Heykel Sempozyumu: Beşiktaş sanatla aydınlanıyor
Transkript
Heykel Sempozyumu: Beşiktaş sanatla aydınlanıyor
Sayı: Sonbahar ’11/14 Heykel Sempozyumu: Beşiktaş sanatla aydınlanıyor Genç Cumhuriyet’ten kadınlara kalan miras Park Buluşmaları 5 Yaşında Albüm: Y. Mimar Metin Keskin’in çizgileriyle Beşiktaş Sanatçı Gözüyle: Ceyhun Yılmaz Gezgin: Haldun Hürel’le Beşiktaş üzerine Portre: Orhan Veli’nin ilham perisi Bella Eskenazi 02 B+ SONBAHAR Beşiktaş, B+ dergisi ve somut olmayan kültür mirası Y urdumuz sözlü kültürün zengin birikimlerine sahip özel bir 14. sayımız bu anlamda ilgiyle okuyacağınız bir dergi oldu. Her şeyden önce, insanlık coğrafyasıdır. Günümüzün tüketim toplumları pek “Cumhuriyet Mirası”na ilişkin dizimiz sürüyor. Bu sayıda “kadın ve hukuk” ala- çok değerimizi yıpratma, yok etme bedeli karşılığında de- nındaki değişimler, devrimler ele alınıyor. Beşiktaş Belediye Başkanı olarak gö- ğişirken bu birikim de ufak ufak gündelik hayatımızı terk reve başladığım ilk yıllarda yayımladığımız “Cumhuriyet’i Aydınlatan Kadınlar” ki- ediyor. Artık daha az “deyim”, daha az “atasözü” kullanıyo- tabından seçkiler de bu anlatımı pekiştiriyor. Park Buluşmaları 5. yılını kutlarken, ruz. Ninnilerimizi, masallarımızı kentlileştiremedik. Tarihi- Arnavutköy ve Bebek şenlikleri de birer görsel şölen olarak karşınıza çıkacak. mizi, özellikle yakın tarihimizi daha az soruşturuyoruz. Yeni kuşaklar ise bu zenginliğe bir hayli uzak ve yabancı… Suçlu kim, tartışması açmak niyetinde deği- Bu sayıda değerli kentlilerimizle yapılmış birbirinden güzel ve aydınlatıcı söyle- lim. Bu bir bedel ve toplumun bütünü olarak bu bedeli ödüyoruz. Sonuçta sa- şiler var. Bir müzik insanı olarak anımsayacağınız Haldun Hürel’in bir İstanbul dece “değer” hazinemizden bir şeyleri yitirmiyoruz, Türkçemiz de yoksullaşıyor. ve Beşiktaş tarihi uzmanı olduğunu fark edeceksiniz. Ünlü komedyen ve radyo programcısı Ceyhun Yılmaz ise, sahne hayatının gerisinde biriktirdiği özel “Sözlü kültür”ün giderek eksilmesi, yeni kuşaklara yabancılaşması karşısında kimliği ile konuğumuz oluyor. Bir başka söyleşi köşesi ise sanırım çok ilgi çe- UNESCO, son yıllarda yeni bir kültürel koruma programı oluşturdu. “Somut ol- kecek, şiir ve şairlerle dostluk kuranları hayli sevindirecek. Ünlü şair Orhan Veli mayan kültür mirası” kavramı altında yapılan çalışmalar ninnilerden, masallara; Kanık’ın pek çok dizesinin esin kaynağı olmuş Bebekli bir hanımefendi ile, Bel- deyimlerden inançlara kadar çok geniş bir yelpazede ele alınıyor. Ağırlıklı ola- la Eskenazi ile sizleri buluşturuyor B+. rak tarımcı toplumdan miras olan bu birikimlerin üzerine Türkiye, Cumhuriyet mirası gibi yakın tarihimize ait özel bir birikimi de eklemiş bulunuyor. Beşiktaş’ta artık gelenekselleşen etkinliklerimizden biri de Heykel Sempozyumu. Yerli-yabancı genç yontucular tasarımlarını ve imgelerini mermerin sert de- Beşiktaş kenti olarak sözlü kültür ile yazılı ve görsel kültürün birbirine geçtiği bir rinliğiyle Beşiktaş’ta buluşturuyor, kentimiz heykellerle donanıyor. Bu anlam- yerleşmeyiz. Sahip olduğumuz maddi kültür varlıklarının yanı sıra oldukça yay- da, 4. kez düzenlediğimiz Uluslararası Heykel Sempozyumu’nu, sanatçıların gın ve farklı sayılabilecek “somut olmayan kültür mirası”na da ev sahipliği ya- heyecanları ve birbirinden farklı ürünleri ile sunuyor dergimiz. pıyoruz. Kentli yaşayanlarımızın ciddi bir bölümü tarımcı toplumun izleklerine sahip olsa da elbette, tarımcı toplumun maddi izlerini Beşiktaş’ta arayamayız. Küresel güçlerin savaş çığırtkanlığı yaptığı bugünlerde Beşiktaş kenti olarak Ancak ağırlıklı olarak modernleşme tarihimizin ve Cumhuriyet mirasını derin bil- sanatın ve hayata dair bilgilerin evrensel gücüne yaslanarak gelecek için umut- gisine, tanıklığına ev sahibi olmuşuz. larımızı diri tutmanın yöntemlerini oluşturuyoruz. “Değer” yerine “fiyat”ın, “barış” yerine “savaş”ın öne çıkartıldığı, ekonomik krizlerin görmezden gelindiği, Dönemsel olarak bakıldığında gerek modernleşme, gerekse Cumhuriyet dö- pek çoğumuz için hayatın daraldığı, daraltıldığı bugünlerde inadına kültür, ina- neminin izleri, yazılı ve görsel kültür dünyamıza ait olmalı. Ancak yazma alış- dına sanat diyoruz. kanlığı sınırlı bir toplumda -bu arada Beşiktaş kentinde- hâlâ sözle dillendirilen anılar, bilgiler çok fazla. Buna bağlı kişisel arşivler ve belgeler de değerlen- İnanıyorum ki, hepimiz gerilimler yerine sanatın uslu kucağında aydınlık ve dirilmeyi bekliyor. esenlik dolu günlere ulaşabiliriz. Dikkat edilirse B+ Dergisi olarak, bir süredir Beşiktaş’ta yaşayan ve koca bir hayatın tanığı olan pek çok kentlimizle özel söyleşiler gerçekleştiriyor, onların arşivlerinden belge ve bilgiler sunuyor, bir anlamda “sözlü tarih çalışmaları” yapıyoruz. Ulaşabildiğimiz her insanımızın hayata dair tanıklıklarına başvuruyor, bilgi ve gözlemlerini yazıya döküyoruz. İnanıyorum ki bu çalışmalar ileride İsmail ÜNAL Beşiktaş Belediye Başkanı pek çok araştırmaya, araştırmacıya, dönem yazarlarına kaynaklık yapacak. Bir tür “Beşiktaş kenti belleği” oluşturmaya çabalıyoruz. Bu belleğin bir yanı yakın geçmiş ise, bir yanı da günümüze ait. Yan yana getirildiklerinde Beşiktaş kentinin çok renkli, görgülü ve dayanışmacı dokusu ortaya çıkıyor. B+ SONBAHAR 03 26 Kazanım: Ambalaj atıkları mavi konteynerlere “Geri dönüşüm” konusundaki çalışmalara sistemli bir işleyiş kazandırıldı. BEŞİKTAŞ KENTLİSİ’ NİN DERGİSİ Sonbahar ’11 / 14 26 İMTİYAZ SAHİBİ Beşiktaş Belediyesi adına Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal YÖNETİM YERİ Beşiktaş Belediyesi Nisbetiye Mahallesi Aytar Caddesi Başlık Sokak No: 1 34340 Beşiktaş, İstanbul www.besiktas.bel.tr - 444 44 55 YAYIN TÜRÜ Dergi/Yaygın YAYIN KURULU Hasan Özgen, Yüksel Türkili, Görkem Kızılkayak PROJE YÖNETMENİ Hasan Özgen Heykeltıraş: Yıldız Güner Beşiktaş Belediyesi-MSGSÜ 4. Heykel Sempozyumu, Kapak fotoğrafı: Erdem Aydın 02 Başkan’ın Beşiktaşlılara Mesajı 30 GENEL YAYIN YÖNETMENİ Cengiz Erdil GÖRSEL YÖNETMEN Nadir Mutluer YAZI İŞLERİ Cengiz Erdil, Ayla Çiringel, Melis Baydur, Nazan Ortaç, Aybüke Sakaoğlu KOORDİNATÖR Melis Baydur SAYFA YAPIM Engin Ak 06 12 Park Buluşmaları 5. Park Buluşmaları’nda mahalleliler yine geniş bir aileye dönüştü. KATKIDA BULUNANLAR Yalçın Çiringel, Cengiz Kahraman, Osman Bahadır, Zümrüt Yılmaz, Rahim Gökmen Tezer, Bilge Duyar, Ceyda Yılmazdoğan, Funda Demir FOTOĞRAFLAR Görkem Kızılkayak, Erdem Aydın, Alaattin Timur, Burak Kara, Şenol Kaşıkçı, Burak Görgün YAPIM NDR Tasarım ve Reklamcılık Tic. A.Ş. Nisbetiye Mahallesi, Birlik Sokak Akyıldız Sitesi. C Blok No:22/6 Beşiktaş / İstanbul Tel: 0212 284 99 22 BASKI Promat Matbaacılık 0212 622 63 63 Bebek Şenliği Yaz şenlikleri Beşiktaş’ta sayfiye yörelerinin atmosferini yaşattı. 06 Cumhuriyet Kazanımları Genç Cumhuriyet’ten kadınlara kalan miras. EDİTÖR Görkem Kızılkayak SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Ayla Çiringel 30 36 Ustalara Saygı Yeşilçam’ın “başrolü” Beşiktaş. 40 Sanatçı Gözüyle Çok yönlü yetenek Ceyhun Yılmaz’la Ortaköy’de buluştuk. 40 12 20 Portre: Bella Eskenazi “Olmaz ki / böyle de yatılmaz ki” dizelerinin peşinden gidip “Bella”yı bulduk. 44 Albüm: Metin Keskin Çizgilerle Beşiktaş. 54 Bir Semt: Nisbetiye Altmış yıl önce kurtlar iniyordu, şimdi markalar diyarı. BASKI TARİHİ Eylül 2011 20 04 B+ SONBAHAR 54 58 Gezgin İstanbul tutkunu Haldun Hürel’le Beşiktaş’ın dünü ve bugününe dair... 58 64 Saray Koleksiyonları Müzesi Osmanlı Sarayı’nda gündelik hayatın izleri. Artı Bir yaz böyle geçti Merhaba, 64 70 Heykel Sempozyumu Beşiktaş kenti yine heykellerle donatılacak. 70 74 Benim Beşiktaş’ım: Zekai Demir, Levent’teki stüdyosunda Türkiye’nin en profesyonel fotoğrafçılarını ağırlıyor. 74 78 Eğitim 50 yıllık tarihiyle Zübeyde Hanım Anadolu Kız Meslek Lisesi. 82 Kitap Gürol Sözen’in “Anadolu Topraklarında Mozaik” kitabı B+ sayfalarında. 84 Mercek: Abbasağa Parkı Mezarlıktan çocuk parkına dönüştürülen Abbasağa Parkı’nın öyküsü. 86 Haberler Beşiktaş’ta gerçekleşen etkinliklerden özetler... 92 Rehber / 24 saat İki denizi kucaklayan suların birleştiği yerdir Beşiktaş. Boğaz’ın Marmara suları, yukarıya doğru akıp geçerken, Karadeniz’in dip akıntıları yönünü burada değiştirip, Dolmabahçe önlerinden aşağıya doğru kıvrılır gider. İnsanın duyu organlarının hissedemediği suların yolculuğunu şairler görür. Beşiktaş kıyılarından bir çocuğun attığı oltaya İstanbul’un takılacağını ancak şairler bilebilir. araştırmalarıyla tanınan Haldun Hürel ile keyifli bir söyleşi sizleri bekliyor. ‘’Kültür her şeydir’’ diyen Hürel, bir dönem Türk pop müziğine damga vuran 3 Hürel kardeşlerden... Haldun Hürel, kendisini İstanbul’un Don Kişot’u olarak tanımlıyor. 10 parmağında 10 marifet... Bu sözün yakıştığı sanatçılardan biri de Ceyhun Yılmaz... Komedyen, radyo- televizyon program yapımcısı ve şair Ceyhun Yılmaz, hayatının köşe taşlarını dergimize anlattı. Üç ay sular gibi akıp geçti. Bu sayımızda da şairler ve şiirler mekânı Beşiktaş’tan demir alan bir tekne ile zaman yolculuğuna çıkıyoruz. Dolmabahçe Sarayı bünyesinde açılan “Saray Koleksiyonları Müzesi’’ne götürüyoruz sizleri. Osmanlı’nın 1800’lü yıllarından itibaren saraylar mekânı olan Beşiktaş’ın, 200 yıllık sosyal tarihi var müzede. Yıldız ve Dolmabahçe saraylarında Osmanlı hanedanının kullandığı mutfak gereçleri, sofra düzenleri, sağlık ve bakım gereçleri, çocuk giysileri ve oyuncaklar... Bunlar dönem hayatına ışık tutuyor. Türk şiirinin usta şairlerinden Orhan Veli’nin “Uzanıp yatıvermiş sere serpe” diyerek bir anda şiir yazdığı genç kız da sayfalarımızda olacak... Bella Eskenazi röportajını keyifle okuyacağınızdan eminiz. Türkiye’de bazı yerlerde bir heykel düşmanlığı alıp başını giderken, eserler “ucube” olarak tanımlanırken, Beşiktaş heykellerle aydınlanıyor. Beşiktaş Belediyesi’nin katkılarıyla Heykel Sempozyumu’nun dördüncüsü geçtiğimiz günlerde yapıldı. Heykellerin kent yaşamının ayrılmaz bir parçası olduğu yine vurgulandı bu toplantıda. Beşiktaş Belediyesi ile Fındıklı Rotary Kulübü’nün, Piri Reis anısına ortaklaşa düzenlediği heykel yarışmasında birinci olan Murat Özver’in heykeli, Kuruçeşme Cemil Topuzlu Parkı’nda sergileniyor. Eğitim deyince… Beşiktaş Belediyesi, İlçe Halk Eğitim Merkezi’nin katkılarıyla bu yıl da yaz okulu açtı. 2 bin 650 öğrenciye çeşitli sanat ve spor dallarında yaz boyunca eğitim verildi. Zamanı durduran sanat yapıtlarına, tarihi eserlere sahip olan Beşiktaş, aynı zamanda en çarpıcı değişimlerin de mekânıdır. Bu sayımızda Nisbetiye Caddesi’ni mercek altına alıyoruz. İstanbul’un eğlence anlayışında köklü değişiklikler yaratan Nisbetiye Caddesi, alışveriş ve tüketim anlayışını değiştiren öykünün de başkahramanıdır. Bu sayımızda bir İstanbul aşığının öyküsünü bulacaksınız. İstanbul ve sanat tarihi üzerine Ve bir eğitim yuvası. Ortaköy’ün orta yerinde sessiz başarılara imza atan Zübeyde Hanım Anadolu Kız Meslek Lisesi, uzun bir süre güzel sanatlar dalında öğretmen yetiştiren bir eğitim kurumuydu. Anadolu’dan gelen kız öğrencilere sıcak bir yuva olan bu okulun öyküsü de dergimizin sayfaları arasında. Yaz aylarının vazgeçilmezi “Park Buluşmaları” da bu yaz beşinci yaşını kutladı. 1998 yılında “Üçüncü Köprüye Hayır” kampanyası ile adını duyuran Arnavutköy Şenliği bu yıl da coşkuyla kutlandı. Şenliğin artık gelenekselleşen sloganına pek çok İstanbullu da destek veriyor. “Boğaziçi kültürünü yaşatmaya kararlıyız.” Yeniden buluşmak dileğiyle... Hoşça kalın. [email protected] B+ SONBAHAR 05 Cumhuriyet Kazanımları Cumhuriyet’in hukuk ve kadın hakları mirası Yazı: OSMAN BAHADIR Fotoğraf: CENGİZ KAHRAMAN ARŞİVİ Genç Türkiye Cumhuriyeti’nde 1926-1934 yılları arasındaki süreç, kadın hakları yönünden dünya tarihinde bir devrimdir. Bazı Avrupa ülkelerinde bile olmayan seçme ve seçilme hakkını alan Türk kadını, pek çok meslek dalında eğitim basamaklarını tırmanarak aydınlanmada başrolü oynadı. 6 B+ SONBAHAR G enç Cumhuriyet’in bize bırakmış olduğu en büyük miraslardan biri de, 1926 yılında gerçekleştirilen hukuk devriminin sonuçlarıdır. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin, gerek eğitimin yükseltilmesi, gerekse halk sağlığının düzeltilmesi ve korunması alanında gerçekleştirdiği olağanüstü başarıların yanı sıra bir başka başarısı da, 1926 yılında Medeni Kanun’un kabul edilmesiyle gerçekleşen hukuk devriminin ve kadın hakları devriminin yarattığı büyük toplumsal sonuçlardır. Osmanlı devlet geleneğinde İslam dini, sadece bir inançlar bütünü olarak kalmıyor, aynı zamanda hukuk kurallarını da önemli ölçüde belirliyordu. Osmanlı hukuku, tam bir teokrasi hukuku değildi, fakat yine de dini kurallar, halkın toplumsal yaşamını kapsayan hukukun önemli bir kısmını oluşturuyordu. Cumhuriyet, anayasayı ve yasaları dini kuralların dışına çıkartarak, ülkemiz tarihinde ilk kez bütün hukuksal ilişkileri tutarlı, laik ve modern bir hukuk sistemi içinde bütünleştirdi. “O gün, eski bir uygarlığın kapılarının kapandığı, çağdaş ilerleme uygarlığına gidildiği gün olacaktır” Mahmut Esat Bozkurt 1926. Atatürk, 25 Ekim 1925 tarihinde, Ankara Hukuk Fakültesi’nin açılışında yaptığı konuşmada, diğer şeylerin yanı sıra şunları söylüyordu: “Ulusumuz, devrimci değişmelerin doğal ve zorunlu gereği olarak ihtiyaçların değişip gelişmesiyle sürekli olarak değişip gelişme kuralına dayanan dünyevi bir rejim görüşünü hayatın zorunlu koşulu olarak benimsemiştir. Artık devrimin hukuk temellerini atmak; devrimimizin düşünce biçimine ve gereklerine uygun hukukçular yetiştirmek zamanı gelmiştir.” Atatürk’ün bu konuşmasından sadece birkaç ay sonra, İsviçre Medeni Kanunu’ndan yararlanılarak hazırlanan Medeni Kanun tasarısı, 17 Şubat 1926’da Büyük Millet Meclisi’nde kabul edildi. Medeni Kanun tasarısının hazırlanışı sırasında İsviçre Medeni Kanunu, en başarılı ve gelişmiş bir kanun tasarısı olarak görülmüş ve temel olarak ondan yararlanılması benimsenmişti. İsviçre Medeni Kanunu, Türkiye’den önce Japonya’da, Türkiye’den sonra da Çin’de yeni hazırlanan medeni kanunların temelini oluşturmuştu. Medeni Kanun, toplumsal yaşama sadece yeni bir düzen getirmekle kalmamış, fakat aynı zamanda toplumun bütünlüğünü sağlama konusunda Anayasa kadar başarılı bir rol oynamıştır. Medeni kanun yönlendirici özelliği nedeniyle, başka yeni çağdaş kanunların çıkarılmasının yolunu da açmış ve bu çerçevede, kişi ve soyadları, miras kanunu, özel mülkiyet, ticaret kanunları, borçlar kanunu, kanuni olarak oturma yeri gibi çağdaş uygarlıkta önemli yerleri bulunan gelişmelere de kaynaklık etmiştir. Medeni Kanun tasarısının başlangıcında, bu kanunun çıkartılmasında çok büyük emekleri geçmiş olan Adalet Bakanı Mahmut Esat’ın (Bozkurt) bir gerekçe raporu bulunmaktadır. Mahmut Esat bey bu bölümde şunları söylemektedir: “Modern çağda uygar uluslara özgü olan bütün haklarda direnen Türk ulusu bu kanunu almakla, o hakların gerektirdiği bütün sorumlulukları da yüklenmektedir. Bu kanunun yayınlandığı gün Türk ulusu temelsiz inançlardan ve geleneklerden, Tanzimat’tan beri süregelen sallanmalardan kurtulmuş olacaktır. O gün, eski bir uygarlığın kapılarının kapandığı, çağdaş ilerleme uygarlığına gidildiği gün olacaktır.” Erkeklerle eşit haklar, devlet karşısında yasal güvence Medeni Kanun, cumhuriyet ve demokrasi ilkelerini toplum yaşamına uygulamanın en etkili aracı olmuştur. Bu kanunla, yüzlerce yıl padişahlar ve devlet yöneticileri karşısında hiçbir yasal insani hakka sahip olmayan kul mertebesindeki insanlar, eşit haklara ve devlet karşısında yasal güvencelere sahip yurttaşlara dönüşmüştür. Ama bunun kadar önemli olan bir başka şey de, daha önce erkek karşısında yasal olarak hemen hiçbir hakka sahip olmayan kadınların, erkeklerle yasal bakımdan eşit statüye kavuşmaları olmuştur. Bu kanundan önce erkek, birden fazla kadınla evlenebiliyor ve istediği zaman da tek yanlı olarak evliliği sona erdirebiliyordu. Bu kanunun en önemli yanlarından biri, özellikle tek eşli resmi evlenme ailesini kurması ve evlenme ve boşanma ilişkilerini modern ve eşitlik ilkesine dayalı hukuki bir düzene sokmasıdır. Bu kanunla Türkiye’de kadınların önünde ilk defa büyük bir özgürlük alanı açılmış oluyordu. Medeni kanun ayrıca mülkiyet hakları, miras hakları, sözleşme ilkeleri gibi daha birçok sosyal ilişkiler konularında gerekli olan hukuksal ilkeleri çağdaş ilişkiler düzeyine çıkarmış ve böylece toplumda yepyeni bir hukuksal çığır açmıştır. Büyük Kadın Mitingi / 1930 B+ SONBAHAR 07 bir olay değildi. Türkiye’nin kadın hakları konusunda sağladığı büyük gelişmelerin yarattığı ilgi, saygınlık ve heyecandan kaynaklanıyordu. Cumhuriyet hükümeti, Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi’ne her türlü desteği sağladı, Yıldız Sarayı’nı ve Yıldız Parkı’nı toplantılar süresince kongreye tahsis etti. Kongrenin İstanbul’da toplanmış olmasının sonuçları da oldu. Ülkemizde kadın hakları konusundaki toplumsal bilincin daha da gelişmesine yol açtı. 1926 büyük hukuk devrimi, gerek genel olarak Cumhuriyet’in ve demokrasinin ülkemizdeki gelişmesi, gerekse özel olarak kadın haklarının yükselmesindeki rolü bakımından olağanüstü bir gelişmeye işaret eder. Bu büyük hukuk devriminin sonuçlarını, bugün artık geri döndürülemez bir biçimde genç Cumhuriyet’ten miras almış bulunuyoruz. Dünya Kadınlar Kongresi, Yıldız / 1934 1926 yılında Medeni Kanun ile kadınların kazandığı yeni statü ve haklar, kadınların eşitlik ve özgürlük alanlarının daha da genişlemesine yol açmış ve bu gelişmeler, 1934 yılında kadınların milletvekili seçimlerinde de erkeklerle eşit yurttaşlık hakları kazanmaları ile taçlanmıştır. Yararlanılan kaynaklar: 1- Türkiye’de Çağdaş Düşüncenin Gelişimi, Niyazi Berkes, Doğu-Batı Yayınları, İstanbul, 1974. 2- Üç Kuşak Cumhuriyet, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1998. 3- Sağlık Alanında Türk Kadını, Ed; Prof. Dr. Nuran Yıldırım, Novartis Yayını, İstanbul, 1998. 4- Cumhuriyet Gazetesi’nin 8-19 Nisan 1935 tarihli nüshaları. B+ Kadınların seçme ve seçilme haklarını elde etmeleri, 1926-1934 yılları arasında gerçekte çok ilginç bir sürecin sonunda gerçekleşmiştir. Daha 1926 yılından önce, Cumhuriyet’in ilk yıllarında kadınlara öncelikle eğitim ve kamu hizmetlerine girebilme alanında eşitlik sağlanmıştı. Bu yolla kadınların sosyal ve mesleki yaşamda rol almaları amaçlanıyordu. İlk kez 1922-1923 öğrenim yılında İstanbul Darülfünun Tıp Fakültesi, kız öğrenci almaya başladı. Daha önce Tıp Fakültesi’ne kabul edilmedikleri için tıp eğitimi görmek üzere yurt dışına giden Dr. Safiye Ali, Dr. Semiramis (Tezel) gibi birkaç genç kız bu yıllarda yurda dönmüş ve hekimlik yapmaya başlamıştı. 1928 yılında Tıp Fakültesi ilk kız öğrencilerini mezun etti. İffet Naim (Onur), Müfide Kazım (Küley), Hamdiye Abdürrahim (Maral), Sabiha Süleyman (Sayın) ve Suad Rasim (Giz), Cumhuriyet’in yurdumuzda yetişen ilk kadın hekimleri oldular. Başka birçok meslek dalında da kadınlar giderek daha fazla yer almaya başladılar. Bu gelişmeye paralel biçimde, kadınlara toplumsal yaşamda ikinci planda ve bağımlı bir rol veren dinsel kuralların yerini laik kurallar alıyordu. 1926 Medeni Kanunu’yla kadınların evlenme, boşanma, velayet ve veraset gibi konularda erkeklerle eşit haklara sahip olması, bu süreci en çok hızlandıran gelişme oldu. Bunun yanı sıra, sosyal nitelikteki yasalara (örneğin iş kanununa ve emeklilik kanununa), kadınlarla ilgili olarak sağlık açısından daha koruyucu ve gözetici hükümler kondu. Cumhuriyet döneminde kadınların elde ettikleri en önemli kazanım şüphesiz siyasal haklar konusundadır. Ancak bu kazanımların kademe kademe gelişen ilginç bir öyküsü vardır. Kadınların siyasal haklarındaki ilk gelişme Belediyeler Kanunu vasıtasıyla oldu. 3 Nisan 1930’da, kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanıyan Belediye Kanunu kabul edildi. Böylece kadınlar da belediye meclisi üyeliğine seçilebilmeye başladı. Bu hakkın kazanılmasını kutlamak üzere 11 Nisan 1930’da İstanbul’da büyük bir kadın mitingi düzenlendi. 26 Ekim 1933’te ise kadınlara köy ihtiyar heyetleri seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı vermek amacıyla Köy Kanunu’nda gereken değişiklik yapıldı. Böylece artık sıra daha üst düzeydeki siyasi hakların kazanılmasına gelmişti. Türk kadını artık geriye dönülmez yolunda 5 Aralık 1934 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan kanun tasarısı kabul edildi. 7 Aralık 1934 tarihinde, kadınların seçme ve seçilme hakkını kazanmalarını kutlamak amacıyla İstanbul’da kadınlar tarafından büyük bir miting düzenlendi. Dört ay sonra da, 1935 yılının Nisan ayında Uluslararası Kadınlar Birliği’nin 12. kongresi, İstanbul’da toplandı. Kongrenin İstanbul’da toplanması sıradan 08 B+ SONBAHAR 1926 Medeni Kanunu’yla evlilikte resmi nikah zorunluluğu getirildi. “Cumhuriyeti Aydınlatan Kadınlar” Yüzyıllık değişimin fotoğraflardaki öyküsü Yazı: MELİS BAYDUR Fotoğraf: CUMHURİYETİ AYDINLATAN KADINLAR KİTABI Türk kadınlarının verdikleri kimlik mücadelesi hiç kolay olmadı. Beşiktaş Belediyesi’nin yayımladığı “Cumhuriyeti Aydınlatan Kadınlar” kitabı bu zorlu yolculuğu fotoğraflar eşliğinde anlatıyor. Cumhuriyet’in kadın hakları konusundaki mirasını ele aldığımız bu sayıda, Türk kadınlarının bağımsız bireyler olma yolculuklarını fotoğraf kareleriyle aktaran “Cumhuriyet’i Aydınlatan Kadınlar” albüm / kitabından da kesitler sunmak istiyoruz. Beşiktaş Belediyesi, Atatürk’ün ölümünün 67. yılı anısına özel olarak yayınladığı bu kitapla, Türk kadınlarının yaşanan sosyal dönüşümler eksenindeki değişimlerini ve Cumhuriyet ile elde ettikleri kazanımların giyimlerindeki yansımalarını bir albüm olarak sunuyor. Kitapta 1860-1960 yılları arasındaki yüzyıllık süreç, Türk kadınının gündelik hayatından kesitler ve siyah-beyaz karelerle aktarılıyor. ler önüne seren “Cumhuriyeti Aydınlatan Kadınlar”, aynı zamanda giyim-kuşamı değiştiren toplumsal süreçleri tarihsel bir altyapıyla sunuyor ve dünyayı etkileyen moda akımlarının Türkiye’deki yansımalarını anlatmasıyla bir moda tarihi kitabı niteliği taşıyor. Türk kadını Batılı giyim tarzıyla tanışıyor Peçelerin, yaşmakların, kafesli pencerelerin ardından bile, Osmanlı kadını kuşkusuz modaya ilgisiz değildi. Özellikle azınlıkların giyim tarzları, yabancı mürebbiyelerin modaya uygun kıyafetleri, liman kentlerine yerleşen tüccarların eşlerinin giyim-kuşamı, gayrımüslimlerin açmış olduğu dükkânların vitrinleri, Osmanlı kadınlarını Batılı giyim tarzıyla tanıştırmaktaydı. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, kitabın önsözünde değişimin kanıtlarının sunulduğu albümün önemini şu sözlerle açıklıyor: “Bu hızlı değişim ortamında, Cumhuriyetimizin temel değerlerine sahip çıkmak, her zamankinden daha fazla önem taşıyor. Zira rotamızdan sapmamak için temel odak noktalarımıza sıkı sıkıya bağlı kalmak zorundayız.Toplumumuzun nereden gelip nereye gittiği konusunda hepimizin, özellikle de genç kuşakların net bir fikir sahibi olması gerekiyor”. Avrupa moda akımları, öncelikle saray ve çevresindeki kadınlar tarafından uygulanmaya başlanmıştı. Kılık-kıyafetteki bu değişimi, kadınların kamusal alanda varlık gösterebilme taleplerindeki artış izledi. Kadınların bu talepleri arasında çalışma hayatında yer almak da bulunmakta, II. Meşrutiyet döneminde kurulan kadın derneklerinin birçoğu, kadınların hayatlarını kazanmalarına yardım etmek çabasındaydı. Kadınların sosyal yaşama dahil olmalarıyla değişen görünümlerini göz- Kadınlar çalışma hayatına önce posta ve telgraf işlerine toplu halde işe alıB+ SONBAHAR 09 narak başladılar ve iş hayatına girmeleriyle, kamusal alanda varlık gösterdiklerinden, düzgün giyinme gereksinimi hissettiler. I. Dünya Savaşı sırasında ise Türk kadınları ilk kez cezaya uğramadan istedikleri gibi giyinmeye başlamışlardı; çünkü kadın, askere giden kocasının yerine geçmek ve evin geçimini sağlamak zorunda kalmıştı. Bu dönemde kadınlar, devlet memurluğu, hemşirelik yaparak, gaziler için yardım kampanyalarına katılarak toplumsal hayata girdiler ve böylece çarşafı ve peçeyi yaşamlarından çıkarmaya başladılar. Çarşaftan ‘sıkmabaş’a, çarlistondan Hollywood esintilerine... Türk kadınının giyim tarzını belirlemede ayrıca hem gündelik yaşamda karşılaşılan değişimlerin, hem de kitle iletişim araçlarıyla yayılmaya başlayan popüler kültürün etkileri vardır. Örneğin toplumda kısa sürede yaygınlık kazanan “sıkmabaş” adı verilen örtünme biçimi, 1918’de İstanbul’a gelen Beyaz Ruslar’ın, uzun gemi yolculukları sırasında bitlenen saçlarını keserek, başlarına bağladıkları tüllerden esinlenerek ortaya çıkmış ve örtünme açısından bir gevşeme yaşatmıştır. Avrupa ve Amerika’da savaş sonrası özgürleşen kadınların yeni ‘erkeksi’ giyim tarzları ise, 1920’lerde feminenliği reddeden bir akım yaratmıştı. Kadınlığı gizleyen bu moda akımı Türk kadınlarının çarşaf ve peçeden modern kıyafetlere geçiş sürecini yumuşatıcı bir rol oynamıştır. 1925-1928 yılları arasında ise salgın halinde tüm dünyaya yayılan çarliston dans ve ona uygun giysiler, Türk kadınlarını etkisi altına almıştır. Bol ve kalçaya oturan uzun bir üstle sade bir şıklık sunan bu tarz, erkeksi giyinişten, feminenliğe geçişte önemli bir basamaktır. Cumhuriyet devrimleriyle gelen özgürlük 1860 - Ev içinde yaşmak ya da peçe pek kullanılmazdı. Kadınların evden dışarı çıkarken peçelerini mutlaka örtmeleri gerekiyordu. Tüm bu moda akımları Türk kadınlarını etkilese de bu etkiler büyük kentlerde yaşayan kadınların ya da belirli zümrelerin gündelik yaşamına yansıyabilmiştir. Kılık-kıyafette çağdaşlaşmanın tüm ülkeye yayılması ve kadın giyiminin geri dönüşü olmayacak bir şekilde özgürleşmesinin elbette ki asıl sağlayıcısı, Cumhuriyet devrimleridir. Cumhuriyet’le birlikte kadınlarımız, birçok ülkedeki hemcinslerinden önce pek çok alanda hak ve özgürlüğe sahip olmaya başlarlar. Atatürk, Anadolu’nun farklı şehirlerinde yaptığı konuşmalarda kadın haklarını da gündeme getirmekte ve kadının toplum yaşamı içinde sahip olması gereken yerden bahsetmektedir. 