File

Transkript

File
ORTAÖĞRETİM
9. SINIF KİMYA
1. ÜNİTE: KİMYANIN GELİŞİMİ
ÜNİTENİN KONU BAŞLIKLARI
• 1. SİMYADAN KİMYAYA
• 2. KİMYANIN TEMEL KANUNLARI
• 3. KİMYASAL BAĞ KAVRAMININ
GELİŞİMİ
KİMYANIN TANIMI
Kimya; maddenin iç yapısını, birbiriyle uyumunu,
ilişkisini, intizamını, ahengini, bizimle ilişkilerini,
içerdikleri fayda, önem ve gereklilikleri inceleyen;
düzenliliklerdeki perdeyi kaldırarak kanun olarak
ifade eden ve buradan elde ettiği bilgileri insanlığın
faydasına sunan, zamanla değişme ihtimali
olmayan gerçek teoriler üreten, elde ettiği kimya
bilgi ve kazanımlarıyla insanlığı doğruya, varlığın
hakikatini keşfetmeye götüren ve insana kendi
özünü tanıttıran bir ilim dalıdır.
Kimyacı, her şeyi yerli yerine
koyandır.
1. SİMYADAN KİMYAYA
MEŞHUR TÜRK VE İSLAM
KİMYA BİLGİNLERİNİN
HAYATLARI VE KİMYA İLMİNE
KATKILARI
CABİR BİN HAYYAN (721-805)
Horasan’da doğdu. Kufe’de vefat etti.
Kimya ilminin babasıdır. Türk bilim
adamıdır. Büyük dahidir. Dönemin en
büyük ilim merkezlerinden Harran
Üniversitesi’nin rektörüdür. Adı Latince’ye
Geber diye geçmiştir.
Cabir bin Hayyan’ın başta kimya olmak
üzere tıp, fizik, astronomi, matematik,
felsefe ve eğitim alanlarında çok hizmetleri
olmuştur.
Bunların içinde şüphe yok ki en önemlisi
atomla ilgili buluşudur. Yunanlı bilginler
maddenin en küçük parçasına,
bölünemeyen en küçük parçacık anlamına
gelen atom demişlerdi. İslam bilginleri, bu
kelimeyi o zamanın bilim dili olan
Arapçaya çevirirken cüz-ü layetecezza
dediler. Cüz-ü layetecezzanın diğer adı
cüz-ü ferttir. Hem atom hem de molekül
yerine kullanılabilir.
Cabir bin Hayyan ise Yunanlıların atomun
parçalanamayacağı yolundaki teorilerine
karşı çıktı. Bu konuda gerçek mahiyeti
asırlar sonra anlaşılabilecek farklı görüşü
ortaya koydu.
Günümüz dünyasında, atomla ilgili ilk
çalışmaların İngiliz kimyager John Dalton
(1766-1844) tarafından yapıldığı,
uranyumun çekirdeğinin parçalanabileceği
fikrinin de 1944 Nobel Kimya Ödülü sahibi
Alman kimyacı Otto Hahn (1879-1968)
tarafından ortaya atıldığı fikri yaygındır.
Halbuki onlardan 1000 yıl önce yaşamış
olan Müslüman kimyacı Cabir Bin
Hayyan’ın aşağıdaki sözleri asrımızın ilim
adamlarını dahi hayrete düşürecek
mahiyettedir: “Maddenin en küçük parçası
olan cüz-ü layetecezzada yoğun bir enerji
vardır. Yunan bilginlerinin iddia ettiği gibi
bunun parçalanamayacağı söylenemez. O
da parçalanabilir. Parçalanınca da
öylesine bir enerji meydana gelir ki
Bağdat’ın altını üstüne getirebilir. Bu,
Allah’ın bir kudret nişanıdır.
Cabir bin Hayyan da simyacılar gibi kalay,
kurşun, demir ve bakırdan altın elde
edilebileceğini düşünüyordu. Ancak bunun
yolunun atomların kontrol altında
parçalanıp değerlerinin değiştirilmesiyle
olacağını belirtmekteydi.
Günümüzde nükleer laboratuvarlarda
kontrollü çekirdek reaksiyonlarıyla yeni
yapay elementler veya mevcut
elementlerin yapay izotopu elde
edilmektedir.
İleride altın da elde edilebilir. Simyacılar,
fiziksel veya kimyasal yolla elementleri
altına çevirmek istedikleri için boşuna
uğraşıyorlardı. Yine kontrolsüz çekirdek
reaksiyonlarının atom bombası olduğu da
bilinmektedir. Cabir bin Hayyan, çok eski
yıllarda bütün bunlardan söz etmişti.
Kimya ilminin hem teorik hem de pratik
alanda büyük gelişimine sebep olmuştur.
Cabir bin Hayyan’ın en bariz vasfı
deneyciliğidir.
Cabir bin Hayyan, Lavoisier’den önce
Lavoisier kanununu (kütlenin korunumu
kanunu) ifade etmiştir; Newton’dan önce
Newton kanununu (yer çekimi kanunu)
açıklamıştır; Gay Lussac’dan önce Gay
Lussac kanunundan (gazlarda basınçsıcaklık ilişkisi) söz etmiştir.
Güneş enerjisinden faydalanma çığırını
açmıştır.
Modern kimya laboratuvarını ilk kuran
kişidir.
Cabir bin Hayyan’ın kimyadaki diğer
hizmetlerini şöyle sıralayabiliriz:
• HCl formülüyle gösterilen hidroklorik asidi
(tuz ruhu) elde etmiştir.
• HNO3 formülüyle gösterilen nitrik asidi
(kezzap) elde etmiştir.
• 3 hacim derişik HCl ile 1 hacim derişik
HNO3 karışımından oluşan, günümüzde de
bütün dünyada kullanılan kral suyunu
keşfetmiştir.
• Altın, yalnız kral suyuyla kimyasal
reaksiyona girer; başka hiçbir elementle
reaksiyona girmez. Kral suyu, hem altının
saf olup olmadığının anlaşılmasında hem
de altın alaşımlarındaki altının yüzde
bileşim miktarının bulunmasında kullanılır.
Altının saflığının belirlenmesi ve
sahteciliğin önlenmesinde bugün de
kullanılan en yaygın yoldur.
• Üretilen asitler sayesinde, hem Cabir bin
Hayyan hem de günümüze kadar bütün
kimyacılar bazı metal bileşiklerini elde
edebildiler.
• Cabir bin Hayyan’ın elde ettiği bazı
bileşikler şunlardır: Şap (KAlSO4), nişadır
(NH4Cl), gümüş nitrat (AgNO3) vb.
• Cabir bin Hayyan kristalizasyon, süzme,
eritme, buharlaştırma, süblimleştirme,
damıtma, çözme vb. metotları geliştirdi
veya kimya ilmine kazandırdı.
• George Sarton (Corc Sörtın), “Fen Bilimleri
Tarihine Giriş” adlı önemli çalışmasında
750 ile 800 yılları arasındaki dönemin en
önemli ilim adamı olarak Cabir bin
Hayyan’ın adını vermiştir.
• Bir kısım tabirler vardır ki Cabir bin
Hayyan ve diğer kimyacılar sayesinde Batı
dillerine geçmiştir. Bunlardan bir kısmı
şunlardır:
• Alcohol (Arapça aslı el kuhl)
• Alkali (Arapça aslı el kali)
• Kimya (Arapça aslı kimie)
• Alembic (Arapça aslı el imbik)
Görülüyor ki Cabir, günümüzün modern
ilminin dayanmış olduğu gözlem ve deney
metotlarını, asırlarca önce kullanmıştır.
RAZİ (864-925)’NİN KİMYA İLMİNE
HİZMETLERİ
Razi’nin önemi büyüktür.
Asırlar boyunca Avrupa’ya ders veren
Arap kimyager ve doktordur.
Tahran’a yakın Rey’de doğdu, Bağdat’ta
vefat etti.
Asıl adı Ebubekir Muhammed bin
Zekeriya’dır. Doğum yerinden dolayı Razi
adını almıştır.
İskit Türklerindendir.
H2SO4, etil alkol, antiseptik vb. kimyasal
maddeleri keşfetmiştir.
Devrinin en büyük bilginidir.
Doğum günü olan 27 Ağustos İran’da her
sene Tıp Bayramı olarak kutlanır.
230 kitabı vardır. Bu kitaplardan 12 adedi
kimya eseridir. Kitab-ül Esrar (Sırların
Kitabı) adındaki en meşhur kimya kitabı,
14. asra kadar kimya ilminin baş eseri
olarak Batı’da okutulmuştur.
Kimyayı tıbbın hizmetine sunmuştur.
Bütün eşyayı fiziksel ya da kimyasal yolla
altına çevirme iddiasında olan simyacıların
saçma düşünceleriyle mücadele etmiştir.
En büyük hizmeti tıp sahasında olmuştur.
Böbrek mesanedeki taşları ilaçla
parçalıyor veya cerrahi müdahâle ile
çıkarıyordu; bundan dolayı operatörlüğün
ilerlemesine katkısı büyüktür.
Hayvan bağırsağından ameliyat ipliği
(katgüt) yapılarak cerrahide kullanılması,
onunla tıp tarihine girmiştir.
Bitkiden ilaç yapmayı ilk geliştirendir. Bir
ilaç terkibi yaparken onu önce hayvanlar
üzerinde denerdi. Bitkilerden ilaç yapma
konusunda İbni Sina, Razi’den çok daha
ileridedir.
George Sarton, An Introduction to the
History of Sciences (Fen Bilimleri Tarihine
Giriş) adlı kitabında 750 ile 1100 yılları
arasında geçen 350 senelik ilim tarihinin
her birini 50 yıllık 7 döneme ayırmış ve her
bir döneme o dönemdeki en önemli ilim
adamının ismini vermiştir. 850 ile 900
yılları arasını da Razi’nin adıyla anmıştır.
Petrolün ilk defa damıtılması ve
günümüzdeki adı olan nafta ismiyle
kullanılmaya başlanması Razi’nin
buluşudur.
İBNİ SİNA (980-1037)’NIN
KİMYA İLMİNE HİZMETLERİ
İslam hükemasının Eflatun’udur.
Filozofların üstadıdır.
Eserleri Avrupa üniversitelerinde 600 sene
temel kitap olarak okutulmuştur.
Kimya ilmini tıbbın hizmetine sokmada,
Razi’yi örnek almıştır; bu konuda dünyada
Razi’den sonra ikincidir diyebiliriz.
Zamanının en büyük dâhisidir.
Doktorların sultanı unvanıyla anılmıştır. En
büyük hizmeti tıp sahasındadır. Çağların
en büyük tıp araştırmacısıdır. Tıp
noktasında “Tıp ilmini iki satırda
topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır.
Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört,
beş saat kadar yeme. Şifa hazımdadır.
Kolayca hazmedeceğin miktarı ye. Nefse
ve mideye en ağır ve yorucu hâl, taam
taam üzerine yemektir.” demiştir.
Yemek konusunda vücuda en zararlı olan,
dört, beş saat ara vermeden yemek
yemek veyahut lezzet için çeşitli yemekleri
birbiri üstüne mideye doldurmaktır.
Tıp ve kimya ilminden başka felsefe,
jeoloji, coğrafya, fizik, matematik, botanik,
zooloji, müzik dallarında da çok araştırma
ve keşifleri vardır.
Isı ve gaz basıncı konularında keşifleri
olmuştur. Toriçelli’den önce açık hava
basıncını ölçmüştür.
Suların temizlenmesiyle ilgili çalışmalar
yapmıştır. İçme suyunun, sağlık üzerindeki
etkisini araştırarak suyun kalitesinin
önemini belirtmiştir.
Farklı branşlardaki 29 meselede Avrupalı
bilim adamlarına öncülük yapmıştır.
Tıp alanında onlarca hastalığı ilk teşhis ve
tedavi etmiştir. Örneğin; şeker
hastalığında, idrarda şeker bulgusunun
varlığını ilk keşfeden odur. Bulaşıcı
hastalıklara küçük mikroorganizmaların
sebep olduğunu tespit etmiştir.
Ameliyatlardan önce hastaya anestezik
ilaç yapmak da onun buluşudur. Etil alkolü
tıpta steril amaçlı olarak ilk kullanandır.
Damar içine yapılan şırınga da İbni
Sina’nın icadıdır.
Koruyucu hekimlik ve tedavide İbni
Sina’nın belirttiği 780 ilacın istisnasız
hepsi günümüzde kullanılmaktadır.
Batılılar ona Avicenna derler.
EBU’L HEYSEM (965-1051)
• Atmosfer basıncıyla ilgili öncü çalışmalar
yapmıştır.
EBU'L VEFA (940-988)
• Matematik ve astronomi alimidir.
• Yoğunluk ölçmeye yarayan piknometre
aletini ilme kazandırmıştır.
TÜRK VE İSLAM BİLGİNLERİ,
KİMYA İLMİNİN GELİŞMESİNE
ZEMİN HAZIRLAMIŞLAR VE
BU KATKIYI BATILI BİLİM
ADAMLARI
ONAYLAMIŞLARDIR.
MEŞHUR TÜRK-İSLAM
KİMYACILARININ
ÖZDEYİŞLERİ
Maddenin en küçük parçası olan cüz-ü
layetecezzada yoğun bir enerji vardır.
Yunan bilginlerinin iddia ettiği gibi bunun
parçalanamayacağı söylenemez. O da
parçalanabilir. Parçalanınca da öylesine bir
enerji meydana gelir ki Bağdat’ın altını
üstüne getirebilir. Bu, Allah’ın bir kudret
nişanıdır.
Cabir bin HAYYAN*
(721-805)
* Kimya ilminin babası, Türk bilim adamı, büyük dahi,
Harran Üniversitesi rektörü.
Ben gerçek düşünür diye kimya
ilmini bilene derim.
Razi*
* Arap kimyager, Tahran’a yakın Rey’de 864’te
doğdu, 925’te Bağdat’ta vefat etti, asıl adı
Ebubekir Muhammed bin Zekeriya’dır, doğum
yerinden dolayı Razi denmiştir. H2SO4, etil alkol,
antiseptik vb. kimyasal maddelerin mucididir.
Doğum günü olan 27 Ağustos İran’da her sene
Tıp Bayramı olarak kutlanır. 230 kitabı vardır.
Maddenin içi, dolu gözüktüğü
hâlde aslında boştur.
İmam Rabbani*
(1563-1624)
* İkinci bin yılının müceddididir. Türkistanlı
mutasavvıftır. Evren ve nesnelerin oluşumuyla
ilgili düşünceleri günümüze ışık tutmaktadır.
Madde, sonsuz denecek ölçüde
parçalanabilir.
Nazzam*
(792-845)
* İslam alimi, Basra’da doğdu, Basra’da
yaşadı, hayatının son devresini Bağdat’ta
geçirdi. “Maddenin tanecikli yapısı” başka
bir deyimle “partikül teorisi” dünyada ilk
olarak Nazzam tarafından belirtilmiştir.
NAZZAM “MADDE, SONSUZ
DENECEK ÖLÇÜDE
PARÇALANABİLİR.” DEMEKLE
NELERİ SÖYLEMİŞTİR?
• 1. Atomun parçalanabileceğini belirtmiştir.
• 2. Atom altı parçacıklara işarette
bulunmuştur.
• 3. Maddenin bir başlangıçtan itibaren var
olduğunu ifade etmiştir.
• 4. Yarı ömürden söz ettiği düşünülebilir.
MEŞHUR TÜRK-İSLAM
KİMYACILARINI TASDİK EDEN
BATILILARDAN BAZILARININ
SÖZLERİ
Kimya Müslümanlar tarafından
kurulmuştur. Müslümanlar binlerce
keşif ve metotlarıyla kimya ilminin
kuruluşuna yardım etmişlerdir.
William James Durant*
(Vilyım Ceymıs Dürant)
(1885-1981)
*Amerikalı filozof, tarihçi, yazar.
Orta çağda İbni Sina tıp
yazarlarının en büyüğü, Razi en
büyük doktor, Beyruni en büyük
astronom, İbni Heysem en büyük
optik alimi, Cabir bin Hayyan en
büyük kimyagerdi.
William James Durant*
(Vilyım Ceymıs Dürant)
(1885-1981)
* Amerikalı ilim tarihi araştırmacısı.
Kimya İbni Sina’nın buluşlarıyla
bugünkü seviyesine
ulaşabilmiştir.
