Haziran 2008 - Modern Türklük Araştırmaları Dergisi

Transkript

Haziran 2008 - Modern Türklük Araştırmaları Dergisi
Modern Türklük
Araştırmaları Dergisi
Cilt 5, Sayı 2 (Haziran 2008)
Mak. #23, ss.127-154
Telif Hakkı©Ankara Üniversitesi
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü
İran’da Öykülü Resimlerin Dolaşımı: İslâm
Edebiyatının Popüler Konularının El
Yazmalardan Tuvallere Taşınması Üzerine Bir
Deneme
Tolga Uzun
Pamukkale Üniversitesi (Denizli) ÖZET
İçinde yer aldıkları metni görselleştiren kitap resimleri, Ortadoğu toplumlarında tasvir
sanatının yaşama alanı bulduğu başlıca alan olagelmiştir. Bu makalenin coğrafi sınırını
oluşturan İran’da 18. yüzyılın sonlarında batı etkisiyle yeni resim tekniklerinin ve farklı
sanat formlarının üretilmeye başlaması, bir yandan kitap resimlerinin popülerliğini
azaltırken diğer taraftan da tasvir sanatının var olabildiği dünyanın sınırlarını
genişletmiştir. Bu çalışmada da edebi konulu kitap resimlerinde geliştirilen ikonografik
kurguların, çini, lake gibi farklı tekniklerde değişerek ve dönüşerek nasıl yeniden
biçimlendiğinin irdelenmesi amaçlanmaktadır.
ANAHTAR SÖZCÜKLER
Resimli el yazması, Kaçarlar, öykücü resimler, İran
ABSTRACT
Islamic painting is mostly known through the illustrations accompanied to the texts in
which they placed. At the end of 18th century, through the impact of western art, new
techniques and styles appeared in the art of Middle East countries such as Iran. On
the one hand, the new fashions seen in Iran art prompted the demolishing of
traditional manuscript painting. On the other hand, this issue brought new ways of
explanation for artistic creation in Iran art. This study, will explore how the artists used
iconographical settings, which were produced for the book paintings depicting
128
Modern Türklük Araştırmaları Dergisi
Cilt 5 . Sayı 2 . Haziran 2008
popular stories, in the new techniques like lacquer or wall tile.
KEY WORDS
Manuscript painting, Qajars, narrative painting, Iran.
1. Giriş
El yazması kitap resimlerinin temel özelliği, içinde yer aldığı kitaba konu olarak bağlı
oluşudur. Bir başka değişle metinde geçen olay, bilgi ya da hikâyenin resimleridir.
Genellikle konu içerisinde en sevilen ya da vurgulanmak istenen yanların
betimlendiği bu sahneler zaman içerisinde kalıplaşmıştır. Yazılı bir metnin
resimlendirilmesinde izlenen yöntemleri tüm ayrıntıları ile bilmesek de, bu kalıp
sahneler metnin daha önce yapılmış kopyalarında bulunan minyatürlerden
yararlanılarak yapılır ancak kimi zamanda o eser için özgün olarak oluşturulur.
Bu çalışma resimli el yazmalarının arasında sık resimlenen İslâm edebiyatının
popüler konularının, İran’da Zend ve Kaçar dönemlerinde metninden bağımsız olarak
farklı ve yeni sanat ortamlarına nasıl aktarıldığını, bu aktarım sırasında ortaya çıkan
yeni üslup ve ikonografileri belirli örneklerle tartışmayı amaçlamaktadır. Ancak
İran’da Şiî edebiyatının temelini oluşturan Kerbela ve Hz. Hüseyin’in şehit edilmesi
üzerine oluşturulmuş öykücü resimler bu çalışmanın dışında tutulmuştur.
2. Klasik İran Resminde Avrupa Etkisi ve Gelenek: Konu, Üslûp
ve Teknik
2.1 Safevî ve Zend Dönemi
Klasik resimli el yazması resim anlayışının değişimindeki temel unsurlardan biri
İran’ın Avrupa ile etkileşimi olmalıdır. Öncelikle bu etkileşim ve sonuçlarını gözden
geçirmek yerinde olacaktır. Kuşkusuz İran resmindeki ilk değişimler, Safevi Şah’ı I.
Abbas (1588-1629) döneminde görülmeye başlandı. Bu değişimin önemli
sebeplerinden biri hükümdarın 1598 yılında başkenti Kazvin’den Isfahan’a taşımasıdır.
Ticaret yolları üzerinde yer alan ve önemli bir merkez olan Isfahan’ın başkent oluşu ile
birlikte, kent diplomasinin de önemli bir merkezi hâline gelmiştir. Avrupalı sanat
eğilimlerinin Isfahan’da ki yeni sarayda görülmeye başlaması, şüphesiz şehrin bu dış
etkilere açık konumundan kaynaklanmaktadır. Avrupalı ziyaretçilerin, tüccar ve
diplomatların sarayın beğenisine ve hamiliğine yeni anlayışlar taşımasının yanı sıra,
yine I. Abbas döneminde, Isfahan’ın dışında Ermeni ahali için oluşturulan Yeni Culfa
ve burada Hristiyan hamilerin de Avrupalı eğilimlerin hızlanmasında etkin bir rolleri
İran’da Öykülü Resimlerin Dolaşımı
Tolga Uzun
olmalıdır. Bu dönem boyunca geleneksel resimli el yazması kitap üretimi devam
etmekle birlikte, tek sayfa resim ve çizimler çağdaşı Osmanlı ve Babürlülerde olduğu
gibi rağbet görmüş ve bunlar için albümler oluşturulmuştur (Titley 1983: 113).
Albüm resimlerinden başka metne bağlı olmayan bir başka uygulama alanı lake
çalışmalardır. Timurlu ve Safevî dönemlerinden günümüze gelen örnekler lake
tekniğinin başta kitap kapları, kalem kutuları, küçük kutular, panolar ve kapılara
uygulandığını göstermektedir. Bu eserlerin konuları genellikle saray eğlenceleri, av
sahneleri yanında edebî temalar (öykücü resimler) ve çiçek bezemelerinden
oluşmaktadır. Metninden bağımsız, edebî konuların betimlendiği bir örnek bu
dönemden verilebilir; 1109/1696 tarihli bir geç Safevî lake tepsisinde (Resim‐1) sanatçı
Mu’in Musavvirin’in Yusuf ile Züleyha sahnesini resimlediği eserinde (İskoç Millî
Müzesi, No. 1884.417) Hz. Yusuf, Züleyha ve Züleyha’nın arkadaşları bir bahçe
içerisinde görülmektedir. Konu etrafında siyah zemin üzerinde çiçek demetleri, alt
kısımda bulut kümeleri arasında ejder ve Zümrüdüanka, kırmızı zemin üzerine
yaldız irisler ve kenarlarda yeşil zemin üzerine yaldız yapraklar ve aralarında
hayvanlarla devrin bezemeci anlayışıyla birlikte betimlenmiştir (Diba 1994: 614).
17. yüzyılın sonlarına doğru lake objelerin kompozisyonlarında ve konularında
Avrupalı biçimler, tonlamalar ve optik perspektif denemeleri lake üstadları
Muhammed Zaman (1649-1700), Ali Kulu Cübbedar (1657-1716) ve onların
üslûplarını uygulayan sanatçıların etkisiyle lake tekniğinde yapılmış resim ve
süslemelerde Batılı teknik ve yorumların uygulandığı manzaralar, figürlü
betimlemeler, çiçekli zemin üzerine madalyon portrelerin yer aldığı tasarımlar
görülmeye başlandı. Muhammed Zaman’ın Batılı optik perspektif esasına dayalı
üslubu 18. yüzyılın ortalarına kadar oğlu Muhammed Ali, Hacı Muhammed ve Ali
Naki gibi lake ustaları tarafından devam ettirildi (Diba 1989: 245-246).
18. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa ile sıklaşan ilişkiler, resim sanatında yeni
üslûpların, farklı konuların ve yeni resim araçlarının kullanılmasını da beraberinde
getirmiştir. Kuşkusuz dönemin en önemli resim etkinliği Batılı bir teknik olan tuval
üzerine yağlı boyanın İran’da yayılmaya başlamasıdır. Zend dönemine denk gelen bu
süreçte (1750-1779) saray ve hanedana mensup diğer kişilerin hamiliğinde yapılan
yağlı boya resimlerin temel özelliği oldukça büyük boyutlarda olmalarıdır. Bir yapı
için tasarlandıkları açıkça belli olan resimlerin üst kısımları, asıldıkları duvarlardaki
nişlere uygun olacak şekilde bazen üçgen bazen de yay şeklinde yapılmıştır. 1750
yılında İran’da bölgesel bir devlet kuran Zend hanedanı, 1765 yılında da Şiraz’ı
başkent yapmışlardır. Hükümdar Kerim Han Zend’in akrabalarını başkente davet
etmesi yeni bir yapı programını beraberinde getirmiştir. Bugün söz konusu yapıların
çoğunun günümüze gelemeyişinde 1823 ve 1824 yılında Şiraz’da meydana gelen
depremlerin büyük etkisi olmalıdır (Scarce 1991: 908 ). Ancak günümüze ulaşan bu
büyük boyutlardaki resimlerin hükümdarın yapı faaliyetine dair fikir vermektedir.
129
130
Modern Türklük Araştırmaları Dergisi
Cilt 5 . Sayı 2 . Haziran 2008
Konular, genellikle saray halkının, şehzadelerin ve hükümdarın portreleri ile popüler
İslâm edebiyatının konularını içeren öykücü resimlerden oluşmaktadır. Bu öykücü
resimleri örnekleyecek bir grup, bugün Brooklyn Sanat Müzesin’de (Brooklyn
Museum of Art) bulunmaktadır; “Sultan Sencer ve Yaşlı Kadın” (No. 1997.108.4)
(Resim 2), “Şirin’in Ferhat’ı Ziyareti” (№ 1997.108.5), “Hüsrev’in Şirin’i Banyo
Yaparken İzlemesi” (No. 1997.108.7) (Resim 3) ve “Behram Gur ve Azade” (No.
1997.108.6) gibi konuların işlendiği, yağlı boya tekniğinde ve sanatçısı bilinmeyen
eserlerden oluşmaktadır. Muhtemelen bir av köşkü veya bir kabul salonu için
tasarlanan bu resimler, Nizamî ve Camî gibi ünlü İranlı şairlerin klasik eserlerinden
sahneleri içermektedir. Örneğin Sultan Sencer ve yaşlı kadın hikâyesi Nizamî’nin
hamsesinin ilk mesnevisi olan ‘Mahzen-ül Esrar’ın içinde yer alan bir hikâyedir.
Genellikle ahlakî konuların işlendiği ‘Mahzen-ül Esrar’da adalet ve insaf, hükümdarın
tebaaya karşı görevleri, insanlık şerefi, adalet severlik ve doğru sözlülük ve insanlık
şerefi gibi temalar işlenmiştir. Bu kısa hikâyelerden birisi olan Sultan Sencer ve yaşlı
kadın hikâyesi, hükümdar-halk ilişkisi çevresinde, hükümdarların tebaalarına karşı
adaletli olmaları gibi çok önemli bir konuya değindiği için, bu mesnevinin en fazla
resimlendirilen hikâyesi de olmuştur (Çağman 1993: 102). Halktan bir kişinin olarak
zavallı, yaşlı ve haksızlığa uğramış bir kadının sultanın yoluna çıkarak hakkını
araması, onu adalete çağrısı konusu çeşitli dönemlerde resimli el yazmalarında
işlenmiştir. Hükümdara ait bir yapının duvarlarında yer alan bu hikâyenin resmi,
herhalde hükümdarın tebaasına karşı adaletli olduğunu vurgulamak iradesinden
kaynaklanmış olmalıdır. Resimlerdeki üslûp özellikleri daha sonra erken Kaçar
dönemi resimlerinde izlenen saray üslubuna oldukça yakındır. Bu üslûp, arka planda
bir doğa kesiti, figürlerde yay biçimli kaşlar ve badem gözler ile kendini gösterir.
Hüsrev’in Şirîn’i banyo yaparken izlediği kompozisyonda, özellikle Şirîn’in saç biçimi,
yüze düşen lüleler ve başındaki aksesuarlar tipik erken Kaçar üslubunu yansıtır. Bu
durumun temel nedeni Zend sarayı için çalışan Mirza Baba (1770’lerin sonu-1810 arası
etkin) ve Muhammed Sadık (1740-1790 arası etkin) gibi sanatçıların Kaçar sarayı
içinde çalışmış olmalarıdır. Hüsrev’in Şirîn’i yıkanırken “gözetlemesi” İslâm resim
sanatında en sık tasvir edilen konulardan birdir. Hikâyede Şirîn’in güzelliğini duyan
Hüsrev onu aramak için Ermenistan’a gitmek üzere yola çıkar. Bu arada Şirîn de,
resmine aşık olduğu Hüsrev’i bulmak için İran’a gelmektedir. Yolculuk sırasında
oldukça yorulan Şirîn bir pınar görür, etrafına bakınıp kimsenin olmadığından emin
olunca atı Şebdiz’i bir yere bağlar ve krem renkli giysisini çıkarır, mavi peştamalını
beline bağlayarak suya girer. Bu arada Hüsrev’in maiyetinde bulunan adamların atları
yorulur ve mola verilir. Hüsrev adamlarından ayrılıp etrafı gezerken, pınarda yıkanan
Şirîn’i görür. Bu konunun işlendiği resimlerde ağaca elbiselerini asarak, bir derede
yıkanan Şirîn ve geride atının üzerinde onu izleyen Hüsrev görülmektedir. Bu
resimde küçük değişiklerle söz konusu kalıp devam etmiştir, söz gelimi Şirîn’in
İran’da Öykülü Resimlerin Dolaşımı
Tolga Uzun
peştamalını cariyelerinden biri tutmaktadır ve Hüsrev yanında bir adamıyla birlikte
atın üzerindedir.
Yine Zend dönemine tarihlenebilen (1770-80’ler) lake bir kutuda öykücü resimler
görülmektedir (Resim 4). Kutunun üst kısmında “Şeyh Sen’an ve Hristiyan Genç Kız”
hikâyesi farklı bir tasarımla yapılmıştır. Ferideddin Attar’ın Mantık al‐Tayr adlı eserinin
içerisinde yer alan bu hikâye, Mekke’de yaşayan bir şeyhin gördüğü rüyasının
ardından Rum ülkesine gitmesi ve orada gördüğü Hristiyan güzel bir kıza aşık oluşu
ve aşkından Hristiyanlığı kabul edişini anlatır. Hikâyenin en sık işlenen sahnesi şeyhin
Hristiyan kızın elinden şarap içtiği andır. Ancak bu resimde, sol tarafta şeyhin
müritlerinden oluşan bir grup, sağda ise Hristiyan genç kızın Avrupalı giysiler
içindeki taraftarları yer almaktadır. Kompozisyon av sahnelerinin yer aldığı bir çerçeve
ile kuşatılmıştır. Arka planda ise muhtemelen Isfahan’da Yeni Culfa’daki Ermeni
kilisesinden esinlenilmiş bir kilise yapısı görülmektedir. Kapağın iç tarafında Yusuf ile
Züleyha hikâyesinde kalıplaşmış bir sahne yer alır: Yusuf’un güzelliği karşısında
soymakta oldukları meyve bıçakları ile ellerini kesen ya da bayılan Züleyha’nın
arkadaşları görülmektedir. Kompozisyonu yine av ve sevgililerin oluşturduğu
betimlemeler kuşatmaktadır. Figürlerin bulunduğu mekânın arka planında
pencereden görünen ağaç ve pencerenin üst kısmındaki perdeler dönemin tipik
özelliğidir. Figürlerin yüzleri, özellikle göz biçimleri Zend dönemi üslubunda
uygulanan tarzı yansıtmakla birlikte, başlık biçimleri bu dönemin modasını
yansıtmaktan çok Feth Ali Şah devri başlıklarına benzemektedir. Kutunun yanlarında
birbirinden bağımsız konular yer almaktadır. Bunlardan ilki “bir bilgeyi ziyaret”
şeklindeki ikonografik kalıptır. Müslüman Hint hükümdarları tarafından “bir
mutasavvufı ziyaret” şekline dönüştürülmüştür. Hintli ressamlar arasında en popüler
olanı ise Babür hükümdarı Ekber’in (1556-1605) Şeyh Selim’i ziyaretidir. Konunun bu
dönem İranlı sanatçılar arasında da benimsendiği anlaşılmaktadır. Yan yüzeyde
devam eden temalar ise Süleyman peygamberin sarayında oturuşu ve Şah
Tahmasp’ın Babür hükümdarı Hümayun’u ağırlama sahnesidir (Robinson ve Stanley
1992: 132-133). Özellikle kutunun yan yüzeylerini çevreleyen bu saray sahnelerinin
arka planındaki pencereler ve pencerenin üzerinden sarkan perdeler dönemin tipik
üslûbunu tekrar etmektedir.
