Bu PDF dosyasını indir
Transkript
Bu PDF dosyasını indir
ŞEYHÎ DİVÂNI’NDAKİ GAZELLERDE YER ALAN PEYGAMBERLERE AİT UNSURLAR Elements About Prophets in Şeyhi’s Gazels Sümeyra ÇOMOĞLU* Özet 14. yüzyılın sonu ile 15. yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan Şeyhî, Klâsik Türk şiirine katkı sağlayan önemli şâirlerden biridir. Şeyhî divanı tedkik edildiğinde zengin bir muhtevaya sahip olduğu görülecektir. Biz de Şeyhî’nin gazellerinde geçen peygamberlerin nasıl ve hangi bağlamda yer aldığını tespit etmeye çalıştık. Önce kısaca Şeyhî’ nin hayatı ve edebî kişiliğine dair bilgiler verilmiş, sonra peygamber kıssalarına nasıl yer verildiği irdelenmiştir. Şâirin gazellerinde peygamberlere ait isimlerin bulunduğu beyitlerin tamamı tespit edilip değerlendirilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de yer alan peygamber kıssaları kısaca anlatılmış ve Şeyhî’nin şiirinde bu kıssaların hangi bağlamda kullanıldığı araştırılarak tespit edilmeye çalışılmıştır. Divanda isimleri geçen peygamberlerin beyitlerde yer alma sıklığı grafik ve tablo şeklinde gösterilmiştir. Beyitlerde bulunan ayetler de ayrıca tespit edilerek mealleri verilmiştir. Makale içerisinde peygamber isimleri alfabetik sıra takip edilerek verilmiş ve Şeyhî’nin Peygamber kıssalarını, bir mücevher titizliğiyle işlemesi gözler önüne serilmiştir. Anahtar Sözcükler: Şeyhî, Kur’an, Klasik Türk şiiri, gazel, peygamber, mitoloji. Abstract Şeyhi who lived in the end of the 14th and the first half of the 15th century, is one of the most important poets that contributed to Classical Turkish poetry. When scrutinised to Şeyhi's divan, having a rich content will be seen. So, we tried to identify how and which context that prophets take place in Şeyhi's ode. At the beginning of our study, we gave brief information about Şeyhi's life and his literary personality. Then placement of the prophets' tales were scrutinised. All of the couplet in the poet's ode that includes names of prophets were identified and examined. Prophet's tales that is in the verse of Koran were given briefly and tried to identify context that how these tales are used in Şeyhi's poem. Prophets that are emphasized in divan of mentioning frequency in couplets is shown as graphs and tables. Also, verses in couplets were identified and given their meanings. In article, prophets' names were listed in alphabetical order. Şeyhi's tales of prophets that are processed as a lapidary were displayed. Key Words: Şeyhi, Koran, Classical Turkish poetry, ode, prophet, mythology. * Arş. Gör., Fatih Üniv. Fen-Edeb. Fak. Türk Dili ve Edeb. Böl. El-mek: [email protected] 99 Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118 Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar” 1. Hayatı Şeyhî’ nin hayatına dâir bilgileri Heşt Behişt,1Latîfî tezkiresi2 ve diğer tezkirelerden, Faruk Kadri Timurtaş’ın İslâm Ansiklopedisi’ndeki “Şeyhî”3 maddesinden, yola çıkarak elde etmek mümkündür. Asıl adı Yusuf Sinâneddin’dir.4 Bunun nedeni isminin bazı kaynaklarda Yusuf, bazılarında ise Sinan olarak yer almasıdır denilebilir.5 Tahminen I. Murad zamanında 1371-1376 yılları arasında Germiyanoğulları Beyliği’nin merkezinde Kütahya’da doğmuştur. Şâir Yusuf Sinâneddin, Sultan I. Murad, Yıldırım Bayezid, Süleyman Çelebi, Çelebi Sultan Mehmed ve II. Murad devirlerinde yaşamıştır. Şâir, tıp alanındaki ününden dolayı “Hekim Sinan” olarak da bilinir.6 “Şeyhî” mahlasını ise Hacı Bayram Velî’ye intisabından sonra almıştır.7 Eğitimine doğduğu topraklarda yani Germiyan Beyliği’nde başlamış, birçok bilginden ve şâir Ahmedî’den ders almıştır. Bilgisini ilerletmek amacıyla İran’a giderek birçok bilimin yanı sıra