KUZU VE OĞLAK BESLENMESİ - Yard. Doç. Dr. Çağdaş KARA
Transkript
KUZU VE OĞLAK BESLENMESİ - Yard. Doç. Dr. Çağdaş KARA
KUZU VE OĞLAK BESLENMESİ Yard. Doç. Dr. Çağdaş KARA Uludağ Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Zootekni ve Hayvan Besleme Bölümü, Hayvan Besleme ve Beslenme Hastalıkları AD-BURSA TÜİK verilerine göre, 2014 yılı itibariyle ülkemizde 31 milyon 115 bin 190 baş koyun ve 10 milyon 347 bin 159 baş keçi bulunmaktadır (1). Koyun ve keçi varlığı olarak iyi bir seviyede olan ülkemizde koyun ve keçi yetiştiriciliği son 10 yıl göz önünde bulundurulduğunda bakım, besleme, sürü yönetimi ve bilgiye ulaşma bakımından ilerlemeler kaydetmesine rağmen süt sığırcılığı sektörü ile karşılaştırıldığında biraz geri planda kalmıştır. Süt emme dönemi boyunca kuzu ve oğlakların bakım ve beslenmeleri, onların hayatta kalma şanslarını, gelişim düzeylerini ve ileriki dönemlerdeki verim performanslarını (süt verimi, besi performansı) etkilemektedir. Doğumu takiben kuzu ve oğlakların yeterli miktarda kolostrum almaları, stresin minimize edilmesi ve doğru bir bakım ve besleme programı ölüm ve hastalık oranını azaltmakla birlikte gelişim performansını da üst düzeyde tutmaktadır. Türkiye’de kuzu ve oğlak eti hayvansal protein ihtiyacının karşılanması bakımından önemli bir yere sahiptir. Gün geçtikçe artan nüfusa paralel olarak ortaya çıkan et talebini karşılamak için, yetiştiriciliği yapılan koyun ve keçi ırklarının gelişim performansını arttırma ve yemden yararlanma oranını iyileştirme amacıyla ıslah çalışmalarının yapılması ve gelenekselden ziyade modern bakım ve besleme metotlarının uygulanması gerekmektedir. Türkiye’de, kuzu ve oğlakların besi performansı genellikle yerli ırkların yetiştiriciliğinin yapılması ve / veya bakım ve besleme tekniklerinin yetersiz olması sebebiyle düşük kalmaktadır. Bu tebliğde, kuzu ve oğlakların süt emme döneminde ve sütten kesim sonrasında beslenmesi ve uygulanan besi yöntemlerine ilişkin bilgiler verilmiştir. Kuzu ve Oğlakların Süt Emme Döneminde Beslenmesi Kuzu ve oğlaklar, yetiştiriliş amaçları, piyasa şartları, ırk özellikleri ve işletmenin imkanları doğrultusunda değişen sürelerde sütle beslenmektedirler. Koyun ve keçi işletmelerinde hayvanların süt veya et ırkı olmasına ve işletmenin bakım koşullarına bağlı olarak kuzu ve oğlaklar 10–12 hafta boyunca sütle beslenebildiği gibi 4–8 haftalık yaşta da sütten kesilebilmektedir. Kolostrum Beslemesi Kuzu ve oğlakların doğumu takiben 3–12 saat içinde doğum ağırlıklarının % 10-20’si kadar kolostrum almaları gerekmektedir. Doğumu takiben meme bezlerinden salgılanan ilk sekresyon olan kolostrumun yüksek düzeyde immunglobulin içermesi sebebiyle doğum sonrası kısa bir süre içerisinde yeterli miktarda alınması kuzu ve oğlakların hastalıklardan korunması ve hayatta kalmaları için çok önemlidir. Doğumdan 12–36 saat sonra kolostrumdaki immunglobulinler barsaklardan büyük oranda emilemez. Özellikle gebeliğin son döneminde koyun ve keçilerin beslenmesi, doğum öncesi koyun ve keçilere uygulanan aşılar, doğum sayısı ve sağlık durumu gibi faktörler kolostrumdaki besin maddeleri düzeyini, immunglobulin konsantrasyonunu ve immunglobulinlerin pasif transfer seviyesini etkilemektedir (2, 3). Kolostrum üretimi laktasyonun ilk 4–5 günü boyunca devam etmekte ve sonrasında memede süt sentezine geçilmektedir. Üretilen kolostrumun fazlası dondurularak saklanabilmekte ve sonrasında eritilerek kullanılabilmektedir (2, 4). Annenin ölmesi veya annenin yeterli miktarda kolostrum üretemediği durumlarda dondurularak saklanmış olan veya başka bir anneden alınan kolostrum kullanılmalıdır. Bunun da mümkün olmadığı hallerde son çare olarak inek kolostrumu ya da kuzuya keçi, oğlağa da koyun kolostrumu verilebilmekte veya ticari kolostrum ikameleri kullanılabilmektedir (2). İnek kolostrumu içen bazı kuzularda, iştahsızlık ve ani ölümle karakterize hemolitik kriz sendromu şekillenebilmektedir (2, 5). Kaynağı bilinmeyen veya hastalık etkenlerini taşıdığı düşünülen kolostrum ve sütlerin 56 C°’de 1 saat ısıtıldıktan sonra kuzu ve oğlaklara verilmesi hastalıkların bulaşmasını engellemeye yardımcı olmaktadır (2). Kolostrum, immunglobulin bakımından zengin olmasının yanı sıra yüksek miktarda vitamin A, D ve E, enerji ve protein içermektedir (2). Kolostrum yüksek düzeyde Mg içermesinden dolayı laksatif özellik göstermektedir ve bu nedenle gebelik sırasında yavrunun barsaklarında biriken ve mekonyum olarak adlandırılan içeriğin atılmasına yardımcı olmaktadır (2, 4). Doğum sonrasında annelerinin yanında kalan ve annelerini emen kuzu ve oğlakların doğumu takiben kolostrum alıp almadıkları gözlemlenmeli ve bunun yanı sıra karın bölgesine palpasyon yapılarak sindirim sistemi dolgunluğu tespit edilmelidir. Annesini ememeyen veya annesinin emmeye izin vermediği (ana ilgisizliği) ya da annesinden yeterli miktarda kolostrum