Kimi yazarlara göre bu çalışmaların Şiraz’da görülmesi tesadüf değildi. Şiraz
eskiden beri şiir sanatının merkeziydi, Zendler tarafından bu sanat bu şekilde yeniden
canlandırılmaya çalışıldı (Diba 1998b: 147). Ancak pahalı bir sanat olan resimli el
yazması üretiminin bu dönemde azalması, Batıcıl etkilerin ve yeni sanatsal türlerin
ortaya çıkışı, kısmen daha az masraflı lake sanatına ve yağlıboya tekniğine olan ilgi
artırmıştır. Bununla birlikte Zend döneminden günümüze gelebilmiş tek resim el
131
132
Modern Türklük Araştırmaları Dergisi
Cilt 5 . Sayı 2 . Haziran 2008
yazması Gülşan Antolojisi’dir.1
2.2. Kaçar dönemi
1785 yılında İran’ı ele geçirerek iktidara gelen Kaçarların ilk Şahı Aga Muhammed
dönemine ait çok şey bilinmese de, ikinci hükümdar Feth Ali Şah dönemi hakkındaki
sanatsal çalışmalar oldukça açıktır. Döneminde İran, Rusya’nın genişleme politikası
hedefi olmuş ve Rus genişlemesine karşı yapılan savaşlardaki yenilgiler, Gülistan
(1813) ve Türkmençay (1828) gibi daha çok İran’ın aleyhine maddeler taşıyan
anlaşmalarla sonuçlanmıştır. Ülkenin en sıkıntılı olduğu bu iki anlaşma arasındaki
yıllar, tezat oluşturacak ölçüde Feth Ali Şah’ın iktidarının sanatsal anlamda en verimli
yıllarına denk gelir. Batı ile resmî ilişkilerin askerî ve diplomatik alanda zemin
bulmasına karşılık, dönemin en önemli modernleşme hareketi oğlu Abbas Mirza’nın
girişimleri ile “Nizam-ı Cedid” adı altında yeni bir ordu oluşturulmasıdır (Vernoit
1997: 95).
Feth Ali Şah döneminde Zend’ler ile başlayan büyük ölçekli ve tuval üzerine
yağlı boya resim yapımı ölçeklerin daha da büyümesi ile devam etmiştir. Özellikle
hükümdarın portrelerinden oluşan bu resimler, lake tekniğindeki kitap ciltleri, albüm
resimleri, metnine bağlı resimli el yazmaları ve alçak kabartma tekniği gibi farklı
türlerde izlenmektedir.
Feth Ali Şah, 1798 yılında tahta çıkışından önceki yıllarda Fars valiliği (Şiraz)
yapmıştır. Tahta çıkışından önce Baba Han adıyla tanınan Şah’ın eğitimi hakkında çok
şey bilinmese de, tahtın varisi olarak hükümdarlık görevleriyle ilgili ve Fars şiiri
hakkında eğitim aldığı, hat çalıştığı bilinmektedir. Kişisel kütüphanesinde hat
çalışmalarından ve el yazmalarından örnekler ise onun yazınsal beğenisini
doğrulamaktadır. Nitekim Şah’ın, kendi şiirlerinden oluşmuş bir Divan’ı
bulunmaktadır. Divan‐ı Hakan adını taşıyan eserin 1216/1802 tarihli resimli nüshasının
(Royal Library Windsor Castle No. SA/4 1005020) resimli nüshasının resimleri,
dönemin sanatçısı Mirza Baba tarafından yapılmıştır. Kendisi ve hanedanın kurucu
amcası Aga Muhammed’in karşılıklı yapraklarda portrelerini içeren bu nüsha,
dönemin İngiliz veliaht prensine (sonradan IV. George) hediye edilmek üzere Şah’ın
tam boy portresi ile beraber 1812 yılında İngiliz elçisi Sir Gore Ouseley’e verilmiştir
(Raby 1999: 40).
Feth Ali Şah devrinin önemli şairlerinden biri olan Feth Ali Han Saba’nın Kaçar
hükümdarlarının kahramanlıklarını ve Feth Ali Şah’ın saltanatının ilk dönem tarihini
şiirsel bir dille yazdığı Şehinşehnâme adlı eser ise diğer bir resimli el yazmasıdır. Eserin
resimli nüshalarından biri olan ve eskiden India Office Library’de bulunan 1225/1810
1
Bu eser için bkz. Diba (1998: 163).
İran’da Öykülü Resimlerin Dolaşımı
Tolga Uzun
tarihli yazmanın resimlerinde canlandırılan sahnelerde, Feth Ali Şah’ın tahta çıkışı,
resmî kabulleri, Ruslar ve diğer sülaleler ile savaşlar ile Aga Muhammed Şah’a ait
betimlemeler hükmeder (Robinson 1976: 244). İran coğrafyasında hüküm sürmüş
kendisinden önceki hanedanların hükümdarları gibi, mirası devralaran Feth Ali Şah
da edebiyatı, şiir sanatını, resim sanatının tüm türlerini desteklemiştir. Bazı yazarlar,
Şah’ın sarayında tertip ettiği gösterişli törenleri, biçimsel ve ikonografik olarak valiliği
sırasında Persepolis kaya kabartmalarından ve Firdevsî’nin Şehnamesi’ndeki şahların
yaşamlarının anlatılarından esinlenmiş ve geliştirmiş olabileceği görüşündedir
(Vernoit 1997: 95). Kacar hanedanının resmî konutu Gülistan Sarayı, Zend döneminde
Tahran kalesi içinde bir bina iken, Aga Muhammed Şah döneminde genişletilmiş ve
Şiraz’dan Kerim Han’ın sarayından getirilen eşyalar, aynalar ve yağlı boya resimler ile
büyük ölçüde dekore edilmişti. Feth Ali Şah da döneminde saraya yeni eklemeler
yapmış ve burada sık sık törenler, diplomatik kabuller ve gösterişli nevruz kutlamaları
düzenleyerek çok sayıdaki oğulları ile halka görünmüştü (Dust 1983: 48-49). Feth Ali
Şah’ın altmıştan fazla erkek ve kırk sekiz kız çocuğu sahip olmasını kimi yazarlar,
Kayumers gibi Şehnâme hükümdarları ile kendisini özdeşleştirmesine bağlar (Diba
1998: 35). Gülistan Sarayı dışında, Tahran’ın kuzeyinde Taht-ı Kaçar, kuzey
doğusunda Nigaristan Sarayı, Tahran’ın batısında Karaç köyü yakınlarında
Süleymaniye, başkentin etrafında bulunan yazlık saraylardır. Ayrıca Safevîler
döneminde yapılmış, Kaşan yakınlarında Bağ-ı Fin ve Isfahan’da Heşt Behişt sarayları
da kullanılmıştır.
