinden oluşuyor. Kitabın art direktörü Cem Günübek. Ayrıca Dr. Nejat Eczacıbaşı Vakfı da, Özdemir Nutku'nun yayına hazırla dığı, Muhsin Ertuğrul'un makalelerinden oluşan, "Gerçeklerin Düşleri- Tiyatro Düşünceleri" başlıklı bir kitap yayınlayacak. Bu arada Mengü Ertel'in sergide sunduğu çalışmalarının da aynı adlı bir ki tapta bir araya getirildiğini eklemeliyim. a cy Muhsin Ertuğrul'un 100. doğum yılını kutla ma çalışmaları 2-14 Mart tarihinden sonra bitecek mi? Komitemizin düzenlediği ve "Muhsin Ertuğ rul Etkinlikleri" ile başlayan, Muhsin Ertuğrul'un yüzüncü yıldönümünü kutlama çalışmaları tüm yıla yayılacak. Yukarıda İstanbul Şehir Tiyatroları'nın etkinliklerini tüm yıla yaydığını zaten söyle miştim. Bunun dışında, şu ana kadar yapacağı et kinlikleri açıklayan kuruluşlar ve ilan ettikleri çalışmalar şunlar: Kültür Bakanlığı 14 Ocak 1992 tarihinde Ana dolu Ajansı'na yaptığı açıklama ile, 1992 yılını "Muhsin Ertuğrul Yılı" ilan etti. Bakanlığın yıl içinde yapmayı vaad ettiği etkinlikler şunlar: Muh sin Ertuğrul prestij kitabının yayınlanması, "Muhsin Ertuğrul Tiyatro Büyük Ödülü'nün veril meye başlanması, Mersin'de açılacak, olan iki sahneye "Muhsin Ertuğrul Operası" ve "Muhsin Ertuğrul Sahnesi" adlarının veril mesi, Ankara'da Opera binası önüne Muhsin Ertuğrul heykelinin yaptırılması, belgesel film hazırlatılması, PTT tarafından hatıra pulu çıkarılması, gümüş hatıra para bastı rılması sokaklara Muhsin Ertuğrul adı veril mesi, özel kutlama günleri, panelleri ve kon serler düzenlenmesi. Ben, Konservatuarı 1955 yılında bi tirdim ve o yıl Muhsin Bey Devlet Tiyat roları'mn başındaydı ve bu da benim için bir şanstı tabii. Muhsin Bey bana çok güzel roller oynattı. Dört sezon ben Dev let Tiyatrosu'nda çalıştım ve bu dört se zonda; 13 rol oynadım, bunlar oldukça da büyük rollerdi. Sonra Muhsin Bey, Dev let Tiyatroları'ndan ayrıldığı zaman biz de onunla çalışmak istedik ve onun ar dından İstanbul'a geldik ve kendi ayakla rımızın üstünde durmayı öğrendik; o yıl dan beri de bunu sürdürüyoruz. Ankara'da Yağmurcu'yu oynuyorduk. Ve bize özel tiyatro gibi, örneğin sabah minibüslere binip Konya'ya gidiyorduk, akşam Konya'da oynuyorduk. Ertesi sabah tekrar binip Ankara'ya dönüp başka oyun oynuyorduk, ertesi gün tekrar Kütahya'ya gidiyorduk, Eskişehir'e gidiyorduk. Yani böyle bir tempo içinde çevreye bağlı yordu bizi Muhsin Bey. O seneler içinde biz bakın, Kayseri, Konya, Adana ve İzmir Devlet Tiyatroları'nı "Yağmurcu" oyunuyla açtık, 1957 yıllarında. Şimdi İzmir ve Âdana'da tiyatro yerleşti, kök saldı; Oysa Konya'da ve Kayseri'de, dünyanın en güzel tiyatro larından ikisi var ve orada ne yazık ki, Devlet Tiyatrosu, yerleşik bir kadro kurmuyor, neden bilemiyorum. Sanıyorum ki, oranın halkı buna alıştırılmadı; Oysa 1957'den beri oralarda çalışmalar ol saydı, oyunlar sergilemeydi, bu olurdu. O tiyatrolar boş gerçek ten. Çok da güzel tiyatrolar üstelik. Bina olarak da, yer olarak da, İstanbul'da öyle tiyatro yok, diyebilirim rahatlıkla. pe Her zaman içimizde yaşayacak Ayrıca benim anılarım da var tabii, Bir gün İki Başlı Kartal'da bir arkadaş oyunu bırakmış. Muhsin Bey, Cuma günü beni çağırdı Cumartesi gecesi de gala ya pılacak, yarın akşam sen oy nayacaksın dedi, verdi kitabı bana. Ben sabaha kadar ez berledim, sabah genel prova yaptık, gece de oynadık. Ö arada benim babam ölmüştü üç dört gün olmuştu, sanıyor rum, biraz beni o üzüntülü at mosferden kurtarmak için, hem de oyunu kurtarmak için, beni öyle bir çalışmaya itti. Muhsin Bey bizim bu günlere gelmemize neden olan, kendi ayaklarımızın üs tünde durmasını öğreten bir insan olarak, her zaman içi mizde yaşayacaktır. Bırakın Türk Tiyatrosuna yaptığı ya rarlan, hizmetleri, onun dışın da bize, kişisel olarak, bana, Yıldız'a çok şey vermiştir. 9 Eylül Üniversitesi Görüntü ve Sahne Sanatları Bölümü 27 Mart-2 Nisan 1992 ta rihleri arasında düzenleyeceği "Dünya Tiyat ro Günü Kutlamaları" içinde, ağırlıklı konu yu "Tiyatro ve Sinema Sanatımızda Muhsin Ertuğrul" olarak belirledi. İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı da İs tanbul Sinema Festivali içinde Muhsin Er tuğrul'un 3 filmini özel bir gösteri olarak su nacak (Yeniden pozitif baskılan yapılan bu üç film Bir Millet Uyanıyor, Bataklı Damın Kızı Aysel ve Şehvet Kurbanı.) Nisan ayında ise İstanbul Şehir Tiyatrosu ve İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun Çocuk Tiyat rosu birimleri, Muhsin Ertuğrul'un anısına, ortak bir Çocuk Şenliği düzenleyecekler. • Müşfik KENTER _ 11 Yönetmen olarak Muhsin Ertuğrul Y İlk Hamlet oynanıyor Muhsin Ertuğrul'un bundan elli altmış yıl önceki oyun düzenlerini ve sahneleme sırasında verdiği savaşımı incelediğimizde, onun içinde bulunduğu toplumdan ne kadar ilerde ve uzak görüşlü olduğunu da anlarız. Darülbedayi'nin 1927 yılında oynadığı ilk Hamlet'in çevirisi de, sahnelenmesi de, hatta dekoru kostümü de Muhsin rı hangi usta bilgin bu duruma getirdi?"4 Bu başarının sağlanmasında M. Ertuğrul'un yalnız ca teknik açıdan yaptığı yenilikler değil, aynı zamanda ti yatro anlayışında ve yorumunda getirdiği yeni yöneliş dikkate alınmalıdır. Şepkin'in; "küçük rol diye bir şey yoktur, yalnızca küçük oyuncu vardır", Vakhtangov'un "tiyatroyu kapısıyla, penceresiyle yaşamak onu anlamak demektir," anlayışları bu büyük sanatçının özümlediği temel düşüncelerdi. Onun için başa geçince disiplinli bir düzen kurmuş, Türkiye'de o zamana kadar sürüp gelmiş olan ve bugün de yer yer sürmekte olan "yıldız oyuncu" düşüncesine karşı çıkmış, tiyatronun kolektif bir çalışma gerektirdiğini belirterek ülkemize ilk kez takım oyuncu luğu anlayışını getirmiştir. Elinde boya fırçası, dekorları boyamış; sırtında kocaman bir kalas, dekor çatmış; elinde tornavida, ışıkları onarmıştır. Hamlet'in hazırlık aşama sında sanatçı arkadaşlarına da bu anlayış ve ideal birliğini aşılamıştır: "Hamlet'in mütercimi, Hamlet'in rejisörü, o günün akşamında Hamlet rolünün aktörü olan Muhsin vücut ya pısı itibariyle en güçlümüzdü. O baş tarafa geçti. Hepi miz salla sut merdivenlerin altına.iki şıra dizildik. Sırık hamallarının taşıma usulüne uyarak, adımlarımızı birbiri ne uydurduk. Ne de ağır! (...) Ömrümde bu kadar ezici bir yükün altına girmemiştim. (...) Ve nihayet sahnedeki kral tahtının önüne boydan boya yükümüzü yerleştirdiği miz zaman saat sabahın altısını geçiyordu."5 pe cy a Özdemir NUTKU apılan her iş kendi döneminin koşullarına göre değerlendirilir. Bunda toplum düzeyi, teknolojik aşama, insan faktörü, arz-talep, es tetik olanaklar vb. rol oynar. İnsanoğlu'nun belli bir dönemde yaptıkları da o dönemin koşullarına göre bir değerlendirmeye sokulur. Bugünkü gelişmiş uçaklara bakarak Wright Kardeşlerin yaptığı ilk pırpırı nasıl aşağılama hakkımız yoksa, bir sanatçının belli bir dönem içinde kullandığı tekniği de bugünkü teknikle kar şılaştıranlayız. Tam tersine, her evrenin bir sonraki evreyi hazırladığını düşünerek birikimle sağlanan gelişmeyi nes nel bir yönelişle ele alırız. temsili övgülerle yüceltilmiştir. Darülbedayi'den önce Kahire'de bir İngiliz topluluğunun Hamlet'i oynadığını, ama Darülbedayi temsilinin daha çok beğenildiğini öğre niyoruz. La Bourse Egyptienne adlı gazetede şöyle yaz maktadır: "Shakespeare'den gördüğümüz Hamlet, yepye ni, taptaze, gençlik dolu bir Hamlet'ti. Siz Hamlet'e yeni bir yorum getirmişsiniz. Harikülade bir oyun düzeniyle bu karanlık tragedyayı bize sevdirmek ve beğendirmek için acaba ışık yağmurunda mı yıkandınız? O hasta ruhla- Ertuğrul'a aittir . O dönem için sahne tekniğine birçok yenilik getiren Muhsin Ertuğrul,bu Hamlet'i de yepyeni bir anlayışla sergilemiştir. Sanatçı perde kullanmamıştır: "Ne perde iniyor,ne kalkıyor/Ve ne de dekor değişiyor/ Tablolar; tablolar ve bir sürü tablolar"2 . Bu dizelerden sanatçının o dönemlerde bu ülke seyircisi için yenilik olan noktaları şöyle sıralayabiliriz: 1-perde kullanılmama sı, 2-dekor değişimi olmadan sahneleri gösterme,yani eş zamanlı (simultane) sahne düzeni, 3-giysilerin büyük bir dikkatle doğrulukla hazırlanışı, 4-estetik ışıklama.Bu ko nuda Vasfi Rıza şöyle yazıyor:"Bu tarz oyunların o kadar acemisiyiz ki:Hamlet ne giyer.kral,kraliçenin kıyafetleri ne şekildedir, ta mamen meçhulü müz... Bana sen mayo giyeceksin, dediler! Hay Allah müstehakını ver sin! Mayo ne mene şey! Deniz hamamlarında peştemal kullanıldığı o devirlerde mayo ismini o vesileyle duymuştuk" . 3 Yine anlıyoruz ki , çoğu kez Shakespeare'in oyunla rında kullanılan triko, ilk bu Ham let gösterisinde kullanılmıştır. Muhsin Er tuğrul'un bu uygu lamasında, o dönem için yine bir yenilik olan es tetik ışıklamaya da önem verdiği anla şılıyor. Çünkü Darülbedayi'nin Nisan 1928'de Kahire'ye yaptığı tur nede bu Hamlet İşte tiyatroyu böyle her şeyi ile yaşamasını bilen anlayışı Muhsin Ertuğrul getirmişti. Nitekim, yıllar sonra, Düşman davası sırasında, "Sahne benim mabedimdir", diye bağıran Hüseyin Kemal Gürmen'in sözle rinde, Türk tiyatrosunda kökleşen bu sanat töresinin en olgun yankısı vardır. N â z ı m ' ı n oyunu ve yabancılaştırma e f e k t uygulaması Oyun düzeni yönünden yabancı oyunlara getirilen soluk yerli oyunları da kapsamıştır. Bunlardan biri, bir çok eleştirmenin övgünü kazanan Nazım Hikmet'in Unu tulan Adam uygulamasıdır. 1934/1935 döneminde oyna nan bu oyunun, M. Ertuğrul'un özgün çalışmasıyla ortaya çıkmış olduğunu görürüz. M. Ertuğrul, bu oyuna kendi sanatçı damgasını vurmuştur: sahne üzerinde oyuncuyu uzak plandan yakın plana getirmesi sanki onun sinema çalışmalarından edindiği bir buluştur. Herkes tarafından göklere çıkartılan bu uygulamanın ikinci özelliği de, iç ve dış aksiyonun birbirine koşut olarak geliştirilmiş olması dır; yani diyalog düzeninde, hareketler kadar duraklara da aynı ölçüde önem verilmiştir. Çoğu kez duraklar, söz lerin sonu olarak değil, sözler durakların sonu olarak iş lenmiştir. Böylece oyun düzeni içinde duraklar, organik gelişimin önemli birimleri olmuştur. Sanatçının başardığı daha başka bir çalışma da oyun düzeninin göstermeci ni teliğidir . Sanatçı, Meyerhold'vari bir yabancılaştırma efektini ülkemizde ilk kez bu oyunda kullanmıştır. Doğu ve Batı tiyatrolarındaki her yenilikten bilgisi olan sanatçı, bunlara kendi buluşlarını da katarak yerli tiyatro yapıtlarında da bunları başarıyla denemiştir. Selâmı İzzet Sedes, Unutulan Adam için yazdığı eleşti risinde, bu temsilden "Türk Tiyatrosu tarihinde en esaslı yer tutacak ünlü bir hadisedir," diye söz etmektedir. Eleş tirmen şöyle diyor bu oynanış üzerine verdiği yargıda: "Unutulan Adam'ın sahneye konuş biçimi, doğru- dan doğruya Muhsin'in kafasından çıkmış enfes bir üs luptu. Hamlet'te hayaleti çıkarmayıp yalnız hayaletin se sini duyuran ve bununla, Türk sahnesinde batının sahne lerine örnek olacak bir üslup yaratan Muhsin, Unutulan Adam'da günün geçtiğini takvimle, zamanın geçtiğini saat yelkovanı ile anlattı ve sahneye ilk defa reel, tabii