HURUFİLİK

Transkript

HURUFİLİK
Galata Mawlavi House Rumi Mawlavi Music & Sema Ensemble Education Culture & Beneficiary Associatio
There are no translations available.
İslam'da Harf ve Sayılardan Dinsel Yorum Çıkartma.............Derleyen: Thamos (Geometri)
Bu
yazıyı sitemizde yayınlama hakkını verdikleri için, aslı bulunan ve nice ilginç yazıların bulunduğu
Ezoterika web sitesine teşekkür ederiz.
Giriş
Hurufilik, kimi araştırmacılara göre ayrı bir din, kimilerine göre bir mezheptir ya da yalnızca bir
tarikattır. Ne var ki tüm araştırmacılar Hurufiliğin harflere olan özel ilgisi üzerinde birleşirler.
Zaten bu akımın çeşitli yapıtlardaki tanımları doğrudan Hurufiliğin bu niteliğini vurgulamaktadır.
Örneğin Orhan Hançerlioğlu’nun “Felsefe Ansiklopedisi”nde Hurufilik, “harflerden dinsel
anlamlar çıkaran İran içrekçiliği (ezoterizmi)” olarak tanımlanmaktadır. Britannica’da yer alan
tanım da “harf ve rakamların çeşitli yorumlanmaları üzerine kurulu bir inanç dizgesi”
biçimindedir. Zaten “huruf” sözcüğü harf sözcüğünün çoğuludur. Hurufilik, harflere olan özel
eğilimi dışında, ikinci bir özelliği ile de ilgi çekmektedir, o da “içrekçi” yani “batıni” (ezoterik)
oluşudur.
Bu durumda Hurufilik olarak bilinen bu inanç akımını iki temel nitelik altında değerlendirmek
gerekmektedir: Ezoterizm ve Harfler. Harflerden dinsel anlamlar çıkaran her inanç akımı
Hurufilik ile ilgili olmadığı gibi, ezoterik nitelikli akımların tümü harflerin anlamları ile ilgilenmez.
Hurufilik, bir yandan harfler ve harfler ile bağlantılı olarak rakamlarla ilgilenmekte, diğer yandan
bunların yardımıyla ve bunlara dayanarak açıklanan, savunulan ezoterik inançları işlemektedir.
Hurufiliğin Öncülleri
Harfler bizi doğrudan yazıya götürmektedir. Harf ve rakamların yorumlanması ve aralarında
çeşitli özel ilişkiler kurulması ve böylelikle görünen amaçlarının ötesinde anlamlandırılmaları tüm
eski kültürlerde görülen ve neredeyse yazının tarihiyle aynı zamanda başlamış bir uğraştır.
Bu çabanın ilk örneği Pythagoras’ın öğretiler dizgesinde bulunur. Bu dizge, varoluş sorunlarının
felsefi araştırması amacıyla oluşturulmuş bir inanç akımı çerçevesinde geliştirilmiş ve ünlü
Pythagoras kuramı da bu dizgenin bir yan ürünü olarak ortaya çıkmıştır. İ.Ö. 500 yıllarında
ortaya çıkan Pythagoras dizgesi, geliştirdiği müzik kuramı ile birlikte ele alınınca ses, dil, sayılar
ve harfler aracılığıyla evreni açıklamayı amaçlayan bütüncül bir yapıya ulaşabilmiştir.
Kendisinden önce gelen Mısır, İran ve Hint tekniklerini kullandığı sanılan bu dizge, daha sonraki
harfçilerin sık sık başvuracağı temel yöntemleri geliştirmiştir.
Harfçiliğe tarihsel olarak ikinci örneği oluşturan “Kabbala”, Hurufiliğin amacına pek benzer bir
amaç taşımakta, harf ve sayıların gizemini çözerek Tevrat’ı yorumlamayı hedeflemektedir.
1/8
Galata Mawlavi House Rumi Mawlavi Music & Sema Ensemble Education Culture & Beneficiary Associatio
Kabbala’nın yorumuna göre Tanrı kendisini belirli sayıda nitelik (Sefirot) biçiminde
dışsallaştırarak evreni yaratmıştır. Kabbala’nın yaratılış ile ilgili bu savında yer alan hemen her
unsuru, İslam ezoterizminde ve dolayısıyla Hurufilik ve onun etkisi altındaki “Bektaşilik”te benzer
biçimde bulmak olanaklıdır.
