İSKENDERPAŞA RUHSAL ŞİFÂ KAYNAĞI VE BİR EKOLDÜ Gençlik
Transkript
İSKENDERPAŞA RUHSAL ŞİFÂ KAYNAĞI VE BİR EKOLDÜ Gençlik
10.06.2013 İSKENDERPAŞA RUHSAL ŞİFÂ KAYNAĞI VE BİR EKOLDÜ Gençlik Yıllarımdan Geleceğe Düşülen Bir Not: Psikolojik Bunalım Prof. Dr. Mustafa TEMİZ “Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun...” Yunus İnancın Gücü Sakalımın zorbalıkla kesilmesi1 beni çok sarsmıştı. Huzur arıyordum… Artık maddî nîmetler ve şöhretli idealler bana hiç câzip gelmiyordu. Bir parçacık huzûru, ancak büyük Güç’ün (Allah’ın) arkamda olduğunu, beni yalnız bırakmayacağına olan inancımı düşündüğüm anlarda hissedebiliyordum. İçimden ‘Allah beni ihmal etmez’ diyordum. Bu, bana hayâta tutunacak kadar bir ümit veriyor, bunu kullanarak az da olsa günlük yaşantımı sürdürebiliyordum. Aman Allah’ım!.. Bu kadarcık bir inanç desteği olmasaydı, ben ne yapacaktım? Şimdi, intihar edenlerin ruh dünyâlarını gâyet iyi anlayabiliyorum. Demek ki, intihar olayı, ümîdin yok oluşunu tâkip ediyormuş… Mâneviyat Desteği Üniversitenin ilk yıllarında arkadaşlarla önce sıra ile Tophâne ve Eminönü’de otelde kalmış, daha sonra bir süre de Vatan Caddesinde bir evde kaldıktan sonra arkadaşlardan ayrılarak annem ve babamı yanıma alıp bir ev kiralamıştım. Evimizin bulunduğu Kınalızâde Sokak ile İskenderpaşa Câmisi arası yaklaşık 300-400 m kadardı. Huzursuzluğumu yenmek ve psikolojik bunalımdan kurtulmak için, sabah ve yatsı namazlarında İskenderpaşa Câmisi’ne gitmeye çalışıyor, evde olduğumda diğer vakit namazlarında da oraya devam etmeye çalışıyordum. Sohbetlerde Mehmed Efendi2, az yemek, az uyumak ve az konuşmaktan NOT: Bâzı makâleler, verilen İnternet Elektronik Adresi’nde zamanla meydana gelebilecek değişikliler nedeniyle, görüntülenmeyebilirler. İstenilen makâlenin adı eksiksiz olarak Google’a yazılırsa (kopyalanırsa), istenen makâleye kolayca ulaşılabilir. 1 Temiz, M., Ben ‘28 Şubat’ Fişlemelerinden Başka ‘Bütün Fişlemelerin’ Mağduruyum, Alındığı İnternet Elektronik Adresi, http://mtemiz.com/bilim/Ben%20‘28%20Şubat’%20Fişlemelerinden%20Başka%20‘Bütün%20Fişlemelerin’%20 Mağduruyum.doc, En Son Erişim Târihi: 27.05.2013. 2 Temiz, M., Mehmed Zâhid Kotku (RhA) Hazretleri, Alındığı İnternet Elektronik Adresi, 2 Gençlik Yıllarımdan Geleceğe Düşülen Bir Not PSİKOLOJİK BUNALIM İskenderpaşa Ruhsal Şifâ Kaynağı ve Bir Ekoldü Prof. Dr. Mustafa TEMİZ bahsediyordu. Bugün bunları o zamanlar aşırı derecede uyguladığımı düşünüyorum. Bu sebeple moral bozukluğu yanında çok zayıf olduğum için sık sık da anjin oluyordum. Bu tecrübelerim olmasaydı, bunları nefsimde yaşamasaydım, belki bugün, aşırı davranışların zararlarını bilemeyecek, hayâtın her basamağında Orta Yolu3 savunur durumda olamayacaktım. Bu sıkıntıların, geleceğim için beni hazırladığını, eğittiğini şimdi daha iyi anlayabiliyorum. O sıralarda bakkallarda pastörize süt satılmaya başlamıştı. Bir vesîleyle bunlardan içmeye başladım. Farkına vardım ki, süt içmeye başladığımda daha az sıklıkla anjin oluyorum. İşte o zaman anjinin ve daha genel olarak hastalığın gıda ile ve dolayısıyla vücûdun direnci ile yakından ilgili olduğunu düşündüm. Bir sabah İskenderpaşa Câmisi’nin avlusuna girdiğimde, bir de baktım ki, Mehmed Efendi de evden çıkmış, Ay gibi parlayarak geliyor4… Tam câminin giriş kapısı önünde karşı karşıya geldik. O sırada anjin olduğum için sol elimle ağzımı tutuyordum. Mehmed Efendi, selâm verdi, elim ağzımda olduğu için, ne olduğumu sordu. Ben de anjin olduğumu söyledim. O zaman Mehmed Efendi, elini sırtıma koyarak “Sırtını sıcak tut” demişti. Mehmed Efendi’nin bu nasîhatı meğer neymiş be!.. İlk zamanlar pek idrak edemedim ama 1980’li, 1990’lı yıllardan sonra 2000’li yıllarda aklım başıma yeni geldi. Bugün bu tavsiyeyi hâlâ uyguluyorum, başkalarına da tavsiye ediyorum. Vücut direncinin düştüğü böyle durumlarda özellikle boğaz enfeksiyonlarında, hemen çoğu günler, sırtımda ayrıca bir havlu da taşıyorum. Sırtımı sıcak tutmakla vücut direncim artıyor ve bu tür hastalıklarda ilâç daha kısa sürede etkili oluyor. Rahatsızlık, ilâç kullanacak kadar ileri değilse, sırtın sıcak olması vücut direncini artırdığı için, vücûdun mikroplara karşı kendi kendini savunması ve toparlaması daha kısa sürede oluşuyor. Sırta havlu konulmadan, ilâç da kullanılmadan boğazdaki rahatsızlığın kendi kendine geçme alternatifi seçilirse, o zaman vücûdun mikroplara karşı savunması zayıf kalıyor, tedâvi sürüncemeye kaldığından, rahatsızlık uzun süre devam edebiliyor. http://mtemiz.com/bilim/MEHMET%20ZAHİT%20KOTKU%20_RhA_00.pdf, En Son Erişim Târihi: 10.06.2013. 