KUZU VE OĞLAK BESLENMESİ - Yard. Doç. Dr. Çağdaş KARA

Transkript

KUZU VE OĞLAK BESLENMESİ - Yard. Doç. Dr. Çağdaş KARA
KUZU VE OĞLAK BESLENMESİ
Yard. Doç. Dr. Çağdaş KARA
Uludağ Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Zootekni ve Hayvan Besleme Bölümü,
Hayvan Besleme ve Beslenme Hastalıkları AD-BURSA
TÜİK verilerine göre, 2014 yılı itibariyle ülkemizde 31 milyon 115 bin 190 baş koyun
ve 10 milyon 347 bin 159 baş keçi bulunmaktadır (1). Koyun ve keçi varlığı olarak iyi bir
seviyede olan ülkemizde koyun ve keçi yetiştiriciliği son 10 yıl göz önünde
bulundurulduğunda bakım, besleme, sürü yönetimi ve bilgiye ulaşma bakımından ilerlemeler
kaydetmesine rağmen süt sığırcılığı sektörü ile karşılaştırıldığında biraz geri planda kalmıştır.
Süt emme dönemi boyunca kuzu ve oğlakların bakım ve beslenmeleri, onların hayatta kalma
şanslarını, gelişim düzeylerini ve ileriki dönemlerdeki verim performanslarını (süt verimi,
besi performansı) etkilemektedir. Doğumu takiben kuzu ve oğlakların yeterli miktarda
kolostrum almaları, stresin minimize edilmesi ve doğru bir bakım ve besleme programı ölüm
ve hastalık oranını azaltmakla birlikte gelişim performansını da üst düzeyde tutmaktadır.
Türkiye’de kuzu ve oğlak eti hayvansal protein ihtiyacının karşılanması bakımından önemli
bir yere sahiptir. Gün geçtikçe artan nüfusa paralel olarak ortaya çıkan et talebini karşılamak
için, yetiştiriciliği yapılan koyun ve keçi ırklarının gelişim performansını arttırma ve yemden
yararlanma oranını iyileştirme amacıyla ıslah çalışmalarının yapılması ve gelenekselden
ziyade modern bakım ve besleme metotlarının uygulanması gerekmektedir. Türkiye’de, kuzu
ve oğlakların besi performansı genellikle yerli ırkların yetiştiriciliğinin yapılması ve / veya
bakım ve besleme tekniklerinin yetersiz olması sebebiyle düşük kalmaktadır. Bu tebliğde,
kuzu ve oğlakların süt emme döneminde ve sütten kesim sonrasında beslenmesi ve uygulanan
besi yöntemlerine ilişkin bilgiler verilmiştir.
Kuzu ve Oğlakların Süt Emme Döneminde Beslenmesi
Kuzu ve oğlaklar, yetiştiriliş amaçları, piyasa şartları, ırk özellikleri ve işletmenin
imkanları doğrultusunda değişen sürelerde sütle beslenmektedirler. Koyun ve keçi
işletmelerinde hayvanların süt veya et ırkı olmasına ve işletmenin bakım koşullarına bağlı
olarak kuzu ve oğlaklar 10–12 hafta boyunca sütle beslenebildiği gibi 4–8 haftalık yaşta da
sütten kesilebilmektedir.
Kolostrum Beslemesi
Kuzu ve oğlakların doğumu takiben 3–12 saat içinde doğum ağırlıklarının % 10-20’si
kadar kolostrum almaları gerekmektedir. Doğumu takiben meme bezlerinden salgılanan ilk
sekresyon olan kolostrumun yüksek düzeyde immunglobulin içermesi sebebiyle doğum
sonrası kısa bir süre içerisinde yeterli miktarda alınması kuzu ve oğlakların hastalıklardan
korunması ve hayatta kalmaları için çok önemlidir. Doğumdan 12–36 saat sonra
kolostrumdaki immunglobulinler barsaklardan büyük oranda emilemez. Özellikle gebeliğin
son döneminde koyun ve keçilerin beslenmesi, doğum öncesi koyun ve keçilere uygulanan
aşılar, doğum sayısı ve sağlık durumu gibi faktörler kolostrumdaki besin maddeleri düzeyini,
immunglobulin konsantrasyonunu ve immunglobulinlerin pasif transfer seviyesini
etkilemektedir (2, 3).
Kolostrum üretimi laktasyonun ilk 4–5 günü boyunca devam etmekte ve sonrasında memede
süt sentezine geçilmektedir. Üretilen kolostrumun fazlası dondurularak saklanabilmekte ve
sonrasında eritilerek kullanılabilmektedir (2, 4). Annenin ölmesi veya annenin yeterli
miktarda kolostrum üretemediği durumlarda dondurularak saklanmış olan veya başka bir
anneden alınan kolostrum kullanılmalıdır. Bunun da mümkün olmadığı hallerde son çare
olarak inek kolostrumu ya da kuzuya keçi, oğlağa da koyun kolostrumu verilebilmekte veya
ticari kolostrum ikameleri kullanılabilmektedir (2). İnek kolostrumu içen bazı kuzularda,
iştahsızlık ve ani ölümle karakterize hemolitik kriz sendromu şekillenebilmektedir (2, 5).
Kaynağı bilinmeyen veya hastalık etkenlerini taşıdığı düşünülen kolostrum ve sütlerin 56
C°’de 1 saat ısıtıldıktan sonra kuzu ve oğlaklara verilmesi hastalıkların bulaşmasını
engellemeye yardımcı olmaktadır (2).
Kolostrum, immunglobulin bakımından zengin olmasının yanı sıra yüksek miktarda
vitamin A, D ve E, enerji ve protein içermektedir (2). Kolostrum yüksek düzeyde Mg
içermesinden dolayı laksatif özellik göstermektedir ve bu nedenle gebelik sırasında yavrunun
barsaklarında biriken ve mekonyum olarak adlandırılan içeriğin atılmasına yardımcı
olmaktadır (2, 4).
