Tekin, 2009 Translation of Ian Hacking`s “Looping Effects of Human

Transkript

Tekin, 2009 Translation of Ian Hacking`s “Looping Effects of Human
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
İnsani Türlerin Döngüsel Etkileri
Bu yazının konusu bu kitaptaki diğer eserlerinkinden biraz uzağa düşüyor. Bunun
sebebi benim, kendini soyutlamalara ve genellemelere kaptırmış bir filozof oluşum değil.
Makalede kullandığım örneklerin çoğu sansasyonel popüler gazeteciliği hatırlatıyor.
Nedensellik hakkındaki görüşlerim biraz karmaşık ve puslu, konuya dair bilişimim, üzerinde
uzlaşma sağlanamamış tartışmalı bir uygulamalı bilgiden yola çıkıyor ve ele aldığım kültür,
içinde yaşadığımız kültür, herhangi bir başkası değil.
Kültür: Bu yazıda bir insan tümelinden değil, yalnızca endüstrileşmiş bürokrasiler
içinde olanaklı olan sınıflama biçimlerinden söz ediyorum. Bu sınıflama biçimlerinin en
çarpıcı özellikleri, günümüz sosyal bilimlerinin bazılarının demokratikleşmesinin sonucudur.
Bilişim: İnsani türler diye adlandırdığım sınıflamalar, yalnızca, bilme ve bulma
kavramlarının özgün bir biçimde kavramsallaştırılması ile anlamlı hale gelir.
Nedensellik: İnsani türler sınıflaması, hem yakın zamanda hem de gelecekte bazı
bireylerin yaşamlarına müdahale edebilme umudu ile dile getirilmiştir. Bir kişinin hayatının
arkaplan koşullarını değiştirirsek, o kişiyi de geliştirebiliriz, ama bunun tek yolu ne tür bir
kişiyle karşı karşıya olduğumuzu kavrayabilmektir. Nedensellik kavrayışı (veya kavrama
isteği) pratiğe dönüktür.
Bununla birlikte, izleğim tamamıyla felsefi, çünkü insanın kendi kendisi üzerinde
düşünümü hakkında.Üzerinde durduğum problem nedensel bir kavrayış biçiminin, bu şekilde
kavrananların bunun farkına varmaları durumunda, karakterlerini ve ne tür bir insan olduklarını
değiştirebilecek olmalarıyla ilgili. Bu tür bir farkına varış, daha sonra nedensel anlayış
biçiminin kendisinde de bir değişime yol açabilir. Bir başka deyişle bu yazı, kültür ve
1
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
bilişimdeki geri-besleme etkileri ile ilgilidir ve benim deyişimle ‘kişi türetmesi’ incelemesine
bir katkı niteliği taşımaktadır (Hacking, 1986).
İnsani Türler Nedir?
‘İnsani türler’ aslında o kadar çirkin bir ifade ki, Auguste Comte’un, zamanında
‘sosyoloji’ için söylemiş olduğu gibi, başka hiç kimse bu terimi kullanmaya hevesli
olmayacaktır. Baştan belirtmeliyim ki niyetim, tam anlamıyla belirlenmiş ve keskin sınırları
olan bir sınıflamalar grubundan söz etmek kesinlikle değil. İnsani türler ile, kişi türlerini,
onların davranışlarını, eylem, huy, yatkınlık, duygu ve deneyim türlerini kastediyorum. ‘İnsani
türler’ terimini, türleri, yani sınıflama sistemlerini vurgulayabilmek için kullanıyorum;
kişilerden ve onların duygularından bahsetmek için değil. İnsani türlere, davranış, eylem ve
huy çeşitlerini dahil ediyor olsam da, beni asıl ilgilendiren kişi türleri. Yani, kişi türlerini
anlattığı sürece, davranış, eylem ve huy türleri de insani türdür.
Fakat sözünü ettiğim öyle herhangi bir tür kişi değil. ‘İnsani türler’ etiketini, bu terimin
insani olmayan çağrışımları için kullanıyorum, yani insani türler derken marjinal ve kendine
güvensiz ama büyük bir güce sahip beşeri ve sosyal bilimlere konu olmuş türlerden söz
ediyorum. Kendine güvensiz bir bilimle kastımın bir kullanım tanımı şu olabilir: öncülerinin,
bir paradigma arayışında olduklarını söyledikleri, ya da paradigmasını henüz bulabilmiş olan
bilimler. Bu bağlamda, ‘kendine güvensizlik’ dediğimiz şey muazzam güç ile çelişik
değildir.(...)
İnsani türlerle kastım, hakkında sistemli, genel ve doğru bilgi sahibi olabileceğimiz
türler, kişiler hakkında genel geçer doğruların ifade edilmesinde kullanılabilen
sınıflandırmalar, kişiler, edimleri ve duyguları hakkında yasalar gibi duracak kadar katı
genellemeler. Yasaların, insanların ne yapacağını veya onlara yardım etme ya da onların
2
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
davranışlarını değiştirme çabalarına nasıl tepki vereceklerini öngörecek kadar kesin olmalarını
isteriz. Burada model olarak doğa bilimlerini alırız. Sadece tek bir tür nedensellik konuyla
bağlantılı görülür: etkin neden (efficient causation). Bir olay diğerine neden olur, ama
nedensellik yasaları eğilimlerin ihtimal yasalarından ibaret olabilir.
‘İnsani tür’ filozofların ‘doğal tür’ teriminden esinlenilerek türetildi, bu yüzden bir
takım açıklamalar yapmak şart. (...) Doğada, bizim birbirinden ayırdığımız türler olduğundan
hiç şüphem yok. Bazıları oldukça kozmik: kuarklar, muhtemelen genler, hatta belki sistik
fibrozlar. Diğerleri ise daha dünyevi: çamur, soğuk algınlığı, sürülmemiş toprak, günbatımları.
Soğuk algınlığı sistik fibroz kadar; gün batımları da kuarklar kadar gerçek. Çamur hakkında
bildiğimiz yasa-benzeri düzenlilikler, kuarklarınkinden daha çok. Kimler mi bu bilgiye sahip?
Futbol oynayan çocuklar, onların çamaşırlarını yıkayan anne-babalar ve rafinerilerdeki çamur
mühendisleri. Çamur hakkındaki yasa-benzeri düzenlilikler teorisyenler açısından derin
sonuçlar içermiyor. Fakat bu, çamuru daha az doğal tür yapmıyor. Canlılar alanında, atran türü
örnekleri, yani ağaçlar, asmalar, ve çimler de bizim doğada bulduğumuz türlerden; günümüz
sistematiğinin türleri de.(...)
Doğal türler konusunda bu kadar açık fikirli ve anlayışlı olduğum göz önünde
bulundurulursa insani türleri de doğal türler arasında saymam gerekmez mi? Belli bir kolaylık
açısından, insani türleri, en azından ilk bakışta, belli bir sosyal ortamdaki kişilerle sınırlamayı
tercih ediyorum. Kişilerin doğal olduklarını ya da insan topluluklarının doğanın bir parçası
olduklarını inkar ediyor değilim. Kolaylık olsun diye, birşeyi, topluluklardaki kişilere özgü
olmadığı sürece doğal olarak adlandıran geleneği izleyeceğim. Kişilere ait birçok özelliğin
dünyanın geneli ya da en azından diğer canlılar için de geçerli olduğunun farkındayım.
Örneğin, kütle, uzam, sindirim organlarının dağılımı, amilopsin, tripsin ve steapsin gibi
3
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
pankreas enzimleri ya da gen yapısı bunlar arasında sayılabilir. İnsanlar ile ilgili bilimsel
çalışmalarda ortaya çıkan birçok şey doğada bulduğumuz diğer türlerden çok da önemli bir
farklılık göstermiyor. Fakat burada gayet yerinde olan bir gerilim var, çünkü araştırma
itkilerinden biri de insani türleri biyolojinin konusu yapmaya yönelik. Bilim (Science)
dergisinin editörü tarafından çok tutulan bir ekole göre sarhoşlar insani tür sayılıyor, çünkü,
sözde, alkolizm bir gen ile nesilden nesile taşınmakta. Beş yıl önce, bir doktor
muayenehanesindeki şu ifadeyi bir kenara not etmiştim: ‘Bu hastalık ile ilgili olarak son beş
yılda, son beşyüz yılda öğrendiğimizden çok daha fazla şey öğrendik. Şu anda alkolizm ve
diğer uyuşturucu madde bağımlılıklarının tam anlamıyla psikososyal ve biogenetik hastalıklar
oldukları aşikar’. İntihar, örneğin, bir insan davranışı türü. 1990’lı yılların sonunda onun da bir
genetik boyutu olduğu öne sürülmüştü. (...)
Daha birçok gerilim var: kimi doğallığın felsefesinde, kimi de biyolojikliğin
metodolojisinde yer almakta. Yine de, bana göre, insani türlerin temel özelliklerini betimlemek
zor değil. İnsani türler dediğimde, (i) bazılarımızı ilgilendiren türlerden, (ii) öncelikle insanları,
hareketlerini ve davranışlarını sınıflayan türlerden, ve (iii) sosyal ve beşeri bilimlere konu olan,
yani hakkında bilgi sahibi olmayı umduğumuz türlerden söz ediyorum. Buna (iv) kapsadıkları
sınıfı belirleyen ve temsil eden en yetkin kavram olma özelliğini de ekliyorum. Bu sınıflamaya,
bir kişi türü fikrini oluşturmak üzere yansıtıldıkları sürece, insan davranışlarını, hareketlerini
ve eğilimlerini de dahil ediyorum. Eşcinsellik bize çok tanıdık olan bir örnek. Bugün sık sık
söylendiği gibi, aynı cinsler arası ilişkilere birçok insan toplumunda yaygın olarak rastlanmış
olmasına rağmen, bir insan türü olarak ‘eşcinsel’in ortaya çıkması on dokuzuncu yüzyılın son
döneminde eşcinsel davranışın, bilimin objesi olması ile mümkün olmuştur. Eğer bu saptama
doğruysa, eşcinsel davranış yalnızca on dokuzuncu yüzyılın sonunda benim burada ‘insani tür’
4
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
diye adlandırdığım bir tür halini aldı. Yani, birçok mekanda ve zamanda hemcinsler arası
ilişkilere sıkça rastlanılmış olsa da, yalnızca o zaman diliminde (on dokuzuncu yüzyıl sonu) bu
tür davranış bir kişi türünün temsili olarak algılanmıştır.
Önemli kişisel ilişkilerimiz söz konusu olduğunda, bunları, nadiren insani türler
üzerinden düşünür ya da değerlendiririz. Arkadaşlıkta, aşkta, ve düşmanlıkta tikel, sıradışı,
samimi ve duruma bağlı şeyleri umursarız, yani bir anda farkına varıverdiğimiz, göz ucuyla
hissettiğimiz ya da paylaştığımız şeyleri. Kısaca belirtmek gerekirse, bir bilim adamının
sınıflamalarını değil de yeniliklerin küçük farklarında kapsananları umursarız. Bir kişi
güvenilir, diğeri nazik, bir başkası ise bencil ve ukaladır. Unutkan olmasına rağmen duyarlı ve
coşkulu birinin duyarsız ama samimi arkadaşı vardır. Bu tür kişiler hakkında çok şey biliriz ama
bunlar hakkında bilimsel bilgiye sahiplik iddiasında bulunmayız. Ne bunların belli bir nüfustaki
oranlarını hesaplamamıza yardım edecek anketler yaparız ne de bunları etken analizine tabi
tutarız. Yine de önemleri vardır bunların bizim için: yakınlarımız, arkadaşlarımız, sevdiklerimiz
ve kaçındıklarımız hakkındaki düşüncelerimizi düzenlemekte kullandığımız türlerin yani. Bu
türler işverenler, öğretmenler ve askeriye için de önemli olduğundan, psikologlar bu tanıdık
kişisel özellikleri hatırlatan testler geliştirirler. Bu testlerin sonuçları tablolarla düzenlenip
özetlenerek, ‘profil’ler veya ‘kişilik envanterleri’ çıkartılır, ki bunlar da insani türlere dönüşür.
Aslında, yakın ilişkilerimizde büyük öneme sahip olan şeylerin özüdür bunlar, fakat bilimlerin
veya kişisellikten uzak işletmeciliğin soyutluğuna bürünürler.
Gelgelelim, insani türler, kişisel düzeyde bizim için o kadar da alakasız değil. Sosyal
bilimlere konu olan iyi saptanmış insani türlerin tam anlamıyla kişisel olan kaygılara doğrudan
etkisi vardır gerçekten de. Sevdiğiniz birini (ya da kendinizi) bir tür olarak görmeniz, o kişiyi
algılayışınızı tamamen değiştirebilir. İnsani türler kendilerini genelde bilimsel, dolayısıyla da
5
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
değerden bağımsızmış gibi yansıtırlar, ama aslında haklarındaki iyi ve kötü yargılarla birlikte
bilimin konusu olurlar. Sosyolojinin sayısal olanı, intihar gibi davranışların ölçümüyle başladı.
