HAKİ RENK - New Left Review

Transkript

HAKİ RENK - New Left Review
HAK‹ RENK*
Tar›k Ali
gh
“Art›k her gün güzel, her gün huzurlu
Nereye bakarsan bak, her yerde ordu.”
(Üstad Daman, 1959)
19 Eylül 2001’de General Pervez Müflerref, Pakistan halk›na ülkelerinin Afganistan bombard›man›nda ABD’yle omuz omuza tav›r alaca¤›n› duyurmak için televizyona ç›kt›. Beti benzi atm›fl bir halde k›rp›flt›r›p durdu¤u gözleri ve aln›nda birikmifl ter damlalar›yla, az önce kendi
ölüm emrini imzalam›fl bir adama benziyordu. Pakistan Ordusu’nun tek
d›fl politika baflar›s›, Taliban rejiminin Kabil’e yerlefltirilmesi olmufltu.
ABD gayet iyi bilindi¤i üzere, 1978’de Afganistan’da radikal Sovyet yanl›s› rejime karfl› cihad›n› yürütecek bir kukla aray›fl›na girdi¤inde, Pakistan’›n askeri diktatörü General Ziya ül-Hak’tan medet umdu¤u gayet
iyi bilinir. Bunun ard›ndan, Pakistan ordusunun istihbarat teflkilat› (Inter Services Intelligence/ISI), bütçesinin büyük bölümü do¤rudan Was*) NLR (II) 19, Ocak-fiubat 2003.
62
Tar›k Ali
hington taraf›ndan sa¤lanan, ordu içinde bir ordu haline geldi. 1990’l›
y›llar›n ortas›nda Benazir Butto’nun baflbakanl›¤› s›ras›nda Taliban’›n
iktidara yükseliflini yöneten; yetenekli sabotajc› ve suikastç›lar›n Hindistan’›n elindeki Keflmir topraklar›na s›zmas›n› denetleyen; Usame bin
Ladin’le do¤rudan iliflki kuran örgüt hep ISI’ydi. Bu durumda Ziya’n›n
halefleri, kendilerini pekâlâ, 1971’de ayr›lan Bangladefl’in yerine kuzeybat›da yeni bir eyalet kazanmakla kutlayabilirlerdi.
Ancak art›k zaferin ganimetlerinden ayr›lma zaman› gelmiflti: Taliban protektoras›n›n da¤›t›lmas›, bin Ladin’in de ‘ölü ya da diri’ yakalanmas› gerekiyordu. Ancak Afganistan’da fundamentalizmin yerleflmesinde bu denli ön planda bir rol oynam›fl olan Pakistan ordusu ile ISI, yabanc› efendilerinin aksi yöndeki talimat›n› kabul edecek ve bu flekilde
kendilerini Taliban’›n kökünü kaz›maya yönelik vahflice bir giriflimin
ön cephelerine atacaklar m›yd›? Müflerref’in gergin oldu¤u aflikard›, ancak ABD Savunma Bakanl›¤›’n›n istihbarat teflkilat› yan›lmam›flt›. Nihai
tahlilde, Pakistan’›n generalleri demokrasi, ‹slam, hatta Pakistan gibi
birtak›m soyut düflüncelerden çok, hep kendilerini yaratan kurumlara ve onlar›n uluslararas› destekçilerine- sad›k kalm›fllard›.
Ülkenin elli befl y›ll›k tarihi, generallerle siyasetçiler, her kesime de
yard›m eden sivil memurlar aras›ndaki uzun düellolardan ibaretti. ‹statistikler, kazanan›n kim oldu¤unu aç›kça ortaya koyuyor: Seçilmifl temsilciler ülkeyi on befl y›l, kendilerinden hesap sorulamayan bürokratlarla onlar›n yumuflak bafll› emir erleri ise on bir y›l boyunca yönetti; orduysa yirmi dokuz y›l iktidarda kald›; hatta baz›lar› bu duruma bak›p,
beyazl› yeflilli Pakistan bayra¤›n›n renginin hakiye çevrilmesi gerekti¤ini savunmaktad›r.1 Bu üzücü bir sicildir, ancak Pakistan genelkurmay›
uzun zaman boyunca sivil siyasetçilerin müdahalesine meydan vermedi. Orduyu tümüyle kontrol ald›¤›na inanan son seçilmifl lider, Zülfikar
Ali Butto’ya da do¤ru yolun gösterilmesi gerekti. 1977’de General Ziya’n›n -Butto’nun bu göreve daha fazla lay›k olan befl üst düzey subay›n
bafl›na terfi ettirdi¤i, sab›k gözdesi- emriyle, baflbakan iktidardan uzaklaflt›r›ld› ve iki y›l sonra da as›ld›.2
1) Hakidusti: a) Toprak rengi, kahverengimsi sar›. b) Üniformalarda kullan›lan bu renkten dokuma. Hindistan’da 1848’de Lamsden ile Blodson yönetimindeki Muhaf›z Birlikleri’nin üniformalar›, 1857’de ‹syan birlikleri, ve 1878-1880’de Afganistan seferberli¤ine
kat›lan birliklerin üniformalar›nda kullan›lm›flt›r.)
2) ‹slamc› maskesi takan Ziya ül-Hak, Fort Bragg’da e¤itim görmüfltü ve ABD’de DIA’n›n
gözdesiydi. 1973’te Ürdün’de Kara Eylül s›ras›nda Tel Aviv ile Ürdün Kral› ad›na Filistin
Haki Renk
63
Ziya’n›n 1988’deki ani ölümünün ard›ndan, iktidar Benazir Butto liderli¤indeki Pakistan Halk Partisi’yle (1988-1990; 1993-1996) Nevaz
fierif liderli¤indeki Müslümanlar Birli¤i aras›nda el de¤ifltirdi. 1998’de
Nevaz fierif -herhalde ülkenin en rüflvetçi siyasetçisiydi-, Butto’nun düflüflünden al›nacak dersleri unutmufl görünüyordu. Güneydo¤u Asya’daki mali krizin tüm bölgeyi etkisi alt›na ald›¤›, ABD’nin 1998’de Hindistan-Pakistan nükleer denemelerinden sonra uygulamaya koydu¤u yapt›r›mlar›n (Clinton daha sonra ABD’nin ulusal güvenli¤ini ilgilendiren ç›karlar gere¤i bu yapt›r›mlar› yumuflatmak için devreye girecekti) a¤›rlaflt›r›ld›¤› koflullar alt›nda, sallant›da olan ekonominin çökmesine ramak
kalm›flt›. Genelkurmay Baflkan› General Karamat, gidiflat›n dizginlerini
ele almak üzere, ordunun büyük bir rol üstlenece¤i Ulusal Güvenlik
Konseyi’nin kurulmas› ça¤r›s›nda bulundu. Nevaz fierif, Ekim 1998’de
Karamat’› azledip Genelkurmay Baflkanl›¤›’na Müflerref’i atad›.
Pakistan ordusu alt› ay sonra Müflerref’in komutas›nda, Kargil sald›r›s›n› bafllatt›; Keflmir’in Hindistan s›n›rlar› içinde kalan k›sm›nda stratejik
tepeleri ele geçirdi. Nevaz fierif tabii hemen ABD’nin do¤rudan bask›s›yla karfl›laflt›; Temmuz 1999’da da birliklere geri çekilmeleri emrini verdi;
genelkurmay›n gözünde, askeri bir galibiyet oltas›yla diplomatik bir yenilgi yakalam›flt›. Nevaz fierif, aç›kça Washington’›n deste¤ine güvenerek,
ordu içinde Müflerref-karfl›t› hareketleri k›flk›rtmaya çal›fl›rken, kamuoyuna karfl› da Kargil harekat›yla ilgili olarak kendisine dan›fl›lmad›¤›ndan flikayet etmeye bafllad›. Sonraki Ekim ay›nda, Müflerref resmi bir ziyaret için Sri Lanka’da bulundu¤u s›rada, Pakistan televizyonu Genelkurmay Baflkan›’n›n azledildi¤ini duyurdu. Derhal memleketine uçan Müflerref’in uça¤›n›n piste inmesine izin verilmez ve Müflerref art›k ya giderek
eksilen yak›t sto¤uyla Pakistan hava sahas›nda dönenip dururken, ya da
son kez yere indi¤inde Nevaz fierif’in tutuklanmas› emrini verdi. ‘Ordu
içinde istikrars›zl›¤›n yay›l›fl›n› önlemek için böyle davranmak zorunda
kald›¤›’n› duyuran Müflerref, parlamentoyu ve anayasay› ask›ya al›p, kendisini ülkenin ‘Bafl Efendisi’ ilan etti ve yönetimden sorumlu bir Ulusal
Güvenlik Konseyi kurdu. (Clinton yönetimi, Suudi Arabistan’da rahat bir
sürgün dönemi geçirmesi için onu hapisten ç›kartarak, Nevaz fierif’in ak›betinin Butto’nun u¤rad›¤›ndan daha yumuflak olmas›n› sa¤lad›.)
isyan›n› bast›ran birliklerin bafl›nda aktif emperyal hizmette bulunmufltu. A¤ustos
1988’de ABD Büyükelçisi Arnold Raphel’le birlikte, içinde bulundu¤u askeri uça¤›n havadayken infilak etti¤i bir suikastta öldü. ‘Teröristler’in kim oldu¤u asla bulunamad›.
64
Tar›k Ali
Liberal Alk›fllar
Baflta, Pakistan ordusunun bu dördüncü darbesi hem yurtta hem de
d›flar›da biraz sevinç yaratm›flt›. Nevaz fierif’ten kurtulman›n halkta yaratt›¤› sevinç, Beyaz Saray’›n aç›k hoflnutsuzlu¤una karfl›n ordunun darbe yapmas›n›n yenili¤iyle perçinlenmiflti. Bütün bunlar, yeni yöneticinin sahte-modernist retori¤iyle birleflerek bir haf›za kayb› dalgas› yaratt›. Sanki ülkenin siyasal hayat›na on y›llarca hakim olmufl kurum art›k
ortadan kalkm›fl ya da mucizevi bir dönüflümden geçmiflti. New York ve
Lahor’daki liberal üstatlar kerterizlerini kaybetmifl görünüyorlar; Anatol Lieven ise London Review of Books’ta Müflerref yönetimini “Pakistan’›n bir kuflakt›r sahip oldu¤u en ilerici yönetim” olarak tan›ml›yordu.3 Yurttafllar›n büyük bölümüyse daha kuflkucu bir yaklafl›m içindeydiler; siyasetçilerinin ak›betlerine alaka duymad›klar› gibi, ordunun rolünün niteli¤ine iliflkin de ciddi bir yan›lsama içinde de¤illerdi.