3 Temiz, M., Artı ve Eksileriyle Hayâtımın Birinci Sınıf Vatandaşlık Dönemi Ve Orta Yol, Hayâtımda İzlediğim ‘Orta Yol’da Hatâlarım Var mı Yok mu Bilmiyorum? Bunun Kararını Ancak Okuyucu Verebilir, Alındığı İnternet Elektronik Adresi, http://mtemiz.com/bilim/HAYÂTIMIN%20BİRİNCİ%20VATANDAŞLIK%20DÖNEMİ%20VE%20ORTA%20YO L.pdf, En Son Erişim Târihi: 27.05.2013. 4 Temiz, M., Bir Yazı da Gönül Dünyâsı’ndan: Altın Pırlantası-Mehmed Zahid Kotku (RhA), Alındığı İnternet Elektronik Adresi, http://mtemiz.com/bilim/ALTIN%20PIRLANTASI.pdfhttp://mtemiz.com/bilim/ALTIN%20PIRLANTASI.pdf YA DA http://mtemiz.com/bilim/ALTIN%20PIRLANTASI.pdfhttp://mtemiz.com/bilim/ALTIN%20PIRLANTASI.pdf, En Son Erişim Târihi: 10.06.2013. Burada, boğazından rahatsız, öksüren çocukların annelerine, çoğu kere kendime uyguladığım, pratik bir tavsiyeyi de yeri gelmişken haber vereyim: Akşam çocuğu uyutmadan önce boğazından rahatsız, öksüren çocuğunuzu yüz üstü yatırınız. Akciğerlerinin hizâsına gelecek şekilde sırtının tamâmına sıvı bal çalınız. Balın soğukluğu çocuğu rahatsız etmemesi için, onu önce saç kurutma makinesi ile ısıtmanız daha faydalı olur. Ondan sonra çocuğun ballı olan sırtını kalın bir havlu ile örtünüz. Sabah uyandığınızda çocuğun öksürüğünün kesildiğini, çocuğun boğazındaki 3 Gençlik Yıllarımdan Geleceğe Düşülen Bir Not PSİKOLOJİK BUNALIM İskenderpaşa Ruhsal Şifâ Kaynağı ve Bir Ekoldü Prof. Dr. Mustafa TEMİZ İskenderpaşa Yurdu Üniversite 3. sınıfa kadar, ders durumumu Lise kuvveti ile başarmıştım. Ama ondan sonra derslerden aldığım notlar bir parça düştüğü için TÜBİTAK bursum kesilmişti. Bundan sonra geçim derdi daha da arttı. İlk yıllarda bir müddet Almanya’da çalışan Sâlim Ağabey’im yardımcı oldu. Sağ olsun!.. Ona olan borcumu mezun olduktan sonra, aklımda kaldığına göre, bir yıllık veyâ iki yıllık çalışmamın tamâmıyla ödeyebilmiştim. Bu, ağabeyim için o zaman iyi bir sermâye olmuştu. O sıralar, İskenderpaşa Câmisi’nin bahçesine yurt yapılması için Mehmed Efendi duâlarla temele harcı atmış, öğrenciler için kalacak odalar yapılarak ayarlanmıştı. Câmi zeminindeki odalara iki kapı ile giriliyordu. Cadde tarafındaki ilk kapı içerde 2 odaya açılıyordu. İkinci kapıdan ince uzun bir koridora giriliyor, koridorun Mehmed Efendi’nin evine dayandığı noktada beton bir merdivenle bodrum katına iniliyordu. Koridordaki pencereler Câmi’nin bahçesine açılıyordu. Koridor pencerelerinin karşı tarafında aklımda kaldığına göre 3 veyâ 4 oda bulunuyordu. Koridor ucundaki beton merdivenlerle inilen bodrum katında bu odaların alt kısmına gelen yerde boydan boya tuvâlet ve banyolar vardı. Buranın ucunda ve Mehmed Efendi’nin evinin alt kısmına gelen yerde ise yemek salonu bulunuyordu. Buranın mutfağı da vardı. Mübârek günlerde ve ramazanın her günü dışarıdan getirtilen ahçılar burada yemek yaparlar, cemaate akşam namazından sonra yemek verilirdi. Ayrıca kim hayır yapmak isterse, o sâdece parasını verir, onun ya da geçmişinin rûhu için cemaate yemek verebilirdi. Ben de babam vefât ettiğinde burada babam için bir yemek vermiştim. İşte sözünü ettiğim bu yurt yapılınca Mehmed Efendi, bu yurda gelmemi istemişlerdi. Böylece yurdun ilk sâkinleri, Ahmet İleri, Süleyman Zeki Bağlan ve bendim. Bizden sonra birer ikişer derken bir müddet sonra yurtta 20-30 öğrenci kalmaya başlamıştı. Biz üç arkadaş, ilk kapının açıldığı ilk iki odaya yerleşmiştik. Odanın birinde bulunan iki katlı bir ranzanın altında Süleyman, üstünde ben yatıyordum. Ahmet İleri yurt yöneticisi olmuştu. Mehmed Efendi bizden birini çağırmak istediği zaman evinde elinin altında bir düğmeye basar, bulunduğumuz odada zil çalardı. Bizden sonra Mehmet Arar, geldi. Mehmet, o sıralarda Vatan Mühendislik’te okuyordu. Pehlivanlıkta derece alacak kadar ilerdeydi. Bir ara Mehmed Efendi ile birlikte iken onun yurda gelip gelmemesi husûsunda adı geçmiş, Mehmed Efendi “İnşallah gelir” demişti. “İnşallah gelir” sözünün mânidar olduğunu şimdi anlıyorum. Mehmet Arar bizden sonra geldi ama tam bir ‘derviş’ oldu. Güzel