aliağa çevre platformu

Transkript

aliağa çevre platformu
TEŞEKKÜR...
Dönem boyunca çalışmalarımıza katkı koyan, bize güç veren,
her türlü destek ve dayanışmasını bizlerden esirgemeyen
tüm dost kurum, kuruluş ve yaşam savunucularına
teşekkür ederiz...
EGEÇEP Yürütme Kurulu
Kapak Resmi: Taylan Ilgaz KAYA
Kapak Tasarımı: Hamdi ATAY
Şubat - 2015
İZMİR
EGEÇEP YÜRÜTME KURULU
Prof.Dr. Ali Osman KARABABA, Eş Dönem Sözcüsü
Burçak KARAMAN UYSAL, Eş Dönem Sözcüsü
Mustafa ERKALKAN
Berrin Esin KAYA
Özer AKDEMİR
Seçil ÖNDER
Yasemin SAĞLAM
Turgut İNEL
Sedat ÖZCAN
Burcu OVACIK
Metin SERT
4
| EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
DİRENİŞ BAYRAĞI ELDEN ELE
Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) olarak 8. Kurultayımızı gerçekleştiriyoruz. 2014’e girerken bir önceki yıl halkın yaşam
alanlarına yönelik sermaye saldırılarının yoğunlaşacağını biliyorduk ve “bugün dünden daha umutluyuz” diye başlamıştık
geçtiğimiz döneme… Öyle de oldu! Bugün, siyasi iktidar koruma alanı, SİT, milli park, sulak alan, su havzası, orman dinlemeden
memleketimizin dört bir yanında her bir karış toprağa, havaya, suya gözünü dikmişken, yaşam savunucularının direniş bayrağı
da elden ele mücadeleyi büyütüyor...
SUÇ ORTAKLIĞI
2014 yılına girilmeden hemen önce ülke gündemini sarsan yolsuzluk ve rüşvet operasyonları, yaşam alanlarına yönelik talan
girişimleri ve buna karşı mücadeleler üzerinde de etkili oldu. 12 yıllık koalisyon (suç ortaklığı) bozulmuş, bir süre perde gerisinden giden soğuk savaş, açık sıcak çatışmaya dönüşmüştü. Doğanın talanı pazara sürülünce 12 yıl boyunca cemaatin şirketlerine
“ne istedilerse veren” AKP, birdenbire “çevrecinin daniskası” kesildi. Cemaate yakın Koza’nın önce Kozak Çukuralan, sonra
Gümüşhane, Eskişehir ve Himmetde’de altın madenleri daha önce adının bile konuşulmadığı gerekçelerle durduruldu. Yıllardır
üretim yapan Kozak Çukuralan’daki madenin çevre izinleri olmadığı “keşfedildi”. Kaymaz, Gümüşhane ve üretim için gün sayan
Himmettede’ye “geçici faaliyet belgesi” verilmedi. İşte tüm bu kapatma, durdurma gerekçeleri aslında yıllardır doğaya, yaşama
karşı suç ortaklığı yapıldığının da açık edilmesiydi. “Havuz medyası” da denilen AKP yandaşı medya, yaşam savunucularına “bu
günleri de görecek miydik” dedirten başlıklar atmaya soyundular. Altın madenlerinin değil ama özellikle Koza’nın altın madenlerinin doğayı nasıl katlettiği, yeraltı zenginliklerimizi nasıl talan ettiği, işçileri sağlıksız koşullarda nasıl çalıştırdığı ve benzeri
haberler çıktı peş peşe. Öte yandan cemaatin basını, tam tersi ne kadar temiz çalıştıklarını, AKP’nin yaptığı haksızlıkları taşıdı
sayfalarına.
DOLUDİZGİN BİR TALAN
AKP-Cemaat çatışmasının Koza şirketine kısmi bir zorluk dışında ülkedeki altın işletmeciliğine olumsuz bir etkisi olmadı.
Hala; Erzincan İliç’te, Fırat’a 300 metre uzaklıkta açık havada siyanürle altın üretiliyor. Arılar tükendi, küçükbaş hayvancılık
can çekişiyor. Madenin ortağı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “bizim Çalık” diyecek kadar yakınları. Hala; Kanadalı TÜPRAG İzmir Efemçukuru’nda, kente su sağlayan barajların havzasında altın üretimine devam ediyor. Köyün içme suyu kuyuları aylarca
mühürlü kaldı. Köye tankerlerle su taşındı. Bilirkişi raporu yeraltı ve yerüstü sularının kirlendiğini açıkça ortaya koydu. Yine
TÜPRAG’ın bir kolu Kışladağ’da Avrupa’nın en büyük altın madenini işletiyor. Artık eskiden duyulan kuzu ölümleri, sakat
doğumlar, siyanür zehirlenmeleri haberleri bile sızdırılmıyor dışarıya.
Kaz Dağlarında kapıdan kovulan altıncılar bacadan girmenin yolunu arıyorlar. Karadağ’dan Eczacıbaşı’nın kovulmasının sevinci
yaşanmadan, hemen öbür tarafta bu kez Koza’nın altın madeni için izin aldığı ortaya çıkıyor. Ağı Dağında, Lapseki Kocabaşlarda, Kirazlı’da, Kızılelma’da, Muratlarda ve daha birçok yerde altın madencileri iptal edilen ÇED izinlerini yenilemek için kolları
sıvadılar. Kaz Dağlarının kuzey yamaçlarındaki ovalar ve kıyılar ise termik santraller tarafından parsellenmiş durumda. Yeni
çevre planı Çanakkale’nin ve Kaz Dağlarının adeta idam fermanı gibi…
“ACELE”LERİ VAR
Ne 83 yaşındaki Remziye Saatli, ne de Urla Ovacık Köylüleri bir gün “temiz” denilen bir enerji türünün kabusları olacağını
başlarına gelmeden bilemezlerdi. Tıpkı Karaburun Yayla Köylüleri, Hatay Samandağlılar, Çine Madran İbrahim kavağı Köylüleri
gibi. Rüzgar Enerji Santralleri (RES) için ormanlar, zeytinlikler, meralar bir gecede acele olarak kamulaştırılıp şirketlere tahsil
ediliyordu. Aslında daha önceleri Uşak Eşmelilerin, Efemçukurluların, Karadeniz’deki yaylaların, derelerin başına gelenler geliyordu “temiz enerji mağdurları”nın başına da.
Acele kamulaştırma kararları 2014 yılına damgasını vuran, sermayenin talanını kolaylaştırmak için AKP’nin bulduğu bir yasal
boşluk olarak gündemde kaldı hep. Yüzlerce proje için, Bakanlar Kurulu, şirketler lehine acele kamulaştırma kararları aldı. Resmi
Gazete adeta bir ‘acele kamulaştırmaları ilan gazetesi’ haline geldi. Sistemin doğasına, ihtiyaçlarına o kadar uygundu ki. Hem, hiç
uzun uğraşlara, çabalara gerek kalmadan halkın elindeki ne varsa alınıp yandaş şirketlere verilebiliyordu, hem de mülksüzleşen,
topraksız bırakılan, tarımdan koparılan halk, işçileşerek ucuz iş gücü pazarına sürülüyordu. Ucuz işgücü, ucuz iş güvenliği, bir
zaman tarlada tütün, pamuk, zeytin üreten, buğday biçen rençberi Soma’da olduğu gibi yeraltına maden işçisi olarak sokuyor,
sonra “fıtrat”la açıklanan bir “kaza” ile mezara gönderiyordu. “Temiz enerji” Yayla köylü Mustafa Şenbahar’ın deyimiyle “pisleşmişti”. Hem doğada yarattığı tahribatla pisleşmişti, hem insanların yaşam alanlarını elinden alıp sömürüye muhtaç ettiği için...
ENERJİNİN PERDELEDİĞİ
Enerji fazlası olan bir ülke (EMO rakamları üretim 60 bin MW tüketim 39 bin MW), Avrupa’nın enerji ihtiyacı için kendi
doğasının kıyımına göz yummayı marifet olarak pazarlıyordu halkına. HES’ler ve son nükleer enerji santrallerine de aynı
pencereden bakmakla birlikte bunların başka özgün yönleri de vardı. HES’lerle küresel ısınma gerçeği nedeniyle her geçen gün
daha stratejik olan sulara el konulmasının önü açılıyordu.
Nükleer santral sevdasında ise nükleer silah üretme kapasitesine sahip olmanın hesapları vardı. Oysa daha nükleer santrali olmadan nükleer atık ve radyasyon kirliliği ile baş edemeyen bir ülke konumundaydı Türkiye. Gaziemir’de ortaya çıkan eski akü
5
| EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
fabrikasının bahçesine gömülü nükleer santral yakıt çubuklarının nereden geldiği bile belli değil. Bunların taşınması, bertaraf
edilmesi aradan geçen 1 yılı aşkın sürede hala gerçekleşebilmiş değil. Taşınma işi ÇED gereksiz raporu verilerek kamuoyunun
gözünden kaçırılmak isteniyor.
Öte yandan, Manisa Köprübaşı ve Söke Kisir Köylerinde, 35-40 yıl önce işletilip, hiçbir önlem alınmadan terk edilen uranyum
madenlerinin yarattığı radyoaktif kirlilik, bilimsel verilerle kanıtlanmış durumda. Kisir köyünün adı artık “kanser köy” olarak
anılıyor. Köprübaşı Kasar Köyü’ndeki radyoaktif kirlilik ise 10’u aşkın bilimsel rapora rağmen üzeri örtülerek geçiştiriliyor.
GÖZDEN ÇIKARILAN KENTLER
Dilovası’nda ağır sanayi kirliliği nedeniyle yaşanan sağlık sorunlarının çok daha büyükleri Aliağa’da yaşanıyor. Sesi, çığlığı
duyulmuyor Aliağa’nın. Petro kimya tesisleri, demir çelik fabrikaları, gemi söküm, gübre sanayi, haddehanelerle adeta gözden
çıkarılmış bir bölge! Şimdi de 7 tane termik santral kurulması ile gündemde. Tıpkı Hatay Erzin, tıpkı Amasra, tıpkı ülkenin dört
bir yanındaki yerler gibi...
Aliağa Gemi Söküm tesislerinde sökülmek üzere getirilen Kuito adlı gemide radyasyonlu atık olduğu iddiaları görmezden geliniyor, yok sayılıyor; üstün körü bir incelemeden sonra gemiye limana yanaşma izni verildi. Türkiye, adeta dünyanın çöplüğü,
tehlikeli atık cenneti, hurdacısı olmuş durumda. Yıllardır demirçelik fabrikaları, gemi söküm tesisleri ve onlarca kirletici sanayinin altında ezilen, kurulmak istenen termik santrallerle her geçen gün ölüm bölgesi haline getirilen Aliağa şimdi de radyoaktif
kirlilik tehdidi altında…
BİR TARİH YOKEDİLİYOR
2013 yılı, 1800 yıllık antik sağlık yurdu Allianoi’yi ve 2000 yıllık Roma Köprüsü İncekemer’i baraj sularına gömen bir yıl olmuştu.
2014 Kyme’nin, Arisbe’nin, Parion’un, Priapos’un adım adım yok oluşa sürüklenmesinin yılı olarak tarihe geçti. Şu anda baraj
sularına terk edilmek için hummalı bir cenaze töreni hazırlığı süren Hasankeyf gibi, Dersim’de Peri suyunun önündeki Pembelik
Barajı suları altında kalan Alevi inancının kutsalı Gole Hızır mekanı gibi. “Şeyh Harakani’nin mezarını gölgeliyor” diye “insanlık
anıtı”nı ucube ilan edip yıktıranların tek kutsalının para, yeşilinin dolar rengi olduğu geçtiğimiz yıl bir çok kez gözler önüne serildi. Bütün kutsal metinlerde “ölmez ağaç” olarak geçen, Kur’an da tanrının üzerine yemin ettiği iki meyveden birisi olan zeytin
için 2014 yılını kırım yılına dönüştürmekte bir sakınca görmedi “çok muhafazakar-müslüman” AKP hükümeti…
HEM CAN HEM AĞAÇ ACISI
Emek ve doğa, hem de aynı topraklarda ardı ardına katledildi. 301 işçinin diri diri gömüldüğü Soma madenlerinin üstünde,
ellerinde kalan tek geçimlik tarım alanını, zeytin bahçelerini korumaya çalışan Yırca Köylüleri, Kolin şirketinin özel güvenlik
elemanlarınca dövüldü. 6 bin zeytin birkaç saat içinde üzerindeki zeytinlerle kesildi. İsrail’in işgal ettiği Filistin’de kameralar
önünde gerçekleştirdiği zeytin kıyımının aynısı Soma’da yaşandı. İşgal, acele kamulaştırma kararıyla geliyordu bu sefer. 6 bin
zeytinin katledildiği gün, mahkemece durduruldu termik santral projesi! Zeytinleri kesilen Yırcalılar, 301 işçisini toprağa verdikleri gün Başbakanın danışmanından tekme yiyen Soma’lılar, 83 yaşındaki Remziye teyze, 6 direk için 1000 ağacın katline karşı
hızarın önüne çıkan Ovacık Köylüleri, “Şair 70’in de dikin diyor ama ben 85 yaşında zeytin diktim” diye o yaşta zeytinlerinin
taş ocağına kurban gitmemesi için direnen Menderes Karakuyu Köyünden Yavuz Bozkurt 2014’ün bize devrettiği mücadele
deneyimleri oldu. Bütün bu yaşananlardan öğrendiklerini Yırcalı Ayşe Ürüncü şöyle anlatıyordu; “Bu düzen bozuk, değişmeli.
Biz değiştireceğiz. Düzgün düzen getireceğiz”...
BERGAMA’DA TUTUŞTURULAN ATEŞ
Geçtiğimiz yıl, doğa için büyük bir ekolojik kırım ve yıkım yılı idi. Yaşam alanlarına göz dikilen halk için ise biraz daha uyanma,
biraz daha direnme, biraz daha acı çekme ve anlama yılı oldu denebilir. Kapitalizm kara bir yıl yaşattı doğaya, kültürel mirasa,
canlı yaşamına.
Nesli tükenme tehdidinde olan Caretta Caretta’ların üreme alanları Dalyan İztuzu ve Fethiye Karaot Plajları sermaye talanına
açılmak isteniyor. Bu bizlere dünyayı ve yaşam alanlarını birlikte paylaştığımız hayvan dostlarımızın da haklarını savunma görevini yüklüyor.
Gerzeliler Anadolu’nun dört bir yanında süren yaşam alanlarını koruma mücadelesinin nasıl olacağının yolunu gösterdiler. Aylarca dişe diş süren yaşam nöbeti ülkenin dördüncü büyük sermaye grubunu yenilgiye uğrattı.
Tarihteki tek kadın efe, Kurtuluş Savaşında işgale karşı direnen Aydın İmamköy’lü Çete Emir Ayşe’nin köyünde yine kadınlar, bu
kez topraklarını jeotermal enerji santrali diye işgale kalkan sermayeye karşı direnişin bayrağını taşıyorlar.
Şimdi, vahşi madenciliğe, termik santrallere, RES ve HES’lere karşı aynı yaşam nöbetini tutan Artvinlilerin, Fatsa-Ünyelilerin, Amasralıların, Turgutlu Çaldağı mücadelesinin ve Kaz Dağları köylülerinin ellerinde Bergama Köylülerinin tutuşturduğu
direniş bayrağı. Emeğin ve doğanın özgürleştiği güne kadar elden ele...
EGEÇEP - Ege Çevre ve Kültür Platformu
Yürütme Kurulu
6
| EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
BİR ORMAN HİKAYESİ *
“Orman bizim her şeyimizdir delikanlı, anamız, babamız, evimiz…” diye, yanımda oturan ihtiyar anlatmaya başladı. Alacakaranlık gittikçe artıyordu. Güneş, aşağılarda uzanan
ovadan tamamen çekilmişti. Yalnız arkamızdaki büyük ormanda, ağaçların üstüne atılmış
kırmızı bir çuha gibi rüzgarla hafif hafif kıpırdıyordu. Biraz sonra büsbütün kayboldu. Ve o
anda her şey değişiverdi. Şimdiye kadar yaşayan, kımıldayan, ses çıkaran ova artık ölüydü
ve beyaz, ince bir sisle örtülmeye başlamıştı. Buna karşılık orman canlanıyordu. Sabahtan
beri ancak mırıltaları duyulabilen ağaçlar konuşuyorlar, bağırıyorlar, sallanıyor ve ellerini
birbirine uzatıyorlardı. Yalnız ağaçlar değil, yerdeki otlar, kuru yapraklar, çalılar, ağaçların
gövdesine sarılan sarmaşık soyundan nebatlar, hatta kahverengi mantarlarla koyu yeşil yosunlar bile canlanmıştı. Gürültülü bir kımıldama, bir ses kargaşalığı ormanın kenarlarından
dışarı dökülüyordu. Arkamızda büyük bir şehir gerinerek uyanıyor zannediyordum. Birden bir işaret almışlar gibi bu ahenge hayvanlar da karışıverdiler. Kuş haykırışları, ulumalar,
acele koşan ayakların altında kırılan dalların sesi birbirini kovalıyordu. Ara sıra ovaya kadar
uzanarak oradaki mutlak sessizliği bile yırtan acı ve keskin bir feryat, arkasından bir boğuşma gürültüsü ve uzun hırıltılar, bu karanlıkla beraber canlanan şehre korkunç bir mahiyet
veriyordu.
Biraz ileride ön ayağıyla hırçın hırçın eşelenen atım kişnedi ve başını bana doğru çevirerek
inler gibi sesler çıkardı. Sonra tekrar otlatmaya başladı.
Yanımdaki ihtiyar, dirseklerini dizlerine dayamış oturuyor ve sigara içiyordu. Buruşuk dudaklarının bir kenarından aşağı doğru sallanan bu küçük ateş, sakallarına tuhaf bir kırmızılık
veriyordu. Sıkarak ufalttığı gözlerini ayaklarının ucuna, yahut yüzüme dikerek kırpıştırıyordu.
“Her şeyimiz, delikanlı, varımız yoğumuz ormandır bizim…”diye devam etti. “Ormanı
evimizden iyi tanırız, her ağaç bizim kahrımızı anamızdan çok çekmiştir. Köyümüz bir
ormanın ortasındaydı, etrafını ağaçlar bir duvar gibi sarmıştı. Biz onun dışında da dünya
olduğunu bilmezdik bile. Çocukken değneklerden yaptığımız kağnılara kuru yaprak doldurur, arabacılık oynardık. Daha sonraları babalarımıza yardım etmeye özenir, kaybolan
deve tohumlarını aramak için en sık yerlere dalardık. Orada kaybolmamız mümkün değildi.
Hiç bilmediğimiz yerlerde bile sıkıntı çekmeden yolumuzu bulurduk. Kırık dallar, devrilmiş
kütükler bize yol gösterirdi. Hem insan kendi evinde kaybolur mu? Büyüdükçe ormanın,
bizim için daha başka şeyler olduğunu da anladık: Sırtımızı o giydiriyor, karnımızı o
doyuruyor, evimizin kerestesinin o veriyordu. Ormansız yaşamak!.. Bunu aklımıza getiremiyorduk bile…”
İhtiyar, kolumu tuttu. Elleri titriyordu. Kendisine bir şey olmuş gibiydi. Küçük, dermansız
yaş doluydu. Buruşuk yüzünde birçok çizgiler daha belirmişti. Bir şey söylemek istiyor, fakat
tıkanır gibi oluyordu. Yüzünden, ağzının kenarlarından, gözlerinden, hatta vücudunun her
sarsıntısından tıkayan bir şey varmış da onu fırlatmaya muvaffak olmuş gibi birdenbire ve ve
bir haykırışa benzeyen bir sesle:
“Delikanlı, bizim elimizden ormanımızı aldılar, bizi ormansız bıraktılar… Bizi bir tek ağaçsız
bıraktılar!..” diye bağırdı.
Sonra elini başına götürdü. Kasketinin geri iterek seyrek beyaz saçlarını yakaladı. Böylece
bir müddet kaldı. Ben onun içerisindeki vukuatı takip ediyor ve kurulması biten bir duvar
saatinin rakkası gibi nasıl yavaş yavaş sükunete geldiğini görüyordum.
Dudaklarını yakmaya başlayan cıgarayı attı. Sakalından külleri silkti ve yüzüme bakmadan,
oldukça sakin bir sesle, şöyle anlattı:
“Babalarımız dedelerimizden, biz de babalarımızdan ne gördükse onu yapıyor, tıpkı onlar
gibi yaşıyorduk. Bundan memnunduk. Zaten yeryüzünde başka bir şeyin de olabileceğini
bilmiyorduk ki memnun olmayalım. Bütün vazifemiz, bize verilen emanetleri oğullarımıza
vermek, Dışarıdan gelecek bir elin bunların hepsini altüst edeceğini düşünmüyorduk bile…
Bir gün hükümetin bir şirkete ormanın öbür başında işlemek müsaadesi verdiğini duyunca,
7
| EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
ihtimal bunun ne demek olduğunu pek bilmediğimizden, hiç aldırış etmedik…
Fakat çok geçmeden ormanın öbür ucunda birbiri arkasına devrilen ağaçları, gittikçe
büyüyen meydanları görünce nasıl bir tehlikenin yanaştığını fark eder gibi olduk; bu tehlikeyi gücümüzün yettiği kadar kendimizden uzak tutmaya çabaladık. Fakat ormana düşen
bu yara, yavaş yavaş yayıldı,kökleşti. En eski, en büyük ağaçlar, önünde bilmeden ürperdiğimiz, ceddimizmiş gibi çekindigimiz ihtiyar gövdeler birbiri arkasına devriliyor, çıplak
meydanlar gün günden artıyordu. Çocukluğumuzda güçbela aralarından geçebildiğimiz,
güneşin: bile giremediği kuytu, sıkı yerlerde şimdi kel birer meydan vardı. Üzerlerinde yalnız ezilmiş otlar, ufak yongalar, görülen bir meydan… Sonra bu yara, işleyerek, büyüyerek
bi¬zim köyün bataklıklarına kadar dayandı. Biz buraya yabancı bir baltanın girmemesi için
hep birden karşı koyduk. Ne para, ne tehdit bizden ağaçlarımızı alamayacaktı. Fakat şirket
öyle dalavereler, dolaplar çevirdi ki, nihayet odunumuzu satamaz olduk. Kerestemiz elimizde kaldı, yok pahasına gene şirkete verdik. Hatta işsizlikten bazı gençler şirkete baltacı
girecek oldular, hepimiz olmaz dedik. Fakat nihayet ormanlarımız parça parça elimizden
aImaIarına razı geldik.
Delikanlı, biz köylü adamlarız. Aklımız çok ilerisine ermez. Şirket bize, bu ormanları son
sistem işleteceğim, dedi. Ormancılığın usülü budur, dedi. Siz beceremiyorsunuz, dedi. Belki
doğru söylüyordu. Fakat bu işteki geriliğimizden istifa¬de ederek bizi eli böğründe bırakmak revayıhak mıydı? Bizim cahilliğimizi,zavallılığımızı kesesini doldurmak için bahane
yaptı. Kendisiyle at yarıştıramayacağımızı biliyordu.Hiç insaf etmeden hepimizin canına
okudu.
Artık çocukluğumuzun, delikanlılığımızın geçtiği yerlerde yüreğimiz sızlamadan
dolaşamıyorduk. Gençliğimizde kız kaçırdığım zaman arkasına sığınıp dört kişiyle
dövüştüğüm bir ağaç vardı. Gövdesinde o zamandan kalma kurşun yaraları dururdu. Onu
devirirlerken uzakta durup baktım. Bir bacağımı, bir kolumu kesiyorlarmış gibi oluyordum. Ne gelir elden delikanlı? Gözümün yaşını silip ayaklarımı kuru otlarda sürüyerek
uzaklaştım.
Her şey, her şey bitmişti artık… Hiçbirimizin yüzünde gülmek takati kalmamıştı… Köy
bile artık eski köy değildi. Biz ihtiyarlar, onu tanımakta güçlük çekiyorduk. Etrafını ağaçtan
duvarların çevirdiği, dünyadan uzak köy değildi bu… Şimdi kasaba yolunun kenarında, bir
kulübede, yabancı biri şirketin amelesine yiyecek ve içecek satıyordu. Bunlar da köy sokaklarında yıkılarak dolaşıyorlardı.
Fakat beş altı yüz ağaçlık bir parça, bir koru vardı ki, bütün köy, ölse burasını satmamaya,
kaptırmamaya karar verdi. Artık bununla geçinmeye çalışacaktık. Çocuklar babalarının
anlattığı eski, büyük ve esrarlı ormanı burada bulmaya çalışacaklardı. Bu, köye eski günlerinin yadigarıydı. Hiçbirimiz, ama hiçbirimiz buraya el sürdürmek istemiyorduk. Şirket de,
galiba ileri gitmekten korktuğu, bizi darıltmayı da menfaatine uygun bulmadığı için, burayı
elde etmeye pek hevesli görünmüyordu. Fakat bunun uzun sürmeyeceğinden korkuyorduk.
Nitekim öyle oldu, onların ağaçlarına son günlerde kurt düştüğünü ,büyük ziyanlar verdiğini duymuştuk. Şirket, bunun altından kalkmak isteyecekti. Bir sabah, bizim koruya baltacıların girdiği haberi köyü dolaştı. Herkes evinden çıkıyor, gene giriyor, komşuya koşuyor, sokaklarda şaşkın, acele gidip geliyordu. Fakat bu şaşkınlık çok az sürdü. Herkesi bir
ağırlık, ümitsiz kararlar verdikleri zaman insanlara gelen bir ağırlık kaplayıverdi. Hepimiz,
bulunduğu siperde son kurşunu atacağını, sonra orada muhakkak öleceğini bilen bir nefer
gibi sakindik. Tıpkı o nefer gibi, dudaklarımızın kenarında acı bir istihza vardı. Sansarın
ağzındaki bir pilicin, yahut kesilmek üzere olan bir koyunun son çırpınışlarıydı bunlar, delikanlı… Onlar da bunun faydası olmadığını belki çok iyi birliler ama…
İhtiyar biraz durdu. Sert bir rüzgar çıkmıştı. Ormanın bütün dalları, bütün yaprakları
ötüyor, haykırıyordu. Bu sesler fırtınalı bir denizin gürültüsüne benziyordu; Ağaçlar büyük
dalgalar gibi iniyor ve çıkıyorlardı. Ormanın üzerimize devrileceğini zannediyordum.
Zaman zaman yükselip alçalan, mütemadiyen makamını değiştiren bu muazzam uğultu,
ihtiyarın kelimelerini büyütüyor, kıvırıyor ve kendisiyle karıştırıyordu. Onun sözlerini, orkestra içersindeki bir flütün diğer aletlerin sesinden ayırt edilmeyen sesi gibi karışık duyuyordu. İhtiyar devam etti:
“Ta ne zamanlardan beri sesimiz çıkarmayıp içimize attığımız şeyler, hep birden uyandı;
hepsinin acısını birden duyduk. Bu acı, gençleri, ihtiyarları, kadınları ve çocukları hep
birden kurt sürüsü haline koymaya kafi geldi. Elimizde baltalar, sopalarla ormana daldık.
8
| EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
İşçiler daha yeni başlıyorlardı. Bir tek ağaca el sürerlerse analarını belleyeceğimizi söyledik;
durdular. Azlıktılar ve böyle bir şey beklemiyordular. Derhal eşyalarını toplayarak ormanın
kenarına çekildiler. Bizde ağaçların altına, onlara karşı oturduk. İçimizden birini kasabaya,
hükümetin bu işlere karışan memuruna yollayıp bekledik. Bu bekleyiş akşama kadar sürdü.
Biz akşama kadar ağzımızı açıp konuşmadık . Hükümetin memuru geç vakit, Yanında şirketin
bir memuruyla beraber geldi. Bizim yanımızdan geçip gittiler, amelenin başındaki adamla
konuştular.
Sonra hükümetin memuru yanındaki iki candarmaya bizi göstererek:
‘Sürün bunları ormandan dışarı!’ dedi
Şirketin memuru ameleye:
‘İşinize bakın siz !..’ dedi.
O zaman köylü, kadın, erkek, bütün köylü, hiçbir işaret almadan, hiç kavilleşmeden, sanki
bir elden idare ediyormuş gibi, o anda yerlerinden fırladılar. Gözleri kapalı karşılarında duranların hepsine saldırdılar. Odunlar, balta sapları inip kalkmaya başladı. Ormanın akşamla koyulaşan alacakaranlığında gölge gibi cisimlerin birbirinin üstüne atıldığı görülüyordu.
Kapalı ağızlarda hapsedilen kısık ve iniltiye benzeyen seslerden başka bir şey duymak mümkün değildi. Çok sürmeden şirketin işçileri teker teker kayboluverdiler. Geri kalanlarda selameti kaçmakta buldular. Fakat hükümetin göbekli memuru ancak köye kadar koşabildi, orada
köy odasına saklanarak kapıyı arkadan sürmeledi.
Biz de, artık her şeyin bittiğini, bunu bizim yanımıza bırakamayacaklarını pekala biliyorduk;
artık yapacak bir şeyimiz yoktu. Biz işimizi bitirmiştik. Şimdi bekleyebilirdik.
Her şey beklediğimiz gibi oldu: Ertesi gün imdat alıp gelen candarmalar, çocuklar ve kocakarılardan başka, kadın, erkek bütün köy halkını iplere bağlayarak kasabaya götürdüler ve
memuru kurtardılar. Sonra duydum ki, delikanlılarla kadınlar onun bulunduğu odayı sabaha kadar taşlamışlar. Bir
şey yapamamaktan, bir şey yapamayacağını bilmekten doğan bir şaşkınlıkla taşlamışlar. Tıpkı
şeytan taşlar gibi… İçlerindeki hırsı böylece söndürmeye çalışmışlar… Zavallılar.”
İhtiyar sustu. Rüzgar durmuştu. Ormandan hafif sesler geliyordu. Ağaçların üzerinde, uzun
ve atlas bir etek dolaşıyormuş gibi fışıltılar vardı. Yapraklar, içerisinde piyano bulunan bir
odada bağırıldığı zaman piyano tellerinin çıkardığı hafif, ince uğultuya benzeyen karışık, birbirinden ayrılmaz, acayip mırıltılarla kımıldıyorlardı. Orman dev büyüklüğünde bir çocuk
gibi mışıl mışıl uyuyordu ve bu sesler onun nefesleriydi.
İhtiyar yeni bir sigara yakarak kalktı. Bilmediğim bir tarafa doğru ağır ağır yürüdü. Bende
atıma binerek bu uyuyan ormanın zifiri karanlığına doğru yavaşça süzüldüm.
Öykü, Sabahattin Ali, Resimli Ay, (7), Eylül 1930
9
| EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
EGEÇEP
ÇALIŞMA RAPORU
2014-2015
BASIN
AÇIKLAMALARI
18 Mart 2014
UMUDUMUZ DA İSYANIMIZ DA BÜYÜYOR
Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) 7. Kurultayı 1 Mart 2014 tarihinde “Bugün dünden daha umutluyuz” vurgusuyla
gerçekleştirildi. Ekoloji mücadelesinin örgütlenme araçlarının tartışıldığı ve Platform bileşenlerinin mücadele deneyimlerinin paylaşıldığı Kurultay’da, tüm olumsuzluklara ve yaşam alanlarımızda artan saldırılara rağmen umudun ve mücadele kararlılığının altı bir kez daha çizildi.
EGEÇEP olarak, hırsızlıkların, yolsuzlukların, yağma ve talanın kol gezdiği memleketimizde ekmek almaya giderken çocukların ölmediği bir ülke özlemiyle; tüm emek-demokrasi güçlerine ve yaşam savunucularına “umudu ve dayanışmayı büyütme”
çağrısında bulunuyoruz.
Yeni dönemde çalışma konuları olarak “ekolojinin siyaseti” “çevre hukuku, halkın katılımı, ihtiyat ilkesi” ve “Aliağa kaynaklı çevre
kirliliği ve İzmir’e etkileri”nin ele alınması kararlaştırılmış, örgütlenme araçlarının geliştirilmesi ve iletişimin yaygınlaştırılarak
kullanılması gereğinin altı çizilmiştir. ALÇEP, MAYADER ve Salihli Çevre Derneği Bileşen olarak, Armutlu ise aday üye olarak
EGEÇEP ailesine katılarak, yeni dönemde gücümüzü artırmışlardır.
Prof.Dr. Ali Osman Karababa ve Çevre Mühendisi Burçak Karaman Uysal’ın Eş Sözcü olarak yeniden görev aldığı EGEÇEP’te
Av. Berrin Esin Kaya, Hülya Yılmaz, Burcu Ovacık, Özer Akdemir, Seçil Önder, Cemil Özkan, Mustafa Erkalkan, Metin Sert,
Sedat Özcan, Yasemin Sağlam ve Turgut İnel yeni dönem yürütme kurulunda görev almışlardır.
Bugün dünden daha umutluyuz...
Hayır, yaşam alanlarımıza dönük saldırılarda bir azalma yok, aksine artıyor.
Hayır, derelerimiz HES işgallerinden kurtulmadı. Aksine en yetkili ağızların “HES’lerde hata yaptık” sözlerine rağmen yeni yeni
projelerle sularımıza el konulmasının hesapları yapılıyor.
Hayır, topraklarımız, havamız, ormanlarımız vahşi madencilik faaliyetleri ile kirletilmekten kurtarılmadı henüz. Aksine, Turgutlu’da, Gördes’te, Kazdağlarında, Kozak Yaylasında, İzmir Ödemiş’te, Gümüşhane’de, Erzincan İliç’te hala altın ve nikel madenciliği ve maden işletmeciliği zehrini yaşama akıtmaya devam ediyor.
Hayır, termik santrallerin yapımı durmadı, ‘bunlar yaşam alanlarının katilidir’ diye yasaklanmadı. Aksine, Foça’da, Karabiga’da,
Lapseki’de, Erzin’de, Çan’da, Yenice’de onlarca termik santral bacası yükseliyor. Göğümüzü bir yudum nefesimize kasteden kara
dumanlar sarıyor.
Hayır, nükleer santraller Fukişima’daki felaketin ardından uyanan birçok ülkenin yaptığı gibi ülkemizde tarihin çöplüğüne gönderilmiyor? Aksine, Sinop’ta, Mersin’de ve ülkemizin 5 farklı yerinde nükleer santral kurulması için çalışmalar devam ediyor.
Hayır, tarım alanlarımız sanayi, konut gibi her türlü yapılaşmanın önüne geçilerek korunmadı. Gıda ürünlerimiz GDO’lardan,
hibrit tohumlardan arındırılmadı. Aksine, Aliağa’da olduğu gibi son tarım alanlarımıza cüruf dökülüyor. Dünyanın tohum
tekelleri Avrupa’dan kovulduktan sonra ülkemizi yeni üsleri yapmak istiyorlar.
Hayır, doğal ve kültürel değerlerimizin korunması, sağlam bir biçimde geleceğe taşınması için çalışmalar yapılmıyor. Aksine sanata ‘ucube’ diyen, Osmanlı’nın öncesindeki Anadolu uygarlıklarını ortak kültürümüz olarak görmeyen siyasi iktidar tarafından
enerji, sanayi, maden ve ulaşım politikaları uğruna doğal ve kültürel varlıklarımız yok ediliyor. Bayramiç Kurşunlu’da antik
Skepsis kentine komşu işletilen felspat madeni hem antik kenti hem de kesilen binlerce ağaçla yöreyi tehdit ediyor.
Hayır, kentlerimizde tüm halk kesimlerine eşit planlı ve insanca yaşam alanları sunan şehircilik uygulamaları götürülmüyor.
Kentlerimiz sermayenin yeni rant alanları haline getirilmek için “kentsel dönüşüm” adı altında el değiştiriyor.
Evet, tüm bu sorunlar, yaşam alanlarımıza saldırılar, talan ve yıkımlar bizim umutlarımızı dün de kırmadı, bugün de kıramıyor.
Aksine mücadele azmimizi artırıyor, dayanışmayı büyütüyor. Biliyoruz ki direnmekten başka çaremiz yok ve direniştir gelecek
güzel günlerin müjdecisi...
İşte bu yüzden; Umutluyuz;
“Üç-beş ağaç kesmekle birşey olmaz” diyenlere, bu ülkenin dört bir yanından ummadıkları bir itiraz geldi; “Bir ağaç ölürse bir
halk uyanır”.
Umutluyuz, geçtiğimiz yıl Haziran’da Gezi Parkındaki ağaçların kesilmesi girişimine karşı başlayan Gezi Direnişi ve sonrasında
ODTÜ ormanının korunması mücadelesi bu ülkenin umut yolculuğunun ilk adımları oldu.
Umutluyuz, yıllardır ülke kaynaklarını yandaşlarıyla birlikte sömürmek için koalisyon kuran gerici güçlerin ittifakı çatırdıyor.
Yönetenlerin paylaşımdaki sorunlar nedeniyle birbirine düşmeleri, halkın gözünün önüne çekilen perdeyi de araladı. Ayakkabı
kutuları, para sayma makineleri, oğullar-babalar, eniştelerin yağması, yandaşların talanı derken sermaye iktidarlarının ülkeye
talan, yağma ve yoksulluktan başka verecek bir şeyleri olmadığını açıkça gösteriyor.
Umutluyuz, halkımız yılmıyor, direniyor, kazanıyor. Yuvarlakçay’da, Gerze’de, Ayvalıkta saldırılar püskürtülüyor.
Umutluyuz, Bergama köylülerinin attığı tohum büyüyor. Gezi’de fidan oldu.
Tüm canlıların eşit, özgür ve doğayla barışık bir yaşam sürdüğü gelecek güzel günlerin özlemiyle doluyuz.
Aynı özlemleri paylaştığımız herkesle umudumuzu da isyanımızı da birlikte büyüteceğiz...
EGEÇEP Yürütme Kurulu
13 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
27 Mart 2014
YEREL SEÇİMLERE DOĞRU BİR KAZANIM DAHA:
Katı Atık Bertaraf Tesisi Hatalı Yer Seçim İşleminin İptali Kesinleşti
İzmir Buca Gökdere Köyü’nde bir bölümü 1. derece doğal sit alanında kalan 22.85 ha. orman alanında entegre katı atık bertaraf
tesisi kurulmak istenmesine karşı EGEÇEP tarafından açılan davayı kazanmıştık. Mahkeme alanın İzmir Büyükşehir Belediye
Başkanlığınca kiralanmasını uygun bulan ve izin veren İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu ile Kültür
ve Turizm Bakanlığı’nın işlemlerini iptal etmişti.
Alanın entegre katı atık tesisi için kiralanmasına ilişkin işlemin iptali için İzmir 4. İdare Mahkemesi’nin 210/770 E.-2011/530
K. sayılı kararının Danıştay 14. Dairesi tarafından onanması üzerine idarenin karar düzeltme istemi yine aynı daire tarafından
reddedilmiştir. Böylece iptal kararı kesinleşmiştir.