Müflerref de kendisinden önceki üniformal› selefleri gibi, hemen
yolsuzlu¤a bir son verme, k›rsal kesimde reforma gitme, orta s›n›flar›
vergilendirme, yoksullu¤un kökünü kaz›ma, yoksullar› e¤itme ve gerçek demokrasiyi kurma vaatlerinde bulundu. Pakistan’da mutlakiyetçili¤e giden yol hep bu niyetlerle döflenmifltir. Bu kadar çok liberal yorumcunun yan›lmas›n›n sebebi neydi? K›smen, ümitsizlikten ileri gelen zihinsel dengesizlik, diye aç›klayabiliriz bunu. 1990’l› y›llarda seçilmifl siyasetçilerin dehflet verici performanslar› karfl›s›nda, her gördüklerine sar›l›r hale geldiler. Müflerref’in Kemal Atatürk’e hayranl›k
dolu at›flarla bezenmifl nutuklar›na, görece genelin d›fl›nda kalan sosyo-kültürel geçmifline aldanm›fllard›. Üst düzey askeri komutanlar›n
ço¤unun tersine Müflerref, Pencapl› de¤ildi. Ülkeye hakim olan geleneksel toprak sahibi seçkinlerle hiçbir ba¤lant›s› olmad›¤› gibi, ne bir
eroin milyonerinin kesesinden yiyordu ne de ahlâks›z bir sanayiciye
yak›nd›. E¤itimli ve seküler olan ailesi, Saflar›n Topraklar›’na s›¤›nmak
üzere 1947’deki ayr›lma s›ras›nda Uttar Pradefl’i terk etmiflti. O¤lunun
flan flöhret sahibi olmas›n› takiben, annesi bir gazetenin kendisiyle
yapt›¤› söyleflide, 1950’li y›llarda Saccad Zahir ve Sibt Hassan gibi ilerici entelektüellerden çok etkilendi¤ini aç›klayacakt›.4 Gerçi görüflleri3) “In Pakistan”, London Review of Books, c. 23, no. 22, 15 Kas›m 2001.
4) Bu bilginin, üniversitede ya da üniversite öncesi e¤itimde kendi tarihi pek az ö¤retilen
bir ülkede pek az etkisi oldu. Zahir ve Hassan, alt-k›tan›n en iyi edebiyat elefltirmenleri
Haki Renk
65
ni genetik olarak o¤luna da aktard›¤›n› söylememiflti, ama ümitsiz insanlar her fleye umut ba¤layacaklard›.
Ancak Müflerref’in iktidar› ele geçirmesini izleyen birkaç ay içinde,
temel önemde hiçbir fleyin de¤iflmeyece¤i yönünde güçlü emareler de
belirmiflti. Bafl Efendi, dostu ve meslektafl› General Emced’i, yolsuzluk
yapan yetkilileri, siyasetçileri ve ifladamlar›n› ortaya ç›kar›p, cezaland›rmakla görevli Ulusal Hesap Sorma Dairesi’nin baflkanl›¤›na atad›. Emced, ordunun elleri temiz oldu¤u söylenen birkaç üst düzey yetkilisinden biriydi. ‘Kurallara uygun oynama’ konusundaki flöhreti yüzünden,
daha astsubayken ‘uyumsuz’ diye ad› ç›km›flt›. Anlat›lan hikâyelerden
biri de, ›srarl› ricalara ra¤men bir generalin özel bir akflam yeme¤i için
som gümüfl ödünç almas›n› reddetti¤iydi. Onun bu so¤uklu¤una hayret
eden meslektafllar›, herkesin içinde haline gülseler de, kendi aralar›nda
ondan hasetle kar›fl›k bir sayg›yla bahsederlerdi.
Müflerref’in Emced’i Ulusal Hesap Sorma Dairesi’ne atamas›, potansiyel olarak ciddi sonuçlar içeriyordu. On befl gün içinde Emced, Benazir Butto’yla kocas› Asif Zerdari’nin yurtd›fl›na ak›tt›¤› paran›n izini sürebilmek için, yönetime ba¤l› olmayan ünlü bir Amerikal› avukat olan
William Pepper’› tuttu. Buna paralel olarak, bankalardan borç para alan,
ama ald›¤› paran›n faizini dahi ödeyemeyen sanayicilerin tutuklanmas›
emrini verdi. Ayn›s›n› yapan siyasetçilerin bir listesi de bütün gazetelerde yay›nland›. Adlar› yay›nlama ve ay›plama, psikolojik bir cezaland›rmayd›; ama yolsuzluk tümörüyle bafla ç›kmak için yeterli de¤ildi. Anlat›lanlara bak›l›rsa, Emced Bafl Efendi’ye, sorunu ciddi biçimde halledearas›nda yer al›rlar. ‹kisi de 1930’lu y›llarda Hindistan Komünist Partisi’ne kat›ld›lar,
1947’de merkez komite üyesi oldular. Ayr›lmadan sonra, Müslüman kökenli önde gelen
komünistler olarak, ço¤u Hindu ve Sih olan kadrolar›n› kaybetmifl Komünist Parti’nin
örgütlenmesine katk›da bulunmak amac›yla Pakistan’a gönderildiler. Ancak bu ikilinin
entelektüel becerileri, otomatikman örgütsel alana yans›mad›. Kominform’un 1948’deki
sürreel putschist dönüflünün sonras› sonuç alma bask›s› alt›na giren ikili yeralt›na indi.
Zahir, Urdu edebiyat› profesörü olup evinde sakland›. O dönemde ülkenin polis gücünün bafl›nda olan annemin amcas› tesadüfen ona rastlar ve etkisi alt›nda kal›r. Sonra Zahir de Hasan da ordu içindeki milliyetçi unsurlarla iflbirli¤i yaparak iktidar› ele geçirmek
için henüz yeterince olgunlaflmam›fl giriflimlerde bulunurlar. Güvenilmez bir subay›n sinirleri bozulur ve üstlerini bilgilendirir. Bir general ve birkaç astsubay askeri mahkemeye ç›kar›l›r, Komünist Parti kapat›l›r. Zahir, Hasan ve flair Faiz Ahmed Faiz hapse at›l›r.
Kendi ad›n› yarg›s›z infaz edilecekler listesinde beflinci s›rada görmek, annemin amcas›
Emniyet Müdürü’nü flafl›rtmaz; hatta listeyi akflam yeme¤inde tan›flt›¤› profesörün haz›rlad›¤›n› ö¤renmek de onu pek üzmez. Zahir’in aile dostu Jawaharlal Nehru, devreye girer
ve Zahir serbest b›rak›l›p Hindistan’a gönderilir. Müflerref’in annesinin hüküm giymifl
iki hainle dostluk iddias›nda bulunmas› çok afl›r›d›r.
66
Tar›k Ali
bilmek için ülkede tümüyle temiz olan en az bir kurum yaratman›n gerekli oldu¤unu, memurlar›n, siyasetçilerin ancak bundan sonra kurallara uyabilece¤ini söylemiflti. Gelgelelim, y›llarca pis kalan bu ah›rlar›n
do¤ru dürüst paklanabilmesi için ülkeye verdikleri hizmetin karfl›l›¤›nda genifl çapl› yolsuzluklara giriflme flans›yla ödüllendirilen, halen ifl bafl›nda bulunan ya da emekliye ayr›lm›fl onlarca general, amiral ve hava
komutan›n›n tutuklanmas› gerekiyordu. Müflerref do¤al olarak üst düzey yönetimde bölünmelerle moral kayb›na yol aç›p disiplinsizli¤e sebep olaca¤›ndan korkarak böyle bir yola karfl› direndi. Disiplin bir kere
ortadan kalkt› m›, Pakistan ordusunun da, rütbesi ne olursa olsun alelade bir askerin iktidar› ele geçirebilece¤i düflüncesine kap›ld›¤› Ortado¤u ya da Latin Amerika ordular›ndan fark› kalmazd›. Emced yavaflça
kenara çekildi, önce kolordu komutanl›¤›na, sonra da Fauji Vakf›’n›n
baflkanl›¤›na getirildi. Buras›, onun vicdan›n›n da s›nanaca¤› askeri bir
bal çana¤›yd›. Hapse at›lm›fl kapitalistler serbest b›rak›ld›lar, ay›pl› siyasetçiler hep birlikte rahat bir nefes ald›lar ve kelimenin tam anlam›yla
ifller her zamanki haline döndü.
Yan Yatm›fl Bir Ekonomi
Emced’in yerinden edilmesi yerel kapitalizmi memnun ettiyse, New
Yorklu bankac› fievket Aziz’in Maliye Bakan› olmas› da Müflerref’i
IMF’ye sevdirdi. Pakistan ekonomisi, nicedir vergi gelirlerinin yetersizli¤inin de katk›s›yla borç yükünün tavana vurmas›na yol açm›fl müsrif
savunma harcamalar› yüzünden can çekifliyordu. 2001’de borçlar ve savunma harcamalar› kamu harcamalar›n›n üçte ikisine eflit düzeydeydi.
Borçlar 257 milyar rupi (4.2 milyar dolar), savunma harcamalar› da
149.6 milyar rupiyi (2.5 milyar dolar) bulmufltu; toplam vergi gelirleriyse 414.2 milyar rupiydi (6.9 milyar dolar). Asya’n›n en berbat e¤itim
sistemlerinden birine sahip olan -resmi kay›tlara göre kad›nlar›n yüzde
70’inin, erkeklerin de yüzde 41’inin okuma yazmas› yoktur-, nüfusun
yar›s›ndan fazlas›n›n sa¤l›k hizmetlerinden yararlanamad›¤› bir ülkede,
kalk›nmaya yaln›zca 105.1 milyar rupi (1.75 milyar dolar) ayr›lm›flt›.
IMF, 1990’l› y›llar boyunca sivil hükümetleri yeniden yap›lanma yönündeki vaatlerini yerine getirmedikleri gerekçesiyle paylay›p durmufltu. Müflerref’in rejimiyse tersine, 1999’dan itibaren ‘kemer s›kma tedbirlerinin kamuya dayatt›¤› güçlüklere karfl›n’ IMF ilkelerine s›k› s›k›ya
68
Tar›k Ali
ba¤l› kalmakla büyük övgü toplad›.5 Kentlerin yeni oluflan gecekondu
semtlerinde ve k›rsal kesimde -nüfusun yüzde 67.5’inin evi hâlâ bu bölgededir- yoksulluk ve çaresizlik daha da kök sald›. Yaklafl›k 56 milyon
Pakistanl›, bir baflka deyiflle nüfusun yaklafl›k yar›s›, bugün yoksulluk
s›n›r›n›n alt›nda yafl›yor; Müflerref’in iktidar› ald›¤› tarihten bu yana bu
rakama 15 milyon kifli daha eklendi. Pakistan’›n dört eyaletinden biri
olan, nüfusun yaklafl›k yüzde 60’›n›n bulundu¤u Pencap, ekonomik ve
siyasal bak›mdan baflat konumda olmay› sürdürüyor; ordunun ve bürokrasinin üst düzey mevkileri Pencapl›larla dolu; kalk›nmaya yönelik
ne varsa hepsi de yerel projelere kanalize ediliyor. Nüfusun yüzde
23’ünün yaflad›¤› Sind ile yüzde 5’inin yaflad›¤› Belucistan eyaletleri finansmandan, su ve elektrik kaynaklar›ndan yoksun; kuzeybat› eyaletinin serveti ise giderek eroin ekonomisine ba¤l› hale geliyor.