ezan okuyordu. Mehmet ile Ahmet İleri yurdun idâresini ve Mehmed Efendi ile ilişkileri yürütüyorlardı. rahatsızlığın %80 tedâvi olduğunu göreceksiniz. Bundan sonra hastalığın geri kalan kısmı da çocuğun sırtının 35 gün sıcak tutulmasıyla geçecektir. Bu işin sırrı nedir? Çocuğun boğazından rahatsız olup öksürmesinin nedeni, akciğerlere gelen kandaki savunma hücrelerinin boğazdaki mikroplarla savaşmadaki gücün artırılmasıdır. Nitekim burada, çocuğun sırtındaki balın vücut tarafından emilerek akciğerin bu gıda ile kuvvetlenmesi ve bu gıdayı yakacak olan ve daha fazla gelen, kanın balı sindirerek ilâve bir enerji kazanması sağlanmış olmaktadır. 4 Gençlik Yıllarımdan Geleceğe Düşülen Bir Not PSİKOLOJİK BUNALIM İskenderpaşa Ruhsal Şifâ Kaynağı ve Bir Ekoldü Prof. Dr. Mustafa TEMİZ İlk zamanlar Câmi’nin bahçesini ve Mehmed Efendi’nin bahçeye bakan penceresinin önünden bahçe kapısına kadar uzanan betonu toz bırakmayacak şekilde yıkar silerdim. Benden sonra bu işi daha çok Mehmet Arar sâhiplenmişti. İskenderpaşa’ya ilk geldiğimiz sıralarda göze çarpan üniversiteli sayısı sayılabilecek kadar azdı. Bunlar arasında son sınıfta Yıldız Elektrik’te Sadık Gürcan Bey ve İ.T.Ü. İnşaat’ta Nûri Yücel vardı. Bundan sonra İskenderpaşa’ya gelip giden üniversiteli öğrenci sayılarında sanki bir patlama olmuş, Pazar günkü sohbetlerde Câmi dolup dolup taşıyordu. O sıralarda Yıldız öğrencileri çoğunluktaydı. Bunları organize eden Mehmet İncili idi. Ondan sonra Mehmet Güney öğrencilerin başına geçmişti. Mehmet Emre ve daha birçok arkadaş vardı. Yurtta yemek verileceği günlerde cemaat, akşam namazından sonra yurdun alt katında ve Mehmed Efendi’nin evinin altına gelen kısımdaki yemek salonuna iner, sıra sıra dizilmiş muşambalar üzerindeki yemek sofrasına otururlardı. Mehmed Efendi hep aynı yere otururdu. Akşam namazından sonra verilen bu yemeklerin dağıtım ve servis hizmeti biz öğrenciler tarafından yapılırdı. Arkadaşlar, Mehmed Efendi’nin bulunduğu sofrayı genel olarak bana verirlerdi, her halde sakallı olduğumdan dolayı… Hizmetlerimizi çok titizlikle yapmaya gayret ederdik… Öyle ki, bu aşırı hassâsiyetimiz bâzen bizi çok zor durumlara sokmuyor da değildi. Bir Edepsizlik (Saygısızlık) ve Göz Ağrısı Bir keresinde, yemek faslı biterken, Mehmed Efendi belki yine yemek arzû edebilir diye, bir tabak yemek daha alarak önüne yakın bir yere koymuştum. Yemek yeme faslı bitmek üzere olduğu için, bu o anda, bu da nesi dercesine, oradakilerin dikkatini çekmişti. O anda sanki Mehmed Efendi’ye bir iltimas geçiyorum gibi bir hava doğar gibi olmuştu. Ayrıca, Mehmed Efendi’nin de bundan rahatsız olduğunu hisseder gibi olmuştum. Dolayısıyla, dehşetli bir edepsizlik yaptığımı anladım ama bunun artık bir geri dönüşü de yoktu, olan olmuştu bir kere... Ne demişler, sultanların yanında, boyunlar kıldan incedir. İşte, büyüklere yakınlık nispetinde riskler de büyük olur. Bu edepsizliğin cezâsı, kısa zamanda elektrik çarpar gibi beni vurdu. Yemekten sonra dışarı çıktığımda, daha yatsı namazı başlamadan, beni hemen şiddetli bir göz ağrısı yakaladı. Hatâmı anladım, pişman oldum ama hatırladığım kadarı ile birkaç gün bu ıstırâbı çektim. Biraz daha uyanık olup gidip Mehmed Efendi’den özür dileyerek elini öpüp duâsını alsaydım, bu kadar ıstırap çekmeyebilirdim, belki… Ama o zamanlar bu gibi konularda çok cüretli değildim. Japon başbakanlarından birisi, çocuğunun sosyal olarak yetişmesi için onu ahçının yanına vermişti. Çocuk her gün bulaşık yıkardı. Orta ve Lise’de, afedersiniz, kazık gibi sert ve kart olan, Mustafa’nın da eğilip bükülmesini kaderi gerekli görüyormuş, meğer… 5 Gençlik Yıllarımdan Geleceğe Düşülen Bir Not PSİKOLOJİK BUNALIM İskenderpaşa Ruhsal Şifâ Kaynağı ve Bir Ekoldü Prof. Dr. Mustafa TEMİZ Tasavvufta Hizmetin Önemi Büyüklere hizmet çok methediliyordu. O yüzden, çoğu kere ben de Mehmed Efendi’ye nasıl hizmet edeceğimi düşünüyordum. Benim de bir parça hizmetim olmalıydı. Okul ve ev dışında çoğu kere vakit namazlarına İskenderpaşa’ya giderdim. Câmi’nin kapısında ayrıca ağır bir deri kapı bulunurdu. Namazı kıldıktan sonra, ben hemen Mehmed Efendi’nin terliklerini raftan alır, dışarı çıkacağı kapı çıkışına koyar, sonra onun kalkmasını beklerdim. Tam kalktığı anda Câmi’nin kapısını boydan boya örten kalın deri örtüyü