Doğum sonrasında annelerinin yanında kalan ve annelerini emen kuzu ve oğlakların
doğumu takiben kolostrum alıp almadıkları gözlemlenmeli ve bunun yanı sıra karın bölgesine
palpasyon yapılarak sindirim sistemi dolgunluğu tespit edilmelidir. Annesini ememeyen veya
annesinin emmeye izin vermediği (ana ilgisizliği) ya da annesinden yeterli miktarda
kolostrum gelmeyen kuzu ve oğlaklara yardım edilerek annelerinden veya yeni doğum yapmış
başka bir dişiden kolostrum emmeleri sağlanmalıdır. Doğum sonrası ana ilgisizliği, annenin
meme yapısı, doğum tipi (kolay veya zor doğum) ve çoklu doğum gibi faktörler yavruların
kolostrum alım zamanlarını ve kolostrum alım miktarını etkilemektedir. Kolostrumun
özellikle doğumu takiben 2–3 saat içinde alınması, gelişebilecek hipotermi, hipoglisemi ve
dehidrasyonu önleme bakımından oldukça önemlidir. Kuzu ve oğlakların kolostrum alıp
almadıkları veya emdikleri kolostrum miktarı mevcut olan işletme yapısı ve işleyişi içerinde
genellikle bilinmemekte ve şansa bırakılmaktadır. Bu durumda, doğum dönemi boyunca
işletmedeki tecrübeli işçilerin doğum sürecini yakından takip etmeleri, gerekli durumlarda elle
emzirme yapılması veya kolostrumun sağılarak biberonla verilmesi gerekmektedir. Ayrıca
doğum sonrasındaki süreçte kuzu ve oğlakların vücut ısılarının ölçülerek hipotermiye girmiş
yavruların yetersiz veya kalitesiz kolostrum almış olabilecekleri düşünülerek biberonla veya
sonda yardımı ile kolostrum beslemesi yapılmalıdır (2, 6).
Sütle Besleme ve Katı Gıdaya Geçiş
Kuzu ve oğlakların doğum sonrasında hayatlarının başlangıç dönemindeki temel
gıdası süttür. Kuzu ve oğlaklar ırka, yetiştiriliş amaçlarına ve işletme yapısına bağlı olarak
değişen sürelerde sütle veya sütün yerine geçebilen mamalarla beslenmektedir. Süt emme
döneminde farklı emzirme ve besleme metotları uygulanabilmektedir. Bu bağlamda, kuzu ve
oğlaklar sütten kesilene kadar annelerinin yanında bırakılarak sütü direk olarak memeden
emmekte ya da özellikle sütçü ırk koyun ve keçi yetiştiriciliğinde veya mama ile besleme
yapılan işletmelerde yavrular bir süre anneleri ile kaldıktan sonra başka bir yere (bölme,
padok) alınmakta ve emzikli kovalar vasıtasıyla beslenmektedir. Ayrıca sütçü ırk koyun ve
keçi yetiştiriciliğinde, kuzu ve oğlaklar belli bir süre anneleri ile birlikte bakıldıktan sonra
başka bir bölmeye aktarılarak sütten kesilinceye kadar sadece günün belli bir zaman diliminde
annelerinin yanına alınarak süt emmelerine izin verilmektedir (2, 4, 7). Bu tarz bir yetiştirme
yöntemine, yaptığımız bir araştırmada uyguladığımız prosedür örnek olarak verilebilir.
Yaptığımız araştırmada, Saanen Irkı oğlaklar doğumdan sonra ilk 20 gün boyunca annelerinin
yanında bırakılmış ve sonrasında 60 günlük yaşa (sütten kesim zamanı) kadar günde 12 saat
süre ile anneleri ile birlikte kalmalarına izin verilmiştir. Oğlakların sütten kesim zamanı
ortalama canlı ağırlığı 13.71 kg ve süt emme dönemindeki ortalama günlük canlı ağırlık artışı
177 gr olarak tespit edilmiştir (8).
Sütün veya mamanın biberonla ya da emzikli kovalarla verileceği durumlarda kuzu ve
oğlakların doğumdan sonra 48 saat içinde annelerinden ayrılması, yavru ve annenin arasında
gelişebilecek bağı engellemek bakımından gereklidir. Yavru ve anne arasında oluşan bağ,
yavruların annelerinden ayrıldıktan sonra süt veya mama içme konusunda problem
yaşamalarına ve süt ya da mamanın sunulduğu emzikli kovayı reddetmelerine sebep
olabilmektedir. Kuzu ve oğlakların annelerinin yanında kaldığı zaman diliminde (ilk 48 saat)
biberonla veya emzikli kova ile besleme alıştırması yapılması, yavruların annelerinin
yanından ayrıldıktan sonra biberonla veya emzikli kova ile süt ya da mama içmeyi
benimsemelerine yardımcı olmaktadır. Yavru ruminantlar emme refleksi ve davranışı için
doğal bir içgüdüye sahiptirler. Bu yüzden kuzu ve oğlakları yapay meme başına alıştırmak
çok zor olmamaktadır (2, 4, 7).
Süt emme döneminde kuzu ve oğlaklar sağlık, genel durum ve beslenme açısından
günde en az 4 kez gözlemlenmelidir (7). Kuzu ve oğlakların süt emme dönemi boyunca
annelerinin yanında kaldığı ve annelerini emdiği yetiştirme tarzında özellikle birden fazla
yavrusu olan koyun ve keçilerin yavrularına yeterli miktarda süt sağlayıp sağlayamadıkları
kontrol edilmelidir. Palpasyon sonucunda karnı dolu olmayan ve sürekli bağırma refleksi
içinde olan kuzu ve oğlaklar biberon yardımı ile başka bir anneden sağılan sütle beslenmelidir
(2).
Kolostrum beslemesinin hemen ardından veya bir süre sütle beslemeyi takiben sütün
yerine kuzu veya oğlak mamasına geçilen yetiştirme programlarında verilen mama miktarı,
öğün sayısı ve mamanın içeriği sağlık ve gelişim performansını etkilemektedir. Mama, kuzu
ve oğlaklara günde 4 öğünde ve vücut ağırlıklarının % 10-20’si düzeyinde verilmelidir. Kuzu
ve oğlakların mama ile beslenmesinde ilk seçenek olarak kendileri için özel üretilmiş
ürünlerin (kuzu maması veya oğlak maması) kullanılması tercih edilmelidir. Kaliteli buzağı
mamaları da kuzu ve oğlak beslemesinde kullanılabilmektedir (2, 7). Kuzu beslenmesinde
kullanılan mamalar oğlaklara verileceği zaman, koyun sütündeki yağ miktarının keçi sütüne
göre daha yüksek olduğu göz önünde bulundurularak kuzu maması tavsiye edilenden daha
fazla su ile karıştırılmalıdır (2). Kuzu, oğlak ve buzağı mamalarının bazı besin maddesi
içerikleri Tablo 1’de verilmiştir. Kuzu ve oğlak mamaları en az 20000–30000 IU/kg vitamin
A, 30–40 mg/kg vitamin E ve 2500–3500 IU/kg vitamin D içermelidir (2, 7).