konuşma tarzını soktu. Sahnenin belâget kürsüsü olmadı ğını gösterdi. Köhnemiş tiradı kovdu. (...) Unutulan Adam'daki dekorlar mukavva, karton demiyeceğiz. Her 7 sahne o derece hakikiydi " İzmir'de Tiyatro Haftaları ve Muhsin Ertuğrul'u anma İzmir, yeni bir 27 Mart'ı ve yeni bir tiyatro haftasını kutlamaya ha zırlanıyor. Bu yıl da 27 Mart Dünya Tiyatro Günü'nde başlayacak Kutlama Haftası 2 Nisan'a dek sürecek. İlk kez 1983 yılında ortaya atılan, 27 Mart'ı bir hafta olarak kutlama düşüncesinin ışığında, Güzel Sanatlar Fakültesi, Tiyatro Anasanat Dalı on yıldır 27 Mart'ı hafta olarak kutluyor. Tiyatro haftalarının en önemli özelliği, dramatik yazar lık eğitimi gören gençlerin oyunlarının sahnelenmesi oluyor. On yıl dan bu yana her yıl "Dört Kısa Oyun" başlığı altında bu yazarların oyunları sahne tasarımı öğrencilerinin sahne, dekor ve ışık tasarımları ve oyunculuk sanat dalı öğrencilerinin de oyunculuğuyla sergileniyor. Bunun yanında yine sahne tasarımı öğrencilerinin dekor eskizleri ve maket çalışmaları da hafta boyunca görülebiliyor. C.Ebert, Faust'a hayran kalıyor 8 Bu yılki Tiyatro Haftası'nın önemli bir özelliği de, Muhsin Ertuğ rul'un doğumunun yüzüncü yılı nedeniyle düzenlenen Muhsin Ertuğ rul Semineri. Bu seminerde de üç gün içinde altı bildiri verilecek. Bunun yanında Muhsin Ertuğrul'un filmleri gösterilecek. Haftanın sergi etkinlikleri arasında ise geleneksel Dekor-EskizMaket sergisinin yanında, "Sahneden" fotoğraf sergisi yer alıyor. Ay rıca "Altın Trompetler" adlı grubun konseri ve "İnsan Sesi" adlı tek kişilik opera da haftanın ilginç etkinlikleri olacak. cy ne alınmıştır . Sanatçının fikir edinmek için Max Reinhardt'ın oyun düzeni defterini baştan sona incelediğini bi liyoruz. Ancak M. Ertuğrul, Reinhardt'ın Alman seyirci için hazırladığı oyun düzenini, Türk seyirciye ilk kez oy nanacak Faust için uygun bulmadığından yepyeni bir oyun düzeni kurgulamıştır. Bu oyun düzeni, o sırada Faust üzerine pek bilgisi olmayan seyirciye göre düşü nülmüştür. Dekor olabildiğince yalındır, giysiler ise iyi bir inceleme sonucu ortaya çıkarılmıştır. Bu yıl 27 Mart Onuncu Tiyatro Haftası kapsamı içinde; Mehmet Çakar'ın "Diktatör'ün Baharatı", Birgül Yeşiloğlu'nun "Maskeli Balo", Mine Artu'nun "Tak-Tik", Ali Dündar'ın "Tutkulardan İntihar" oyun larından oluşan Dört Kısa Oyun, Engin Elgün'ün Oğuz Atay'dan yap tığı bir derleme çalışması olan "Bir Hayatın Librettosu", çocuklar için bir sokak tiyatrosu çalışması, Gime Amerikan Üniversitesi'nin oyna yacağı "İki Efendinin Uşağı" oyunu ve haftanın sonunda da ödül alan ve oyunları sahnelenen genç oyun yazarlarıyla söyleşi yer alıyor. a 1935/1936 döneminin en önemli oyunu sanatçının sahnelediği Goethe'nin Faust'u oldu. Bu temsilin bizde olduğu kadar Almanya'da da yankısı olmuştur. Alman gazeteleri övücü yazılarla bu temsilden söz eden eleştiri ler yayımlamışlar, oyun düzeni ile oyunculuğu çok başa rılı bulmuşlardır. M. Ertuğrul iyi bir dramaturgi çalışma sından sonra, bu oyunun iki bölümünü üç saate indirmiştir. Kendi ülkesinde bile her tiyatronun sahnele meyi göze alamadığı bu başyapıtın, Şehir Tiyatrosu'nun, o dönemdeki ilkel olanaklarıyla başarıyla oynanması o dönem için bir mucize, bugün için ise üstünde durulacak tarihsel bir olaydı. Şehir Tiyatrosu'nun o zaman henüz teknolojik yenilikleri içeren bir sahnesi olmadığı için, sa natçı arka arkaya değişen 22 sahneyi başka türlü çözüm lemiştir: sahne ağzını stilize bir gotik kemer durumuna sokmuş ve bu gotik açılıştan arka planda değişik sahnele ri gösterme yoluna gitmiştir. Bu gotik kemerle sahne de ğişimi akıcı bir yolda sağlanabilmiştir. Bu oyunun dra maturgi çalışmasında, Viyana Burgtheater dramaturgu Richard Beer-Hoffman'ın yaptığı budamalar da gözönü- Semih ÇELENK 12 Muhsin Ertuğrul çok sayıda oyun sahnelemiştir . Sanırım sanat yaşamı boyunca bu ikiyüzün üstündedir. Bunların hepsi doğru, çoğu da yenilikler içeren yorum lardır. Yüzüncü doğum yılını kutladığımız şu günlerde Muhsin Ertuğrul, Türk tiyatrosunun vazgeçilemeyecek öncüsü olarak bizlere ışık tutmayı sürdürmektedir. • Kaynakça: pe O sırada Ankara'daki Devlet Konservatuarı'nın Ti yatro Bölümü'nü yöneten Carl Ebert, Faust temsilinde bulunmuş, Şehir Tiyatrosu sanatçılarını candan kutlamış tır. Oyunu seyrettikten sonra "uzun ve heyecanlı" bir ko nuşma yapan Ebert'ın şunları söylediğini öğreniyoruz: "Belki yüz defa oynadığım, bir o kadar da seyretti ğim Faust'un, bir Alman sahnesinde görülmesi gelenek olmuş ne kadar mizansen ve temsil inceliği varsa, hepsi eksiksiz olarak, sizin temsilinizde vardı. Sanatçıların yü reklerinde işlerine karşı derin bir sevgi olmasaydı, bu güç iş böyle başarıya ulaşamazdı. Faust, Mefisto, Grenshen başta olmak üzere, bütün roller kusursuz temsil edil di. Eseri herkes, istisnasız, rolünün gerektirdiği yolda, iyi 9 anlamış ve iyi kavramıştır." 1. Dili tiyatroya pek uygun olmadığı için Abdullah Cevdet'in daha önceki çevirisi bu gösteri için kullanılma mıştır. . 2. Vasfi Rıza Zobu, "Ramazana Hazırlık", Türk Ti yatrosu, Aralık 1964, s. 26. 3. a.g.y., 27 4. V.R. Zobu, "Gurbette Hoş bir Seda", Türk Tiyat rosu, Ocak 1967. 5. aynı, "Ramazana Hazırlık", ss. 27-8 6. Tarka, "Unutulan Adam'ın sahneye konuş Prensip leri", Darülbedayi, 1 Ocak 1935, s. 15 7. S. İ. Sedes, Tiyatro Sanatı, Akşam Matbaası, İs tanbul 1936, s. 111. 8. M. Ertuğrul, "Türk Sahnesinde Faust", Türk Ti yatrosu, 1 Mart 1946, s. 15 Bu temsilden Alman gazeteleri uzun uzun sözetmişlerdir.10 M. Ertuğrul'un oyun düzenleri dış basında yankı yapıyordu. Viyana'da yayımlanan Theater der Welt dergisinde, Türk tiyatrosu üzerine uzunca bir yazı ve Şehir Tiyatrosu'nda oynanan Macbeth ile Ayak Takı mı Arasında temsillerinden iki resim vardır. Bu yazıda şöyle deniliyor: "(...) Onun (M. Ertuğrul'un) oyun düzenleri Avrupa sahnelerine yön verecek kadar etkili; onun idealizmi ve teknik bilgisi bütün teknik engelleri ortadan kaldıracak nitelikte; İstanbul'un her iki sahnesinde birden oyun sah neliyor. Tiyatro okulunu yönetiyor (İstanbul'dakini), ve şimdi Ankara'da kurulmuş olan yeni bir tiyatro okulunda da yol gösterenlerin başında geliyor; oynadığı zaman ti yatronun kapalı gişe olması garantileniyor. Muhsin Er tuğrul gelişen, yeni Türk Tiyatrosu'nun ruhudur."11 9. Türk Tiyatrosu, 15 Mart 1926, s. 2 10. Bkz. Deutsche Allgemeine Zeitung, 23 Mayıs 1936 ve Berliner Lokal-Anzeiger, 14 Nisan 1936. 11. Staphan Bonart, "Das Theater in der Türkei", The ater der Welt, Cilt I, sayı:3, Viyana, Mart 1937, s. 181. 12. Başka başarılı oyun düzenleri için bkz. Darülbedayi'nin Elli Yılı, Ankara Üniv. Yay. 191, Ankara 1969, ss. 162-172. 13 Özdemir Nutku Peyami Safa ile mahkemelik olan polemik Alafranga adam M Lisan becerisi Lisan hususunda fevkalade istidadı vardı, çok imrenirdim. Kafkasyalı Ermeni bir aktör vardı, Muhsin'i çok beğenmiş, onun yol göstermesiyle 22 yaşlarında Paris'e gitti. Bir tek kelime Fransızca bilmiyor, parası da yok. Oradan piyes tercüme ede cek kadar Fransızca bilerek döndü, h e m de üç beş ayın içinde. Buraya kızdıkça, bırakır bırakır giderdi. Almanya'ya gitti, bir seneden fazla kaldı, oradan da Almanca piyes çevirecek kadar Almanca bilerek döndü. Amerika'dan da İngilizce konuşarak döndü. Lisan hususunda böyle bir kabiliyeti vardı. Hepimizden fazla bilgili bir adamdı. Çok gör müş ve tetkik etmiş, sürekli okuyan bir adamdı. Çok güzel bir kütüphanesi vardı, sonra onu bir kü tüphaneye hibe etti. Türkiye'de büyük tiyatrocular yetişmiştir, onun büyüklüğü diğerlerine benzemeyeşinden ayrılabilir. Büyüklüğünü, bilgisini heba etmedi, kaybetme di, devam ettirdi ve etrafa da o bilgiyi verdi. cy a uhsin Ertuğrul tiyatrodan başka hiç bir şeyi beğenmeyen bir insandır. Ti yatrocu olarak doğmuş ve tiyatrocu olarak ölmüştür. Onun yetiştiği d e virlerde, ondan evvel veya ondan sonra da Muhsin Ertuğrul gibi tiyatro için doğmuş bir adam ben bil miyorum. Çok büyük sanatkarlar yetiştirmiş bu Türkiye, ama Muhsin Ertuğrul bunların bir başka türlüsüydü. Muhsin, alaturka değil alafranga ruhlu, yaradılışlı bir insandı. Acaip bir zekası vardı, ama yaptığı birçok hatası da olurdu. Münakaşasını ya pardım, benden 10 yaş büyüktü ama bana karşı bir yakınlığı vardı. Ben düşündüğümü söylerdim, o eğer bana katılmıyorsa, cevap verirdi ama ekseri yetle, benim düşüncelerimi pek reddetmezdi. Bu acaba onun nezaketinden mi yoksa benim savundu ğum şeylerin doğruluğundan mı bilemiyorum. İki defa birer ay müddetle süren dargınlığımız oldu. O haksızdı. Haksızlığını bir ay sonra anladı, geldi o barıştı. Ötekinde de yine haksızdı, bir iki ay sürdü. Zevk hususunda birbirimize benzemememize rağ- m e n bana karşı bir muhabbeti vardı, kızdığı zaman larda bile o muhabbeti kaybolmazdı. Yanlışlık yap tığı zaman hiç kimseden ne nasihat dinler, ne tavsi ye dinlerdi; ama ben işine karışırdım, tenkit de ederdim, tavsiyede de bulunurdum kızardı. Kızgın lığını gösterir, araya fasıla koyar, zaman içinde bana hak verir ve hak verdiğini de konuşmasından anlardım. Yoksa haklısın demedi şimdiye kadar, mağrurdu. Türk tiyatro sanatçılarının andı Türk Tiyatrosu adına başlattığın onurlu savaşı unutmayacağız, unutturmayacağız. Yalnız yaptıklarını değil, yapmak istediklerini de dosdoğru sıralayıp, saptırmadan ger çekleştirmeye çalışacağız. pe Şunu iyi biliyoruz ki: Senin; ülkemiz tiyatrosu, operası, balesi, müziği, tüm sanatları adına isteklerin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmamız için en geçerli ye en gerekli yol dur. Yirrnibirinci yüzyıla girerken hedefimiz; Disiplinli, nitelikli, ülke düzeyine yayılmış bir tiyatro seferberliği olmalıdır. Uyuş muşları silkeleyip uyandrracak, yorgunları, bezginleri dinlendirip huzura kavuşturaca ğız. Sağlık ve eğitim fırsatı gibi, tiyatro seyretme fırsatını da her yöre insanımıza hak olarak tanıtacağız. Tiyatronun duygu dünyamıza, düşünce dünyamıza,serptiği yıldız ışıklarından ülkemizin her yöresini yararlandıracağız. Her üniversitimizin en az bir fakültesinde mutlaka bir tiyatro kürsüsü olacak.. Her ilimizde, her ilçemizde seyirci ve sanatçı onuruna uygun sahneler kurulacak. Çocukları mız ve gençlerimiz tiyatro bilgileriyle donatılmış, kendi tiyatrolarında eğitilmiş olacak. Biz Türk Sanatçıları: Tiyatromuzun çıkarlarını kendi çıkarlarımızdan üstün tutaca ğız. Kolay'ın değil zor'un, Geçici'nin değil kalıcı'nın. Aldatıcı tiyatro'nun değil, doğru tiyatro'nun Yolunda olacağız... Disiplinli, çalışkan, nitelikli, çağdaş ve ülkemiz gerçeklerine uygun oyunları halkı mıza sunmak için birlik ve beraberlik içinde, elele gönül gönüle, yılmadan yorulmadan çalışacağız. Türk Tiyatro sanatının ve Türk seyircisinin hizmetinde olan bizler, Muhsin Ertuğrul Hoca'nın çizdiği yoldan ayrılmamaya, yaktığı ateşi söndürnemeye and içeriz... Uyuşmadığı, anlaşamadığı insanlar olurdu. Onları ya dinle m e z d i , geçiştirirdi, ya da kavga ederdi. . M a h k e m e y e düşecek kadar tenkitlerde