kaldırırdım. Böylece Mehmed Efendi’nin kolayca dışarı çıkmasına yardımcı olurdum. Benim de hizmetim ancak bu kadardı. Ameller niyete göredir demişler ya… Mümbit Toprak Benim oturduğum civardan da Câmiye gelenler vardı. Bunlardan bilhassâ Ahmet Çiftçi Ağabey’i unutamam. Bildiğim kadarıyla demir işi yapıyordu. Bizim evin yüz metre kadar aşağısında, Sarıgüzel Camisi’nin yanında, babasıyla berâber otururdu. Her halde hanımı yoktu. Bir gün sabah namazından sonra İskenderpaş’dan çıkmıştık… Ahmet Ağabey’le evimize doğru geliyorduk. Evlerimize gitmek için tam ayrılacağımız sırada Ahmet Ağabey beni kucakladı. “Ben sana para vereceğim. Sen talebesin…” dedi, Ben “Ne münâsebet!.. Olmaz!..” dedimse de başarılı olamamıştım. Meğer Ahmet Ağabey, zekâtını verecek mümbit toprak arıyormuş. Ama bilemiyorum, istediği toprağı bulabildi mi? Ama bu hareketiyle o şunu başarabilmişti: Ahmet Ağabey’in bu davranışı beni o kadar etkilemiş olacak ki, bugün hâlâ duâlarımın arasında adı geçmektedir. Onunla birlikte Atâ Giritli 5, Fethi Gemuhluoğlu da var, tabiî… Büyüklerin Duâsı Günümüzde duânın6 artık ispat edilmiş bir pozitif dalga7 yumağı olduğunu herkes biliyor. 5 Olumlu Olumsuz Dalgalar Ve Mutluluk Artı ve Eksileriyle Hayâtımın Birinci Sınıf Vatandaşlık Dönemi ve Orta Yol, Hayâtımda İzlediğim ‘Orta Yol’da Hatâlarım Var mı Yok mu Bilmiyorum? Bunun Kararını Ancak Okuyucu Verebilir, Alındığı İnternet Elektronik Adresi, http://mtemiz.com/bilim/HAYÂTIMIN%20BİRİNCİ%20VATANDAŞLIK%20DÖNEMİ%20VE%20ORTA%20YO L.pdf, En Son Erişim Târihi: 03.06.2013, http://mtemiz.com/bilim/HAYÂTIMIN%20BİRİNCİ%20VATANDAŞLIK%20DÖNEMİ%20VE%20ORTA%2 0YOL.pdf.2013. 6 Temiz, M., Allâhü Teâlâ ile İletişim: Duâ. Duâ’da İçtenlik (Samîmiyet) ve Güzel Düşünce’nin (Hüsnü Zan’ın) Önemi, Alındığı İnternet Elektronik Adresi, http://mtemiz.pamukkale.edu.tr/bilim/ALLAH%20(CC)%20%C4%B0LE%20%C4%B0LET%C4%B0%C5%9E% C4%B0M%20%20DU%C3%82%20Du%C3%A2%E2%80%99da%20%C4%B0%C3%A7tenlik%20(S%C3%A2mimiyet)%20v e%20G%C3%BCzel%20D%C3%BC%C5%9F%C3%BCnce%E2%80%99nin%20%20(H%C3%BCsn%C3%BC %20Zan'n%C4%B1n)%20%C3%96nemi.pdf, En Son Erişim Târihi: 03.06.2013. 7 Temiz, M., Olumlu Olumsuz Dalgalar ve Mutluluk, Alındığı İnternet Elektronik Adresi, http://mtemiz.com/bilim/OLUMLU%20OLUMSUZ%20DALGALAR.pdf, En Son Erişim Târihi: 03.06.2013. 6 Gençlik Yıllarımdan Geleceğe Düşülen Bir Not PSİKOLOJİK BUNALIM İskenderpaşa Ruhsal Şifâ Kaynağı ve Bir Ekoldü Prof. Dr. Mustafa TEMİZ Yarıyıl tatillerinde memlekete giderken Mehmed Efendi’den genellikle bir gün öncesinden müsaade isterdim. Elini öper, “Efendim, ben yarın müsaade ederseniz, memlekete gitmek istiyorum.” derdim. Mehmed Efendi, duâ eder, “Peki!..” derdi. “Peki!..” dedi mi, izni almış oluyordum. Duyduğum rahatlık, demek ki, o sırada ispat edilmemiş olsa bile, duânın bizde bıraktığı pozitif etkisiymiş… Memleket dönüşü Mehmed Efendi’ye memleket hediyesi getirirdim. Çünkü hediye sünnet olduğu için, bu edepten sayılırdı. Ayrıca bu gün biliyorum ki hediye kişiler arasındaki sevgiyi kuvvetlendiriyor. Peygamberimiz (SAV)’in hediyeleşmeyi teşvik edişinin sebebi de budur. Bir defâsında, hatırlıyorum, hediye olarak bir kavanoz bal getirmiş ve takdim ederken, “Efendim, size bal getirdim.” demiştim. Bunun üzerine Mehmed Efendi, “Bal gibi tatlı ol!..” şeklinde karşılık vermişti. Büyüklerin söz ve duâları çoğu kere boşa gitmez. Aradan yıllar geçti. Bu yüzden aklıma geldikçe düşünüyorum, “Acabâ bende bir tatlılık oldu mu?” diye… İskenderpaşa Bir Ekoldü Zamanla öğrendim ki, İskenderpaşa Câmisi, bir fikir ve kültür merkezi, Mehmed Efendi de âdetâ bunların bir kaynağı ve güneşiymiş... Gördüğüme göre, Türkiye’nin sevilen insanlarının %90’ı bu kültürün ışığı ile aydınlanmış8… Örneğin, Turgut Özal’ı, Necmettin Erbakan’ı, Korkut Özal’ı, Bozkurt Özalı ilk defâ bu Mehmed Efendi’nin sohbetlerinde görmüştüm. Tabiî ki, bendeniz bu kültür yuvasının kaçırılamaz olduğunu şimdi daha çok idrak ediyor, daha fazla istifâde edememenin pişmanlığını şimdi daha derinden hissediyorum. Psikolojik Bunalım Sakalımın solcular tarafından kesilmesinden sonra bende bir psikolojik bunalım başlamıştı. Bu durumumdan ilk kez şimdi bahsediyorum. Ben, 4. sınıfta iken İskenderpaşa yurduna yerleştiğim için annem babam tekrar Samsun’a dönmüşlerdi. Geçim sıkıntısı devam ediyordu. Sakallarımın