gelmeyen kuzu ve oğlaklara yardım edilerek annelerinden veya yeni doğum yapmış başka bir dişiden kolostrum emmeleri sağlanmalıdır. Doğum sonrası ana ilgisizliği, annenin meme yapısı, doğum tipi (kolay veya zor doğum) ve çoklu doğum gibi faktörler yavruların kolostrum alım zamanlarını ve kolostrum alım miktarını etkilemektedir. Kolostrumun özellikle doğumu takiben 2–3 saat içinde alınması, gelişebilecek hipotermi, hipoglisemi ve dehidrasyonu önleme bakımından oldukça önemlidir. Kuzu ve oğlakların kolostrum alıp almadıkları veya emdikleri kolostrum miktarı mevcut olan işletme yapısı ve işleyişi içerinde genellikle bilinmemekte ve şansa bırakılmaktadır. Bu durumda, doğum dönemi boyunca işletmedeki tecrübeli işçilerin doğum sürecini yakından takip etmeleri, gerekli durumlarda elle emzirme yapılması veya kolostrumun sağılarak biberonla verilmesi gerekmektedir. Ayrıca doğum sonrasındaki süreçte kuzu ve oğlakların vücut ısılarının ölçülerek hipotermiye girmiş yavruların yetersiz veya kalitesiz kolostrum almış olabilecekleri düşünülerek biberonla veya sonda yardımı ile kolostrum beslemesi yapılmalıdır (2, 6). Sütle Besleme ve Katı Gıdaya Geçiş Kuzu ve oğlakların doğum sonrasında hayatlarının başlangıç dönemindeki temel gıdası süttür. Kuzu ve oğlaklar ırka, yetiştiriliş amaçlarına ve işletme yapısına bağlı olarak değişen sürelerde sütle veya sütün yerine geçebilen mamalarla beslenmektedir. Süt emme döneminde farklı emzirme ve besleme metotları uygulanabilmektedir. Bu bağlamda, kuzu ve oğlaklar sütten kesilene kadar annelerinin yanında bırakılarak sütü direk olarak memeden emmekte ya da özellikle sütçü ırk koyun ve keçi yetiştiriciliğinde veya mama ile besleme yapılan işletmelerde yavrular bir süre anneleri ile kaldıktan sonra başka bir yere (bölme, padok) alınmakta ve emzikli kovalar vasıtasıyla beslenmektedir. Ayrıca sütçü ırk koyun ve keçi yetiştiriciliğinde, kuzu ve oğlaklar belli bir süre anneleri ile birlikte bakıldıktan sonra başka bir bölmeye aktarılarak sütten kesilinceye kadar sadece günün belli bir zaman diliminde annelerinin yanına alınarak süt emmelerine izin verilmektedir (2, 4, 7). Bu tarz bir yetiştirme yöntemine, yaptığımız bir araştırmada uyguladığımız prosedür örnek olarak verilebilir. Yaptığımız araştırmada, Saanen Irkı oğlaklar doğumdan sonra ilk 20 gün boyunca annelerinin yanında bırakılmış ve sonrasında 60 günlük yaşa (sütten kesim zamanı) kadar günde 12 saat süre ile anneleri ile birlikte kalmalarına izin verilmiştir. Oğlakların sütten kesim zamanı ortalama canlı ağırlığı 13.71 kg ve süt emme dönemindeki ortalama günlük canlı ağırlık artışı 177 gr olarak tespit edilmiştir (8). Sütün veya mamanın biberonla ya da emzikli kovalarla verileceği durumlarda kuzu ve oğlakların doğumdan sonra 48 saat içinde annelerinden ayrılması, yavru ve annenin arasında gelişebilecek bağı engellemek bakımından gereklidir. Yavru ve anne arasında oluşan bağ, yavruların annelerinden ayrıldıktan sonra süt veya mama içme konusunda problem yaşamalarına ve süt ya da mamanın sunulduğu emzikli kovayı reddetmelerine sebep olabilmektedir. Kuzu ve oğlakların annelerinin yanında kaldığı zaman diliminde (ilk 48 saat) biberonla veya emzikli kova ile besleme alıştırması yapılması, yavruların annelerinin yanından ayrıldıktan sonra biberonla veya emzikli kova ile süt ya da mama içmeyi benimsemelerine yardımcı olmaktadır. Yavru ruminantlar emme refleksi ve davranışı için doğal bir içgüdüye sahiptirler. Bu yüzden kuzu ve oğlakları yapay meme başına alıştırmak çok zor olmamaktadır (2, 4, 7). Süt emme döneminde kuzu ve oğlaklar sağlık, genel durum ve beslenme açısından günde en az 4 kez gözlemlenmelidir (7). Kuzu ve oğlakların süt emme dönemi boyunca annelerinin yanında kaldığı ve annelerini emdiği yetiştirme tarzında özellikle birden fazla yavrusu olan koyun ve keçilerin yavrularına yeterli miktarda süt sağlayıp sağlayamadıkları kontrol edilmelidir. Palpasyon sonucunda karnı dolu olmayan ve sürekli bağırma refleksi içinde olan kuzu ve oğlaklar biberon yardımı ile başka bir anneden sağılan sütle beslenmelidir (2). Kolostrum beslemesinin hemen ardından veya bir süre sütle beslemeyi takiben sütün yerine kuzu veya oğlak mamasına geçilen yetiştirme programlarında verilen mama miktarı, öğün sayısı ve mamanın içeriği sağlık ve gelişim performansını etkilemektedir. Mama, kuzu ve oğlaklara günde 4 öğünde ve vücut ağırlıklarının % 10-20’si düzeyinde verilmelidir. Kuzu ve oğlakların mama ile beslenmesinde ilk seçenek olarak kendileri için özel üretilmiş ürünlerin (kuzu maması veya oğlak maması) kullanılması tercih edilmelidir. Kaliteli buzağı mamaları da kuzu ve oğlak beslemesinde kullanılabilmektedir (2, 7). Kuzu beslenmesinde kullanılan mamalar oğlaklara verileceği zaman, koyun sütündeki yağ miktarının keçi sütüne göre daha yüksek olduğu göz önünde bulundurularak kuzu maması tavsiye edilenden daha