Çöplük yapılmak istenen alan 1.derece doğal sit ve orman alanı olduğu gibi kente içme suyu sağlayan Tahtalı Barajı su havzası
içinde de kalıyordu. Ayrıca katı atık bertaraf tesisleri bölgedeki zeytinciliği de olumsuz etkileyecekti.
Söz konusu alanın iki kırsal yerleşime çok yakın ve hakim rüzgar yönü de dikkate alındığında turizm ve rekreasyon alanı olan,
doğal alanları ve ormanlarıyla kent yakın çevresinde önemli bir konumu olan Kaynaklar beldesi olumsuz yönde etkilenecek,
Tahtalı Baraj Havzası sınırında yer aldığı için güneyindeki havzayı da tehdit edecekti.
EGEÇEP olarak bu süreçte bizlerle birlikte bu mücadelenin ve kazanımın bir parçası olan bilim insanlarına, avukat arkadaşlarımıza ve tüm dostlarımıza bir kez daha teşekkür ediyoruz.
Havamızı, toprağımızı, suyumuzu kirletecek her yanlış kararın karşısında yaşam alanlarımızı korumaya ve savunmaya, İzmir’i
pek çok kentsel çevre sorunuyla yüz yüze bırakanların oyunlarını bozmaya devam edeceğiz.
Burçak KARAMAN UYSAL
EGEÇEP Eş Sözcüsü
14 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
Prof.Dr. Ali Osman KARABABA
EGEÇEP Eş Sözcüsü
22 Nisan 2014
EGEÇEP ALİAĞA’NIN VE BÖLGENİN YAŞAMINI SAVUNMAYA
DEVAM EDİYOR:
Danıştay sesimizi duydu…
EGEÇEP, Foça Ziraat Odası, Foça İlçesi Zeytin Üreticileri Birliği, Çağdaş Hukukçular Derneği ve yurttaşlar tarafından Enka
Enerji Üretim A.Ş. tarafından ithal kömüre dayalı olarak kurulması planlanan “Isıl Gücü 1721 MWT (800 MWe) Aliağa Enerji
Santrali” projesinin “Çevresel Etki Değerlendirilmesi Olumlu Kararı”nın iptali istemi ile açılan davada Danıştay 2. İdare Mahkemesi’nin 06.07.2012 günlü, E:2011/692, K:2012/1302 sayılı red kararırının BOZULMASINA karar verdi.
Kurulacak termik santralin deniz suyunun öngörülenden daha fazla ısınmasına, deniz canlılarının aşırı derecede zarar görmesine
neden olacağı, santralin aşırı derecede çevre kirliliğine yol açacağı, termik santralinin kurulduğu alanın yer seçimi bakımından
uygun olmadığı, halk sağlığını tehlikeye sokacağı, kesinleşen yargı kararlarına ve Anayasaya aykırı olduğu, Toprak Koruma
Kanununa aykırı olduğundan tarım alanlarının verimliliğinin azalacağı ve bu yönüyle ulusal ve uluslararası mevzuata uygun
olmadığı, üst ölçekli planlarda yeri bulunmadığı, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenen dava, idare mahkemesince“Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararında hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı” gerekçesiyle reddedilmiş, İzmir 2. İdare Mahkemesi’nin söz konusu red kararı tarafımızca temyiz edilmişti.
Danıştay 14. Dairesi sadece 3 çevre mühendisi bilirkişi tarafından hazırlanan raporu yeterli bulmayarak en az bir tanesi çevre
mühendisi olmak üzere alanın ve projenin özelliklerine göre arkeolog, sanat tarihçisi, şehir plancısı, ziraat mühendisi vb. uzmanlık alanlarından yeni bir bilirkişi heyetiyle, mahallinde yeniden keşif ve bilirkişi incelemesi yapılarak yeniden bir karar verilmesi
gerektiğine dikkat çekti. Söz konusu kararda “…ÇED süreci sonunda verilecek kararların yargısal denetimi yapılırken, seçilecek
bilirkişiler arasında bir çevre mühendisinin bulunması, diğer bilirkişilerin ise projenin bulunduğu çevrenin özelliklerine göre
ve nihai ÇED Raporunu hazırlayan kişilerin uzmanlık alanları da dikkate alınmak suretiyle seçilmesi gerekmektedir… seçilecek
bilirkişilerin projenin bulunduğu alana ve projeye yapılan itirazlara göre, değerlendirilmesi zorunlu olan ana konu başlıkları
bakımından yeterli uzmanlığa sahip olması, tarafları tatmin edici ve adil bir yargılama yapılması açısından bir gerekliliktir.”
ifadelerine yer verilmiştir.
Danıştayın bozma kararında ayrıca; 279, 294 parsellerde bulunan tescilli taşınmazların taşınması isteminin uygun olmadığı
yönündeki İzmir 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararının bulunduğu, İzmir İl Tarım Müdürlüğü
tarafından 3,64 hektar kuru dikili tarım (zeytin) arazisinin tarım dışı amaçla kullanılmasının uygun olmadığı, 1/5000 ölçekli Nazım İmar Plan Tadilatı başvurusunun İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclis kararıyla reddedildiği, 1/100.000 Ölçekli İzmir-Kütahya-Manisa Çevre Düzeni Planında “Tarımsal Nitelikli”alan sınırları içerisinde kaldığı ancak bu planın Danıştay 6.
Dairesince iptal edildiği, halen yürürlükte olan 1/25000 ölçekil İzmir KentselBölge Nazım İmar Planı Revizyonuna göre de
kısmen tarım, kısmen organize sanayi alanı içerisinde kaldığı, enerji üretimi tesislerinin 1/25000 ölçekli planının lejantında
gösterilmediği vurgulanmıştır.
Aliağa’nın ve bölgenin havasını, suyunu, toprağını, yaşamını savunma mücadelemizde önemli bir aşama kaydettiğimiz bu karar,
kirliliğe ve ölüme terk edilen Aliağa’nın var olan termik santral projelerinin durdurulması, diğer kirletici tesislerin denetlenmesi
için umut olmuştur. Aliağa’daki Termik Santral yapımı girişimleri derhal durdurulmalıdır.
Bu daha başlangıç, mücadeleye devam…
Burçak KARAMAN UYSAL EGEÇEP Eş Sözcüsü
15 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
Prof.Dr. Ali Osman KARABABA
EGEÇEP Eş Sözcüsü
9 Mayıs 2014
PAMUCAKTAN GÜZEL BİR HABER GELDİ:
SAZLIKLARDAN YİNE KUŞLAR HAVALANACAK...
İzmir ili Selçuk Pamucak bölgesindeki SİT korumasındaki sulak alana golf sahası ve turizm tesisleri inşa etme palanı Danıştay’ca
iptal edilmiştir. İptal kararının temyizine bakan Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun temyiz talebini reddetmesinin anlamı
şu; Pamucakta’ki önemli bir sulak alan, 1. ve 2. Derece doğal ve arkeolojik sit alanı, kumul, orman, çalılık, zeytinlik, su ve burada yaşayan tüm canlılar kurtulmuştur...
Bölgenin golf sahası ve turizm tesisi yapılması için Kültür ve Turizm Bakanlığınca, 12.04.2007 tarihinde onaylanan 1/5.000
ölçekli Selçuk Pamucak Koruma amaçlı Revizyon Nazım İmar Planı, 1/1000 Ölçekli Selçuk Pamucak Koruma Amaçlı Revizyon
İmar Planı ve 1/25000 Ölçekli Çevre Düzeni Revizyon İmar Planları revizyonunun iptali için bölge halkı 2007 yılında dava
açmıştı. EGEÇEP’in ve bileşenlerinden EFESÇED’in müdahil olduğu davada Danıştay’ın 6. Dairesi tarafından 30.12.2009 tarihinde “şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uyarlık bulunmadığı” gerekçesiyle dava konusu işlemlerin
iptaline karar verilmişti. Ancak davalı idare Danıştayın bu kararını temyiz etmiş ve bozulmasını istemişti. Şimdi de Danıştay
İdari Dava Daireleri Kurulu karar verdi: “Danıştay 6. Dairesince verilen karar usul ve hukuka uygundur, ileri sürülen temyiz
nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte değildir” demiş ve temyiz istemini reddetmiştir.
Böylece siyasi iktidarın ve yandaşlarının golf sahası, turizm parseli ve “yeşil” alan sağlamak amacıyla yaptığı “planlar” şimdilik
bozulmuş, önemli bir sulak alan, 1. ve 2. Derece doğal ve arkeolojik sit alanı, kumul ve orman, çalılık, zeytinlik, su, yarı karasal
ve karasal ekosistem ve burada yaşayan tüm canlılar ile yöre halkı kurtulmuştur.
Mutlak koruma alanı olan bölgede 12 balık türü, üçü nesli tükenmekte olan 99 kuş türü, 33 bitki türü bulunmaktadır. Bir
bölümü “Yaban Hayatı Koruma Sahası” olarak belirlenen, bir bölümü 1.derece, bir bölümü 2.derece sit alanı olan, sulak alanları,
gölleri, nehir drenaj kanalları ve kuş cennetini de içinde barından bölgenin çevresinde tarım ve zeytincilik yapılmaktadır. Arkeolojik açıdan da zengin olan ve tescil edilen bölge Anayasa, konuyla ilgili mevzuat ve ülkemizin imzalamış olduğu uluslararası
sözleşmeler gereği korunması gereken yerler kapsamındadır.
Bütün bu sulak alanı ve kumul seddesini yok edecek golf sahaları ve konaklama tesislerinin çim alanlarının kullanacağı sulama
suyu 4,9 milyon m3/yıl olarak hesaplanmaktadır. Sulama suyu sıkıntısı çeken bölgenin bu suyu kaynaklarından karşılaması
mümkün değildir. Olasıdır ki bölgenin geri planında yer alan tarım alanlarının sulama suyuna el atılacaktır. Öte yandan çim
alanlarında kullanılacak kimyasal gübrelerin, zararlılarla mücadele için kullanılacak kimyasal maddelerin taban suyunda, zaten
çok kirli olan Küçük Menderes’te ve denizdeki kirliliği daha da artıracağı tartışmasızdır.
Başta Selçuk olmak üzere tüm Küçük Menderes havzasından, çevre il ve ilçelerden günübirlik gelen insanlarımızın serbestçe
yararlanabildiği tek deniz olan Pamucak - Pananos sahilidir. Bu sahil yapılaşmaktan büyük ölçüde korunmuş, bir bakıma kurtarılmış, ülkemizde de, dünyada da ender doğal bölgelerdendir. Danıştay’ın dava konusu işlemleri iptal etme gerekçeleri arasında yer alan “Kamu Yararı” ilkesi, bu davada tam olarak karşılığını bulmuştur.
Gelecek kuşaklara yaşanılabilir bir dünya bırakmak için ekosistemin bir parçası olan insan, ekosistemdeki diğer tüm canlıların
yaşam haklarına saygı gösteren, onların varlığını ve yaşam alanlarını koruyan uygulamaları hayata geçirmelidir. Sermayenin
yarattığı tahribata ve kirliliğe karşı mücadele etmeye, dayanışmaya ve yaşamı savunmaya devam edeceğiz.
Burçak Karaman Uysal
EGEÇEP Eş Sözcüsü
16 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
Prof. Dr. Ali Osman Karababa
EGEÇEP Eş Sözcüsü
14 Mayıs 2014
KAZA DEĞİL CİNAYET,
DOĞANIN VE EMEĞİN SÖMÜRÜSÜYLE…
Bugün bir yandan büyük bir yoksulluk ve işsizlik yaşanırken öte yandan “çalışabilenler” için çalışma yaşamındaki koşulların
acımasızlığı son olarak Manisa Soma’da kömür madeninde yüzlerce işçinin canını aldı, canımızı aldı… Ne şirket yetkililerince
ne yetkili makamlarca kaybettiğimiz vatandaşlar ve yaralıların durumu ile ilgili sağlıklı hiçbir bilgi verilemiyor/verilmiyor…
Vahşi kapitalizmin dayattığı çalışma koşulları iş yaşamını yeni sömürü ilişkileri ve yeni sektörler ile şekillendirmektedir.
Ülkemizin dağını taşını delik deşik eden madencilik sektörünün acımasızlığı da bu sömürü çarkının bir parçası olarak sınır
tanımamaktadır. Madencilik iş cinayetlerinde birinci sıradadır. Günden güne artan kapasite artırımları, günden güne artan
güvencesiz işçi yığınları, günden güne artan doğa katliamları, günden güne artan iş cinayetleri ve buna çanak tutan siyasi iktidar! Öldürülen işçiler, nükleer atıklar, ağır metaller, madenler aynı toprağın altında! Aynı sermaye eliyle, doğanın ve emeğin eş
zamanlı sömürüsüyle!
Taşeronun taşeronuna verilen işler, esnek çalışma saatleri, hiç bir resmi kaydı olmayan işçiler, göstermelik baretler, kağıt üzerinde işçi sağlığı ve güvenliği “düzenleme”leri, sayıları giderek artan madenler, madenler, madenler…
Onlardan birinde, Soma’da kömür madeninin kantininde babalarını beklerken uyuyakalan çocuklar… Maden ocağında olduğu
söylenen çocuk işçiler… 2010’daki maden kazasında “kader bu işin doğasında var” diyen bir Başbakan!
Son olmayacağını bildiğimiz bu son iş cinayeti ülkemizin içine girdiği yağma ve sömürü düzenini ve siyasi iktidarın basiretsizliğini ve acizliğini tüm çıplaklığı ile bir kez daha gözler önüne sermiştir.
İş kazaları adı altında yaşanan iş cinayetlerine neden olan siyasi iktidar ve tüm sorumlular kamusal ve insani görevlerini yerine
getirmelidir. Soma’da ölüme davetiye çıkaranlar istifa etmeli ve bu çocuklara hesap vermelidir.
Yerin altında can pazarı yaşayan yüzlerce işçiyi temsilen konuşan ve “işveren tüm önlemleri alıyordu” diye ‘patronunu’ savunan
sendika genel başkanı ekmeklerini yediği işçilerden özür dilemeli, işgal ettiği o koltuğu gerçek sahiplerine, işçilere bırakmalıdır.
Bugün tüm ülke genelinde yas günü ilan edilmelidir.
Sağlıklı bir çevrede insanca YAŞAMA HAKKIMIZI, sağlıklı, güvenli, sosyal güvenceli koşullarda ÇALIŞMA HAKKIMIZI
istemek bugün her zamankinden daha YAŞAMSALDIR!
Soma’da hayatını kaybeden işçi kardeşlerimizi yüreklerimize gömüyoruz. Yakınlarına başsağlığı ve sabır, yaralılara acil şifalar
diliyoruz, acılarını yürekten paylaşıyoruz.
Burçak Karaman Uysal
EGEÇEP Eş Sözcüsü
17 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
Prof. Dr. Ali Osman Karababa
EGEÇEP Eş Sözcüsü
22 Mayıs 2014
GAZİEMİR NÜKLEER ATIK DAVASINA
EGEÇEP DAVACI OLDU;
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI NEREDE?
Kamuoyunun 2012 yılı Aralık ayında bir gazete haberi ile öğrendiği Gaziemir Aslan Avcı Döküm San. ve Tic. A.Ş. tesis alanındaki nükleer atıklarla ilgili fabrikanın yönetim kurulu üyeleri ve sorumlu müdürlerine karşı “çevreyi kasten kirletmek” suçuyla
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi ve mahalle halkının başvuruları ile açılan davanın duruşması 13 Mayıs 2014 Salı günü İzmir 3. Ağır
Ceza Mahkemesinde görülmüştür. Davaya Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) de müdahil olma talebinde bulunmuş, söz
konusu talep mahkemece kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 56. Maddesinde düzenlenen herkesin dengeli ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının korunması görevinin bilinciyle çevre ve ekoloji mücadelesi veren EGEÇEP olarak, suçtan zarar gören bağlamında ve gelecek kuşakları da kapsayacak kirliliğe
sebep olan suçluların yargılanmasında etkin bir rol üstlenmeyi tarihi bir sorumluluk olarak görüyoruz. Nükleer santral kurulması düşünülen ülkemizde, nükleer tehlikenin boyutlarının bir kez daha kamuoyu ile paylaşılmasını istiyoruz.
2007 yılından itibaren İZAYDAŞ, TAEK, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı gibi kurumların bilgisi dahilinde olan ancak bugüne
kadar nükleer atık sorunu ile ilgili araştırma ve çözüme yönelik sahici hiçbir iş ve işlem yapılmayan konunun üzeri adı geçen
kurumlarca örtülmeye çalışılmıştır. Yetkili kurumlar tarafından nükleer atığın bertarafına ilişkin teknik olarak bulunan çözüm
de yine üzerinin toprak ile örtülmesi olmuştur.
EGEÇEP, radyoaktif kirliliğe neden olan nükleer reaktör kontrol çubuğu atıklarının nereden, nasıl, hangi yollarla, nasıl geldiğinin araştırılarak, tespit edilmesi, yasadışı uluslar arası nükleer atık ticaretinin ülkemizdeki boyutlarının belirlenmesi ve alandaki kirliliğin bilimsel olarak tespit edilerek çevre ve halk sağlığı açısından alınacak önlemlerin bir an önce hayata geçirilmesi için
son derece önemli olan davanın takipçisi olacaktır.
Bu arada duruşmaya Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü avukatı katılmamaktadır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı suçluluk psikolojisiyle mi yoksa olayı ciddiye almadığı için mi davayı takip etmemektedir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan açıklama bekliyoruz. Bu davanın yanı sıra kamu otoritelerinin vurdumduymazlıklarının da takipçisi olacağımızı kamuoyuna bildiriyoruz.
EGEÇEP Yürütme Kurulu
18 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
4 Haziran 2014
BU TOHUM HARMAN OLACAK!
Geçtiğimiz yıl, Dünya Çevre Haftası’na denk gelen günlerde ülkenin dört bir yanında yüz binlerin “3-5 ağaç” için ayağa
kalkışından bu yana bir yıl geçti. Geçtiğimiz yıldan önce de her 5 Haziran tarihine denk gelen hafta içerisinde çeşitli etkinliklerle ‘Dünya Çevre Günü’nü gündeme taşımaya çalışıyorduk. Ülkemizde, dünyada, yaşam alanlarına, ekolojik yapıya, geleceğe
taşımamız gereken doğal ve kültürel değerlerimize yönelik sermaye kaynaklı tehditler, saldırılar karşısında direnenler olarak,
mücadelenin durumunu ve amaçlarını anlatmaya çabalıyorduk. Karşımızda, tüm dünyaya egemen olan, ‘tüketim, daha çok
tüketim, kar, daha çok kar” şeklinde özetlenecek kapitalist sömürü düzeni olduğunun bilinciyle, saldırıların arkasındaki gücü ve
bu güce karşı ortak mücadelenin gereğine dikkat çekiyorduk.
Ülkemizde, özellikle Bergama Köylülerinin siyanürlü altın madenine karşı yaşam alanlarını koruma mücadelesi sonrası gelişen
çevreci halk direnişlerinin, temiz, yaşanabilir, onurlu, doğayla ve kendiyle barışık bir ülke, bir dünya özlemindeki önemine vurgu
yapıyorduk hep…
Daha öncekiler gibi bir başka sermaye iktidarı olan AKP hükümetleri döneminde, yurdun onlarca yerinde, her geçen gün artan,
yaşam alanlarımıza yönelik yağma, talan, rant politikalarına karşı mücadelelerin varlığının yanı sıra birliğinin gerekliliği konusunu bilince çıkarmaya çabalıyorduk.
Tortum’da, Yuvarlakçay’da, Karadeniz’de, Kazdağlarında, Amasra’da, Foça’da, Şırnak’ta, Erzincan’da, Gerze’de, Dersim’de bazen
küçük itirazlar, bazen dişe diş kavgalarla gelişen mücadelelerin hiçbirisinin boşa verilmediğini anlatmaya uğraştık. ‘Direnmekten
başka çare yok’tan öte direnmenin onurluca yaşamanın gereği olduğunu ve mutlaka toplumsal yaşamda kendi sesini bulacağının
inancıyla çabalarımızı, mücadele azmimizi koruduk.
İktidarın, her türlü devlet gücünü eline geçirip ‘tamam artık siz ne derseniz deyin, neye karşı çıkarsanız çıkın bizim dediğimiz olacak’ diye kibirlendiği bir dönemde, bir yıl önce bu günlerde emeklerimizin, çabalarımızın, boşa olmadığını gördük, mutlulukla.
Taksim Gezi Parkındaki ağaçları kesip “Kışla görünümlü AVM yapacağım” diyen muktedirin karşısına dikilen yüz binler, milyonlar “Bir ağaç ölür bir halk uyanır” sözünün anlamını öğretti kendilerine. Gezi’ye Topçu Kışlası hayal oldu iktidar için, ancak
8 canı alarak, 9 kişinin gözünü çıkararak, yüzlerce insanı yaralayarak ve her tarafı gaza boğarak önlediklerini sanıyorlar, devr-i
iktidarlarının sonunu. Oysa Gezi’de ayağa kalkan, ülkenin dört bir yanında yaşam bulan, dirilen, cüret eden çoğu ilk kez eylem
yapmış, sokağa çıkmış gençlikti ana gövde. Gelecekti yani ve geleceğin umut tohumu toprağa düşmüştü artık.
Gezi’nin birinci yıl dönümünde bu tohumun büyüyüp serpildiğini herkes gördü. Bu tohumu da gazla, sopayla, TOMA’yla durdurabileceklerini sanıyorlar ki yapacakları başka birşey de yok. Dikta rejimler, çöken diktatörlüklerini ancak daha çok baskı ve
şiddetle yaşatabileceklerini sanırlar. Bir parça demokrasi, bir nefes özgürlük, bir yudum sevgi ve hakça paylaşımın düşüncesi bile
onların kabuslar görmelerinin nedenidir.
Bu gün, Gezi’de toprağa düşen fidanı büyütme günüdür artık.
İzmir Efemçukuru’nda, kentin su havzasındaki altın madeni sularımızı zehirliyorsa,
Aliağa’da, Amasra’da, Erzin’de, Biga Yarımadası’nda ve onlarca yerde termik santral bacaları ölüm kusuyorsa,
Kozak Yaylası, Bergama, Kışladağ, Erzincan İliç, Gümüşhane Masrta, Kütahya, Eskişehir Kaymaz, Turgutlu Çaldağı ve Kazdağları’nda başta altın madenleri olmak üzere, vahşi madencilik uygulamaları toprağımıza, havamıza, suyumuza zehir
karıştırıyorsa,
Karadeniz’de, Dersim’de ve ülkenin tüm derelerinde HES’ler sularımızı hapsedip, şirketlerin kasalarına dolar olarak akmak üzere
gasp ediyorsa,
Allianoi’de, Kyme’de, Hasankeyf ’de, Latmos’da kadim Anadolu halklarından bize kalan kültürel miraslarımız kar hırslarına kurban edilmek isteniyorsa;
Soma’da, Zonguldak’ta yeraltında, İstanbul ve ülkenin dört bir yanındaki inşaatlarda, fabrikalarda, tarlalarda, yollarda işçiler,
emeğiyle alın teriyle evine ekmek götürme derdinde olan emekçiler, ‘maliyet artışı’ olmasın diye sağlıksız, önlemsiz, güvencesiz
şekilde çalıştırılıp iş cinayetlerine, katliamlara uğruyorsa,
Ve siyasi iktidar tüm bunlar olup biterken, tüm bu yapılanların tam ortasında, baş sorumlusu konumundaysa,
Orada ‘sosyal devlet’ten bahsedilemez!..
Orada direnmek doğanın, tüm canlıların en temel yaşama hakkıdır!...
Orada Gezi’de toprağa ekilen direniş tohumunu büyütmek ve eşit, özgür, hakça, doğayla barışık bir yaşam özlemini yüksek sesle
dillendirmek tüm yaşam savunucularının boyunlarının borcudur.
Ekilen ekin harman edilene kadar umudumuzun fidanını büyütmeye devam edeceğiz...
Ekolojik yıkıma karşı mücadele haftasında bir kez daha tüm yaşam savunucularına, ülkenin dört bir yanındaki emek, demokrasi
ve ekoloji örgütlerine safları sıklaştırma ve birlikte mücadele çağrısı yapıyoruz.
EGEÇEP Yürütme Kurulu
19 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
12 Kasım 2014
SOMA’DA KÖMÜRÜN KARASI ZEYTİNİN ACISINA KARIŞTI
7 Kasım Cuma sabahına yeni bir acıyla uyandık. Yırca’da 6000’den fazla zeytin ağacı dozerlerle, dakikalar içinde katledildi. Kolin
Grubu tarafından yapılmak istenen termik santrale karşı günlerdir yaşam nöbeti tutan köylüler şirketin özel güvenlik görevlileri
tarafından darp edildi. Soma’da kömürün karası zeytinin acısına karıştı…
O ağaçlar sadece tarlada yeşil, sofrada zeytin değildi. O ağaçlar umutla hayata tutunan köylüydü, dalına konan kuş, hasadını bile
oyuna çeviren çocuktu; o ağaçlar yaslanacak bir omuz, asırlık tarih, kim bilir kaç ömür, biriktirilmiş koca bir kültürdü.
Yırca’da yangından mal kaçırır gibi alelacele kamulaştırılan köylülerin zeytinlikleri, Danıştay’ın yürütmenin durdurulması kararının etkisizleştirilmesi için yine alelacele talan edildi. Bir gecede 6000’den fazla zeytin ağacının sökülüp atıldığı, köylülerin şirket
çalışanlarınca darp edildiği Yırca’da, faaliyette olan ve hâlihazırda yaşamı tehdit eden iki termik santrale 3.’sünün eklenmesi için
yapıldı bütün bunlar…
Düşünün ki bir ülkede yargılaması devam eden bir arazide, iki otobüs dolusu şirket çalışanı özel güvenlik görevlisi, sabaha karşı,
zeytinliklerin bulunduğu bölgeye ağaç kesimi yapmak üzere iş makineleriyle gelebiliyor. Bu şirket çalışanları, hukuksal yollara
başvuran ve hukuksal süreç tamamlanana kadar tek geçim kaynakları olan zeytinlerini korumaya çalışan Yırca’lı köylülere pervasızca saldırabiliyor. Köylülerin üzerine biber gazı sıkıyor, kadın-erkek yaşlı-genç demeden sopalarla halkı darp edip, avukatlarını kelepçeleyerek saatlerce özgürlüğünü kısıtlayabiliyor. Jandarma yok! Güvenlik yok! Devlet yok!
Biz bu eşkıyalığı tanıyoruz… Gezi’de, ODTÜ’de, Çine’de, Çeşme’de, Artvin’de, Gerze’de, Tortum’da ve Validebağ’da gece yarısı
çalışan iş makineleriyle halkına karşı devlet eliyle yürütülen terör, bu kez, yandaşları tarafından aynı pervasızlıkla uygulanmıştır.
Yırca, AKP hükümetinin halkını ve hukukunu tanımaz, yaşam alanlarını talana açan politikalarının çarpıcı bir örneğidir. Bizler
bu eşkıyalığı kınıyoruz!
İki termik santral ile zaten yaşamı tehdit eden kirliliğin yanına üçüncü termik santral yapılmaya kalkışılarak, ekolojik kıyımla ve
işçi kıyımları ile Soma-Yırca ölüme mahkum ediliyor. Yetmiyor, tüm bu olanların ardından şirket çalışanı 100 kişi, üstelik 50’si
özel güvenlik görevlisi işten çıkarılıyor. Böylece şirketin iddia ettiği “istihdam” maskesi de düşüyor. Doğa ve emek sömürüsü
birlikte, bir kez daha tüm acımasızlığıyla vücut buluyor.
Üstelik bu kıyım için hiç bir hukuksal yanı olmayan acele kamulaştırma yoluyla köylülerin zeytinlikleri devlet zoruyla ellerinden
alınarak, termik santralı yapacak Kolin firmasına veriliyor. Zeytinliklere kamu gücüyle el koyan şirket bir yandan hukuksal süreç
tamamlanmadan oldu-bitti ile zeytin ağaçlarını dozerlerle katlediyor, diğer yandan yörede yaşayan insanları dövüyor, kelepçeliyor, alıkoyuyor.
Yaşam alanlarımız, doğal-kültürel varlıklarımız sermayenin kullanıma sınırsız olarak sunulurken yaşamına, emeğine, doğasına
sahip çıkan halka devlet eliyle ve yandaş şirket terörüyle zulmediliyor.
Yırca’da yaşanan terörden başta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olmak üzere, Manisa Valisi ve Soma Kaymakamı doğrudan
sorumludur.
Yırca köylülerine hukuk tanımaz şekilde pervasızca saldıran, biber gazı kullanan, avukatlarını kelepçeleyen, şiddet kullanan şirket sahipleri, yetkilileri ile çalışanlarının hakkında; bir aydır devam eden direniş ve olması muhtemel bu saldırıyla ilgili gerekli
önlemleri almayan ve yaşanan şiddete göz yuman tüm kamu görevlileri hakkında derhal soruşturma başlatılmasını istiyoruz.
Ülkenin dört bir yanında estirilen devlet ve şirket terörü ile insanların çaresizliğe mahkûm edilmeye çalışıldığını görüyoruz.
Ağaçlarımıza sarılmak, birbirimize sımsıkı tutunmak için, umudu da isyanı da dört bir yanda büyütmek için herkesi yaşama,
geleceğe ve emeğe sahip çıkmaya çağırıyoruz.
EGEÇEP – EGE ÇEVRE VE KÜLTÜR PLATFORMU
İZMİR MÜZİSYENLER DERNEĞİ
ODTÜ EGE MEZUNLARI DERNEĞİ
İZMİR FEMİNİST KOLLEKTİF
İZMİR KADIN DAYANIŞMA DERNEĞİ
BAĞIMSIZ KADIN İNSİYATİFİ
KÜRESEL EYLEM GRUBU
FARKINDA MISINIZ İKLİM DEĞİŞİYOR DERNEĞİ
İZMİR DERSİM KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ
HDP
DESTEKLEYEN KURULUŞLAR
KESK İZMİR - EĞİTİM-SEN - SES
YEŞİLLER SOL VE GELECEK
20 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
26 Kasım 2014
BERGAMADAKİ SİYANÜR KAZASI KARARTILMASIN!
MADEN DERHAL KAPATILSIN!
Bilimsel raporlara ve Danıştay kararlarına rağmen yıllardır hükümetlerce çalışmasına göz yumulan, uğruna yönetmelikler hazırlanan, değiştirilen, Bakanlar Kurulu kararları alınan, açık veya gizli aflar çıkarılan Bergama-Ovacık Altın Madeni işletmesinde
ne yazık ki istenmeyen ancak beklenen oldu. 21 Kasım Cuma günü madenin ikinci atık barajına siyanürlü çamur taşıyan boru
patladı. Bu kaza ile birlikte dereye karıştığı tahmin edilen tonlarca siyanürlü bileşikler ve ağır metaller içeren atık doğada kontrolsuz biçimde çevre ve halk sağlığını tehdit ediyor.
Siyanür dünya üzerindeki en zehirli bileşiklerden biridir. Az miktarları dahi insan ve diğer canlı türlerinin çoğu için zehirlidir.
Altın madenciliğinde kullanılan serbest siyanür en zehirli siyanür formudur. Meta-siyanür bileşikleri, her ne kadar serbest siyanürden daha az zehirli olsa da, doğada kalıcı olabilir. Bu kalıcı yıkım ürünleri serbest siyanürün anlık zehirli etkisine ek olarak
uzun dönemde canlı yaşamını etkilemeye devam eder.
Filipinlerden Kırgizistan’a, Romanya’dan Endonezya’ya, Şili’den Papua Yeni Gine’ye, Brezilya’dan Bolivya’ya dünyanın dört bir
yanında altın madenlerinde yaşanan kazalarda yüzlerce insan yaşamını yitirmiş, tarım alanları, yer altı ve yerüstü suları kirlenmiş, pek çok göl, nehir ve deniz yaşamı geri dönülemeyecek zararlar görmüş, binlerce insan göç etmek zorunda kalmış, onbinlerce hayvan siyanür zehirlenmesinden ölmüştür. Bilimsel gerçekler ve bugüne kadar yaşanan örnekler altın madenlerindeki
risklerin, hele ki ülkemizde, göze alınamayacak kadar önemli ve büyük olduklarını göstermektedir.
İş kazalarında Avrupa birincisi olan ülkemizde, TÜİK’in 2013 verilerine göre, diğer sektörlerle açık ara farkla %10,4 ile madencilik sektörü birinci sırada yer almaktadır. Sağlık sorununa maruz kalanların oranının en yüksek olduğu sektör yine %5,5
ile madencilik sektörüdür…
Bu kadar riskli ve sorunlu bir çalışma alanında yıllardır imar planı olmadan, yapı kullanma izni olmadan açılma ruhsatları
verilmiş, yargı kararları yok sayılarak, üstelik kapasite artırarak işletmeler faaliyetlerini sürdürebilmiştir. Bergama Ovacık Altın
Madeni, sermayenin ve hükümetlerin bilimi ve hukuku yok sayarak talan politikalarını hayata geçirdikleri ilk örnek olmakla birlikte tek örnek değildir. Erzincan İliç’ten, Eskişehir Kaymaz’a, Uşak Kışladağ’dan İzmir Efemçukuru’na daha pek çok yerde talan
politikası sürmekte, ekolojik yıkımlar devam etmektedir. Yıllar içerisinde yeni ruhsatlar alınmış, yeni altın madenleri açılmış ve
hükümetler değiştiği halde altın politikası değişmemiştir. Çünkü hükümetler çok olsa da sermayenin çıkarları tektir. Ülkenin
özgün koşulları göz ardı edilerek, doğa, bilim, hukuk ve halkın görüşleri hiçe sayılarak yargı kararlarının arkasından dolanarak
ısrarla sürdürülen bu politika, küresel kapitalizmin Türkiye’ye yansımalarından başka bir şey değildir.
Bugün, Bergama Ovacık altın madeninde meydana gelen kaza ile ilgili başta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olmak üzere sorumluluğu bulunan tüm yetkili kurum ve kuruluşları göreve çağırıyor, hukukun üstünlüğü ve bilimsel gerçekler doğrultusunda maden
işletmesinin faaliyetlerinin bir an önce durdurulmasını, olası felaketler için önlem alınmasını istiyoruz.
Altıncı şirketin, cuma gününden bu yana bütün vardiyaları alarma geçirerek kazanın izlerini yok etmeye çalıştığı bilgileri geliyor. Böyle bir ortamda altın madeninin yaşanan sorunla ilgili “rutin tamir ve bakım” açıklaması yapmasını suçu karartma ve
geçiştirme çalışması olduğunu düşünüyoruz. Haziran 2006 yılında Eşme ve köylerinden yaklaşık 1500 yurttaşın siyanürle zehirlendiği Kışladağ Altın Madenindeki kazanın karartılması gibi bu kazanın da karartılacağı endişesini taşıyoruz.
Başta Narlıca köylüleri olmak üzere, yöre halkı endişe ve korku içindedir. Kaza ve sonuçları ile ilgili kamuoyunun sağlıklı bir
şekilde bilgilendirilerek halkın kaygı ve endişesinin önüne geçilmesi ve çevre ve halk sağlığı açısından gerekli önlemlerin alınması konusunda ilgilileri uyarıyoruz.
Burçak Karaman Uysal
EGEÇEP Eş Sözcüsü
21 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
Prof. Dr. Ali Osman Karababa
EGEÇEP Eş Sözcüsü
30 Kasım 2014
ALİAĞA’YI TERMİK SANTRALLERİN
BİR TANESİNDEN KURTARDIK,
SIRA DİĞERLERİNDE...
Aliağa, 1989 yılından bu yana kurulmak istenen termik santrallere karşı verilen mücadelenin sembolü olmuştur. 25 yıl önce
İzmir’den Aliağa’ya kadar oluşturulan insan zinciri ve ardından verilen yargı kararları ile termik santral macerasından vazgeçilmişti. Buna rağmen 2008 yılında -ilkinden yaklaşık 18 yıl sonra yıl sonra- Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu tarafından ENKA
A.Ş.’ye 49 yıllığına üretim lisansı verilmesi üzerine Aliağa’da termik santraller yeniden karşımıza çıkarıldı. Üstelik bu kez Aliağa
1989 yılının Aliağa’sı da değil. 18 yıllık süre içinde bölgede kurulan sanayi tesisleri; Demir Çelik Fabrikaları, Petro-kimya tesisleri, Gemi Söküm Tesisleri, haddehaneler ve diğerleri, Aliağa’ya saçılan zehrin sınır değerlerini fazlasıyla aşmasına neden olmuş,
tüm canlılara ölüm saçmaktaydı.
İşte bu şartlar altında bölgede termik santral kurulması sadece bölge halkının değil, İzmir’de yaşayanların ve tüm canlıların
yaşamını tehdit altına sokmak olduğundan meslek odaları ile zeytin üretici birlikleri, ziraat odaları ve bir grup yurttaşla birlikte
kömür yakıtlı termik santrale verilen lisansın iptali için dava açmıştık. Davada Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’ndan “ÇED
OLUMLU KARARI VEYA çed gerekli değildir kararı alınmadan üretim lisansı verilmesinin hukuka aykırı olduğu ve lisansın
yürütülmesinin durdurulması” kararını aldık. Bu sayede Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği’nde “ÇED kararı ibraz edilmesi
zorunluluğu” getiren değişiklik yapılmasını sağladık. Ardından bu firmaya ve bir diğer proje olan İzdemir termik santralı için
ÇED olumlu belgesi verilmesi üzerine lisansın yanı sıra ÇED kararlarının hukuksal denetimi için davalar açtık.
Lisans iptali ve ÇED olumlu belgesi iptali davalarında İzmir İdare Mahkemeleri’nin hukuka aykırı biçimde verdikleri “davanın
reddİ” kararlarını Danıştay’dan bozdurduk. Şimdi Aliağa’da yapılacak iki ayrı termik santral için verilen ÇED izninin hukuksal
denetimi için yeniden keşif ve yargılama yapılacak.
Danıştay 13. Dairesinin kararını temyiz etmemiz üzerine, İdari Dava İdareleri Kurulu, Elektrik Piyasası yönetmeliği gereğince,
Çevresel Etki Değerlendirilmesine ilişkin olumlu kararının alınmış olmasıyla beraber, ÇED olumlu kararının iptaline yönelik
açılan davanın reddine ilişkin kararın Danıştay 14. Dairesi’nin 04.03.2014 tarih 2012/9228 K. 2014/2872 K. sayılı kararının bozulduğunun gözetilmesi ve yeniden karar verilmesi gerektiğini belirterek kararı bozmuştur. Yani, lisans alınması için gereken
ve EPDK’ya sunulan ÇED olumlu kararı iptal edilmesi halinde verilen lisansın hukuki dayanağının ortadan kalkabileceği bu
nedenle bu hususun dikkate alınması gerektiğini bildirmiştir.