Harfçilik ve etkilerinin İslam’da ne zaman ortaya çıktıkları konusu oldukça tartışmalıdır. İslam
harfçileri için uygun koşulları, Kur’an’da bazı surelerin başında birbirinden ayrı ve
anlamsızmışçasına yer alan ve “Huruf-u Mukatta’a” diye adlandırılan harfler sağlamıştır.
Yaşar Nuri Öztürk, “Tarihi Boyunca Bektaşilik” adlı kitabında bu konuda şunları belirtmektedir:
“Şunu da söyleyelim ki, bu harf kümelerine muhtelif ve çoğu kez esrarlı manalar verme işi,
sahabiler devrinde başlamıştır…Hatta Hz. Ali’nin: “Kur’an Fatiha’dan, Fatiha Besmele’den,
Besmele Ba harfinden ibarettir. Bense o Ba harfinin altındaki noktayım” sözü çok ünlüdür.”
İslam’da “Kutsal Metinlere” harf düzeyinde yorum getirme çabasının ilk örneği X. yüz yılda
Hallac-ı Mansur’da görülür. Mansur, Kur’ana sözcük anlamlarına bakarak "Yorum"
getiren (Te’vil) Karmatiler’in bir propogandacısıydı. (Karmatilik, IX. Yüz yılda dinsellikle
bağdaştırılmış, sosyo-ekonomik temelli ezoterik bir akımdır.) Mansur, divanında ve “Kitab
al-Tavasin” adlı eserinde harfler ve sayıların “gizli anlamlarına” değinen ilk İslam harfçisidir.
Evreni ve Tanrı’yı insanda görmenin bir sonucu olarak ilk kez “Enel-Hakk” diyen Mansur olmuş
ve bu sözü nedeniyle 922 yılında idam edilmiştir.
İslam’da harfçiliğin ikinci önemli örneğini Endülüslü düşünür Muhyiddin-i Arabi (1165-1240)
oluşturur. Endülüslü Yahudi düşünürlerin ve Kabbalacıların etkisinde kalarak “El-Fütuhat El
Mekkiye” adlı yapıtında harfçiliğin bir çok örneğini sergilemiştir.
Fazlullah Esterabadi
Geliştirilmiş harfçi teknikleri kullanan Hurufiliği bir inanç sistemi olarak kuran kişi Şihabuddin
Fazlullah Esterabadi’dir. 1340 Yılında doğan Fazlullah, genç yaşta teoloji ile ilgilenmeye
başlamış, on sekiz yaşındayken tasavvufa yönelerek hacca gitmiştir. Dönüşünde Harezm’e
gelmiş ve bir süre burada kaldıktan sonra Tebriz’e geçmiştir. Burada etrafına topladığı kişilerle
yaptığı dini sohbetler sayesinde büyük saygınlık kazanmıştır. 1386 Yılından başlayarak
Isfahan’da kendi sistemini yaymaya başlamış, daha sonra uzun bir süre için bir mağarada
inzivaya çekilmiştir. Bu dönemde kendisinin “Mehdi” olduğunu ileri sürmüştür. Çevresinde yedi
kişilik bir çekirdek kadro oluşturmuş, bu yedi kişinin çabaları sonucunda yeni inanç hızla
yayılmaya başlamıştır. Kısa sürede çeşitli toplumsal kesimlerden kişiler yeni akımın çevresinde
toplanmaya başlamıştır.
2/8
Galata Mawlavi House Rumi Mawlavi Music & Sema Ensemble Education Culture & Beneficiary Associatio
Fazlullah’ın kendi sistemini yaymaya çalıştığı ortam bu tür akımlar için pek elverişlidir. Bu yöre
Mazdeizm ve Karmatilik gibi bir çok ezoterik akıma kaynaklık etmiştir.
Fazlullah hakkında bilgi içeren her kaynak, onun Tanrılığını ilan ettiğini söylemektedir. Ancak
bunu nasıl gerçekleştirdiğini belirtmemektedirler. Bu ilan sadece “Enel-Hakk” biçiminde yapılmış
olabilir. Aynı yörelerde Hallac-ı Mansur’un oldukça tanındığı dikkate alınırsa, en güçlü olasılık
bu ilanın “Enel-Hakk” formülüne dayanmasıdır.