fazla su ile karıştırılmalıdır (2). Kuzu, oğlak ve buzağı mamalarının bazı besin maddesi içerikleri Tablo 1’de verilmiştir. Kuzu ve oğlak mamaları en az 20000–30000 IU/kg vitamin A, 30–40 mg/kg vitamin E ve 2500–3500 IU/kg vitamin D içermelidir (2, 7). Kullanılan toz mamaların sulandırma miktarlarına dikkat edilmeli ve tavsiye edilen sulandırma oranlarına uyulmalıdır. Aksi takdirde sulandırmanın tavsiye edilenden daha az düzeyde yapılması durumunda yavruların mamayı içmesinde zorluklar ve besin maddesi içeriğinin normalden daha yoğun olması sebebiyle sindirim sistemi problemleri şekillenebilmekle beraber tavsiye edilenden daha fazla seviyede yapılan sulandırma mamanın besin maddesi içeriğinin azalmasına sebep olarak yavru gelişiminde olumsuzluklara neden olabilmektedir. Kuzu ve oğlakların yetiştiriliş amaçlarına bağlı olarak toz mamaların sulandırma düzeyleri değişkenlik gösterebilmektedir. Kuzular, besi amacıyla bakılıyorsa mamanın kuru maddesi % 24 civarında olacak şekilde sulandırma yapılırken, damızlık kuzu yetiştiriciliğinde mamanın kuru maddesi % 20 civarında olmalıdır. Oğlakların besi amacıyla beslenmesinde mamanın yaklaşık % 20 kuru maddeli olması tavsiye edilirken, damızlık oğlak yetiştiriciliğinde mamanın % 14–15 düzeyinde kuru madde içerecek şekilde sulandırılması önerilmektedir (7). Mamaların büyük oranda süt yan ürünü olan (süt tozu, yağı alınmış süt tozu, süt yağı tozu, peynir altı suyu tozu, kazein) hammaddelerden imal edilmesi gerekmektedir. Bunun yanı sıra mamalarda bitkisel yağ, vitamin-mineral katkıları, soya proteini, tahıl yan ürün proteinleri (buğday gluteni) ve düşük düzeylerde tahıl, buğday unu ve glikoz yer alabilmektedir (2, 7). Kuzu ve oğlaklar doğduklarında monogastrik olarak ifade edilen tek mideli bir sindirim sistemine sahiptirler. Hayatlarına bir ruminant olarak devam edecek kuzu ve oğlakların yaşamlarının ilk safhalarında monogastrik bir sindirim sisteminden (pre-ruminant) fonksiyonel rumen sindirimine geçişi, onların sağlık durumunu, gelişim performansını ve ileriki dönemlerde verim düzeylerini direk olarak etkilemektedir. Monogastrik sindirim sisteminden ruminal sindirme geçiş ve rumen gelişimi, kuzu ve oğlakların süt emme döneminde süt veya mama haricinde katı gıdalar (kuzu ve oğlak başlangıç yemi) almaya başlaması ve tükettiği katı gıda miktarı ile yakından ilişkilidir. Özellikle rumenin papilla gelişimi ve buna bağlı olarak besin maddesi emiliminin artması, başlangıç yemi tüketimi ile mümkün olmaktadır. Rumenin kassal gelişimi ise iyi kaliteli kuru ot tüketimi ile sağlanmaktadır. Bu yüzden, hızlı ve sağlıklı bir rumen gelişimi için kuzu ve oğlaklara 5 günlük yaştan itibaren başlangıç yemi ve kaliteli kuru ot verilmelidir. Kuzu ve oğlakların başlangıç yeminine alışabilmeleri ve yeterli miktarda tüketebilmeleri için başlangıç yeminin lezzetli olması gerekmektedir. Başlangıç yemleri kuru madde esasına göre % 80–85 toplam sindirilebilir besin maddesi (doğal halde-verildiği gibi; % 70–75) ve % 20–22 ham protein (doğal halde-verildiği gibi; % 18–19) içermelidir ve Ca / P oranının 2 / 1 seviyesinde olması, yemin % 0.5 düzeyinde tuz içermesi ve yeme % 0.3–0.5 düzeyinde amonyum klorid (nişadır) veya amonyum sülfat ilavesi idrar taşı oluşumunu engellemek bakımından yararlı olmaktadır (2, 7). Başlangıç yemine eklenen Se miktarı toksikasyona sebep olmaması bakımından 0.3 mg/kg düzeyini geçmemelidir (9). Kuzu ve oğlaklar 2–3 ay boyunca başlangıç yemi ile beslenebilir (2, 7). Pelet formunda veya kabaca kırılmış formdaki başlangıç yemleri kuzu ve oğlaklar tarafından genellikle daha fazla miktarda tüketilmektedir. Başlangıç yemlerinin çok ince öğütülerek toz haline getirilmesi, kuzu ve oğlakların yaşı ilerledikçe yem tüketiminde azalmaya sebep olabilmektedir (2). Süt emme döneminde devamlı olarak annelerinin yanında kalan kuzu ve oğlakların bakıldıkları padok içinde kendilerinin girebildiği ancak annelerinin giremediği ve yavrulara uygun yükseklikte yemlik ve sulukların bulunduğu bölmeler veya kulübeler (Resim 1, 2 ve 3) yapılması başlangıç yemi tüketiminin kontrol edilmesi, başlangıç yeminin anneler tarafından yenmesinin engellenmesi ve yeterli su tüketiminin sağlanabilmesi bakımından gerekli olabilmektedir. Kuzu ve oğlakları sütten kesme işlemi, alıştırma süreci olmaksızın birden yapılabileceği gibi verilen süt veya mamanın günlük miktarının kademeli olarak azaltılmasıyla bir geçiş dönemi uygulanarak ta gerçekleştirilebilir. Sütten kesme işleminin bir geçiş süreci uygulanmayıp birden yapıldığı durumlarda, özellikle süt emme dönemi boyunca annesinin yanında bakılan veya annelerinden ayrılsalar bile ad-libitum (sınırsız-içebildiği kadar) sütle veya mama ile beslenen yavrularda sütten kesim sonrası genellikle canlı ağırlık kayıpları görülmektedir. Süt emme döneminde annelerinden ayrılmış kuzu ve oğlakların sınırlı miktarda süt veya mama