Leman, Türkiye`nin en eski ve köklü mizah

Transkript

Leman, Türkiye`nin en eski ve köklü mizah
İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici
Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben"
kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin
her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan
aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil
ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri
şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz,
hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması
gereken Mustafa Kemal odur!
OKUL DERGİSİ
OKUMA KÜLTÜRÜ VE YAYIN
KULÜBÜ ÖĞRENCİLERİ
TARAFINDAN
HAZIRLANMIŞTIR
İÇİNDEKİLER............................................
Mizah Nedir?..............................................2
Mizah Türleri..........................................3-4
Eski Türk Mizahı.......................................5
Karikatür Tarihi.....................................6-7
Mizah Dergileri.......................................8-9
Mizahi Filmler..........................................10
Hayatımızdaki Maske..............................11
Berna Fırat İle Röportaj....................11-12
Dark Side Of The Moon’un 40. Yılı.......13
Gülelim, Hep Beraber Gülelim...............13
Bir Çocuğun Hayatı.................................14
Çocuklardan Hayaller.............................14
Modern Kölelik........................................16
Mutluyum Çünkü Bu Ailedenim............16
Fıkralar.....................................................17
YAYIN KURULU:
Ali Berk PERÇİNER
Ada Gülce CANIGÜZ
Bihter ÇÖPLÜ
Burak MİRZANLI
Ceren BAYRAKÇI
Çağla SEZER
Defne AYRANCI
Ebru Mayra ALBAYRAK
Emre YÜKSEL
Kerem YÜKSEL
Melike İclal AYKAÇ
Melis DİREK
Seher Naz ŞAHİN
Sude Lal ÇITLAK
Zeynep Naz ADIYAMAN
ÖZEL NESLİN DEĞİŞEN SESİ
İLKÖĞRETİM OKULU
Fırın Sokak No:20 Bomonti
1
Hayatın güldürücü yanlarını ortaya koyan sanat türü. İnsanı gülmeye sevk
eden resim, karikatür, konuşma ve yazı sanatıdır. Mizah eserleri sadece şaka,
güldürme maksadıyla söylenip, yazılıp, çizildiği gibi belli fikirleri ifade etmek
için de ortaya konulabilir. Karikatür, hikaye, roman, komedi, nükte, fıkra, hiciv,
taşlama gibi şekillerde karşımıza çıkan bu eserlerin en ehemmiyetli vasfı espri
dediğimiz asıl can alıcı noktanın, eserin teferruatı arasında büyük bir
maharetle gizlenmesi, tam sırası gelince de beklenmedik bir anda
söylenmesidirmizah
Mizah, hayal ve hislerden daha çok zeka mahsülüdür. Bir mizahçı, hayal
gücünden, olup bitenlerden, tarihten ve çeşitli bilgilerden faydalanabilir. Mizah,
aynı zamanda sosyal ihtiyaçtır. Zaman zaman öfke ve sıkıntıların
dağıtılmasında, emniyet supabı gibi tesirli olur.
Milletlerin ve cemiyetlerin mizah anlayışı birbirine benzemez. Milli karakter,
yaşama tarzı gibi şahsa ve topluluğa ait özellikler mizah anlayışına tesir eder.
Türk mizah ustalarından Rıfat Ilgaz mizah için şöyle der: “Mizah diye bir yazı
türü yoktur. Yazı türü romandır, öyküdür, köşe yazılarıdır, anılardır. Mektup bile
bir yazı türüdür de, mizah bir yazı türü değildir. Tür olsaydı tekniği olurdu.”
Türk edebiyatında ise gerçek anlamda ilk mizah ürünleri masallar, fıkralar ve
seyirlik oyunlardır. Cumhuriyetle birlikte Türk mizahı yeni bir kimlik kazandı.
Dönemin Yazarları ise geçmişi eleştiren, şimdiki yazarlar ise savunan bir tutum
benimsedi. Çok partili dönemle birlikte mizah kapsam ve konu bakımından
büyük zenginlik kazandı. Karikatür, hikaye, roman, komedi, nükte, fıkra, hiciv,
taşlama gibi.. Bu dönemin önemli yazarları da Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Orhan
Kemal, Muzaffer İzgü, Çetin Altan’dır.
İlkin Bihter ÇÖPLÜ 7B 90
2
MİZAH TÜRLERİ
Fıkra
Bu yazı türünü, halk arasında anlatılan kısa,
güldürücü,
ders
verici
olay
anlatılarıyla
karıştırmamak
gerekir.
Gazetelerdeki
köşe
yazılarıdır. Her gün aynı köşe ya da sütunda
yayınlanır. Siyasal, ekonomik, eğitim gibi günlük
toplumsal konular ayrıntıya girilmeden kısaca işlenir.
En önemli fıkra yazarlarından biri Nasreddin
Hoca’dır.
Kara Mizah
18. yy. sonlarına doğru Fransa’da ortaya çıkan edebiyatta farklı bir mizah türünden söz
etmek olasıdır. Yeniçağ’ın getirdiği tüm karamsar ve umutsuz tablonun yarattığı bu yeni
mizah türü "kara mizah" diye adlandırılmıştır.
Orta Oyunu
Orta oyunu, çevresi izleyicilerle çevrili bir alan
içinde oynanan, yazılı metne dayanmayan, içinde
müzik, raks ve şarkı da bulunan doğaçlama bir
oyundur. Orta oyunu adının geçtiği ilk belge
1834 tarihlidir. Daha eski kaynaklarda bu oyun:
kol oyunu, meydan oyunu, taklit oyunu, zuhurî
gibi adlarla anılmıştır.