1923’te yaptığı İzmir konuşmasında, kadınların toplumdan tecrit edilmemelerini ve eğitilmelerini, örtünme şeklinin ise kadını hayattan, varlığından ayıracak bir şekilde olmaması gerektiğini vurgular. 1925 yılı ise kadınların giyimlerinde özgürlüğün, daha geniş katılımla görüldüğü bir dönemin başlangıcı sayılabilir. Şapka devrimi esas olarak kadınlar için yapılmamış olsa bile, kadınlar tarafından coşkuyla karşılanıp uygulanmıştır. Beşiktaş Belediyesi’nin “Cumhuriyeti Aydınlatan Kadınlar”ı, tüm bu tarihsel süreçlere; öğretmenleri ve ilk milletvekilleriyle Cumhuriyet’in öncü kadınlarına; peçelerin gizlediği yaşamlardan Hollywood esintili Greta Garbo romantizminin hakim olduğu dönemlere ait fotoğraflar sunarken günümüzdeki peçeleri de aralıyor. B+ 1904 - Avrupa modası öncelikle saray ve saraya yakın çevrede olanlar tarafından uygulanırdı. Muare kumaştan dikilmiş ev içi elbisesi ile bir paşa eşi. 10 B+ SONBAHAR 1924 - Kız kolejinde, öğrenciler ve öğretmenleri. Atatürk, 5 Ağustos 1924’te Muallimler Birliği Kongresi’nde yaptığı konuşmasında, karma okullar önererek kadın ve erkek öğretmenler için de aynı çalışma ortamını paylaşmaları ilkesini getirir. 1925 - Çarliston modasının yayıldığı bu yıllarda, saçlar eşarpla başa yapışık bir şekilde toplanır. Bol bedenlerin kalçaya oturduğu elbiselerden sonra, bu kesimler mantolarda da uygulanmaya başlanmıştır. 1930 - Safiye Ayla. Parlak saten kumaşlar, ipek kadifeler, askısız uzun elbiseler sahne kıyafetlerinde sıkça görülmeye başlanır. 1934 - Omuza atılan tilki kürkü, tek omuzu açık giysiler, elbise ile aynı renk kumaştan yapılmış ayakkabılar dönemin gözde moda unsurlarıdır. 1948 - Olgunlaşma Enstitüsü’nden yeni mezun olup Maraş’a atanan 3 genç öğretmen B+ SONBAHAR 11 Etkinlik Yaz aylarının vazgeçilmezi: “Park Buluşmaları” Yazı: B+ Söyleşiler: CEYDA YILMAZDOĞAN, FUNDA DEMİR Fotoğraf: ALAATTİN TİMUR, ERDEM AYDIN Beşiktaş Belediyesi’nin geleneksel hale gelen etkinliği “Park Buluşmaları” beş senedir Beşiktaş’ın yemyeşil parklarında sanatçılarla sevenlerini buluştururken, mahallelilik ruhunu canlandırıyor. 12 B+ SONBAHAR B eşiktaş Belediyesi’nin 2007 yılından bu yana devam eden “Park Buluşmaları” etkinlikleri, bu yaz da zengin programı ile Beşiktaşlılara keyifli yaz akşamları yaşattı. 17 Haziran 2011’de Abbasağa Parkı’nda Bülent Ortaçgil konseriyle açılan ve 8 Eylül’e kadar devam eden etkinlikler Beşiktaş’taki on altı parkta düzenlendi. Beşiktaşlılar “Park Buluşmaları” süresince film gösterimlerinden konserlere, söyleşilerden kabarelere kadar çok sayıda etkinliği ücretsiz izleme şansına sahip oldu. mamaları da imkânsızdı, çünkü etkinliklerin gerçekleştiği 16 park ve meydan tüm Beşiktaş kentine yayılmıştı. “Park Buluşmaları”, Türk sanat müziğinden pop’a; rock’tan Türk halk müziğine sayısız sanatçının konserleriyle, komedi şovlarıyla, kabareleriyle, film gösterimleriyle, herkesin zevkine ve beklentisine uygun çeşitlilikte bir program zenginliğine sahipti. Beşiktaşlılara cep telefonlarına gelen mesajlarla ve mahallelere, park önlerine asılan afişlerle ertesi gün hangi etkinliğin olduğu düzenli olarak duyurulurken, “Park Buluşmaları”nın sıkı takipçileri çoktan etkinlik kitapçığını edinmiş ya da internet sitesindeki programı kaydetmişti. Geleneksel Park Buluşmaları’nın en beğenilen etkinliklerinden birisi de kuşkusuz film gösterimleri. Açık havadaki bu gösterimler, Beşiktaşlılara uzun senelerdir unuttukları eski açık hava sinemaları döneminin ruhunu ve keyfini çocuklarıyla, torunlarıyla paylaşma imkanı sağlıyor. Etkinlik çerçevesinde bu yaz, Hızlı ve Öfkeli, Aşk Tesadüfleri Sever, Karayip Korsanları, Kungfu Panda, New York’ta Beş Minare, Prensesin Uykusu, Aşkın İkinci Yarısı, Yol, Hop, Eyvah Eyvah 2, Av Mevsimi gibi hem yerli hem yabancı filmler Beşiktaşlılarla buluştu. Komediden drama, çocuk filmlerinden aksiyona herkesin beğenisine göre filmler bulabileceği gösterimlere ilgi büyüktü. Bu konserler, söyleşiler, kabareler, film gösterimleri kuşkusuz Beşiktaşlılar için sadece eğlenip, hoş vakit geçirme anlamı taşımıyor. Mahalleliler bu etkinliklerde komşularıyla birlikte, yan yana dans ediyor, ritim tutuyor, söyleşilerde fikir alışverişleri yapıyor, kabarelerde birlikte gülüyorlar. Park Buluşmaları bu anlamda, ailelerin televizyon başında paylaştıkları anları, mahalle geneline yayıyor. Mahalleliler, geniş ailelere dönüşüyor. Hemen her gün bir etkinliğin olduğu ve Abbasağa Parkı, Dikilitaş Muhtarlık Parkı, Ortaköy Meydanı, Ulus Ambarlıdere Parkı, Arnavutköy Satış Meydanı, Ulus Aykut Barka Parkı, Nispetiye Birlik Parkı, Ortaköy Meydanı, Vişnezade Şairler Sofası Parkı, Etiler Uçaksavar Sitesi, Sporcular Parkı, Beşiktaş Meydanı, Çetin Emeç Parkı, Gayrettepe Çevre Kültür Parkı, Vişnezade Şenlikdede Parkı ve Etiler Belediye Sitesi’nde gerçekleşen Park Buluşmaları’nda Beşiktaşlıların kendi evlerine yakın bir etkinlik alanı bula- Etkinlikler çerçevesinde birçok ünlü sanatçı sahne aldı. Beşiktaşlılar; Bulutsuzluk Özlemi, Grup Gündoğarken, Hüsnü Arkan, Sarper Semiz, Burçin Büke, Güvenç Dağüstün, Bülent Ortaçgil, Önder Focan Quartet, Entu, İtaki, Erkan Oğur, İsmail Hakkı Demircioğlu, Baba Zula, Züleyha, Aysun ve Ali Kocatepe, Mavi Işıklar, Birsen Tezer ve diğer birçok sanatçının konserlerinde, sanatçılarla birlikte, hep bir ağızdan şarkılar söylediler. Etkinliklerde çeşitli söyleşiler, komedi şovları ve kabareler de gerçekleştirildi. Tek kişilik gösterilerin konukları Ceyhun Yılmaz ve Levent Erim oldu. Lazutlar Komedi Şov konser önceleri Beşiktaş kentlilerine keyifli anlar yaşatırken, Ataol Behramoğlu ve Cezmi Ersöz söyleşilerinde mahalleliler sevdikleri edebiyatçılarla fikir alışverişi yapma fırsatı buldular. Faruk Şüyün’un düzenlediği, “Ustalara Saygı” etkinliklerinin yaz programları da Park Buluşmaları çerçevesinde gerçekleşti. Park Buluşmaları’nda bu yaz da Beşiktaşlılar mahallelerinde, komşularıyla hayatı paylaşmanın keyfini yaşadılar. Sevdikleri sanatçıların şarkılarına eşlik edip, izleyemedikleri filmleri eski açık hava sinemalarının atmosferinde izleme şansına sahip oldular. Tanıdıkları kapı komşularıyla aynı atıştırmalıkları paylaştılar, tanımadıklarıyla kaynaştılar, yeni dostluklar oluşturdular. B+ B+ SONBAHAR 13 “Park Buluşmaları” bu yıl da mahallelileri geniş bir aileye dönüştürdü. 14 B+ SONBAHAR B+ SONBAHAR 15 “Park Buluşmaları” Beşiktaş’taki on altı park ve meydanda düzenlendi. 16 B+ SONBAHAR B+ SONBAHAR 17 Ali Yazgan (27), Finans Uzmanı Zeynep Tolon (28), Reklamcı Elvan Yavuztürk (44), İngilizce Öğretmeni “İş çıkışı şarabımızı peynirimizi alıp çimlere yayıldık” Ben ilk defa katılıyorum Park Buluşmaları’na. Facebook aracılığıyla haberim oldu. Birkaç arkadaşım da film gösterimlerine gittiğinden bahsetmişti. Bütün etkinlikler çok hoş, açık havada olması nedeniyle değişik bir tadı var. Karşıda pek fazla yok böyle etkinlikler. Eski film gösterimleri, konserler, Sunay Akın, Ataol Behramoğlu gibi önemli kişilerin söyleşileri seneye de olsa keşke. Mümkün oldukça “Park Buluşmaları”na katılmaya çalışıyoruz. Gördüğünüz gibi bugün de işten çıkıp markete uğradık, şarabımızı, peynirimizi, atıştırmalıklarımızı aldık ve çimlere yayıldık. Halimizden anlaşılacağı üzere keyfimiz yerinde. Burada bir yandan şarabımızı yudumlarken diğer yandan Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu gibi iki usta ismi dinleme şansı buluyoruz. Şairler Parkı’ndaki gösterimleri de kaçırmamaya çalışıyoruz. Burada hem konserleri takip ediyoruz hem de arkadaşlarımızla görüşüp buluşmuş oluyoruz. Böylesi kaliteli işler çıkardığı için belediyemize teşekkür ederiz. “Açık havada olmasının ayrı bir tadı var.’’ u z u m u n o f o r Mik . . . k ı t t a z u a r a l n a ş u l u parklarda b Gülizar Konya, (Ev Hanımı, Babaanne-Anneanne) “Torunlarımı evin içinde tutamıyorum, soluğu parkta alıyoruz” Hem anneanne hem de babaanneyim. Torunlarıma ben bakıyorum. Yazın akşam yemeğini yedikten sonra soluğu parkta alıyoruz. Bir yandan torunlarımı oynatıyorum, diğer yandan komşularımla, gençlerle belediyenin bir etkinliği varsa onu takip ediyoruz. Başka türlü fırsatını bulup izleyemeyeceğimiz filmler, söyleşiler evimizin önüne kadar geliyor. Çok memnunum. Park etkinliklerinin önümüzdeki yıllarda da devam etmesini diliyorum. Bir de Şairler Sofası’ndaki çocuk oyun alanını genişletirlerse biz büyükler çok sevineceğiz. 18 B+ SONBAHAR Sinem Seren (28), Mimar Sema Seren (27), Sosyolog “Parka uğramadan eve gitmiyoruz!” Genelde internet sitesinden takip ediyoruz etkinlikleri, bazen de eve gitmeden önce parka uğrayıp bu akşam ne varmış bir bakalım diyoruz. Kadıköy’de oturuyoruz ama öğrencilik yıllarımız Beşiktaş’ta geçti ve buradan kopamadık. Şimdi zaten iş yerlerimiz de burada. Etkinlikler çok güzel geçiyor. Kimse birbirine karışmadan, birbirini rahatsız etmeden keyifli vakit geçirebiliyoruz. Basında Park Buluşmaları Tolga Ercan (22), Öğrenci “İlgi oldukça fazla” Bu, benim katıldığım ilk etkinlik. Konserler her zaman olduğu için söyleşiler daha çok ilgimi çekiyor. Dengeli, güzel bir program mevcut. Açık havada olması da çok güzel. Yazın herkes tatile gidiyor, gösteri saati de biraz geç ama yine de parklar ağzına kadar dolu, etkinliklere gösterilen ilgi oldukça fazla. Ben de Beşiktaş Belediyesi’nin etkinliklerine elimden geldiğince katılmaya çalışıyorum. “Dünya bazen güzellikler içinde...” Bir mahalle Adnan Bostancıoğlu 29 Temmuz 2011 Zengini yoksulu, genci yaşlısı, kadını erkeği ile İstanbul’un dört yanından kendi meşrebince eğlenmeye gelenlerin Beyoğlu’nda belediye terörüne maruz kaldığı saatlerde... Yani restoranların, kafelerin işgaliye bedeli ödeyerek sokağa koydukları masalar, sandalyeler, hiçbir itiraz dinlenmeksizin, hatta insanlar o masalarda yiyip içerken vandalca toplanıp götürüldüğü esnada... Aslında herkesin belediyenin Ramazan hazırlığı yaptığını bilip yüksek sesle dile getiremediği, Beyoğlu’nda içki yasağının zabıta kıyafetli ücrete bağlanmış “pastarlar” eliyle ve polis desteğiyle fiilen yürürlüğe girdiği sırada... Gülçin Akpınar (44), Ev Hanımı “Etkinlikler telefonumuza mesaj olarak geliyor” Beşiktaş Belediyesi'nin düzenlediği birçok etkinliğe katılıyorum. Kültür merkezlerinde olan belgeseller, “Ustalara Saygı” geceleri, film gösterimleri, konserler gibi birçok etkinliğin takipçisiyim. Etkinlikler telefonumuza mesaj olarak geliyor, böylece kolayca haberdar olabiliyoruz. Zaman buldukça katılmaya çalışıyoruz eşimle. Gündemde olan sanatçıları da aramızda görmek çok güzel. Türkü bitti, “Bundan ötesi yok bizde” dedi Erkan Oğur, “Umarım sıkılmıyorsunuz.” Hakiki bir derviş edasıyla curasına eğildi, yeni bir deyişe başladı. Amfiteatrın arkasındaki heykellerin dibine oturmuş delikanlılar topluluğundan biri, konseri organize eden Hayati’ye seslendi: “Başkan! Şu sesi biraz açtır, duyamıyoruz.” Hayati gereğini yaptı. Sanırsınız kamuya açık bir konser değil, dostlar meclisi... Eh, aynı semtin sakini olmanın ötesinde tribün kardeşliği de cabası! Ak saçlı derviş ile her daim sahne arkadaşı gümbür gümbür sesli İsmail Hakkı Demircioğlu geçen akşam Abbasağa Parkı’ndaydılar. Beşiktaş Belediyesi’nin beş yıldır düzenlediği park konserlerinde mahalle sakinlerine harikulade bir gece yaşattılar. Abbasağa’yı seviyorum. Sokaklarını, parkını, sakinlerini, kedilerini, köpeklerini... İstanbul’un orta yerinde insanın içini ısıtan bir mahalle havasının sürüp gittiği ender yerlerden biri... Özellikle parktaki konser akşamları görülmeye değer. Çoğu çevredeki evlerden ayaklarında terlikleri, ellerinde çekirdek paketleriyle çıkıp gelen, küçük amfiteatrı dolduran, yer kalmadığında ağaçların altına, çimenlerin üzerine oturan, bildikleri türkülere eşlik eden, sıkıldıklarında kendi aralarında tatlı tatlı muhabbete dalan mahallelinin, sadece bu semtte hep birlikte yaşıyor olmaktan bile mutlu olduklarını anlamanız zor değil. Murat Gümrükçüoğlu (40), Satış Müdürü “Ücretsiz olması çok güzel” Geçen yıl da katılmıştım birkaç konsere ve film gösterimine. İnternetteki programdan takip ediyorum etkinlikleri. Beşiktaş Belediyesi’nin sanatsal etkinlikleri oldukça başarılı, ancak katılım daha da artmalı. Bu kadar emeğe karşılığını vermemiz lazım. Sonuçta Park Buluşmaları sanatsal bir aktivasyon. Ücretsiz olması da çok güzel. Konserler daha çok ilgimi çekiyor ama söyleşilerde de kendi dalında usta olan kişileri aramızda görmek hoşumuza gidiyor. Konser akşamları, mısırcısı, çaycısı, sucusuyla ufak çaplı bir panayır alanına dönen parkta, teyzeler, amcalar, genç kızlar ve delikanlılar, üstlerinde siyah-beyaz formalarıyla gece yarısına kadar top koşturan çocuklar, hepsi, geçmiş zamanın içinde kaybolup gittiğini sandığınız güzelim mahallelilik halinin -çok şükür- bir yerlerde hâlâ yaşandığını anlatıyor size. Bunu görüp seviniyorsunuz. “Oh be” diyorsunuz, “Dünya bazen güzellikler içinde...” B+ SONBAHAR 19 Portre Orhan Veli’nin ilham perisi: Bella! Yazı: NAZAN ORTAÇ Fotoğraf: GÖRKEM KIZILKAYAK Usta tiyatrocular Yıldırım Yanılmaz ve Altan Akışık’ın bir belgesel projesi için kapılarını çaldıkları Bella Eskenazi, anılarını B+ dergisiyle paylaştı. 20 B+ SONBAHAR K ırklı yılların Türkiye’si... Ülkenin kültür ve sanat hayatına yön veren entelektüelleri Orhan Veli, Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat, Sabahattin Ali, Necati Cumalı, Sabahattin-Bedri Rahmi Eyüboğlu kardeşler, Bedri Rahmi’nin eşi Eren sıkı dostlar... Ünlü gazeteciçevirmen Erol Güney, eşi Dora, baldızı Seza, aynı arkadaş grubunda... Sık sık biraraya geliyorlar; kâh memleket meseleleri konuşuluyor, kâh sanat dünyası... Bu arkadaş grubunun en küçük üyesi, güzeller güzeli Bella... Erol Güney’in küçük baldızı. Orhan Veli’nin, hiç açılamadığı ama uğruna en güzel şiirlerini yazdığı platonik aşkı... Ünlü şair, bir gün Bella’nın Beyoğlu’ndaki evine gidiyor. Bella’nın karşısına oturuyor ve sadece bakıyor. Dakikalarca, tek kelime etmeden, gözlerinin içine bakıyor. Bella, sonunda sıkılıyor bu oyundan “Neden bakıyorsun, ne oldu, bir şey söylesene Orhan” diye üsteliyor. Orhan Veli, bir hışım kalkıyor ve gidiyor. Birkaç saat sonra geri geliyor, bu kez elinde bir şiir, “Oku” diyor. 2011’e dönelim; Bella Eskenazi’nin evindeyiz... Bebek sırtlarındaki evin duvarları Bedri RahmiEren Eyüboğlu’nun tablolarıyla süslenmiş; kütüphanesinde yakın dostları tarafından yazılmış, Türk edebiyatının şaheserleri... Karşısında bir kamera açık... Türk sinemasının ünlü yönetmenlerinden Yıldırım Yanılmaz’ın yönettiği bir belgesel projesi için usta tiyatrocu Altan Akışık soruyor, Bella anılarını anlatıyor, biz dinliyoruz. Bella, Orhan Veli “Sere Serpe” şiirini sizin için yazmış. Onun öyküsünü anlatır mısınız? Ankara’da Sabahattin Eyüboğlu’nun evindeydik. Oraya çok giderdik. Sabahattinler briç oynuyordu. Ben de öteki odadaydım. Eniştem ve ablam akşama geleceklerdi. Orhan da vardı. Zaten ben nerede varsam, Orhan da orada vardı! Orhan nerede varsa, ben vardım! Böyle tesadüf oluyordu galiba... Yatağa uzandım, o zaman liseyi dışarıdan bitirmeye çalışıyorum. Orhan kapıdan baktı, gitti. İmtihanlara giriyordum, Orhan’ı falan düşündüğüm yok. Dokuzuncu sınıfta geometriden kalmıştım. İstanbul Kız Lisesi’ne gidiyordum; herkes bana sorar, “Orhan Veli size aşık olmuş, bundan gurur duymadınız mı?” Valla, ben duymadım! Çünkü gençseniz herkes size aşık oluyor. Neden gurur duyayım? Ben Orhan’ı çok severdim. Çok takdir ederdim, hayrandım. Hayran olunacak çok tarafları vardı. Mesela çok güzel Fransızca biliyordu ama Orhan’ın Fransızca konuştuğunu kimse duymamıştır. Larousse’u alır, “Aç bakalım bu sayfayı” derdi, ezberden bütün sayfayı söylerdi. Bayılırdı insanların kendisine hayran olmasına. Güzel de resim yapardı. “Sabahattin Ali kaçmadan önce bana sordu” Sabahattin Ali’yi de yakından tanıyordunuz. Öldürülmesiyle ilgili bildiğiniz şeyler var mı? Sabahattin Ali bir gün bana telefon etti; “Falan yerde buluşalım, seninle konuşmak istiyorum” dedi. Ben de gittim, buluştuk, oturduk. Çok da gençtim, pek hatırlamıyorum. Bana, “Kaçayım mı, kaçmayayım mı? Ne dersin?” dedi. Ben ne diyebilirim? Kim ne diyebilir? “Kaçmayın” desem hapse girecek ama kaçarsa da herhalde yakalanmadan öldürülme hadisesi var... Önce hafiften “Kaçmayın” dedim. “Ama o zaman hapse gireceğim” dedi! “O zaman kaçın” dedim. Bilmiyorum, o hadise böyle kaldı, B+ SONBAHAR 21 biz böyle konuştuk. Ardından eve geldim, ablam yeni doğum yapmıştı, hasta idi, eniştem ise yurt dışında. Böyle karışık vaziyetlerimiz vardı. Bir ay geçti geçmedi, bu hadiseyi tamamen unutmuştum. Bir akşam kapı çalındı, bıyıklı bir adam geldi. “Ben gizli polisten bilmem kim...” İsmini bilemiyorum, duymadım, galiba hiçbir zaman bilmedim. Misafir ağırlar gibi içeriye soktum, “Buyrun” dedim. Salonda oturdu; “Siz” dedi, “Sabahattin Ali’yi tanıyor muydunuz?” “Evet” dedim. “Pardon siz metresi mi idiniz” dedi. O zaman herkesin arkadaşı, metresi oluyor... “İdiniz” kelimesini biraz yadırgadım. “İdiniz ne demek?” dedim. İçime doğdu, yakalandı diye… “Hayır hiçbir zaman öyle bir arkadaşlığımız yoktu” dedim. “Çok iyi arkadaştık, Ankara’da evime gelirdi, fakat öyle bir şey yoktu” dedim. “Peki, sizi morga götürmek istiyorum. Benimle birlikte morga gelir misiniz” dedi. “Tabii gelirim” dedim. “Gelip sizi alacağım, beraber gideriz” dedi. Ben morg deyince, öyle ölüyü göreceğim diye düşünmemiştim. Fakat adam gittikten sonra beni bir korku aldı. O bey mi size öldüğünü söyledi? Evet; “Biliyorsunuz Sabahattin Ali öldü” dedi. Ne diyeceğimi bilemedim! Zaten ondan sonra, “Sizi morga götüreceğim” dedi. O gittikten sonra şaşırdım, ne yapacağımı bilemedim! Sabahattin Ali’ye ait ne varsa evde, hepsini topladım. Mektuplarını, kitaplarını, ne varsa topladım. Yanımızda bir çamaşırlık vardı, onun ocağında hepsini yaktım. Eve geldim, kimseye bir şey söylemedim. Büyük ablama, Ankara’ya telefon ettim. Böyle böyle oldu dedim, “Şükrü Bey diye bir arkadaşım var, avukattır, onu ara” dedi. Ona telefon ettim. Şükrü Bey, “Biraz bekleyelim bakalım ne olacak” dedi. Tabii adam bir daha gelmedi, ben de Şükrü Bey’i tekrar aramadım. Bu mesele öyle kapandı, bir hayli korktum doğrusu. Biri dedi vurularak öldürüldü, biri dedi dövülerek öldürüldü... Üç kişi kaçmışlar; ikisi kurtulmuş, Sabahattin kaçamamış. Sonra siz arkadaşlarızla bu konuyu hiç tartıştınız mı? Hayır. Ben İstanbul’daydım. Bütün arkadaşlarımız Ankara’ya gitmişti. İstanbul’da danışacak kimse yoktu. Nasıl bir insandı? Nasıl tarif edersiniz Sabahattin Ali’yi? Fiziği biraz Aziz Nesin’e benzerdi. Herkes ona Karpiç’te “Komünist” diye hitap ederdi. Biz, Sabahattin Bey’le hep güler, eğlenirdik. 22 B+ SONBAHAR Öyle mi? Çok pesimist bir duruşu var sanki... Hayır, öyle değildi. Benim karşımda hiç öyle değildi. Şen bir insandı, espriliydi... Başkaları hakkında pek konuşmazdı. Benim içimde de bir ukte kaldı; acaba “Kaçmayın” diye üstünde çok dursaydım kaçmaz mıydı? O sıralar bizim bir arkadaşımız vardı, Halet Çambel. Onun kocası, komünizm yüzünden hapiste yatmıştı. Kanlı çoraplarını alır, bize gelirdi, bizde yıkardı. Hep o sahneyi düşünürdüm, hep aklımda o vardı. Kaçmazsa yakalanma tehlikesi vardı. Nitekim yakalandı, öldürüldü. Yazık oldu! Türkiye onu öldürmekle ne kazandı? Bedri Rahmi ve Karadut’u Benim dalgınlığım çok meşhurdur. Derlerdi ki, “Bella’dan dalgın bir kişi daha var, o da Oktay Rıfat’ın annesi”... Hatta bir gün kocasını tanımamış! Bedri Rahmi’nin büyük aşkı, eşi Eren Eyüboğlu’ndan ayrılarak, Mari Gerekmezyan ile birlikte olmasına tanıklık ettiniz mi? Köy enstitülerinde hocalık yaptı. Evet, ben Mari’yi de tanıdım. Üç sene Akademi’ye gitmiştim. Mari de orada talebeydi. Hoş bir kızdı, neşeli bir kızdı. İyi bir heykeltıraştı. Bedri Rahmi hocası mıydı? Zannetmiyorum. Çünkü Mari, heykel sınıfındaydı. Bedri resim kısmında… Zaten galiba o dönem askerliğini yapıyordu. Bedri Rahmi ile iyi dosttunuz değil mi? Evet, çok. Ben zaten Eren’i 13-14 yaşından beri tanırım. Eren, çok güzel bir kadındı. Romanya’dan gelmişti. Sekiz kardeşlerdi galiba. Diğerlerinden daha farklı bir kızdı, resim yapmak istedi. Annesinden miras kalmış, karar vermiş, Paris’e gidip ressam olacakmış. Orada Bedri ile tanışmış. Galiba Paris’te evlenmişlerdi. Altan Akışık: Büyük Kulüp’te bir toplantıda, Bedri Rahmi’ye bir şiir okumasını söylüyorlar. Eren de yanında. Mari hadisesinden dolayı bir kırgınlık da var. Ama artık o işin kapandığını düşünüyor. Bedri Rahmi, o dönem meşhur “Karadut” şiirini yazmış. Çıkıyor kürsüye, o topluluğun içerisinde, onu okuyor. Okuyunca Eren Eyüboğlu çok üzülüyor, şiirde anlatılan kadının kendisi olmadığını anlıyor... B.E: Karısı olmak istemezdim... Çok büyük bir aşkmış... Evet, gece kalkıp Mari’nin resmini yaparmış... Fazla bir şey bilmiyorum doğrusu. Bildiğim, Bedri Rahmi’nin annesinin onu uyardığı; “Ya karın, ya da Mari” demiş. Siz Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde hocalık da yaptınız... Evet, benden başka hoca kalmadı galiba yaşayan. Ankara’ya gitmiştim. Sabahattin Eyüboğlu beni görür görmez, kardeşi Mualla’ya, “Hadi Bella’yı Hasanoğlan’a götür” dedi. Çünkü o, köy enstitülerine aşıktı. Kalktık gittik. Trenden iniyorsunuz, Tünel-Taksim arası gibi bir yürüme mesafesi vardı. Kimsecikler yok, Mualla ile yürüdük. Sıdıka Hanım vardı köyde, fevkalade yemek pişiriyordu. Kocaman bir şöminesi vardı. Orada hayatımın en güzel yemeğini yedim. Gece orada kalıp, ertesi gün Ankara’ya döndük. Eve geldik, “Sabahattin Bey beni oraya hoca yapacaksınız, para da istemem. Üç lisanı da öğreteceğim” dedim. Kaç yaşındaydınız? Yirmi iki yaşlarındaydım. Sabahattin Bey güldü, “Mualla seni Hakkı Bey’e götürsün, gidin konuşun”. Biz Mualla ile Hakkı Tonguç’a gittik, bizi çok iyi karşıladı, “Bakarız” dedi. Sonradan demiş ki: “Ben bu mesuliyeti kabul edemem. Bir ukala falan gelir, ‘Ayşe-Fatma bulamadınız da, Bella mı buldunuz?’ diye bana kafa tutar. İsmet Paşa ile konuşayım, o kabul ederse olur”... İsmet Paşa’ya gitmiş, “Köy enstitülerine yabancı lisan bilen birini arıyoruz, bulamıyoruz” demiş. İsmet Paşa da, “Koca Türkiye’de yok mu lisan öğretecek olan, alın birini” demiş. “Valla birini buldum ama maalesef ismi Bella” demiş. Paşa da, “E ne yapalım, alın” demiş. Ben böylece Hasanoğlan’a girdim. Çok güzel bir ortam vardı. Öğretmenler bana çok iyi davrandı. Bir gün kütüphaneden çıktım, eve gitmek istedim. Evimiz çok güzeldi, önünde balkonu vardı. Penceresi açıktı, bir de ne göreyim? Benim somyamın üzerinde kocaman bir ayı! Kitaplar var elimde, fener var, atıp her şeyi kaçtım. “Benim odamda bir ayı var, yatağımda yatıyor” dedim, çok gülmüşlerdi! Ne kadar çalıştınız orada? Yaklaşık üç yıl çalıştım. Yeni müdür geldi; Rauf İnan. Tam Hakkı Tonguç’un dediği gibi oldu, adam beni sevmedi. Sordum ona, “Ben ne yapayım” diye, “Ne istiyorsanız onu yapın” dedi. Önce orta sınıfa girdim, sonra zaten yaz geldi, okullar kapandı. Ben de Ankara’ya gittim. Bir daha dönmedim. Karısı olmak istemezdim dediniz... Evet, kim olmak ister! Başka bir kadını seviyor. İkinci bir kadın olmak istemezdim. Geçici bir şey; bir defa olur, iki defa olur, affedilir. Ama ilişki affedilmez. Ben öyle bir ilişki bilseydim, valizimi alır giderdim. Valizimi de bırakırdım galiba... Ama beklemek de bir sanat. Sonra biliyoruz ki, Bedri Rahmi geri dönüş yapıyor, sonuna kadar Eren Eyüboğlu ile hayatını sürdürüyor. Evet Mari, sonra Gros’la evlendi. Çok da genç öldü, tüberkülozdan. Çok yazık oldu, iyi bir sanatçıydı, güzel bir kadındı. “Melih Cevdet Anday’la sinemaya gittik.” Melih Cevdet Anday’la hiç biraraya geldiniz mi? Melih Cevdet Anday’ı tanırım. Ama fazla değil. Kendisi umumiyetle Ankara’da bulunur, sık sık İstanbul’a gelmezdi. Bir defa İstanbul’a geldiğinde, beni yemeğe götürdü. Sirkeci’de yemek yedik birlikte. Daphne du Maurier’in bir filmi oynuyordu. “Madem Sirkeci’deyiz, ne olur sinemaya gidelim” dedim. Çünkü ben yalnız bir kadın olarak o dönemler tek başıma Sirkeci’ye gidemem. Gittik sinemaya, bir locada oturduk, filmi seyrettik. Sonra bir yerde kahve içmiştik, bana şiirlerinden bir-iki tane okudu. Ankara’da daha fazla görürdüm, İstanbul’da pek görmedim. Türkçe’yi güzel kullanan insanlardandı... Evet, güzel bir diksiyonu vardı. Melih, Oktay Rıfat’ın çok iyi arkadaşıydı. Semih Poroy’un Bella Eskenazi’nin eniştesi Erol Güney’e armağan ettiği Orhan Veli çizimi. Bella Hanım'ın evinde çerçeveli bir şekilde duruyor. B+ SONBAHAR 23 “Bebek vasıtasız bir yer olabilirdi” saray Kulübü vardı. Surlar henüz yapılmamıştı. Gerçi güzel oldu onlar... O zamanlar da sosyal hayat için önemli bir semt miydi? Kaç yıldır Bebek’te oturuyorsunuz? 