ile beslenmesi durumunda ise birden sütten kesme işlemi sonrasında canlı ağırlık kaybı görülmemekte veya kilo kayıpları düşük düzeyde kalmaktadır. Süt emme döneminde bakım şartları ve bakım tipi ne olursa olsun sütten kesme sürecinde bir geçiş döneminin uygulanması (alıştırarak sütten kesme) sütten kesim sonrası meydana gelebilecek canlı ağırlık kayıplarını en aza indirmek bakımından yararlı olacaktır (7). Bizim yaptığımız bir araştırmada, doğum sonrası 44 gün boyunca annelerinin yanında bakılan Saanen Irkı oğlakların 44 günlük yaşta annelerinden ayrılmasını takiben 5 gün boyunca annelerinin yanında sadece 45 dakika kalmalarına izin verildikten sonra birden sütten kesilmeleri (49 günlük yaşta) sağlık ve canlı ağırlık kazancı bakımından herhangi bir olumsuzluk yaratmamıştır (Kara ve ark., yayınlanmamış araştırma). Sütten kesim zamanı, ırka, kuzu ve oğlakların yetiştiriliş amacına, yaşa ve vücut ağırlığına bağlıdır. Pratikte yaştan ziyade vücut ağırlığı sütten kesme zamanı için daha önemli bir kriterdir. Kuzu ve oğlaklar doğum ağırlıklarının 2.5–3 katına ulaştıklarında sütten kesilebilirler. Ayrıca tüketilen katı gıda (başlangıç yemi) miktarı da sütten kesim zamanının belirlenmesinde önemli rol oynamaktadır (2, 7). Kuzu ve oğlaklar 3–4 haftalık yaştayken erkenden sütten kesilebilseler de sütten kesme işleminin 8–12 haftalık yaşta yapılması daha uygun olmaktadır. Bir çok sütçü ve etçi ırk oğlak en az 9–11.5 kg canlı ağırlığa ulaştığına ve en az 230 gr başlangıç yemi tükettiğinde sütten kesilmelidir (2). Doğumu takiben ilk 90 günlük dönemde, kötü bakım şartları, yetersiz hava sirkülasyonu, suyun kısıtlı verilmesi, yemlerin ve yemlik ve sululuk ekipmanlarının pis olması, ıslak altlık ve yetersiz besleme bakteriyel ve viral hastalıkların ortaya çıkma riski veya mevcut olan hastalığın şiddeti artmaktadır. Bu durum, yeterli miktarda kolostrum alınmasına rağmen yukarıda belirtilen bakım ve besleme ile ilgili olumsuz şartların kuzu ve oğlaklar üzerinde stres yaratmasından kaynaklanmaktadır (7). Kuzu ve Oğlakların Sütten Kesim Sonrası Beslenmesi ve Besi Süreci Ülkemizde ve dünyada genel olarak kuzu veya oğlak besisi süt kuzusu-süt oğlağı besisi, entansif besi ve uzatılmış kuzu-oğlak besisi (toklu-çebiç besisi) olmak üzere 3 farklı şekilde yapılmaktadır. Yetiştirilen koyun ve keçilerin ırkı, işletme yapısı, mera kullanım imkanı, mera kalitesi, et fiyatları ve talep durumu gibi etkenler işletmenin besi süresi ve besi metoduna karar vermesinde etkili olmaktadır. FAO’nun 2013 yılı verilerine göre, ortalama koyun-kuzu karkas ağırlığı Türkiye’de 16 kg, Amerika Birleşik Devletleri’nde 30.3 kg, Almanya’da 19.8 kg, Fransa’da 18.2 kg ve Avustralya’da 21.7 kg olarak bildirilmiştir. Ortalama keçi-oğlak karkas ağırlığı ise Türkiye’de 15.4 kg iken Almanya’da 18 kg, Fransa’da 10.5 kg ve Avustralya’da 25 kg olarak tespit edilmiştir (10). Karkas ağırlıklarının ülkeler arasında değişkenlik göstermesi, yetiştiriciliği yapılan ırkların, bakım ve besleme şartlarının, uygulanan besi metotlarının (meraya dayalı veya entansif) ve kesim yaşının farklı olabilmesinden kaynaklanmaktadır. Süt kuzusu veya süt oğlağı besisi, kuzu ve oğlakların kesime kadar ya da kesimden kısa bir süre öncesine kadar sütle veya sütün yerine kullanılabilen mamalarla beslendiği bir besi şeklidir. Bu tarz bir beside kuzu ve oğlaklar değişen sürelerde süt veya mama ile beslenmenin yanı sıra 5–7 günlük yaştan itibaren başlangıç yemi de tüketmeye başlamalıdırlar. Canlı ağırlık kazancını arttırmak ve gelişimi maksimize etmek amacıyla kuzu ve oğlakların annelerinin yanında bakıldığı süreçte olabildiğince fazla süt emmeleri sağlanmalıdır ve annelerinden ayrı bakılan yavruların da sütle ad-libitum (sınırsız-içebildiği kadar) olarak beslenmesi gerekmektedir. Ayrıca yapılan başlangıç yemi takviyesi canlı ağırlık kazancını yükseltmek için faydalı olmaktadır. Süt kuzusu ve süt oğlağının eti kendine has bir lezzete sahip olup, yağsız ve açık bir renktedir. Mama ile yapılan süt kuzusu ve süt oğlağı besisinde, mamanın etin lezzetini, kalitesini ve görüntüsünü etkilememesi gerekmektedir (4). Süt kuzusu ve süt oğlağı besisi 6–8 hafta kadar sürebildiği gibi ülkemizde de genellikle yapıldığı şekliyle 3–3.5 aylık yaşa kadar da devam edebilmektedir. Entansif besi, kuzu ve oğlakların sütten kesimden sonra konsantre yem ağırlıklı rasyonlarla beslendiği ve hızlı canlı ağırlık artışının hedeflendiği bir besi yöntemidir. Entansif besi, sütten kesimle birlikte başlamakta ve 4–6 aylık yaşa kadar devam etmektedir. Kuzu ve oğlakların entansif besiye alınmadan önce süt emme döneminde mutlaka kadı gıdalara alıştırılması ve bir miktar başlangıç yemi tüketmesi gerekmektedir. Kuzu ve oğlaklar sütten kesildikten sonra 1–2 hafta daha başlangıç yemi ile beslenmeli ve sonrasında besi yemine geçilmelidir. Rasyonda yüksek oranda konsantre yemin kullanıldığı