Berthold Schwartz*
(1318-1384)
*Barutu bulan Alman kimyager.
Kimyanın babası Cabir bin
Hayyan’dır.
Britannica Ansiklopedisi
Razi modern kimyanın
kurucusudur.
Eric John Holmyard*
(Erik Caan Homyard)
(1891-1959)
*İngiliz bilim adamı, kimya tarihçisi.
Cabir’den sonra yaşayan Razi
kimya ilminin büyük
kurucularındandır.
Eilhard Wiedemann*
(1852-1928)
*Alman fizikçi.
İslam kimyacılarının
kendilerinden sonra gelenlere
bıraktıkları miras saymakla
bitmez.
ROGER GARAUDY*
(1913-…)
* Fransız filozof ve yazar, 1982’de Müslüman oldu, Müslüman
olmadan önce Marksizmin önemli savunucularındandı.
Gerçek kimyager Razi’dir.
Dr. Sigrid Hunke*
(1913-1999)
* Alman felsefeci, Avrupa Üzerine Doğan İslam Güneşi kitabının
yazarı.
Müslümanlardan önce kimyanın
mevcut olmadığını söylersek
mübalağa etmiş olmayız.
Haydar Bammat*
(1890-1965)
* Dağıstan’da doğdu, Paris’te yaşadı, devlet adamı, diplomat, yazar.
Şimdiki kimyayı deney
malzemeleriyle ilk defa kuranlar
Müslümanlar olmuştur.
Corci Zeydan*
(1861-1914)
*Hıristiyan Arap tarihçi, Beyrut doğumlu.
Müslümanların ayrı bir mesai
gösterip geliştirdikleri İslam’da ilk
ele alınan disiplinlerden biri
kimyadır.
Dr. Philip K. Hitti*
(1886-1978)
*Arap tarihçisi.
Kimyaya deneyciliği kazandıran
Müslümanlardır. Cabir bin Hayyan
kimya ilmine buharlaştırma, süzme,
saflaştırma, eritme, damıtma,
kristalizasyon metotlarını keşfederek
uygulamaya soktu.
Max Meyerhof*
(884-1951)
*Alman bilim adamı.
BATI’DA BİLİMSEL GELİŞMEYE ZEMİN
HAZIRLAYAN BAŞLICA ÜÇ FAKTÖR
VARDIR:
1. HAZRETİ İSA’NIN GETİRDİĞİ MESAJ
2. RÖNESANS’TAN (XVI. YÜZYIL İLE XVII.
YÜZYIL) SONRA BİZİM İLİM
TARİHİMİZDEKİ BÜYÜK İLİM
ADAMLARIMIZI ÖRNEK ALMALARI
3. FRANSIZ İHTİLALİNDEN (1789) SONRA
LAİKLİĞİN DOĞUŞUNUN BİLİME KATKISI
HAZRETİ İSA’NIN GETİRDİĞİ
MESAJ
• Hazreti İsa’nın getirdiği mesaj, Batı
medeniyetinin en güçlü, en sağlam ve en
önemli temelini oluşturur. Batı medeniyeti
böylece varlık sahnesine çıkmıştır. Çünkü;
Batı medeniyetinin esası; Grek felsefesi
(matematiksel düşünce), Roma hukuku ve
gerçek Hıristiyan dinine dayanmaktadır.
RÖNESANS’TAN (XVI. YÜZYIL
İLE XVII. YÜZYIL) SONRA BİZİM
İLİM TARİHİMİZDEKİ BÜYÜK İLİM
ADAMLARIMIZI ÖRNEK
ALMALARI
• Batı’daki bilimsel gelişmeye Rönesans’la
beraber zemin hazırlayan, aslında bizim
ilim tarihimizdir.
RÖNESANS’TAN VE FRANSIZ
İHTİLALİ’NDEN SONRA BATI’NIN
BİLİMDE İLERLEMESİ
• Rönesans; başta bilim olmak üzere çeşitli
dallarda Batı’nın ilerlemesidir.
• Rönesans, XVI. ve XVII. yüzyıllarda
yaşanmıştır.
• Fransız İhtilali 1789 yılında olmuştur.
• Batı’nın Rönesans’tan ve Fransız
İhtilali’nden önceki problemi dinle değil;
bozulmuş din adamlarıyla ve dinin
emirlerini kendi kişisel çıkarları için
kullanan o günkü kilise teşkilatıylaydı.
Laiklikten önce ruhban sınıf ne söylerse
doğruydu, asla sorgulanamazlardı.
Ruhban sınıfın baskısına karşı laiklik
doğmuştu. Eski sisteme teokratik düzen
deniyordu. İhtilalden sonraki sisteme laik
düzen dendi.
• Hıristiyanlık tahrif olduğundan
(bozulduğundan) ve tam hayatın içinde
olmadığından dolayı kilise teşkilatı ilme
karşıydı. Gerçek Hıristiyanlığın dinle
çatışması düşünülemezdi. Kilisenin bu
yanlışlığı, bilim adamlarında tepki
oluşturdu. Bilim adamlarının çoğunluğu
Descartes (1596-1650) (Dekart)’ın
“Metafizik, bilim olmaz; bilgi ancak
ölçülebilirdir.” sözünü esas aldı.
• Bilim adamları, bilimin konusunu maddeyle
sınırlandırmak istediler. Din ile bilim
arasında Batı’da uzun süren çatışmalar
yaşandı. Sonunda bilim adamları yanlış
olarak, din ile bilim arasında ayrılık var
sandılar. Sonuçta da, din ile bilim ayrışması
gerçekleşti. Din ve bilim, iki ayrı alan olarak
ele alındı.
• Din ve bilimin iki ayrı alan olarak ele
alınması, Batı’daki çaresizlikten başvurulan
bir şeydi.
• Günümüzde, üniversitelerimizde
benimsenen de budur.
• Batı’da; hem laikliğin doğuşundan sonra
hem de Rönesans’tan sonra Galileo,
Newton, Einstein, Pascal gibi dindar ve
dinin ilimden kopuk hâline üzülen insaflı
Batı bilim adamları da çıkmıştır. Bunların
içinde en meşhuru Pascal’dı. Pascal
(1623-1662) ve diğer bilim adamları
Hıristiyanlık ile bilimin beraber
olabileceğine inanıyorlardı; birleştirmek
için gayret gösterseler de belirtilen
sebeplerden dolayı başarılı olamadılar.
• Böyle bir ayrılık Müslümanlar olarak bizim
inanç sistemimizde de, ilme bakışımızda
da, tarihimizde de yoktur.
• Bilim zihnin, din ise kalbin ışığı olarak
görülmüştür.
• Din ile bilim, bizim tarihimizde hiçbir zaman
çatışır görülmemiştir, birbiriyle iç içe yer
almıştır.
• Bu konuda Müslümanlar olarak, çok şanslı
sayılırız.
• Müslümanların şimdiye kadar ilim adına
keşfettikleri çok şey vardır ve bundan
sonra da pek çok şey olacaktır.
• İbni Sina, Cabir bin Hayyan, Razi hem
büyük birer kimyacı hem de çok iyi bir
dindardılar.
• Diğer branşlarda da durum aynıydı ve
daha bunlar gibi on binlercesi vardı.
• İslam dininin ilme karşı olmadığı açıktır.
Nutuk’u dikkatle okuyanlar Atatürk’ün
dinine sahip çıktığını apaçık görürler.
• Söylev ve Demeçler 2. cilt 94. sayfada
Atatürk şöyle demektedir: “Bizim dinimiz
için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü
ile hangi şeyin bu dine uygun olup
olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz.
Hangi şey ki akla, mantığa, amme
menfaatine uygundur; biliniz ki o, bizzat
dinimize uygundur. İslamiyet son ve kamil
dindir. Akla, mantığa ve hakikate
uymaktadır.” Atatürk bu sözleriyle,
dinimizin Hıristiyanlıkla mukayese
olunamayacağını belirtmiştir.
• “Bütün bilimsel buluşları dinimiz daha
önceden söylemiştir.” demek aşağılık
kompleksini hatıra getiren bir cümle
olabilir. Bu nedenle böyle bir yaklaşımda
bulunmamalıdır. Fakat ilim adına ortaya
konan hususların hiçbirinin dinimizle
çelişmeyeceğini bilmek gerekir.
Günümüzdeki bilimsel gelişmeler
incelendiğinde her bir gerçeğin dinimizle
örtüştüğünü ve uyum içinde bulunduğunu
görmek mümkündür.
• İslam dinini Hıristiyan dinine kıyas edip
Avrupa gibi dine lakayt olmak, çok büyük
bir hatadır. Birincisi; Avrupa, dinine
sahiptir. Başta Wilson, David Lloyd
George (Deyvid Loyd Corc), Venizelos gibi
Avrupa büyükleri dindardılar. Bu
büyüklerin bir papaz gibi dinlerine
mutaassıp olmaları, Avrupa’nın dinine
sahip olduğunun göstergesidir.
• İslamiyet’i Hıristiyan dinine kıyas etmek,
yanlış kıyastır. Çünkü; Avrupa, dinine
bağlıdır.
MÜSLÜMANLAR DİNE KARŞI
LAKAYT OLUNCA FEN VE
TEKNOLOJİDE PERİŞAN
OLMUŞLARDIR
• Ne vakit Müslümanlar dine ciddi sahip
olmuşlarsa, ilimde o zamana göre çok
yüksek ilerleme kaydetmişlerdir. Ne vakit
dine karşı lakayt vaziyeti almışlar, fen ve
teknolojide perişan vaziyete düşerek
tedenni etmişlerdir.
• Başka dinin aksine, dinimize bağlı olma
derecesinde milletimiz ilerlemiş; ihmali
nispetinde de geri kalmıştır. Bu, tarihsel bir
gerçektir.
BATILI
BİLİM ADAMLARINDAN
BAZILARININ HAYATI VE
MEŞHUR OLMUŞ
ÖZDEYİŞLERİ
Bana bir dayanma noktası
gösteriniz. Dünyayı yerinden
oynatayım.
Arşimet*
* Yunan matematikçi, fizikçi, astronom,
filozof ve mühendistir. Milattan önce 287
yılında doğmuştur. Milattan önce 212
yılında ölmüştür. Hamamda yıkanırken
suyun kaldırma kuvvetini bulmuştur. Bilime
en büyük katkısı bu keşfidir.
İnsan, hangi fen dalı ile fazla
meşgul olursa onda fani olur.
Prof. Dr. Sir James Jeans*
(Sör Ceyms Jiyns)
(1877-1946)
* Sir James Jeans ikinci Einstein olarak bilinir.
Esrarlı Kainat ve Etrafımızdaki Kainat isimli
eserleri Milli Eğitim Bakanlığı tarafından tercüme
ettirilip yayınlanmıştır.
Modern ilimlere göre ısının değişmesi
olayı son noktasına ulaşmış değildir.
Şayet böyle bir şey olmuş olsaydı
bugün biz yer yüzünde bulunup bu
konu üzerinde düşünemezdik. Bu olay
zamanla atbaşı yürümektedir. Bu
sebeple evrenin bir başlangıcı vardır.
Prof. Dr. Sir James Jeans*
(Sör Ceyms Jiyns)
(1877-1946)
* İngiliz fizikçi ve gök bilimci, en çok termodinamik ve ısı konuları ile ilgilendi.
“Etrafımızdaki Kainat” kitabı, termodinamik ve ısı konularıyla özellikle
ilgilidir.
Sözün kısası evrenin ezeli
olması imkansızdır.
Prof. Dr. Sir James Jeans*
(Sör Ceyms Jiyns)
(1877-1946)
* İngiliz fizikçi ve gök bilimci, en çok termodinamik ve ısı
konuları ile ilgilendi. “Etrafımızdaki Kainat” kitabı,
termodinamik ve ısı konularıyla özellikle ilgilidir.
Gördüğümüz alev alev yanan
güneş, pırıl pırıl parıldayan yıldızlar
ve çeşitli hayat sahipleriyle dolup
taşan dünyamız bütünüyle evrenin
belirli bir noktadan başladığını,
muayyen bir zamanda var
olduğunu açıkça göstermektedir.
Prof. Dr. Frank Allen*
(Firenk Ellın)
(1908-2001)
* Kanadalı fizikçi, İskoçya’da yaşadı.
Evren sonradan meydana
gelmiş bulunmaktadır. Eğer
maddenin başlangıcı olmasaydı
(madde ezeli olsaydı)
termodinamik kıyametin çoktan
kopmuş olması lazımdı.
Prof. Dr. Frank Allen*
(Firenk Ellın)
(1908-2001)
* Kanadalı fizikçi, İskoçya’da yaşadı.
BLAISE PASCAL
(1623-1662)’IN HAYATI
• Meşhur Fransız matematikçisi, fizikçisi ve
kimyacısıdır. Aynı zamanda filozof ve
yazardır.
• Maddenin boşluklu yapısı üzerinde
çalışmalar yaptı. 1647 yılında bu
çalışmalarını “Boşlukla İlgili Yeni
Deneyler” ve “Boşluk İncelemesine Giriş”
adlı kitaplarında yayınladı.
• İlk hesap makinesinin mucididir.
• Basınç üzerine çok sayıda çalışmaları
vardır. Toriçelli (1608-1647)’nin
varsayımlarını yaptığı deneylerle
doğruladı.
• Uluslararası sistemde (SI) basınç ölçüsü
birimi, pascaldır. Pa kısaltmasıyla
gösterilir. Pa tanımını Pascal (Paskal) şu
şekilde yapmıştır: 1 m2’lik yüzeye dik
doğrultuda etki eden kuvvet 1 Newton ise
bu yüzeydeki basınç 1 pascal olur.
• 1652’de manastıra kapanarak kendini ilme
verdi. 1654’te yaşadığı bir vecd hâlinden
sonra kesin kararlar aldı. Bundan sonra
Pascal, bütün varlığıyla Tanrı’ya yöneldi.
Hayatındaki bu kararından sonra yoğun
bir şekilde bilimsel araştırmalarına da
devam etti.
• Descartes (Dekart), bilimin konusunu
maddeyle sınırlandırmıştı.
• Hıristiyanlık tahrif olduğundan
(bozulduğundan) ve tam hayatın içinde
olmadığından kilise teşkilatı ilme karşıydı.
Kilise teşkilatında ilme karşı olmayan,
azınlık bazı kişiler de az da olsa mevcuttu.
• Tahrif olmuş din ile bilim arasında Batı’da
uzun süren çatışmalar yaşandı. Sonunda
bilim adamlarının bir kısmı yanlış olarak
din ile bilim arasında ayrılık var sandılar.
Böylece din-bilim ayrışması gerçekleşti.
• Aslında kilisenin yanlışlığına karşın bilim
adamlarında oluşan tepki, dine karşı
olduklarından değildi, zaruretten ileri
geliyordu. Descartes (Dekart) bu tepkiyi
gösterenlerin başında gelen, akılcı insan
olmasına rağmen “Allah vardır.” diyordu.
• Dekartçı düşünceye, Kartezyen düşünce
başka bir ifade ile Kartezyenizm denir.
Kartezyen felsefe, din ile ilim ayrılmasını
netice vermiştir.
• O dönemde Kartezyenizm, pansuman
tedavi olarak mecburiyetten dolayı ortaya
atılmıştı.
• İlerici ve gerici deyimleri ilk olarak Batı’da
kullanılmıştır. Kilisedekilere ve kilise
taraftarlarına gerici, kiliseye karşı
gelenlere de ilerici denilmiştir.
BLAISE PASCAL’IN MEŞHUR
OLMUŞ SÖZLERİ
• “Between us and heaven or hell there is
only life, which is the frailest thing in the
world.”
• “Bu dünya ile öbür dünya arasında çok
ince bir perde vardır, her an oraya da
geçebiliriz veya burada da kalabiliriz.”
Blaise Pascal
• “Faith certainly tells us what the senses do
not, but not the contrary of what they see;
it is above, not against them.”
• “İman bize kesinlikle aklımızın zıddını
değil; aklın gereğini hatta daha da üstünü
söyler.”
Blaise Pascal
• “If you gain, you gain all. If you lose, you
lose nothing. Wager then, without
hesitation, that He exists.”
• “Kazanırsan, her şeyi kazanırsın.
Kaybedersen, hiçbir şey kaybetmezsin.
Tereddüt etmeden, bahse gir, ki O var.”
Blaise Pascal
Galilei Galileo (Geliley Gelileyo)
(1564-1642)’nun Hayatı
•
•
•
•
•
•
•
İtalyan astronom, matematikçi ve fizikçidir.