Sorun yap›sald›r. Ekonomi, a¤›rl›kl› olarak yan›lma pay›n›n yüksek
oldu¤u pamu¤a ve düflük katma de¤erli tekstil sanayiinin omuzlar›nda
yükselen dar bir üretim taban›na sahip; sulama yetersiz, erozyon ve sudaki tuzluluk oran›n›n yüksek olmas› yayg›n bir sorun. K›rsal kesimde
toplumsal iliflkilerdeki bozukluk da hasar verici. Tar›mda üretim düzeyinin düflüklü¤ünü tersine çevirmenin tek yolu, ciddi toprak reformlar› uygulamak; ancak haki devletle yerel toprakbeyleri aras›ndaki ittifak
bunu imkâns›z k›l›yor. K›sa süre önce yay›nlanan, Pakistan hakk›ndaki
bir Economist Intelligent Unit raporunun da alt›n› çizdi¤i üzere:
De¤iflim, büyük ölçüde statüko federal ve eyalet parlamentolar›n›n
yan› s›ra sektöre hakim olan zengin toprakbeylerinin de ifline geldi¤i
için engelleniyor. Büyük toprak sahipleri sürülebilir topraklar›n yüzde
40’›na sahip, sulama sisteminin de büyük bölümünü kontrol ediyor.
Ancak Dünya Bankas› da dahil ba¤›ms›z kurumlarca yap›lan de¤erlendirmeler, bunlar›n küçük toprak sahipleri kadar üretken olmad›¤›n›
gösteriyor. Ayn› zamanda, toprak sahipleri vergi ödemeye geldi¤inde
yoksuldurlar, a¤›r borçlar alt›na girerler, borçlar›n› da ödemezler.6
Bu zay›f ekonomi, Pakistan’›n devasa askeri ayg›t› yüzünden on y›llar boyunca daha da dibe indi. ‘Güvenlik gerekçeleri’ yüzünden, bu askeri ayg›t›n maliyeti bir resmi belgede asla tek tek maddelerle gösterilmedi; toplam maliyet tek bir kalemde geçildi. Pakistan’da seçilmifl bir
organ›n askeri meseleleri soruflturmas› hep engellendi. Yurttafllar, nük5) Economist Intelligence Unit, Pakistan, Afghanistan, Londra 2002, s. 18.
6) EIU, Pakistan, Afghanistan, s. 26.
Haki Renk
69
leer silahlara, f›rlatma sistemlerine ne kadar ayr›ld›¤›n› bilmek flöyle
dursun, bütçeden ayr›lan y›ll›k 2.5 milyar dolarl›k mebla¤›n kara kuvvetleri (550 bin asker, 2 binden fazla tank, iki z›rhl› birlik), hava kuvvetleri (her biri 40 muharebe uça¤›ndan oluflan 10 filo, Frans›z ve ABD
yap›m› füze sistemleri) ve donanma (10 denizalt›, 8 firkateyn) aras›nda
nas›l pay edildi¤inden bile habersiz kald›.
Askeri Keynesçilik
Bu fleffafl›ktan uzak anlay›fl, ordunun yönetti¤i zarar eden iflletmeler
labirentine de uzan›yordu. Bu iflletmelerin en eskisi, emekli askeri personele yönelik bir yard›m kuruluflu olarak 1889’da kurulmufl olan Fauji Vakf›’yd›. O zamandan bu yana fleker fabrikalar›, enerji, gübre, tah›l,
çimento ve baflka sektörlerde hisseleri kontrol eden, toplam varl›¤› 9.8
milyar rupiyi bulan devasa bir flirket haline geldi. General Ziya’n›n diktatörlü¤ü s›ras›nda 1977’de kurulan Ordu Refah Vakf› ise, emlak piyasas›n›, pirinç fabrikalar›n›, dam›zl›k çiftlikleri, ilaç flirketlerini, seyahat
acentalar›n›, bal›k çiftliklerini, alt› farkl› iskân plan›n›, sigorta flirketlerini, bir havac›l›k ma¤azas›n›, son derece lütûfkar olan, üst düzey isimlerinden ço¤unun daha önceden ad› kötüye ç›km›fl Bank of Credit and
Commerce International’da hizmet verdi¤i Askeri Ticaret Bankas›’n›
kontrol ediyordu; Ordu Refah Vakf›’n›n mal varl›¤›n›n 17 milyar rupiyi
buldu¤u söylenmekteydi. Hava kuvvetleri ile donanma komutanlar›n›n
da baflka tekneleri vard›: fiahin ve Bahriye Vak›flar›.
Skandallar genelde, sivil ifladamlar›, önerilen f›rsatlar› sömürmekte
iyice açgözlü hale geldi¤inde ya da bir hükümetin düflüflü karanl›k anlaflmalar› a盤a ç›kard›¤›nda patlak verse de, bu iflletmelerin ço¤u yolsuzlu¤a bulaflm›flt›. Benazir Butto’nun efli Asif Zerdari de bir tafleron
üzerinden Hava Kuvvetleri’ne ait fiahin Vakf›’n›, flaibeli bir medya giriflimine çevirmekle suçlanm›flt›. Bir baflka vakada, özel bir ifladam›n›n
Bahriye Vakf›’n›n yolsuzlu¤a bulaflt›r›lmas› sürecinde topraklar› gelifltirme yönünde bir anlaflmayla ilgili olarak üst düzey donanma personeline rüflvet verdi¤i ortaya ç›kt›. Bir avukat, kara kuvvetleri, donanma ve
hava kuvvetleri niflanlar›n›n özel giriflimlerde kullan›lmas›n›n yasaklanmas› için Anayasa Mahkemesi’ne dilekçe verdi. Vak›flar›n, 1984 tarihli
fiirketler Kanunu’na ters düfltü¤ünü gösterdi, onlar› ve ortaklar›n› yoz-
70
Tar›k Ali
lukla, yolsuzlukla suçlad› ve mahkemeye silahl› kuvvetlerin bütün ticari faaliyetlerinin yasaklanmas› talebinde bulundu. Avukat›n savlar›na
karfl› ç›kamayan yarg›çlar, teknik bir gerekçeyle davay› düflürerek kendilerinin de haki renge tabi oldu¤unu gösterdiler.
Ordunun en az›ndan iflletmeleri verimli, kârl› yürüttü¤ü yönündeki
yayg›n efsanenin tersine (bir hayranlar› London Review of Books’a ‘muhtemelen Pakistan’›n sahip oldu¤u en baflar›l› modern müessese’ diye
yazm›flt›) Ayfle S›d›ka-A¤a’n›n k›sa süre önce gerçeklefltirdi¤i ayr›nt›l›
bir araflt›rma, bu iflletmelerin zarar›na çal›flt›¤›n›, generallerin a盤› kapatmak için fliflirilmifl savunma bütçesinden fonlar› sifonlad›¤›n› gösterdi.7 Ordu, modern muhasebe sistemleri konusunda da tümüyle masumdu; tuttuklar› defterlerde personel ve teçhizat masraflar› gibi etkenler
kâle al›nm›yor; hükümet müfettiflleri de bu hesaplar› yak›ndan incelememeleri yönünde uyar›l›yorlard›. Bu arada, ekonominin birçok alan›nda etkin olmalar› da, normal geliflimi engelliyordu. Özellikle inflaat
ve ulafl›m sektörlerinde, Ulusal Lojistik Birimi ya da Cephe ‹flleri Örgütü gibi ordunun iflletti¤i flirketlerin sivil rejimde olsun, askeri rejimde
olsun hükümet ihalelerini tekellerine alma kapasitesi, küçük flirketleri
piyasan›n d›fl›na itmekteydi.
Müflerref’in Terörle Savafl›
2001 y›l›na gelindi¤inde, harcamalardaki çarp›kl›k, tar›m ve sanayi
sektörlerindeki durgunluk ve askeri yönetimin afl›r›ya kaçan suistimalleri sonucu ülke, 27 milyar dolarl›k d›fl borç yükü alt›nda ezilir haldeydi.
Sonra 11 Eylül geldi. Washington’›n baht›na, ordu Pakistan’da hâlâ iktidardayd›. Pentagon ile CIA, yeni bir askeri darbe planlamak için gerekli
zaman› ve enerjiyi harcam›fllard›. Böyle bir gerilim an›nda, kurumsal süreklili¤in güven verici bir düzeyde olmas› gerekiyordu.8 B-52’ler K›rg›zis7) Anatol Lieven, “In Pakistan”; Ayesha Siddiqa-Agha, Pakistan’s Arms Procurement and
Military Build-up, 1979–99: In Search of a Policy, Londra 2001. Ayr›ca, tam da uygun düfltü¤ü gibi, Cakarta’da Ekim 2000’de düzenlenen ‘Soldiers in Business: Military as an Economic Actor’ (Giriflimci Askerler: Ekonomik bir Aktör Olarak Ordu) bafll›kl› uluslararas› konferansta sundu¤u ‘Power, Perks, Prestige and Privileges: Military’s Economic Activities in Pakistan’ (‹ktidar, Bahflifller, Prestij ve Ayr›cal›klar: Pakistan’da Ordunun Ekonomik Faaliyetleri’) bafll›kl› sunufluna bak›n›z.
8) “11 Eylül öncesi Müflerref’in en büyük sorunu, bir diktatör olmas›yd›. fiimdi bu onun
en büyük mal varl›¤›,” diye seviniyor Christopher de Bellaigue: “The Perils of Pakistan”,
New York Review of Books, 15 Kas›m 2001.
Haki Renk
71
tan’da yeni kazan›lm›fl üslerine inerler, Belucistan s›n›r› yak›nlar›ndaki
gizli bölgeler özel kuvvetlerin kullan›m› için etkin hale getirilirken, IMF
de 1.3 milyar dolarl›k, üç y›l süreli bir yoksullu¤u azaltma kredisini onaylad›; 12 milyar dolar› aflan borçlar›n da yeni bir takvime ba¤lanmas›na
yard›mc› oldu. Sonuçta, Pakistan bütçesinin epeyce bir rahatlamas›, Merkez Bankas›’n›n beklenmedik döviz rezervleri kurmas› sa¤land› (Temmuz
2002’ye gelindi¤inde 7 milyar dolara ulaflm›flt› bu rakam). Bu dönemde
IMF de toplam› 400 milyon dolar› bulan yumuflak krediler da¤›tt›.
Müflerref, bir gecede Bat›’da helal oldu; Reagan ve Thatcher’›n Ziya’yla Usame’nin arkadafllar›n› a¤›rlad›¤› çevrelerde Bush ve Blair taraf›ndan a¤›rlan›r hale geldi. Ordunun üst komuta düzeyi, Washington’la
yeniden do¤an ittifak›n Hintli düflmana karfl› a¤›r bir darbe oldu¤u görüflünde birlefliyordu. Pakistan’›n sivil seçkinleri de bu zafer sarhofllu¤una kat›ld›lar. Art›k hiç olmazsa paryal›ktan kurtulmufllard›. Kendi ordular›n›n bafl tafleron, ülkelerinin tamam›n›n operasyonlar için bir üs
oldu¤u yeni bir emperyal savafl, onlara bir kez daha ihtiyaç duyuldu¤u
anlam›na geliyordu. Sivil seçkinlerin daha liberal kanad›, Pakistan’›n
dehflet saçan ‹slamc›lar›n›n hakimiyetini sonsuza dek ortadan kald›racak olan kal›c› bir Pentagon-Müflerref ekseninin hayalini kuruyordu.