Tüm bu yargı kararları sonucunda, EPDK tarafından verilen lisanların da hukuksal dayanakları kalmamıştır. Bu kapsamda
geçtiğimiz günlerde EPDK’ya Enka Üretim A.Ş.’ye verilen lisansın hukuksal durumunu sorduk. Kurum tarafından verilen;
Enka A.Ş. tarafından kuruma başvuru yapılarak lisansın sona erdirilmesinin talep edildiği, 23.12.2013 tarihinde lisansın sona
erdirildiği bilgisi verildi.
Böylelikle 25 yıl önce başlayan yaşamı savunma mücadelesinden bir kazanım daha elde ettik, yedi yıldır engellemek için mücadele ettiğimiz termik santrallerden birisinden daha kurtulduk.
Şimdi sıra diğerlerinde; ÇED davası Danıştay tarafından bozulduğu halde faaliyetini sürdüren İzdemir Termik Santral başta
olmak üzere proje halinde olan diğer termik santralleri de defedeceğiz.
Buradan İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne sesleniyoruz; İzdemir Termik Santralı’na verdiğiniz açılma ruhsatını geri alın santralı
mühürleyin.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sesleniyoruz; Aliağa’da kömür yakıtlı termik santrali için
verdiğiniz lisans ve izinleri geri alın, yeni kirleticilere izin vermeyin.
EGEÇEP Yürütme Kurulu
22 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
5 Aralık 2014
YİNE ENERJİ SANTRALİ, YİNE AĞAÇ KIYIMI
URLA’DA KEPÇELER KIYIM İÇİN BEKLİYOR.
Kıyım bu kez, Hassas Teknik Elektrik Üretim San. ve Tic. A. Ş. tarafından Urla Ovacık Köyü Araplardağı bölgesinin ormanlık
alanında kurulmak istenen rüzgar enerji santrali (RES) elbisesiyle geliyor karşımıza…
Bölgede RES’ne ilişkin alınan izinlerin hepsinin süresi geçmiş durumda. Bu izinler “YOK HÜKMÜNDE”. RES’ler bölge halkı
tarafından istenmiyor. Şirkete verilen ÇED gerekli değildir kararı, üretim lisansı, imar planları ve orman kesin izninin iptal
edilmesi için yasal yollara başvuruldu. Dava devam ediyor. Buna rağmen, alanda kesim çalışmaları için bugün kepçeler ormana, zeytinliklere dayandı. Ovacık köylüleri bu sabah saat 08:30 itibariyle ağaç kesimi için ormana gelen kepçenin sesiyle uyandı.
“Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararının iptali istemiyle İzmir 5. İdare Mahkemesi’nde açılan yürütmeyi
durdurma istemli davada, Yürütmenin durdurulması kararının verilmesi kuvvetle muhtemeldir. Buna rağmen hala bölgede
ağaç kesimine başlanmak için hazırlık yapılması, Yırca’daki uygulamanın tekrarlanacağını göstermektedir.
15 MW gücünde 12 rüzgar türbini kurulması için Urla Ovacık Köyü’nde orman kıyımı daha gerçekleşmek üzeredir. Bugün itibariyle, proje sahası ormanlık alanda 50-100 yaşında kızılçam ağaçları ile özel mülkiyetlerdeki zeytin ağaçlarının da bulunduğu
yaklaşık 300 ağaç kırmızı boyayla numaralandırılmış, sarı kantaronların ve kekiklerin etrafı güvenlik şeridiyle çevrilmiştir.
Bizler boyalarla işaretlenen, etrafı çevrelenen yüzlerce ağacın sessizce ölümü beklemesine izin vermeyeceğiz.
Hukuken sakat izin ve işlemler üzerinden ağaçlara, zeytinlere, kekiklere, sarı kantaronlara; ormanın herhangi bir varlığına YAPILACAK herhangi BİR MÜDAHALE HUKUKA AYKIRI OLACAKTIR. BU MÜDAHALEYE İZİN VEREN, GÖZ YUMAN
HER BİR YETKİLİ İSE BU EKOKIRIMIN SUÇ ORTAĞI OLARAK TEK TEK SORUMLU OLACAKTIR.
Şirketin ormana zarar verecek her türlü eylem ve müdahalesine karşı bir an önce önlem alınmasını, yine Yırca örneğinde
görüldüğü üzere şirketin özel güvenliği tarafından bölge halkına yönelebilecek şiddette karşı bölge halkının can ve mal güvenliğine yönelik kolluk kuvvetlerince önlem alınmasını istiyoruz.
Geri dönüşü olmayan zararları ve olası bir ekolojik yıkımı önlemek adına yargı kararları sonuçlanıncaya kadar şirketin faaliyetlerine izin verilmemesini, bölgeye yönelik olası bir şirket girişiminde Urla Ovacık orman köylülerinin ormanları ve yaşam
alanlarını tehdit edecek her türlü müdahaleye karşı yetkilileri göreve çağıyoruz.
EGEÇEP Yürütme Kurulu
23 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
27 Ocak 2015
BERGAMA DA SUSKUNLUK SON BULSUN!
ALTIN MADENLERİ KAPATILSIN!
“…..Açlığın, dünyayı sarsacak beyaz adam ve ardında çölden başka bir şey kalmayacak! Beyazların şehirlerinde sessizlik yoktur. Oralarda ilkbahar yapraklarının sesini, uçuşan böceklerin Vızıltılarını işitemezsiniz.Gürültü, patırtı kulaklarımızda uğuldar.
Kuşların ötüşünü, su başında kurbağaların bağrışlarını İşitemezsen bu dünyada ne kalır ki?”
Kızılderililerin Reisi Seattle
Gazetelerde Bergama Ovacık’ta faaliyet gösteren Koza Altın Şirketinin orman kullanım izinlerinin Orman ve Su işleri Bakanlığının talimatı ile yenilenmediğine ve şirkete bulundukları araziyi boşaltmaları ve eski haline getirmeleri için bir yıllık süre
verildiğine ilişkin bilgiler yer almıştır.
On yılı aşkın süredir binlerce ton verimli toprağı siyanürle zehirleyip, binlerce ağacı yok eden, ürettiği ve çevreye saçtığı binlerce
ton zehirli atık nedeniyle yaşanmaz hale getirilen bölgenin bir yıllık sürede “eski hale getirilmesi” istenmiştir. Eski hale getirilmesi gerekmektedir çünkü; ulusal ve taraf olduğumuz uluslar arası düzenlemelere göre, madencilik ve diğer çeşitli nedenlerle
insan eliyle tahrip edilen ekosistemin yeniden eski hale getirilmesi yasal bir zorunluluktur. Sürekli büyüme, üretme ve tüketme
hırsıyla suyu, toprağı ve havayı ticari bir mal olarak gören sistem, ekosistemi, binlerce canlının yaşam alanı değil, sadece bir ağaç
ve bitki topluluğu, peyzaj sorunu olarak algılatmaktadır.
Oysa çevreye vereceği geri dönülmez zararlara ilişkin bilim insanlarının raporlarına ve buna dayanılarak verilen onlarca yargı
kararına karşın Bergama Ovacık altın madeninin faaliyet göstermesine izin verilmiştir. Geç de olsa zarardan en kısa sürede
dönülerek öncelikle madenin faaliyetine derhal son verilmeli, doğaya verilen zararları bertaraf edecek önlemler derhal alınmalıdır. Madencilik faaliyetinden sonra maden sahalarının rehabilite edilmemesi, faaliyet dönemindeki tahribatın benzer şekilde yıllarca devam ettiğini bize göstermiştir. Şu saatten sonra Bergama Ovacık’taki doğanın tekrar eski haline getirilmesi olanaksızdır. Kesilen binlerce çam, zeytin ağacı, yok edilen orman ekosistemi, zehirlenen tarlalar, yer altı suları, ölen onca canlı ve
yörede her geçen gün arttığı dile getirilen kanser olayları, altın madeninin geride bıraktığı ‘hediyeler’dir. Bugüne kadar yapılan
tahribatın tamamen onarılması olanaksız olsa da madenin faaliyete son verilecek olması doğaya bundan sonra verilecek zararların önüne geçilmesi açısından önemlidir.
Yine de, maden sahasının rehabilitasyonu bir an önce sağlanmalı, tehlikenin sürekliliğinin önüne geçilmelidir. Yöre köylerinde
ciddi sağlık taramaları yapılıp, iddialar bilimsel temelde ele alınmalı ve gerekli müdahaleler daha fazla gecikmeden yapılmalıdır.
Altıncı şirket ve devlet kurumları son gelişmelerle ilgili kamuoyuna acil olarak bilgi vermelidir. Suskunluk politikası geri
dönüşümsüz zararın her geçen dakika biraz daha artmasına neden olmaktadır.
Onlarca yıl daha o bölgede duracak olan atık havuzu ve siyanür işleme tesislerinin düzenli kontrolleri çok sıkı bir şekilde
gerçekleştirilmelidir.
Her şeyden önemlisi, doğayı, canlı yaşamını, %95’i süs olarak kullanılan altın madeni için geri dönüşümsüz bir şekilde tahrip
eden ülkemizdeki tüm altın madenleri derhal kapatılmalıdır…
Ülkemizin üstü ‘altın’dan değerlidir!
Ölüler altın takmaz!
EGEÇEP Yürütme Kurulu
24 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
3 Şubat 2015
KUİTO ATIĞI DERHAL SINIRDIŞI EDİLSİN!
Kuito adlı radyoaktif ve tehlikeli atık taşıdığı söylenen geminin dün gece Aliağa Gemi Söküm limanına demirlendiği bilgisi geldi.
Gemi ile ilgili 2013 yılında düzenlenen bir raporda yoğun radyoaktif ve tehlikeli atık ile petrol atığı içerdiğine ilişkin bilgiler var.
Tüm bu iddialara karşı gemi söküm patronlarının derneği Gemisander, yasal olarak tüm izinlerin alındığını ileri süren bir açıklama yaptı. Bu açıklamada radyoaktif ve tehlikeli atık analizlerinin kimler tarafından yapıldığı bilgisi, uzman akredite şirketinden
rapor alınıp alınmadığı, alındı ise sonuçları ve raporlarda esas alınan uluslar arası değerler belirtilmiyor. Bu bilgilerin kamuoyu
ile acilen paylaşılarak, tüm kaygıların giderilmesi bir zorunluluktur.
Hatırlanacağı üzere sadece 8 yıl önce 2006 yılında, Hollanda gemisi olan Otapan’ın Türkiye karasularına girmeden önce bildirilenden fazla aspest içerdiği bilgilerinin paylaşılması üzerine, meslek odaları ve demokratik kitle örgütlerinin içinde yer aldığı
kitlesel bir karşı çıkış gelişmiş ve bu karşı çıkış sonrasında gemide, 1 ton olduğu söylenen asbestin bildirilenden 77 kat fazla olduğu Hollanda hükümeti tarafından açıklanmıştı. Kuito için gerekli izinlerin alınmış olması bu nedenle kaygılarımızı azaltmıyor.
Öte taraftan Gaziemir’de gömülü bulunan nükleer bulaşıklı tehlikeli atıklar, Akkuyu Nükleer Santralinin kurulmasına yönelik
ısrarlı girişimler, radyoaktif atık içeren gemilerin yasal olmayan yollarla ülkemize sokulmaya çalışılması kaygılarımızı daha da
artırıyor.
Bir yanda nükleer atıklarla baş edemeyen dünya ülkelerinin nükleer atık çöplüğü yapılmak istenen Türkiye, diğer tarafta AKP
hükümetinin nükleer enerji santrali kurma konusundaki ısrarıyla dünyanın eski teknoloji çöplüğü yapılmak istenen Türkiye…
Yurtdışından kaçak ya da kontrolsüz gelen nükleer atıklarla yıllardır başı dertte olan ülkemiz, henüz var olan atıklardan kurtulamamışken, yeni kirliliklerle yeni skandallarla yüzyüze bırakılıyor.
Gaziemir’deki nükleer bulaşıklı atıkları bertaraf etmek için hükümetin ve yetkili kurumların atıkların üzerini toprakla örtmenin
ötesinde bir varlık gösteremediği ilkellik ve acizliğinin üzerine Aliağa’da sökülecek gemiden çıkacak atıkların ne şekilde bertaraf
edileceğini ve yüzyüze kalacağımız tehlikenin boyutlarını tahmin etmek çok zor olmasa gerek!
Yıllardır demirçelik fabrikaları, gemi söküm tesisleri ve onlarca kirletici sanayinin altında ezilen, kurulmak istenen termik santrallerle her geçen gün ölüm bölgesi haline getirilen Aliağa şimdi de radyoaktif kirlilik tehdidi altında…
Yaşam savunucuları olarak tehlikeli atık içeren Kuito gemisinin Türkiye karasularına alınmaması için yetkililere seslenmiştik.
Gemi tüm uyarılara rağmen Aliağa limanına demirlemiş durumda!
Bir kez daha;
Geminin radyoaktivite, asbest, diğer tehlikeli ve tehlikesiz atık içerip içermediğinin bağımsız akredite bir kurum tarafından
tespit edilerek raporla saptanması için yetkililerin derhal gerekli girişimlerde bulunmalarını istiyoruz.
Yeterlilik belgesi bulunan laboratuarlarda yapılacak inceleme sonrasında radyoaktif ve tehlikeli atık saptanması halinde bunların
listelenmesi ve geminin listeli tehlikeli atıklardan arındırıldığına ilişkin belgelerin alınmasını istiyoruz.
Aynı zamanda radyoaktif ve tehlikeli atıkların saptanması halinde gerçeğe aykırı beyanda bulunanlarla ilgili yasal işlemlerin
başlatılmasını talep ediyor, aksi takdirde yaşanacak felaketin sorumluları olacakları konusunda uyarıyoruz.
Çevre ve halk sağlığı açısından yüksek derecede risk taşıyan Kuito adlı geminin Aliağa’da bulunduğu süre içerisinde doğacak tüm
kirlenme ve zararlardan izin veren ve göz yuman kamu görevlileri sorumlu olacaktır.
Türkiye’nin taraf olduğu “Tehlikeli Atıkların Sınırötesi Taşınımının ve Bertaraf Edilmesinin Kontrolüne İlişkin Basel Sözleşmesi”
ve Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliğine göre “…atıkların taşınmasında yetkili otoritenin izninin hileli veya yalan beyan
sonucu elde edilmesi”durumunda atık “yasadışı trafik” kabul edilir ve ihraç eden ülkeye iade edilir. Hileli ve yalan beyanlarla
şaibeli durumda olan Kuito adlı gemi de bu kapsamda değerlendirilmelidir.
Başta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olmak üzere Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nı, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nu ve İzmir
Valiliğini göreve çağırıyoruz. Tüm bu taleplerimizle ilgili 2 Şubat Salı günü (DÜN), adı geçen her bir kuruma yazılı başvuruda
bulunarak, başvurumuzun ihbar kabul edilmesini ve başvurumuz üzerine yapılacak işlemlerin tarafımıza bildirilmesini istedik.
Dün Otapan, Bugün Kuito;
Denizlerimizi toprağımızı atık çöplüğüne çevirenlere göz
yummayacağız.
Tehlikeli atık ticaretine göz yumanları deşifre etmeye devam
edeceğiz…
EGEÇEP – Ege Çevre ve Kültür Platformu
ALÇEP - Aliağa Çevre Platformu
FOÇEP - Foça Çevre ve Kültür Platformu
Tehlikeli Gemi Sökümünü Önleme Girişimi (TGSÖG)
25 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
EGEÇEP
GÜNCESİ
MADENCİLİĞİN HALK SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİLERİ PANELİ
Yeşil Artvin Derneği tarafından, 9 Mart 2014 Pazar günü “Madenciliğin Halk Sağlığı Üzerindeki Etkileri” konulu bir Panel
yapıldı. Artvin Ahmet Hamdi Tanpınar Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen Panele “Maden işletmelerinin çevre ve sağlığa
etkileri” konusunda EGEÇEP Eş Sözcüsü Prof.Dr. Ali Osman Karababa ve “EGEÇEP deneyimleri” konusunda EGEÇEP eski
sözcülerinden ve EGEÇEP Bileşeni Uşak İnay Vicdan Hareketi Sözcüsü Muammer Sakaryalı konuşmacı olarak katıldı.
EGEÇEP KAHVALTISI VE DOĞA YÜRÜYÜŞÜ
23 Nisan 2013 Çarşamba günü, Güzelbahçe Yelki mahallesinde bir EGEÇEP Bahar Kahvaltısı’nda daha buluştuk. EGEÇEP
Eş Sözcüsü Burçak Karaman Uysal’ın açılış konuşması ve güncel çevresel sorunlar ve mücadelelerle ilgili bilgilendirmesinin
ardından GÜLDER YK Başkanı Turgut İnel ve diğer katılımcılar söz alarak görüşlerini paylaştılar. Kahvaltının ardından Çamlıçay boyunca Çamlıköyü’ne doğru keyifli bir doğa yürüyüşü yaptık. 23 Nisan vesilesiyle; çocukların öldürülmediği, “şeker” de
yiyebildiği bir dünya, bir memleket özlemiyle tüm çocuklarımıza güzel ve aydınlık bir gelecek diledik.
Kapıları çalan benim,
Kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem,
Göze görünmez ölüler.
Hiroşima ‘da öleli,
Oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım.
Büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce,
Gözlerim yandı kavruldu
Bir avuç kül oluverdim.
Külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için
Hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki kaât gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı,
Teyze,amca bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
Şeker de yiyebilsinler.
1956 Nazım Hikmet
KİSİR KÖYÜ ZİYARETİ
EGEÇEP Yürütme Kurulu üyeleri Ali Osman Karababa, Burçak Karaman Uysal, Özer
Akdemir, Turgut İnel, Berrin Esin Kaya, Seçil
Önder, Mustara Erkalkan ve bilim insanları
tarafından, 30 Nisan 2014 Çarşamba günü,
yoğun kanser olayları nedeniyle “kanser köy”
olarak anılmaya başlayan Aydın’ın Söke ilçesine
bağlı Kisir köyüne bir ziyaret gerçekleştirildi.
Bir yandan uranyum sondajlarında saptanan
yüksek oranda radyasyon ile öte yandan köyün
yakınlarındaki feldspat madeni atıkları ile
tehdit altında bulunan köyde sağlık taraması/
anket çalışması yapıldı. Köy Muhtarının çağrısı
üzerine köy meydanında toplanan köylülerle
bir araya gelip dertlerini de dinleyen EGEÇEP
YK üyeleri, köy kahvesi ve ev ziyaretleri de
yaptılar.
27 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
BİRLİK, MÜCADELE
VE DAYANIŞMA GÜNÜ
Emek ve doğa sömürüsüne, toprağımızın
suyumuzun havamızın kirletilmesine ve
metalaştırılmasına, yaşam alanlarımızın
yok edilmesine, ekolojik yıkıma karşı 1
Mayıs Birlik, Mücadele ve Dayanışma
Günü’nde Alsancak Gündoğdu Meydanı`ndaydık.
Tüm canlıların eşit, özgür ve doğayla barışık bir yaşam sürdüğü gelecek
güzel günlerin özlemiyle gücümüzü
birleştirmek, umudumuzu büyütmek
için alanlarda olmaya devam edeceğiz.
DİDİM ÇEVRE
SEMPOZYUMU
Didim Çevre Platformu tarafından 1011 Mayıs 2014 tarihlerinde Didim Çevre
Sempozyumu gerçekleştirildi. SempozyumdaEş dönem Sözcümüz Prof.
Dr. Ali Osman Karababa, yürütme Kurulu üyemiz Av.Berrin Esin Kaya, hukuk
komisyonu üyemiz Av. Arif Ali Cangı ve
Yürütme Kurulu üyemiz Özer Akdemir
farklı konu ve oturumlarda konuşmacı
olarak yer aldılar.
ÇEVRE EKOLOJİ VE
TARIM PANELİ
Akhisar Demokrasi Platformu tarafından
4 Haziran 2014 tarihinde Çevre Ekoloji
ve Tarım Paneli yapıldı. Akhisar Belediye Meclis Salonu’nda yapılan Panele
EGEÇEP Yürütme Kurulu Üyesi Özer
Akdemir de konuşmacı olarak katıldı.
Panelde Üzümsen Genel Başkanı Adnan
Çobanoğlu, Tütünsen Genel Başkanı Ali
Bülent Erdem, GÖRÇEV Yönetim Kurulu Üyesi Hasan Türkel de konuşmacı
olarak yer aldı.
28 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
DENİZKÖY’DE BALIK ÇİFTLİĞİ
İSTEMİYORUZ
Dikili Denizköy’de balık çiftliği için sadece bir firmaya 120
dönüm alan teslim edilecek. Deniz yaşamını ve doğayı kirleten bu üretime karşı çıkan Dikili Demokrasi Platformu,
bir prosedür olan ÇED toplantısı için balık çiftliklerine karşı
çıkan herkesi Denizköy’e çağırdı. 17 Haziran 2014 Salı, Dikili Denizköy Sahil Kafeterya’sında yapılan ÇED toplantısına
EGEÇEP olarak katıldık.
TERMİK CEHENNEME HAYIR SÖYLEŞİLERİ
Zonguldak çevresinde yapımı planlanan termik santrallere
karşı yöre halkının mücadelesinin bir parçası olarak 21-22
Haziran 2014 tarihlerinde örgütlenen Ereğli, Çaycuma, Çatalağzı’nda gerçekleştirilen söyleşilere Eş Dönem Sözcümüz
Prof. Dr. Ali Osman Karababa ve YK üyemiz Özer Akdemir
konuşmacı olarak katıldılar.
KUŞADASI KASIM YAMAN PARKI
PLATFORMU ZİYARETİ
Kasım Yaman Parkı’na sahip çıkmak için bir araya gelen
Kasım Yaman Parkı Platformu 10 Mayıs’tan bu yana her
akşam Saat 19.oo’da parklarında bir araya geldiler, önemli
bir mücadele örneği ortaya koydular. (EGEÇEP) Ege Çevre
ve Kültür Platformu Kasım Yaman Parkı mücadelesine
destek vermek 25 Temmuz Cuma günü Saat 19.oo’da Platform üyeleriyle buluştu. EGEÇEP Yürütme Kurulu üyeleri
Burçak Karaman Uysal, Av. Berrin Esin Kaya, Burcu Ovacık,
Mustafa Erkalkan, Özer Akdemir ve Turgut İnel’in katıldığı
etkinliğe İzmir Müzisyenler Derneği Bileşeni Praksis Grubu
müzisyenleri müzikleriyle ses ve renk kattı. Çocuklar için yüz
boyama etkinliği düzenlendi.
Daha sonra Saat 20.30’da İbramaki Sanat Galerisi’nde EGEÇEP
tarafından ağırlıklı olarak Ege’de yürütülen çevre mücadelesi
ile ilgili bir Belgesel gösterimi yapıldı. Gösterim sonrası Kasım
Yaman Parkı Platformu’ndan Şenol Eskin yürütülen park mücadelesi hakkında bilgilendirme yaptı. Daha sonra EGEÇEP
Eş Sözcüsü Burçak Karaman Uysal EGEÇEP’in çalışmaları ve
çevre mücadelesi ile ilgili bilgiler verdi.
29 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
EGE BÖLGESİNDE ÇEVRE SORUNLARI VE DİRENİŞLER PANELİ
Kuşadası Belediyesi tarafından organize edilen Kuşadası Kitap ve Edebiyat günleri kapsamında 9 Ağustos 2014 Cumartesi
günü Ege bölgesinde çevre sorunları ve direnişler konulu bir Panel yapıldı. Panele konuşmacı olarak Yürütme Kurulu Üyemiz
Özer Akdemir katıldı.
HARİTA MÜHENDİSLERİ ODASI YAZ KAMPI
TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası tarafından 25 Ağustos-2 Eylül 2014 tarihleri arasında Foça’da yapılan 13.
Yaz Eğitim Kampı kapsamında gerçekleştirilen oturumlara EGEÇEP Eş Sözcüsü Prof.Dr. Ali Osman Karababa ve EGEÇEP
Hukuk Komisyonu Üyesi Av. Arif Ali Cangı konuşmacı olarak katıldılar.
BERGAMA ÇAMKÖY
SALDIRI DAVASI DURUŞMASI
Haziran 2005’te Dünya Çevre Günü’nü Bergama
Çamköy’de kutlamak isteyen yurttaşlara yönelik altın madeni çalışanlarının ‘taşlı-yumurtalı’
saldırısı ile ilgili davanın duruşması 18 Eylül 2014
Perşembe günü yapıldı.
Dünya Çevre Günü nedeniyle Çamköy’de yapılan
etkinliği İzmir-Çanakkale Karayolunun Çamköy
ayrımını kapatan KOZA Altın şirketi çalışanları, başlarında KOZA AŞ Genel Müdürü Hamdi
Akın İpek varken ülkenin dört bir yanından gelen
çevrecileri taş, çürük domates ve yumurta yağmuruna tutmuştu. Olaylardan 5 yıl sonra açılabilen davada altın çalışanlarının yanı sıra yaşam
savunucuları da ‘sanık’ yapılmıştı. Şirket patronu
H. Akın İpek’in hukukçuların itirazları sonrasında sanık olmasının ardından davanın hukukçusu Av. Arif Ali Cangı “olağanüstü
yolllarla” sanık yapılmıştı.
Gelinen noktada, tüm bu yaşananlar göstermiştir ki; Bergama hareketi ile özdeşleşen Türkiye ekoloji hareketine gözdağı
verilmek istenmekte, yargı kararları etkisizleştirilerek, toplumsal tepkiler sindirilerek yaşam alanlarımızın sömürülmesinin
önündeki engeller kaldırılmaya çalışılmaktadır.
Ancak bizler buna izin vermeyeceğimizi bir kez daha gösterdik. Yaşam savunucuları ve dostlarımızla birlikte davamıza ve arkadaşlarımıza sahip çıkmak için duruşmadaydık.
EFEMÇURU ALTIN MADENİ İZMİRİN
SUYUNU ZEHİRLEMEYE DEVAM EDİYOR
İzmir’in arseniksiz tek su havzası olan Efemçukuru’nda
TÜPRAG’a bağlı altın madeninin kapasite artışının iptali için
açılan davanın keşfi 17 Eylül 2014 Çarşamba günü yapıldı.
İzmir’in tek temiz yüzeysel su toplama havzası, kente 20
kilometre uzaklıktaki Efemçukuru köyü yakınları. Ekolojik tarımı, alfons tipi üzümleri ve orman örtüsüyle kentin
akciğeri ve tarım cenneti olan köy, 300 bin kişinin içme suyunu karşılamak için planlanan Çamlı Barajı’na su sağlayacak derelerin de mutlak koruma alanı içinde yer alıyor. Ancak
TÜPRAG’a bağlı altın madeni AKP’nin de tam desteğiyle 2
yılı aşkındır üretime devam ediyor.
Efemçukuru’ndan çıkarılacak altına karşılık İzmir’in geleceği
yok olacaktır. Yöredeki kaya arsenikten zengindir. Kazıldığında başta arsenik olmak üzere bütün ağır metaller yeraltı ve yerüstü
sularına karışacaktır. Ayrıca kavurma (kalsinasyon) işlemi sırasında atmosfere salınacak gazlar sonucunda İzmir ve civarı asit
yağmurları ile yüz yüze kalacaktır.
Efemçukuru konusundaki tercih ya İzmir’in suyunun korunmasından yana ya da sermayenin çıkarlarından yana olmaktır.
İzmir gelecekte susuz bırakılmak istenmiyorsa, Efemçukuru altın madeni mutlaka durdurulmalıdır.
30 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
FATSA MİTİNGİ
Ordu’nun Fatsa İlçesi’nde Yukarı Bahçeler Köyü yakınlarında Altıntepe Mdencilik şirketi tarafından kurulmaya
çalışılan ve Fatsa ve Ünye için geri dönülemeyecek zararları olan altın madenine karşı 6 Ekim 2014 tarihinde bir
miting gerçekleştirildi. Fatsa-Ünye arasında işletilmek
istenen altın madenine karşı Fatsa’da gerçekleştirilen
mitinge EGEÇEP YK üyesi Özer Akdemir konuşmacı
olarak katıldı.
ENERJİ ÇALIŞTAYI
TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Zonguldak İl Temsilciliği tarafından 17 Ekim 2014 tarihinde Enerji Çalıştayı yapıldı.
Çalıştaya “Kirli enerji: Termik santrallar” konusunda EGEÇEP Eş Sözcüsü Prof.Dr. Ali Osman Karababa ve EGEÇEP YK
Üyesi Özer Akdemir konuşmacı olarak katıldılar.
ULUSAL HALK SAĞLIĞI KONGRESİ
17. Ulusal Halk Sağlığı Kongresi, 20-24 Ekim 2014 tarihlerinde, “Sanayileşme, Çevre, Halk Sağlığı” teması ile Edirne’de
gerçekleştirildi. Kongre kapsamında “Türkiye’de Sanayi Kaynaklı Hava ve Toprak Kirliği” konusunda EGEÇEP Eş Sözcüsü
Prof. Dr. Ali Osman Karababa ile “Sanayinin Yarattığı Çevre Kirliliğinde Hukuk Mücadelesi” konusunda ise EGEÇEP Hukuk
Komisyonu Üyesi Av. Arif Ali Cangı sunum yaptılar.
YIRCA KÖYLÜLERİNİN
YANINDAYIZ
Soma Yırca köylüleri zeytin ağaçlarının
kesilerek yerine termik santral yapılmasına karşı günlerce yaşam nöbeti
tuttular. Soma Yırca köyü termik santral direnişine destek olmak için, yaşam
mücadelelerinde yanlarında olmak için
için 29 Ekim 2014 Çarşamba günü Yırca Köyüne gittik. Önemli bir mücadele
örneğinin yaşandığı Yırca’da dayanışmayı büyütmek mücadeleyi yükseltmek
isteyen dostlarımız için EGEÇEP olarak
İzmir’den araç kaldırdık.
YIRCA’DA KATLEDİLEN ZEYTİN AĞAÇLARINA
GİTTİK
7 Kasım Cuma sabahı Yırca’da 6000 zeytin ağacı dozerlerle, dakikalar içinde katledildi. Kolin Grubu tarafından yapılmak istenen termik santrale karşı günlerdir yaşam nöbeti tutan köylüler
şirketin özel güvenlik görevlileri tarafından darp edildi… 9
Kasım Pazar günü zeytin ağaçlarının ve Yırcalıların acısına ortak
olmak için EGEÇEP Yürütme Kurulu üyeleri Burçak Karaman
Uysal, Mustafa Erkalkan ve Özer Akdemir Yırca’ya gitti. Zeytin
fidanlarımızı alarak köylülerle birlikte fidan diktik, acılarına da
umutlarına da ortak olduk.
31 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
İZMİR ENERJİ FORUMU
TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası tarafından 31 Ekim- 1 Kasım 2014 tarihlerinde düzenlenen İzmir Bölgesi Enerji Forumuna
EGEÇEP Hukuk Komisyonu üyeleri Arif Ali Cangı, Berrin Esin Kaya, Cem Altıparmak ve Hande Atay katıldılar.
İZMİR’İN SUYU: YERALTI SU KAYNAKLARI SEMPOZYUMU
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası tarafından, 21 Kasım 2014 günü İzmir’in Suyu: Yer altı Su Kaynakları Sempozyumu’na katılarak görüşlerimizi paylaştık. İzmir Mimarlık Merkezi’nde yapılan Sempozyumda; Kentsel su yönetiminde yeraltısuları, İçme, Tarım
ve Endüstride Yeraltısuyu kullanımı, Arsenik ve yeraltısuları, Su sondajları, Havza düzeyinde bütünleşik su yönetimi, İzmir’in
yeraltısuyu potansiyeli, Yeraltı barajları, Yeraltısuyu kirliliği başlıklarında sunumlar yer aldı.
ÇEVRE MÜCADELELERİ VE EKOLOJİK ÇÖZÜM ARAYIŞLARI SÖYLEŞİSİ
Konak Halkevi tarafından 26 Kasım Çarşamba günü yapılan Çevre Mücadeleleri ve Ekolojik Çözüm Arayışları Söyleşisi’ne
EGEÇEP Yürütme Kurulu Üyesi Burcu Ovacık ve İmece Evi adına İsmail Yenigün konuşmacı olarak katıldı.
“5 HAZİRAN 2005 SALDIRISI DAVASI”NIN DURUŞMASI
Haziran 2005’te Dünya Çevre Günü’nü Bergama Çamköy’de kutlamak isteyen yurttaşlara yönelik altın madeni çalışanlarının
‘taşlı-yumurtalı’ saldırısı ile ilgili davanın duruşması 4 Aralık 2014 Perşembe yapıldı.
Dünya Çevre Günü nedeniyle Çamköy’de yapılan etkinliği İzmir-Çanakkale Karayolunun Çamköy ayrımını kapatan KOZA Altın
şirketi çalışanları, başlarında KOZA AŞ Genel Müdürü Hamdi Akın İpek varken ülkenin dört bir yanından gelen çevrecileri taş,
çürük domates ve yumurta yağmuruna tutmuştu. Olaylardan 5 yıl sonra açılabilen davada altın çalışanlarının yanı sıra yaşam
savunucuları da ‘sanık’ yapılmıştı. Şirket patronu H. Akın İpek’in hukukçuların itirazları sonrasında sanık olmasının ardından
davanın hukukçusu Av. Arif Ali Cangı “olağanüstü yolllarla” sanık yapılmıştı.
Avukatımız Arif Ali Cangı’nın aynı davada hem müdahil, hem sanık, hem de müdahil avukatı olduğu davaya tüm yaşam savunucuları ve dostlarımızla birlikte katılarak davamıza ve arkadaşlarımıza sahip çıktığımızı bir kez daha gösterdik.
EKOLOJİ MECLİSİ 1. GENEL KURULU
Ülkenin dört bir yerinden, sermayenin, doğanın yıkımına yönelik
saldırılarına karşı mücadele eden ekoloji örgütleri 8 Aralık 2014
günü, Ankara’da Ekoloji Meclisi çatısı altında bir araya geldi. 33
örgütün çağrıcı olduğu EGEÇEP’in de çağrıcı olduğu Meclisin
1. Genel Kurulu’na Yürütme Kurulu üyelerimiz Özer Akdemir,
Mustafa Erkalkan, Turgut İnel ve Metin Sert katıldılar. Meclis toplantısına bileşenlerimizden TURÇEP ve Ayvalık Tabiat
Varlıklarını Koruma Platformu da kurumsal anlamda çağrıcı
oldular.
SESSİZ KATİLE GÖZ YUMMAYACAĞIZ !
Aliağa’da yapılması planlanan Socar Power Termik Santrali Entegre Projesi’nin Çevresel Etki Değerlendirmesi olumlu kararının
iptali amacıyla EGEÇEP tarafından açılan davanın keşfi 25 Aralık 2014 Perşembe günü yapıldı. Bilirkişi heyetine söyleyecek bir çift
sözü olanlar, sessiz katil termik santrallere göz yummayanlar, daha sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını savunanlar, yaşadığı kente,
çocuklarına, torunlarına karşı sorumluluk duyanlar, kentine ve geleceğine sahip çıkanlar da bizimle birlikteydi.
BERGAMA-FATSA ELELE KONFERANSI
Bergama-Fatsa Elele Konferansı 27-28 Aralık 2014 tarihlerinde gerçekleştirildi. Konferansa “Altın madenciliğinin çevreye ve insan
sağlığına etkileri” konusunda EGEÇEP Eş dönem Sözcüsü Prof. Dr. Ali Osman Karababa, “Altın madencilinde hukuksal durum”
konusunda EGEÇEP hukuk komisyonu üyesi Av. Arif Ali Cangı ve “Bergama Deneyimi” konusunda bileşenimiz Bergama Çevre
Platformu Sözcüsü Erol Engel konuşmacı olarak katıldılar.
32 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
EGEÇEP BİLEŞENLER TOPLANTISI
EGEÇEP Bileşenler toplantısı 17 Ocak 2015 Cumartesi günü Ege
Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda yapıldı. Çok sayıda bileşen
ve yurttaşın katıldığı toplantıda genel ve bölgesel ekolojik konular ve sorunlar paylaşılarak çözüm arayışları üzerine tartışmalar oldu, EGEÇEP
YK üyeleri ile her bileşen ve katılımcı söz alarak görüşlerini paylaştı.
Ekoloji mücadelesinin örgütlenme arayışları ile EGEÇEP Kurultay
hazırlıklarının tartışıldığı toplantı hem katılım ve ilgili hem de tartışılan
konuların niteliği açısından EGEÇEP ve çevre mücadelesi için umudun
habercisi oldu.
KARAKUYU KÖYÜ’NDE TAŞ OCAKLARI BİLGİLENDİRME TOPLANTISI
Menderes’de yapılması planlanan taş ocaklarına karşı mücadeleye destek vermek amacıyla 21 Ocak Çarşamba günü, Karakuyu
Köyünde bir bilgilendirme toplantısı gerçekleştirildi.
Taş ocaklarının sağlık ve çevresel riskleri ile mücadele araçlarının tartışıldığı toplantıya EGEÇEP Eş Sözcüsü, Ege Üniversitesi Halk
Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa ve EGEÇEP Yürütme Kurulu Üyesi, Gazeteci Yazar Özer Akdemir
konuşmacı olarak katıldı.
KISIRKAYA VE PENDİK TOPLAMA KAMPLARINA KARŞI
İstanbul’un Sarıyer ilçesine bağlı Kısırkaya köyünde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından, 72 hektarlık bir arazi üzerine
“Kısırkaya Geçici Sahipsiz Hayvan Bakımevi ve Bahçeli Yaşam Alanı” adı altında, inşa edilen toplama kamplarına karşı yapılan
basın açıklamasında imzacı olunmuş, 31 Ocak 2015 Cumartesi yapılan eyleme Özer Akdemir, Mustafa Erkalkan ve Berrin Esin
Kaya EGEÇEP adına katılmışlardır.
TELEVİZYON PROGRAMI
EGEÇEP Bileşeni, Tehlikeli Gemi Sökümünü Önleme Girişimi Sözcüsü Ertuğrul Barka, 5 Şubat 2015 Perşembe günü, Aliağa’ya
getirilen Kuito isimli gemi ile ilgili Kanal 35’te yayınlanan programa konuşmacı olarak katılarak kamuoyunu bilgilendirdi.
RADYO PROGRAMI
EGEÇEP Bileşeni, Tehlikeli Gemi Sökümünü Önleme Girişimi Sözcüsü Ertuğrul Barka ve EGEÇEP Avukatı Arif Ali Cangı, 5 Şubat
2015 Perşembe günü, Aliağa’ya getirilen Kuito isimli gemi ile ilgili Yeşil Radyo’da yayınlanan programa konuşmacı olarak katılarak
görüşlerini paylaştılar.