Fazlullah, yarısı farsça ve yarısı da Esterabad lehçesi ile yazılmış olan “Cavidan-ı Kabir” adlı bir
eser ile adının “İskendername” olması olası bulunan farsça bir manzume kaleme almıştır.
Ayrıca “Arşname” ve “Muhabbetname” adlı kitapları da vardır.
Yeni sistemin yaygınlaşması egemen çevrelerde rahatsızlıklar yaratır. Timur’un oğullarından
Miranşah’ın buyruğu ile Fazlullah tutuklanır ve hapsedilir. 1394 Yılında Alıncak kalesinde
öldürülür; cesedi ayaklarına bağlanan bir iple çekilerek ibret olsun diye dolaştırılır. Fazlullah’ın
çevresindekiler kovuşturmalara uğrar.
Hurufi önderlerinden Ahmed Lur’un 1427’de Şahruh’a karşı bir suikast eylemine girişmesinden
sonra, müritlerden bir çoğu yakalanıp öldürülmüş, hatta cesetleri bile yakılmıştır. 1467’de ise
Karakoyunlu hükümdarı Cihanşah’a karşı bizzat Fazlullah’ın kızının önderliğinde bir ayaklanma
hareketi şiddetle bastırtılmış ve isyanın önderi beş yüz kadar taraftarı ile yakalanıp idam
edilmiştir.
Bu olaylar üzerine Hurufiliğe bağlı kişiler bir çok ayrı yöne dağılarak, görüş ve inançlarını
beraberlerinde götürmüşlerdir.
Hurufilik Anadolu’da ve Rumeli’nde
Hurufiler’in büyük çoğunluğunun Anadolu’ya sığındıkları biliniyor. Özellikle Sivas, Eskişehir ve
Batı Anadolu’nun bazı kent ve kasabaları kısa zamanda kimliklerini çok iyi gizleyen Hurufi
propagandacılarla dolmuştur. Hurufiler, buradan Rumeli’ne geçerek Arnavutluk’ta, Filibe ve
Varna gibi Balkan önemli kentlerinde eylemlerini sürdürdüler. Bazı tasavvuf cemaatlerine
sızarak, kendilerini gizlemeyi ve inançlarını yaymayı başardılar.
Abdülbaki Gölpınarlı “Hurufilik Metinleri Katalogu” ve “Fadl Allah Hurufi” adlı yapıtlarında
Hurufiliğin Anadolu’da Mir Şerif ve özellikle büyük Azeri ozanı İmadeddin Nesimi tarafından
3/8
Galata Mawlavi House Rumi Mawlavi Music & Sema Ensemble Education Culture & Beneficiary Associatio
yayıldığını belirtiyor. Gölpınarlı, Mir Şerif'in Anadolu'ya Fazlullah’ın eserleri başta olmak üzere
bir çok Hurufi kitapları getirdiğini, Fazlullah’ın önde gelen halifelerinden Nesimi’nin geniş boyutlu
bir propaganda yürüttüğünü, hatta bir ara Ankara’ya kadar gelerek Hacı Bayram-ı Veli ile
görüştüğünü söylüyor. Anadolu’da pek çok yer dolaşan ve uzun süre kalan Nesimi’nin bir çok
kişiyi Hurufiliğe kazandırdığı kesindir. Bu kişilerin sonradan sistemli ve etkin bir propaganda
yürüttükleri, Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı sarayına kadar girmiş olmalarından
anlaşılabilir.
Taşköprülüzade’nin “Şakayık-ı Numaniye” adlı eserine bakılacak olursa, Fazlullah’ın
halifelerinden biri Edirne’deyken genç Fatih’i etkileyecek kadar başarılı olmuş, hatta bazı
müritleri ile saraya yerleşmiştir. Durumdan oldukça rahatsız olan Veziriazam Mahmud Paşa ile
müftü Molla Fahreddin-i Acemi, Hurufiler’in “Hulûl” inancına (Tasavufta Hulûl, Tanrı’nın
yarattıklarında meydana çıktığına inanmak demektir) sahip oldukları konusunda genç Padişahı
uyarabilmişlerdir. Fatih’in huzurunda yapılan bir tartışma sonunda Hurufiler’in gerçekten “Hulûl”
inancına sahip oldukları kanıtlanmış ve bunun üzerine Sultanın buyruğu ile Hurufiler tutuklanmış
ve idam edilmişlerdir. Edirne’deki Yeni Cami’de Fahreddin halkı Hurufiliğe karşı uyarmış,
uygulamalarını ve inançlarını anlatmıştır.