Durkheim’in İntihar (Suicide) adlı klasik ve ilham kaynağı eseri seksen yıllık çalışmaya
dayanır. İntihar tabloları oluşturulmuştu çünkü bu kötü bir davranıştı, hatta belki de
davranışların en kötüsüydü, pişmanlık ve hatta bağışlanılabilirliğin çok ötesinde. İntihar
hakkındaki bilgi sistemi onun nasıl bir eylem olduğu hakkındaki kanıları değiştirdi; dolayısıyla
ahlaki değerlendirilişini de. Artık şöyle denmeye başlandı: ‘intihar girişimi bir yardım
çağrısıdır’. İntihar etmeye kalkan bir arkadaşınıza karşı tutumunuz büyük anne ve
babalarınızınkinden daha farklı olacak. Bugünün romanlarındaki intiharlar Genç Werther ya da
Heinrich Kleist zamanındakiler ile aynı değil, çünkü bilim, belli bir ölçüde, intiharı insani tür
haline getirdi.
İnsani türün kategorisi çok(...) Irk, cinsiyet, ana dil, uyruk, istihdam türü ve yaş grubu
gibi şeyler benim kategori dediklerim. Bu kategoriler hakkında en tecrübeli olan bilirkişiler
‘sayım büroları’nda, yani modern yapısı nicel sosyal bilim ile aynı çağda ortaya çıkan
kurumlarda çalışırlar. İnsani türler gruplamamı gönüllü bir şekilde sayım aracılığıyla ortaya
çıkmış olan tüm türleri dahil edecek biçimde genişletmeye gönüllüyüm; ya da en azından
bunların arasında toplumsal çağrışımlar atfedilenleri dahil etmeye. Kısaca belirtmek gerekirse,
toplumsal cinsiyet biyolojik cinsiyetin sosyal anlamıdır. Yani, biyolojik cinsiyet sadece
insanlara özgü olmadığı halde toplumsal cinsiyet kategorisi bir toplumda yaşayan insanlara
özgüdür. Tüm bunlarda, şaşırtıcı biçimde, geleneği yakından izliyorum. Filozoflar J.S.
Mill’den sonra ‘doğal türler’i teknik bir terim olarak benimsediler. Gerçek tür fikrini tanıtır
tanıtmaz, Mill, biyolojik cinsiyetin ve ırkın gerçek tür olup olmadığını sorguladı. (Olmamasını
umdu çünkü cinsiyet ayrımcılığına ve ırkçılığa karşıydı). Bu iki insan kategorisi, ırk ve
6
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
toplumsal cinsiyet, son zamanlarda sıkça gündeme geliyor. Bunlar hakkındaki düşüncelerimiz
çok ideoloji koktuğu için bunları bir kenara bırakacağım. İnsani türler hakkında varacağımız
sonuçlar bu kategoriler ile yakından ilgili; fakat, Mill’i izleyip, ırk ve toplumsal cinsiyet
kimliğini temel örneklerimiz olarak kullanacak olursak insani türler hakkında yanılgıya
düşmüş oluruz. (...)
‘Soyal anlamlı’ türlerden bahsettim, ki bu belirsiz bir ifade. Örnek olarak ergen
hamileliğini alalım. Bu mümkün mertebe belirli bir sınıflama. Ergen, dişi, hamile ve
(yazılmamış öncül) evlenmemiş. Bu, kronolojik, fizyolojik ve yasal bentleri olan titiz bir
tanımlama. Eğer ‘ergen’i kesinleştirir, ‘evlenmemiş’i uyarlarsak, bu terim bizimkine
benzemeyen birçok kültüre de uygulanabilir. Fakat, ‘ergen hamileliği’ kavramı Amerikan
tarihinde belli bir zamanda ilgili bir tür halini aldi. 1967’den sonra hiç sonu gelmeyen
sosyolojik araştırmaların ve tartışmaların konusu oldu. Yenilerde, bu terimin kültürel anlamı o
kadar değişti ki sosyologlar tarafindan daha iyimser bir hüsnü tabir bulundu: erken ebeveynlik.
Ergen hamileliği, yani kelimenin kendisi ve belli içerimleri olan fikir, o çirkin suretiyle 1960lar
Amerika’sinin beyaz varoşlarında boy gösterdi. Erken ebeveynlik terimi ise 1990ların siyah
kent gettolarına gönderme yapar. O ana kadar konu hakkında bir fikre sahip olmuş olsak da bir
bilgiye sahip değildik. Fakat böyle bir fikir harekete geçer geçmez uzmanlar bunu bilgi olarak
belirlenimli hale getirip dönüştürmeye başladı. ‘Erken ebeveynlik’ ya da ‘ergen hamileliği’
sınıflamalarının kökeni tamamen doğada yatmaktadır, fakat sadece belirli bir toplumsal
bağlamda insani tür olarak nitelenip bir sosyal bilimin konusu haline gelir. Bu sınıflamaların
‘buluğ’ denen başka bir insani türe bir benzerliği vardır, bir de farklılığı. Buluğ tamamıyla
doğaya bağlanamaz. Buluğ dönemini, kişinin ilk adet kanaması/cinsel boşalma yaşamasıyla
başlayan süreçtir diye bile tanımlasak, doğada, sosyal bağlamın dışında, buluğ döneminin
7
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
bitişine işaret veren birşey bulamayız. Anna Freud, buluğluğun keşfini psikanalize borçlu
olduğumuzu söylemişti. Gelişim psikolojisi tarihçileri ise bu keşfin başka bir yerde yattığını
iddia etmektedirler. Yine de, buluğu olanaklı kılan sosyal değişimler ne olursa olsun, üzerinde
hemfikir olunan nokta buluğun sosyal bilimler sayesinde bir tür kişi olarak varolmasıdır. (...)
Şimdi iki güncel insani tür ve yakınlarda onları birbirine bağladığı öne sürümüş olan bir
nedensel yasayı ele alacağım. Çocuk istismarı bir tür insan davranışı. Çocuk istismarı,
aralarında cinsel istismar, ihmal ve Kuzey Amerika’da uzlaşmazlık konusu olan sadist kültlerin
(Satanist ritüellerin de) bulunduğu farklı türleri kapsar. Çocuk istismarı hayli esnek bir tür.
Amerika ve Avrupa’da 120 yıl önce önplana çıkmış klasik bir davranış türü olan çocuk zulmü
ile bağlantılıdır. Fakat bugünkü anlamıyla, çocuk istismarı sınıflaması tam 30 yıl önce,
hırpalanmış bebek sendromu teşhisi ile başladı. 15 yıl önce ensesti ve cinsel istismarı, 5 yıl
önce de şiddet içeren kültü içine aldı. Bu insani türün izlediği rota temelde Amerikandır ve
Avrupalı sınıflandırmalar da bu yörüngeyi izler (Hacking 1991, 1992c).
Çocuk istismarı benim insani tür için koyduğum hali hazırdaki şartlara uyuyor:
1.
Bugün birçoğu için birçok alanda oldukça ilgili bir tür.
2.
Bazı primat davranışları ile benzerlikler kuruyor olsak da, tamamen kişilere özgü
olan bir tür.
3.
Çocuk istismarını önlemek ve istismar edilmiş çocuklara yardım edebilmek için
hakkında bilgi sahibi olmak istediğimiz bir davranış türü.
4.
Bu davranış türünü kişilere atfetme eğilimimiz var; yani, çocuk istismarcıları
diye birilerinin olduğunu düşünürüz, ya da istismarcı ebeveyn çeşidi olduğunu.
8
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
Çocuk istismarı hakkında daha güçlü bir iddiada da bulunabiliriz. Stanford
Üniversitesi’nin Gelişmiş Davranış Bilimleri Çalışmaları Merkezi (The Centre for Advanced
Study in the Behavioural Sciences) orada yapılan çalışmalar için ‘doruk noktada uç’ etiketini
kullanmayı severdi, belki hala da seviyordur. Böyle bir ‘doruk noktada’ki uç insani türün işlevi
kullanım tanımına şunlar dahil olurdu: Kendini tamamen konuyu calışmaya adamış bir
profesyonel uzman topluluğunun olması; düzenli olarak aralarında birinin büyük çaplı,
diğerlerinin de daha uzmanlaşmış olduğu konferansların düzenlenmesi; bu konunun
otoritelerinin katkılarda bulunduğu en azından bir tane sağlam profesyonel dergi yayınlanması
(tabi böyle bir dergi otoritelerin kimler olduğunu da belirleyecektir). Elimizde Uluslararası
Çocuk İstismarını ve İhmalini Engelleme Topluluğu ( International Society for the Prevention
of Child Abuse and Neglect), bu konuda düzenlenen birçok konferans, ve Çocuk İstismarı ve
İhmal ( Child Abuse and Neglect) adında bir dergi var; çocuk istismarı gerçekten ‘doruk
noktada’ki uç bir insani tür.
Çocuk istismarcılarına her yerde rastlıyoruz. Bundan daha seyrek rastlanır bir kişi türü
çoğul kişilik bozukluğu (Hacking, 1992b). Çoğul kişilikli insanlara oldukça seyrek rastlanırdı
eskiden. Bunlar genelde iki, bazen üç ya da dört farklı kişiliğe müzdariplerdi, ki bir kimliğin
diğerleri hakında hatırası olmazdı. 1970’lerin başlarında ise Kuzey Amerika’da bir çoğul
kişilikliler salgını başladı: Konu hakkındaki dokuzuncu uluslararası konferansa, senede 40’ın
üzerinde çoğul kişilik hastasıyla çalışan 800 psikiyatrist, psikolog, ve sosyal işçi gibi
profesyonel katıldı. Çoğul kişiliğin çehresi son 20 yılda büyük degişime uğradı. Şu anda 25
farklı kişiliği olan hastalarla ilgilenen klinisyenlere rastlamak hiç de yadırganır birşey değil.
Tüm bu söylem “parçalanmış davranış” başlığı altında gerçekleşiyor. Parçalanma terimi ilk
kez, 1875’te Bordeaux’ta başlayan çoğul kişilik dalgası esnasında Pierre Janet tarafından
9
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
bulunmuştu aslında fakat son zamanlarda yeniden yaygın kullanıma girdi. Parçalanma
uzmanları çevresi Janet önünde saygı ile eğilirken, Freud’u tamamen dışlarlar.
Akıl hastalığına yaklaşımlari tıbbi/biyokimyasal/nörolojik olan birçok psikiyatristin
çoğul kişiliğe yaklaşımları kuşku dolu, hatta alaycıdır. Çoğul kişiliklerin kültürel yapıntı
olduğunu iddia ederler. Şimdi ben (birçok filozof gibi), insani türlerin belli bir anlamda
kuşkusuz ‘gerçek’ olduğunu söylüyor olsaydım, ve hatta kültürlerarası bir kozmik statüde
olduğunu iddia ediyor olsaydım, bu karşı çıkışı değerlendirmek zorunda kalırdım. Fakat, ben,
bunun yerine, hem insani olanla hem de doğal olanla ilgili birtakım şerhler koydum. Bazı
psikiyatristlerin, medyanın, kadın hareketlerinin bir kanadının, çocukların cinsel istismarı ile
ilgili duyulmuş kaygının ve başka daha birçok şeyin çoğul kişilik bozukluğunun şu anki
patlamasına yol açtığına inanıyorum. Böyle olması, bu illeti daha az gerçek yapmıyor. Bu,
parçalanmış davranışla bağlantılı ve şu anda yardım çığlıkları atmakta olan önemli miktarda
kişiyi etkileyen bir durum. Bu durum üzerine araştırma yapmak için kurulmuş olan
Uluslararası Çoğul Kişilik ve Parçalanma Çalışmaları Kurumu (International Society for the
Study of Multiple Personality and Dissociation) var. Her yıl bir ulusal ve birçok da bölgesel
kongre düzenleniyor konuyu tartışmak için. Parçalanma (Disassociation) dergisi beşinci
yayım yılına girmek üzere.
İnsani türler hakkında bilgi sahibi olmak istediğimizi söylemiştim. Çoğul kişilik üzerine
düşünmekte çok büyük bir aşama kaydedildi. Bu bozukluğun sebebinin ne olduğu artık bu
alanda çalışan kişiler tarafından anlaşılmış durumda. Çoğul kişilik erken çocuklukta yaşanan,
genellikle cinsel istismar içerikli, sık tekrarlanmış travmaların sonucu olarak görülüyor. Bu
etken, bu alanda çalışan birçok kişi tarafından kabul edilmiş olduğu için neredeyse tanımsal bir
değer kazanmış durumda. Yani, bu nedensel bilgi bu bozukluk hakkındaki teorilere tamamen
10
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
sinmiş durumda. Kişinin değişken kişilikleri yaşanmış belirli bir travmayla baş etme yollarını
temsil ediyor. Bu bilginin tedavi yöntemlerine etkisi büyük. Bu tedaviler travmanın bireyin,
zaman içinde, işbirliği içinde ve nihayetinde bütünleşmiş hale gelebilen çeşitli kişiliklerinin
dile getirdikleri aracılığıyla travmaya ortak tepki verilmesine odaklanmış durumda. Medyanın
mazlum ve ucubik olana sempati gösteren alt sınıf kadınlarına seslenen televizyon programları
sayesinde, bu bilimsel bilgi Amerika’da yaygınlık kazandı. Bu bilginin ayrıntıları uzmanların
özerkliğinde fakat durumun genel yapısı kamusal bilgi haline dönmüş durumda.