entansif beside, besi başlangıcında bir adaptasyon süreci (10–15 gün) uygulanmalıdır. Bu amaçla, besi başlangıcında rasyondaki kaba yem oranı % 50 düzeyinde tutulmalı ve rasyona adaptasyon sürecinde kademeli olarak kaba yem oranı azaltılarak konsantre yem oranı yükseltilmelidir. Süt emme döneminde katı gıdaya (konsantre yeme) alıştırılan yavruların adaptasyon süreci daha kısa olmakta ve besi başlangıcında yüksek düzeyde konsantre yem tüketimine bağlı yaşanabilecek problemler en aza indirilebilmektedir. Kuzu ve oğlakların yaşları büyüdükçe ve erişkin canlı ağırlığa yaklaşıldıkça protein ihtiyacı azalmakta ve yüksek düzeyde canlı ağırlık kazancı için gerek duyulan enerji miktarı artmaktadır. Bu yüzden besi sürecinin sonuna doğru rasyondaki protein düzeyi azaltılarak enerji kaynağı olarak kullanılan tahılların miktarı arttırılmalıdır (2, 4). Özellikle entansif beside, kuzu ve oğlaklarda asidozis, halk arasında sidik zoru olarak adlandırılan idrar taşı oluşumu (urolithiasis) ve enterotoksemi gibi rahatsızlıklarla karşılaşılabilmektedir (2, 4). Tahılların yüksek miktarlarda kullanımı, birden aşırı miktarda tahıl tüketimi, yetersiz miktarda kaba yem alımı veya ani yem değişiklikleri rumen asidozuna sebep olabilmektedir. Asidozis, 5.8–6.4 olan ideal rumen pH’sının 5.5’e düşmesi ile karakterizedir. Rumen pH’sı 5.5’in altına düştüğünde rumendeki protozoalar ve bakteriler ölmeye başlar. Rumen asidozu, yem tüketimini, yemlerin rumende fermantasyon düzeyini ve günlük canlı ağırlık artışını düşürmektedir. Asidozis, laminitise bağlı topallığa, rumenitise ve karaciğer apselerine sebep olabilmektedir. Yüksek düzeyde tahıl içeren besi rasyonlarına geçişte ani rumen pH’sı düşüşlerini engellemek için ve rumen ortamının nişasta fermantasyonuna ve üretilen uçucu yağ asidi konsantrasyonuna adapte edilebilmesi bakımından besi başında bir geçiş döneminin uygulanması gerekmektedir. Bu amaçla, besi başlangıcında rasyonun kaba yem düzeyi yüksek tutulmalı ve yaklaşık 10–15 gün içerisinde kaba yem azaltılarak konsantre yem ağırlıklı besi rasyonuna geçilmelidir. Başlangıç yemleri içerisinde yer alan tahıllar genellikle ezilmiş veya kırılmış formdayken, sütten kesimden sonraki süreçte 18 kg canlı ağırlı geçen kuzu ve oğlaklara tahılların herhangi bir işleme tekniği kullanılmadan bütün halde verilmesi, asidozisi engelleme bakımından faydalı olmaktadır. Yoğun miktarda konsantre yemin kullanıldığı besi tarzında, tahılların bütün olarak sunulması nişasta sindiriminin öğütülmüş veya ezilmiş tahıllardakine göre daha yavaş olmasını sağlayarak rumen pH’sında ani düşüşleri önleyebilmektedir. Ayrıca bütün tahıl tüketiminin geviş getirme hareketlerini uyarması, rumen tamponlayıcısı olarak görev yapan salyanın üretimini arttırarak asidozis oluşumunu engellemeye yardım etmektedir (11, 12, 13). Arpa ve buğday gibi nişastası hızlı fermente edilen ve parçalanan tahıl kaynaklarının kullanıldığı ve kaba yem düzeyinin düşük olduğu besi rasyonlarına, kullanılan arpa veya buğdayın bir kısmının yerine nişastası daha yavaş parçalanan mısırın ilave edilmesi ve mısırın arpa veya buğdayla kombine bir şekilde kullanılması asidozis riskini azaltabilmektedir (14, 15). Asidozisten korunmada rasyona % 2 düzeyinde sodyum bikarbonat ilavesi ve / veya ticari firmalara göre değişen dozlarda canlı maya kullanımı yararlı olabilmektedir (11, 12). İki-üç aylık yaştan itibaren erkek kuzu ve oğlaklarda idrar yollarında idrar taşı oluşumu ve akabinde idrar yollarının tıkanması önemli bir sorun haline gelebilmektedir. Rasyondaki mineral dengesizlikleri (yüksek Mg düzeyi), aşırı protein alımı, yetersiz su tüketimi, silisyumca zengin yemlerin (çeltik kavuzu, çeltik samanı) ve pancar yaprağı veya erken çağda biçilmiş yoncanın kullanımı ve özellikle entansif beside uygulanan yüksek düzeyde tahıl beslemesi kuzu ve oğlaklarda idrar taşı oluşumuna sebep olabilmektedir. İdrar taşı oluşumunun engellenmesinde kuzu ve oğlaklara her istediklerinde içebilecekleri yeterli miktarda temiz su sağlanması önemlidir. Ayrıca su tüketiminin teşvik edilmesi amacıyla yemdeki tuz düzeyinin yükseltilmesi (maksimum % 4) veya yalamaları için yemliklere kaya tuzu konulmasının yanı sıra rasyondaki Ca / P oranının 2 / 1 veya 2.5 / 1 düzeyinde olması ve konsantre yeme % 1–2 düzeyinde amonyum klorid ilavesi veya tüketilen yeme günlük 0.2– 0.3 gr/kg canlı ağırlık dozunda amonyum klorid eklenmesi idrar taşı oluşumundan korunmak için yararlı olmaktadır (2, 4, 16). Enterotoksemi (overeating hastalığı), barsakların normal mikroflorasında bulunan Cl. perfringens (tip C, D) bakterisinin aşırı miktarda çoğalması ve kısa sürede yüksek düzeyde toksin üretmesi sonucu şekillenen bir hastalıktır. Hastalık, çoğunlukla yüksek miktarda karbonhidrat (tahıl) içeren rasyonlarla beslenen ve asidozise maruz kalmaya eğilimli olan hayvanlarda ve aşırı miktarda süt tüketen veya