İMAMKÖY’DE JEOTERMAL
BİLGİLENDİRME TOPLANTISI
Aydın’da yapılmak istenen Jeotermal Enerji Santralleri ile ilgili 8 Şubat 2015 Pazar günü, Aydın’ın
Efeler İlçesine bağlı İmamköy mahallesi köy kahvesinde bilgilendirme toplantısı yapıldı. Toplantıya
konuşmacı olarak Jeoloji Yüksek Mühendisi Tahir
Öngür ile EGEÇEP Yürütme Kurulu üyeleri katıldı.
Halkın ve özellikle kadınların yoğun ilgi gösterdiği
toplantı oldukça verimli geçti.
33 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
ALİAĞA’DA SERMAYE DOYMAK BİLMİYOR
İzmir Aliağa’da sermayenin kar hırsı doymak bilmeyen bir iştahla
doğayı ve yaşamı yok etmeye devam ediyor. Danıştayca yürütmesi durdurulmasına rağmen faaliyetine devam eden ithal kömürlü
İZDEMİR termik santral bacasına ilaveten 350 MW’lık 2. ünite için
12 Şubat Perşembe günü Çakmaklı Köy kahvesinde halkın katılı
toplantısına EGEÇEP avukatları ve YK üyeleri katıldı.
KARAKUYU TAŞ OCAĞI İSTEMİYOR
İzmir’in Menderes İlçesi’nin Karakuyu köyünde yapılacak olan taş ve kalker ocağı, hazır beton tesisi için Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) halkın katılımı bilgilendirme toplantısı 12 Şubat 2015 günü Karakuyu köy meydanında yapıldı. Toplantıya
EGEÇEP avukatları ve YK üyeleri katıldı.
EKOLOJİ MECLİSİ 2. GENEL KURULU
Ekoloji Meclisi 2. Genel Kurulu 14 Şubat 2015 günü, Mersin’de toplandı. Genel Kurula EGEÇEP adına Yürütme Kurulu üyelerimiz Özer
Akdemir, Mustafa Erkalkan ve Turgut İnel katıldı.
NÜKLEER SANTRAL İSTEMİYORUZ
Ne Akkuyu’da ne de ülkemizin herhangi bir yerinde nükleer santral
istemeyen nükleer karşıtları 15 Şubat 2015 günü Mersin’de bir araya
geldi. Mersin Nükleer Karşıtı Platform (NKP) tarafından organize
edilen mitinge EGEÇEP olarak katıldık.
34 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
TMMOB EGE YÜRÜYÜŞ KOLU
Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği (TMMOB), içinde
TMMOB yasasında da değişiklikler öngören yağma ve talanı
yasalaştıracak torba yasaya karşı Türkiye genelinde bir dizi eylem ve etkinlik gerçekleştirildi. Kentlerimizin, ormanlarımızın,
kıyılarımızın, meralarımızın, suyumuzun, toprağımızın
yağmalamasına karşı birlikte omuz omuza mücadele verdiğimiz
TMMOB’nin Bodrum, Milas, Yatağan, Muğla, Aydın ve Denizli’yi kapsayan ve 10-11 Şubat 2015 tarihlerinde gerçekleştirilen
Ege Yürüyüş Kolu’na EGEÇEP olarak katıldık. “Ülkemize,
Halkımıza ve Mesleğimize Sahip Çıkıyoruz: TMMOB’ye
Dokunma” sloganıyla yola çıkan mühendisler, mimarlar, şehir
plancıları 14 Şubat 2015 tarihinde Ankara’da Olağanüstü Genel
Kurul’da buluştu.
KARAKUYU KÖYÜ’NE GİTTİK...
EGEÇEP Yürütme Kurulu Üyesi Berrin Esin KAYA ve EGEÇEP Hukuk Komisyonu Üyeleri Cem ALTIPARMAK ve
PerihanKAYADELEN Mendereste yapılması planlanan taş ocakları ile ilgili Menderes Karakuyu köyün de bilgilendirme
toplantısı gerçekleştirdi. Köylülere taş ocaklarının büyüklüklerinin gösterildiği haritalar dağıtıldı ve hukkuki süreçle ilgili
detaylı bilgiler verildi. Mücadele sürecine ilişkin sohbet edildi.
NÜKLEER KARŞITI İZMİR EYLEMİ
İzmir’de, Sinop’ta, Mersin’de ve yurdumuzun hiçbir bölgesinde radyoaktif atık,
nükleer santral istemeyen yurttaşlar 15 Şubat 2015 Pazar günü Alsancak’ta bir
eylem gerçekleştirdi.
GAZİEMİR NÜKLEER BULAŞIKLI ATIK DAVASI
Gaziemir’de bir kurşun fabrikasının bahçesinde gömülü olarak ortaya çıkan nükleer bulaşıklı atıklar çevreyi kirletme suçuna
gösterebileceğimiz en çarpıcı örneklerden birisidir.
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi olayla ilgili İzmir Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulundu. Daha sonra mahalle
halkının da katıldığı başvurular üzerine şirket yetkilileri hakkında “çevreyi kasten kirletmek” suçundan dava açıldı. Davaya
EGEÇEP 13 Mayıs 2014 tarihinde müdahil oldu. Duruşmaya EGEÇEP Yürütme Kurulu Üyeleri ve Avukatları katıldı.
Davanın 26 Şubat 2015 tarihinde görülen duruşmasına yine EGEÇEP YK üyeleri ve Avukatları katıldı.
35 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
ALSANCAK STADI’NI KORUMA VE YAŞATMA PLATFORMU
Alsancak Stadı’nı Koruma ve Yaşatma Platformu 9 Ocak 2015 tarihinde kurulmuş, EGEÇEP 17 Ocak 2015 tarihli
Bileşenler Toplantısı’nda aldığı kararla Platform’un bileşeni olarak çalışmaların içinde yer almaktadır.
ALSANCAK DİRENMEKTE HAKLIDIR!
Bu direnişin siperlerini ise, ortak mücadele ve dayanışma örgütlenmelerimiz örecektir.
Ülkemizin ve şehrimizin futbol tarihi, kent kültürü ve belleğinde önemli bir yeri olan Alsancak Stadı’nın korunması ve
yaşatılması için vereceğimiz mücadele, aynı zamanda kent savunması ve kent hakkı mücadelesi anlamı taşımaktadır.
Bildiğiniz üzere, Alsancak Stadı’nın kapısı 5 aydır kilitli…
Sebepse, depreme dayanıksız yani depremsellik testi sonuçlarına göre riskli yapı sınıfında olması.
Peki, yapıldığı söylenen testlerin sonuçları nerede? Neden sonuçlar İzmir kamuoyu ile paylaşılmıyor?
Alsancak Stadı’na yapıldığı söylenen ve kapatılmasına gerekçe gösterilen testler, İzmir Atatürk Stadı’na da yapıldı mı? Benzer
test, ülkemizde başka hangi stadlara yapıldı? Sonuçlar ve uygulamalar nelerdir?
İl Spor Güvenlik Kurulu kararını gerekçe göstererek stadın müsabakalara kapatılması kararını veren Valilik Makamı’na soruyoruz:
Alsancak Stadı’na yapılan depremsellik testinin ikinci adımı olan testler neden yaptırılmadı? Yani, test sonuçlarına göre riskli
ilan edilen Alsancak Stadı’nın güçlendirme çalışmalarına hangi oranda elverişli olduğuna dair testler neden yaptırtılmıyor?
Söz konusu olan can güvenliği ise, o zaman bir sorumuz daha var:
Alsancak Stadı’na yapılan testler, İzmir’deki okullar ve hastaneler başta olmak üzere diğer kamu binalarına da yapıldı mı?
Ülkemizde inşaat tekellerinin, kırsal alanlarımıza yönelik yanlış ve haksız girişimlerinin, son günlerde yoğunlaşan bir başka
alanı da, kentsel alanlarımızda yer alan ve toplumun ortak kullanım alanları da olan, kamu alanlarımızdır. Gerek İstanbul’da,
gerek İzmir’de gerekse ülkemizin diğer kentlerinde yer alan bu alanlar, kentin kullanım geleneği olan alanlardır. Kentlerin
merkezlerinde yer alan bu kamusal kullanım alanları, çoğunlukla da tarihsel miras özelliği de olan alanlardır. Geleneksel okul
alanlarımızdan geleneksel spor sahalarımıza, oradan da geleneksel hastane alanlarımıza uzanan bu alanlarımıza dayatılan
yapılaşma girişimleri ise, kırsal alanlarımızdaki gibi inşaat tekellerinin çıkarlarını temel alan tehlikeli girişimlerdir. Kentsel
alanlardaki bu girişimler ise, yeni değildir.
Kentlerimizin ortak kullanım alanlarına ilişkin -bir anlamda kent toprağının özelleştirilmesi de olan- böylesi benzer uygulamalar, 1940’lı yıllarda başlamış, 1960’lı yıllarda yoğunlaşmış, son yıllarda ise ölçüsüz bir yaygınlığa ulaşmıştır. Özellikle
1960’lı yıllarda bu girişimlerin dönem savunucuları, bugün olduğu gibi daha o dönemde, mücadele eden bilim ve meslek odaları çevrelerinin bu alanlardaki uyarı ve önerilerini, topluma yanlış yansıtarak, ülkemizin bugünlerini de öngören, toplumu ve
bilimi temel alan bu önemli çabaları, engellemeye çalışmışlardır. Bilimin ve meslek odalarının bu haklılığı, İzmir’de onlarca
kent parkının, daha sonradan özelleştirilecek olan “tansaş” isimli belediye alışveriş merkezlerine çevrilmesi ve Ankara’da
ise “Atatürk Orman Çiftliği” günümüz örneğinde olduğu gibi toplumsal kullanım özelliklerinin yok edilmesiyle bir kez daha
ortaya çıkmıştır.
Ülkemizin tüm kentlerinde, yukarıda paylaştığımız aynı özelliklerdeki kamusal alanlarımızı aynı tehlike beklemektedir. Tüm
kentlerimizi bu değerlerimizden yoksun bırakacak, kimliksizleştirecek sürecin son aşaması olan bu girişimlerin temelinde,
ülkemizin tüm ortak kullanım alanlarını bir arsaya çevirerek kentsel dönüşüm yasası ve bu yasaya kuvvet veren diğer yasalar
aracılığıyla toplumu bu alanlardan uzaklaştırıp, inşaat tekellerine korkunç çıkarlar sağlayarak, sınırlı kesimlere alışveriş ve
eğlence alanları yaratacak bir kapitalist süreci tamamlamak yatmaktadır.
Küresel sermayenin, 1940’lı yıllarda başlayan bağımlı ve zayıf bir kapitalistleştirme sürecini dayattığı bu süreç, ülkemiz
topraklarını bir yaşam alanı olmaktan çıkarıp, vahşice kullanılan bir arsaya dönüştürme girişimlerinin son aşamasıdır. Kırsal
alanlardaki; termik santraller, hidroelektrik santralleri, otoyollar, taş ocakları, maden sahaları uygulamalarında gördüğümüz
bu bilim dışı ve ölçüsüz uygulamalar, kentsel alanda; toki uygulamaları, alışveriş merkezleri, kent içi otoyollar, yüksek ve
yoğun yapılaşmalar olarak, karşımıza çıkmaktadır.
Kentlerimizin kimliklerini ortadan kaldıran ortak kullanım alanlarından yoksunlaştıran bu uygulamaların en yeni örnekleri;
İzmir’de, Alsancak, Göztepe, Karşıyaka geleneksel spor sahalarının alışveriş merkezlerine rant merkezli çevrilmesidir. Bun-
36 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
lardan Alsancak Stadı, 1800’lü yılların sonuna doğru kurulan bir Rum takımının sahası olarak kullanılmış, ardından Türk
takımlarının sahası olarak kullanılmış ve hala da kullanılmakta olan, bir dönemin eseri olarak, cumhuriyet mimarisinin
izlerini taşıyan önemli bir tarihsel mirasımızdır.
Hemen yanı başında yer alan ve bir başka yanlış ve haksız uygulamanın yıkımına uğrayan, bilinen yedi bin yıllık tarihiyle
İzmir’in, tek güzel sanatlar fakültesinin hala kullanımında olan bir başka kültürel mirasımız geçtiğimiz günlerde oldu bittiye
getirilerek yıkılmış, yerine yüksek katlı bir yapı yapılmak üzere boş bir arsaya çevrilmiştir.
“Liman arkası” olarak anılan bu bölgede, Alsancak Stadı ve Güzel Sanatlar Fakültesi’nin yanı sıra, seksene yakın eski endüstri
mimarisi tarihi yapılar, Alsancak Garı’nın tarihi ek yapıları ve Roman yurttaşların yaşadığı bölge olan Ege Mahallesi de aynı
tehlikeyi taşımaktadır. Bu tarihi bölge aynı zamanda gelecekte, İzmir’in sosyal ve kültürel faaliyetlerinin bu yapılar içerisinde
yer alacağı önemli bir bölge olarak, şehrin gelecek imar düzenin de tasarlanmaktadır. Bu özelliğiyle bu bölge “Tarihi Hava
Gazı” sanat merkeziyle İzmirlilerin yanı sıra yerli ve yabancı konuklarının da yer alacağı Alsancak’tan Kültürpark’a oradan da
Basmane’ye ve Kemeraltı’na uzanan eşsiz bir yaşam alanı olarak öngörülmektedir. Özellikleri farklı olsa da Diyarbakır Hevsel
Bahçeleri’nde, İstanbul Yedikule Bostanları’nda aynı korkunç rant girişimlerinin sürdürüldüğü bu bölgeler ve birçok böylesi
kent bölgeleri haklı direnişleri de örmektedir. Ve elbette yine kırsal alanlarımızda olduğu gibi kentsel alanlarımızda da örülen
bu direnişler ortak mücadele ve dayanışmanın diğer siperleri olmakta ve bu kırsal ve kentsel direniş siperlerinin gelecekteki
birlikteliği ülkemizin yarınlarını da örmektedir.
Bu nedenle; kırlarımız ve kentlerimiz direnmekte haklıdır!
Alsancak direnmekte haklıdır!
Alsancak Stadı, biran önce gerekli iyileştirmeler yapılarak müsabakaların seyircili olarak oynanması için uygun hale getirilmeli ve tarihsel yapısına uygun şekilde yerinde yenilenmesi için gerekli çalışmalar başlatılmalıdır.
Alsancak Tarihtir, Yok Edilemez!
37 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
HUKUKSAL
ALANA YANSIYANLAR
38 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
HUKUK KOMİSYONUN OLUŞTURULMASI VE FAALİYETLERİ
2014 yılında gerçekleştirilen EGEÇEP 7. Kurultayı’nda çevre mücadelesinde EGEÇEP hukuk komisyonu kurulması yönünde
ihtiyaç dile getirildi. Bu görüşe istinaden konu EGEÇEP Yürütme Kurulunca değerlendirilerek Hukuk Komisyonu oluşturulmasına karar verildi ve çalışmalara başlandı. Bu kapsamda aralarında uzun zamandır EGEÇEP’in davalarını takip eden üyelerimiz Arif Ali Cangı ve Hande Atay, daha önce yürütülen davalarda EGEÇEP’e destek sunan ve kimi davaları takip eden
Ömer Ertlat ile Yürütme Kurulu üyesi Berrin Esin Kaya’nın bulunduğu, ayrıca yeni süreçte Cem Altıparmak, Perihan Çağrışım
Kayadelen, Gülen Tekin, Duygu Aslan Ergün, Çağla Deniz Felamur, Duygucan Yazıcı, Mehmet Baran Selanik ve Sabri Can
Onur’dan oluşan Hukuk Komisyonu çalışmalarına başladı.
İlk toplantısını 24 Eylül 2014 tarihinde gerçekleştiren hukuk komisyonu, ilk olarak Yenişakran’da yapılması planlanan yat limanına karşı bölge halkına hukuki destek vererek bölge halkının vekili sıfatıyla davada yer aldı. Davanın yürütücülüğünü
Perihan Kayadelen ile Çağla Deniz Felamur üstlendiler.
Menderes Karakuyu köyünde kurulacak olan taş ocaklarıyla ilgili köylülerin yaşam alanlarının yok edilmesi ve çevre tahribatına karşı EGEÇEP’e başvurmaları üzerine, dava sürecinde köylülerin yanında yer alındı ve davanın yürütücülüğünü Cem
Altıparmak üstlendi.
Aydın Efeler ilçesi Yılmaz köyde yapılması planlanan ve Zeytinlerin kesilmesine neden olacak jeotermal santraline verilen ÇED
gerekli değildir kararına karşı bölge halkının EGEÇEP’e başvurması üzerine Arif Ali Cangı tarafından dava sürecine bölge
avukatıyla birlikte destek verildi.
HUKUKSAL SÜREÇLER
BERGAMA OVACIK ALTIN MADENİ/BERGAMA HAREKETİ DENEYİMİ
Türkiye’de çevre sorunu yaratan faaliyetlerin başında madencilik özellikle altın madenciliği faaliyetleri geliyor. Madenciliğin
ekolojiye etkilerini kısaca özetlemek gerekirse, maden cevherinin çıkartılması topografyanın bozulmasına, orman ve bitki
örtüsünün zarar görmesine yol açıyor, diğer yandan madenin ayrıştırılması sırasında kullanılan siyanür ve diğer kimyasallar,
doğada zararsız halde bulunan ağır metalleri, aktif hale getirmekte, toprakta, suda, havada kalıcı kirlenmelere neden olmaktadır.
Doksanlı yılların başında Bergama-Ovacık’ta başlayan siyanür liçi yöntemiyle altın madenciliği, Kozak Yaylası’nın Kazdağları’nın, İzmir’in su havzası olan Efemçukuru’nun, Uşak Kışladağ’ın, Artvin’in, Erzincan-İliç’in, Gümüşhane-Mastra’nın,
Ordu-Fatsa ve Ünye’nin en önemli ekoloji gündemi olmaya devam ediyor.
Türkiye’nin altın madenciliği serüveni Bergama-Ovacık’ta başladı. Bergama’nın Ovacık, Çamköy, Narlıca köylüleri 1980’li yılların sonundan itibaren altın madeni işletmesi ile tanıştılar. Eurogold Madencilik A.Ş. adındaki çokuluslu altıncı şirket, köylerinin arazisi içinde altın madeni işletmek için 16.08.1989 tarihinde arama izni, 12.02.1992 tarihinde de işletme izni almıştı.
Bergama köylüleri önce çok sevindiler, köylerinin “taşı, toprağı altın”dı, altın demek zenginlik demekti. Bu sevinçleri uzun
sürmedi, altının toprağın altından çıkarılmasının tehlikelerini öğrendiler. Bilim insanlarından altının çıkartılması için toprağın
kazılmasından, işletmede kullanılacak siyanürün topraklarının, sularının, havalarının kirlenmesine yol açacağını öğrendiler.
Sağlıklarını kaybetme, ürün yetiştirememe, yetiştirdiklerine de alıcı bulamama kaygıları onları örnek bir hareketinin neferleri
yaptı.
Köylülerin topraklarına, sularına, havalarına, yaşam alanlarına sahip çıkma eylemleri şiddete başvurulmayan, barışçıl yönüyle
ülkede ve ülke dışında örnek gösterilen toplumsal bir hareket halini aldı. Türkiye’de çevre hareketinin odak noktası Bergama,
baş aktörleri de Bergama köylüleri olmuştu. Hareket özgün eylemleri ile kamuoyunun dikkatini çekmeyi başarmıştı. Bilim
insanları, hareketin yapısını inceliyor, altın madeni işletmesinin yaratacağı risklere ilişkin kapsamlı çalışmalar yapıyorlardı.
Çeşitli siyasi hareketler, sürecin içinden söz söylemeye başladılar. Artık “her yer Bergama, herkes Bergamalıydı.” Bergama
Hareketi, Türkiye’den çevre hareketinin toplumsallaşmasını sağlamıştı, ciddi değişim ve dönüşüm yaşanıyordu. Bu potansiyel,
sermayesiyle ve devletin yönetim organlarıyla var olan sistem tarafından fark edildi ve hareketin eteksizleştirilmesi operasyonu
başlatıldı. Hareketin itibarsızlaştırılması, yargı kararlarının etkisiz hale getirilmesiyle başlayan süreç, zaman içinde yasalardaki
korumacı hükümlerin ayıklanmasıyla sürdürüldü.
Bergama Ovacık Altın Madeni ile ilgili 1997 yılından bu yana çok sayıda mahkeme kararı verildi, bu kararların hiç birisi uygulanmadı, uygulanmış gibi yapıldı. AİHM karar verdi, o da uygulanmadı. Yargı kararları yok sayılarak, yeni yeni yasal düzenlemelerle maden işletmesi çalışmasını sürdürdü.
Kısaca Bergama Hareketini, ekoloji hareketine ve hukukuna çok önemli katkılarıyla, bu harekete yönelik devletin itibarsızlaştırma girişimleri ve çevre korumanın hukuksal güvencelerinin ortadan kaldırılması yönleri ile ele alınmalı.
39 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
‘Alman Vakıfları’ ve Casusluk Davası
Bergama Hareketine yönelik en büyük saldırı psikolojik savaş yoluyla yapıldı. İtibarsızlaştırmak amacıyla, hareketin dışarıdan
kötü niyetli güçlerce desteklendiği, belli çıkar ilişkilerine dayandığı algısı yaratılmaya çalışıldı. Tam o günlerde Doç. Dr. Necip
Hablemitoğlu tarafından “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası“ adlı bir kitap yazıldı. Altıncı şirket tarafından finanse edildiği
ortaya çıkan, dağıtımının şirket tarafından yapılan kitapta özetle, “...Almanya’nın kendi altın stoklarının değerini korumak için
Türkiye’de altın madeni işletilmesini istemediği, kurduğu Vakıflar aracılığı ile altın madeni karşıtlarını desteklediği, Bergama
Hareketi’nin de Alman Vakıfları tarafından yönlendirildiği ve finanse edildiği...” anlatılıyordu. Bu şekilde, harekete olan güveni
zedelemek, hareketin içinde yarılmalar yaratmak amaçlanmıştı.
Bu itibarsızlaştırma hareketi, yalnızca kitapla kalmadı. Kitap üzerine yapılan televizyon programları ve gazete haberlerine
dayanılarak, Bergama’da siyanür liçi yöntemiyle altın işletilmesine karşı çıkan, bu uğurda toplumsal ve hukuksal mücadele veren Av. Senih Özay, Oktay Konyar, Birsel Lemke ve Özcan Durmaz’ın da içinde yer aldığı 15 kişi aleyhinde Ankara 1 Numaralı
Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde (DGM) “Türkiye’nin bütünlüğü ve laik Cumhuriyet rejimi aleyhinde gizli ittifak oluşturmak”tan dava açılarak, hareket kriminalize edilmeye kalkışıldı. Yargılama sonunda, “…Bergama’daki altın madeninin işlenmesi konusunda yargısal mücadele verildiği, bu hususun herhangi bir suç konusu teşkil etmeyeceği…” gerekçesiyle sanıkların
beraatına karar verildi. Davanın açılmasını koca koca puntolarla haber yapan gazeteler, beraat kararını ya küçük haberlerle
geçiştirdiler ya da görmezden geldiler.
Sadece kitapla, televizyon programlarıyla da kalmadı, Bergama Hareketi ulusal güvenlik meselesi olarak Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) gündemini oluşturdu.
Oysa gerçekler böyle değildi. “Altın tekellerinin tekerine çomak soktuğu için Bergama köylü hareketine bir oyun tezgahlandı. Eldeki veriler, kitaptaki iddiaların dayanağı olan Ocak/1990’da Federal Alman İktisadi işbirliği ve Kalkınma Bakanlığı
tarafından yayınlanan ‘Türkiye’nin Altın Konsepti’ adlı belgenin sahte, belgeyi sızdıran kişi olarak gösterilen Prof.Dr. Metin
Deliormanlı’nın da hayali olduğunu ortaya koyuyordu”. (1)
Casusluk davasında sanıklar ve dolayısıyla Bergama Hareketi DGM tarafından aklandı, ama psikolojik hareket de amacına
ulaştı. Altın madeni işletmecisi şirketler Euorogold, Normandy, Newmont ve Koza Altın İşletmeleri bu psikolojik hareketten
çok faydalandılar, halen faydalanmayı ihmal etmiyorlar.
Mahkeme Kararları Uygulanmadı
Bergama Hareketi’nin yürüttüğü hukuksal mücadeleyi ayrıntılı anlatmak, ayrı bir çalışmanın konusunu oluşturacak kadar
uzundur. Konuyu mahkeme kararlarına boğmamak için özet olarak anlatmayı tercih ettim.
İlk olarak 652 Bergamalı tarafından açılan dava sonunda; Çevre ve Orman Bakanlığı’nın “Eurogold Firmasına Ovacık’ta siyanür liçi (2) yöntemiyle altın madeni işletmesine izin veren işlemi” Danıştay’ın 1997 yılında verdiği örnek kararla iptal edildi.
Danıştay kararında, Anayasa’nın “yaşam hakkı”nı düzenleyen 17. maddesine ve “Sağlıklı çevrede yaşama hakkı”nı düzenleyen
56. maddesine dayandı, “canlı yaşamının en önemlisi olan insan yaşamının sağlıklı, dengeli, bozulmamış bir çevrede sürdürülebileceği, çevrenin korunmasının insan yaşamının vazgeçilmez bir unsuru olduğu, faaliyete ilişkin düzenlenen Çevresel Etki
Değerlendirme (ÇED) raporlarına göre işletmesinin çevre sağlığı ve insan yaşamı için risk oluşturduğu, belirtilen risklerin
gerçekleşmesi halinde insan yaşamının olumsuz yönde etkileneceği” gerekçesiyle “siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletilmesine izin veren işlemin kamu yararına aykırı olduğuna” karar verdi. Danıştay’ın bozma kararı doğrultusunda, İzmir İdare
Mahkemesi, “Bergama-Ovacık Altın Madeni için verilen Çevre Bakanlığı iznini” iptal etti. (3)
Mahkeme kararı Bergama Hareketi’ni adeta taçlandırdı. Bu aşamadan sonra, Anayasa ve yasalara göre bu işletmeden vazgeçilmeliydi. Ama öyle olmadı; Bergama, çevre hakkının yanı sıra “hukuk devleti”ni de tartışma odağı halini aldı.
Mahkeme kararlarını etkisiz hale getirmek, Bergama-Ovacık Altın Madeni’nin faaliyetini sağlamak için akla gelmeyecek yollara başvuruldu…
TÜBİTAK kullanılarak oluşturulan bilim komisyonunun raporuyla, mahkeme kararları aşılmaya kalkışıldı. Bu raporlara
dayanılarak verilen yeni izinler hakkında da “kesinleşmiş mahkeme kararının değiştirilmesi niteliğinde olduğundan ve bu durumun hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığından iptaline” (4) diyen mahkeme kararları verildi. Bu kararlar da önemsenmedi.
Bu kez de tüm yasal düzenlemeleri altüst eden, mahkeme kararlarının uygulanmamasını içeren Bakanları Kurulu kararı alındı.
(5) Bakanlar Kurulu kararı da Danıştay tarafından iptal edildi. (6) Ardından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden (AİHM)
“Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Adil Yargılanma Hakkını koruyan 6/1. maddesi ile yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmes’inin Özel ve Aile Yaşamına Saygı Hakkını koruyan 8. maddesinin ihlal edildiği”ne ilişkin kararlar verildi. (7) Bir süreliğine kapansa da bu kararlar da maden işletmesinin temelli kapatılmasını sağlayamadı. Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından
yeniden izin verildi, ardından ABD Büyükelçisi’nin ricasıyla (8) imar planları düzenlendi ve maden işletmesine yeniden açılma
40 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
ruhsatı verildi. İmar planları mahkeme kararı ile iptal edilmesine (9) karşın, 2004 yılından itibaren değiştirilen yasalar ve yönetmeliklere dayanılarak imar planı olmadan işletme ruhsatı yenilendi. Maden işletmesi hiçbir şey olmamış, hiçbir mahkeme
kararı verilmemiş gibi çalışmasını sürdürüyor.
Yaşananları şöyle özetleyebiliriz: Bergama-Ovacık Altın Madeni ile ilgili olarak 1997 yılından bu yana çok sayıda mahkeme
kararı verildi, bu kararların hiç birisi uygulanmadı, uygulanmış gibi yapıldı. AİHM karar verdi, o da uygulanmadı. Eurogold,
Normandy, Newmont, şimdi de Koza maden şirketi faaliyetini sürdürüyor.
Yasalar Değiştirildi
Bugün uygulanan neoliberal sistemde sermayenin serbest dolaşımını sağlamak, ekonomik faaliyetleri kamunun koyduğu kuralların sınırlayıcı etkisinden kurtarmak amacıyla yasal düzenlemelerin azaltılması veya ortadan kaldırılması için çabalanıyor,
Küreselleşen şirketler, çıkarını korumak için, Meclislerden rahatlıkla istedikleri yasaları çıkartabiliyorlar. Madencilik alanındaki
gelişmeler buna çok uygun bir örnektir.
Bergama-Ovacık Altın Madeni sürecinde oluşan toplumsal tepki ve alınan mahkeme kararları üzerine, yerin altındaki altından
çok büyük kazanç elde etmek isteyen çok uluslu altıncı şirketler de boş durmadılar. Çevreyi koruyan yasal düzenlemeleri beğenmediler, “bu yasalarla Türkiye’de madencilik yapılmaz, yabancı sermaye gelmez” yaygarasını kopardılar. İstekleri doğrultusunda,
“5177 Sayılı, Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun” 2004 yılı Newmont’un yöneticilerinden
Gordon Nixon, “…Maden Yasası’nın Ankara’daki Newmont yetkilileri ile eşgüdüm içerisinde hazırlandığını…” söylemişti.
(10) Yine yasanın yürürlüğe girmesinden önce Eldorado Gold Şirketi temsilcilerinin de içinde bulunduğu 20 işadamı, dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dan destek istemişlerdi. Başbakan da işadamlarına “Maden Kanunu Meclis’te, yabancı
yatırımın önünü açan yasa da çıkarıldı, sorunlarınız çözülecek…” demişti. (11)
Böylesine sözler ve güvencelerle adeta bu şirketler tarafından hazırlanan yasa değişikliği ile Maden Yasası ile birlikte toplam
onbir yasada değişiklik yapıldı. Yasa değişikliklerinin tek hedefi “madenciliğin (madencilerin) önündeki engelleri kaldırmak”tı.
Yasa değişikliği bir bütün olarak değerlendirildiğinde; madencilik adı altında hiçbir çevre koruma kaygısı taşımıyor, çevre koruma alanında elde edilen pek çok toplumsal ve hukuksal kazanımı da yok sayıyordu. Yasa değişikliğine dayanılarak Bakanlar Kurulu tarafından çıkartılan Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği ile madencilere yasayı da aşan kolaylıklar sağlandı. Bununa
birlikte pek çok yönetmelik de yeni yasaya göre değiştirildi. Yeni tür bir hukuk yaratıldı, yaratılan hukuk, çevreyi koruma(ma)
hukuku, talanın hukuku niteliğindeydi. Yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’nde, yönetmeliklerin iptali için de Danıştay’da
davalar açıldı. Anayasa Mahkemesi, davanın açılmasından dört buçuk yıl sonra, 5177 Sayılı yasa ile değiştirilen Maden Yasası’nın 7/1. maddesini Anayasaya aykırı buldu (12) Anayasa mahkemesi ayrıca “maden, petrol ve jeotermal kaynakları arama
faaliyetlerini ÇED kapsamı dışına çıkartan” Çevre Yasası’nın 10.maddesinin üçüncü fıkrasını da Anayasaya aykırı bularak iptal
etti.
Anayasa Mahkemesi, iptal kararının bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar vermişti ancak, Danıştay anayasaya aykırılığına
karar verilen yasaya dayanılarak çıkartılan Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği’nin yürütmesini durdurdu (13)
Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarından sonra Maden Yasasında 10 Haziran 2010 tarihinde önemli değişiklikler yapıldı,
yapılan değişiklikle öncekini aratır düzenlemeler getirildi. Yasa değişikliği ile madencilik faaliyetlerine ilişkin işletmeci şirket
temsilcilerin de katılabileceği yeni idari kurullar oluşturuldu. Bir başka yatırım nedeniyle madencilik faaliyetinin kısıtlanmasına karar verilmesi halinde faaliyeti kısıtlanan maden işletmecisinin yatırım giderleri, lehine karar verilen tarafça karşılanacağı
hükmü getirildi. Özel çevre koruma bölgeleri, milli parklar, yaban hayatı koruma ve geliştirme sahaları, muhafaza ormanları,
belli bir orandaki kapalı doğal olarak yetişmiş sedir ve ardıç ormanları, Kıyı Kanununa göre korunması gerekli alanlar, birinci
derece askeri yasak bölgelerde ruhsat başvurularının hak sağlaması halinde ruhsat verileceği, Orman İdaresinin izni ile orman
sayılan alanlarda yapılacak maden arama ve işletme faaliyetleri ile bu faaliyetler için zorunlu geçici tesislerin yapılabileceği
düzenlendi. Değişiklik ile maden üretim faaliyetleri ile bu faaliyetlere dayalı ruhsat sahasındaki tesisler için işyeri açma ve çalışma ruhsatlarını verme yetkisi il özel idarelerinde ve valiliklerde toplandı, belediyeler saf dışı edildi. İmar planı ve yapı ruhsatı
olmadan madencilik faaliyetlerine ve tesislerine izin verilmesi yasal düzenleme haline getirildi. (14)
Bu yasa değişikliği ve ardından çıkartılan pek çok yasa ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kurulmasına dair kanun hükmünde
kararnamelerle ile korumacılık rafa kaldırıldı, ekolojiyi mahveden yatırımların önü açıldı. En son yapılan yönetmelik değişikliği
ile orman alanları madencilik faaliyetlerine tamamıyla açıldı. (15)
Yasalarda yapılan bu değişiklikler Bergama sürecini de etkiledi, ardı ardına verilen mahkeme kararlarına rağmen Bergama
Ovacık Altın Madeninde değiştirilen yasalar ve yönetmeliklere dayanılarak yeni yeni izinler verildi, imar planı olmadan işletme
ruhsatları yenilendi. Maden işletmesi hiçbir şey olmamış, hiçbir mahkeme kararı verilmemiş gibi çalışmasını sürdürdü, halen
sürdürüyor.
Ovacık’ta maden rezervinin azalması ya da çıkarma maliyetinin artması üzerine çevrede rezerv arayışına girişildi, Önce Balıke-
41 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
sir-Havran’dan, Gümüşhane’den kazılan toprak taşındı, ardından bölgenin en önemli ekosistemi olan Kozak Yaylası’nda 4 ayrı
yerde maden ocağı açılmasına girişildi. Şu anda bunlardan Çukuralan’da faaliyet sürdürülüyor, üstelik kapasitesi iki kez artırılarak. Onca yargı kararına rağmen faaliyetin durmaması yöre insanında çaresizlik duygunun yerleşmesine yol açtı, yaşanan işsizlik
Altıncı Şirketin işini daha da kolaylaştırdı, her aileden bir kişiyi işe alarak direncin kısmen kırılmasına yol açtı.
17 Aralık Operasyonu ‘Altın İttifakı’nın Sonu
17 Aralık 2013 tarihinde İstanbul’da başlatılan Bakanların adının da karıştığı, Bakan çocuklarının tutuklandığı yolsuzluk ve
rüşvet operasyonu Türkiye’deki iktidar odaklarında taşları yerinden oynattı, daha düne kadar işbirliği içinde olanlar bu kez
birbirlerine düşman oldular. Bilindiği adıyla Fetullah Gülen Cemaati ile AKP Hükümeti arasındaki köprüler atıldı, kılıçlar
çekildi. Daha önce sıkı işbirliği olan alanlarda, iktidar çatışması yaşanmaya başlandı. Bu gelişmeler Fetullah Gülen Cemaati ile
yakınlığı bilinen Koza Altın İşletmelerinin faaliyetlerine de yansıdı.
2013 yılının son günlerinde İzmir İl Özel İdaresi Cemaate yakınlığı (16) ile bilinen Koza Altın firmasının Çukuralan Altın
Madeni’nin faaliyetini “Çevre İzni veya Çevre İzin ve Lisans Belgesi olmadığı” gerekçesiyle durdurdu. (17)
Bu kapatma kararı ile çevre izni ve lisansı olmadan madenin üç yıl çalışmasına göz yumulduğu ortaya çıktı. Maden işletmesi
Nisan 2010 tarihinde faaliyete geçmişti, İl Özel İdaresi tarafından Nisan 2010’da deneme izni, 2011 Nisanı’nda da 1.sınıf gayrisıhhi müessese işyeri açılma ruhsatı verilmişti. Anlaşılan deneme izni ve açılma ruhsatı için gereken “Çevre İzni veya Çevre
İzin ve Lisans Belgesi” olmadan maden işletmesine izin verilmişti. Bu da idare ile şirket arasındaki hukuka aykırılıklar konusunda işbirliği olduğunu gösteriyor. Diğer yandan, işletmenin temelli kapanmasını sağlayacak işyeri açılma ruhsatının geri
alınması yerine, daha hafif bir gerekçeyle kapatma kararı verilmiş olması bir atışmayla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Nitekim hukuken zayıf olan kapatma kararın yürütmesi idare mahkemesi tarafından durdurulmuş ve maden yeniden çalışmaya başlamıştır.
Son Gelişmeler; üçüncü atık depolama tesisi ve yeni ocaklar için ÇED süreci
İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün resmi web sitesinde Ovacık Altın Madeni Üçüncü Atık Depolama Tesisi Projesi
Halkın Katılımı toplantısının 6 Şubat’ta yapılacağı duyuruldu, ancak duyuruda toplantının saat kaçta nerede yapılacağı belirtilmemişti, bunun dışında yöre halkını haberdar eden başka duyuru da yapılmadı. 6 Şubat’ta toplantı yapıldı mı, yapıldıysa kimin
katılımıyla yapıldı bilmiyoruz. ÇED sürecinde ciddiyetsizliğin yaşandığı projeye göre Ovacık köyünü tepesindeki madenin açık
ocağına atık depolama tesisi yapılmak isteniyor. Daha önce Ovacık Altın Madeninde uzun yıllar çalışan Maden Mühendisi
Hasan Gökvardar’a göre; “...atık deposu yapılacak alan yaklaşık -50 ile -100 kotlarında, deniz seviyesinin altına kadar indi.
Ovacık yöresinde yer altı su tablası +40 ile +60 kotlarında. Madenin başlama noktası ise +900 kotlarında. Dolayısıyla 3. atık
deposu, yer altı su tablası ve geçirimli alüvyon tabakalar üzerine yapılmış oluyor...”. (18)
Bu arada Kozak Yaylası’nda Yerli Tahtacı, Gelintepe ve Uyuzkaya maden ocağı ÇED izinlerini iptal ettirdiğimizi atlamayalım.
