nâzım hikmet - us akademi koleji

Transkript

nâzım hikmet - us akademi koleji
Nejat BAŞEĞME
ZLER
ile söyleşi
Us Akademi
Kolejinde Yabanci
Dil Öğrenimi
alım
Ustaları tanıy
NÂZIM
HİKMET
bir okur bir kitap
KÜÇÜK PRENS
US AKADEMİ ANAOKULU DERGİSİ
Yayın Koordinatörü
T. Nagehan Turpçu
Özden Taşkesen
Editör
Elif Turanlıoğlu / MG Ajans
Tasarım
Ali Çağan Uzman / MG Ajans
Yayına Hazırlayanlar
Sercan KONAK
Yayın-Yönetim Merkezi
Özel Us Akademi Anaokulu
Alacaatlı Mah. Turyapı Evleri
Rose Garden Sitesi No:39
Çayyolu / Çankaya/ Ankara
Tel: 0312 238 2676
Tasarım
MG Ajans
Kemer Sokak 10/ A
G.O.P / Çankaya/ Ankara
Tel: 0312 446 85 65
Basım Yeri
Us’lu Aidiyet
Aidiyet duygusu ünlü psikolog Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre,
yeme, içme ve barınmadan sonra gelen en önemli ihtiyacımızdır. Varlığını
hissetmesek de, yokluğu hepimiz için zor bir süreçtir.
Aidiyet duygusu yetişkinler için önemli olduğu kadar çocuklarımız için de
önemlidir. Çocuklar bu duyguyu adlandıramasalar da yoğun olarak yaşarlar.
Çocuklar okul çağına geldiklerinde, evinden, ebeveyninden uzakta kalır ve
korkuya kapılırlar. Ancak okulu kendisinin bir parçası olarak gören çocuk,
mutlu döner evine. Çocuklarımızın aradıkları duygu aidiyettir. Aidiyet
güvendir, bütünün parçası olmaktır. Aidiyet, “ben” den ziyade daha çok “biz”
demektir.
Us Akademi Koleji eğitim hayatına yeni başladı. Butik okul olarak çıktı yola.
Bu fikrin temelinde yatan, en küçük gruptan en büyük gruba kadar, herkesin
birbirini tanıması ve benim öğretmenim, senin öğretmenin ayrımına girmeden,
OKULUMUZ kavramının yerleşmesiydi.
Hedefimiz, öğrencilerimize akademik olarak doğru ve güvenilir bilgi akışını
sağlarken, onların fiziksel olarak güvenliğini, konforunu ve ihtiyaçlarını da
gidermektir.
Biz, öğrencilerimizin “Okula gidiyorum”, değil, “Okula geliyorum.” duygusunu
yaşamalarını ilke edinmekteyiz. Bizim amacımız, öğrencilerimizin okulumuzdan
“Us”’lu farkındalıklarıyla mezun olmalarıdır. Sonraki yaşantılarında da
okulumuza karşı aidiyetlerini devam ettirmeleridir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün : “Çocuklarımızı artık düşüncelerini hiç çekinmeden
açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da
başkalarının samimi düşüncelerine saygı beslemeye alıştırmalıyız. Aynı
zamanda onların temiz yüreklerinde yurt, ulus, aile ve yurttaş sevgisiyle
beraber doğruya, iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya
çalışılmalıdır.” sözünü hedef alarak yolumuza devam ediyoruz.
Özden Taşkesen
Us Akademi Koleji Müdürü
ÜÇ Öykü Bir Yazar
Yaz Ortası Festivali
Yazın ortasıydı. Albert’in canı çok sıkılıyordu çünkü okullar kapanır kapanmaz
ailesiyle birlikte küçük bir seyahat yapmıştı. Bir gün sokakta yürürken bir
afiş gördü, üzerinde “YAZ ORTASI FESTİVALİ’NE İSTEYEN HERKES
DAVETLİDİR!” diye yazıyordu, Albert çok heyecanlandı, hemen eve gitti. Annesine
festivali anlattı; annesi, “Gidebilirsin” dedi. Albert hemen saatine ve gününe baktı:
Perşembe 09:00-18:30’du.
Albert perşembe günü arkadaşlarıyla birlikte festivale gitti. Festivale
geldiklerinde ilk olarak dönme dolaba binmek için sıraya girdiler. Dönme dolaptan
indiklerinde sırasıyla balerin, gondol ve çarpışan arabalara bindiler. Albert ve
arkadaşları acıkmıştı, bir yemek alanında yemek yediler, sonra da gittiler.
Eve gelen Albert okulunu çok özlediğini fark etti. Annesine, “Anne okullar ne
zaman açılacak?” diye sordu. Annesi, “Merak etme Albert, az kaldı” Dedi.
Zengin Kız Çocuğu
Bir gün zengin bir ailenin Mia adında bir kız çocuğu dünyaya geldi. Mia doğalı
günler, aylar hatta yıllar geçti. Yıl demişken Mia’da artık 12 yaşındaydı. Mia o
güne kadar ki hayatında okulu hiç sevmemişti.
Günü gelmiş Mia 6. sınıfı bitirmişti. Okulların kapandığı gün kendi kendine şöyle
söyledi; “Oh! Sonunda okullar kapandı!”. O sırada annesi, “Kızım valizini topla
yarın yola çıkıyoruz” diye onu uyardı. O da “Anne bu yaz nerelere gideceğiz?”
diye sordu. Annesi sırasıyla, “Fransa, Kanada, Brezilya ve Malezya’ya gideceğiz”
diye ülkeleri sıraladı. Mia bütün yazını gezerek öğrenerek ve yüzerek geçirdi.
Artık okulların açılma vakti gelmişti. Mia okuluna geldiğinde arkadaşlarını çok
özlediğini fark etti. Bence Mia, okulu sevmediğini söylese de aslında seviyordu.
Afrika’da Bir Çocuk
Mike, fakir bir aileye sahip bir çocuktu. Daha 4
yaşında iken babasını kaybetmişti; o gün Mike için
bir kabus olmuştu. Bundan sonra ailesinden bir tek
annesi ve maymunu kalmıştı.
Aradan 5 yıl geçmişti. Mike üçüncü sınıfı bitirmişti.