komünistler tarafından kesilmesi de beni hayli sarsmış ve değiştirmişti. “Kul bunalmayınca Hızır yetişmez” derler ya… Bu sırada arkadaşım Süleyman Zeki Bağlan’ın bahsetmesiyle, Türk Petrol Vakfı’ndan Bu merâkın esin kaynağı: Birgün Sultan Ahmed Hân, hocası Hüdâyî hazretlerini ziyâret için Üsküdar'a gelmişti. Çarşıdan geçerken, hocasının alışveriş ettiğini gördü. Derhal atından indi, hocasının elini öptü ve atına binmesi için ricâ etti. Bir müddet Hüdâyî hazretleri at sırtında önde ve Padişah da yaya olarak ardınca yürüdüler. Kısa bir süre sonra Mahmûd Hüdâyî, dünyâyı titreten bir pâdişahın, arkasında yaya yürümesine râzı olmadı ve “Sultanım!.. Sırf hocam Muhammed Üftâde hazretlerinin duâsı ve emri yerine gelsin diye bindim. Çünkü o; ‘Pâdişâhlar arkanda yürüsün!’ diye duâ etmişti.” buyurarak atından indi. Ata tekrar Sultan Ahmed Hânı bindirdi. , Alındığı İnternet Elektronik Adresi, http://www.turktakvim.com/5/arka_yaprak/10/Eylul/2011/9/, En Son Erişim Târihi: 01.02.2013. Azîz Mahmûd Hüdâyî, İnternet Elektronik Adresi, http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Evliyalar-IslamAlimleri-DetayAZIZ_MAHMUD_HUDAYI-3526.aspx, En Son Erişim Târihi: 01.02.2013. 8 Temiz., M., Bir Yazı da Gönül Dünyâsı’ndan: Altın Pırlantası-Mehmed Zahid Kotku (RhA) İnternet Elektronik Adresi, http://mtemiz.com/bilim/ALTIN%20PIRLANTASI.pdf, En Son Erişim Târihi: 01.02.2013. 7 Gençlik Yıllarımdan Geleceğe Düşülen Bir Not PSİKOLOJİK BUNALIM İskenderpaşa Ruhsal Şifâ Kaynağı ve Bir Ekoldü Prof. Dr. Mustafa TEMİZ burs alma yollarını denedim, sonunda almayı başardım. Tabiî, bu TÜBİTAK bursu gibi dolgun değildi ama hiç yoktan iyiydi. Türk Petrol Vakfı’nın başında Fethi Gemuhluoğlu vardı. Gemuhluoğlu, cesur, sevecen ve de inançlıydı. Benzer karakterdeki sağ görüşlü öğrencilere destek oluyordu. Fakat ilk karşılaşmada bana burs vermemişti. Beni ne reddediyor, ne de ayağımı vakıftan kesiyordu. Kitap parası gibi ufak yardımlarla benim uzaklaşmamı engelliyordu. 3 ay gibi bir zaman geçmişti. Bir gün bir münâsebetle ziyâretine gittiğimde, gözümün içine bakarak “Sen rüyâlarıma girdin, sana burs vereceğim!..” dedi. İşte aldığım son burs bu Türk Petrol Vakfı’nın bursuydu. Geçim durumum biraz düzelmişti. Bunalım çok kötü bir şeydi: Psikolojik bunalım, Üniversite’den mezun olana, hattâ daha sonrasına kadar peşimi bırakmadı. Bu tür bunalımlar çok kötü bir şey… Bunalım ânında korku başta geliyor: Eve girerken, evden çıkarken, yolda giderken, bunlara benzer her yerde sanki birisinin tâkibi altında olduğunun hissinden kurtulamıyorsun. Bu durum, sürekli bir korku ve endişe veriyor insana... Belki başka tipleri de vardır, bilmiyorum. Günümüzde tıp bunları tedâvi edebiliyor. Ama o günlerde sen kimsin ki seninle ilgilenecekler olsun!:. Boşuna atalarımız, garibin dostu olmaz demişler. Bu yüzdendir ki Dinimiz İslâm, gurbet elde ölene şehitlik veriyor. Süleyman Zeki Bağlan Meselâ bir gün Fethi Gemuhluoğlu’na uğramıştım. Türk Petrol Vakfı Taksim’de Beyoğlu Caddesi’nde, bir binânın 5 veyâ 6. katındaydı. Merdivenlerden başka asansör de 8 Gençlik Yıllarımdan Geleceğe Düşülen Bir Not PSİKOLOJİK BUNALIM İskenderpaşa Ruhsal Şifâ Kaynağı ve Bir Ekoldü Prof. Dr. Mustafa TEMİZ vardı. İlkin asansöre bindim. Hemen arkamdan sarışın birisi daha bindi. Bu sefer ben, tâkip ediliyorum hissine kapılarak, hemen asansörden çıktım, merdivenleri kullandım. Meğer arkamdan binen de Gemuhluoğlu’nun bir personeliymiş… Beni tanıdığı için bu durumu Gemuhluoğlu’na anlatmış olacak ki, Gemuhluoğlu, bâzen bana: “Ben seni anlayamıyorum” diyordu (Anlayamazsın tabiî!.. Benim içimde ne yanardağlar, beni kavurmak için, fışkırıp fışkırıp sönüyor!.. O anda Allah (CC) ile bir ilişkin yoksa, muazzam bir dehşet ve felâket seni bekler vaziyette duruyor. En yakın, en samîmi dost, yarattıklarını bir annenin çocuğunu sevdiğinden daha çok seven, O…). Rahmetli Fethi Gemuhluoğlu Mâneviyat Tedâvisi Her halde bunalım nedeniyle olacak ki, kendimi İskenderpaşa cemaatine biraz daha yakın hissediyordum. Çünkü psikolojik rahatsızlığımın, böyle yerlerde biraz daha hafiflediğini hissediyordum. Bu duygu beni dindar çevrelere daha fazla yaklaştırdı. Daha önce böyle çevrelere karşı duyduğum uzaklık gittikçe azalıyordu. Cemaatin hürmete lâyık kişileri arasında Esat Efendi’nin babası