bulundu,, yazı yazdı. Muhsin iyi yazı yazardı, makaleleri iyiydi. . Mahkemelik kavga Peyami Safa önceleri iyiy di, sonra aleyhte yazı yazmaya başladı. Peyami'nin tiyatroda hi maye etmek istediği bir iki arka daşı vardı. Onlar Muhsin'in aleyhindeydiler ve Peyami, Muhsin'in aleyhine bir yazı yazdı, o da öyle bir cevap verdi k i , yenir yutulur gibi değil. Buna karşılık veremedi, o yazı dan dolayı hakaret davası açtı. Muhsin bu davadan dolayı m a h kum olabilirdi. Mahkum olursa, tiyatrodaki işler kalacaktı. Karar verdim, o yazıyı ben üstüme aldım ve dava bana açıldı. Benim mahkum olarak altı ay tiyatrodan ayrı kalmam, tiyatroyu sarsmaz, ama Muhsin ayrılırsa, sarsılır ti yatro. Mahkemeye gittik, celse açıldı. "Yazıyı ben yazdım", dedim. Peyami itiraz etti, "ama m a d e m ki Vasfi Rıza üstüne aldı, bunun bir anlamı kalmadı, vaz geçtim davadan" dedi, ben de mahkumiyetten kurtuldum. Semih SERGEN Vasfi Rıza ZOBU pe cy a Tiyatro adamı: adamı" vb. örnekleriyle bütünleşiyor. Dilimize de Fransızca'daki L'homme de theâtre tamlamasından aktarıldığını, bir çeviri adlandırma olduğunu kolayca söyleyebiliriz. Bu deyimin, tiyatro tarihimizde, kimi araştırmacılarca, Batılı anlayıştaki tiyatromuzun oluşumunda payı bulunan sanatçılarımıza bir nitem olarak verildi ğini, kimi zaman da bu nitemi taşıyan sanatçımızın bulunmadığının belirtildiğini görüyoruz. Tiyatro tari himizin ilk "tiyatro adamı", Sayın Metin And'a göre, Ahmet Fehim Efendi'dir. Önceli Güllü Agop ile çağ daşı M. Mınakyan ise tiyatromuza önemli katkıları ol masına karşılık "tiyatro adamı" değillerdir. Muhsin Ertuğrul Efdal SEVİNÇLİ B urhaneddin Bey Kumpanyası'nda, 30 Tem muz 1910 günü, Conan Doyle'ın Sherlock Holmes piyesinde, "Bob" rolüyle sahneye ilk adımını atan Ertuğrul Muhsin'in (7 Mart 1892 - 29 Nisan 1979), tiyatroyla bütünlenen yaşamı, tiyatro tutkunu bir genç olarak II. Meşrutiyet'in coşku lu havasında başlar ve bu coşku engin bir sevgiye dö nüşerek ölümüne dek, gerçek bir "Tiyatro Adamı" ola rak sürer. cy Ertuğrul Hoca pe Muhsin a Ağustos 1958'de, Devlet Tiyatrosu Genel Mü dürlüğü görevinden alınan Muhsin Ertuğrul'un tiyatromuzdaki önemini "Tiyatro Adamı Yokluğu" (1) M. Ertuğrul'u "tiyatro adamı" nitemiyle adlandı başlıklı yazısında tartışan Zihni Küçümen, önce rırken ülkemizde, bu nitemi kazanmış ya da bu niteme "Kimdir bu adam? Bir sihirbaz mı?" sorularını sorup yakın özellikler gösteren sanatçılarımızın varlığını da "tiyatro denilen dine, bütün varlığıyla bağlanan" ada irdelemeliyiz. mın özelliklerini şöyle sıralar: Tiyatro adamı kimdir? Kime tiyatro adamı a- İşinin, oyunculukta, sahneye koyuculukta tam denir? Tiyatro adamı olabilmenin, değişmez, nesnel ustası olması, ölçütlerle belirlenmiş koşullan var mıdır? b- Genel kültüre karşı tutkusu, Tiyatro adamı tamlaması, dilimizde bir tiyatro c- Her çeşit yaradılışta, her seviyede insanı terimi olarak kullanılmıyor. Bir "tiyatro deyimi" söy çekip çevirebilecek zeka ve beceriklilik, leminde kullanılan tiyatro adamı tamlaması, dilimiz d- Tiyatroyu yayabilecek, sevdirebilecek gücü de, "devlet adamı, politika adamı, sanat adamı, müzik göstermesi (2). Bu maddeler gerçekte, M. Er tuğrul'un kişiliğinin, yaşamının gös tergesi olan saptamalardır. M. Ertuğ rul'un görevden alınışı üstüne, O'na Muhsin Bey'le Ankara'da 1958 yılında tanıştım. yürekten bağlı Z. Küçümen'in diğer Muhsin Bey kendisinden "demeç" almak isteyen gazetecilerden kaçardı. Varlık belirlemeleri, Türkiye özelinde, Dergisi'ne "Edebiyatçılarla konuşmalar" yaptığım yıllardı.(1958-1965). Yaşar Nabi Muhsin Ertuğrul'u bir "tiyatro Bey'e Muhsin Ertuğrul'la konuşma yapabilir miyim diye sorduğumda, "olur" yanıtı adamı" yapmaya yetecek özellikler nı almıştım. O sırada Muhsin Bey Devlet Tiyatroları'nın Genel Müdürü idi. Telefon dir. ettim. Dileğimi öğrenince biraz önceki nâzik adam gitmiş, yerine kesin ama sert; Düşünen, t a r t ı ş a n bir dahası biraz üsteleyince kırıcı bir adam gelmişti. Sonra bir kaç kez kendisiyle ko öncü nuşmaya çalıştımsa da olmadı. Adımı bir kez duymuş ve ezberlemişti. Özel kalem müdürü sevgili Mefküre Hanım da bu konuda bir şey yapamıyordu. Muhsin Bey'in Ancak Z. Küçümen'in de belirt yakınlarında çalışan birini; Muhsin Bey'in odasında olduğu sırada, bana telefon et tiği üzere M. Ertuğrul, dünya tiyatro tarihi içinde adları anılan nice tiyatro mesi konusunda ikna ettim. Baskın yapacaktım. adamı gibi, tiyatroda yeniliklerin ya Telefonu alır almaz evden fırladım. Kendisine gazeteci olmadığımı, sanat ko ratıcısı, çağa damgasını vuran bir sa nuşmaları yaptığımı, isterse yaptığım, konuşmalardan bir kaçını gösterebileceğimi natçı olamamıştır. Bir başka sanat söyledim. Başka bir gün için randevu verdi. Söylediği günde telefon ettim. „ çıyla da karşılaştırmaya kalkmak "Gel" dediğinde gerçekliğine inanamadım. Olmuştu işte! Konuşmayı yaptık. Sonra yanlış olur. Muhsin Ertuğrul'un ko bir kez daha görüştük. Sonra bir kez daha ve bir kez daha... Ama asıl dostluğumuz numunu, ülkemize özgü koşullara O İstanbul'a döndükten sonra başladı. bağlı değerlendirirken tiyatromuzun, kültürümüzün durumu da temel ölSonra dostluğumuz koyulaştı. Her,sahnelediği oyuna çağırırdı. Oyun uzak bir çütlerimizdir. O'nun yaptıkları ya da yerde sahnelenmişse, örneğin Yedikule'de, eve bırakırdı. Genç Osman, galasına yapamadıkları, kişisel yetersizliğin gittiğimde "Yalnız mı geldin?" diye sordu. O akşam oyun dönüşü bana yemeğe ge den çok, tiyatro törelerini daha yeni lecekti. Bu ilk gelişi, ilk birlikte yemek yememiz olacaktı. Oyun bitiminde Muhsin öğrenen bir toplumun gelişmişliğiyle Bey önde, ben arkada, benim sevgili dostum, Muhsin Bey'in değerli eşi Handan ilgilidir. Görüşlerini, önce bir oyuncu Uran direksiyonda eve geldik. Kapının önüne geldiğimizde zeytinyağlı taze barbun olarak yazıya aktardığı 1913 yılından yanın midesini bozacağını öne sürerek (bahane ederek) yukarı çıkmadı. O gece bir başlayarak yönetmen, öğretmen, yö tedirginliği vardı. netici, tiyatronun tek adamı olurken Tanrım dostluğundan bu denli öğündüğüm insanlar ne kadar azdı. Ve ben ne aktarmacı, devşirmeci, öykünücü kadar şanslı bir insandım. Tiyatro delisiydim ve tiyatronun gelmiş geçmiş en büyük oluşu O'nun değerini azaltmaz. O, bir hocası benim dostumdu. Sevgili Muhsin Hoca, size sevineceğiniz bir haber vermek öncü olarak, tiyatromuzun bugün en istiyorum. Bir oyun yazdım. Bu oyunla bir de ödül aldım. Henüz sahnelenemedi. önemli tiyatro adamı olma özelliğini hâlâ taşımaktadır. Yazıdan, tartış Yıllar önce onunla konuşma yapabilmek başarısıyla başlayan bu güzel dostluğu maktan, düşünmekten kaçan tiyatro muzun öyküsünü 100. doğum yılında anacağımız Muhsin Bey'in dostlarıyla paylaş cular olduğu sürece de -korkarımmak istedim. Ben de "Güzel olan her şey gün ışığına çıkmalıdır" diyenlerdenim. tek kalacaktır. • Muazzez MENEMENCİOĞLU (1) Zihni Küçümen, "Tiyatro Adamı Yokluğu", Yeditepe, s.165,15.10.1958, s.l (2) Y.a.g.m., s.6 16 TİYATRO REHBERİ "" SAHNE A. Poyrazoğlu Tiy. Müjdat Gezen S. M. Altunizade K. M. Dostlar T. Sahnesi (Barohan) Nazım Hikmet Sahnesi Dormen Tiyatrosu İTÜ Maden Fak.(Maçka) Altunizade K. M. Karaca Tiyatrosu Yıldız Sineması (Bahariye) Çevre Tiyatrosu G.Ülkü G.Özcan Tiyatrosu Karaca Tiyatrosu Rüştü Uzel Lisesi Salonu İst. Cep Tiy. Salonu Kenter Tiyatrosu Müjdat Gezen S. M. Aksaray Gösteri Mrk. Çevre Tiyatrosu Ses 1885 Kenter Tiyatrosu Kadıköy Bl. K.M. (C.Bostan) Tevfik Gelenbe T. Karaca Tiyatrosu Taxim Night Club Yumurcak Sineması 240 240 526 545 349 333 Muhsin Ertuğrul Sahnesi Muhsin Ertuğrul Sahnesi Reşat Nuri Sahnesi Gaziosmanpaşa Tiy. Sal. Haldun Taner Sahnesi M. Celal Sahnesi 20 20 80 00 63 97 cy 77 77 53 45 04 03 De Tiyatrosu Gökkuşağı Oyuncular Oluşum Tiyatrosu Yeni Tiyatro ANKARA D. TİYATROL ARI Büyük Tiyatro Küçük Tiyatro Oda Tiyatrosu Yeni Sahne Şinasi Sahnesi Altındağ Tiy. İZMİR izmir Sanat T. İzmir Devlet T. İzmir Devlet T. İZMİT Çevre Tiy. ve Sanatevi Kocaeli Bölge T. ORDU Karadeniz Ordu Bl. T TAM 50-40.000 30.000 Ücretsiz(ZiraatB) 40-30.000 15.000 40.000 40-30.000 30.00 30-20-10.000 40-30.000 30.000 30.000 40.000 40-30.000 30.000 40-30.000 30.000 50-40.000 30.000 40-35-25-15.000 25.000 30.000 30.000 20.000 20.000 40-30.000 a TEL 244 46 75 347 27 00 333 65 28 244 8137 25160 90 241 27 37 230 73 75 333 65 28 249 23 33 346 51 24 585 59 35 246 80 91 249 16 32 23109 67 348 87 76 246 35 89 346 5109 517 05 13 585 59 35 251 18 65 246 35 89 360 90 95 336 21 03 252 99 18 256 44 31 261 01 91 ÖĞRENCİ HALKGN. 25.000 25.000 20.000 15.000 7.500 20.000 20.000 15.000 15.000 20.000 20.000 20.000 20.000 20.000 15.000 20.000 20.000 30.000 20.000 15.000 15.000 15.000 10.000 15.000 20.000 220.00 20.000 20.000 20.000 20.000 15.000 20.000 20.000 15.000 - 6.000 6.000 6.000 6.000 6.000 6.000 3.000 3.000 3.000 3.000 3.000 3.000 - 502 08 53 Aziz Nesin Sahnesi 10.000 5.000 - 25156 25156 25156 249 69 258 30 A.K.M. A.K.M. A.K.M. Venüs Sineması YıldızSarayı 10.000 10.000 10.000 10.000 10.000 5.000 5.000 5.000 5.000 5.000 - 426 85 17 425 02 56 426 73 29 431 95 66 425 12 29 425 02 56 425 12 29 425 02 56 T.A. Derneği AST Salonu Kavaklıdere Sineması Eftal Kayış Sahnesi ASM Salonu AST Salonu ASM Salonu AST Salonu 20.000 30.000 12.000 12.000 10.000 25.000 25.000 25.000 15.000 15.000 12.000 12.000 10.000 15.000 15.000 15.000 - 324 311 311 434 467 316 Büyük Tiyatro Küçük Tiyatro Küçük Tiyatro Yeni Sahne Şinasi Sahnesi Altındağ Tiyatrosu 10.000 10.000 10.000 10.000 10.000 10.000 5.000 5.000 5.000 5.000 5.000 5.000 - 43 0 1 3 4 13 50 35 23 01 22 İSEM Salonu(155. Sokak Hatay) Konak Sahnesi Karşıyaka Sahnesi 20.000 10.000 10.000 15.000 5.000 5.000 1141 11 14 10 90 ÇT Sahnesi Oda Tiyatrosu salonu 20.000 15.000 15.000 10.000 OBKT Salonu 15.000 5.000 00 00 00 44 80 pe İSTANBUL Ali Poyrazoğlu T. A. Şahin Nokta T. Barış Oyuncuları Bizim Tiyatro Bulunmaz Tiyatro Dormen Tiyatrosu Dostlar Tiyatrosu Enis Fosforoğlu T. Enver Demirkan T. E. Dinçer İst. Bulvar T Genç Uygurlar G. Ülkü G. Özcan T. Gülriz Sururi T. H. Çaman Yeditepe O y İstanbul Cep T. Kent Oyuncuları Komedi Show Levent Kırca T. Nejat Uygur T. Ortaoyuncular Oyuncular Tiy. Salih Kalyon T.