Buna karşın Yerli Tahtacı sahasında bu kez Kapukaya Madeni olarak yeniden ÇED İzni alınmaya çalışıldı, Geçtiğimiz eylül
ayında Bergama Belediyesi Başkanı ve yöredeki yaşam savunucularının halkın katılımı toplantısında yerinde müdahaleleri ile
proje şimdilik durduruldu. (19)
En son gelişme ise Altın Madeni işletmesine verilen 2009 ÇED izni davasında Danıştay’ın verdiği bozma kararıdır. (20)
Danıştay mahallinde keşif ve uzman bilirkişilerce inceleme yapılmadan verilen davanın reddi kararını bozdu. Bozma kararına göre mahallinde konunun uzmanlarıyla keşif yapılacak, düzenlenecek rapora göre karar verilecek. Bizce 1997 yılından bu
yana bir şey değişmedi, daha önce yargı tarafından tespit edilen riskler artarak devam ediyor, geçtiğimiz günlerde yaşanan atık
taşıyan borunun patlaması olayı (21) riskin gerçekleşmeye başladığını gösteriyor.
İşletmeci şirket siyasi iktidar tarafından desteklenmediği için artık davanın hukuk çerçevesinde yürüyeceğini umut ediyoruz.
Kısaca, Bergama’da yeni hukuksal kazanımları, yeniden Bergama Hareketinin canlanmasını bekleyebiliriz.
Bakalım şimdiye kadar yaşanan hukuksuzluklar devam edecek mi, yoksa ‘altın ittifakı’nın bozulması neticesinde Bergama’nın
doğası biraz nefes alacak mı? Yaşayarak göreceğiz.
Bergama Direnişi Çevre Hukukuna Çok Şey Kazandırdı (22)
Ovacık Altın Madeni işletmesi Türkiye çevre hareketinin dönüm noktasını oluşturdu. Bergama’da başlayan bu süreç, bugün
ekolojiyi olumsuz etkileyen faaliyetlerin yürütüldüğü her yerde devam ediyor. Doğal ve kültürel varlıkların korunması mücadelesi yürüten her toplumsal hareket, Bergama Hareketi’nin deneyimlerinden esinleniyor. Kanaatimce Gezi de Bergama’yla
başlayan sürecin kazanımı ve sonucudur.
Bergama süreci çevre hukuku alanında ciddi kazanımlar elde edilmesini, çevre hukukunun gelişmesini de sağladı. Bu kazanım-
42 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
ları kısa başlıklarla aktaracak olursak;
Yunanistan Danıştayı’nın bile emsal aldığı yargı kararı verildi; Çevre ve Orman Bakanlığı’nın “Eurogold firmasına Ovacık’ta
siyanür liçi yöntemiyle altın madeni işletmesine izin veren işlemi” Danıştay’ın 1997 yılında verdiği örnek kararla iptal edildi.
Danıştay, kararında Anayasa’nın “yaşam hakkı”nı düzenleyen 17. maddesine ve “sağlıklı çevrede yaşama hakkı”nı düzenleyen 56. maddesine dayandı. “Canlı yaşamının en önemlisi olan insan yaşamının sağlıklı, dengeli, bozulmamış bir çevrede
sürdürülebileceği, çevrenin korunmasının insan yaşamının vazgeçilmez bir unsuru olduğu, faaliyete ilişkin düzenlenen Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporlarına gör işletmenin çevre sağlığı ve insan yaşamı için risk oluşturduğu, belirtilen risklerin
gerçekleşmesi halinde insan yaşamının olumsuz yönde etkileneceği” gerekçesiyle “siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletilmesine izin veren işlemin kamu yararına aykırı olduğuna” karar verdi. Danıştay’ın bozma kararı doğrultusunda İzmir İdare
Mahkemesi de “Bergama-Ovacık Altın Madeni için verilen Çevre Bakanlığı iznini” iptal etti. Danıştay’ın bu kararı çevre hukukunun temel ilkelerinden olan ihtiyat ilkesi ile öncelikle çevre sağlığı ve canlı yaşamının korunması ilkesini esas alan önemli
hatta Türkiye’de ilk denebilecek bir karardır. Bu karar daha sonrası için pek çok karar için emsal içtihat olmuştur. Yunanistan
Danıştayı dahi bu kararı emsal almıştır.
Toplantı ve gösteri hakkı için örnek kararlar alındı; Bergamalıların şiddetsiz toplantı ve gösterileri nedeniyle demokratik protesto hakkına ilişkin de örnek kararlar alındı. Yargıtay 8. Ceza Dairesi, “... İdari yargı kararlarıyla şirketin faaliyetlerinin durdurulmasına karşın siyanürle altın arama çalışmalarını sürdürdüğü düşüncesi ve siyanürün insan yaşamını ve çevreyi olumsuz
yönde etkileyeceği inancının ortaya çıkardığı ani tepkiyle, yörenin değişik köylerinden gelenlerle birlikte sanıkların, İzmir
- Çanakkale karayolunda önceden kararlaştırılmaksızın, duyarlılık kazanmış bir konuda toplumsal refleks sonucu trafiği aksatmadan tek sıra halinde yürümekten ibaret eylemlerinde kanunsuz toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme veya yönetme
suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden mahkumiyetlerine karar verilmesi hatalıdır...” kararını verdi.
Yargı kararını uygulamayan Başbakan, üç Bakan ve Vali tazminata mahkum edildi; Süreçte, yargı kararını uygulamayan kamu
görevlilerinin tazminat sorumluluğuna ilişkin de önemli bir karar alındı. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin kararı üzerine Başbakan, üç Bakan ve Vali aleyhinde tazminata hükmedildi. Bu kararla yargı kararını uygulamayan kamu görevlilerinin kişisel
sorumluluğu tartışmasız hale geldi.
Kararın geçmişi şöyle: Danıştay’ın 1997 yılında verdiği bozma kararı üzerine İzmir 1. İdare Mahkemesi tarafından verilen iptal
kararı ilgili bakanlıklara gönderilmiş olmasına karşın uygulanmamıştı. Bunun üzerine dönemin başbakanı ve bakanları hakkında tazminat davası açılmıştı. Bu davada Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin kararında şöyle denilmekteydi:
“...kararın ilgili Bakanlıklara gönderildiği ve tebliğ edildiği tarihte davalılardan Mesut Yılmaz Başbakan, Cumhur Ersümer Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, Halil İbrahim Özsoy Sağlık Bakanı, Yaşar Topçu Bayındırlık ve İskan Bakanı, Erol Çakır İzmir
Valisi olarak görevde bulunmaktadırlar. Adı geçen bakanlıklara usulüne uygun olarak tebliğ yapıldığı ve bilgi sunulmasına
karşın yasada öngörülen süre içerisinde, siyanür liçi yöntemiyle altın madeni çıkarılmasını önleyici eylemde bulunmadıkları,
işlem tesis etmedikleri ve böylece yargı kararını uygulamadıkları anlaşılmaktadır. Yargı kararı gereğinin yerine getirilmemesi
biçiminde gerçekleşen davalıların haksız eylemi sonucunda davacıların kişilik haklarının zarar gördüğü benimsenmelidir. Yerel
mahkemece, İmren Aykut dışındaki davalıların sorumluluğu yönünde hüküm kurulması gerekir...”
AİHM’nden adil yargılanma hakkı ile özel ve aile yaşamına saygı hakkını içeren karar alındı; Sağlıklı çevrede yaşama hakkına
ilişkin AİHM kararlarına bir yenisi daha eklendi. Çevre Bakanlığı’nın işleminin mahkemece iptal edilmesine karşın, bu mahkeme kararının uygulanmaması nedeniyle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlal edildiği gerekçesiyle, Sefa Taşkın, Tahsin
Sezer, M. Ali Karacaoğlu, Günseli Karacaoğlu, Muhterem Doğrul, İbrahim Dağ, Ali Duran, Ayşe Öçkan, Sezer Öçkan, Hasan
Geniş tarafından AİHM’ne başvurulmuştu. Başvuru ile ilgili AİHM tarafından kabul edilebilirlik kararı verilmesinin ardından
3 Haziran 2004 tarihinde duruşma yapılmıştı. AİHM, başvuruya ilişkin kararını, 10 Kasım 2004’te açıkladı. Özet olarak, Bergama’da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Adil Yargılanma Hakkı’nı koruyan 6/1. maddesi ile yine Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin Özel ve Aile Yaşamına Saygı Hakkı’nı koruyan 8. maddesinin ihlal edildiğine karar verildi.
Özet olarak, kapatılması için yıllarca mücadele edilen Bergama altın madeni hala işliyor, ancak cevher tükenmek üzere (23).
Ancak, Bergama’da Türkiye’nin ilk altın madenine karşı yürütülen uzun soluklu direniş, köylü kadınların ön saflarda yer aldığı
yaratıcı eylemlerle 90’ların gündemine oturdu. (25)
Altın madenciliği ekolojik bir sorun olmasının yanı sıra buna karşı örgütlenen toplumsal hareketlerin de adı oldu. Ovacık Altın
Madeni işletmesi aynı zamanda Türkiye çevre hareketinin dönüm noktasını oluşturdu. Bergama’da başlayan bu süreç, ekolojiyi olumsuz etkileyen faaliyetlerin yürütüldüğü her yerde devam ediyor. Bugün artık nerede olursa olsun, doğal ve kültürel
varlıkların korunması mücadelesi yürüten her toplumsal hareket, Bergama Hareketi’nin deneyimlerinden esinleniyor.
Bergama’da kirleten ittifak bozulmuş gibi gözükse de doğa lehine henüz bir düzelme yok. Diğer yandan doğa düşmanı başka
başka ittifaklar boş durmuyor, doğayı mahvedecek, yaşamı bitirecek yasa ve yönetmelik değişiklikleri yapılmaya devam ediliyor. Soma’da kömür ocağında 13 Mayıs’ta yaşanan katliam, 301 maden işçisinin ölümü yaşama yönelik saldırının boyutlarını
göstermeye yetiyor. Bir yanda yarattığı küresel iklim değişikliği ve kirlilik diğer yandan bir anda yüzlerce insanın ölümüne yol
açması tehlikenin büyüklüğünü gösteriyor.
43 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
Bergama Ovacık Altın Madeni ve buna karşı yürütülen mücadele sürecinde yaşananlar ve diğer olaylar bize ekolojinin korunması için daha çok dayanışma, daha çok örgütlenme ve yeni yollar bulmamız gerektiğini gösteriyor. Doğayı mahveden, yaşamı
tehlikeye sokan ittifakların önüne geçmek yaşam savunucuların en önemli işi olmalı. Çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya
bırakmak için yaşamı savunmaya devam etmek zorundayız.
1.
Özer Akdemir / Kuyudaki Taş / Evrensel Basım Yayın
2.
Siyanür liçi yöntemi, düşük tenörlü ve ince taneli altın cevherlerinden altının ayrıştırılması için kullanılan bir yöntemdir. Bkz;http://www.jmo.org.
tr/resimler/ekler/5211cd8d2605ed4_ek.pdf?dergi=JEOLOJ%DD+M%DCHEND
3.
Danıştay 6. Daire’sinin 13.05.1997 tarih ve 1996/5477 E. - 1997/2312 K. sayılı kararı, İzmir 1. İdare Mahkemesi’nin 15.10.19997 tarih ve 1997/636877 sayılı kararı.
4.
İzmir 1. İdare Mahkemesi’nin 01.06.2001 tarih ve 2000/896 E. 2001/485 K., İzmir 3. İdare Mahkemesi’nin 10.01.2002 tarihli ve 2001/401 E., İzmir
1. İdare Mahkemesi’nin 23.01.2002 tarih ve 2001/239 E. Sayılı kararı ve diğer kararlar.
5.
Bakanlar Kurulu’nun 29 Mart 2002 tarih ve P 2002/4 sayılı kararı.
6.
Danıştay 6. ve 8. Dairesi Ortak Heyeti 23.06.2004 tarih ve 2002/2618 E. sayılı kararı, Danıştay 8. Dairesinin 2005/2927 E. ve 2006/1138 sayılı kararı.
7.
AİHM 3. Dairesi’nin 10 Kasım 2004 tarih ve 46117/99 numaralı “Taşkın ve Diğerleri/Türkiye” kararı.
8.http://www.evrensel.net/05/01/27/gundem.html#1
9.
İzmir 4. İdare Mahkemesi’nin 21.04.06 tarih ve 2005/5 E., 2006/636 K. sayılı kararı
10.
http://www.evrensel.net/04/03/17/ekonomi.html#1 ,
11.http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=77929
12.http://rega.basbakanlik.gov.tr/eskiler/2009/06/20090611-16.htm.
13.http://www.egecep.org.tr/Admin/photos/urunpdf/633806947104843750.pdf
14.http://www.izmirizmir.net/arif-ali-cangi-cevre-gunu-madenciligi-y1449.html
15.http://t24.com.tr/haber/birakin-baltalari-ormanin-sesini-dinleyin,256622
16.http://www.patronlardunyasi.com/haber/Akin-Ipek-Fethullah-Gulen-benim-ilham-kaynagim/153424
17.http://yesilgazete.org/blog/2014/01/01/cemaatin-altin-madenine-durdurma/
18.http://yesilgazete.org/blog/2014/02/07/bergama-ovacik-koyune-ucuncu-siyanur-cukuru/
19.http://www.radikal.com.tr/cevre/kozak_yaylasinda_ced_ofkesi-1211174
20.
Danıştay 14.Daire 16.04.2014 tarih ve 2012/736 E. 2014/4709 K. http://www.evrensel.net/haber/89874/koza-hukukla-bas-basa-kaldi
21.http://www.yeniasir.com.tr/ucuncusayfa/2014/11/26/500-ton-siyanurlu-atik-dereye-karisti
22.http://bianet.org/bianet/ekoloji/160776-bergama-direnisi-cevre-hukukunu-nasil-degistirdi
23.http://bianet.org/bianet/siyaset/160771-bergama-hukuk-dinlemeyen-maden
24.http://bianet.org/bianet/siyaset/160766-bergama-altin-madeni-direnisi-topragin
bekcileri?utm_content=buffer95ebd&utm_medium=social&utm_source=twitter.com&utm_campaign=buffer
EFEMÇUKURU ALTIN MADENİ
Efemçukuru İzmir kentinin içme suyunun yaklaşık % 40’ını karşılayan Tahtalı Barajı koruma alanı sınırında, yaklaşık 200 bin
kişinin içme suyunu karşılamak için planlanan Çamlı Barajı’na su sağlayacak derelerin mutlak koruma alanı içinde yer almaktadır.
Bu bölge İzmir’in arseniksiz tek su havzası olan bölge aynı zamanda orman alanları, ekolojik üzümleriyle, İzmir’in damı olarak
nitelendirilmektedir. Yani Efemçukuru’nda yaşanacaklar İzmir kentini doğrudan etkileyecektir. İzmir için yaşamsal öneme
sahip bu bölgede yaklaşık 10 yıldan bu yana altın ve gümüş madeni işletilmesi gündemde. Maden işletmesine yönelik yıllardır
süren tartışmalarda ve davalarda yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda, “yörenin kayaç yapısı ve işletmede yapılacak zenginleştirme işlemi sonucunda maden işletmesinin ağır metal kirliliği yaratacağı, böylelikle bölgenin yeraltı ve yerüstü su kaynaklarını kirleneceği, yörenin bitki ve orman örtüsünün zarar göreceği, bölgede uygulanan ekolojik tarımın sona erdireceği, kısaca
ekolojik ve toplumsal yıkıma yol açacağı”na dair raporlar yazıldı.
Bu raporlardaki veriler ve öngörüler bizi endişelendiriyor. Ciddi bilimsel uyarılara rağmen çevre sağlığı ve canlı yaşamı için
risk oluşturan altın madeni 2011/Haziran ayından bu yana faaliyetini sürdürüyor.
Zaman zaman derede balıkların öldüğü, hayvanların öldüğü bilgisi geliyor, en son Efemçukuru Köyü’ndeki kuruyan kuyulardan
bir anda sabunumsu, kokan sular taştı, Efemçukuru Köylüsü de endişeli. Hatta İzsu tarafından Efemçukuru Köyü’nün içme
suyu kuyusunun mühürlendiği haberleri yayıldı.
Bu haliyle yarattığı riskler yetmiyormuş gibi altın madeni şimdi de kapasitesini artırıyor, yani tehlike katlanarak büyüyecek.
•
Toplam cevher rezervi “2.5”milyon tondan “8.5”milyon tona,
•
Faaliyet süreci “12” yıldan “17” yıla,
•
Ekonomik olmayan kaya (PASA) “660”bin tondan “3.200.000” tona ve yüzeyde kapladığı stok alanı “4.74” hektardan
“12.32”hektara,
•
Ortaya çıkacak proses atığı(kuru! atık) “2.2” milyon tondan “8” milyon tona ve yüzeyde kapladığı deponi alanı “7.67”
hektardan “16.18” hektara çıkacak.
Kapasite artırımına ilişkin açtığımız davanın 17 Eylül Çarşamba günü keşfi yapıldı. Keşif sonunda verilen rapor, itirazlarımızın
ve kaygılarımızın bir kısmını doğrular nitelikte.
Kısacası Efemçukuru’ndan çıkarılan altının İzmir’in geleceğini yok etme riski var. Yöredeki kaya arsenikten zengin. Kazıldığın-
44 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
da milyonlarca yıldır doğayla barışık yaşayan başta arsenik olmak üzere bütün ağır metaller hareketlenecek yer altı ve yer üstü
sularına karışacak. Ayrıca kavurma (kalsinasyon) işlemi sırasında atmosfere salınacak gazlar sonucunda İzmir’e ve civarına
yağacak asit yağmurları yağacak. Yani tehlike çok büyüktür.
Efemçukuru konusundaki tercih; ya İzmir’in suyunun korunmasından yana, ya da Altıncı Şirketin çıkarlarından yana olmaktır.
EGEÇEP tercihini İzmir’in yaşamından yana kullanmakta. Halen kapasite artırımı davasını yürütmekte, daha önce aleyhe
sonuçlanan davalar için de EGEÇEP üyeleri Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yaptı.
ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ (ÇED)
EGEÇEP’in davalarından en önemlilerinden birisi ÇED yönetmeliklerinin yargısal denetimlerini sağlayan davalar oldu.
Çevre sorunlarının ortaya çıkması üzerine geçen yüzyılın ikinci yarısından itibaren çevre koruma hukuku oluşturulmaya başlanmış, Çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) kavramı da bu dönemde çevre koruma hukukuna girmiştir. ÇED, çevreye olumsuz
etkileri olan yatırımların, çevresel etkilerinin en aza indirilmesi için alınması gereken önlemleri ifade eder. Dikkat edilirse,
çevresel olumsuz etkileri sıfıra indirmekten değil, en aza indirmekten söz edilmektedir. Bu nedenle toprağın, suyun, havanın,
dolayısıyla yaşamın korunması için zaten tam olarak işletilemeyen ÇED de tek başına yetmeyecektir.
Türkiye ÇED ile 1993 yılında ÇED Yönetmeliğinin yürürlüğe girmesiyle tanıştı. Çevre Yasasının 10.maddesine göre “Çevresel
Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle
ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez”. Yasanın düzenlemesinin aksine ÇED uygulaması güvence yaratmıyor. ÇED Yönetmeliği yürürlüğe girdiği tarihten itibaren defalarca değişikliğe
uğradı. Değişiklikler korumaya yönelik değil, istisnaları artırmaya yönelik oldu ve bir türlü koruma güvencesi oluşturamadı.
Son yıllarda da siyasi iktidarların uyguladığı ekonomik politikaların sonucu yapılan yasal değişiklikler ve uygulamalarla koruma hukuku iyice aşındırıldı.
Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Yönetmeliği’nin altıncısı 3 Ekim 2013 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yapılan son değişiklikle yargı tarafından iptal edilen önceki düzenlemeler sözcük oyunlarıyla yeniden getirildi. Yönetmelik
değişikliğinin, korumacı çevrelerin tüm uyarılarına rağmen torba yasa içine gizlenerek yasalaşan ÇED muafiyeti yasası düzenlemesi için yapıldığı anlaşılıyor. Yeni Yönetmelik ile ilk ÇED Yönetmeliğinin yayımlandığı “7.2.1993 tarihinden önce üretime
ve/veya işletmeye başlayan Projeler” ile “23.6.1997 tarihinden önce kamu yatırım programına alınmış olup; 29.5.2013 tarihi
itibariyle planlama aşaması geçmiş ve ihale süreci başlamış olan veya üretim veya işletmeye başlamış olan projeler ile bunların
gerçekleştirilmesi için zorunlu olan yapı ve tesisler” ÇED kapsamı dışında tutuluyor.
Nitekim Çevre Kanunu’na 21.05.2013 tarihli ve 6486 Sayılı kanun ile muafiyet sonucu doğuracak bir geçici madde eklendi. Geçici 3.maddeye göre “23/6/1997 tarihinden önce kamu yatırım programına alınmış olup, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih
itibarıyla planlama aşaması geçmiş ve ihale süreci başlamış olan veya üretim veya işletmeye başlamış olan projeler ile bunların
gerçekleştirilmesi için zorunlu olan yapı ve tesisler Çevresel Etki Değerlendirmesi kapsamı dışındadır”.
Anayasa Mahkemesi 03.07.2014 tarihinde verdiği kararla, bu yasa değişikliğinin “ “planlama aşaması geçmiş ve ihale süreci
başlamış olan veya” ibaresini Anayasa’ya aykırı bularak ilgili ifadenin iptaline karar verdi, değişiklik metninin diğer bölümlerinin iptaline ilişkin talepleri ise reddetti. Henüz gerekçesi yayınlanmayan karar bir nebze soluk aldıracak gibi.
ÇED’in koruma sağlayabilmesinin en önemli güvencesi halkın katılımıdır. Uygulamada halkın katılımı basit bir formalite
olarak görülmektedir, yeni yönetmelikte de “halkın katılımı” da yüzeysel ve aldatmaca işlemler olarak düzenleniyor. Kısaca,
‘çılgın’lıkların önüne geçilmesi istenmiyor.
Şimdi düşünmemiz gereken koruma açığı yaratacak bu hukuksal düzenlemelerle sanayinin yarattığı kirlilikle nasıl korunacağımız, çılgın projelerin yaratacağı yıkımdan nasıl korunacağımızdır.
Bunun için, bütün sorunlu yanlarına rağmen ÇED yönetmeliğindeki itiraz ve katılım süreçlerini işletilmelidir. Anayasanın
74.maddesi AİHS’nin 11.maddesinde güvence altına alınan bilgi edinme hakkına dayanılarak bilgi edinmek, edinilen bilgiye
göre Anayasa’nın 56.maddesine dayanarak itirazlarda bulunmakta yarar var. Yapılacak itiraz ve başvurularda Çevresel Konularda Bilgiye Erişim, Çevresel Karar Verme Sürecine Halkın Katılımı ve Yargıya Başvuru hakkını düzenlleyen Aarhus Sözleşmesi,
AİHM’nin Bergama Ovacık Altın Madeni ile ilgili Taşkın ve Diğerleri / Türkiye kararı ile Gökova, Yeniköy ve Yatağan termik
santrallerine ilişkin Okyay ve Diğerleri/Türkiye kararından da yararlanılabilir.
Daha da önemlisi demokrasiyi geliştirmek, karar süreçlerine halkın katılımını sağlamaktan başka çıkış yolu gözükmüyor.
Halkın katılımı hem ekolojinin korunmasının en önemli güvencesi, hem de demokratik toplum olmanın bir gereğidir. Gezi
direnişi ile bunun somut örneği yaşandı, şiddetsiz demokratik tavırla örnekleri çoğaltmalıyız.
45 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
ALİAĞA TERMİK SANTRALI
Aliağa’da kurulu bulunan sanayi tesisleri nedeniyle Aliağa ve yöresinin, zaten kirliliğin yoğun yaşandığı ve sınır değerlerin
fazlasıyla aşıldığı bir bölge halini aldığı ortadadır. Demir Çelik Fabrikaları, Petro-kimya tesisleri, Gemi Söküm Tesisleri, haddehaneler ve diğer tesislerin yarattıkları kirlenme nedeniyle, Aliağa yöresi zaten çevre sağlığı ve canlı yaşamının çok büyük risk altında olduğu bir bölge halini almıştır. Bunlar yetmiyormuş gibi Aliağa’da şimdi de kömür yakıtlı termik santraller gündemdedir.
Var olan kirletici faaliyetlerin önüne geçilmesi gerekirken, yeni yeni kirletici tesislere izin verilmesi gözden çıkartıldığı duygusunu yaratmaktadır.
Aliağa ve yöresinin Bölgede, yaklaşık 24 yıl önce de termik santral kurulmasına yönelik girişimler olmuştu, ancak İzmir’den
Aliağa’ya elele insan zinciri oluşturulmak gibi etkili toplumsal tepki ve mahkeme kararları sonucu bu bölgede kurulması
düşünülen termik santraller gerçekleştirilememişti.
Bugün Aliağa’da kömür yakıtlı termik santrallerin çevrede yaratacağı etkilerin belirlenmesi için bir ön çalışma yapılmasına dahi ihtiyaç bulunmamaktadır. İlk termik santral kurulması girişimi sırasında, santralin olumsuz etkilerinin ne olacağı
Danıştayda açılan davalarda tespit edilmişti.
Danıştay kararının dayanağını oluşturan 13.12.1991 tarihli raporda özetle; “…kirli hava içerisindeki kükürt dioksit, azot oksitleri, foto oksidanlar, flor, klor, hidrokarbonlar ve toz halindeki ağır metallerin bir kısımlarının ağaçlar ve öteki bitkiler üzerinde birikerek yağışlarla asitlere dönüştüğü, bir kısmının da havada yağış ve sisi etkisiyle asitli yağmurlar halinde bitkiler
üzerine ulaştığı, (…) topaktaki besin maddelerinin bitkilere ulaşmadığı ve topraktaki ağır metallerin görülmesi suretiyle kök
zehirlenmelerine sebebiyet verdiği (…)Aliağa Körfezinden 10 km. uzaklıktaki yerlerin de kirliliğin etkisi altında kaldığı (…)
hava kirliliğinin en önemli kriteri olan kükürt dioksit ve askodoks partikül miktarı bakımından hava kalitesinin korunması yönetmeliğinde belirtilen satandart değerlerin civarında olduğu ve bazı anlarda bu değerleri geçtiği, özellikle kimya endüstrisinin
ise atık sular yanında havayı kirleteceğinin kesin olduğu (…)yeraltı sularında organik artıkların kirliliğin standart değerlerinin
üzerinde olduğu (…)mevcut kirlilik durumunun doğal bitki örtüsü ve tarımsal ürünler üzerinde olumsuz etkiler yaptığı …”
denilmektedir.
Başka bir bilirkişi raporunda da Aliağa’daki kirliliğin İzmir’in hava kalitesini nasıl etkilediği incelenmiştir. Stuttgart Üniversitesi Araştırma-İnceleme Tekniği ve Buhar Tekniği Enstitüsü, Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü ile Ege
Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nün işbirliği ile hazırlanan 1999 tarihli İzmir’de Hava Kalitesi Raporu’nda “…Kentin
kuzey kesimindeki emisyonların büyük bir miktarı İzmir Büyükşehir Belediyesi sınırları dışından taşındığı için, kent dışındaki
bu kaynakların emisyonların azaltılmasına yönelik tüm imkanlar araştırılmalıdır. Örneğin, Aliağa’da emisyonların azaltılması
doğrultusunda önlemler alınmalıdır. (…) İzmir Kentinin hava kalitesine bölgesel ve yerel rüzgarların da büyük etkisi vardır.
Özellikle yaz aylarında kuzey-batıdan esen hakim rüzgar vasıtasıyla, kente Aliağa’dan taşınan emisyonlar hava kalitesini daha
da kötüleştirmektedir…” vurgusu yapılmaktadır.
Bu raporlara göre 23-24 yıl öncesinde çevre kirlenmesi tehlikeli boyuta ulaşmış olan Aliağa ve yöresinde, bu süre için iyileşme
olmadığı gibi, kirletici tesislerin sayısı her geçen gün artmıştır.
Özet olarak, bu gün itibariyle mevcut kirlilik, zaten Aliağa ile birlikte tüm bölgenin doğal bitki örtüsünü, tarım alanlarını olumsuz etkilemekte, çevre sağlığı ve canlı yaşamı için büyük risk oluşturmaktadır. Bunun üstüne faaliyete geçen Termik Santraller,
yalnızca Aliağa için değil, İzmir Kenti ve Kuzey Ege kıyıları ve hatta bölgenin tamamı için büyük çevresel felaketler yaratacaktır.
Aliağa’da yeniden termik santrallerin gündeme gelmesi üzerine EGEÇEP tarafından açılan dava sayesinde çevresel etki değerlendirmesinin önemini vurgulayan bir yargı karar alınmış, bu sayede yönetmelik değişikliği sağlanmıştır. Termik Santrallerin lisanslarının iptali davalarında Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (DİDDK)’nun verdiği 07.05.2009 tarihinde verdiği
kararda “…ÇED olumlu kararı veya ÇED Gerekli Değildir Kararı alınmadan üretim lisansı verilmesine ilişkin Enerji Piyasası
Düzenleme Kurulu kararında hukuka uyarlık bulunmadığından üretim lisansının yürütülmesinin durdurulmasına…” karar
verilmiştir. Bu karar üzerine 30 Eylül 2009 tarihinde Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği’nin 10.maddesi değiştirilerek, lisans
başvurusuna konu üretim tesisi projesinin, ÇED Yönetmeliği kapsamında olması halinde, ÇED Yönetmeliği kapsamında alınan
kararın ibraz edilmesi zorunluluğu getirilmiştir.
ÇEVREYİ KİRLETME SUÇU VE GAZİEMİR NÜKLEER ATIKLARI
Çevrenin kirletilmesinin ceza kanununa suç olarak girmesi 26.09.2004 tarihinde kabul edilen 5237 Sayılı (yeni) Türk Ceza
Yasası’nın 181. ve 182.maddesiyle olmuştur. Ceza Kanununun 181. maddesi ile “çevrenin kasten kirletilmesi”, 182. maddesi ile
“çevrenin taksirle kirletilmesi” eylemleri suç olarak düzenlendi.
Bu düzenlemeler, kirlenen çevrenin, daha fazla kirlenmesinin önüne geçilmesi açısından son derece olumlu yasal düzenlemelerdir. Yürürlüğe girmesi çokça tartışılan bu yasa maddeleri, iki yıllık gecikmeden sonra yürürlüğe girdi. Yani Ekim 2006’dan
bu yana çevreyi kirletme eylemi Ceza Yasasına göre suçtur. Çevreyi kirletmek suç, suç olmasına da bu güne kadar, çevrenin
46 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
kirletilmesinde caydırıcı olamadı. Bunun nedeni, kirletme eylemlerinin savcılıklara yeteri derecede intikal ettirilmemesi ve
yasanın etkili biçimde uygulanmamasıdır.
Yeterince uygulanmayan bu yasayı uygulatacak olan da yine bizleriz, yaşam savunucularıdır. Yapılması gereken, tanık olunan
kirletici faaliyetlerin bulunduğu yer Cumhuriyet Savcılıklarına ihbar edilmesi, uzmanlar aracılığı ile kirliliğin saptanması ve
sorumlular hakkında kamu davası açılması istenmesidir. Yaşam savunucularının, çevreyi kirletenler hakkında yapacakları bu
tür başvurular, açılan soruşturma ve davaların takip edilmesi, yaşam alanlarının kirlenmesi ve yaşam kaynaklarının tüketilmesinin önlenmesi mücadelesine önemli katkısı olacaktır
Gaziemir -Nükleer Bulaşıklı Atıklar Davası
Gaziemir’de bir kurşun fabrikasının bahçesinde gömülü olarak ortaya çıkan nükleer bulaşıklı atıklar çevreyi kirletme suçuna
gösterebileceğimiz en çarpıcı örneklerden birisidir.
İzmir’in merkez ilçelerinden Gaziemir ve Karabağlar sınırları içinde bulunan 1940’lı yıllardan 2010 yılına kadar faaliyeti süren
kurşun fabrikası, 3 Aralık 2012 tarihli Radikal Gazetesi’ndeki Serkan Ocak imzalı “ İzmir’in Çernobil’i, İlk Nükleer Çöplük
İzmir’de” haberine kadar sadece kurşun atıklarıyla gündemdeydi. Haberde özetle; “...Aslan Avcı Döküm Sanayi ve Tic A.Ş.ye
ait Gaziemir’de kurulu bulunan kurşun üreten fabrika atıklarını arazisindeki toprağa gömdüğünün ortaya çıktığı,toprak altındaki atıklar zehir kusmaya başladığı, Türkiye Atom Enerji Kurumu (TAEK)’nun alandaki ilk radyasyon tespitini 2007 yılında
yaptığını, raporlara göre, radyasyonun fabrikanın nükleer santrallerde kullanılan nükleer çubukların eritilmesiyle oluştuğu,
bu maddelerin Türkiye’ye yasal girişinin olmadığı, raporların Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İzmir Valiliği, İzmir Büyükşehir
Belediyesi, Gaziemir Kaymakamlığı, Gaziemir Belediyesi’ne bildirildiği…” anlatılmaktaydı.
Haberin yayınlanması üzerine, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi olayla ilgili İzmir Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulundu ve radyasyon ölçen cihazla alanda yaptığı ölçümlerde zaman zaman Fukuşima’ya yakın rakamlar tespit etti. Daha sonra
mahalle halkının da katıldığı başvurular üzerine şirket yetkilileri hakkında “çevreyi kasten kirletmek” suçundan dava açıldı.
Davaya EGEÇEP müdahil oldu. Kamu görevlileri hakkında henüz dava açılmadı.
Bu arada fabrika sahasında 2-12 Haziran 2013 tarihleri arasında İzmir Valiliği Koordinasyonunda sondaj ve analizler yaptırıldı.
Prof.Dr.Alper Baba’nın danışmanı olduğu 2013 tarihli rapora göre Haziran-Ağustos 2013 tarihlerinde Fabrika arazisinde
yapılan çalışmalar sonucunda, alanda, yaklaşık olarak 10.125 m3 atık içerikli bir kirlenme tespit edildi, bu atıklarda Europium
152 (Eu-152) radyoaktif element ile birlikte toprakta kurşun, arsenik, çinko ve mangan gibi toksik elementler bulundu.
İşin en ilginç yanı radyoaktif atıkların kaynağına dair bilgiler. TAEK’in Gaziemir’de tespit ettiği “Europium 152,152,155 (Eu152,154,155) izotopları doğada bulunmayan, sadece nükleer reaktörlerde zincirleme fizyon(çekirdek bölünmesi) reaksiyonları sırasında nükleer yakıt demetlerinde ve kontrol çubuklarında yaratılan insan yapısı izotoplardır.” (Prof.Dr.Hayrettin Kılıç
-Nükleer Fizikçi)
Geçtiğimiz yaz aylarında atıkların olduğu fabrika sahasında atıkların bertarafı işlemlerine başlandı. TAEK’in onayladığı projeyle atıklar temizleniyor. (https://docs.google.com/file/d/0B0xbKyyCE3-sRDhVZFBXdFV6YUk/edit)
Atıkların temizlenmesi aşamasına gelmesi son derece önemli ama! Bilim insanlarının değerlendirmelerine göre temizliyoruz
derken “kaş yaparken göz çıkarma” misali çevre sağlığı ve canlı yaşamı için büyük risk oluşturuluyor. “...kırma -öğütme işleri
sırasında bir yıl bu tozun içindeki radyoaktif partiküller çevreye yayılacak, örneğin saniyede 5 metre hızla esen normal bir
rüzgarla bu tesisten çevreye yayılan 1 ila 10 mikron çapındaki radyoaktif partiküller en az 1 kilometreye kadar serpilebilecekler.
Böylece bu cevrede yaşayanlar bilhassa yandaki okul ve dışarıda oynayan çocuklar her nefes alışlarında bu kontamine havayı
soluyacaklardır. Bir gün içinde 18 bin 20 bin defa nefes alındığı ve her nefeste 1 litre hava teneffüs edildiği dikkate alındığımda
projede belirtildiğine göre saatte 335 gram toz yayıldığında günde en az 4 kilo bir yılda 1,2 ton radyoaktif içeren toz çevreye
yayılacaktır. Bu veriler karşısında 1 m3 havadaki 1-5 mikron çapındaki radyoaktif partiküllerin bu tozların içindeki yoğunluğunun 4 mikrogram olduğu en düşük seyisinde olsa bile bu bölgede yaşayan insanların ciğerlerindeki oksijen ve CO2 değişiminde ciddi sağlık risklerine yol açacaktır...” (Prof.Dr.Hayrettin Kılıç -Nükleer Fizikçi)
Atıkların temizlenmesi sorunun yanı sıra ortada duran en önemli soru; yalnızca nükleer santrallerden çıkan bu atıklar İzmir’e
hangi yollardan, nasıl geldiği sorusu. İlk akla gelen “yasadışı nükleer atık ticareti” yoluyla gelmiş olmasıdır. Bureau of Internation Recycling (BIR) verilerine göre 1983-2009 yılları arasında 26 ülkede 113’ten fazla radyoaktif kaynak ergitme olayı meydana
gelmiş.. Bunun anlamı şudur; yasadışı uluslararası nükleer atık ticareti bütün dünya için yaşamsal bir tehdit, nükleer santraller
var olduğu sürece patlamasalar da bu tehlike hep var olacak. Neyse ki Gaziemir/Karabağlar’da kadınlar yaşamlarına sahip
çıkıyorlar ve yaşam savunucuları ile buluştular.
Yurttaşlar olarak bizlerin ve EGEÇEP’in müdahil olduğu İzmir 3.Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden dava sonucunda verilecek karar, çevreyi kirletmenin yargılanması konusunda bir örnek oluşturacak.
Son olarak temizleme çalışmaları için “ÇED gerekli değildir” kararı verildiği ortaya çıktı. Bu ÇED’den muafiyet kararı için
EGEÇEP’in de içinde yer aldığı bir grup davacı iptal davası açtı.
47 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
ÇALDAĞ 2. ÇED OLUMLU KARARININ İPTALİ DAVASI
Davanın konusu; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından, Çaldağ Nikel Maden San. ve Tic. A.Ş.ye Manisa İli Turgutlu İlçesi sınırları
içindeki “Çaldağ Kompleks Madeni (Nikel-Kobalt-Demir) Proje Değişikliği ve Ek Üniteleri” ile ilgili verilen 27/10/2014 tarihli ÇED
Olumlu işleminin iptalidir.
2006 yılın ait bilgi ve belgelere dayanılarak hazırlanan ÇED raporuna olumlu kararı verilmesi üzerine Manisa 2. İdare Mahkemesinin
2014/926 Esas sayılı dosyası ile ÇED Olumlu kararının iptali talepli dava açılmıştır. Dosya’ya EGEÇEP ile birlikte TMMOB Ziraat
Mühendisleri Odası, TMMOB Kimya Mühendisleri Odası, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası, TMMOB Metalurji ve Malzeme
Mühendisleri Odası, Ekoloji Kolektifi Derneği, TMMOB Peyzaj Mimarları Odası, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası davacı olarak
katılmışlardır. Davada yürütmeyi durdurma talebimizin reddine karar verilmiştir.