Yaz tatili olduğu için çok heyecanlıydı ama biliyordu
ki arkadaşlarını, özellikle de öğretmenini çok
özleyecekti. Ertesi gün sabah kalktığında annesi,
“Oğlum, çantanı hazırla bugün anneannenlere gidip
bütün yazı orda geçireceğiz”dedi, Mike da “Tamam”
şeklinde kafasını salladı. Mike yazını orada geçirmişti
ve çok sıkılmıştı.
Nihayet o gün
geldi! Okullar
açılmıştı!
Mike koşa
koşa okuluna
gitti ve bütün
arkadaşlarına
sarıldı, sonra
da öğretmenine.
Mike’ın bütün bir
okul yılı çok güzel
geçti.
Deniz ALTUNAY 4/A
Söyleşi
Nejat BAŞEĞMEZLER
Viyola sanatçısı ve besteci Nejat Başeğmezler ve viyola sanatçısı Betil Başeğmezler ile ortaokul öğrencilerimizden
Zeynep Türk, Zeynep Çitoğlu ve Emir
Tüzün bir röportaj gerçekleştirdi. Sevgili
öğrencilerimiz, saygıdeğer sanatçılara,
meslekleri ile ilgili merak ettikleri soruları sordular.
Kendinizi kısaca tanıtır mısınız? Müziğe olan
ilginiz ilk olarak ne zaman başladı?
Nejat BAŞEĞMEZLER: Küçük yaşta müziğe başladım. İlkokuldan sonra Ankara Devlet Konservatuarı’na girdim. Önce keman, sonra viyola çaldım.
Viyolacı olarak mezun oldum. 41 yıl Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası (CSO)’nda çalıştım ve
oradan emekli oldum. Bestecilik ve konservatuarda öğretmenlik yapıyorum.
Betil BAŞEĞMEZLER: İlkokulda müzik öğretmenimin teşviki ile müziğe ilgi duydum. Ortaokulda
müzik öğretmeninin önemini bir kez daha anladım. Öğretmenim yetenekli olduğumu düşündüğü
için, bana keman dersleri verdi. Ardından Ankara’da konservatuara girdim. 9 yıl yatılı okuduktan
sonra devlet bursu ile İngiltere’ye gidip yüksek
lisans yaptım. Türkiye’ye dönünce konservatuarda öğretmenlik yaptım ve CSO’da viyola çaldım.
Sonrasında CSO’yu bırakıp konservatuara geçtim. Oradan da emekli olunca ODTÜ’ye geçtim.
Betil BAŞEĞMEZLER: Müziğe ilk olarak kemanla başlamıştım. Fizik olarak viyolaya daha yatkın
olduğum için viyolayı seçtim. Ama sonrasında viyolanın sesini daha çok sevdim.
Mesleğinizin zorlukları nelerdir?
Nejat BAŞEĞMEZLER: Her mesleğin zorluğu
vardır. Tabii ki müzisyenliğin de zorlukları var.
Viyola çalarken vücut ergonomisine uygun olamayan bir pozisyonda ince bir iş yapmaya çalışmak
zor. Sabırla çalışmak önemli, o zaman öğreniyorsun. Birinci zorluğu budur. İkincisi ise; enstrüman öğrendikten sonra hep daha iyisi ve güzeli
olması için uğraşıyorsunuz. Üçüncü zorluğu da
eğer orkestrada çalışıyorsanız, sosyalliğin yarattığı zorluklar vardır.
Mesleğinizin gerektirdiği fiziksel ve ruhsal
özellikler nelerdir?
Nejat BAŞEĞMEZLER: Müzik kulağınızın olması
çok önemlidir.
Betil BAŞEĞMEZLER: Temiz ve güzel şarkı söyleyebilen herkes müziğe başlayabilir. Konservatuara giriş sınavlarında da öncelikle müzik kulağının olup olmadığına bakılır. Sonrasında fiziki
özelliklere dikkat edilir. Örneğin; kemancı olmak
isteyenlerin parmak yapısına bakılır.
Sizce müzik eğitimine ne zaman başlamak
gerekir?
Hangi müzik aletinde uzmanlaştınız ve neden
bu aleti seçtiniz?
Nejat BAŞEĞMEZLER: Ne kadar önce başlanırsa
o kadar iyidir. Mesela İdil Biret 3,5-4 yaşlarında
başlamıştır.
Nejat BAŞEĞMEZLER: Aslında kemanı seçmiştim ama viyolada uzmanlaştım.
Betil BAŞEĞMEZLER: Müziğe başlamak için
özellikle enstrüman çalınması gerekmemektedir.
Şarkı söylemekle veya koro ile başlanabilir.
ratıyor. Doğduktan sonra geniş kitlelere ulaştı.
Müziğin insanlar üzerinde nasıl bir etki
bıraktığını düşünüyorsunuz?
Betil BAŞEĞMEZLER: Dinlemesi kolay olduğu
için bu kadar çok dinleniyor.
Nejat BAŞEĞMEZLER: Dinleyenlere sormalı.
(Gülüyor) Müzik, yaşanan her duyguyu yansıtabilecek bir güce sahiptir. Her duyguyu özellikle
klasik müzikte buluruz. Müzik, kitap gibidir. Her
kitap türünün nasıl yeri ve zamanı varsa, müzik
türlerini de dinlemenin yeri ve zamanı vardır.
Gençlere bu mesleği önerir misiniz?
Betil BAŞEĞMEZLER: Her türlü müziği dinlemek
gerekir. Ama kalitelisini dinlemek gerekir.
Betil BAŞEĞMEZLER: Elbette. İllaki profesyonel olunması önemli değil. İyi bir dinleyici olmak
da önemlidir. O yüzden gelin diyoruz. Küçük yaşta enstrüman çalınırsa başka bir müzik kulağına
sahip olunuyor. Konserleri dinlemek bile bambaşka oluyor.
Bir meslek seçme hakkınız olsaydı yine aynı
mesleği mi seçerdiniz?
Nejat BAŞEĞMEZLER: Evet, hem de daha erkenden seçerdim.
Betil BAŞEĞMEZLER: Kesinlikle, ben de.
Bu mesleği seçmenizde kimler etkili oldu?