Bu olayla birlikte Osmanlı topraklarında Hurufiler’in yüz yıllar boyunca sürecek kovuşturma ve
cezalandırılmaları başlamış oldu. XVI. Yüz yıla ait belgeler, özellikle Balkanlar’daki çeşitli
kentlerde sık sık Hurufi kovuşturmalarının yapıldığını, pek çok Hurufinin yakalanarak idam
edildiklerini, cesetlerinin yakıldığını ortaya koymaktadır. Bu kayıtlarda belirtilen kişilerin,
doğrudan Hurufi olmasalar da, Hurufilik’ten etkilenen çeşitli inanç akımlarına bağlı kişiler
oldukları kesindir. Bu akımlar arasında başta “Kalenderiler” gelmektedir. Şiddetli ceza ve
baskılara karşın, çeşitli tasavvuf çevrelerine bağlı olup, Hurufilik propagandasını yapan pek çok
kişinin bulunduğu, özellikle XVI. Yüz yılda Balkanlar’da tanınmış olan Otman Baba, Rafii ve
Usuli gibi ozanların varlığı dikkati çekiyor. Bu kişileri daha sonra yaşamış olan Hayreti, Muhiti,
Yemini, Muhyiddin Abdal ve Arşigibi önde gelen Kalenderi ve Bektaşi ozanları izlemiştir.
İshak Efendi “Kaşif el-Esrar” adlı kitabında, Fazlullah’ın halifelerinden Ali el-Ala’nın propaganda
yapmak üzere Anadolu’da etkinlik gösterdiğini, XV. Yüz yılın başlarında Bektaşi tekkelerine
girdiğini ve Hacı Bektaş’ın fikirleriymiş gibi Fazlullah’ın düşüncelerini yaydığını belirtir. Bu sav,
Bektaşi fikirlerinde Hurufiliğin etkisinin bulunduğu göz önüne alınırsa, doğru kabul edilebilir.
Şiddetli kovuşturma ve baskı altındaki Hurufiler, Bektaşiler’in arasında karışarak varlıklarını
korumayı başarmışlardır.
Gölpınarlı’ya göre, farklı namazları ve Fazlullah’ın öldürüldüğü Alıncak Kalesinde yapılan hac
törenleri ile sıradışı uygulamaları olan Hurufilik, bir süre sonra bağımsızlığını yitirmiş, sonradan
özellikle Alevi-Bektaşiler’e ve kısmen de diğer tarikatlere inançlarını aktararak tarihe karışmıştır.
4/8
Galata Mawlavi House Rumi Mawlavi Music & Sema Ensemble Education Culture & Beneficiary Associatio
Hurufi İnançları
Hurufiliğe göre, varlığın özü sesten oluşur. Evren, sesin ortaya çıkması ile var olmuştur. Özü
oluşturan ses, canlılarda eyleme dönük (bilfiil), cansızlarda gizilgüç (bilkuvve) olarak vardır. Ses,
canlılarda istem ve istekle ortaya çıkar.
Tanrı gizli bir hazinedir (Kenz-i Mahfi). Tanrı’nın ilk belirişi “Söz” (Kelam) ile olmuştur. “Söz” ilk
nedendir ve Tanrı’nın soyut bir “İç Konuşması” (Kelam-ı Nefsi) niteliğindedir. Kesin bir gerçek
olarak görülen bu soyut söz, bazı öğelere ayrışır ve bu öğeler biçiminde dışsal bir nitelik
kazanır. Aslında sözün ayrıştığı bu öğeler Arap alfabesinin yani Kur’an’ın 28 ve Fars alfabesinin
32 harfidir. Söz bu dış öğeleri edinince, soyut durumunu yitirerek, “Söylenmiş Söz” (Kelam-ı
Melfuz) biçimine dönüşür. Söylenmiş sözün birleşik görüntülerinden duygu ve bilinç evreni
meydana gelir. Hurufiler, evrenin sonsuzluğuna ve sürekli döngüsel devinimine, bu devinimden
doğal olayların oluştuğuna inanırlar.