Kullanılan toz mamaların sulandırma miktarlarına dikkat edilmeli ve tavsiye edilen
sulandırma oranlarına uyulmalıdır. Aksi takdirde sulandırmanın tavsiye edilenden daha az
düzeyde yapılması durumunda yavruların mamayı içmesinde zorluklar ve besin maddesi
içeriğinin normalden daha yoğun olması sebebiyle sindirim sistemi problemleri
şekillenebilmekle beraber tavsiye edilenden daha fazla seviyede yapılan sulandırma mamanın
besin maddesi içeriğinin azalmasına sebep olarak yavru gelişiminde olumsuzluklara neden
olabilmektedir. Kuzu ve oğlakların yetiştiriliş amaçlarına bağlı olarak toz mamaların
sulandırma düzeyleri değişkenlik gösterebilmektedir. Kuzular, besi amacıyla bakılıyorsa
mamanın kuru maddesi % 24 civarında olacak şekilde sulandırma yapılırken, damızlık kuzu
yetiştiriciliğinde mamanın kuru maddesi % 20 civarında olmalıdır. Oğlakların besi amacıyla
beslenmesinde mamanın yaklaşık % 20 kuru maddeli olması tavsiye edilirken, damızlık oğlak
yetiştiriciliğinde mamanın % 14–15 düzeyinde kuru madde içerecek şekilde sulandırılması
önerilmektedir (7).
Mamaların büyük oranda süt yan ürünü olan (süt tozu, yağı alınmış süt tozu, süt yağı
tozu, peynir altı suyu tozu, kazein) hammaddelerden imal edilmesi gerekmektedir. Bunun
yanı sıra mamalarda bitkisel yağ, vitamin-mineral katkıları, soya proteini, tahıl yan ürün
proteinleri (buğday gluteni) ve düşük düzeylerde tahıl, buğday unu ve glikoz yer
alabilmektedir (2, 7).
Kuzu ve oğlaklar doğduklarında monogastrik olarak ifade edilen tek mideli bir
sindirim sistemine sahiptirler. Hayatlarına bir ruminant olarak devam edecek kuzu ve
oğlakların yaşamlarının ilk safhalarında monogastrik bir sindirim sisteminden (pre-ruminant)
fonksiyonel rumen sindirimine geçişi, onların sağlık durumunu, gelişim performansını ve
ileriki dönemlerde verim düzeylerini direk olarak etkilemektedir. Monogastrik sindirim
sisteminden ruminal sindirme geçiş ve rumen gelişimi, kuzu ve oğlakların süt emme
döneminde süt veya mama haricinde katı gıdalar (kuzu ve oğlak başlangıç yemi) almaya
başlaması ve tükettiği katı gıda miktarı ile yakından ilişkilidir. Özellikle rumenin papilla
gelişimi ve buna bağlı olarak besin maddesi emiliminin artması, başlangıç yemi tüketimi ile
mümkün olmaktadır. Rumenin kassal gelişimi ise iyi kaliteli kuru ot tüketimi ile
sağlanmaktadır. Bu yüzden, hızlı ve sağlıklı bir rumen gelişimi için kuzu ve oğlaklara 5
günlük yaştan itibaren başlangıç yemi ve kaliteli kuru ot verilmelidir. Kuzu ve oğlakların
başlangıç yeminine alışabilmeleri ve yeterli miktarda tüketebilmeleri için başlangıç yeminin
lezzetli olması gerekmektedir. Başlangıç yemleri kuru madde esasına göre % 80–85 toplam
sindirilebilir besin maddesi (doğal halde-verildiği gibi; % 70–75) ve % 20–22 ham protein
(doğal halde-verildiği gibi; % 18–19) içermelidir ve Ca / P oranının 2 / 1 seviyesinde olması,
yemin % 0.5 düzeyinde tuz içermesi ve yeme % 0.3–0.5 düzeyinde amonyum klorid (nişadır)
veya amonyum sülfat ilavesi idrar taşı oluşumunu engellemek bakımından yararlı olmaktadır
(2, 7). Başlangıç yemine eklenen Se miktarı toksikasyona sebep olmaması bakımından 0.3
mg/kg düzeyini geçmemelidir (9). Kuzu ve oğlaklar 2–3 ay boyunca başlangıç yemi ile
beslenebilir (2, 7). Pelet formunda veya kabaca kırılmış formdaki başlangıç yemleri kuzu ve
oğlaklar tarafından genellikle daha fazla miktarda tüketilmektedir. Başlangıç yemlerinin çok
ince öğütülerek toz haline getirilmesi, kuzu ve oğlakların yaşı ilerledikçe yem tüketiminde
azalmaya sebep olabilmektedir (2). Süt emme döneminde devamlı olarak annelerinin yanında
kalan kuzu ve oğlakların bakıldıkları padok içinde kendilerinin girebildiği ancak annelerinin
giremediği ve yavrulara uygun yükseklikte yemlik ve sulukların bulunduğu bölmeler veya
kulübeler (Resim 1, 2 ve 3) yapılması başlangıç yemi tüketiminin kontrol edilmesi, başlangıç
yeminin anneler tarafından yenmesinin engellenmesi ve yeterli su tüketiminin sağlanabilmesi
bakımından gerekli olabilmektedir.
Kuzu ve oğlakları sütten kesme işlemi, alıştırma süreci olmaksızın birden
yapılabileceği gibi verilen süt veya mamanın günlük miktarının kademeli olarak
azaltılmasıyla bir geçiş dönemi uygulanarak ta gerçekleştirilebilir. Sütten kesme işleminin bir
geçiş süreci uygulanmayıp birden yapıldığı durumlarda, özellikle süt emme dönemi boyunca
annesinin yanında bakılan veya annelerinden ayrılsalar bile ad-libitum (sınırsız-içebildiği
kadar) sütle veya mama ile beslenen yavrularda sütten kesim sonrası genellikle canlı ağırlık
kayıpları görülmektedir. Süt emme döneminde annelerinden ayrılmış kuzu ve oğlakların
sınırlı miktarda süt veya mama ile beslenmesi durumunda ise birden sütten kesme işlemi
sonrasında canlı ağırlık kaybı görülmemekte veya kilo kayıpları düşük düzeyde kalmaktadır.