Verdiğim örnek oldukça sansasyonel fakat düşüncelerimizi odaklamaya yardımcı
oluyor. Çeşitli toplumsal retorik ve siyasetteki rolüne rağmen çocuk istismarı ilk olarak bir
‘bilimsel kavram’ olarak ortaya sunulmuştu, hala da öyle görülmekte. Sınırlarını çizme
boyutunda birtakım çatışmalar mevcut tabi ki. Hangi bilim? Tıp, psikiyatri, sosyoloji, psikoloji,
sosyal hizmetler, hukuk, ya da kendine-yardım? Bakış açısı ne olursa olsun birçok otorite şu
anda ortada çocuk istismarı hakkında önemli doğrular olduğuna inanıyor, örneğin, ‘çocukları
istismar edenlerin büyük kısmının kendisi de çocukken istismara uğramıştır’ deniyor.
Araştırma ve deney bunları ortaya çıkarmalı. Neden ve sonucun tam olarak birbiriyle bağlantılı
olmasını umuyoruz; gelecekteki istismarları tahmin edebilmek istiyoruz; nedenlerini
açıklayabilmek istiyoruz; istismarların önüne geçmek istiyoruz; sonuçlarını belirleyip bunları
ortadan kaldırabilmeyi istiyoruz.(...)
Bilimsellik söz konusu olduğunda başka bir konu daha ortaya çıkıyor. Kimilerinin
söylediği gibi belki, tüm girişimlerimiz baş etmeye çalıştığımız şeyin bilimsel bir tür olduğunu
varsaydığı için bu çocuklara yardım edemiyoruz. Bu kaygı çocuk istismarının
‘tıbbileştirilmesi’ olarak adlandırıldı. Çocuk doktorları hırpalanmış bebek sendromu ile ilgili
olarak ilk alarma geçenler olsalar da, çocuk istismarı doktorların uzmanlık alanı değil. Şu ana
11
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
kadarki şikayet bu konu ile ilgilenecek uzmanın belirlenmesi ile ilgili, bu konuya uzman bir
bakış açısı getirilip getirilemeyeceği ile ilgili değil. Genellikle uzman-karşıtı olan kimseler
kendilerinin gerçek uzman olduklarını iddia ederler: sosyal hizmetler görevlileri polise meydan
okur, psikologlar yargıyla çatışır, vs. Çoğul kişilik bilimsellik konusunda sorun yaratan bir
diğer konu. Bazı eleştirmenler çoğul kişilik bozukluğu diye birşey olmadığı iddiasında
bulunurlar (buna psikiyatrinin UFO’su dendiğini duydum sıkça). Onlara göre çoğul davranış
doktorlarla etkileşime geçmenin ya da medyanın sansasyonel haberlerinin etkisiyle ortaya
çıkıyor. Yine de bu tartışma uzmanlara bırakıldı. Farklı grupların bu dertli hastalara neyin
musallat olduğu ve bu hastalara neyin daha iyi geleceği ile igili binbir türlü bilgi iddiası var.
Sonuç olarak, benim insani türler diye adlandırdıklarım farklı alanlarda çalışmalar
yapan birçok bilim adamının elinde şekillenmeye başladı. İnsani türler daha bir süre o ellerde
yaşayacaklar. Bir süre? Eşcinsel kimliğini adlandırma, örneğin, bir süre tartışılacak bir konu
gibi duruyor. Bu türün kişileri uzmanlara karşı çıkabilirler. Bilinenler, bilenlerin iktidarını
devirebilir.
Biz yasaların bireylerin ne yapacağını önceden kestirmemizi sağlayabilecek kadar kesin
olmasını istiyoruz, dedim. Başka bir deyişle, bir türün kişilerinin, bizim onlara yardım etme
veya davranışlarını şekillendirme girişimlerimizi nasıl karşılayacaklarını bilmek istiyoruz.
Bunu yapmak isteyenin ‘biz’ler olduğunu, ve bunun ‘onlar’a yardım etmek isteyişimizden
kaynaklandığını belirtmiştim. Bunları dile getirmiş olmamın nedeni bunun, ortaya ilk çıktıkları
zamandan beri sosyal bilimlerin yapmak istediği şey olması. Psikolojik ya da sosyal kanunlara
uyacak insani türler arayışı, öngörme ve reform amaçlarıyla iç içe geçmiş durumda kaçınılmaz
olarak. Bu tür amaçlar biraz yolundan saptırılabilse de, reform yapmak isteyenlerin açısından
bakılırsa genelde iyi niyetli eğilimlerden kaynaklandıkları anlaşılır. Bugün artık birçok uzman
12
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
bir araya gelip ‘yardım etme meslekleri’ne ait olduklarını söylüyor. Bunlar arasında sosyal
hizmetler görevlileri, terapistler, şartlı tahliye çalışanları, polisler, hakimler, psikiyatristler,
öğretmenler, ‘doktorası olan psikologlar’, çocuk hastalıkları uzmanları sayılabilir. Bu kişiler
normalin uzağına düşen davranış ya da kişi türlerini bulmaya çalışıyorlar. Uygulamalı
çalışmalarını destekleyecek olan daha teorik ve köklü çalışmalar istiyorlar. Sosyologlar ve
istatistikçiler bu insani türler hakkında kanun benzeri çıkarımlar oluşturmaya ve bunları test
etmeye çalışıyorlar. Bu bilgiler, bu türlerle ilgilenenlerin daha etkili ve öngörülebilir şekilde
müdahale ve yardım edebilmelerini sağlıyor. Ya da bilimler böyle sunuyorlar kendilerini:
Kinikler böyle bir bilginin olup olmadığından şüphe duyarlar ve bu tür bilgilerin iktidar
kullanımını meşrulaştırdığını iddia ederler.
Verdiğim örnekler neden bu kadar itici? Aklımdaki türler bulanık gibi duruyor;
marjinal insani türler, haklarında sistematik bilgi sahibi olduğumuzu iddia ettiğimiz, ya da
olmayı umduğumuz türler, kabaca şimdiki ve gelecekteki bilimlere konu olabilecek biçimden
olanlar. Ama gerçek sosyal bilime değil! İnsani türler diye adlandırdığım şeylerin, normallik ve
sapkınlığın bilimi olan sosyolojinin tarihi köklerinde yattıklarını iddia edebilirdim. Doğru
olsaydı bu iddia, ‘insani türler’ sosyal bilimlerin, yani–sciences humaines hatta belki
Geisteswissenschaften’ın kullandığı sınıflamalar arasına şimdiye kadar çoktan dahil edilmiş
olmaz mıydı? Antropolojideki, dilbilimdeki, iktisattaki ve tarihteki sınıflamalar ne o zaman?
Neden sapkınlığın, sosyal patolojinin, iyileştirmenin ve kontrolün bilimleri üzerinde duruyoruz
ki bu kadar?
Bu makale çerçevesinde, bu konularda düşünürken kendi nedensellik anlayışımı
kullanıyorum diyerek bu sorundan (ve buna verilen tarihsel ve arkeolojik cevaplardan)
tamamen kaçınmayı seçiyorum. Bu bağlamda, pratiğe dönük bir nedensellik üzerinde
13
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
duruyorum. İnsani türler derken pratik kanunlar içine konabilecek (konulması umulan) türdeki
kişilerden ve bunların davranışlarından söz ediyorum. Bunlar öyle kanunlar ki onları şu anki
koşulları değiştirip bu koşullardan neler çıkacağını öngörmek için kullanabiliriz. Doğru
sınıflamanın peşindeyiz; çocuk istismarının ya da ergen hamileliğinin doğru sınıflanmasının
peşinde. Doğru olsun ki bu sayede istismarcı ebeveynlerle ya da hamile kalmış ergenlerle
karşılaştığımızda, onları daha iyi yönde değiştirmeyi sağlayacak ve sayılarının artmasını
engelleyecek bir eyleme girişebilelim. Ergen hamileliğinin soyut ve büyüleyici yapısını,
akrabalığın genetik yapısını ya da bir dilin kiplerinin yapısını bilmek istediğimiz gibi bilmek
istiyor değiliz. Bulmayı istediğimiz, araya girip müdahale ve yardım etmemizi, durumu
iyileştirmemiz sağlayacak ilkeler. (...)
İnsani tür kavramını gözünüzde biraz canlandırmaya çalışıyorum. En azından bir tane
genel geçer husus var üzerinde durulması gereken. Hangisi önce gelir, sınıflama mı yoksa tür
içindeki nedensel bağlantılar mı? Kavram oluşumunun iki kaba resmi vardır. Birinde, ilk önce
bazı ayrımlar yapılır, sonra da bu ayrılmış sınıfların özellikleri ve aralarındaki nedensel ilişkiler
öğrenilir. Bir diğerinde ise, tikeller arasındaki nedensel ilişkilerin farkına varılır ve bu ilişkiler
sınıfları birbirinden ayırmada kullanılır. Bu iki ayrı uçta yer alan resimden sadece birini
benimseyen felsefeci meslektaşlarımın yanlış yaptıklarını düşünürüm. Bebek bilişsel gelişimi
hakkında varılan sonuç ne olursa olsun ileri yaşlarda ortaya çıkan ayırt edebilme ve beklenti
geliştirme yetilerinin aynı bütünün parçaları olduğu çok ortada. Ya da, durumu dilbilimsel bir
biçimde ifade etmek gerekirse, bir türe bir isim koymak ve bunu kullanmak, başka birçok şeyin
yanında, o tür ile ilgili birtakım genellemeler yaparak belli beklentilere girmek anlamına gelir.
Nedenleri tahmin edebilmenin, daha kesin bir tanım yapabilmek ile el ele ilerlediğini baştan
kabul etmek zorundayız.
14
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
Bu izlek için çok da çekici olmayan iki örneğe geri dönecek olursak, intihar da ergen
hamileliği de her zaman bizimleydi ve başka birçok toplumda da yaygındı. Bu nedenle
akıllardan, önce bir insan türü ya da davranışının, sonra da ona dair bilginin ortaya çıktığı
geçiyor olabilir. Fakat durum böyle değil. Tür ve bu türe dair bilgi aynı anda ve birlikte ortaya
çıkar. 19’uncu yüzyılın başında insanlar hala Yaşlı Cato’nun intiharından söz ediyorlardı.
Fakat bundan hemen sonra intihar, doğru türden bir tıp insanı tarafından tedavi edilebilen, çok
çeşidi olan ‘bir tür delilik’ olarak tanımlanmaya başlandı. İntiharlar tahmin edilen sebeplerine
göre düzenlenmeye başlandı. Çocuk istismarına bakarsak böyle bir davranışın sınıflanmasının,
hakkında edilinen bilgiden çok önce varolmuş olduğunu düşünebiliriz. Fakat durum böyle
değil. Çocuk istismarı kavramı, 1961-1962’de, bebeklerin kollarındaki ve bacaklarındaki
beklenmedik kırıkları görüntüleyebilen X-rayler sayesinde edinilebilen bilgi ile beraber ortaya
çıktı. O zamanlar düşüşe geçmiş olan bebek radyolojisi disiplininin teknolojisinin gelişmesi ile
beraber hırpalanmış bebek sendromu tanımlandı ve doktorlar kamu açıklamalarında ısrarla
tedaviye tamamen hakim olduklarını ve buna neden olan istismarcı davranışı engellemeye
çalıştıklarını söylediler. Neden, sınıflama ve müdahele aynı bütünün parçasıydı.
İNSANİ TÜRLERİ BU KADAR ÖZEL KILAN NE?
Benim ‘insani tür’ tabirim ‘doğal tür’ tabirini izler. Görüldüğü gibi insani türlerin doğal
türlerden önemli farklılıkları olduğunu düşünüyorum. Bu bölümde üç hedefim var:
1.
Tamamen karşısında olduğum bir iddiayı,yani, insani türlerin, derli toplu
olmayan doğal türler olduğu iddiasını ortaya koyacağım.
2.
Yaptığım iddianın ne Verstehen [kavrayışçı] ne de inşacı bir pozisyon olmadığını
açıkça dile getireceğim. Evet, insani olan doğal olandan farklıdır, fakat bunun nedeni insani tür
diye adlandırdıklarımın nedensel ilkelerle değil hermenetik olarak anlaşılacak olması değil.
15
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
Evet insani olan doğal olandan farklıdır, fakat bunun sebebi insani türlerin sosyal inşa olması,
doğal türlerin ise doğada keşfedilmesi değil.
3.
İnsan ve doğal türlerin beni ilgilendiren farklılılığını dile getireceğim. Bunun tek
farklılık olduğunu iddia etmiyorum. Belki de hem Verstehen hem de inşa ayrımları doğru fakat
bunlar bana ait değil. Onlarınki derin, benimki ise yüzeysel.
Doğal ve İnsani
Modern bir ifade olan ‘doğal tür’ antik zamanlardan gelen tartışmaları da barındırıyor.
Doğada türler var mı, yoksa bunlar bizim türetmemiz mi? Eğer doğada türler varsa bu türlerin
kendilerinin doğaları (özleri) var mı? Bu konulardaki tutumumuz ne olursa olsun başka bir
sorun daha var. İnsani türleri araştıran bilimlerin arzuları göz önünde bulundurulursa, bir şey
sadece, doğal tür olduğunda mı, ‘gerçek’ ya da işe yarayan bir tür olur?
