Kutsal Emanetler Videosu

Transkript

Kutsal Emanetler Videosu
Kutsal Emanetler Videosu
Perşembe, 23 Temmuz 2009 18:27 - Son Güncelleme Cuma, 27 Kasım 2015 18:34
Kutsal Emanetler Videosu
Kutsal Emanetler Resimli Video
Kutsal Emanetler Ders Notu
MUKADDES EMANETLER
Alm. Heilige reliquen (f.pl.), Fr. reliques (f.pl.) benies, İng. Sacred Relics. İslâm dîni ve târihi
bakımından büyük önem taşıyan, Peygamber efendimiz ve diğer din büyüklerine âit bâzı
mübârek şahsî eşyâ ile hâtıralara verilen ad. İslâm târihinde, mukaddes emânetlerin toplanması
ve muhâfazası Peyga...
Bu başlıkla ilgili :
Alm. Heilige reliquen (f.pl.), Fr. reliques (f.pl.) benies, İng. Sacred Relics. İslâm dîni ve târihi
bakımından büyük önem taşıyan, Peygamber efendimiz ve diğer din büyüklerine âit bâzı
mübârek şahsî eşyâ ile hâtıralara verilen ad. İslâm târihinde, mukaddes emânetlerin toplanması
ve muhâfazası Peygamber efendimiz zamânında başladı. Eshâb-ı kirâm ihtimâm ve hürmetle
Resûlullah efendimize âit hâtıraları muhâfaza ettiler. Dört büyük halîfe devrinden sonra Emevî,
sonra da Abbâsî halîfeleri; Peygamber efendimizden, ümmehât-ı müslimînden (Peygamber
efendimizin mübârek hanımlarından) ve Eshâb-ı kirâmdan kalan her çeşit eşyâ ve hâtıraların
toplanmasına ve saklanmasına çok îtinâ gösterdiler.
Mukaddes Emanetlerin Osmanlı Devletine intikâli (geçişi) Yavuz Sultan Selim Hanın 1517
târihinde Mısırı fethedip halife ünvânını aldığı sırada olmuştur. Yavuz Sultan Selim Han,
Kâhireye girdiği zaman, halîfe el-Mustansır billahın muhâfazasında bulunan ve daha önce
Bağdattan Hülâgûnun elinden kaçırılan Mukaddes emânetleri teslim aldı. Ayrıca Mekke-i
mükerreme şerîfi Ebül-Berekâtın oğlu Ebû Nümeyyâ ile gönderdiği mukaddes emânetleri de
teslim alarak İstanbula gönderdi. Mısırdan getirilen ve Sûriye, Filistin, İrandan toplanan diğer
emânetler ve teberrükât eşyâsı da önce iç hazîneye kondu, sonra hasodaya alındı. Hırka-i
seâdet dâiresi kurulunca, bunların saklanması ve bakımları özel usûle bağlandı. Yavuz Sultan
Selim Han, Mukaddes Emânetlerin muhâfazasını kırklar diye bilinen Hasodalılara vermişti. Kırk
1/5
Kutsal Emanetler Videosu
Perşembe, 23 Temmuz 2009 18:27 - Son Güncelleme Cuma, 27 Kasım 2015 18:34
kişiden meydana gelen Hasodalılar, Hırka-i seâdet dâiresinde nöbet tutar, burada devamlı
Kurân-ı kerîm okurlardı.
Mukaddes emânetler arasında, Peygamber efendimize âit olan hâtıralar şunlardır:
1. Hırka-i Saâdet: Mukaddes emânetlerin en mühimidir. Hâlen Sultan Abdülazîz Hanın
yaptırdığı bir sandık içinde kıymetli kumaşlardan yapılı bohçalarla sarılı ayrı bir altın çekmecede
muhâfaza
edilmektedir. İçi krem renkli astarlı siyah yünlü bir kumaştan yapılmıştır. Hırka-i saâdet,
Resûlullah efendimizin Kab bin Züheyre hediye ettiği hırka olup, Kasîde-i Bürde adıyla meşhur
oldu. (Bkz. Kab bin Züheyr)
2. Seyf-i Nebevî (Peygamber efendimizin kılıçları): İki tânesi Topkapı Sarayında bulunmaktadır.
Yer yer altın, birisi de kıymetli taşlarla süslüdür. Ayrıca Peygamber efendimize âit kamış
cinsinden bir maddeden yapılan bir yay ile altın yaldızlı bir muhâfazası vardır.