Nejat BAŞEĞMEZLER: Başta ailem etkili oldu.
Müzik ve resim dersleri almamı sağladılar. Beni
her zaman sanata yönlendirdiler. Ardından keman öğretmenim bu kararımda etkili oldu.
Beste yapıyor musunuz? Bir müzik eseri
yaratmak sizde nasıl bir duygu yaratıyor?
Nejat BAŞEĞMEZLER: Ben hiçbir zaman beste yapmak için beste yapmadım. Beste yapmam
gerektiği için ve bir şeyleri ifade edebilmek için
beste yaptım. Bestelemek çok rahatlatıcı bir
duygudur. Müzik dilinde içindekileri dökmek demektir.
Türkiye’de klasik müzik eğitimi hakkında ne
düşünüyorsunuz?
Nejat BAŞEĞMEZLER: Yeterli olduğunu düşünmüyorum. Yapılanlar da genellikle doğru yapılmıyor.
Betil BAŞEĞMEZLER: Özellikle son zamanlarda
iyi müzik öğretmenleri çok nadir yetişiyor.
Nejat BAŞEĞMEZLER: Müzik öğretmenleri hem
müzisyen gibi olmalı hem de bu işe gönül vermeli.
Güçlü klasik müzik sanatçıları da yetişiyor ama
ne yazık ki dinleyici kitlesi yok.
Betil BAŞEĞMEZLER: Evet, ne yazık ki doğru.
Arabesk müzik toplumu nasıl etkiliyor? Hangi
tür müzikler toplumu olumlu etkiler?
Nejat BAŞEĞMEZLER:Aslında arabesk müzik
toplumu etkilemiyor, toplum arabesk müziği ya-
Nejat BAŞEĞMEZLER: Tabii ki. Tavsiye ediyoruz, öneriyoruz, şiddetle gelin diyoruz. (Gülüyor)
Bilgi zevk almayı çoğaltır. İşte müzik de tam
böyle bir şey.
Beste yaparken hangi olaylar sizi etkiler?
Nejat BAŞEĞMEZLER: Gündelik olaylar, politika, duygusal durumum beni etkiler.
Röportaj hakkındaki düşüncelerinizi bizimle
paylaşır mısınız?
Nejat BAŞEĞMEZLER: Çok teşekkür ederiz.
Bizlere değer verip böyle bir röportaj ayarladığınız için sağ olun.
Betil BAŞEĞMEZLER: Sizlerle röportaj yapmak
çok keyifliydi. Teşekkür ederiz.
le
züy
ö
G
i
c
n
e
Öğr
İ
M
E
D
A
K
US A
Okulum
Okulumu çok seviyorum.
Oraya gidince kendimi evimde
gibi hissediyorum. Okuldaki
arkadaşlarımla aram çok
güzel. Yemekleri çok güzel.
Okulumda yüzmenin ve voleybol
derslerinin olmasını isterdim.
Bu arada okuluma gelince
hayatım değişiyor. Sanki bir an
eğlence dünyasına geliyorum.
Arada yaramazlık da yapılıyor
ama olsun. Aaa saat geçmiş!
Neeee! Okula geciktim!
Görüşürüz.
Alim Tuğra EVREN, 3/A
Merhaba, ben 8. sınıf öğre
ncisi
Yani benim en çok sevdiği
Tutku Aşıcı. Bu yıl daha ön
m derslerdi.
ce öğrenim
gördüğüm okulumu bırakıp
Na
lan
Hocamı zaten tanıyordum,
Us
eski
Akademi’ye kaydoldum. As
lında 8. sınıfa
okulumdan. Onunla ders ya
pmak bir
gelmiş bir öğrenci için yıl
larca okuduğu
ke
yif
ti, Türkçe eğlenceli hale
okulunu, arkadaşlarını, öğ
geliyordu.
retmenlerini
bırakıp yabancı bir ortama
Ne
slihan Hocamı da tanıdığı
girmek hiç
m, onun
de kolay değil. Bu kararı ve
rirken birçok herkesin kork
tuğu matematik dersini
şey düşündüm. Tabii yalnı
zca ben değil,
ailem de bu konuda epey
araştırma yaptı. nasıl sevdirdiğini ve kolaylaştırdığını
Ancak Us Akademi’den içe
bildiğim için bu okula alışm
ri girdiğimiz
am zor olmadı.
andan itibaren kendimizi
sıcacık bir
Gerçeği söylemek gerekir
ortamda bulduk. Buranın
se sosyal
kendine özgü,
insanı içine çeken ve huzu
bilgiler dersini hiç sevmiyo
r veren bir
rdum. Ama
atmosferi vardı. Bizi kapıd
a karşılayan
Aysemin Hocamızla tanışınc
Eda Ablamızın içten gülüm
a sosyal
semesi ve tatlı
bilgiler, benim için çok se
sözleri aldı önce bütün ge
vdiğim dersler
rginliğimizi.
Ardından Müdürümüz Öz
den Taşkesen’in arasına girdi. İngilizce Hoca
larımıza
sıcak ve samimi tavırları sa
rmaladı bizi.
bayılıyorum zaten. Fen Ho
Konuşmalarımız esnasında
camız çok
öğretmen
kadrosunun ne kadar dene
yimli olduğunu, tatlı ve iyiydi. Sınıfta ders işlememizi
bu kurumun önceliğinin öğ
rencinin
engelleyen kimse yok, çok
mutluyum.
mutluluğu ve başarısı olduğ
unu fark
Okulumuz bizim eğlenmemi
ettik. Bu okulda diğer pek
zi de hiç
çok özel
okulda bulunmayan bir ail
unutmamış. Bizim katımızd
e ve samimiyet
a langırt ve
havası vardı. O zaman bura
da okursam,
ma
sa
te
nisi var, çok eğleniyoruz.