tasavvuf ve tıp alanında da geniş bilgiler elde etmiştir.8 İran’dayken Seyyid Şerif-i Curcânî ile birlikte okumuş, tasavvuf büyükleriyle temas içinde olmuştur.9 Şâirin ecza ve hekimlik üzerine bir dükkânı olduğu bilinmektedir. Özellikle göz hastalıklarında uzman oluşu, Osmanlı Devleti’nin ilk “reis-i etibba”sı ünvanını alması da önemli hususlardandır. Şâir çoğu zaman değerinin yeterince bilinmediğinden yakınmış, devrinden ve muhitinden şikâyetçi olmuştur. Bunu eserlerinde de dile getirmekten çekinmemiştir.10 Ancak karakterini tam olarak resmedebilmek için elimizde yeterli bilgi bulunmamaktadır.11 Şeyhî’nin ölüm tarihi ile ilgili çeşitli görüşler öne sürülmekle birlikte 1431 civarında Kütahya’da vefat ettiği sanılmaktadır. Mezarı Dumlupınar’ın Çiftepınar Köyü yakınlarındadır.12 1 KUT, Günay (1978): Heşt Bihişt The Tezkire By Sehî Beg, Harvard University. s.168-170. İSEN, Mustafa (1999): Latîfî Tezkiresi, Akçağ Yayınları, Ankara: s. 431-437. 3 TİMURTAŞ, Faruk, Kadri (1968): “Şeyhî” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi, Cüz.115, İstanbul: s. 474-479. 4 İSEN, Mustafa ve KURNAZ, Cemal (1990): Şeyhî Divanı, Akçağ Yayınları, Ankara: s.11. 5 Türk Dünyası Edebiyat Tarihi (2004): AKM Başkanlığı Yayınları, C. 5, İstanbul: s. 22. 6 TİMURTAŞ, Faruk, Kadri (1968): “Şeyhî” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi, Cüz.115, İstanbul: s. 474-479. 7 KARACAN, Turgut (2005): Şeyhî (Yaşamı, Yapıtları, Kimi Şiirlerinin Açıklamaları), Deniz Kültür Yayınları, Samsun: s. 36. 8 KARACAN, Turgut (2005): Şeyhî (Yaşamı, Yapıtları, Kimi Şiirlerinin Açıklamaları), s. 36. 9 TİMURTAŞ, Faruk, Kadri (1968): “Şeyhî” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, s. 474. 10 KARACAN, Turgut (2005): Şeyhî (Yaşamı, Yapıtları, Kimi Şiirlerinin Açıklamaları), s. 37. 11 TİMURTAŞ, Faruk Kadri (1968): Şeyhî Hayatı ve Eserleri Eserlerinden Seçmeler, Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul: s. 71. 12 TİMURTAŞ, Faruk Kadri (1968): Şeyhî Hayatı ve Eserleri Eserlerinden Seçmeler, s. 476 2 100 Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118 Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar” 2. Edebî Kişiliği Şeyhî’nin edebî kişiliği hakkında, Halit Biltekin “Şeyhî Divânı (İnceleme Tenkitli MetinDizin)” adlı doktora tezinde kapsamlı bir şekilde bilgi vermiştir. Biltekin önce Latîfî, Âşık Çelebi, Sehî, Hasan Çelebi, Gelibolulu Ali gibi tezkirecilerle Gibb, Faik Reşad, Bursalı Mehmed Tahir ve Fuad Köprülü’nün Şeyhî’nin edebî yönü hakkında verdiği bilgileri aktarmış, ardından Şeyhî’nin şiir hakkındaki görüşlerine yer vermiştir. Bu bilgilerden genel olarak Şeyhî’nin Anadolu şairlerinin önde gelenlerinden, şiir söyleme gücüne sahip, övgüye layık bir şair olduğu, ancak mesnevi alanında daha büyük bir şöhret kazandığı anlaşılmaktadır. Şeyhî, şiirin hikmetle dolu olmasını önemle vurgulamaktadır. Şairlerin fesahat ve belagat konularını iyi bilmeleri gerektiğini ifade ederek, bazen uhrevi düşünceler sebebiyle şiirlerini kuru bir söz olarak değerlendirdiğini bazen de ruhî sıkıntılara girerek şiir söylemekten utandığını ifade eder. Fakat yine de şairlik gücünün farkında olduğunu, şiirde Ahmedî tavrını bırakıp Selmân-ı Saveci’ye ulaştığını ve Türk şiirinin Selmân’ı olduğunu, şiirlerinin sihr-i helâl özelliği taşıdığını ifade eder. Eserlerinde tasavvuf izlerine bolca rastlanılan Şeyhî’nin bilfiil şeyhlik yaptığına dair kaynaklarda açık bir kayda rastlanmamaktadır. Bu konuda çelişkili ifadeler vardır. Lâtifî, şâiri “Hacı Bayram Velî’nin halifesi” olarak belirtmiş olsa da, gerçekte onun bu görevi ifa etmediğini kaydetmektedir.13 Germiyan hanedanı ve Osmanlı sultanları ile devamlı münasebeti bulunan