Dinamik ilminin kurucusudur.
Sıvılı termometrenin mucididir.
İlk mikroskobun kaşifidir.
Dürbünü bulmuştur.
En çok gök cisimleri üzerine çalışmıştır.
Çevresine rağmen bilimsel mücadelesinde
“Her şeye rağmen dünya dönüyor.”
demesiyle meşhurdur.
• Dünyanın yuvarlak olduğunu keşfeden
bilim adamıdır. 1633’te “Dünya
yuvarlaktır.” dediğinden engizisyon
mahkemesine çıkarılmıştır. Söyleminden
vazgeçti gibi gözüktüğünden giyotinden
kurtulmuş; fakat bundan sonraki hayatı,
ömrünün sonuna kadar göz hapsinde
geçmiştir.
• Bunun iki nedeninden birincisi kilisenin
ilme karşı oluşudur. İkincisi ise Galileo’nin
ilimle dini birleştirmek isteyen gerçekten
inançlı biri olmasıdır.
Galilei Galileo (Geliley
Gelileyo)’nun Meşhur Sözü
• “I do not feel obliged to believe that same
God who endowed us with sense, reason,
and intellect had intended for us to forgo
their use.”
• “Allah bize verdiği bu aklı, akıldan istifa
etmemiz (vazgeçmemiz) için vermemiştir;
Allah aklı bize idrak edelim, muhakemeli
ve mantıklı olalım diye vermiştir.”
Galilei Galileo (Geliley Gelileyo)
ISAAC NEWTON (AYZIİK
NİÜVTIN) (1642-1724)’IN HAYATI
• İngiliz fizikçisi, matematikçisi ve
astronomudur.
• Newton çekim kanununu (evrensel çekim
teorisi) bulmuştur. Newton çekimi veya
Newton kanunu olarak da adlandırılan bu
kanun şöyle ifade edilir: Gezegenler
arasında kütleyle doğru, aradaki uzaklığın
karesiyle ters orantılı olan bir çekim vardır.
• Aynı çekimi atomda da görüyoruz.
•
•
•
•
Tarih ve dinle ilgili kitapları da vardır.
Dinle ilgili eserleri, iki tanedir.
Simya üzerine çalışmaları vardır.
Yere düşen bir elma gibi önemsiz bir olay,
Newton’da büyük ilhamlara kapı
aralamıştır.
ISAAC NEWTON (AYZİK
NİÜVTIN)’IN MEŞHUR SÖZÜ
• “Nature and nature's laws lay hid in night;
God said "Let Newton be" and all was
light.”
• “Tabiattaki Allah’ın kanunları karanlıktaydı
(insanlar tarafından bilinmiyordu); Allah
Newton'a emretti ve her şey aydınlandı
(insanlar kanunlardan haberdar oldu).”
ISAAC NEWTON (AYZIİK NİÜVTIN)
Albert Einstein
(Elbırt Aynsstayn)’ın Hayatı
(1879-1955)
• 1905 yılında izafiyet (rölativite=görelilik)
teorisini ortaya koydu.
• 1921’de Nobel ödülü aldı.
• Yapay einsteinium elementine Albert
Einstein’ın adına izafeten bu isim
verilmiştir.
• Einsteinium elementinin atom numarası
99’dur ve Es sembolüyle gösterilir.
• Einstein atomu bir canavara kaptırdığını
ancak Hiroşima ve Nagazaki’nin yerle bir
olmasından sonra anlayabilmiştir.
Ağlayarak Japonyalı bilgin dostundan özür
dilemiştir. Nükleer enerji, Batılıların elinde
akıl ve vicdanın kontrolünden çıktığı için
Japonya’da dev şehirlerin yerle bir
olmasına, binlerce insanın ölmesine sebep
olmuştur.
• Günümüzde de atom bombası, tehdit ve
tedbir unsuru olarak değişik ellerde
tutulmaktadır.
• Bu bakımdan insan unsurunun iyi
eğitilmesi gerekir. Akıl ve düşünce
prensipleri üzerine oturtulan fen ve teknik;
beraberinde, insanlığı düşünme ile kalp ve
vicdan duyarlılığını da getirebilmelidir.
• Maddenin dalga özelliği ile ilgili “süper
sicim teorisi” veya uluslar arası ismiyle
“superstring teorisi” 1915 yılında Einstein
tarafından keşfedilen bir teoridir.
Albert Einstein (Elbırt Aynsstayn)’ın
Meşhur Olmuş Sözleri
• “Dinsiz ilim kör, ilimsiz din de topaldır.”
(“İlimsiz din topal, dinsiz ilim ise kördür.”)
Albert Einstein
•
“Kainatın yaratıcısına olan inanç, ilmi
araştırmanın en kuvvetli ve en asil
muharrik (tahrik eden, harekete geçiren)
gücüdür."
Albert Einstein
•
“Allah zar atmıyor. Buna ikna oldum."
Albert Einstein
DİN İLE İLMİ BERABER ELE
ALAN BATILI DÜŞÜNÜRLER
METAFİZİK AKLA TERS
DEĞİLDİR
• Descartes, Gottfried Wilhelm Leibniz,
Nicholas Malebranche akılcı insanlardı
ama “Allah vardır.” diyorlardı.
• Shakespeare ve Goethe de Allah’a
inanıyordu.
• Bunlar gibi başka Batılı düşünürler de
iman hakikatlerinin akla ters olmadığını
rahatlıkla her ortamda belirtebiliyorlardı.
“Cehalet Tanrı’nın laneti
olduğuna göre, bilgi göklere
uçabileceğimiz kanatlardır.”
William Shakespeare *
(1564-1616)
* İngiliz tiyatro yazarı ve düşünürüdür.
“Mezardakilerin pişman
oldukları şeyler için
dünyadakiler birbirlerini yiyor.”
Johann Wolfgang von Goethe *
(1749-1832)
* Alman romancı, oyun yazarı, şair,
hümanist, bilim adamı, filozof ve
politikacısıdır.
Gottfried Wilhelm Leibniz (16461716)
• Ünlü Alman filozofudur.
• Bilim dünyasının en önemli sistemci
düşünürlerindendir.
• Matematik, metafizik ve mantık
alanlarında ileri sürdüğü yeni düşünce ve
görüşleriyle tanınır.
• Akılcı insandır ama “Allah vardır.”
demektedir.
Nicholas Malebranche (16381715)
• Nicholas Malebranche, Fransız filozofudur.
• Malebranche, zihinle beden arasındaki gözle
görülür bağın Tanrı'nın müdahalesiyle
kurulduğunu ifada eden okkasyonalist görüşü
geliştirmiştir.
• Akılcı insandır ama “Allah vardır.” demektedir.
• Malebranche; “Tanrı, gücünü insana
aktarmış değildir. Bir şeyi bildiğimiz zaman
Tanrı'nın bildirmesiyle biliriz. Tanrı
zihnindeki ideaları bilir. Bizi aydınlatmak
suretiyle insana herhangi bir şeyi bilme
olanağı veren Tanrı'dır.” demiştir.
AVRUPA BÜYÜKLERİ
DİNDARDI
(BATILI DİNDAR BAZI
DEVLET ADAMLARI VE
SÖZLERİ)
Sana muasır bir vücut olamadığımdan dolayı
müteessirim ey Muhammed. Muallimi ve naşiri
olduğun bu kitap, senin değildir; o ilahi bir kitaptır.
Bu kitabın ilahi olduğunu inkar etmek, mevcut
ilimlerin batıl olduğunu ileri sürmek kadar
gülünçtür. Bunun için, insanlık senin gibi mümtaz
bir kudreti bir defa görmüş, bundan sonra da
göremeyecektir. Ben, heybetli ve azametli
huzurunda tam ve sarsılmayan bir hürmetle
eğilirim.
Prens Otto von Bismarck
(1815-1898)*
• *Alman başbakanı.
Thomas Woodrow Wilson (18561924)
• Thomas Woodrow Wilson (1856-1924),
Amerika Birleşik Devletleri'nin 1913-1921
tarihleri arasındaki 28. Başkanıdır.
• 1919 yılında Nobel Barış Ödülü'ne layık
görülmüştür.
• ABD Başkanı Wilson’un sanki bir papaz
gibi dinine karşı aşırı bağlı olması
Amerika’nın dinine sahip olduğunu
gösterir.
David Lloyd George (1863-1945)
• 1916-1922 tarihleri arasında arasında
İngiltere başbakanıdır.
• İngiltere başbakanı David Lloyd George’un
papaz gibi dinine karşı aşırı sevgi
göstermesi İngiltere’nin dinine sahip
olduğunun şahididir.
Elefterios Venizelos (1864-1936)
• Yunanistan'ın 1910-1915 tarihleri
arasındaki başbakanıdır.
• Yunanistan başbakanı Venizelos’un dinine
ifrat derecede bağnazlığı Avrupa’nın
dinine karşı bir yönüyle mutaassıp
olduğunu ispat eder.
KUR'AN'I TASDİK EDEN
BATILI DÜŞÜNÜRLERDEN
BAZILARININ SÖZLERİ
Zaman geçtikçe Kur'an’ın ulvi
sırları inkişaf ediyor.
Doktor Maurice (Moris)*
(1564-1616)
*Meşhur İslam araştırmacısı, oryantalist ve
Arap edebiyatı mütehassısı.
Kur’an, baştan ayağa kadar samimiyetle
ve hakkaniyetle doludur. Kur’an'ın
ulviyeti; onun cihanşümul (cihanı
kuşatan, dünya genişliğindeki, kainatı
ilgilendiren) hakikatindedir.
Thomas Carlyle (Karlayl)*
(1795-1881)
*İskoçyalı meşhur yazar ve tarihçi.
Müslümanlık teslis akidesini
reddeder.
Edward Gibbon (Edvor Gibon)*
(1737-1794)
* İngiltere'nin en meşhur ve en büyük tarih
yazarlarındandır. İngiliz milletvekilidir.
Kur’an, bütün iyilik ve fazilet
esaslarını ihtiva eder; insanı her
türlü sapkınlıktan korur.
Sedio*
*Oryantalist.
Yaratıcı’nın hukuku ile yaratılanların hukuku,
ancak Müslümanlık tarafından mükemmel bir
surette tarif olunmuştur. Bunu yalnız
Müslümanlar değil, Hıristiyanlar da Museviler
de itiraf ediyorlar.
Marmaduke William Pickthall
(Marmadük Piktol)*
(1795-1881)
*İskoçyalı meşhur yazar ve tarihçi.
Kur’an öyle bir peygamber sesidir
ki, onu bütün dünya dinleyebilir. Bu
sesin aksi saraylarda, çöllerde,
şehirlerde ve devletlerde çınlar.
Samuel Johnson
(Dr. Johnson)*
( 1709-1784)
*İngiliz yazar ve şair.
Kur’an, dünyada en büyük hakikat
olan “Allah'ın birliğine inanmak”
hakikatini dünya çapında ilan eder.
Doktor City Youngest
(Siti Yangest)*
*İngilizce-Arapça ve Arapça-İngilizce sözlük
yazarı.
Kur'an'ın lisanı her yönüyle
benzersizdir.
Kur'an muhteşem bir mucizedir.
Corsele (Korsel)*
* Kur’an'ın mutaassıp münekkidi ve
mütercimi.
Kur’an beşeriyete ilahi bir lütuftur.
Kur’an muzaffer cumhuriyetler
meydana getirmiştir.
John Medows Rodwell
(Radvel)*
(1808–1900)
• *Kur’an ayetlerini iniş tarihine göre 1876 yılında
İngilizce’ye tercüme ve tertip eden, İngiltere'nin
İslam bilimiyle uğraşan papazlarından.
Müslümanlık günümüz dünyası için
en uygun bir dindir. Cihan
medeniyetlerinin dayandığı bütün
temelleri ihtiva eder.
Gaston Care
(Gaston Kar)*
*Fransa'nın en meşhur oryatalistlerinden.
Kur'an bütün dinî kitaplardan
üstündür.
Jochahim Du Rulph
(Yoahim Dü Raf)*
*Alman alimlerinden ve oryantalistlerinden.
MADDENİN YAPISINDA
VURGULANMASI GEREKEN
BAŞLICA ÖGELER
•
•
•
•
•
Maddenin yapısı taneciklidir.
Maddenin yapısı boşlukludur.
Maddenin tanecikleri hareketlidir.
Tanecikler arasında çekim kuvveti vardır.
Tanecikler arasındaki mesafeler farklı
farklıdır.
• Taneciğin fiziksel özelliği yoktur; tanecik
hâl değiştirmez.
MADDENİN TANECİKLİ YAPISI
GÖZLEMLENEBİLİR Mİ?
• 30 milyon defa büyülten STM (tarayıcı
tünel mikroskobu) ile atom ve moleküller
görülebilmektedir.
• Bilgisayardaki renklendirme dışında,
görülen gerçek görüntüdür.
• Kitaplardaki molekül modelleri yanlıştır,
gerçek görüntü değildir.
• Atomlar yuvarlak model olarak, moleküller
de birbirine geçme modeli şeklinde
görülürler.
• Atom çapı 10-8 cm olduğuna göre, atom
mikroskopta 0,3 cm büyüklüğünde görülür.
Günümüzde çekirdek, proton, nötron,
elektron zaten görülemezler. Esirin de
görülmesi mümkün değildir. Ancak
belirtilen ispat yollarıyla varlığına delil
getirilmektedir.
• Göremediğimiz, mikroskop veya X
ışınlarıyla bile tespit edemediğimiz madde
de vardır. Bunlara ancak günümüzün
teknolojisi ile ulaşılmaktadır.
ATOM ALTI PARÇACIKLAR
(PARTİKÜL TEORİSİ)
NAZZAM’IN PARTİKÜL TEORİSİ
İLE İLGİLİ 12-13 ASIR ÖNCEKİ
KEŞFİ
• Atom teorisini ilk ortaya koyan Yunan
bilginleri maddenin en küçük parçasının
atom olduğunu söylerken bir İslam alimi
olan Nazzam, maddenin sonsuz denecek
ölçüde parçalanabileceğini söylemiş ve
günümüzün ilim adamlarından biri gibi
konuşmuştur.
• Bugünün partikül teorisi perspektifinden
atom altı parçacıklar düşünülerek bu
meseleye bakıldığında Nazzam’ın 12-13
asır önce, çok derin şeyler söylemiş
olduğu iddia edilebilir.
ESİR İLE İLGİLİ BİLDİKLERİMİZ
• 19. asrın sonları ve 20. asrın başlarında
bilim dünyasının yoğun bir şekilde tartıştığı
esirin varlığı konusunda günümüzün bilim
adamları arasında birlik olduğu
söylenebilir. Yine de bazı kişilerin kabul
etmediğini söyleyebiliriz.
• Esir, atomdan çok küçüktür. Esirin de
zerreleri vardır. Günümüzün bilinen en
küçük parçacığı, esirin zerreleridir.
• Önce esir, sonra atom var edilmiştir. Atom
esirden yapılmıştır. Atomun yapı taşları
esirdendir.
• Esir, atomların tarlasıdır. Esiri bir deryaya
benzetirsek onda yüzen varlıklar; atomlar,
moleküller, iyonlar, formül-birimler ve
galaksiler olur.
• Esir, su gibi akıcıdır. Hava gibi nüfuz
edicidir. Esirin nüfuz etmediği madde
yoktur.
• Isı, ışık, elektrik ve sesin yayılması esirin
varlığını gösterir. Çünkü, boşlukta bunların
yayılması düşünülemez. Dolayısıyla uzay
boşluğu yoktur. Uzayın derinlikleri,
sonsuza kadar uçsuz bucaksız bir boşluk
değil; uzay, kesinlikle esir maddesiyle
doludur. Gezegenler arasındaki çekme ve
itme kanunları da ancak esirin varlığıyla
açıklanabilir. Yine uzay boşluğu dışındaki
her çeşit boşlukta da esir vardır.
• Atomların yapı taşı birdir. Proton, nötron
ve elektronun farklı adetlerinin bir araya
gelmesiyle farklı atomlar ortaya çıkıyor.
Bunun gibi proton, nötron, elektron ve
diğer atom altı parçacıklarının da aynı yapı
taşının farklı adetlerinin bir araya
gelmesiyle ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
• Buz ile su buharının birleşmesinden su
oluşabiliyor. Bunun gibi atom içinde de
birleşmeler, dönüşümler ve eşitlikler
gerektiğinde oluyor.