Süt emme döneminde bakım şartları ve bakım tipi ne olursa olsun sütten kesme sürecinde bir
geçiş döneminin uygulanması (alıştırarak sütten kesme) sütten kesim sonrası meydana
gelebilecek canlı ağırlık kayıplarını en aza indirmek bakımından yararlı olacaktır (7). Bizim
yaptığımız bir araştırmada, doğum sonrası 44 gün boyunca annelerinin yanında bakılan
Saanen Irkı oğlakların 44 günlük yaşta annelerinden ayrılmasını takiben 5 gün boyunca
annelerinin yanında sadece 45 dakika kalmalarına izin verildikten sonra birden sütten
kesilmeleri (49 günlük yaşta) sağlık ve canlı ağırlık kazancı bakımından herhangi bir
olumsuzluk yaratmamıştır (Kara ve ark., yayınlanmamış araştırma). Sütten kesim zamanı,
ırka, kuzu ve oğlakların yetiştiriliş amacına, yaşa ve vücut ağırlığına bağlıdır. Pratikte yaştan
ziyade vücut ağırlığı sütten kesme zamanı için daha önemli bir kriterdir. Kuzu ve oğlaklar
doğum ağırlıklarının 2.5–3 katına ulaştıklarında sütten kesilebilirler. Ayrıca tüketilen katı gıda
(başlangıç yemi) miktarı da sütten kesim zamanının belirlenmesinde önemli rol oynamaktadır
(2, 7). Kuzu ve oğlaklar 3–4 haftalık yaştayken erkenden sütten kesilebilseler de sütten kesme
işleminin 8–12 haftalık yaşta yapılması daha uygun olmaktadır. Bir çok sütçü ve etçi ırk oğlak
en az 9–11.5 kg canlı ağırlığa ulaştığına ve en az 230 gr başlangıç yemi tükettiğinde sütten
kesilmelidir (2).
Doğumu takiben ilk 90 günlük dönemde, kötü bakım şartları, yetersiz hava
sirkülasyonu, suyun kısıtlı verilmesi, yemlerin ve yemlik ve sululuk ekipmanlarının pis
olması, ıslak altlık ve yetersiz besleme bakteriyel ve viral hastalıkların ortaya çıkma riski veya
mevcut olan hastalığın şiddeti artmaktadır. Bu durum, yeterli miktarda kolostrum alınmasına
rağmen yukarıda belirtilen bakım ve besleme ile ilgili olumsuz şartların kuzu ve oğlaklar
üzerinde stres yaratmasından kaynaklanmaktadır (7).
Kuzu ve Oğlakların Sütten Kesim Sonrası Beslenmesi ve Besi Süreci
Ülkemizde ve dünyada genel olarak kuzu veya oğlak besisi süt kuzusu-süt oğlağı
besisi, entansif besi ve uzatılmış kuzu-oğlak besisi (toklu-çebiç besisi) olmak üzere 3 farklı
şekilde yapılmaktadır. Yetiştirilen koyun ve keçilerin ırkı, işletme yapısı, mera kullanım
imkanı, mera kalitesi, et fiyatları ve talep durumu gibi etkenler işletmenin besi süresi ve besi
metoduna karar vermesinde etkili olmaktadır.
FAO’nun 2013 yılı verilerine göre, ortalama koyun-kuzu karkas ağırlığı Türkiye’de 16 kg,
Amerika Birleşik Devletleri’nde 30.3 kg, Almanya’da 19.8 kg, Fransa’da 18.2 kg ve
Avustralya’da 21.7 kg olarak bildirilmiştir. Ortalama keçi-oğlak karkas ağırlığı ise Türkiye’de
15.4 kg iken Almanya’da 18 kg, Fransa’da 10.5 kg ve Avustralya’da 25 kg olarak tespit
edilmiştir (10). Karkas ağırlıklarının ülkeler arasında değişkenlik göstermesi, yetiştiriciliği
yapılan ırkların, bakım ve besleme şartlarının, uygulanan besi metotlarının (meraya dayalı
veya entansif) ve kesim yaşının farklı olabilmesinden kaynaklanmaktadır.
Süt kuzusu veya süt oğlağı besisi, kuzu ve oğlakların kesime kadar ya da kesimden
kısa bir süre öncesine kadar sütle veya sütün yerine kullanılabilen mamalarla beslendiği bir
besi şeklidir. Bu tarz bir beside kuzu ve oğlaklar değişen sürelerde süt veya mama ile
beslenmenin yanı sıra 5–7 günlük yaştan itibaren başlangıç yemi de tüketmeye
başlamalıdırlar. Canlı ağırlık kazancını arttırmak ve gelişimi maksimize etmek amacıyla kuzu
ve oğlakların annelerinin yanında bakıldığı süreçte olabildiğince fazla süt emmeleri
sağlanmalıdır ve annelerinden ayrı bakılan yavruların da sütle ad-libitum (sınırsız-içebildiği
kadar) olarak beslenmesi gerekmektedir. Ayrıca yapılan başlangıç yemi takviyesi canlı ağırlık
kazancını yükseltmek için faydalı olmaktadır. Süt kuzusu ve süt oğlağının eti kendine has bir
lezzete sahip olup, yağsız ve açık bir renktedir. Mama ile yapılan süt kuzusu ve süt oğlağı
besisinde, mamanın etin lezzetini, kalitesini ve görüntüsünü etkilememesi gerekmektedir (4).
Süt kuzusu ve süt oğlağı besisi 6–8 hafta kadar sürebildiği gibi ülkemizde de genellikle
yapıldığı şekliyle 3–3.5 aylık yaşa kadar da devam edebilmektedir.
Entansif besi, kuzu ve oğlakların sütten kesimden sonra konsantre yem ağırlıklı
rasyonlarla beslendiği ve hızlı canlı ağırlık artışının hedeflendiği bir besi yöntemidir. Entansif
besi, sütten kesimle birlikte başlamakta ve 4–6 aylık yaşa kadar devam etmektedir. Kuzu ve
oğlakların entansif besiye alınmadan önce süt emme döneminde mutlaka kadı gıdalara
alıştırılması ve bir miktar başlangıç yemi tüketmesi gerekmektedir. Kuzu ve oğlaklar sütten
kesildikten sonra 1–2 hafta daha başlangıç yemi ile beslenmeli ve sonrasında besi yemine
geçilmelidir. Rasyonda yüksek oranda konsantre yemin kullanıldığı entansif beside, besi
başlangıcında bir adaptasyon süreci (10–15 gün) uygulanmalıdır. Bu amaçla, besi
başlangıcında rasyondaki kaba yem oranı % 50 düzeyinde tutulmalı ve rasyona adaptasyon
sürecinde kademeli olarak kaba yem oranı azaltılarak konsantre yem oranı yükseltilmelidir.