çalışan herkesin bizi ailes
inin bir bireyi
olarak göreceğini ve bizim
mutluluğumuz, Sonuç olarak Us
Akademi’ye geldiğim
başarımız için elinden gelen
i yapacağını
hissettik.
için çok mutluyum. Burada
çok güzel,
ba
şa
rıl
ı bir yıl geçireceğimi, sınav
Us Akademi Koleji benim
larda
için bir
fırsattı. Bu şansı çok iyi de
ba
şa
rılı olacağımı ve istediğim
ğerlendirmem
liseye
gerekiyordu. Ailem ile bir
karar aldık.
git
me
k için gerekli puanı hiç zo
Geleceğimi kurmak için ço
rlanmadan
k önemli bir
adımdı bu. Arkadaşlarımın
alacağımı düşünüyorum. Ok
çoğunun
ula gelmek
da bu okula gelmesi bir av
ar
antaj oldu.
tık benim için bir zorunlu
luk değil,
Okulumuz erken açılacakt
ı, ben de
se
verek ve isteyerek yaptığı
çok heyecanlıydım. Okullar
m bir iş.
ın açıldığı
gün matematik ve Türkçe
dersi vardı.
TUTKU AŞICI Yıldızlar Sı
nıfı
bir okur bir kitap
KÜÇÜK PRENS
Son günlerde Küçük Prens pek bir
gündemde… Mark Osborne’un animasyon
filmi çıktı ya herhalde o yüzden.
Küçük Prens, Antoine de Saint-Exupéry
tarafından 1943 yılında yazılmış, tam
270 dile çevrilmiş, 145 milyondan
fazla satmış, 253 farklı tercümesi
olan önemli bir eser. Çocuk kitabı mı
yoksa büyüklere masal mı, bir türlü
karar verilememiş. Yıllar geçse de hala
çok konuşulan, çok tartışılan ve çok
yorumlanan bir kitap.
Farklı uzunlukta ve birbirinden bağımsız
27 bölümden oluşur kitap. Küçük Prens,
büyüklerin çocukların söylediklerini
anlayamadıklarından yakınır kitabın
başında. Büyüklere sorduğu şapkaya
benzeyen şeklin aslında fil yutmuş bir
yılan olmasını neden kimse anlamaz
ki? Küçük Prens, uçağıyla çöle mecburi
iniş yapan bir pilotla karşılaşır ve
ona yaşadığı küçük gezegenini,
yetiştirdiği kaprisli gülü, gezegenine
zarar veren boabab ağaçlarını anlatır.
Bölümlerin çoğunda, Küçük Prens
gezdiği gezegenlerde karşılaştığı tuhaf
insanlardan söz eder: Bir kral, sarhoş
bir adam, bir iş adamı, bir fenerci,
bir coğrafyacı, bir makasçı ve bir
satıcı... Küçük Prens her seferinde
“büyüklerin” abuk sabuk düşüncelerine
ve davranışlarına hayret eder. Tavsiye
üzerine gittiği Dünya, onun en çok ilgisini
çeken gezegen olur. Orada karşılaştığı
tilki ona şu önemli sırrı verir: “Doğrular
yalnızca kalp gözüyle görülebilir. Asıl
görülmesi gerekeni gözler görmez”.
Bence Küçük Prens bir çocuk masalı değil,
büyüklere masaldır. Zaten yazar kitabını
“büyüklerin içindeki çocuğa” ithaf eder. Onun
için Küçük Prens’i çocuklara değil, asıl
büyüklere okutmak gerekir. Böylece belki
büyüklerimiz de büyük insanlar olarak
doğmadıklarını, bir zamanlar bir çocuk
olduklarını hatırlarlar. Yazar Saint-Exupéry,
insanları “içlerindeki çocuğa dönmeye” davet
eder, çünkü büyükler de bir zamanlar çocuktu,
ama pek azı bunu hatırlar…
‘’Yıldızların değeri herkes için aynı değil.
Yolculuk yapanlar için yıldızlar yalnızca
kılavuzdur. Bazıları için yalnızca gökyüzündeki
küçük parıltılardır. Bilim insanları için
araştırılacak problemlerdir ama sen, yıldızlara
kimsenin bakmadığı gibi bakacaksın. Onlardan
birinde ben yaşıyorum ve gülüyorum diye,
gece gökyüzüne baktığında, senin için bütün
yıldızlar gülüyor olacak. Yalnızca senin gülmeyi
bilen yıldızların olacak!” der Küçük Prens.
Gülmeyi bilen yıldızlarınız olsun!
Bunları
?
n
u
d
y
u
m
r
o
Biliy
Bir kilo limonda, bir kilo
çilekten daha fazla
şeker olduğunu,
Timsahların
renk körü
olduğunu,
Sadece erkek
kanaryaların öttüğünü,
Yarım kilo bal yapabilmek için arıların
iki milyondan fazla çiçekten bitki özü
toplamak zorunda olduklarını,
Tarantulaların iki buçuk
yıl hiçbir şey yemeden
yaşayabildiklerini,
İncilerin sirkede eridiğini
Havuca rengini veren
bir karotenin olduğunu,
Venüs’ün saat yönünde dönen bir
gezegen olduğunu,
Eyfel Kulesi’nin tepesine
çıkabilmek için 1.792
basamak gerektiğini,
Vücut yapılarından dolayı
domuzların hiçbir zaman başlarını
yukarı kaldırıp gökyüzüne
bakamadıklarını,
Ustaları tanıyalım
NÂZIM
HİKMET
T
ürk edebiyatında eserlerinden olduğu
kadar siyasî kimliği ve yaşantısı ile de
adından söz ettiren Nâzım Hikmet şüphesiz çok büyük bir şairdir. Türk edebiyatının,
Türk şiirinin gelişmesine büyük katkıda bulunmuş, şiirlerinde çok farklı bir üslûp kullanmıştır.
Nâzım Hikmet’in hayatı çalkantılarla doludur.
Onun hayatına baktığımızda eserlerini, sanatını etkileyen çok şey buluruz. Bir sanatçı ve
şair olarak Nâzım Hikmet’i değerlendirmeye
önce hayatından başlayalım.
Nâzım Hikmet’in Hayatı
Nâzım Hikmet, Selanik’te doğmuştur (1902).