HicivHiciv
Hiciv, bir tür değil, bir tutumdur; edebiyatın her türünde ortaya çıkabilir ve neşeli
alaydan somurtkan melankolik bir sarsıntıya kadar çeşitlilik gösterir. Amaç, ters bir
dünyanın sergilenmesi, bireyle toplumun bozukluklarının ortaya konmasıdır. Vatanı Eski
Roma'dır. İlk temsilcileri de Horatius ve Juvenalis'tir. Bizde hiciv denince akla ilk gelen
de Nefi'dir. Silham-i Kaza isimli eseri Nefi’nin başının kesilmesine neden olmuştur. Divan
edebiyatındaki karşılığı yergi, halk edebiyatındaki karşılığı taşlamadır.
Popüler Mizah
Popüler, genel anlamda, bir olay, konu, nesnenin insanların ilgilenmesine bağlı olarak artan
bir kavramdır. 20. yüzyıldan sonra özellikle toplumsal modernlesme ile yayılan ve kavram
olarak kültürel gelişmeleri ve gündem oluşturan olayları kapsamaktadır. Mizahın popülerliği
de bu bilgiler ışığında gelişebilmektedir, örnek olarak da çesitli süreçlerde ilgilenilen yada
gündem oluşturmuş ve bir şekilde büyük gruplara hitap eden toplumsal olaylar
sıralanabilmektedir. Buna örnek olarak, ekonomik bozuklukların olduğu dönemlerde
enflasyon canavarı gibi bir karakterin oluşturulması ve farklı toplumlarda da aynı
karakterin farklı versiyonlarının çizilmesi gösterilebilir.
3
Karikatür
Karikatür, herhangi bir insanın, fikrin veya bir olayın
resimlendirilerek
gülünç
şekilde
anlatılmasıdır.
Ayrıntılara girmeksizin, kısa, düşündürücü bir fikir
vermek veya genellikle güldürmek için bazı özelliklerinin
göze çarpıcı bir şekilde resimlendirilmesidir. Karikatür,
bir resim sanatıdır. Bu resimleri çizenlere karikatürcü
veya karikatürist denir. Karikatür, özelliği itibarıyla
tanınan, bilinen orijinalinden farklıdır. Karikatür, konu
olan bir kişinin veya bir olayın dikkat çekici özelliklerini
ortaya koyar. Çoğu zaman kişinin bazı özelliklerinin
abartılmasını konu eden karikatür, o kişiyi küçültmek
ve onunla alay etmek amacıyla da kullanılmaktadır.
Siyasi Mizah
Siyasi mizah, mizahın önemli bir parçasıdır. Genelde politikacılar tarafından yasaklı ve
engel olunan şeylere muhalif bir tavırla karşı çıkar. Siyasi konuları amaç edinen çizgi ve
yazılı bu mizah türü, 18. yüzyılda Lüterciliğin ortaya çıkışı ve İngilterede Hannover
Hanedanıyla Jakobitler arasında meydana gelen olayları anlatan çizgiler önemli siyasi
karikatürler arasında sayılmaktadır. Aynı çağda yaşamış İngiliz ressamı William
Hogarth'da eserlerinde bu özelliğe çok yer vermistir. Bazen acımasız da olabilen
çalısmalarının çoğu dönemin politikası ve değerleriyle dalga geçen eleştirilerdir. Bu tarz
çizimlere genelde onun adından gelen Hogarthçı ya da Hogarth tarzı denmektedir.
4
ESKİ TÜRK MİZAHI
Mizah, hayatın güldürücü yönünü ortaya çıkaran sanat türüdür.
İnsanı gülmeye sevk eden resim, karikatür, konuşma ve yazı sanatıdır.
Mizah eserleri sadece şaka, güldürme maksadıyla söylenip, yazılıp,
çizildiği gibi belli fikirleri ifade etmek için de ortaya konulabilir. Hikâye,
roman, komedi, nükte, fıkra, hiciv, taşlama gibi şekillerde karşımıza
çıkan bu eserlerin en önemli özelliği espri adı verilen can alıcı noktanın
eserin ayrıntıları arasında büyük bir yetenekle gizlenmesi, tam sırası
gelince de beklenmedik bir anda söylenmesidir. En kaba şakadan en ince
espriye kadar bütün mizah örnekleri, birbiri ile uyum içindeki olaylar
arasındaki çelişkinin birdenbire ortaya çıkarılmasına dayanır. Mizah
gelenek ve kuralların sorgulanmasında önemli bir rol oynar. İki amacı
vardır, saldırma ve savunma. İnsanın topluca yaşamaya başladığı
dönemle birlikte mizah da otaya çıkmıştır.
Karagöz ve Hacivat:
Karagöz ve Hacivat taklide ve karşılıklı konuşmaya
dayanan, iki boyutlu tasvirlerle bir perdede
oynatılan gölge oyunudur. Karagöz oynatıcısına
kurgusal, hayalbaz denir. Bu iki karakterin
gerçekten yaşayıp yaşamadığı, yaşadıysa nerede
nasıl yaşadığı kesin olarak bilinmemektedir.
Anlatılanlar rivayete dayanır, zira gerçekten
yaşamış olsalar bile büyük ihtimalle bahsedilen
dönemde tarih kitaplarına girecek kadar önemli
bulunmamışlardır.