Bu fikrin pozitivist çeşitlemesi ise hemen hemen şöyle: Eğer kişiler ve davranışları ile
ilgili bilgi edinmek istiyorsak doğru ayrımlar yapmak zorundayız. Sadece ve sadece doğru
çizelgeler çıkarabilirsek tanımlayıcı ve kanun-benzeri ifadeler ortaya çıkarabiliriz. Fakat bu
olgu yalnız beşeri bilimlere özgü değil. Tüm bilimlerde doğa türlerinin ne olduğunu
keşfetmeye çalışırız. Bu süreç de ciddi bir araştırma, deney yapma, çıkarım yapma ve yanlış
iddiaları çürütmeyi içerir. Nedensel hipotezlerimizi bileyledikçe, sınıflamalarımızı
keskinleştirir ve doğada bulunan türlere gittikçe yaklaşırız. Doğal türler ile insani türler
arasındaki en ana farklılık insani türlerin genellikle belli bir toplumsal bağlamda anlamlı
olması. Ama bu sosyal bağlamda bile sürekli bize verilen fenomenin ötesine geçebilmeye
çalışırız. Zamanında bize tanımlar sunan betimleyici kriminoloji vardı; şimdiyse şiddetin
genleri ve intiharın genetik öğesi ile uğraşıyoruz.
16
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
Pozitivistler doğal tür fikrinin açık ve de tüm zamanlarda geçerli olduğunu varsayarlar.
Bu, insani olanın doğal olması gerektiği görüşünün tarihselci bir çeşitlemesinden başka birşey
değil. Tam aksine, doğal tür fikri tüm zamanlarda geçerli değildi de Batı bilimi tarihi sürecinde
evrildi (diye iddia ediyor tarihselci). Doğa bilimlerinin ortaya çıkmasından çok önce türler,
erken teknoloji uygarlıklarının gelişmesinde büyük rol oynadı. Dikmek ve sökmek,
damızlamak ve pişirmek, madencilik yapmak hep doğru türleri seçmeyi gerektirdi. Hayvan,
bitki, sebze ve mineral türleri filozofların doğal türler diye adlandırdıkları şeylerin ta
kendileridir. Bu türlerin bazı özellikleri, biz doğayı değiştirmeyi, gelişirmeyi, kontrol etmeyi ve
ona karşı korunmayı öğrendikçe, değerlerini yitirdi. Aristotle, Locke, Mill ya da Hilary
Putnam’da görüldüğü gibi bu türler hakkındaki teoriler, Minerva’nın bakışları durumuna
düşüyor. Yani bu teoriler, öne sürüldükleri zamanların teknik uzmanlığının ve bilimsel
yetkinliğinin düzeyine tam denk düşüyor. Bu filozofların her biri, tümellerin, çeşitlerin
(Locke), gerçek türlerin (Mill) ya da tür terimlerinin (Putnam) tüm zamanlarda geçerli olan
özelliklerini ortaya çıkarıyor olduğunu sandı. Fakat bu filozoflar insani-olmayan dünya
üzerinde kurulan hakimiyetin belirli bir durumunu yansıtmaktan öteye geçemedi, yani bugün,
yazmış oldukları metinleri okuduğumuzda adını ‘bugün bildiğimiz halleriyle doğal türler’
koyabileceğimiz özgün metinlerle karşılaşıyoruz. Bu ebedi eserler arasındaki farklılığın
kaynağı ise, bunların, Batı bilgi dünyasındaki değişimin farklı dönemlerine ait olmaları. ‘Doğal
tür’ kavramı şüphe duyulan bir kavram değil. Bize hatırlatılan şey bu fikrin (öteki her şey gibi)
tarihsel ve evrilmekte olması.
İnsani türlerin tarihi de bunun gibi olacak ve bu hikayenin bir parçası olduğunu
gösterecek (diye devam ediyor tarihselci). İntihara, enseste, çocuklara uygulanan şiddete ve
hatta ergen hamileliğine birçok yerde ve zamanda ilgi gösterilmiş olduğunu biliyoruz. Bazı
17
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
bilim adamları insanın içine şeytan girmesi, trans durumları ve şamanizmin çoğul kişilik ile
‘aynı tür durum’ olduğunu, hatta beyindeki aynı bölümleri harekete geçirdiğini iddia ediyorlar.
İnsani türlerin varolması gayet özgül toplumsal örgütlenmeleri gerektirir. Ergen hamileliği
evlenmemiş, hamile olmaması gereken, ergen kızlar diye ayrı bir grup oluşmadığı sürece
varolamaz. (...)
Doğa kanunu hakkındaki doğru fikri yavaş yavaş oturttuk (diye bitirir tarihselci).
Aristocu özlerden positivist enstrümentalizme doğru geçip sonra yine nedenselliğin ve
simetrinin evrensel kanunlarına geri döndük. Aynen bunun gibi, bir gün insanlarla ilgili
kanunlar hakkında doğru bir kavrayışa ulaşmaya başlayacağız. Fakat bunu yalnızca şu şartlarda
başarabiliriz: kanun anlayışımız belirlenimcilikten olasılıcılığa döndüğünde, normalliğe ve
normalden sapmaya uyarlanmış yeni bir bilim yarattığımızda, insan doğası fikri, normal kişiler
fikriyle yer değiştirdiğinde (özlerin kendi yerlerini yasa-benzeri doğal türlere bırakması gibi)
(Hacking 1990). İnsanlar için geçerli doğru kanunların ortaya çıkması oldukça yavaş, işimize
yarayacak olan insani türleri kavramaya daha yeni başladık. Fakat insani türler en sonunda
doğal türlerin bir alt sınıfı haline gelecek. Ve bu birtakım şeyleri tamamen değiştirecek. İnsani
türlerin doğal türlere dahil edilmesi doğayı nedensellik içinde anlama sürecinde bizi bir adım
daha ileriye götürecek.
Doğal türler hakkında belli bir kurama kayıtsız kalmak istediğimi açıklamama bakarak,
pozitivist görüşü taşıyan çökmüş bir argüman sunmak istemediğimi anlamışsınızdır; yani tüm
beşeri bilimler doğa bilimidir ya da tüm insani türler doğal türlere çevrilebilir demiyorum.
Kendisiyle temel problemlerimin olduğu bu aşırı hassas tarihselci bakış açısının ötesine
taşımak istiyorum konuyu. Doğal türlerin felsefesi ile ilgili olarak doğru şeyler söylüyor bu
yaklaşım fakat hikayenin sonu hakkında kesinlikle hatalı.
18
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
Anlayış, inşa
Sözlerim yanlış anlaşılmaya elverişli. Savunduğum tezlerin çok eski olduğu
düşünülebilir, yeni bir şey söylemediğim iddia edilebilir. Analizimden çıkacak ayrım ne olursa
olsun, bunun önceden pek tartışılmamış bir ayrım olacağını netleştirmek gerek. Kulağa çok
önemliymiş gibi gelen iki karşıt tezin ikisini de savunmuyorum. Yani doğa bilimlerinin
açıklama, beşeri bilimlerin ise kavrayış peşinde olduğunu söylemiyorum. İnsani türlerin inşa
edilmiş doğal türlerin ise böyle olmadığını da iddia etmiyorum.
Verstehen tartışması kısmen metodolojiyle ilgili, ki bu da hiç hoşlanmadığım
konulardan biri. Doğa bilimlerine ve beşeri bilimlere uyan yöntemlerin birbirinden çok farklı
olduğunu iddia eden çok eser var; birinin açıklamayı diğerinin de kavrayışı amaçladığına dair.
Tartışmanın Verstehen kısmında derin içgörüler saklı fakat bunlar biraz alakasız konumuzla.
Bunun sebebi insani türleri, doğa bilimlerindeki etkin neden örüntüsünü model alan bir bilgi
sistemi içerisinde yerli yerlerine oturacak şekilde tanımlamış olmam. Söylemek üzere
olduğum şey insani türlerin kötü hatalar olduğu ya da kavramak yerine kontrol etme çabasının
ürünü olduğu değil.
İnsani türleri kullanmamak gibi bir seçeneğimiz yok; bunlar (şimdiye dek anlatmaya
çalıştığım gibi) nedensel ve araçsaldır. Verstehen ya da anlamlardan ziyade nedensellik analizi
gerektiren insani türlerden söz ediyoruz. Bu türler, insanlar hakkındaki bilgiyle
kastettiklerimizin birer parçası. İşlevsel beşeri bilimleri tamamen bırakmak ya da onları
başkalarıyla değiştirmek güzel bir romantik hayal olabilir, fakat bu olası değil. Bunlar için
yalnızca bilgi sistemimizin bir parçası da diyemeyiz; insani türler bilgi olarak gördüğümüz
şeyin parçası. Bu insani türler, yönetim sistemimiz, kendimizi örgütleme yolumuz. Hizmet
sektörü üzerinden gelişen manifatura sonrası Batı refah devletinin dengeleyici unsurları aynı
19
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
zamanda. Kanun-benzeri düzenlilikleri ve eğilimleri teşhis etmek için ‘incelemeler’ yapma
metodu sadece neyin ne olduğunu anlama yolumuz değil; bu ‘incelemeler’ aynı zamanda görüş
birliğine, kabullenmeye ve müdahaleye de yol açıyor. (...)
Şimdi görüşüm hakkında doğabilecek ikinci yanlış anlamaya geçmek istiyorum. Doğa
türlerinin verili, insani türlerinse inşa edilmiş olduğunu iddia etmiyorum. Çevremizi sarmış
olan inşacı tartışmalara değinmek gibi bir niyetim kesinlikle yok. Bunları yok da sayamam
çünkü inşacılık-karşıtlarının (kısacası ‘gerçekçi’lerin), tüm insani türlerin gerçek doğal türler
olduğunu söylediklerini farkettim. Sosyal inşacılar, öte yandan, her şeyin sosyal olduğunu bu
nedenle doğal olanın da sosyal olduğunu iddia ediyor. (...)
Türler ile ilgili en ikna edici argümanların ‘üst sınıf’ doğal türler ile ilgili olması
cesaretimi artırıyor. Latour’un Steven Woolgar ile yazmış olduğu Laboratuvar Hayatı: Bir
Bilimsel Olgunun (Sosyal) İnşası (Laboratory Life:The (Social) Construction of a
ScientificFact) adlı kitabı düşünelim. “Sosyal” sözcüğü kitabın 1979 basımında yer almışken
1986 yayınında her şeyin sosyal olduğu gerekçesiyle başlıktan kaldırılmıştı. Bu kitabın konusu
hipotalamus, metabolizma ve olgunlaşma için önemli olan bir tripeptidin kimyasal yapısının
keşfedilmesi ile ilgiliydi. Ya da Andy Pickering’in Kuarkların İnşası (Constructing Quarks)
geliyor aklıma. Bu yazarlar, bilimsel keşifler hakkında konuşmanın bizi yanlış yönlendirdiğini
iddia ederler. Sözü edilen olgular bir mikrososyolojik süreç içinde inşa edilmişlerdir ve
betimlenen olaylardan önce herhangi bir varlığa sahip değildirler.
Stratejim biraz sola yönelip inşacıların tarafını tutmak. Evet, olgular da, haklarında bir
takım olguların öne sürüldüğü türler de sosyal olarak inşa edilmişlerdir. Fakat sosyal inşanın
alanı içinde bile, bir yanda kuarklar ve tripeptidler ile öte yanda benim deyişimle insani türler
arasında önemli farklılıklar olduğunu savunuyorum. Sağ tarafımda bir hengame duyup
20
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
gerçekçilere bakıyorum bu kez de ve tüm kalbimle çoğul kişilik bozukluğunun ve ergenliğin en
az elektrik ya da sülfürik asit kadar gerçek olduğu fikrine katılıyorum. (...)
Sonuç olarak, şimdiki amaçlarımız dahilinde gerçekçilik ve inşacılık arasında önemli
bir çelişki yokmuş gibi davranacağım. Ergen hamileliği, bu katı tanımlayıcı özellikleriyle,
olabileceği kadar ‘gerçek’. Bu kavramın aynı zamanda Amerikan tarihinin belli bir noktasında,
sosyal olarak inşa edilmiş bir insani tür olarak tanımlanması da gayet uygun. Buna benzer
biçimde, ‘çocuk istismarı’ kavramı ortaya çıkmadan önce de çocuklar istismar ediliyordu. Bu
kavramın son otuz yılki tarihi gerçekten de sosyal inşa ve şekillendirmeyi sergiliyor. Bu
örneğin tesadüfi bir avantajı var: çok tantana yapan ve herşeyin sosyal inşa olduğunu söyleyen
bazı sosyal inşacılar (taraf değiştirdiklerinin farkına bile varmadan) çocuk istismarı hakkında
tam tersi şeyleri iddia ediyorlar. Çocuk istismarının hem aileler hem de devlet tarafından üzeri
örtülen gerçek bir musibet olduğunu söylüyorlar haklı olarak. Çocuk istismarının ne kadar
yaygın olduğunu keşfetmemiz Batının bunu tanıması anlamında çok önemli bir adım, diyorlar.
Ben de katılıyorum. Çocuk istismarı gerçekten bir musibet ve bir insani tür olarak inşa
edilmeden önce de bu böyleydi. Ne gerçekliği ne de inşası sorgulanmamalıdır.