3. Nâme-i Saâdet (Peygamber efendimizin mektûb-u şerîfi): Peygamber efendimizin Mısır
(Kıpt) hükümdârı Mukavkısı İslâmiyete dâvet için yazdığı mektuptur. Deriden olup, on iki satır
yazısı ve altında mühr-i şerîfi vardır.
4. Mühr-i Saâdet.
5. Dendân-ı Saâdet (Peygamber efendimizin mübârek dişi): Uhud Muhârebesinde kırılan
mübârek dişinin bir parçasıdır. Sultan Mehmed Reşâd tarafından yaptırılan taşlarla süslü altın
bir mahfazada saklanmaktadır.
6. Lihye-i Saâdet (Sakal-ı şerîfleri): Hırka-i seâdet dâiresinde altmışa yakın Sakal-ı şerîf
bulunmaktadır. Bunlardan 24 kadarı altın ve kıymetli taşlarla süslü muhâfazalarda veya sedef
kakmalı kutularda saklanmaktadır.
7. Nakş-ı Kadem-i Şerîf: Altından yapılmış bir kapak ve çerçeve içinde yer alan, üzerinde
Peygamber efendimizin mübârek ayak izi olan taşdır. Eyyûb Sultân, Sultan Üçüncü Mustafa ve
Sultan Birinci Abdülhamîd Han türbelerinde de bunlardan birer tâne bulunmaktadır.
8. Sancak-ı Şerîf: Hırka-i Saâdet dâiresinde küçük bir sandıkta saklanan Ukab denilen siyah
renkli sancaktır. Sonradan yeşil ipekten bir sancak yapılarak bunun üzerine Sancak-ı şerîften
parçalar dikilmiştir.
9. Teyemmüm Taşı: Peygamber efendimizin teyemmüm ettiği yazılı taştır.
Bu mukaddes emânetlerden başka, Mûsâ ve Şuayb aleyhisselâma âit asâlar, Nûh
aleyhisselâmın tenceresi, İbrâhim aleyhisselâmın kazanı, Yûsuf aleyhisselâmın gömleği, Dâvûd
aleyhisselâmın kılıcı da bulunmaktadır.
Teberrukât eşyâsı arasında da Kâbe-i muazzamanın altın oluğu, Hacer-i esved çerçevesi, bâb-ı
tövbenin bir kanadı, Makâm-ı İbrâhimin gümüş kapağı vs. yer almaktadır. Bunlar, Kâbe-i
muazzamadaki mukaddes makamların Osmanlı sultanlarınca zaman zaman tâmir edilmesi
sırasında teberrüken gönderilmesi sûretiyle bir araya toplanmıştır. Ayrıca Kâbenin anahtar ve
kilitleri, hazret-i Osmân, hazret-i Ali ve diğer din büyüklerine âit olan Kurân-ı kerîmler, cüzler,
oklar, yaylar, kılıçlar, taç, hırka, sarık, tesbih ve bayraklardır.
Osmanlı Devletinde Emânât-ı mukaddese ile ilgili bâzı merâsimler düzenlendi. Hırka-i seâdet
ziyâretinden başka sancak-ı şerîf çıkış ve giriş alayları, Miftâh alayları bunlardandır.
Miftâh alayı: Osmanlı Devletinde her sene yenilenen Kâbe örtüleri Mekkeye gönderilince,
eskileri Hırka-i seâdet dâiresine getirilir ve Emânât-ı mukaddese arasına alınırdı. Ayrıca,
Kadem-i şerîf, kılıçlar vs. gibi eşyâlar da bunlar arasında yer alır ve bunların İstanbula
getirilişinde Miftâh alayı denen merâsim yapılırdı. Osmanlı sultanları,
Hâdim-ül-Haremeyn-iş-şerîfeyn ünvânını aldıkları günden beri, Kâbe örtüsünün hazırlanması,
Mısır vâli ve kâdılarına bırakılmışken, iki defâ Sultan Birinci Ahmed Han, 1610 târihinde bu
2/5
Kutsal Emanetler Videosu
Perşembe, 23 Temmuz 2009 18:27 - Son Güncelleme Cuma, 27 Kasım 2015 18:34
örtülerin İstanbul sanatkârlarınca hazırlanması ve eskilerinin de İstanbula getirilmesi için ferman
çıkartmıştı. Böylece Osmanlı saray teşrifâtına yeni bir merâsim daha eklenmiş oldu. İstanbulda
ilk Miftâh alayı, 1613 târihinde Kâbe-i muazzamanın tâmiri üzerine gerek Mekke ve gerek
Medîneden getirilen müteberrikât eşyâsı münâsebetiyle yapıldı.