1973’te Bebek’e geldim. Daha 16 yaşında iken de Bebek’te oturmuştuk. O yüzden yine Bebek’e gelmek istedim. O zamanlar deniz o kadar berraktı ki, denize bozuk para atarlardı, çocuklar da dalıp çıkarırdı. Kayıkhanesi vardı, oradan denize girerdim, fenere kadar yüzerdim. Yok, o kadar değil. Beyoğlu sosyal yer idi. Yüksekkaldırım’da oturanlar Taksim’e taşındı, Taksim’den sonra Mecidiyeköy önemli bir yer oldu. Küçük güzel evler vardı, güzeldi Mecidiyeköy. Şimdi ben dünyada inmem oraya! Karşıya geçmek isterseniz, geçemezsiniz falan... Beşiktaş’ı her zaman çok sevdim. Beşiktaş Kız Orta’ya gittim ben. Ve iyi talebeydim. Beşiktaş Kulübü’nün orada, ahşap bir binaydı. Bebek nasıl bir değişim geçirdi? Berbat oldu şimdi Bebek. Hep bina bina... Bebek halbuki ağaçlı, vasıtasız bir yer olabilirdi. Şimdi bina doldu. Bir tek doğru dürüst tretuvarı var. Sağ tarafa ise bütün arabalar doldu. Nasıl anılarınız var buraya dair? Eskiden hep ağaçlıydı, vagonlu tramvay vardı. Mısır sefaretinin önünde Galata- Şimdi neler yapıyorsunuz? Hiçbir şey yapmıyorum, çünkü gözüm görmüyor. Kitap okuyabiliyorum ama dört beş sayfadan fazla okuyamıyorum. Gece de televizyon seyrediyorum. Avrupa da berbat oldu TV olarak. Bizimkilerde münakaşalar oluyor, onları dinliyorum. Bütün dizileri seyrediyorum. Bakıyorum, görüyorum, anlamıyorum falan, hiç mühim değil; hepsini seyrediyorum! B+ Şiire özel ilgisi olan tiyatrocu Altan Akışık, çektikleri belgesel için Bella Eskenazi’ye hem sorular sordu hem aralarda muhteşem sesiyle sohbette konusu geçen şiirleri okudu. “Orhan Veli tam bir İstanbul beyefendisi… Bella’ya aşkını hiç söylememiş” Nereden çıktı bu belgesel projesi? Altan Akışık: Boş zamanımızı bu şekilde değerlendirmeyi düşünüyoruz. Turhan Taşan var mesela sırada. Taşan’ın 2 bin yıl geriye giden bir müzik arşivi var. Bunları belgelemek lazım. Magazinle insanların hayatını ileriye taşıyamazsınız. Bu eksiklik var Türkiye’de. Başkalarının pek farkında olmadığı, ama bizim için önemli olan isimler. Değerli ve önemli insanlar bunlar. Onların kıyıda köşede kalması, aslında erdemli olduklarından, kendilerini ifade etmeye utandıklarından... Biz de bu ortamları yaratmak istiyoruz. Bella, bir başlangıç oldu. Nasıl ulaştınız kendisine? A.A: Çok tesadüf oldu. Ben Kurtlar Vadisi dizisinde oynarken, top- 24 B+ SONBAHAR lumun çok hayranlık duyduğu bir karakter çizmiştim. Bir gün Taksim Meydanı’ndayım, eve gideceğim, metroya doğru yürürken bir bey geldi yanıma. Efkan’mış adı. “Ben sizi çok seviyorum, oturup bir sohbet edebilir miyiz?” dedi. “Tabii” dedim, oturduk. Oradan buradan konuşurken, şiir gündeme geldi. Bana, “Siz Bella’yı tanır mısınız?” dedi. Kim olduğunu biliyorum ama tanımıyorum. “Ben onu 15-20 senedir tanıyorum. Bebek’te oturuyor, isterseniz sizi tanıştırayım” dedi. Bir akşamüstü Yıldırım’la birlikte üçümüz gittik, sohbet ettik. Sonra onu bir şiir söyleşisine davet ettim... Bella’ya yazılmış şiirleri, Bella’ya okumak... Yıldırım Yanılmaz: Evet zaten çıkış noktamız oydu. Orhan Veli’nin dostu olmasının yanı sıra başkalarını tanıyor. Edebiyatımızın çok önemli insanlarını; aynı zamanda siyasi tarihimize ve edebi hayata damgasını vurmuş Sabahattin Ali var mesela, köy enstitüleriyle ilgili çok büyük çabaları, gayretleri var. Bunları dinlediğimiz zaman, “Bir belgesel yapalım” diye düşündük he- men. Çünkü hiç kimsenin yapmadığı bir şey. Biz hiç değilse yapalım, geleceğimize hizmet etmiş oluruz. Sıvadık kollarımızı bu işe giriştik. Bağkur emeklisi... “Biz sizinle akrabayız” dedim, “Ben de Bağkur emeklisiyim”... 641 lira maaşım var! A.A: Bir insanın tanıklığını anlatması, sinema gibi olmuyor. Daha otantik, daha gerçekçi oluyor. Onun ifadelerinden onu daha iyi tanıyoruz. Örneğin, “Anlatamıyorum” şiirinin hikayesini dinledik ondan. Gelmiş, sadece yüzüne bakıyormuş, hiç konuşmuyormuş... Orhan Veli, hiçbir zaman Bella’ya ona aşık olduğunu söylememiş. Y.Y: Ben sizden şanslıyım, ben SSK emeklisiyim! 100 lira fazla alıyorum! Hiç açılamamış mı? Y.Y: Hayır ama hep ipuçları vermiş aslında. Bir de üzerine gidemiyor. Orhan Veli de bir İstanbul beyefendisi. Bella, “Ben 17 yaşındaydım Sere Serpe yazıldığında” dedi. Şiirinde de yazıyor zaten; ulaşamıyor, anlatamıyor. Şiirinde de var o beyefendilik. A.A: “Ben Orhan Veli” diye bir şiiri var, kendini anlatan. Onun sonunda diyor ki, “bir de sevgilim vardır pek muteber; / ismini söyleyemem/ edebiyat tarihçisi bulsun.” A.A: Toplumun yetişmesi, yetenekli, görgülü, bizi ileriye götürecek insanların omuzlarında gider. Yoksa görüntüde gelişmiş ama kafasını geliştirememiş ilkel bir insanla toplumu taşıyamazsınız. O zaman bu tip insanlar önemli oluyor. İnsani gelişimde dünyanın 82’nci ülkesiyiz. Nasıl gelişmişiz o zaman? Sanata, edebiyata, musikiye, tiyatroya, sinemaya hizmet etmemiş insanlarla mı? Y.Y: Şimdi “Çok fazla okumayın, kafanız karışır” diye öğütleniyor yeni nesile. Bu belgeselin maliyetini siz mi üstlendiniz? Sponsorunuz var mı? A.A: Biz işi amatör ruhla yapıyoruz. Bir arkadaşımızdan ışık aldık, başka bir arkadaşımızdan kamera rica ettik, çektik... Y.Y: Biz de bulduk! Edebiyat tarihçisi değiliz ama... Y.Y: Bu aşamaya kadar bir kuruş harcamadık. A.A: Biz de sorduk, “Siz misiniz?” diye... “Bana bir şey söylemedi” dedi. A.A: Öteki türlü, profesyonel olduğun zaman, sorular başlıyor. Bize yakışan projeler peşindeyiz biz artık. Bunda magazin yok, reyting kaygısı yok. Bir de, Sere Serpe’yi canlandırdınız... Y.Y: Bella’ya dedim ki, “Bu şiiri çekmek istiyorum. Sizden rica edeceğim, o şiirin yazıldığı biçim içerisinde nasıl oturuyordunuz? Bir oturur musunuz?” İşte, aynen o pozu verdi! Burada Orhan Veli’yi anlatmak değil bizim derdimiz, Orhan Veli ile Bella’nın bağlantısını anlatmak istiyoruz. Türk edebiyatının önemli şahsiyetlerinden birisinin esin kaynağını anlatmak istiyoruz. A.A: O devrin entelektüel insanları, ama para kazanan, zengin insanlar değil. Zengin değil ama değerli insanlar. Biz şimdi toplum olarak o kadar negatife düştük! Halbuki siz insanı, insan olma sıfatından değerli düşüneceksiniz, sonra maddi tarafı... Şimdi borsada spekülasyon yapılıyor falan; onlar adam da, Orhan Veli adam değil mi? Orhan Veli onlar gibi bin tane! Bu tip insanların değeri başka şeyle ölçülür. Bella da zengin bir insan değil ki, Bella’nın anlattıklarında sizi etkileyen ya da şaşırtan bir olay var mıydı? A.A: Köy enstitülerinde yaşadıklarını dinlemek çok güzeldi. Y.Y: Evet, köy enstitülerinde hocalık yapmak için verdiği savaş beni de etkiledi. Bir şey daha var ki; Türkçesi mükemmel, diksiyonu mükemmel. Artı, hiç belleğini yitirmemiş. Bir ara teknik bir sorundan dolayı çekimi tekrar yaptık. Ben “kamera” derken, aynen bir önceki gibi anlattı. Buna çok şaşırdım, zor bir şeydir çünkü. Bir de Altan, Sabahattin Ali’nin şiirini okurken, “Bella siz bu olayları yaşadınız, bunu yüz ifadenizle canlandırabilir misiniz?” dedim. Yaptı! Yani oyunculuk tarafı da var! İyi ki Bella’yı tanıdık, müthiş bir şey! Büyük bir şans bizim için. Belgeselin yönetmen koltuğunda oturan Yıldırım Yanılmaz, Altan Akışık “Sere Serpe” şiirini okurken, Bella’dan o anı canlandırmasını istedi. Bella bütün sempatikliğiyle poz verdi: “İşte böyle uzanmıştım sere serpe”... B+ SONBAHAR 25 Kazanım Ambalaj atıkları mavi konteynerlere Yazı: B+ Fotoğraf: ARŞİV Beşiktaş Belediyesi nisan ayında imzaladığı üçlü protokolle ambalajların geri dönüşümü konusundaki çalışmalarına yeni ve sistemli bir işleyiş kazandırdı. G eri dönüşüm, yani atıkların başka ürünlere veya enerjiye çevrilmesi ve bunun sistemli bir şekilde gerçekleştirilmesi kuşkusuz bir ülkenin ya da kentin gelişmişlik düzeyini gösteren en önemli unsurlardan biridir. Türkiye’de bu konunun yeterli derecede ele alınmayışı ve “geri dönüştürme” işlemlerinin uygulanmayışı, sosyal duyarlılık sahibi kentlilerde rahatsızlık yaratmakta, yerel ve merkezi yönetim birimlerinden ilgili konuda beklentiler sık sık dile getirilmektedir. Son dönemde çıkan yönetmeliklerle, yani atıkların geri dönüştürme süreçlerinin yasal olarak ortaya konulmasından sonra bu konunun sağlıklı bir şekilde çözülmesi ve sisteme oturtulmasında önemli adımlar atıldı. Beşiktaş Belediyesi de nisan ayında imzaladığı üç ayaklı anlaşmayla ambalaj atıklarının geri dönüşümü konusundaki çalışmalarını yeniledi. “Geri dönüşüm” ya da “geri kazanım”, özellikle küresel iklim değişikliklerinin yol açtığı doğal felaketlerin ardından tüm dünyada hız kazanan “yeşilleşme” 26 B+ SONBAHAR hareketinin içerisinde, doğaya verilen zararın engellenmesini ve doğal kaynakların korunmasını sağlayan bir işlem olarak ele alınıyor. Ayrıca sağlanan enerji tasarrufu, atıklara uygulanan işlemlerden sonra tekrar elde edilen hammaddelerin ticareti ve bu doğrultuda azalan hammadde ihtiyacı gibi boyutlarıyla, “ekonomik bir kazanım” özelliğine de sahip. Bu açıdan gerekli altyapı sistemlerinin oluşturulmasının uzun vadede olumlu sonuçları sadece doğal kaynakların korunmasında değil, ekonomik anlamda da gerçekleşiyor. Her akşam kapımızın önüne koyduğumuz ya da çöp konteynerine attığımız çöp poşetimiz bize ne kadar değersiz gözükse de, o poşetin içindeki “atıklarımız” doğru işlemler uygulandığında son derece değerli hale dönüşebiliyor. Çevre mühendisleri ile geri dönüşüm endüstrisinin içinde yer alanlar çöpün geri kazandırılmasında her safhanın ticari bir değeri olduğunu dile getiriyorlar. Aslında evsel atıkların hepsinin geri dönüşüm sürecine girmeleri durumunda yüzde 80’i geri kazandırılabiliniyor. Geri kalan yüzde 20’yi ise organik atıklar oluşturuyor. Fakat bu atık türü bile kompost haline getirilip gübre olarak kullanılabiliniyor. Peki, kapımıza koyduğumuz çöp poşetimize ne oluyor? Sokaklarımızda gördüğümüz büyük gri ya da yeşil çöp konteynerine giden çöplerin, geri dönüşüme uğrama gibi bir şansları olmuyor, temizlik işlerine bağlı çöp kamyonlarının topladığı poşetler, düzenli depolama sahalarına gidiyor. Aslında düzenli depolama sahalarının oluşturulmuş olması bile yeni ve olumlu bir uygulama. Biriken gazların doğru tahliyesine olanak vermeyen “vahşi depolama” yapılan dönemlerde metan gazı patlamalarında oluşan felaketler çok uzak sayılmaz. Vahşi depolamanın İstanbul’da terk edilmesiyle birlikte AB uyum kriterleri çerçevesinde geri dönüşüm de hızla gelişiyor. Evsel atıkların yaklaşık %35-40’ını ambalaj atıkları oluşturuyor. Örneğin, 2010 yılında, Beşiktaş ilçesinde toplanan toplam 121 bin ton evsel atığın yaklaşık 48 bin tonunu “ambalaj atıkları” oluşturuyor. Bu atık türünün geri dönüştürülebilmesi için ise tüm altyapı sistemleri mevcut. Fakat yüzde 40’ı geri dönüştürülebilecek nitelikte olan evsel atıkların İstanbul’daki ilçelerde en fazla yüzde 5’i geri dönüşüm sistemine giriyor. Geri dönüşüm konusunda henüz yolun başında olunduğu açık fakat bu alandaki aksaklıkları düzeltmek için yeni girişimlerde bulunuluyor, çalışmalar yürütülüyor. Yapılması gereken ise, ambalaj atıklarını, büyük gri ya da yeşil çöp konteynerleri yerine “mavi konteynerlere” atmak. Beşiktaş’ta toplanan 121 ton evsel atığın 48 bin tonunu ambalaj atıkları oluşturuyor. Beşiktaş Belediyesi’nin 15 Nisan 2011’de imza attığı üç taraflı protokol de bu çalışmaların önemli aşamalarından biri. Bu imzadan sonra Beşiktaş ilçesinde toplanan ambalaj atığı miktarı iki katına ulaşmış. Bu anlaşmanın diğer ayaklarını ÇEVKO Vakfı (Çevre Koruma ve Ambalaj Atıkları Değerlendirme Vakfı) ve TAT (Toplama ve Ayrıştırma Tesisi) oluşturuyor. Şu an bölgede 42 adet ve 4 tip kumbara bulunmakta. Belediye yakın zamanda bu kumbaraların tamamını bölgeden kaldırarak yerlerine tek tip 60 adet kumbara yerleştirmeyi planlıyor. Protokolden sonra ayrıca ambalaj atıkları toplama araçları da yenilenmiş. Beşiktaş Belediyesi’nde Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü bünyesinde toplanan geri dönüştürülebilir atıklar, “ambalaj atıkları”, “bitkisel atık yağlar”, Bebek Şenliği'nde geri dönüşüm kutuları Beşiktaşlılara tanıtıldı ve file torba dağıtımı yapıldı. B+ SONBAHAR 27 Mavi ambalaj atıkları konteynerine atılabilen malzemeler: • Plastik su, meşrubat, şampuan ve sıvı deterjan şişeleri, plastik torbalar. • Teneke-alüminyum meşrubat ve konserve kutuları. • Yoğurt, krema gibi yiyeceklerin konduğu plastik kaplar. • Alüminyum folyo kaplı yiyecek ve içecek kutuları. • Karton ve alüminyumdan yapılmış meyve suyu ve süt kutuları. • Her türlü plastik maddeden yapılmış ve geri dönüşüm işareti olan malzemeler. “atık piller ve akümülatörler” olarak üç grup altında toplanıyor. Fakat “bitkisel atık yağlar” ve “atık pil ve akümülatörler” tehlikeli atık sınıfına giriyor. Geri dönüşümleri yapılmasa dahi, bırakıldıklarında ekosisteme büyük zarar verdikleri için toplatılmaları gerekiyor. Beşiktaş Belediyesi’nin yeni imzaladığı protokolün kapsadığı ambalaj atıkları, miktar olarak çok olduğu için geri dönüşüm kavramı içinde en fazla önem atfedilen atıklar sınıfında. Bu gruba, metal (alüminyum meşrubat kutuları, tenekele kutular), kağıt, karton, plastik ve cam atıklar giriyor. Bitkisel atık yağlar ise, biodizele dönüştürülüyor. Beşiktaş Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü bitkisel atık yağlar konusunda sürekli denetime çıkıyor ve restoranlarda yağların lavabolardan dökülmemesi, geri dönüşüm sistemine girmesi için çalışmalar yürütüyor. Atık piller ve akümülatörler konusunda ise “Taşınabilir Pil Üreticileri ve İthalatçıları Derneği” ile birlikte çalışılıyor. Dernek, pil üreticilerinin piyasaya sürdükleri pilin yönetmeliklerle belirlenmiş bir oranının geri dönüşüme kazandırılmasını sağlıyor. Ambalaj atıkları konusunda da ÇEVKO Vakfı benzer bir yapı ve işleve sahip. ÇEVKO Vakfı, Beşiktaş Belediyesi’ne ayrıca eğitim ve bilgilendirme konularında destek sunuyor.Okullara ve sitelere eğitmenlerini yollayarak ya 28 B+ SONBAHAR da site yöneticilerine eğitimler vererek ambalaj atıkları konusunda bilinç oluşturulmasını sağlıyor. Toprağa yüksek toksik etkileri olan e-atıklar (atık elektrikli ve elektronik eşyalar) konusunda henüz bir yönetmelik olmamakla beraber, Beşiktaş Belediyesi’nin bu alanda da projeleri var. Belediye, elektronik atıkların evlerden toplanabilmesi için telefonla ihbar sistemi planlıyor, bu proje gerçekleştiği zaman kısa mesajlar ve internet aracılığıyla Beşiktaş kentlilerine duyurulacak. Geri dönüşüm konusundaki bu adımlar, sistemin yerine oturması, geliştirilmesi ve yaygınlaşmasıyla kuşkusuz daha etkili bir hal alacak. Yönetmeliklerdeki ve işleyişteki hataların, konuya özen gösteren yerel yönetimlerin çalışmaları ve sosyal sorumluluk sahibi kentlilerin destekleriyle hızla çözülmesi hedefleniyor. Geri dönüşüm konusunda olumlu bir gelişme ise 2013 yılından sonra bu sistemin zorunlu hale getirilecek olması. Yeni yasa ile ayrıca, 2013 yılından itibaren ambalaj atığı taşıyan çöp kamyonlarının düzenli depo sahalarına döküm yapmasına da izin verilmeyecek. B+ Attığınız bir ambalaja ne oluyor? 1- Çöpe atarsanız: • Doğada yok olması çok uzun süren naylon çöp poşetiniz ile birlikte gri çöp konteynerine gider. • Temizlik işlerine bağlı çöp kamyonları ambalaj atığınızı toplar. • Toplanan atıklar, ara depolama istasyonlarına, oradan da düzenli depolama sahasına boşaltılır. • Düzenli depolama sahasında istiflenen atığınız, yüzlerce, binlerce yıl yok olmadan doğayı kirletir. 2-Geri dönüşüm kutusuna atarsanız: • Belediyeyle çalışan toplama ayrıştırma tesisinin araçları ambalaj atığınızı toplar. • Tesislerine götürerek, mavi geri dönüşüm konteynerlerindeki atıkların ayrıştırmasını gerçekleştirir. • Ayrıştırılan ürünler, türlerine göre geri dönüşüm tesislerine (GDT) yollanır. • Geri dönüşüm tesislerinde belirli işlemlerden geçen ambalaj atığınız yeni bir hammadde olarak tekrar üretim sürecine girer. B+ SONBAHAR 29 Şenlik Akıntıya karşı şenlik havası: Arnavutköy Şenliği Yazı: MELİS BAYDUR Fotoğraf: ALAATTİN TİMUR Direnişin ve dayanışmanın gelenekselleştiği mahallede Arnavutköy Şenliği 14. kez şarkılar ve danslarla kutlandı. B eşiktaş’a yazın gelişini duyurur Arnavutköy Şenliği... Sadece ısınan havaları değil, mahalle dayanışmasını ve direnişi de hatırlatır. Tarihsel ve geleneksel dokusunu korumuş sokakları, balıkçıları, köftecileri, kafeleri ve sahil şeridindeki yürüyüş yoluyla sıcak ve renkli bir mahalle olan Arnavutköy, inşa edilmesi planlanan 3. Boğaz köprüsüne karşı sakinlerinin 1998’den beri gösterdikleri tepkiyle de dikkatleri üzerine çekmişti. Sanatçılarla, sivil toplum kuruluşlarıyla ve tüm duyarlı İstanbullularla bu direniş çerçevesinde düzenlenmeye başlanan Arnavutköy Şenliği bu sene on dördüncü yaşını kutladı. Beşiktaş Belediyesi ve Boğaziçi Arnavutköylüler Derneği’nin birlikte düzenledikleri Geleneksel Arnavutköy Şenlikleri, 15 Mayıs 2011’de Arnavutköy Satış Meydanı’nda gerçekleştirildi. Şenlikte Hüsnü Arkan-Birsen Te- 30 B+ SONBAHAR zel ikilisi, Rasgele Grubu, Sarıyer Halkevi Gençlik Korosu, Beyoğlu Musiki Cemiyeti ve Kosta-Tuba ikilisi şarkılarıyla sahne alırken, Orgeneral Kami Güzey İlköğretim Okulu’nun ve Beşiktaş Belediyesi halkoyunları ekiplerinin dansları şenlik alanını hareketlendirdi. Birbirinden renkli ve çeşitli standlarıyla dikkat çeken şenlikte Boğaziçi kültürünü yaşatmaya kararlı Boğaziçi Platformu’nun kuruluşu da kutlandı. Kent içi ulaşımda deniz ulaşımının payının arttırılması, iskelelerin daha verimli kullanılması ve Boğaziçi’ndeki çeşitli koylara yapılması planlanan marinaların engellenmesi için mücadele veren platformun bu taleplerini ilköğretim okulu öğrencileri Arnavutköy’ün bir simgesi olan çilek şeklindeki dövizleriyle duyurdu. Şenlikte ayrıca Evin İlyasoğlu, eski Arnavutköy günlerini aktardığı Teodora’nın Düşmanları adlı kitabını okurları için imzaladı. B+ Boğaziçi’nin kalbi Arnavutköy’de atıyor. B+ SONBAHAR 31 Parkta yaz coşkusu Bebek Şenliği Yazı: MELİS BAYDUR Fotoğraf: ERDEM AYDIN Bebekliler Derneği ve Beşiktaş Belediyesi tarafından düzenlenen Bebek Şenliği bu yaz da üç gün boyunca Bebek’te panayır havası yaşattı. Y az ayları, çoğu kentli için, tatil beldelerine kaçış anlamı taşısa da, Beşiktaşlılar, açık hava konserleri, şenlikleri ve park buluşmaları gibi birçok etkinlikle kent içerisinde sayfiye yörelerinin atmosferini yaşayabiliyor. Bu etkinlikler arasında kuşkusuz gittikçe daha fazla popülerleşen ve sadece Beşiktaşlıların değil, tüm İstanbulluların yoğun ilgi gösterdiği Bebek Şenliği ayrı bir yere sahip. Bu yıl, 3-5 Haziran 2011 tarihleri arasında altıncısı düzenlenen Bebek Şenliği’ne katılım yine diğer yıllarda olduğu gibi oldukça yüksekti. Beşiktaş Belediyesi ve Bebekliler Derneği’nin işbirliği ile düzenlenen şenlikte alışveriş standlarından, ünlü sanatçıların konserlerine, çocuklar için düzenlenmiş atölyelerden, yemek-gurme standlarına kadar her şey vardı. Özgün tasarımlarını sergileyen modacıların yanında, Bebek Şenliği’nin gelenekselleşmiş bir parçası olarak Moda Tasarımcıları Derneği’nin Galatamoda standları da sahil şeridi boyunca uzanmıştı. Abiye kıyafetlerden sade tasarımlara Bahar Korçan, Gamze Saraçoğlu, İdil Tarzi, Tuvana Büyükçınar 32 B+ SONBAHAR gibi ünlü tasarımcıların kreasyonlarından parçalar Galatamoda çerçevesinde satışa sunuldu. Modayı yakından takip edebileceğiniz bu modern pazarlarda soyunma kabinleri bile hazırlanmıştı. Kıyafetler dışında en çok rağbet görenler kuşkusuz takı ve hediyelik eşya standlarıydı. Şenlikte zaman zaman boğucu seviyeye ulaşan kalabalığa rağmen, ürünlere göre sıralanmış, gruplandırılmış düzenli standlar, gezenlerin işini oldukça kolaylaştırıyordu. Gezmekten yorulanlar ise asırlık ağaçların gölgesinin düştüğü çimenlik alanda, geniş minderler üzerinde deniz havasını içine çekiyordu. Şenlikte ayrıca çocuklar için de çeşitli atölyeler ve etkinlikler vardı. Kendileri için ebru çalışmalarından seramik atölyelerine hem eğitici hem eğlendirici birçok aktivite düzenlenen çocuklar, şenlik alanında farklı eğlenceler bulmakta da zorlanmıyordu. Park içerisindeki fıskiyelerin sularında zıplamak ve oyunlar oynamak, eğlenceli ve serinletici bir aktivite olarak çocukların daha fazla ilgisini çekiyor gibiydi. Şenlik alanında bir bölüm de sivil toplum kuruluşlarına ayrılmıştı. Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı’ndan Yakamoz Sosyal Yardımlaşma Derneği’ne, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nden Yedikule Hayvan Barınağı’na birçok dernek ve sivil toplum kuruluşu da seslerini duyurmak ve derneklerini tanıtmak amacıyla şenliğe katılmıştı. Ayrıca iştah kabartan şekerlemeciler, etrafa hoş kokular yayan sabuncular, tarladan eve teslim yapan Bebekli manavlar da standlarıyla şenliğe renk kattı. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’ın katılımıyla 3 Haziran 2011’de başlayan şenlikte birçok ünlü sanatçı da konserler verdi. Şenliğin ilk günü Carnaval Turco ve Elif Çağlar, ikinci gününde yine Carnaval Turco ve Melis Danişmend, üçüncü gününde ise Social Inclusion Band ve Rebel Moves Bebek Parkı’nda sahne aldı. Ayrıca şenliğin ikinci günü gazeteci yazar Mustafa Mutlu “Rica etsem saçımı okşar mısın?” isimli kitabını imzaladı. Şenlik için İstanbul’un dört bir yanından gelenlerin ortak düşüncesi, şenliğin bir panayır havasında geçtiği yönündeydi. B+ Boğaz’ın en renkli şenliği altı yaşında B+ SONBAHAR 33 Stand sahipleri neler dediler? Ahu Kahraman Yıldırım m Kurumları) (Yamaha Class Müzik Eğiti at ve çok keyifli! Bebek'te yaşamak çok rah bu sene ilk defa liyet göstermekte, şenliğe Okulumuz iki senedir faa eki Bebek ruyorum hatta geçen sen otu k'te be Be de n Be k. katıldı zik okulumuzda rneği'ne üye olmuştum. Mü Şenliği'nde Bebekliler De aylık bebekten, itime ağırlık veriyoruz. Dört temel olarak okul öncesi eğ birlikte eğitim veiz var. Çocuklara aileleriyle 60 yaşına kadar öğrencim liğe katılmaktabirlikte çalışıyoruz. Bu şen uk oc a-ç bab neAn . ruz riyo da Bebek'te. ıtabilmekti. Zaten okulumuz ki ilk amacım okulumuzu tan te; Bebek'te hemen sonra taşındım bu sem Ben çocuk sahibi olduktan at ve çok keyifli. gezmek, yaşamak çok rah Aytül Ökten (Yakamoz Sosyal Yar dımlaşma Derneği) Bebek Şenliği kendimizi tanıtabil memiz için önemli bir fırsat! Ahmet Ergelen (Payda ) Arnavutköylüler Dern eğ Üç senelik bir derneğiz. Farklı pro jelerimiz var fakat ağırlıklı olarak eğitim alanında faaliyet gösteriyoru z. İstanbul'da ve Anadolu'nun çeş itli kentlerinde kütüphaneler yaptırıy oruz, ihtiyaçlarını karşıladığımız aile lerimiz de var. İki senedir Bebek Şenliği'ne katılıyoruz. Bebek Şen liği bizim gibi derneklerin kendilerini tanıtabilmesi için önemli bir fırsat. i ve Bebekl iler Derneği el ele! Biz Payda olarak bu sene ilk kez Bebek Şe nliği'ne katıldık. Bebe ler Derneği'nin davetiy klile açtık standımızı. Be n ay nı za ma nd a Ar navutköylüler Derneği'nin de yönetim kurulundayım , Bebekliler Derneği'yle yan yana, beraberliğimi z devam ediyor. Bizim Payda olarak amacım diğer kadın emeğini de ız, ğerlendiren STK'larda n far klı ola rak , bunu zaten yapan kuruluş ve dernekleri tek bir çatı alt ınd a bu luş tur arak ortak bir satış platformu olu şturmaya çalışmak. Be lli bir sinerjiyle tüm bu sivil toplum kuruluşlarının om uz omuza çalışmaların ı sağlama gayesindeyiz . 34 B+ SONBAHAR Jale Hürdoğan (Janucha) Karnaval havasında geçiyor! 13 senelik moda tasarımcısıyım fakat kendi markamı son 1.5 senedir yapıyorum, butiğim Topağacı'nda. Bebek Şenliği'ne Moda Tasarımcıları Derneği Galatamoda çerçevesinde katıldım. Biliyorsunuz son birkaç senedir Bebek Şenliği'ne dernek Galatamoda olarak katılıyor. Kendi Galatamoda etkinliğimiz de var, o da Bebek Şenliği'nden hemen sonra başlıyor. Şenlik çok güzel, çok kalabalık, karnaval havasında geçiyor, müzik olsun yemekler olsun her şey çok güzel. İlgi çok büyük. Alev Ece Doğan (Aslıalev) atikleşiyor ve Şenlik her sene daha sistem daha güzelleşiyor! deşimle beraber kurduk. di markamız, kız kar Aslıalev markası bizim ken yapıyoruz, mizi açtık. Kişiye özel üretim lye atö di ken ce ön ar kad Altı ay ruz. Geçen sevar. Şenliğe ikinci kez katılıyo perakende ürünlerimiz de nlik biraz göan ve başarı sağlamıştı. Şe dım ran k ço e biz z ımı nd neki sta kliler çok iyi çalıbir organizasyon fakat Bebe nüllü çalışmalara dayanan iyor ve daha r sene daha da sistematikleş He . ika har yon zas ani org şıyor, i Bebek'te açoturuyorum fakat atölyemiz güzelleşiyor.Ben Levent'te k moda için imizi düşünüyorum, Bebe diğ ver ar kar bir ğru do k tık. Ço ben de Bebekunda. En yakın zamanda önemli bir merkez olma yol li olmak istiyorum. B+ SONBAHAR 35 Ustalara Saygı Yeşilçam’ın ustaları Beşiktaş’ı anlatıyor Yazı: MELİS BAYDUR Fotoğraf: ERDEM AYDIN Arşiv Fotoğrafları: CENGİZ KAHRAMAN “Ustalara Saygı” etkinliklerinin bu kez onur konuğu Beşiktaş’tı. Gecede Beşiktaş’ı onurlandıranlar ise “Yeşilçam ustaları”… B eşiktaş Belediyesi’nin “Ustalara Saygı” etkinlikleri altı sezondur sinema, futbol, müzik, edebiyat ve sanat dünyasının duayenlerini kış aylarında Akatlar Kültür Merkezi; yaz aylarında ise Abbasağa Parkı, Ortaköy Meydanı, Arnavutköy Satış Meydanı gibi buluşma noktalarında ağırlıyor. Alanlarında önemli başarılar elde etmiş ve genç nesillere yol gösterici olmuş bu değerli isimlerin onuruna düzenlenen gecelerde, birçok ünlü sima da ustalarına duydukları saygı ve şükranı izleyicilerle paylaşıyor. Faruk Şüyün’un düzenlediği “Ustalara Saygı” etkinliklerinin bu sezondaki ilk programı Arnavutköy Satış Meydanı’nda 11 Temmuz 2011’de gerçekleşti. Bu kez onur konuğu “Beşiktaş”tı... Gecede Beşiktaş’ı onurlandıranlar ise “Yeşilçam ustaları”... “Yeşilçam’ın Ustaları Beşiktaş’ı Anlatıyor” adıyla düzenlenen etkinlikte Yeşilçam’ın altın döneminin yakın tanıkları Arda Uskan, Mine Soley, Temel Gürsu, Canan Gürsu, Selahattin Koca ve Yılmaz Atadeniz Beşiktaş’ın film serüvenlerinde nasıl “başrol”ü oynadığını anlattılar izleyicilere... 36 B+ SONBAHAR Gecede, arşivci Yahya Karadaş’ın derlediği farklı dönemlere ait Yeşilçam filmlerinden bölümler beyaz perdeye yansıtıldı. Gösterimlerin açık havada yapılması ve gösterilen filmlerin eski açık hava sinemalarının olduğu dönemlere ait olması, siyah-beyaz kareler ve gecede parlayan eski Yeşilçam yıldızları oldukça nostaljik bir atmosferin oluşmasını sağladı. Etkinliğin konusu olan, Beşiktaş’ın Yeşilçam için ne ifade ettiğinden önce, biraz Yeşilçam ya da sinema Beşiktaş için ne ifade ediyor, ondan bahsedelim. Beşiktaş’ta sinema uzun yıllar toplumsal yaşamın vazgeçilmez bir parçasıydı. Semtte, 1914’den bu yana 30’un üzerinde kışlık ve yazlık sinemanın varlığı saptanmış. 