TANECİK DÖNÜŞÜMLERİ,
ENERJİ VE ESİR İLİŞKİSİ
• Bu birleşme, dönüşüm ve eşitliklerden
bazıları şunlardır:
• Proton + Elektron → Nötron
• Nötron → Proton + Elektron
• Bu durum bize hem esir maddesinin enerji
ile ilgili olduğunu ispat eder hem de
atomdaki taneciklerin yapı taşının aynı
olduğu konusunda fikir verir.
• Esirde tabir caiz ise büyük bir enerji
olduğu düşünülüyor.
• Kandiller bir zaman zeytinyağı ile yakılır.
Sonra petrol ve elektrik enerjisi devreye
girer. Petrolün devrinin bitmesi yakın
görünüyor. Yer ve gök hazinelerinin
üstündeki perdenin kalkacağı ve yeni
enerji kaynaklarının açılacağı bir dönem
beklenmektedir. O dönemin ulaşım
vasıtaları temiz enerjiyle veya enerjiye bile
lüzum görülmeden çalışacaktır.
• Maddenin 4 hâli olduğu gibi esirin de
hâlleri vardır.
• Maddenin hâllerinde formül aynı kalmakla
beraber isimler ve görünüşler farklı oluyor.
Su buharı, su, buz örneğinde olduğu gibi
gaz, sıvı ve katı üç tür maddenin de
formülü H2O’dur. Bunun gibi esir maddesi
de esir kalmakla beraber, diğer maddeler
gibi farklı şekil alabilir ve ayrı suretlerde
bulunabilir.
•
•
Hem madde esirden yapılmıştır hem de
madde içinde esir vardır.
Esirin farklı şekillerinden bir kısmı tartı ve
ölçüye gelir, bir kısmı ise tartı ve ölçüye
gelmez. Demek ki ölçülemeyen de bilim
oluyor. Esir, tartı ve ölçüye gelmeyen
ortamları da oluşturur. Esir; madde ve
mana alemlerinin arasında bir yapıya
sahiptir. Bu nedenle esir maddesi,
manevi varlıkların da yaşama ortamı
olarak düşünülebilir.
•
•
Demek ki bilimin konusu maddeyle sınırlı
değildir; metafizik de bilim kabul
edilmelidir. Esir ruha yakın bir yapıda
olup vücudun en zayıf mertebesidir.
Esirle ilgili ortaya çıkacak ispatlar, bizi,
din ile ilmin buluştuğu noktalara
götürebilir.
Maddenin % 96’sını oluşturan ve
günümüzde bilinmeyen madde olan
karanlık maddenin esir olabileceği
düşünülmektedir.
ATOM ALTI PARÇACIKLAR DA
ESİRDEN YAPILMIŞ OLABİLİR
• Esir maddesi atom altı parçacık olduğu
gibi diğer atom altı parçacıklar da esirden
yapılmış olabilir.
HİGGS PARÇACIĞI (HİGGS
BOZONLARI): KEŞFEDİLMEMİŞ
ATOM ALTI PARÇACIK
• Higgs parçacığı (Higgs bozonları),
günümüzdeki madde kuramının henüz
keşfedilmemiş taneciğidir. Higgs bozonları
atom altı parçacıklardandır.
• Higgs bozonlarının esir olabileceği
düşünülmektedir.
• Cenevre’de Avrupa Nükleer Araştırma
Merkezi (CERN)’in yerin altındaki büyük
laboratuvarına dünyanın en büyük süper
iletken mıknatısı indirilmiştir. Mıknatıs,
Büyük Hadron Çarpıştırıcısında (LHC)
“parçacık çarpıştırma deneyi” için
kullanılacaktır. Büyük Hadron
Çarpıştırıcısının niçin inşa edildiğini tek bir
cümleyle yanıtlarsak bu yanıt “Higgs
bozonlarının keşfedilmesi amacıyla inşa
edildiği” şeklinde olacaktır.
• Higgs kelimesinin sözlük anlamı “çok
büyük bir sıçrama” demektir.
AVRUPA NÜKLEER ARAŞTIRMA
MERKEZİ (CERN)’DEKİ YÜZYILIN
DENEYİ
• CERN Cenevre’dedir.
• CERN’de 2008 yılının eylül ayında büyük
bir deney gerçekleştirilmiştir.
• CERN’de görevli bilim adamlarının bazıları
Türk bilim adamıdır. Ancak CERN’e üye
değildirler.
• Maddenin başlangıcının olduğu, başka bir
ifade ile maddenin belli bir başlangıçtan
itibaren var edildiği konusu, CERN’deki
deneylerin sonucunda deneysel olarak da
ispat edilecektir.
• Big Bang (Büyük Patlama) teorisine göre
madde zaten ezelî (öncesiz) değildir.
• İlk var edilişin nasıl olduğunu tam olarak
bilemeyiz. Çünkü, göklerin ve yerin
yaratılışına şahit tutulmadık.
• Zamanı geriye götürüp bu gerçeğe şahit
olma konusu ise..!
BİG BANG (BÜYÜK PATLAMA)
TEORİSİ
• Big Bang (Büyük Patlama) teorisi basitçe
şöyle özetlenebilir: 13,7 yıl önce evren bir
nokta olarak var edildi ve genişletildi. Bu
teoriye göre evrenin bir başlangıç noktası
vardır. Bu başlangıç noktasından önce
madde ve zaman yoktur.
• Evrenin başlangıç noktası denildiğinde,
noktanın boyutunun olmadığı bilinmelidir.
• Var ediliş ve genişleme, bir emirle
başlamıştır. Genişleme, devam
etmektedir.
ZIT İKİZ ATOM ALTI
PARÇACIKLAR
• Kainatın herhangi bir noktasında bir
partikül yaratılınca onunla birlikte zıt ikizi
de meydana gelir.
• Elektronun zıt ikizi pozitron, protonun zıt
ikizi anti proton, nötronun zıt ikizi anti
nötron, nötrinonun zıt ikizi anti nötrinodur.
KUARK ADIYLA BİLİNEN ATOM
ALTI PARÇACIKLAR
• Kuarklar; proton ve nötronları oluştururlar.
• Kuark adı verilen partiküller de çiftler
hâlindedir: Yukarı kuark-aşağı kuark, üst
kuark-alt kuark, tuhaf (garip) kuark-tılsım
kuark.
• Kuarklar; hem elektromanyetik kuvvet,
zayıf kuvvet ve nükleer kuvvetin ortaya
çıkmasına sebeptir hem de bunların
etkilerini duyarlar.
• Kuarklar belki de esirdir.
MADDENİN ZIT EŞİ VEYA ANTİ
MADDE ADIYLA BİLİNEN ATOM
ALTI PARÇACIKLAR
• Bildiğimiz atoma karşılık olarak çekirdeği
negatif, elektronu pozitif (pozitron) olan
atomlar da vardır. Bu atomlardan oluşan
madde; maddenin zıt eşi veya anti madde
olarak adlandırılır.
• Sebepler dünyasında her şeyin çift
yaratılmış olmasını, anti madde ile evren
bazında da görmüş oluyoruz.
• Madde, enerjinin yoğunlaşmış şekli olarak
da tarif edilebilir ve tekrar enerjiye
dönüşebilir.
• Fisyon ve füzyon reaksiyonlarında,
kütlenin binde bir, on binde bir gibi çok
küçük bir kısmı enerjiye dönüşür. Geri
kalan kısmından ise başka element oluşur.
• Anti madde, kuantum mekaniğinin en sırlı
konularındandır.
• Dünyada anti madde yoktur.
• Anti maddenin varlığı CERN’de tanecik
hızlandırıcılarda ortaya konulmuştur. Atom
altı parçacıkların ışık hızına yakın hızda
parçalanmasıyla CERN’de çok küçük
miktarda bir görünüp bir kaybolan anti
madde ispatlanmıştır.
• Anti madde bazı yıldız sistemlerinde
bulunmaktadır.
• Evren var edildiğinde, eşit miktarda madde
ve anti maddenin yaratıldığı tahmin
edilmektedir.
ANTİ MADDE NİÇİN BİR
GÖRÜNÜP BİR
KAYBOLUYORDU? (DÜNYADA
ANTİ MADDE NEDEN YOKTUR?)
• Beta bozunmasında, nötron protona
dönüşür ve dışarıya bir elektron ile bir anti
nötrino denilen tanecik neşrolunur.
• Nötron → Proton + Elektron + Anti nötrino
• Bazı nadir izotoplarda ise çift beta
bozunması görülür.
• Çift beta bozunmasında, nötronların ikisi
birden aynı anda bozunur. İki protona
dönüşür. Bu esnada iki elektron ile iki anti
nötrino yayılır.
• Çift beta bozunmasının farklı bir
versiyonunda ise anti nötrino oluşmaz.
• Beta bozunmasında dışarıya bir anti
nötrino neşredilir. Çift beta bozunmasında
ise dışarıya iki anti nötrino neşredilir. Bu;
bir nötronda bir anti nötrino bulunduğu
anlamına gelir.
• 2Nötron → 2Proton + 2Elektron
• Çift beta bozunmasının farklı versiyonunda
oluşan anti nötrino çekirdekten dışarı
çıkamadan, çekirdekteki bir başka nötron
tarafından absorbe edilir. Bizim bunu
gözlemimiz, anti nötrinonun bir görünüp bir
kaybolması şeklinde olur. Buna, anti
nötrinonun gizlenmesi de diyebiliriz. Dünyada
anti maddenin olmayışı, anti maddenin
gizlenmesinden dolayı olabilir. Şayet
böyleyse; nötronun yapısında gizlenmiş anti
nötrino maddenin temel parçacıkları arasında
ayrı bir yer alacaktır.
• Anti madde, tanecikler arasında müstakil
olarak mevcut değildir.
• Anti madde, evrenin başlangıcında yüksek
sıcaklık şartlarında mevcuttu.
DÜNYADA NİÇİN ANTİ MADDE
YOKTUR?
• Anti madde ile madde birbirine temas
ettiğinde her ikisi de büyük bir enerji açığa
çıkararak ortadan kaybolurlar.
• Madde ile anti madde karşılaştığında;
maddenin %100’ü enerjiye dönüşür. Bu,
patlayan bir hidrojen bombasının
bıraktığının, 143 katı fazla enerji demektir.
• Şayet dünyada anti maddenin gizlenmesi
olmasaydı, dünya olmayacaktı.
ELEKTRON İLE POZİTRON
BİRBİRİNİN ANTİ MADDESİDİR
• Elektron ve pozitron arasındaki temas
neticesinde, 511000 elektron volt (eV) gibi
enerjiye sahip gama ışınları meydana
gelir.
• e elektron, V ise volt demektir. eV elektron
volt olarak okunur. Bazı kitaplarda elektro
volt olarak geçmektedir. Doğrusu elektron
volttur.
• Gama ışını, enerjisi en yüksek ışındır.
• Elektronun (madde) atom numarası -1,
kütle atom numarası 0’dır. Pozitronun (anti
madde) atom numarası +1, kütle atom
numarası 0’dır.
• İkisini topladığımızda atom numarası da
kütle atom numarası da 0 olan gama ışını
oluşur ve enerji açığa çıkar.
ATOM ALTI TANECİKLERİN DİLİ
• Atom altı tanecik araştırmalarında daha
derinlere inildikçe, çok küçük kütleli ,
kütlesiz, çok hızlı ve çok kısa ömürlü
taneciklerin varlığı bize şunları
düşündürüyor:
• Madde her an, sanki varlık-yokluk
sınırından ve hatta yokluktan var ediliyor.
• Atom altı dünyası sabit ve hareketsiz
değildir. Var edildikten sonra kendi hâline
bırakılmamıştır.
• Bu kadar küçük, hızlı, her an oluşan ve
başka şeylere dönüşen bu kadar çok
taneciğin var edilmesi bizim, büyüklüğü,
ilmi, hesabın inceliğini ve sonsuzluğu
anlamamız içindir.
ETHER (ETER) VE ETER ALTI
ADIYLA BİLİNEN ATOM ALTI
PARÇACIKLAR
• Küçük alem diyebileceğimiz atom altı
partiküller, değişik çevrelerde eter, eter altı
gibi adlarla da anılmaktadır.
• Eteri bazıları kabul eder, bazıları kabul
etmez.
MUON ADIYLA BİLİNEN ATOM
ALTI PARÇACIK
• Uzaydan dünyaya gelen muon adı verilen
parçacıklara da atom altı parçacık
denebilir.
KARANLIK MADDE
• Maddenin % 96’sının ne olduğu
günümüzde bilinmiyor. Buna karanlık
madde denmektedir.
KARANLIK ENERJİ VE KARANLIK
MADDE
• Bir görüşe göre de bilinmeyen % 96’nın; %
70’i karanlık enerji, % 20’si ise karanlık
maddedir.
• Evrendeki maddenin sadece % 4’ünün ne
olduğu bilinmektedir.
• Varlığın gözlemlediğimiz kısmı; bütününe
göre çok azı, ufak bir parçasıdır.
• Atom altı parçacıklarla ilgili ortaya konan
günümüzün partikül teorisi, perdenin
arkasında daha nice varlıklar olabileceğini
kanıtlamaktadır.
FOTON (IŞIK PARÇACIĞI),
ÖZELLİKLERİ VE GÖREVİ
• Foton, evrenin en hızlı parçacığıdır.
Kütlesiz ve elektrikçe yüksüzdür. Saniyede
300 milyon km yol alır.
• Fotonun görevi, güneşteki enerjiyi
dünyaya taşımaktır.
• Elektromanyetizmanın taşıyıcısıdır.
• Elektrik yüklü parçacıklar üzerine etkir.
FOTONUN MEYDANA GELİŞİ
• İlk var edildiği yer, güneşin merkezidir.
Güneşin merkezindeki sıcaklık 15 milyon
°C’tır.
• Güneşin merkezinde var edilen her bir
foton ilk başta yüksek enerjiye sahiptir.
• Fotonlar güneşin merkezindeki
çarpışmalar sonucunda soğur. Böylece
farklı özellikte, düşük enerjili birçok değişik
foton meydana gelir.
• Güneşten çıkan foton, yaklaşık 8,5
dakikada dünyaya ulaşır.
• Foton çeşitlerinden zararlı olanları,
dünyamıza ulaşamaz. Ozon tabakası,
bunları tutmakla görevlidir.
• Güneşte füzyon sonucu 4 adet hidrojen
çekirdeğinden, 1 adet helyum çekirdeği
oluşur ve 2 adet pozitron meydana gelir.
Böylece her saniye 564 milyon ton H
(hidrojen) elementi, He (helyum)
elementine dönüşmüş olur.
• Bu dönüşüm esnasında güneş, her saniye
kütlesinden E=mc2 formülüne göre 4
milyon ton kaybeder.
• Bu azalan kütle enerjiye dönüştürülür.
• Güneş enerjisi hâlinde dünyamıza gelir.
• Foton ve nötrinolar da böylece meydana
gelir.
• Foton adı verilen parçacıklara da atom altı
parçacık denebilir. Fotonlar çeşitlidir.
FOTON (IŞIN) ÇEŞİTLERİ
• Alfa ışını (kozmik ışın), beta ışını ve gama
ışını
• X ışınları
• Ultraviyole (mor ötesi) ışınlar
• Görünen ışık
• İnfrared (kızıl ötesi) ışınlar: IR ışını
• Mikro dalgalar
• Radyo dalgası
• Lazer ışını
GÖZÜN ALGILAYABİLDİĞİ
IŞINLAR
•
•
•
•
•
•
Nanometre, nm kısaltmasıyla gösterilir.
1 nm = 1 milimikron = 10 angström
1 milimikron = 10-3 mikron
1 mikron = 10-3 mm
1 mm = 10-3 m
Gözün algılayabildiği ışınlar 380 nm ile
780 nm arası dalga boyundaki görünür
ışınlardır.
NÖTRİNO
• Nötrino atom altı parçacıklardandır.
• Nötrino da; fotonlar gibi, güneşte,
hidrojenin helyuma dönüşmesi anında,
maddenin enerji karşılığı olarak meydana
gelir.
GLUON (GULON)
• Atomun yapısında gluon adı verilen
parçacık da belirlenmiştir.
• Şiddetli çekirdek kuvveti, gluon diye
bilinen sekiz parçacık tarafından taşınır.
• Kütlesiz ve elektrik yüksüzdür.