Kavuklu ve Pişekâr:
Karagözdeki Havicat'a benzeyen Pişekâr, orta oyununun
bir tür yönlendiricisidir. Zurnacıyla söyleşerek oyunu
açmak, oyundan sonra, yapılan kusurlar için özür
dileyerek gelecek oyunun adını ve yerini bildirmek onun
görevidir. Muhavere bölümünde de Kavuklu'nun esprileri
için zemin hazırlar. Güldürücü, komik ve İbiş adlarıyla da
anılan ve karagözdeki Karagöz tipini andıran Kavuklu,
orta oyununun ikinci önemli kişisidir. Oyunun asıl
güldürme yükü onun üzerindedir. Kaba ama içten bir
kişiliği vardır. Muhavere bölümünde Pişekâr'la söz
Çekişmesi yapıp ev ya da dükkân kiraladıktan sonra, sürekli meydanda
kalır ve sırayla girip çıkan öteki tiplere laf yetiştirerek güldürme görevim
yerine getirir.
Kerem YÜKSEL 7A 179
5
Bir kişinin bir şeyin ya da bir olayin tuhaf ve
gülünç taraflarini meydana koyacak şekilde yapilan
resimlere karikatür denir. Karikatürler, istenilen
amaçlara göre, şaka etmek, alay etmek ya da küçük
düşürmek için yapilmiş olabilir. Kuvvetli bir anlatim
kudretini gerektirdiği için ince ve önemli bir sanat
şubesidir. Edebiyattaki mizah ve yerginin
resimdeki şeklidir.
Çok eski devirlerden beri karikatürün
yapıldığı bilinmektedir. Pompei ve Herculanın
kazılarında, duvar ve vazolarda çeşitli karikatür
örneklerine rastlanmıştır. Esas karikatür
sanatı, Rönesans devrinde başlamıştır. Fakat
Champfleury,
eskiden
yapılan
resimleri
karikatürden saymamaktadır. Resme konu olan
kişilerin
özellikleri
aydınlatılmadığı
için
karikatür sayılmaz. Bunlara bürlesk denir.
18. yüzyılda yaşamış İspanyol ressamı
Goya, siyasi karikatürleriyle ün yaptı. Aynı
çağda yaşamış
İngiliz ressamı William
Hogarth'da eserlerinde bu özelliğe çok yer
verdi.
Gazeteciliğe karikatürü ilk defa Fransız ressamı Charles
Philipon getirdi. Hatta 1831'de Paris'te La Caricature Gazetesini
kurdu. Ondan sonra İngilizler ve Almanlar da karikatürü
gazetecilikte kullanmaya başladı. İngiltere'deki ünlü siyasi mizah
dergisi Punch bu çığırın kısa zamanda gelişmesine yol açtı.
Karikatürde insanları veya tipleri hicivli olarak canlandırma
şekli ilk olarak 16. yüzyılda olmuştur. Mesela, Agostino Carracci
ve Giovanni Bernini tarafından ele alınmıştır. 16. yüzyılın tanınmış
karikatürlerinden birisi, küçük bir el arabasında midesini taşıyan
ve bir yandan da kusan bir oburu tasvir eden Alman
karikatürüdür.
Siyasi konuları gaye edinen karikatürler, 18.
yüzyılda çoğaldı.Son zamanlarda milletlerarası
karikatürcüler arasında Fransa'da Sempe,Ronald
Searle, Guérin ve Effel; İngiltere'de Sir David
Low; Almanya'da da P. Simmel bilinmektedir. Şair
ve edipliklerinin yanında Victor Hugo ile Alfred de
Musset birer karikatürcüydüler.
6
Türkiye'de ilk karikatür; Teodor Kasap'ın
1870'te çıkardığı Diyojen Dergisi'nde görüldü.
Bilinen
ilk
Türk
karikatürcüsü
Ali
Fuat
Bey'dir.Sultan Abdülhamit döneminde kesintiye
uğrayan mizah dergiciliğinde İkinci Meşrutiyet'in
ilanıyla birlikte bir patlama olur.Bu dönemin en
önemli karikatürcüsü Cem'dir. Damgasını vurduğu
Kalem ve çıkardığı Cem dergilerinde batı anlayışına
uygun olarak Osmanlı Devletini ve idarecilerini
hicvetmiştir.Bu dönemde birbiri ardına çıkan
Karagöz, Geveze, Dalkavuk, Davul gibi dergilerde
siyasi karikatürün ilk örnekleri verilmiştir.
Cumhuriyet döneminin karikatürcü
simgeleri olarak Cemal Nadir ve Ramiz
Gökçe'yi görürüz. Bu iki karikatürcü,
çizdikleri sosyal ağırlıklı karikatürlerle
Türkiye'de bu sanatın geniş kitleler
tarafından
benimsenip
sevilmesini
sağlamışlardır.Aynı
dönemin
çizerleri
olarak Münif Fehim, Sedat Nuri, Şevki
Çankaya, Necmi Rıza Ayça, Orhan Ural,
Sururi Gümen, Salih Erimez,İhap Hulusi
adları da anılmaya değerdir...
90'lı yılların sonlarına doğru yeni karikatür anlayışları filizlenmeye başlamış ve
undergraund tarzda yaklaşımlar öne çıkmaya başlamıştır.Bu son dönemin önde gelen adları
arasında Selçuk Erdem, Erdil Yaşaroğlu, Bahadır Baruter, Bülent Üstün sayılabilir...
Zeynep Naz ADIYAMAN
7
MİZAH
DERGİLERİ :
FIRT :Fırt,
yayın hayatına Mart 1976'da atılan,
Tekin
Aral
editörlüğündeki
haftalık
gülmece
dergisidir.