Hayallerinin geçmiflte kaç kez ihanete u¤rad›¤›n› görmezden gelen bu
seçkin kesimin temsilcileri, art›k bölgenin bir daha korunmas›z b›rak›lmamas› için ricac› olmak üzere Washington yollar›n› tutuyordu. Nevaz
fierif ve Benazir Butto gibi gözden düflmüfl siyasetçilerin temsilcileriyse,
D›fliflleri Bakanl›¤›’n›n ast mercilerine orduya güvenmemeleri telkininde bulunup dururlarken Foggy Bottom’›n hastal›kl› karakterlerini aratmaz hallere düflmüfllerdi.
ISI’nin bu dönemde üstlendi¤i rol kesin olarak bilinmiyor. Müflerref,
19 Eylül’deki konuflmas›nda, Washington’›n terörle savafl›na sadakatinin yaln›zca nakit parayla de¤il, Amerika’n›n Pakistan’›n nükleer heveslerine, Keflmir’le ilgili arzular›na, kendi deyifliyle ‘kilit kayg›lar›’na göz
k›rpmas›yla ödüllendirilece¤ini ç›tlatm›flt›.9 Takvimler Kas›m 2001’i
gösterirken Hindistan, Pakistan’dan Keflmir’e s›zmalar›n artmas›n› protesto etmeye bafllam›flt› bile. 13 Aral›k’ta, ISI’nin finanse etti¤i Cayfl-i
Muhammed’e ba¤l› oldu¤u iddia edilen silahl› adamlar, Delhi’deki parlamento binas›n› bas›p dokuz kifliyi öldürdüler. Gerilim h›zla artarken,
9) http://news.bbc.co.uk
72
Tar›k Ali
iki ülke, ortak s›n›rlar›nda yaklafl›k 1 milyon asker seferber eder hale
geldiler; bu her iki tarafta da siyasal ç›karlar›n tersine dönmesine sebep
olan kitlesel bir askeri seferberlikti.
Haki Demokrasi
Bu aflamada, Müflerref’in popülerli¤i de asimetrik bir biçimde gerilemeye bafllad›: D›fliflleri Bakanl›¤› taraf›ndan ne kadar çok be¤enilirse, vaat etti¤i ‘gerçek demokrasi’yi uygulamak flöyle dursun, ülke içinde ciddi
önlemler almaya o kadar az meylediyordu. Bafl Efendi kendinden önceki generaller Eyüp ve Ziya gibi, kendini zorla ele geçirilemez k›lmaya soyunmufltu. Üniformas›n› geçici olarak bir kenara b›rakan Müflerref, yerel giysiler kuflan›p bafl›na da aptal bir türban dolayarak, ahbaplar›ndan
Sindli bir toprakbeyinin otobüslerle büyük bir araziye getirtti¤i köylü
serflere hitap etti¤i bir ‘halk’ gösterisiyle siyasal kariyerine at›ld›. Referandum, meflruiyet arayan diktatörlerin kadim bir silah›d›r; Müflerref’in
Nisan 2002’deki plebisiti kendi lehine çevirme çabas›, en ateflli liberal
destekçilerinin bile gözlerini açt›. Hükümet çal›flanlar›, askerler ve serfler sand›k bafl›na gidip Bafl Efendi’yi ülkenin seçilmifl Baflkan›’na çevirirlerken, seçmenlerin büyük ço¤unlu¤u evlerinde kald›.
Bunu ayn› ölçüde öngörülebilir bir ad›m izledi. Rejimine sivil bir görünüm kazand›rmak isteyen her diktatörün ihtiyac› olan tek fley, bir siyasal partidir. Sorun de¤ildi, Müflerref’in dalkavuklar› ona hemen güvence verdiler: Geçmiflin enkaz›ndan kolayca, faydal› bir araç ç›kart›labilirdi. ‹flten el çekmifl bir fahifle gibi, Müslüman Birli¤i’ne -ülkenin kurucu partisi- bir dufl ald›r›l›yor, yüzü pudralan›yor, üstüne yeni bir elbise geçiriliyor, sonra da uzay›p giden potansiyel âfl›k kuyru¤unun önüne ç›kar›l›yordu. Eyüb’ün partisine koydu¤u isim Geleneksel Müslüman Birli¤i’ydi; Ziya ise Pakistan Müslüman Birli¤i demeyi tercih etmifl
ve fierif ailesinin partiyi kendi ad›na yönetmesine izin vermiflti. fierifler’den kurtulan Müflerref’in yeni bir isme ihtiyac› vard›. Devrin adamlar›ndan biri partiye Kaid-i Azam Müslüman Birli¤i denmesini önerdi;
böylece, bu eskiden kalma yeni oluflum General’in Ekim 2002’deki seçiminde listelere General’in Partisi olarak girdi.10 Personeli pek de bilin10) Kaid-i-Azam (Ulu Önder), hayranlar›n›n Pakistan’›n kurucusu Muhammed Ali Cinnah’a takt›klar› isimdi. Bu bafll›k yerleflti ve bugün Cinnah isminden daha çok bilinmektedir. Pakistan’da yap›lan yay›nlarda Cinnah’tan hâlâ genellikle ‘kaid’ diye bahsedilir.
Haki Renk
73
mez de¤ildi; her türden kariyeriste yer verilmiflti. K›rsal kesimde bu insanlar yeni yöneticiyi memnun etmeye can atan, toprak sahibi eski beylerdi; kasabalarda ise genelde yasad›fl› yollardan keselerini doldurmufl,
iktidar ve nüfuz oda¤› haline gelmifl eflraft›. Geçmiflte babalar ya da day›lar Eyüb’ü ya da Ziya’y› desteklemiflse, bugün de o¤ullar ve damatlar
Müflerref’in yan›nda yer almaya can at›yordu. Bu kitlesel umursamazl›k
karfl›s›nda, bürokrasi -seçim hilelerinin eski ustalar›- gerekli sonucu
sa¤lamak üzere kollar› s›vad›.
Ekim seçimlerinin sonuçlar›, beklenenin çok alt›nda kald›. Kat›l›m›n düflüklü¤üne -Pakistan ‹nsan Haklar› Komisyonu’na göre, bu rakam yüzde 20’nin alt›ndayd›- ve ustaca sand›k entrikalar›na karfl›n, resmi Müslümanlar Birli¤i Milli Meclis’te ço¤unlu¤u sa¤layamad›; ço¤unlu¤u geleneksel kaleleri Pencap’tan olmak üzere 234 sandalyenin ancak
115’ini alabildi. Benazir Butto liderli¤indeki Halk Partisi 80 sandalye
al›rken -onlar da a¤›rl›kl› olarak kendi kaleleri olan Sind bölgesinde baflar›l›yd›lar-, Müslümanlar Birli¤i’nin Nevaz fierif’e sad›k kalan art›klar›
19 sandalye kazanabildi. Gerçekten de büyük bir zafer kazanan ‹slamc›lar olmufltu. 66 sandalye alan birleflik cepheleri Müttehide Meclis-i
Emel (MME Birleflik Eylem Konferans›) Afgan s›n›r› boyunda, Pefltu
konuflulan bölgelerde baflar›l› olarak ‹slamc› parlamenterlerin, bu ‹slamc› cumhuriyetin tarihi boyunca kazand›¤› en yüksek oyu ald›. Renkli türbanlar›, uzun sakallar›yla Milli Meclis’in görünümünü tam anlam›yla de¤ifltirdiler. Parlamentolar›n anas›ndan miras ald›klar› seçim sistemine borçlu olduklar› do¤ruydu; ama Thatcher da Blair de flikayete
mahal vermeksizin bundan yararland›lar. MME’nin, eyalet düzeyinde
Kuzey Bat› Eyaleti’nde en büyük siyasal güç oldu¤u, Belucistan’da da
ciddi bir nüfuz sahibi oldu¤u gözlendi: Peflaver ve Kuetta’daki eyalet
hükümetleri art›k ‹slamc› bakanlar›n gölgesindeydi.
Müflerref ad›na hareket eden iktidar odaklar›, sonunda MME’yi d›flar›da b›rakabilecek federal bir koalisyon oluflturmay› baflard›lar. Pakistan Halk Partisi üyelerinin yer ald›¤› bir blok, kabinedeki kilit mevkilerin cazibesine kap›l›p ana örgütten ayr›ld›lar. 1977’de köylülerin isyan›n›n kanla bast›r›lmas›n›n sorumlusu, Beluci bir toprak beyi olan hokey
sevdal›s› Mir Zaferullah Han Cemali, Müflerref’in yeni baflbakan› oldu.
Cemali, bundan yirmi y›l önce ayn› konuma gelebilmek için General
Ziya’ya köle olmufltu âdeta; ama o hokeyi pek sevmedi¤inden kâhyal›-
74
Tar›k Ali
¤›na krikete sarm›fl Nevaz fierif’i seçmiflti. Cemali de dahil, Müflerref’in
yeni kabinesinin yüzde 70’inin General Emced’in yolsuzlu¤a bulaflm›fl
siyasetçiler listesinin bafl s›ralar›nda yer ald›¤› düflünülürse, kamuoyunun sinikli¤i o kadar da flafl›rt›c› de¤ildi. Haki seçimler demokrasiyi yeniden tesis etmek flöyle dursun, Pakistan siyasetinin sefil gerçekli¤ini
gözler önüne sermiflti; büyük bir ço¤unluk hem vatandafll›k haklar›ndan ve oy verme hakk›nda mahrum kald›¤›n›, hem de onun ad›na hükmedenlerden yabanc›laflt›¤›n› görüyordu.
Seçim kampanyas› da tümüyle apolitik olmasa bile, büyük ölçüde
cans›z geçmiflti. Temel partiler aras›nda ideolojik ya da siyasal aç›dan
bir fark yoktu, ne ülke içi meselelerde ne de uluslararas› düzeyde. Halk
Partisi, popülizmini çoktand›r terk etmiflti. Yolsuzluk suçlamas›yla Pakistan’da aranan Benazir Butto, seçim çal›flmalar›n› gözde tafleronu,
Sindli bir pir, toprak beyi olan Mahdum Emin Fehim arac›l›¤›yla Dubai’deki üssünden yönetme çabas› içindeydi. Siyasetçilikle din adaml›¤›n› tek bir kimlikte birlefltirmifl olan Fehim’in bir sosyal liberal oldu¤unu söylemek zordu oysa. Pakistan’da dahi görülmemifl bir biçimde,
dört kay›nbiraderinin hepsi de Kur’an’d›.11 Müslümanlar Birli¤i’nin birbirinden farkl› versiyonlar› gibi, Halk Partisi de iktidarla, yaln›zca himaye sunmak, müflteri taban›n› geniflletmek üzere ilgileniyordu.