şairin, hayatını hekimlik ve eczacılık yaparak kazanması göz önüne alındığında, Şeyhi’nin tekkede postnişin olduğunu düşünmek zayıf bir ihtimaldir.14 Ali Nihat Tarlan’a göre Şeyhî’nin felsefesi İslam temeline, kısmen de tasavvuf anlayışına dayanmaktadır. Tasavvuf vadisinde az da olsa sınırları olmayan bir tefekküre yükselebilen Şeyhî’nin eserlerinde verdiği mesajlar şu şekilde özetlenebilir: “Dünyanın nakşına aldanmamalıdır. En ziyade ikbale mazhar olanlar nihayet mahvolup gitmişlerdir. Dünyada mücerret olan yani fani zevklere kıymet vermeyen insan bahtiyardır. Bu faniliğin arkasında ebedî olan ilâhî varlığa inanmalı; iradesini kâinatın umumi ahengine uydurmalıdır. İnsan kendisinde tecelli eden ilâhî hakikat nokta-i nazarından en büyük kıymeti temsil eder. Her iş mukadderdir. Bununla beraber Allah’ın emirlerini tamamı ile yerine getirmeli ve şükretmelidir. Hayat fanidir. Saadet ve gençlik de fanidir. Ecel bir gün her şeyi mahvedecektir. Binaenaleyh hayatı zevk ve safa ile geçirmelidir. Mazi geçmiştir. Gelecek malum değildir. Hâli hoş 13 DALBUDAK, Duygu (2008): Kadı Burhaneddin İle Şeyhî’nin Gazellerinin Din Ve Tasavvuf Açısından Karşılaştırılması, Yüksek Lisans Tezi, Edirne, s. 12. 14 TİMURTAŞ, Faruk Kadri (1968): Şeyhî Hayatı ve Eserleri Eserlerinden Seçmeler, s. 475. 101 Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118 Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar” geçirmekten daha akıllıcasına bir hareket yoktur. Zevk ve safa mevsimi bahardır. Bu mevsimde fırsatı kaçırmamalıdır. Eğer bu zevk ve safa bir günah ise Allah onu affeder. O kerimdir. Aşk ile geçmeyen ömür hebâ olmuş demektir”. 15 Şeyhî’nin gazellerinde Eski Anadolu Türkçesi’nin özellikleri görülür. Ancak Şeyhî’de çok sayıda arkaik Türkçe kelimelere de rastlanır. Konuşma dilindeki sadeliğe yaklaşan söyleyişler ve sıkça kullandığı deyimler de dikkati çeker. İran’da almış olduğu eğitim sebebiyle şiirlerinde Farsça etkisi de görülmektedir.16 Aruz kusurlarının varlığı ise yaşadığı dönemin dil özelliklerinden dolayıdır. Her şeye rağmen şâir, kaleme aldığı eserlere Türkî libas giydirmeyi başarmıştır.17 Şeyhî, Ahmed Paşa başta olmak üzere Fuzûlî’ye kadar tesir etmiş şâirlerdendir. Ahmed Paşa, Necâtî, Fuzûlî ve Bâkî tarafından şâire nazireler yazılmıştır.18 Eserleri: a. Harnâme: Mesnevi nazım şekliyle kaleme alınan bu eser, Faruk Kadri Timurtaş tarafından “Şeyhî’nin Harnâmesi” 1971 yılında basılmıştır. b. Hüsrev ü Şîrîn: Mesnevi nazım şekliyle kaleme alınan bu eser, 1913 yılında A. Samayloviç tarafından bulunmuştur. Eseri Ananiasz Zajaczkovvski metin, tıpkıbasım ve sözlük olmak üzere üç cilt olarak neşretmiştir. Ayrıca Necmettin Hacı Eminoğlu tarafından imlâ, ses ve şekil özellikleri üzerinde bir inceleme ile birlikte kaleme alınmıştır. Faruk Kadri Timurtaş tarafından da “ Şeyhî’nin Hüsrev ü Şirin’i (İnceleme-Metin)” 1980 yılında yayımlanmıştır. c. Dîvân: Millet Kütüphanesi Ali Emirî Manzum Eserler 238 numarada kayıtlı olup 1438 tarihinde istinsah edilmiş, 1946’da Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan’ın bir incelemesiyle TDK tarafından tıpkıbasımı yapılmıştır.19 Ayrıca divan, 1990 yılında Mustafa İsen ve Cemal Kurnaz’ın çalışmalarıyla Akçağ Yayınları tarafından neşredilmiştir. Çalışmamızda da kullanılan bu divanda 15 kasîde, 5 musammat, 201 gazel bulunmaktadır.20 15 TARLAN. A. Nihat (2004). Şeyhî Divanı’nı Tetkik. Akçağ Yayınları, Ankara: s.57-58. BİLTEKİN, Halit (2003): Şeyhî Dîvânı (İnceleme-Tenkitli Metin-Dizin), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Doktora Tezi ), Ankara: s. LVI-LVIII. 17 Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi Eski Türk Edebiyatı Tarihi II (2007): Elma Basım, S. 5, S. 10, İstanbul: s. 363. 