Süt emme döneminde katı gıdaya (konsantre yeme) alıştırılan yavruların adaptasyon süreci
daha kısa olmakta ve besi başlangıcında yüksek düzeyde konsantre yem tüketimine bağlı
yaşanabilecek problemler en aza indirilebilmektedir. Kuzu ve oğlakların yaşları büyüdükçe ve
erişkin canlı ağırlığa yaklaşıldıkça protein ihtiyacı azalmakta ve yüksek düzeyde canlı ağırlık
kazancı için gerek duyulan enerji miktarı artmaktadır. Bu yüzden besi sürecinin sonuna doğru
rasyondaki protein düzeyi azaltılarak enerji kaynağı olarak kullanılan tahılların miktarı
arttırılmalıdır (2, 4).
Özellikle entansif beside, kuzu ve oğlaklarda asidozis, halk arasında sidik zoru olarak
adlandırılan idrar taşı oluşumu (urolithiasis) ve enterotoksemi gibi rahatsızlıklarla
karşılaşılabilmektedir (2, 4).
Tahılların yüksek miktarlarda kullanımı, birden aşırı miktarda tahıl tüketimi, yetersiz
miktarda kaba yem alımı veya ani yem değişiklikleri rumen asidozuna sebep olabilmektedir.
Asidozis, 5.8–6.4 olan ideal rumen pH’sının 5.5’e düşmesi ile karakterizedir. Rumen pH’sı
5.5’in altına düştüğünde rumendeki protozoalar ve bakteriler ölmeye başlar. Rumen asidozu,
yem tüketimini, yemlerin rumende fermantasyon düzeyini ve günlük canlı ağırlık artışını
düşürmektedir. Asidozis, laminitise bağlı topallığa, rumenitise ve karaciğer apselerine sebep
olabilmektedir. Yüksek düzeyde tahıl içeren besi rasyonlarına geçişte ani rumen pH’sı
düşüşlerini engellemek için ve rumen ortamının nişasta fermantasyonuna ve üretilen uçucu
yağ asidi konsantrasyonuna adapte edilebilmesi bakımından besi başında bir geçiş döneminin
uygulanması gerekmektedir. Bu amaçla, besi başlangıcında rasyonun kaba yem düzeyi yüksek
tutulmalı ve yaklaşık 10–15 gün içerisinde kaba yem azaltılarak konsantre yem ağırlıklı besi
rasyonuna geçilmelidir. Başlangıç yemleri içerisinde yer alan tahıllar genellikle ezilmiş veya
kırılmış formdayken, sütten kesimden sonraki süreçte 18 kg canlı ağırlı geçen kuzu ve
oğlaklara tahılların herhangi bir işleme tekniği kullanılmadan bütün halde verilmesi, asidozisi
engelleme bakımından faydalı olmaktadır. Yoğun miktarda konsantre yemin kullanıldığı besi
tarzında, tahılların bütün olarak sunulması nişasta sindiriminin öğütülmüş veya ezilmiş
tahıllardakine göre daha yavaş olmasını sağlayarak rumen pH’sında ani düşüşleri
önleyebilmektedir. Ayrıca bütün tahıl tüketiminin geviş getirme hareketlerini uyarması,
rumen tamponlayıcısı olarak görev yapan salyanın üretimini arttırarak asidozis oluşumunu
engellemeye yardım etmektedir (11, 12, 13). Arpa ve buğday gibi nişastası hızlı fermente
edilen ve parçalanan tahıl kaynaklarının kullanıldığı ve kaba yem düzeyinin düşük olduğu
besi rasyonlarına, kullanılan arpa veya buğdayın bir kısmının yerine nişastası daha yavaş
parçalanan mısırın ilave edilmesi ve mısırın arpa veya buğdayla kombine bir şekilde
kullanılması asidozis riskini azaltabilmektedir (14, 15). Asidozisten korunmada rasyona % 2
düzeyinde sodyum bikarbonat ilavesi ve / veya ticari firmalara göre değişen dozlarda canlı
maya kullanımı yararlı olabilmektedir (11, 12).
İki-üç aylık yaştan itibaren erkek kuzu ve oğlaklarda idrar yollarında idrar taşı
oluşumu ve akabinde idrar yollarının tıkanması önemli bir sorun haline gelebilmektedir.
Rasyondaki mineral dengesizlikleri (yüksek Mg düzeyi), aşırı protein alımı, yetersiz su
tüketimi, silisyumca zengin yemlerin (çeltik kavuzu, çeltik samanı) ve pancar yaprağı veya
erken çağda biçilmiş yoncanın kullanımı ve özellikle entansif beside uygulanan yüksek
düzeyde tahıl beslemesi kuzu ve oğlaklarda idrar taşı oluşumuna sebep olabilmektedir. İdrar
taşı oluşumunun engellenmesinde kuzu ve oğlaklara her istediklerinde içebilecekleri yeterli
miktarda temiz su sağlanması önemlidir. Ayrıca su tüketiminin teşvik edilmesi amacıyla
yemdeki tuz düzeyinin yükseltilmesi (maksimum % 4) veya yalamaları için yemliklere kaya
tuzu konulmasının yanı sıra rasyondaki Ca / P oranının 2 / 1 veya 2.5 / 1 düzeyinde olması ve
konsantre yeme % 1–2 düzeyinde amonyum klorid ilavesi veya tüketilen yeme günlük 0.2–
0.3 gr/kg canlı ağırlık dozunda amonyum klorid eklenmesi idrar taşı oluşumundan korunmak
için yararlı olmaktadır (2, 4, 16).