• Elektromanyetik kuvvet ve zayıf kuvvete
karşı duyarsızdır.
LEPTON
• Çekirdek kuvvetinden etkilenmez.
• Yalıtılmış bireyler olarak gözlemlenir.
IŞINLAMA GERÇEKLEŞECEK Mİ?
• Günümüzde ses nakli radyoyla, görüntü
nakli de televizyonla gerçekleşmiş oldu.
• Radyo ve televizyon ile yapılan suretin
naklidir.
• Henüz aynen nakil olmamıştır. Gelecekte
daha çok ışınlama konusu üzerinde
çalışmalar olacaktır.
• Gerçi radyo ve televizyonun ileri dereceleri
konusunda da daha yapılacaklar vardır.
• Şayet çok çalışırsak, yakın bir gelecekte,
zemin yüzünü; her tarafı, her birimize görülen
ve her köşesindeki sesleri herkes tarafından
işitilen bir yer konumuna getirebiliriz.
• Işınlama konusu bize, şu an için mümkün
olamayacakmış gibi geliyor. Çünkü cisimler
hareket ettikleri yönde boylarından
kaybetmekte ve ışık hızına çıkınca da yok
olmaktadırlar. Bu durumda insanın kalbi ve
nabzı nasıl olur bilinemez...!
• Ancak gelecekte ilimler çok gelişecektir.
• Bu gelişmeler, beraberinde birçok sürprizi
de getirecektir.
• Teknik ve teknoloji ilerledikçe, şimdi bize
imkansızmış gibi gelen olaylar
gerçekleşecektir.
• Uzak mesafelerden eşyayı aynen hazır
etmek, mümkündür. Kişisel çabalarla o
noktaya yetişilmezse de, insanlığın ortak
çalışmasıyla yetişilebilir. Maddeten
erişilmezse de, manen erişilebilir.
MADDENİN IŞIN HÂLİ
• Plazma hâl veya akkor hâl de denir.
• Plazma hâli, her maddede vardır. Plazma
hâline geçiş; her maddede, her zaman,
belirlenen ve planlanan düzeyde
olmaktadır.
• İnsanın plazma hâlinden etkilenmesi;
solunum yoluyla veya deriden doğrudan
kana geçmek suretiyledir. Havadan
beslenme konusu, maddenin plazma
hâliyle ilgilidir. Plazma hâli havayla
karışınca ve solununca tedavi eder.
MADDENİN IŞIN HÂLİNİN
DELİLLERİ
• Altın gibi kıymetli metaller ve yakut gibi
kıymetli taşlar, maddenin 4. hâli olan ışın
hâline kolay geçerler. Eskiden beri, deriye
temas ederek kana geçmek suretiyle veya
temassız solunum yoluyla, koruyucu
hekimlikte ve tedavide kullanıldığı
bilinmektedir. Madde ışın hâline geçince
kütlesinden kaybetmez. Çünkü; ya hava
ve suda şarj olur, ya da hassas tartım
aletleriyle bile kütle kaybı ölçülemez.
• Cisimlerin ileride ışınlanabileceğinden söz
edilmektedir.
• Esir maddesinin farklı durumlarından bir
kısmı tartı ve ölçüye gelir, bir kısmı ise
gelmez. Demek ki ölçülemeyen de madde
oluyor ki; bu konunun ışın hâliyle ilişkisi
olabilir.
• Uzayın derinlikleri, sonsuza kadar uçsuz
bucaksız bir boşluk değildir; uzay,
kesinlikle esir maddesiyle doludur. Uzayda
maddenin ışın hâlinin olduğuna dair
görüşler vardır.
TAKYON (TACHYON)
• Takyon, Latince’de “çok hızlı” demektir.
• Takyonlar ışıktan hızlı, kütlesi eksi,
boyutları sıfırdan küçük olan atom altı
parçacıklardır.
• Takyonların keşfi, enerjinin ışıktan hızlı
gidebileceğini göstermiştir.
• Cisimlerin hareket ettikleri yönde
boylarından kaybedeceklerini ve ışık
hızına erişince de yok olacaklarını
belirtmiştik. Einstein’ın izafiyet teorisine
göre ise, ışık hızına erişen bir cismin
kütlesi sonsuz oluyordu. Günümüzde
böyle olmadığı ortaya çıkmıştır. Işık
hızının aşılmasıyla, kütlenin sonsuz
olmadığı ispat edilmiştir.
GYRON (JAYRON) DENİLEN
ATOM ALTI PARÇACIK
• Bazı bilim adamlarına göre gyron (jayron)
denilen atom altı parçacık, esir
maddesinin temelini teşkil eder ve evrenin
en küçük parçacığıdır.
• Bir adet atomda yaklaşık 1020 gyron
vardır.
ESİRİN BİLİM DÜNYASINCA
1990’LI YILLARA KADAR KABUL
EDİLMEMESİNİN NEDENLERİ
• “Birleşik alan teorisi”nde hata yaptığını
sonradan Einstein’ın kendisi de kabul
etmiştir. Buna rağmen fizik dünyası
Einsteinizm diyebileceğimiz görüş
dışındaki her görüşe karşı uzun süre
kapalı yaşamıştır. Bu sebeple de esir ile
ilgili çalışmalar 1990’lı yıllara kadar
yayımlanamamıştır.
ESİR MADDESİNDEN SÖZ
EDEN BAŞLICA BİLİM
ADAMLARI
PROF. DR. PAUL DİRAC (19021984)
• Prof. Dr. Paul Dirac, fizik profesörüdür.
• Prof. Dr. Paul Dirac, esir maddesinin kabul
edilmesi sonucunda ilmî görüşlerde yeni
değişiklikler olacağını ve ucuz enerji
üretiminde faydalar elde edileceğini
belirtmiştir.
• Prof. Dr. Paul Dirac, her yanı kaplayan ve
hareket eden bir tanecik denizinden söz
etmiştir.
• Prof. Dr. Paul Dirac, 1933'te Schrödinger
ile beraber Nobel Fizik Ödülü almıştır.
PİTTSBURGH
ÜNİVERSİTESİ'NDEN DR. FRANK
M. MENO (1934-….)
• Pittsburgh Üniversitesi'nden Dr. Frank M.
Meno adlı bilim adamının esir maddesiyle
ilgili hipotezi vardır. Dr. Meno, esir
üzerindeki çalışmalarına 1961 yılında
başlamıştır. 1990 yılında Kanada'da
"Physics Essays" isimli uluslararası bir
dergide esirle ilgili yazısı yayımlanmıştır.
• Dr. Meno'nun teorisine göre; gyron
(jayron) denilen atom altı parçacık esir
maddesinin temelini teşkil eder. Gyron
küresel değildir. İki ucu sivri ve ortası dar
bir kalem şeklindedir. Kainatta her şey bu
maddeden ve bu maddenin dinamiğinden
ibarettir. Bir adet atomda yaklaşık 1020
gyron vardır. Dolayısıyla evrenin en küçük
parçacığı gyrondur. Dr. Meno‘ya göre;
esirin uygulama alanları ileride; telepati,
düşünce akışı, iletişim, enerji kontrolü,
tıbbi tedavi gibi alanlar olacaktır.
Rus Fizikçi Nikolai Aleksandrovich
Kozyrev (1908-1983)
• "Rusya'da Tanrıya Dönüş" isimli kitabında
Rus fizikçi Nikolai Aleksandrovich
Kozyrev, esir maddesinden söz
etmektedir.
• Ayrıca zamanı bir madde olarak ele
almakta ve ona enteresan özellikler
yüklemektedir.
ESİR MADDESİNİN BİRKAÇ
CÜMLEYLE FARKLI TANIMLARI
• Esir gayet latif, nazenin, itaatkar bir icraat
sayfasıdır.
• Emirlerin nakil vasıtasıdır.
• Tasarrufun zayıf bir perdesidir.
• Yazıların latif bir mürekkebidir.
• En nazenin bir icraat hullesidir.
• Sanat eserlerinin mayasıdır.
• En küçük maddelerin yaratıldığı bir ham
madde ve bir tarladır.
• Atomlar esir maddesinden yaratılmaktadır.
ESİR MADDESİNİN YOKLUĞUNU
İSPAT İÇİN YAPILAN DENEYİN
HATALI BİR DENEY OLDUĞU
AÇIĞA ÇIKMIŞTIR
• Michelson ve Morley, kendi isimleriyle
anılan meşhur Michelson-Morley deneyini
yapmışlardır.
• Bu deney, esir maddesinin yokluğunu
ispat için yapılmıştır.
• Sonraki yıllarda deneyin hatalı olduğu
ispatlanmıştır.
ESİR MADDESİ ÜZERİNDE ÇOK
DURULMASININ SEBEBİ
• Kimyacılar ve fizikçiler esir maddesine
özel bir önem vermelidirler.
• Esirle ilgili keşif ve buluşlar, enerji
probleminin çözülmesinde yenilik
getirecektir. Çaresi bulunmamış bazı
hastalıkların tedavisinde rol oynayacaktır.
• Yerlerin ve göklerin insanlık için bütün
hazinelerini açması belki de bu yolla
olacaktır...
MADDENİN İKİ KARAKTERİ
1. TANECİKLİ YAPI
2. DALGA KARAKTERİ
• Atom ve daha küçük boyutlara inildiğinde
maddenin tanecik özelliğinin yanı sıra
dalga özelliği de deneylerle
gözlemlenebilir.
• Işık da madde gibi hem tanecik hem de
dalga özelliğine sahiptir.
MADDENİN DALGA KARAKTERİ
• Atom ve daha küçük boyutlara inildiğinde
maddenin tanecik özelliğinin yanında
dalga özelliği de deneylerle
gözlemlenmektedir.
• Mesela; atomdaki elektron ispat edilirken
elektronun dalga özelliğinden yararlanılır.
SEMANIN MEKFUF MEVC
OLMASI
• Mevc, dalga demektir.
• Mekfuf kelimesinin değişik anlamları
vardır. Her bir anlam dalganın farklı bir
yönünü, değişik bir özelliğini, ayrı bir
karakterini açıklar.
• Sema, mekfuf mevc özelliğine sahiptir.
• Sema; dalgaları kararlaşmış,
durgunlaşmış, sakin hâle gelmiş bir
denizdir.
DALGANIN ÖZELLİĞİ:
KARARLAŞMAK,
DURGUNLAŞMAK, SAKİN
HÂLE GELMEK
• Evren, dalgalardan meydana gelmiş bir
denizdir. Kararlaşmak, durgunlaşmak,
sakin hâle gelmek; dalganın başlıca
özelliklerindendir.
SCHRÖDİNGER, KARARLAŞMIŞ
DALGALARDAN SÖZ EDER
• Kuantum mekaniğine göre belli bir hıza
sahip olan her kütleye karşılık olan bir
dalga vardır.
• Dalga boyu Broglie'nin ortaya koyduğu
denklemle hesaplanabilir.
• Mesela; 1 cm/s hıza sahip bir elektron
dalgası yaklaşık 7 cm boyundadır.
• Hız arttıkça dalga boyu kısalır.
• Daha karmaşık sistemlerde dalga
özellikleri, Schrödinger’in bulduğu
“Schrödinger denklemi” ile ifade edilir.
• Schrödinger, kararlaşmış dalgalardan söz
eder.
Broglie (1892-1987) ve Schrödinger
(1887-1961) Kimdir?
• Broglie, 1929 yılı Nobel ödülü sahibidir.
Fransız fizikçidir.
• Schrödinger, kuantum mekaniğine olan
katkılarıyla, özellikle de 1933'te kendisine
Nobel ödülü kazandıran “Schrödinger
denklemi” ile tanınır. Avusturyalı fizikçidir.
DALGA ÖZELLİKLERİNİN DAHA
FAZLASINI ÖĞRENMEMİZ
YASAKLANMIŞTIR
• Mekfuf kelimesinin bir manası da “yasak
edilmiş veya menolunmuş” demektir.
• Mekfuf mevc, yasak edilmiş dalga
anlamındadır.
• Kuantum mekaniğinde dalga
özelliklerinden en önemlisi; dalganın
konum ve momentum bilgilerinin, belli bir
sınıra kadar ölçülebilir olmasıdır.
• Dalga özelliklerinin daha fazlasını
öğrenmemiz yasaklanmıştır. Fiziksel
olarak da bu zaten mümkün değildir. Buna
“Heisenberg belirsizlik ilkesi” denir.
• Bu özellik aynı zamanda, mutlak
determinizmi reddeder ve kader gerçeğine
kapı aralar.
Süper Sicim Teorisi (Superstring
Teorisi)
• Einstein’ın keşfettiği “Süper sicim teorisi”
veya uluslar arası ismiyle “superstring
teorisi” maddenin dalga özelliği ile ilgilidir.
Bu teoriye göre maddenin en temel özellik
parçacığı sicimlerdir. Kütle ve elektrik yükü
gibi özellikler, sicimlerin belli salınımları ile
ortaya çıkar. Dolayısıyla bir dalga hareketi
söz konusudur. Sicim teorisi; açık sicim ve
kapalı sicim olmak üzere iki ana gruba
ayrılır.
AÇIK SİCİM TEORİSİ VE
KAPALI SİCİM TEORİSİ
• Açık sicim teorisine göre, sicimlerin uçları
hem birleşebilir hem de ayrılabilir. Kapalı
sicim veya açık bir sicim şekli olabilir.
• Kapalı sicim teorisinde ise sicimin
açılabilme özelliği yoktur. Her zaman
kapalı bir halka görünümündedir. Zaten
mekfuf kelimesinin bir diğer anlamı da
“kulplarından sıkıca bağlanıp heybe gibi
asılmış” demektir.
• Düğümün açılıp kapanabilme özelliği göz
önünde tutulduğunda, açık sicim teorisinin
tercih edildiği düşünülebilir.
DÜRÜLMÜŞ DALGA KARAKTERİ
(ÜÇ BOYUT DIŞINDAKİ DİĞER
BOYUTLARIN ÜÇ BOYUT
İÇİNDEKİ DÜRÜLMÜŞLÜĞÜ)
• Mekfuf kelimesi, “dürülmüş” anlamına da
gelmektedir. Süper sicim teorisi için üç
boyut (buut) yeterli değildir, ek boyutlar
gerekmektedir. Ek boyutlar, dürülmüş bir
vaziyette bildiğimiz üç boyutta gizlenmiştir.
Bu görüş, bu konudaki en yaygın
yorumdur.
• 3 boyutlu bir âlemde yaşamaktayız. 4.
boyut, itibari hat dediğimiz zamandır. İçine
zamanı da alan 5. boyut da vardır.
Einstein, hem bu boyutlardan hem de 6.
boyuttan söz etmiştir. Einstein’ın iddia
ettiği bu 6. boyut, seyr ü seyahat olarak
bilinir.
• Mekfuf kelimesinin “dürülmüş” anlamında
da; maddenin dalga karakterine, süper
sicimlere ve 3 boyut dışındaki diğer
boyutlara çarpıcı bir işaret görülmektedir.
• Süper sicim teorisi, 1915 yılında Einstein
tarafından bulunan bir teoridir.
• Diğer âlemde insanın görmesi ise belki
100 boyutlu olacaktır. İnsan öbür dünyada
bir şeyi aynı anda 100 boyutlu olarak
görüp hissedebilecektir.
• Sonuç olarak kuantum mekaniğine göre,
evrendeki her bir zerreye karşılık gelen bir
dalga vardır. Evren, bu dalgalardan
meydana gelmiş bir denizdir.
2. KİMYANIN TEMEL
KANUNLARI
ATOMDAKİ KANUNLAR
• ÇEKİM (CAZİBE) KANUNU: Atomun
çekirdeğinde pozitif yüklü protonlar,
etrafında ise negatif yüklü elektronlar
bulunmaktadır. Bu iki zıt değer birbirini
çekmektedir.
• MERKEZKAÇ KUVVETİ: Protonlar,
etrafındaki elektronları dağılmadan
çekebilmesi ve döndürebilmesi için,
çekirdek maddesinin çok büyük ve ağır
olması gerekmektedir.
ATOMDAKİ KANUNLAR
• ÇEKİM (CAZİBE) KANUNU: Atomun
çekirdeğinde pozitif yüklü protonlar,
etrafında ise negatif yüklü elektronlar
bulunmaktadır. Bu iki zıt değer birbirini
çekmektedir.
• MERKEZKAÇ KUVVETİ: Protonlar,
etrafındaki elektronları dağılmadan
çekebilmesi ve döndürebilmesi için,
çekirdek maddesinin çok büyük ve ağır
olması gerekmektedir.