Necati Bey Amca vardı. Erbakan’ın eniştesi Osman Çataklı, 9 Gençlik Yıllarımdan Geleceğe Düşülen Bir Not PSİKOLOJİK BUNALIM İskenderpaşa Ruhsal Şifâ Kaynağı ve Bir Ekoldü Prof. Dr. Mustafa TEMİZ Kanser Uzmanı Rahmetli Mazhar Özmen, Korkut Özal gibi popüler kişiler de câminin devam edenleri arasındaydılar. Böylece onları da yakından tanıma fırsatım olmuştu. Necati Bey Amca hâfızdı, saygıdeğerdi. İyi bir insan olayım diye ben içimden kendime örnek olarak onu seçmiştim. O da beni severdi. Yatsı namazından sonra bâzı evlere onlarla birlikte oturmaya giderdik. Bu dâvetlere bâzen Mehmed Efendi de gelirdi. Gerçekten, sohbetler bana biraz moral kazandırıyordu. Öyle oldu ki, artık İskenderpaşa Câmisi, evden sonra ikinci mekânım olmuştu. Bütün tanıdığım gençler, arkadaşlar, hep Millî Türk Talebe Birliği’ne gidiyorlardı. Ben Millî Türk Talebe Birliği’ne gitmekten hoşlanmıyordum. Benim mekânım âdetâ İskenderpaşa Câmisi olmuştu. Bir akşam tâ Beykoz’dan dâvet gelmişti. Dâvet eden kalkan balığı ikram edecekmiş… Mehmed Efendi, yorgun olduğu için gelemedi ama Osman Çataklı Bey, bizler de dâhil olmak üzere, bir kısım cemaati aldı, hep birlikte Beykoz’a gidip o gece doyasıya kalkan balığı yedik… Çok yediğimiz için balıkları eritemeyeceğiz diye endişe ederken, “Birer bardak Beykoz suyu içerseniz, yedikleriniz hemen erir gider.” dediler. Gerçekten de öyle olmuştu. Nasıl oldu ise bir defâsında Millî Türk Talebe Birliği’ne rahmetli Necip Fazıl’ı dinlemeye gitmiştim. Bu gidişim ilk ve son oldu. Beni cezbedecek bir şey bulamadım. Demek ki, bu bir mizaç meselesiydi… Bu yüzden, Millî Türk Talebe Birliği’ne gitmemem ve sırf İskenderpaşa Câmisi’nde bulunmam nedeniyle bana gençler arasında zavallı gözüyle bakanlar olduğu gibi, mücâhitlikten (!) uzakta kalmam dolayısıyla günahkâr gözü ile bakanlar da oluyordu, tabiî… Bunu daha çok bana karşı tutum ve davranışlarından hissediyordum. Zirâ o zamanlar, gençlik hareketleri çok önemli sayılıyordu. Toplumsal olaylara katılmamak belki de bencil bir durumu yansıtabiliyordu. Ama dedim ya, bu tür fâliyetler beni tatmin etmiyordu, câmide ve mâneviyatlı kişilerin yanında bulduğum huzûru başka yerde bulamıyordum. Bugünkü analizime göre, vücûdu tâmir ettiği için, bugünkü tâbirle pozitif dalgaya çok ihtiyâcım vardı. Dolayısıyla bu, belki de bir mizaçtan ziyâde, bünyemin bir ihtiyacı idi. Bu durumu bünyem, bana ancak duyduğu rahatlıkla bildirebiliyordu. Daha da genel söylemek gerekirse, cemiyet olaylarının önemi kişiden kişiye, karakterden karaktere göre de değişmektedir. Dolayısıyla, benim de reklâmdan, kahramanlık gösterilerinden, samîmiyetsizlikten zevk almayan bir mizacım vardı. Nitekim Mehmet Efendi’nin, “Cemiyet işlerine ateşe yakın olduğunuz kadar yakın olun.” şeklindeki sözü de bana biraz uyuyordu, sanki… İskenderpaşa Câmisi’ne ilk defâ birinci veyâ ikinci sınıftayken, 1967 yılında, Ahmet İleri ve Süleyman Zeki Bağlan ile birlikte gelmiştim. O sıralarda bir sıkıntım olmadığı, rahat olduğum için mâneviyatın tesirini hissedememiştim. Hattâ oradaki insanların birbirlerine karşı, saygılı, sevgili davranışlarını çok abartılı bulmuş bundan da rahatsızlık dahî duymuştum. Demek ki, her şeyin bir ihtiyaç zamanı var. Örneğin, sağlamken bir antibiyotik hapı aldığınız zaman bunun, vücûdunuzdaki tesirini hiç duyamazsınız. Ama aynı hapı meselâ, anjin olduğunuzda bir alın bakalım!.. Hapı almadan boğazınızın acımasından yutkunamazken, 10 Gençlik Yıllarımdan Geleceğe Düşülen Bir Not PSİKOLOJİK BUNALIM İskenderpaşa Ruhsal Şifâ Kaynağı ve Bir Ekoldü Prof. Dr. Mustafa TEMİZ hapı aldığınızdan îtibâren, boğazınızın acımasının yavaş yavaş azaldığını, sonunda da hiç ağrı kalmadığını hissedersiniz. Demek istiyorum ki, “Mâneviyatın tadını duymak için solcu anarşistlerden o dayağı yemem gerekiyormuş, her halde…” Daha genel olarak sölemek gerekirse, hayâtın her türlü sıkıntısı insanı eğitmek içindir. Sözün sâhibi diyor ki: “Daimî başarılar, insana madalyonun bir yüzünü gösterir. Başarısızlıklar ise madalyonun öteki yüzünü de gösterir.” Neyin hayırlı, neyin hayırsız olduğunu ancak Allah, (CC) biliyor? Bâzen hayır9, hayırsız gibi görünen bir biçimde geliyor insanın başına…10 Her ne kadar sıkıntı, iptilâ ve rahatsızlıklar, bunlara karşı gösterilen sabır insanı Allah’a (CC) daha kısa sürede yaklaştırırsa