Dosyada en son, Çaldağ Nikel Maden San. ve Tic. A.Ş.’nin davaya davalı idare yanında müdahale talebine karşı beyanda bulunulmuştur.
SOMA YIRCA ÇED OLUMLU KARARININ İPTALİ DAVASI
Manisa’nın Soma İlçesi Yırca Köyü’nde yapılması planlanan SOMA KOLİN TERMİK SANTRALİ için verilen ÇED OLUMLU kararının İPTALİNE yönelik olarak Ekoloji Kolektifi Derneği, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası
ve TMMOB Kimya Mühendisleri Odası ile birlikte dava açılmıştır.
Bölge halkı zeytinliklerini korumak amacıyla günlerce çadırlarla nöbet beklemiş, kararlı bir direniş göstermiştir. Ancak acele kamulaştırma kararlarına karşı açılan davayı etkisizleştirmek amacıyla 07.11.2014 günü gece saatlerinde 6000 (Altı Bin) zeytin ağacı kesilmiş, bir sonraki gün anılan alanla ilgili acele kamulaştırma kararının Danıştay tarafından yürütmesinin durdurulduğu kamuoyunda
geniş yer tutmuştur. Yöre halkı ile EGEÇEP bileşeni TURÇEP avukatı Hasan Namak şirketin özel güvenlik güçleri tarafından darp
edilmiştir.
AKKUYU NÜKLEER ENERJİ SANTRALİ ÇED OLUMLU KARARI İPTALİ DAVASI
Mersin İli Gülnar İlçesi’nde Akkuyu NGS Elektrik Üretim A.Ş. tarafından yapılması planlanan Türkiye’nin ilk nükleer enerji santrali
projesi olan Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesi (Nükleer Güç Santrali, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu
Alanı Ve Yaşam Merkezi) için verilen ÇED olumlu kararının iptali için EGEÇEP ile diğer yurttaş ve derneklerin de içinde yer aldığı
dava süreci başlatılmıştır.
ÇEŞME OVACIK RES PROJESİ
ÇED GEREKLİ DEĞİLDİR KARARI İPTAL DAVASI
İzmir ili, Çeşme İlçesi, Ovacık Köyünde 8 rüzgar türbini kurulmasına ilişkin verilen “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir”
kararının açıkça hukuka aykırı olması ve projenin yaşam alanlarını ve doğayı tahrip edecek olması nedeniyle dava açılmıştır. Davada
EGEÇEP yurttaşlarla birlikte davacı olarak mücadelelerine destek vermiştir.
48 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
BİLEŞENLERİMİZDEN
49 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
AYVALIK TABİAT PLATFORMU
AMACI
Başta Ayvalık ve Ayvalık Adaları Tabiat Parkı olmak üzere; Kazdağları, Madra dağı ve çevresinde doğa yıkımına ve talanına
karşı mücadele etmek, bu amaçla çalışan kişi ve kurumları içeren Platform ; bölgenin doğasına, tarihsel ve kültürel varlıklarına sahip çıkmak, doğaya zarar veren tüm faaliyetlere karşı durmak, yerel üretime destek vererek, bilimsel çalışmalar ışığında çözüm yolları üretmek, kampanyalar düzenlemek, kamuoyu oluşturmak, hukuksal mücadele vermek ve demokratik baskı
grubu yaratmaktadır. Platform, kendi çalışma alanı dışında sürdürülen diğer çevre mücadelelerine her türlü desteği vermekte,
çalışmaları her türlü kültürel faaliyet, gezi, basın yayın vb. Faaliyetleri içermektedir.
BİLEŞENLERİ
Ayvalık Belediyesi, ADD(Atatürkçü Düşünce Derneği), AFAD( Ayvalık Folklor Araştırmaları Derneği), ASD(Ayvalık Sanat
Derneği), AYKUŞ (Ayvalık Kuş Gözlem Topluluğu), AYOP (Ayvalık Otelciler ve Pansiyoncular Derneği), Ayvalık Çevre Koruma Derneği, Ayvalık Demokrasi Platformu, ÇYDD, Deniz Emekçileri Derneği, Deniz Ticaret Odası, Eğitim-Sen, GÜMÇED,
Karagöz Sanat Evi, Körfez Doğa Sporları Grubu, Mimarlar Odası, Patriça Ada Derneği, Patriça Gezi Tekneleri Kooperatifi, Pir
Sultan Abdal Derneği, Su Ürünleri Kooperatifi, TEMA, TEMAD(Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği).
ÇALISMA RAPORU
•
Ayvalık Adaları Tabiat Parkı Revizyon Planı: 2010 yılında, Tabiat Parkının koruyucu hükümlerini yok ederek, Mutlak Koruma Alanlarının önemli bir bölümünü Sınırlı Kullanım Alanlarına dönüştüren, yapılaşmanın, eski eserlere fonksiyon
yükleyerek bu yapıları farklı amaçla kullanmanın yolunu açan ‘2009 Yılı Revizyon Planı’na karşı hukuk mücadelesinde başarı
kazandık. Danıştay’ın Revize Planının yürütmesini durdurma kararı, Üst Kurulda da 28 Ocak 2014’deki kesinleşti. Revizyon
planı iptal oldu ve parkın 2004 yılı plan karaları ve hükümlerine geri dönüldü. Danıştay’ın gerekçeli kararını alındığında Bölge
İdare Mahkemesi’nden Ayışığı Manastırının tamamının Müze olarak halkın kullanımına açılmasını talep edileceğiz.
•
Cunda’da RES; Ayvalık Adaları Tabiat Parkı sınırları içinde Cunda Adasında bulunan: Derviştepe, Alibey Tepe,
Çömtepe, Deveboynu Tepe ve Aktepe’de yapılmak istenen rüzgar trübünleri için 2012 ve 2013 yıllarında RES’lere karşı imza
kampanyası yürüttüğümüz mücadele başarıya ulaştı. 2014 Ocak’da BALRES firmasının Cunda’da RES yapımından çekildiğini
ve yatırımını başka yere kaydıracağını açıkladı.
•
Ayışığı Manastırı Davası: Tabiat parkı sınırları içerisinde yer alan ve Sabancılara ait Ayışığı Manastırının restorasyonuyla ilgili açılan dava 30 Nisan 2014’de Sabancıların aleyhine sonuçlandı. İki kişiye toplam 5 yıl hapis cezası ve toplam
50.000 TL para cezası verildi. Manastırın müze olarak kullanılması talebimiz devam etmektedir.
•
Dünya Çevre Günü: 5 haziran 2014 Dünya Çevre Gününde kent içinde tek sıra halinde yürüyüş eylemi yapıldı.
Yürüyüşte üzerinde temiz bir deniz, temiz bir hava ve temiz bir kent taleplerini içeren sloganların basılı olduğu beyaz t.shirtler
giyildi.
•
1. Kazdağı Ekofestivale Katılım: 6 Eylül 2014’de , Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği’nce organize
edilen festivale katılındı. “Kazdağı ve Madra Dağı ve Yöresinde Doğa Koruma Mücadelesi” başlıklı panelde deneyimler paylaşıldı.
•
Zeytin Sineğine Karşı Uçakla İlaçlama:2012 yılında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yasaklanan
“Zeytin Sineği’ne Karşı Havadan İlaçla Mücadele” bu yıl yeniden başladı. KAZDAĞI DOĞAL VE KÜLTÜREL VARLIKLARI
KORUMA DERNEĞİ, GÜMÇED EDREMİT KÖRFEZİ ŞUBESİ, AYVALIK TABİAT PLATFORMU, ÇANAKKALE ÇEVRE
PLATFORMU imzasıyla ortak basın açıklaması yapıldı. Gazetelerde yer alması sağlandı.
•
Kozak- Yerlitahtacılara Destek: 06 Ekim 2014 tarihinde Bergama Yerli Tahtacı’da açık ocak yöntemiyle altın çıkarmak
isteyen Koza Altın Şirketi’ne karşı destek vermek ve konu hakkında bilgi edinmek için köye gidildi. . Milletvekilleri, bilim insanları, belediye başkanları, STK’lar, köylüler, hep beraber türküler söylemdi, panele katılındı ve Yerlitahtacı köylülerine Ayvalık
Tabiat Platformu olarak “BİZ DE YANINIZDAYIZ” denildi.
•
Zeytin Yasası: 2002’den bu yana 6 kez değiştirilmek istenen Zeytincilik Yasası, Haziranda 7. kez tekrar R.T.Erdoğan
tarafından Meclise getirildi. 25 dönümün altındaki zeytinlikleri, zeytinlik olmaktan çıkarılıp enerji ve maden şirketlerine alan
açmak istenen bu yasaya karşı oluşturulan imza kampanyasına destek verildi.
•
Yırca ile Dayanışma: Çanakkale Çevre platformu, Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği ile birlikte
28 Ekim’de Yırca Köyü Zeytin nöbetine katılındı. 16 Kasım 2014 tarihinde yine Yırca’ya gidildi. Önceki ziyaretimizde sağlam
olan ağaçlar da talancı şirketin adamlarınca köklenmişti. Köylüler yerlerden topluyorlardı zeytinleri, gidip onlara katıldık. Dal
silkeledik, çuval taşıdık, taşın toprağın arasından zeytin seçtik. Hem de sohbet edip dert dinledik.
50 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
•
1/100000 lik Plan: Tabiat parkı sınırları içinde Cunda Adası’nda Acar’lara ait olan alanın turizm tahsisli bölgeye
çevrilmesi; Yine Pateriça’da birinci köyden başlayıp Acarlardan Ay ışığına uzanan bir otoyol çizilmesi; Ayvalık Adaları Tabiat Parkının, Ayvalık Tabiat Parkı ve Sarımsaklı Tabiat Parkı olmak üzere ikiye ayrılması 1/100000 lik Plandaki sorunlardı.
Acarlar’ın yapılaşma izni talebine gerekçe olarak gösterilen 1989 tarihli eski meclis kararı 2014 yılı Aralık ayı Belediye Meclis
toplantısında oybirliğiyle reddedilmesi sağlandı. Konu Platform tarafından takip edilimektedir.
•
Arsenikli Sular: Yerel basında yer alan bir haberle Ayvalık’a bağlı Karaayıt, Yeniköy, Türközü, Bulutçeşme ve Beşiktepe
köylerindeki içme sularında yüksek arsenik tespit edildiği duyuldu. Sözkonusu köyler gezilerek, köylüler ve bazı Muhtarlarla
konuşuldu. Uzmanlarla görüşüldü. Köylülere BASKİ tarafından arsenik ve su hakkında yanlış bilgi verildiği belirlendi. Aylar
sonra Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın yaptığı açıklama ile Mutlu Mahallesinin de aralarında bulunduğu 5 köyde arsenikli suyun içilmesine ve kullanılmasına göz yumulduğu doğrulandı. Ayvalık merkez dahil alınan su numuneleri tahlil yaptırmak üzere İzmir Hıfzıssıhha Enstitüsüne gönderilirken, Balıkesir Büyükşehir Belediyesinden de ellerindeki tahlil sonuçları
istendi.
•
Çanakkale Çevre Buluşması: Çanakkale Çevre Platformunun davetiyle 20 Aralık 2014 tarihinde Çanakkale Belediye
Meclis salonunda yaptığı toplantıya katılındı. Kömürlü termik santrallere, HES’lere, RES’lere, altın madenciliğine karşı mücadelede örgütlerin güç ve mücadelelerini birleştirmeleri kararı verildi. Çanakkale-Balıkesir Ekoloji Platformu adı altında
1/100 bin ölçekli planın etkilerine karşı birlikte mücadele etmenin yol haritasını çıkarıldı.
•
Kanalizasyon ve Arıtma: Ayvalık limanının kapalı olması, buraya atılan tüm atıkların liman içinde kalmasına yol
açmaktadır. Hem insan kaynaklı atıklar hem de Ayvalık kanalizasyon sisteminin yetersizliği deniz dibi kirliliğini had safhaya
ulaştırmıştır. Ayvalık Kanalizasyon sisteminin yenilenmesi konusundaki fotoğraflı dilekçe 22 Aralık’ta Balıkesir Büyükşehir
Belediyesi Su ve Kanalizasyon İşleri Müdürlüğü BASKİ’ye gönderildi. Paralelinde imza kampanyası başlatıldı. Toplanan imzalar
18 Şubat 2015’de bir basın açıklaması ile BASKİ Ayvalık birimine verilecek.
51 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
ELELE HAREKETİ
8 Mayıs 2014’de İzmir TEMA Temsilciliğinde toplanıldı. ELELE Hareketi’nin sözcülerinin
Merih Yücel , Turgut İnel ve Cezmi Tomrukçu olmasına karar verildi.
27 Mayıs 2014’de İzmir 1.İdare Mahkemesi’nde Tüprağ altın madeni şirketinin, kapasitesini
2,5 kar arttırmasına karşılık EGEÇEP’in açtığı mahkemeye kalabalık bir gurup olarak gidildi.
30 MAYIS 2014’de Dikili’de 2006 Maden İşçilerinin sopalarla Panel baskını mahkemesine kalabalık bir gurup olarak gidildi.
Haziran toplantısını 16 kişi ile GÜLDER binasında yaptık. Keşif için gerekli 5200.00 TL toplanmıştır. Katkı EGEÇEP bileşenleri odalardan, diğer bileşenlerden, ÇYDD, Çevre Gönüllüleri Hareketi, GÜLDER ve bireysel katılımlardan sağlanmıştır. EMO
ve KMO, katkılarını ELELE arcılığı ile teslim etmişlerdir.
19 eylül 2014 tarihinde Bergama’da, 5 haziran 2006 tarihinde, Çevre Günü kutlamak için Çamköy’e giden çevrecilerin köy sapağında, yollarının maden işçileri tarafından kesilmesi, saldırmaları ve İzmir –Çanakkale yolunun kapatılması davasına kalabalık
bir gurup olarak gidildi.
Yaz aylarında ayda bir kez 3.Perşembe günü toplantılarımız devam edildi. 10 TEMMUZ 2014’de toplantımızı, 20 kişinin
katılımıyla, Çeşmealtı’nda Merih Yücel’in evinde yapıldı. (TEMA İzmir Temsilciliği’nin kapatılması nedeniyle) Daha sonraki
toplantılarımızı GÜLDER’de devam ederken, GÜLDER binasının yıkılması nedeniyle Çevre Mühendisleri Odası’nda, Kimya
Mühendisleri Odası’nda ve daha sonra da Ata Soyer Sağlık ve Kültür Vakfı salonunda devam edildi.
Mekan zorluğu nedeniyle halen ayda bir kez toplanmaktayız. Bu toplantılarımızda süregelen, Dikili Panel Baskını(2006), Bergama Çamköy’e giderken altıncıların çevrecilere saldırmaları davası, Efemçukuru Ahmet Karaçam davalarına gidiş proğramları
yapılmakta, Yüksek Jeoloji Mühendisi Savaş Dilek, bizleri, Efemçukuru’nun jeolojik zamanlardaki mineral oluşumları , hidrojeolojisi ve jeomorfolojisi konularında bilgilendirmektedir.
EFEMÇUKURU AÇMAZI
Her hareket, halkın inancı ve katılımı ile başarıya ulaşır. Efemçukuru ve çevre köylerinde halk ,bilimsel gerçekliğe değil,
madencinin sözlerine inanıyor. Bu nedenle halkın katılımı olmadan çevre katliamına karşı gelmek zorlaşıyor. Çoluk çocuk madende çalışıyorlar. Çoğu askari ücretten maden işçisi olmuş. Maden kapasitesini ve işletim süresini arttırırsa, o süre içinde emekli olabilecekler. Bazı köylüleri madende eğitime alıp, galeri içinde çalışma yöntemlerini öğretmişler. Geçen yıllarda madene
alınan vasıflı işçiler 2500.00 TL, yeni vasıflı işçiler 3500.00 TL maaş alıyorlar. Yeraltında emeklerini verip, paralarını kazanıyorlar.
Neden böyle? Tarıma ve tarım işçilerine uygulanan politikalar, yeni çıkarılan yasalar (tohumculuk , maden yasaları, meraların
,zeytinliklerin talana açılması ve 2/B), ürünlerine pazar bulamayıp, aracı ile satabilmeleri , emeklerinin değeri olan parayı
alamamaları ve köydeki susuzluk.
Efemçukuru, deniz seviyesinin 700 metre yukarısında bir köy, küresel ısınma ile, deniz seviyesine yakın kuyular kuruyup, tuzlanırken, yukarılardaki kuyularda suyun azalması doğal. Az olan suyu da maden kullanırsa tabii ki köy susuz kalacak. Köylü,
evlerinde şebeke suyunu kullanıyor. Susuz tarım zor. Üzümden para kazanıyorlardı. Hani o, iri siyah taneli üzümlerden. Ama
tapulu olan tarlaları, bağları maden sınırları içinde olduğu için kamulaştırıldı.
Köylülerin tapulu arazileri şirket yararına “acele kamulaştırma” ile kamulaştırıldı. Bu kamulaştırmaların iptali için köylüler
mahkemeye başvurdular. Ancak şirket bu kamulaştırma kararını demoklasin kılıcı gibi kullandı ve mahkeme sürecinde köylüler
arazilerini peyder pey altın şirketine sattılar. Sadece Ahmet KARAÇAM, bu yürekli insan, teklif edilen çok yüksek paralara
rağmen arazisini satmadı mahkemesi halen sürüyor.
Sonra 2/B , köylülerin başına bela oldu. Köylülerin tapusuz kullandıkları bağları, tarlalarının hepsi orman alanına, hazine mallarına dahil edildi ve kullanıcılara satılması kararlaştırıldı. Ama köylü bu tarlaların ederini ödeyemiyor. . Tapulu tarlalarını da
madenciye sattılar. Gelirleri yok. Ancak kendini geçindirebiliyor. Maden işçisi oldular.
EGEÇEP olarak, “ İzmir ve ilçelerinin (Menderes, Seferihisar, Güzelbahçe ve Urla) yer altı ve yer üstü sularını ağır metallerle
kirleterek, kapasitesini 2,5 kat arttırıyor , işletme süresini de 25 yıla çıkarıyor.” Diye Tüprag madenine dava açmıştık. Mahkeme
17 Eylül tarihine , keşif kararı aldı. Üç bilim insanı , madenden su ve toprak örnekleri alarak sonuçları değerlendirip, madenin
kapasitesini arttırıp, arttırmamasına karar verecekler.
52 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
1 Eylül günü , GÜLDER’e köyden haber geldi: Kuyu sularında çoğalma ve taşmalar olmuş. GÜLDER Sözcüsü Turgut İnel,
EGEÇEP Yürütme Kurulu’ndan Mustafa Erkalkan ve EGEÇEP ve Çevre Gönüllüleri Hareketi üyesi Merih Yücel birlikte
Efemçukuru köyüne gidip, kuyu ve yüzey sularından örnekler aldılar. Örnekler İl Tarım Müdürlüğü labaratuvarlarında tahlil
ettirildi ve yüksek arsenik, demir ve mangan çıktı. Kuyu sularının çoğalması muhtemelen madenin yer altında galeri açmak için
yaptıkları patlama işlemleriyle su yolunu değiştirmelerinden oluyordu.
Keşif günü, bir gurup arkadaşımız Bayraklı Adliyesi önünden , mahkeme ve bilir kişilerle birlikte, ben de , Karaburun Kent
Konseyi üyeleri ve Gülder üyeleriyle birlikte 21 kişi Güzelbahçe’den hareket ettik. Payamlı köyünü bir kaç km geçince yolumuz
köylüler tarafından kesildi. Bir gurup öfkeli genç:“Sizi köyümüze sokmuyoruz, geri dönün , gidin.” Dediler. Telefonla Güzelbahçe Jandarma Komutanlığına haber verdik. Geldiler, yolu açtılar. Köylülerin arabaları önde, üç jandarma ile keşif alanına
doğru yol aldık. Bir süre sonra, daha kalabalık bir gurup yeniden yol kestı. Askerler,GÜLDER Başkanı Turgut İnel köylülerle
konuşup, ikna ettiler. Yol tekrar açıldı. Daha kalabalık bir konvoyla yolumuza devam ettik. Önümüzdeki araçlar, iyiden iyiye
yavaşladı. Adım adım gitmeye başladık. Arkamızdan gelen Jandarma komutanı, megafonla siren çalıp, yolu açmalarını, suç
işlediklerini sert bir sesle dile getirdi. Birden önümüzdeki arabalar hızlandı ve yol almaya başladık. Böylece yüksek ve sert sesin
ne kadar etkili olduğunu bir kez daha gördük.
Madene giden yolun başını iki büyük su tankeri tıkamıştı. Bu sefer Menderes Jandarma Komutanı derhal, yolu açtırdı. Güzelbahçe Jandarma ekibi , bizi Menderes Jandarma ekibine teslim edip, bizimle vedalaşıp, geri döndü. Kendimi, (anlatmak mümkün değil) sanki savaşta, korunması gereken bir başka ülkenin insanı gibi hissetim. Jandarma, kapıyı açtırdı ve bize madenin
giriş kapısına kadar eşlik etti. Bir tabur jandarma da kapıya dizilmiş, ellerindeki kalkanları tutuyorlardı. Olası bir arbedeye karşı
hem bizi koruyor, hem de madeni koruyordu.
Oysa orada, bir çevre felaketi yaratacak altın madeni işletmeciliği olmasaydı, İzmir’in suyunun bir kısmını sağlayacak Çamlı
Barajı kurulacaktı. Dağların arasında kilometrelerce uzanan , baraj yeri olmaya çok uygun bir kanyon var. Ve planı hazır. Ama
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı izin vermiyor. Eğer izin verirse, madenin kapatılması gerekecek. Çünkü, su havzasını maden şirketi kirletiyor.
Çok değişik, çok garip duygularla evlerimize döndük. Altıncı filo, köylümüzü de yanına almış, doğamızı talan ediyordu. Ve yerin altına 430 metre inerek, orada dinamitler patlatıp, galeriler aça aça, enine ve boyuna ilerliyordu. Suları , toprağı ağır metaller
ve zehirlerle kirleterek daha da aşağılara iniyordu.
Son durum: Köylülerin su olmayan kuyularında taşmalar meydana geldi. Biz ELELE Hareketi olarak köyün çeşitli yerlerindeki
kuyu ve derelerden örnekler alıp. Tahlile gönderdik. Ayni zamanlarda İZSU’da örnekler alarak tahlil ettirdi. Bize gelen sonuçlarda, yüksek oranlarda arsenik, mangan, demir ve nitrat çıktı. İZSU’nun ve Bilirkişilerin aldığı örneklerin sonuçlarını mahkemeye verecekler. Ve madenin kapasitesini arttırarak çalışıp, çalışmamasına mahkemece karar verilecek.
İZSU köydeki kuyusunu kapatarak , köye taşıma su sağladı. İZSU’ya nedeninin sorduğumuzda, yaptırdıkları su tahlillerinde
ağır metal çıktığını söylediler.
ELELE Hareketi Sözcüleri
Merih Yücel, Turgut İnel, Cezmi Tomrukçu
53 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
ÇİNE DOĞA DERNEĞİ
TAPU MAĞDURLARI PLATFORMU ; Çine Doğa Derneği olarak köylülerle tapu mağdurları platformu oluşturuldu. Sorunun çözümü T.B.M.M. ‘nde bir kanun düzenlemesinde yatıyor.
•
R.E.S. SORUNU; 2009’da R.E.S^lerle ilgili başlatılan ekoloji mücadelesi Aydın ilinin geneline taşındı. Çine’deki mücadele
köylülerin direncine rağmen kaybedildi. 10 pervane dikildi. 27 km. mesafede gerilim hattı geçtiği için 100 bine yakın çam ve zeytin
ağacını katledildi. Zeytinlik ve arazilerin kamulaştırma bedelleri aradan geçen yıllara rağmen halen ödenmemiştir. Arazileri işgal
edilen 600 tapu sahibinin kavgası sürmekte.
•
TAPU MAĞDURLARI SORUNU; Çine yedi köyünde 800 tapu sahibi aileleriyle birlikte 4,000’e yakın kişiyi ilgilendiren
maduriyet devam etmektedir. Hazinenin açtığı tapu iptal davalarının kabul edilmesi ve yargıtayın onaması ile 800 kişinin tapusu
hazine adına tescil edildi.
KANSER KÖY ‘’KİSİR-SÖKE’’
Aydın Kısır Köyü Muhtarının aktardığı köyündeki kanser olaylarını yerinde görmek ve inceleme yapmak için köy ziyaret edildi.
Köyde geniş alana yayılmış maden ocakları vardı. Kanser sorununun sebebinin bir anlamda bu maden ocaklarının olabileceğini
düşüncesiyle konu EGEÇEP’e taşındı. Evrensel Gazetesi ve Hayat TV muhabiri Ö. AKDEMİR’le birlikte, EGEÇEP Yöneticileriyle KİSİR Köyü’ne gidildi. Konu gündeme taşındı, EGEÇEP öncülüğünde köydeki bilimsel çalışmalar hızlandırıldı. Uranyum kutularında
bilim insanlarıyla yapılan analizlerde sayısı 10-12 olan bu uranyum kuyularının bundan 30-35 yıl önce İngilizler tarafından açıldığı,
normalden 450 kat daha yüksek radyasyon taşıdığı belirlendi. Çalışmalara ABD’de yaşayan Nükleer Fizikçi Prof.Dr. Hayrettin
KILIÇ, Almanyada Yaşayan Almanya Seksiyonu Üyesi Radyolog Dr. Alper ÖKTEM ve Dokuz Eylül Çevre Mühendisliği Öğretim
Üyesi Yrd. Doç. Dr. Enver Yaser KÜÇÜKGİL ile Çine Doğa Derneği , EGEÇEP ve EKODOST temsilcileri katıldı.
Yapılan ortak açıklamada Bölgenin ‘’ Derhal ! Afet bölgesi ilan edilmesi” istendi. Üzücü tarafı ise aynı gün köyden bir vatandaş daha
kanser yüzünden hayatını kaybetti ve cenaze işlemlerine katılınıdı KİSİR köyünde sorun devam etmekte, girişimler Muhtar Baki
SUNA aracılığı ile yürütülmekte ve konu ilgililere defalarca iletilmesine karşın herhangi bir sonuç alınamadı.
ÇİNE ÇAYI , KARPUZLU ÇAYI VE MENDERES
•
KARPUZLU ÇAYI ; Büyük Menderes Afyon , Denizli ve Aydın ovalarına hayat veren, bu üç ilin can damarı olan nehir 585
km uzunluğundadır. Afyon’dan doğan nehir Aydın/SÖKE Dipburun Mevkisinde denize dökülür. Menderes Havza’sında çoğunlukla
Pamuk, Mısır,sebze ve meyve üretimi yapılır, geniş bir çiftçi nüfusu vardır. Menderes nehrinin beslendiği önemli çaylardan olan
karpuzlu çayının çevresinde bulunan 15-20 maden sahası zeytinliklerin arasında kurulmuş. Dinamitlenerek çıkarılan bu madenler
bölgeyi cehenneme çevirmiş durumda. Ocaklardan çıkarı Qartz ve Felspat madenleri , karpuzlu çayı kenarında bulunan tesislerinde
kimyasal havuzlarda yıkama ve kırmadan geçirilip atıkları da çaya deşarj edilmekte. Oluşan yüksek miktarda zehirli çamur Karpuzlu
Çayında taşınarak Menderes Nehrine dolayısıyla Ege Denizi’ne ulaşmakta.
•
ÇİNE ÇAYI ; Çine Çayı, Muğla/ Dipsiz mevkisinden doğarak Çine Ovası’ndan geçer ve oradan da Menderes nehrine
dökülür toplam uzunluğu 360 km. ‘dir. Çine Çayının geçtiği güzelgahta ise sağlı sollu zeytin ormanları ve bol miktarda alüvyon içeren verimli arazilere sahiptir. Ovada mısır, yer fıstığı, ağırlıklı olmak üzere, sebze ve meyve yetiştirilir. Özellikle zeytin ağaçları doğal
seleksiyon içerisinde oluştuğu için literatürde zeytin ormanları olarak geçer. Ağaçlardaki en güzel zeytinleri kuşlar tüketir ve çekirdeklerini makilerin arasına bırakır. “DELİCE’’ denilen zeytin fideleri oluşur. Büyümeleri de 10-15 yıl sürer daha sonra bu deliceler
asillerinden kabuk yada kalem alınarak aşılanır. Aydın,Çine,Yatağan, Milas, ve karpuzlu sınırları aynı iklim koşullarına sahip olduğu
için Memecik ve Manzelina cinsleri ağırlıklı olmak üzere birçok cins zeytinde yetiştirmektedir. Hem turizm açısından hemde bu
organik doğal yetişen zeytinlikler açısından son derece önemli korunması gereken bölgemiz 20 yıldan bu yana disiplinsiz ve bilgisiz
yatırımlar yüzünden madenciler sayesinde yok olmakla yüzyüze kalarak arazi yapı niteliğini kaybetmekte. Bölgede tahmini olarak
irili ufaklı 20’yi aşkın maden işletme tesisi bulunmakta, ve atıkları tamamen Çine Çayına ulaşmakta. 157 tane zeytin yağı fabrikası
da rastgele yerlere kurulduğu için denetlenmesi zordur. Bu fabrikaların zeytin karasuları da Çine Çayı üzerinden Menderes nehrine
ulaştığı için sıklıkla balık ölümleri yaşanmakta. Çine Doğa Derneği olarak 2012 yılında fabrikaların denetlenmesi için Aydın İl
Müdürlüğüne başvuruldu. 8 işletmeye idari para cezası verildi. O günden günümüze hiçbir denetim yapılmadı madenciler ise çok
büyük şirketler olduğu için, dokunulmazlık zırhına bürünerek gizli birtakım eller tarafından koruma altına alındı.
54 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
AYDIN İMAMKÖY JEOTERMAL
Aydın Adnan Menderes Üniversitesinde Ziraat Fakültesi Ve Ziraat Mühendisleri Odası tarafından 10 Ocak 2015 günü düzenlenen ,Jeotermali Tartışma toplantısına dernek olarak katılındı. Toplantının konuşmacılarından Jeotermal firmaların kurallara
uymadıkları, zarar veren sularını çıkardıktan sonra Menderes havzasında kirliliğe sebep olduğu belirtildi. Jeotermal suların
bırakıldığı toprakların çoraklaştığının ürünlerin kuruduğunun veya verimin ciddi olumsuz etkilendiğini kanallara boşalan suların tarım alanlarına salıverilmesi sonucu menderes havzasının çoraklaşması kaçınılmaz olduğu insanların ise enerjisiz yaşayabileceğini ama gıdasız yaşayamayacağını dikkat çektiler dikkat çekerek enerji için verimli tarım arazilerin heba edilmemesi ve
önüne geçilmesini istendi. Bu toplantının analizini yapmak için aynı gün bir başka cafede kendi aramızda toplanıldı. Santrallerin AYDIN/İMAMKÖY mahallesine kurulacağını öğrenilince İMAMKÖY halkı ile toplanıldı. Jeotermal enerjinin etkilerinin
ne olup ne olmadığını öğrenmek ve bunun için ne yapılmalı konuları tartışıldı. Mahalle halkı ile birlikte 10 kişilik komite
oluşturuldu. Komiteninin başına köy halkından Fatma Benli ERKAN seçildi Köy Komitesi hukuki ve bilimsel girişimleri
başlattı. 633 dilekçeyi Aydın Valiliği’ne ulaştırılarak, Jeotermali mahalle alanı içerisinde istemedikleri bildirildi. Dernek olarak
İmamköy Komitesine basın desteği ve bilimsel destek sağlayacağımız ve arkalarında duracağımız bildirildi. Konu EGEÇEP’e
taşındı. Halk bilgilendirme toplantısına davet edildi. Çalışmaları sabote etmeye çalışanlar çıktı. Başta Dernek’le ve Komiteyle olan muhtar ve iki üye mücadeleyi bıraktı. Buna rağmen EGEÇEP’inde katılımıyla jeoloji mühendisi Tahir ÖNGÖR’ünde
konuşmacı olarak katıldığı bilgilendirme toplantısı gerçekleşti. Bu çalışmalara katkı sunanlara teşekkür ederiz.
PLANLANAN ETKİNLİKLER
Aydınlılar olarak çevre mücadelesini daha da geniş tutarak halkımızı bilinçlendirmek ve halkımızla birlikte hareket etmek istiyoruz. Çine Doğa Derneği’nin faaliyetlerini önümüzdeki süreçte Aydın iline taşıyarak AYÇEP adı altında yürütmek istiyoruz.
55 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
FOÇA ÇEVRE VE KÜLTÜR PLATFORMU
AMACI
Aliağa ile Foça arasındaki çevreci aktivistleri bir araya getirmek, çevre ve kültürle ilgili ortak
faaliyetler yapmak, yakın ya da uzak bölgelerden çevremize, doğaya, insan yaşamına yönelik
saldırıları anayasal demokratik hakkımızı kullanarak engellemek amacıyla oluşturulmuştur.
Ulusal ve yerel düzeyde insan sağlığına, çevre, doğa ve kültüre yönelik tehditler karşısında, bölgemizdeki duyarlı yurttaşları bir araya getirmek, bu politikalara karşı resmi kurum,
kuruluş ve söylemlerden bağımsız, sivil bir demokratik inisiyatif, baskı grubu oluşturmak
amacıyla varız.
ÇALISMA RAPORU
İZMİR,
SENDEN ÖZÜR DİLERİZ,
HİÇ BİR ŞEY YAPAMADIK,
KİRLENMENİ ÖNLEYEMEDİK !
56 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
SALİHLİ ÇEVRE VE TOPLUMSAL DAYANIŞMA DERNEĞİ
AMACI
Salihli’de aktif bir çevre mücadelesi yürütmek üzere bir yıldır düzenli olarak toplanan bir grup insanın dernekleşme girişimleri,
2014 haziran ayında sonuç vermiş ve Salihli Çevre ve Toplumsal Dayanışma Derneği ortaya çıkmıştır. Derneğimizin iki temel
ekseni vardır:
•
Ekoloji hareketini desteklemek, çevre mücadelesini toplumsallaştırmak, Türkiye’deki diğer çevre örgütleriyle ilişki
halinde olmak gibi niyetleri içeren “çevre” eksenidir. Bu eksen doğrultusunda derneğimiz; Ege Çevre ve Kültür Platformu’na
(EGEÇEP) bileşen olarak eklemlenmiştir. Aynı zamanda Manisa Çevre Platformu’nun örgütleyicilerinden ve bileşenlerinden
biri olmuştur.
•
“Toplumsal dayanışma” ekseni; Çevre mücadelesinin toplumsal dayanışmadan ayrı düşünülemeyeceğini, ekonomik
sömürü ile ekolojik sömürünün birbirinin ayna yüzü olduğunu savunan derneğimiz; emekten yana, toplumsal dayanışmadan
yana tavrını, antikapitalist ilkelerle hareket ettiğini beyan eder. Toplumsal cinsiyet eşitliğini savunur, ırkçılığa, cinsiyetçiliğe,
hak ihlallerine karşıdır.
ÇALISMA RAPORU
•
Köprübaşı uranyum madeniyle ilgili radyasyon tehlikesinin olduğu öğrenildi ve bu bağlamda Köprübaşı halkıyla
dayanışma görüşmeleri ve bilgilendirmeler yapıldı.
•
Alaşehir Horzum Alayaka köylülerinin su kaynaklarının özelleştirilmesine karşı yürüttükleri mücadeleye destek olundu.
•
Soma Yırca’daki zeytin katliamı için direnişte olan köylülerle dayanışmak için Yırca ziyaretleri gerçekleştirildi.
•
Turgutlu Çaldağ’daki nikel madeninin içerdiği tehlikeler ve bütün Gediz Ovası’nı, tarımı, hayvancılığı ve canlı yaşamı
tehdit eden madenin kapatılmasına ilişkin mücadelelerde TURÇEP (Turgutlu Çevre Platformu) ile dayanışma içindedir.
•
Kırveli muhtarı ile baz istasyonlarının tehlikelerine ve neler yapılabileceğine dair görüşmelerde bulunuldu.
•
Muhtarlık seçimlerinde kadın adayların desteklenmesine dair çalışmalar yürütüldü. Muhtar adaylarıyla gerçekleştirilen toplantıda mahallelerde toplum yararına yürütülebilecek çalışmalar üstüne görüşüldü.
•
İşçi Filmleri Festivali’ni Salihli’de organize edildi.
•
Manisa Çevre Platformu altında yerellerdeki mücadeleyi büyütmek ve ortaklaşmak için çalışmalar yürütülmesi;
amaçlar arasındadır. Bu bağlamda her ay bir yerelde olmak üzere düzenli görüşmeler yapılması organize edildi.
•
Suruç’ta savaş mağduru çocukların bulunduğu kamplara götürülmek üzere Ege Bölgesi’nde düzenlenen oyuncak kampanyasına oyuncak atölyesi ile aktif destek verildi.
•
Salihli’de “Türkiye’de Kent Mücadeleleri” söyleşisi düzenlendi.
•
Gölmarmara’ya bağlı Hacıveliler köyünde taş ocakları ve mermer ocaklarının zararları üzerine bütün köy halkının
katıldığı bir söyleşi düzenlendi.
57 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
GÜLDER
(GÜZELBAHÇE KÜLTÜR ÇEVRE VE GÜZELLEŞTİRME
DERNEĞİ)
AMACI
GÜLDER Güzelbahçe’de yeşili, tarihi ve turistik alanları korumak, çevre kirliliğini önlemek, gerekli durumlarda ilgili kuruluşlarla işbirliği yapmak, halkı aydınlatmak. Güzelbahçelilerin her tülü gelişmesine yardım edecek faaliyetlere öncülük yapmak
amacıyla 1994’de kuruldu.
ÇALISMA RAPORU
•
2014 Yerel seçimler öncesinde Kasım- Aralık aylarında tüm partilerin Belediye Başkan Aday Adaylarının Güzelbahçe’ye
yönelik projelerini halka ulaştırma ve yerel sorunlara dikkat çekmek için toplantılar düzenlendi. Ardından, 14 Başkan aday
adayı ile bir yemekte buluşuldu.
•
Aralık 2013’de Atatürkçü Düşünce Derneği“Dostluk Yemeği”ne katılındı.