18 ÖZKAN, Mustafa (2009): Türk Dilinin Gelişme Alanları Ve Eski Anadolu Türkçesi, Filiz Kitabevi, İstanbul: s. 310. 19 İZ, Fahir ve KUT, Günay (1985): “Şeyhî” maddesi, Büyük Türk Klâsikleri, Ötüken-Söğüt Yayıncılık, C. 2 İstanbul: s. 142. 20 DALBUDAK, Duygu (2008): Kadı Burhaneddin İle Şeyhî’nin Gazellerinin Din Ve Tasavvuf Açısından Karşılaştırılması, s. 26. 16 102 Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118 Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar” 3. Kur’an’da Peygamberlik ve Peygamberlerin Özellikleri Allah (cc)’ın yeryüzünde yarattığı en değerli varlık şüphesiz ki ‘’insan’’dır. Yüce Allah, “Biz insanı en güzel biçimde yarattık” buyurmuştur. (Tîn, 95/4)21 Allah’ın insanı en güzel bir biçimde yaratması, ona ruhundan üflemesi, hayra ve şerre yetenekli kılması, göz, kulak, dil, kalp, akıl, fikir ve sayısız nimetler vermesi bir gayeye yöneliktir. Hiç birisi abes ve boş yere değildir. Bu gaye de “Allah’a ibadet etmektir”. Allah (cc), “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zâriyat, 51/56)22 ayeti de bunun ifadesidir. Her şey insanın huzur ve mutluluğu içindir. İlk insandan itibaren peygamberler ve kitaplar gönderilmesinin amacı da budur. Allah (cc) göndermiş olduğu kitap ve peygamberlerle insana doğru yolu göstermiş, dünya ve âhiret saadetini sağlayabileceği, yolunu şaşırmayıp görevini en mükemmel bir şekilde yapabileceği kurallar bildirmiş, peygamberleri insanlara âdeta öğretici bir rehber niteliğinde yaratmıştır. Peygamber; dini insanlara tebliğ eden, sözlü ve uygulamalı olarak açıklayandır. Kur’an’da “resul” ve “nebi” kelimeleri ile ifade edilen “peygamber”, Farsça bir kelime olup “haber getiren” demektir.23 Peygamber: “Hak katından gönderilen zat, resul, nebi24, ulak, haberci, elçi, müjdeci25, Allah tarafından emirlerini kullarına bildirmekle görevlendirilmiş kimse, Tanrı elçisi,26 Peygamberlik iradeyle elde edilecek bir görev değildir. “… Allah, elçiliği kime vereceğini en iyi bilir…’’(En’am, 6/124)27 “Peygamberlerin ilki, Âdem (a.s.)28 sonuncusu da Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir.” (Ahzab, 33/40)29 Peygamberlerin bir kısmının ismi, Kur’an’da zikredilmiş (25 veya 28), bir kısmının ise zikredilmemiştir. Ebu Zer’il-Ğıfârî; ‘’ Ya Rasûlallah! Nebilerin sayısı kaçtır, diye sormuş, Rasûlüllah (sav) de 124.000 dir’’ diye cevap vermiştir.30 Peygamberlerin bir kısmı azim sahibi büyük peygamberlerdir. Bunlar; Nuh, İbrahim, Mûsa, İsa ve Muhammed (s.a.v.)’dir.31 21 YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, Huzur Yayınevi, İstanbul: s. 596. YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 522. 23 DEVELLİOĞLU, Ferit (2008): Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi, Ankara: s. 864. 24 TULUM, Mertol (2013): Osmanlı Türkçesi Büyük El Sözlüğü Türkçesi, Kapı yay., İstanbul: s. 158. 25 TULUM, Mertol (2011): 17. Yüzyıl Türkçesi ve Söz Varlığı, TDK Yayınevi, Ankara: s. 1461. 26 AYVERDİ, İlhan (2006): Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Yayınevi, C. III, İstanbul: s. 2500. 27 YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 142. 28 Ahmed b.Hanbel (1981): El-Müsned, Çağrı Yayınları, C. V, İstanbul: s. 178. 29 YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 422. 30 Ahmed, C. V, s. 266. Haysemi, C. VIII, s. 210. Beyhaki Sünenü’l-Kübra, C. IX, s. 4. 31 TABERİ, Camiu’l-Beyan An Te’vilu’l-Ayi’l-Kuran, C. XXVI, s. 37. KURTUBİ, el-Cami’li Ahkami’l-Kur’an, C. XVI, s. 220. 