Enterotoksemi (overeating hastalığı), barsakların normal mikroflorasında bulunan Cl.
perfringens (tip C, D) bakterisinin aşırı miktarda çoğalması ve kısa sürede yüksek düzeyde
toksin üretmesi sonucu şekillenen bir hastalıktır. Hastalık, çoğunlukla yüksek miktarda
karbonhidrat (tahıl) içeren rasyonlarla beslenen ve asidozise maruz kalmaya eğilimli olan
hayvanlarda ve aşırı miktarda süt tüketen veya yeşil, gür ve taze otların bol olduğu meralara
salınan kuzu ve oğlaklarda görülmektedir. Koyunlarda hastalık özellikle 3 haftalık yaş ile 10
aylık yaş aralığında görülürken keçiler bu hastalığa her yaşta duyarlıdır. Hastalık etkeni
tarafından üretilen toksinler böbreklerde hasara sebep olmakta ve genellikle hastalığa
yakalanan hayvanlar ölü bulunmaktadır. Ölümden önce yeşil renkte ve macun kıvamında ya
da bazen kanlı olabilen ishal, sendeleme, yatma, kasılma ve çırpınma gibi semptomlar
görülebilmektedir. Enterotoksemi, genellikle iyi gelişmiş, canlı ağırlık kazancı yüksek ve
fazla miktarda yem tüketen hayvanlarda görülmektedir. Hastalıktan korunmak için öncelikle
enterotoksemi aşılarının yapılması gerekmektedir. Bunun yanı sıra, kuzu ve oğlakların süt
emme döneminde katı gıdaya ve yüksek düzeyde karbonhidrat içeren yemlere alıştırılması,
özellikle entansif besiye geçişte sindirim sisteminin konsantre yem ağırlıklı rasyonlara
adaptasyonunu kolaylaştırmak ve barsak mikroflorasındaki olumsuz değişimleri önlemek
bakımından önemlidir. Ayrıca, ani yem değişimlerinden sakınmak ve özellikle karbonhidratça
zengin tahılların bir geçiş süreci uygulanarak rasyondaki miktarının arttırılması,
enterotoksemi riskini azaltmak bakımından faydalı olmaktadır (11, 17, 18).
Uzatılmış kuzu-oğlak besisi (toklu-çebiç besisi), süt emme döneminden itibaren ya da
sütten kesimden sonra merada otlatmaya dayalı veya mera kullanımının mümkün olmadığı
şartlarda ağılda kaba yem ağırlıklı (kuru ot, saman) beslemenin yapıldığı bir besi şeklidir. Bu
tarz bir beside meranın veya kaba yemin kalitesine bağlı olarak hayvanlar besi boyunca veya
genellikle besinin sonuna doğru enerji kaynağı olarak kullanılan tahıllar, çeşitli protein
yemleri ve vitamin-mineral katkılarıyla takviye edilmektedir. Uzatılmış beside, besinin
sonuna doğru 30–60 gün boyunca kuzu ve oğlakların konsantre yem ağırlıklı bir rasyonla
beslenmesi, günlük canlı ağırlık kazancının artmasına ve daha yüksek besi sonu canlı ağırlığa
ulaşılmasına sebep olmaktadır. Uzatılmış beside hayvanlar 6 aylıktan daha büyük yaşta
kesime gönderilmektedir. Merada otlatmaya dayalı besi entansif olarak yapılan konsantre yem
ağırlıklı besiye göre daha ekonomiktir ancak daha uzun sürmekte ve ortalama günlük canlı
ağırlık artışı genellikle daha düşük olmaktadır.
Kuzu ve Oğlak Besisi Üzerine Yapılan Bazı Çalışmalar
Sütten kesilmiş İvesi Irkı kuzularda yapılan bir çalışmada, 58 gün boyunca farklı kaba
ve konsantre yem oranına sahip rasyonlarla beslemenin gelişim performansı ve karkas
özellikleri üzerine etkisi araştırılmıştır. 65 günlük yaşta ve ortalama 17.9 kg canlı ağırlığında
araştırmaya alınan kuzular kuru madde esasına göre % 0, 5, 10 veya 15 düzeyinde buğday
samanı içeren rasyonlarla beslenmişlerdir. Hazırlanan deneme rasyonlarının hammadde
içerikleri ve besin maddesi kompozisyonları Tablo 2’de verilmiştir. Farklı kaba yem
seviyelerine sahip rasyonlar aynı ham protein %’sine sahip iken rasyondaki buğday samanı
miktarı arttıkça rasyonun metabolik enerji değeri azalmıştır. Araştırma sonuçlarına göre,
günlük kuru madde tüketimi, günlük canlı ağırlık artışı ve sıcak karkas ağırlığı % 10 ve 15
buğday samanı içeren rasyonlarla beslenen kuzularda % 0 ve 5 düzeyinde buğday samanı
içeren rasyonlarla beslenen kuzulara göre önemli düzeyde yüksek bulunmuştur. Ayrıca
yemden yararlanma oranının da % 10 ve 15 buğday samanı içeren rasyonlarla beslenen
kuzularda daha iyi olduğu tespit edilmiştir. Yapılan çalışmada, % 0 ve 5 düzeyinde saman
içeren rasyonlarla beslenen kuzularda yem tüketiminin düşük kalması, yetersiz kaba yem
tüketiminin bir sonucu olarak şekillenen yetersiz geviş getirme ve rumen içeriğini
tamponlamaya yetecek miktarda salya üretimi olmaması nedeniyle oluşması muhtemel rumen
asidozu ile ilişkilendirilmiştir. Yem tüketiminin azalması, günlük canlı ağırlık artışının
düşmesine sebep olmuştur. Bu araştırmanın sonuçlarına göre entansif kuzu besisinde
rasyonlarda en az % 10 düzeyinde kaba yem bulunması gelişim performansını arttırmaktadır
(14).
Sormunen-Cristian (19) tarafından yapılan bir araştırmada, besi rasyonlarında bütün
halde, kabaca ezilmiş veya öğütülmüş formda arpa ve yulaf kullanımının kuzularda gelişim
performansı ve karkas özellikleri üzerine etkisi incelenmiştir. 74 günlük yaşta ve ortalama
20.6 kg canlı ağırlığında çalışmaya alınan kuzular, 98 gün boyunca beside tutulmuşlardır.