Mevlana Dizel
‹slami ittifak› IMF’nin ekonomi reçeteleriyle ilgili olarak baflka partilerle görüfl ayr›l›¤› içinde de¤ildi -sonuçta Kur’an’›n neo-liberal bir
okumas› da söz konusuydu- ancak ABD’nin bölgedeki varl›¤›na karfl›
fliddetle ‹slam hukukunu savunuyordu. Gazetelerin MME lideri Mevlana Fazl-ur Rahman’›n Amerikan birliklerine düflmanl›¤›n› manflete tafl›mad›klar› tek bir gün bile yoktu: “Fazl, ABD birliklerinin afliret bölge11) Fehim’in ailesi, soylar›n›n alt-k›taya gelen ilk Müslümanlara, 711’de Sind’i alan Muhammed bin Kas›m’›n askerlerine dayand›¤›n› iddia eder. ‹slamiyet’in ilk dönemlerinde
miras kad›nlarla erkekler aras›nda eflit olarak bölüfltürülür, kad›nlar da mülkiyette erkeklerle eflit olurdu; bu Sind’in baz› bölgelerine kök salm›fl bir gelenektir. Buradaki toprak sahipleri, kad›nlar›n aile d›fl›na gelin gitmesini önlemek gibi dahiyane bir çözüm gelifltirmifllerdi, böylece mal›n bölünmesini önlenecekti. Genç kad›n varisler Kur’an’la evlendirilirdi; yani, ‹sa’n›n gelini olan rahibeler gibi. Böylece bekâretleri korunan k›zlar,
mucizevi flifa yetenekleri kazan›rlard›; ama hepsinin de ötesinde mülk, babalar›n›n ve erkek kardefllerinin kontrolünde kal›rd›. Pakistan Halk Partisi liderinin dört zengin k›z
kardeflinin yaratt›¤› sorun böyle dindarca çözüldü.
Haki Renk
75
lerinden çekilmesini talep ediyor”, “Fazl: Bat› medeniyetler çat›flmas›
bafllatmaya çal›fl›yor”, “Fazl egemenli¤in ABD’ye sat›ld›¤›n› söylüyor”,
“Fazl, ABD ordusunun faaliyetlerinin ask›ya al›nmas›n› talep ediyor”,
“Fazl, ABD birliklerinin çekilmesi uyar›s›nda bulundu”.12 Bunlar›n hepsi de kuru gürültüden ibaretti, ancak seçimler aç›s›ndan oldukça yararl› oldu. Mevlana’n›n kendisi de, ona yeni bir destek kazand›ran›n din olmad›¤›n›, d›fl politikada benimsedi¤i durufl oldu¤unu kabul ediyordu.
Müflerref’le yapt›¤› tart›flmalarda, kendisinin baflbakan oldu¤u bir koalisyon kurulmas›n› istedi¤ini söylemiflti Mevlana. Anlat›lanlara bak›l›rsa, General onun Amerikan-karfl›tl›¤›n›n ciddi bir sorun oluflturdu¤unu
söyledi¤inde, molla, “Bu sizde kayg› yaratmas›n. Biz geçmiflte Amerikal›larla birlikte çok çal›flt›k. Siz beni baflbakan yap›n, ben her fleyi hallederim,” cevab›n› vermiflti. Fakat, teklifi geri çevrildi.
MME, alt› partiden oluflan bir ittifakt›; Cemaat-i Ulema-i ‹slam (‹slamc› Ulema Partisi) ile Cemaat-i ‹slami ya da ‹slamc› Parti bu ittifak›n temel
direkleriydi. Cemaat-i Ulema-i ‹slam da Cemaat-i ‹slami de y›llard›r s›n›r
bölgeleri Kuzey Bat› S›n›r› Eyaleti ile Belucistan’da faal durumdayd›lar. Geleneksel olarak kendini anti-emperyalist diye tan›mlayan Cemaat-i Ulemai ‹slam, Fazl’›n babas› Mevlana Müftü Mahmud liderli¤inde 1970’li y›llarda radikal seküler partilerle koalisyon hükümetleri kurmufltu, Cemaat-i
‹slami’ye karfl› her zaman hasmane bir tutum içindeydi ve onu ‹slamabad’daki ABD ve Suudi elçiliklerinin bir maflas› olarak görüyordu; ayr›ca
Eyüb’ün de Ziya’n›n da askeri diktatörlüklerine direnmiflti; Müftü Mahmud, Moskova ve Pekin’de bar›fl konferanslar›na kat›lm›flt›. Müftü Mahmud komünist dünyan›n çöküflünden birkaç y›l önce ölünce, partiyi o¤lu
miras ald›. Bir ö¤renci olan Fazl, fliire tutkundu; Pefltu ve Urdu dillerinde
fliirler yaz›yor, en sevdi¤i flairin solcu Faiz Ahmed Faiz oldu¤unu aç›kça
söylüyordu. Babas›n›n ölümünden sonra, bu ihtiyar adam›n politikalar›n›
devam ettirerek, 1990’l› y›llar›n ortas›nda Benazir Butto’nun hükümetiyle
yak›n çal›flma içinde oldu. Ama ihtiyar müftü, dolarlar›n› uluslararas› konferanslarda gündelik yevmiyelerle biriktirirken, zamana uyan o¤lu piyasaya odaklanm›flt›. Bayan Butto’ya verdi¤i aktif deste¤e karfl›l›k, ülkenin büyük bölümünü kaplayan, Pakistan-Taliban zaferini takiben de Afganistan’a yay›lan münbit bir dizel iflletmeleri zincirini kendi hesab›na geçirmeyi baflard›. Bu al›flverifl ona Mevlana Dizel lâkab›n› kazand›racakt›.
12) News, 12 May›s 2002 ve 3 Haziran 2002; Dawn, 12 May›s 2002; News, 25 May›s
2002; Daily Times, 16 Ekim 2002; News, 27 Kas›m 2002.
76
Tar›k Ali
Sakall›, toparlak Dizel, k›sa zamanda Benazir’in ‹çiflleri Bakan› General Nasrullah Babür’ün, Taliban’›n Kâbil’deki zaferinin mimar›n›n gözüne girdi. Fazl’›n Taliban liderli¤iyle siyasal, ideolojik, ticari ba¤lant›lar›
her zaman güçlü oldu; o kadar ki yerel rakibi Cemaat-i ‹slami’nin arkas›ndan dolan›p önüne geçebildi. Cemaat-i ‹slami’nin piyonu Gülbeddin
Hikmetyar -1980’lerde Reagan ve Thatcher’dan çok fazla prim alm›flt›Kâbil’deki yeni talebe mollalarca bir kenara itilivermiflti. ABD’nin Afganistan’a sald›r›s›ndan sonra Taliban’›n büyük bölümü, Pakistan s›n›r›ndaki tepelerde ortadan kayboldu. Buraya geri dönenlerin ço¤u Cemaat-i
Ulema-i ‹slami’nin ve baflka ‹slamc› partilerin kadrolar›na kat›l›rken,
parti ‘yabanc› iflgalciler’e karfl› kitlesel gösteriler düzenlemeye bafllad›.
Fazl, seçim sistemi dikkate al›nd›¤›nda, bölünmüfl kalmalar› halinde ‹slamc›lar›n seçimleri kaybedece¤ini idrak etmiflti. ‹ttifak onun giriflimiydi; koalisyondaki bafl rakibi Gazi Hüseyin Ahmed’den on befl yafl daha
genç olmas›na karfl›n 49 yafl›nda Genel Sekreterlik koltu¤una seçildi.
Ziya’n›n Yetimleri
Gazi Hüseyin’in Cemaat-i ‹slami’nin Emiri olarak seçilmesi,
1941’den bu yana kurucusu Mevlana Mevdudi ile yard›mc›s› Mian Tufeyl’in kontrolünde olmufl örgütte bir kuflak de¤iflimini gösteriyordu.13
Cemaat-i Ulema-i ‹slami popülistti, köylerden destek al›yor, solla iflbirli¤i yap›yordu; Cemaat-i ‹slami ise Leninist kadro modelini benimsemiflti. Üyeleri okur yazar insanlard›, titizlikle seçilmifllerdi; ço¤u kentli
küçük burjuva kökenli ö¤rencilerdi. Büyük k›sm› 1960’lar ve 1970’lerdeki kampüs mücadelelerinde s›nanm›fllard›. 1968-1969’da Eyüb’ün
diktatörlü¤üne son veren yar›-isyan döneminde kavgan›n bafl›n› çeken
eylem komiteleri solun liderli¤indeydi. O günlerde Cemaat-i ‹slami’yi
desteklemek davaya gerçek bir ba¤l›l›¤› gerektiriyordu. ‘Dinimiz siyasetimizdir, siyasetimiz dinimiz’ düsturunu benimsemiflti.
Peflaver’de ‹slami Kolej’deki Cemaat-i ‹slami ö¤renci grubunun liderlerinden biri olan Gazi Hüseyin, gençlik y›llar›n› sola karfl› savaflmakla baz›lar› gerçekten fiziksel savafllard›- geçirmiflti. 1970’de, Cemaat-i ‹slami’nin Do¤u Pakistan’daki kolunun, Bengal ulusunu ortadan kald›rma
13) Cemaat-i ‹slami’ye iliflkin daha ayr›nt›l› bir de¤erlendirme için bkz. benim kaleme
ald›¤›m Clash of Fundamentalisms: Crusades, Jihads and Modernity, Londra ve New York
2002, s. 174–181.
Haki Renk
77
yönünde orduyla tam bir iflbirli¤i içinde oldu¤u bir dönemde partiye kat›ld›. Cemaat-i ‹slami’nin Dakka, Çitagong ve Silhet’teki kadrolar› askeri
istihbarat için, muhalefeti ortadan kald›rmakta kullan›lan ‘istenmeyenler’ listeleri derliyordu. “Baflkan Mao bizi destekliyor, sizi de¤il,” s›k s›k
dönemin Bengal solunun yüzüne savurduklar› bir slogand›. Çin de ABD
de, Pakistan ordusunun kendi halk›na karfl› giriflti¤i, Bengal milliyetçisi
Avami Birli¤i’nin 1970’deki büyük seçim zaferini bast›rmay› amaçlayan
ac›mas›z sald›r›ya destek veriyordu. Ordunun hücumu kötü geri tepti.
Bangladefl, askerin seçmenlerin iradesini reddetmesinin do¤rudan sonucudur. Zaten bu koflullarda, ordunun kendini ülkeyi bir arada tutan tek
kurum olarak göstermesi biraz garip kaçmaktad›r.