1970’lerin başında Mıstık Sineması, aynı yıllarda açılan Yumurcak Sineması yakın kent tarihimize renk katan ve çoğumuzun hatırlayacağı, ya da en azından bahsedildiğini duyduğu önemli sinemalardı. 1970’lerin başında doruk noktasına varan sinema sanayii yine 1970’lerin ikinci yarısında inişe geçip, 1980’lerde yerini bütünüyle televizyona bırakınca sinema salonları da tüm kent genelinde olduğu gibi yavaş yavaş silindi Beşiktaş’tan... İşte bu kültür mirasını anmaya da vesile oldu “Ustalara Saygı” gecesi. “Ortaköy’deki Suat Sadıkoğlu’nun köşkü bir nevi plato olmuştu. Filmcilerin biri girer biri çıkardı.” Yeşilçam’ın “başrolü” Beşiktaş Faruk Şüyün’un “Bu hafta evsahibimiz ve ustamız Beşiktaş. Beşiktaş’ı o dönemin görüntüleriyle hatırlayacağız” sözleriyle başlattığı gecede, ilk görüntüler 1958 yılına aitti. Arnavutköy’ün 1958’deki görüntülerini izlerken Yeşilçam’ın ünlü emektarları da eski Beşiktaş’ı ve Beşiktaş’taki anılarını paylaşmaya başladılar izleyicilerle. Fonda ise “Gelmişim Beşiktaş’a, burasını severim, Beşiktaş’ım çok yaşa” türküsü duyuluyordu... Ardından 1962 tarihli bir Hulki Saner filmi yansıtıldı beyaz perdeye: Gol Kralı Cafer. Suphi Kaner ve Serpil Gül göründü 1960’ların Dolmabahçe’sinde. Onlarca Yeşilçam filminin yönetmenliğini yapmış olan Temel Gürsu girdi söze. Türk filmcileri olarak Beşiktaş il- çesinin kendileri için çok önemli bir yeri olduğunu söyleyen Gürsu, Yeşilçam oyuncuları arasında her gün söylenen “Sabah 7 Kabataş” tabirinden söz etti. Film çalışması olan dönemlerde herkesin saat 7’de Kabataş’ta buluştuğunu, bunun bir kaide olduğunu anlatan Gürsu, daha sonra Bebek’e doğru çekim nerede yapılacaksa ona göre hareket ettiklerinden bahsetti. “Beşiktaş’ın sahil yolu doğal platomuz durumundaydı” Temel Gürsu ayrıca, Beşiktaş’ın Yeşilçam’ın doğal platolarının başında geldiğini söyledi. Dolmabahçe Saat Kulesi’yle, Boğaziçi sahiliyle, köklü konaklar ve zarif köşklerinin iç mekånları ile hem sokakları ve caddeleri kullanılan, hem de tarihi şık yapılarına setler kurulan vazgeçilmez bir semt olarak bahsetti Beşiktaş’tan. Sol baştan: Arda Uskan, Mine Soley, Faruk Şüyün, Yahya Karadaş, Temel Gürsu, Canan Gürsu, Selahattin Koca B+ SONBAHAR 37 Bu sıralarda Sezer Sezin’in “Şoför Nebahat ve Kızı” filminden sahneler yansıtılıyordu beyaz perdeye... Cüneyt Arkın ve Filiz Akın 1964 tarihli bu filmde, Yıldız Sarayı’na giden yolda göründü. Şimdilerde Conrad Oteli’nin olduğu bu işlek yol, oldukça sakin gözüküyordu. laka olurdu. Hatta karşılıklı çalıştığımız zamanlar da çok oldu. Bebek’te de Arif Hanoğlu’nun köşkü çok sık filmciler tarafından kullanılırdı. Bu yüzden Kabataş’tan bu tarafa olan yerler bizim platomuz durumundaydı.” İlk renkli filmlerden olan 1970 tarihli bir “Turist Ömer” filmi oynatılmaya başlandı sonra perdede... Hulki Saner imzalı filmde bu defa “renkli” Beşiktaş görüntülerini izledi gecenin konukları. İlerleyen dakikalarda tüm o imkânsızlıklar içinde çektiği aksiyon filmleriyle Yeşilçam’a damgasını vurmuş bir yönetmen olan Yılmaz Atadeniz’de katıldı konukların arasına. Arnavutköy’de gerçekleşen gecede Arnavutköylü olduğunu belirterek başladı söze, tüm gayrımüslim esnafla büyük bir aile gibi yaşadığı dönemlerden, ayın 14’ünde yaptıkları kayık sefalarından bahsetti Atadeniz. Mine Soley de tam 36 senedir Beşiktaş’ta oturduğunu paylaştı konuklarla. Cüneyt Arkın ve Filiz Akın Yıldız Sarayı yolunda, "Şoför Nebahat ve Kızı" (1964) Fragmanları gösterilen Yeşilçam filmlerinin çoğunda Ortaköy-Bebek arasındaki köşkler tüm ihtişamlarıyla oyuncuları ağırlıyordu. Çoğu filmde gözüken bu köşklerden söz eden Gürsu, Beşiktaş’ı neden “milli platoları” olarak gördüklerini de açıklıyordu: “Örneğin Suat Sadıkoğlu’nun, Boğaz köprüsü yapılırken, köprünün ayağı geçtiği için istimlak edilen Ortaköy’deki köşkü, oldukça popüler bir Yeşilçam setiydi.” Gürsu, sözlerine şöyle devam etmekteydi: “Sadıkoğlu’nun köşkü bir nevi plato olmuştu. Filmcilerin biri girer biri çıkardı. Ben de ikinci filmim olan Zeynep Değirmencioğlu’nun oynadığı “Hayat Sevince Güzel” isimli “Ayşecik” filmimde burada çalışmıştım. Suat Sadıkoğlu bir armatördü, filmcileri çok severdi, kucak açmıştı onlara. Sadıkoğlu köşkünün karşısında da Selahattin Bey’in köşkü vardı. Eğer birinde film çalışması yoksa diğerinde mut- 38 B+ SONBAHAR Çoğu Yeşilçam filminin popüler buluşma noktası; Dolmabahçe Saat Kulesi ve Beşiktaş sahili Fotoğraf: ALAATTİN TİMUR Yılmaz Atadeniz’in, başrolünü İrfan Atasoy’un oynadığı 1971 senesinde çekilen bir filmi gösterilmekteydi bu kez. Atadeniz’in filminde yapım halinde olan Boğaz köprüsünün sadece korkuluğu yansıyordu beyaz perdeye. İrfan Atasoy ise köprünün mühendisi rolündeydi... Gecede, Şerif Gören’in yönetmenliğini yaptığı “Derdim Dünyadan Büyük” isimli 1978 tarihli Orhan Gencebay filmi gösterilirken, Yeşilçam’da sayısız filmde görev yapan Selahattin Koca aldı sözü, Beşiktaş’ta Sait Çiftçi’nin arkasındaki bir gecekondu bölgesinde geçen filmin final sahnesindeki gecekonduların yerinde artık gökdelenlerin yükseldiğini söyledi. Beşiktaş kentinin hâlâ nostaljik dokusunu koruyan mahallesi Arnavutköy’de gerçekleşen buluşma, birçok film eşliğinde devam etti... “Yeşilçamlı ustalar” defalarca izleyip sıkılmadığımız bu filmlerin sırrının, samimiyet olduğunu vurguladılar birbirlerinin peşi sıra. Beyaz perde “karardığı” zaman da sohbetler kesilmedi. Etkinliği izleyenler, çocukluk-gençlik anılarını paylaştılar bu kez. “Usta” Beşiktaş ise konuklarını çilek kokusuyla olmasa bile, Boğaz’dan gelen lodos esintisiyle ağırlamaya devam etti. B+ Mine Soley ve Yılmaz Atadeniz B+ SONBAHAR 39 Sanatçı gözüyle “Şiir ve mizah ayrı yerde yaşamıyor” Yazı: NAZAN KARA Fotoğraf: BURAK KARA O bir komedyen, oyuncu, radyo-televizyon programcısı, şair ve bir Beşiktaş sakini... Gösterileriyle üç yıldır Park Buluşmaları’nda sahne alan, çok yönlü yetenek Ceyhun Yılmaz’la Ortaköy’de buluştuk! 40 B+ SONBAHAR “Aslında komedyenlerin tamamı şiire yatkındır ve şairlerin tamamı komiktir diyebiliriz başka bir deyişle.” B aşarılı komedi oyuncusu olarak tanınan ve geniş kitleler Televizyon için başka projeniz var mı? tarafından sevilen Ceyhun Yılmaz’ı, sadece bu alana sı- Evet, bu sene bir spor talkshow’u yapıyoruz Lig TV’de. Radyo devam ede- kıştırmak haksızlık olur. Mesleğe spor muhabirliği ile baş- cek, sahne sanatları devam edecek. layan Yılmaz, televizyon ve radyo programcılığının yanı rılı oyuncunun, yeni şiir kitabı “Sevdiğim İkinci Kadınsın Futbolu sevdiğinizi biliyorum ama hangi takımı tuttuğunuzu bulamamıştım, her yerde başka bir şey yazıyor. Sen”, Parantez Yayınları’ndan çıktı. Kitabının gelirini, daha önceki üç kita- Bunun sebebini söyleyeyim hemen, çünkü ben diğer takımlardan nefret et- bında olduğu gibi yine bağışlayan Yılmaz’la, bu çokyönlülüğünü konuşmak miyorum. Farkım o, hepsini çok seviyorum. Mesela bir Avrupa maçı falan ol- üzere Ortaköy’de buluştuk. Ne yazık ki, çok az vakti vardı ve hava çok sı- sun çok hoşuma gider de, öyle durup dururken maç izleyen tiplerden değilim caktı! Bu iki olumsuzluğa rağmen hiç şikâyet etmeden birbirinden keyif- aslında. Futbolun taşıdığı çok önemli duygular var... Bu duyguları Baba Hak- li pozlar verdi ve ekledi: “Daha zor meslekler var! Şükrediyoruz o yüzden…” kıları araştıranlar, Lefter Küçükandonyadis’leri, Can Bartuları, Metin Oktay- sıra üretken de bir şair. Şiirleri dilden dile dolaşan başa- ları araştıranlar göreceklerdir... Ben o duyguyu seviyorum, yoksa skorla ilgili Siz de radyoculuktan televizyona geçenlerden misiniz? değilim. Hatta benim bulduğum bir kelime; “skortif” bir amacım yok. Esasında bu, benim hayatım boyunca düzeltmeye çalışacağım bir biyografik yanlışlık. Çünkü ben televizyondan radyoya geçtim ve hep ikisi bir- Ne diyorsunuz şike tartışmalarına? den devam etti. Benim böyle algılanmamın sebebi aslında şu; ben radyoyu Hukukçuları dinliyorum. Bizim ülkemizde her alanda, benzer şeyler oluyor meslektaşlarım gibi bırakmadım. Benim haritamdaki tüm değerli meslek- biliyorsunuz. Siyasette de oluyor. Biz de izliyoruz vatandaş olarak. Bizim taşlarım radyoyu bırakarak, diğer işlere devam ettiler. Ben radyoyu hiç bı- üzerimize düşen görev izlemek bu filmde. rakmadığım için, hep oradaymışım ya da orada başlayıp televizyona geçmişim gibi bir his uyandırdı. 1999 yılından beri radyo, 1995’ten beri televiz- Şiir yazıyorsunuz, bu kaçıncı kitabınız? yon devam ediyor. Bu, dördüncü kitabım. Hangisi sizi daha çok mutlu ediyor? Bu, dahasını aradığım bir mutluluk değil. Tüm yaşadıklarımdan ayrı bir keyif Gelirini Lösemili Çocuklar Vakfı’na bağışlıyorsunuz. Diğer bütün kitaplarınızda olduğu gibi... alıyorum. Biz çocukluğumuzdan beri “Anneni mi seviyorsun, babanı mı?” Normal olan bence bu. Bu yiğitlik veya artı bir şey değil de, tevazu bile ge- gibi sorulara maruz kalıyoruz ama radyonun da televizyonun da sıcaklığı rektirmeyen, normal bir şey bence. Durumu olan herkes tanımadığı, ihtiya- başka. Birbirlerinin duygusuna karışmıyorlar, ama sahne bambaşka. cı olan insanlara yardım edecek. Böyle toplum oluyoruz. “Buradan sete gideceğim” dediniz, neyin seti bu? Bir arkadaşımın dizisine misafir oluyorum. Çok yakından takip edilen, çok Şiire olan ilginiz nereden? Komedyenlerin daha az duygusal olduğu düşünülür... fazla izlenen bir dizinin içinde izleyiciler birkaç bölüm sonra sürpriz olarak Yeterince komik değilmişim demek ki! Aslında komedyenlerin tamamı şii- beni görecekler. re yatkındır ve şairlerin tamamı komiktir diyebiliriz başka bir deyişle. Tarih- B+ SONBAHAR 41 te de Orhan Veli Kanıklardan Melih Cevdet Andaylara, Cemal Süreyalara, Kitabınızda bir isim vardı; Yıldız Çağrı Atiksoy... aslında hicvi, humoru görebiliyoruz. Yılmaz Erdoğan da bir örnek benden O birinden kastınız bu değildi elbette, çünkü anneme de, kız kardeşime de önce. Şiirle mizah ayrı yerde yaşamıyorlar, beraberler. Bir günü oluşturan yazıyorum. Bazı şiirler birilerine ithaf olunur, onlar için yazılmaz. İthaf olun- gece ve gündüz bence. manın kelime anlamı başka. Sizin söylediğiniz anlamda birine hiç şiir yazıl- Etkilendiğiniz şairler kimler? madı edebiyatta. İthaf olundu o şiir, onun anısına, onun saygısına. Aramızda olmayanlara ithaf olunan şiirler var biliyorsunuz... B+ Elbette en başta Orhan Veli ile başladı benim şiir merakım... O zaman sizi bu sayıda çok mutlu edecek bir söyleşi var. Orhan Veli’nin uğruna şiirler yazdığı Bella’yı bulduk ve konuştuk... Öyle mi? Kimine Bella diye görünür, kimine Leyla diye, kimine de Piraye diye... Aslında hep aynıdır, aynı kişidir o. Aşk meleği o, hepimizin omzuna konuyor. Sabahları simit mi, poğaça mı? Simit! Toplu taşımayla yolculuk mu, özel araçla mı? Siz kime yazarsınız? İkisi de yok. Bana ait özel bir aracım yok, toplu taşımaya da binmi- Benim öyle yazdığım belli bir kişi yok. Edebiyat çünkü birine yazılacak bir yorum. Taksiye biniyorum ve motosiklete... şey değil. Birine yazacaksanız, ona not yazıp verirsiniz. Bebek’te sosyalleşmek mi, Ortaköy’de halka karışmak mı? Şimdi de olduğu gibi; her zaman Ortaköy! Ahtapot’ta rakı mı, Kazan’da bira mı? Ahtapot’ta rakı! Statta maç keyfi mi, evde arkadaşlarla “tribün” yapmak mı? Evde arkadaşlarla tribün yapmayı daha çok severim... Deniz kenarında mı, bir ağaç gölgesinin altında mı oturmak? Deniz kenarı tabii, diğeri mezar çünkü. Şiirde de çınar gölgesi budur... Her zaman öyledir, herkes öyle ister... 42 B+ SONBAHAR Kaç yıldır Beşiktaş’ta oturuyorsunuz? 2004 yılının ekim ayından beri oturuyorum. Zaten geldiğimiz yer Beşiktaş, Ortaköy, Dolmabahçe... Tarihimiz için önemli bir yerde yaşamaktan gurur duyuyorum. Neler yapmayı seviyorsunuz Beşiktaş’ta? Biliyorsunuz hem bizim ecdadımız hem de insanlık tarihi suyun kenarında yaşarmış. İnsan hep suyu ararmış. Marmara Boğazı da, dünyanın en güzel sularından biri. Ve Boğaziçi’nin büyük bir kısmına hâkim olan Beşiktaş Belediyesi’nin sınırları içinde olmaktan mutluluk duyuyorum. Sahil olan, deniz olan her yeri çok seviyorum. Eylül Günaydın canım 9 gibi uyandım Ve başlamış Eylül Öyle takvimler falan karar veremez Eylül’e Yalnızca gökler bilir Bir ağlar, al sana Eylül Ağustos’un hükmünün kalmadığını ilan eder Ve siler yaz güneşinin bütün parmak izlerini Ve kabuğunu kaldırır yaraların Bir damlası yeter çocukluğumu hatırlatmaya Derken sırılsıklam olurum Eylül’se sana ne deme Beni böyle yapıyor işte B+ SONBAHAR 43 Albüm Ustanın Kaleminden Çizgilerle Beşiktaş Bugüne kadar fotoğraf sanatçılarına ayırdığımız bu bölümde bir istisna yaparak Y. Mimar Metin Keskin’in Beşiktaş çizimlerine yer veriyoruz. Çok yönlü sanatçının Beşiktaş fotoğraflarını da önümüzdeki sayılarda sizlerle buluşturacağız. Metin Keskin 1958 İstanbul doğumlu. İstanbul Erkek Lisesi’nden sonra girdiği İDGSA’dan mimar olarak mezun oldu. Mimari tasarım ve proje çalışmalarının yanı sıra, çizim ve fotoğrafları mimarlık dergilerinde ve kitaplarında yayınlandı, sergilerde yer aldı. Çeşitli yayınlarda fotoğraf editörlüğü yaptı. ÇEKÜL’ün öncülük ettiği projeler kapsamında Anadolu’nun birçok bölgesinde restorasyon çalışmalarında bulundu, ÇEKÜL Yüksek Danışma Kurulu üyesi olarak farklı boyutlardaki projelerde yer aldı. Mimarlık çalışmaları boyunca Anadolu’daki binlerce yıllık mimarlık sürecini çizgileriyle yorumladı ve fotoğrafladı. Serbest mimar olarak kendi mimarlık atölyesinde çalışmalarını sürdürmektedir. B+ 44 B+ SONBAHAR B+ SONBAHAR 45 46 B+ SONBAHAR B+ SONBAHAR 47 48 B+ SONBAHAR B+ SONBAHAR 49 50 B+ SONBAHAR B+ SONBAHAR 51 52 B+ SONBAHAR B+ SONBAHAR 53 Semt Değişimin adı: “Nisbetiye” Yazı: CENGİZ ERDİL Fotoğraf: ERDEM AYDIN Nisbetiye Caddesi ultra modernleşmenin, sarsıcı değişimin Türkiye’deki ilk mekânıydı. İstanbul’da eğlence kavramına yeni bir boyut getirirken, Akmerkez’in açılması ile harcama ve tüketim alışkanlıklarını da değiştiren cadde idi burası. 54 B+ SONBAHAR 60 yıl önce kurtlar iniyordu şimdi markalar diyarı. B+ SONBAHAR 55 Ç ok değil 50 yıl önce bir başka İstanbul vardı. Doğma Villalardan alışveriş merkezlerine uzanan yol büyüme İstanbullu olan teyzemin eşi, rahmetli eniş- Nisbetiye Caddesi 80’li yıllarda muradına erdi. Serbest pazar ekonomisinin, liberal anlayışın dillerden düşmediği yıllardı o yıllar. Elbette bu sancılı süreç öncesi İstanbul Boğazı’nın tatlı esintisi ve yemyeşil Levent tepeleri, 50 yıl öncesinin zenginleri için vazgeçilmezdi. Korular, bahçeler içinde yeralan villalardan bazılarının, yazlık olarak kullanıldığını söylersek kent tarihine uzak genç nesil şaşırabilir. Ama öyleydi. Burası güzel bahçeli villalar cennetiydi. 60 yıl önce kurt ulumalarını duyan dönemin çocukları yorganların altına gizlenip canavar efsaneleri uydururken, yaşlandıklarında ortaya çıkacak canavarı ise akıllarına bile getirmiyorlardı. 1960’lı yıllardan sonra tek tük binalar yükseldi bölgede. Nisbetiye Caddesi’ne açılan Levent, Etiler, Akatlar, Ulus, Nisbetiye ve Hisarüstü semtleri artık çağın yangınıyla tutuşmuştu. Villaları saymazsak ilk yerleşim “site” oluşumuyla başlamıştır Nisbetiye Caddesi’ni saran semtlerde. tem, Üsküdar-Salacak’taki evinden çıkıp vapurla karşıya geçeceği zaman, “Ben İstanbul’a gidiyorum” derdi. Çocuk aklımızla “Peki, o zaman burası neresi?” diye sorardık. Eskilerin gözünde İstanbul, tarihi yarımada yani Eminönü ve Fatih; Beşiktaş ve Beyoğlu idi. Gerisi teferruattan ibaretti. Şimdilerde ise bu kentin sınırlarını çizmek zor. Geçmişi 7 bin yıl önceye dayanan kent, sayısı bilinmez yıkımlara, yağmalara uğramış. 1200’ lü yıllardaki Haçlı yağmasının iki yıl sürdüğü söylenir (Modern çağda yıllardır sürüyor!). Günümüzde İstanbul, sanki Türkiye’nin bir aynası. Yedi tepeli kent son 50-60 yılda inanılmaz göç aldı. Anadolu’nun her bir kentinin mahallesi oluştu. Sokaklar, kurulan pazarlar ve çarşılar, Anadolu’daki yerleşimlerin adlarıyla anılır oldu. İstanbul’un son 60 yılda başına gelenleri burada anlatmaya kalkarsak sayfalar yetmez. İstanbul’un adı bir romandır. Hem de yüzlerce ciltlik bir roman... Meydansız kentin caddeleri İstanbul’da öyle Avrupa’daki gibi geniş ve aniden sessizleşen meydanlar göremezsiniz. Kentin zaten kanında, genlerinde olan ticaret güdüsü, alışveriş coşkusu, meydanları ana baba gününe çevirir. Meydansız meydanlara açılan caddeler de bu kalabalıktan nasibini alır. Kentin Avrupa yakasındaki İstiklal ve Rumeli caddeleriyle Anadolu yakasındaki Bağdat Caddesi, uzun yıllardır kentte yaşanan değişimin adeta vitrini haline geldi. Ancak bu vitrinler de zamanla tüketimi körükleyen sisteme yeterli gelmedi. İstanbul’un nüfusu arttıkça değeri katlanan arazileri, tüketim çılgınlığının daha işin başında sofraya getirdiği büyük bir rant olarak ortaya çıkıyordu. Sisteme yeni caddeler gerekiyordu. Cadde, araç trafiğinin akıp gittiği güzergaha adını vermekle kalmıyor, tüketim merkezleriyle kucaklaşmayı özendiren taşları döşüyor. İşte Nisbetiye Caddesi bu şartlarda İstanbul’un gözde mekânı haline geldi. 56 B+ SONBAHAR Site inşaatları birbirini izlemiş, ancak 40-50 yıl içinde bu siteler de devrini tamamlamış. Artık site binalarının da yıkılıp gökdelenler yapılması gündemde. Eğlence mekânı olarak Nisbetiye İstanbul’a Osmanlı döneminden miras kalan gazino ve meyhane anlayışı, özellikle 1990’lı yıllardan sonra değişti. Anlayışlarını değiştirenler de gözlerini Nisbetiye Caddesi ve çevresine diktiler. Saatlerin gece yarısını gösterdiği zaman kepenk indiren mekânların yerine gürültünün sınır tanımadığı, sabah saatlerini kucaklayan gece kulübü ve barların hükmü vardı artık. Nisbetiye Caddesi bu tür mekânların adresi oldu yıllarca... Sonra Türkiye’nin ilk alışveriş merkezlerinden ‘‘Akmerkez’’ yükseldi cadde üzerinde. Kısa sürede kent sakinlerinin ve ziyaretçilerin alışveriş anlayışını değiştiriverdi. Nisbetiye’nin diğer semtlere “nispet” yapacağı günler başlamıştı. 10 yıldan fazla süren eğlence çılgınlığı gün geldi bıçak gibi kesiliverdi. Çabuk tüketen anlayış, bu kez Boğaz kıyılarında her şeyi içinde barındıran mekânlar kurdu. Beyoğlu’nun eski günlerine dönmesi de işin tuzu biberi oldu. Ancak sanır mısınız ki Nisbetiye’nin pabucu dama atıldı. Nisbetiye Caddesi’nde, ne son model otomobiller, ne de cadde çevresindeki yaşam hız kesti. Lüks otomobil galerileri, bankaların ve finans kuruluşlarının genel müdürlük veya ana şubeleri buradaydı. Dünyanın en pahalı yerlerinden Sunduğu ve moda haline getirdiği ürünlerle Nisbetiye Caddesi, arazi değerleri, ev ve işyeri kiralarıyla da rekorların sahibiydi. Nisbetiye dolar ve euro üzerinden kira bedelleriyle İstanbul’un tarihinde yerini alan belki de ilk yerleşim oldu diyebiliriz. Nisbetiye Caddesi’nde günümüzde mülkler, Türkiye’nin pek çok yerine göre daha hızlı el değiştiriyor. Bir mağazanın veya bir işyerinin kısa sürede kapanıp gitmesine kimse şaşırmıyor. Burada komşular daha çabuk değiyor. Nisbetiye Mahallesi’nin yedi yıldan beri muhtarlığını yapan Hatice Ayşe Şirinler, elinde tuttuğu bir tomar resmi evrakı göstererek, “Muhtarlığa günde ortalama 100 kadar icra takip evrakı geliyor. Oysa bunların, adres kaydının bulunduğu nüfus müdürlüklerine yapılması lazım. Çünkü artık adres bildirimlerinin buralara yapılması zorunlu” diyor. Bu sözler Nisbetiye’nin bugünkü halinin de en iyi özeti. Doğma büyüme Nisbetiyeli olan muhtar Ayşe hanımın bir hayali var. “Nisbetiye Caddesi artık geri dönülemez bir yolda. Bu bölge 4-5 yıl içinde gökdelenlerle dolacak. Trafik bu yükü kaldıramaz. Bölge trafiğinin yeraltına alınması şart. Böylece Nisbetiye uluslararası bir cadde olur. İşte Nisbetiye için gerçek değişim budur.” Nisbetiye Caddesi’nin bugünkü haline bakınca sistemin moda haline getirdiği bu uzun kent yoluna yeraltından eninde sonunda bir kardeş gelecek gibi görünüyor. Çünkü burası gözden uzak tutulamayacak bir kent parçası. Geleceği her zaman parlak kalacak gibi... Nisbetiye Caddesi’nin uzayıp gittiği bölgede ne tarihi bir cami, ne bir kilise, ne de eskinin izlerini görebilirsiniz. Ancak caddenin sonu sizi Boğaz kıyılarında ilk Osmanlı yapılarından birine, Rumelihisarı’na götürür. Burası İstanbul Boğazı’nın Avrupa yakasında Türk hakimiyetinin ilk simgesidir. 600 yıldır ayakta olan yapı, hava haritasına bakınca, arkasında noktalanan Nisbetiye Caddesi’nin Boğaz’a düşmemesi için siper olmuş gibi! B+ Nisbetiye ve Aytar Caddeleri Petrol Sitesi B+ SONBAHAR 57 Gezgin İstanbul’da bir Don Kişot: Haldun Hürel Yazı: MELİS BAYDUR Fotoğraf: ALAATTİN TİMUR Sokağınızın isminin nereden geldiğini biliyor musunuz? Ya da mahallenizdeki eski ahşap köşkün kaçıncı yüzyıldan kaldığını? Haldun Hürel, yazdığı “İstanbul” konulu kitaplarla bu kültürel başkentte tarihi açıklanmadık tek bir köşebaşı bırakmıyor. B ir sevmek bin defa ölmek demekmiş... 3 Hürel grubunun bu hafif hüzünlü şarkısını çoğumuz bilir. 70’lerin bu ünlü müzik grubunun davulcusu Haldun Hürel ise bu şarkının sözlerini her gün iliklerinde hissediyor. İstanbul araştırmacısı, akademisyen, yazar ve müzisyen Hürel, üniversitelere soktuğu “İstanbul” dersiyle öğrencilerine İstanbul’u karış karış anlatıyor, “İstanbul’da Bir Don Kişot” isimli televizyon programında kente olan aşkını, tutkuyla tarihini anlatarak sergiliyor. İstanbul’un tarihi ve kültürel mirasına yeterli özenin gösterilmemesi ise bu aşık olduğu kenti gezdirirken “bin defa” içini acıtıyor. Ama o, yine de umutlu ve bir kitabının başlığında dediği gibi yine de “İstanbul’u geziyor, gözleri açık”... İstanbul araştırmacısı, akademisyen, yazar, müzisyen, şimdilerde televizyon programcısı… Hangisinden başlayalım? Şu sıralar zamanımın çoğunu üniversitelerde verdiğim dersler ve kitap çalışmalarım alıyor. “İstanbul’da Bir Don Kişot” programına üç bölüm diye girdik, 16. bölüme geldik. Çeşitli üniversitelerde verdiğim ‘İstanbul’ dersini daha geniş kitlelerle paylaşma imkânı verdi bana bu program. Öğrencilerim için düzenlediğim gezilerde olduğu gibi adım adım İstanbul’u gezdiriyorum. Bu İstanbul tutkusu nasıl başladı sizde? Çocukluğumdan beri her sokağa çıktığımda notlar tutarım. Küçük bir not defteri ve kalem... Bunlar olmadan sokağa çıktığımı hatırlamıyorum. Profesyonelce İstanbul’la ilgili bir şey yapacağımı düşünmüyordum, yani öyle bir fikir gelişmemişti, ama sürekli bilgi topluyordum. Bu notlar sonra çok birikti. Üniversiteyi bitirince bunları bir toplayayım dedim ve bu hastalık başladı. Bir de babam, bizi üç kardeş her hafta sonu gezdirirdi. Çok önemli bir şey bu… Bu gezintilerin bir tanesinde Gülhane Parkı’nda kaybolduk, bulamadık babamı. O park, muazzam büyük bir orman gibi gelmeye başladı. O tedirginlik içerisinde yukarıda Ayasofya’nın, tramvayların 58 B+ SONBAHAR 3 Hürel Grubu: sol baştan; Haldun Hürel, Onur Hürel, Feridun Hürel geçişinin, etrafımızı çeviren muazzam tarihin sihirsel havasını hissettim. O kare de benim zihnime kazandı. Böyle bir an bir şekilde zihnine kazınınca, o duyguyu takip ediyorsun. Sonrasında da kardeşlerimle birlikte gezdirmesi için sürekli babama baskı yaptım , “Baba şuraya bir daha gidelim, baba buraya götür” diye. Çocukluğunuz nerede geçti? Ben Trabzon’da doğdum. 5-6 yaşlarındayken İstanbul’a geldik. Fatih’te oturduk uzun seneler. Çocukluğumuz ve gençlik yıllarımız Fatih’te geçti. Sonra Kalamış’a taşındık. Üç kardeş hep beraberdik, hâlâ da öyleyiz. Okullar beraber, askerlik beraber, müzik beraber… “3 Hürel” olarak çalışmalarınız da devam ediyor mu? Sahne çalışması yapmıyoruz artık. Fakat 2008 yılında yeni bir albüm çıktı, “3 Hürel Şarkıları Sonsuza Kadar” isimli. Plak şirketimiz “Sizin eski şarkılarınız klasikleşti, bir ‘Tribute’ albüm yapalım” dedi. Yeni sanatçılar bizim şarkılarımızı yorumladı. Biz hiç karışmadık ama. “İsteyen sanatçı, istediği şarkıyı seçsin” dedik, hiçbir yönlendirmemiz olmadı. “Bir Sevmek Bin Defa Ölmek Demekmiş” şarkısını Yavuz Bingöl, “Mezarımın Taşına”yı Özcan Deniz, “Ağlarsa Anam Ağlar” şarkısını Hayko Cepkin seslendirdi. Ferhat Göçer “Ben hareketli bir şey söylemek istiyorum” dedi, O da “Hoptirinom”u söyledi. Bir de yine geçtiğimiz senelerde toplanıp bir stüdyo çalışması yaptık. Kaydettik fakat yayınlamıyoruz bekletiyoruz öyle. Birçok üniversitede öğretim görevlisisiniz ve “İstanbul” dersini üniversitelere soktunuz, bu nasıl gelişti? Ben sanat tarihi dersleri veriyordum fakültelerde. Sanat tarihi derslerinde zaten Türk sanatını anlatırken büyük oranda İstanbul’u anlatıyorsun. İstanbul’daki eserleri, buradaki sanat öykülerini... 2002’ydi yanılmıyorsam, Marmara Üniversitesi’nde derslere giriyordum, o zamanki dekana teklif ettim, “İstanbul” diye bir ders koymayı. “Sanat tarihine sığmaz, başlı başına bir ders yapalım” dedim. O da kabul etti. Yani bu ders benimle başladı... Seçmeli ders olarak koyduk ama o kadar tercih eden öğrenci oldu ki bir ara kontenjanı sınırladılar 80 kişiyle. O sene de 180 kişi müracaat edince, mülâkata aldılar öğrencileri. Seçmeli derslerde böyle bir şey görülmemiştir. Öğrenci, hocanın gözündeki ışığı, heyecanı görünce derse daha çok ilgi duyuyor. “Neden bu kadar heyecanlı?” diye merak ediyor. Şimdi üç ayrı üniversitede veriyorum bu dersi. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde, İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde ve Acıbadem Tıp Fakültesi’nde. Tıp fakültesinde “İstanbul” dersi ilginç geliyor kulağa… Asıl tıp fakültesinde bu dersi vermek benim ideallerimden biriydi. Mesleki birikimin dışında kültür değerleri de çok önemli çünkü... Hangi meslekten olursan ol, kültür bir yapıtaşıdır. Dolayısıyla yaşadığın kent hakkında birikimin, donanımın ne kadar çok olursa o kadar seçkin bir doktor olursun, iletişimci olursun, mühendis olursun... İlkokullara da kondu bu ders sonra. Okul müdürleri de davet ediyor beni, ilkokul öğrencilerine İstanbul’u anlatıyorum. Projeksiyonlarla, videolarla anlatıyorum dersi. Semt isimlerinin nerelerden geldiğini anlatıyorum, anlayacakları derecede tarihi bilgi veriyorum... Çok ilgilerini çekiyor. Arnavutköy'deki Alaylı Sokak, Haldun Hürel'in tüm İstanbul'da tespit ettiği en dar sokak... kitabımda fotoğrafları olan yerlerin çoğu şimdi yok. 2005’te yazdım o kitabı, ben yazdıktan sonra yananlar, yok olanlar bile çok oldu. Sizin hatırladığınız fakat şimdi yerlerinde olmayan tarihi yapılar dersem, aklınıza ilk nereleri gelir? Çok var, saymakla bitmez; benim için ufak bir çeşme bile paha biçilemez. Örneğin Beşiktaş’ta şimdi oturduğumuz Barbaros Bulvarı’na çok yakın bir hamam vardı. Beşiktaş hamamlarının en ünlüsüydü. Sinan Paşa Camisi’nin biraz gerisinde. Ben hatırlıyorum o hamamı hayal meyal. 1958’de açılan yol için yıktılar. Yolu düz bir şeritte akıtabilmek için! Bakın bu kent arabalara uymaz, uydurulamaz. Yolların kente uydurulması lazım. Hangi döneme aitti o hamam? 16. yüzyıldandı! Mimar Sinan’ın eseri... Ayrıca bu hamamın acı bir öyküsü de vardır. Şimdi Ihlamur’a doğru ilerleyen yolun güzergahında “Ihlamur Deresi” akardı. Orası dere yatağıdır. O yüzden Fulya da bir vadidir ve İstanbul’un en dik yokuşları bugün Fulya’dan Gayrettepe’ye çıkan yoldadır. Bu rampalardan büyük bir sel birikintisiyle dereye akardı sular. Bol yağmurlu günlerde de dere taşardı. Ama ne taşmak! Bu sel baskınlarının bir tanesinde sular hamama doğru akmış ve bir anda yıkanan insanların üzerine çullanmış. Feryat figan kaçmaya çalışan çıplak Beşiktaşlıların bir kısmı kendilerini hamamın camekan kısmına atmışlar. Ama sel suları onların boylarını aşarak kubbe kavisine kadar yükselmiş ve ne yazık ki burada boğularak ölmüşler. “İstanbul’un en dar sokağı Beşiktaş’ta!” Semtlerin, mahallelerin, sokakların isimlerinin nerelerden geldiğini anlatan bir kitabınız da var... “İstanbul’un Ansiklopedik Öyküsü”... Ona devam ediyorum şimdi. Bilgi edindikçe yeni sokaklar, mahalleler, bölümler ekliyorum. Elimde not defteri, kalem adım adım sürekli geziyorum, araştırıyorum. Bir elimde de cetvel... Mesela İstanbul’un en dar sokağı burada. Beşiktaş’ta! Dört kere ölçtüm. İki kere gece yarısı elimde cetvelle geldim. İstanbul’un en dar sokağı diye tabela asılabilir bence. Kuruçeşme’de Tezkereci Osman Efendi Camisi var. O caminin yanındaki blokla arasındaki sokak. Alaylı Sokağı… 89 cm. “Ansiklopedik Öykü” kitabım tabii daha çok tarihi bilgi ağırlıklı, yeni bulgular edindikçe de genişliyor. Ama o kitap zaten yaklaşık 900 sayfa. O yüzden iki cilt belki de üç cilde çıkartmamız gerekecek. Öyle uğraştım ki ben bu kitap için... Ben yazarken sokaklar değişiyordu, isimleri değişiyordu. Ama 150 sene sonrayı düşünün, sokaklar değişmiş, isimleri değişmiş... O kitap bir belge olacak. Diyecekler ki 2010 İstanbul’unda böyleymiş bu semt. Mesela “İstanbul’u Geziyorum Gözlerim Açık” Osmanlı Dönemi’nde Beşiktaş sahilsarayları kentiydi. B+ SONBAHAR 59 Beşiktaş’ta hatırladığınız başka nereleri var? Çocukluk yıllarınızdan Beşiktaş’a dair anılarınız var mı? Olmaz mı... Bizim halamızın oğlu vardı, bizden yaşça büyüktü. Bizi takar peşine, gezdirirdi. Beşiktaş’a götürürdü genellikle, oradan aynı motorla defalarca Üsküdar’a gider gelirdik. Çok hoşumuza giderdi bu. Motorda sayardık Beşiktaş sahilindeki yerleri; Barbaros, Çırağan… diye. Şehir böyle keşfediliyor işte. Merak duygusuyla. Bir de yine aynı takım, Barbaros Bulvarı’nı çıkar inerdik hiç yorulmadan, çocukluk işte... Fakat Barbaros Bulvarı bu senelerde, yani 60’ların başında çok bâkir bir yerdi. Etrafında çok az bina vardı. Biz Barbaros Bulvarı’nın en tepesine çıkardık. Muazzam güzellikte bir panoramik manzara vardı. Barbaros Türbesi, etrafındaki yeşil alan, Üsküdar’ın, Kız Kulesi’nin görüntüsü... Bir manzara terası gibiydi, İstanbul’un seyir balkonu gibi... Kaptan-ı deryaların son istirahat limanı: Beşiktaş Eski Beşiktaş’ta nasıldı Barbaros Bulvarı ve çevresi? Barbaros Bulvarı 1950’lerin sonunda tamamlandı. Önceleri Ertuğrul Bey Camii’nin arkasındaki yol, yani Conrad Oteli’nin önünden Yıldız Üniversitesi’ne çıkan yol ana yoldu. Barbaros Bulvarı’nın yerinde ise Hasan Paşa Deresi Caddesi ve Veli Efendi Caddesi vardı yüz yıl kadar önce. Ama bu yollar Yıldız Sarayı’nın önünde biter, daha yukarılara tırmanmazdı. Barbaros Meydanı şimdiki görünümünde miydi? Barbaros’un kendi arazisiydi. Osmanlı’nın en ünlü kaptan-ı deryası Barbaros Hayrettin’in… “Deve Meydanı”dır buranın eski ismi. Osmanlı zamanında “at kayıkları”yla deve nakli yapılırdı karşı kıyıya. Sonra kervanlara katılırdı taşınan develer. Tam karşı kıyısında, yani Beylerbeyi’nin orada da Öküz Limanı bulunurdu. Burada da büyükbaş hayvan nakli yapılırdı. Bu meydanın bir ismi de Hayrettiniye Meydanı’dır. Barbaros Hayrettin Paşa burayı çok sevmiş ve satın almış. Konağı buradaydı. 1546’da da Mimar Sinan, Barbaros için çok güzel bir türbe yaptırdı buraya. Türbenin yanında küçük bir mescidi ve medresesi vardı Barbaros’un. Yıkıldı tabii sonra. Fakat bugün o türbeyi gezemiyorsunuz! Sultan Ahmet’in türbesi açık. Ayasofya’nın bahçesinde de yeni açıldı Osmanlı'nın iki büyük kaptan-ı deryasının yattığı Barbaros Türbesi 60 B+ SONBAHAR sultan türbeleri, beş tane sultan yatıyor. Onu da gezebiliyorsunuz. Barbaros Türbesi’ni niye gezemiyoruz? İçinde Osmanlı tarihinin iki büyük kaptan-ı deryası yatıyor. Biri Cezayirli Hasan Paşa, hani aslanıyla gezen… Diğeri de Barbaros Hayrettin. Birisi 16. yüzyıl, diğeri 18. yüzyıl. Sinan Paşa da denizciydi değil mi? Evet. Zaten Barbaros Paşa ve Sinan Paşa’dan sonra bu semt çok yeğlenen bir bölge haline geliyor. 1550’li yıllarda Sinan Paşa Mimar Sinan’a ısmarladığı ve şimdi de yol üzerinde duran Sinan Paşa Camii’ni inşa ettirince, Beşiktaş, Boğaziçi’nin Müslüman-Türk özelliğini yansıtan bir yöresine dönüşüyor. Ondan önce nasıldı? Boğaz köylerinin Türkleşmesi 16. yüzyıldan sonradır. Burası da önceleri küçük bir Rum köyü. Balıkçı köyü... “Aya Mamas” deniyor. Hatta, demin bahsettiğimiz Sinanpaşa Hamamı’ndaki faciaya neden olan dere var ya, onun da adı “Aya Mamas” deresi. Beşiktaş’ın bir adının da, çifte sütun anlamına gelen “Diplokionion” olduğu söylenir. Burada sahile yakın iki tane yüksek sütun olduğu, hatta Barbaros’un gemilerini bu sütunlara bağladığı rivayet edilir. Beşiktaş isminin nereden geldiği kesin olarak bilinmiyor ama değil mi? Kune Petro, yani “taş beşik” ten geldiği düşünülüyor. “Gemi beşiği”nden gelmiş olabileceğini düşünenler var. Benim düşünceme göre ise İsa’nın vaftiz taşından geliyor. Biliyorsunuz, kutsal emanetlere çok düşkündür Romalılar. Bunların İstanbul’da olması imparatorun gücünü gösteren bir temsildir aynı zamanda. Kayda değer bir başarısı olmayan bir imparator bile, bir kutsal emaneti Kudüs coğrafyasından getirdiği zaman ismi tarihe geçer. Aya Mamas Kilisesi 7. yüzyılda burada... İsa’nın vaftiz edildiği taş beşiğinin buraya getirilmiş olma ihtimali var. Bu söz, yani “taş beşik” bilinen bir şeymiş Osmanlı’da da . Zaten Osmanlı kayıtlarında da Beşiktaş diye geçiyor. Galata Kadılığı’na bağlı, meydanı, iskelesi meşhur bir semtmiş. Şimdiki gibi bir iskele binası var mıymış? Yok, ufak bir kayıkhane gibi. Bizde kayıklar çok çeşitlidir. At kayıkları, 1913’te yapılan Beşiktaş İskelesi mavnalar, saltanat kayıkları… Mesela “Pereme” ya da “pazar kayığı” denilenler insan taşırdı. Şimdiki motorlar gibi. Asırlar boyunca insanları onlar taşıdı. Eminönü- Üsküdar bir numaralı iskelelerdi. Roma zamanında da öyleydi. Hatta Eminönü’nde “Scala Kalkedonissa” varmış. “Scala” iskele demek,”Kalkedonia” yani körler ülkesi de Kadıköy. Bu Beşiktaş’taki iskelenin yapım tarihi 1913’tür. Ali Talat Bey’in eseridir. Bizde Boğaz iskeleleri iki katlı, oyuncak gibi, birbirine benzeyen mimarilerdir. Sivri kemerler, çiniler, kubbecikler... Bu mimari anlayışı, klasik döneme duyulan özlemin bir yansımasıdır. 18. yüzyılda biten klasik dönem, 20. yüzyılın başlarındaki o sıkıntılı buhran dönemlerinde yeniden ortaya çıkmıştır. “Çinilerimizi, küçük kubbelerimizi unuttuk” diye. Buna biz ulusal mimari akım dedik. O akım çerçevesinde bu iskeleler yapıldı. Beşiktaş, Moda, Haydarpaşa, Kadıköy, Kuzguncuk... Çok bilinçli ve başarılı bir mimardı Ali Talat Bey... Büyük bir Mimar Sinan hayranıydı aynı zamanda. Ölünce vasiyet etti, beni onun yanına gömün diye. Ali Talat Bey şimdi Mimar Sinan’ın yanında yatıyor. İstanbul’un en eski konağı Beşiktaş’ta Şimdi Ortaköy’deki Feriye Lokantası, eski Feriye Karakolu da ismini bu Feriye Sarayları’ndan alıyor değil mi? Tabii, Feriye Sarayları, ikinci tip saraylar demek. 19. yüzyılın ikinci yarısında, Osmanlı sultanlarının Topkapı Sarayı’ndan Boğaziçi’nde yaptırdıkları saraylara taşınmaları ile başlıyor Feriye Sarayları dönemi. Bugünkü Galatasaray Üniversitesi ve yanındaki binalar da içinde bunların. Zaten Osmanlı zamanında bütün bu sahil şeridi, kasırlar, saraylarla dolu. Fakat şunu belirtmek isterim, İstanbul’un en eski konağı buradadır. Beşiktaş’ta... Yaklaşık 260 senedir duruyor Bebek’te. Lale Devri bittikten sonra, Patrona Halil İsyanı’ndan 15-20 sene sonra yapılmış. Bebek’te, Yoğurtçu Zülfü Sokağı’nda… Konak da saray gibi. İncir ağaçları arasında, heybetli, simsiyah, ahşap. Sokağa girer girmez tahta kokuyor zaten. İstanbul’da korunması gereken binalardan biri. Beşiktaş’ın böyle bir konağa sahip Deniz taşımacılığı dışında toplu taşıma ne zaman geldi İstanbul’a? Metrobüslere girerken kapıda bir tarih okursun. 1871. İşte o tarih, atlı tramvayların insanları taşımaya başladığı tarihtir. Yani toplu taşımacılığı vurgular o tarih. Atlı tramvayların en büyük güzergahı Karaköy-BeşiktaşOrtaköy’dür. Demin bahsettiğimiz o sıkıntılı buhran dönemini, hatta biraz daha geriye çekebiliriz. 1895-1925 yılları arasındaki 20-30 yıllık dönem İstanbul’un yaşadığı en sefil dönemdi. Savaş nedeniyle bütün atlar atlı tramvaylardan sökülmüştü. Savaşa yollanmıştı. Hepsi öldü tabii. Akaretler’deki “Sıra Evler” de kira getirmesi için bu buhran yıllarında mı yapılmış? Onlar biraz daha eski. Sultan Abdülaziz başlatmıştı onların yapımını 1875’te. Sarkis Balyan tarafından inşa edilmiştir o evler. Aslında Akaretler tabiri yanlıştır. Aslı “Akarat”tır, yani kira getiren mülkler anlamına gelir. Akaretler dediğimiz zaman, iki kere çoğul kullanmış oluyoruz. Abdülaziz, bu kira getirecek olan binaları şimdi Swiss Otel’in bulunduğu alana yaptırmayı planladığı caminin masraflarını çıkartmak için düşünmüştü: “Aziziye Camisi”… Bu alana da caminin inşaatı için taşlar yığdırmıştı. Sonra Abdülaziz Feriye Sarayları’nda, şimdiki Kabataş Lisesi’nde bilekleri kesilmiş olarak bulununca, cami yapılamadı, taşlar da orada kaldı. Orasının adı “Taşlık”tır. 1960’larda orada Taşlık Kahvesi ve Taşlık Gazinosu vardı, manzarası çok güzeldi... Akaretler Yokuşu B+ SONBAHAR 61 “Beşiktaş’ın saray yemeklerinin servis edildiği lokantaları çok meşhurdu.” vardı. Köprüler… Aralarda küçük stabilize yollar geçerdi. O köprülerden günümüze sadece bir tanesi kaldı şimdi... Tahmin edin hangisi? Çırağan Sarayı’nı Yıldız Korusu’na bağlayan köprü... Özellikle harem kadınlarının geçmesi için düşünülmüş bu köprüler... Hatta yoldan görünmesinler diye köprünün üzerine bir de tahtalar çakarlarmış. Yıldız Korusu zaten daha çok harem halkının gittiği bir yerdi. Çırağan Sarayı ise, ilk olarak 1834’de II. Mahmut döneminde yapılmaya başlanmış. Fakat bu, şimdiki Çırağan Sarayı’nın mimarisinde değil. Abdülmecit bu sarayı yıktırıyor ve yeni bir sarayın inşaatına başlanıyor. Abdülaziz tamamlatabiliyor bu sarayı sonraki yıllarda. 1871’de... Çırağan’ın ismi de “Çerağan Eğlenceleri”nden gelir. Saray yapımından önce 18. yüzyıldan itibaren 19. yüzyıla kadar burada sık sık ziyafetler, eğlenceler düzenlenirmiş. Kaplumbağaların üzerlerine mumlar yerleştirirlermiş. Kaplumbağalar görülmezmiş ama yürüyen ufak ateşler görülürmüş. “Çerağan” zaten mum gibi parıldayan manasında. “Çerağan Eğlenceleri”nden BJK Şeref Stadı’na... Şimdi otel olarak kullanılan, Abdülaziz’in tamamlattığı saray değil mi? Aslında Çırağan Sarayı fazla uzun ömürlü olmuyor. 1870’lerin başından 1910’a kadar yaşıyor. 1910’da büyük bir yangın çıkıyor burada. Sadece dış cephesi kalıyor sarayın. İçi tamamen yanıyor. Yalnız dört duvarı kalıyor. Duvarların arasında da bir arsa... Bu arsa uzun seneler Beşiktaş’ın futbol sahası olarak kullanıldı. Adı da BJK Şeref Stadı. Hatta Fenerbahçe futbol takımı kayıkla geçerdi buraya. Şortlarını falan o yanık taşların altında değiştirirlerdi. Sonra yine deniz yoluyla geri dönerlerdi karşıya. Sonra otel olarak kullanılmak üzere içi baştan aşağı yeniden yapıldı. olduğu için gurur duyması lazım. Bebek’te ayrıca eskiden muazzam bir kasır varmış... Bebek Kasrı. Zaten Beşiktaş’ta asıl Beşiktaş Sahilsarayı varmış. Bütün bu Çırağan Sarayı, Dolmabahçe Sarayı’nın bulunduğu yerlerde uzanıyormuş. 1600’lü yıllardan beri varmış bu saray. Ama bu eski saraydan geriye hiçbir şey kalmadı. Beşiktaş, sahil sarayları kentiymiş o zaman... Tabii... Bütün bu sahil şeridi saraylar, feriye sarayları, köşkler, kasırlarla doluydu. Beyhan Sultan Yalısı, Enver Paşa’nın karısı Naciye Sultan Yalısı… Yıkıldı gitti hepsi. Arkaları da hep koruydu bunların. O Kuruçeşme Arena’nın arkasındaki koru Naciye Sultan Korusu’dur. Bu korularla saraylar, kasırlar arasında tüneller ya da zafer takı gibi köprüler kurulurdu. Şimdiki gibi öyle geniş bir yol yoktu koruyla sahil arasında. Denize paralel değil, dik yollar Bütün sahil şeridi kasırlar, sahil sarayları, köşkler, yalılarla doluymuş, arkaları da koru... Halk nerede oturuyor o zaman? Geride, köy içinde... Sahil şeridinde hep ulema, zengin efendiler, kadılar, hattatlar oturuyor. Başka şehirlerden gelip yazlık yaptıranlar da olmuş. Fakat oturmaları padişah iznine bağlıymış. Bu Barbaros, Abbasağa, Yıldız bölgelerinde 1870’lerde çok yoğun olarak yerleşim başlıyor. Çünkü Abdülhamit, Yıldız Sarayı’na çekildikten sonra tüm memurların, bakanların, ulemanın saraya yakın bir yerde oturmalarını istiyor. Ulema bu bölgelerde kendine konaklar yapıyor. Onlardan geriye de pek bir şey kalmadı. Bir Plevne gazisi Gazi Osman Paşa vardı. Onun sarayı vardı şimdiki Bahçeşehir Üniversitesi’nin karşısında. Bir de sübyan mektebi vardı Gazi Osman Paşa’nın. Onun duvarı duruyor hâlâ üniversitenin yanında. Fotoğraf: ERDEM AYDIN Beşiktaş'taki sahil saraylarını, saray korularına bağlayan köprüler çok fazlaydı. Özellikle harem halkı için inşa edilmiş bu köprülerden günümüze tek kalan Çırağan Sarayı'nı Yıldız Korusu'na bağlayan köprüdür. 62 B+ SONBAHAR Melling’in bir gravüründe Beşiktaş sahilsarayı, 1819 Bu bölgelerde yoğun bir yerleşimin başlamış olması dükkanların, ticaret hayatının da artmasına sebep olmuş mu? Olmuş. Özellikle aş evleri çok meşhurdu Beşiktaş’ın. Konaklara yakın yerlerde esnaf lokantaları tarzı yerler çok açılmıştı. Fakat Osmanlı’da dışarıda yemek yeme kültürü pek yoktur aslında. Daha çok çabucak açlığını kapatmak isteyen ya da şehir dışından gelen insanlar içindi bu lokantalar. Üç sarayın ortasında bir bölge düşünsenize... Saraylarda o kadar çok yemek pişiyor ki... Hem de birinci sınıf malzeme, birinci sınıf aşçı. Dolayısıyla sarayda çok fazla yemek piştiği için, tablakârlar vasıtasıyla saraydan arta kalan yemekler toplanıyor ve civardaki lokantalara dağıtılıyormuş. Geçenlerde bir lokanta gördüm burada, belki yeni açılmış. İsmi Tablakâr. Çok hoşuma gitti. Yani özetle, buradaki insanlar saraydan çıkma yemekleri yerlerdi. Ama çok hijyenik şartlar yokmuş. Hatta tabaklar yıkanmazmış da, silinip yeniden yemek konulurmuş. Bu sağlık-temizlik konusuna 1913’te ünlü bir belediye başkanı geldi, kendisi operatör doktordu, o çekidüzen verdi. Bunun için önerileriniz var mı? Mesela Avrupa’nın bazı kentlerinde var. Ben çok kıskanıyorum. Sokağa girişte o sokağın içinde tarihi ve kültürel olarak önemli ne gibi yapılar var, yazıyor bir direğin üzerindeki levhada. Örneğin, 1. numara- Şu yazarın bu kitabını kaleme aldığı bina. 2. numara- 1700’de yapılmış a şapeli. 5. numara- Barok döneminden kalma bir çeşme... Zor bir şey de değil. İstanbul’da çeşmelerin halini biliyorsunuz. O güzelim mermerlerin üstüne yapıştırılanlar, boyamalar, spreyle yazı yazmalar... O çeşmenin yanına ufak bir mermer kimlik tabelası koysak, üzerine “1741’de şu vesileyle Ahmet Efendi yaptırmıştır” diye bir yazı yazsak… Etrafında ufak bir yeşillik alan yaratıp, çevirsek etrafını... Birincisi, vatandaş onun ne olduğunu öğrenir; ikincisi, bu sahipsiz değildir mesajını verirsin, insanlar çekinir üzerine yazı yazmaya, zarar vermeye, değer verilen ve sahip çıkılması gereken bir şey olduğunu anlar. Ayrıca kentin kimliğini vurgularsın... Tarihi kültürel eserler, bir kentin tapu senedidir. Bu kent bilinci ve “sahiplenme” duygusu nasıl yaratılabilir? Cemil Topuzlu değil mi? Evet. Döneme damgasını vurmuştur Cemil Topuzlu. Düşünsenize, evlere ameliyatlara gidermiş! Evlere! Tarihi eserlerin korunmasında da çok katkısı olmuştur Cemil Topuzlu’nun İstanbul’a. Zaten bu kent o kadar tarih ve kültür yüklü ki, ne kadar yakılıp yıkılsa da yine de tarih fışkırıyor. Artık olanı çok iyi korumak lazım ama... Toplumda kent bilincini oturtmak ve insanların bu değerlere sahip çıkmasını sağlamak gerek en başta. Ben şu açıdan umutluyum, 1980’lerden sonra insanlar Türkiye’de, özellikle İstanbul’da birçok şeyi bir anda gördü. Çok fazla teknolojik nimete de çok kısa süre içinde sahip olduk. Bir doyumsuzluk başladı. Lüksün de lüksüne duyulan istek... Bu bir yerde doyuma ulaşacak bence. Ulaşması lazım. Ne olacak o zaman? Yeni arayışlar başlayacak. Yeni zevk arayışları... Ben bu yeni zevklerin eğer gençleri iyi yakalayabilirsek kültür platformuna kayacağına inanıyorum. Bu şekilde bir ruhi yıkanmanın gerçekleşeceğini umuyorum. B+ Melling'in bir gravüründe Bebek Kasrı, 1819 B+ SONBAHAR 63 Müze Sarayda gündelik hayatın izleri: Saray Koleksiyonları Müzesi Yazı: NAZAN ORTAÇ Fotoğraf: BURAK KARA Osmanlı Sarayı’nda gündelik hayatın izlerini sürmek için, Dolmabahçe Sarayı’nın Matbah-ı Amire binasında açılan ve imparatorluğun son 70 yılına ışık tutan eserlerin sergilendiği Saray Koleksiyonları Müzesi’ni gezmelisiniz... 64 B+ SONBAHAR B+ SONBAHAR 65 Müzede; Dolmabahçe Sarayı’nın 66 numaralı odasını “Resim Odası” olarak kullanan Halife Abdülmecit Efendi’ye ait birçok resim malzemesi sergileniyor. Ortadaki tabloda Abdülmecit, oğlu Ömer Faruk Efendi’yi resmetmiş. O smanlı sarayında gündelik hayat nasıl akıp giderdi? Her akşam “hünkâr beğendi” yiyip, kapanışı “zerde” ve “paluze” ile yapıp, üzerine okkalı kahvelerini mi içerlerdi? Peki, çocuklar sıkı saray adetlerinden nasıl etkilenir, nasıl eğitim görür, ne giyerlerdi? Tüm bunları merak ediyorsanız, Dolmabahçe Sarayı’nın Matbah-ı Amire (Saray Mutfakları) binasında hizmet veren Saray Koleksiyonları Müzesi’ni gezmelisiniz. Şubat ayında açılan müze, 5 bine yakın tarihi objeyi ilk kez günyüzüne çıkararak, son dönem Osmanlı sarayının gündelik hayatına ışık tutuyor. Müzede, 43 bin obje arasından seçilen ve tüm koleksiyonları yansıtan 5 bin eserlik bir seçki sergileniyor. Sanat galerisi, müze ve depo 2006’dan beri çalışmaları sürdürülen müze, Dolmabahçe Sarayı’nın depolarında bulunan ve ziyaretçilerin görme imkânı olmayan objelerin modern bir alanda depolanması ve sergilenmesi amacıyla kurulmuş. Bunun için önce, 2 bin metrekarelik bir alana yayılan Matbah-ı Amire binası restore edilmiş. Mümkün olduğunca fazla objeyi ziyaretçiyle buluşturmak üzere modern müze vitrinleri ve açık sergileme alanları ve platformlar oluşturulmuş. Yapının ön kısmı dönemsel sergilere ev sahipliği yapan sanat galerisi, orta kısmı müze, arka kısmı ise depolama alanı. Depolama alanında yaklaşık 43 bin tarihi obje, her biri kendi türüne göre sınıflandırılarak ve dijital kayıt altına alınarak titiz bir şekilde muhafaza ediliyor. Bu bölümün, uzmanların ve araştırmacıların kullanımına açık olduğunun altını çizelim. Müze bölümünde ise, 43 bin obje arasından seçilen ve tüm koleksiyonları yansıtan 5 bin eserlik bir seçki sergileniyor. Seçkinin ana teması, 19. yüzyıl Osmanlı saraylarında gündelik yaşamda kullanılmış olan objeler. Koleksiyon yalnız Dolmabahçe Sarayı’nda kullanılmış eşyalardan değil, Aynalıkavak, Küçüksu, Ihlamur, Maslak kasırları ile Beylerbeyi ve Yıldız saraylarından gelen objelerden de oluşuyor. 66 B+ SONBAHAR İmparatorluğun son 70 yılı İmparatorluğun son 70 yıllık sürecine tanıklık etmiş eserler, belli konu başlıkları altında sergileniyor: Sarayda Çocuk ve Eğitim, Sarayda Kültür ve Sanat, Sarayda Dokuma ve İşlemeli Eserler, Sarayda Mutfak Kültürü ve Sofra Düzeni, Sarayda Mobilya ve Porselen Eserler, Sarayda Teknoloji ve Fabrika-i Hümayunlar. Objeler arasında; şehzade ve prenseslerin kullandığı kıyafetler, oyuncaklar, padişahların yazı takımları, mühürler, gümüş tıraş takımları, valide sultanlara ait temizlik ve bakım gereçleri, kristal, porselen ve gümüş yemek takımları, mutfak araç gereçleri, çini sobalar, saray kütüphanesinden kitaplar, Halife Abdülmecit Efendi’ye ait resim alet ve gereçleri gibi binlerce ilgi çekici nesne var. Müze pazartesi ve perşembe günleri dışında her gün 09.00-17:00 arası ziyarete açık. Saray Koleksiyonları Müzesi, Dolmabahçe Sarayı, Beşiktaş Telefon: (0212) 236 90 00 Sinema makinesinin öncüsü olan lambalı kinetoskop, Kinematador markalı (1895). 1876 yılında icat edilen telefon, “gizlilik politası” gereği Sultan II. Abdülhamid tarafından yasaklanmış, ancak II. Meşrutiyet yıllarında Osmanlı topraklarına girmiş. Fotoğraftakiler Ericsson firmasına ait 1900’lü yıllarda kullanılmış modeller. “Sarayda Teknoloji” başlığı altında sergilenen eşyalardan, Saray’ın, 18’inci yüzyılın sonunda Avrupa’da ortaya çıkan Sanayi Devrimi’nden etkilendiği anlaşılıyor. B+ SONBAHAR 67 Batı ülkelerinde ortaya çıkan buluşlar, kısa sürede sarayda da yerini almış. Koleksiyonda tansiyon aletinden, elektroşok cihazına kadar birçok sağlık gereci var. 19’uncu yüzyıla ait altın kaplamalı ziyafet takımı. Servis takımlarının üzerinde Sultan II. Mahmud’un tuğrası var. Baccarat Kristalleri ile tamamlanan bu takım, Cumhuriyet’in ilanından sonra da uzun yıllar misafir ağırlamalarında kullanılmış. Moser markalı kristal sofra takımına ait şampanya kadehleri. Üzerlerinde Osmanlı İmparatorluğu’nun simgesi olan amblem ve Sultan II. Abdülhamid’i simgeleyen “A” ve “H” harfleri var. 68 B+ SONBAHAR Çocuklar büyükler gibi giyinirdi Koleksiyonda bulunan çocuk kıyafetleri, dönemin çocuk giyimi hakkında bilgi veriyor. Pamuklu ve tülbent gibi ince iç giyim grubu zıbın ve kundaklar, mintanlar, pabuçlar, şapkalar koleksiyonun parçalarından. Saray Koleksiyonları Müzesi’ne ait kitapta yer alan bilgilere göre; Osmanlı’da çocuk kıyafetlerini, yetişkinlerin kıyafetlerinden ayıran tek özellik ölçüleri. Osmanlı padişahı V. Murat’ın torunu Ali Vasıb Efendi, çocukluğunda giydiği kıyafetleri anılarında şöyle anlatmış: “Çocukluğumda saray adetleri arasında, sokağa çıkıldığında, herhangi bir yere veya misafirliğe gidildiğinde, Avrupa çocukları gibi giyinmek ayıp sayılırdı. Büyük adamlar gibi giyinmek şart idi(...) Hele resmi günler ve bayramlarda 6 veya 7 yaşında redingot giymek mecburiyetinde idim(…) Kravata cevahirli boyunbağı iğnesi de takmak şık sayılırdı. Bileklerde kolalı bileklikler boru şeklinde olacak ve cevahirli veya altın kol düğmesi takılacak. Plastronlu kırık yaka gömleğin üstüne takılırdı. Bu kıyafette oyun oynamak ve koşmak mümkün olamazdı. Büyüğümüzün yanına girerken daima fes başta olacaktı. Bir çocuk için bu kıyafetle bir yere gitmenin eziyetli olduğu muhakkak idi.” Değişen sofra düzeni Koleksiyonda sergilenen sofra takımlarında, Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. yüzyılda değişen sofra düzenini gözlemlemek mümkün. Saray Koleksiyonları Müzesi’ne ait kitap, Ahmet Cevdet Paşa’nın Maruzat adlı eserine gönderme yaparak; bu dönem sinide yemek yeme adetinin yerini masalara kurulan sofraların aldığını belirtmiş. Batı tarzı değişim, verilen ziyafetlerde de uygulanmış. Bu durumun somut bir örneğini sunan Sultan II. Mahmud’un tuğrasını taşıyan altın kaplamalı Avrupa sofra takımları, koleksiyonun nadide parçalarından. Yine aynı kaynağın aktardığına göre; Sultan Abdülmecid döneminde Napolyon’un İstanbul’a gelmesi nedeniyle 1854’de Beylerbeyi Sarayı’nda onuruna verilen yemekte, Doğu-Batı karışımı bir sofra düzeni kurulmuş. Yemek mönüsünde ıstakoz, havyar gibi Avrupa tarzı yemeklerin yanında kadayıf, bamya, arpa şehriye gibi geleneksel yiyecekler de yer almış. Koleksiyonda bulunan çocuk kıyafetleri arasında; mintanların yanı sıra kundak takımları, bohçalar, yorganlar da var. Dürrüşehvar Sultan’ın oyuncakları Osmanlı Hanedanı’nın son halifesi Abdülmecid Efendi’nin kızı Dürrüşehvar Sultan’ın 10 yaşına kadar kullandığı oyun ve eğitim araç-gereçleri, koleksiyonun ilgi çekici objeleri arasında. Bu oyuncak ve eğitim gereçleri, bir hanedan üyesinin yetiştirilmesinde gösterilen önemi vurguluyor. 