(AÇT) Tevfik Gelenbe T. Tiyatro Ayna Yada Tiyatro Yasemin Yalçın T. İSTANBUL S. TİYATROLARI Harbiye Cep Tiyatrosu Fatih Gaziosmanpaşa Kadıköy Üsküdar BAKIRKÖY B.TİYATROSU Güngören Tiyatrosu İSTANBUL D. TİYATRO LARI Büyük Salon Oda Tiyatrosu Konser Salonu Taksim Sahnesi Yıldız Sarayı T. ANKARA Ali Hürol T. Ankara Sanat T. (AST ) Çan Tiyatrosu 22 10 1169 1169 24 24 17 44 59 02 215 98 - a pe cy a pe cy a pe cy a cy pe a pe cy a cy pe cy a pe Gençler için Muhsin üzerine Hoca söyleşi pe cy - Genç kuşaklara Muhsin hocayı nasıl tanıtırsın? - Hem çok kolay, hem çok zor bir iş! - Neden? - Kolay: "Çağdaş Türk Tiyatrosu'nun kurucusu, oyuncu ve yönetmeni" derim. Zor: Ona, çevrelerinde gördükleri herhangi bir oyuncu-yönetmen gözüyle bak malarını nasıl önleyebilirim? - O zaman? - Özellikle genç tiyatrocu kuşağına derim ki, "Önce kitaplıklara gidin, 'Darülbedayi, Türk Tiyatrosu ve Devlet Tiyatrosu' dergilerinde hocanın başyazılarını okuyun." (Genellikle Perdeci, özellikle kendi imzasıy la) - Başka? - Günümüzün Türk tiyatrosunu tam olarak değer lendirebilmeleri için şu kitapları mutlaka okumaları ge rektiğini söylerim: Benden Sonra Tufan Olmasın - Muhsin Ertuğrul / İnsan ve Tiyatro Üzerine 'Gördüklerim' - Muhsin Ertuğ rul / Görüşleriyle, Uygulamalarıyla M. Ertuğrul- Efdal Sevinçli / Sinemadan Tiyatroya Muhsin Ertuğrul - Efdal Sevinçli / Darülbedayiin Elli Yılı - Özdemir Nutku / R.N. Güntekin'in Tiyatro İle İlgili Makaleleri - Kemal Yavuz / M. Ertuğrul Semineri Bildirileri - Ege Üniversi tesi / Elli Yılın Türk Tiyatrosu - Metin And / Bağışla Onları - Tarık Dursun K. / O Günden Bu Güne - Vasfi Rıza Zobu. - Başka? - "Atatürk Kitaplığı'na teslim edilmiş olan, hoca nın binlerce ciltlik kitaplığını inceleyin, neler okumuş olduğunu gözünüzle görün" derim. - Başka? - "Ben okuyamam, inceleyemem" diyenlere, "Hiç değilse, onun, doğumunun 100. yıldönümü dolayısıyla düzenlenen etkinlikleri izleyin" derim. - Onu da yapmayanlara? - Şunu derim: "Evet, ondan önce de iyi-kötü bir Türk Tiyatrosu vardı. Ama çağdaş anlamda ve her gece düzenli temsiller veren bir Türk Tiyatrosundan sözetmek olanaksızdı. Oyuncu, yönetmen, YAZAR, özellikle de SEYİRCİ, ışıkçı, dekorcu, sahne terzisi, makinisti, butafor, aksesuarcı, hatta gişeci, kapıcı, yer gösterici, hademe gibi tiyatro personeli olarak aklınıza kim gelirse o buldu, o yetiştirdi" derim. "Yazarından seyircisine, Çocuk Tiyatrosundan, Hisar gibi yerlerde tiyatro yap maya, Semt tiyatrolarından Kahve tiyatrolarına, Devlet Tiyatrosu'ndan İl Tiyatroları'na, Deneme Tiyatrosu'ndan Oda Tiyatrosu'na kadar bugün gördüğünüz, duyduğunuz her şey onun eseridir" derim. "Klasik, çağdaş, öncü, yerli, yabancı her yetkin oyunu ülkemizde ilk sergileten tiyatrocuydu" derim. "Devlet gibi, belediye gibi tiyatro ya ödenek veren kurumların yetkililerinden eleştirmen lere kadar, tiyatronun ne olması, ne olmaması gerektiği ni bir ömür boyu yılmadan, çekinmeden, yazılarıyla, kişiliğiyle, açtığı ve yaşattığı tiyatrolarla, sergilediği oyunlarla ÖĞRETEN gerçek bir" ÖĞRETMENdi" derim. a Zihni Küçümen - Başka? - "Haset, kin, kibir, ayak oyunları nedir bilmeyen, cehalete savaş açmış, tiyatro özgürlüğünü, koltuğu adına, ödün vermeden korumuş, onurlu, tüm yaşamını tiyatroya adamış, halis bir insandı" derim. "Hamlet'in babası için dediği gibi ADAMdı o!'; küçük hesapların, minicik dünyaların kör insanları onun büyüklüğünü hiç mi hiç anlayamadı, anlayamayacaktır da" derim. • 17 1964-68 yıllan arasında tiyatro eğitimimi geliş tirmek amacıyla Fransa'ya gittiğimde, ben de ilk iş olarak orada yeni kurulmakta olan "Kültür Evleri"ni inceledim. Çünkü bu kuruluşlar, Muhsin Ertuğrul ho camızın "Bölge Tiyatroları" tasarısına çok yakın, bizim politik nedenlerle kapattığımız "Halkevleri"nin gelişmiş örnekleriydi... Bölge Tiyatroları, Kültür Evleri Türk insanının kültür yaşamı TV ekranlarına terkedilmemeli... Aradan geçen bunca zaman sonra izliyorum, Fransa'da "Kültür Evleri", bizden çok sonra, 60'lı yıl larda kurulmuş olmalarına rağmen gelişti. Başta tiyat ro olmak üzere tüm sanat dallarında, uluslararası plat formda ses getiren ürünler vermeye başladı. Hem bulundukları çevrenin kültür yaşamına, hem ülkenin sanat ürünlerine zenginlikler katmaya başladı. Bizde geriye baktığımızda ne görüyoruz? 30-40 niversiteli gençler olarak 1950-60'lı yıllarda yıllık koca bir boşluk! Tiyatronun alt yapısını oluştu Can tiyatro yapaken, Muhsin Ertuğrul hocamızın ran, seyircisini yetiştiren, 50'li yılların amatör tiyatro KOLUKISA "Bölge Tiyatroları" tasarısı, geleceğin ideali ları, gençlik tiyatroları da yok artık... Oysa o yıllarda olarak düşlerimizi zenginleştiriyordu... Gele idealimiz olan "Bölge Tiyatroları" gerçekleşseydi, ti cekte olgunlaşıp gerçek birer tiyatro adamı olduğu yatro ülke çapında yaygınlaşacak, bulunduğu her böl muzda, bu bölge tiyatrolarında görev alıp, tiyatronun Büyükbaba gede, tiyatro yapmak isteyen insanlara katılım imkanı yaygınlaşmasına, gelişmesine, tanınıp sevilmesine kat oyununda baş sağlayacaktı.. kıda bulunacaktık. rolde, İŞT 1949 Tabii ki amaç sadece profesyonel oyuncular ye tiştirmek olmayacaktı. Ama böylece tiyatroyu bilen, seven, olgun bir tiyatro seyircisi de yetişecekti. Evet, bunca yıl sonra, bundan dokuz ay önce Gaziantep Belediyesi tarafından, orada bir tiyatro ku rumu oluşturmak üzere davet aldığımda, işte bu 50'li yılların idealine sahip bir tiyatro adamı olarak çok mutlu oldum. Ancak orada, sadece tiyatroya değil, sanat ve kültür hareketlerine aç bir potansiyel buldum. Böylece bölgelerin, salt tiyatroyu değil, bunun yanında tüm sanat hareketlerini kapsayan kültür mer kezlerine ihtiyacı olduğu gerçeğini gördüm. Sadece izlemek değil, tiyatro yapmak, resim yapmak, müzik, sinema sanatıyla tanışmak isteyen, katılımcı bir kitle nin varlığı söz konusu... Ayrıca orijinal kültür ve sanat özellikleri olan bölgelerin, Türk sanatına evrensel boyutta zenginlik ler katacağı inancındayım. Bu bağ lamda bölge özelliklerine göre kül tür merkezleri oluşturulup, yerel potansiyelleri gün ışığına çıkaracak imkanlar sağlanmalı. Bunun ancak, kültür evlerinin bünyelerinde oluşa "Şehir Tiyatrosu, 27 Mayıs'tan sonra, İstanbul Belediyesi'nin başına geçen Şefik bileceğine inanıyorum. Kahraman Erensü'nün çabasıyla biri Üsküdar'da diğeri Fatih'te olmak üzere iki yeni tiyatro binamaraşlı aydın, genç bir işadamımız, sına kavuşacaktı...Muhsin Bey Şefik Erensü'nün (ölümü) ardından Şubat 1961 tarihli "Güneydoğu Anadolu'da kültür ve Türk Tiyatrosu dergisinde yazdığı bir yazıda şunları diyordu: sanat adına sürdürdüğümüz misyon GÜLE GÜLE 30 yıl önce başlatılmış olsaydı, ............. Belediyenin başına geçeli henüz bir ay olmamıştı. Belediyenin kasası tamtabugün bu bölgede sevgi ve kardeş kırken Şefik Erensü, eldeki malzemeyle biri Fatih'te öteki o canım Üsküdar'da iki lik hakim olurdu" demişti. Gene bu örnek tiyatro yapmaya karar verdi. Yalnız bu karar şimdiye kadar bizde verilen kararyöre üniversitelerimizden birinin lar gibi olmadı. Her şey bir yıldırım hızıyla yürüdü ve temelden dört ay sonra, işte rektörü, "GAP Projesi yakında ta bugün, seyircilerine kapıları açılıyor. mamlanıyor, su ve enerji üretimiyle Şefik Erensu kalbini çalışma masası başında zedeledi. Fakat İstanbul'da ve Üskübirlikte bölgeye zenginlik yağacak. dar'a iki tiyatro hediye etmekle bütün İstanbulluların kalbini kazandı. Biz elimizi çabuk tutmaz, tiyatro Ne mutlu böyle gelip, böyle yıldırım hızıyla eser verip, böyle gidenlere! perdelerini bir an önce açmazsak, Onun için kendisine, elli yıl tiyatro binasına hasret çeken bir İstanbullu sıfatıyla onların yerine barlar ve pavyonlar candan ve gönülden (Güle Güle) demek istedim. Çünkü ilk tiyatroya girdiğimiz günkapılarını açacak" dedi.. den beri kafamızda yaşattığımz gençlik hayalini o gerçekleştirdi. onun için bütün tiEvet çok zaman kaybedildi.. yatro sanatçıları adına kendine ne kadar teşekkür etsek gene az!" Mücap OFLUOĞLU Türk kültür yaşamı bugün bu du rumda olmamalıydı. Toplumun al Not: Bu yazı (başlığı hariç) Mücap Ofluoğlu'nun Bir Avuç Alkış adlı anı kitabınnına, hiç hak etmediği halde sürü dan alınmıştır. (Çağdaş Yayınları, sayfa 393) len "geri kalmışlık" damgası, gerçekçi ve yapıcı kültür ve sanat politikalarıyla silinmeli. 20 yıldır Türk insanının kültür yaşamını TV ekranlarına terkeden anlayış, değiş meli... • pe cy a Ü Bütün Belediye Başkanlarının dikkatine sunulur... 18 Otoriter ama, anlayışlı, müşfik insan Akranı gibi o ilk tiyatro hevesi yıllarımızda, onbeş onaltı yaşlarında, İnönü Halkevi Temsil Koluna girince Muhsin Bey de bizim ha yatımıza girdi. İlk duyduğumuz şey sa natçı olarak otoritesi, bilgisi idi. Derlerdi ki, Dram Tiyatrosu'nda pardesüsü aşılırsa Komedi Tiyatrosu'nda kimse yüksek sesle konuşamaz. Diafonlar ol duğu söylenirdi, konuşulan her şeyi kendi istediği her şeyi dinleyebilirmiş, böylelikle ondan gizli hiçbir şey yapılamazmış. Burada çok büyük abartılar var tabii. seyahatlerinden birinde tedarik etti. Piyes bitince ne yapacağımı da bilemiyorum ama hiç aklıma iade etmek gelmemişti, çocuklar geri vermelisin deyince, gittim ama yanımda götürmedim. Ben kimlere teslim edeyim diye soruyorum, "Deli misin, onlar senin" dedi. Yerli Oyun Tutkusu Sadri Alışık a Hamlet'i oynamaya başladık. Rahmetli Nur Sa buncu oynuyor, kadın Hamlet'i. Genel prova yapıyo ruz. Birinci perde bitti, Muhsin Bey çağırıyor dedi ler. Gittim. "Dikkat ettim, sen hiçbir şey yapmıyorsun, dümdüz iki elini sarkıttın, hiç jestsiz diyalog söylüyorsun, beden?" dedi. "Efendim, ben filmini gördüm sadece Hamlet'in, bir de Talat Artemel'den seyrettim", dedim. "Ben, Shakespeare'i derinlemesine tanımam, başka hiçbir eserini okumadım. Yorum yapacak gibi bir bilgi birikimim yok. Bu durumdayken bir jest yap mak çok komik geliyor bana", dedim. "Siz bana kah veci çırağı rolü verin, 'Şekerli biiir..' diye bir bağırayım, bakın o zaman...." "Yani telif mi oynayalım diyorsun?" dedi. "Evet", dedim. Bu konuşmadan belli bir süre sonra, Küçük Sahne yerli piyeslere ka pılarını açıyor diye ilan etti. pe cy 1951 yılı geldi, Muhsin Ertuğrul çağırıyor dedi ler. Muhsin Ertuğrul'un huzuruna çıkmak akıl almaz bir şey. Evine gittiğimde, baygınlık geçirmek üzerey dim. Geldi, "otur yavrucuğum" dedi. O insanın; o diktatör, çok sert, çok korkulan bir insanın çok müş fik bir sesle otur yavrucuğum demesi beni çok şaşırt tı. "Şu tarihte provada ol" dedi, o kadar. Tiyatroda da beni çok şaşırttı. Bana olduğu gibi oradaki herkese, çok yakın, çok müşfik, çok kibar, çok beyfendi dav ranıyordu. Ve giderek fark ortaya çıktı, o bizim gıya ben tanıyıp da korktuğumuz insanın yerini müthiş yumuşak, anlayışlı, yardımcı, müşfik başka türlü bir insan aldı. Hatta bize yaşıt muamelesi yapıyordu. Bir gün ben prova saatinden evvel dalmış, pencereden dışarı bakıyordum. Bir ayak sesi duydum ama dön medim. Ses Tiyatrosu görünüyordu karşıda, Küçük Sahnenin penceresinden. O sırada bir ses 'çok güzel kadın' değil mi, dedi. Döndüm bir baktım, Muhsin Bey. Müthiş utandım, üstelik benim elimde sigara vardı. Düşünsenize, sizi üniformasız bir diktatör, eli nizde sigarayla bir kadına bakarken yakalıyor. Kor kunç bir şey. Oysa o, müthiş bir samimiyetle, akranı nız gibi, fikrini söyledi, çok uygarca. Çok demokrat bir adam olduğunu kanıtlayan ona benzer çok şey ya şadım. davranırdı... Sadri ALIŞIK Aşık olduğum kendisiyle yarışan insan... İnce, gönlü zengin davranışları "Dünkü Çocuk" adlı oyunu oynuyoruz. Oyu nun başında hizmetçi rolünü üstlenen arkadaşımız çı kıyor hemen arkasından da ben giriyorum. O sırada da Muhsin Bey salonda olur. Prova başladığında gö-' rürüz onu, daha önce değil. Perde açılıyor yine bir gün ve ben yokum. Sıra