Araştırma başlangıcında 6 farklı besleme grubuna ayrılan kuzular bütün halde, kabaca ezilmiş
veya öğütülmüş formda arpa ya da yulaf ile beslenmişlerdir. Ayrıca çalışma boyunca tüm
kuzulara kaba yem kaynağı olarak kullanılan çayır kuru otu ad-libitum olarak verilmiş ve
hayvanların vitamin-mineral ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla günlük belli dozlarda tuz,
kalsiyum karbonat, vitamin ve mineral katkıları sunulmuştur. Araştırmada, yulaf tüketen
kuzuların arpa tüketenlerden daha az miktarda ot yediği saptanmıştır ve bu durumun yulafın
arpadan daha fazla selüloz içermesinden kaynaklanabileceği düşünülmüştür. Bütün halde arpa
ve yulaf tüketiminin kabaca ezilmiş veya öğütülmüş formdaki arpa ve yulaf tüketiminden
daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Kuzuların besi sonu canlı ağırlıkları ve günlük ortalama
canlı ağırlık artışları arpa ile beslenen gruplarda yulafla beslenenlere göre daha yüksek
bulunmuştur. Tahılların farklı işleme metotları karşılaştırıldığında, bütün haldeki arpa ve
yulafla beslenen kuzuların kabaca ezilmiş veya öğütülmüş tahıllarla beslenenlerden daha fazla
günlük canlı ağırlık kazandığı ve yemden yararlanma oranının daha iyi olduğu görülmüştür.
Karkas ağırlığı ve karkas randımanı, arpa ile beslenen gruplarda yulafla beslenen gruplara
göre daha yüksek bulunmuştur. Araştırma sonuçlarına göre, kuzu besisinde arpa ve yulafın
ezilmiş veya öğütülmüş halde verilmesinin besi performansı bakımından bir yararı olmadığı,
tahılların işlenmiş formlarının kuzu besisinde kullanımının gerekli olmadığı ve günlük canlı
ağırlık kazancı, karkas randımanı ve et üretimi bakımından arpa ile besi yapılmasının yulafa
göre daha avantajlı olduğu sonucuna varılmıştır.
Yapılan bir araştırmada, İvesi Irkı erkek kuzularda süt emme döneminde farklı
büyütme yöntemlerinin besi performansı ve karkas özellikleri üzerine etkisi araştırılmıştır. Bu
amaçla, kuzuların süt emme döneminde sadece ad-libitum sütle beslendiği, süt emme
döneminde ad-libitum sütle beslemeye ek olarak konsantre yem ve yonca kuru otunun da
verildiği ve anneleri sağıldıktan sonra memede kalan kalıntı sütle ve ilave olarak konsantre
yem ve yonca kuru otuyla besleme yapılan 3 farklı grup oluşturulmuştur. Süt emme dönemi
boyunca farklı büyütme sistemleri uygulanan kuzular 2.5 aylık yaşta sütten kesilerek 60 gün
boyunca aynı besi programı ile besiye alınmışlardır. Besi sürecinde, tüm kuzular ad-libitum
besi yemi ve günlük hayvan başına 100 gr mercimek samanı ile beslenmişlerdir. Süt emme
döneminde uygulanan 3 farklı büyütme yönteminin besi başı ve sonu canlı ağırlık, süt emme
dönemi ve besi sürecindeki ortalama günlük canlı ağırlık artışı ve besi sürecindeki ortalama
günlük yem tüketimi üzerine bir etkisi olmadığı tespit edilmiştir. Ancak, sıcak ve soğuk
karkas ağırlıklarının süt emme döneminde anneleri sağıldıktan sonra geri kalan kalıntı sütle ve
ek olarak konsantre yem ve yonca kuru otuyla beslenen kuzularda diğer gruplara göre daha
yüksek olduğu gözlemlenmiştir (20).
Türkiye’de Kilis Irkı erkek oğlaklarda yapılan bir araştırmada, entansif, yarı entansif
ve mera beslemesine dayanan ekstansif besinin performans ve karkas özellikleri üzerine etkisi
değerlendirilmiştir. 138 günlük yaşta çalışmaya alınan oğlaklar 170 gün boyunca
beslenmişlerdir. Yapılan araştırmada, besi sonu canlı ağırlığı ve ortalama günlük canlı ağırlık
artışı konsantre yem tüketmeyen ve merada beslenen oğlaklarda en düşük seviyedeyken, % 10
kaba yem ve % 90 konsantre yem içeren rasyonlarla ad-libitum olarak entansif şekilde
beslenen oğlaklarda en yüksek düzeyde bulunmuştur. Entansif ve yarı entansif (mera ve
konsantre yemle besi) olarak bakılan oğlakların karkasları karşılaştırıldığında, sıcak karkas
ağırlığı, karkas randımanı ve bel gözü kası (M. longisimus dorsi-bonfile) alanının entansif
besi yapılan hayvanlarda daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Bel gözü kası, karkasın en
değerli ve en lezzetli kısmıdır. Bu yüzden bel gözü kası alanın yüksek olması arzu edilen bir
durumdur. Karkaslar kabuk yağı kalınlığı bakımından değerlendirildiğinde, yarı entansif
koşullarda beslenen oğlakların daha kalın bir kabuk yağına sahip olduğu görülmüştür (21).
2.5 aylık yaşta sütten kesilmiş Norduz Irkı oğlaklarda yapılan bir çalışmada, farklı besi
yöntemlerinin performans ve karkas özellikleri üzerine etkileri incelenmiştir. Bu amaçla,
oğlaklar 2 gruba ayrılmış ve 70 gün boyunca yarı entansif veya tamamen meraya dayalı
ekstansif şartlarda besiye alınmışlardır. Yarı entansif beside oğlaklar merada otlamanın
haricinde ad-libitum konsantre yem ve günlük hayvan başına 150 gr kuru ot ile beslenirlerken,
ekstansif şekilde yapılan beside oğlaklar tamamen merada otlamaya dayalı olarak
bakılmışlardır. Araştırma sonuçlarına göre, besi sonu canlı ağırlığı, günlük ortalama canlı
ağırlık artışı, sıcak karkas ağırlığı ve bel gözü kası alanı bakımından yarı entansif ve ekstansif
besi arasında fark bulunamamıştır (22).
Saanen Irkı oğlaklarda yapılan bir araştırmada, sütten kesimden sonra farklı ham
protein seviyelerine sahip rasyonlarla beslemenin gelişim performansı üzerine etkisi
değerlendirilmiştir. Çalışmada, 86 günlük yaşta sütten kesilmiş ve ortalama 9 kg canlı
ağırlığında olan oğlaklar 3 gruba ayrılıp kuru madde temelinde % 14, 15 veya 16 düzeyinde
ham proteine sahip, % 35 kaba yem ve % 65 konsantre yem içeren 3 farklı rasyonla 60 gün
boyunca beslenmişlerdir. Deneme boyunca ortalama günlük kuru madde tüketimi, ortalama
günlük canlı ağırlık kazancı ve rumen pH’sı farklı ham protein seviyesine sahip rasyonlarla
beslemeden önemli düzeyde etkilenmemesine rağmen belirtilen parametreler rasyondaki ham
protein düzeyinin artması ile birlikte hafif düzeyde yükselmiştir (23).