Tanrı, kendisini insanın yüzünde “söz” biçiminde görünür kılmıştır. Sözün öğelerinin sayısal bir
değeri vardır. İnsan yüzündeki burun “elif”, burnun iki yanı “lam”, gözler de “he” harflerini verir.
Böylece insanın yüzünde simetrik yazılmış iki Allah sözcüğü ortaya çıkar. İnsan yüzünde ayrıca
çeşitli hatlar vardır: iki kaş, dört kirpik ve saçtan oluşan yedi çizgiye “Ana Hatlar” (Hutut-ı
Ümmiye) denir ve her insan yüzünde bu çizgilerle doğar. Bu yedi çizginin dört öğe (ateş, su,
hava ve toprak) ile çarpımı Arap alfabesinin 28 harfini verir. Ayrıca erkeklerde ergenlikte ortaya
çıkan yedi çizgi daha vardır. Bunlar sağ ve sol yanlar ayrı ayrı sayılmak üzere iki sakal, iki bıyık,
iki burun kılı ve bir çene altı kılı olarak toplam yediye ulaşır ve “Baba Hatlar” (Hutut-ı Ebiye)
adını alır. Böylece yetişkin bir erkeğin yüzündeki çizgilerin sayısı on dörde ulaşır. Bu çizgilerin
kendileri ve bulundukları yerler (Hal ve Mahal) olarak hesaplanması yine 28 harfi verir.
Fazlullah, bu sayıyı 32’ye çıkartmış ve Fars alfabesindeki harf sayısına ulaştırmıştır.
Bu konuda Hurufiler şöyle bir açıklama da yapmaktadırlar: Tanrı’nın kendisini peygamberler
aracılığı ile açıklaması aşamalar biçiminde olmuştur. Evrenin temel öğeleri olan harflerin her
peygambere giderek artan sayıda bildirilmesi doğaldır. Nitekim Adem’e 9, İbrahim’e 14, Musa’ya
22, İsa’ya 24, Muhammed’e 28 ve son peygamber olan Fazlullah’a 32 harf malum olmuştur. Bu
peygamberlerden son dördüne bildirilen öğelerin sayısı, her birine indirilen kitapların yazılmış
oldukları dilin alfabesindeki harf sayısı kadardır. Bunlar İbranice’de 22, Yunanca’da 24,
Arapça’da 28 ve Farsça’da 32’dir. Bu aşamalar nedeniyle son peygamber Fazlullah’ın
kendisinden önceki peygamberlerin bildikleri herşeyin anlamını çözecek anahtara sahip
bulunduğu aşikardır.
Kur’an’ın gizi 29 surenin başlarında bulunan “Huruf-u Mukatta’a”da gizlidir. Bu harfler
yinelenmelerin sayılmaması durumunda 14 tanedir (elif, lam, re, kaf, hı, ye, ayın, sad, te, sin,
he, mim, kef, nun) ve bunlar anlamı açık ve kesin (Muhkemat) olarak kabul edilirler. Arap
alfabesinin kalan 11 harfi ise anlamı belirsiz ve yorumlamaya açık (Müteşabih) biçimde
5/8
Galata Mawlavi House Rumi Mawlavi Music & Sema Ensemble Education Culture & Beneficiary Associatio
değerlendirilirler. Asıl Tanrı sözü, Muhkemat’tan oluşan 14 harftir ve bunlar kendilerini insanın
yüzünde gösterirler.
Hurufiler’e göre evrenin üç temel dönemi vardır: peygamberlik (Nübüvvet), imamlık (İmamet) ve
tanrılık (Uluhiyet). Peygamberlik dönemi Adem ile başlamış ve Muhammed’de sonra ermiştir.