•
Aralık/2013’de Güzelbahçe’de halkın istemediği MEZBAHA konusunu iletmek amacıyla İzmir Büyükşehir belediye
başkanı Aziz KOCAOĞLU kalabalık bir heyetle ziyaret edildi. Kendisine Haziran /2013’te Güzelbahçe’de yerleşim yerlerinin hemen kenarında sera alanına mezbaha kurulma kararı üzerine Güzelbahçe Belediyesi’ne karşı İzmir 5. Bölge İdare Mahkemesi’ne
dava başvurusu yaptığımız, konuyla ilgili diğer girişimlerimiz ve Güzelbahçe’nin sorunları aktarıldı. Mezbaha, Balık Hali, Altın
Madeni ile ilgili endişeler paylaşıldı.
•
Bunu takiben mezbaha bölgesi yakınında oturan 6 Güzelbahçeli ile birlikte İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne karşı yine
mezbaha yapılmaması için dava açıldı. Mezbaha alanında bulunan seralar basın da çağrılarak gezildi.
•
Change.org’da”Güzelbahçe Belediyesi ve İzmir Büyükşehir Belediyesinin Güzelbahçe’ye yapmayı planladığı MEZBAHA’yı istemiyoruz..” kampanyası başlatıldı, facebook’ta “Güzelbahçe’de Mezbahaya Hayır” sayfası oluşturuldu. Aralık, Ocak ve
Şubat aylarında MEZBAHAya niye karşı olduğumuza ilişkin broşür ve pankartlar hazırlandı, pazarlarda dağıtıldı, esnaf ve konutlar ziyaret edilerek mezbahadan kaynaklanacak tehlike anlatıldı. Site toplantıları düzenlendi.
•
Mustafa Balbay’ın Güzelbahçe’de park açma etkinliği değerlendirilerek konunun milletvekillerine taşınması sağlandı.
Milletvekilleri Musa Çam, Balbay ve Güzelbahçe Belediye Meclisinin desteği sağlandı.5 Mart 2014’de Güzelbahçe Belediye Meclisinin mezbaha konusunda attığı geri adım, “Direnen Mahalleliler Kazandı” haberi ile basında yer aldı.
•
1 Şubat 2014’te TEMA Dostluk Yemeği’ne katılındı.
•
23 Nisan 2014’de MEZBAHA yapılması planlanan seranın yakınında “EGEÇEP Bahar Kahvaltısı ve Doğa Yürüyüşü
düzenlendi.
•
27 Mayıs 2014’de EFEMÇUKURU Altın madeni kapasite artırımı ÇED davası duruşması’na GÜLDER olarak etkin bir
şekilde destek verildi. Konunun bilirkişiye taşınmasına katkıda bulunuldu.
•
5 Haziran 2014’te maden, balık çiftlikleri gibi çevre sorunlarına ilişkin konuları işleyen “Lokman Hekimin Çiçekleri”
adlı oyun Gülder Tiyatro grubu tarafından 60. Yıl Anadolu Lisesinde matine ve suare olarak 2 kez sergilendi.
•
1 Ağustos 2014’de Kızılay’ a kan verildi.
•
8 Ağustos 2014’de Ramazan Bayramı dernek binamızda kutlandı.
•
14 Ağustos 2014’de bileşenleri arasında yer aldığımız ELELE Hareketine evsahipliği yapıldı. Güncele ilişkin konular
tartışıldı.
•
1 Eylül 2014’te EFEMÇUKURU köyü kuyularında taşkınlık olması nedeniyle köye gidildi, su numuneleri alındı ve
tahlile yollandı. IZSU’nun analizlerinde ağır metaller bulundu. Kuyular mühürlendi. Köyün su ihtiyacının İZSU tankerleriyle su
taşıyarak karşılanmaya başlandı.
•
17 Eylül 2014’te “EFEMÇUKURU Altın Madeni kapasite artırımı” davası için mahkemece yapılan keşfe yoğun katılımla gidildi.
•
1 Eylül 2014’te GÜLDER binasının elektrik ve suyu Güzelbahçe Belediyesi tarafından habersizce kesildi. 14 Ekim
2014’te Güzelbahçe Belediyesi’nden “GÜLDER binasının bir hafta içerisinde boşaltılması” istenen yazı geldi. 21 Ekim 2014’te
eşyalarımız ve üyelerimiz içerideyken GÜLDER binası Belediye ekiplerince yıkıldı. Ardından, 22 Ekim 2014’te GÜLDER binasının yıkımına karşı karakol ve Kaymakamlığa idari soruşturma başvurusu yapıldı, mahkemede dava açıldı, Güzelbahçe Belediyesi’ne üyelerimizle siyah çelenk kondu, basın açıklaması yapıldı.
•
16 Kasım 2014’te GÜLDER Çadırı açıldı.22 Kasım 2014’te GÜLDER Çadırında kahvaltılı Şölen yapıldı.
•
26 Eylül 2014’te GÜLDER 20. Kuruluş Yılı Yemeği, 7 Kasım 2014’te “Şimdi GÜLDER Zamanı” dayanışma yemeği
düzenlendi.
•
Aralık 2014’te Yarımada Ortak Yaşam Platformu Derneği’nin kurucu üyeleri arasına YK’dan 2 üyemiz katıldı.
•
18 Aralık 2014 GÜLDER Halk Müziği korosu çalışmalarına başladı.
58 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
•
Yılın çeşitli dönemlerinde Bölgemizdeki Karaburun, Çeşme, Urla RES (Rüzgar Elektrik Santrali), Aliağa termik santrali ve
diğer kirleticiler, Turgutlu Çaldağı Nikel madeni, Soma Maden kazası ve Yırca Zeytin ağacı katliamlarına karşı etkinliklerine, Bergama altın madeni, Çamlı Barajı ve benzeri çevre davalarına ilişkin mücadeleler tarafımızdan desteklendi.
•
3 Aralık 2014 Güzelbahçe Yelki mahallesi Işıklar Mevkiinde açılması planlanan MEZBAHA ile ilgili olarak İdare Mahkemesi’nce yapılan “Bölgenin korunması gereken tarım arazisi “olup olmadığına ilişkin keşifçalışmasında hazır bulunuldu. Bilirkişi heyeti
raporunda, 1/25000’lik İzmir Büyükşehir bütünü çevre düzeni planında alanın bütüncül olarak tarımsal faaliyetlere ayrılmasının
öngörüldüğü belirtildi. Bilirkişi heyeti, 1/ 1000 ve 1/ 5000 ölçekli planda alanın mezbaha olarak belirtilmesinin “planların kademeli birlikteliği” ilkesine aykırı olduğuna karar verdi. Heyet, bölgedeki tarımsal alanlar üzerindeki yapılaşma baskısını arttıracak
olmasından dolayı da projeyi, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına aykırı buldu.
•
23 Ocak 2015’de İzmir 4 İdare mahkemesi MEZBAHA davasında; dava konusu parselin tarımsal niteliği korunacak alan
kullanım kararının değiştirilerek belediye hizmet alanı (mezbaha) alanına dönüştürülmesi yönündeki planlara yapılan itirazın reddedilmesine ilişkin belediye meclis kararının, planların kademeli birlikteliği ilkesine, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına, kamu
yararına ve hukuka aykırı olduğu sonucuna varıldı.
•
“Dava konusu alanın ,tarımsal bütünlüğü olan bir alanın parçası olduğu, öngörülen” MEZBAHA” çevresinde oluşturacağı”
saçaklı büyümeyi” tetikleyeceği, şehircilik ilkelerine uymadığı ve planlamanın önünde “yağ lekesi” şeklinde kontrolsüz ve plansız
büyüme oluşturacağı gerekçeleriyle .... hukuka aykırılığı açık olan dava konusu işlemin ;uygulanması halinde telafisi güç zarar doğabileceğinden “yürütmenin durdurulmasına” oy birliğiyle karar verildi.
•
21 Aralık 2014 Dernek Genel Kurul toplantısı yapıldı. Yeni Yönetim belirlendi.
59 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
TURÇEP (Turgutlu Çevre Platformu)
BİLEŞENLERİ
TEMA Turgutlu Temsilciliği, Turgutlu Esnaf Odaları Temsilciliği, Turgutlu Ticaret ve Sanayi
Odası (TUTSO) Çevre Komisyonu, Turgutlu Esnaf Kredi ve Kefalet Kooperatifi Başkanlığı,
Turgutlu Ziraat Odası, TARİŞ Turgutlu Temsilciliği, Turgutlu Tarım Kredi Kooperatifi, Elektrik Mühendisleri Odası Turgutlu Temsilciliği, Turgutlu Mimarlar Odası, Turgutlu Tabipler
Odası, Turgutlu Sulama Birliği, Turgutlu Çiftçi Malları Koruma Başkanlığı, Turgutlu Dağcılık
Kulübü (TURDAK), Zirve Dağcılık Kulübü, Turgutlu Sarraflar-Kuyumcular Derneği, Turgutlu Makine Müh. Odası, K. S. S. Kooperatif Başkanlığı, Turgutlu İşçi Dayanışma Derneği,
Turgutlu Toplumsal Dayanışma ve Kültür Merkezi, Turgutlu İnşaat Müh. Odası, Turgutlu Baro Temsilciliği, Turgutlu Avcılar
Kulübü, Eğitim-Sen, Eğitim-İş, Türk Eğitim-Sen, DİSK/Emekli-Sen, DİSK/Birleşik Metal-İş İzmir Şubesi, Atatürkçü Düşünce
Derneği, Cumhuriyet Kadınları Derneği, Turgutlu Ülkü Ocakları, Turgutlu Bedensel Engelliler Derneği, Uluslararası Bedensel
Engelliler Derneği, Alevi Kültür Dernekleri Çepnidere Şubesi, Türk Gençlik Birliği Manisa İl Başkanlığı, Bağımsız Türkiye
Partisi, Barış ve Demokrasi Partisi, Büyük Birlik Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat Parti, Demokratik Sol Parti, Halkların Demokratik Partisi, Komünist Parti, Milliyetçi Hareket Partisi, Saadet Partisi, Yeni Parti, Salihli GEMA Vakfı, GÖRÇEV
(Gördes Çevre, Kültür ve Tarih Derneği), TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Manisa Şubesi, TMMOB Kimya Mühendisleri
Odası Ege Bölge Şubesi Manisa Temsilciliği.
ÇALISMA RAPORU
Çaldağı mücadelesi 2014’de önceki yıllara göre bazı yeni anlamlar ve motifler de kazanarak gelişti. Buna etki yapan nedenler
ise; maden şirketinin yıllardır kutsal bir belge gibi savunmaya çalıştığı ÇED raporundan vaz geçmesi, mücadelede yeni bir
kazanım daha elde edilmesi, siyasi konjonktür açısından yerel seçim sürecinin başlaması, 17 Aralık ve 24 Aralık tarihlerindeki
yolsuzluk-rüşvet operasyonlarının yarattığı siyasi atmosferdi. Dolayısıyla TURÇEP, bu sürecin özelliklerinin analiz edilmesi temelinde bir mücadele çizgisi belirlerken, ÇALDAĞI DİRENİŞİ yeni bazı motifler ve söylemlerle de zenginleştirilerek
sürdürüldü. Çiftçi ve köylünün geçim ve yaşam mücadelesi ile ekoloji mücadelesinin iç içe geçmiş sorun olarak görülüp bir
bütün olarak ele alınması, ekoloji mücadelesinin bu anlayış çerçevesinde ortaklaştırılarak toplumsal hale dönüştürülmesi gibi
söylemler bu mücadele sürecinde TURÇEP tarafından öne çıkarılan söylemler oldu.
TURÇEP tarafından yürütülen Çaldağı mücadelesinin amacı bu hedefleri de kapsamasının yanında, dünyanın en verimli 7
tarım harikasından biri olan Gediz havzasının tarım amaçlı kullanılmasını ve böylesi değerli tarım topraklarının ne çarpık
sanayileşme ne de madencilik faaliyetleri için sermaye gruplarının çıkarı için feda edilmemesi ve sonuçta başta Manisa ovası
olmak üzere Gediz vadisinin bu tür madencilik faaliyetleri kapsamı dışında tutularak korunması amacını taşıyor. Bu amaçla da
TURÇEP, mevcut madencilik yasasının iptal edilerek kamu yararına değiştirilmesi gerektiğini de kamuoyu gündemine taşıma
mücadelesi de veriyor.
•
1 Ocak 2014’de ÇALDAĞI Mücadelesi kapsamında “Çaldağı’nda rüşvet kokusu” başlıklı haberle Yurt gazetesi gibi ulusal basından bazı gazetelerde manşete taşındı.. Çevre ve Orman Bakanlığı habere tekzip yolu ile yanıt vermek zorunda kaldı.
Yeni belgelerle Bakanlık daha da sıkıştırıldı.
•
Çevreci yerel yönetimler oluşturma anlayışı,ile seçimlere kadarki süreçte çeşitli faaliyetler gerçekleştirildi. Yerel seçimlere katılan ve aday çıkaran AKP haricindeki tüm siyasi partiler ve adayları ile tek tek görüşüldü, hazırlanan Çevre Manifestosu
raporu Başkan adaylarına ve siyasi partilere sunuldu. Manfesto Kamoyuna da açıklandı, “madene destek olanlara oy yok”
teması yaygınlaştırıldı
•
19 Şubat’da ÇALDAĞı’ndaki orman yangınında maden şirketinin bir sabotajının olabileceği konusunda uyarılarda
bulunuldu. Yetkililer göreve davet edildi, eylemlerle halkın yolunu kapatan kapının tekrar açılması sağlandı.
•
Mart’da TURÇEP tarafından yerel seçimlere yönelik olarak yeni bir eylemlilik takvimi başlatıldı. Cumartesi akşamları
forum şeklinde “madene destek olana oy yok” sloganlı halka açık toplantılar düzenlendi. Kamuoyu aydınlatılarak madene
destek verenlere oy verilmemesi istendi.
•
Berkin Elvan’ın hayatını kaybetmesi, TURÇEP tarafından kınandı. Gezi şehitleri anıldı,
•
Çaldağı’ndaki maden şirketi ile işbirliği içinde olan AKP’li Belediye Başkanı Serhat Orhan’ın büyük bir oy farkı ile
seçimleri kaybetmesi, verilen ekoloji mücadelesinin bir başka başarı daha getirdiği şeklinde değerlendirildi.
•
Maden şirketinin aleyhine, çevreci mücadelenin ise lehine oluşan yeni tabloda; Çaldağı mücadelesinde yeni bir çalışma takvimi ve yol haritası belirledi.
•
TURÇEP’ maden şirketinin 2. ÇED raporu hazırlıklarına karşı atağa geçti. “ÇED raporunun onaylanmaması ve
Çaldağı’ndaki nikel madenciliği projesinin iptali” çağrısında bulunup, , yüzlerce itiraz dilekçesi gönderildi. 24 Mayıs’ta 2. ÇED
süreci hakkında bir bilgilendirme paneli yapıldı. Soma’da meydana gelen maden faciası Emek ve Demokrasi Platformu ile birlikte kınandı. Panel’de “Turgutlu Soma olmayacak!” sloganı ile Çaldağı ve Soma birlikte ele alındı.
•
5 Haziran’da “Turgutlu Soma Olmasın!” pankartı altında Dünya Çevre Günü basın açıklaması yapıldı. “Doğayı kendi
hükümetine karşı koruyan dünyadaki tek toplum haline geldiğimiz vurgulandı.
•
18 Haziran tarihinde, Çaldağı nikel işletmesinin 2. ÇED raporunun değerlendirmesi ile ilgili bilgilendirme toplantısına TURÇEP olarak da bir heyetle birlikte katılım sağlandı.
•
Maden şirketi temsilcileri ile İzmir Jeoloji Müh Odası toplantıya davet edildi. Maden şirketi buna yanaşmadı. Ancak,
geri adımlar geldi. Şirketin yüzde 50.01 hissesini bir inşaat şirketine devretti, Çaldağı’ndaki tesisleri 3’te 2 oranında küçültüp
60 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
3’te 1 oranına düşürdü. TURÇEP boş durmadı ve “bir mektup da sen yaz” sloganı ile yeni bir kampanya başlatıldı. “ÇED
raporunun onaylanmaması ve Çaldağı’ndaki madencilik projesinin iptali” talebini içeren, TURÇEP ve TEMA’nın 2. ÇED raporuna yönelik eleştirilerinin yer aldığı yazılar, Manisa Valiliği, İl Çevre Müdürlüğü, Çevre ve Orman Bakanlığı vb makamlara
faxlandı. Ayrıca change.org sitesinde de kampanya başlatıldı. Mücadele çizgisinde bilgilendirme toplantılarına geçildi. “Bundan
sonra tek bir ağaç kesimine bile izin verilmeyeceği, ağaç kesiminin engelleneceği, inşaat aşamasında olan maden şirketinin
ortak aldığı inşaat şirketinin inşaat çalışmalarına başlaması durumunda bunun karşısında da eylemci bir çizginin izleneceği,
ÇED raporu onaylansa da, her türlü izni almayı başarsalar da bu madene ve maden şirketine izin verilmeyeceği konusunda
ortaklaşıldı.
•
Salihli’deki Çevre ve toplumsal Dayanışma Derneği’nin daveti ile Salihli’de gerçekleşen ve Alaşehir, Gördes gibi diğer
ilçelerden de çevreci dostların katıldığı, ekoloji mücadelesinin Manisa genelinde güçlendirilmesi, birleştirilmesi ve toplumsallaştırılmasının ve Manisa Çevre Gönüllüleri adı altında faaliyet göstermesinin kararlaştırıldığı toplantıda aktif rol üstlendi.
•
Turgutlu’nun kurtuluş günü olan 7 Eylül’de basın açıklaması yapılıp, “Çaldağı direnişinin Turgutlu halkının ikinci
kurtuluş savaşı anlamını da taşıdığı, bunun nedenleri, anlamlarını da ortaya koyarak” ifade etti.
•
30 Eylül’de ilçeye bağlı Irlamaz köyüne kurulmak istenen baz istasyonu inşaatına karşı köylülerden gelen yardım
çağrısı doğrultusunda Irlamaz köyüne bir heyet gitti. Köylülerle birlikte baz istasyonu çalışması durduruldu ve inşaat ile projesinin iptali sağlandı.
•
8 Ekim’de Salihli’de CHP tarafından düzenlenen, Kılıçdaroğlu’nun da katıldığı Üzüm Mitingi’ne “Yaşasın Çaldağı
direnişimiz” yazılı bir pankartla birlikte katılındı.
•
23 Ekim tarihinde, daha önce inşaatı durdurularak projesi iptal ettirilen baz istasyonu konusunda Irlamaz köyünde
köylülere yönelik bilgilendirme toplantısı düzenlendi.
•
29 Ekim’de zeytin alanlarının ve ağaçlarının katledilmek istenmesi ve kurulmak istenen Termik santrale karşı direniş
başlatan Yırca köyüne destek olundu.
•
Kasım ayı başında “Çevreciler Manisa genelinde güçlerini birleştiriyor” başlığı altında basında yer alındı. Alaşehir’de
ADOÇEV’in düzenlediği “Jeotermal enerji nasıl bir tehdit” konulu panele katılındı. Manisa’da yapılan 3. toplantı ile Manisa
Çevre Gönüllülerinin, Manisa Çevre ve Yaşam Platformu’na dönüştürüldüğü toplantıya katılındı. Platformun kuruluşu “Manisa Çevre ve Yaşam Platformu Basın Bildirgesi” olarak basın ve kamuoyuna duyuruldu.
•
13 Kasım’da TURÇEP ve Çaldağı ülke gündeminin birinci sırasına yerleşti Nikel işletmesine yönelik 2. ÇED raporunun Bakanlıkça onaylandığı haberinin duyulması üzerine yurt genelinde yeni bir mücadele sürecinin örülmeye başlandı.
•
TURÇEP Bileşenlerinden olan Zirve Dağcılık Kulübü’nün düzenlediği “Çaldağı’nda vahşi madenciliğe hayır” kampı,
TURÇEP’in “Vahşi madenciliğe hayır, Çaldağı’ndaki maden kapatılsın etkinliği ile birleştirildi. 80’i aşkın aracın ve 500’ü aşkın
kişinin buluştuğu Çaldağı maden sahası civarında gerçekleşen eylemde Bakanlık kararı protesto edildi.
•
27 Kasım’da Bakanlığın onay kararına karşı hukuki mücadelenin başlatıldı. Çaldağı mücadelesi top yekün bir mücadele olarak yargıya da taşındı.
•
6 Aralık tarihinde Ankara’da düzenlenecek Ekoloji Meclisi’nin genel kurul toplantısına katılındı. Meclisde TURÇEP’in
görüşleri ve Çaldağı mücadelesi ifade edildi.
•
9 Ocak 2015’de yapılan Bileşenler Toplantısında, yeni yürütme kurulunu belirleyen TURÇEP’in hem bileşen olarak,
hem de yeni yüzler olarak gerçekleşen yeni katılımlarla gücünü daha da arttırdığı gözlendi.
PLANLANAN ETKİNLİKLER
TURÇEP 9 Ocak 15’de Bileşenler Toplantısını yaptı. Mücadeleyi daha kararlılıkla yürütecek, ileri ve daha nitelikli aşamaya
taşıyacak, çalışma takvimi ve yol haritasını bu anlayışla düzenlenecek yeni Yürütme Kurulu ve Dönem Sözcüsünün belirledi.
TURÇEP’in 2015 yılına girerken ilk etapta uygulamaya sokacağı kısa dönem çalışma takvimi içinde şu faaliyetler yer alacak:
1-
Yeni Köy çalışmalarına da ağırlık vermek üzere Köy Komisyonu oluşturdu. (İlk etapta Sarıbey köyü ve Musacalı köyü
ile birlikte köy ziyaretleri başladı.
2-
ÇALDAĞI Nikel İşletmesi 2. ÇED raporu hakkında bilim insanları ve TURÇEP tarafından hazırlanan eleştiri ve inceleme raporları çoğaltılarak tüm bileşenlere dağıtılacak.
3-
5 Mart tarihinde tüm bileşenlerin ve halkın katılımına yönelik olarak Jeoloji Yük. Müh. Tahir Öngür ve TMMOB
Kimya Müh. Od. Ege Bölge Şb. Bşk. Saadet Çağlın’ın sunacağı bir bilgilendirme paneli yapılacak. İlk ÇED raporu ile 2. ÇED
raporu hakkında eleştiri ve değerlendirmelerin yapılacağı panele ayrıca maden şirketi temsilcileri de davet edilecek.
61 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
EFESÇED (Efes Çevre Doğa ve Kültür Derneği)
ÇALIŞMA RAPORU
•
Küçük Menderes’ in kirliliği ile ilgili çalışmalar düzenli olarak her ay gündeme taşındı.
•
Nisan ve Mayıs/2014’de Panonos sahilini kirleten unsurlar yerel gazetelerde duyurulup, kamuoyu ile paylaşıldı.
•
Pamucak golf sahası ve turizm tesisleri için Danıştay 6. Dairesinin verdiği iptal kararına ilişkin davayı Çevreci ve
köylüler kazandı, davalının temyiz talebi de reddedildi. EGEÇEP ve EFESÇED Selçuk’ ta birlikte bir basın açıklaması yaparak
kararları duyurdu, konuyla ilgili olarak halkı bilgilendirdi.
•
Temmuz/14’de Şirince’ nin arıtması çalışmadığı için tüm evsel atıklarların; Kayser dağının altından Değirmen
boğazından, Küçük Menderese kadar akıp oradan Ege Denizine döküldüğü konusu ele alındı. Dünyaca marka olmuş Şirince
Köyünün bakımsızlığı hor kullanılması konusunda kamuoyu sürekli bilgilendirilmeye başlandı.
•
Temmuz ayında Çamlık bölgesinde Püre dağının etrafında binlerce ağaç katledildi. Onun yanı sıra duble yol çalışması
adı altında Selçuk Ortaklar arası binlerce ağaç katledildi. Bu olumsuz durum yerel basın aracılığı ile kamuoyu’ nun gündemine
taşınmaya çalışıldı.
•
2014 Eylül ayında Selçuk’ un kurtuluşu festivalinde EFESÇED olarak standı açıldı. Bölgenin çevre sorunlarını özellikle
Küçük menderesin kirliliği ile ilgili 10 bin kişiye ulaşmanın hedeflendiği imza kampanyası başlatıldı.
•
2014 Ekim ayında Belevi mahallesi lağımlarının Menderes’e aktığını tespit edildi. Konu yerel basın aracılığı ile gündeme taşındı.
•
2014 Kasım ayında Yırca’ daki ağaç katliamını protesto etmek için EGEÇEP ve diğer bileşenleri ile İzmir Konak’ta
yapılan basın açıklamasına katılındı. Başkanımız Ozan Toprak dede, hayat yoldaşı Yörük Kızı Bereket Ana ile beraber saz ve
söz ile basın açıklamasında çağırıştılar.
•
2014 Aralık ayında Selçuk Arvalya bölgesinde yüzlerce zeytin ağacının sökülüp odun haline getirilmiş olduğu tespit
edildi. Yerel basın aracılığı ile kamuoyu yaratıldı, ağaçları sökenlere büyük para cezası verilmesi sağlandı.
•
EFESÇED olarak Aralık’ ın son haftalarında Zeytin Köy çiftçilerinin 60 yıldır hak sahibi olduğu Pananos sahilindeki
arazilerine geri dönüşlerinin gerçekleştirilmesi için Milli emlak ve Selçuk Belediyesi ile olan ilişkilerinde çiftçilerin yanında saf
tutuldu.
PLANLANAN ETKİNLİKLER
•
KARL MARKS’ ın “İnsanlığın kurtuluşu doğadadır” sözü tüm insanlığa seslenilmiş evrensel bir değer taşımaktadır.
Bu kapsamda, EFESÇED olarak, yaşam savunucuları olarak, tüm EGEÇEP bileşenleri ile ortak mücadeleyi, bölgemizde bize
sempati ile bakan halkımızın gönlündeki yerimizi bilerek, çalışmalarımıza verdikleri değer ve destekle yükselteceğiz.
62 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
KARABURUN KENT KONSEYİ
ÇALIŞMA RAPORU
Bilim insanlarınca Doğu Akdeniz Havzasının en temiz bölümü olarak tanımlanan Karaburun Yarımadası, çok çeşitli ve nadir türleri de içeren zengin biyoçeşitliliğe sahiptir.
Fauna: Dünyanın en nadir 12 memelisinden biri olan Akdeniz Fokunun kalan son üreme ve yaşama alanlarından biri
olan Yarımada, nesli tehlike altındaki Su Samuru ve Karakulak gibi türlere de ev sahipliği yapmaktadır. Karaburun Yarımadası, 200’ün üzerinde türü kapsayan çok önemli bir kuş popülasyonuna sahiptir. Yarımada’nın ev sahipliği yaptığı Ada
Martısı, Yılan, Küçük Kerkenez, Ada Doğanı , Kızıl Şahin, uluslararası ölçekte nadir/azalan kategorisindeki türler arasındadır. Bölgede yaşam birliklerine (biyomlara) bağımlı onun üzerinde kuş türü belirlenmiştir. Karaburun Yarımadası, ekolojik dengenin korunmasındaki rolleri nedeniyle habitatları Bern Sözleşmesi kapsamında koruma altına alınan yarasa türleri
bakımından da zengindir.
Flora: Floristik açıdan oldukça zengin ve barındırdığı endemik/nadir türler göz önüne alındığında çok değerli olan Yarımadada, 70 familyadan 255 cinse ait 384 bitki türü tanımlanmıştır. Bunların, 15’i endemik, 4’ü nadir ve 5’I CITES kapsamındadır. Yarımada florasında 76 tür tıbbi, 38 tür arıcılık için ekonomik değeri olan tür belirlenmiştir.
Denizel çeşitlilik: Yarımada denizleri, Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi kapsamında “Tehlikeye Düşmüş
veya Tehdit Altındaki Türler Listesi”inde yer alan, denizlerin oksijen stoklarını sağlayan Deniz Çayırlarının en zengin olduğu alanlardan biridir. Deniz Çayırlarıyla, deniz dibi yapısıyla Karaburun önemli bir denizel çeşitliliğe de sahiptir.
Karaburun Yarımadası sahip olduğu bu doğal değerlerle, “Sıfır Yok Oluş Bölgesi” içinde ve “Başka Yerde Olmayanlar” sınıflandırmasında dünyada önemli bölgeler içinde yer almaktadır.
Karaburun, coğrafi yapısı nedeniyle, pek çok kıyı yerleşiminin maruz kaldığı yoğun yerleşim ve insan müdahalesinden daha
az etkilenmiş, dolayısıyla sosyo-kültürel yaşamı, özgün ürünleri ve temiz tarım uygulamalarıyla kırsal yaşamı korunabilmiş
nadir bölgelerden biridir.
Kendiliğinden “Doğal ürün markası” olan Karaburun’un en önemli sermayesi özgün tarım/hayvancılık ürünleriyle yine
korunmuş doğasıdır. Doğasıyla, temiz denizi, geleneklerini sürdüren köyleriyle Karaburun, dünyada talebin giderek arttığı
doğayla barışık turizm modelleri için ideal özelliklere sahiptir.
Tüm bu doğal, sosyo-kültürel varlıklarıyla ve sahip olduğu kalkınma potansiyeliyle Karaburun Yarımadası korunması gereken ülke değeri ve dünya mirasıdır.
Karaburun Kent Konseyi tarafından, Yarımada üzerine araştırmaları olan değişik disiplinlerden bilim insanlarının katılımıyla ve araştırmalarından yararlanarak, “Karaburun Yarımadası Biyosfer Rezerv Alanı Ön Değerlendirme Raporu” hazırlandı.
Rapor, Belediye Meclisi kararı olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na gönderilerek, Yarımada’nın bütünsel bir yaklaşımla
korunması talep edildi.
Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü “Karaburun Yarımadası Özel Çevre Koruma Bölgesi İnceleme ve İlan Gerekçe
Raporu”nda, Yarımada , “…ekosistem ile biyolojik çeşitliliğin korunmasını ekonomik kalkınma ve kültürel değerlerin devamlılığıyla ve gelecek nesillere aktarılabilmesi açısından mutlaka Özel Çevre Koruma Alanı olarak ilan edilmesi gereken
ulusal ve uluslararası açıdan önemli bir yarımada...” olarak tanımlanmış ve Karaburun Yarımadası’nın, tüm karasal alanı
ve çok önemli bir deniz alanının ÖÇKA ilan edilmesi teklif edilmiştir. Teklife, ilgili tüm Bakanlık/kurumlar olumlu görüş
vermiştir. Teklife yalnızca, Enerji Bakanlığı RES projeleri nedeniyle olumsuz görüş bildirmiştir.
Muhtarlar ve Kent Konseyinin ortak çalışmasıyla, “Yarımadaya Acil Koruma-Hemen Şimdi” sloganıyla Karaburun’da toplanan 2500 ıslak imza, Belediye Başkanlarının da katılımıyla yapılan basın toplantısının ardından Ankara’ya muhataplarına
gönderildi. Kampanya aynı sloganla change.org’da yürütüldü. Türkiye’den ve yurtdışından 25.215 destekçinin imzaları da
muhataplarına iletildi.
Ancak, Karaburun Yarımadasında, başta balık çiftlikleri, mermer/taş/mıcır ocakları ve bölge için çok yoğun ve yaygın rüzgar
enerjisi santralleri olmak üzere, önce doğa ve eko-sistem, ardından yöre halkının ekonomik ve sosyal yaşamı üzerinde geri
döndürülemez tahribata neden olan yatırımların ağır baskısı artarak devam ediyor.
63 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
Balık Çiftlikleri: Su ürünleri faaliyetlerinin düzenlenmesi ve planlı olarak yapılaşmalarının sağlanması amacıyla 10.03.2008
tarihinde onaylanan Su Ürünleri Yetiştiriciliği için Potansiyel Alanları Protokolü ile Yarımada, Balıklıova’dan Gerence Körfezi’ne kadar tüm cephelerinden balık çiftliklerinin kuşatmasına açılmıştır.
Ancak bugüne kadar, yeni kurulum/yer değiştirme/kapasite artışı dahil toplam 56.240 ton/yıl kapasiteli projeye “ ÇED gerekli
değildir” ve “Olumlu ÇED” raporları verilmiştir.
Gerence körfezinde başlayan yatırımlar Yarımadanın batısına hızla yayılmaktadır. Nitekim, yalnız son bir yılda sözkonusu projenin de konumlanması öngörülen Küçükbahçe’nin kuzeyinde, 5 nolu alan olarak tanımlanan bölgede, 8.400 ton/yıl kapasiteli
tesise ÇED uygunluğu verilmiştir. Bu tesisler denizlerimizde 352.800 m² gibi çok geniş bir alanı kaplamaktadır. Son olarak ÇED
sürecini tamamlamakta olan Batı Deniz Firmasının 75.000 m2 alan kaplayan projesini de eklersek, bu bölgede balık çiftliklerinin kapladığı alan 427.800 m2 ye ulaştı.
Son olarak, Küçükbahçe Köyü mevkiinde Çamlı Yem AŞ’tarafından 2.500 Ton/Yıl Kapasiteli Su ve 98.000 m2 deniz yüzeyi
kaplayacak şekilde kurulması planlanan tesisle birlikte , denizel alanda Balık Çiftlikleri tarafından kaplanan alan 525.800 m2
ye çıkacak.
-Karaburun Yarımadası kıyıları ulusal karar ve uluslararası sözleşmeler (Bern ve Barcelona) kapsamında koruma altında olan
Akdeniz Fokunun üreme ve yaşam alanıdır. Yarımada’daki mevcut balık çiftlikleri ile Akdeniz Foklarının yaşam alanlarının iç
içe olması geçmiş dönemde Akdeniz Foku ölümlerine neden olmuştur. Bu nedenle Balık Çiftlikleri Akdeniz Fokları için ciddi
bir tehdit oluşturmaktadır.
-Kıyı ve deniz altı yapısı ve yine koruma altında olan deniz çayırları Karaburun denizlerinde çok çeşitli türün varlığını
sürdürmesine olanak sağlamaktadır. Kıyılardaki Deniz Çayırları ve içinde barınan türler, aşırı kirlilik ve oksijensiz kalan ortam
nedeniyle zarar görmekte, türler ve habitatlar yok olmaktadır.
-Kıyı balıkçılığı ve dalyan (çökertme) balıkçılığı da yöre halkının geçim kaynakları arasında yer almaktadır. Yarımada koylarını kapatan balık çiftlikleri, bölgedeki kıyı balıkçılığını baltalamaktadır. Çok geniş alanlar kaplayan balık kafesleri ve denizde
oluşan kirlilik kıyı balıkçılığını olumsuz etkilemektedir.
-Karaburun Yarımadası’ndaki kıyı ekosisteminin yanı sıra doğal ve arkeolojik sit alanları da zarar görmektedir. Bu yetiştiricilik
alanları, balık çiftliklerinin kurulmasının yasa ile yasaklanmış olduğu “hassas alan niteliğindeki kapalı koy ve körfez alanları”nı
da kapsamaktadır. (1. derece arkeolojik sit alanı olan Ildırı, 1. derece doğal sit alanı olan Parlak Köyü kıyısı gibi).
-Balık çiftlikleri, antibiyotik ve parazit ilaçları, yem ve balık atıkları, mazot, sintine suyu gibi atıkları, kıyılarda konumlanan
destek birimleriyle, mavi bayraklı plajlara ve bakir koylara sahip olan Karaburun Yarımadası’nda denizi ve kıyıları hızla kirletmekte, görsel kirlilik yaratmakta, böylece eko ve agro turizm proje ve uygulamalarına ve tarımsal faaliyetlere zarar vermektedir.
Yarımada’nın tarıma en elverişli coğrafyasına sahip olan Küçükbahçe ve Salman köyleri bölgesi erkenci mandalinası ve enginarıyla tarımsal faaliyetlerin yanısıra dünya harikası koylarıyla da ekosistemle barışık turizm faaliyetleri için son derece değerlidir.
Yarımada kıyılarında yeni balık çiftliği kurulmasına izin verilmemesi ve mevcut tesislerin Yarımada kıyılarından uzaklaştırılması için Yarımadanın, ÇED Toplantılarını protesto ederek, ilgili kurumlara itiraz yazıları gönderek ve davalar açarak mücadelesi devam ediyor.
Taş-Mıcır-Mermer-Toprak Ocakları
Taş-Mıcır-Mermer-Toprak Ocaklarının yarattığı yıkım ve toz, Yarımada’nın endemik bitkiler, nadir bitkiler, tibbi amaçlı bitkiler bakımından sahip olduğu zengin flora ve biyoçeşitlilik ile bölge halkının başlıca tarımsal gelir kaynakları (zeytin, nergis,
sümbül, enginar, mandalina...) ve dağlık habitat üstünde yıkıcı, bozucu etkiler yaratmaktadır.
Doğanın bu şekilde tahrip edilmesi ile yaratılan çevre, görüntü ve gürültü kirliliği bölgenin ekonomik kalkınmasında hedeflenen ve gelişmekte olan temiz tarım ve alternatif turizm odaklı gelişimi de baltalamaktadır.
Bu konuda yaşanan yakın örneklerden biri Kösedere köyünde, köye 1200 m, köye içme suyu sağlayan depoya 300 m mesafede
ve çalışma sahasının içinde binlerce zeytin ağacı bulunan 170 dönümlük bir alanı kapsayan mermer işletmesine, 3573 sayılı
Zeytinciliğin Islahı Hakkındaki Kanunun “… zeytinlik sahalarına en az 3 km mesafede toz ve duman çıkaran tesis kurulamayacağı”na ilişkin maddesine aykırı olarak olarak verilen izindir. T.C Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı aleyhine açılan ve Kent
Konseyi’nin de müdahil taraf olarak katıldığı davada yürütmeyi durma kararı alınmıştır.
Kösedere Köy’üne çok benzer şekilde, 1 Ekim 2012 tarihinde Eğlenhoca Köyü sınırları içinde II.grup (doğaltaş-mermer) işletme
ruhsatlı (İR:2005027 ruhsat no.lu) 99,52 hektarlık bir sahanın 15,33 hektarlık kısmının “yapı taşı ve kireçtaşı ocağı” olarak
işletilmesi için Valilikçe “ÇED gerekli değildir” kararı verilmiştir. Bu konuda hukuki süreçler devam etmektedir.
Bir kısmında hukuki süreçlerin de devam ettiği mevcut mermer-taş ocaklarına ilaveten, T..C Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
tarafından, Mordoğan Beldesi, Yellicebelen Dağı Mevkiinde Ali TEKİN tarafından işletilmesi planlanan 83 hektarlık maden
arama ruhsatı kapsamında 29,36 hektarlık bir alanda “Mermer Ocağı Kapasite Artırımı ve Kırma-Eleme Tesisi” projesi ile ilgili
başlatılan ÇED süreci, halkın katılmayı red ettiği “Halkı Bilgilendirme Toplantısı”, Yerel Yönetimler ve Kent Konseyi’nin T.C
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na ilettiği gerekçeli itiraz yazıları ile devam etmektedir.
Yarımada’da mermer ve taş ocağı işletmesi için verilen ruhsat ve izinler çok geç olmadan iptal edilmeli ve yenilerinin verilmemesi gerekmektedir .