22 103 Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118 Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar” 4. Şeyhî Divân’ında Gazellerde İsmi Zikredilen Peygamberler İncelemelerimiz sonucunda; Şeyhî Divanı’nda isimlerini tespit edebildiğimiz peygamberlerin beyitlerde geçme oranının daha kolay anlaşılabilmesine yönelik grafik ve tablolar aşağıda gösterilmiştir. İsimleri zikredilen peygamberler sırasıyla; Kur’an-ı Kerim’deki kıssalardan yararlanılarak verilmiştir. Daha sonra divandaki beyitler tespit edilerek bu isimlerin kullanıldığı mazmun ve mitolojik unsurlar dikkate sunulmuştur. 23 11 11 11 9 9 7 4 3 3 1 1 1 Klasik Türk edebiyatında geçen, peygamberlere ait belirgin vasıfların yanı sıra, farklı özelliklerin da zikredildiği beyitlerle örnekler gösterilmeye çalışıldı. Beyitlerle iktibas, telmih ya da meal olarak verilen ayetler bilhassa belirtildi. Peygamberler alfabetik sıra takip edilerek verildi. Aynı anlamda kullanılan beyitlerden örnekler açıklamalarıyla verilmiş olup diğer beyitler ise bilgi olarak ‘’dipnotta’’ kaydedildi. Divan’da Adı Geçen Peygamberler Geçme sayısı Hz. Âdem 1 Hz. Dâvûd 3 Hz. Eyyûb 1 Hz. Hızır 23 (İskender-Sikender ) 9 Hz. İbrâhim-Âzer 1 Hz. Îsâ-Îsî-Mesih 11 Hz. Muhammed-Ahmed 11 Hz. Mûsâ-Mûsî 7 104 Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118 Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar” a. Hz. Nûh 3 Hz. Süleymân 9 Hz. Ya’kûb 4 Hz. Yûsuf 11 Toplam 201 Hz. Âdem: Allah’ın (cc) yoktan var ettiği Hz. Âdem, topraktan yaratılmıştır32 ve ona zatından ruh üfürmüştür.33 Havvâ validemizi de Hz. Âdem’in kürek kemiğinden yaratmıştır.34 Âdem peygamber Şeyhî’nin gazellerinde zatına ait olan ‘’sıdk-doğruluk’’ sıfatı ile birlikte zikredilmiştir. Aşağıdaki beyitte geçen “safâ” kelimesi Hz. Âdem’in Safi ismine telmih olduğu gibi “sıdk” da Hz. Âdem’in bir vasfıdır: Âdem dedikleri kamu sıdk u safâyımış Âlemde ol dem ıssı bir âdem bulunmadı b. (G. 179-2, s. 275)35 Hz. Dâvûd: İsmâil (a.s)’ ın vefatı üzerine peygamberlik Dâvûd (as)’ a gelmiştir. Hz. Mûsa’nın vefatından beş yüz otuz beş sene sonra vefat etmiştir.36 Kur’ân-ı Kerîm’de buyrulduğu üzere Hz. Dâvûd’a verilen en büyük nimetlerden biri demircilik ve zırh yapma sanatıdır.“… O’na demiri yumuşattık (demiri şekillendirme kudreti verdik) “Bütün bedeni örtecek uzun zırhlar yap, onları dokumada intizama dikkat et ve siz de ey Dâvûd ailesi! Hepiniz faydalı ve makbul işler yapınız, çünkü Ben yaptıklarınızı görüyorum.” buyurduk.”37 (Sebe, 10-11) 32 Ahmet Cevdet Paşa (1386-1966): Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ, Bedir Yayınları, İstanbul: C. I, s. 17. TABERÎ, (Çev. UGAN, Zâkir ve TEMİR, Ahmet) (1991): Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul: C. I, s. 122. 34 ONAY, Ahmet Talat (Haz. Cemal Kurnaz), (2013): Açıklamalı Divan Şiiri Sözlüğü, Kurgan Yayınevi, Ankara: s. 174. 35 Yazımızda kullandığımız örnek beyitlerin yer aldığı eser ‘’ Şeyhî Divanı (1990): Hzl. Mustafa İsen, Cemal Kurnaz, Yayın No: 51, Ankara: Akçağ Yayınları.’’ dır. Beyitlerin sonlarında yer alan nazım şekli, sayfa, beyit ve gazel numaraları bu esere aittir. İmla yönünden bu eser göz önünde bulundurulmuştur. İlk gazelden sonra eserle ilgili dipnot bilgisi verilmeyecektir. 36 Ahmet Cevdet Paşa (1386-1966): Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ, s. 34. 37 YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 428. 