yeşil, gür ve taze otların bol olduğu meralara salınan kuzu ve oğlaklarda görülmektedir. Koyunlarda hastalık özellikle 3 haftalık yaş ile 10 aylık yaş aralığında görülürken keçiler bu hastalığa her yaşta duyarlıdır. Hastalık etkeni tarafından üretilen toksinler böbreklerde hasara sebep olmakta ve genellikle hastalığa yakalanan hayvanlar ölü bulunmaktadır. Ölümden önce yeşil renkte ve macun kıvamında ya da bazen kanlı olabilen ishal, sendeleme, yatma, kasılma ve çırpınma gibi semptomlar görülebilmektedir. Enterotoksemi, genellikle iyi gelişmiş, canlı ağırlık kazancı yüksek ve fazla miktarda yem tüketen hayvanlarda görülmektedir. Hastalıktan korunmak için öncelikle enterotoksemi aşılarının yapılması gerekmektedir. Bunun yanı sıra, kuzu ve oğlakların süt emme döneminde katı gıdaya ve yüksek düzeyde karbonhidrat içeren yemlere alıştırılması, özellikle entansif besiye geçişte sindirim sisteminin konsantre yem ağırlıklı rasyonlara adaptasyonunu kolaylaştırmak ve barsak mikroflorasındaki olumsuz değişimleri önlemek bakımından önemlidir. Ayrıca, ani yem değişimlerinden sakınmak ve özellikle karbonhidratça zengin tahılların bir geçiş süreci uygulanarak rasyondaki miktarının arttırılması, enterotoksemi riskini azaltmak bakımından faydalı olmaktadır (11, 17, 18). Uzatılmış kuzu-oğlak besisi (toklu-çebiç besisi), süt emme döneminden itibaren ya da sütten kesimden sonra merada otlatmaya dayalı veya mera kullanımının mümkün olmadığı şartlarda ağılda kaba yem ağırlıklı (kuru ot, saman) beslemenin yapıldığı bir besi şeklidir. Bu tarz bir beside meranın veya kaba yemin kalitesine bağlı olarak hayvanlar besi boyunca veya genellikle besinin sonuna doğru enerji kaynağı olarak kullanılan tahıllar, çeşitli protein yemleri ve vitamin-mineral katkılarıyla takviye edilmektedir. Uzatılmış beside, besinin sonuna doğru 30–60 gün boyunca kuzu ve oğlakların konsantre yem ağırlıklı bir rasyonla beslenmesi, günlük canlı ağırlık kazancının artmasına ve daha yüksek besi sonu canlı ağırlığa ulaşılmasına sebep olmaktadır. Uzatılmış beside hayvanlar 6 aylıktan daha büyük yaşta kesime gönderilmektedir. Merada otlatmaya dayalı besi entansif olarak yapılan konsantre yem ağırlıklı besiye göre daha ekonomiktir ancak daha uzun sürmekte ve ortalama günlük canlı ağırlık artışı genellikle daha düşük olmaktadır. Kuzu ve Oğlak Besisi Üzerine Yapılan Bazı Çalışmalar Sütten kesilmiş İvesi Irkı kuzularda yapılan bir çalışmada, 58 gün boyunca farklı kaba ve konsantre yem oranına sahip rasyonlarla beslemenin gelişim performansı ve karkas özellikleri üzerine etkisi araştırılmıştır. 65 günlük yaşta ve ortalama 17.9 kg canlı ağırlığında araştırmaya alınan kuzular kuru madde esasına göre % 0, 5, 10 veya 15 düzeyinde buğday samanı içeren rasyonlarla beslenmişlerdir. Hazırlanan deneme rasyonlarının hammadde içerikleri ve besin maddesi kompozisyonları Tablo 2’de verilmiştir. Farklı kaba yem seviyelerine sahip rasyonlar aynı ham protein %’sine sahip iken rasyondaki buğday samanı miktarı arttıkça rasyonun metabolik enerji değeri azalmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, günlük kuru madde tüketimi, günlük canlı ağırlık artışı ve sıcak karkas ağırlığı % 10 ve 15 buğday samanı içeren rasyonlarla beslenen kuzularda % 0 ve 5 düzeyinde buğday samanı içeren rasyonlarla beslenen kuzulara göre önemli düzeyde yüksek bulunmuştur. Ayrıca yemden yararlanma oranının da % 10 ve 15 buğday samanı içeren rasyonlarla beslenen kuzularda daha iyi olduğu tespit edilmiştir. Yapılan çalışmada, % 0 ve 5 düzeyinde saman içeren rasyonlarla beslenen kuzularda yem tüketiminin düşük kalması, yetersiz kaba yem tüketiminin bir sonucu olarak şekillenen yetersiz geviş getirme ve rumen içeriğini tamponlamaya yetecek miktarda salya üretimi olmaması nedeniyle oluşması muhtemel rumen asidozu ile ilişkilendirilmiştir. Yem tüketiminin azalması, günlük canlı ağırlık artışının düşmesine sebep olmuştur. Bu araştırmanın sonuçlarına göre entansif kuzu besisinde rasyonlarda en az % 10 düzeyinde kaba yem bulunması gelişim performansını arttırmaktadır (14). Sormunen-Cristian (19) tarafından yapılan bir araştırmada, besi rasyonlarında bütün halde, kabaca ezilmiş veya öğütülmüş formda arpa ve yulaf kullanımının kuzularda gelişim performansı ve karkas özellikleri üzerine etkisi incelenmiştir. 