İnşacılık-gerçekçilik meselelerinin hiçbirinin insani türler açısından önem taşımadığını
iddia etmiyorum. Önem taşıyorlar, ama ancak özgül bir bağlamda. Onların ehemmiyeti,
fazlasıyla şişirilen tam kapsamlı genel felsefi izleklerden bağımsız. Üzerinde en çok uğraşılan
örnek, yani eşcinsellik hakkındaki toplumsal inşacı tartışma, bu şekilde sınıflandırılan kişiler
için büyük bir mesele. ‘Bir kişi türü’ olarak ‘eşcinsel’in, temelde psikiyatri ve yasamanın bir
toplumsal inşası olması taraflardan biri için önemli. Belli kişilerin cinsel olarak her çağda
kendi cinsinden kişilere yöneldiğinde ısrar etmek de öteki taraf için önemli. Bu izleklerin
sonsuz sayıda çeşitlemesi var. (...)
21
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
Döngüsellik
Peki benim insani türler dediklerim doğal türlerden nasıl farklılık gösteriyor? Kabul
ettiğim fakat pek önemsemek istemediğim bir temel farklılık var. İnsani türler değerlerle
örtülüdür. Pişirilmiş çamur ya da polarlanmış elektronlar onlarla ne yapmak istediğinize bağlı
olarak iyi ya da kötü olabilir. Fakat çocuk istismarı kötü bir davranış, çoğul kişilik ise
iyileştirilmesi gereken bir bozukluktur.
Bilimin değerden-bağımsız olduğu artık kullanılmayan bir slogan. Sosyal bilimlerin
tarihi süresince olguyla değer arasındaki fark konusunda çok konuşuldu. Yaşlı doğa bilimcileri,
öte yandan, doğa bilimlerinde değer kavramının eksikliğinden sikayetçidirler. Tanrının aklına
yaklaştıkça iyiye yaklaşıyor olduğumuzu iddia etmemiz gerekmez miydi? Sosyal bilimlerde
durum farklı. Sürekli, ısrarla daha fazla, daha fazla olgu talep edilir sosyal bilimlerde. Sosyal
bilimcinin uygarlığımıza hizmeti ancak olguları ortaya çıkarıp bunlarla ilgili genellemeler
yapmasından ibarettir. Sosyal bilimler işlenmemiş olguları bize sunarlar, ve biz de halk olarak,
bu olguları ve kendi değerlerimizi göz önünde bulundurarak rasyonel seçimler yaparız.
Değerden bağımsızlık iddiasıyla çok alay edildi. Öne sürülen her bilginin belirli
çıkarlara hizmet ettiği, dolayısıyla değer yüklü olduğu söylendi. Bu tartışmalı bir konu. Benim
bu çıkar teorisi denilen, tüm bilgi türlerine çıkar atfetme eylemi ile çok işim yok. Bunun
yerine, insani türler diye adlandırdığım sınıfların değer yüklü olmaları gibi daha az tartışmalı
bir gözlem üzerine konuşmak istiyorum. Sosyolojide, bu türler genellikle, normal çocuklar,
normal davranış, normal gelişim, normal tepki ve normal duygular ile karşılaştırılan sapkınlar
sınıfından çıkmışlardır ve sapkınlıklar genellikle kötüdür. Tabii ki, istatistikteki dağılımların
iki ucu vardır, bir tarafta geri zekalılar diğer tarafta da dahiler yer alır; arada kalan ise, Francis
Galton’un deyişiyle, vasatlıktır. Değerden-bağımsız? Tipik insani türler hakkındaki nedensellik
22
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
kurallarının değerlendirme içermesi gerektiğini ima etmiyorum. Keşiflerin bir çıkara hizmet
etmesi gerekmez ve keşfedilen olgular değerden bağımsız olabilir. Niyetim araştırmaların
önvarsayımlarına dikkat çekmek: araştırdığımız şey değerle yüklü insani türler.
İnsani türleri, biyolojikleştirmek ya da tıbbileştirmek yoluyla ahlaki içeriklerinden
sıyırmaya çalışma girişimlerine rastlamaktayız. Çocuk istismarcıları kötü değiller; hastalar ve
yardıma ihtiyaçları var! Suçlarından sorumlu değiller. Kendileri çocukken istismara
uğramışlardı, o yüzden şimdi onlar da aynı eyleme girişiyor. Hamile kalmış ergen kız
çocuklarının kendilerini suçlu hissetmelerine neden olmamalıyız. Dünya çok daha iyi bir yer
olurdu eğer tek ebeveynler/çocuk istismarcıları/intiharlar/ çoğul kişilikler/ serseriler/ fahişeler/
genç suçlular/ sabıkalılar/ blumikler/ alkolikler/eşcinseller/ pedofiller/ kronik işsizler/ evsizler/
kaçaklar vs. olmasaydı. Fakat bunları suçlamayalım, tıbbileştirelim onun yerine. Bu önceden
belirttiğim metafizik güdülenmeyle ilgili: Nedense, türler arasındaki nedensel bağlantılar
psikolojik ya da sosyal düzey yerine biyolojik düzlemdeyse daha anlaşılır kabul ediliyor.
İnsani türlerin ahlaki içeriklerini tartışmak niyetinde değilim.(...) Değer konusuna
değindim çünkü bu insani türler ile doğal türler arasındaki bir diğer farklılıkla yakından ilgili.
İnsani türler kişilerin olmak ya da olmamak istedikleri türlerden. Bunun sebebi ise insanların
bir amaca erişmeyi istemeleri değil, insani türlerin içkin bir ahlaki değerinin olması.
N bir doğal türse ve Z, N ise, Z’nin N olarak adlandırılmasının Z için bir önemi yoktur.
Çamura ya da çamur birikintisine ‘çamur’ demek bunlar için fark etmez. Tirotropin salgılayan
hormona ya da bir şişe TRH’a TRH demek herhangi bir şey değiştirmez. Tabi ki de Z’nin N
olduğunu görünce bu konuda biz birşey yapabiliriz: Eritebiliriz, şekillendirebiliriz, pişirebiliriz
veya boğabiliriz, damızlık olarak kullanabiliriz veya başka birşeyle takas edebiliriz.
Çocuğumun gömleğinde bir çamur lekesi varsa bunu temizlemek için çimen ya da kan lekesini
23
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
çıkarmada kullandığım ürünü değil normal deterjanı kullanırım. Bir deneyci Tirotropin
salgılayan bir sıvının, cinsellik aktiviteleri engellenmiş kurbağalara, uyuyan timsahlara, ya da
intihar etme aşamasına gelmiş olan kadınlara verildiğinde neye yol açacağını bilebilir (bunların
hepsi gerçek hikayeler). Fakat Z’ye N demek, ya da Z’nin N olduğunu görmek, kendi başına,
Z’de bir farklılık yaratmaz.
Eğer H bir insani türse ve de A bir kişiyse, A’yı H diye çağırmak bizim A’ya farklı
davranmamıza neden olabilir, aynen Z’yi N diye adlandırmanın bizim Z’ye bir şey yapmamıza
yol açabileceği gibi. Ödüllendirebiliriz ya da hapse atabiliriz, ders verebiliriz ya da
kaçırabiliriz. Fakat A’nın H olduğunu bilmesi A’nın kendisi için de bir farklılık yaratır, insani
türlerin ahlaki bir çağrışımı olması nedeniyle. Belki A, H olmak istemiyor! Kendimi H olarak
düşünmek kendim hakkında nasıl düşündüğümü değiştirir. Belki, şu andan sonra bazı şeyleri
daha farklı yapabilirim. Sadece hakarete uğramaktan kaçınmak için değil (şu ana kadar bir
hasara uğramadan varlığımı sürdürebildim) böyle bir kişi olmak istemediğim için. A için bir
fark yaratmasa bile, kişilerin A hakkında hissettiklerinde, A ile ilişkilerinde bir etki yaratır ve
bu anlamda A’nın sosyal havası değişir. Bu ikinci el etkiyi aşağıda, nasıl sınıflandırıldıklarını
ve nasıl davranıldıklarını anlayamayan çocuklar bağlamında inceleyeceğim, vereceğim örnek
otistik çocuklar.
İnsan eylemi teorisinde oldukça yaygın bir izlek şudur: kasıtlı eylemde bulunma “bir
tanım altında betimlemeye uyan” bir şey yapmaktır. İnsani türler ortaya çıktıkça ve
şekillendirildikçe betimlemelerin kapsamları da, dahil ettikleri gerçekleştirebileceğim eylemler
de değişir. Yani insani türlerin kapsamı olası kasıtlı eylemler alanını etkiler. Fakat kasıtlı eylem
her zaman bu etkiyle ortaya çıkmaz. Kişinin kendini algılayabileceği daha fazla olası yol
vardır, üzerine alabileceği daha fazla rol. Çoğul kişiliklerin kasıtlı olarak bu bozukluğu
24
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
seçtiklerine inanıyor değilim, ya da terapistleri tarafından bu yönde eğitildiklerine. Fakat, eğer
şu anda bu şekilde varolma ortada olmasaydı, hiç kimse böyle olamazdı. Bu sınıflama, sorunlu
kişilerin yaşadıkları zorlukları ifade edebilmelerinin bir yolu. (...)
İnsani türler, gelecekteki eylemler için açacakları olasılıklar nedeniyle daha etkileyici
(olarak da adlandırılabilecek) bir güce sahiptirler. Geçmişimizi yeniden betimleyebilmemizi
sağlarlar, öyle ki kişiler, yeni geçmişler deneyimlemeye başlayabilir. (...)
Sonuç olarak insani türlerin diğer türlerden farkı, sınıflandırmaların gene kişiler
üzerinde çalışması, onları değiştirmesi, hatta geçmişlerini bile değiştirebilecek güçte olmasıdır.
Bu süreç burada noktalanmıyor fakat. Bu tür içinde sınıflandırılan kişiler, zaman içinde
değişim geçirirler. Bu yüzden, ‘biz’, uzmanlar, sınıflamalarımızı yeniden düşünmek zorunda
kalırız. Hatta bazen, türler arasındaki nedensel ilişkiler de değişir. Bazen, bu yeni nedensel
ilişkiler özcü tanımsal bağlantılar haline gelecek kadar teyit edilir. Çocukluk döneminde
tekrarlanan travmaların çoğul kişiliğe yol açmış olması, çoğul kişiliğin özü haline gelir. Bunun
sebebi bu bozukluk hakkında daha fazla bilgi edinmemiz değil, kendilerini bu bozukluğa sahip
olarak gören kişilerin kendilerini travma anıları içinde bulmalarıdır. (...)
Kişileri sınıflamanın yeni yollarını yaratmak aynı zamanda kendi hakkımızda düşünme
biçimimizi, kendi değerimizi hissetme biçimimizi, hatta geçmişimizi nasıl anımsadığımızı
değiştirmemiz anlamına da gelmektedir. Bu da bir döngüsellik etkisi yaratır, çünkü bir türe ait
kişiler bu türde sınıflanmış olmanın etkisiyle farklı davranmaya başlarlar ve farklılaşırlar. Bu
da şu anlama gelir; türün kendisi değişir, bu yüzden de edinilmesi gereken yeni bir nedensel
bilgi gündeme gelir ve eski nedensel bilginin ortadan kaldırılması gerekir.
Bu noktada, etiketleme teorisine hem gönderme yapmam hem de ona karşı mesafeli
durmam gerek. Zamanında bir kişiyi genç suçlu diye çağırmanın ve kurumsal olarak bu etiketi
25
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
onaylamanın bu kişinin bu tanıma dahil stereotipik davranışları benimsemeye başlamasına
neden olduğu söylendi. Bir genç, J olarak etiketlendiğinde J’nin tipik özelliklerini daha çok
benimsemeye başlar. Bu, bireyleri etiketleme üzerine yapılmış bir iddia. Eminim ki bazı
bireyler için doğruluk taşımaktadır bu. Ben iki adım öteye geçiyorum. Türün bireylerindeki
değişimin, türün kendisini de farklılaştırması anlamına geldiğini iddia ediyorum (davranış
stereotipini onaylar hale gelebilir, fakat bunun tam tersi de olasıdır). Bunun yanında, türün
kendisi değişime uğradığı için, tür hakkında edinilmesi gereken yeni bir bilgi ortaya çıkar. Bu
yeni bilgi, türün üyeleri hakkında bilinen şeylerin bir parçası haline gelir ve daha sonra türün
üyeleri yeniden değişime uğrar. İnsani türlerin döngüsel etkisi dediğim şey budur. (...)
Kavranıp değiştirilmeye çalışılmakta olan kişilerin tepkileri, şeylerin tepkilerinden
daha farklıdır. Bu bayağı olgu doğal bilimler ile beşeri bilimler arasındaki farkın temelinde yer
alır ve türler düzeyinde de geçerlidir. Kişilerin sınıflanmalarının oluşturulması bir döngüsellik
ya da geri-besleme etkisi içerir. Yeni ayrım ve kuramlaştırma, sınıflanan kişilerin kendilerini
algılayışlarında ve davranışlarında bir değişime yol açar. Bu değişimler sınıflamaların,
teorilerin, nedensel bağlantıların ve de beklentilerin kendilerinde değişiklik talebi yaratır.
Türler değişime uğrar, üzerinde oynama yapılan yeni sınıflamalar yapılır, ve sınıflanan yine
değişir. Ve döngü üzerine döngü bu şekilde devam eder.