Safevî döneminden kalan kimi sarayların duvar resimleri bu dönemde
korunmasına rağmen kimilerine daha çok hükümdarın portrelerinden oluşan yeni
eklemeler yapılmıştır, yeni sarayların resim repertuarı ise portre programına uygun
olarak geliştirilmiştir. Feth Ali Şah’ın döneminde saray nakkaşhanelerinde üretilen
tüm resimlerdeki ikonografi, saray yaşamı, törenler ve diplomatik dil aslında
hükümdarın geçmiş hanedanlarla ve geçmiş kültürle arasında bir bağ kurmaya
çalışmasının göstergesidir. Bunlar esasta hanedanın iktidarının, zayıfladığı ve tehdit
altındaki bir İran’da, meşrulaştırıcı araçlardır ve tebaasıyla olan diyalogunda kendisini
“görünür kılmanın” simgesel ifadelerdir. Söz konusu sarayların duvar resimlerindeki
ikonografiler de hükümdarın bu politikasına dekor oluşturmaktadır. Aynı şekilde
devrinde üretilen el yazmalarındaki resimler de bu amaca hizmet etmektedir. Feth Ali
Şah döneminden günümüze gelmiş en erken tarihli eserlerden birisi, yazar Lütf Ali
Bey’in Ateşgede adlı eserinin 1216/1801 tarihli kopyasıdır. 1760-1779 yılları arasında
etkin şairlerin anlatıldığı bu biyografik çalışmada yer alan otuz resimde (Sotheby’s
Satış Kataloğu 23 Nisan 1997: 39-40, № 32) bu şairlerin (:metinde sözü edilen kişilerin)
portreleri yerine; klasik edebiyatın popüler temaları resimlenmiştir: Hüsrev ile Şirîn,
Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha sahnelerinin yanı sıra yine Sultan Sencer ve yaşlı
kadın, Gazneli Mahmud’ın sarayındaki şairler ve Nadir Şah’ın betimlendiği sahneleri
133
134
Modern Türklük Araştırmaları Dergisi
Cilt 5 . Sayı 2 . Haziran 2008
içermektedir. Tahtında oturan sultana inci sunan bir derviş ve bir saray bahçesinde kuş
kovalayan bahçıvanı gösteren minyatürler bugün yeri bilinmeyen yazmanın diğer
resimleridir. Minyatürlerde bulunan figürlerin duruş özellikleri Kaçar üslûbunu
göstermekle birlikte başlık özellikleri geç Safevî dönemini yansıtmaktadır. Popüler
edebiyatın ürünlerini izleme eğilimini; Leyla ile Mecnun hikâyesinin resimli bir
kopyasında görebiliriz. Ancak burada ilginç olan Nizamî, Dehlevî, Ali Şir Nevaî gibi
İslâm edebiyatının ünlü yazarlarının dışında, bir 15. yüzyıl şairi olan Mevlevî Mektebî
Şirazî’nin 895/1489 tarihinde yazdığı Leyla ile Mecnun’un tercih edilmesidir. Yüzyılın
ikinci yarısında yoğun olarak görülen litograf baskı resimli kitaplarda da Mektebî’nin
Leyla ile Mecnun’u en çok üretilen kitaplar arasındadır. Eserin erken örneklerinden
birisi üslûp özelliklerinden dolayı yüzyılın başına tarihlenebilir (Viyana Millî
Kütüphanesi, Mixt. 1601). Dört tam sayfa minyatüre sahip eserin resimleri sade ve
çizgici bir üslûp göstermektedir, bu yönüyle seçkin bir hami için yapılmadığı
düşünülse bile, özellikle [29a] sayfasında (Resim 5) Leyla’nın okul sahnesinin
betimlendiği resimde arka planda yer alan pencere ve doğa kesitinin saray dışındaki
sanatçılar tarafından da benimsenen bir ikonografik özellik olduğunu gösterir.
Resimlerde görülen başlıklar da erken Kaçar dönemi başlık tiplerini yansıtmaz ancak
figürlerin gözleri ve Leyla’nın saç biçimi tipik erken Kaçar dönemi moda ve resim
üslûbunu gösterir.
Leyla ile Mecnun hikâyesinde çoğunlukla Mektebî versiyonu tercih edilirken,
diğer edebî eserlerde geleneksel şairlerin metinleri resimlenmiştir. Bunlar arasında
Nizamî’nin Hüsrev ile Şirîn’inin yanı sıra aynı hikayenin Şahî versiyonu da resimli
kitaplar arasında görülmektedir. 1810-18? Yıllarına ait olduğu düşünülen
(Stochoukine-Fleming-Luft-Sohrweide 1971: 110) Şahî’nin eserinin bu nüshasında
(Berlin Devlet Kütüphanesi, Ms.or.oct.3773) bulunan beş minyatürden birinde (vr. 92a)
(Resim 6) Hüsrev ve Şeker bir terasta görülür. Arka planda görülen pencere, üst
kısımdaki dökümlü perde, üzerinde geometrik bezemelerin yer aldığı ahşap seki ve
pencereden görülen bir doğa kesiti yer almaktadır. Figürlerin önünde tabaklar
içerisinde meyveler ve içki şişesi görülmektedir. Hüsrev’in başında yer alan başlık Feth
Ali Şah’ın kullandığı ‘Tac-ı Keyani’dir. Bu ve diğer yazmalarda hikâyelerin içerinde
betimlenen çeşitli hükümdarların başlıkları Feth Ali Şah’ın kullandığı bu başlık
şeklinde yapılmıştır, fakat yüzleri sakalsızdır. Farklı tasvir örneklerinde de görülen
Feth Ali Şah’ın geçmiş hanedanların devamı olduğunu vurgulayan bu tutumu,
resimli türlere göre bazen değişiklik göstermiştir. Örneğin Feth Ali Şah’ı bir aslanı ya
da bir yaban eşeğini atın üzerinde avlarken gösteren sahneler genellikle lake kitap
kapaklarında ve yine lake kutuların geniş yüzeylerinde yer almıştır. Burada
hükümdarın avcılıktaki hünerleri, bu konuda ünlü Şehnâme hükümdarlarından
Behram Gur ile özdeşleştirilmiş ve Feth Ali Şah’ı avlanırken gösteren lake
çalışmalarda benzer bir ikonografi kullanılmıştır. Erken dönemde istinsah edildiğini
İran’da Öykülü Resimlerin Dolaşımı
Tolga Uzun
bildiğimiz eserlerden biri Pozzi koleksiyonundadır (No. 1971-107/485) 19. yüzyılın
ikinci çeyreğine atfedilen bu tek yaprak resimde Rüstem ile Tus görüşmesi
resmedilmiştir (Resim 7) (Robinson-Firouz-Martiniani-Reber-Ritschard 1992: 170,
kat.382) bu minyatürde Rüstem, kaplan başı şeklindeki miğferi, yine kaplan postu
desenli giysileri ve omzuna dayadığı öküz başı gürzüyle geleneksel simgeleriyle tasvir
edilirken sakalı belirgin biçimde Feth Ali Şah gibi uzundur. Kaçar döneminde
minyatürlerine bazı eklemeler yapılan (Stochoukine-Fleming-Luft-Sohrweide 1971:
110-111) 1042/1632 tarihli bir Firdevsî Şehnâme’sinin (Berlin Devlet Kütüphanesi,
Ms.or.fol.4252) Rüstem’in Ak Dev’i öldürmesi (vr. 92b) (Resim 8) Rüstem’in Barzu’yu
tehditi (vr.139a) (Resim 9) ve Akvan Devin Rüstemi götürmesi (vr.254a) (Resim 10)
sahnelerinde Rüstem’in sakalı yine Feth Ali Şah gibi uzun yapılmıştır.