İsim
babası,
karikatürist
Ferit
Öngören'di. Boyutu diğer mizah dergilerine göre
daha ufak olduğu ve bir çırpıda okunup bittiği için
"Fırt" adını aldı. Dergi, Tarzan, Kalamiti Jane,
Superman gibi
batı kaynaklı popüler kültür
ikonlarından yararlanarak tiraj yakalama çabasına
girdiyse de, hiçbir zaman Gırgır'ın satış başarısını
yakalayamadı. Ama Behiç Pek ve Latif Demirci'nin
yazıp çizdiği Tarzan'a sonradan eklelenen Arap
Kadri tiplemesi, bu çizgi banta yerel bir boyut
kazandırdı.
LEMAN :Leman,
GIRGIR :Gırgır,
Oğuz
Aral'ın
mizah yönetmenliğinde 1972'den
1993'e
kadar
yayınlanan,
Türkiye'nin en çok satmış kült
mizah dergisidir.
Oğuz Aral'ın, kardeşi Tekin Aral
ile birlikte 26 Ağustos 1972
tarihinde yayınlanmaya başladığı
Gırgır dergisinin temel sloganı;
“Geçim derdini, can sıkıntısını,
aşk yarasını, karı-koca kavgasını
şipşak keser. Her derde devadır,
gırgır da gırgır’’ olmuştur.
Türkiye'nin en eski ve köklü mizah dergilerinden biridir. 1991 yılında
Limon dergisinin kapanmasıyla, aynı ekip Leman dergisini hayata geçirmiştir.Uzun bir
dönem en çok satan ve sevilen mizah dergisi olarak kalmayı başardı. Kendi yayın evinden
Öküz, L-Manyak, Atom, Red, Yeni Harman gibi pek çok başka mizah ve mizah dışı
konuda dergi çıkartarak bir yayın grubuna dönüştü.Bu dergide :Güneri İçoğlu, Kaan
Ertem,Can Barslan,Behiç PekTuncay Akgün M. Kutlukhan Perker,Kemal Aratan,Atilla
Atalay,Ahmet Yılmaz,Suat Özkan,Mehmet Çağçağ Bahadır Boysal, Gökhan Dabak,Metin
Fidan,Sefer Selvi,Feyhan Güver, Ramize Erer, Betül Yılmaz,Nihat Genç,Mesud
Ata,Erhan Candan,Onuralp Kanatsız,Felat Delibalta, Alper Çelik,Mert Dolapçıoğlu, Erda
Gümüş,Emirhan Perker,Cemal Söyleyen,Ersin Gündoğdu gibi yazar ve çizerler yer
almaktadır.
8
PENGUEN DERGİSİ UYKUSUZ DERGİSİ:
Uykusuz
Dergisi,
2007
yılının
Ağustos ayında haftalık mizah dergisi
olarak kurulmuştur. Uykusuz Dergisi’nin
kurucularının ve çizerlerinin en belirgin
özellikleri, eskiden yine haftalık bir
karikatür mizah dergisi olan Penguen’de
çalışmış olmalarıdır.
Türkiye'de ve Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti'nde
yayınlanan
haftalık
mizah
dergisidir. Leman dergisinden ayrılan Metin
Üstündağ, Bahadır Baruter, Selçuk Erdem, Erdil
Yaşaroğlu ve arkadaşları tarafından Eylül 2002'de
kurulmuştur. İnternet sitesi 2004'te açılmıştır.
Bu dergide :
Bahadır Baruter, Barış Atar, Cem Dinlenmiş,
Doğan Güneş, Erdil Yaşaroğlu, Faruk Kaya, Fatih
Solmaz, Kaan Sezgin (Sezyum), Kamuran Süner,
Kenan Yarar, Metin Üstündağ, Mustafa Satıcı,
Özer Aydoğan, Selçuk Erdem, Semra Can, Serkan
Altuniğne, Serkan Yılmaz, Seyit Ali Aral, Sönmez
Karakurt gibi yazar ve çizerler yer almaktadır..
Dergi için belirlenen pijamalı, atletli
ve göğsü kıllı adam figürü, derginin uykusuz
olarak belirlenen ismine de gönderme
niteliğindedir.
Çıktığı günden bu yana mizah
dergileri içinde haklı bir yer edinen
Uykusuz
Dergisi,
gündeme
ilişkin
karikatürler, siyasi, ekonomik ve sosyal
olayları eleştiren hiciv niteliğinde yazılar ile
resimli hikayelere yer verir.
Uykusuz Derginin bazı karikatürist,
yazar ve çizerleri; Uğur Gürsoy, Ersin
Karabulut, Umut Sarıkaya, Yiğit Özgür,
Emrah Ablak, Bülent Üstün, Cengiz Üstün,
Vedat Özdemiroğlu, Deniz Ensari, Yılmaz
Aslantürk, Fırat Budacı, Alpay Erdem, Barış
Uygur, Cihan Ceylan, Cihan Kılıç, Ender
Yıldızhan ve Yavuz Öztürk’tür.
9
Sude Lal ÇITLAK
Gol Kralı:
MİZAHİ FİLMLER
Gol Kralı, Aziz Nesin’in romanından filme
uyarlanmıştır. Kitapta Sait Sarıoğlu isimli
gencin sevdiği kız için futbolcu olma
çabaları anlatılmaktadır. Sait futbol
konusunda tam olarak gelişememiştir.
Ancak daha sonra gördüğü tedaviler
sonucu futbolculuk konusunda başarılı
olur. Bu yolda başından geçen olaylar
mizahi bir dille anlatılmıştır. Filmde Sait
rölünü Kemal Sunal canlandırmıştır.