Bu yüzden de protonlar, elektronlardan
yüzlerce kez daha büyüktür ve ağırdır.
Çünkü; etrafındaki elektronları dağılmadan
çekebilmesi ve döndürebilmesi için
protonun ağır olması gerekir. 1 elektronun
ağırlığı 1 birimdir. 1 proton ondan tam
1836 defa daha ağırdır; protonun ağırlığı
1836 birimdir.
Bu ağır cisim etrafında, hafif olan
elektronlar çok hızlı hareket etmektedirler.
Elektronlar, bu süratli dönüşleriyle
yörüngede kalmaktadırlar. Her elektronun
hızı farklı farklıdır.
Etrafta çok hızlı hareket etme, çekirdekte
ise ağır bir yük yüklenme vardır.
Dolayısıyla ağırlık, merkezdedir.
Çekirdeğin veya merkezi tutan ağırlığın
önemi büyüktür.
Çekirdeğe en yakın elektron en yüksek
hıza sahiptir. Çekirdekten uzaklaştıkça
elektronların hızı azalır.
Çekirdeğin etrafındaki elektronlar biraz
yavaş dönseydi, elektronlar dağılıp
gidecek ve çekirdek yok olacaktı. Bunu
koca dünya çekirdeğinin müthiş bir gürültü
ile infilak edip yok olması takip edecekti.
Elektronlar, dönmesi gerekenden biraz
daha hızlı dönseydi ve elektron çekirdeğe
yanaşsaydı, düzenlilik yine bozulacaktı.
Bu kanunun sosyal boyutuyla ilgili şunları
söyleyebiliriz: En iyisi konumumuzun
gereğini yerine getirmektir. Gerekli
donanımı olmadığı hâlde, olduğundan
fazla gözükerek kendilerini ülkesine
hizmet ediyor gibi gösterip çekirdeğe
yanaşanlar, bu yanaşmanın gereği olan
samimi çalışkanlığı, başka niyetleri
olduğundan dolayı sergilemediklerinden,
kendilerine zarar verirler.
Çünkü; çekirdeğe yakın elektronlar daha
hızlı dönerler. Bunların yakınlığı ise
uzaklık sebebi olmuştur.
Gerekli donanımı olduğu hâlde,
kendilerinden beklenen hızı
göstermeyenlerin durumu ise şöyledir:
Çekirdeğin cazibesi devam ettiği, çekirdek
fırlatmadığı hâlde, onlar kendiliklerinden
dağılıp giderler, çekirdekten uzaklaşırlar.
Burada çekirdeğin de yok olması söz
konusudur ki bu çok tehlikeli ve veballi bir
durumdur. Çünkü; insan, iradesi olan bir
varlıktır.
Doğrusu elektron gibi insanın da kendi
makamında olmasıdır. Olduğundan fazla
ya da noksan görünmemelidir. Aşırı alçak
gönüllülük de gururdandır.
Çekirdek çok ağır yük taşır. Elektron ise
çok rahatlıkla akıp gider. Elektronların
çekirdekten uzaklıkları, 1 mm’nin milyonda
biri kadardır. Saniyedeki hızları ise 1000
km ile 15 000 km arasında değişir. Bu
hızdaki elektronlar, çekirdek etrafında
minicik yollarında saniyede milyarlarca
defa tur atarlar.
Elektronların dönüş hızı her atomda farklı
farklıdır. Hızlarını hiç kesmeden dönerler.
Merkezkaç kuvvet bu dönüşle oluşur.
• İTME (DAFİA) KUVVETİ: Aynı yükler
birbirini iter. Çekirdekte birden fazla proton
bulunursa bunlar, pozitif yüklü, yani aynı
yüklü oldukları için birbirlerini iterler.
Hidrojen hariç bütün atom çekirdeklerinde
birden fazla proton bulunur.
Elektronlar da, negatif yüklü, yani aynı
yüklü oldukları için birbirlerini iterler.
• NÜKLEER KUVVET (BAĞLANMA
ENERJİSİ): Çekirdekteki nötronlar,
protonların birbirlerini itmelerini önleyerek
bağlayıcı rol oynarlar. Bu da protonlar,
nötronsuz bir arada bulunamazlar
demektir. Bunun tersi de söz konusudur;
nötronlar da her zaman protonlara
muhtaçtırlar. Çünkü onlar da tek başlarına
kaldıkları zaman 13 dakikada yarısı
bozulmaya uğrayarak proton ve elektron
çıkartırlar. Nükleer kuvveti kavramak için
nötronların özelliklerini görelim:
Çekirdekteki nötronlar, elektrik bakımından
yüksüzdür. Yüksüz oldukları için bir madde
içinde uzun yol alabilirler. Bu ağır parçalar,
ağırlıklarına göre süratlenirler. Hızları, ışık
hızından saniyede birkaç km’ye kadar
değişir. Nötronların bazıları çok ağırdır; bu
ağırlıklarından dolayı öyle hız
kazanabilirler ki, en kesif maddelerin bile
bir tarafından girip öbür tarafından çıkarlar.
Nötronlar bu süratle, 30 cm kalınlığındaki
demir ve kurşundan bile geçebilirler.
Ancak atom çekirdeğiyle çarpışmalarında
enerjilerini kaybederler.
Kuş havada ne kadar rahat uçuyor veya
balık denizde ne kadar rahat yüzüyorsa,
nötronlar da o hız sayesinde o kadar rahat
hareket ederler.
Bu özellikleri taşıyan nötronlar, çekirdek
içinde, enerjilerini, protonları bir arada
tutmak için kullanırlar.
Hidrojen hariç bütün atom çekirdeklerinde,
mutlaka nükleer enerji bulunur. Hidrojen
atomunun çekirdeğinde proton 1 adet
olduğundan, hem nötrona hem de nükleer
enerjiye ihtiyaç yoktur.
Einstein, çekirdekteki nükleer enerjiyi
E=mc2 formülü ile açıklar. Formüldeki m
maddenin kütlesi, c ışık hızı, E ise
enerjidir. Nükleer reaksiyonlarda, atom
numarası ve kütle numarası
korunmaktadır; bu durum kütlenin
korunduğu anlamına gelmez. Nükleer
reaksiyonlarda kütle kaybı olur.
Hidrojen dışındaki bütün atomların, bir
tartılan kütlesi bir de hesap edilen kütlesi
vardır. Tartılan kütle, mutlak surette her
zaman daha az çıkmaktadır. Bu azalan
miktar kadar madde, daha ilk oluşumda,
hidrojen hariç tüm atomların çekirdeğinde,
enerjiye dönüşmüştür. İşte bu enerji,
nükleer enerjidir.
Olay, saatin kurulup bırakılması gibi de
değildir: Protonların birbirlerini itmemeleri
için başlangıçta maddenin enerjiye
dönüşmesiyle başlayan görevi, nötronlar
her an sürdürmektedirler.
• ZIT SPİNDEN DOLAYI ORTAYA ÇIKAN,
ELEKTRONLARI BİR ARADA TUTMAKLA
GÖREVLİ KANUN: Hidrojen hariç, bütün
atomlarda birden fazla elektron vardır.
Elektronlar, negatif yüklü, yani aynı yüklü
oldukları için birbirlerini iterler. Bu
durumda her iki elektrondan birisinin saat
yönünde, diğerinin ise saat yönünün tersi
istikamette dönmesi; elektronların
birbirlerini itmelerini önleyerek bir arada
kalmalarında rol oynar. Zıt spin, farklı
yönde dönüş demektir.
ELEKTRONLARDAN ENERJİSİ
DÜŞÜK OLAN MI YOKSA
YÜKSEK OLAN MI HIZLI DÖNER?
• 7 enerji düzeyi vardır. Çekirdeğe en yakın
olan 1. enerji düzeyi, en uzak olan da 7.
enerji düzeyidir.
• 1. enerji düzeyinden 7. enerji düzeyine
doğru enerji düzeylerinin enerjisi fazlalaşır.
1. enerji düzeyinin enerjisi en az; 7. enerji
düzeyinin enerjisi en çoktur.
• Çekirdeğe yakın elektronlar daha hızlı,
çekirdeğe uzak elektronlar ise daha yavaş
dönerler.
• Herhangi bir atomun üst enerji
düzeyindeki elektronların enerjisi daha
fazladır. Buna rağmen diğerlerine göre
daha yavaş dönerler. Elektronun hızı ile
enerji düzeyinin enerjisi ters orantılıdır; bu
iki konu birbiriyle karıştırılmamalıdır.
• Kimyasal bağ, en üst düzeydeki
elektronların bir kısmı ile meydana getirilir.
EVRENDEKİ KANUNLARIN
DEĞİŞMEDİĞİ GÖRÜLMEKTEDİR
• En büyük alemdeki en büyük sistemlerdeki
itme ve çekme kanunları ile en küçük atom
parçacıklarındaki kanunlar aynıdır. Eğer
bu tür kanunlar değişseydi, hiçbir ilim
inkişaf edemez ve kanunlar belirli, kararlı
olamadığından hiçbir formülden, sabit
sayıdan vb. hususlardan bahsedilemezdi.
İlimlerin meydana gelmesi, bu değişmez
kananlar vasıtasıyla olmaktadır.
GÜNEŞ SİSTEMİ İLE ATOM
ARASINDAKİ BENZERLİKLER
Bir kısım kürelerin güneşin etrafında
peykler hâlinde sürekli dönmeleri gibi
elektronlar da atom çekirdeğinin
etrafında hareket etmekte ve
dönmektedirler.
Güneşin etrafında dönen gezegenleri,
atom çekirdeğinin etrafında dönen
elektronlara benzetebiliriz. Bu dönüş
hiç şaşırmadan ve nizamı bozmadan
olmaktadır.
Güneş sistemi ile atom arasındaki bu
benzerlik, kainatın her zerresinde
görülen birliği sembolize eder.
Güneşin büyüklüğüne nazaran dünya
ile olan uzaklık mesafesi ne ise, atom
çekirdeğinin küçüklüğüne nazaran
elektronlar arasındaki uzaklık mesafesi
de aynıdır.
Elektronların hızı, çekirdeğe olan
uzaklıklarına göre değişir. Güneşe en
yakın gezegen en fazla hıza sahip
olduğu gibi çekirdeğe en yakın elektron
da en yüksek hıza sahiptir.
Elektronların öz kütlesi, çekirdeğe olan
uzaklıklarına göre değişir. Güneşe en
yakın gezegen en fazla öz kütleye
sahip olduğu gibi çekirdeğe en yakın
elektron da en büyük öz kütleye
sahiptir. Dünyada en çok bulunan
element demirdir. Güneşe bizden daha
yakın olan gezegenlerin öz kütlesi
demirden fazladır. Güneşe bizden daha
uzak olan gezegenlerin öz kütlesi ise
demirden azdır.
BOHR (1885-1962)’UN RÜYASI,
GÜNEŞ SİSTEMİ İLE ATOMUN
YAPISI ARASINDA BENZERLİK
DÜŞÜNMESİNE VESİLE OLDU
• Niels Bohr, Danimarkalı bilim adamıdır.
• 1922 yılında Nobel ödülü almıştır.
• Bu rüya Bohr’un güneş sistemi ile atomun
yapısı arasında benzerlik düşünmesine
vesile olmuştur.
• Bohr’un rüyası şöyleydi: “Bohr, güneşin
kızgın gazlarla dolu merkezinde
duruyordu. Gezegenler de ince ipliklerle
bağlı oldukları güneşin etrafında
dönüyorlardı. Her gezegen Bohr’un
yanından geçerken bir düdük çalıyordu.
Sonra kızgın gazlar soğuyup katılaştı.”
GÜNEŞ SİSTEMİ İLE ATOM
ARASINDAKİ BENZERLİĞİ
BOHR’UN RÜYADA KEŞFİ BİR
ANDA ULAŞILAN BAŞARIDIR
• İlmî çalışmalarda başarıya ulaşmada iki
yol vardır:
• Birincisi; düşünmek, ezberlemek, fikri
çalıştırmaktır. Bu; zamanla olanıdır.
• İkincisi; sezgi adını verdiğimiz bir anda
ulaşılan başarıdır. Bu da iki kısımdır: Birisi
gayret gösterme sonucunda ilhamla olanı
diğeri de o branşta çalışmadan ilhamla
olanıdır.
• Gayret gösterme sonucunda ilhamla olanı,
çalışma ve tecrübe ile ama çalışma
sonucu değil de farklı bir zamanda ele
geçer. Bohr’un güneş sistemi ile atomun
yapısı arasındaki benzerliği rüyada
keşfetmesi buna örnektir.
• Bir anda ulaşılan başarının ikincisi, o
branşta çalışmadan gelen ilhamdır.
Herkes potansiyel olarak buna açık var
edilmiştir. Bu yolda; peygamberler,
doğruluktan şaşmayan akıl sahipleri ve
temiz duygu, temiz düşünce taşıyan kalp
sahipleri vardır. Bu başarı; mevhibeiilahiye
olarak verilir.
Atomun çekirdeği ile elektronları
arasındaki mesafe ve münasebet,
adeta güneş manzumesinin bir
minyatürü gibi küçük bir güneş
sistemini andırmaktadır.
Hendrik Antoon Lorentz*
(1853-1928)
* Atom üzerinde çalıştı. Bu çalışmaları 1902 yılında Nobel
ödülüne layık görüldü.
ELEKTRON BULUTU
• Elektronlar, çekirdek etrafında dönerken
bulut görünümü oluştururlar.
• Elektron bulutunun görevi, çekirdeği
korumaktır.
Elektronlar, çekirdek etrafında
hızlı dönerken bir bulut
görünümü arz ederler.
James Chadwick*
(Ceymıs Çeedvik)
(1891-1974)
* İngiliz atom fizikçisi ve kimyacısı, atomda elektronların
dönüşünde bulut modelini keşfetti, nötronu buldu, 1935
yılında Nobel fizik ödülünü aldı.
HEİSENBERG BELİRSİZLİK
İLKESİ
• Bulut içinde elektronlar, her an herhangi
bir yerde bulunabilme özelliğine sahiptir.
Buna Heisenberg belirsizlik ilkesi denir.
Elektronlar, çekirdeğin etrafında
hızlı döndüklerinden her an,
herhangi bir yerde bulunma özelliği
gösterirler.
Werner Karl Heisenberg*
(1901-1976)
* Heisenberg belirsizlik ilkesini ortaya koyan
Alman kimyacı, 1932’de Nobel ödülü aldı.
MEVLEVİ GİBİ DÖNENLER
•
•
•
•
•
Elektronlar
Akyuvarlar
Uydular
Gezegenler
Diğerleri
ATOMDA VE YILDIZLARDA
AYNI KANUN GEÇERLİDİR
• KÜTLESEL ÇEKİM KUVVETİ: Gezegenlerdeki
kanundur.
m1 xm 2
F= G
r2
• COULOMB (KULOMB) ÇEKİM KUVVETİ:
Atomdaki kanundur.
q1 xq 2
F= k
r2
• G ve k sabit sayıdır. F, çekim kuvvetidir;
birimi Newton (N)’dur. r, uzaklıktır. m
gezegenlerin kütlesi, q ise elektron ve
protonun yüküdür.
• En büyük alemdeki en büyük sistemlerdeki
itme ve çekme kanunları ile en küçük atom
parçacıklarındaki kanunlar aynıdır. Eğer
bu tür kanunlar değişseydi, hiçbir ilim
inkişaf edemez ve kanunlar belirli, kararlı
olamadığından hiçbir formülden, sabit
sayıdan vb. hususlardan bahsedilemezdi.
• İlimlerin meydana gelmesi, bu değişmez
kananlar vasıtasıyla olmaktadır.
• Gezegenlerdeki ve atomdaki kanunun adı
değişmiştir, ama aynı kanundur.
SABİT ORANLAR KANUNU
• Oksijen, nefes içinde kana temas ettiğinde
kimyasal aşktan dolayı kanı kirleten
karbonu kendine çeker. İkisi birleşir. CO2
oluşur. Bu birleşme gerçekleştiğinde hem
karbonun hem de oksijenin tamamı da
birleşmiştir. Karbondan da oksijenden de
her ikisinden de arta kalan madde
kalmamıştır (sabit oranlar kanunu).
• C + O2 → CO2 + ısı
• Örneğin; kanı kirleten 1 mol karbon varsa
1 mol de oksijene gereksinim vardır.