1914’te doğan Dürrüşehvar Sultan, Abdülmecid Efendi’nin Ömer Faruk Efendi’den sonra doğan ikinci çocuğu. Güzelliği ile ünlü sultan, sanatçı kişiliği ile bilinen babasının çok sayıda tablosuna konu olmuş. Bu tabloların bir kısmı Dolmabahçe Sarayı’nda sergileniyor. Bohemya bölgesindeki Moser Fabrikası tarafından yapılmış tuvalet takımı. Sarayda sağlık ve bakım Müzede padişah ve sultanların günlük bakımlarına dair izler de var. Sultan II. Abdülhamid’e ait, özel masasında muhafaza edilen gümüş bakım seti, koleksiyonun ilgi çekici parçalarından. Yine aynı şekilde dönemi yansıtan sağlık gereçleri de dikkat çekiyor. Dürrüşehvar Sultan’a ait, Alman Richter&Cie. markalı taş yapı seti. Sarayda teknolojinin kullanımı Osmanlı İmparatorluğu, 19. yüzyılda Sanayi Devrimi etkisiyle Batı’da ortaya çıkan çeşitli araç gereçleri hem yakından izliyor hem de kısa zamanda saraya getiriyordu. İnşa edilen yeni saray, köşk ve kasırlara; aydınlatma, ısıtma, iletişim, bahçecilik, yazışma, mutfak ve sağlık alanlarında günlük hayatı kolaylaştıran pek çok araç gereç ve makine alınmış. Saray koleksiyonlarında; fırın, buzdolabı, ilaçlama aleti, havagazlı ısıtıcı, daktilo, krema makinesi, telefon, gramofon, ütü, sinema makineleri hatta bir tane elektroşok cihazı bile bulunuyor. Saray Koleksiyonları Müzesi’ne ait kitapta; saray halkının bir numaralı sağlık ve güzellik sırrının temizlik olduğu vurgulanıyor: “Hamam adetlerinin, yıkanma ve arınmanın başlıbaşına bir kültür olduğu sarayda, hamamlar gece ve gece boyu sıcak tutulur ve buradan her zaman sıcak su temin edilirdi. Banyo sırasında keselenmek en doğal cilt arınma yöntemiydi. Temizlikte en temel yardımcı, sayısız çeşitteki sabunlardı. Saraya en kaliteli, hoş kokulu sabunlar getirilir, bunlar eritilerek kullanacak kişinin zevkine göre gül veya meyve şekilleri verilirdi. İslâm’ın beş şartından biri olan ve günde beş vakit kılınan namazdan önce alınması gereken abdest için haremin dairelerinde leğen, ibrik ve lavmanalar bulundurulurdu. Temizliğin yanı sıra güzel kokmak da Hz. Muhammed’in sünnetinden sayılır ve sarayda sayısız bitki özünden saraylılara özel kokular yapılırdı(…) Son dönemde yerli üreticilerin de Avrupa tarzı kolonya ve parfüm üretmeye başlamalarıyla birlikte saraylıların kullandığı ferahlatıcı koku ve parfümlerin büyük bölümü hazır alınmaya başlanmış, o yıllarda özel tasarımlı parfüm şişeleri de yeni parfümler kadar gözde olmuşlardır.” B+ B+ SONBAHAR 69 Sempozyum Yine, yeniden... Beşiktaş kenti heykellerle aydınlanıyor! Yazı: MELİS BAYDUR Fotoğraf: ERDEM AYDIN Beşiktaş Belediyesi ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin birlikte düzenledikleri heykel sempozyumlarının bu yaz dördüncüsü gerçekleşti. Ç ağdaş kentler için, kentsel peyzajları oluşturan binaların, parkların ve bahçelerin yanı sıra sokakları ve meydanları süsleyen heykellerin de ayrı bir önemi ve yeri vardır. Kamusal alanlardaki heykeller, kent dokusunun içinde kendine yer açarak, binalar, sokaklar, meydanlarla bütünleşir ve o dokunun ayrılmaz bir parçası halini alır. Sanatın bu şekilde kent peyzajıyla bütünleşebilmesine, gündelik yaşama estetik ve renk katılmasına olanak veren ender sanat dallarındandır heykel. Marmara mermerine hayat verdiler. Beşiktaş Belediyesi’nin mekân, malzeme, ulaşım ve yurt dışından gelen sanatçıları ağırlama gibi birçok konuda destek sağladığı bu sempozyumlarda amaçlananlardan biri de, kentlilerin heykelin yapım aşamasına şahit olmaları. Sempozyum için bu yıl konutların ve mahalle sakinlerinin çalışmalar esnasında yayılan mermer tozundan etkilenmemesi için Ortaköy Vadisi Kentsel Park Alanı seçildi. Hem merkezi hem de kamuya açık bu park alanı, heykeltıraşların ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirildi, sanatçılara özgür ve rahat bir çalışma alanı yaratıldı. Beşiktaş Belediyesi de, sanatın kent için bir gereklilik olduğu anlayışıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Heykel Bölümü ile birlikte 2008 yılından beri heykel sempozyumları düzenliyor. Bu sempozyumların en önemli amacı da heykellere kent yaşamı içerisinde sahip olmaları gereken yeri verebilmek. Yurt içinden ve yurt dışından sempozyuma katılan heykeltıraşların yaptığı heykeller, daha sonra Beşiktaş kentinde uygun yerlere yerleştiriliyor ve Beşiktaş kent dokusunun bir parçası haline geliyor. Sempozyumun kapanış töreni ise 19 Temmuz 2011’de Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, Beşiktaş Kaymakamı Sadettin Yücel ve MSGSÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Meral Özbek Bostancıoğlu’nun katılımıyla gerçekleşti. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, kapanış konuşmasında, bu sene de ortaya konan eserlerle birlikte yedi yıllık hizmet dönemlerinde Beşiktaş’a kazandırılan heykel sayısının 150’leri bulduğunu ve bunun rekor sayılabilecek düzeyde bir rakam olduğunu belirtti. MSGSÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Meral Özbek Bostancıoğlu ise, sadece 1-2 belediyenin değil, bütün belediyelerin sanatla buluşmasını dilediğini söyleyerek, heykel bölümünün bu dört yıllık işbirliği sürecinin kitaplaştırılması gibi bir projeleri olduğunu açıkladı. Katılımcı sanatçılara sertifika ve şiltlerin takdim edildiği kapanış töreninde, sanatçılar eserlerinin yakın zamanda kentlilerle buluşacak olmasının heyecanını yaşıyorlardı. B+ Bu yıl 15 Haziran - 15 Temmuz 2011 tarihleri arasında düzenlenen Mermer Heykel Sempozyumu’na üçü yabancı dokuz heykeltıraş katıldı. Robert Bucek (Çek Cumhuriyeti), Michael Levchenko (Ukrayna), Alessandro Pavone (İtalya), ülkemizden ise Ezgi Sandıkçı, Yıldız Güner, Özer Aktimur, Yıldız Tülek Ülter, Metin Yergin ve Çağdaş Erçelik, sempozyum boyunca 70 B+ SONBAHAR “Beşiktaş’ta dört yıldır yapılan Heykel Sempozyumları’yla birlikte kente kazandırılan heykel sayısı 150’yi buldu.” İsmail Ünal B+ SONBAHAR 71 Katılımcı sanatçıların gözünden Çağdaş Erçelik "Heykelin nasıl yapıldığını gördüklerinde herkes bu sanatla ilgilenir" Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi doktora öğrencisiyim. Daha önce Fındıklı Parkı'nda ve Marmara Adası'nda sempozyumlara katılmıştım. Bu sempozyumda figüratif bir çalışma gerçekleştirdim. Nâzım Hikmet'in mezar taşı fikrinden yola çıkarak, Nâzım Hikmet'in heykelini yaptım. Mezar taşının üzerine yazılacak yazı için taştan yazı yazma, taş kabartmaları konusunda şu an tek usta niteliğinde olan Musevi bir mezar ustasıyla çalıştım. Sempozyumlardaki esas nokta, insanların eserlerin yapım aşamalarını da görmesidir; heykelin nasıl yapıldığını gördükleri anda herkes bu sanatla ilgilenir, herkeste bir merak uyandırır. Bir kaya parçasından bir form çıkarmanın heyecanını ve bunun değerli bir şey olduğu düşüncesini insanlara benimsetmeye yardım ediyor bu tür sempozyumlar. Mermerin etrafa yaydığı tozdan dolayı bu sempozyumda bunu çok fazla yerine getiremesek de, yerimiz çok güzel ve merkeziydi. Mavi gözlü dev, minnacık kadın ve hanımelleri O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Kadının hayali minnacık bir evdi, bahçesinde ebruliii hanımeli açan bir ev. Bir dev gibi seviyordu dev. Ve elleri öyle büyük işler için hazırlanmıştı ki devin, Yapamazdı yapısını, çalamazdı kapısını bahçesinde ebruliii hanımeli açan evin. O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Miniminnacıktı kadın. Rahata acıktı kadın yoruldu devin büyük yolunda. Ve elveda! deyip mavi gözlü deve, girdi zengin bir cücenin kolunda bahçesinde ebruliii hanımeli açan eve. Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev, dev gibi sevgilere mezar bile olamaz : bahçesinde ebruliii hanımeli açan ev... Nâzım Hikmet Çağdaş Erçelik Michael Levchenko / "Çocuklar reklam dünyasının estetik anlayışıyla büyüyor" Sempozyuma Kiev, Ukrayna'dan katılıyorum. İstanbul'da katıldığım ilk sempozyum. İstanbul'un kültürel geçmişi çok zengin. Düzenlenen sempozyumlar açısından da bir kültür merkezi olmaya aday evrensel bir kent. Benim burada tamamladığım çalışmamın adı, "Zihin/Anı Gemisi". "Şey"lerin minimal, basit formlardan başlayıp gitgide daha kompleks hale gelmelerini anlatıyor. Bu çalışmamı Beşiktaş'ta insanların dinlenebildiği ufak bir parkta görmek çok hoşuma gider. Bence kamusal alanlarda sergilenen sanat çağımızda çok önemli, çünkü kentlerimiz her gün gitgide daha fazla reklam görselleriyle dolup taşıyor ve çocuklar reklam dünyasının estetik anlayışıyla büyüyor, sanatsal estetikten uzak kalıyor. Fakat bizim hayatlarımız sadece "marketing"den ibaret değil. Yaşantılarımız çok daha karmaşık... Robert Bucek Robert Bucek / "Heykeller kentin birer parçasıdır" Michael Levchenko 72 B+ SONBAHAR Sempozyuma Çek Cumhuriyeti'nden katılıyorum, Ostrava Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde öğretim görevlisiyim. Çalışmamda, Aziz Yahya'nın başını bir yastık üzerinde tasarladım, ölüm ve uyku hali arasında... Aziz Yahya'nın başının, bir kutsal emanet olarak 4. yüzyılda İstanbul'a getirildiği söylenir, ben de bu heykel fikrimin İstanbul için uygun olabileceğini düşündüm. Benim kültürümde kamusal alanlarda sergilenen sanat çok önemli bir yere sahiptir. İnsanlar için heykeller kentin birer parçasıdırlar. Buluşma yeri olarak heykel önleri belirlenir. Benzer bir durumun Türkiye'de de olduğunu düşünüyorum. Fakat böyle bir kültüre ve geleneğe sahip olsak da Çek Cumhuriyeti'nde belediyelerin ve kurumların bu alandaki destekleri belirli oranlarda kalıyor; Türkiye'de belediyelerin de katkısıyla heykele ve bu tür organizasyonlara çok daha fazla önem ve emek verildiğini görüyorum. Ezgi Sandıkçı / "Heykellerin insanlarda duvara çarpmış hissiyatı yaratmaması gerekir" Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde araştırma görevlisiyim, bu sempozyumda da sempozyum sorumlusu olarak bulunuyorum. Benim katıldığım ilk taş sempozyumu. Beşiktaş Belediyesi ve Mimar Sinan Üniversitesi'nin düzenlediği heykel sempozyumlarında genellikle taş çalışıldı. Bu sempozyumda çalıştığımız alan bizim için şekillendirildi. Sanatçının çalışacağı ortamı bilmesi ve alanın düzenlenme aşamasında bulunması gerekir, bu bize sağlandı. Belediyenin ilgili birimi, bizi cankulağıyla dinleyip var gücüyle yardım etmeye çalıştı. Bu açıdan hiçbir şey aksamadı. Kamusal alanlardaki heykeller kentliler için güzel sürprizler bence; fakat heykellerin insanlarda duvara çarpmış hissiyatı yaratmaması gerekir; alanın içinde kendine yer açmış, insanlarla temasa geçebilen işler olmaları gerekir. Türkiye'de ideolojik heykeller ağırlıkta, diğerleri çok eksik. Burada sanatçıların da açıkları var, ilgili kurumları sıkıştırmaları gerekiyor. Yıldız Tülek Ülter Yıldız Tülek Ülter / "Çevrede gördüğünüz eserlerin çoğu önceki sempozyumlarda çıkan işler" Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Heykel Bölümü’nde doktora yapıyorum. Benim bu sempozyumdaki çalışmam "İz ve Yara" üzerine yaptığım bir serinin parçası. Bu, belediye ile ortaklaşa düzenlenen dördüncü sempozyum oldu, bir ay boyunca her şeyimiz karşılanıyor, bizim yükümlülüğümüz ise, ilçeye bir iş, bir eser bırakmak oluyor. Beşiktaş'ta çevrede gördüğünüz eserler, özellikle mermer olanlar önceki sempozyumlarda çıkan işler. Yurt dışında böyle organizasyonları daha çok özel kuruluşlar üstleniyor, destek veriyor. Bizde kamusal mekânlardaki heykeller konusunda çok büyük bir eksiklik var; bu tür sempozyumlarla, yarışmalarla giderilmeye çalışılıyor. Sempozyumlarda ayrıca insanlar bir ay boyunca nasıl çalıştığımızı, yorulduğumuzu, o kütleyi nasıl heykele dönüştürdüğümüzü görebiliyor. Bu da heykel algısının değişip dönüşmesine yardımcı oluyor. Ezgi Sandıkçı Alessandro Pavone / "Kamusal bir mekâna yerleştirilecek eserlerde dürüst ve açık olmaya gayret ediyorum" Sempozyuma İtalya'dan katılıyorum, İtalya'nın Trento kentinde oturuyorum. Bu, Türkiye'de katıldığım ilk sempozyum. Sempozyum yaklaşık bir ay sürdü, bu süre zarfında her şey çok organize bir şekilde gerçekleşti, düzenli olarak ulaşımımız sağlandı, çalışmalarımızda bir şeye ihtiyacımız olduğunda zaman kaybedilmeden sağlandı. Ben, kamusal bir mekâna yerleştirilecek eserlerde dürüst ve açık olmaya gayret ediyorum. Çalışmaya başlamadan önce İstanbul'un uzun kültürel tarihini düşündüm, üzerinde çalışmayı düşündüğüm fikirler arasından eski çağlar ve ölüm ilişkisi üzerine olan bir fikrim baskın geldi. Getirilen taşın şeklini görünce de bunda karar kıldım. "Kafatası" çalışmam aynı zamanda arkeolojiyle de ilgili; taşı kırıp içindeki formu gün ışığına çıkarmaya dair... Heykel, Beşiktaş'a yerleştirildikten sonra insanların tepkilerini görmek isterim. Alessandro Pavone B+ SONBAHAR 73 Benim Beşiktaş'ım Merdiven altı karanlık odalardan, Baobab yollarına... Yazı: MELİS BAYDUR Fotoğraf: ZEKAİ DEMİR Levent’teki stüdyosunda Türkiye’nin en profesyonel fotoğrafçılarını ağırlayan Zekai Demir, fotoğrafçılığa başlama öyküsünü, çocukluk yıllarındaki fotoğraf stüdyolarını ve onu hep yeniliklerin peşinde koşmaya iten fotoğrafçılık aşkını B+ dergisine anlattı. Madagaskar Baobab yolu Baobab ağaçları / 2005 74 B+ SONBAHAR L event’te 24 senedir profesyonel fotoğrafçıların tek adresi olan bir stüdyo var: Diagonal. Ona bu özelliği kazandıran ise kurucusu ve sahibi Zekai Demir’in her zaman orijinal bir şeyler ortaya koyma arzusu. Özellikle baskı teknikleri konusunda dünyada bile sınırlı sayıda olan teknolojik donanımı Türkiye’de önce bu stüdyoda görebiliyorsunuz. Fakat Diagonal sadece bir stüdyo değil, aynı zamanda art galeri ve grafik tasarım atölyesi. Geçtiğimiz sene ise Default Magazine isimli oldukça yenilikçi uluslararası bir sanal dergi yayınlamaya başlamışlar. Zekai Demir kendisini “fotoğraf yatırımcısı” olarak tanımlasa da, sadece bir stüdyo sahibi değil. Çocukluk yaşlarından itibaren fotoğrafçılığa aşık ve deklanşöre basmak için Madagaskar yollarına düşecek kadar maceraperest bir fotoğrafçı... Fotoğrafçılık serüveniniz nasıl başladı? Yurt dışından gelen bir misafirimizin bana Kodak Retina fotoğraf makinesi ve bir torba Orwo siyah beyaz film hediye etmesiyle başladı. Çocukluğumda hep fotoğraf çeker, biriktirdiğim harçlıklarla onları tab ettirirdim. Benim bu işe meraklı olduğumu gören bir fotoğrafçı, bana iş teklifinde bulununca, sevinçten çıldırmıştım. Okuldan arta kalan zamanlarım ve yaz tatillerim hep çalışmakla geçti, hatta pazar günleri bile çalışırdım. Ailenizin tepkisi nasıldı bu fotoğraf merakınıza? O dönemde fotoğrafçılık çok saygın bir işti, insanlar özel günlerde ailece evlerde ya da stüdyolarda fotoğraf çektirirlerdi. Bu bir gelenekti, işlere yetişemezdik, gece gündüz çalışırdık. Ben de çocuk yaşta bir şeyler öğrenmenin, bir şeyler başarmanın, hatta para kazanmanın mutluluğunu yaşıyordum. En önemlisi çok sevdiğim fotoğrafçılıkla iç içeydim. Ailem de bununla gurur duyuyordu. Bu dönemde çok ciddi bir fotoğraf arşivim oluşmuştu, ancak yıllar sonra annemin Maçka’da oturduğu evde yangın çıktı, tüm arşivim yandı ve kül oldu. O dönemki fotoğrafçılıktan biraz bahseder misiniz? O yıllar, Ermeni vatandaşlarımızın hakim olduğu bu sektöre Türklerin ilgisinin de arttığı dönemlerdi. Ermeni ustalar daha başarılı ve daha ön plandaydı. Yalnızca siyah-beyaz fotoğrafçılık yapılırdı tabii. Stüdyolar çok şık ve genişti. Karanlık odalar ise küçük, merdiven altı, mekanların en kötü ve havasız yerlerinde olurdu. Yani, bu odalarda kimya yutmamanız imkânsızdı. Her şey son derece ilkel şartlarda, tamamıyla insanların emek ve gayretiyle gerçekleşirdi. Ben fotoğrafla ilgili temelde ne öğrendiysem, o dönemde öğrendiğimi söyleyebilirim. Çocukluğunuz nerede geçti? İlk fotoğraflarınızı nerede çektiniz? Ben Yeşilköy’de doğdum. 1972 yılında, 7 yaşındayken Beşiktaş’ta dedemin sahibi olduğu bir binaya taşındık. İlk fotoğraflarımı Beşiktaş’ta çektim, Beşiktaş’ın en hareketli, en güzel sokaklarından biri olan Alaybey Sokak’ta oturuyorduk. Fotoğrafçılığa burada başladım diyebilirim. Diagonal’i ne zaman kurdunuz, hangi hedeflerle yola çıktınız? Uzun süre farklı ajanslarda çalıştım, 1988’de de Diagonal’i kurdum. O yıllardaki teknolojik ilerlemeler, fotoğraf sektörünün gelişimini inanılmaz boyutta etkiledi ve hızlandırdı. Türkiye’de de aynı dönemde tekstilde fasonculuk yapan birçok şirket markalaşma bilincini yakalamıştı. Birçok dergi, özellikle moda dergileri yayınlanmaya başlamıştı. Bu da moda fotoğrafçılığının gelişimini sağladı. Fotoğrafçılık önemli bir sektör oldu. Fakat özellikle baskı konusunda son derece standart işler ortaya konmaktaydı. Biz ise dünyadaki gelişmeleri yakından takip edip, burada da aynı paralelde işler üretmeye başladık ve çok da başarılı olduk. Başlangıçta stüdyo ve laboratuar olarak kurulan Diagonal’in, Türkiye’de fotoğrafçılığın gelişmesine ciddi katkı sağladığını düşünüyorum ve günümüzdeki birçok fotoğrafçı da Diagonal’de yetişmiştir. Elbette ki bir yatırım yaparken çok iyi araştırıp o konuda en iyiyi satın almanın ve işletmenin başarımızda payı büyüktür; ancak ne kadar pahalı ve iyi cihazları alsanız da, benim için en önemli unsur insan faktörüdür. Bizi en özel kılan, ekip arkadaşlarımızdır. Stüdyo, art galeri, grafik tasarım atölyesi ve şimdi Default Magazine... Bu farklı departmanlar nasıl oluştu? Kendi alanımızda çok başarılı olmak bizi tatmin etmedi; dünyanın pek çok ülkesine ünümüz yayıldı. Hâlâ bazı ülkelerde ortak işler yaptığımız, bizi pazarlamakta olan partnerlerimiz bulunmakta ve birçok ülkeye buradan iş yapmaktayız. İş hacmimizin büyümesi, gelişmesi, beraberinde birçok yeni departmanın oluşmasına neden oldu. Ayrıca bu alanlardaki başarılarımızın getirdiği ilişkilerimiz de Diagonal’de çok sıcak bir ortam oluşmasını sağladı. Çocukluğum Beşiktaş’ta geçti, ilk fotoğraflarımı Beşiktaş’ta çektim... B+ SONBAHAR 75 Cuba Malecon Sahili Yılda bir kere olan gelgit anı / Mart 2004 Başkent Antananarivo Madagaskar / 2005 Murondava Madagaskar / 2005 76 B+ SONBAHAR Cuba Cathedral Meydanı / Mart 2004 Baobab Yolu serginiz son yıllarda oldukça konuşulmuştu. Madagaskar’da fotoğraf çekimi fikri nasıl ortaya çıktı? Fotoğraf ve tasarım ile ilgilenen belirli bir kitle olmadığından, Diagonal politikacısından sanatçısına; öğrencisinden akademisyenine; magazinsel insanlardan, büyük şirketlerin CEO’larına kadar her kesimden insanın buluştuğu sıcak bir ortam haline geldi. Bu sıcak ortamda, hem çalışma arkadaşlarımız hem de gelen misafirlerimiz çok daha değerli ve verimli vakit geçiriyor. Stüdyonuz Levent’te, Beşiktaş sizin için ne ifade ediyor? Diagonal’i Levent’te açmam aslında tamamen tesadüf olmuştur. Fakat ben Levent’in enerjisini çok seviyorum. Özellikle sokağımızı... Hayatımızın büyük bir bölümünü burada geçirdik. Dile kolay! 24 yıl geçti. İkâmet olarak; Levent, Ulus ve şimdi de çok uzun bir süredir sevdalısı olduğum Bebek’te oturmaktayım. Bebek şu an her ne kadar çok popüler bir yer olsa da, hâlâ küçük bir semt havasında. Bebek’te herkes birbiriyle samimi olmasa da, sima olarak birbirine aşinadır, yabancısını kolayca anlarsınız. Birçok güzellikleri içinde barındırması Bebek’i sevmeye yeter. Bence Bebek’te uzun süre yaşamış birisinin başka bir yerde yaşaması, başka yere alışması çok zordur. Madagaskar’a gitme fikri Okan Bayülgen’den çıktı. Bir takvim fotoğrafındaki baobab ağaçlarından etkilenen Okan; “Madagaskar’a gidelim mi?” diye teklifte bulunduğunda, hiç tereddüt etmeden kabul ettim ve seyahatimizi gerçekleştirdik. Fotoğraf açısından çok keyifli, tatmin edici bir gezi oldu. Bu seyahati planladığımızda kitap, sergi gibi bir niyetimiz yoktu, amacımız kendi maceramızı yaşamaktı. Ancak, o kadar güzel fotoğraflar elde ettik ki, ülkemizde az tanınan dünyanın en büyük dördüncü adasını, başkalarıyla da paylaşmak istedik. Bu arada benim birçok kişisel ve karma sergilerim olmuştur ancak Madagaskar en çok keyif aldığım yerlerden biridir. “Bir zamanlar fotoğrafçıydım şimdi fotoğraf yatırımcısıyım” diyorsunuz. Kişisel fotoğraf çalışmalarınıza ne kadar devam edebiliyorsunuz, yeni projeleriniz var mı? Aslında, evleninceye kadar çok hırslı bir insandım. Oğlumun doğumundan sonra, hırslarım azaldı. Evlendiğim tarihten itibaren pazar günleri çalışmıyorum, vaktimin çoğunu karım ve oğlumla geçirmeye özen gösteriyorum. Çok eski bir şirket olduğumuzdan, işlerin oturmuş olması benim biraz daha kendime zaman ayırmamı sağlıyor. Şu aralar tekrar fotoğraf çekme, sergiler açma gibi birçok konuda çalışmalar yapmaktayım. Fotoğraf çekmeyi ve kendime zaman ayırmayı çok özlemişim. B+ B+ SONBAHAR 77 Eğitim Bir okulun izinde Yazı: CENGİZ ERDİL Söyleşiler: FUNDA DEMİR Fotoğraf: ERDEM AYDIN Ortaköy’ün orta yerinde, Dereboyu Caddesi’nde hemen bir köşede yer alır Zübeyde Hanım Anadolu Kız Meslek Lisesi. 50 yıllık tarihindeki başarıları içine atmış gibi öyle sessizce durur. Farklı adlarıyla eğitim ordusuna kazandırdığı yüzlerce öğretmenin Anadolu’ya taşıdığı aydınlanma meşalesinin buradan yola çıktığını bilerek. O rtaköy, bir zamanlar İstanbul’un gerçek bir köyü idi. Siz bakmayın şimdilerdeki gürültülü ortamına... Yıllar önce bağ ve bahçelerinde ağustosböceklerinin sesi kesilmez, ateşböcekleri akşam karanlığı indiğinde çevreyi sarardı. Sahilinde ise balıkçılar, ayakta seyir yaptıkları kayıklarında Boğaz sularında ekmeğini arardı. Zamanımızın biçerdöver gibi daldığı gırgır ağları yoktu o zamanlar. Herkes denizin verdiği kısmete razıydı. Ama Boğaz da, nimetlerini kıskanmazdı küçük kayıklardan... Verdikçe verirdi. Denizin bereketi vardı anlayacağınız. Bugün Ortaköy’ün yoğun kalabalığı arasında Dereboyu Caddesi’nde yürürseniz, bir köşeye sıkışmış, sessiz başarılara mekân olan bir eğitim yuvasıyla karşılaşırsınız. Çoğu kimse önünden geçtikleri bu yapının farkına bile varmaz. Oysa burası, 50 yıldan beri Türkiye’de özellikle güzel sanatlar eğitimine damga vurmuş bir eğitim kurumudur. 78 B+ SONBAHAR Kalkınmanın, toplumsal gelişmenin eğitimden geçtiğinin bilincinde olan Cumhuriyet’in ilk devrimci kadroları, köy enstitüleri ve öğretmen okullarıyla kalkınma hamlesinin ilk atılımını başlatmışlardı. Ortaköy Öğretmen Okulu 60’lı yıllarda başlayan ikinci hamlenin yıldızıydı. 50 yılda okulun geçirdiği aşamaları şöyle özetleyebiliriz: 1960-69 yılları arasında ilköğretmen okulu, 1972-74 yılları arasında yüksek öğretmen okulu, 1974-79 yılları arasında eğitim enstitüsü, 1980’den sonra kız meslek lisesi. 1981’de Atatürk’ün 100. doğum yıldönümünde, Türk annelerinin en büyüğü Zübeyde Hanım’ın adı verilmiş okula... 30 yıldır sadece kız öğrencilerin eğitim gördüğü sıcak bir yuvadır burası. “Parasız yatılı” sınavını kazanan yüzlerce Anadolu kızına eğitim meşalesi ile yol gösterdi. 1994 yılından bu yana Zübeyde Hanım Anadolu Kız Meslek Lisesi olarak eğitim hayatımızda yer alıyor. Anadolu’nun çeşitli yörelerinden gelen kız öğrenciler, okul yurtlarında barınarak, hayatlarının ergenlik çağında ana baba emaneti kabul edilip meslek ve bece- ri kazanıyorlar. Okulun grafik tasarım, gıda teknolojisi, çocuk gelişimi ve eğitimi, seramik ve cam bölümlerine lise giriş sınavlarında başarılı olan öğrenciler alınıyor. Eski mezunlar, okullarına sahip çıkıyor Ortaköy’deki okulun adı son günlerde medya sayesinde daha fazla duyuldu. İnternet ortamında gruplar kuran eski mezunlar, okullarına sahip çıktı. Birçok öğretmen, sanatçı yetiştiren okulun mezunları arasında Hasan ve Şükran Pekmezci, Habip Aydoğdu ve Cülcül gibi sanatçılar var. Okulu ziyaret ettiğim gün yeni öğrencilerin kayıt işlemleri vardı. Okulun hemen girişinde güzel sanatların anlam ve önemini vurgulayan bir duvar rölyefi yer alıyor. 1970 yılında öğrenciler tarafından hazırlanan rölyef okulun simgesi. Okulun atölyelerindeki cam bölmeleri de eski öğrencilerin vitrayları süslüyor. Birine dikkatli bakıyorum... Üzerinde Abdurrahman Kaplan imzası var. Vitrayın bir köşesinde de 1965 tarihi yazılı. 400’e yakın kız öğrenciye hem okul, hem sıcak bir yuva olan Zübeyde Hanım Anadolu Kız Meslek Lisesi geleceğe umutla bakıyor. Ortaköy'ün orta yerinde, Ulus yokuşunun başında yüz yüze gelirsiniz bu eğitim yuvasıyla. Gözlerinizi kaparsanız, resimlerden sızan renkleri, müzik aletlerinden akan ritmi hayal edersiniz. Bu okuldan yetişen nice öğretmenin Anadolu'da nasıl eğitim meşalesi olduğunu düşünür, anlık bir rahatlama hissedersiniz. B+ SONBAHAR 79 Okulun ilk öğretmenleri tası kaldı, ne de köyü... Herkes birbirini tanır ve sayardı. Şimdi sokağa çıksanız, okulun önünde bile sorsanız, bu eğitim yuvasından habersiz insanlarla karşılaşırsınız.’’ Atalay Aksoy, 15 yıldan beri Ortaköy sahiline inmediğini, artık gürültülü ortamı bünyesinin kaldıramadığını söylüyor. Aksoy, sözü tekrar okula getiriyor ve ekliyor: “ Eski mezunların internet ortamında okula sahip çıkmaları beni çok sevindiriyor. Mezunların bazı sorunlarımızın aşılmasında yardımcı olacaklarını umuyoruz.’’ B+ Açılış protokolü Okuldaki kayıt sırasında genç heyecanları paylaşanlar arasında, burada 38 yıldan bu yana memur olarak görev yapan Atalay Aksoy da vardı. Aksoy, 1970 yılında genç bir memur olarak girdiği okulun geçirdiği tüm aşamaları bir dakika içinde özetliyor ama eski Ortaköy’ün özlemini yüreğinde hissediyor. Atalay Aksoy, gençliğini verdiği okulun önemini şöyle anlatıyor: “Ben eski Ortaköylüyüm. Dereboyu Caddesi eskiden bir dere idi. Üzerinde sadece iki kişinin geçebileceği demir köprüler vardı. Çevresi yemyeşildi. Okulumuz ağaçlar arasındaydı. Şimdi Ortaköy’ün ne or- Atalay Aksoy, 38 yıldır okulda görev yapıyor. 