İlköğrenimini İstanbul’da Göztepe Taşmektep,
Galatasaray Lisesi ilk bölümü (1914) ve Nişantaşı Numune Mektebi’nde tamamlamış;
orta öğrenimi ise daha 12 yaşında iken yazdığı “Bir Bahriyelinin Ağzından” adlı bir şiirini
dinleyip çok beğenen Bahriye Nazırı Cemal
Paşa’nın öğüdü üzerine Heybeliada Bahriye
Mektebi’nde yapmıştır (1918). Nâzım Hikmet
Bahriye’yi bitirdikten sonra Hamidiye Kruvazörü’ne stajyer güverte subayı olarak verilmiş,
bir gece nöbetinde üşütüp zatülcenp olmuş
(1919), sağlığına kavuşamayınca askerlikten
çürüğe çıkarılmıştır (1920).
Askerlikten ayrıldıktan sonra, İstanbul’un işgaline çok üzülen Nâzım Hikmet Millî Mücade-
le’ye katılmak üzere Anadolu’ya geçmiş, Bolu
Lisesi’nde kısa bir süre öğretmenlik yapmıştır
(1921). Rus devrimiyle ilgilenen şair, bir süre
sonra Batum’dan Moskova’ya gitmiş ve Doğu
Üniversitesi’nde ekonomi ve toplumbilim okumuştur (1922-1924). Yurda dönüşünden sonra
Aydınlık dergisine katılmış, burada çıkan şiirlerinden ötürü hakkında “gıyaben” mahkumiyet
kararı verildiğini öğrenince yeniden Rusya’ya
geçmiş, af çıkması üzerine Türkiye’ye dönmüş
ve bir süre Hopa Cezaevi’nde tutuklu kalmıştır
(1928).
Nâzım Hikmet daha sonra İstanbul’a yerleşmiş, çeşitli gazete ve dergilerle film stüdyolarında çalışmış, ilk şiir kitaplarını çıkarmış ve
oyunlarını yazmıştır (1928-1932). Nâzım Hikmet, Bir ara yine tutuklanmış, Cumhuriyet’in
10. yılı dolayısıyla çıkarılan af yasası ile özgürlüğüne kavuşmuştur. Akşam, Son Posta, Tan
gazetelerinde Orhan Selim takma adıyla fıkra yazarlığı ve başyazarlık yapmıştır (1933).
Nâzım Hikmet, Kara Harp Okulu öğrencileri
arasında propaganda yaptığı iddiasıyla yargılanmış, Harp Okulu Askeri Mahkemesi’nce 15
yıl, ardından Donanma içinde faaliyette bulunduğu iddiasıyla da Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nce 20 yıl olmak üzere toplam
35 yıl hapis cezasına çarptırılmış, cezası Türk
Ceza Kanunu’nun 68 ve 77 maddeleri uyarın-
ca 28 yıl 4 aya indirilmiştir (1938). Demokrat
Parti’nin iktidara gelmesinden sonra çıkarılan af yasası (1950) kapsamına alınması
için aydınlar tarafından açılan büyük bir kampanyanın ardından, hukukçular yasal yollara
başvurmuş, bu arada Nâzım Hikmet de hapishanede açlık grevine başlamıştır. Sonunda
Nâzım Hikmet’in geri kalan cezası affedilmiş
ve şair 13 yıl hapislikten sonra özgülüğüne kavuşmuştur.
Serbest bırakıldıktan sonra iş bulamayan Nâzım Hikmet için bu kez askerlik kararı alınmış,
50 yaşında ve hasta olan Nâzım Hikmet çok
zor durumda kalmıştır. Öldürülmekten korkan şair, kendisine hayran olan Refik Erduran
(sonranın ünlü oyun yazarı ve gazetecisi)’ın
önerisini kabul etmiş, onun yardımıyla bir motorla Karadeniz’de seyreden Romanya bandıralı bir gemiye binerek Türkiye’den ayrılmıştır.
Nâzım Hikmet, Moskova’da ölmüştür (3 Haziran 1963). Nâzım Hikmet’in mezarı Moskova’da bulunmaktadır.
Yıllardır tartışma konusu olan Nâzım Hikmet’in
vatandaşlık meselesi, 5 Ocak 2009 günü Nâzım Hikmet Ran’ın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkartılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının yürürlükten kaldırılmasına ilişkin
önerge Bakanlar Kurulu tarafından imzaya
açılmıştır.
Bakanlar Kurulu’nun 05.01.2009 tarihinde aldığı bu karar, 10.01.2009 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmış ve Nâzım Hikmet Ran,
58 yıl sonra yeniden Türk vatandaşı olmuştur.
Nâzım Hikmet, şiirleri geleneksel yapısından
arındırmıştır. Halk ağzı ile toplumsal konulara
yaklaşmıştır. Temiz bir Türkçe ile şiir dili yaratmıştır. Sanatçı sorumluluğuna sahip olduğundan toplumsal konularda ve siyasette önemli
çalışmalar yapmıştır. Gelmiş geçmiş
en
büyük
şairlerimizden kabul edilen Nâzım
Hikmet, şiirleri ile bir dönem kitleleri arkasından sürüklemiştir.
İlk şiirlerini hece ölçüsü ile yazmaya başlamıştır ancak bunlar içerik bakımından diğer
hececilerden farklıydı. Şiirsel gelişimi arttıkça
hece ölçüsü ile yetinmemeye ve şiiri için yeni
formlar aramaya başlamıştır. Sovyetler Birliği’nde yaşadığı ilk yıllar olan 1922 ile 1925
arasında bu arayış doruğa çıkmıştır. Hem
içerik hem de biçim bakımından dönemindeki
şairlerden farklıydı. Hece ölçüsünden ayrılarak Türkçenin vokal özellikleri ile ahenk oluşturan serbest ölçüyü benimsemiştir.
Şiirlerinden birçoğu Fikret Kızılok, Cem Karaca, Fuat Saka, Grup Yorum, Ezginin Günlüğü, Zülfü Livaneli gibi sanatçılar tarafından
bestelenmiştir. UNESCO’nun ilan ettiği 2002
Nâzım Hikmet yılı için besteci Suat Özönder
“Şarkılarda Nâzım Hikmet” adlı bir albüm
hazırlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı’nın katkılarıyla, Yeni Dünya plak şirketi
tarafından hayata geçirilmiştir.
Ünlü şairimizin şiirlerinden bazıları:
YAŞAMAYA DAİR
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir
şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
1947
2
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken
gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi
fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız
pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orada ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına
demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
1948
3
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
“Yaşadım” diyebilmen için...