Feth Ali Şah döneminde Firdevsî’nin Şehnâmesi’nde yer alan ve eserin en
önemli kahramanlarından biri olan Rüstem’in güçlü, yenilmez, kurtarıcı yanının
vurgulanarak devrin hükümdarı ile özdeşleştirilmesi ikonografisinin yanı sıra el
yazmalarının dışında özellikle kamunun görebildiği alanlarda çini tekniği ile yapılmış
sahneler bir başka ikonografiyi de gündeme getirmektedir. 1815 yılında Estarabad’ı
ziyaret eden Britanyalı diplomat James J. Morier, Esterabad sarayında büyük kapının
üzerinde Rüstem ve İsfendiyar’ın mücadelesi ve yanı sıra eski İran’lı kahramanların
portresini de gördüğünü yazar (Morier 1818: 376-377). Fransız seyyah ve Oryantalist
gelenekten Fransız ressam, gravist Jules Laurens’in muhtemelen bu kapı resmini
görerek yaptığı röprodüksiyondan bu sahnenin çini malzeme olduğu anlaşılmaktadır
(Resim 11) (Diba 1998: 34). Burada Rüstem tıpkı Şehnâme’de anlatıldığı ve geleneksel
resimli el yazmalarında görüldüğü gibi başında kaplan başı şeklindeki miğferi ve
elinde öküz başı gürzü gibi atribülerden tanınmaktadır. Morier’in tanımladığı sahne
günümüze ulaşmasa da Rüstem’in mücadele sahnelerinin saray kapılarının üstünde
yer almasının ikonografik bir anlamı olduğunu düşündürmektedir, nitekim Şiraz’da
Zend Kale yapısının (Arg-ı Kerim Han) doğu girişinin üzerinde Rüstem ve Ak Dev
mücadelesi görülmektedir (Resim 12). Çini tekniğinde yapılmış bu eser, muhtemelen
Kaçar devrinde bir onarım görmüş olmalıdır. Nasreddin Şah devrinde görülmeye
başlanan şehir kapıları ve kapıların üzerine Rüstem mücadelerinin temellerini de
burada aramak gerekir. Simnan şehir kapısı bunun güzel bir örneğidir. Kapının kuzey
ve güneyindeki kitabelere göre 1884/85 yılında tamamlanmıştır. Burada yine Rüstem
ve Ak Dev mücadelesi yer almaktadır (Resim 13). Diba’ya göre (1998b: 35). Rüstem
tasvirlerinin şehir kapılarının üzerinde yer alması ile şehri ve hükümdarı koruyucu
yanı vurgulanmıştır Nitekim, Rüstem tıpkı dedesi Sam ve babası Zal gibi, İran
hükümdarlarına öğüt ve akıl verebilen, onlara danışmanlık yapan, bir şey istediği
zaman hükümdar tarafından ricası asla geri çevrilmeyen, yeri geldiğinde hükümdarı
şiddetle azarlayıp çekip giden, hatta Keykavus’un karısını onun gözleri önünde ikiye
biçerek öldürecek kadar başına buyruk olan, kendisine danışılmadan ne İran tahtına
135
136
Modern Türklük Araştırmaları Dergisi
Cilt 5 . Sayı 2 . Haziran 2008
hükümdar getirebildiği, ne de herhangi bir kararın alınabildiği büyük otorite sahibi
olan bir kişiliktir. Rüstem bütün hükümdarların alabildiğine övdüğü, onların yegâne
kurtarıcısı ve İran’ın büyük hamisi olarak tanınır (Tökel 2000: 252).
Bu dönemde Şehnâme’den Rüstem’in dışında eserde adı geçen efsanevî İran
hükümdarlarının da portreleri de bir başka etkinlik konusu olarak karşımıza çıkar.
Hepsi günümüze gelemese de Gülistan sarayının farklı bölümlerinde Şehname
hükümdarları ve kahramanlarının portreleri varlığını korumaktadır, bunlara Zahhak,
Cemşid ve İsfendiyar örnek verilebilir. Bu eserlerde hükümdarların bireyselleşmiş
özellikleri giysilerinden veya portrenin yanına yazılmış isminden anlaşılabilmektedir.
İran edebiyatının önemli eseri Şehname’de adı geçen hükümdarların portrelerinin
yapımını devrin hükümdarlarının, hükümdarlıklarının yasallıklarını korumak,
geçmiş hanedanlarla bağını vurgulamak amacıyla propaganda faaliyetinin bir parçası
olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır.
Feth Ali Şah döneminden günümüze gelmiş Şeyh Sen’an ve Hristiyan genç kız
konusunu işleyen iki saray örneği konunun Kaçar döneminde de sevildiğini
göstermektedir. Sanatçı Muhammed Hasan tarafından bu sefer tuval üzerine yapılmış
ve 1810-20’ lere atfedilen bir resimde (Resim‐14) yukarıda sözünü ettiğimiz Zend
örneğinden farklı olan nokta, geleneksel kalıplara uygun şekilde Şeyh’in Hristiyan
kızın elinden şarap içmesinin betimidir. Kızın arkasında kız kardeşleri durmaktadır.
Sanatçısı bilinmeyen ve yaklaşık 1830’ların başında yapıldığı tahmin edilen bir diğer
resimde (Resim‐15) ise sol tarafta Hristiyan kız yine şeyhe şarap içirirken
betimlenmiştir, bu kompozisyonda kızın kız kardeşleri ve taraftarları, kompozisyonun
sol tarafındadır. Giysi özelliklerinden anlaşıldığı üzere şeyhin eski müritleri de yer
almaktadır. Her iki resimde tıpkı Zend dönemi örneklerinde olduğu gibi üst kısımları
bir niş içerisine oturacak şekilde yapılmıştır. (Najmabadi 1998: 84)
Erken Kaçar döneminde, edebî, dinî ve tarihî kişiliklerin portrelerinin yapımı
Feth Ali Şah’ın portre programının bir parçası olarak karşımıza çıkar. Yukarıda sözünü
ettiğimiz Şehnâme hükümdarları gibi bireyselleşmiş yüz özelliklerinin olmadığı bu
portrelerde, kişilerin kimlikleri ya bilinen giysi özelliklerinden ya da yan tarafına
yazılan isimlerinden anlaşılmaktadır. Dinî ve edebî bir şahsiyet olan Yusuf
peygamberle ilgili metinler onun güzelliğine işaret eder, daha çok Yusuf ve Züleyha
hikâyesinde Yusuf’un güzelliği karşısında Züleyha’nın arkadaşlarının şaşkınlığının
konu edildiği sahneler İslâm resim sanatında yaygın olarak kullanılmıştır. Erken
Kaçar dönemi sanatçılarından Seyid Mirza tarafından yapılan tarihsiz bir örnekte
(Tahran, Sadabad Müzesi) (Resim 16) Hz. Yusuf, tek başına, üzerinde uzun bir elbise
ve başında 19. yüzyılın başlarındaki Kaçar modasına uygun olarak kısa astragan
başlık ile betimlenmiştir. Ayakta ve elinde bir çiçek ile görülen Yusuf’un sağ tarafında
iki ceylan ve arkada bir yapı ile beraber bir doğanın içinde görünürler. Gökyüzünde
ince kayan bulutlar ile birlikte Batılı anlayışa yakın bir üslûp gösteren bu resimde
İran’da Öykülü Resimlerin Dolaşımı
Tolga Uzun
Yusuf’un ayak hizasında “Hazret-i Yusuf” yazısı sol tarafta ise sanatçının “rekem-i
kemterin Seyid Mirza” şeklinde imzası görülür. 19. yüzyılın ilk yarısında Feth Ali Şah
ve Muhammed Şah dönemi sanatçılarının özellikle tarihî ve edebî kişiliklerin
betimlenmelerinde söz konusu kişinin yanına kim olduğuna dair yazılar yazdıkları
görülür. Bunun dışında sanatçılar imzalarını resim düzlemine açık şekilde mütevazılık
bildiren ibarelerle atmışlardır. Yukarıda sözü edilen örneğin dışında hemen hemen
bütün dinî kişiliklerin betimlenmesinde figürlerin başlarında görülen yuvarlak haleler
diğer tüm resimli türlerde olduğu gibi yağlı boya tekniğindeki eserlerde görülen bir
özelliktir.
1840’lı yıllarda resim sanatında görülen durgunluk, büyük ölçekli ve yağlı boya
resim anlayışının bu tarihlerde önemi kaybetmesiyle sonuçlanır, Muhammed Şah’ın (
1834-1848) iktidarına denk gelen bu yıllarda daha küçük ölçeklerde yağlı boya,
albüm resmi ve lake tekniğinde portre çalışmaları önem kazanmaya başlamıştır. Bu
durumu Muhammed Şah’ın Feth Ali Şah’a nazaran daha kısa süren iktidarı,
dönemindeki politik belirsizlik ve resim sanatı konusunda Feth Ali Şah devri gibi
belirli bir programın olmayışına bağlamak mümkündür. Ancak 1840’lara atfedilen bir
resim diğer yandan Feth Ali Şah dönemi anlayışının devam ettiğini göstermektedir.