İmamlık dönemi Ali ile başlamış ve on birinci imam Hasan Askeri ile bitmiştir. Fazlullah ile
tanrılık dönemi başlamıştır. Tüm peygamberler “Mehdi” olan Fazlullah’ın habercisi ve
müjdecisidirler. Fazlullah’tan sonra gelecek olan “Yetkin İnsan” (İnsan-ı Kamil) Fazlullah’a
uymak zorundadır. Fazlullah Musevilerin beklediği “Mesih”, Hıristiyanlar ve Müslümanların
gökten inaceğine inandıkları “İsa”dır. Fazlullah, gökten inmiş ve kıyamet kopmuştur, dünya
ahiret bir olmuştur. Bu nedenle ahiret yoktur. Gerçek ortaya çıkmış ve tüm dinsel yükümlülükler
kalkmıştır. Böylece Hurufiler tüm ibadetleri harfler ile yorumlayarak iptal ederler ya da değişik
biçimde uygularlar. Örneğin hac, Fazlullah’ın öldürüldüğü yeri ziyaret etmektir. Şeytan taşlama
ise, Fazlullah’ı öldüren ve “Maran Şah” (Yılanlar Şahı) dedikleri Timur’un oğlu Miranşah’ın
yaptırdığı Senceriye Kalesi’ni taşlamaktır.
Reha Çamuroğlu, "Sabah Rüzgarı" adlı kitabında şunları belirtmektedir:
Hurufiliğin uyguladığı sayı ve harf oyunlarının asıl hedefinin inançsal olduğu gözden
kaçırılmamalıdır. Hurufilik’te amaç tüm o sayı ve harfler arasından insana, insanın
konuşmasına, kendini açıklamasına ve bilinçlenmesine ulaşma çabasıdır. İnsan, belirli sayıdaki
harflerle konuşmaktadır. İnsan, bu harfler aracılığı ile oluşturduğu dil sayesinde bir simgesel
evren kurmakta ve böylece Tanrı’yı bulmakta, var etmektedir. Hurufilik’te ulaşılan bir nokta da
konuşan insana, yazıya bağlanmış ve kaydedilmiş kutsal metinler karşısında üstünlük
tanımaktır. İnsan “Konuşan Kur’an”dır (Kur’an-ı Natık), kağıda geçirilmiş Kur’an ise “Sessiz
Kur’an”dır (Kur’an-ı Samit). “Konuşan Kur’an” her an yenilenir, değişir ve kalıplaşmadan yaşar.
“Sessiz Kur’an” belirli bir anda kaydedilmiş bir metindir. Tüm heterodoks düşüncelerde olduğu
gibi Hurufilik’te de kişi, “Zamanın Çocuğu”dur (İbn-ül Vakit). Onu sınırlı belgeler ve metinlerle
kalıplamak ve kutsallığın sınırları içinde hapsetmek olanaklı değildir. Sonuç olarak, Hurufiliğin
kullandığı harf ve sayı teknikleri, kalıplaştırmayı aşma yollarından biri olarak görülebilir.
Hurufilik ve Bektaşilik
Bektaşi düşüncesine hızla etki eden Hurufilik nedeniyle, bazı araştırmacılar XV. Yüz yıldan
başlayarak Bektaşilik’in bozulduğunu ileri sürmüşlerdir. Onlara göre Hurufilik hileli yöntemlerle,
örneğin Hurufilik görüşlerini Hacı Bektaş’ın görüşleriymiş gibi savunarak, Bektaşi tarikatında
etkin olmuştur.
Oysa Çamuroğlu'na göre, Bektaşilik Anadolu’ya Hacı Bektaş ile birlikte adım attığında Aleviler
zaten çoktan bu topraklardadırlar. Aleviler, bir heterodoks derviş olan Hacı Bektaş’ı çeşitliliği
6/8
Galata Mawlavi House Rumi Mawlavi Music & Sema Ensemble Education Culture & Beneficiary Associatio
barındırma potansiyeline sahip olan bünyeleri sayesinde özümsemişler ve onu bir önder olarak
tanımışlardır. Bu bakımdan, Anadolu’da heterodoksi denilince akla hemen Alevi-Bektaşi
geleneği gelmektedir. Bu gelenek, çeşitliliği özümsemesi ve hoşgörülü yapısı nedeniyle bir çok
farklı heterodoks zümreyi de içinde barındırmış ve tüm ezoterik düşüncelerin Anadolu’daki
sığınağı olmuştur. Tümü farklı düşünce ve uygulamalara sahip olan Kalenderi, Haydari, Hurufi,
Torlak gibi akımlara bağlı olanlar bu geniş yelpazeye katılmış, kendi bağımsız varlıklarını feda
ederek, Alevi-Bektaşi toplumsal olgusuna kendilerine özgü renkler katmışlardır. Alevi-Bektaşiler
bu durumda bir bozulma görmezler, zira inançları değişime açıktır. Tam tersine bu durum onlar
için bir zenginleşme yoludur.