Cemaat-i ‹slami’nin 1971’de Pakistan’›n da¤›lmas›nda oynad›¤› rol,
onu arta kalan devletin istihbarat ayg›tlar›na daha bir yak›nlaflt›rd›. Alt›
y›l sonra Ziya iktidar› al›p ABD’nin Afganistan’daki cihad›na kat›l›nca,
Cemaat-i ‹slami de askeri rejimin bafl ideolojik dayana¤› haline geldi. Gazi Hüseyin bu yeni dönüflü savunuyor, becerileri dikkat çekiyordu; böylece Cemaat-i ‹slami bünyesindeki yükselifli bafllad›. Eskiden co¤rafya ö¤retmeniydi, ama art›k az maafll› akademik görevini terk edip Peflaver’in
Soekarno Meydan›’nda ad›nda halka vurgu yapan t›p üzerine bir ma¤aza
açt›. Dükkân yerel Cemaat-i ‹slami kadrolar›n›n gayr›-resmi buluflma mekân› olman›n ötesinde, baflar›l› bir ticari iflletmeydi; çok geçmeden, yine
ad›nda halka vurgu yapan bir t›b laboratuvar› ile röntgen klini¤i de bu
zincire eklendi.14 Art›k Gazi Hüseyin’in daha halkç› bir Cemaat-i ‹slami
istedi¤i anlafl›l›yordu. Hüseyin her zaman seçkin karakteriyle gurur duymufl öncü bir partinin kendine yeni bir isim verip, daha eriflilebilir bir
tarzda kendisini pazarlamas›n›n kolay olmad›¤›n› biliyordu; iflletmecilikte oldu¤u gibi siyasette de, geniflleme karar› bir risk unsuru içerir. Gazi
Hüseyin’in 2002’de kurulan ‹slamc› ittifaka kat›lma karar›, bembeyaz
düzgün sakal›n›n ucu gibi (Mevlana Dizel’in tuz ve biber kar›fl›m› vahfli
görünümlü sakal›yla tam bir tezat sergiliyordu) titizlikle hesaplanm›flt›.
14) Bu t›p tesisleri, kuflkusuz büyük kârlar kazand›, ama ayn› zamanda yararl› bir politik ifllevleri de oldu. Yoksullara zaman zaman bedava ilaç ve tedavi sunulurdu; onlar da
do¤al olarak kendilerini Cemaat-i ‹slami’yle özdefllefltirirlerdi. Geçen y›l Kahire’de ‹slamc› bir parlamenter, örgütünün doktorlar sendikas›n›n liderli¤ini nas›l denetledi¤iyle övünüyordu. Klini¤inde kendisiyle sohbet ediyorduk, onu görmek isteyenlerin ço¤u Kahireli yoksullard›. Latin Amerika kilisesinin baz› kesimleri gibi bu ‹slamc›lar da devletin
çökmüfl refah sa¤lama ifllevlerinin dengini sunuyorlard›. Etkileri s›n›rl›yd›, ancak yoksul
semtlerdeki psikolojik etkisi de küçümsenmemelidir.
78
Tar›k Ali
Bir Retorik De¤iflimi mi?
Müflerref’e ya da onun Washington’daki destekçilerine ciddi bir
muhalefet yöneltmekten aciz olan MME, kad›nlar› hedefe ald›. Kablolu televizyonlar› ve karma e¤itimi yasaklamaya, kontrolü alt›ndaki eyaletlere fleriat getirmeye niyetli oldu¤unu duyurdu. Afganistan’da bu
program›n daha a¤›r bir versiyonun bafl›na gelen felaket düflünüldü¤ünde, bütün bunlar, Baflkanl›k konutunu iflgal eden kifliyi üzse de,
partinin takipçilerini mest etmeye yönelik bir retorikten ibaret olabilirdi. MME’nin zaferine, ISI’nin baz› bölümlerinin ba¤›ms›z baz› kampanyalara giriflmifl olmas› katk›da bulunmufl olabilir, ancak ISI’nin,
Müflerref ‘terörle savafl’a kat›ld›¤›nda hapse at›lan ‹slamc› militanlar›n
daha fazlas›n›n serbest b›rak›lmas› için rejime bask› yapt›¤›na kuflku
yoktu. fiii az›nl›¤a ve H›ristiyan cemaatlere karfl› ürkütücü bir k›y›ma
giriflen tutucu Sünni teröristlerin baz›lar› seçimden önce serbest b›rak›lm›fllard›.
Daha da çarp›c› olan MME’nin, 1993’te Virginia eyaletine ba¤l›
Langley’de iki CIA yetkilisini öldürdü¤ü gerekçesiyle ABD’de bir federal hapishanede infaz edildikten sonra cesedi Pakistan’a getirilen ‘flehit
Aymal Kansi’nin an›s›na bir dakikal›k sayg› duruflunda bulunulmas›
için Kas›m 2002’de bütün bir Millet Meclisi’ni zorla da olsa ikna edebilmesiydi.15 Daha önce MME’nin Kansi için Kuetta’da düzenledi¤i cenaze
namaz›na yaklafl›k 70 bin kifli kat›lm›flt›. Millet Meclisi, Kansi’nin yas›n› tutmay› neden kabul etmiflti? Pakistan idam cezas›n› yasaklamam›flt›, bu yüzden o sayg› duruflunu liberal bir protesto olarak görmek zordu. Sorunun cevab› basitti: MME’nin baflar›s› rakiplerini telaflland›rm›flt› ve ‹slamc›lar› kendi sahalar›nda yenmeyi umuyorlard›. Baba Butto da
1970’lerde ayn› hataya düflmüfl ve bunun bedelini a¤›r ödemiflti.
15) Kansi ve babas›, Birinci Afgan Savafl› s›ras›nda (1979-1989) CIA ad›na çal›flmak üzere Belucistan’da görevlendirilmifllerdi. ABD bölgedeki amaçlar›na ulafl›r ulaflmaz, gayr›
resmi ajanlar›n›n ço¤unu iflten ç›kard›; ama ISI’yle çal›flmaya, bu teflkilat üzerinden ifl
görmeye devam etti. Kansi’nin ailesi -muhtemelen emekli edilmeyi umuyorlard›- ihanete u¤rad›klar›n› düflündü. Kansi, bu hakaretin intikam›n› almak için ABD’ye uçtu; hedefledi¤i iki k›demli CIA görevlisi vard›; onlar› vurup Pakistan’a geri döndü. Ne olursa olsun, Kansi aç›kças› çok iyi e¤itim görmüfl bir ajand›, üzerinde CIA’nin büyük eme¤i vard›. Bafl›na büyük bir ödül kondu; sonunda kay›nbiraderinin ihanetine u¤rayan Kansi, ISI
taraf›ndan yakalan›p ABD makamlar›na teslim edildi. Belki de Hollywood’a, kimbilir?
Haki Renk
79
K›rsal ‹ntifada
Siyasal partilerin nüfusun en temel ihtiyaçlar›n› bile savunmaya yanaflmamas›n›n çarp›c› örneklerinden biri, orduya kiralanan devlet çiftliklerinde çal›flan kirac›lar›n bafllatt›¤› iki y›l süren isyana tepkilerinde de
görülebilir. Pakistan’da geleneksel siyasetin iflas›n› bu denli canl› biçimde gözler önüne sermifl bir olay daha bulmak zordur. Britanya sömürge
yönetimi, o zamanlar ‘kraliyet topraklar›’ olarak bilinen bu topraklar› ilk
kez 1908’de kiralay›p, Britanya’n›n Hindistan ordusuna tah›l ve süt
ürünleri üretecek askeri çiftlikler kurdu. Bölünme’den sonra çiftliklerin
-Lahor, Okara, Sahiwal, Khanewal, Sargoda ve Multan civar›na da¤›lm›fllard›- yönetimi Savunma Bakanl›¤›’na ve eyalet hükümetine geçti. 10 bin
614 dönüm topra¤›n denetimi ordudayd›; geri kalan 12 bin 928 dönüm
toprak da Pencap Tohum fiirketi’ne kiraland›. Çiftliklerde çal›flan kirac›
aileler, buralara ilk 1908’de getirilenlerin torunlar›d›r. Yüzde 40’› H›ristiyand›r: Camiler ve kiliseler yan yanad›r. Dini partiler bu bölgelerde ac›
baflar›s›zl›klara u¤ram›fllard›; bu bölgenin köylüleri de 1970’lerden bu
yana Halk Partisi’ne oy verme e¤ilimindeydiler. Ama art›k de¤iller.
Ordu ile devletin hemen her düzeyde de facto birleflmesi, generallerin burada kolektif bir toprak beyi, yaklafl›k 1 milyon kirac›n›n hayat
koflullar›n› belirleyen, ülkenin en büyük toprak beyi olarak faaliyet göstermesi anlam›na geliyordu. Haki devletin yetkilileri sürekli kirac›lar›na zorbal›k tasl›yor, onlar› aldat›yorlard›: Kirac›lar›n tu¤la evler yapmas› yasaklan›yor, kad›nlar tecavüze u¤ruyor, köylere elektrik getirilmesi
ya da okul, yol yap›lmas› için yönetimden izin al›nmas› -ve ödemede
bulunulmas›- gerekiyordu. Rüflvet kurumsallaflm›flt›; köylüler de giderek artan borç yükü alt›nda eziliyorlard›. Bu zalim sömürünün dile getirilmemifl amac›, topraklar› halen hizmet vermekte olan ya da emekliye ayr›lm›fl generaller, albaylar toprak sahibi olsunlar diye bölebilmek
için kirac›lar› buralardan ç›karmakt›. Müstakbel yeni toprak sahiplerinin mant›¤›na göre, zaman› geldi¤inde tahliye edilmifl kirac›lar›, çiftlik
serfleri olarak yeniden ifle alacaklard›: Herkes için daha iyi olacakt› bu.
Böyle bir ‘modernleflme’nin -Rio Grande do Sul’da oldu¤u gibi Okara ve
Sargodha’da da- amac›, elbette özellefltirme, yeni bir düzen kurma ve kirac› çiftçilerin dayan›flmas›n›n y›k›lmas›yd›.
Haki ve sivil makamlar, k›sa vadeli anlaflmalar önererek, kiran›n nakit olarak ödenmesi yerine battai sistemini -kirac› çiftçilerin ürettikleri-
80
Tar›k Ali
nin yar›s›n› tutmalar›na izin veren ortakç› düzenlemeler- geçirerek kirac›lar›n toprak üzerindeki hakimiyetini gevfletmeye çal›fl›yordu. Sömürge yönetiminin 1887 tarihli Pencap Kirac› Yasas›, flimdiye dek onlar›n haklar›n› savunmufltu: Topra¤› iki kufla¤› aflk›n bir süredir ifllemekte olan erkek kirac›lar ve do¤rudan onlar›n soyundan gelenler, kal›c› yerleflim hakk›na sahiplerdi. Onlar› bu topraklardan atmak yasalara
ayk›r›yd›. Ailelerinin çekti¤i onca s›k›nt›ya karfl›n, kirac› köylüler kendilerini dini çizgide bölmeyi amaçlayan her türlü giriflime karfl› direnip
tek bir kurumun çat›s› alt›nda birliklerini korudular: 1996’da kurulan
Encümen-i Müzairin Pencap, ya da Pencap Kirac›lar Birli¤i.