Züğürt Ağa:
Türkiye’de derebeylik sisteminin
çöküşünü konu alan filmde Şener
Şen, Haraptar köyünün ağasıdır.
Yağmur yağmaması ve kuraklığın
başlaması
üzerine
köylüler
ağanın ürünlerini çalıp satar ve
İstanbul'a kaçarlar. Ağa da
topraklarını satarak, İstanbul'a
göç eder. Fakat şehir yaşamına
ayak uyduramaz ve elinde,
avucunda ne varsa yiyip tüketir.
Karısı da evi terk eder. Sonunda
onu yalnız bırakmayan Kiraz ile
yaşamaya ve en iyi bildiği iş olan
çiğ köfte yapma işine başlar.
Hababam Sınıfı:
Çöpçüler Kralı:
Zabıta memuru, görevinin verdiği yetkileri
zorlayarak esnafın ve çöpçünün üzerinde
büyük bir baskı kurar. Aynı mahallede
oturan Hacer ise temizlik yapmaktadır.
Hacer'e âşık olan zabıta memuru,
annesinin tepkisiyle karşılaşır. Mahallenin
çöpçüsü Apti de Hacer'e âşıktır, ama
parası yoktur. Bir gün yanlışlıkla girdiği bir
gazino, kötü şansını bir anda değiştirir.
Hababam Sınıfı, Rıfat Ilgaz'ın
Hababam Sınıfı romanından
filme
uyarlanmıştır.
Özel
Çamlıca Lisesi`ne yeni atanan
müdür yardımcısı ve tarih
öğretmeni olan Mahmut Hoca,
kopya çeken, okuldan kaçıp
maçlara giden, öğretmenlerle
sürekli dalga geçen öğrencilerle
dolu Hababam Sınıfı`nı disiplin
altına almaya çalışır. Bir
çoğumuzun tanıdığı İnek Şaban
rolünü, bu filmde Kemal Sunal
canlandırmaktadır.
Film Türkiye'nin küçük
ilçerinden biri olan
Mesudiye'deki tren
istasyonunun amiri Mesut'un
Millî Piyango'dan büyük
ikramiye kazanması ile
birlikte çevresinde gelişen
olayları anlatmaktadır.
Filmde Şenr Şen, Münir
Özkul, Tuluğ Çizgen, Müge
Akyamaç ve Adile Naşit gibi
isimler oynamaktadır.
Rıfkı (Kemal Sunal), ölen babasının mallarını satmak için
Almanya'dan köyüne döner. Fakat köye gelir gelmez adı
"Ermiş"e çıkar. Rıfkı, yağmur duasına çıkan köylüler için
yarım saat içinde yağmur yağdırır, üfürükçülük yapar. Evde
kalmış yaşlı kadınların kısmetini açar. Kötürümleri üfleyerek
ayağa kaldırır. Bu arada bazı çıkarcılar, köyün belediye reisi
seçimlerine Rıfkı'nın girmesini isterler. Bir başka belediye
reisi adayı ise Rıfkı'ya seçimlere girmemesi in rüşvet verir.
10
Emre Yüksel
« Gülmek nedir ? » bazen bu soruyu
kendimize de sormalıyız. « İnsanlar ne gibi
şeylere güler ? » Bunu bir kenara çekilip
düşünmeliyiz.
Eğer cevabı bulursak, kendi
içimizdeki kilitlenmiş olan gülücükleri tek tek
ortaya çıkarırız. İşte o zaman gülebiliriz.
Gülümsemek insanı hayata tutmasını
sağlayan en önemli ögedir. Insanların her
üzgün oluşu onların içindeki hayat
enerjisinin ve yaşama isteğinin bir miktar
azalmasına sebep olur. Bu da insanları
huzursuz ve mutsuz eder. Gülmek ise
insanlara daha çok mutluluk ve enerji verir.
Sadece o kişiyi değil etrafındaki herkesi
mutlu eder ve gülümsemesini sağlar.
Gülmek sadece komik durumlarda
yüzümüzde oluşan gülücükler değildir. Ayrıca
etrafınızdaki insanları mutlu etme yoludur.
Örneğin bebekler gülünce annesini ve babasını
mutlu olup onların da güleceklerini bildikleri
ve gördükleri için çoğu zaman güler yüzlü
olurlar. Biz de etraftaki olumsuz havayı veya
mutsuz
kişilerin
gülmesi
için
etrafa
gülücükler saçmalıyız. Gülmek mikrop gibidir ;
sen güldüğünde etraftaki elinde olmadan
güler.
Gülümsemek
sadece
mutlu
görünebilmek için
yüzümüze taktığımız
maskeler
değil,
gerçekten
mutlu
olduğumuzda mutluluğumuzun simgesidir.
Gözyaşları sadece yüzümüzdeki boyayı siler.
Ayrıca gözyaşlarının başka görevleri de
vardır ; ardından gelecek gülümseme için
temizlik yapar. Gözyaşları ne kadar akarsa
ardından o kadar gülücük gelir.
Naz ŞAHİN
6A 267
11
BERNA FIRAT İLE RÖPORTAJ
1-Çocukluğunuzda ne olmak istiyordunuz? Neden bu mesleği
tercih ettiniz? Matematiğe olan ilginiz nereden geliyor?
İlk başta balerin olmak istiyordum ancak büyüdükçe mimarlık
daha yakın geldi. Bu mesleği seçmemin nedeni, matematiği çok
sevmemdi. Çocuklarla ilgilenmek hem yoruyor, hem de insana
enerji veriyor.