Müteberrikât eşyâsı şehre yaklaştığında, bütün dîvân mensupları, âlimler karşı çıkarak duâ ve
tekbirlerle Hırka-i saâdet önüne getirilir; pâdişâhın huzûrunda muhâfazadan çıkartılarak her biri
ayrılan yerlere konurdu. Merâsime katılanlara hilatler giydirilirdi. İlk Miftah alayında getirilen
eşyâ arasında; Peygamber efendimizin yayı, hazret-i Ebû Bekrin kılıcı ile seccâdesi, Çihâr yâr-i
güzînin (Dört büyük halifenin) kılıçları, Eshâb-ı kirâmdan Muâz binCebel, Şurahbil bin Hasene
ve Ebû Talhânın kılıcı ve Kâbenin değiştirilen örtüleri, eskiyen mizâbı (oluğu) ve ayrıca Hasan
Paşanın Kâbe kerestesinin sağlam parçalarından, Sultan Ahmed için yaptırdığı bir de asâ vardı.
Bu merâsimde, Kâbe mizâbından (oluğundan) su akıtılmış ve bu su ibriklere doldurularak
hastalara şifâ olarak dağıtılmıştır. Miftah alaylarından bir diğeri de yine Mekkeden getirilen
Kadem-i şerîf için yapılıp, Sultan Birinci Mahmûd Han tarafından Eyüp Câmiinde hazırlatılan
yerine konulmuştur.
Dünyanın sayılı müzelerinden Topkapı sarayı, 3 Nisan 1924 tarihinde müze haline getirilmiştir.
Müze, saray yaşantısını yansıtan eşyalar ile çeşitli bağışlardan oluşan bir koleksiyonlar
hazinesidir.
Sarayın Harem, Bağdat Köşkü, Revan Köşkü, Arz odası gibi bölümleri vardır. Kutsal emanetler
Has Oda bölümünde bulunmaktadır.
İslam tarihinde Mukaddes emanetlerin toplanması ve korunmasına Peygamberimizin sağlığında
başlanmıştır. Ashab-ı Kiram ve halifeler bu emanetleri toplamışlar, Emevi ve Abbasi halifeleride
önem vermişlerdir. Yavuz Sultan Selim, 1517'de Mısır'ı fethedip Kahire'ye girince halife
el-Muntasır Billah'ın gözetiminde bulunan ve daha önce Bağdat'tan Hülagu'nun elinden kaçırılan
mukaddes emanetleri teslim aldı. Ayrıca Mekke şefi Ebu'l-Berakat'ın oğlu Ebu Numeyya ile
gönderdiği emanetleride alarak İstanbul Topkapı Sarayı'na gönderdi.
Mukaddes emanetler, önce bu saraydaki Silahtar Hazinesi, Revan Köşkü gibi yerlerde
muhafaza edildi. Sultan II.Mahmud'a kadar Has Oda olarak ismini duyuran bu bina
II.Mahmud'un Topkapı Sarayı'ndan Dolmabahçe Sarayına taşımasıyla, tamamen mukaddes
emanetlere tahsis edilmiştir. Böylece Hırka-i Saadet Dairesi adını almıştır. Bu daire Fatih
tarafından yaptırılmıştır.
Güneşin ilk ışınlarının Sarayburnu üzerinden Enderun Avlusu'na düşüp Has Oda Koğuşu'nun
pencerelerinden içeri vurmasıyla, pervazlara kıvrılmış sarayın içoğlanları silkindiler kısa
uykularından. Zira padişahın sarığından kıyafetlerine, vücut bakımından içtiği kahveye kadar
çeşitlenen hizmetlerine bakan Enderun mezunu bu gençleri, ayrı bir telaş beklemekteydi o gün.
Her günü, her gecesi sarayda ayrı bir şaşaa, tantana ve heyecan ile geçen Ramazan ayının on
beşinci günü yaşanacak özel merasimin son hazırlıklarına adanmıştı o gün.