64 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
Rüzgar Enerji Santralleri
Yenilenebilir ve temiz enerji üreten RES’ler de sosyo kültürel doku, yerelin ekonomik ihtiyaçları, yaşamsal gereksinimleri,
doğa, yaşamı paylaştığımız bitki ve hayvan toplulukları gözardı edilerek kuruluyor.
RES projeleri için 2005-2008 yılları arasında, Yarımadanın neredeyse tüm tepelerini kaplayacak şekilde 6 firmaya, “ÇED gerekli
değildir” raporu ve enerji üretim lisansı verilmiştir. Bunlardan 2’si tamamlanmış, 1’inin inşaatına başlanmış, 3’ü izin tamamlama aşamasındadır. İnşaatı tamamlanan projeler kapasite artırımına gidiyorlar.
Kurulan veya inşaatına başlanmış olan RES projeleri 81 türbini kapsamaktadır. Çeşitli izin aşamalarında olan projeler ve kapasite artışlarıyla ulaşılması beklenen türbin sayısı bunun neredeyse 2 katıdır. Yeni rüzgar ölçüm direkleriyse başvuruya hazırlanmakta olan yeni projelerin habercisidir.
Mevcut projelerin kapladığı alan korunması öngörülen Yarımada yüzölçümünün 2/3’ünü aşmıştır. Lodos Karaburun Elektrik
Üretim AŞ, “Karaburun RES Projesi”, 2005 yılında verilen “ÇED Gerekli Değildir Belgesi” 252 km²’lik alanı kapsamaktadır. Bu
Yarımada yüzölçümünün % 61’idir.
Bu ölçüde yoğun ve yaygın RES inşaası, türbinlerin kapladığı alanlar, interkonekte sisteme bağlantıları, yan yollar, türbinlerin
trafo merkezine bağlanması için kurulan yer altı şebeke tesisleri, türbinler arası açılan yollar, geçici inşaat alanları, türbinlerin
kanatları ve emniyet ışıklarıyla, manyetik alan etkisi, çıkardığı titreşim ve gürültüyle Yarımadada yaşamı tehdit ediyor.
1- Ekosistem ve biyolojik çeşitlilik yok oluyor !
- Zengin/nadir kuş popülasyonu RES yatırımlarının tehdidi altındadır. Türbinlerin kanatları, emniyet ışıkları ve yok edilen
doğal habitat bu değerli kuş popülasyonu için ciddi yaşamsal risk oluşturmaktadır.
LODOS A.Ş. tarafından Yaylaköy’de kurulan RES’nin, uluslararası finansman gereksinimleri uyarınca “ERM Environmental Resources Management” firmasına hazırlatmış olduğu Çevre ve Sosyal Etki Değerlendirme (ÇSED) Raporunda dahi,
gerçekleştirdikleri çok kısa süreli gözlem süresi sonucunda;
•
Yarasalarda lokal popülasyonu etkileyecek sayıda ölüm beklenebileceği,
•
Uluslararası ölçekte nadir kategorisinde yer alan Ada Doğanı’nın, Yılan Kartalı, Küçük Kerkenez’in türbin kanatlarına çarpma riski en yüksek türler olduğunun belirlendiği,
•
Yılan Kartalı popülasyonunun kaybolma ve Ada Doğanı ve Küçük Kerkenez popülasyonun azalma ihtimali olduğu,
•
Türbinlerin emniyet ışıklarının da kuşların dikkatini çekecek riskler arasında yer aldığı,
•
Daha geniş bir bölgede alternatif yaşam alanları bulma şanslarının çok az olduğu, Karaburun’da başka rüzgar çiftliklerinin kurulmasının önemli riskler arasında olduğu,
belirtilmiştir.
- Tozlaşma ve zararlıların yok edilmesinde çok önemli rolü olan Yarasa popülasyonundaki azalma, ekosistem ve tarımsal üretim
üzerinde büyük risk oluşturmaktadır.
- ÇED ve ÇSED raporlarında makilik, otlaklar ve çayırlar olarak tanımlanan bitki örtüsü, fitoterapik bitkileri, uluslararası sınıflandırmalarda tehdit altında olduğu belirtilen türleri, defne ve sakız ağaçlarını da kapsayan çok bir zengin bir floradır. Yoğun
RES inşaatları aynı zamanda kuş türlerinin de doğal habitatları olan bu bitki örtüsünü de ciddi bir şekilde tahrip etmektedir.
Makilik alanların tahribinden sonraki aşama çölleşmenin habercisi olan frigana örtüsüne geçiştir.
2- Yerel halkın ekonomik ve sosyal varlığı tehdit altında !
- Karaburun ilçesi 13 köyüyle birlikte yaygın bir yerleşime sahiptir. RES’ler merkez ve köyler dahil tüm yaşam alanlarını çevreliyor. Köyler 400-500m uzaklıktaki türbinlerle sarılmış durumda. Yaşam alanlarının 150m. yakınına kadar türbin kurulumu
öngörülüyor. Gürültü, titreşim etkisi Yaylaköy halkında sağlık sorunlarına neden olacak boyutlardadır. Manyetik alan etkisi ise
incelenmesi gereken önemli risk faktörüdür.
- Bu durum ayrıca, dağlık, engebeli coğrafi yapısı nedeniyle tarım alanlarının kısıtlı olduğu bölgede zeytinciliğe büyük zarar
veriyor. Hazineden kiralanan ve ağaçlandırılan başarılı zeytinlikler RES’lere kiraya veriliyor. Toz nedeniyle, zeytinlik alanlarda
görülen hastalık ve verim kaybı ilgili devlet kuruluşlarınca da tesbit edilmiştir.
- Yol genişletme çalışmalarında mandalina ağaçları satın alındı ve söküldü. RES yatırımcıları mandalina bahçelerini, üzüm
bağlarını satın almak istiyorlar.
- Otlak ve yaylak alanları türbinlerle çevrelenmiş daraltılmış ve tahrip edilmiştir. Toz nedeniyle keçilerde hastalık artmıştır.
Zeytincilik ve keçi yetiştiriciliği ile geçinen Yaylaköy halkı “10.000 keçimizle bize göçecek yer gösterin” diyor.
- Arıcılık yok olma riskiyle karşı karşıyadır.
- Türbinlerin yarattığı görsel kirlilik, gürültü ve yok olan tabiatla birlikte bölge için çok önemli bir kalkınma potansiyeli olan
alternatif turizm imkanını ortadan kaldırmaktadır.
KURULU 81 TÜRBİNİN ÜZERINE İLAVE EDILECEK HER BİR TÜRBİN BU DEĞERLİ EKOSİSTEMİN ÇÖKÜŞÜNÜ
VE YARIMADADA SOSYAL YAŞAMIN YOK EDİLİŞİNİ HIZLANDIRACAKTIR. ÇABAMIZ YARIMADADA İLAVE RES
YATIRIMLARININ ÖNÜNE GEÇMEK VE MEVCUT YATIRIMLARIN DENETLENMESİNİ SAĞLAMAK İÇİN.
65 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
YÜRÜTÜLEN ÇALIŞMALAR VE MÜCADELEMİZ
- Karbon Piyasası ve Gold Standard Vakfı (GSV): Türkiye’de RES projelerin büyük bölümü 2020 yılında 1 trilyon $’lık işlem
hacmine ulaşması beklenen gönüllü karbon piyasasında işlem görmekte. Bu piyasada karbon sertifikasını satın alan taraf atmosferi kirletmeye devam ederken, karbon sertifikasını satan firma sertifika satışı ve ucuz yatırım kredileriyle ek finansman
sağlıyor. Bizim örneğimizde bunun bedelini, atmosferin kirlenmesine hiçbir katkısı olmayan Karaburun doğası/kırsal yaşamıyla ödüyor.
Uluslararası karbon sertifikasyonu kuruluşu GSV’nın sertifikasyon programına başvuran, ENDA Yaylaköy ve Mordoğan
RES ile Salman RES Projeleri’nin, Gold Standard koşulları gereği yapılmak istenen “Halkı Bilgilendirme” toplantıları (Kasım
2012-Şubat 2013) tüm yerel paydaşların (Belediyeler, Muhtarlıklar, Kent Konseyi, ilgili STÖ’leri ve yerel halk) katılımıyla
protesto edilmiş, itiraz gerekçelerimiz GSV’nın Cenevre Merkezine ve Türkiye Ofisine iletilmiştir. Vakıf halkın karşı çıkışı
nedeniyle anılan projeleri sertifikasyon programına dahil etmeyeceğini Karaburun Kent Konseyi’ne bildirmiştir.
Lodos A.Ş. Karaburun RES Projesinin, Ekim 2013’te EPDK tarafından geçici kabulü yapılarak devreye alınan 50 türbinlik
bölümü GSV Sertifikasyon Programı’ndadır.
Bu yatırımın Çevre ve Sosyal Etki Değerlendirme Raporu (ÇSED) (2009) ve Lodos AŞ.’nin GSV’na bu kapsamdaki ayrıntılı
taahhütleri Yaylaköy halkı ve Kent Konseyi’nce izlenmiş ve Vakfa taahhütlerin yerine getirilmediğine ve ortaya çıkan sorunların, “Gold Standard Pasaportu”, “Gold Standard Yerel Paydaşlar Danışma Raporu” ve “Çevresel ve Sosyal Etki Değerlendirmesi Raporu (ÇSED)”nun açıkca ihlali niteliğinde olduğu konusunda pek çok kez yazılı bildirimler yapılmıştır.
Gold Standard Vakfı tarafından Haziran 2013’te yapılması planlanan “Sertifikasyondan Önce Yerinde İnceleme”, tesisin işletmeye alınmasının üzerinden bir yılı aşkın süre geçmiş olmasına rağmen hala yapılmadı. Vakıftan sözlü olarak aldığımız bilgi ise,
bildirimlerimizden yola çıkarak Lodos A.Ş.’nin çevresel ve sosyal konulardaki taahhütlerinin yerine getirmemiş olduğu kanısına varıldığı ve bu konuda bilimsel dayanak olmadan firmaya karbon sertifikasının verilmeyeceği şeklindedir.
Vakıf ’a gönderdiğimiz tüm bildirimler, başta WWF ve Greenpeace olmak üzere, yenilenebilir enerji sertifikasyon kuruluşu
olması nedeniyle Vakfın destekçisi olan STK’ların Merkez ve Türkiye Ofisleriyle bilgilendirme ve uyarı amaçlı paylaşılmıştır.
WWF Türkiye Ofisi’nin Kent Konseyi’ne gönderdiği 10. Şubat 2014 tarihli yazıda özetle, “Biyolojik çeşitlilik açısından ülkemizin önemli yerlerinden biri olan Karaburun’daki RES projeleri ile ilgili kaygıların WWF tarafından da paylaşıldığı, konu ile ilgi
olarak Gold Standard Vakfı ile temasa geçildiği, Vakfın da bu kaygıları tesbit ettiği ve Gold Standard temel ilkelerine uyum
sağlanmadığı takdirde projenin sertifikaya hak kazanamayacağının proje sahibi şirkete iletildiğinin bildirildiği” ifade edilmiştir. WWF Türkiye’ye bu duyarlı yaklaşımı için teşekkür ederiz.
- ÇED Süreçleri: Karaburun Yarımadasında inşaaları 2011 yılından sonra başlamış, hatta henüz başlamamış olan RES projeleri,
2008 yılından önce aldıkları “ÇED Gerekli Değildir” raporlarını kullanmakta, hatta kapasite artışlarını bu raporlara dayandırmak istemektedir.
Bu uygulamanın, firmalar adına kazanılmış hak olarak değerlendirilmesinin bedeli, binlerce yıllık doğanın, yaban hayatının ve
yüzlerce yıllık kadim kültürün kaybolmasıdır.
10 Nisan 2014 tarihinde “Sarpıncık RES” projesi, 26 Haziran 2014 Mordoğan RES projeleri “Halkın Katılımı Toplantı”ları
yerel halk, Muhtarlar, Karaburun Kent Konseyi, Belediye Meclisi üyeleri, yerel STÖ’leri ve EGEÇEP’in de katıldığı protestolarla
yapılmamıştır. İtiraz gerekçelerimiz Kent Konseyi tarafından ilgili kurumlara iletilmiştir.
“Sarpıncık RES” projesine 19/01/2015 tarihinde ÇED Olumlu Raporu verilmiştir.
-İmar İzinleri: İzmir İl Genel Meclisi, Yaylaköy Muhtarı, Yaylaköy halkı ve Karaburun Kent Konseyi’nin de katıldığı, 7 ve 24
Mart tarihlerinde yapılan toplantılarında Enda Holding Yaylaköy RES Projesi imar planı revizyon talebini “…mevcut RES’lere
ilave olarak yapılacak olanların, Yarımadada ileride telafisi mümkün olmayacak zararlara sebep olması sözkonusu olacaktır…”
gerekçesi ile oy çokluğuyla red etmiştir.
Karaburun Belediye Meclisi 07 Mart 2014 tarihinde yapılan toplantısında, yine Enda Holding’e ait “Mordoğan RES Projesi” imar planı talebinin, Karaburun Yarımadası Özel Çevre Koruma Alanı İlanı süreci de dikkate alınarak, ertelenmesine oy
çokluğuyla karar vermiştir.
Lodos A.Ş.’nin . Yaylaköy üzerinde 83 türbin için ilave ve revizyon imar planı talebi, İzmir İl Genel Meclisi’nin 24 Mart tarihlerinde yapılan toplantısında yeterli çoğunluk sağlanmayarak gündemden düşürülmüştür. Şimdi karar İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin. Bu süreçte, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın da doğal SİT alanı olmayan bölgelerde de imar izini verdiğini öğrendik.
Karaburun Kent Konseyi’nin Izmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na, İmar, Çevre ve Hukuk Komisyonlarına ve Çevre Bakanlığının ilgili Genel Müdürlüklerine gönderdiği yazılar ile, Karaburun Yarımadasındaki RES’lerin durumu aktarılmış ve ağır
çevresel ve sosyal etkileri olan bu yatırımlara, toplam ve çarpan etkileri de gözönünde bulundurularak, başta imar izinleri
olmak üzere izin verilmemesi talebimiz yinelenmiştir.
66 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
-Hukuki süreç: Lodos A.Ş. Karaburun RES projesi ile ilgili olarak 252 km2 ve 166 türbin için verilmiş 05/05/2005 tarihli ÇED
Gerekli Değildir Kararının ve 18.08.2011 tarihli “üretim lisansı”nın iptali için hukuki süreç başlatılmıştır. Davacılar, türbinlerle
çevrelenen Yaylaköy sakinleri, Karaburun Yarımadası 13 köy ve mahalle muhtarlarının üyesi olduğu Çevre Kültür ve Turizm
Birliği ile Karaburun Kent Konseyi temsilcilerinden oluşmuştur. Davamızı “Çevre ve Ekoloji Hareketi Avukatları” (ÇEHAV)
gönüllü olarak üstlenmiştir.
Karaburun Kent Konseyi 5. Kent Meclisi 28/01/2015 tarihinde, “Karaburun Yarım Yarımadasında RES’ler ve Hukuksal Süreç”
gündemiyle toplanmıştır. Toplantı, Karaburun Belediye Başkanı, Belediye Meclisi üyeleri, tüm muhtarlar, siyasi partilerin ilçe
yöneticileri, kooperatif, birlik, meslek odaları, STÖ temsilcileri ve halk katılımıyla ile gerçekleştirilmiştir.
Toplantıda, Konsey Başkanı İpar Buğra Dilli, Yarımadada kurulan/kurulması planlanan RES’lerin mevcut durumu ve yürütülen
çalışmalar hakkında sunum yapmış, Yaylaköy’den Necla Arıcı RES’in köyleri üzerindeki etkilerini paylaşmıştır. Çevre ve Ekoloji Hareketi Avukatları (ÇEHAV) üyesi Avukat Cem Altıparmak, ÇED süreçleri, imar düzenlemeleri, acele kamulaştırma kararları başta olmak üzere yürütülen hukuk süreçleri hakkında bilgi aktarmış ve Karaburun Yarımadası’nda hukuksal açıdan yapılabilecekler tartışılmıştır.
Bu kapsamda;
•
İtiraz davalarının doğrudan mülk sahiplerinin tarafından açılması gereken, Acele Kamulaştırma Kararlarında, arazilerinde acele kamulaştırma kararı alınmış olan mülk sahiplerinin yasal hakları konusunda bilgilendirilmesi,
•
ÇED kararları, üretim lisanları ve imar düzenlemeleri gibi geneli ilgilendiren konularda geniş katılımlı yurttaş davalarının açılması gerektiği,
•
Bu davaların mahkeme masraflarının karşılanabilmesi için yurttaşların katkısıyla kaynak oluşturulması,
görüşü benimsenmiştir.
Bu çerçevede, Yurttaş Davası açılması için ilk toplantı 11. Şubat. 2015 tarihinde geniş katılımla yapılmış;
- Yurttaş davalarını gönüllü olarak yürütmeyi üstlenen Çevre ve Ekoloji Hareketi Avukatları ( ÇEHAV) üyesi Av. Cem Altıparmak’a vekalet verilmesine,
-Önümüzdeki hukuk sürecinde, mahkeme masraflarının karşılanabilmesi için banka hesabı açılmasına, bu fonda toplanan
gönüllü destek tutarları ve giderlere ilişkin bilginin katılımcılara düzenli aralıklarla paylaşılmasına,
- Yaşam hakkını savunan tüm Karaburunluların davacı olarak katılabileceği bu sürece katılım ve katkının arttırılması için her
birimizin bilgilendirme sorumluluğunu üstlenmesine,
- Bu süreçteki koordinasyonun Karaburun Kent Konseyi tarafından yürütülmesine,
görüş birliğiyle karar verilmiştir.
Karaburun yaşayanları davacı olmak üzere, Karaburun Noterliği’nde avukatlık vekaletnamelerini vermeye başladılar.
YAŞAM ALANLARIMIZI VE YAŞAM HAKKINI SAVUNMAK İÇİN MÜCADELEMİZE DEVAM EDECEĞİZ.
67 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
ALİAĞA ÇEVRE PLATFORMU
AMACI
1-
Çevreyi, kültürel ve doğal varlıkları koruyan ve bu konuda duyarlı, özverili, bireyler yetiştirmek.
2-
Platformumuz aracılığı ile Demokratik kitle örgütleri ile sivil toplum kuruluşları tarafından sağlıklı çevrede yaşama hakkının, bilimsel bilgiler ışığında kamuoyunun bilgilendirilmesini sağlamak.
3-
Çevreci eylemler düzenleyerek demokratik baskı grubu işlevini görmek. Bu yolla merkezi ve yerel yönetimlerdeki karar alma süreçlerini etkilemek.
4-
Siyasi bakımdan bağımsız olmak ve uluslararası çevre sözleşmeleri ilkelerine bağlı olmak.
5-
Doğal kaynakları ve ekosistemleri korumak.
6-
Çevre eğitimi vermek ve Aliağa’daki öğrenci ve halkın bilgilendirilmesini sağlamak.
7-
Biyoçeşitlilik toprak su ve doğal çevrenin korunmasına ilişkin milli politikaların oluşturulmasına yardımcı olmak
ve bu esaslardan ödün verilmemesi için mücadele etmek,
8-
Ağaç sevgisini topluma aşılamak ve yenilerinin dikilmesini sağlamak.
9-
Tarıma elverişli arazi, çayır ve meraları korumak ve geliştirmek, amaç dışı kullanımını engellemek.
10-
Doğal zenginliklerimizin bilinçsizce kullanılıp geri dönüşümsüz bir şekilde yok olmasına izin vermemek.
11-
Hukukun tanıdığı yollarla çevrenin takipçisi olmak,
12-
Yaban hayatı ve yaşam alanlarının yer altı ve yer üstü kaynaklarının korunmasını sağlamak,
13-
Aliağa’ daki mevcut kirleticilerin yarattığı tahribatın araştırılıp gerekli önlemlerin alınmasını sağlamak.
14-
Enerjiyi nasıl daha fazla üretebilirim yerine, nasıl daha az kullanırım.’’ bilincini oluşturmak.
15-
Bu ilkeler doğrultusunda her türlü görsel, işitsel ve yazılı yayın araçlarını kullanmak.
BİLEŞENLERİ
Muhtarlar Derneği, Petrol-İş Aliağa Şubesi, Avcılar ve Atıcılar Derneği, Bes Aliağa Temsilciliği, Eğitim-Sen Aliağa Temsilciliği,
Alevi Kültür Derneği, Atatürkçü Düşünce Derneği Aliağa Şubesi, Türk Eğitim Sen Aliağa Temsilciliği, Eğitim İş Aliağa Temsilciliği, Emekli-Sen Aliağa Şubesi, Ziraat Odası Aliağa Şubesi, Eczacılar Odası Aliağa Temsilciliği, Genel İş Aliağa Temsilciliği,
Ayak Takımı Tiyatro Topluluğu, Petrol İş Sendikası
ÇALIŞMA RAPORU
Aliağa Çevre Platformu olarak, 40 yılı aşkındır ağır sanayi bölgesi adı altında yatırımların hız kesmeden sürdüğü Aliağa’da
“henüz hiçbir şey için geç değil” diyerek bir yıl önce EGEÇEP’in de katkısı ve desteğiyle bir araya geldik.
Türkiye genelinde emek ve doğa talanının hat safhaya ulaştığı bu yılda, Aliağa’da bundan nasibini aldı. Hep söylediğimiz çevre
talanında Aliağa’nın Türkiye mozaiği olduğu. Demir-çelik, gemi söküm, akaryakıt ve gaz dolum, atık geri kazanım, enerji
tesisleri, nükleer santrale eşdeğer risk taşıyan rafineri ve petrokimya tesislerinin yanında, bir tanesi ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) süreci tekrar değerlendirilmesi gerektiği halde faaliyette olan ve toplamda 7 tane olacağı bilinen ithal kömürlü termik
santraller. ( 1 tanesi petrokok + ithal kömürlü ) Günümüzde tüm Türkiye’de verilen çevre mücadelelerine baktığımızda bir tek
HES( Hidroelektrik santral )’imiz yok! Son günlerdeki derdimiz de uzmanlarca radyoaktif ve tehlikeli atık içerdiği belirtilen
Kuito adlı yüzer rafineri, tüm uyarılara rağmen gemi söküm tesislerine getirildi.
Yani sevgili dostlar, Türkiye mozaiğiyiz demekte haksız mıyız?
25 yıl önceki ithal kömürlü termik santral girişimi kamuoyu baskısı ve yargı kararlarıyla engellenmesine rağmen, 2008 yılında
Enka A.Ş.’nin EPDK( Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu )’ dan elektrik üretim lisansı almasıyla fosil yakıtlı termik santraller
tekrar gündeme gelmiştir.
Hukuka uygun ÇED raporu olmadan elektrik üretim lisansı verilmesine EGEÇEP’in yaptığı itiraz üzerine firmanın kuruma
başvurusuyla 2013 yılı Aralık ayında lisansı iptal edilmiştir.
Bir diğer ithal kömürlü termik santral Nisan 2014 itibariyle Danıştay tarafından ÇED süreci tekrar değerlendirilmesi gerektiği
kararına rağmen halen faaliyette olan İzdemir Termik Santrali’dir. ÇED süreci tamamlanmamış olan bu santrale İzmir B. B ‘nin
verdiği açılma ruhsatı geri alınmadığı gibi, 12 Şubat 2015’de 2. Ünite için ÇED halkı bilgilendirme toplantısı yapılacağı kararı
Çevre Müdürlüğü’nün sayfasında askıya çıkmıştır. Bununla ilgili ve hiçbir yerde termik santral yatırımlarını istemediğimize
dair Change.org’da 10 Şubat 2015 itibariyle imza kampanyası başlattık.
Ve en son bildiğimiz üstelik de petrokok + ithal kömürlü yakıt kullanacak olan Socar Power Termik Santrali’nin ÇED olumlu
kararının iptali için EGEÇEP’in açtığı davaya istinaden geçtiğimiz Aralık ayı sonunda bilirkişi tespiti yapılmış olup, henüz
karara bağlanmamıştır.
Değerli dostlar, söz konusu Aliağa’da yaşam alanı mücadelesiyse iş bu kadarla bitmiyor.
Gözünü kar hırsı bürümüş sermaye Aliağa’nın güneyinde 54 yıl önce alınmış anayasa kararına sığınarak hala kirliliği arttırıcı
yatırımlarına devam ederken, ne hikmetse bu kadar çok tehlikeli iş kolunun olduğu yerde devlet hastanesi poliklinik düzeyinde
68 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
hizmet vermektedir.
Aliağa’nın doğusundaki yerleşim yerleri; Güzelhisar, Çıtak, Uzunhasanlar, Karaköy ve Karakuzu taş ve maden ocaklarının yoğun
tehdidi altındadır. Yine aynı bölgede, ne hikmetse hangi firmanın döktüğü ve hangi kurumun izniyle olduğu netlik kazanmayan! tonlarca hafriyat dökümüne bağlı olarak tarım alanları ve ormanlık arazilerin alabildiğine talan edildiğini görüyoruz.
Kuzeyimizdeki yerleşim yeri Çaltılıdere’ de ise faaliyet gösteren 5 adet taş ocağının yarattığı sorunlarla yaşamaya çalışan yöre
halkı, termik santral ve maden ocağı yatırımlarına dair yerel basında yer alan haberler üzerine gergin bir bekleyiş sürecinde.
Konuya dair ilki 17 Ekim 2014’ de olmak üzere 1 ay arayla BİMER (Başbakanlık İletişim Merkezi)’e yaptığımız 2 başvurumuza
(21 işgününü çoktan geçmiş olmasına rağmen) bugüne kadar olumlu ya da olumsuz bir cevap alamadık. Kasım 2014 ‘de yine
yerel gazetedeki haber üzerine aynı bölgenin Myrina Antik Kenti sınırları içerisinde olması dolayısıyla Anıtlar Kurulu kararıyla
tarihi, doğal ve arkeolojik yönden 2. Derece Sit Alanı olmasıyla yatırımların önünün kesildiğine inanmak istiyoruz. Aralık ayı
içerisinde, Aliağa Belediyesi, Anıtlar Kurulu’nun talebi üzerine İlçe Tarım Müdürlüğü’nün onayı olmadan! zeytin ağaçlarını
sökme girişiminde bulunmuştur. Hukuken uygun olmadığı için ilk girişimleri engellenebilmiştir.
Bizler doğa ve yaşam savunucuları olarak elbette bu bölgedeki arkeolojik mirasımızın açığa çıkarılmasını ve yörenin turizme
açılmasını isteriz. Fakat başvurumuzun üzerinden 3 ay geçmiş olmasına rağmen BİMER’den o yörede yapılacak enerji ve sanayi
yatırımları konusunda cevap alamamış oluşumuz, 30 yıldır sözde! kazı çalışmaları yapılan, sınırları belli bile olmayan Kyme
Antik Kenti’nin bugün hala peyderpey sit derecesi düşürülerek sanayiye peşkeş çekildiğini bile bile Myrina Antik Kenti’nin de
Kyme Antik Kenti ile aynı kaderi yaşamayacağının garantisini kim verebilir!
FAALİYETLER
•
16.01.2014 2013’de başlayan Platform kurma çalışmalarının sonuçlandırılıp, basına açıklanması.
•
25.01.2014 FOÇEP’in düzenlediği “ İnsantral “ Paneline katılındı. •
09.02.2014 Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ziyaret edildi.
•
10.02.2014 Esnaf ve Sanatkârlar Odası adına Oda Başkanı ziyaret edildi. Atatürkçü Düşünce Derneği Yönetimi ve Fenerbahçeliler Derneği Başkanı ile görüşüldü.
•
11.02.2014 Yardımseverler Derneği ziyaret edildi.
•
11.02.2014 Afyonlular Derneği ziyaret edildi.
•
13.02.2014 Aliağa Eğitim-İş Yönetim Kurulu ziyaret edildi. Aliağa Türk Eğitim Sendikası Yönetim Kurulu ziyaret edil
di.
•
19.02.2014 Engelliler Derneği Yönetim Kurulu ziyaret edildi.
•
01.03.2014 EGEÇEP 7. Kurultayı’na katılındı. Kurultayda Alçep Bileşen Olarak Kabul Edildi.
•
12.03.2014 Greenpeace öncülüğünde FOÇEP ile birlikte Bankwatch Network temsilcileriyle (SOCAR’ın yatırımlarını Finanse Edecek Avr. Bankalarının üzerinde kamu baskısı oluşturacak Stk ) görüşüldü.
•
13.03.2014 Menemen Orman İşletme Şefliği Ve Ticaret Meslek Lisesi öğrencileriyle birlikte 2 Yıl önce Çamlık Mevkiinde yanan yerin ağaçlandırması yapıldı.
•
Mart Ayı İçerisinde Belediye Başkan adaylarını ziyaret ederek, talep ve beklentiler iletildi. AKP, CHP, DP, DSP, HDP, MHP, SP başkan adaylarına ilgili taahhütname onaylatıldı.
•
19.03.2014 -‘’Başkan Adaylarına Çağrımızdır’’ konulu Basın Açıklaması yapıldı.
•
05.04.2014- Petrol. İş’ de Birinci Bileşenler Toplantısı Yapıldı.
•
20.04.2014- Kyme Antik Kenti’ne Gezi düzenlendi ve burada Basın Açıklaması yapıldı.
•
23 Nisan 2014- Çevre Konulu Tiyatro Gösterisi yapıldı. (Aliağa Helvacı İlkokulu)
•
5 Haziran Dünya Çevre Günü nedeni ile Aliağa’ya afiş asarak Farkındalık Yaratma Etkinliği Yapıldı.
•
11 Haziran 2014- 3-5 Ağaç Kervanı – Praksis İle Aliağa’da yürüyüş yaparak akşam yapılacak etkinliğe çağrı yapıldı. Zeytinli Park’ta 3-5 Ağaç Kervanı’nın yaptığı çeşitli etkinlikler desteklendi.
•
11 Temmuz 2014’de- Aliağa’ daki çevre talanlarını yerlerinde görmek için gezi düzenlendi.
•
19 Ağustos 2014’de- Pınarbaşı ve Çaltılıdere’de bildiri dağıtılıp, köy halkını bilgilendirme çalışması gerçekleştirildi.
•
26 Ağustos’ta- Çaltılıdere’de halk ile beraber olundu.
•
1 Eylül-15 Eylül 2014- arası Emek etkinliklerinde yer alındı, 5 bin broşür dağıtıp bilgilendirme çalışması yapıldı.
•
19 Ocakta Pınarbaşı ve Çaltılıdere’de bildiri dağıtıldı.
•
21 Ekim 2014- Çaltılıdere Taş kahvesinde ÇED ve Maden Ocağı konuşuldu.
•
29 Ekim - 9 Kasım 2014’de- Yırca Halkı ile dayanışıldı.
•
20 Kasım 2014’de -Halk Arenası Programı’na katılındı.
•
25 Aralık 2014- SOCAR Power Termik Santrali ÇED için geniş katılımlı Basın Açıklaması yapıldı.
•
21 Ocak- ‘ALÇEP 1 Yaşında’ Basın Toplantısı gerçekleştirildi.
•
25 Ocak 2015- Karakuzu köyünde muhtar, AGP, halk ile birlikte taş ocağı, cüruf ve hafriyat alanları konuşulup, imza kampanyası başlatıldı.
•
26 Ocak 2015- Uzunhasanlar köyünde muhtar, AGP, halk ile birlikte taş ocağı, cüruf ve hafriyat alanları konuşulup, İmza kampanyası başlatıldı.
•
28 Ocak 2015- Karaköy ve Çıtak Köylerinde muhtar, AGP, Halk ile birlikte taş ocağı, cüruf ve hafriyat alanları
konuşulup, İmza kampanyası başlatıldı.
•
30 Ocak 2015- Güzelhisar köyünde muhtar, AGP, Halk ile birlikte taş ocağı, cüruf ve hafriyat alanları konuşulup,
İmza kampanyası başlatıldı.
69 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
•
•
•
•
02.02.2015- ÇMO yönetiminden Baran Bozoğlu ve Helin İnay Kınay’ın Kuito Gemisi için Basın Açıklamasına katılındı.
02.02.2015- Kuito için Atatürk Kültür Merkezi (AKM) ’de geniş katılımlı Toplantı gerçekleştirildi.
3.02.2015- Kuito için Alpoğuz Lisesi önünden başlanarak Liman Başkanlığı’na kadar yürüyüş gerçekleştirildi. Liman Başkanlığı önünde basın açıklaması yapıldı. Bilgi almak için toplanan imzalar Liman Başkanlığı’na teslim edildi.
İnsan zinciri oluşturuldu. Oturma eylemi yapıldı.
03.02.2015- Köylerimizden toplanan 1000 imza Kaymakamlığa teslim edildi.
PLANLANAN ETKİNLİKLER
1.
Hava kirliliği ölçüm cihazlarının konulmasının sağlanması. Akredite laboratuar kurulması için gerekli çalışma ve araştırmaların yapılması.
2.
Yerel radyo kanallarında periyodik olarak ALÇEP’ i tanıtıcı ve çevre bilincini oluşturan program talep etmek.
3.
Mahalle ve köylerimizde halkı bilinçlendirme çalışmaları kapsamında ÇEVRE OKULU oluşturmak.
4.
Köylere gidilerek halkla doğrudan bilgi alışverişinde bulunarak termik santralin zararları vb. hakkında bilgi vermek. (Nisan Ayından başlanılarak)
5.
Örgütlenme çalışmaları doğrultusunda dernek ve STK ziyaretlerine devam etmek.
6.
Çalışmaları halka duyurma amaçlı piknik etkinliği. (Mayıs ayının ilk haftası)
7.
Ağaçlandırma çalışması yapmak.
8.
Atık Yağ Toplama Projesi yapmak.
9.
Çevre temizliği yapmak. (Nisan sonu)
10.
Doğa ( Çevre ) Yürüyüşü yapmak.
11.
Ayda Bir Gün Bisiklete Binme Günü Seçilip’’ Bisiklete Biniyorum, Doğamı Seviyorum’’ Sloganı ile çevre bilinci
yaratmak.
12.
Panel düzenlemek.
13.
Aliağa’da Çevre Sergisi (Hayvan, Bitki, Geri Dönüşümle Yapılan Ürünler Vb.) düzenlemek.
14.
Okullarımızda kompozisyon, şiir, resim, afiş ve slogan yarışmaları düzenlemek.
15.
Öğrencilere Afişler Hazırlattırılıp kentin değişik noktalarına asarak, duyarlılık yaratmak.
16.
Her Okul Kendi Geri Dönüşüm Kutusunu Oluşturma çalışması yapmak.
17.
Liseler Arası Çevre Konulu Bilgi Yarışması yapmak.
70 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
ADAY BİLEŞEN
ŞAKRAN VE BOZBURUN DOĞAL VE KÜLTÜREL VARLIKLARI
KORUMA VE GÜZELLEŞTİRME DERNEĞİ
Aliağa Yeni Şakran’da halkın denize girebildiği tek koya yat limanı yapılmasına dönük girişimler protesto edildi. Şakran ve
Bozburun Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma ve Güzelleştirme Derneği koyda yaptığı basın açıklamasında yat limanı projesinden vazgeçilmesini istedi.
Dernek adına konusan Dr. İnci Çetin Köseoğlu çok uzun yıllardan beri zeytini ve balığı ile ünlü Yeni Şakran’ın sakinleri
olarak yıllardır burada yaşadıklarını, Yenişakran, Bozburun’daki eşsiz doğal koya 136 bin metrekare beton doldurularak, 400
kapasitelik bir yat limanı yapılacağını tesadüfen internette öğrendiklerini, bu kadar büyük kapasiteli bir yat limanı projesi
için halkın rahatça denize girebildiği en güzel, en doğal ve su altı canlılığı açısından en zengin koyun seçildiğini dile getirdi.
Yat limanı yapılmak istenen koya yat limanı neden yapılamayacağını verilerle aktaran Köseoğlu, “Koyun neredeyse tamamı
betonla kaplanarak kıyıdan adaya kadar 400 metre uzunluğunda beton dökülerek yapılacak olan yat limanı, dalga kıran ve
yüzer iskeleleri ile birlikte Yenişakran körfezinin girişini kaplayacak ve zamanla körfezin su ve oksijen sirkülasyonu bozulacaktır. Su altı canlıları ve balık nesli tükenecek ve zaten Aliağa’dan gelmekte olan sanayi atıklarını, denizin kendi hareketi
ile temizlenmesi engellenecek, deniz ölü denize dönüşecektir. Balıklarıyla ünlü Yenişakran ve Çandarlı’da, balıkçılık artık bir
tarih olacaktır. Halbuki Yenişakran balık ve sualtı canlılığı açısından yıllardır bilinen bir deniz beldesidir” dedi. Bu konuda
yapılmış bilimsel araştırmalar ve yat limanının yapılmaması için toplanan ve 1000 imza da basınla paylaşıldı.
Halkın protestosu ile birlikte ÇED raporu iptal davası açıldı. Dava henüz sonuçlanmadı.
Kuruluş aşamasındaki derneğimiz Ekim 2015 tarihinde faaliyete başlamıştır.
71 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
BASINDAN
72 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
73 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
74 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
75 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
76 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
77 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
78 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
79 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
80 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
81 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
82 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
83 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
84 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
85 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
86 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
87 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
88 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
89 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
90 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
91 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
92 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
93 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
94 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
95 | EGEÇEP Çalışma Raporu (2014 - 2015)
AYÇEP-Ayvalık Çevre Platformu, Ayvalık Çevre Koruma Derneği,
ALÇEP-Aliağa Çevre Platformu, Çağdaş Hukukçular Derneği İzmir Şubesi,
Çiğli-Harmandalı Çevre Platformu,
DİSK-Emekli -Sen İzmir 4 Nolu Bornova Şubesi,
DİSK-Emekli-Sen İzmir 3 Nolu Buca Şubesi,
EFESÇED-Efes Çevre, FOÇEP-Foça Çevre ve Kültür Platformu,
Doğa ve Kültür Derneği, EGEÇEP Derneği,
Ege 78’liler Demokrasi ve Dayanışma Derneği,
İzmir-Bergama, Eşme, Sivrihisar, Havran/Küçükdere Elele Hareketi,
Güzelbahçe Kültür, Çevre ve Güzelleştirme Derneği-GÜLDER,
İzmir Veteriner Hekimler Odası, Karaburun Kent Konseyi,
Karaot’lular Tohum Derneği, Tehlikeli Gemi Sökümünü Önleme Girişmi,
TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Ege Bölge Şubesi,
TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Ege Bölge Şubesi,
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi,
Turgutlu Çevre Platformu-TURÇEP, Uşak İnay Vicdan Hareketi,
YADEM-Yağcılar-Demircili Derneği, Salihli Çevre Derneği, Halkevi İzmir Şubesi,
Bireysel Katılımcılar

Benzer belgeler