• Bu mikro düzeyde de böyledir. Örneğin; 1
adet karbon atomu ve 1 adet oksijen
molekülü dahi arta kalmama kaydıyla bu iş
hayatımız boyunca devam eder. Böylece
yaşamın sağlıkla devamı temin edilir.
• Kanı kirleten karbon elementinin
tamamının ne kadar oksijenle reaksiyona
girmesi gerekiyorsa o kadar oksijeni
solunumla alıyoruz.
KİMYA KANUNLARINDAN
SAPIŞIN (İSTİSNA KANUNLARIN
ORTAYA ÇIKIŞININ) SEBEPLERİ
• Adetin harikalığını göstermek içindir.
• Alışılmışlık perdesini yırtmak içindir.
• Dikkatimizi toplayıp bakışımızı sebepten
başka tarafa çevirmek içindir.
• Su gibi bazı maddeler; çok önemli
olduklarından, yeknesaklık kaidesine
girmemek için, çok yönlerden farklı
kanunlara tabidir.
SUDAKİ FARKLI KANUNLAR
• Suyun benzeri olan moleküllerde hidrojen
bağından hiç söz edilmezken, suda
hidrojen bağı vardır. Bu sayede suyun
kaynama noktasının -80 °C olması
beklenirken, +100 °C olmuştur.
• Buz molekülleri arasındaki uzaklık, su
molekülleri arasındaki uzaklığa göre % 11
oranında daha fazladır. Bu, buza mahsus
özel bir durumdur.
• Normalinde maddenin katı hâlinde,
moleküller birbirine sıvı hâline göre daha
yakındır; sıvı donunca hacim büyümesi
değil, hacim küçülmesi olur.
• Yalnız suya has olan farklı bir kanun
vardır. Su donunca diğer sıvılara zıt olarak
genleşir. Su, donunca hacmi genişler,
yoğunluğu azalır.
• Suyun bu istisnai özelliğinin hayat için çok
faydaları vardır.
• Buz erirken kristal yapı bozulur. Moleküller
birbirine yaklaşır. Hacim küçülmesi istisna
olarak +4 °C’a kadar devam eder; 0 °C’ta
kalmaz. +4 °C’a kadar az da olsa kristaller
bulunur; bunlar H2O(s) kristalleridir.
• Kristal yapı; 0 °C’ta değil, +4 °C’ta
tamamen bozulur.
• +4 °C’ta yoğunluk en büyüktür.
• +4 °C’tan sonra su ısıtıldıkça hacim
genişler, yoğunluk azalır.
BUZUN YOĞUNLUĞU SUDAN
AZDIR
• Genelde maddelerin katı hâli, sıvı hâli
içinde batar. Suda istisna olarak farklı bir
durum vardır. Genel kaidenin tersine
buzun yoğunluğu, sudan küçüktür. Su katı
hâle geçince hacmi genişler. Bu nedenle
buz, su üzerinde yüzer. Kışın buzların su
yüzeyinde durması, yoğunluğunun sudan
daha az oluşundandır.
• Denizler, göller, akarsular donsa bile, bu olay
yüzeyde olur. Böylece, suyun içindeki canlılar
için, donma olayı, adeta koruyucu bir tabaka
meydana getirir. Kışın tarlaları örten karın
altındaki ekinlerin korunması da sudaki bu
özelliktendir. Diğer maddeler gibi katı hâl en
yoğun hâl olsaydı, denizler, göller, akarsular
alttan donardı. Bu durum denizlerin, göllerin ve
akarsuların buz hâline gelmesine neden olurdu
ve canlı kalmazdı. Bu da bütün suların buz
olması ve hayatın sona ermesi demek olacaktı.
SUYUN YOĞUNLUĞU HANGİ
SICAKLIK DERECESİNDE EN
BÜYÜKTÜR?
• Sıcaklık +4 °C iken suyun yoğunluğu en
büyüktür. Denizlerde ve büyük göllerde en
alttaki su +4 °C’ta bulunur. Yukarıya doğru
çıktıkça suyun sıcaklığı yazın yükselir,
kışın düşer. +4 °C’taki su ısıtılsa da
soğutulsa da yoğunluk düşer. En yoğun
hâlin +4 °C olması denizlerde hayatın
devamı için şarttır.
BUZDA H2O(k) MOLEKÜLLERİ
ARASINDA KOVALENT
KRİSTAL ÖRGÜ BAĞI VE
HACİM GENİŞLEMESİ
• Su, buz hâlindeyken H2O(k) molekülleri
neredeyse hareketsizdir.
• Su moleküllerine kıyasla buz molekülünde,
moleküller arası mesafe fazladır.
•
•
•
Buz molekülü; birisi düzgün dört
yüzlünün ağırlık merkezinde, diğer dördü
de dört köşesinde olmak üzere beşerli
moleküllerden oluşur.
Buzun kristal örgüsü, düzgün dört
yüzlüdür. Bu kristal örgünün
bozulmaması için moleküller
hareketsizdir. Bu şekliyle kararlıdır.
Buz molekülleri arasındaki uzaklık, su
molekülleri arasındaki uzaklığa göre %
11 oranında daha fazladır.
•
•
•
•
Su donunca % 11 hacim büyümesi
gerçekleşir.
Suyun bu istisnai özelliğinin hayat için
çok faydaları vardır.
Su donma noktasına gelince , H2O(k)
molekülleri arasında kovalent kristal örgü
bağı ortaya çıkar.
Kovalent kristal örgü bağı, en kuvvetli
kimyasal bağlardandır. Bu nedenle su
donduğunda, içinde bulunduğu demir
kabı bile parçalar.
• SORU: Moleküller arası bağ olduğu hâlde
niçin kovalent bağ denmiştir?
• CEVAP: Çok kuvvetli bir kimyasal bağ
olduğundan ve kristal yapı oluştuğundan
denmiştir.
• SORU: Buz molekülleri arasındaki
kimyasal bağın kuvvetli olması nereden
anlaşılır?
• CEVAP: Su donunca içinde bulunduğu
demir kabı parçalamasından anlaşılır.
• SORU: Buzdaki kimyasal bağ çok kuvvetli
diye niçin yanlış olarak kovalent bağ
denmiştir?
• CEVAP: Tanecik içi kimyasal bağ,
tanecikler arası kimyasal bağdan daha
kuvvetlidir. Kovalent bağ tabiri, tanecik içi
bağı anımsatmaktadır. Kuvvetli olduğunu
ifade için denmiştir.
KRİSTAL SUYU İÇEREN
BİLEŞİKLERDE, ORTAMDA SU
OLDUĞU HÂLDE BİLEŞİK NİÇİN
ISLANMAZ?
• Bazı iyonik katıların kristal olabilmesi için
H2O(s) içermesi gerekir. Buna kristal suyu
denir. Aşağıdaki örnekler verilebilir:
• Göz taşı (CuSO4 x 5H2O)
• Alçı taşı (CaSO4 x 2H2O)
• Boksit (Al2O3 x H2O)
•
Bu bileşiklerde H2O katı hâlde değil, sıvı
hâldedir. Buna rağmen 0 °C’ın üstündeki
sıcaklıklarda çözünme olmaz. İyonik
bileşiklerdeki kristal su, toz hâldeki
maddeyi oda sıcaklığında ıslatmamakta
ve kristal yapıyı bozmamaktadır. Kristal
suyu içeren iyonik bileşik güneşte az bir
zaman kalsa veya kısa bir süre ısıtılsa
kristal yapı bozulur, bileşik bulamaç
hâline gelir. Buna rağmen kristal suyu
içeren bileşiğin içindeki su, toz hâlindeki
katıya zarar vermemektedir.
• Bu konunun +4 °C’a kadar suda bulunan
H2O(s) kristalleri ile ilgisinin olduğundan şu
yönlerden söz edilebilir: Buz erirken kristal
yapı bozulur. Moleküller birbirine yaklaşır.
+4 °C’a kadar hacim küçülmesi devam
eder. +4 °C’a kadar az da olsa kristaller
bulunur; bunlar H2O(s) kristalleridir. Kristal
yapı +4 °C’ta tamamen bozulur. +4 °C’ta
yoğunluk en büyüktür. +4 °C’tan sonra su
ısıtıldıkça hacim genişler, yoğunluk azalır.
0 °C ile +4 °C arasında H2O(s) kristallerinin
bulunabilme özelliği vardır.
• Kristal yapı, yalnız buzda değildir. Buzda
olduğu gibi, suda da kristal yapı vardır.
Kristal yapı, katılara ait bir özelliktir. Su,
kristal olunca, katıyla etkileşmez. Demir
kabı donduğunda parçalayan su, kristal
olduğunda tam tersine yan yana olduğu
suda çok çözünen toz hâlindeki katı
maddeyi ıslatmıyor bile..
H2O’DA ÖZEL OLARAK
BULUNAN KİMYASAL BAĞ:
HİDROJEN BAĞI
• VI A grubu elementleri, hidrojenle
birleşerek sırasıyla H2O, H2S, H2Se, H2Te
bileşikleri oluşur.
• Bu bileşiklerin hepsinde moleküller
arasında dipol-dipol etkileşimi ve Van der
Waals bağı vardır. Molekül kütlesi arttıkça,
bu bağların kuvvetliliği de artar.
• H2O’nun molekül kütlesi en düşük
olduğundan kaynama noktasının da an
düşük olması beklenirdi. Ancak öyle
olmamıştır.
• Bu durumu daha iyi anlamak için hidrojenin
VI A grubu elementleri ile yaptığı
bileşiklerin kaynama noktası ve molekül
kütlesini karşılaştıralım:
• H2Te’ün molekül kütlesi en büyük
olduğundan, kaynama noktası da en
yüksektir.
• Molekül kütlesi azaldıkça, moleküller arası
kimyasal bağ zayıfladığından, kaynama
noktası da azalır. Suyun kaynama
noktasının -80 °C olması beklenirken,
+100 °C olmuştur.
• Suyun benzeri olan moleküllerde hidrojen
bağından hiç söz edilmezken, suda ayrıca
bir de hidrojen bağı vardır. Bu sebeple
kaynama noktasının +100 °C olması
sağlanmıştır.
•
Bu istisnai sebep, diğer bir deyimle suya
has bu özel ayrıcalık; suya ayırt edici
farklı özellikleri kazandırmakla görevlidir.
Hidrojen bağı, su molekülleri arasına
konulmasaydı; su -80 °C’ta
kaynayacaktı. Bu kaynama noktasından
ötürü de yeryüzündeki suların tamamı su
buharı olacaktı. Bu durumda içeceğimiz,
kullanacağımız suyu nasıl bulacaktık?
Canlılar hayatlarını nasıl devam
ettireceklerdi?
3. KİMYASAL BAĞ
KAVRAMININ GELİŞİMİ
KİMYASAL BAĞLAR
• İki ya da daha fazla atom arasında
elektron alış verişi veya elektronların ortak
kullanılmasıyla oluşan bağlar kimyasal
bağlardır.
• Bir kimyasal bağ oluşurken ısı açığa çıkar.
• Oluşan bu bağın kırılması için de aynı
miktar enerji gerekir.
• Bu enerjiye kimyasal bağ enerjisi denir.
• Bir moleküldeki bağ enerjisinin toplamı ne
kadar büyükse molekül o kadar kararlıdır.
• Kimyasal bağlar iki gruba ayrılarak
incelenecektir:
1- MOLEKÜL İÇİ BAĞLAR
2- MOLEKÜLLER ARASI BAĞLAR
(KATI, SIVI VE GAZLARDA BAĞLAR)
MOLEKÜL İÇİ BAĞLAR
(KİMYASAL BAĞLAR)
• A- İYONİK BAĞ: İyonik bağ anyonlarla
katyonlar arasında meydana gelir.
Genelde metal atomu son yörünge
elektronlarını vererek katyon, bunu alan
ametal atomu da anyon oluşturur. Bu
iyonlar bir kristal yapı oluşturmak üzere
elektriksel çekim kuvveti ile birbirlerini
çekerler. Bu etkileşimden iyonik bağ
oluşur.
•
•
•
•
İYONİK BİLEŞİKLERİN ÖZELLİKLERİ
İyonik bileşikler kristal yapıda bulunurlar.
İyonik bileşikler katı hâlde elektrik akımını
iletmezler. Sulu çözeltileri ve sıvı hâlleri,
elektrik akımını iletir.
Kristalleri saydamdır.
Aktif bir metal ile aktif bir ametal arasında
oluşan bileşik kuvvetli iyonik karakter
gösterir.
• En kararlı iyonik bileşikler iyonlaşma
enerjisi düşük element ile, elektron ilgisi
yüksek elementler arasında oluşur.
• B- KOVALENT BAĞ: Kovalent bağ,
elektron çiftinin atomlar arasında ortaklaşa
kullanılmasıyla oluşur. Burada ortaklaşa
kullanılan elektronlarla, pozitif atom
çekirdekleri arasındaki çekme kuvveti
etkisiyle bağ oluşur. Ametal atomunun son
yörüngesinde kaç tane yarı dolu orbital
varsa o kadar kovalent bağ oluşturur.
Bazen de atomun son yörüngesinde
ortaklanmamış olan elektronlar uyarılarak
yarı dolu orbitaller oluşturulur ve atom
daha fazla bağ yapabilecek hâle gelir.
APOLAR KOVALENT BAĞ
• Aynı cins ametal atomları arasında olan
kovalent bağlardır. Bu bağlarda yük
dağılımı simetrik olduğu için kutupsuzdur.
• Örnek olarak iki hidrojen atomu arasında
oluşan bağı inceleyelim: Her bir hidrojen
atomu 1s orbitalinde 1 elektrona sahiptir.
Bu birer elektronun ortaklaşa
kullanılmasıyla hidrojen atomları arasında
bir bağ meydana gelir. Oluşan molekül H2
molekülüdür.
• Hidrojen molekülü; H..H veya H–H
şeklinde gösterilir. Birincisi elektron nokta
yapısı (Lewis yapısı), ikincisi ise açık
formüldür.
• Molekül şekli doğrusaldır. Moleküldeki H
atomlarının elektronları çekme yetenekleri
aynı olduğundan molekül apolar olur.
• O2, F2, Cl2, Br2, I2 ve N2 moleküllerinde de
apolar kovalent bağ vardır.
POLAR KOVALENT BAĞ
• Farklı cinste ametal atomları arasında
oluşan kovalent bağlardır.
• Bu tür bağlarda elektron yük yoğunluğu
elektron severliği fazla olan atoma daha
yakın olduğundan bağda kutuplaşma
meydana gelir.
• İki ametal atomu arasında kovalent bağ
varsa, bu iki atomun elektron çekme
yetenekleri arasındaki fark ne kadar
büyükse, bağ da o kadar polar olur.
• HF, HCI, CO, NO molekülleri arasındaki
kovalent bağlar polardır.
• Örnek olarak HF molekülündeki bağı
inceleyelim: Florun 2 p’deki yarı dolu
orbitali ile hidrojenin 1 s’deki yarı dolu
orbitali arasında bir kovalent bağ oluşur.
Florun elektron severliği hidrojenden fazla
olduğundan ortaklaşa kullanılan
elektronları kendisine daha fazla
çekeceğinden kısmi negatif yükle, hidrojen
de kısmi pozitif yükle yüklenir.
•
•
•
•
•
Bağda kutuplanma meydana gelir.
Oluşan HF bileşiğidir.
H..F elektron nokta yapısıdır.
Açık formül H–F şeklinde gösterilir.
Molekül doğrusaldır.
Kimyasal bağların tamamı, zıt
değerlerin birbirini çekmesidir.
Ancak her zıt değerin birbirini
çekmesi, kimyasal bağ adını
almaz.
NE KADAR ŞEY VARSA HEPSİ DE
ÇİFT (ZIT KUTUPLU BAŞKA BİR
İFADEYLE POZİTİF VE NEGATİF
OLARAK) VAR EDİLMİŞTİR.
FARKLI YÜKLER BİRBİRİNİ ÇEKER.
BU ÇEKİMİN BİR KISMI KİMYASAL
BAĞDIR.
HER BİR TANECİĞİN YA POZİTİF
(+) YA DA NEGATİF (–) OLMASI
• SORU: Her bir taneciğin + veya – olmasını
“Küçük şeylerle uğraşıyor.” diyebilir
misiniz?
• CEVAP: Uğraşmasaydı eksiklik olurdu.