33 105 Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118 Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar” Mûsa ve Dâvûd peygamberlerin bilinen kıssalarından yola çıkarak örülen bu beyit; Mûsa’nın asâya, Dâvûd’un da zırha Allah’ın izniyle ulaşması ve ortaya çıkarmasına telmih vardır. Yani Mûsa asâyı, Dâvûd da zırhı mucizevî olarak eline almıştır. Şâirin ‘’aşk yolu öyle acayiptir ki sevgilinin saçının derdinden Mûsa, asâyı; davud da zırhı yapmıştır: Acebdir aşkı yolu kim nigârun zülfü derdinden Asâ Musâ düzetmiştir zırıh Dâvûd edinmişdir (G. 28-2, s. 124) Şâir, aşağıdaki beyitte şiirlerini Zebur’un mezamirlerine benzeterek muhataplarına, “söz istiyorsanız, Şeyhî’nin ahenk olarak Zebur’a benzeyen eserinden ezberleyin” demektedir. Şair, şiirlerini Zebûr’un içindekilerle ses olarak benzetmektedir. Ayrıca Zebur’un ‘kitap’ anlamını ifade etmesi nedeniyle, kendi kitabının içindekilerinin de söz ile uğraşanlara yeteceğini söylemektedir: Her bir söz ehli nagme-i Dâvûd’ı sâz ider “ Sözün var ise Şeyhî Zebûr’ından ezber it (G. 9-7, s. 105) Kur’an-ı Kerim de ‘’Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilir. Andolsun, biz peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık ve Davud'a da Zebur verdik.’’ (İsra, 55)38 Şeyhî de âyet-i kerimede olduğu gibi Hz. Dâvûd’u kendisine indirilen “Zebûr” ile birlikte anmıştır. Şeyhî, memduhunun yüzünün kitabından rivayette bulunsa Davud’un Zebur’undan tefsirler etse: Müfesser eyleye Şeyhî Zebûr-ı Dâvûdı Rivâyet itse yüzün Mushafından âyetler c. (G. 60-6, s. 156) Hz. Eyyûb: Âyet-i Kerîme’de buyrulan "Ayağını depret. İşte yıkanacak ve içecek soğuk (su, diye vahyettik.). Katımızdan ona bir rahmet ve temiz akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir benzerini de bağışladık. "Ve eline bir deste (sap) al, böylece onunla vur ve andını bozma." Gerçekten, Biz onu sabredici bulduk. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah'a) yönelip-dönen biriydi.‘’(Sad, 42-44)39 İşaretler âdeta Şeyhî’nin gazellerinde hissedilir 38 39 YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 286. YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 455. 106 Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118 Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar” ve Eyyûb peygamber, “sabır timsali” olarak anılır. Eyyûb (as)’ın çok malı vardı. Allah (cc) onu imtihan etti ve tüm malı gitti. Hasta oldu, bedeninde yaralar açıldı fakat o musibetlerin hepsine şükrederek sabretti. Hatta yaralarında kurtlar meydana geldi o yine de sabrına devam etti.40 Şâir, gazelinin makta‘ beytinde, Eyyûb sabrıyla aşk ıstırabına katlanmasının zorluğunu dile getirir: Sabr-ı Eyyûb ile Şeyhî nice bir katlanasın Tut ki ol hüsn ile Yûsuf olasın ömr ile Nûh d. (G. 13-7, s. 109) Hz. Hızır: İslâm-Türk kaynakları ve tüm dünya mitolojisinde efsanevî bengisudan bahsedilir. Bu suya ayrıca “aynü’l-hayât, nehrü’l-hayât,âb-ı câvidâni, âb-ı zindegî, âb-ı hayât, âb-ı Hızır” gibi farklı isimler verilmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de de Hz. Mûsâ ve Hızır kıssası anlatılırken (bk. Kehf, 18/60-82) âb-ı hayâta değinilmiştir. Hadis kaynaklarında Hz. Mûsâ ve Hızır’ın buluşacağı kayanın dibinde bir kaynak olduğu ve bu kaynağa (aynü’l-hayât, âb-ı hayât) denildiği belirtilir. Bu suyun en önemli özelliği, temas ettiği her şeyin hayat bulması ve ölümsüz olmasıdır. 41 Destan ve masallarda ise âb-ı hayât içen hayvanların ölümsüzleşmesi motifi bulunmaktadır. Köroğlu’nun atı bunlardan en meşhurudur.42 Şeyhî’nin gazellerinde Hz. Hızır; “çeşme-i hayvân’’ sözleriyle birlikte anılır. Şâir aşağıdaki beyitte şiirlerini, “gönülden ölümsüzlük suyu akıtan bir çeşme”ye benzetir43: Ol Sikender âsitan u Hızr-sûret adını Ana Şeyhî çün dilinden çeşme-i hayvan döker (G. 59-10, s. 155) Şeyhî Dîvânı’nda bu su “âb-ı hayvân” terkibiyle de geçer. Şeyhî sevgilinin dudaklarını Hızır peygambere benzetir. Şâire göre Hızır peygamber âb-ı hayvân sunucusudur: Sikender ıyşın istersen çemende câm-ı Cem nûş et Ki sâkî Hızr-ı hâdîdür lebine âb-ı hayvânın 40 (G. 102-5, s. 198) Ahmet Cevdet Paşa (1386-1966): Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ, s. 16. OCAK, A. Yaşar (1988): “Âb-ı Hayât” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi., C.1, İstanbul: s. 3-4. 