80 B+ SONBAHAR Yüksel Onay (Kurucu Müdür) 60’lı yıllarda Ortaköy İlköğretmen Okulu olarak bilinen okulun eski mezunları bugün müzik, resim ve plastik sanatlarda birçok esere imza atmışlar, halen çağdaş Türk sanatının mihenk taşları olmayı sürdürüyorlar. Birçoğu da okulda öğrendikleri ilke ve bilgileri büyük bir özveriyle tüm Anadolu’ya yayan elleri öpülesi öğretmenlerimiz. liyor musunuz eşimle beni birbirimize yakıştıran, yakınlaşmamızı sağlayan Bu yazıyı hazırlarken görüştüğümüz herkes, geçen onca yıla rağmen orada geçirdikleri günleri özlem ve sevgiyle anmaya devam ediyorlar. Eski mezun Nurhan Gülcan yayımladığı blog ile yıllara inat özlemini ve anılarını kaleme alıyor. (http://nurhangulcan.blogcu.com) Sonra bir gün, erkek arkadaşlarımızın, resim öğretmenimiz Selahattin Taran’ın Vosvos’unu başka bir yere çekerek içini suyla doldurduklarını anımsıyorum. Her gün böyle karşılıklı şakaların yapıldığı, ama kimsenin kimseyi kırmadığı, saygısızlık etmediği bir yerdi bizim okulumuz... Bizler de onlarla konuşurken, yazışırken, anlattıkları güzel anılarını dinlerken kendimizi aynı sınıfın öğrencileri gibi hissettik. Nezaketleri ve sıcak sohbetleri için hepsine tek tek teşekkür ediyoruz. Bu arada, konuşma fırsatı bulamadığımız ama sıcaklıklarını hissettiğimiz, emeği, katkısı geçen tüm mezunlara teşekkür ederken, buyurun o sıcacık günleri yaşayanların anlatımıyla dinleyelim: Yunus Tonkuş, Heykeltıraş / En güzel anım, sanat! isimlerden biri de sevgili hocamdır. Lise birdeyken bir gün bizi evine davet etmişti. Hayatımızda ilk defa, tıpkı filmlerdeki gibi içinde merdiven olan bir villada bizim için hazırlanmış bir akşam yemeği masasında bulmuştuk kendimizi. Tarifi imkânsız, rüya gibi bir andı. Ben okulun seminer kısmına Anadolu’dan geldim. A sınıfında resim bölümündeydim, seçilmiş öğrencilerden biriydim. İlk defa İstanbul’a gelmek, o ortamı, o kargaşayı yaşamak inanılmazdı. Okulumla ilgili anlatabileceğim onlarca anı var ama sanat hepsinin üstünde. Bana okulumdan kalan en güzel anı sanat, sanat ve sanattır. Değerli hocalarımla gittiğimiz sergiler, bizlere sundukları imkânlar… Söyleyin, sanattan daha güzel bir anı olabilir mi? Nurhan Gülcan / 1964’ten bugüne! İşte okulumuz, tabelasını arıyorum İ.Ö.O. diye… Hayır, Zübeyde Hanım Kız Meslek Lisesi olmuş. Rengi de sarıya boyanmış. Çekiyorum resmini, çünkü bina aynı bina. Oradan yan tarafa, yani Portakal Yokuşu’na giriyorum. Hani bekçi Hüseyin amcanın bulunduğu, her zaman girip çıktığımız kapıya. Kapı var ama sımsıkı demirle kapalı. Tık…tık… Hüseyin amca ben geldim... Ben Nurhan diye sesleniyorum... Ses yok... Habip Aydoğdu, Ressam / Bizim küçük üniversitemizdi! Hüseyin amca sağsa en az 100 yaşında olması lazım... Azıcık daha yukarı çıkıyorum, duvar hayli yüksek, içerisi görünmüyor. Arka tarafta bayır bir bahçemiz vardı, orası Ortaköy Spor Kulübü olmuş, izin alıp bahçesine giriyorum. O bayır orman gibi olmuş, okulumuz ağaçların arasından zor görünüyor. Birkaç fotoğraf da oradan çekiyorum. Hava çok sıcak, ter içinde kaldım. Tekrar okulun önüne geliyorum, niyetim ön kapıdan bahçeye girmek ve okuduğumuz binaları görmek. Kapıda kimse yok, yavaşça arka tarafa giriyorum Aman Allahım, işte anılarımın okulundayım tekrar. İlk önce ön tarafta, yani idarenin ve öğretmenlerin olduğu binadayım. Camların dibine sokuluyorum. İçeride birileri var. Canip Bey’i, Ferit Bey’i, S. Babacan’ı, Nihat Bey’i, Selahattin Taran’ı… Daha kimleri kimleri arıyor gözlerim... Neredeler acaba? Oradan arka bahçeye, yani basket sahasının olduğu yere geliyorum. Basket potaları aynen duruyor. 44 sene evvel çemberden bir türlü geçiremezdim topu... Bu sefer yerden bir çakıltaşı alıyorum... Takk... yine geçiremedim. Sonra tören yaptığımız basket sahasındaki merdivenlere oturuyorum. Gözlerim etüt aralarında, geceleri kol kola girip kızlarla karşılıklı volta attığımız, birbirimize omuz vurduğumuz anları arıyor. Merdivenlerden inip, güneşin altında başlıyorum volta atmaya... Ama ne kol kola gelen var, ne kızlar var, ne de omuz atan... Selahattin Taran hocamız vardı, bize gösterdiği emeği asla unutamam. Tüm kaynakları kendince yaratırdı. Fransız, Alman, İtalyan, İspanyol kültür merkezlerinden kaynaklar toplar derse getirirdi. Natürmort çalışmalarımız için gerekli olan elmayı, armudu kendi maaşından alıp gelirdi, dersten sonra da afiyetle yerdik. Bir gün canına tak etmiş olacak ki, “Bu elmaların, armutların üzerine işenmiş. Yemeyin sakın” dedi. Herkes şaşırdı, ne yapacağımızı bilemedik, hocamız doğru mu söylüyor bizi mi kandırıyor, bilemedik . O sırada bir ses: “Amca ne yapıyorsun burada, bu sıcakta başına güneş geçecek...” Şimdiki okulun genç bir güvenlik görevlisi. “Evladım diyorum, burası benim 45 yıl evvelki okulum.” Çocuk hayretle bakıyor... “45 yıl evvel burada okul mu vardı amca?” diyor. “Evet, resim çekiyorum; uzaktaki arkadaşlarıma göndereceğim de…” Çocuk tuhaf tuhaf bakıyor, bende de bir tuhaflık seziyor... “Peki, peki çek bakalım...” (blog’undan) Görsel ve plastik sanatlarla ilişkim ilk olarak lise yıllarımda başladı. Ortaköy İlköğretmen Okulu’nun nasıl donanımlı bir yer olduğunu mezun olduktan sonra daha da iyi anladık. Dünyaya başka gözlerle bakmamızı sağlayan küçük bir üniversiteydi orası. Dostluklarımız, öğrendiklerimiz, sanatımız bize oradan hatıradır. Okul mezunlarından ressam Habip Aydoğdu Şükran Pekmezci, Ressam Okuduğumuz kitapların yazarları hocalarımızdı! İlköğretmen Okulu’nu unutmak ne mümkün? Orada görmüş olduğumuz eğitim ve terbiye bugün sanatın birçok dalında çok değerli isimler yetişmesine sebep oldu. Sanatla iç içe harikulade yıllarımız o binada geçti. Eşim ve ben sınıf arkadaşıydık. Onca güzel anının yanında bir de eşimi tanıma fırsatını veren yerdir orası. Hatta bizim sınıftan evlenen tek çift biz olduk. Birbirinden değerli hocalarımız vardı, bugün bir Enver Nacilerin, Mürşide İçmelilerin, Mustafa Ayazların öğrencisi olmak mümkün mü? Bizim okuduğumuz ders kitaplarını hocalarımız yazardı, öylesine şanslı gençlerdik. Enver Naci hocamızla Aşiyan’a yaptığımız geziler hâlâ aklımda... Hatta bi- Ressam Şükran Pekmezci ve lise yıllarını birlikte okuduğu eşi Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Hasan Pekmezci B+ SONBAHAR 81 Kitap Ressam ve Sanat Tarihçisi Gürol Sözen’den “Anadolu Topraklarında Mozaik” Yazı: AYBÜKE SAKAOĞLU Fotoğraf: ARŞİV Bu sayıdan başlamak üzere; Beşiktaş’ta yaşamış / yaşayan yazarların ve sanatçıların eserlerini tanıtacağız. İlk kitabımız Gürol Sözen’in yeni eseri “Anadolu Topraklarında Mozaik” Yıllardır Bebek’te yaşayan ressam, yazar ve sanat tarihçisi Gürol Sözen; HSBC Türkiye’nin desteği ile evrensel bir sanatın gün ışığına çıkarılması için “Anadolu Topraklarında Mozaik” adlı bir kitap hazırladı. Sözen, uzun çalışmalar sonucunda ortaya çıkan görsel şölen ile Anadolu mozaiklerinin eşsiz güzelliğini gözler önüne serdi. Anadolu topraklarında mozaik; binlerce yıldan beri yeryüzü coğrafyasında var olan karenin renklerle bezenmiş büyük efsanesiydi. Bu esere, Anadolu topraklarının mozaikle birleşen eşsiz güzelliği, mozaik kültürümüzün sonsuzluğunda kaybolmanın heyecanı ve mutluluğu yansıtıldı. Aslında araştırılan mozaik değil, küçük renk- 82 B+ SONBAHAR li taş parçalarının içinde yaşam bulmak ve karelerin birleştirilmesiyle kendi hayatlarını yaratan insanların duygularını gözler önüne sermekti. Roma ve Bizans sanatının en önemli görsel unsurlarından biri olan mozaik Ayasofya, Kariye, Büyük Saray, Zeugma mozaikleri haricinde Anadolu’da bütünüyle araştırılıp yorumlanmamış ve kültür tarihinde hak ettiği yere ulaşamamıştı. Kitap çalışmasına başlandığında Şanlıurfa’nın merkezindeki Haleplibahçe mozaikleri daha yeni bulunmuştu. Anadolu’nun dört bir yanında yapılan kazılarda da yeni mozaikler gün ışığına çıkarılıyordu. Bu nedenle ça- lışma hiçbir zaman bütünü kapsamayacak, ancak uzun bir yolculuğun, efsanelerin şemsiyesi altında, görsel zenginliği ile temel adımlarını oluşturacaktı. Gürol Sözen, “Anadolu Topraklarında Mozaik”i şu sözleriyle tanımlıyor: “Kare’nin öyküsü ya da efsanesi de denebilir. Başka bir tanımı ise; kare ve karenin çekiciliğine kapılıp, önce küplere ve sonra yan yana dizilince de sonsuz yolculuğuna başlayanların görsel şöleni olabilir. Ayrıca, mozaik sanatının başlangıcı, her yeşil, beyaz ve sarımsı çakıltaşları ile güzellik adına oynanan büyük bir oyun bu!.. Günümüzde her yeni buluntu ile yer değiştiren, Anadolu toprağında resmetme adına varsayılan ya da varlığı kanıtlanan, on iki bin yıllık bir geçmiş ya da büyük serüven bunun adı. Kuşkusuz bu büyük kültürel yapı, mozaik sanatının serüvenini de etkileyecekti. Sonuç olarak bu kitabımız bu nedenlerle, “Anadolu Topraklarında Mozaik” adını aldı. 2008 yılında, Türkiye Müzeleri koleksiyonlarından yola çıkılarak kapsamlı kitabı ve sergisi, Sultanahmet Meydanı’ndaki 16. yüzyıl yapısı İbrahim Paşa Sarayı, bugünkü konumu ile Türk İslam Eserleri Müzesi ile birlikte gerçekleştirilen ‘güzeli arayış’ın devamı idi mozaik. Tüm bu yolculuğumuzun tek bir amacı vardı: Mozaik sanatı adına çıkılan uzun yolculuğun, öyküler ve efsanelerle birlikte yol alması. Sanat bir anlatım ya da masalın kendisi değil mi? Şiiri, şarkısı, şöleni ile bir öykü değil mi zaten? Hangi mozaik koleksiyonuna bakarsak bakalım, anlatıcısı önce öyküsünden yola çıkmıyor mu? Ya da kutsal olaylardan kaynaklanan bir dil kullanmıyor mu? Öyle ise mozaik kitabımızın kaçınılmaz olan bu büyük serüveni için, var olmasının nedeni efsaneler ve gerçeklerle yola koyulacaktık. Sanat ve bilimin ışığında tabii ki…” Sözen’in derlediği kitap Sarah Bassett, Helen C. Evans, Robert Ousterhout, Revza Ozil, Thomas Organ, Jordan Pickett, Vasileios Marinis ve Örgü Dalgıç’ın değerli katkılarıyla zenginleştirilmiş. Akıcı içeriği ve etkileyici fotoğraflarıyla kitap, okurlarına Anadolu topraklarındaki karelerin sonsuzluğuna ulaşmayı vaat ediyor. B+ Bizans’ın çocukları. Deve, çocuklar ve kuşun mutlu günü. Büyük Saray mozaiklerinden... Kimdir? Gürol Sözen, 1940 yılında doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’nü bitirdi ve ilk kişisel resim sergisini 1960’da İstanbul’da açtı. Deneme, çocuk öyküleri, gezi notları, kültür ve sanat konularındaki yazıları, 1956 yılından beri sanat dergilerinin yanı sıra birçok yayın organında yayınlanmakta. 1979 yılından itibaren TRT’ye çeşitli zaman dilimlerinde, kültür ve sanatı kapsayan radyo ve televizyon programları (söyleşiler, açık oturumlar, belgeseller) hazırladı ve sundu. 1983 yılında İstanbul’da çeşitli müzelerde açılan, “Avrupa Konseyi 18. Sanat Sergisi / Anadolu Uygarlıkları” nedeniyle Aya İrini’de, Türkçe ve İngilizce sunulan multivizyon gösterisinin metin yazarlığını ve yönetmenliğini T.C. Kültür Bakanlığı adına gerçekleştirdi. 1987-2003 yılları arasında Akbank Kültür ve Sanat danışmanı olarak görev aldı ve Aksanat’ın kuruluşunu gerçekleştirdi. Türk İslam Eserleri Müzesi’nde Mayıs-Ağustos 2008’de, müze koleksiyonlarından oluşan “Farklı Kültürlerde Güzeli Arayış Sergisi”nin genel danışmanlığını yaptı ve sergi tasarımını düzenledi. B+ SONBAHAR 83 Mercek 1939 yılında Abbasağa’da bulunan mezarlığın çocuk bahçesi olarak düzenlenmesine karar verildi. Bir parkın öyküsü Hüzün yerine neşe Abbasağa Çocuk Parkı Yazı: CENGİZ KAHRAMAN Fotoğraf: CENGİZ KAHRAMAN ARŞİVİ İkinci Dünya Savaşı tüm Avrupa’yı inim inim inletirken, Türkiye de savaş endişesi yaşıyordu. Ancak devrin kent yöneticileri tüm sıkıntılara rağmen çocukları unutmuyordu. P arkın yer aldığı mahallede kasvet havasının, çocuk ve kuş sesleriyle dağıldığında, takvimler 1940 yılını gösteriyordu. Dergimizin yayın hayatına başladığı günlerde, Abbasağa Parkı’nı okurlarımıza tanıtmıştık. Şimdi ise 1940 yılında açılışı yapılan parkın tören fotoğraflarına ulaştık. Ama bir mezarlık, nasıl çocuk parkına dönüştü? Önce bunu anlatalım. 1939 yılının başında İstanbul Belediyesi Encümeni’nce, şehir içindeki mezarlıkların ıslah edilmesi ve mahalle içlerinde kalanların da sökülerek çocuk parkları yapılması kararı alınır. 4 Şubat 1939 tarihindeki toplantıda, Beşiktaş Abbasağa’da bulunan mezarlığın çocuk bahçesi olarak düzenlenmesine karar verilip mezar taşlarının sökümüne başlanır. Aynı tarihte bakımsız ve harap bir durumda bulunan Merkezefendi Mezarlığı’nın tanzimi de başlar. Bu karar basına yansıyıp tartışıldığında ise, 84 B+ SONBAHAR dönemin Vali ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar, 14 Şubat 1939 tarihinde basını ve kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla bir basın toplantısı düzenler. Encümen kararında, Abbasağa Mezarlığı’nın 25 - 30 seneden beri metruk bir halde bulunduğu, halk tarafından kısmen park olarak kullanıldığı, mezar lığın tamamının park haline getirilmesi için bütçede yeterli ödenek olmadığı, bir bölümünün park yapıldıktan sonra, geri kalanının da zamanla ıslah edilerek park haline gerileceği deklare edilir. Lütfi Kırdar bu teşebbüsle ilgili yaptığı konuşmada şunları söyler: “Ehemmiyet verdiğim işlerden biri de çocuk bahçeleri tesisidir. Çocuklarımız için şimdiye kadar birçok yerler gördüm. Fakat burasını görmemiştim. Gittim, tetkik ettim. Burasını şimdiye kadar gördüğüm yerler içinde çocuk bahçesi ittihaz (kullanılmaya) edilmeğe elverişli, en müsait yer olarak buldum. Burada kabir yoktur, kabir enkazı vardır. Müze İdaresi ile temas ettim, ‘Bu sene taşlar orada dursunlar, bilahare naklederiz’ dediler. Maksadım bütün kabristan sahasını park yapmaktır. Fakat bu sene kısmen yapacağız.’’ Üyelerden Abdülkadir Ziya Bey, valinin Beşiktaşlılara bir park kazandırmak suretiyle gösterdiği ilginin semt halkı tarafından sevinçle karşılandığını söyleyerek, Beşiktaşlılar adına Lütfi Kırdar’a teşekkürlerini iletir. Çocuklar için açılan park Abbasağa Parkı, Preveze Deniz Zaferi’nin yıldönümünde, İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar, semt halkı ve çocukların katılımıyla açılır. Lütfi Kırdar o gün yaptığı konuşmada şunları söyler: “Sayın arkadaşlar, Önümüzdeki şu geniş meydanı çevreleyen mahallelerin sakinlerine, harap ve hazin manzarası ile her an melal (hüzün) ve kasvet dağıtan bir mezarlığın yerine, belediyeniz bundan bir müddet evvel, bütün bir semtin birdenkalkınıp canlanmasını temin edecek güzel bir park tesis etmeyi düşündü. Hakikatte, İstanbul’un çok latif bir mevkii olan bu yeni çehresini tamamıyla değiştirecek, kasvet ve harabi yerine neş’e ve umran (medeniyet) yaratacak, inkılap Türkiye’sinin kuvvet ve hayatiyetini getirecek bir bahçe, maddi sahada da şüphe yok ki bu topraklara yeni yeni kıymetler kazandıracaktı. Pencereleri artık enkaz yığınına değil, renk ve ziyaya açılacak, sakinleri neş’e ve nikbinliğe (iyimserliğe), yavrular sıhhate kavuşacaktı. Bizi hemen teşebbüse sevk eden bütün bu güzel düşünceler olmuştur. Filhakika derhal harekete geçildi. Birçok emek ve gayretle bu geniş saha, bugün açılış törenini yaptığımız güzel bir park haline ifrağ (düzenleme) edildi. Dünkü tasavvurlarımızı, bugün bir hakikat olarak görmekle ve bu mahalleler halkına istediğimiz hizmeti ifa edebilmiş olmakla seviniyoruz ve bahtiyarlık duyuyoruz. Yeni parkımız halkımız için hayırlı ve müteyemmin (uğurlu) olsun.’’ Lütfi Kırdar Abbasağa Parkı açılışında, 1940 Park yeniden işlevini kazanıyor Abbasağa parkı zaman içinde hem işlevini yitirdi hem de bakımsız kaldı. Harabe haline gelen park için, 1988 yılı başında Beşiktaş Belediye Başkanı Mümtaz Kola, yeni bir düzenleme ile halkın hizmetine sunmak için bir proje geliştirdi. İlk projede bir otopark da öngörülüyordu. Semt halkının itirazları sonucunda otopark projeden çıkarıldı. 16 bin metrekare kullanım alanının 6 bin metrekaresi spor tesisi, 4 bin metrekaresi ise çocuk parkı olacaktı. Yılların ihmaliyle bakımsızlaşan park, semt halkı için özellikle geceleri güvenlik sorunu yaşanan bir yer haline gelmişti. Çeşitli nedenlerle bu proje de gerçekleştirilemedi. 2003 yılında Beşiktaş Belediyesi tarafından yeniden düzenlenerek günümüzdeki haliyle hizmete açıldı. B+ B+ SONBAHAR 85 Haberler Alternatif Yaşam Derneği’nin “Engelsiz Yaşam Yolculuğu” devam ediyor Engelli ve sosyal dezavantajlı gençlerin sosyal hayata katılımını ve meslek edinmelerini desteklemek için Alternatif Yaşam Derneği, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve Devlet Planlama Teşkilatı tarafından ortaklaşa geliştirilen “Düşler Akademisi” , Beşiktaş Belediyesi başta olmak üzere yerel yönetimler tarafından tahsis edi- 86 B+ SONBAHAR len mekânlarda gerçekleştirdiği eğitimlerinin ikinci dönemini mayıs ayında noktaladı. Gençlere uzman eğitmenler tarafından ücretsiz olarak kültür ve sanat eğitimlerinin verildiği Düşler Akademisi’nin kursları ritim, dans, drama, film, fotoğraf, DJ, enstrüman, resim, tasarım atölyelerinden oluşuyor. “Düşlere Doğru Bir Deniz Yıldızı” sergisi Ortaköy Sanat Galerisi’ndeydi Düşler Akademisi gönüllülerinden Naci Demiral’ın iki yılı aşkın süre boyunca bu atölyelerde ve etkinliklerde çektiği fotoğraf karelerinden oluşan “Düşlere Doğru Bir Deniz Yıldızı” isimli sergisi Beşiktaş Belediyesi Ortaköy Sanat Galerisi’nde sanatseverleri ağırladı. 25 Mayıs- 15 Haziran 2011’de gerçekleşen “Düşlere Doğru Bir Deniz Yıldızı” isimli serginin kokteyli, 1 Haziran 2011’de fotoğraf karelerinin kahramanlarının katılımıyla canlı müzik eşliğinde gerçekleştirildi. Naci Demiral bu sergide, Düşler Akademisi öğrencilerinin kendilerini daha eşit ve daha özgür hissettikleri anların öyküsünü sunuyor. Yani görmeden dokunulan piyano tuşlarının verdiği heyecanın, duymadan hissedilen ritmin coşkusunun yaşandığı anların öyküsünü... Sergideki fotoğraflarda öğrencilerin aldıkları keyfi ve hissettikleri duyguları yakalamaya çalıştığını ifade eden Demiral’ın kendisi de kişisel gelişim atölyelerine eğitmen olarak destek veriyor. “Alternative Camp” sezonu açıldı 2002 yılındaki kuruluşundan beri sosyal dezavantajlı gruplara ve bireylere tamamen gönüllülük temelli hizmetler sunan “Alternative Camp”ın bu seneki mekânı Edremit- Kaz Dağları. Engelliler ve farklı ihtiyaç grupları için spor, eğitim, tatil ve entegrasyon altyapısı oluşturmayı hedefleyen “Alternative Camp”, farklı engel grupları, yaş ve cinsiyetler, farklı kültürler ve diller arasında kurduğu köprü ile grupların sosyal yaşama katılımına katkıda bulunuyor. Gönüllülük mantığı içerisinde ve ücretsiz gerçekleştirilen “Alternative Camp”, Kaz Dağları’ndaki yeni mekânında temmuz ayının ikinci haftasından itibaren misafirlerini ağırlamaya başladı. Engelsiz yaşam yolculuğu “İzbırak” dergisiyle paylaşılacak Alternatif Yaşam Derneği, çalışmalarını, etkinliklerini ve kurslarını İzbırak dergisiyle tüm engel tanımayanlara tanıtmaya başladı. İlk sayısı temmuz ayında çıkartılan “İzbırak” dergisinde, etkinliklere katılan öğrencilerin yanında eğitmen ve gönüllülerin de izlenimleri aktarılmaya çalışılacak. Aylık ve ücretsiz olarak yayınlanacak derginin ilk sayısı “Engelsiz Bir Yaşam Yolculuğu Serüveni Bizimkisi!” sloganıyla sunuldu. “Social Inclusion Band” konserlerine devam ediyor Alternatif Yaşam Derneği’nin “Düşler Akademisi” platformu bünyesinde, engelleri sebebiyle sanattan uzak kalmış bir grubun müzik yoluyla hayata entegre edilmesi amacıyla oluşturulan “Social İnclusion Band”, yaz sezonunda da konserlerine devam etti. Farklı engel gruplarından sanatçıların imkan verilirse neler yapabileceğini kanıtlayan “Social İnclusion Band”, 5 Haziran 2011’de Bebek Şenliği’ndeki performansının ardından 2 Temmuz 2011’de İKSV 18. Caz Festivali çerçevesinde Tünel Şenliği’nde, 3 Temmuz 2011’de Efes Pilsen One Love Festival’de, 16-17 Temmuz 2011 tarihlerinde ise Rock’n Coke Festivali’nde sahne aldı. Düşler Akademisi’nin drama-tiyatro, ritim, dans, film, fotoğraf, kişisel gelişim, enstrüman, resim ve işaret dili atölyelerinde çalışmalar yeni dönemde de sürecek. Atölye çalışmalarına http://www.duslerakademisi.org/ adresindeki başvuru formu doldurularak katılabiliniyor. Bilgi için, Beşiktaş Belediyesi’nin 7 gün 24 saat hizmet telefon hattını da (444 44 55) arayabilirsiniz. B+ SONBAHAR 87 Haberler Beşiktaş Belediyesi ve Türk Kızılayı işbirliği ile kan bağışı kampanyası düzenlendi Beşiktaş Belediyesi ve Türk Kızılayı işbirliği ile “Kan Acil Değil Sürekli İhtiyaçtır” sloganıyla kan bağışı kampanyası düzenlendi. 26 Temmuz 2011’de Levent Çarşı Meydanı’nda gerçekleştirilen kampanyaya Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, Beşiktaş Kaymakamı Sadettin Yücel, Beşiktaş İlçe Milli Eğitim Müdürü Halis İşler, Beşiktaş Belediyesi Meclisi üyeleri ve çok sayıda vatandaş katıldı. Kan toplama çadırında, kan sayımı, tansiyon ölçümü ve kan alımı işlemleri gerçekleştirildi. 88 B+ SONBAHAR Fulya Sanat’ta Liselerarası Müzik Festivali Beşiktaş Belediyesi’nce bu yıl ilk kez düzenlenen Liselerarası Müzik Festivali 8 Haziran 2011’de Fulya Sanat’ta gerçekleşti. Terakki Vakfı Özel Şişli Terakki Lisesi, Darüşşafaka Lisesi, Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi ve İstanbul Lisesi’nin orkestraları ve solo performansları ile sahne aldığı gecede, klasik müzik ve caz eserleri seslendirildi. Beethoven’dan Tchaikovsky’ye, Vivaldi’den Bach’a birçok önemli sanatçının eserlerini icra eden öğrenciler, izleyenlere saatlerce müzik ziyafeti yaşattı. Festivalin geleneksel hale getirilmesi planlanıyor. Gençlik Eğitim Merkezi’nde üniversite tercih bürosu açıldı Beşiktaş Belediyesi ve Okan Üniversitesi işbirliği ile Beşiktaş Belediyesi Gençlik Eğitim Merkezi’nde “üniversite tercih bürosu” oluşturuldu. Üniversite adaylarının aldıkları puan doğrultusunda gerçekleştirecekleri üniversite ve bölüm tercihlerine yardımcı olmak amacıyla kurulan büroda öğrenciler tercihlerini uzman danışmanların desteğiyle oluşturma şansına sahip oldular. 5 Ağustos 2011 Cuma gününe kadar öğrencilere ücretsiz danışmanlık hizmeti sağlanan büro, haftanın yedi günü gençleri ağırladı. B+ SONBAHAR 89 Haberler Beşiktaş Belediyesi’nin Yaz Okulu’na büyük ilgi Beşiktaş Belediyesi’nin Beşiktaş Halk Eğitim Merkezi işbirliğiyle öğrencilerin yaz tatillerini değerlendirerek onları faydalı aktivitelere yönlendirmek amacıyla başlattığı ücretsiz yaz okulu kursları büyük ilgi gördü. Temmuz ayından eylül ayının ikinci haftasına kadar devam eden kurslara 2 bin 650 öğrenci kayıt oldu. İngilizce, yüzme, futbol, tenis, drama, bale, keman, gitar, voleybol ve basketbol branşlarının olduğu Yaz Okulu’nda çocuklara sezon sonun- da sertifikalar veriliyor. Yaz Okulu’nda yüzme eğitimleri hafta içi her gün Türkiye Spor Yazarları Derneği’nde gerçekleştirilirken, drama dersleri Dikilitaş Semt Evi`nde, basketbol ve voleybol kursları İsmail Tarman İlköğretim Okulu`nda, futbol kursu Yeni Levent Lisesi`nde, bale ve keman kursları Akatlar Kültür Merkezi`nde, gitar dersleri Gençlik Eğitim Merkezi’nde, tenis kursları Sporcular Parkı’nda, İngilizce dersleri ise Dikilitaş Semt Evi ve Gençlik Eğitim Merkezi’nde veriliyor. Yaz Okulu’ndan 7-16 yaş grubundaki tüm çocuklar yararlanabiliyor. ÇEDBİK “sürdürülebilir” kütüphane çalışmasına başladı “Çevre dostu yeşil bina” kültürünün oluşumunu, gelişimini ve yaygınlaşmasını amaçlayan ve sürdürülebilirlik konusunda bilginin yayılmasına katkıda bulunan Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği (ÇEDBİK), bu alanda bir kütüphane oluşturma çalışmasına başladı. Dünyada enerjinin yaklaşık üçte birini kullanmakta olan binaların yeşilleştirilmesi, dünya sağlığını ve doğal kaynakları korumaya yönelik girişimlerin önemli bir basamağını oluşturmakta. Bu doğrultuda “çevre dostu yeşil bina” kavramı, ekolojik sorunların arttığı günümüzde, bütüncül bir yaklaşım ve ekolojik duyarlılıkla inşa edilmiş bina ve yerleşim birimlerini ifade etmek için kullanılmakta. Belli standartlar getirilerek sertifikalanmakta olan yeşil binalar doğaya saygılı, ekolojik ve enerji tüketimini azaltan binalar olarak yeni bir yönelim ve sektör ortaya çıkardı. 90 B+ SONBAHAR Toplumsal farkındalığı arttırmak ve inşaat sektörünü bu ilkeler ışığında üretim yapmaya teşvik etmek amacıyla eğitimler düzenleyen ÇEDBİK ayrıca yerel yönetimler ve üniversitelerle örnek projeler ve çalışma modelleri geliştiriyor. Dernek, tüm öğrencilerin ve üyelerinin kullanımına açık olacak kütüphanesini hizmete sokabilmek için yeşil binalar, çevre, sürdürülebilir tasarım konularında bağışlayabileceğiniz her dilden kitapları bekliyor. Bağışlanacak kitaplar için gönderi adresi: Nisbetiye Mahallesi, Başlık Sokak, Hızır Apt. No.2 D.8 34340 Levent – İstanbul 0212 2695941 Piri Reis Cemil Topuzlu Parkı’nda Beşiktaş Belediyesi ve Fındıklı Rotary Kulübü’nün işbirliğiyle Piri Reis anısına düzenlenen heykel yarışmasında birinci seçilen Murat Özver’in eseri Kuruçeşme Cemil Topuzlu Parkı’nda 22 Haziran 2011’de törenle açıldı. Akdeniz kıyılarına ait ayrıntılı bir harita-kılavuz sunduğu ve denizcilere çok değerli bilgiler verdiği “Kitab-ı Bahriye” isimli eseri ve dünya haritaları ile eşsiz bir kartograf ve deniz bilimleri üstadı olduğunu kanıtlamış olan 16. yüzyıl Türk denizcisi Piri Reis’in daha iyi tanınması amacıyla düzenlenen yarışmaya 17 üniversiteden çok sayıda öğrenci büyük ilgi göstermiş, Prof. Dr. Ferit Özşen, Yard. Doç. Dr. Önder Büyükerman, Heykeltıraş Bihrat Mavitan, Dr. Murat Katoğlu ve Fındıklı Rotary Kulübü Dönem Başkanı Canel Başer’den oluşan yarışma jürisi birinciliği Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi 2. sınıf öğrencisi Murat Özver’in eserine layık görmüştü. Heykel, Beşiktaş Belediyesi Başkan Vekili Kemal Çiloğlu, Fındıklı Rotary Kulübü Başkanı Canel Başer tarafından törenle açıldı. Beşiktaş Belediyesi “eğitim yardımı” başvuruları başlıyor Ücretsiz meslek edindirme kursları başlıyor Beşiktaş Belediyesi’nin, Halk Eğitim Merkezi ile ortaklaşa düzenlediği “meslek edindirme kursları” 2011-2012 döneminde de devam edecek. Kurslar bu sene de, yabancı dilden aşçılığa, bilgisayar eğitiminden el sanatlarına birçok alanda gerçekleştirilecek. Eğitimleri başarı ile tamamlayan katılımcılara Milli Eğitim Bakanlığı onaylı eğitim sertifikalarının da verileceği kurslara 12 Eylül- 23 Eylül 2011 tarihleri arasında ön kayıt yapılabilecek. Branşlar ise şöyle: İngilizce, Rusça, İspanyolca, bilgisayar operatörlüğü, bilgisayar okur yazarlığı, web tasarımı, ilkyardım ve sağlık bilgisi, aşçılık, etkili iletişim ve halkla ilişkiler, girişimcilik, güzel konuşma ve diksiyon, okuma yazma, drama, gitar, bağlama, keman, modern danslar, Türk halk müziği, Türk sanat müziği, cilt bakımı ve makyaj, takı tasarımı, cam ve seramik boyama, gümüş işlemeciliği ve örgü. Talep edilen branşlara göre eklenecek eğitimlerin de olacağı kurslara ön kayıtlar Beşiktaş Belediyesi’nde yapılacak. “Ustalara Saygı” Ferdi Merter Fosforoğlu için düzenlendi Beşiktaş Belediyesi tarafından düzenlenen “Ustalara Saygı” etkinliklerinin yaz dönemindeki ikinci gecesi 15 Ağustos 2011’de Ferdi Merter Fosforoğlu onuruna yapıldı. Tiyatro, sinema, televizyon ve 2011-2012 eğitim-öğretim yılı başlarken tüm ilçe okullarının ihtiyaçlarını karşılayacak olan Beşiktaş Belediyesi ilköğretim ve lise öğrencilerine eğitim yardımında bulunarak onlara destek olmaya devam ediyor. Beşiktaş’ta herhangi bir resmi ilköğretim okulu ya da lisede okuyor olmak veya Beşiktaş ilçesi sınırları içerisinde ikamet ediyor olmak eğitim yardımına başvuruda bulunmak için yeterli. Başvurular 12-23 Eylül 2011 tarihlerinde, 09:00-16:00 saattleri arasında pazar günleri gerçekleştirilecek. Beşiktaş Belediyesi’nin ayrıca okul kıyafeti konusunda da yardımları olacak. dublaj çalışmalarının yanı sıra çok sayıda kitap kaleme alan, fark- Gerekli belgeler: • Öğrenci ve velinin TC kimlik numaralı nüfus kağıdı aslı ve fotokopisi • Öğrenci belgesi • Karne (2010-2011 dönemi) • Anne ve babaya ait gelir durumu belgesi (maaş bordrosu, emekli kartı, banka maaş dekontu, yeşil kart fotokopisi) • Herhangi bir geliri yoksa Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan (Bağkur, Emekli Sandığı, SSK yaşlılık ya da engelli ) geliri olmadığına dair belge • Engelli ise engel durumunu gösterir güncel sağlık raporu ta kuliste “merhaba” diyecek olan Ferdi Merter Fosforoğlu’nu ge- lı kurumlarda eğitmenlik yaparak genç kuşak sanatçılarımızın yetişmesine katkıda bulunan, halen Film-San’ın Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüterek sektör çalışanlarının yaşam standartlarının iyileştirilmesi için çaba gösteren Ferdi Merter Fosforoğlu için düzenlenen etkinlik “Park Buluşmaları” kapsamında Abbasağa Parkı’nda gerçekleşti. Ünlü aktör Hikmet Körmükçü, annesi Muazzez Arçay’ı “zorla” arabaya bindirip hastaneye yetiştirmese hayacede birçok sanatçı dostu da yalnız bırakmadı. “Ferdi” adını kendisini çocuk yaşta dublaja başlatan ünlü seslendirme ustası Ferdi Tayfur’dan alan sanatçının ödülleri arasında Tiyatro Yazarları Derneği’nin “En çok yerli oyun koyan yönetmenler” ödülü, MGS ve Yunus Emre yazar ödülleri, “Anniversary Fast of Humanist International” tiyatro yazarı ödülleri bulunmakta. B+ SONBAHAR 91 24 saat Beşiktaş'ta Yaşam Rehberi Her konu için arayın... 