CEVİZ AĞACI
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz, Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda, Budak budak, şerham şerham ihtiyar bir
ceviz. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında. Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda. Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl. Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril, Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil. Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var. Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul’a. Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım. Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul’u. Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar
yapraklarım. Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
DAVET
Dörtnala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan Bu memleket bizim! Bilekler kan içinde, dişler kenetli ayaklar çıplak Ve ipek bir halıya benzeyen toprak Bu cehennem, bu cennet bizim! Kapansın el kapıları bir daha açılmasın yok edin insanın insana kulluğunu Bu davet bizim! Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür Ve bir orman gibi kardeşçesine Bu hasret bizim!
KIZ ÇOCUĞU
Kapıları çalan benim,
Kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem,
Göze görünmez ölüler.
Hiroşima ‘da öleli,
Oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım.
Büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce,
Gözlerim yandı kavruldu
Bir avuç kül oluverdim.
Külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için
Hiçbir şey istediğim yok.
KADINLAR
Ve kadınlar, bizim kadınlarımız: korkunç ve mübarek elleri, ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle anamız, avradımız, yarimiz ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki ve karasabana koşulan ve ağıllarda ışıltısında yere saplı bıçakların oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan kadınlar, bizim kadınlarımız
Şeker bile yiyemez ki kaât gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı,
Teyze,amca bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
Şeker de yiyebilsinler.
KÜÇÜK RESSAM
KARMEN AYDOĞAN 2/A
Afacan Yavrular
Bu resmimde denizi anlattım. Bu resimdeki denizatı hariç diğer hayvanlar
yavrularını arıyorlar. Çünkü denizatının
yavrusu kaybolmamış. Diğer hayvanların
yavruları afacan ve kumsalı sevmedikleri için uzakta oynamaya gitmişler. Resmime hazine sandığı da yaptım, oradaki
girdap sandığı koruyor.
Uzayla İletişim
Uzay resmimin ortasındaki çizgiler merkezle iletişim çizgisi. Kız çocuğunun elinde telsiz var ve elinden düşerse merkezle iletişimi de biter. Hayal gücümü kullanıp uzay boşluğunu yeşil renk yaptım.
Hula Dansı
Yapan
Kızlar
Bu renkli resimde Hula
dansını yaptım. Bu dansı
Antalya’da
görmüştüm.
Eğer dans ederken terlerlerse yandaki çeşmelerden kendi kendine su
akıyor. Çocukların kıyafetleri yapraklardan yapılmış. Ayaklarındaki değişik şeyler kendi doğal
özellikleri, çocuklar büyüdükçe çıkıyor. Ortadaki
sopa çocuğun sopası, sallıyor ve şıngır şıngır ses
çıkartıyor. Ortadaki kuş,
haberci kuşu. Bu resmimi
çok severek yaptım.
Mumlarla
Dans
Resimdeki kız mumları havaya
atıyor ve elini yumruk yapınca mumlar hava da durabiliyor. Sonra mağaraya giriyor
ve oradaki bütün hazineleri
toplayıp dışarı çıkıyor. Mağara çok karanlık olduğu için
mumlar burayı çok güzel aydınlatıyor. Bu kız mağarada
çok değerli eşyalar olduğu için
sevinç dansı yapıyor.
zce
Us İngili
The Way Us College Students Learn Foreign Languages
The foreign languages of Us College are English and French. Us College students first love dealing
with the languages and then they learn using them throughout the process. The main point is the
fun in the learning. Students enjoy the activities and find a personal way to deal with the languages.
Lessons which are away from boredom, doubt, anxiety and fear form the basis for feelings of safety,
involvement, self-confidence in the learning process. This, in turn, provides a positive perspective
towards language learning and makes students active language learners.
The main aim is finding the personal ways in learning foreign languages. Lessons support this aim
through need-oriented, authentic and creative activities. With the help of these activities students
brainstorm, create, design, ask and answer questions, experiment, solve problems, play and express
themselves in various ways. As a result, this gives students the view that ‘language learning is fun’
and they integrate language learning into their everyday lives.
JOINUS DAYS
Us College has a foreign language day, which is a festival like programme involving theme-based
activities, games, movies, songs. On each JoinUs Day students enjoy dealing with the language with
a new theme.
SCIENCE IN NATURE LESSONS
Us College Kids also have Science and Nature classes in English. The content basically involve simple
scientific topics which fosters both scientific thinking and learning the language. Providing a basic
scientific knowledge, an understanding of the nature, a questioning mind and research skills are the
main targets of the lesson.
FIRST STEPS TO LITERATURE
First Steps to Literature is a lesson which teaches basics of literary language, terms and genres
and emphasizes main points in writing and reading. Students deal with the language itself and types
of literature from tales to legends, story to drama. The lesson also has activities like writing poems
and stories, which fosters using the language.
Us Akademi Kolejinde Yabanci Dil Öğreni
Us Akademi Kolejinde İngilizce ve Fransızca olmak üzere iki dil öğretilmektedir. Us Koleji
öğrencileri önce yabancı dil öğrenme sevgisi edinir, ardından dili kullanmayı öğrenir. Eğlence odaklı
derslerde öğrenciler kendi öğrenme şekilleri etrafında yoğunlaşırlar. Sıkıcı olmaktan, endişeden,
korkudan uzak olan dersler, öğrencilerin öğrenme sürecine daha çok dâhil olmaları ve özgüvenlerini
geliştirmeleri kapsamında temel oluşturur. Bu da öğrencilerin dil öğrenimine karşı olumlu bir tutum
benimsemelerinde ve aktif bir dil öğrenicisi olmalarında onlara yardımcı olur.
Yabancı dil öğreniminde temel amaç, öğrencilerin kişisel öğrenme becerilerini keşfetmeleridir.
İhtiyaç odaklı, özgün ve yaratıcı etkinlikler bu hedefe ulaşmayı desteklemektedir. Etkinlikler
yardımıyla öğrenciler düşünür, üretir, tasarlar, soru sorup cevap verir, deney yapar, sorunlara çözüm
bulur, oyun oynar ve farklı şekillerde kendilerini ifade ederler. Bu sayede öğrenciler “Dil öğrenmek
eğlencelidir.” düşüncesini benimser ve dil öğrenimini yaşamlarına dâhil ederler.