74 günlük yaşta ve ortalama 20.6 kg canlı ağırlığında çalışmaya alınan kuzular, 98 gün boyunca beside tutulmuşlardır. Araştırma başlangıcında 6 farklı besleme grubuna ayrılan kuzular bütün halde, kabaca ezilmiş veya öğütülmüş formda arpa ya da yulaf ile beslenmişlerdir. Ayrıca çalışma boyunca tüm kuzulara kaba yem kaynağı olarak kullanılan çayır kuru otu ad-libitum olarak verilmiş ve hayvanların vitamin-mineral ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla günlük belli dozlarda tuz, kalsiyum karbonat, vitamin ve mineral katkıları sunulmuştur. Araştırmada, yulaf tüketen kuzuların arpa tüketenlerden daha az miktarda ot yediği saptanmıştır ve bu durumun yulafın arpadan daha fazla selüloz içermesinden kaynaklanabileceği düşünülmüştür. Bütün halde arpa ve yulaf tüketiminin kabaca ezilmiş veya öğütülmüş formdaki arpa ve yulaf tüketiminden daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Kuzuların besi sonu canlı ağırlıkları ve günlük ortalama canlı ağırlık artışları arpa ile beslenen gruplarda yulafla beslenenlere göre daha yüksek bulunmuştur. Tahılların farklı işleme metotları karşılaştırıldığında, bütün haldeki arpa ve yulafla beslenen kuzuların kabaca ezilmiş veya öğütülmüş tahıllarla beslenenlerden daha fazla günlük canlı ağırlık kazandığı ve yemden yararlanma oranının daha iyi olduğu görülmüştür. Karkas ağırlığı ve karkas randımanı, arpa ile beslenen gruplarda yulafla beslenen gruplara göre daha yüksek bulunmuştur. Araştırma sonuçlarına göre, kuzu besisinde arpa ve yulafın ezilmiş veya öğütülmüş halde verilmesinin besi performansı bakımından bir yararı olmadığı, tahılların işlenmiş formlarının kuzu besisinde kullanımının gerekli olmadığı ve günlük canlı ağırlık kazancı, karkas randımanı ve et üretimi bakımından arpa ile besi yapılmasının yulafa göre daha avantajlı olduğu sonucuna varılmıştır. Yapılan bir araştırmada, İvesi Irkı erkek kuzularda süt emme döneminde farklı büyütme yöntemlerinin besi performansı ve karkas özellikleri üzerine etkisi araştırılmıştır. Bu amaçla, kuzuların süt emme döneminde sadece ad-libitum sütle beslendiği, süt emme döneminde ad-libitum sütle beslemeye ek olarak konsantre yem ve yonca kuru otunun da verildiği ve anneleri sağıldıktan sonra memede kalan kalıntı sütle ve ilave olarak konsantre yem ve yonca kuru otuyla besleme yapılan 3 farklı grup oluşturulmuştur. Süt emme dönemi boyunca farklı büyütme sistemleri uygulanan kuzular 2.5 aylık yaşta sütten kesilerek 60 gün boyunca aynı besi programı ile besiye alınmışlardır. Besi sürecinde, tüm kuzular ad-libitum besi yemi ve günlük hayvan başına 100 gr mercimek samanı ile beslenmişlerdir. Süt emme döneminde uygulanan 3 farklı büyütme yönteminin besi başı ve sonu canlı ağırlık, süt emme dönemi ve besi sürecindeki ortalama günlük canlı ağırlık artışı ve besi sürecindeki ortalama günlük yem tüketimi üzerine bir etkisi olmadığı tespit edilmiştir. Ancak, sıcak ve soğuk karkas ağırlıklarının süt emme döneminde anneleri sağıldıktan sonra geri kalan kalıntı sütle ve ek olarak konsantre yem ve yonca kuru otuyla beslenen kuzularda diğer gruplara göre daha yüksek olduğu gözlemlenmiştir (20). Türkiye’de Kilis Irkı erkek oğlaklarda yapılan bir araştırmada, entansif, yarı entansif ve mera beslemesine dayanan ekstansif besinin performans ve karkas özellikleri üzerine etkisi değerlendirilmiştir. 138 günlük yaşta çalışmaya alınan oğlaklar 170 gün boyunca beslenmişlerdir. Yapılan araştırmada, besi sonu canlı ağırlığı ve ortalama günlük canlı ağırlık artışı konsantre yem tüketmeyen ve merada beslenen oğlaklarda en düşük seviyedeyken, % 10 kaba yem ve % 90 konsantre yem içeren rasyonlarla ad-libitum olarak entansif şekilde beslenen oğlaklarda en yüksek düzeyde bulunmuştur. Entansif ve yarı entansif (mera ve konsantre yemle besi) olarak bakılan oğlakların karkasları karşılaştırıldığında, sıcak karkas ağırlığı, karkas randımanı ve bel gözü kası (M. longisimus dorsi-bonfile) alanının entansif besi yapılan hayvanlarda daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Bel gözü kası, karkasın en değerli ve en lezzetli kısmıdır. Bu yüzden bel gözü kası alanın yüksek olması arzu edilen bir durumdur. Karkaslar kabuk yağı kalınlığı bakımından değerlendirildiğinde, yarı entansif koşullarda beslenen oğlakların daha kalın bir kabuk yağına sahip olduğu görülmüştür (21). 2.5 aylık yaşta sütten kesilmiş Norduz Irkı oğlaklarda yapılan bir çalışmada, farklı besi yöntemlerinin performans ve karkas özellikleri üzerine etkileri incelenmiştir. Bu amaçla, oğlaklar 2 gruba ayrılmış ve 70 gün boyunca yarı entansif veya tamamen meraya dayalı ekstansif şartlarda besiye alınmışlardır. Yarı entansif beside oğlaklar merada otlamanın haricinde ad-libitum konsantre yem ve günlük hayvan başına 150 gr kuru ot ile beslenirlerken, ekstansif şekilde yapılan beside oğlaklar tamamen merada otlamaya dayalı olarak bakılmışlardır. Araştırma sonuçlarına göre, besi sonu canlı ağırlığı, günlük ortalama canlı ağırlık artışı, sıcak karkas ağırlığı ve bel gözü kası alanı bakımından yarı entansif ve ekstansif besi arasında fark bulunamamıştır (22). Saanen Irkı oğlaklarda yapılan bir araştırmada, sütten kesimden sonra farklı ham protein seviyelerine sahip rasyonlarla beslemenin gelişim performansı üzerine etkisi değerlendirilmiştir. Çalışmada, 86 günlük yaşta sütten kesilmiş ve ortalama 9 kg canlı ağırlığında olan oğlaklar 3 gruba ayrılıp kuru madde temelinde % 14, 15 veya 16 düzeyinde ham