Başka Türler
İki farklı itiraz doğacaktır söylediklerime karşı. Öncelikle, verdiğim örneklerin
döngüsellik-etkisi tezimi doğrulamaya elverişli örnekler olduğu ama onlarda bile kanıtın
yetersiz olduğu söylenebilir. Bunu yanıtlamam mümkün değil; bunu yapabilmek için ayrıntılı
gözleme, tarihsel sürece ve biraz da (Michel Foucault bağlamında) ‘arkeoloji’ye ihtiyacımız
var. Bu konudaki çalışmalarımı makale sonundaki referanslar arasında listeleyeceğim.
26
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
İkinci olarak, tezimin çok hesaplanarak seçilmiş örneklere dayandığı, bu nedenle de
kapsamlı olmadığı söylenecek. Bu itirazlara tamamıyla sıcak bakıyorum. Bunlara yanıtım biraz
döngüsel olacak. Bu itirazı yapanlara göre beşeri ve sosyal bilimlerce çalışılan, bir özü ya da
çekirdeği olan, ‘prototipik’ türler var ve bu türler benim verdiğim sansasyonel ve sorunlu
örneklerden farklı. Kanımca, tartıştıklarımdan çok daha fazla insani tür var; bu noktaya kadar
itiraz edenlerle hemfikirim. Fakat bence bu türlerin özü ya da çekirdeği yok. Bu yüzden beşeri
ve sosyal bilimler alanında yer alan bir sürü tür olduğunu söylüyorum; bu örnekler için bir
taksonomi öne sürmek isterdim fakat bu türlerin bir yapısı olduğu iddiasında değilim. Bu
nedenle ikinci derece tür, biyolojikleştirilmiş türler, erişilmez türler, idari türler, ve kendineatıflı türler gibi oldukça kaba hatlı başlıklar altına düşen bir örnekler grubu sunuyorum. Bunlar,
türlerin tamamını kapsamadığı gibi, birbirini de dışlayan sınıflar değil. İnsani türlerin ne
olduğu hakkındaki sabit fikrin cazibesini azaltmak için bu türlerin insanların üzerine
düşünmeye pek meyilli olmadıkları çoğul yüzlerine dikkat çekmek istiyorum. Bu anlamda
‘İnsani türlerin en belirgin örneklerinden söz etmeyi unuttun’ olan ikinci itirazi,
Wittgenstein’in sözlerine çeviriyorum, ‘Senin perhizinde de yeterince örnek yok’. Buna
cevabım ise Wittgenstein’le hemfikir olup perhizimi zenginleştirmek.
(...)
Biyolojikleştirilmiş türler
İnsani türlerin biyolojik türlere çevrilmeye çalışıldığını belirtmiştim. Biyolojik terimi
benim, biyokimyasal, nörolojik, elektriksel, mekanik neden ya da belirli bir bilim topluluğunda
ya da çağında tercih edilen etkin neden modeli neyse onun için kullandığım bir kısaltma. Bu
itki bilimsel düşüncedeki önemli izleklemlerden biri. Başarısı bizi iyimserleştirdi. İçerdiği
potansiyele güvenimiz sağlam. Elimizde birçok örnek var. İnsan davranışlarına eğilen biyolojik
27
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
araştırma programlarıyla bir sıkıntım yok. Fakat, insani türleri biyolojikleştirmenin, onları
döngüsellik etkisine tabi olmaktan kurtarmadığını da açıkça belirtmeliyim.
Biyolojikleştirmenin bir etkisi oldukça açık. Biyolojik özelliklerimizden sorumlu
olmadığımızı düşünürüz, fiziksel veya tinsel rejimlerle değiştirebileceklerimiz dışında. Tabi ki
de biyoloji sağlam bir bahane değil; Susan Sontag, tıpkı bir zamanların tüberküloz hastaları
gibi, kanser hastalarının hastalıkları konusunda nasıl ahlaki bir tutum içine sokuldukları
üzerine yazdı. İddia hastalığın sadece biyolojik olmadığı, ruhsal bir kısmının da olduğuna dair.
(...)Yine de, büyük bir ölçüde biyoloji insanları aklıyor durumda.
Bu yüzden alkolizm ahlaki çökme olarak algılandı. Böyle algılanması alkolizmle
savaşma görevini üstlenmiş Anonim Alkolikler programından kaynaklanmaktadır. İlahi kudret
kavramına atıflarda bulunularak küçük bir kilisede yapılan günah çıkarma örüntüsünü model
alan bir toplantı ile başladı bu hareket. İlahi kudretse ‘kim bununla neyi kastediyorsa’ anlamına
geliyordu. Hastanecilik örüntüsü üzerinden geliştirilmiş tedavi programlarınca onaylanan
alternatif yaklaşım ise biyolojik, biyokimyasal, hatta genetik. Bu görüşe göre alkolik kimsenin
kendi sorumluluğunda olmayan bir hastalığı var. Yüksek tansiyonlu birinin rejim uygulaması
gibi o da kendine uygun bir programı takip etmek zorunda. Alkolik kişiler hakkındaki bilimsel
(biyolojik) bilgi başka tür bir kişi türünü üretiyor. Bundan çıkan sonucun üzeri örtülmekte
çünkü bilim adamı da ahlaki lider de bir tür olarak alkolikleri kontrol altına almaya çalışıyor ve
de kontrolleri altındaki kişilerin kendilerininkinden farklı öngörüleri, beklentileri ve (olasılıklı)
kanuna-benzer düzenlilikleri olduğunu kabul etmemekte direniyor. (...)
Aşağıda sözü edilen kendine-atıflı türlerin ortaya çıktığı son zamanlara kadar Anonim
Alkolikler ve buna benzer bağımlılık karşıtı grupların hepsi ahlaki yönelimliydi. Başka birkaç
grup da biyolojikleştirmenin alkolikliği ahlak dışı kılması için savaşıyordu. Her geçen gün bu
28
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
konuya hevesle eğilen birçok gruba rastlıyoruz. Bu ortaya çıkanlar (...)insani türlerin
döngüsellik dinamiklerine katkıda bulunuyorlar. (...)
Erişilemez Türler
Belli bir türe dahil olan kişilerin bu tür üzerinden bir benlik bilinci kazanma yolları
üzerinde özellikle durdum. Ya nasıl sınıflandıklarından haberdar olmayan insani türler için ne
diyeceğiz? Bunlara erişilemez türler adını verelim. Kavrayış yetisine sahip olmayan insanlar
buna en iyi örnektirler, örneğin bebekler. Burada benlik bilinci içeren bir geri-besleme olamaz.
Yine de, aile gibi daha büyük bir insan birimini içine alan bir döngüsellikten söz etmek
mümkün.(...)Şimdi, nasıl sınıflandırıldıkları üyeleri tarafından blinmeyen daha özel bir insani
türü ele alalım, yani otizmi. Anlatacağım hikaye bazı okuyucular tarafından zaten iyi
bilinmektedir.
Sözlük, otizmi ‘genellikle çocukları etkileyen, insanlara ve davranışlara tepki verme ve
iletişim kurma yetisi geriliği ile özdeşleştirilen, anormal düzeyde kendi içine kapanma durumu’
diye tanımlamaktadır. Otistik çocuklar genellikle konuşmayı öğrenemezler. Otizm terimini,
∗
Amerikan Psikiyatri Kurumu’nun (American Psychiatry Association) 1987 yılında çıkardığı
Diagnostik ve İstatistiksel Rehber- III (The Diagnostic and Statistical Manual (DSM-III))
otistik bozukluğun teşhis ölçütlerini sıralamaya şu notla başlar: ‘Bir ölçütün teşhis için yeterli
olması sadece gözlemlenen davranışın çocuğun kişisel gelişim döneminin gerisinde olması ile
mümkündür’. 16 farklı ölçütten oluşan üç grup tanımlanır ve kişinin, teşhis için A, B ve C
kategorilerinin her birinden iki farklı özelliğe sahip olması gerektiği söylenir: (A) karşılıklı
sosyal iletişimin niteliksel bozukluğu, (B) hem dilsel hem de dil ötesi iletişimde ve hayal kurma
yetilerindeki niteliksel gerilik; (C) kayda değer ölçüde sınırlanmış hareketler ve ilgiler. Örneğin,
(A) ‘başkalarının duygularına kayda değer ölçüde duyarsızlık gösterme; stresli zamanlarda
rahatlama arayışı eksikliği ya da anormal arayışlar’, (B) ‘iletişim kurma amaçlı sayıklamalar,
yüz işaretleri, mimik ya da konuşma gibi iletişim girişimlerinin kayda değer yokluğu; göz göze
bakış kullanma gibi sözel olmayan iletişim yokluğu’, (C) ‘ortamdaki basit değişimlere aşırı
tepki gösterme’ olarak kendini gösterir. 1992’de Dünya Ticaret Örgütü tarafından çıkarılmış
olan Uluslararası Hastalıklar Dizgesi (International Classification of Diseases) (ICD-10)
otizmin başka özellikleri üzerine yoğunlaşsa da belirli özelliklerde hemfikirdir: ‘erken gelişim
dönemlerinde normal gelişime rastlanmaması’, ‘sosyal-duygusal işaretlerin yetersiz
∗
29
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
Bleuler’in, 1911 basımlı çok etki yaratmış Dementia Prakoks ya da diğer Şizofrenler Grubu
(Dementia Praecox oder die Gruppe der Schizophrenien) adlı kitabındaki, şizofrenlerde
görülen ‘düşünce ve gerçeklik arasındaki kopukluk’ ve de ‘kendi içine gömülme’ tanımlarına
borçluyuz. Bu terimi şimdilerde neredeyse yalnızca çocuklar için ya da çocukken otistik olup
hala da anormal olan yetişkinler için kullanıyoruz.
Benim ölçütlerime göre ‘otistik çocuk’ bir insani türdür. 1970’lerde uç bir tür haline
gelmiştir. Otizm ve Çocukluk Şizofrenisi Dergisi (The Journal of Autism and Childhood
Schizophrenia) 1971’de yayınlanmaya başladı ve 1979’da adı Otizm ve Gelişme Bozuklukları
(Journal of Autism and Developmental Studies) oldu. Otistik çocukların birçok toplumda ve
pek çok çağda rastlanabilecek bir sınıf oluşturduğunu düşünürüz. Bunun sebebi otizmin sosyal
değil biyolojik bir bozukluk olduğuna inanmamızdır. Otizm, ilk 1938’de gözlemlediği birçok
çocukta rastladığı özellikler sayesinde Leo Kanner tarafından kategorilendi. Kanner, bu
çocukların, önceden olsaydı sağır doğmuş ya da geri zekalı çocuklar sınıfına dahil edilmiş
olacaklarını söyledi. Kanner bu çocuklar ile ilgili gözlemlerini 1943’te o zamanlar ikinci yılına
girmekte olan bir uç tür dergisi olan Huysuz Çocuk (The Nervous Child) dergisinde yayımladı.
1938’den bu yana otizmin ne ‘olduğu’na dair teorilerin yanı sıra teşhis kriterleri de
oldukça değişti. Bilimin iyimser iddiası otizmi gittikçe daha iyi anladığımız, bu doğal davranış
türünün daha iyi tanımlayabildiğimiz ve sebeplerini ve özünü daha iyi kavradığımız yönünde.
Dışardan gözlemleyen içinse durum daha az umutlu görünüyor. Otistik teşhisi konmuş birçok
çocuğun belirli biyolojik (biyokimyasal ya da nörolojik) bozukluktan müzdarip olduğu
kuşkusuz. Bu, biyolojiye boyun eğecek bir insani tür, ya da bu türlerden biri diye hissediyoruz!
anlaşılması’, ‘iletişim bozukluğu’, ‘iletişimdeki niceliksel bozuklukların genelliği’, ‘sınırlanmış,
tekrar eden ve basmakalıp davranış, ilgi ve eylem biçimleri’, ‘garip ve genellikle sert objelere
düşkünlük’. ICD-10 uyku ve yeme bozukluklarını, atakları, fobileri ve bilek ısırma gibi kendini
istismar biçimlerinden de söz eder.
30
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
Bu yazının yazıldığı şu sıralarda otistiklerde tekrarlayan bir beyin patolojisine ya da buna
benzer belirtilere rastlanmış değil ve çeşitli iyimser korelasyon faktörleri (PET taramaları vs.)
kendilerini tekrar etmiyor. Otizmin, yukarıdaki dipnotta da gürüldüğü gibi, DSM-III de dahil
olmak üzere birçok yerde, çocuğun ‘normal’ gelişimine karşıt olarak tanımlandığını görüyoruz.
Kanner neredeyse doğuştan ‘içine kapanık’ 11 çocuğu anlatır. Kanner’ın anlattığına
göre bu çocuklar tutulduklarında bedenleri anormal duruşlar sergiler. Normal çocuklar bir
müdahele durumunda sinirlenince müdaheleyi yapan kişinin yüzüne bakarlarken Kanner’in söz
ettiği çocuklar bu müdaheleyi yapan ele ya da farklı bir vücut uzvuna bakarlar. Akıl almaz bir
hareket bellekleri vardır. Nasıl iletişim kurulacağını bilmezler fakat pek çoğu diğerlerinin
söylediklerini kelimesi kelimesine tekrar ederler. Herşeyi ‘aynı’ tutma takıntıları vardır.