Sanatçısı bilinmeyen bu resimde Yusuf’un güzelliği karşısında parmaklarını kesen
Züleyha’nın arkadaşları betimlenmiştir (Resim 17). Resmin sol tarafında elinde bir
meyve tabağı ile ayakta duran Yusuf, başında yuvarlak bir hâle ile görülür. Resmin sağ
tarafında yine başındaki taç ile diğer kadınlardan ayrılan Züleyha, Züleyha’nın
hemen arkasında elini ağzına götürerek bir şaşkınlık ifadesi içindeki yaşlı kadın ve
yerde oturan ve kimileri bayılmış kadınlar görülmektedir. Kompozisyonun arka
planında geometrik bezemeli ahşap seki ve sekinin ardında bir doğa kesiti yer
almaktadır. Bu dönemde bir figürü bir doğa ortamında betimlemek ya da kapalı bir
mekândan bir pencere veya sekinin arkasından görülen doğa kesitleri hemen tüm
türlerde tekrarlanan bir özellik olmuştur. Muhtemelen bu anlayış Mirza Baba ile
başlamıştır. Falk, sanatçının çalışmalarını saraya gelen Fransız ve Hollandalı elçi ve
tüccarların hediye olarak ülkelerinden getirdikleri natürmort ve manzara resimlerinin
etkilediğini düşünmektedir (Falk 1972: 32). Ancak bu dönemde saraya giren ve
üzerinde manzara betimlemelerinin bulunduğu Avrupa porselenlerinin de rolü
olmalıdır.
19. yüzyılın ikinci yarısındaki sanatsal eğilimler Nasreddin Şah’ın iktidara
gelmesi (1848-1896) ile büyük oranda değişmiştir. Yeni bir icat olarak fotoğraf artık
İran’a girmiştir. Bu dönemde fotoğrafın etkin kullanımı tüm türlerde gerçekçi bir
anlayışın hâkim olmasını sağlamış ve portre sanatı ön plana çıkmıştır.
Nasreddin Şah döneminde bildiğimiz öykücü çalışmalar daha çok resimli baskı
kitaplar, çiniler ve resimli birkaç el yazmasıdır. Çini çalışmalarda Rüstem ve Ak Dev
mücadelesinin bu dönemde şehir kapılarının üst kısımlarında devam ettiğinden daha
137
138
Modern Türklük Araştırmaları Dergisi
Cilt 5 . Sayı 2 . Haziran 2008
önce bahsetmiştik. Ancak çarpıcı bir örnek olarak Şiraz’da bir köşk bu devir için
oldukça önemlidir. Bir şahsa ait olan ve h.1292/m.1875’te yapılan Bağ-ı Eram, çinileri
açısından ilgi çekidir ve önemlidir. Yapının doğu cephesindeki panellerde öykücü
resimler ile merkezî alınlıkta çini malzeme ile yapılmış dört ayrı kompozisyon yer
almaktadır (Resim 18). Üstteki büyük kompozisyonda; Süleyman peygamber, cinler,
Saba melikesi Belkıs ve hayvanlar betimlenmiştir. Aynı kompozisyonun sol alt
kısmında başında kaplan başı miğferi ve elinde öküz başı gürzünden tanınan Rüstem
oturmaktadır. Alınlığın sol diliminde yer alan daha küçük kompozisyonda ise
“Hüsrev’in Şirîn’i banyo yaparken izlemesi sahnesi, alınlığın sağ dilimindeki diğer
kompozisyonda ise “Yusuf’un güzelliği karşısında şaşkına dönmüş, bayılmış
Züleyha’nın arkadaşları ve Züleyha görülür. Bu iki küçük kompozisyonun
ortasında ise devrin hükümdarı Nasreddin Şah’ın at üstünde bir portresi yer alır.
Farklı edebi sahneleri barındıran ve bir yapının dış cephesinde bulunan çok fazla
örnek bilinmemekle beraber kompozisyonun asıl önemi, Süleyman peygamberi
divanıyla gösteren kısım oluşturmaktadır. Yaşam öyküsü İslam kültüründe, tarih,
edebiyat ve dini yazın ürünlerinde sıklıkla konu edilen peygamberi divanı ile
gösteren betimlemeler, gerek kendisinin yaşam öyküsünü anlatan gerekse farklı
konulardaki kitapların sunuş/takdim sayfalarında yer almıştır (Bağcı 1993).
Ancak böyle bir yapıda kullanılan bu betimlemenin ikonografisini Süleyman
peygamberin Fars bölgesi (Şiraz) ile olan ilişkisinde aramak gerekmektedir. Bu
ilişki Bağcı’nın şu cümleleri ile açıklık kazanmaktadır:
« Süleyman peygamberin en önemli etkinliklerinden biri, buyruğu altındaki
dev ve cinlere kutsal yapılar bina ettirmesidir. Görkemli antik yapı ve
şehirlerin Süleyman Peygamber için cinler tarafından yapıldığına olan inanç
oldukça yaygındır. Nitekim 14. yüzyıl yazarı İbn Batuta Seyahatnamesinde
Palmira’dan söz ederken, burayı, Süleyman’ın şehri olarak tanıtır ve
Palmira’nın Peygamber için cinler tarafından inşa edildiğini söyler. Ancak
İslam’i kaynaklarda, Süleyman Peygamber’in yaptırdığı kutsal binaların
bulunduğu yerler arasında belki de en önemlisi Persepolis’tir. Bilindiği gibi,
Fars bölgesi, İslam öncesi İran uygarlıklarının merkezidir. Ahameniş ve Sasani
imparatorluklarının idarî ve kültürel merkezleri Fars bölgesidir. İşte bu
imparatorlukların günümüze ulaşan ünlü Pazargede ve Persepolis kentlerinin
kalıntıları, İranlılar tarafından Süleyman peygambere kimi atıflarla
isimlendirilmektedir. “Taht-ı Süleyman”, “Mescid-i Madar-i Süleyman”,
“Kabr-ı madar-i Süleyman”, “ve Nakkarahane-i Süleyman” olarak
tanınmaktadır. Persepolis ise İran geleneğinde Taht-ı Cemşid olarak
bilinmektedir. “(1993: 45-6)
İran’da Öykülü Resimlerin Dolaşımı
Tolga Uzun
19. yüzyılın ikinci yarısında İran’da baskı endüstrisinin gelişmesi, Kacar kültür ve
sanat hayatına önemli bir katkı sağlamıştır. Kitaplar, klasik edebiyat, tarih, din tarihi ve
bazen de çağdaş olayları konu alır. 1798’de Almanya’da Alois Senefelder tarafından
icat edilen litograf baskı tekniğinin Rusya üzerinden İran’a girdiği düşünülmektedir
(Marzolph 2001: 13). Temel olarak yağa duyarlı olan kireçtaşının üzerine mum boya ile
çizilen resim ya da yazının mürekkebi alması esasına dayanan teknik ile ilk olarak
Tebriz’de 1248/1832 tarihli bir Kur’an basılmıştır. İlk resimli kitap ise 1259/1843 tarihli
bir Mektebî Leyla ile Mecnûn’udur. Bundan sonra basılan resimli kitaplar büyük ölçüde
geçmiş yüzyılların resimli el yazması kitapların konularını devam ettirir: Klasik İran
edebiyatının popüler konularının yanı sıra, Avrupa ve Hint edebiyatından eserler de
vardır. Dinî konulu eserlerin büyük bir bölümü Hz. Hüseyin ve Kerbela olayı üzerine
yazılmış dinî edebiyat ürünleridir. Az sayıda olmakla beraber tarihî konulu kitaplar
da görülmektedir.