proteine sahip, % 35 kaba yem ve % 65 konsantre yem içeren 3 farklı rasyonla 60 gün boyunca beslenmişlerdir. Deneme boyunca ortalama günlük kuru madde tüketimi, ortalama günlük canlı ağırlık kazancı ve rumen pH’sı farklı ham protein seviyesine sahip rasyonlarla beslemeden önemli düzeyde etkilenmemesine rağmen belirtilen parametreler rasyondaki ham protein düzeyinin artması ile birlikte hafif düzeyde yükselmiştir (23). Tablo 1. Kuzu ve oğlak mamalarının bazı besin maddesi içerikleri Besin maddesi Kuzu maması Oğlak maması Protein, % 22–24 20–26 Yağ, % 28–35 20–28 Selüloz, % 0.1–0.2 0.15–0.3 Ca, % 0.4–1.1 0.75–1.25 P, % 0.4–0.6 0.5–0.7 Buzağı maması 18–30 15–22 0.15–0.5 0.75–1.25 0.7–1 Tablo 2. Haddad ve Ata (14) tarafından yapılan çalışmada kullanılan deneme rasyonları Rasyonun Kaba Yem Düzeyi, (%) Hammaddeler, % (Kuru madde esasına göre) 0 5 10 15 Buğday Samanı 0 5 10 15 Arpa 65.5 60.5 55.5 50.5 Mısır 21.3 21.2 20.6 20 Soya fasulyesi küspesi 10 10 10.5 11 Tuz 1 1 1 1 Kireç taşı 0.5 0.5 0.5 0.5 Sodyum bikarbonat 1 1 1 1 Üre 0.2 0.3 0.4 0.5 Vitamin-mineral premiksi 0.5 0.5 0.5 0.5 Kimyasal Kompozisyon (Kuru madde esasına göre) Ham protein, % 16.1 16 16 16 NDF, % 15 18 21 24 Metabolik enerji, mcal/kg 3.04 2.96 2.90 2.81 Kaynaklar 1. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). Hayvansal üretim istatistikleri, http://www.tuik.gov.tr/UstMenu.do?metod=temelist 2. Pugh DG. 2002. Sheep and Goat Medicine, First edition. Saunders, PA, USA. 3. Freer M., Dove H. 2002. Sheep Nutrition. Csiro Publishing, Collingwood, VIC, Australia. 4. Pulina G., Bencini R. 2004. Dairy Sheep Nutrition. Cabi Publishing, Wallingford, UK. 5. Stubbings DP. 1983. Feeding cow's colostrum to newborn lambs (letter). Veterinary Record, 112: 393–394. 6. Savas T. 2007. Oğlak büyütme: Sorunlu noktalar üzerine bir değerlendirme. Hayvansal Üretim, 48: 44–53. 7. Krishnamoorthy U., Moran J. 2011. Rearing Young Ruminants on Milk Replacers and Starter Feeds. FAO Animal Production and Health Manual No. 13, Rome, Italy. 8. Kara C., Orman A., Gencoglu H., Kovanlıkaya A., Meral Y., Cetin I., Yıbar A., Kasap S., Turkmen I., Deniz G. 2012. Effects of inulin supplementation on selected faecal characteristics and health of neonatal Saanen kids sucking milk from their dams. Animal, 6: 1947–1954. 9. Nutrient Requirements of Small Ruminants. 2007. National Academies Press, Washington, DC, USA. 10. FAOSTAT. Food and Agriculture Organization, Animal Production Statistics. http://faostat3.fao.org/download/Q/QL/E 11. Feeding and managing lambs on grain rations. http://www.nutrecocanada.com/docs/shur-gain--goat/feeding-managing-meat-goats-on-grain-rations.pdf 12. Walker B. 2006. Grain poisoning of cattle and sheep. NSW Department of Primary Industries. http://www.dpi.nsw.gov.au/__data/assets/pdf_file/0016/101338/grain-poisoning-of-cattle-andsheep.pdf 13. Kleinschmidt J. 2009. Sheep and goat management in Alberta-nutrition. Alberta Lamb Producers and Alberta Goat Breeders Association. http://www.ablamb.ca/producer_mgmt/managementmodules/sgma/sgma_nutrition_module.pdf 14. Haddad S.G., Ata M.A. 2009. Growth performance of lambs fed on diets varying in concentrate and wheat straw. Small Ruminant Research, 81: 96–99. 15. Britton R.A., Stock R.A. 1987. Acidosis, rate of starch digestion and intake. In: Owens, F.N. (Ed.), Symposium Proceeding: Feed Intake by Beef Cattle. Publ. MP. 121. Oklahoma State Univ., Stillwater, p.125. 16. Türkmen İ.İ. 2013. Koyun ve Keçi Beslenmesinde Öncelikli Alanlar. Koyun-Keçi Sağlığı Sempozyumu, 23–25 Mayıs, 1–8. 17. Batmaz H. 2013. Neonatal Dönem Sağlığı ve Aşılama Programı. Koyun-Keçi Sağlığı Sempozyumu, 23–25 Mayıs, 51–58. 18. Hedrich C. 2008. Best Management Practices for Dairy Goat Farmers. http://www.milkproduction.com/Global/PDFs/Bestmanagementpracticesfordairygoatfarmers.pdf 19. Sormunen-Cristian R. 2013. Effect of barley and oats on feed intake, live weight gain and some carcass characteristics of fattening lambs. Small Ruminant Research, 109: 22– 27. 20. Şireli H.D., Tekel N. 2013. İvesi Erkek Kuzularının Besi Performansı ve Karkas Özelliklerine Süt Emme Döneminde Farklı Büyütme Sistemlerinin Etkisi Tarım Bilimleri Dergisi – Journal of Agricultural Sciences, 19: 63-70. 21. Gürsoy O., Şentut T., Çankaya S. 2011. Feedlot performance and carcass characteristics of Kilis goat breed. Macedonian Journal of Animal Science, 1: 39–51. 22. Daskiran I., Bingol M., Karaca S., Yilmaz A., Cetin A.O., Kor A. 2010. The effect of feeding system on fattening performance, slaughter, and carcass characteristics of Norduz male kids. Tropical Animal Health and Production, 42: 1459–1463. 23. Sharifi M., Bashtani M., Naserian A.A, Khorasani H. 2013. Effect of dietary crude protein level on the performance and apparent digestibility of Iranian Saanen kids. African Journal of Biotechnology, 12: 4202-4205.