da yine Peygamber (SAV) Efendimiz, O’na bir an önce yaklaşmak için Allah’tan (CC) sıkıntı, belâ istemememizi, tersine O’ndan af ve âfiyet istememizi öğütlemektedir. Duâ yapmak gerektiğinde Allah’tan (CC) hep hayırlısını istemişimdir. Allâhü Teâlâ diyor ki, “En sevmediğim kimse, benden hayırlısını isteyip de verdiğim zaman onu beğenmeyen kimsedir.” diyor. Allah’a (CC) âit bu bildirimi yeni öğrendim ama bereket versin ki bu olumsuz gidişlerden Allah’a (CC) hiç şikâyet etmediğimi ama çok sabrettiğimi hatırlıyorum. Bu sabrımı, az da olsa, o sıradaki En Büyük Güce (Allah’a) olan inancım sâyesinde O’nun beni şefkâtiyle kuşatmasına borçluyum. Bu gibi tecrübeleri az çok herkes hayâtında yaşamıştır. Sıkıntı ve Sabrın Kazandırdıkları Âyet mealine göre her zorluğun ardında 2 kolaylık varmış… Âlem’lerin Rab’bi öyle söylüyor. Sabrın sonu selâmettir diyorlar ya… Türkiye’mizde henüz keşfedilen gizli Kast Sistemi’nde Orta Öğretim’deki Birinci Sınıf Vatandaşlık’tan Üniversite’de her ne kadar İkinci Sınıf Vatandaşlığa düştümse de bu yolun iki cihan saadetine daha uygun olması insana ek bir mutluluk veriyor. CC kısaltması, “Celle Celâlühû - O’nun şânı çok yücedir.” demektir.. Temiz, M., Hayır Veyâ Şer, Şer Veyâ Hayrın Perde Arkası (Hikmeti), O Allah ki Şerden Hayır, Hayırdan Şer Çıkarıyor… , Alındığı İnternet Elektronik Adresi, http://mtemiz.com/bilim/HAYIR%20VEYÂ%20ŞER,%20ŞER%20VEYÂ%20HAYRIN%20PERDE%20A RKASI%20(HİKMETİ).doc YA DA http://mtemiz.com/bilim/HAYIR%20VEYÂ%20ŞER,%20ŞER%20VEYÂ%20HAYRIN%20PERDE%20A RKASI%20(HİKMETİ).pdf, En Son Erişim Târihi: 10.06.2013. 10 Temiz, M., Talibana Esir Düşen Yvonne Ridley Neden Müslüman Oldu?, Alındığı İnternet Elektronik Adresi, http://mtemiz.com/bilim/Talibana%20Esir%20düşen%20Yvonne%20Ridley.pdf YA DA ttp://mtemiz.com/bilim/Talibana%20Esir%20düşen%20Yvonne%20Ridley.doc, En Son Erişim Târihi: 10.06.2013. SAV kısaltması, ”Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem - Allah O’na salât etsin.” demektir. 9 11 Gençlik Yıllarımdan Geleceğe Düşülen Bir Not PSİKOLOJİK BUNALIM İskenderpaşa Ruhsal Şifâ Kaynağı ve Bir Ekoldü Prof. Dr. Mustafa TEMİZ Eğitimin hedefi, insana ibâdetleri rahatça yapma kaâbiliyeti kazandırmasıdır. İbâdetlerin hedefi ise ahlâkı, kemâline erdirmektir. Yâni, eğitimli insan namaz, oruç, zekât ve benzer ibâdetleri rahatlıkla, kolayca yapar ve dolayısıyla rûhî açıdan temizlenerek (saflaşarak) hedefteki iki cihan mutluluğuna kolayca varır. Yeter ki, o eğitim kazanılmış olsun. Birinci Sınıf Vatandaşlığı’m aynı hızda devam etmiş olsaydı, insana iki cihan yollarını öğreten eğitimin yerine materyalist bir zihniyet içinde olabilir, belki bugün bir ‘Meşhur Dünyâ Adamı’ olurdum ama bu ün (şöhret) yalnızca Dünyâ’da kalırdı. Şurası muhakkaktır ki, Allah’ın (CC) lutfu, beni iki cihan yollarını öğreten bir eğitim yoluna sevk etmiştir. Hamdolsun!.. Ben buna inanıyorum. İşte eğitim, çekilen sıkıntı ve karşılaşılan musîbetlere karşı gösterilen sabır sâyesinde yânî madalyonun arka yüzü ile elde ediliyor. Dikkat ediniz!.. Bir eli yağda, bir eli balda olanların sabırları yoktur ve bunlar, ibâdetleri de rahatça yapamazlar, dolayısıyla bunların ahlâkın kemal sıfatına ulaşmaları zordur. Mehmed Efendi de bir sohbetlerinde: “İnsan ya okuyarak, tahsil ile eğitilirler ya da hayatta tatmış olduğu sıkıntılara sabredip katlanarak… Ne mutlu bu ikincilerine!..” demişlerdi. Âlim olanlar, daha iyi bilirler ama ben sâdece değinmiş olayım: Bir genç, Peygamberimiz (SAV) Efendimiz’e gelmiş, “Yâ Resûlallah seni çok seviyorum” demiş… O zaman Peygamberimiz (SAV) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “O halde musîbetlere hazır ol!..” Diploma Çalışmam ve Dr. Aldo’nun İlgisizliği Psikolojik rahatsızlığım sürüyordu. Gün geçtikçe İstanbul’dan uzaklaşma arzum gittikçe artmıştı. Artık İstanbul beni çok sıkıyordu. Ama 1972 yılında mezun olmam gerekirken, okulu bilerek uzattım. Derslerim bitmişti ama programım gereği diploma çalışmasını en sona bırakmıştım. Aslında, mezun olduğumda Mehmed Efendi’den ayrı kalacağım için, bir yandan da okulun uzamasından etkilenmiyordum. Diploma çalışmasını Yüksek Frekans Tekniği Kürsüsü’nden almıştım. Danışmanım Aldo Dorfani adında bir Yahûdi idi. Onun, sonraki yılların birinde, Hocam Prof. Dr. Ahmet Dervişoğlu’nun antenlerini