bana gelince ve ben girme yince, arkadaşlar dehşete düşüyorlar. Muhsin Bey'den hiç ses yok. Evvela orada olmadığını zanne diyorlar, epey sonra sahne müdürünü çağırıyor ve şunu söylüyor: "Galip, bankanın doktoru Rauf Bey'e git, onu alıp Sadri'nin evine gidin. Ya çok hasta ya da öldü" diyor. Bu unutamadığım, büyük lütufkâr söz benim için. Gerçekten de çok hastaydım. Annem de akıl edip bilgi verememiş. Kendimi nihayet, kavga gürültü Konservatuar'a attığım 1943-44 yılı. On beş yaşındayım. Yepyeni bir yaşam. İnanılmaz bir heye can. Tiyatronun devleri, ölümsüzleriyle tanışmaya başlamam. Shakespeare'ler, Molier'ler, Çehov'lar, Strinberg'ler, O'Neil'ler, Ibsen'ler.. Sonra, Türk Tiyatrosu'nun ustaları... Destanlaşmış çaba ları... Ve Muhsin Ertuğrul öyküleri... Baş döndüren, yürek kabar tan.. Ve müthiş bir şey oluyor, tam mezun olacağıma yakın Muhsin Ertuğrul, Ankara Devlet Tiyatrosu'nun başına getiriliyor. Ne kadar şanslıydım yarabbi! Ve 1948'de Shakespeare'in Onikinci Gece'sini sahnelemek üzere Renato Mordo'yu getirtiyor ve bana da Olivia ro lünü veriyor. Devlet Tiyatroları'na Hocayla başladım, onbir yıl sonra gene Hocayla ayrıldım. Sonra İstanbul. İstanbul'da birlikte çalışmaları mız.. Tiyatro enerjisinin, tiyatro tutkusunun ne olduğunu onda gör düm, tanıdım. Hayran oldum. Kendi kendisiyle yarışmanın ne demek olduğunu onda gördüm, hayran kaldım. Hep merak eden, hep araştıran, bu yüzden de hiç ihtiyarlamayan genci onda tanıdım, aşık oldum. Bana yaşattığı o güzelim heyecan ve aşk için ona hep minnet duyacağım. Yıldız KENTER Bir başka anım da; Ben oyunda bir İtalyan gangsteri oynuyorum. Yazarı benim rolümden bahse derken markalarını vererek bottan, şapkadan söz edi yor. Ben kendi kendime neler yapabilirim diye düşü nüyorum. Tünelde meşhur bir şapkacı vardı, ona gittim, ben bu şapkayı tanımıyorum, bana bundan yapın özel olarak, ya da benzetin dedim. Pabuççuya gittim, ona da anlattım. Genel prova yapılacak, Muh sin Bey çağırıyor dediler, titreye titreye gittim. "Al bu paketi sana getirdim" dedi, tekste geçen marka bot, kravat ve şapka. Herhalde bu oyun için onları, 19 Tiyatroya M. 59 emeği geçenler Ertuğrul'un yıllık aktör asistanı, Necdet Mahfi Ayral Güzin ÇORAĞAN N ecdet Bey, biz zaman zaman, tiyatroya uzun yıllar emeği geçmiş tiyatrocularla görüşüyoruz. Siz de tiyatroya çok emek veren birisiniz. Tiyatroya nasıl başladı nız? Muhsin Bey'le çok çalıştınız mı? Muhsin'in insanlık tarafı çok güçlüydü. Bir gün Muhsin tuttu Zihni Küçümen'i dramaturg yaptı, halbuki o günler bize göre, Hamit Akınlı daha elve rişli biriydi. O da Zihni kadar Fransızca biliyor. Gir dim odasına bir gün, "Niçin Zihni Küçümen'i drama turg yaptınız da Hamit'i yapmadınız?" dedim. "Doğru haklısın, Necdet, söyleyeyim" dedi. "Zihni K ü ç ü m e n evli, üç çocuğu var, para kazansın diye yaptım. Hamit ise bekar" dedi. "Özür dilerim, efen dim" dedim, çıktım. Ben oyunculuğunu beğenirdim, bazıları beğen mez. Vasfi Rıza Zobu da, "Muhsin bize nazaran çok bambaşka bir janr rol oynardı" diyor. Muhsin Al manya'da ve Rusya'da rejisörlük yaptı. Oralarda bu lunduğu için, oraların tiyatro havasını biliyor. Zaten Darülbedayii Avrupai şekline sokan odur. Kral Lear'de Soytarı rolünü üç kişiye verdi, sonra bana oynattı. O rolü oynamak için, 2 hafta ha vada perende atmayı öğrendim, sahneye, havada pe rende atarak girerdim. İlk akşam gittim odasına, "nasıl oluyor" dedim. "Hadi, hadi sen onlardan iyi sin" dedi. Fazla bir şey söylemezdi, aktör bir rol oynar da methedilirse, şımarırmış. Hiçbirimize, yan lış söylemiş dahi olsak, provada cümlenin tonunu, doğrusunu vermezdi. Sadece "Çalış evladım" derdi. pe cy a Tiyatroya başladığım zaman benden daha evvel tiyatroya girmiş 4-5 arkadaşım vardı. Biz bu arkadaş larla birlikte 20-25 genç idik, operet talebesi namı al tında. İşe girdikten 6 ay sonra, Muhsin beni çağırı yor. Neticede Muhsin beni kendine asistan alıyor ve Muhsin'e 15 sene sinemada rejisör asistanlığı yap tım. Çalıştığımız senaryolar hâlâ bende duruyor. Ti yatroya girdiğimin ikinci senesinin başında beni sahne direktörü yaptı Muhsin. 18 sene sahne m ü dürlüğü yaptım, aktörlükle beraber, ilk başrolü bana 1934'te oynattı, Yarasa O p e r e t i n d e . Fransız Tiyat rosu (Ses Tiyatrosu) dediğimiz yerde, o tiyatroyu biz açtık o senede ve 8 sene oynadık orada. Eski birkaç aktör vardı. Tek para alsınlar diye tiyatroya alır, onları figüran olarak kullanırdı. Bunlar yaşlı, eski tiyatro aktörleri idi. Gündelikle çalıştırır ve onlara para verirdi. O zaman filmlerin hepsini sesli alıyoruz. Oyna yanların hepsi tiyatro aktörü, konuşma sanatını bili yor. Muhsin bana bırakırdı işi; senaryoları, çekim ki taplarını, defterlerini ben hazırlardım. Birkaç piyesten, birkaç romandan senaryo yaptığım eserler var. O zaman bana Muhsin'in sağ kolu derlerdi. Necdet Mahfi Ayral Bazı sahneleri bana bırakırdı, ben çekerdim. Çok ince adamdı: "Necdet, şunu şöyle yapalım, şunu şöyle yapmayalım, sen öyle yazmışsın senaryoyu ama gel şurasını değiştirelim" gibilerinden. İşte çok ciddiydik. Kimse ağzına içki koyarak gelemezdi, kimse sigara i ç e m e z d i . Askeri disiplini vardı M u h sin'in. Öyle olmasaydı sinema, tiyatro yürümezdi. Başında Sami Şekeroğlu'nun olduğu Barbaros Bulvarı'nda bir sinema akade misi var, o bey bundan birkaç sene ö n c e , Muhsin'e ait 8 bö lümlük bir film yaptı, beni ça ğırmadı, oysa Muhsin'i sine ma çalışmalarında benden iyi tanıyan kimse yoktur. Muhsin Bey nasıl biriy di? Muhsin bütün gençleri himaye ederdi. Bana bir ayak kabısını vermiştir, Kamil'e bir paltosunu, Müfit'e bir ayakka bısını vermiştir... Biz çok sıkı şırdık, Muhsin'den ödünç para isterdik, 10 lira o zaman. Verir ve almazdı geri. Sahneden bazı anılarınızı dinleyelim. . Ben arkadaşlarım arasında, sahnede dilimin sürçmesiyle tanınırım. 1936, İzmir'de turnedeyiz. Ben kadın rolündeyim, oyunda, kadınlar benim erkek olduğumu anlarlar ve alay ederler. Neyyire "Hanımefendi, saçlarınız ne kadar güzel der." Ben de güya tuluat yaptım o akşam: "Permanganat yaptır dım" dedim. Perma yerine permanganat demişim. Neyyire kendini tutamadı, sahnede gülmeye başladı. Bir keresinde ben sahnedeyim, diyeceğim ki "Bunlar çok fena işler, ne yapmalı bilemiyorum". Şöyle de mişim: "Bunları ne yapmalı bilmiyorum, pek fena işler." Muhsin de kuliste seyrediyormuş. İlk çıkan aktöre demiş ki: "Necdet nece konuşuyor, anlayama dım." Bir oyunda, aktör hastalanınca, bana büyük bir rol verdiler. Dört perdelik oyunu bir günde ezberle dim. Allahtan suflörlerimiz var o zaman. Birinci per dede Sami ile oynuyoruz. Benim konuşmam bitti ve çıkıp gitmem lazımmış. Sami bana yavaşçacık, "Pili ni pırtını topla" dedi. Ben de o heyecanla Sami'ye, rolden unuttuğum bir cümle diye, yüksek sesle "Pili ni pırtını topla" diye bağırdım. Artık ondan sonra kimse doğru dürüst oynayamadı o akşam. Nerelisiniz Necdet Bey? Ben sekiz kuşak İstanbulluyum. Ahfadım I I I . Sultan Ahmet'ten gelir, halen I I I . Ahmet'ten gelme 50-55 ahfadız. I I I . Ahmet'in kızı Zeynep H a n ı m Sul tan, Girit fatihi Gazi Hüseyin Paşa'nın oğlu olan Sarımustafa Paşa'yla evlenir. Annem bu evliliğin 7. kuşak torunu, ben 8. kuşak oluyorum. Bunu şimdiye kadar hiçbir yerde söylemedim, tiyatrodakiler de bil mez. Galatasaray'da okudum, 36 yıl Şehir Tiyatrosu'nda çalıştım, 59 yıllık aktörüm ve 84 yaşındayım. Biliyorsunuz kızım Jeyan Mahfi de tiyatrocu ve ses lendirme sanatçısı. Torunum da Galatasaray'da okudu. O sıra tiyatroyla uğraştı ama sonra Belçika'ya gidip bilgisayar tahsili yaptı. • Nejat Uygur Tiyatrosunda politik gülmece vatandaşları güldürmek için ve oyun da bu minval üzerinde devam ediyor. Tuluat yapıyor musunuz? Tabii, yine her zamanki gibi, bugün gazetede okuduğum haberi, akşam sahnede söyleyeceğim, söyleyebilirim. O değişmez bir şey, bizimki gazete tiyatrosu. Çok seyircim bana öyle diyor, "Nejat Uygur'un Tiyatrosu, gazete tiyatrosu" diyor. "Yeni bir haber vardı gazetede, Nejat Uygur onu süslemiş, getirdi yerinde söyledi, çok da güldük" diyor. O yine devam edecek. Bu oyunda kadromuzda iki tane mi safir oyuncu var. Biri Halit Akçatepe, biri de yıllar ca tiyatro-sinema yapmış çok sevdiğimiz bir kardeşi miz, Lale Oraloğlu. Uzun yıllar tiyatro yapmayan ama hep tiyatronun içinde olan Lale Oraloğlu'nun yeniden sahneye çıkması bizim için ayrı bir mutlu luk. Bizim yine Uygur Spor devamlı kadroda biliyor sunuz, Nejla, Nejat, Süer, Behzat, Süha, Kemal, Ahmet Uygur bunların hepsinin görevleri var. Özcan ŞENER pe cy Siz de rol alıyorsunuz değil mi Nejat Bey? Evet, buradaki rolüm, Encümen Azası. Ne yapsa vatandaşları güldüremiyor. Ben de, yıllarca uğraşmış da politikada da muvaffak olamamış ne kadar, kabiliyetli kabiliyetsiz eski politikacı varsa hepsini topluyorum ve bir sirk yapıyorum. Bu sirk, Nejat Uygur: Bizimki gazete tiyatrosu a T ürk Tiyatrosu'na 43 yıldır emek veren Nejat Uygur, Kocamustafapaşa'daki Tiyatro sunda, 20 Mart'ta, yeni bir oyuna başlıyor: Aman Başkan Duymasın. Kendisinden oyuna ilişkin bilgi alırken genel tiyatro anlayışını da dile getiriyor. Oyunumuzun ismi Aman Başkan Duymasın (Salla Başını Al Maaşını). Bir komedi, komedinin içinde de hisseden kıssa var tabii. Ama ben hiçbir zaman, seyirciye bir öğretmen edasıyla bir şeyler öğ retmek için oynamam. "Tiyatro bir okuldur" diyor lar, ben buna katılmıyorum, çünkü hiçbir seyirci eşine, "gel seni bir tiyatroya götüreyim de ders ala lım" demez. Onun için ben hiçbir zaman herhangi bir fikri, düşünceyi, üstüne basa basa seyirciye vermiyo rum. Ben bir eseri oynuyorum, seyirci oradan aldığı nı alıyor. Bu oynayacağım oyunda dünya kurulduğundan beri varolan bir şey var: Ben hayatı bir politika olarak kabul ediyorum. Aşk bir politika, karı-kocanın ev hayatı politika, çocuklarınki politika. Bir aldatma sanatı oluyor politika, çünkü reklam ya pıyorsunuz, hanginiz daha iyi kabul ettirirseniz o se çiliyor, vaat sanatı bir de, aşkta da vaad ediliyor, baba da çocuğuna bir şey vaad ediyor ama bakıyor sunuz o vaadini yerine getirmiyor. Dünyanın kurulu şunda politika var, bu oyunda da bu espri var. Boynuz kulağı geçer Genç Uygurlar Tiyatrosu kuruldu Kocamustafapaşa Çevre Tiyatrosu'nda 8 Şubattan bu yana yeni bir tiyatro daha perde açıyor: Genç Uygurlar. Genç Uygurlar, ilk olarak Nejat Uygur yöneti minde Nejla Uygur, Süheyl Uygur, Behzat Uygur'un da rol aldıkları, Boynuz Kulağı Geçer isimli kome diyi oynuyorlar. Müziklerini Ahmet Uygur'un, deko runu Kemal Uygur'un yaptığı oyun Perşembe ve Cuma günleri 21:00'de, Cumartesi günleri 16:00 ve 21:00'de Pazar günleri ise 16:00'da sergileniyor. İlave etmek istediğiniz bir şey var mı ? Evet, Tiyatro Tiyatro Dergisi için söylemek istediklerim var. Dergi belirli tiyatroların çıkardığı bir dergi gibi, ben öyle görüyorum, seyirciden alıyo rum ama bunu. Benden, Nejat Uygur Tiyatrosu'ndan niye bahsedilmiyor deniyor, ben hiçbir zaman böyle düşünmem, ama seyircinin söylemesi