Litograf baskı tekniği ile üretilmiş kitaplar arasında edebî konulu eserlerin
önemli bir yeri vardır. Bu kitaplar içerisinde klasik İran edebiyatının popüler
konularının yanı sıra, çağdaş yazarların ve Avrupalı yazarların tercüme eserleri de
görülür.
Geleneksel yazarlardan Sadî’nin Külliyat’ı bu dönemde en sevilen bir eser olmuş
ve h.1268/m.1851 yılından 1310/1892 yılına kadar değişik zamanlarda on beş ayrı
baskısı yapılmıştır. Bununla birlikte yazarın Gülistan adlı eseri ise aynı ilgiyi
görmemiştir. Sık basılan diğer popüler eserler arasında Nizamî’nin Hamse’si ve
Firdevsî’nin Şehname’si de sayılabilir. Kaçar döneminde klasik İran edebiyatının sevilen
konuları gerek 19. yüzyılın ilk yarısındaki resimli el yazma eserlerde gerekse 19.
yüzyılın ikinci yarısındaki litograf baskı resimli kitaplarda farklı yazar tercihleri ile
devam etmiştir. Mektebî’nin Leyla ile Mecnûn’u ve Visal-i Şirazî’nin Ferhad ile Şirîn’i
bunlara örnek verilebilir. Kelile ve Dimne, 19 yüzyıl sonlarındaki bir adaptasyonu olan
Ahlâk‐ı Esasî ile görülürken, Hafız’ın Divan’ının resimli baskılarına oldukça az
rastlanmaktadır. Mevlana Celaleddin Rumî’nin Mesnevi’si resimli el yazmalarında da
sevilen bir konu olmuş, bu eserden seçmelerin yer aldığı Mesnevi‐i atfal, Bahaî’nin Nan ve Helva’sı, Fuzulî’nin Rind ve Zahid’i de litograf baskı eserler arasında yer almıştır.
Kaçar döneminde hemen tüm resimli türlerde Yusuf peygamber ile ilgili konulara da
sıkça rastlanmaktadır. Litograf baskı kitaplarda Yusuf ile Züleyha hikâyesinin
Firdevsî’ye atfedilen versiyonu ve 1243/1827 yılında Mirza Hadi bin Ebu’l Hasan
tarafından yazılan Yusufiye de Yusuf peygamber ile ilgili kitaplar arasında yer
almaktadır. Edebî kitaplar arasında Arapça kaynaklı Binbir Gece Masalları’nın Farsça
tercümesi Alf Leyla ve Leyla’nın (Hezar o yek şeb) resimli baskısının yanında bu eserin
resimli el yazması Nasreddin Şah’ın hamiliğini üstlendiği önemli bir eserdir.2
2
1276/1859 tarihli bu eser bugün Tahran Gülistan Sarayı Müzesi No. MS2240’da saklıdır.
139
140
Modern Türklük Araştırmaları Dergisi
Cilt 5 . Sayı 2 . Haziran 2008
Litograf baskı kitaplarda ele alınan klasik İran edebiyatının popüler konuları,
genellikle geçmiş dönemlerin el yazması kompozisyonlarını tekrar eder, döneme özgü
değişiklikler ise figürlerin giysilerinde izlenir. Söz gelimi 1264/m.1847 - 1352/m.1933
yılları arasında basılan bir grup Nizamî Hamse’sinin, Hüsrev ile Şirîn öyküsünde,
Şirîn banyosunu izleyen Hüsrev’in giysilerinde Kaçar hükümdarı Nasreddin Şah’ın
üniforması model alınmıştır (Resim 19). Omuzlarında püsküllü apoletleri, sağ
omzundan başlayıp belinin sol tarafına uzanan göğüs bandı ve eğri kesim uzun
astragan ve sorguçlu başlık Nasreddin Şah’ın kullandığı üniforma ile aynıdır. Litograf
baskı resim tekniğinde yüzey boyaması gibi bir imkân olmadığından, sürekli olarak
çizginin olanaklarından yararlanılmaya çalışılmıştır. Figürler, yapılar, zemin ve
gökyüzü gibi unsurlar, çizginin olanakları doğrultusunda açık ve koyu arasındaki gri
tonlar ile verilmiştir. Tonlama gibi figürlere hacim kazandıran Batılı bir anlayış,
çizgilerin veya noktaların sık kullanımı ile verilmiştir.
Sonuç
16 yüzyılın sonlarından itibaren İslâm resminin en yaygın türü olan el yazması kitap
resimlerinin modelleri, albüm resimleri ve lake eserlerde görülmeye başlanmıştır. 18.
ve 19. yüzyılda bu modeller çini ve yağlı boya tekniklerinde daha geniş ve farklı bir
kitlenin tüketimine sunulmuştur. Bununla beraber Kaçar hükümdarları devrinde
yaptırdıkları portrelerde edebî ve tarihî kişiliklerin portreleri ile kendilerini
özdeşleştirerek geçmişle bağını vurgulamaya çalışarak bu resimleri bir propaganda
aracı olarak kullanmışlardır. Ancak daha dikkat çekici olan, Avrupa ile etkileşimin
arttığı, yeni ifade araçlarının çoğaldığı 19. yüzyılın ortalarında bile 15.ve 16.yüzyıl
yazma metinlerinde kullanılan resimlerin modelleri bazen küçük farklılıklarla bazen
de hiç değişmeden taşınabilmiştir. 19 yüzyılın ortalarından itibaren gelişen baskı
endüstrisi, din, tarih ve çağdaş olayları bu teknikle kitaplaşmasına olanak sağlamış
ancak geleneksel İslâm edebiyatının klasik eserlerinin yeniden gündeme gelmesini de
beraberinde getirmiştir. Geçmiş dönemlerin el yazması konularını izleyen baskı
kitaplardaki kompozisyonlar, söz konusu el yazmalarındaki kompozisyonları tekrar
ederken diğer kitaplar devrin diğer resimli türlerindeki üslûplara uygun olarak
üretilmiştir.
Yaklaşık 3600 resimden oluşan eser hakkında bkz. Floor (1999: 128-129).
İran’da Öykülü Resimlerin Dolaşımı
Tolga Uzun
Resimler
Resim 1- Mu’in Musavvir, Lake tepsi, Leyla ile Mecnun (İskoç Millî Müzesi, no.1884.417) (Diba
1994: 855)
141
142
Modern Türklük Araştırmaları Dergisi
Cilt 5 . Sayı 2 . Haziran 2008
Resim-2 Tuval üzerine yağlı boya, Sultan Sencer ve yaşı kadın, Brooklyn Museum of Art,
no.1997.108.4 (Diba 1998: 160)
İran’da Öykülü Resimlerin Dolaşımı
143
Tolga Uzun
Resim-3 Tuval üzerine yağlı boya, Hüsrev’in Şirîn’i banyo yaparken izlemesi,
Brooklyn Museum of Art, no.1997.108.7 (Diba 1998: 161)
144
Modern Türklük Araştırmaları Dergisi
Cilt 5 . Sayı 2 . Haziran 2008
Resim- (üst kapak) Şeyh Sen’an ve Hristiyan Kız
Resim- (iç kapak), Yusuf ile Züleyha
detay
Resim-4 Kutu, 1770’ler-80’ler, Halili Koleksiyonu.
no.LAQ 357, (Robinson ve Stanley 1992: 132-133)
İran’da Öykülü Resimlerin Dolaşımı
Tolga Uzun
Resim-5 Leyla ile Mecnun, yap.29a, 19. yy başı
Viyana Kunsthistorisches Museum no. Mixt. 1601
(Duda 1983)
Resim-6 Hüsrev ile Şeker, yap.92a, 19.yy başı?
Berlin Devlet Kütüphanesi, no. Ms. or. oct. 3773
(Stochoukine-Flemming-Luft-Sohrweide 1971)
145
146
Modern Türklük Araştırmaları Dergisi
Cilt 5 . Sayı 2 . Haziran 2008
Resim-6 Hüsrev ile Şeker, yap.92a, 19.yy başı?