Hummalı bir telaş sarmıştır Has Oda'yı. Odanın temizliğinden sorumlu Tülbent gulamı sahurdan
beridir eli sopalı gezmektedir. Has Oda dahilinde bulunan Hırka-i Şerif Dairesi ve Arzhane'nin
her köşesine dağılmış içoğlanları bir taraftan yan gözle Tülbent Ağası'nın elindeki sopayı
kollarken, diğer taraftan da bu odaların dört duvarı içine emanet edilmiş mukaddes emanetlerin
3/5
Kutsal Emanetler Videosu
Perşembe, 23 Temmuz 2009 18:27 - Son Güncelleme Cuma, 27 Kasım 2015 18:34
ve mushafların son bir kez tozlarını almakta, gümüşleri parlatmakta, gül suyu serpmekte ve öd
ağacı tütsülemektedir. İçoğlanlar günün bu erken vaktinde yorgundur; zira bu hummalı temizlik
üç günden beri devam etmektedir. Önce Has Oda'nın tüm kıymetli envanteri Revan Köşkü'ne
taşınmış, sonra burası dipli köşeli süpürülmüş; tabiatın kanunu biriken tozlar, Peygamber'in
yüce varlığının emanetlerindeki tecellisine hürmeten biriktirilmiş ve temizlik sonrası avludaki
bronz kapaklı kuyuya dökülmüştür.
Hünkârın öğle namazından iki saat önce arz ağaları ile birlikte Hırka-i Şerif Dairesi'ne gelmesi
beklenmektedir artık. Padişah geldiğinde, büyük gümüş sandığın içindeki daha küçük bir altın
sandukada muhafaza edilen Peygamber'in kutsal hatırası, altın bir anahtarla kilidi çözülen
sandukanın içinden günışığına çıkarılacak; hırkayı kucaklayan yedi işlemeli bohça, incilerle
bezenmiş şeritlerinden sıyrılarak açılacak ve bizzat padişah tarafından özel olarak hazırlanmış
sergisine yerleştirilecektir. Öğle namazını Ayasofya Camii'nde kılmış olan başta şeyhülislam,
sadrazam ve sair vüzera olmak üzere teşrifata dahil devlet erkanı ve ulema sırayla, Peygamber
hırkasına bir tülbend üzerinden yüz sürecek; hayatları boyunca o günün hâtırası niyetine
saklayacakları bu tülbendle çıktıkları huzurdan, sanki Peygamber'in ruhaniyetiyle bütünleşmiş
gibi ayrılacaklardır. Kur'ân tilavetinin Has Oda'dan Enderun Avlusu'na taştığı merasim sonunda,
Ebed Dâim Osmanlı Devleti'nin tüm idarecilerinin önünden geçtiği sergi, altın bir maşrapa içinde
getirilen su ile yıkanacak; kullanılan atık su dökülmeyip saklanacak, geride kalan rutubet öd ve
amber ile kurutulacaktır.
Osmanlı Devleti'nin şaşaalı teşrifat anlayışı içinde özel bir ihtimam gösterilen mukaddes
emanetlerin bu yeri Ramazanla sınırlı kalmamıştır. Padişahlar tahta çıktığında ilk biatlarını
Hırka-i Şerif'in huzurunda almış; sultan kızlarının nikah törenleri kutsal emanetlerin şahitliğinde
yapılmış; savaşlarda cepheye götürülecek sancak-ı şerif, zafer muştusu temenni ve dualarla
hep buradan uğurlanmıştır. Ahirete intikal eden padişah ve şehzadelerin cenazeleri Has Oda
avlusuna kurulan çadırda yıkanıp kefenlenmiş; tabuta konan cenazenin dostlarıyla son helalliği,
Hırka-i Saadet'in girişindeki mermer üzerinde istenmiştir. Şehzadelerin hatim, padişahların dua
ve merasimleri hep bu daire önünde gerçekleştirilmiştir. Yavuz Sultan Selim'in hilafeti
devralmasıyla birlikte Mısır'dan taşınıp Has Oda'ya yerleştirilen mukaddes emanetlerin başında
okunan Kur'ân tilaveti, bugüne kadar neredeyse kesintisiz olarak devam etmiştir.
Kutsal emanetlerin Osmanlı devlet teşrifatına bu kadar dahil olmasının hiç şüphesiz dönemin
şartları içinde tabii gerekçeleri olmuştur. Peygamber'in bizzat kullandığı rivayet edilen eşyalara
ümmetin gösterdiği teveccüh, meşruiyetini Raşid Halifelere, oradan da Rasûle kadar uzatmak
isteyen hilafet makamı için kullanılması kaçınılmaz bir kaynak teşkil etmiştir. Böylece kutsal
emanetler sadece Peygamber sevgisini sembolize etmemiş; aynı zamanda iktidarı da ihya
etmiştir. Emevilerden Osmanlılara uzanan saltanat silsilesi, bu güçlü sembolle İslam'ın
savunucusu ve Müslümanların hamisi konumunu pekiştirmiştir.