Nesnelerin düzeni ya da davranış biçimleri takıntılı biçimde tekrarlanır. Ciddi beslenme
sorunları vardır. Aslında, duygusal doygunluğa ulaşmamış olan çocuklar ellerine fırsat
geçtiğinde ihtiyaçlarından daha fazla yerler fakat Kanner’in sözünü ettiği çocuklar çok az
yemek yiyor. Canlı olan herşeyden uzak duruyorlar, fakat nesneler onları büyülüyor. Seçtikleri
oyuncaklar genelde hareketsiz olanlar. Yumuşak oyuncaklardansa mekanik oyuncaklarla
ilgileniyorlar. Objeleri ‘aynı’ geometrik düzende tutmak konusunda takıntıları var.
Kanner’in bir John Hopkins kliniğinde tedavi ettiği bu çocukların ebeveynleri
genellikle başarılı ve işkolik kişiler. Bu tespit, otizmin, doğuştan gelen iletişim bozukluğu
olarak tanımlanmasına sebep olacaktı bunun hemen arkasından. Buna ek olarak da bu durumun
iletişim konusunda zaten başarılı sayılamayacak ebeveynlerin etkisiyle daha kötüye gittiği
söylenecekti. (...)
Kanner bu iletişim kurma yetersizliğinin üzerinde çok durdu ve çocuklarını ‘duygusal
buzdolabı’nda yetiştiren ebeveynler hakkında çok yazdı. 1955 yılına gelindiğinde ise bu, artık,
31
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
otizmin temel nedeni olarak görülmeye başlanmıştı: suç ebeveynlerdeydi. Bu anormal
çocukların aileleri yıllar süren yoğun terapilere sevkediliyorlardı. 20 yılı aşkın bir süreden
sonra bile Bruno Bettelheim (1967) hala otizmin bu tanımını yaymaya çalışmaktaydı. Ahlaki
kaymaya dikkat edin. Kanner’in çocukları, zamanında aptal, geri zekalı (bu yüzden zayıf, kötü)
ya da sağır (bu yüzden aptal, ahmak) diye aşağılanmaktaydı. Ama Bettelheim sayesinde
özgürleştiler. Onların suçu değildi otistik olmak. Ebeveynler duygusal buzdolaplarıydı ve de
1938’den 1967’ye uzayan bu dönemde kötüydüler.
Otizm çok dolaştı dillerde. Artık yazarlar otistik bebeklerin anormal beden duruşları
hakkında yazmaz oldular. 1955 yılına gelindiğinde beslenme geriliği bir sorun olarak
listelenmekten kalktı (fakat dipnottaki 1992’deki ICD-10’a dikkat edin). O zamandan sonra
otistik bozukluk ‘psikobiyolojik’olarak tanımlanmaya başlandı. 1968’de yayınlanan DSM-II
otizmi bir şizofreni türünden ayırmamıştı. Bunda Bleuler’e olan saygının da etkisi var ama aynı
zamanda otistik çocukları farklı bir tür olarak algılamaya güçlü bir direniş vardı. Yukarıda
sözünü etmiş olduğum otizm dergisinin adındaki değişikliğe dikkat edin: 1971’de Otizm ve
Çocukluk Şizofrenisi (Autism and Childhood Schizophrenia) diye adlandırılmışken 1979’da
Otizm ve Gelişme Bozuklukları (Autism and Developmental Disorders) diye çağrılmaya
başlandı. O yıllar, otizmin epidemiyoloji aracılığıyla çocuk şizofrenisinden ayrıldığı yıllardı.
Örneğin epidemolojiye bakacak olursak, otistik çocukların yüzde yetmiş beşi erkek ve
rastlandığı dönem erken çocukluk dönemi; oysa ki şizofreninin rastlandığı dönem ergenlik
dönemi ve cinsiyetler arasındaki yaygınlığı otizm kadar farklı değil. Bu, insani türler
hakkındaki tartışmalarda sık rastladığımız, kendi kendini mühürleyen bir argüman örneği. Bu
iki grubun teşhislerinde ölçülebilir (bu noktada zamansal) farklılıklara rastlıyoruz, bu da
ayrımlarımızın ve teşhislerimizin akla yattığını gösterir. 1980’e geldiğimizde DSM-III’te
32
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
‘çocuk otizmi’nin ayrı bir tanımla sunulduğunu görürüz. Ama bu teşhis bu çocuklarla çalışan
kişilerce gene reddedildi. Yukarıdaki dipnotta belirtilen 1987 yayınlı DSM-III(R) tanımı daha
kabul edilebilir, fakat bir sonraki DSM’de önerilen tanım bundan farklı olacağa benziyor.
Standart bir anket makalesi (Sevin ve diğerleri 1991) otizmi teşhis etmek için beş farklı
sistemden söz eder. Sosyal problemler yaşamaya, diğer çocuklarla oynamaktan uzak durmaya,
nesnelerle hayal gücünü kullanarak bir şeyler yapma eğiliminin azlığına, empati eksikliğine ve
diğerlerinin duygularını anlama yetersizliğine çok vurgu yapılır. Çocukların çoğu işlerini
görecek kadar konuşamamaktadır. Klinik tanımlar genelde otistik çocuklarla yakın çalışan
kimselerinkinden farklı. Yeteri kadar zamanı olan ve ellerinde baş edebileceklerinden çok fazla
vaka olmayan bu kimseler genellikle çocuklarla yakın duygusal iletişim kurmayı beceriyorlar.
Çok çalıştırılıp az ödenen çalışanlar ise bu çocuklarla ‘baş etmenin’ zor olduğunu dile getiriyor
sıkça. Biyolojik olduğu şüphesiz olan bir tür var elimizde, ama bu tür gene de yer değiştirip
duruyor. Steffenburg ve Gillberg (1989, syf. 75) tarafından yazılmış bir makale şöyle diyor:
Otizimin belirli bir hastalık etiketindense idari bir etiket olduğunu kabul etmenin zamanı çoktan geldi.
Aynen akıl geriliği gibi otizm de, bir hastalık değil, birçok hastalık türünü kapsayan ve belli ortak davranış
özellikleri olan bir şemsiye terimdir.
Bu çıkış insani türler tipolojisine bir katkıda bulunabilir; otizm, hakkında aşağıda daha
çok şey söyleyeceğim idari bir türdür.
Otizm hangi bilimler tarafından incelenmelidir? Bir aday bilişsel bilim. Birçok okuyucu
şu gidişata tanıdıktır. Premack ve Woodruff (1978) bir bireyin zihin kuramına sahip olduğunu
iddia edebilmek için gerekli kriterleri belirlemiştir. Zihin kuramıyla ile kastettikleri şey
‘bireyin kendisine ve ötekilere zihni haller atfedebilme’sidir (Premack and Woodruff 1978, syf.
515). Bu makaleyi yorumlayan felsefeciler (Jonathan Bennett, Daniel Dennett ve Gilbert
33
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
Harman) ilk olarak Lewis (1969) tarafından betimlenmiş olan bir deneye dikkat çektiler. Bu
deneyde, iki denek beraber bir durumu gözlemler. Sonra biri ortamı terk eder ve önceki
durumda bir değişiklik yaratılır. Odada kalan kişi buna tanık olur. Odada kalan kişi sonra,
odanın dışına çıkmış olanın hala(yanlış olarak) durumun önceki halini koruduğuna inandığını
gösteren bir davranış sergiler mi? Örneğin, çocuklara bir şeker kutusundaki şekerler gösterilir.
Çocukların bazıları odayı terk eder ve kutunun içine plastik bir timsah konur. Odada kalan
çocuklar, diğer çocukların odaya geri dönüp kutunun içindekinin şeker değil de plastik
oyuncak olduğunu görünce şaşırmalarını beklerler mi? Eğer böyle bir beklentiye girmişlerse
bu, onların, diğerlerine, ‘inanç kapasitesi’ atfettiklerini gösterir ve bu da odanın içinde kalan
çocukların bir zihin kuramının temeline sahip oldukları anlamına gelir.
1980’lerin başında gelişim psikolojisi dalında, çocukların kaç yaşında zihin kuramı
edindiklerini keşfetmeye yönelik birçok deney yapıldı (Wimmer ve Perner 1983; Wimmer ve
Perner 1985; Perner ve diğerleri 1989). Baron-Cohen ve diğerleri bu deneyleri otistik çocuklara
uyarladı (1985). Bunlar down sendromlu çocuklarla karşılaştırıldı. Araştırmacılar otistik
çocukların, ötekilere inanç atfetme konusunda diğerlerinden belirgin farklılıklar gösterdiklerini
söylediler: ‘yaptığımız çalışmalardan edindiğimiz sonuçlar otistik çocukların zihin kuramına
sahip olmadıkları hipotezimizi doğrulamıştır’. Bu sonuçlar daha incelikli deneylerle birçok kez
doğrulanmıştır. Daha sonra, bazı otistik çocukların (her beş çocuktan bir tanesinin) ‘yönelme
atfı’nda (intentionality impute) bulunabildikleri anlaşılmıştır. Bu sınıftaki çocukların genelde
dil konusunda da daha gelişmiş olma eğiliminde oldukları görülmüştür. Bu durum Paul
Grice’in ortaya attığı ve Sperber, Wilson (1986) ve Dennett (1987) tarafından geliştirilmiş
olan, dilsel iletişimin yönelme atfetme yetisini gerektirdiğine dair fikrine de uyar. Bu konudaki
çalışmalar Baron Cohen ve diğerleri tarafından derlenen bir kitapta sergilenmiştir (1991).
34
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
Fakat otizme tek sahip çıkan bilişsel bilimciler değil. Bunun tam tersi bir yaklaşım,
hemen hemen 20 yıl önce ‘yardımcılı iletişimi’ başlatmış olan Rosemary Crossley adlı
rehabilitasyon çalışanından geldi. Beyin işlevsizliği çeken hastalara hareketlerini kontrol
edebilmede yardımcı olma ile başlamıştı çalışmasına. Yardımcı kişi klavyenin tuşlarına basan
otistik hastanın elini, omzunu ya da parmağını tutarak ona yardımcı oluyordu. Bunun, otistik
kişinin aynı tuşa basmasını engellediği söyleniyordu (aynılık üzerine takıntı denetim altına
alınıyordu böylece). Sonuç, başkalarını anlayabilme yetisinde gelişmeyi sağlamıştı, bilişsel
bilimcilerin iddialarına ters olarak. Fakat bu sonuç otistik kişiye yardımcı olan kişinin
çabasının bir sonucu değil miydi? (...). Bu prosedür hastaya yapılan yardımın aşırı boyutlara
erişmesini engelleyebilmek için uygulanan ciddi testlerden başarıyla geçti. Yardımcının, otistik
kişinin hayatında olanlara tamamen kayıtsız olması gerekiyordu; otistik çocuk bunları klavyesi
sayesinde anlatıyordu. Bu yöntem, burnu havada Harvard Eğitimsel Derleme (Harvard
Educational Review) (1991) tarafından Avusturalya’dan ithal edildi. Yaşadığım yerdeki daha
mütevazı bir kitle ve popüler medyaya da 1991’de Kanada Yayın Korporasyonu (Canadian
Broadcasting Corporation) tarafından yapılan beş bolümlük bir programla aktarıldı. Kanada
Otizm Derneği (Autism Society of Canada) gibi kendine yetebilme konusunda çalışmalar yapan
aktivist grupları çok etkiledi bu yöntem. Otistik çocukların zihin kuramına sahip olmadığına
inanmıyordu bu gruplar. Onlara yardımcı olan kimse yoktu sadece, asıl problem buydu. Bu
konuyu etkileyen bir çok dinamik var. Örneğin Crossley’in ünlü otisti üniversiteye gidiyor.
Otistik çocuklar aptal, gerizekalı değil, nedeni bilinmeyen birtakım dezavantajları var sadece.
Bu yaklaşımda otizme atfedilmiş bir stigma yok, otistik diye sınıflanmış daha fazla çocukla
çalışmaya büyük bir talep var. Bilişsel bilimin konuya yaklaşımı sevilmiyor bu sebeple. Çünkü,
bu bilimin iddiasına göre, bu çocuklar, diğer insanların zihinleri olduğunu düşünmüyorlarsa
35
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
insan olarak görülemez. Fakat tam bu tartışmalar içinde durumun hakikatı saklı değil midir?
Bizim belli bir noktada hakkında her şeyi tam olarak bilebileceğimiz gerçek bir çocuk türü (ya
da türleri) var mı yok mu? Açıkçası bu konuda net değilim. Döngüsel etkileşim, bu tür, türlerin
aileleri ve sosyal hizmetler görevlileri ve tabii ki bunların zihin kuramı yoktur, diyenlere karşı
çıkanların başarı öyküleri üzerinde de işliyor. (...)
İdari türler
Otizmin ‘idari’ bir olgu olduğu belirtilmişti. Sosyal bilimlerin doğuşuna bakacak
olursak bu kavram oldukça ikna edici bir hal alır. Açıkça görüldüğü gibi, sayım sınıflamalarına
çok uyar. Doğal olarak idari bir tür hiç beklemediğimiz etkiler yaratabilir, ‘Hispanik’in politik
bir birliğin aracı olarak kullanılması gibi. (...)