2-Öğretmen olmasaydınız hangi mesleği tercih ederdiniz?
Benim daha önceden sigorta deneyimim var. Büyük bir sigorta
firmasında bütçe ve yönetim raporlama yetkilisiydim.
İmkanları iyiydi, yükselme şansım da vardı ancak keyif
almadığım için bu meslekten vazgeçtim.
3-Hiç gerçekleştirmeyi çok istediğiniz hayalleriniz var mı?
Dünya turu yapmayı çok istiyorum. Farklı kültürleri görmek,
değişik insanlar görmek çok hoşuma gidiyor.
4-Öğrencilerinizle aranız nasıl? Öğretmen olmakla ilgili prensiplkeriniz var mı?
Öğrencilerle aram iyi. Şu ana kadar hiç sorun yaşamadım. Dersim biraz zor olduğu için daha
yumuşak davranıyorum. Amacım matematiği öğretmek değil sevdirmek.
5-Neden Fransa’da okumayı tercih ettiniz? Fransa’dayken dil ve kültür konusunda neler
yaşadınız?
Üniversite ve masterı Türkiye’de yaptım ama farklı dil ve kültürlerle tanışmak istiyordum.
Beni Fransa’ya Notre Dame de Sion gönderdi. Bu sayede dünyanın her yerinden arkadaşım
oldu. Aynı şartlar olsa başka bir ülkede aynı şeyi yaşamayı isterdim.
6-Öğrencilerin arasında ayrım yapmadığını söylüyor tüm öğretmenler. Peki bu doğru mu?
Bence doğru. Ben ayırım yapmamaya özen gösteriyorum. Dersler öğrencinin ilgisini
çekmeyebilir ama bu onların karakterini belirlemez. Bu nedenle kişiliklerine göre
değerlendiriyorum onları.
7-Ortaokul karneniz hakkında yorum yapar mısınız? En sevdiğiniz ders neydi?
Matematikte iyi miydiniz? Ortaokulda nasıl bir öğrenciydiniz?
Karnelerim hep iyiydi. En sevdiğim ders müzik ve matematikti. Problemsiz, düzenli ve disiplinli
bir öğrenciydim.
8-İlgilendiğiniz spor dalı var mı?
Yüzmeyi, bisiklete binmeyi ve yürüyüş yapmayı severim fakat spor çok ilgimi çekmez, dans
etmek hoşuma gider. Etnik tipik danslar ve farklı şeyleri yapmak hobilerimdendir.
9-Mükemmel öğrenciyi tanımlayınız.
Mükkemmel öğrenciler dersleri iyi dinleyen, problem çıkarmayan çocuklardır benim için. Ama
bununla birlikte saygılı, kişilik ve karakter özelliğini en iyi şekilde taşıyan, çevresine sevgi ve
saygı gösteren,vefalı bir birey de olmalıdır.
10-Sınavlarınız hakkında düşünceleriniz?
Sınavlarıma öğrenci iyi çalışırsa zorlanmaz. Ama tekrar etmezse hata yapabilir.
11-Boş zamanlarınızı nasıl geçirirsiniz?
Kültürel ve sosyal faaliyetler dışında minyatür ve dans dersleri alıyorum. Yeğenlerim ve
arkadaşlarımla vakit geçirmeyi seviyorum.
12
12-Teknolojiyle aranız nasıl?
Teknoloji ve bilgisayar konusunda iyiyim. Program
yazıyorum fakat yenilikleri çok fazla takip etmeye
zamanım olmuyor. Telefon gibi şeylerle ilgilenmiyorum.
13-Sanatla ilgileniyor musunuz?
Ebru ve minyatür yapıyorum. Pek çok dans dersi alıyorum
ve piyano ile bağlama çalıyorum.
14-Burada çalışmadan önce hangi okullarda çalıştınız?
Burası benim ilk okul deneyimim oldu. Altıncı yılım.
15-Çocukluğunuzla ilgili sevdiğiniz bir anınızı anlatabilir
misiniz?
Dedeme çok düşkündüm, onu severdim. Çok spesifik bir
anım yok. Dedem çocukluğumu cok güzel yaşattı.
16-İstediğiniz bir insanla tanışma şansınız olsa kimi
seçerdiniz? Neden?
Atatürk ile çalışmak isterdim. O dönemi, eski İstanbul’u,
pera dönemini yaşamak isterdim
17-En çok etkilendiğiniz film, yazar ve kitap hakkında
yorum yapar mısınız?
En sevdiğim kitap Uçurtma Avcısı. Afkanistan‘da geçen
olayları anlatıyor. Çok etkilendim.Türkiye’ye de benziyor.
O kitapta Türkiye’de yaşayacakmış gibi hissediyorum.
Siyasi olayların içerisinde bir çocuğun durumunu anlatan
bir kitap.
BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ ?
Günümüzün en popüler arama
motoru olan “Google” kelimesi
aslında matematiksel bir terim olan
“Googol” kelimesinden gelmektedir.
1 rakamını takip eden 100 adet
sıfırın oluşturduğu sayıya (yani
10100) 1 Googol denilmektedir.
13
Defne Ayrancı
SERBEST
KÜRSÜ
DARK SİDE OF THE MOON’UN 40. YILI
Birçoğunuz Pink Floyd’u biliyorsunuzdur. Bundan 40 yıl
önce 2 Mart 1973’te Pink Floyd gelmiş geçmiş en
başarılı rock albümünü yayınladı. Bu benim düşüncem
değil bir istatistiktir. Ayrıca Dark Side of The Moon
en uzun süre reklam panolarında kalmış albümdür.