Kıyamet kopardı. Bir tek zerre güneşin ısı,
ışık ve yedi renginden ayrı kalırsa güneşe
noksanlık olur.
MİKRO ALEMDEKİ TANECİKLER
•
•
•
•
•
Kimyanın çoğu olayı maddenin tanecikli
yapısıyla açıklanır.
Atom
Molekül
İyon
Formül-birim
Proton
• Nötron
• Elektron
• Atom-altı diğer tanecikler
POLARLIK
• Polar madde, kutuplu madde demektir.
• Kutuplu madde, hem pozitif hem de
negatif yük içerir.
• Kimyasal bağın polarlığı başkadır,
bileşiğin polarlığı başkadır.
• Kimyasal bağın polarlığı: Polar kovalent
bağın diğer adı polar bağ, apolar kovalent
bağın diğer adı ise apolar bağdır.
• Bileşiğin polarlığı: İyonik bileşiklerin
tamamı polardır. Apolar kovalent bağlı
bileşikler, apolardır (polar değildir). Polar
kovalent bağlı bileşiklerin bir kısmı
polardır, diğer bir kısmı ise apolardır.
• Polar kovalent bağlı bileşikler, farklı
ametal atomlarından oluşmuştur.
Yapılarında pozitif ve negatif zıt iki kutup
vardır. Bu durum molekülün polar
olabilmesi için yeterli değildir.
• Polar kovalent bağlı bileşiklerin, polar olup
olmaması molekülün geometrisine bağlıdır.
• İyonik bileşiklerde geometri söz konusu
değildir.
• Geometrinin belirlenmesinde periyodik
tablodan faydalanılır. Örneğin; hidrojen
atomu ile VI A grubu elementleri arasında
oluşan moleküllerin tamamında geometri
kırık doğrudur, başka bir deyimle açısaldır.
o
H2O molekülünde açı 104,5 ’dir.
• Hidrojen atomu ile VI A grubu elementleri
arasında oluşan diğer moleküllerin
tamamında açı farklı farklıdır, ancak kırık
doğru olma mecburiyetinden dolayı
o
hepsinde de açı 180 ’den daha küçüktür.
• Molekülün geometrisindeki atomlar
arasındaki kimyasal bağlar vektörmüş gibi
varsayılır. Şayet vektörel toplam, başka bir
söylemle dipol moment; sıfırdan büyükse
molekül polardır, sıfırsa polar değildir.
MADDENİN TANECİKLİ YAPISI
VE KİMYASAL BAĞLAR
• Kimyasal bağın daha iyi anlaşılması için;
maddenin tanecikli yapısını kavramak ve
polar madde, polar olmayan madde,
kimyasal bağın polarlığı, molekülün
polarlığı, elektron-nokta yapısı, açık formül
gibi konuları önceden bilmek gerekir.
• Evreni mikro alem, normo alem ve makro
alem olarak üçe ayırabiliriz. Her üç alemde
de farklı isimlerle çekim bulunur.
• Kimyasal bağı tanecik içi kimyasal bağ ve
tanecikler arası kimyasal bağ olmak üzere
ikiye ayırabiliriz.
• Tanecik içi kimyasal bağ iki grupta
incelenir.
• Tanecik içi kimyasal bağın birincisi
elektron alış verişi sonucu oluşan iyon
yapılı bileşiklerde görülür. İyonik bağ adını
alır. Anyon (-) ile katyonun (+) birbirini
çekimi olarak ortaya çıkar.
• Tanecik içi kimyasal bağın ikincisi;
elektronlarını ortak kullanarak soy gaza
benzeyen kovalent yapılı bileşiklerdeki
çekimdir. Bunlardaki çekim şöyle oluşur:
Bağ elektronları, elektron severliği fazla
olan atoma daha yakındır. Bağ
elektronlarının yakın olduğu atom kısmi
negatif, uzak olduğu atom kısmi pozitif
olur. Böylece bileşiği oluşturan atomlar
arasındaki kısmi pozitif ve kısmi
negatiflikten dolayı çekimin ortaya
çıkmasıyla kovalent bağ oluşur.
• Mikro alemdeki taneciklerden bazılarının
(atom, molekül ve iyon) arasındaki çekim
kuvveti de kimyasal bağdır. Başka başka
şekillerde ortaya çıkarak görülür ve değişik
adlarla anlatılır.
• Bilindiği gibi elementler; metal, ametal ve
soy gaz olmak üzere üç çeşittir.
• Atom da, molekül de nötr taneciklerdir.
• Atom, erkek ve dişi olarak iki cinstir. Atom
nötr hâldeyken de; atomlardan birisi
pozitif, diğeri negatif gibi olur.
• Aynı şeyi molekül için de söyleyebiliriz.
• Şimdi üç grup elementte zıt kutupların
nasıl oluştuğunu görelim.
• Yan yana olan iki metal atomunun birinde
elektron verme isteği öne çıkar, diğerinde
ise boş değerlik orbitalinin bulunması etkili
olur. Böylece metal atomlarının biri pozitif,
diğeri negatif gibi davranarak birbirini
çekerler. Aslında nötrdürler. Yük oluşumu
düzenliliğin gereği olan çekim içindir. Bu
çekim kimyada, metal bağı olarak
tanımlanır.
• Örneğin; 1A grubunu ele alalım. 1A
grubunda en üstteki metal lityumun metal
bağı, en kuvvetlidir. Çünkü; 1A grubunda
çapı en küçük olan metal, lityumdur.
Bundan dolayı da lityum atomları
arasındaki mesafe, gruptaki diğer metal
atomları arasındaki mesafeye göre daha
fazladır. Bu nedenle elektronun gideceği
yol, gruptaki diğer elektronların gideceği
yola göre daha uzundur.
• Bir diğer konu da lityum atomunun çapı
küçük olduğundan, aksi yönde çekim
güçlü olmasına rağmen elektronun dışa
doğru hareket etmesidir.
• Aksi yönde çekim güçlü ve gideceği
mesafe fazla olmasına rağmen lityum
atomunun elektronunun hareket etmesi,
lityumdaki metal bağını kuvvetli kılmıştır.
• Kendine rağmen ve mesafelere rağmen
ziyarete götüren sevgidir.
• Ametaller, yapı taşı molekül olan
elementlerdir. Ametal molekülünün birinde
elektronun dışarıya doğru, diğerinde
içeriye doğru hafif kayması sonucu simetri
bozulması dediğimiz bir düzenlilik ortaya
çıkar. Dışarıya doğru kayan elektronun
bulunduğu ametal molekülü pozitif, içeriye
doğru kayan elektronun bulunduğu ametal
molekülü negatif olur. Görüldüğü gibi
ametallerde de iki zıt değer- molekül nötr
kaldığı hâlde- birbirini çekmektedir.
• Soy gaz atomları arasındaki çekim de ametal
molekülleri arasındaki çekim gibi açıklanır.
Soy gaz atomunun birinde elektronun dışa
doğru, diğerinde ise içe doğru hafif kayması
sonucu simetri bozulması dediğimiz bir
düzenlilik ortaya çıkar. Dışarıya doğru kayan
elektronun bulunduğu soy gaz atomu pozitif,
içeriye doğru kayan elektronun bulunduğu
soy gaz atomu negatif olur. Görüldüğü gibi
soy gazlarda da de zıt kutuplar birbirini
çeker.
• Moleküller; polar molekül ve apolar
molekül olmak üzere iki çeşittir.
• Moleküller arası kimyasal bağ da diğer
bağlar gibi, pozitif yük ile negatif
arasındaki çekimdir.
• Polar molekülde moleküller arasında
çekimin olacağı zaten malumdur.
• Apolar moleküller; aynı cins atomdan
oluşan apolar molekül ve farklı cins
atomdan oluşan apolar molekül olmak
üzere iki çeşittir.
• Aynı cins atomdan oluşan apolar molekül,
ametal molekülleridir. Ametal molekülleri
arasındaki kimyasal bağ daha önce
açıklanmıştı.
• Farklı cins ametallerin birleşmesiyle
oluşan apolar moleküller arasında da
çekim vardır. Bu cins apolar moleküllerde
de elektronların simetrisinin değişmesi ile
her bir molekülde farklı kutup oluşur.
Sonuç olarak apolar moleküller de birbirini
çeker.
• Apolar moleküller ve nötr atomlarda da
(metal, ametal ve soy gaz atomları) bir
şekilde zıt iki kutup oluşuyorsa demek ki
kimyasal bağsız madde yoktur.
HÜSNÜNİYET ÖYLE BİR
KİMYADIR Kİ; KÖMÜRÜ ELMAS
YAPAR
• HÜSNÜNİYET ÖYLE BİR KİMYADIR Kİ;
KÖMÜRÜ ELMAS YAPAR (Kömür ile
elmas allotroptur. Aralarındaki fark
kitaptaki bilgilere göre fizikseldir. Ancak iç
yapıda kovalent ağ örgü bağından dolayı
değişiklik olmaktadır. Bu nedenle olaya
kimyasal olarak bakabiliriz).
MİKRO ALEMDE KİMYASAL BAĞ
DIŞINDAKİ ÇEKİMLER
• Atom içinde, her şey zıddıyla
dengelenmiştir:
a) Protonların birbirini itmesi nükleer
kuvvetle (bağlanma enerjisi)
dengelenmiştir.
b) Elektronların birbirini itmesi zıt spinli
dönüşle dengelenmiştir.
c) Protonla elektronun birbirini çekmesi
merkezkaç kuvvetiyle dengelenmiştir.
• Atomun yapısında eşit sayıda proton (+)
ve elektron (-) olmasıyla denge
sağlanmıştır.
• Proton ile elektron birbirini çeker.
Elektrondaki merkezkaç kuvveti bu çekimi
zıt yönde dengeler.
• Elektronlar, atom çekirdeği etrafında
ikişerli dolanırlar. Biri saat yönünde, diğeri
ise saat yönünün tersi yönde döner.
Böylece elektronlar da, kendi aralarında
eşlenmiştir.
• Kainatın herhangi bir noktasında bir
partikül yaratılınca onunla birlikte zıt ikizi
de meydana gelir. Elektronun zıt ikizi
pozitron, protonun zıt ikizi anti proton,
nötronun zıt ikizi anti nötron, nötrinonun zıt
ikizi anti nötrinodur.
• Proton ve nötronun meydana geldiği kuark
adı verilen partiküller de çiftler hâlindedir:
Yukarı kuark-aşağı kuark, üst kuark-alt
kuark, tuhaf kuark-tılsım kuark.
• Bildiğimiz atoma karşılık olarak; çekirdeği
negatif, elektronu pozitif olan atomlar da
vardır. Bu atomlardan oluşan madde;
maddenin zıt eşi veya anti madde olarak
adlandırılır. Anti madde bazı yıldız
sistemlerinde bulunmaktadır.
• Elektriğin de pozitif ve negatif olmak üzere
iki cinsi vardır.
NORMO ALEM VE MAKRO
ALEMDE GÖRÜLEN ÇEKİMLER
• Vücut sıvılarında pozitif iyon kadar da
negatif iyon vardır.
• İnsanlar ve hayvanlar, erkek ve dişi olarak
çift var edilmişlerdir.
• Bitkilerde çoğalma tozlaşmayla
sağlanmaktadır.
• Yağmur damlaları pozitif ve negatif
tanecikler olarak inmektedir.
• Bulutların pozitif ve negatif olanı vardır.
• Mıknatısın da iki ucunda güney kutup ve
kuzey kutup olmak üzere birbirine zıt iki
kutbu vardır. Bir mıknatıs ne kadar küçük
parçalara ayrılırsa ayrılsın her seferinde iki
ayrı kutup meydana gelir.
• Dünyamız da dev bir mıknatıs gibidir.
Kuzey kutup ve güney kutup olmak üzere
iki zıt kutba sahiptir.
• Gezegenler arasında da kütleyle doğru
orantılı, aradaki uzaklığın karesiyle ters
orantılı olan Newton çekimi veya Newton
kanunu olarak adlandırılan çekim vardır.
EVRENİN SİNESİNDEKİ CİDDİ
VE HAKİKİ AŞKIN BİR ÇEŞİDİ
OLAN KİMYASAL BAĞLAR
(KİMYASAL BAĞLARIN
FARKLI BİR BAKIŞ AÇISIYLA
OKUNMASI)
CANLILARDAKİ MUHABBET
MADDENİN TANECİKLERİNDEKİ
KİMYASAL BAĞDIR
• Ağacın mahiyetinde olmayan bir şey, esaslı
bir surette meyvesinde bulunmaz. Evren
(kainat) ağaca benzetilirse meyvesi insan
olur. İnsan meyvesindeki ciddi aşk gösterir ki;
evren ağacında -fakat başka başka
şekillerde- hakiki aşk ve muhabbet bulunuyor.
• Evrenin sinesindeki şu hakiki muhabbet ve
aşk, çekim kuvveti adıyla karşımıza çıkıyor.
• Evren ağacı mikro, normo ve makro
alemden oluşur.
• Mikro alemdeki çekim kuvvetinin bir
kısmına kimyasal bağ adını veriyoruz.
Mikro alemde bir de proton ile nötron
arasındaki çekim vardır.
• Mikro alemdeki varlıklarda çok suretlerde
tezahür eden kimyasal bağ adını
verdiğimiz çekimler ile normo ve makro
alemdeki diğer incizaplar, cezbeler,
cazibeler; uyanık olan akıl ve kalplere
insaniyete layık bir surette yükselmeyi,
hakiki insan olmayı gösterir!..
• Gezegenler arasında da kütleyle doğru
orantılı, aradaki uzaklığın karesiyle ters
orantılı olan Newton çekimi veya Newton
kanunu olarak adlandırılan çekim vardır.
• Daha bunlar gibi çift olan bilmediğimiz nice
şeyler vardır.
• Kimyasal bağ, insanı hakiki aşkın
derinliklerine çeker. Çünkü, kendi kalbinde
olduğu gibi sonsuz evrende de her şeyin
aşk etrafında cereyan ettiğini bilimsel
olarak öğrenmiş olur.
ATOM BAŞIBOŞ DEĞİLDİR
• “Bir tek atom bile başıboş değildir.”
sözünde bir atomun diğer atomlarla
çekiminden söz edilmektedir. Bu çekim,
kimyasal bağdır.
• Her bir insan da atom gibi olmalıdır. Zaten
insanlığı tam yaşayan gerçek insanlar,
atom parçası gibidir; başıboş değildirler.
• Aile, bütün fertleriyle bir moleküldür.
Akrabalık, milliyet vb. irtibatlar vardır.
• Medeniyet, insan sevgisi doğurur. Rus ve
Ermeni ile olan hürriyet tanıma bağımız
bile hakiki dünya birliği şuurunun temelini
oluşturmaktadır.
SOSYAL ALANDA KULLANILAN
KİMYA KELİME VE DEYİMLERİ
FENN-İ MÜNAZARA
• Tamamen temel kültür kaynaklarımıza
bağlı gelişen ve bir kısım disiplinler
çerçevesinde oluşan münazara şekli,
bizim münazara şeklimiz, herhangi bir
konuda hakkın emrinde ve hakkı tutup
kaldırma istikametinde gerçekleştirilen fikir
yürütme ve karşılıklı konuşma.
• Bu münazarada diyalektiğe girmeden,
mugalatalara sapmadan mantık yürütme
önemli bir ahlaki disiplindir.
• Böyle bir münazarada mesnetsiz, delilsiz
ve peşin hükümlere bağlı anlayışlardan
olabildiğine uzak durulur; her şey gerçek
bilgi yörüngesinde götürülür.
• Münazaraya katılanlar birbirlerine kızmaz,
öfkelenmez, saygılı davranır, centilmence
hareket eder, kimse kimseyi hafife almaz,
onunla alay etmez.
MERKEZKAÇ (ANİL MERKEZ) KAÇIŞ
• Geriye dönüşün çok zor olduğu kaçışlara
merkezkaç (anil merkez) kaçış denir.
KİMYA
• Üstün özellik taşıyan çok değerli kıymetleri
ifade için kimya kelimesi mecaz olarak
kullanılır. Örneğin; Reşat Nuri Güntekin
“Emniyetlerini kazanmak için bu esrar bir
kimya gibi gizli kalmalıdır.” demektedir.
KİMYA OLMAK
• “Bulunmaz olmak” demektir. Bir halk
türküsünde;
“Sıla kimya olmuş burnuma tüter
Yol ver dağlar ben sılaya gideyim.”
ifadeleri yer almaktadır.

Benzer belgeler