düzeltirken, asansör böşluğuna yuvarlanarak öldüğünü EMO dergisinden öğrendim. Aldo’nun beni hiç sevmediğini biliyordum. Çünkü benimle hiç ilgilenmiyordu. O sıralarda TV cihazları, işâretleri yeteri kadar kuvvetlendirmiyordu. Bu yüzden antenden gelen işâretlerin kuvvetlendirilmesi için, her frekans bandı için bir kuvvetlendirici gerekiyordu. Dolayısıyla bunların yapılması için bunlar diploma çalışması olarak öğrencilere veriliyordu. Bana 3. Band düşmüştü. “Travay” denilen diploma çalışması için 3. bandı Ah!.. İlkokul, Orta ve Lise’deki. Vatan aşkıyla dolu, şefkatli hocalarım böyle miydi? Ben enerjimi onların insanlığından alıyordum. Kalanlarına güzel birer hayat ve ölenlerine rahmet diliyorum. Bir bu hocalarma bak, bir de Aldo Dorfaniye… 12 Gençlik Yıllarımdan Geleceğe Düşülen Bir Not PSİKOLOJİK BUNALIM İskenderpaşa Ruhsal Şifâ Kaynağı ve Bir Ekoldü Prof. Dr. Mustafa TEMİZ kuvvetlendiren bir kuvvetlendirici yapacaktım. Kolları sıvadım ama iş hiç de iyi gitmiyor, ilerlemiyordu. 108 MHz’de çalışıyordum. Bunun için gerekli transistörler çok pahalı idi. İşin zorluğu, frekansın yüksek olması sebebiyle devrede istenmeyen ilâve kapasite ve endüktansların ortaya çıkmasıydı. Elin hareketi bile devreye etki ediyordu. Ayrıca, devre ısındığı için, bir de soğutulması gerekiyordu. Aylar geçtiği halde bir başarı elde edemiyordum. Her sabah çalışmaya başlıyor, kendi kendime uğraşıp duruyordum. Bir defâsında, değeri 250 T.L. olan, bir tranzistör yakmıştım. Bu olay üzerine midemde “cız” ederek bir ağrının başladığını hâlâ hisseder gibi oluyorum. Dorfani, bana hiç yardımcı olmuyor, durumumu bir kere olsun sormuyordu. Aslında böyle iş kazâları normaldi ama Aldo Dorfani’nin soğuk davranışı bana her şeyi haddinden fazla önemsetiyordu. Bu olaydan sonra epey mide ağrısı çekmiştim. Çalışırken cebimde ya da masamın üstünde bulundurduğum “dank”, “talcid” gibi asit nötürleştirici pastilleri sık sık kullanmadan edemiyordum. Bütün bu olaylar bende, Birinci Sınıf Vatandaşlık günlerime göre, olumsuz birikimlere sebep oluyordu. Yurtta Süleyman Zeki Bağlan alt ranzada, ben onun üstündeki ranzada yatıyordum. Moralim çok bozuktu. Bir gün bunalım ve diğer streslerin etkisiyle, yurtta Süleyman’ın olmadığı bir anda, yatağımda bir çâresizlik içinde hüngür hüngür ağlamaya başlamış, epey ağlamıştım. Derslerimi bitirmiş olduğum için sabahları yurttan üniversiteye Yüksek Frekans Tekniği Kürsüsü’nde bulunan Yüksek Frekans Tekniği laboratuarına sırf diploma çalışması yapmak için gidiyordum. Çalışmada bir ilerleme olmamasına rağmen çalışmaya, didinmeye devam ediyordum, yılmıyordum. Kader bu ya… Hayâtımın en başarılı günlerini en güzel öğretmenlerimden almış olduğum teşvik enerjileriyle geçmişte harcamış, bundan sonra çileli günlerimi tamamlamaya çalışıyordum. Nihâyet aylar ilerledikçe işi yoluna koymaya, başarı ışıklarını görmeye başladım. Bulutlar dağılmış iş kolaylaşmıştı. İşi oldukça kavramıştım. Demek ki, ağlarken yaptığım duâlarım kabul olmuştu. Diploma çalışmasını ilerlettim, üç katlı bir kuvvetlendiciyi nihâyet yaparak Aldo Dolfani’ye teslim etmiştim. Dorfani, çalışmamda bir kusur bulamamıştı. Bana karşı tavrını bildiğim için ondan fazla bir şey beklemem zâten abes olurdu. Dorfani’nin bana geçecek kadar bir not verdiğini hatırlıyorum. Eğer çalışmam yeterli olmasa, bana hiç geçit verir miydi? Bu mümkün değildi. Benim gibi Kültür’ü ve inancından tâviz vermeye aslâ yanaşmayan İkinci Sınıf Vatandaşlığa düşmüş birine bir Yahûdi olarak asla geçit vermezdi. Bunu adım gibi biliyordum. Yıllar sonra üniversitede asistan olduğum zaman bu diploma çalışmamı tekrar ele alarak onu bir dergide yayımlamıştım. O zaman bir kere daha anladım ki, çok sıkıntılı bir çalışma yapmıştım ama bu işe yaramıştı. 13 Gençlik Yıllarımdan Geleceğe Düşülen Bir Not PSİKOLOJİK BUNALIM İskenderpaşa Ruhsal Şifâ Kaynağı ve Bir Ekoldü Prof. Dr. Mustafa TEMİZ Sonuç Orta Öğretimde mânevî alanlarla ilişkim, onlara sâdece bir teğet durumundaydı. Gençliğimdeki bunalımlar, beni ite ite dâirenin içine kadar sokmuştu. Acı ve tatlının asıl anlam ve etkileri, bu dâire içinde tezahür etmeye başlamıştı. Acı, iptilâ, sıkıntı ve stres karşısında mâneviyat, burada beni gerçekten daha çok rahatlatıyordu. Demek ki, kaderimin adım adım süreci içinde her şeyin bir ihtiyaç zamanı varmış…