Haziran 2000’de, haki toprakbeyleri hiç kimseye dan›flmaks›z›n,
ürünün paylafl›lmas› sisteminden kiran›n nakit olarak ödenmesi sistemine geçildi¤ini duyurdular. Kirac› çiftçiler buna isyan ettiler tabii. Hemen her akflam direnifli tart›flmak üzere, bütün köyün kat›ld›¤› gayr›
resmi toplant›lar düzenlendi; kad›nlar ve çocuklar da bu k›rsal intifada’da öncü rol oynayacaklard›. Her gün maruz kald›klar› tacizler karfl›s›nda öfkeye kap›lm›fl kirac›lar, sadece statükoyu savunmaya karfl› ç›k›p
ailelerinin ony›llard›r iflledi¤i topraklar›n tümüyle sahibi olmay› talep
ettiler. Sloganlar› ‘Mülkiyet ya Mevt’ -Sahiplik ya da ölüm- baflka k›talardaki benzer mücadelelerin bir yank›s›yd›.
‹lk büyük gösteri 7 Ekim 2000’de gerçekleflti: Yeni plan› protesto
eden yaklafl›k bin çiftçinin Okara’da Komisyon Baflkan› Yard›mc›s›’n›n
-flehrin ikinci güçlü sömürge-sonras› yöneticisi- bürosu üzerinde dört
saatlik bir oturma eylemiydi bu. ‹ki gün sonra, askeri çiftliklerden sorumlu müdür yard›mc›s› yerel emniyet müdürünü aray›p kirac› çiftçilerin fliddet tehdidi savurdu¤unu, baz› köylerde de yöneticilerin odun almas›n› -yani, çalmas›n›- engelledi¤ini bildirdi. S›n›r Jandarmas› ve Seçkin Korucu Kuvvetleri -esas iflleri Hindistan s›n›r›ndan kaçakç›l›¤› önlemekti- köye gelip kirac›lar› tartaklamaya bafllad›lar. Babalar›n›n, kardefllerinin, kocalar›n›n kötü muameleye maruz kald›¤›n›, itilip kak›ld›¤›n› gören kad›nlarla çocuklar, evlerinden ç›k›p polisi tafl ya¤muruna
tuttular. Eylemci kirac›lar›n bir bölümü tutukland›.
Bu çat›flman›n haberi komflu köylere yay›l›nca protestolar büyümeye
bafllad›. Yetkili makamlar›n kirac›lar› bölme ya da sat›n alma yönündeki
giriflimleri baflar›s›zl›kla sonuçland›. 2002 bahar›nda korucular gösteri
yapan kirac›lara atefl açt›lar, baz›lar› öldü. Gösterileri düzenleyenler tu-
Haki Renk
81
tuklan›p ailelerinin gözleri önünde dövüldüler. Kad›nlar -hem H›ristiyanlar hem Müslümanlar- nehirde çamafl›r y›karken kulland›klar› tahta
sopalar› al›p Okara’ya yürüdüler ve emniyet müdürlü¤ü binas›n› kuflatt›lar. Daha önce görülmemifl bir fleydi bu. Katliam yapamayan ordu, bunun uzun sürebilecek bir mücadele oldu¤unu idrak etti. ‹roniktir ki, eylemciler aras›nda çok fazla H›ristiyan›n olmas› bir kan deryas›n›n yarat›lmas›n› önledi; zira bu durum Beyaz Saray’daki dindafllar›n› rahats›z
edebilirdi. 9 Haziran 2002’de bine yak›n silahl› polis ve korucu Pirowal
köyünü kuflatt›. Kuflatma yedi saat sürdü; ancak polis, köyün tüm pamuk mahsulünü yakma tehdidinde bulunsa da gösteriyi düzenleyenleri
yakalayamad›. Köylü dayan›flmas›n›n gücünü küçümsemifllerdi.
24 Haziran 2002’de Karaçi’de yay›nlanan bir günlük gazetenin,
Dawn’un keskin bir üslûpla kaleme al›nm›fl baflyaz›s›nda flu yorumda
bulunuluyordu:
Huzursuz, ak›llar› bafllar›ndan gitmifl çiftçilerin güvenini kazanabilmek için, onlar› taciz ve terörize etmek için gönderilmifl emniyet güçlerinin derhal geri çekilmesi; çiftçilere ‘ders’ vermek gibi hastal›kl› bir düflünceden vazgeçilmesi gerekiyor. Emniyet güçlerinin ölümlere sebebiyet veren müdahalesi için talimat veren hükümet ve çiftlik idaresi yetkilileri aleyhine dava aç›lmal›... Bu güven art›r›c› önlemler al›nd›¤›nda,
hükümetin muhtemelen Pencap Kirac›lar Örgütü üzerinden oturup
çiftçilerle sahip olduklar› mülkiyet haklar›n›n nas›l teslim edilece¤ini
müzakere etmesi gerekiyor.
Generaller genelde kendilerinin ihtiyaçlar›na yak›nl›k gösteren bir
gazetenin bu tavsiyesine kulak t›kad›lar. Müflerref’in Bat›’n›n güvenilir
müttefiki olarak yeni edindi¤i konum, Pencap Kirac› Çiftçiler Örgütü’ne karfl› kullan›ld›; örgütün fliddet-d›fl› yöntemlere baflvuran liderleri yeni ‘anti-terör’ yasas› çerçevesinde suçland›lar; oysa ço¤u bir dönem
askeri istihbarat teflkilat›ndan para alan gerçek teröristler serbest b›rak›l›yordu. Pakistan, bir önceki y›l boyunca Bat›l› medya üstatlar›nca sürekli bir ça¤r› oda¤› olarak görüldüyse de (New York Times yazarlar›ndan Thomas Friedman, kendini s›n›rdaki koflullar› do¤rudan ö¤renmeye adam›flt› mesela), buray› ziyaret eden gazetecilerin hiç biri bu mücadeleyi dikkate de¤er bulmad›. Onlar›n anlatmak istedi¤i tek hikâyeden,
‘fundamentalizm’ hikâyesinden uzak düflüyordu çünkü. Asl›na bakarsan›z, elbette ki mollalar›n etkili bir biçimde marjinalleflti¤i durumlar,
Pencap Kirac› Çiftçiler Örgütü’nün de gösterdi¤i gibi, halk›n onlar›n
82
Tar›k Ali
gerçek ihtiyaçlar›yla bir ilgisi olmad›¤›n› düflündü¤ü zamanlard›. Son
iki y›ldaki seferberlikler s›ras›nda, kiliseler ve camiler çiftçilerin toplanma merkezlerine dönüflmüfltü. Çiftçilerin liderlerinden ikisiyle -Pencap
Kirac› Çiftçi Örgütü’nün baflkan yard›mc›s› Christopher John ve genel
sekreteri Yunus ‹kbal- Aral›k 2002’de Lahor’da yap›lan bir görüflmede,
iki adam da dini bölünmelerin devletle olan çat›flmalar›nda hiçbir rol
oynamad›¤›n› vurgulad›lar. Hatta ‹kbal, “Müslümanlar ve H›ristiyanlar›n ayr› oldu¤unu söyleyemezsiniz,” demekteydi.
Eroin Ekonomisi
‹ngiliz e¤itimi görmüfl -Bat› üniversitelerinde, t›p okullar›nda, askeri akademilerinde okumufl- sivil ve askeri elitle, nüfusun okumas› yazmas› olmayan ya da yar› okur yazar geri kalan k›sm›n› (bu kesim büyük
ölçüde medreselerin ürünüydü, ama yaln›zca medreselerin ürünü oldu¤u da söylenemezdi) birbirinden ay›ran duvardaki tek ciddi çatlak, ‘kara ekonomi’ taraf›ndan aç›lm›flt›. Son yirmi y›l içinde, Afganistan’da ve
Kuzeybat› S›n›r› Eyaleti’nde haflhafl ekimi, eroin milyonerleri yaratm›flt›. Bunlar›n ço¤u, köy kökenli ya da kentli küçük burjuvalard›, ama
ceplerindeki para bütün siyasal partileri finanse etmifl ve silahl› kuvvetlere de ciddi biçimde s›zm›flt›: Nakit para, kalaflnikoflar ve Pajerolar -Japon Range Rover’lar- hemen her yöne da¤›lm›flt›. Karfl›l›¤›nda kalantor
eroin tüccarlar› onur payeleriyle, kamunun gözleri önünde taltif edilerek ödüllendirilmiflti. ‹yi birer baba olarak, çocuklar›n›n uygun bir e¤itim al›p seçkin kesimlerin parças› olmas›n› garanti alt›na alm›fllard›. Bu
kesimin yukar› do¤ru hareketlili¤i, mülkiyet sahibi kesimin kompozisyonunu bir parça yenilemifl, baflka da bir fleyi de¤ifltirmemiflti. Para,
toplumun üst kesimlerinde s›n›f ayr›m›n› ortadan kald›ran en büyük etken olmay› sürdürürken, kentteki arazilerin fiyat› astronomik düzeylere ulaflm›flt›: Karaçi’de Savunma Kolonisi’nde ya da Lahor’un kibar
semtlerinden Tören Meydan›’ndaki daire fiyatlar›n›n New York ya da
Berlin’dekilerden afla¤› kal›r yan› yoktu.
1990’l› y›llarda, eroin Avrupa ve Kuzey Amerika’ya iki rota üzerinden da¤›t›lm›flt›. ‹lki, Peflaver’den Büyük Ana Yol üzerinden Karaçi’ye,
oradan da konteyn›rlarla Akdeniz limanlar›na uzan›yordu. Rus mafyas›n›n denetimindeki ikincisi ise, Afganistan’dan Orta Asya ve Rusya
Haki Renk
83
üzerinden Balkanlar’a, oradan da Bat›’n›n baflkentlerine uzanmaktayd›.
11 Eylül’den sonra Taliban’›n yenilgisi Pakistan’daki eroin flebekelerini
fiilen çökertmiflti. Eroin ticareti Kuzey ‹ttifak›’n›n tekeline girmiflti; Kuzey ‹ttifak›’n›n Kosova’n›n dünyan›n büyük bölümüne yap›lan da¤›t›m›n merkez noktas› haline gelmesiyle refaha ermifl olan Rus dostlar› da
haflhafl ticaretinden nemalan›yorlard›.16 Pakistan ekonomisi bu darbeye,
Amerikan birliklerinin yolunu açan para sayesinde dayanabilmiflti.
Ülkenin 1947’de kuruluflundan bu yana, Pakistan ordusu devlet ayg›t›n›n omurgas› olmufltu. Devletin Britanya’n›n hakimiyetinden kurtuldu¤u dönemde, siyasal kurumlar›n zay›fl›¤›, burjuvazinin yoklu¤u, k›rsal kesimdeki seçkinlerin hakimiyeti, sivil bürokrasiye ve orduya karfl›
afl›r› bir ba¤›ml›l›¤a yol açm›flt›. Toprakbeylerinin yönetimine gerçek bir
r›za gösterilmedi¤i için, kaba kuvvet -hem do¤rudan hem dolayl› olarakkullan›lmas› gerekiyordu. Her iki kurum da, onlar› kendi kal›b›na döken
sömürge iktidar› taraf›ndan yarat›lm›flt›.17 Memuriyet k›sa zamanda yolsuzluk bata¤›na saplan›rken, ordu bir süre daha sa¤lam durdu. Böylece
tek tek yetkililer rüflvete meyilli olsalar da -sonuçta hepsi insand›-, kurumun kendisinin temiz oldu¤u gibi bir izlenim yarat›ld›.