7 gün 24 saat 444 44 55 ACİL NUMARALAR BEŞİKTAŞ BELEDİYES‹ 110 Yangın İhbar Beşiktaş Belediye Başkanlığı 112 Sıhhi İmdat Nisbetiye Mah. Aytar Cad. Beşiktaş Tel: 0212 319 42 42 Faks: 0212 319 42 70 İletişim: 444 44 55 www.besiktas.bel.tr 121 Telefon Arıza 122 Ankesör Arıza 126 Kablo TV Arıza 154 Alo Trafik Beşiktaş Belediye Başkanlığı (Eski Bina) Çırağan Cad. No: 77 Yıldız Mah. Tel: 0212 236 10 20 (10 Hat) Faks: 0212 259 16 83 Özel Kalem Müdürlüğü Tel: 0212 280 48 00 155 Polis İmdat 156 Jandarma İmdat 158 Alo Sahil Güvenlik Emlak ve İstimlak Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 54 Teftiş Kurulu Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 94 175 Alo Tüketici 177 Orman Yangın İhbarı 182 Ruhsal Bunalım Danışma İnsan Kaynakları ve Eğitim Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 96 Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 42 184 Sağlık Danışma 185 Su Arıza 186 Elektrik Arıza Temizlik İşleri Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 65 Arnavutköy Zabıta Karakolu Tel: 0212 265 12 66 Yazı İşleri Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 26 Levent Zabıta Karakolu Tel: 0212 269 53 08 Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 92 Gayrettepe Zabıta Karakolu Tel: 0212 272 37 89 Mali Hizmetler Müdürlüğü Tel: 0212 319 41 23 Hukuk İşleri Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 28 Sağlık İşleri Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 04 Destek Hizmetler Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 34 İmar ve Şehircilik Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 53 Zabıta Müdürlüğü Tel: 0212 260 60 05 Plan ve Proje Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 75 Beşiktaş Evlendirme Dairesi Nüzhetiye Cad. No: 68 Türkali Mah. Tel: 0212 260 64 97 Fen İşleri Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 63 Ortaköy Zabıta Karakolu Tel: 0212 260 54 53 Park ve Bahçeler Müdürlüğü Tel: 0212 319 42 64 Beşiktaş Çarşı Zabıta Karakolu Tel: 0212 258 16 73 187 Gaz Arıza 188 Cenaze Hizmetleri Dikilitaş Semt Evi Emirhan Cad. Dilek Sok. No:2 Beşiktaş Tel: 0212 2612926 Etiler Yaşam Evi Etiler Mah. Ahular Sok. No:19 Beşiktaş Tel: 0212 2634369 Ulus Yaşam Evi Nisbetiye Mah. Ilgın Sokak No: 3 Ulus-Beşiktaş Tel: 0212 269 81 98 Ulus Semt Evi Ulus Mah. Yol Sokak No: 2 Ulus-Beşiktaş Tel: 0212 2872715 Ortaköy Yaşam Evi Ambarlıdere Yolu Sk. No: 4 Ortaköy Tel: 0212 227 33 94 Gençlik Merkezi Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 3 Kat: 5 Beşiktaş Tel: 0212 259 06 73 Kız Öğrenci Konuk Evi Çitlenbik Sok. No: 29 Yıldız-Beşiktaş Tel: 0212 236 10 24-25 Erkek Konuk Evi Prof. Dr. Bülent Tarcan Sok. No: 25/A Gayrettepe-Beşiktaş Tel: 0212 274 07 30, 0212 274 00 87 RESM‹ DA‹RELER BEDAŞ Bedaş Genel Müdürlük Tel: 0212 347 74 10 Faks: 0212 347 75 03 Bedaş Beyoğlu İşletme Şefliği Tel: 0212 237 23 50 Faks: 0212 297 63 04 Harp Akademileri Komutanlığı Konaklar Mah. Org. İzzettin Aksalur Cad. Beşiktaş Tel: 0212 284 80 65 Saray Koleksiyonları Müzesi 92 B+ SONBAHAR İstanbul Merkez Komutanlığı Mecidiye Mah. Palanga Cad. No: 62 Beşiktaş Tel: 0212 258 99 60 Faks: 0212 258 60 65 İlçe Emniyet Müdürlüğü Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 81 Beşiktaş Tel: 0212 327 50 01 Faks: 0212 260 99 99 2. Şube Emniyet Müdürlüğü Gayrettepe Mah. Prof. Dr. Bülent Tarcan Sok. No: 7 Beşiktaş Tel: 0212 214 40 18 Faks: 0212 214 45 00 3. Kolordu Komutanlığı Konaklar Mah. Org. İzzettin Aksalur Cad. No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 285 06 46 Faks: 0212 285 03 23 Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü Gayrettepe Mah. Barbaros Bulvarı No: 137 Beşiktaş Tel: 0212 274 64 80 Beşiktaş Kadastro Müdürlüğü Cihannuma Mah.Yıldız Cad. No: 42 Beşiktaş Tel: 0212 261 33 97 Faks: 0212 236 34 98 Darphane Dikilitaş Mah. Yenidoğan Sok. No: 55 Beşiktaş Tel: 0212 275 09 50 Faks: 0212 274 90 94 Deniz Müzesi Komutanlığı Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. No: 2 Beşiktaş Tel: 0212 327 43 45 Faks: 0212 236 68 93 Devlet İstatistik Enstitüsü Bölge Müdürlüğü Cihannuma Mah. Barbaros Bulvarı No: 53 Beşiktaş Tel: 0212 258 92 96 Faks: 0212 258 36 76 Halk Eğitimi Merkezi Dikilitaş Mah. Leylak Sok. No:10 Beşiktaş Tel: 0212 260 31 30 Faks: 0212 236 91 02 İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Nisbetiye Mah. Okul Sok. No: 4 Beşiktaş Tel: 0212 325 50 01 Faks: 0212 325 91 20 İlçe Özel İdare Müdürlüğü Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş Tel: 0212 261 02 72 Faks: 0212 259 67 63 İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı Nisbetiye Cad. Başlık Sok. No:1 Beşiktaş Tel: 0212 269 15 41 Faks: 0212 269 15 41 Jandarma Bölge Komutanlığı Balmumcu Mah. Şakir Kesebir Cad. No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 213 44 00 Kaymakamlık Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş Tel: 0212 327 33 10 Faks: 0212 327 33 11 Nüfus Müdürlüğü Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş Tel: 0212 259 84 44 Faks: 0212 327 33 15 Milli Saraylar Daire Başkanlığı Vişnezade Mah. Dolmabahçe Cad. No: 11 Beşiktaş Tel: 0212 236 90 00 Faks: 0212 259 32 92 Müftülük Sinanpaşa Mah. Beşiktaş Cad. No: 37 Beşiktaş Tel: 0212 261 00 84 Faks: 0212 260 33 10 Polis Eğitim Müdürlüğü Akat Mah. Selçuklar Sok. No: 24 Beşiktaş Tel: 0212 352 36 93 Faks: 0212 352 36 92 1. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü Cihannuma Mah. Yıldız Cad. No: 42 Beşiktaş Tel: 0212 261 73 90 Faks: 0212 258 32 51 2. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü Cihannuma Mah. Yıldız Cad. No: 42 Beşiktaş Tel: 0212 260 20 02 Faks: 0212 236 51 65 İGDAŞ Etiler Şefliği Tel: 0212 358 51 62 Faks: 0212 358 51 63 İGDAŞ Fulya İşletme Şefliği Tel: 0212 212 52 87 Faks: 0212 212 52 88 İSKİ Beşiktaş Şube Müdürlüğü Tel: 0212 285 94 19-20 İSKİ Müşteri Hizmetleri Tel: 0212 328 17 55 Faks: 0212 328 17 61 İSKİ Beşiktaş Şefliği Tel: 0212 328 17 58 Faks: 0212 328 17 59 İTFAİYE Tel: 0212 261 75 00 - 0212 261 75 01 0212 227 81 19 - 0212 227 14 79 0212 258 75 34 Faks: 0212 227 81 19 MUHTARLIKLAR TRT İstanbul Televizyonu Kuruçeşme Mah. Ahmet Adnan Saygun Cad. No: 83 Beşiktaş Tel: 0212 259 72 75 Faks: 0212 227 61 16 Abbasağa Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Yüksel Sağat Cihannuma Mah. Çömezler Sok. No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 227 83 27 Faks: 0212 259 39 57 Türk Telekom Müdürlüğü Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 40 Beşiktaş Tel: 0212 288 24 00 Faks: 0212 212 42 42 Akat Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Murat Tayfun Kirmanlı Akat Mah. Haydar Aliyev Cad. No: 3 Beşiktaş Tel: 0212 351 21 69 Faks: 0212 351 12 84 Beşiktaş İlçe Afet Merkezi Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 83 Beşiktaş Tel: 0212 261 46 46 - 0212 327 33 13 Arnavutköy Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Sedef İrteş Arnavutköy Mah. Satış Meydanı Sok. No: 27 Beşiktaş Tel: 0212 265 67 95 Faks: 0212 265 67 95 POLİS MERKEZLERİ Arnavutköy Polis Merkezi 1.Cadde No: 52 Arnavutköy-Beşiktaş Tel: 0212 263 60 07 Beşiktaş Polis Merkezi Yıldız Parkı girişi Çırağan-Beşiktaş Tel: 0212 327 52 80 Etiler Şehit Naci Soydan Polis Merkezi Nisbetiye Caddesi Dilhayat Sok. No: 1 Etiler-Beşiktaş Tel: 0212 263 17 67 Levent Polis Merkezi Hacı Adil Caddesi No:1 Levent-Beşiktaş Tel: 0212 264 18 00 Faks: 0212 236 96 63 H‹ZMET B‹R‹MLER‹ İ.E.T.T. Beşiktaş 1. Hareket Amirliği Tel: 0212 268 35 38 İ.E.T.T. Beşiktaş Boğaz Hareket Amirliği Tel: 0212 259 56 30 İ.E.T.T. Beşiktaş İşletme Şefliği Tel: 0212 259 33 57 İ.E.T.T. Dereboyu Hareket Amirliği Tel: 0212 347 79 50 İ.E.T.T. 4. Levent Aktarma Merkez Amirliği Tel: 0212 268 35 38 İGDAŞ Genel Müdürlüğü Tel: 0212 626 46 46 Faks: 0212 626 46 86 İGDAŞ İstanbul Bölge Müdürlüğü Tel: 0212 534 37 73 Faks: 0212 534 44 10 Balmumcu Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Cüneyt Doğan Balmumcu Mah. Zincirlikuyu Sok. No: 21 Beşiktaş Tel: 0212 274 58 75 - 347 75 05 Faks: 0212 347 75 05 Bebek Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Aydın Onar Bebek Mah. Bebek Hamamı Sok. No: 8B Beşiktaş Tel: 0212 263 33 00 Faks: 0212 263 33 00 Cihannuma Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Ertan Kurtlutepe Cihannuma Mah. Mazharpaşa Sok. No: 15 D: 1 Beşiktaş Tel: 0212 258 79 61 Faks: 0212 259 99 62 Dikilitaş Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Abdullah Sızmaz Dikilitaş Mah. Cami Meydanı Sok. No: 12A Beşiktaş Tel: 0212 261 57 33 Faks: 0212 261 57 33 Etiler Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Seçil Eşki Etiler Mah. Ahular Sok. No: 19 Beşiktaş Tel: 0212 287 53 83 Faks: 0212 263 69 28 Ihlamur Kasrı Kültür Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Dursun Gül Kültür Mah. Sekbanlar Sok. No: 88 Beşiktaş Tel: 0212 263 35 37 Faks: 0212 263 35 37 Levazım Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Ziya Uygur Levazım Mah. Koru Sok. No: 7 Beşiktaş Tel: 0212 288 93 21 Faks: 0212 288 93 21 Levent Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Muzaffer Türk Levent Mah. Gonca Sok. No: 12 Beşiktaş Tel: 0212 264 75 31 SAĞLIK KURULUŞLARI Dentistanbul Diş Hastanesi Abbasağa Mah. Yıldız Cad. No: 71 Beşiktaş Tel: 0212 327 40 20 Hattat Hastanesi Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 13 Beşiktaş Tel: 0212 282 36 48 Mecidiye Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Cemal Şensöz Mecidiye Mah. Ambarlıdere Sok. No: 5 Beşiktaş Tel: 0212 261 73 30 Metropolitan Florence Nightingale Hastanesi Gayrettepe Mah. Cemil Arslan Güder Sok. No: 8 Beşiktaş Tel: 0212 283 34 00 Muradiye Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Cengiz Hacıömeroğlu Muradiye Mah. Muradiye Deresi Sok. No: 2 Beşiktaş Tel: 0212 260 41 25 Levent Semt Polikliniği Levent Mah. Binbir Çiçek Sok. No: 2 Beşiktaş Tel: 0212 268 35 45 Nisbetiye Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Hatice Ayşe Şirinler Nisbetiye Mah. Ahmet Adnan Saygun Cad. No: 30 Beşiktaş Tel: 0212 281 71 61 Şaban Gündeş Semt Polikliniği Kültür Mah. İETT Blokları Yolu No: 21 Beşiktaş Tel: 0212 257 01 16 Ortaköy Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Refik Namunlu Gürcü Kızı Sokak. No: 4 Beşiktaş Tel: 0212 261 65 21 Ege Polikliniği Nisbetiye Mah. Nisbetiye Cad. No: 26/16 Beşiktaş Tel: 0212 325 40 46 Sinanpaşa Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Zeki Bölükbaşı Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 5 BeşiktaşTel: 0212 258 75 74 Beşiktaş Polikliniği Sinanpaşa Mah. Şair Leyla Sok. No: 2 Beşiktaş Tel: 0212 261 00 81 Türkali Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Ahmet Bayraktar Türkali Mah. Ihlamurdere Cad. No: 136 Beşiktaş Tel: 0212 261 58 34 Sefa Polikliniği Muradiye Mah. Nüzhetiye Cad. No: 15/2 Beşiktaş Tel: 0212 227 24 97 Gayrettepe Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Necla Başar Gayrettepe Mah. Fahri Gizden Sok. No: 26 Beşiktaş Tel: 0212 288 20 16 Faks: 0212 288 20 16 Ulus Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Kadriye Gedik Ulus Mah. Öztopuz Cad. Yol Sok. No: 2 Beşiktaş Tel: 0212 287 27 15 Faks: 0212 263 42 12 Konaklar Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Aslı Akyüz Konaklar Mah. Faruk Nafiz Çamlıbel Sok. No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 282 42 12 Faks: 0212 282 33 99 Vişnezade Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Reyhan Cinyusuf Vişnezade Mah. Şair Nedim Cad. No: 53 Beşiktaş Tel: 0212 261 15 94 Faks: 0212 258 24 23 Kuruçeşme Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Adnan Soysal, Kuruçeşme Mah. Kırbaç Sok. No: 40 Beşiktaş Tel: 0212 287 06 38 Faks: 0212 287 06 38 Yıldız Mahalle Muhtarlığı Muhtar: Şevki Yıldırım Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 17/1 Beşiktaş Tel: 0212 261 50 05 Transmed Polikliniği Levent Mah. Fulyalı Sok. No: 7 Beşiktaş Tel: 0212 281 10 94 Cosmed Polikliniği Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 17 Beşiktaş Tel: 0212 283 91 81 Yaşasın Hayat Polikliniği Vişnezade Mah. Süleyman Seba Cad. No: 39 Beşiktaş Tel: 0212 236 73 00 Medis Polikliniği Konaklar Mah. Akasyalı Sok. No: 10 Beşiktaş Tel: 0212 269 66 66 Clinika Gayrettepe Polikliniği Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 34 Beşiktaş Tel: 0212 347 55 77 Micromed Polikliniği Levent Cad. Sümbül Sok. No: 34/A Levent Tel: 0212 280 10 87 Etiler Kardiyoloji Polikliniği Akat Mah. Nisbetiye Cad. No: 41/25 Beşiktaş Tel: 0212 352 52 51 Kranioplast Polikliniği Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 40: 7 Beşiktaş Tel: 0212 283 92 92 Refresh Polikliniği Levent Mah. Krizantem Sok. No: 19 Beşiktaş Tel: 0212 324 74 54 Tunç Polikliniği Kültür Mah. Esra Sok. No: 2A D: 3 Beşiktaş Tel: 0212 287 01 00 Güzel Günler Polikliniği Levent Mah. Güllü Sok. No: 4 Beşiktaş Tel: 0212 278 27 71 Beşiktaş Dikilitaş Sağlık Ocağı Dikilitaş Mah. Bestekâr Aralığı Sok. No: 4 Beşiktaş Tel: 0212 327 17 89 Beşiktaş Sağlık Grup Başkanlığı Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş Tel: 0212 327 17 86 Beşiktaş Verem Savaş Dispanseri Sinanpaşa Mah. Sinanpaşa Köprüsü Sok. No: 13 Beşiktaş Tel: 0212 327 79 86 Faks: 0212 327 79 86 Merkez Sağlık Ocağı Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 77 Beşiktaş Tel: 0212 327 33 14 Faks: 0212 327 33 14 Ana Çocuk Sağlığı Dispanseri Mecidiye Mah. Müverrih Saadettin Sok. No: 20 Beşiktaş Tel: 0212 261 44 00 SSK Dispanseri Cihannuma Mah. Bostancı Veli Sok. No: 3 Beşiktaş Tel: 0212 227 04 41 Sait Çiftçi Kamu Sağlığı Merkezi Dikilitaş Mah. Barbaros Bulvarı No: 109 Beşiktaş Tel: 0212 236 77 62 B+ SONBAHAR 93 24 saat NeoLife Tıp Merkezi Nisbetiye Mahallesi Yücel Sok. No: 6 1. Levent Tel: 0212 385 31 00 Ortaköy Tıp Merkezi Balmumcu Mah. Varnalı Sok. No: 3 Beşiktaş Tel: 0212 347 11 30 Ortaköy Beltaş Sağlık Ocağı Mecidiye Mah. Müverrih Saadettin Sok. No: 20 Beşiktaş Tel: 0212 259 56 18 Otim Med Diyaliz Merkezi Dikilitaş Mah. Yeşilçimen Sok. No: 9 Beşiktaş Tel: 0212 327 87 47 Levent Sağlık Ocağı Nisbetiye Mah. Yücel Sok. No: 15 Beşiktaş Tel: 0212 279 58 26 Karanfilköy Sağlık Ocağı Akat Mah. Zeytinoğlu Cad. No: 121 Beşiktaş Tel: 0212 351 25 53 Baykent Tıp Merkezi Nisbetiye Mah. Aydın Sok. No: 8 Beşiktaş Tel: 0212 284 00 90 Boğaziçi Tıp Merkezi Dikilitaş Mah. Yenidoğan Sok. No: 7 Beşiktaş Tel: 0212 227 00 00 Çebi Tıp Merkezi Ortaköy Mah. Dereboyu Cad. No: 58 Beşiktaş Tel: 0212 227 55 55 Renmed Diyaliz Merkezi Levent Mah. Begonya Sok. No: 10 Beşiktaş Tel: 0212 269 47 31 K.S.V. Onkoloji Merkezi Nisbetiye Mah. Yücel Sok. No: 6-8 Beşiktaş Tel: 0212 278 83 41 Cosmed Estetik ve Plastik Cerrahi Merkezi Levent Mah. Yeni Sülün Sok. No: 17 Beşiktaş Tel: 0212 283 91 81 Levent Genel Cerrahi Merkezi Levent Mah. Yasemin Sok. No: 2/1 Beşiktaş Tel: 0212 324 01 50 İstanbul Anestezi Merkezi Levent Mah. Çamlık Cad. No: 31 Beşiktaş Tel: 0212 324 01 48 Ota Tıp Merkezi Sinanpaşa Mah. Beşiktaş Cad. No: 23 Beşiktaş Tel: 0212 227 84 50 İstanbul Ortopedi Merkezi Levent Mah. Çilekli Cad. No: 32 Beşiktaş Tel: 0212 324 03 24 Jinemed Tıp Merkezi Muradiye Mah. Deryadil Sok. No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 283 92 70 Onep Estetik ve Plastik Cerrahi Merkezi Levent Mah. Manolyalı Sok. No: 15 Beşiktaş Tel: 0212 283 92 70 Dikilitaş Tıp Merkezi Dikilitaş Mah. Karakol Çıkmazı Sok. No: 1A Beşiktaş Tel: 0212 327 19 12 Novita Cerrahi Merkezi Levent Mah. Manolyalı Sok. No: 5 Beşiktaş Tel: 0212 284 97 03 Acıbadem Etiler Tıp Merkezi Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 40/8 Beşiktaş Tel: 0212 283 03 33 International Etiler Tıp Merkezi Levent Mah. Nisbetiye Cad. No: 19 Beşiktaş Tel: 0212 280 40 30 Özel Acıbadem Göz Sağlığı Merkezi Etiler Mah. Yıldız Çiçeği Sok. No: 7 Beşiktaş Tel: 0212 284 90 90 Özel Aileden Biri Evde Bakım Hizmetleri Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 8 2 Blok D: 24 Beşiktaş Tel: 0212 347 26 70 Özel Dünya Göz Sağlığı Merkezi Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38/7-9-10 Beşiktaş Tel: 0212 324 73 73 Ortaköy Princess Hotel Ortaköy Mah. Dereboyu Cad. No: 10 Beşiktaş Tel: 0212 227 60 10 , Faks: 0212 260 21 48 Sevgi Kadın Sağlığı Merkezi Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38/11 Beşiktaş Tel: 0212 324 99 99 Parksa Hilton Vişnezade Mah. Bayıldım Cad. No: 12 Beşiktaş Tel: 0212 310 12 00 Faks: 0212 227 91 85 Özel Gastro Med Merkezi Nisbetiye Mah. Aytar Cad. No: 38 Kat: 2 Beşiktaş Tel: 0212 324 73 73 Fertijin Kadın Sağlığı ve Tüp Bebek Mrk. Bebek Mah. Bebek Dağı Sok. No: 99 Beşiktaş Tel: 0212 287 57 75 Natal Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi Nisbetiye Cad. Erdölen İş Merkezi No: 38 / 13 Etiler-Beşiktaş Tel: 0212 324 30 10 Jinepol Kadın Sağlığı Kliniği Aytar Cad. Başlık Sok 1/B Levent Tel: 0212 264 18 28 Faks: 0212 264 18 80 OTELLER Bebek Oteli Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. No: 34 Beşiktaş Tel: 0212 358 20 00 Faks: 0212 263 26 36 Conrad International Yıldız Mah. Yıldız Cad. No: 79 Beşiktaş Tel: 0212 227 30 00 Faks: 0212 259 66 67 Çırağan Palace Kempinski Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 32 Beşiktaş Tel: 0212 258 33 77 Faks: 0212 259 66 87 Dedeman Otel Gayrettepe Mah. Yıldız Posta Cad. No: 50 Beşiktaş Tel: 0212 227 42 63 Faks: 0212 275 11 00 Barbaros Heykeli / Sinanpaşa Mahallesi 94 B+ SONBAHAR La Maison Hotel Yıldız Mah. Müvezzi Cad. No: 43 Beşiktaş Tel: 0212 227 42 63 Faks: 0212 227 42 78 Radisson Sas Bosphorus Hotel Yıldız Mah. Ortaköy Salhanesi Sok. No: 9 Beşiktaş Tel: 0212 260 57 57 Faks: 0212 257 65 55 Sürmeli Hotel Gayrettepe Mah. Prof. Dr. Bülent Tarcan Sok. No: 3 Beşiktaş Tel: 0212 272 11 60 Faks: 0212 272 75 32 The Plaza Otel Gayrettepe Mah. Barbaros Bulvarı No: 165 Beşiktaş Tel: 0212 274 13 13 Faks: 0212 273 15 90 Hotel Les Ottomans Kuruçeşme Mah. Muallim Naci Cad. No: 68 Beşiktaş Tel: 0212 359 15 00 Faks: 0212 359 15 40 Swissôtel The Bosphorus, Istanbul Bayıldım Caddesi No: 2 Maçka-Beşiktaş Tel: 0212 326 11 00 , Faks: 0212 326 11 22 W Hotel Süleyman Seba Cad. No: 22 Beşiktaş Tel: 0212 381 21 21 , Faks: 0212 381 21 81 SİNEMALAR Akmerkez AFM Kültür Mah. Nisbetiye Cad. No: 56 Beşiktaş Tel: 0212 282 05 05 Peugeot Cine City (Alkent Sitesi) Akat Mah. Tepecik Yolu Kaktüs Sok. No: 3 Beşiktaş Tel: 0212 352 16 66 Mayadrom AFM Akat Mah. Orkide Sok. No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 352 23 51 Ortaköy Feriye Sinemaları Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 42 Beşiktaş Tel: 0212 236 28 64 Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema Salonu Levent Mah. Çalıkuşu Sok. No: 2-4 Beşiktaş Tel: 0212 325 73 71 KÜLTÜR MERKEZLERİ Akatlar Kültür Merkezi Melih Cevdet Anday Sahnesi Akat Mah. Zeytinoğlu Cad. No: 16 Beşiktaş Tel: 0212 351 93 82-84 Mustafa Kemal Merkezi Attila İlhan Sahnesi Akat Mah. Uğur Mumcu Cad. No: 8 Beşiktaş Tel: 0212 351 24 56 Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sinema Salonu Levent Mah. Çalıkuşu Sok. No: 2-4 Beşiktaş Tel: 0212 325 73 71 Ortaköy Kültür Merkezi Afife Jale Sahnesi Ortaköy Mah. Ortaköy Dere Çıkmazı No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 236 10 27 Beşiktaş Kültür Merkezi Sinanpaşa Mah. Hasfırın Cad. No: 7 Beşiktaş Tel: 0212 227 54 92 - 0212 236 18 18 MÜZELER Aşiyan Müzesi Bebek Mah. Aşiyan Yolu No: 15 Beşiktaş Tel: 0212 263 69 86 Deniz Müzesi Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. No: 2 Beşiktaş Tel: 0212 327 43 45 Mimar Sinan Üniversitesi Resim Heykel Müzesi Vişnezade Mah. Dolmabahçe Cad. No: 4 Beşiktaş Tel: 0212 261 42 98 Şehir Müzesi Yıldız Mah. Serencebey Yokuşu Yıldız Sarayı Beşiktaş Tel: 0212 258 53 44 Yıldız Sarayı Müzesi Yıldız Mah. Serencebey Yokuşu Beşiktaş Tel: 0212 258 30 80 ÜNİVERSİTELER Conrad Taksi Tel: 0212 260 55 40 Çırağan Taksi Tel: 0212 227 72 66 •Akatlar Mahallesi Karanfil Taksi Tel: 0212 651 97 68 Akatlar Taksi Tel: 0212 351 65 25 Bahçeşehir Üniversitesi Yıldız Mah. Osmanpaşa Mektebi Sok. No: 4-6 Beşiktaş Tel: 0212 236 54 90 Boğaziçi Üniversitesi Bebek Mah. Şehitlik Dergâhı Sok. No: 2 Beşiktaş Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. No: 115 Beşiktaş Tel: 0212 359 54 00 Galatasaray Üniversitesi Yıldız Mah. Çırağan Cad. No: 36 Beşiktaş Tel: 0212 227 44 80 İstanbul Teknik Üniversitesi Vişnezade Mah. Süleyman Seba Cad. No: 90 Beşiktaş Tel: 0212 293 13 00 Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Yıldız Mah. Çiğdem Sok. No: 1 Beşiktaş Tel: 0212 236 69 35 Yıldız Teknik Üniversitesi Yıldız Mah. Hamam Sok. No: 2 Beşiktaş Tel: 0212 259 70 70 TAKSİ DURAKLARI Site Taksi Tel: 0212 268 42 85 Mayadrom Taksi Tel: 0212 325 81 69 MKM Taksi Tel: 0212 352 02 41 - 61 •Arnavutköy Mahallesi İskele Taksi Tel: 0212 265 94 33 Sizin Taksi Tel: 0212 263 38 50 Abbasağa Parkı •Dikilitaş Mahallesi Güven Taksi Tel: 0212 261 65 27 Konaklar Taksi Tel: 0212 281 56 19 Köşk Taksi Tel: 0212 264 44 23 •Ortaköy Mahallesi Öz Ortaköy Taksi Tel: 0212 260 06 95 Aile Taksi Tel: 0212 261 48 55 Dikilitaş Merkez Taksi Tel: 0212 261 56 26 •Kuruçeşme Mahallesi Emirhan Taksi Tel: 0212 260 75 35 Çeşme Taksi Tel: 0212 265 88 22 Dikilitaş Taksi Tel: 0212 258 05 41 Park Taksi Tel: 0212 287 61 56 Öner Taksi Tel: 0212 211 66 63 Sahil Taksi Tel: 0212 265 88 22 •Bebek Mahallesi Çınar Taksi Tel: 0212 265 22 37 Koza Taksi Tel: 0212 267 17 00 •Kültür Mahallesi Öz Ulus Taksi Tel: 0212 263 05 06 Bulut Taksi Tel: 0212 265 77 11 Ulus Taksi Tel: 0212 263 69 46 İskele Taksi Tel: 0212 263 72 45 Bahar Taksi Tel: 0212 351 19 03 •Levazım Mahallesi 2. Ulus Turizm Taksi Tel: 0212 264 70 79 Kültür Taksi Tel: 0212 265 94 33 Bebek Taksi Tel: 0212 263 72 45 •Balmumcu Mahallesi Merkez Taksi Tel: 0212 263 72 45 •Etiler Mahallesi •Ulus Mahallesi Merkez Taksi Tel: 0212 269 59 81 Ulus Vadi Taksi Tel: 0212 287 69 19 •Abbasağa Mahallesi Yıldız Taksi Tel: 0212 260 06 06 Bizim Taksi Tel: 0212 263 53 15 Levazım Taksi Tel: 0212 267 17 29 Turizm Taksi Tel: 0212 264 70 91 •Levent Mahallesi Doğan Taksi Tel: 0212 265 32 71 Günaydın Taksi Tel: 0212 265 32 17 Özen Taksi Tel: 0212 287 04 02 •Vişnezade Mahallesi Sevgi Taksi Tel: 0212 282 43 77 Basın Taksi Tel: 0212 264 69 89 Levent Taksi Tel: 0212 264 16 17 •Gayrettepe Mahallesi Esentepe Taksi Tel: 0212 266 23 80 İdil Taksi Tel: 0212 266 05 30 Cihan Taksi Tel: 0212 272 03 07 Esen Taksi Tel: 0212 272 29 07 Levent Merkez Taksi Tel: 0212 264 19 64 Uygun Taksi Tel: 0212 269 22 65 Birlik Taksi Tel : 0212 269 01 87 Birlik Taksi Tel: 0212 269 01 87 •Konak Mahallesi Oyak Site Taksi Tel: 0212 264 16 58 Yeni Levent Taksi Tel: 0212 268 12 10 Gayrettepe Mahallesi Muhtarlığı Valide Çeşme Taksi Tel: 0212 260 36 24 Merkez Taksi Tel: 0212 327 33 60 Site Taksi Tel: 0212 268 42 85 •Nisbetiye Mahallesi Öz Ulaş Taksi Tel: 0212 266 18 17 Öz Valide Çeşme Taksi Tel: 0212 259 41 52 Nisbetiye Taksi Tel: 0212 264 22 31 Öz Turizm Taksi Tel: 0212 269 90 99 İSKELELER Arnavutköy İskelesi Arnavutköy Mah. Bebek-Arnavutköy Cad. Beşiktaş Tel: 0212 263 56 25 Bebek İskelesi Bebek Mah. Cevdetpaşa Cad. Beşiktaş Tel: 0212 263 60 23 Beşiktaş İskelesi Sinanpaşa Mah. Cezayir Cad. Beşiktaş Tel: 0212 261 96 15 Ortaköy İskelesi Mecidiye Mah. Vapur İskelesi Sok. Beşiktaş Tel: 0212 227 88 19 4. Levent Merkez Taksi Tel: 0212 264 19 64 B+ SONBAHAR 95