Berlin Devlet Kütüphanesi,no. Ms. or. oct. 3773
(Stochoukine-Flemming-Luft-Sohrweide 1971)
Resim-7 Şehname, Rüstem ile Tus görüşmesi,
(Firouz - Martiniani-Reber - Ritschard 1992:
307)
İran’da Öykülü Resimlerin Dolaşımı
Tolga Uzun
Resim-8 Şehname, yap.92b,
Berlin Devlet Kütüphanesi, no.
Ms. or. fol. 4252 (StochoukineFlemming-Luft-Sohrweide
1971)
Resim-9 Şehname, ap.139a,
Berlin Devlet Kütüphanesi no.
Ms. or. fol. 4252 (StochoukineFlemming-Luft-Sohrweide
1971)
147
148
Modern Türklük Araştırmaları Dergisi
Cilt 5 . Sayı 2 . Haziran 2008
Resim-10 Şehname, yap.254a,
Berlin Devlet Kütüphanesi,
no. Ms.or. fol. 4252 (StochoukineFlemming-Luft-Sohrweide 1971)
Resim-11 Jules Laurens, Sulu boya, Rüstem ile İsfendiyar Mücadelesi,yakl.1846-47,
Paris, Ecole Des Beaux-Arts no.EBA 2191, (Diba 1998a: 34)
İran’da Öykülü Resimlerin Dolaşımı
Tolga Uzun
Resim-12 Şiraz, Arg-ı Kerim Han’ın doğu kapısı üzerinde Rüstem ve Ak Dev mücadelesi
Resim-13 Simnan şehir kapısı üzerinde Rüstem ve Ak Dev mücadelesi
149
150
Modern Türklük Araştırmaları Dergisi
Cilt 5 . Sayı 2 . Haziran 2008
Resim-14 Muhammed Hasan, Tuval üzerine yağlı boya, Şeyh Sen’an ve Hıristiyan genç kız,
yaklş.1810-20, Önceden Tahran Nigaristan Müzesinde idi. (Najmabadi 1998: 84)
İran’da Öykülü Resimlerin Dolaşımı
Tolga Uzun
Resim-15 Tuval üzerine yağlı boya, yaklş.1830,
Şeyh Sen’an ve Hıristiyan genç kız,Özel Koleksiyon,
(Najmabadi 1998: 84)
Resim-16 Seyid Mirza, Tuval üzerine yağlı boya,
Hz. Yusuf, Tahran, Sadabad Müzesi
(Falk 1972: 95)
151
152
Modern Türklük Araştırmaları Dergisi
Cilt 5 . Sayı 2 . Haziran 2008
Resim-17 Tuval üzerine yağlı boya,
Yusuf ve Züleyha, Önceden Amery
Koleksiyonunda idi (Falk 1972: 98)
Resim 18 Bağ‐ı Eram, Şiraz, çini
İran’da Öykülü Resimlerin Dolaşımı
Tolga Uzun
Resim-19 Hüsrev’in Şirîn’i İzlemesi , Litograf Baskı
(Marzolph 2001: 93)
Kaynaklar
ADAMOVA, A (1996) Persian Painting and Drawing of the 15th‐19th Centuries from Hermitage Museum, St. Petersburg.
AKIMUSHKIN, O.F. (1998) Catalogue-Zand Period, Royal Persian Paintings‐The Qajar Epoch 1785‐1925, Layla S.Diba-Maryam Ekhtiar (Ed.), Brooklyn- New York.
AMANAT, A. (1997) Pivot of Universe: Naser Al Din Shah Qajar and the Iranian Monarchy, 1831‐
1896, Berkeley-Los Angeles-London.
BAĞCI, Serpil (1993) Takdim Minyatürlerinde Farklı bir Konu: Süleyman Peygamberin
Divanı, Sanat Tarihinde İkonografik Araştırmalar, Güner İnal’a Armağan, Ankara, 35-39.
ÇAĞMAN, Filiz (1993) Sultan Sencer Ve Yaşlı Kadın Minyatürlerinin İkonografisi, Sanat Tarihinde İkonografik Araştırmalar‐Güner İnal’a Armağan, Ankara, 87-116.
DIBA, Layla S. (1989) Lacquerwork, The Arts of Persia, R.W. FERRIER (Ed.), New HavenLondon, 243-253.
DIBA, Layla S. (1998) Zand Period, Royal Persian Paintings‐The Qajar Epoch 1785‐1925, Layla
S.Diba-Maryam EKHTIAR (Ed.), Brooklyn-New York, 147-168.
DIBA, Layla S. (1998a) “Images of Power and The Power Images” Royal Persian Paintings‐The Qajar Epoch 1785‐1925, Layla S.DIBA-Maryam EKHTIAR (Ed.), Brooklyn-New York, 30-49.
DIBA, Layla S. (1998b) “Zand Period” Royal Persian Paintings‐The Qajar Epoch 1785‐1925,
Layla S.DIBA-Maryam EKHTIAR (Ed.), Brooklyn-New York, s.147-168.
153
154
Modern Türklük Araştırmaları Dergisi
Cilt 5 . Sayı 2 . Haziran 2008
DUST, A. H. (1983) Yaddaşha‐i ez Zindegani‐yi Hususi‐yi Nasir al‐Din Şah, Tahran.
DUDA, Dorethea (1983) Die Illuminiertien Handschriften der Österreichischen Nationalbibliothek, Islamische Handschriften I, Viyana.
FALK, S. J. (1972) Qajar Paintings: Persian Oil Paintings of the 18th and 19th Centuries, London.
ROBINSON, Basil W., A. Ardalan FIROUZ, Marielle MARTINIANI-REBER, Claude
RITSCHARD (1992) LʹOrient dʹun collectionneur : miniatures persanes, textiles, céramiques, orfèvrerie rassemblés par Jean Pozzi : collections du Musée dʹart et dʹhistoire, Genève, du Musée historique des tissus et du Musée des arts décoratifs, Geneve, 1992.
KEPPEL, G. T. (1827) Personal Narrative of a Journey from India to England, London.
MARZOLPH, U. (2001) Narrative Illustration in Persian Lithographed Books, Leiden-Brill.
MORIER, J. (1818) A Second Journey through Persia, Armenia and Asia Minor to Constantinople between the Years 1812 and 1816, London.
NAJMABADI, A. (1998) Reading for Gender through Qajar Painting Royal Persian Paintings – The Qajar Epoch 1785‐1925, Layla S. Diba-Maryam Ekhtiar (Ed.) Brooklyn, New York.
RABY, J. (1999) Qajar Portraits, London.
ROBINSON, B.W. (1976) Persian Paintings in the India Office Library, A descriptive catalogue,
London.
ROBINSON, B.– T. STANLEY (1996) The Nasser D.Khalili Collection of Islamic Art, Julian Raby
(Ed.), Vol.XXII, Oxford.
SCARCE, J. M. (1991) The Arts of The Eighteenth to Twentieh Centruies The Cambridge History of Iran, 7, Peter Avery-GAVIN Hambly-Charles MELVILLE (Ed.), Cambridge: Cambridge
University Press.
Sotheby’s Satış kataloğu 23 Nisan 1997.
STOCHOUKINE, Ivan, B. FLEMING, P. LUFT, H. SOHRWEIDE, (1971) Illuminierte Islamische Handschriften, Wiesbaden.
TITLEY, Norah (1983) Persian Miniature Painting And its Influence on the Art of Turkey and India,
London.
TÖKEL, D. Ali (2000) Divan Şiirinde Mitolojik Unsurlar, Ankara.
UZUN, T. (2005) 19. Yüzyılın İkinci Yarısında Kacar Portre Sanatı: Nasreddin Şah’ın
Portreleri, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi: Ankara.
VERNOIT, S. (1997) Occidentalism. Islamic art in the 19th century, Nasser D. Khalili Collection of Art, XXIII, London.
Tolga Uzun
Dr., Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü
Adres: Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü, Kınıklı
Kampüsü, 20020 Denizli. E-posta: [email protected]
Yazı bilgisi :
Alındığı tarih: 26 Nisan 2008
Yayına kabul edildiği tarih: 30 Temmuz 2008
E-yayın tarihi: 15 Ağustos 2008
Çıktı sayfa sayısı: 28
Kaynak sayısı: 27

Benzer belgeler