JOINUS GÜNLERİ
Us Akademi Kolejinin yabancı dil günü olan JoinUs günü tematik etkinliklerin gerçekleştirildiği festival
tadında bir programdır. Gün oyunlarla, filmlerle, şarkılarla ve belirlenen konu çerçevesinde hazırlanan
İngilizce ve Fransızca etkinliklerle doludur. Öğrencilerin bütün gün İngilizce ve Fransızcayla iç içe
oldukları bu günde, her seferinde farklı bir konuyla yabancı dil kullanımı teşvik edilir.
DOĞA ve BİLİM DERSİ
Us Koleji öğrencileri belli başlı bilim başlıkları kapsamında hem bilimsel düşünmeyi hem de dil
öğrenimini geliştiren İngilizce Bilim dersi alırlar. Dersin temel amacı öğrencilerde doğa bilgisi,
sorgulama becerisi ve araştırma becerisi ve temel düzeyde bilimsel bilgi oluşturmaktır.
EDEBİYATA GİRİŞ
Edebiyata Giriş, edebi dil kullanımı, terimleri ve türlerinin öğretildiği ve okuma yazma becerilerinin
vurgulandığı bir derstir. Öğrenciler masaldan efsaneye, hikâyeden oyuna birçok edebi türle birlikte
aslında başlı başına İngiliz diliyle meşgul olurlar. Ders öğrencilerin dili daha çok kullanmaları adına
şiir yazma, hikâye yazma ve benzeri etkinlikleri de içermektedir.
”
i
b
l
a
K
k
“Çocu
“Suç işledim…Annemin saçını taramaya kıyamadığı yaldızlı tarağı kırdım. Beliklerim çözüldü korkudan. Kızacak diye saklandım çatı
katındaki odaya. Kapı pat diye kapandı üzerime. Çıkmak istedim ama boyum yetişmedi
kapı kulpuna. Bir adım attım yıktım döktüm
etrafı. Patırtıya üşüştü toz bulutları. Sanki ses geçirmedi oda. Kimsecikler koşmadı
gürültüye. Karanlık ürkütmüştü çocuk bedenimi. Tavandan sızan ışığın aydınlattığı yere
çöktüm. Beni bulurlar nasılsa diye ıslık çalarak karanlıkla oyunlar oynadım. Karanlıktan
cüceler yaptım, korsan gemileri hatta zürafalar bile… Peki ya bulamazlarsa diye düşünürken titreyen kalbime tutunmuştu ellerim.
Kıpırdıyordu karanlıktan gölgeler. Bağırsam
ağzımı kapatacaktı sanki karanlık. Bağırdım,
duymadılar. Hıçkıra hıçkıra ağladım… Kimsecikler görmedi gözyaşlarımı. En son bir masal anlattım karanlığa... O günden bu yana iyi
anlaşırız karanlıkla… Annem bulduğunda beni
telaşla aldığınla kucağına, hatırlamayacağım
kadar küçük olduğum zamanlardan kalma ninniyi söyledi sakinleştirmek için…
………
Her ne kadar kocaman adamlar kocaman
kadınlar olsak da aramızda hala korkanlar
vardır karanlıktan... Belki de bu yüzden çocuklara korkularıyla yüzleşmeyi değil, korkularıyla konuşmayı öğretebilmeli… Küçük cüsseleri karşısında bu koca dünyanın ürkütücü
yanlarının olabileceğini ama cesur oldukları
sürece hiçbir şeyin onlara zarar vermeyeceğini öğretebilmeli. En önemlisi karşılarındaki
bu koca dünyada ve satır satır yaşayacakları
hayatlarında ağlayarak hiçbir şeyin geçmediğini ve ancak ağlamayı bırakıp ne yapmaları
gerektiğine karar verdikleri sürece çözüm
bulabilecekleri öğretebilmeli. Evet büyüklerin işi daha zor o yüzden…Sol yanında hala
evcilik oyunları oynayan bir anne öğretecek
çocuğuna ağlamadan sorunlarını çözebilmeyi.
Hala kaptırdığı bilyelerini anlatırken içi sızlayan bir baba kazanmayı öğretecek çocuğuna…Bazen de kaleci olduğu zamanları hatırlayarak kaybetmeyi…Anne babaların çocuk
kalbi öğretecek çocuklarına hayatı yaşamayı…Bazen içinde bulunduğu anı yaşamayı,
bazen uzun vadeli planlar yapmayı…Anneler
babalar öğretecek çocuklarına çocuk kalbinin tek ihtiyacı olan, onun gülüşünü taptaze
tutan şeyin yaşama sevinci olduğunu…
Aysemin KOCA
Öğretmenlerimizin Yeni Dönem Hazırlıkları
Öğretmenlerimiz yeni yılın açılmasından önce değerli akademisyenlerin katılımlarıyla gerçekleşen verimli bir seminer dönemi geçirdiler. Zaman zaman okul hazırlıklarının yanında kendilerinin yetkin olduğu alanda diğer öğretmenlerimizi bilgilendirmek için toplantılar yaptılar.
çıldı!
uz A
m
u
l
u
k
o
a
t
Or
n yıl
i Koleji geçe
m
e
d
a
k
A
s
üyen U
un bir
Git gide büy
şararak bun
a
b
r
le
y
e
ş
l
üze
lk günkü
ilkokulu ile g
ulunu açtı. İ
k
o
ta
r
o
in
iç
sı
rimizle her
devamı olma
ış deneyimle
m
n
la
ıl
y
e
v
ruz.
coşkumuz
iyi hedefliyo
r
e
il
n
e
e
v
i
iyiy
zaman daha
eti
Anıtk abir Ziyar
net borçal ATATÜRK'e min
m
Ke
fa
ta
us
M
er
Ulu Önd
imizde
uzu her zaman kalb
um
rc
bo
t
ne
in
m
Bu
luyuz.
den giden bireyğe Atatürk'ün izin
ce
le
ge
ek
er
ed
ss
hi
leji,
layı Us Akademi Ko
do
an
nd
Bu
.
uz
or
iy
ler yetiştir
r’deydi.
ecileriyle Anıtkabi
ar
id
ve
en
tm
re
öğ
öğrenci, Anıtkabir Özel
zden TAŞKESEN
Ö
ü
üm
ür
üd
m
l
ku
O
ileriğretmen ve öğrenc
Ö
m
Tü
.
du
ur
ld
do
Defterini
kimi
önünde fotoğraf çe
ün
ün
üs
rs
kü
t
be
ta
mizle hi
yapıldı.