İsmi astronomik değil psikolojik bir anlam yüklüdür.
Grup üyeleri albüm kapağına üç dakikada karar
vermiştir. Pink Floyd’un yükselmesindeki en önemli
rôle bu albüm sahiptir.
David Gilmour bu albümdeli vokali ile tarihe geçmiştir. Yapılan araştırmalara göre
dünyada her an herhangi bir yerde Dark Side Of The Moon dinlenmektedir.
GÜLELİM , HEP BERABER GÜLELİM
Gülmek isteyip gülemeyenlere...
İtiraf edelim ki birçoğumuz mizaha yatkındır. Hepimizin içinde her türlü
espiriye gülebilecek ; dışarı çıkmayı bekleyin mizahi,çocuksu bir kişilik vardır.
Ama nerdeyse herkes ’’Kalitesini’’ düşürmemek için kahkaha atılabilecek
espirilere ukalaca gülümsemeler ile cevap verir.
Ne yapacağız bu insanlarla ? Hepsi birbirinden iyi yerlerde. Hepsinin ‘’Mutlu
aile yuvası ‘’ var. Ancak hâlâ tam anlamıyla mutlu değiller. Neden mi ? Hiç biri
gülmez ve güldürmez. İçlerinde samimilik ve mizaha dair kırıntı kalmamıştır.
Peki ya siz en son ne zaman doyasıya güldünüz ? Beş yıl ? On yıl ? Bahaneleriniz
ise : ‘’ Niye güleceğiz ? Gülecek ne var bunda ? ‘’ oluyor. Gülmek için en büyük
sebep yaşamak değil mi zaten ?
Mutlu olalım dostlar ! Mutlu Olalım ! Kahkahamız hiç eksik olmasın ! Niye
gülmezsiniz anlamadım, anlamayacağım da. Daha kaliteli görünmek mi istersiniz
yoksa gülme kaslarınızda bir problem mi var ? Gelin beraber gülelim eğer yalnız
gülmekten çekiniyorsanız ? Üzülmek istiyorsanız onun çaresini de bulamam. Bir
ömür mutsuz olmak isteyecek değilsiniz ya !
Mizah kutsaldır. Herkes ve her şeyden üstündür. Bütün değerlerden üstündür.
Mizah seni güldürür. Mizah sana kimsenim yaşatamıyacağı anlar yaşatır. Unutma
ki mizah, yaratıcılığın gülme ile sonuçlanan tek sahasıdır.
Ali Berk PERÇİNER 7-B 233
14
ŞİİRLER
BİR ÇOCUĞUN
HAYATI…
Sınav, ödev, yazılı, sözlü ;
Peki ne zaman yaşayacak
çocuklar hayatın özünü !
Şu kısacık hayatta
eğlenceleri nerede ?
Nerede şu sokaklar, mahalle
oyunları...
Kendilerine ne zaman vakit
ayıracaklar,
Şu ufacık kalpleri ne zaman
stresten arınacak,
İçleri mutlulukla dolacak...
23 Nisan’ı beklemeye değmez,
Çocuklara olmalı her gün
bayram !
Eğlenmeliler,
bakmalılar hayata
farklı çerçevelerden,
Sınavsız, mutlu bir
çocuk gözünden...
Zeynep Naz ADIYAMAN
ÇOCUKLARDAN HAYALLER
Bir evim olsa ;
Şöyle saray gibi büyük.
Hizmetçiler de olsa,
Hazır etse evimi ziyarete.
Elimi kaldırmadan kurulsa
sofra,
Demlense çay daha suyu
kaynatmadan.
Kıyafetlerimi her gün
yenilesem,
Cebimdeki para hiç bitmeden.
Çalışmadan bir prenses olsam,
Prensim bana altın kolye,
küpeler alsa
Yaşasam hayatı o güzel, pembe
gözlükle ama ;
Maalesef çocuklardan hayaller
bunlar,
Büyüklere gelmez asla sıra...
15
SERBEST
KÜRSÜ
MODERN KÖLELİK
Her şeyin parayla olduğu ülkemizde ve hatta dünyamızda insanların hayatlarını devam
ettirebilmeleri için çalışmaları zorunludur. Peki kimin uğruna saatlerce yol katettiği, kimin
uğruna memleketini terk ettiği bu iş nedir? En basitinden iş, 19. YY başındaki Sanayi Devrimi
ile oluşan modern köleliktir. İnsanların karınlarını doyurup kendilerine bakabilmeleri için
yaptıkları çalışmadır. Birinci sınıftan üniversiteye kadar bir işimiz olabilmesi için çalışırız.
Hayatımızın en güzel zamanlarını geleceğimizde yapmak istediğimiz işi kazanabilmek için
harcarız. Tabii ki, uğruna çok ter döktüğümüz bu işlerin kendine göre kötü koşulları veya
zorunlulukları vardır.
İşte her sabahın ilk ışıklarıyla yorgun, bitkin halleriyle ve o uykulu koca gözleriyle
vapurlardan inen insanlar hayatlarının geri kalan kısmı için çalışırlar. Kimi bir sahada ter
döker, kimi yer altında saatlerini harcar, kimi ilaç satar, kimi birkaç çocuğa umutsuzca ders
anlatır, kimi de hayat kurtarır.
Her iş birbirine benzemez. Günümüzde insanların her ihtiyacını karşılayacak derecede işler
vardır. İnsanlar eğitimlerine, yeteneklerine ve niteliklerine göre meslek seçimi yaparlar. Ama
maalesef en iyi yapacağı işi değil en çok para kazanacağı işi tercih ederler.