Fakat, uzun süren iki s›k›yönetim dönemi bu imaj› zedeledi. General Eyüp Han’›n ailesi, 1958’den 1969’a dek süren iktidar› boyunca son
derece zenginleflmiflti, iflbirlikçileri de öyle. 1977 ile 1989 aras›nda, General Ziya’n›n kolordu komutanlar›ndan en az ikisi eroin ticareti ve silah kaçakç›l›¤›na kar›flm›fllard›. Daha küçük çaplarda yolsuzluk tüm
ast subaylar aras›na yay›lm›flt›. Bu faaliyetlere son vermekte baflar›s›z
olunmas›, pek tesadüfi de¤ildi. Generaller sorun karfl›s›nda materyalist
bir yaklafl›m benimsemifllerdi; bunu ordunun bütünlü¤ünü koruman›n
kolay yolu olarak görüyorlard›. Ya¤ma eflit olarak paylaflt›r›lamazd›,
çünkü bu albaylar ve binbafl›lar aras›nda eflitlikçi e¤ilimleri harekete ge16) Washington’daki basileus ad›na Balkan protektoralar›n› denetleyen Bat›l› askerlerin
ve sivil yetkililerin de haflhafl ticaretinden yararlan›yor oldu¤unu görmek fazla flafl›rt›c›
gelmemeli.
17) 1858-sonras› Raca memurlar›n›n ihtiyaçlar›, Do¤u Hindistan fiirketi yönetiminin bir
özelli¤i haline gelmifl olan, en baflar›l› ajanlardan Robert Clive ile Warren Hastings’in iftiraya u¤ray›p infaz edilmelerine yol açan yolsuzluklar› önlemek için sömürge devleti taraf›ndan karfl›land›. Britanya’n›n Hindistan Ordusu’nun hiyerarflik disiplini üst düzey sivil yöneticiye, genel valiye tabi olmalar›yla birlefliyordu. Bu gelene¤in tek ihlali, Kitchener ile Curzon aras›ndaki meflhur çekiflmeydi. Kazanan Kitchener olmufltu; Londra’ya
geri ça¤r›lan en genç genel valiydi.
84
Tar›k Ali
çirebilirdi; ama ayn› zamanda astlardan Pakistan’›n ‘korumak’ta üstlendikleri kilit rol nedeniyle biraz koruma paras› da esirgenmemeliydi.
Askeri Tehdit mi?
Pakistan’›n gerçekten böyle büyük bir savunma müessesine ihtiyac›
var m›? Haki ideologlar, Bölünme’den bu yana Hindistan’›n daimi bir
askeri tehdit oluflturdu¤unda ›srar ederler. Benim baflka ba¤lamlarda da
savundu¤um gibi, bu gülünç bir yaklafl›md›r.18 ‹ki ülke birbirleriyle üç
kere savafla tutufltular -iki kere Keflmir yüzünden, bir kere de Bangladefl-, üçünde de ilk atefl açan taraf Pakistan oldu. Hindistan ordusu,
1971’de Bat› Pakistan’› alabilirdi, ama siyasal liderler ordunun uluslararas› s›n›r› geçmesine izin vermediler. Bugün her iki ülke de nükleer f›rlatma kapasitesine sahipken, Keflmir meselesinin de baflka bir sorunun
da savaflla çözülemeyece¤i aflikâr. Hindu flovenizminin, safran demagoglar›n hakim oldu¤u bir Hindistan’›n bile Pakistan’› fethetmeye kalk›flmas› zay›f bir ihtimaldir. Bu kimin yarar›na olur ki? Pakistan yerin
alt›nda s›n›rs›z miktarda petrole sahip olsayd›, ifller baflka türlü olabilirdi. Asl›nda, Hindistan korkusunun gerisinde hiçbir mant›k yok. Bu yaln›zca tek bir amaca hizmet ediyor: Ülke çap›na yay›lan ve haki bir egemenlik kuran devasa askeri-s›nai kompleksi ayakta tutmaya.
Gerçekte ordunun bask›nl›¤›na yönelik en büyük tehdit her zaman
kendi halk›ndan gelmifltir. Eski Pakistan’›n gerçekten birlik halinde
oldu¤u tek dönem, Dakka’da, Karaçi’de, Chittagong’da ve Lahor’da ö¤rencilerin, iflçilerin biraraya gelip Mareflal Eyüp Han’› devirdikleri 1969
isyan› s›ras›nda yafland›. Ordu, Bengalli yurttafllar›n› bu ihanetlerinden
dolay› hiçbir zaman affetmedi ve onlar kendi istedikleri lideri seçtiklerinde kan dökmeye giriflti. fiunu özellikle vurgulamak gerekiyor ki,
devleti korumak için böyle büyük mebla¤lar talep eden ordu, asl›nda
onun 1971’de bölünmesinin müsebbibidir.
Ordu art›k tek yönetici kurumdu; ülkeyi tamam›yla hakimiyeti alt›na alm›flt›. Bu daha ne kadar böyle gidebilirdi? O zamana dek, ordu Britanya’dan miras ald›¤› komuta yap›s›n› korumay› becermiflti: Pakistanl›
generaller genellikle Ortado¤u ya da Latin Amerika’ya k›yasla ordunun
18) Bkz. benim kaleme ald›¤›m Pakistan: Military Rule or People’s Power?, Londra ve New
York 1971; Can Pakistan Survive?, Londra 1983.
Haki Renk
85
dokunulmazl›¤›n› pekifltirdiler. Ancak 1960’lardan bu yana çok fley de¤iflti. Subayl›k art›k toprak sahibi seçkinlere ayr›lm›fl özel bir alan de¤il;
subaylar›n büyük bölümü kent kökenli ve sivil yetkililerle ayn› etkilere, ayn› bask›lara maruz kal›yorlar. Ayr›cal›klar onlar›n sad›k olmalar›n› sa¤lad›, ama siyasetçilerin y›k›m›na sebep olan süreçler ifl bafl›nda.
Yak›n geçmiflte ihaleleri ba¤lamak için rüflvet isteyen Nevaz fierif’le kardefli ya da Benazir Butto’yla kocas›yken, art›k kilit projeleri rüflvete ba¤layan General Müflerref’in bürosu.
Askeri bir rejim, Endonezya’da Suharto rejiminin de beyan etti¤i gibi halk›n› yeterince sindirmifl, Washington’dan yeterince güçlü bir destek alm›flsa e¤er, yolsuzluk düzeyinin yükselmifl olmas› -hatta stratosfer
kat›na ç›kmas›- iktidar›n uzun ömürlü olmas›n›n önünde engel teflkil etmez elbette. Peki, Müflerref böyle bir hakimiyet bekleyebilir mi? Müflerref’in diktatörlü¤ünün kaderi, muhtemelen üç temel gücün birbiriyle etkileflimine dayanacakt›r. Bunlardan ilki, ordunun kendi içindeki bütünleflmenin ölçüsüdür. Tarihsel olarak Pakistan ordusu hiç bölünmemifltir
-ne yatay ne dikey olarak- ve Afganistan’a yönelik politikada 180 derecelik bir de¤iflimin ard›ndan sergiledi¤i disiplin, bu dönüfle efllik eden
tatland›r›c›lar ne olursa olsun, flimdiye dek çok etkileyiciydi. Bir gün vatansever bir subay›n ç›k›p da ülkeyi son zorbas›ndan kurtarmas› imkâns›z de¤ildir, bir zamanlar Ziya’n›n gizemli bir biçimde Gehenna’ya gönderildi¤i gibi; ama flu an için böyle bir son mümkün görünmüyor. Taliban’› terk etmenin getirdi¤i afla¤›l›k duygusunu savuflturan yüksek komuta kadameleri, Pentagon’dan gelen talimatlara baflka seferlerde de boyun e¤meyi piflkinli¤e vurma kapasitesine sahip görünüyor.
Peki, ya parlamentonun askeri yönetime muhalefeti? S›k›c› ama,
Ekim’deki seçimin bütün hileleriyle Müflerref’in yarar›na oldu¤u anlafl›lm›fl olsa da, Pakistan’da siyaset sahnesine hakim olan partiler ona
karfl› bir isyan umudu vermiyor. Butto ile fierif ailelerinin yaltaklanmac› oportünizmleri pek s›n›r tan›maz. Peflaver ve Kuetta’da yerleflmifl ‹slamc› cephe daha gürültücüdür, ama daha ilkeli de¤ildir; nakit ve bahflifller çabucak protestolar›n› sat›n al›verir. Halk›n huzursuzlu¤u kitlesel
boyutlarda, ancak etkili bir ulusal ifade kanal›ndan yoksun. Görevdeki
performanslar›n›n Halk Partisi ile fierif’in kli¤inin itibar›n› sonsuza dek
sildi¤ini düflünmek iyi olur, yine de yaflanan deneyimler, rejim bir noktada k›r›lmaya bafllad›¤›nda, daha ilerici bir alternatif yoksa e¤er, bu an-
86
Tar›k Ali
kalar›n küllerinden do¤malar›n›n önüne geçecek pek bir fley olmad›¤›n› gösteriyor.
Bir de flu Amerikan derebeyi var. Müflerref rejimi, bir zamanlar Ziya’n›n nasiplendi¤i bölgesel satrapl›k gibi bir rol üstlenmeye heveslenemez. Pakistan, emperyal bir ayg›t olarak Afganistan’dan d›flland› ve Keflmir’deki yeni müdahalelerden yarar sa¤lamas› da kontrol alt›nda tutuluyor. Ama e¤er ‹slamabad, kuzey s›n›rlar›nda daha edilgin bir durufl benimsemeye zorlanm›flsa, ABD için stratejik önemi de artm›flt›r. Çünkü
Washington, Kâbil’de General Tommy Franks’in deyifliyle ‘gelecek y›llarda’ ABD birliklerince denetlenecek olan kukla bir rejim yaratmak için
devasa bir siyasal yat›r›mda bulundu; Usame bin Ladin ve flûrekas›n› takibin sürdü¤ünü söylemeye bile gerek yok. Pakistan her iki amac›n da
gerçeklefltirilmesi aç›s›ndan hayati önemde bir kanatt›r ve üst düzey yönetimi, Tayland ordusunun Amerika’n›n Hindiçin’deki savafl›na ony›llarca destek vermesi karfl›l›¤›nda ald›¤› türden, hem kamusal hem de
özel cömert ücretler bekleyebilir. Yine de Washington her zaman pragmatiktir ve Ziya gibi Benazir Butto’yla Nevaz fierif’in de Kâbil’deki tasar›lar› için birer hizmetkâr oldu¤unu bilir. Müflerref içeride bir hata yapacak olursa, süzeren onu ac›mas›zca bir kenara itecektir. Pax Americana,
say›lar›na bakmaks›z›n tafleronlar›yla savaflabilir. Pakistan’› bu tafleronlardan kurtarmaksa, 1969 çap›nda bir ayaklanmaya bak›yor.
(Türkçesi: Ebru K›l›ç)

Benzer belgeler