42 ÇELEBİOĞLU, Âmil (1988): “Âb-ı Hayât” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi, C.1, İstanbul: s. 3-4. 43 Çeşme-i hayvan terkibinin aynı anlamda kullanıldığı diğer beyitler: (G. 68-5, s. 164/ G. 31-5, s. 127/ G. 49-2, s. 145/ G. 98-2, s. 194/ G. 201-5, s. 297) 41 107 Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118 Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar” Aşağıdaki beyitte şâire göre hiçbir su sevgilinin dudağı kadar tatlı ve can bağışlayıcı değildir. Âb-ı hayvân bile sevgilinin tatlı su kaynağı gibi olan dudaklarını arzular44: Zülâlin ile yanar âb-ı hayvân Ki Hızr ol çeşme-i hayvâna teşne (G. 163-5, s. 259) Şâir zulmet, âb-ı Hızır ve İskender arasındaki ilişkiye dikkat çekerek bu dünya karanlığında âb-ı hayata duyulan ihtiyacı dile getirmiştir: Bu dehr zulmetinde ger âb-ı Hızır gerek Câm-ı cihân-mümâyile ayş-ı Sikender et (G. 9-4, s. 105) Beyitlerde âb-ı hayatla ilgili olarak geçen İskender, genellikle “Sikender” biçiminde anılır. Şâire göre sevgilinin yüzü âb-ı hayât aynasıdır. Bu yüzden İskender’in hazırladığı kadehi Hızır’ın elinden bile içmeye gerek duymaz45: Çün yüzün Ievhindedir âyîne-i âb-ı hayât Hızır elinden içmezem camı ki İskender düzer (G. 57-5, s. 153) Diğer gazellerinde ise Hz. Hızır’ın adı; “âb-ı Hızır’’, “Hızr-sûret”, “Hızr-ı Sîrâb”, “Hızr-ı çemen” terkiplerinde karşımıza çıkar: Bu dehr zulmetinde ger âb-ı Hızır gerek Câm-ı cihân-mümâyile ayş-ı Sikenderet (G. 9-4, s. 105) Ol Sikender âsitan u Hızr-sûret adını Ana Şeyhî çün dilinden çeşme-i hayvan döker (G. 59-10, s. 155) Esirge cân verir ey Hızr-ı sîrâb Sikender çeşme-i hayvâne teşne (G. 162-3, s. 258) Şeyhî; bir beytinde, eğer Hızır bu gece âb-ı hayvan akıtan yeşil gül bahçesine erseydi (âb-ı hayat) aramak üzere zulümat ülkesine yolculuk yapmazdı, der 46: İrse Hızr itmez idi bu düne seyr-i zulümât K’âb-ı hayvân akıdur gülşen-i hadrâ bu gice (G. 148-3, s. 244) 44 Âb-ı hayvan terkibinin aynı anlamda kullanıldığı diğer beyitler: (G. 39-6/ G. 12-5/ G. 47-3/ G. 95-4/(G. 102-5, s. 198) Sikender-İskender ile aynı anlamda kullanıldığı diğer beyitler: (G. 47-3, s. 143/ G. 59-10, s. 155/ G. 66-8, s. 162/ G. 190-4, s. 286) 45 46 Hızr ile kullanılan diğer bir diğer beyit: (G. 134-8, s. 230) 108 Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118 Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar” e. Hz. İbrâhim: Kur’an-ı Kerim’de üzerinde en fazla durulan peygamberlerden biri Hz. İbrahim’dir. Babasını içinde bulunduğu durumdan kurtarmak için; “Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir fayda ve zararı olmayan şeylere niçin tapıyorsun? Babacığım, muhakkak bana, sana gelmeyen bir ilim geldi. Bana uy ki, seni dos doğru bir yola ileteyim. Babacığım şeytana tapma. Zira Şeytan, Rahman’a isyan etmişti. Babacığım ben sana Allah’tan bir azap gelmesinden kokuyorum. O takdirde sen Şeytan’ın dostu olursun” (Meryem, 19/42-45)47 sözleriyle bir evlatlık örneği sergilemiştir. Hz. İbrâhim’in babasının adı Kur’an’da “Âzer”, Tevrat’ta ise “Târah” olarak geçmektedir. İsim konusunda vahiy ürünü olan ve tahrife uğramayan Kur’an’da geçen, “Âzer” isminin daha doğru olduğunu söylemek mümkündür. Âzer, Nemrud’un himayesinde bir put ustasıdır.48 Aşağıdaki beyitte şair, Âzer’in diktiği49 cansız putlara secde kılanların, Hz.Halil’in yüzünün güzelliğinde iman bulduklarını söylemektedir: Sen Halîlün hüsn-i cân-bahşında îmân buldılar Secde kılanlar büt-i bî-câna kim Âzer düzer (G. 57-6, s. 153) f. Hz. Îsâ-Îsî-Mesih: Kur’an-ı Kerim’de: ‘’İsrailoğullarına elçi kılacak. (O, İsrailoğullarına şöyle diyecek:) "Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim." (Al-i İmran, 4951)50 şair, Hz. İsa’nın hayat bağışlayan nefesi ile âb-ı hayâta arasında ilişki kurmuştur51: Teşne-dil olsa Hızır âb-ı hayâta ne aceb Dem-i Îsî lebiçün çeşme-i hayvân dökülür 47 (G. 68-5, s. 164) KUTUP, Seyyid (Terc. Süleyman Ateş), (1967): Kur’ân’da Edebi Tasvir, Hilal Yayınları, Ankara: s. 289-291. TÜMER, Günay (1991): “Âzer” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi, C.4, İstanbul: s. 316-317. 