US’lu Trafik
Arkadaşım
Okulumuz sosyal sorumluluk projesi kapsamında trafik farkındalığını arttırmak için çalışma gerçekleştirecektir. Okul genelinde
trafik kuralların bilen, uygulayan,
farkında olan bir veli, öğretmen
öğrenci oluşturmak istemektedir.
Bir yıl boyunca sosyal sorumluluk
projesi dersinde bunlar tartışılarak uygulamaya dönük ve yenilikçi
çalışmalar yapılacaktır. Aynı zamanda okul çevresinde bu projenin uygulayıcısı konumuna gelerek
farkındalığı arttırmayı amaçlıyoruz.
z
u
m
u
n
o
y
s
Anima
Bildiğiniz üzere okulumuzu anlatan kısa bir
çizgi filmimiz var.
Okula babası ile gelen bir öğrenci adayının
maceralarını anlatan film, US Akademinin
sahip olduğu tüm diğer karakterleri de bize
yer yer gösteriyor. Bakalım kaçını fark ettiniz?
Örneğin sınıfta geçen
sahnede arka planda
US Kolejinin Rüzgar
kitabındaki karakter
var. Üflemesi ile yanda
asılı olan resimdeki
yelkenlinin yüzmesini
sağlıyor.
Kütüphanede BayKuş
ve Us’lu var. BayKuş
Us’lu’e uçmayı öğretiyor. En başında tedirgin olan Us’lu ardından
gayet güzel bir şekilde
havada süzülüyor.
Kütüphanedeki diğer
süpriz ise Boğaç Han ve
Boğa. Destandaki mücadele, kitabı okuyan öğrenci adayımızın önünde
beliriyor aniden.
Babası kızının mutluluğundan oldukça memnunken arkada uçan
Us’lu’i görüyoruz.
Son sahnede ise tüm karakterler bir arada görünmekte. Tabi ki bunlar
sadece süprizlerden birkaçı. Bakalım siz diğerlerini
bulabilecek misiniz?
BILIM KÖŞESI
Hey sen! Meraklı
çocuk!
Biliyorum… Aklında bilimle, bilimin
günlük yaşamımızdaki yeriyle ilgili
pek çok soru dolanıp duruyor.
Hiç şüphe yok ki sen de çok
merak ediyorsun gökyüzünde
elektrik oluşup oluşmadığını, en
yüksek sesi neyin çıkardığını,
hayvanların bilimde yeri olup
olmadığını,gezegenimize ne şekilde
zarar veriyor olabileceğimizi ve
daha birçok soruyu…
Merak etmek güzeldir… Merak
öğretir… Meraktır insanlığın
ilerlemesini, her gün yeni adımlar
atmasını sağlayan…
Tüm bu soruların cevapları nerede
biliyor musun? Bilim köşemizde…
Hemen başlayalım o zaman.
Oyun Alanında Bilim Var Mıdır?
Evet, vardır! Bilimle ilgili birçok şeyi oyun alanında görebilirsin.
Parkta bindiğin oyun aletleri bilim olmadan işe yaramazdı.
Örneğin tahterevalli, kaldıraç denilen basit bir mekanizmadır.
Uzun bir kolu vardır ve tam ortasında da dayanak noktası
denilen bir destek bulunur. Tahterevalliye bindiğinde kaldıraç,
dayanak noktası üzerinde bir aşağı bir yukarı sallanır.
Cisimleri Durduran ve
Hareket Ettiren Nedir?
İtme ve çekme eylemleri cisimleri durdurur ve
hareket ettirir. Bilim insanları itme ve çekme eylemleri
için “kuvvet” sözcüğünü kullanır. Kuvvetler dört bir
yanımızdadır. Yerçekimi kuvveti cisimleri aşağıya doğru
çeker.
İşte lunaparktaki trenlerin hızla yol almalarını sağlayan
bir kuvvettir. Rayların yokuş yukarı kısımlarında ise
trenleri yavaşlatır.
Bu Ay Ne Seyretmeliyiz?
Les choristes (KORO)
Bu ay eğitim ve eğiticilere dair bir filmi sizlere öneriyoruz. Eğitim sadece öğretmek
değil, hayatı kavratmaktır. Filmin konusunu şu şekilde özetleyebiliriz;
Fond de l’Etang, Fransa’da bir sayfiyede sorunlu erkek çocukları için eğitim veren
bir yatılı okuldur. 20. yüzyılın ortalarında, egoist, disiplin delisi bir müdür olan M.
Rachin tarafından yönetilmektedir. Felsefesi, aksiyon-reaksiyon şeklindedir. Ancak
onun sistemi asi yaradılışlı çocuklar üzerinde hiçbir işe yaramamak ters tepkiye
neden olmaktadır. Bir gün okula M.Clement Mathiue adında yeni bir eğitmen gelir. Orta yaşlardaki bu adam, hayatı boyunca birçok şey için çabalayıp hayattaki
yerini bulmaya çalışmış biridir. Her ne kadar çocukları ziyadesi ile haylaz bulsa da M. Rachin’in fikirlerine inanmaz.
Tek çare en iyi bildiği aracı kullanmaktır. Müzik, her derde deva olabilecek evrensel bir güçtür nihayetinde. Okul
dâhilinde kurduğu koro ile herkesin, hayata bambaşka bir
pencereden bakmasını sağlayacaktır. “Koro” en iyi yabancı
film dalında Oscar ve Altın Küre adaylığı ile birlikte pek çok
adaylık kazanan bir filmdir. Fransa’daki Sezar Ödülleri’nde
En İyi Müzik ve Ses Ödüllerini almıştır.
‘’-Ama sizin çocuğunuz yok değil mi?
-Hayır, aslında 60 tane çocuğum var.’’