Kutsal emanetlerin başında gelen ve Peygamber'e aidiyeti hususunda diğer emanetlerden çok
daha az şüphe duyulan Peygamber'in hırkası, bu bakımdan özellikle dikkate değerdir. Dört
halife sonrası dönemde, devlet mührü gibi, bir halifeden diğerine miras kalan bu hırkanın
hikayesi de, sanki devlet başkanları özellikle nasiplensin diye suç, ceza ve af kavramları
etrafında şekillenen kulaklara küpe bir yöneticilik dersi barındırmaktadır. Zira Peygamber,
hırkasını şiirleriyle Peygamber'i hicvetmiş ve karalamaya çalışmış olan dönemin önde gelen
4/5
Kutsal Emanetler Videosu
Perşembe, 23 Temmuz 2009 18:27 - Son Güncelleme Cuma, 27 Kasım 2015 18:34
şairlerinden Ka'b b. Züheyr'e hediye etmiştir:
Hakaret nevinden yazdıkları sebebiyle idam edilmek üzere aranan Ka'b, yaptıklarından pişman
olunca Müslüman olan kardeşinin refakatinde Allah Rasûlu'nun huzuruna çıkmış ve yazdığı
övgü dolu kasideyi insanlığın efendisine okuyarak Müslüman olmuştur. Allah'ın sevgilisi, bundan
duyduğu memnuniyeti ifade etmekle kalmamış; Ka'b'a sırtından çıkardığı hırkayı da hediye
etmiştir.
Hilafeti her fırsatta sorgulanmış olan Muaviye'nin, çok istediği bu hırkayı sağlığında Ka'b'dan
alamasa da, onun ölümünden sonra varislerinden 20.000 dirhem ödeyerek ele geçirdiğini yazar
tarih kitapları. Rivayete göre, daha sonraları son Emevi halifesi II. Mervan'ın öldürülüşüne şahit
olan hizmetlisi, kendisinin bağışlanması karşılığında hırka ve Nebî'den kalan diğer emanetlerin
yerini, hilafetin yeni temsilcileri olan Abbasilere göstermiştir. Abbasiler de, tıpkı Emeviler gibi, bu
hırkayı devletin önemli törenlerinde giymiş; Peygamber'e ait olduğu söylenen sancak ve onun
Hz. Osman tarafından kaybedilen mührünün bir kopyası olduğu anlaşılan nübüvvet mührü ile
birlikte hırkayı hilafet alametlerinden biri olarak kullanmışlardır.
Bağdat'ın Hülâgü tarafından istilası sırasında Mısır'a kaçırılan, Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı
fethetmesiyle de İstanbul'a getirilen ve bilahare Osmanlıların da bu mirasa başka nadide
parçaları ilave etmesiyle genişleyen koleksiyonun, saltanat müessesesi tarafından çok daha
gösterişli bir şekilde kullanılması kaçınılmazdı. Öyle ki, III. Mehmed'in Haçova Savaşı sırasında
Hırka-i Şerif'i giydiği ve bu sayede ordusunun moralini yükselterek kaybedilme noktasına gelen
savaşı zaferle taçlandırdığı rivayet edilmektedir. Söz konusu rivayette, geri hizmetlerde görevli
aşçı, yamak ve sâir sivilin de heyecanlanarak savaşa girdiği kaydedilmektedir.
Ancak mukaddes emanetlerin hilafet makamında oturanlar için sadece bir meşruiyet sembolü
olarak görülmediğini, bilakis İslam ümmetinin Peygamber aşkını müşahhaslaştıran bu maddi
mirasın, onları da çağları aşan bir muhabbet bağı ile Allah Rasûlu'ne bağladığını görüyoruz. Bu
muazzam bağlılığın en canlı ifadesine de, Efendimiz'in ayak izini muhafaza etmek amacıyla
altın kaplı bir mahfaza yaptıran II. Abdülhamid'in mahfaza üzerine yazdırdığı şu sözlerde şahit
oluyoruz:
"Senin mübarek ayağın yeryüzüne değmeseydi, hiç teyemmüm insanı temizler miydi?"
5/5