Günümüzün ağır şartlarını, geçinme stresi ve ailelerin yaşam standartlarını
geliştirebilmeleri için her gün bu süreç yaşanır durur. Güne yorgun gözlerle ve martı sesleriyle
başlayan insanlar, daha da yorgun ve o vapurun keyfine varamayan bir yolcu olarak evlerine
dönerler. Şairin dediği gibi « İstanbul’da yaşamak kabus ama İstanbul’u yaşamak en güzel
düştür. » Umarım bizlerde ilerideki mesleki kariyerimizde, bu şehirde kalırsak, sabahın ilk
ışıklarının, martı seslerinin ve vapurdayken gelen o muhteşem deniz kokusunun keyfine
varabileceğimiz bir meslek seçimi yapabiliriz.
Sude Lâl ÇITLAK
MUTLUYUM ÇÜNKÜ BU AİLEDENİM
Bir hipotez oluşturdum. Bu hipotezim mutlu çocukların mutlu mutlu bir ailenin üyesi
olması ile ilgili.
Mutlu çocukların mutlu bir aileden gelmiş
olmasının en büyük nedeni çocukların çabuk büyümek
istemesi.
Bu
da
çoçocukların
ailelerindeki
üyelerinden örnek almaları zorunluluk hissini
uyandırıyor. Farkında olmadan yapıyorlar bunu
çocuklar. Aynen « Üzüm üzüme baka baka kararır »
atasözü gibi.
Eğer çocuklar mutlu, sevecen, çalışkan ve ilgili
olurlar. Tabii aile bu çocukla vakit geçirmeyen her
zaman sinirli, kibirli gibi özelliklere sahip bir aileyse
çocuk da böyle olur.
Bu kötü özelliklere yol açabilir. Aslında kesinlikle açar. Örneğin yalan söyle alışkanlığı
yapabilir, argo kelime kullanımına yol açabilir ve daha birçok kötü özellik...
Kısacası bir çocuğun davranışı, hareketleri, düşünceleri ve tüm kişiliği örnek aldığı
kişilerden ve yüzde doksan oranıyka aileden gelir. Ailesini örnek alır. Bu nedenle bir çocuğun
gelişiminin düzgün, güzel ve başarılı geçmesi isteniyorsa ailenin çocuğa iyi örnek olması ve
çocukla güzel vakit geçirmesi gerekir.
Sonuç olarak bir çocuk iyi bir ortam ve çevrede büyür, gelişirse örnek aldığı çevresi
gibi iyi, eğer kötü bir şekilde büyür, gelişirse örnek aldığı çevresi gibi kötü bir çocuk olur.
Selin SADIKLAR 6B 222
16
İLK AMELİYAT
Ameliyat odasında doktorla
hasta konuşuyordu.
Hasta :
-Aman doktor çok
korkuyorum.Ömrümde ilk defa
ameliyat olacağım.
Doktor :
-Korkmakta haklısın,bende
ömrümde ilk defa ameliyat
yapacağım
BİLDİĞİM FIKRA
Temel kahvenin bir
köşesinde,kendi kendine söyleniyor
ara sıra gülüyordu.Arada bir de
hatırladı bir şeyi boşvermek istermiş
gibi elini yukarı kaldırıp indiriyordu.
Arkadaşları merak etmiş :
-Yahu Temel sabahtan beri
konuşarak gülüyorsun.Niye ?
+Kendi kendime fıkra anltyrum.
-Peki elini indirip kaldırıyosun.Niye ?
+Yahu bildiğim fıkra aklıma gelirse
onu geçiyrum.
BEN UYUYORUM
Nasreddin Hoca bir gün arkadaşıyla birlikte
kasabaya gidiyormuş.O gece kasabada
kalacaklarmış.Gece olunca arkadaşı :
-Hoca;uyudun mu ?
-Hayır neden ?
-Para verir misin ?
-Ben uyuyorum
BAKLAVA
ASİT
Kimya dersinde öğretmen elindeki
metal parayı gösterdi.
Öğretmen :
-Şimdi bu beşyüzlüğü asite
atıyorum.Sizce eriyecek mi ?
Nuri parmak kaldırıp cevapladı :
-Erimez öğretmenim
Öğretmen :
-Evet erimez,neden erimez ?
Nuri
-Eriyecek olsa asite atmazdınız da
ondan.
Hoca bir gün yolda yürürken bir üç çocukla karşılaşmış.
Çocuklar :
-Hoca az önce baklavacı bir tepsi baklava götürdü !
-Beni ilgilendirmez !
-Ama hoca sizin eve doğru geliyor !
-Sizi ilgilendirmez !
KÜÇÜK KUSUR
Minik kız elinde karnesiyle evden içeri girmiş.Karnesini
babasına göstermiş.Çocuğun karnesi baştan aşağıya kadar
pekiyi,bir iki tane de iyi varmış.Ama öğretmen altına küçük bir
not düşmüş :
-Kızınız çok akıllı ve yetenekli ama küçük bir kusuru
var.Kızınız derste çok konuşuyor.Buna nasıl son
verebileceğimiz hakkında bir fikrim var.Bu fikri sizinle
paylaşmak için sizi kısa bir süre sonra veli toplantısına
bekliyorum.
Kızın babası da cevap vermek için altına bir not yazmış.Bu
notta :
-Lütfen paylaşalım,işe yararsa ben de annesine
uygulayacağım.
İclal AYKAÇ 4B 416
17

Benzer belgeler