Tablo 1. Kuzu ve oğlak mamalarının bazı besin maddesi içerikleri
Besin maddesi
Kuzu maması
Oğlak maması
Protein, %
22–24
20–26
Yağ, %
28–35
20–28
Selüloz, %
0.1–0.2
0.15–0.3
Ca, %
0.4–1.1
0.75–1.25
P, %
0.4–0.6
0.5–0.7
Buzağı maması
18–30
15–22
0.15–0.5
0.75–1.25
0.7–1
Tablo 2. Haddad ve Ata (14) tarafından yapılan çalışmada kullanılan deneme rasyonları
Rasyonun Kaba Yem Düzeyi, (%)
Hammaddeler, % (Kuru madde esasına göre)
0
5
10
15
Buğday Samanı
0
5
10
15
Arpa
65.5
60.5
55.5
50.5
Mısır
21.3
21.2
20.6
20
Soya fasulyesi küspesi
10
10
10.5
11
Tuz
1
1
1
1
Kireç taşı
0.5
0.5
0.5
0.5
Sodyum bikarbonat
1
1
1
1
Üre
0.2
0.3
0.4
0.5
Vitamin-mineral premiksi
0.5
0.5
0.5
0.5
Kimyasal Kompozisyon (Kuru madde esasına göre)
Ham protein, %
16.1
16
16
16
NDF, %
15
18
21
24
Metabolik enerji, mcal/kg
3.04
2.96
2.90
2.81
Kaynaklar
1. Türkiye
İstatistik
Kurumu
(TÜİK).
Hayvansal
üretim
istatistikleri,
http://www.tuik.gov.tr/UstMenu.do?metod=temelist
2. Pugh DG. 2002. Sheep and Goat Medicine, First edition. Saunders, PA, USA.
3. Freer M., Dove H. 2002. Sheep Nutrition. Csiro Publishing, Collingwood, VIC, Australia.
4. Pulina G., Bencini R. 2004. Dairy Sheep Nutrition. Cabi Publishing, Wallingford, UK.
5. Stubbings DP. 1983. Feeding cow's colostrum to newborn lambs (letter). Veterinary Record, 112:
393–394.
6. Savas T. 2007. Oğlak büyütme: Sorunlu noktalar üzerine bir değerlendirme. Hayvansal Üretim, 48:
44–53.
7. Krishnamoorthy U., Moran J. 2011. Rearing Young Ruminants on Milk Replacers and Starter
Feeds. FAO Animal Production and Health Manual No. 13, Rome, Italy.
8. Kara C., Orman A., Gencoglu H., Kovanlıkaya A., Meral Y., Cetin I., Yıbar A., Kasap S., Turkmen
I., Deniz G. 2012. Effects of inulin supplementation on selected faecal characteristics and health of
neonatal Saanen kids sucking milk from their dams. Animal, 6: 1947–1954.
9. Nutrient Requirements of Small Ruminants. 2007. National Academies Press, Washington, DC,
USA.
10. FAOSTAT. Food and Agriculture Organization, Animal Production Statistics.
http://faostat3.fao.org/download/Q/QL/E
11. Feeding and managing lambs on grain rations. http://www.nutrecocanada.com/docs/shur-gain--goat/feeding-managing-meat-goats-on-grain-rations.pdf
12. Walker B. 2006. Grain poisoning of cattle and sheep. NSW Department of Primary Industries.
http://www.dpi.nsw.gov.au/__data/assets/pdf_file/0016/101338/grain-poisoning-of-cattle-andsheep.pdf
13. Kleinschmidt J. 2009. Sheep and goat management in Alberta-nutrition. Alberta Lamb Producers
and Alberta Goat Breeders Association. http://www.ablamb.ca/producer_mgmt/managementmodules/sgma/sgma_nutrition_module.pdf
14. Haddad S.G., Ata M.A. 2009. Growth performance of lambs fed on diets varying in concentrate
and wheat straw. Small Ruminant Research, 81: 96–99.
15. Britton R.A., Stock R.A. 1987. Acidosis, rate of starch digestion and intake. In: Owens, F.N. (Ed.),
Symposium Proceeding: Feed Intake by Beef Cattle. Publ. MP. 121. Oklahoma State Univ.,
Stillwater, p.125.
16. Türkmen İ.İ. 2013. Koyun ve Keçi Beslenmesinde Öncelikli Alanlar. Koyun-Keçi Sağlığı
Sempozyumu, 23–25 Mayıs, 1–8.
17. Batmaz H. 2013. Neonatal Dönem Sağlığı ve Aşılama Programı. Koyun-Keçi Sağlığı
Sempozyumu, 23–25 Mayıs, 51–58.
18. Hedrich
C.
2008.
Best
Management
Practices
for
Dairy
Goat
Farmers.
http://www.milkproduction.com/Global/PDFs/Bestmanagementpracticesfordairygoatfarmers.pdf
19. Sormunen-Cristian R. 2013. Effect of barley and oats on feed intake, live weight gain and some
carcass characteristics of fattening lambs. Small Ruminant Research, 109: 22– 27.
20. Şireli H.D., Tekel N. 2013. İvesi Erkek Kuzularının Besi Performansı ve Karkas Özelliklerine Süt
Emme Döneminde Farklı Büyütme Sistemlerinin Etkisi Tarım Bilimleri Dergisi – Journal of
Agricultural Sciences, 19: 63-70.
21. Gürsoy O., Şentut T., Çankaya S. 2011. Feedlot performance and carcass characteristics of Kilis
goat breed. Macedonian Journal of Animal Science, 1: 39–51.
22. Daskiran I., Bingol M., Karaca S., Yilmaz A., Cetin A.O., Kor A. 2010. The effect of feeding
system on fattening performance, slaughter, and carcass characteristics of Norduz male kids.
Tropical Animal Health and Production, 42: 1459–1463.
23. Sharifi M., Bashtani M., Naserian A.A, Khorasani H. 2013. Effect of dietary crude protein level on
the performance and apparent digestibility of Iranian Saanen kids. African Journal of
Biotechnology, 12: 4202-4205.

Benzer belgeler