bu; Geçen gün bir avukat arkadaş sordu, örneğin, "Ben bunu üç sa yıdır, dört sayıdır alıyorum, hep bazı tiyatrolar var, bunlar ön plandalar, bunun sebebi ne Nejat Bey?" diye. "Dergi sahibinin zevkine kalmış bir şey bu. O belki böyle bir politik tiyatro, yahut da bir mesaj ti yatrosu şeklinde hissedebilir, ondandır" dedim. Çünkü benim de nazarı dikkatimi çekmişti, sizin pat Nejat ronunuza da telefonda söylemiştim hatta, bir hanım Uygur var, ona söylemiştim. Bu şimdi diğer tiyatrolarda da ğıtıldığı için, bir propaganda işlevi var, tiyatrolara çok büyük bir yardım bu tabii. Derginin seyirciye, herkesin malı olduğuna inan dırması lazım kendini. Mese la diyorlar ki, geçen hafta şöyle bir yazı vardı, şu tiyat ro için, bu sayıda yine resim ler o tiyatrodan, haberler o ti : Ahmet Yekta yatrodan, efendim başyazı, Yazan Yöneten : Nejat Uygur köşeler yine onların oyunla Müzik : Ahmet Uygur rından. Ben kendimi yakın Dekor : Kemal Uygur hissettiğim için söylüyorum Kostüm : Rana Uygur bunu, basacağınızı da hiç Oynayanlar : Nejat Uygur, Nejla Uygur, sanmıyorum ama, bir ikaz Bahri Beyat, Lale Oraloğlu, olarak söylüyorum. Halit Akçatepe, Adnan Yurtoğlu, Süheyl Uygur, Behzat Uygur, Nejat Uygur'a düşünce Pınar Özekit, Ebru Yıldız, Gülay Tekay lerini büyük bir açık kalpli Salon : Çevre Tiyatrosu likle dile getirdiği için ayrıca teşekkür ediyoruz. • Aman Başkan Duymasın Salpa Eser : Yılmaz Güney Oyunlaştıran: Metin Balay Yöneten : Metin Balay Dekor : Serter Çetiner Müzik : Cem İdiz Oynayanlar : Altan Erkekli, Erol Demiröz, Ali Erkazan, Levent Ülgen, Nurhan Özenen, Nilbanu Engindeniz, Mehmet Çepiç Salon : AST Salonu AST'da Yılmaz Güney'den bir oyun: SALPA Büyük kentte kimlik arayışı Özlem ÖĞÜT A nkara Sanat Tiyatrosu, 27 Şubat'ta Yıl maz Güney'in SALPA adlı romanından oyunlaştırılan, yeni bir oyuna başladı. Y".' Güney'in 1970 başlarında cezaevinde iken yazdığı bu roman, kırsal kesimden büyük kente düşmüş bir insanın kendi kimliğini arayış serüvenini anlatır. Romanı oyunlaştıran ve sahneye koyan aynı kişi: Metin Balay. Akademik tiyatro çalışmaları ara sına profesyonel sahnede konuk yönetmenliği de sı kıştırmış olan Metin Balayla, son provalar arasın da, AST salonunda görüştük. şanan bir problematik. Uluslar, politik • görüşler, bloklar, bireyler, kısacası her şey ve herkes, kendine bir tanım, bir kimlik arıyor. İşte Salpa'nın "Kimsin sen burnu boklu oğlum?" sorusu böyle bir dünyada herkesin yaşadığı bir soru oluyor. Pekiyi, Salpa aradığını buluyor mu? pe cy a Sayın Balay, Yılmaz Güney'in bu eseri, bilindi ği gibi bir roman. Cezaevinde tanışmış olduğu Meh met Salpa adlı bu mahkumun gerçek yaşamını anla tan bu romanda ilginizi çeken ne oldu ki, romanı oyunlaştırdınız? Romanda dile getirilen pek çok konu ve tema içinde esas olarak ilgimi çeken nokta Mehmet Salpa'nın kimlik arayışı oldu. İkibinli yıllara doğru yaklaşırken dünyada ve ülkemizde, tanımlar ve ko Yönetmen numların, dünyada ve ülkemizde, alışageldiğimiz Metin Balay anlam ve değerlerini yitirmeye başladığını görüyo ruz. Artık ne sosyalizm eski sosyalizm, ne de kapitalizm eski kapitalizm. Salpa bu soruya yaşamını yeniden gözden geçi rerek yanıt arıyor. Onun yaşamı ise, sadece ülkemiz deki değil, pek çok ülkedeki pek çok insanın yaşamı nın bir simgesi olarak karşımıza çıkıyor: KORKULARIMIZ? Yaşamımızı korkularımız örü yor, bireysel, toplumsal, siyasal korkularımız... Oysa korkuların içinde bir tanım ve kimlik bulabilmek olanaksız. Tümüyle yerli malzemeyle oluşturulan bu evrensel öz, oyunun temelini oluşturuyor. Romanın, korkularla örülen yaşamda birey olabilme sorunsalı na verdiği çözüm, oyunun da çözümü: "Toplum çö zülüyor, usul usul, derinden derine... Susun ve ses sizliği dinleyin! Sessizlik de bir sestir aslında. Çünkü hareket varsa, ses de vardır!" Dediğimiz gibi Salpa, kimlik arasıyı içinde olan bir tipti. Bunu biraz daha açıklar mısınız? Reel politikadaki büyük dönüşümlere rağmen, diyalektik materyalizmin hâlâ eski ağırlığını koruduğunu düşünüyorum. Dolayı sıyla Mehmet Salpa'nın "Bir kiraz çiçeği kadar gerçek" olma çabası, yani yaşamın atar damarını yakalama uğraşı, hem bireysel hem de global düzeyde, eskiden çok daha fazla ya Metin Balay Oyunun yönetmeni Metin Balay 1974'te amatör olarak tiyatroya başladı. A.B.D.'de Wesleyan Üniversitesi'nde, Ya/e Üniversitesi Drama School'da seminerlere katıldı. AST'ta kursiyer ola rak çalıştı. AST'ta daha sonra 804. İşçi oyunu ile profesyonel oldu. AST'ın birçok oyununda Rutkay Aziz'in yönetmen yardımcılığını yaptı. 1978'de ODTÜ Elektrik Fakültesini bırakarak, DTCF Ti yatro Bölümüne girdi. AST Gençlik Tiyatrosunda, 1979'da Nâzımın Kafatası oyununu yönetti. 1982'de DTCF'yi bitirdi ve bu yıl Gozort adlı çocuk oyunu ile TOBAV ödülünü kazandı. B. Brecht'in Oyun Yapılarında Yabancılaştırma Et meni adlı çalışması ile yüksek lisansını tamamla dı. 1987'de İtalya'ya bursla gitti, burada Dario Fo ve Franca Rame ile çalıştı. Devlet Tiyatrolarında iki yıl çalıştıktan sonra, I989'da, Anadolu Üni. Devlet Konservatuarı Öğretim Görevlisi oldu. Bu rada çeşitli oyunlar sahneledi. Halen Dario Fo üzerine yaptığı çalışma ile doktorasını tamamla makta... 22 Romanı hem oyunlaştırdınız, hem de yönetmen liğini yapıyorsunuz. Yönetmen olarak sahnede nasıl bir tiyatro biçemi yaratmaya çalıştınız? Üslupta en çok üzerinde durduğum nokta , upik bir epos olan Mehmet Salpa'nın yaşam öyküsü ne dramatik bir nitelik kazandırmak oldu. Bu dra matiği de reel sahne zamanını, geçmiş zaman-ki bu Salpa'nın geçmiş zamanı- ve seyircinin şimdiki za manı ile çarpıştırarak elde etmeye çabaladım. Bura dan da, yüksek ritmli ve yeni bir tiyatro tadı doğdu ki, bu tadı Yılmaz Güney ustamızın anısına layık bir tiyatro için ön koşul olarak gördüm. • İstanbul İktisat Sahnesi pe cy O günün üç-dört kişisi bugün dönüp arkalarına baktıklarında, kuşkusuz İktisat Sahnesi'nin 4. yılında et kinliklerini sürdürdüğünü görüp seviniyorlar. Öyle ya, üniversite tiyatroları mezun olan kadrolarından dolayı yeni kişilerle devam etmek zorunda. Bu nedenledir ki üniversite tiyatroları başı çeken kişinin ayrılmasıyla bo calama geçiriyorlar. İ. Ü. İktisat Fakültesi Tiyatro Kulü bü kurulma yıllarında bu gerçeği gören bir kulüp oldu. 'Bu bocalamaya düşmemek için de yıl sonunda ayrılma yı düşünen her üyesine yüklendiği görevin devamını sağlayacak bir kişi yetiştirme misyonunu yükledi. Ha liyle karşımıza çıkan en organize görev yönetmen'lik. Reji Asistanlığı, Yönetmen Yardımcılığı ve Yönetmen lik olarak sıraladığımız kademeler, kulübümüzün yönet menlik arayışına devingen ve kalıcı bir çözüm getirmiş tir. Müzik, efekt,dekor, kostüm, ışık, makyaj, aksesuar v.b. uğraşı alanlarında ise zevkle çalışacak arkadaşlar her zaman çıkmakta. a 1988 yılı İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi için ayrı bir önem taşıyordu. Fakültemiz 1980 sonrası ilk kez tiyatro çalışmalarıyla karşılaşıyordu. İdari işler ise hep sorunları aşmak zorunda. Elbet te bu sorunlar yalnız bize özgü değil. Ama iş çözüme gelince biz diyoruz ki maddi sıkıntılar, prova alanı bulunamayışı, arşiv oluşturamama, gerekli desteği göreme me gibi sorunlardan kaynaklanan yakınmalar bu proble mi büyütmekten öteye gidemez. Hepsinin üstesinden gelebilmek olası. Tiyatro isteğimiz, bunları aşmamızda bize doğru yolu gösteriyor. Üç yıldır 27 Mart'ta kulüp içi yapılan kutlamalarla Fakülte çapında sıcak bir sanatsal ortam yaratmayı amaçlıyoruz. Bu yıl da Dünya Tiyatro Günü'nü, kısa oyunlar ve vereceğimiz kokteyl ile geçireceğiz. "George Büchner-Leonce ile Lena", "Melih Cev det Anday-Ölümsüzler", "Vladimir MayakovskiTrajedi" ile geçen üç yılın ardından, biraz da gülelim dedik ve kendi hazırladığımız müzikli komedi Karınca Kararınca' yı sahneledik. Üniversitede yaşarken karşılaştığımız olayları ve ilişkileri mizahi bir dille anlatan bu oyunu Sedat Yıl maz, Ahmet Dalkılıçlar, Derya Yılmaz, Tayfun Sümer, Nuri Ersan ve Murat Şayian kaleme aldı. Dönemin bu birinci oyununu Sedat Yılmaz yönetti. Yönetmen Yar dımcılığını ise Celal Erdem Evirgen, Derya Yılmaz, Ahmet Dalkılıçlar ve Murat Şayian yaptı. Özgün müzik lerin Ahmet Dalkılıçlar, Talip Altun ve Tayfun Sümer'e ait olduğu oyunda dekor ve kostümleri Aysun Çevik ve Meltem Öztan hazırladı. Bu sezon Karınca Kararınca ile birlikte iki yeni oyun daha hazırlamaya başladık: Yönetmenliğini Tayfun Sümer'in, yönetmen yar dımcılığını Ahmet Dalkılıçlar'ın yaptığı Bertolt Brecht'in Anlaşmanın Önemi ve yönetmenliğini Celal Erdem Evirgen'in yaptığı Edward Albee'nin Hayva nat Bahçesi Hikayesi adlı oyunların provaları devam etmektedir. Bu oyunları Mart-Nisan-Mayıs aylarında çeşitli sahne ve şenliklerde izleyebilirsiniz. • 23 Nokta Tiyatrosu gösterilerine başladı Ekonomik simge KARYOLA Betül BATURALP T iyatro mevsimine turne ile başlamak du rumunda kalan Nokta Tiyatrosu, Müjdat Gezen Sanat Merkezinde, Ferhan Şensoy'un yazıp yönettiği HAYROLA KAR YOLA ile, İstanbul da perde açtı. Abdullah Şahin'le yaptığımız söyleşide oyundan çok sorunlar, sıkıntılar ön plandaydı. rişimlerim var. Biz bundan üç yıl önce, Bahariye'de, Akyıldız Tiyatro Salonu'nda bir yıl oynamıştık ve çok randımanlıydı, hep dolu oynuyorduk. Oyunumuz iyiydi ama çok da iyi bir tiyatro salonuydu. Bu sa lonu bir bodrumdan bu hale getirmişlerdi. Oradan da esinlendim sanırım ve şuna inanıyorum, sütunsuz bir bodrumu elimizden geleni yaparak ve yar dımlarla, çok güzel bir tiyatro salonu haline geti rebiliriz. Kısacası sloganımız bu "Bodrumunu bize ver, tiyatro salonu y a p a l ı m . " • a Bize kısaca oyundan, oyunun vermek istediği mesajdan söz eder misiniz, Abdullah Bey. Oyun bir karyolanın hikayesi. Tabii karyola bir simge. Anlatılmak istenen, ülkemiz insanları nın, ekonomik koşullardan ötürü ne gibi formas yon aldıkları, ne şekilde etkilendikleri, diyebiliriz. Bir başka deyişle, ekonomik baskının Türki ye'deki evli ve evlenmek üzere olan çiftler üzerin deki sonucu. pe cy Mevsim başından bu yana turne yaptınız. Bunun tek nedeni salonsuzluk muydu? Elbette. Salon en büyük sorun. Kabul etme miz gereken bir şey var ki, salon olmadan tiyatro olmaz. Bizim yaptığımız Don Kişot'luk. Bu işe, sevdiğimiz için girdik, mesleğimiz bu, tüm koşul lara rağmen tiyatro yapmaya çalışıyoruz. Bu işin gerçekten mücadelesini veriyoruz. Sağolsun Müj dat Gezen, bu sene salonsuz olduğumuzu görerek, elbette belli bir ücret karşılığında, bize salonunu açtı. Ancak sadece 110 kişi alan, çok küçük bir yer burası, biliyorsunuz. Salonun küçük olması, maddi kazancın az olması dışında ne tür dezavantajlar getiriyor? Öncelikle oyun, bir tiyatro oyunu, her şey bir tiyatro sahnesi için yazılmış. Burada oynar ken, oyunculuklar küçülüyor, mizansenler kesili yor, her şey yüzde elli yok oluyor. Bundan büyük bir dezavantaj da olamaz zaten. Hayrola Karyola Yazan : Ferhan Şensoy Yöneten : Ferhan Şensoy Müzik : Ferhan Şensoy Dekor : Ferhan Şensoy Kostüm : Ferhan Şensoy Oynayanlar : Abdullah Şahin, İlter Akçebe Settar Tanrıöğen, Ercümeht Bölakoğlu; İnci Tüzemen Müzisyenler : Neslihan Çiçek, Onur Kurtar, Settar Tanrıöğen Salon : Müjdat Gezen S. M. Salonu Seneye de bu şekilde mi devam edeceksiniz yoksa bir çözüm bulabil diniz mi? Seneye, bura da devam etmemiz mümkün değil. Şu ana kadar da bir çözüm bulamadık ama, bir kampan ya açmaya karar verdim. On yıllığı na bir bodrum kira layıp tiyatro salonu yapalım istiyoruz. Bu konuda bazı gi- TÜRKBANK Çocuk Tiyatrosu Türkiye'nin en eski çocuk tiyatrolarından biri olan TÜRKBANK Çocuk Tiyatrosu, 31 yıldır hiç ara vermeksizin her Cumartesi-Pazar ücretsiz tem sillerle çocuk dünyasına perdelerini açıyor. Kuruldu ğu yıldan bu yana maddi bir karşılık beklemeksizin oyunlarına devam eden Türkbank Çocuk Tiyatrosu'nun bugüne dek sürekli bir salon problemi olmuş. Topluluğun 20 yıldır yönetmenliğini yapan Üstün Asutay'dan aldığımız bilgiye göre; son yıllar da bu problemi salonu olan ilkokullarda oynayarak çözmüşler. Üstün Asutay, bir oyunu iki yıl oynadık larını ifade ederken, İstanbul'u Anadolu Yakası ve Rumeli Yakası olarak ikiye ayırdıklarını, her iki ya kadaki salonu uygun okullarda da birer sene oyna dıklarını belirtti. Yine de salon sıkıntısı olan Türk bank Çocuk Tiyatrosu, Mart ayı içinde Acıbadem İkbaliye İlkokulu'nda, Ülker A. Köksal'ın yazdığı, Üstün Asutay'ın yönettiği Dağ Denize Kavuştu adlı çocuk oyununu oynayacak. Açıklama Şubat/92 sayımızda KONTRABAS adlı oyun için yapılan söyleşide yönetmen Metin Belgin'in, "oyunun daha önce oynandığına ilişkin hiçbir bilgi yok elimizde" dediği yazılı idi. Halen Mimar Sinan Üni.'de master yapmakta olan tiyatro sanatçısı Adnan TÖNEL gönderdiği mektupta, kendisinin bu oyunu J989'da, Alman K. M., Ortaköy K. M. ve BİLSAK'ta birçok kez oynadığını bildiriyor. Bunlara ait gazete kupürleri ve belgeler de göndermiş. Açıkla maları için Sn. Adnan Tönel'e teşekkür ederiz. Giydirmek Yazan : Luigi Pirandello Çeviren : Dr. Feridun Timur Yöneten : Semih Sergen Dekor : Nurettin Özkönü Kostüm : Hale Eren Işık : Ayhan Güldağları Oynayanlar : Nesrin Kazankaya, Gülgün Ok, Esen Özman, Atilla Olgaç, Mahir Günşiray, Nihat İleri, Cengiz Daner Salon : Taksim Sahnesi stanbul Devlet Tiyatroları Taksim Sahne sinde 17 Mart tarihinde Pirandello'nun Çıp lakları Giydirmek adlı oyunu başlıyor. 1867-1936 yılları arasında yaşamış ünlü İtalyan oyun yazarı, şair, öykücü, romancı ve dene meci Pirandello, bu eserini 1923 yılında yazmış ve 1968'de, İstanbul Şehir Tiyatrolarında kısa bir süre oynanmış. Ülkemizde, Size Öyle Geliyorsa Öy ledir; İnsan, Hayvan ve Erdem; Altı Kişi Yazarını Arıyor gibi oyunları da oynanan Pirandello'nun bu eserini Semih Sergen sahneliyor. İ Pirandello gerçeği tartışıyor bu oyunda başka bir ilginç nokta yakalanmış olu yor. Biraz oyundan söz eder misiniz Semih Bey? Şimdi Pirandello diyor ki: Olaylar vardır, bir de olayların sanata aktarılışı vardır. Bizim oyunu muzda da bu var. Ersilya, İtalyanların İzmir Konsolosu'nun 4-5 yaşlarındaki kızı için İtalya'dan getirtilmiş bir dadı. Konsolosun eşi hastalıklı bir kadın. Her ikisi de Er silya ile büyük bir dostluk içinde, çocuk da anne sinden fazla dadısını seviyor. Oyun dramatik olaylarla geliştikçe, izleyicinin aklına "Bu olay gerçekten böyle miydi?" sorusu ta kılıyor. Karakterler, şimdi kara dediğine, biraz sonra ak diyebiliyor çünkü. Gerçek hangisidir me selesini, Pirandello, bütün Pirandelloculuğuyla ko yuyor ortaya. Oyunculukla yönetmenliği birarada götürmek isteğinde olduğunu ifade eden Esen Özman, bu oyunda bir de rol üstlenmiş; Emma. Bize oyunun zorluklarından bahseder misiniz Esen Hanım? Pirandello'yu oynamanın en büyük zorluğu, karakterlerin değişken yapısı. Örneğin bu oyundaki Ersilya herkese karşı farklı bir kişilik çiziyor. Başka kişiler de yine yan kişilere göre sürekli oyun içinde değişiyor. Bu da oyunculuğu çok zorluyor. Kendisini bir tiyatro hastası olarak niteleyen, ellinin üstünde oyun yönetmiş, 49 yıllık tiyatrocu Semih Sergen, reji ye ilişkin sorularımızı ise şöyle ya nıtladı: Oyun çok güçlü bir oyun, ama Pirandello üslubuyla oynamak lazım, zor ancak hakkını vermek istiyoruz oyunun. Biz kişi leri Pirandello'ya doğru uygulayıp, derinlemesine götürmeye çalışıyoruz. Bir klasik yapı içerisine, bir mekana soktuk ama, tartışmada, olayın yürü mesinde ve kişilerin takdi minde Pirandello'yu getir mek istedik. Bir tokat gibi patlayan çelişkiler var, oyunu da çelişkiler koruyor zaten. Oldukça tartışmalı bir oyun çıkı yor ortaya. • Nalân ÖZÜBEK pe cy Pirandello'ya ilişkin bize neler söyleyeceksi niz Semih Bey? Çıplakları Giydirmek benim çok eskiden beri vurgun olduğum bir oyun, Pirandello özelliğini taşıyan bir oyun. Tabii Pirandello kendi yazdığı bir oyuna elbette kendi felsefesini getirecektir, tiyatro anlayışını koyacaktır ama bazı oyunlarda daha geri plandadır. Pirandello gerçeği arayan bir yazardır ve O'nun felsefesine göre gerçek değişkendir. Gerçe ği tanımlamak mümkün değildir. Bütün eserlerinde, bilhassa oyunlarında gerçeği tartışmıştır. Ve hatta, "ben var mıyım" noktasına kadar gelmiştir. Şüphe cilik ekolünün kurucularından biridir. Çıplakları Giydirmek, 1923 yılında yazılmış bir oyun ve es kiyen hiçbir tarafı yok. Kişilikler karışıyor, çelişkiler yaşanıyor ve... a Çıplakları Söyleşimize oyunun yönetmen yardımcıların dan Esen Özman da katılıyor. Pirandello, birçok oyununda ve Çıplakları Giydirmekte oyun içinde oyun biçemini farklı ele alıyor. Bu biçemde yazılmış birçok oyun vardır ama gerçeğin çeşitli yönlerinden bakmak açısından Semih Sergen Viyana'da Türk Tiyatrosu: TÜ Tiyatrosu Antik Çağ'dan bugüne KADINLARIN İSYANI Uğur ÖZKAN v iyana'da üç yıldır çalışmalarını sürdü ren Tü Tiyatrosu, 20 Şubatla perdele rini tekrar açtı. Topluluk Avusturyalı yazar Heinz R. Unger'in Aristophanes'ten uyarladığı Kadınlar Hayır Derse adlı oyu nunu sahneliyor. Aşağıda oyun ve topluluk üzerine, topluluğun kurucusu ve genel sanat yönetmeni Aret Güzel Aleksanyan ile Viyana temsilcimizin yaptığı söyleşiyi sunuyoruz. Hayır Derse Yazan : Aristophanes Uyarlayan : Heinz R. Unger Çeviren : Aret Güzel Aleksanyan Yönetmen : Aret Güzel Aleksanyan Yön. Yrd. : Ebru Akçatepe, Uğur Özkan Dek. Giy. : Aret Güzel Aleksanyan Müzik : Schmetterlinge Koreografi : Dalibor Vesely Müz. Yön. : Metin Meto Oynayanlar : Dr. Mihran Azaryan, Gamze Terzioğlu, Aslı Kışlal, Esen Taşçı, Lila Gürmen, Haktan Pak, Merih Şahiner, Haldun Çabuk, Kenan Özdemir yıllardan bu yana Avusturya'da oluşan Türk azınlı ğın kendi kültürünü, sanatını ve lisanını koruma ih tiyacından doğdu. Uzun yıllardan beri videoları ve okey taşlarıyla kendi dünyalarını yaratmış olan bu topluma, başka iletişim yollarının da varolduğunu göstermek istedik; bu topluluk yaklaşık 40.000 ki şiden oluşuyor. Yabancı bir ülkede Türkçe tiyatro yapmanın zorluklan nelerdir, herhangi bir kurumdan yardım alıyor musunuz? Yaşadıklarımız, Türkiye'deki tiyatroların ya şadıkları zorlukların aynısı. Genelde yurtdışında çalışan işçilerimizde bir tiyatro kültürü eksikliği söz konusu. Fakat buna karşılık, bizim kolaylığı mız; yabancı bir ülkede kendi dilini korumak iste yen bir topluluğa hitap etmemiz. Finans konusunda tiyatromuz, Avusturya Kültür Bakanlığı ve Viyana Belediyesi tarafından desteklenmektedir. Oyuncular, yabancı düş manlığı üzeri ne, Avusturya Televizyonu ORF ile konuşuyorlar. pe cy a Aret Bey, önce sizinle başlayalım söyleşimize. Biraz kendinizi tanıtır mısınız? 1954 İstanbul doğumlu olup, Avusturya Lise sini bitirdikten sonra, 1974 yılında Viyana'ya gel dim. 1978'de Max Reinhardt'ta reji bölümünü bitir dim. Daha sonra çeşitli tiyatrolarda oyuncu ve reji asistanı olarak çalıştım. Viyana'da ilk Türkçe tiyat ro deneyimim, Cahit Atay'ın "Pusuda" adlı oyunu nun yönetimi oldu. Halen Gençlik Merkezi'nde ça lışmaktayım. Kadınlar Tü Tiyatrosu ve Viyana'da Türkçe tiyatro hak kında neler söyleyebilirsiniz? Üç yıl önce küçük bir grupla başladık. Şu an ki kadromuz yaklaşık 30 kişiden oluşuyor. Viya na'da Türkçe tiyatro yapma gereksinimini düşünme ve uygulama olayını ilk kez Tü Tiyatrosu gerçek leştirmiştir. Türkçe tiyatro oynama gereksinimi 1960'lı Bu yıl oynadığınız oyunu Türkçeye siz çevir diniz ve yönetiyorsunuz. Kendi çevirdiğiniz bir oyunu yönetmenin kolaylığı oldu mu? Bir oyunu çevirmek ve yönetmek, aslında çe virirken sahnelemek ve sahnelemeyi düşünerek çe virmek kolaylığını taşıyor. Ayrıca bu konuda benim yazarı yakınen tanımam da büyük bir avan taj oluşturuyor. Bu oyun Kadınlar Savaşı (Lysisrata) adıyla Türkiye'de sah nelendi, şu an sizin sahnelediğiniz biçimiyle olan farklılıklar neler dir? Her şeyden önce müzikal ol ması. Heinz R. Unger'in Aristophanes'ten uyarlarken güncelliği yakalaması. Buna ilaveten Türkçe ye çeviride bu güncelliği koruma sı. Son olarak söylemek istediği niz bir şey var mı? Biz Tü Tiyatrosu olarak, Türk tiyatro çevresiyle daha yakın bir ilişki içinde olmak isterdik. Ör neğin bir tiyatro grubunun Viya na'da misafir edilmesi veya bizim Türkiye'ye yapacağımız bir ziya ret. • (Tü Tiyatrosu, Fillgradegasse 16,WIEN 1060 İstanbul Bulvar Tiyatrosu Kadıköy'de Yıldız Sineması'nda şenlik var oyun ve kimse de niye yine oynanıyor dememiştir. Biz ismini değiştirdik ama tekst İ. Galip Arcan'ın yazdığının aynı, hiç değiştirmedik. Biliyorsunuz filmi de çevrildi. Ben bu oyunu Anadolu'da oynayacaktım, ama yaz dönemiydi, arkadan seçimler geldi oynayama dık. İstanbul'da oynamaya başladık, çeşitli semtlerde oynadık, her yerde beğenildi, ilgi gördü. Zaten eski sevilen oyunlar ye niden hep ilgiyle izleniyor. Bu oyunla Ankara ve İzmir'e turne de yapacağız. Bunun arkasından Cibali Karako lunu düşünüyorum. a Oyunun konusunu nasıl özetleye bilirsiniz? Birbiriyle hiç görüşmemiş olan erkek ve kadın iki süt kardeşin buluş ma serüveni sırasında kadın-erkek iliş kilerine dayalı karışıklıkları anlatan bir vodvil, Bizim Evde Şenlik Var. Bu karmakarışık olay yumağı içinden güldürüsü bol, ilgi çekici bir oyun çı kıyor. • Yeni bir topluluk: Yada Tiyatro Ritsos'un şiirinden İ Kenan UÇAR Bizim Evde Şenlik Var pe cy stanbul Bulvar Tiyatrosu, Yıldız Sineması'nda, t. Galip Arcan'ın Süt Kardeşlerini Bizim Evde Şenlik Var adı ile sahneliyor. Oyuna ilişkin Er dinç Dinçer'le görüştük. Çok eski bir oyundur bu, tiyatrocuların kurtarı ısı olan bir oyundur. Ne zaman zor durumda kalın la, bu oyun oynanır. Çatısı çok kuvvetli olan tiyatro;uları kurtaran bir oyun çünkü. Ben profesyonel olarak, 1959'da ilk Bulvar Tiyatrosu'nda başladım. Fındıkzade'de, rahmetli Vahi Öz'ün tiyatrosuydu. Zaman geçti, bir tiyatro kurma imkanı yok, tiyatroda her zaman oynamak da zor. Ti yatroda insan senelerce oynuyor, tanımıyor yani beyaz cama çıkmadan kimse tanımıyor. Eskiler çok az çırak yetiştirdi, yeniler, hiç yetiştirmiyor. Ses Tiyatrosu'nda çalıştığımız zaman her taraf salkımsaçak bulvar tiyatrosuydu. Kadıköy'de 7-8 tiyatro birden barınırdı. O zaman da maddi sıkıntılar vardı. Tiyatro seyircisi mi azaldı, yoksa tiyatroların oyunları mı beğenilmiyor, bunu da bilmiyorum. Ben biraz eskiye dönmek istedim, eski vodvillere. Onun için, "Alo Orası Tımarhane mi?" ile başladık. Sonra da işte bu, Bizim Evde Şenlik Var, asıl adı Süt Kardeşleri. Çok da beğeniliyor oyunumuz. 