Sonuç
1376 Yılından başlayarak Isfahan’da başlayan Hurufiliğin, her türlü baskıya karşın, inanılmaz bir
hızla Osmanlı topraklarına yayılmasının ve etkili olmasının nedenleri çok yönlüdür. Şiddetli
baskı ve zulme karşın hızla gelişen ve yayılan bu inanç sisteminin gelişim nedenleri, hem içinde
büyüdüğü toplumsal yapının özelliklerine, hem de kendi içerik ve dinamiğine bağlı olmalıdır.
Hurufilik öncelikle ezoterik bir inanç sistemidir. Dinlerin “İçrek” (Batın) anlamlarıyla anlaşılması
gerektiğini ve bunun da ancak özgür “Yorumlama” (Te’vil) ile gerçekleşebileceğini ileri
sürmektedir. Hurufilik, ezoterik yaklaşımlar arasında, kentli nüfusa en fazla hitap edenlerden
biridir. O döneme kadar kentlerde pek görülmeyen ezoterik yaklaşımın Hurufilik’le birlikte hızla
kentleri de etkisi altına aldığı görülür. Ortodoks İslam’ın simgesel evreni ve kültürü, o güne dek
düşünce üretimine kentlerdeki medreseler ve yazılı belgeler yoluyla egemen olmuştur. Hurufilik,
yorumlama yoluyla, yüz yıllardır sarsılmaz olduğu sanılan yazı ve kutsal metinlerin egemenliğini
yıkmaya koyulur. Harfleri konuşturur. İnsanı kağıda yazılmış olanın üzerine çıkartır. Belge ve
kayıtlara güvenen ortodoks sistemin kutsal metinleri, harflere getirilen keyfi yorumlarla kuru
yapraklar gibi savrulmaya başlar. Osmanlıların ele geçirdiği kentlere doğru akan heterodoks
dervişler, yıllar öncesinden kentlerde yer bulmuş bir Hıristiyan heteroks geleneği ile karşılaşır.
Bu geleneğin en etkin temsilcisi “Bogomiller”dir.
Biri yazılı İncil’in, diğeri yazılı Kur’an’ın kalıplarına karşı mücadele eden iki farklı dinin
heterodoks akımları doğal olarak yakın ilişkiler kurarlar. İslam heterodoksisi Hurufilik olmasaydı
bu ilişkiyi kurmakta pek zorlanacaktı. Öncelikle Fazlullah’ın kendisini “Mesih” ilan etmesi bu
ilişkinin kurulmasında etkin olmuştur. Fazlullah’ın yazdığı “Cavidan” adlı yapıtın Firişteoğlu
tarafından “Aşıkname” adıyla yapılan çevirisinde sık sık “Yuhanna İncil”inden alıntılar yer
alamaktadır. On iki imamla on iki havari arasında paralellik kurulmakta, İsrail’in on iki kabilesine
göndermeler yapılmaktadır. Anadolu heteroksisi Rumeli’ne geçerken de Hurufilik’ten fazlasıyla
yararlanır. Sonradan Bektaşilik incelenirken Hurufi etkilerinin en yoğun olarak Rumeli ve
Arnavutluk Bektaşiler’inde görülmesi, Hurufiliğin oynadığı rolün ne denli önemli olduğunu
gösterir.
7/8
Galata Mawlavi House Rumi Mawlavi Music & Sema Ensemble Education Culture & Beneficiary Associatio
Anadolu’nun heterodoks İslam’ı ya da tüm Osmanlı topraklarında İslam’ın egemen olduğu
simgesel evren içinde yaşayan heterodoksi, Hurufilik sayesinde, aynı topraklarda yaşayan diğer
kültürlerden halkları, uzlaştırıcı çatısı altında toplama yeteneğini geliştirerek daha olgun bir
biçim kazanmıştır.
Kaynaklar:
İslam Ansiklopedisi
AnaBritannica
Felsefe Ansiklopedisi, Orhan Hançerlioğlu
İslam İnançları Sözlüğü, Orhan Hançerlioğlu
Sabah Rüzgarı, Reha Çamuroğlu
Zındıklar ve Mülhidler, Ahmet Yaşar Ocak
100 Soruda Tasavvuf, Abdülbaki Gölpınarlı
.
8/8

Benzer belgeler