Günümüzde ‘idari’ kavramı, hakkında biyolojik bilgi elde edinilebilineceği için
biyolojik tür olarak sınıflama yapmak isteyenler tarafından negatif bir anlamda
kullanılmaktadır. Aynı şekilde otizmin idari bir tür olduğu ve daha başka birçok bozukluğun
bulunmayı bekliyor olduğu iddiaları da olumsuz algılanır. Aynı şey çocuk istismarı için de
söylenmişti. İdari tür fikri bize yöneticiler arasında hakimiyet sınırı belirleme çatışmalarının
olduğunu hatırlatır. Bunlar çocuk istismarı tartışmalarında çokça dile getirilmişti; şu anda da
otizmin neyin kapsamına girdiğine dair benzer tartışmalar yapılıyor.
İdari tür kavramı benim döngüsellik tezime birçok karşı çıkışa kaynaklık ediyor ve
bunları temellendiriyor. Tabi ki idari türlerde de bir döngüsellik etkisinin olduğu iddia
edilecek. İdari olarak sınıflanan, idarecilere tepki verecek! İdari türler büyük bir olasılıkla,
döngüsellik etkisi olmayan ve aralarında gerçek nedensel ve belki de biyolojik ilişkileri olan
birçok doğa türünü kapsar. Kısaca anlatmam haricinde, bu itirazın gücünü azımsamakla
suçlanacak değilim. Karşı çıktığım şey insani türler içinde doğa tarafından verilmiş olanla idari
36
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
olarak adlandırılmış olan arasında kesin çizgiler olduğu. Buna karşı çıkışımın nedeni sosyal
bilimlere ve onların ilgilendikleri türlere özgü olduğunu düşündüğüm özelliklerin olması.
Kuşkusuz bunu daha çok tartışacağız. Tartışmanın temel noktalarını belirlediğime göre insani
türlerin bir başka ve çok yakın tarihli özelliğine yoğunlaşarak yazımı bitirmek istiyorum.
Kendine atıflı türler
İnsani türlerin, konusu insan olan bilimlerin belirli bir bakış açısının ürünleri olduğunu
iddia ediyorum. Bu bakış açısı iki eksen üzerinde oluşmuştur. Biri doğal bilimler ekseni.
1815’ten sonra ahlaki bilimler sayısal doğa bilimlerinin izinde yürümeye başladılar. Bu doğal
bilimlerin kendileri, o zamanlarda yeni tür fiziksel fenomenlerin araştırmanın ve ölçüm
yapmanın hedefi haline gelmesiyle birlikte büyük adımlar atmaya başlamıştı. Daha net olmak
gerekirse bu ahlaki bilimler fiziksel bilimlerin nedensellik anlayışını benimsemişlerdi.
1820’lerden itibaren pozitivist anlayışın karşı çıktığı bu nedensellik anlayışında nedensellik,
düzenlilik anlamına geliyordu. Diğer eksen ise bürokratik-istatistiksel idi. Bu, kişilerin hem
sayılmasını hem de istatistiki tablolarda listelenmesini sağlıyordu; istatistiki düzenlilik bir
neden olarak analiz ediliyordu. Bu iki ekseni baskın olarak görmem istatistik karşıtı tepkisel
etkenleri, sosyal bilimler için önemli olan tıbbi alanları ve de gruptan çok bireyin konu olarak
ilgi görmeye başlaması gibi diğer faktörleri gözardı ettiğim anlamına gelmiyor.
Bu iki eksen dahilinde (ve üçüncü eksen olan bireyciliğin de eklenmesiyle) bilgi ve
bilinen yer almakta. ‘Biz’, ‘onlar’ hakkında bilgi sahibiyiz. Birçok döngüsellik etkisi var, fakat
bilinenler pasif ve kendileri hakkında bilginin kontrolünü ellerine alamıyorlar. Yirminci
yüzyılın ikinci yarısı tamamen yeni bir eksenin sahneye çıkışına tanık oldu. Gay özgürlük
hareketi klasik bir örnek teşkil ediyor.
37
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
Eşcinsellikle ilgili resmi bir hikayeden söz etmiştim; eşcinsel, bir kişi türü olarak 19.
Yüzyılın sonunda tıbbi söylemin bir parçası olarak ortaya çıkıp, aniden yayılmıştır.
(Montreal’de yaşayan Çin göçmeni bir psikiyatrist arkadaşım bir makalesinde Çin edebiyatında
eşcinsellikle ilgili birçok renkli betimlemenin yapılmış olmasına rağmen 1887 ya da 1888’e
kadar eşcinsellik sözcüğünü karşılayan bir sözcük olmadığını belirtmişti. Ona, bu anın
muhtemelen terimin Avrupa’da çıkmasından bir gemi yolculuğu ya da iki hafta sonra yaşanmış
olduğunu söyledim). Basitleştirirsek, ‘eşcinsel’ etiketi çıkış yerinde bilenlerin bilinenlere
verdiği bir ad. Fakat, bilinenler tarafından hemence benimsenmiş ve gay özgürleşmesi doğal
bir sonuç halini almıştır. Gay özgürlük hareketinin en önemli parçaları dolaptan çıkma ve gay
olmaktan onur duymadır. Bu türe dahil olan kişilerin kendilerini gay olarak benimsemeleri ve
kendilerini bu sınıfla özdeşleştirmeleri ahlaki bir zorunluluk halini aldı. Bu yolla aynı zamanda
bilgi edinme yetkesi olan tek tür değilse de, bilenler haline geldiler.
Bunun, ırk ve cinsiyet, zencilik onuru ve kadın özgürleşmesi gibi birçok başka
kategorilerle yakın ilişkisi var. Bu sadece bir başlangıç. Türlerin kendilerine tür atfetme süreci
başlamıştır ve benim fikrimce bu, insani türleri şu anda öngöremediğimiz biçimlerde
etkileyecektir. Sahnenin ön kısmında ABD’nin olması bir rastlantı değildir (devrim sonrası
Fransa’nın insani türlerin orijinal ilk sahnesi olmuş olması gibi). Bunun iki sebebi var. İlki,
Amerikan sosyal bilincinde haklara olan vurgunun diğer yerlere oranla çok yüksek olması. Bir
insani türe dahil olan kişiler ya da onların yakınları, o türün kişilerine hak talep ediyorlar.
İkincisi ise Amerika’nın benzersiz bir demokratik bir ülke olması (Plato’nun ‘demos’unda
nefret ettiği birçok özelliğe sahip olsa da) ve bunun düşünce ve ifade özgürlüğünün ve de bilgi
akışının önplanda olmasını getirmesi. (Lütfen beni yanlış anlamayın; Amerika’yı övüyor ya da
yeriyor değilim; benim ulusal ethos’um bu konularda genelde Plato’nun tarafını tutar).
38
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
Son zamanlarda kendine-yardım grupları garip bir şekilde artmaya başladı. Temel
özellikleri kendilerine tür atfetme; kullandıkları retorik ise kendi kontrollerini kendi ellerine
almak olmuştu. Yeni kategoriler ortaya çıkıyor. Bunların en güçlü olanlarından biri ‘engelli’.
Bu da idari bir kategori. Şu ya da bu konuda normal yetileri olmayan insanları bir sınıfta
toplamakta. Bu etiket, farklı engelleri olan kişilerin işçi sıkıntısı çeken endüstrilerde
çalışmasını kolaylaştıran yordamlar suretiyle İkinci Dünya Savaşı sırasında ortaya çıktı. Farklı
dezavantajları olan kişilerin çalışabilecekleri çok iş vardı o sıralarda. Bunu, bu tür engellere
sahip kimselere bazı haklar verilmesi gerektiği konusunda çalışmalar yapmaya başlayan bir
grup hareketi izledi. Eskiden kullanılan sakat, aptal, deli, geri zekalı, ahmak gibi aşağılayıcı
etiketler yenilendi. Kişiler kendilerine yeni etiketler seçip memnuniyetle bu baskı gruplarının
üyeleri olmaya başladılar. Bazı durumlarda arkadaşları ya da aileleri sözcülük etti bunlara.
Bu kendine tür atfetme sürecinin pek sonu yok. (...) On yıl kadar önce tedbirsizce
davranıp insani türler olarak homoseksüelliği çoğul kişilikle karşılaştırmıştım. Bölünmüş
kişilikli kimselerin ayrı bir barı olmaz örneğin demiştim. Hayır, artık çoğul kişiliklilerin kendi
dayanışma gurupları var; hatta Denver’de bir çoğul kişilikli barı olduğu bile geldi kulağıma.
(Bunlarda biraz New Age etkisi var; belki de şiarımız bugün Denver, yarın Memphis haftaya
da Lyon?) Kendine-yardım grupları bir insan türünü yeniden ahlakileştirmeye çalışıyorlar.
Hatta bazıları, Anonim Alkolikleri takip ederek kendi 12 adım programlarını üretiyorlar.
Bu, insani türlerin döngüselliğini tanıtan bir tartışmaya son vermek için uygun bir
nokta. Birçok türün kendileriyle ilgili olan bilgiler üzerinde hak iddia ettiği tamamıyla yepyeni
bir döngüsellik etkisini deneyimliyoruz şu sıralarda.
Kaynakça
39
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
American Psychiatric Association (1987). Diagnostic and Statistical manual III
(Revised). American Psychiatric Association; Washington, DC.
Baron-Cohen S., Leslie A.M and Frith U.(1985). Does the Autistic Child Have a
‘Theory of Mind’? Cognition 21, s. 37-46.
Baron-Cohen, S., Tager-Flusberg, H., Cohen, D. and Volmar, F. (ed) (1991).
Understanding Other Minds:Perspectives from Autism. Oxford University Press.
Bettelheim, B. (1967). The Empty Fortress: Infantile Autism and the Birth of Self.
MacMillan, London.
Biklen, D. (1990). Communication Unbound:Autism and Praxis. Harvard Educational
Review 60, s. 291-314.
Desrosieres, A. (1993). La Politique des Grands Nombres. Decourverte, Paris.
Dennett, D.C.(1987). The Intentional Stance. MIT Press, Cambridge, MA.
Douglas, M. (1986). How Institutions Think. Syracuse University Press.
Gilbert, W. (1991). Towards a Paradigm Shift in Biology. Nature 349, s. 99.
Gould, S.J. (1981). The Mismeasure of Man, Norton, New York.
Hacking, I. (1986). Making up People. In Reconstructing Individualism (ed. B. Heller,
Sosna, M., and Wellberry, D.) pp.222-36. Stanford University Press.
Hacking, I. (1990). The Normal State. The Taming of Chance, Chapter 19, s.160-9
ayrıca bak, s.178 ff. Cambridge University Press.
Hacking, I. (1991). The Making and Molding of Child Abuse, Critical Inquiry 17, s.
235-58.
Hacking, I. (1992a). ‘Style’ for Historians and Philosophers. Studies in the History and
Philosophy of Science 22, s. 1-20.
Hacking, I. (1992b). Multiple Personality Disorder and its Hosts. History of the Human
Sciences 5(2), s. 3-31.
Hacking, I. (1992c). World-making by Kind-making:Child abuse for example. In How
Classification Works (ed M. Douglas and D. Hull), s.180-238, Edinburgh University Press.
Hall, G.(1904). Adolescence. Its Psychology and its Relation to Physiology,
Anthropology, Sociology, Sex, Crime, Religion and Education. Appleton, New York.
Herman, J. L. (1992) Trauma and Recovery, Basic Books, New York.
Kanner, L. (1943). Autistic Disturbances of Affective Contact. Nervous Child 2, s. 21750.
40
Tekin, 2009
Translation of Ian Hacking’s “Looping Effects of Human Kinds”
Lewis, D. (1969). Convention: a Philosophical Study. Harvard University Press,
Cambridge, MA.
Perner, J. and Wimmer, H. (1985). ‘John thinks that Mary thinks that…’Attribution of
second-oder beliefs by 5- and 10- year old children. Journal of Experimental Child Psychology
9, s. 315-60.
Perner, J., Leekham, S.R. and Wimmer, H. (1989). Exploration of the Autistic Child’s
Theory of Mind: Knowledge, Belief and Communication. Child Development 60, s. 689-700.
Petersen, W. (1986)Politics and the Mismeasurement of Ethnicity. Politics of Numbers
(ed. W. Alonso and P. Starr, s.187-233. Sage, New York.
Premack, D. and Woodruff, G. (1978). Does the Chimpanzee have a Theory of Mind?
Behavioral and Brain Sciences 4, s. 515-26.
Sevin, J. A., Matson, J. L., Coe, D. A., Fee, V. E., and Sevin, B. M. (1991). A
Comparison of Three Commonly used Autism Scales. Journal of Autism and Developmental
Disorders 21, s.417-32.
Sperber, D. and Wilson, D. (1986). Relevance: Communication and Cognition.
Blackwell, Oxford.
Steffenburg, S. and Gillberg, C. (1989). The Etiology of Autism. In Diagnosis and
Treatment of Autism (ed C. Gillberg). Plenum, New York.
Stein, E. (1992). The Essentials of Constructionism and the Construction of
essentialism. In Forms of Desire (ed. E. Stein), s. 295-325. Routledge, New York.
Wimmer, H. and Perner, J. (1983). Beliefs about Beliefs: Representation and
Constraining Function of Wrong Beliefs in Young Children's Understanding of Deception.
Cognition 13, s.103-28.
World Health Organization (1992). The ICD-10 Classification of Mental and
Behavioural Disorders. Clinical Descriptions and Diagnostic Guidelines. World Health
Organization, Geneva.
41