35 senedir oynanır bu smene, lanetlenmiş ve soylu bir ailenin son temsilci si. Söylencelerin ve oyunların bilinmeyen yönlerini anlatıyor. Yasak aşkını ve aşkın acısını. Sanki her şey özlediği bir pişmanlık... Yirminci yüzyıl Yunan şiirinin büyük ustalarından Yannis Ritsos'un İsmene isimli şiiri, 26 Şubat'tan bu yana Taxim Night Park Disco'da sahneleniyor. 1991 yılı sonla rında kurulmuş yepyeni bir topluluktan, YÂDA Tiyatro su'ndan izliyoruz oyunu. Grubun genç oyuncuları Şule Ateş ve Zişan Uğurlu yazımızın başındaki kısacık açıkla maya ilave olarak neden bir şiir sorumuzu şöyle yanıtladı lar: Sahnelenmek üzere seçilmiş bir metin yerine, yöne tene, oynayana ve izleyene sonsuz imgelem özgürlüğü ta nıyan şiiri seçtik. İzleyicinin, yerini aldığı andan itibaren yarattığımız resme şahit olmasını istiyoruz. Vücutlarımız sahne üzerinde bir fırça darbesi, sesimiz kendi başına bir renk olsun istedik. Mekanların da ruhları olduğunu düşünüp, çağın mü ziğine, gürültüsüne, tüketimine uygun anla hâlâ "dışı" ve "içi" eski, Taxim Disco'yu kendimize mekan tuttuk. Oyunun yönetmeni Hüseyin Katırcıoğlu'yla ise genel tiyatro anlayışı üzerine söyleştik. çıkan (Süt Kardeşleri) Yazan : İ. Galip Arcan Yöneten :Erdinç Dinçer Oynayanlar :Erdinç Dinçer, Erten Üçgözen, Sevtap Türkay, Gökhan Meriç, Sema Toksöz, Cengiz Özyurt, Sadık Türken, Salon : Yıldız Sineması Bahariye oyun:İSMENE Bence tiyatro büyüklerin oynadığı oyundur. Oyuncu lar oyun oynar, seyirciyle o oyun vasıtasıyla iletişim kurar, seyirciler de bu oyuna katılır. Çocuklar dünya hak kında bilgi edinmek, öğrenmek için oynarlar, tiyatroda da bu aynı şeydir. Oyun oynarız ve dünya görüşlerimiz bu oyun çerçevesinde gelişir, değişir, soruşturulur. Benim için tiyatro budur. Aynı zamanda, bence, tiyatroyu sinema ve televizyondan ayıran olay, seyirciyle oyuncu arasındaki iletişimdir. İtalyan sahnenin de bu iletişimi kestiği kanı sındayım. Bu yüzden bir İtalyan sahnede artık bir oyun sahneleyeceğimi zannetmiyorum. Ben, örneğin, seyirciyle oyuncuların kalkıp beraber hareket etmelerini, mekan de ğiştirmelerini seviyorum. Öyle şeyler istiyorum. Burada da elimizden geldiğince bunu yaptık. . Peki neden İsmene? İsmene, Şule'nin önerişiydi, biz de çalışmak için başladık. İlk baktığımda, doğrusu, bunu nasıl sahneleyebi leceğim! bilmiyordum. Anladığımdan bile emin değildim. Ama çalıştıkça muhteşem bir şiir olduğu ortaya çıktı. Daha doğrusu İsmene çok iyi bir yazın. Boşa hiçbir şey yazılmamış, Çalıştıkça, şiirsellikten çıkmaya başladı, kendi kendine karakterler çıkmaya, bir yaşam çıkmaya başladı. Böyle olunca da tabii sahnelemeye karar verdik. Yasemin DİLBER cy a pe Yeni bir tiyatro topluluğu Umutla başlayan OYUNCULAR ve Matmazel Julie daha bir keyifle oturur. Ya tiyatro batarsa?.. Batarsa bir daha kurarız. Biraz nefes alıp bir daha kurarız. Batmazsa da böyle devam ederiz. Sonra Çimen Turunçoğlu düşüncelerini söy ledi: "Yeni kurulan bir Tiyatro olmak herkesin tahmin ettiği gibi bugünkü ortamda inanılmaz de recede büyük zorluklar getiren büyük bir rüya. Bu işe katılan herkes hiçbir mali beklentisi olmadan çalıştı ve bir şeyler ortaya çıksın diye uğraştı. Zor luklara rağmen zevkli bir çalışma yaptık. Y cy a Matmazel Julie oyunundan eni bir topluluk kuruldu. Adı "Oyuncu lar". Üç kişiler ve gençler. Şubat ayı içinde ilk oyunları "Matmazel Julie"yi sergilemeye başladılar. Aslında Tiyat ro...Tiyatro... ilke olarak oyunun yöletmeniyle söyleşir ama yeni bir topluluğun kurulmuş olması nedeniyle bu defa bu üç oyuncuyla konuştuk ve bize, özel tiyatroların yaşamlarını zorlukla sürdürebildiği, seyircinin gitgide azaldı ğı, devlet yardımlarının yetersiz olduğu bir dönemde neden bu tür bir girişimde bulunduklarını miattılar ve oyun hakkında bilgilendirdiler bizi. Ben oyunda Christine'i oynuyorum, reji asis tanlığını da ben yaptım. Daha önceden yönetmeni mizle çalışmayı çok istiyorduk. Çünkü bizim ti yatro anlayışımıza yakın, güzel şeyler gördük daha önceki eserlerinde. Cadılar Macbeth'ini seyrettikten sonra ismi yazıldı kafamıza, o yüz den bu proje ortaya çıktığında onunla çalışmayı çok istedim. Zaten bu çalışma sürecinde de ondan çok şey öğrendik. Selma Köksal ise oyun hakkında şöyle dedi: August Strinberg, modern tiyatronun babası. Matmazel Julie, Strinberg'in birçok oyunundan biri. Bu oyunu 1800'lerin sonunda yazmış. Konu suna gelince özetle şöyle: Bir yaz dönümü gece sinde, köşkün sahibi Kont bir akraba ziyaretine gider, evin küçük hanımı olan Matmazel Julie yamaklarıyla birlikte kalır. Julie hafif şizofrenik, çapraşık karakterli bir genç kızdır. Fırsatçı biri olan evin uşağı Jean, Julie'ye kur yapmaya başlar. Oyunun üçüncü kişisi Christine, evin hizmetçisi, Allah korkusuyla yaşayan, yüksek idealleri ol mayan biridir. Olaylar bu üç kişi arasında, tek mekanda, bir yaz dönümü gecesinde ge lişir. Strinberg, o devrin en Yazan : August Strindberg modern fikirlerini içinde ba Çeviren : Aziz Çalışlar rındıran, onları yoğuran bir Yöneten : Müge Gürman yazar; fırtınalı bir yaşam gör Yön. Yrd. : Çimen Turunçoğlu Kostüm : Mitra Reyhanı müş, ruh sağlığı yerinde ol Dekor : Ayhan Doğan mayan bir insan. Matmazel Oynayanlar : Gökhan İçöz, Selma Julie çok şiirsel, saf bir dille Koksal, Çimen Turunçoğlu yazılmış ancak günümüz ko şullarına uymayan bazı bö Salon :Kenter Tiyatrosu lümleri olan bir oyun. Ama yönetmenimizin yorumuyla bugüne adapte edildi. • pe Gökhan İçöz diyor ki: Zeynep ÜSKÜL "Böyle bir topluluğu kurmamızın nedeni serbest teşebbüsün çekiciliği. Özel tiyatro, herkes tarafından olması istenilen, beğenilen ama riskli bir ey. Ancak risk eşittir kâr ve zevktir. Başka tiyatrolarda da çalışmak zevkli, ben Gülriz Sururi ile birlikte çalışıyorum ve büyük bir zevk alıyorum, ama insanın kendi prodüksiyonunu yapması, kendisinin oynaması, kendi tiyatrosunun olması bambaşka bir zevk. Sonuçta, insan kendisi varoluyor ve kendisini tatmin ediyor. Sorunlar yok mu? Elbette var, maddi-manevi bir sürü sorun var. Bu arada salonunu bizimle paylaştığı için Yıldız Kenter'e "mille merci"(binlerce teşekkür). Son yıllarda seyirci de çok azaldı. Belli bir kesim geliyordu, imdi bara, diskoya gidiyorlar. Bizim en büyük orunumuz o, karşımızda kayıtsız bir seyirci var. Tabii, bu tiyatroculardan da kaynaklanıyor. Herkes işin ucuzuna kaçma, bolbol güldürme sevda da. Ama bu da bitecektir, bitmek zorunda; zaten bu umut olmazsa hiçbir şey yapılamaz. Biz de bu umutla başladık bu işe. Biz de hep dram yabacak değiliz, komedi de yapacağız ama bir seviyemiz olacak. İnsanın kendi tiyatrosu, kendi evinde oturması gibi. Herkesin evi var ama kimisi kirada oturur, kimisi kendi evinde ama kendi evinde oturan 29 Matmazel Julie Yılmaz Onay'dan üç oyun Sanatçının Ölümü, Arafta Kalanlar, Karagöz'ün Muamması Y İkinci oyun Arafta Ka lanlar ise, kitaplı dinlerin in sanın kökeni ve cennetten ko vuluşu "rivayeti"nden yola çıkarak, bugünün sorunlarını değerlendirme amacını taşı makta. Ancak, oyun ilerledik çe bunun insanlık tarihini de içine alan bir değerlendirme olduğunu görürüz. Dinsel inancın ve düşüncenin, yüzyıl larca toplumsal yaşamı oluş turmasında ve belirlemesindeki işlevi tarihsel ve güncel olarak ele alınmakta. Adem ile Havva, dinsel kitapların doğa üstü yaratıkları, bugünkü dün yamızın ekonomik ve siyasal gelişimine koşut oyunda birer karakter olarak karşımıza çık makta. Yılmaz Onayın bu oyunları yurdışında değişik topluluklarca sahnelendi. Sa natçının Ölümü, TOBAV'ın düzenlediği oyun yarışmasın da Üçüncülük Ödülü alırken, Almanca'ya da çevrildi. Oyun larının belki de en önemli yanı, Onay'ın tiyatrodaki çok yönlü çalışma biçimiyle ilgili. Oyunlarının başlangıcındaki açıklamalar, onun yazaryönetmen yanını ortaya çıkar makta. Örneğin Sanatçının Ölümü'nün girişindeki açıkla mada "boş sahne". Daha doğ rusu, çevre düzeni de tümüyle sahneye koyucuya bırakılmış tır. Metindeki parantez içleri ve reji açıklamaları, yalnızca bir öneridir, kesinlikle bağla yıcı değildir. Arafta Kalanlar'da "... metindeki reji ve çevre düzeni açıklamalarına veya cennetçe'lere, yalnızca düşünülebilecek çözümlerden biri olarak bakılmalıdır" deni lirken, Onay yazar-yönetmen yanını da ortaya koyuyor. cy a ılmaz Onay'ı tiyatromuzdaki yönetmen liği, oyun yazarlığı, yöneticiliği ve çevirileriyle tanıyoruz. Onay'ın, Sanatçının Ölümü - Arafta Kalanlar - Karagöz'ün Muam ması adlı oyunları Boyut Ya yınları tarafından bir arada yayınlandı. Bu kitap, Boyut Yayınlarının üçüncü oyun ki tabı. Diğer iki kitap, Vasıf Öngören'in ve Turgut Özakman'ın oyunlarını içermektey di. Muamması, bir yanıyla Kara göz'ün tarihsel kaynağına ve gelişimine bakmakta, diğer yanıyla da çağımız sorunları Karagöz oyunundaki tiplerin sağladığı anlatım olanakları içinde değerlendirilmekte. Oyunda sömürünün günümüz deki konumundan, tarihsel ge lişimine bir bakışı bulmak da mümkün. Ancak bu yapılırken tarihsel olanın içine sıkışılıp kalınmamış. Tarihsel olanın özünü zedelemeden, ona daha bir anlaşılırlık ve çağdaşlık kazandırılmış. pe H. Zafer ŞAHİN masının ardından cenaze töre ninin olacağı gün tedirginlik duymaya başlar... Oyunun bu raya kadarki ve bundan sonra ki gelişiminde, sanat çevresi nin aile, tanınma ve tanıtma, değer verme, dostlukarkadaşlık ilişkileri tek tek ele alınarak sorgulanır. Oyun, ölümünün çoğu kez bir çözüm olduğuna inanan ve böylesi bir çözüme hep olumlu yak laşmış toplumumuzun bir par çası olarak sanat çevremize önemle ele alınması gereken bir eleştiri getiriyor. Yazar üç oyununda da, düşsel içeriğe ve çevre düze nine sahip konuları, gerçekçi bir anlatım içinde ele almış, değerlendirmiştir. Ayrıca oyunlarda, yazarın farklı fark lı noktalardan hareketle, çağı mızın ve toplumumuzun so runlarına ortak bir paydada bakışını görebiliriz. Bu oyun lardaki ortak payda, yazarın tarihsel olanla bugünü, top lumcu bir anlayışla değerlen direrek bize sunması... Kitaptaki ilk oyun Sa natçının Ölümü... Sanat çev resinde bir kişinin yer edinme çabasına mizahtan trajediye uzanan çizgide yaşamının son kesitine bakışın anlatımı oyu nun kurgusunu oluşturmakta. Sanat çevresine yaşamını sonladığını bildiren bir haber göndererek kendine yer açma çabasındaki Adam, onu övücü yazıların, haberlerin yayınlan Geleneksel tiyatromuzun Gölge Oyunu karakterlerinin anlatım biçeminden yararlanı larak yazılan Karagöz'ün Kitapta oyunlardan önce, yazarın ayrıntılı özgeçmişini ve Ataol Behramoğlu'nun Yılmaz Onay için yazdığı "Geri Kalmış Muammalar Ül kesinde Oyun Yazarlığı" adlı yazıyı da görmek mümkün. Toplu Oyunları-1 Yılmaz Onay Boyut Yayınevi İstanbul, 1992 200 sf. 20.000.- TL. a pe cy pe cy a