49 ASLANGÜL, Halil (1962): “İslâmda Resim”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 10, S. 1, Ankara: s. 153-156. 50 YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 55. 51 Îsî ile aynı anlamda kullanıldığı diğer beyitler: (G. 179-5, s. 275/ G. 47-2, s. 143/ G. 75-1, s. 171/ G. 171-2, s. 267/ G. 178-4, s. 274/ G. 179-5, s. 275/ G. 181-4, s. 277/ G. 192-4, s. 288) 48 109 Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118 Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar” Hz. Îsâ babasız olarak dünyaya geldiği için “Rûhu’llâh” adıyla anılır. Aşağıdaki beyitte “Mesîh-i rüzgâr” sözündeki rüzgârla, Îsâ peygamberin ölüleri diriltme mucizesi arasında bir ilişki kurulmuştur: Çünki Rûhu’llâh olupdur ol Mesîh-i rüzgâr Kim deminden cân bulur ihyâyiçün insânlar (G 62-4, s. 158) Şâir bir başka beyitte ise Hz. Îsâ’nın nefesiyle dirilenin Hızır gibi ebedî bir ömrü olacağını söyler: Zihî dem k’irenün ömri Hızır-veş câvidân oldı Hemîn bir lahzâdur dirler dirilen nefh-i Îsâ’dan g. (G. 130-5, s. 226) Hz. Muhammed (sav) Şâirler, şiirlerinde âlemlerin yaratılma sebebi olan kâinatın efendisi Hz. Muhammed’i konu edinmekle şeref duyduklarını ifade ederler. Onlar Hz. Muhammed’den şefaat dilenmekte, af ve mağfiret talep etmektedirler. Eski Türk edebiyatında, sanat amaçlı olsun veya olmasın, yazılan eserlerde Allah’a hamd ve senadan sonra, büyük bir çoğunlukla Hz. Peygamber’e salât ve selam getirilir.52 Hz. Muhammed'in ana rahminden doğumuna kadar geçen zaman içinde bazı olağanüstü olayların meydana geldiğine dair rivayetler yer almaktadır. Hz. Muhammed, annesinin bir rüya gördüğünü ve bundan önemli bir kişiye hamile olduğu sonucunu çıkardığını haber vermektedir. Dünyaya gelecek çocuğuna Muhammed veya Ahmed adını vermesinin telkin edildiğini belirtmektedir.53 Hz. Muhammed’in nuru Hz. Âdem’den zuhur ederek diğer peygamberlere, son olarak da zâtına nakledilmiştir. “Sen olmasaydın ben kâinatı yaratmazdım” olarak rivayet edilen kutsî hadisde de54 görüleceği üzere kâinat Hz. Muhammed’in var olmasıyla yaratılmıştır. Yaratmada asıl sebep Hz. Peygamberin nurudur ve diğer geri kalan tüm mevcûdat O’nun nurundan yani sonradan meydana gelmiştir. Tüm varlık âlemi yaratılışını O’na borçludur.55 Şeyhî şiirlerinde 52 KAPLAN, Mahmut (2010): Klasik Türk Şiirinde Hz. Muhammed, Etkileşim Yayınları, İstanbul: s. 9. FAYDA, Mustafa (2005): “Muhammed” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi, C.30, İstanbul: s. 408-423. 54 DEMİRCİ, Mustafa (1997): “Muhammed” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi, C.15, İstanbul: s. 179-180. 55 SEVGİ, H. Ahmet (1998): “Hz. Muhammed Sevgisi'nin İslâm-Türk Şairlerındeki Tezâhürü”, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 1, Erciyes: s. 121. 53 110 Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118 Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar” peygamberimiz (sav)’i farklı yönleriyle anmış ve övmüştür. “Nurunun’’ ifade edildiği bu beyitte sabah yeli, nur saçması yönüyle Hz. Muhammed’e; can vermesi yönüyle de Hz. Îsâ’ya benzetilmiştir. Beyitte Hz. Peygamberin “Ahmed” adıyla geçtiği görülmektedir.56: Sabâ subh-ı tebessümden seher yili teneffüsden Saçar Ahmedleyin nûrı virür Îsîleyin cânı (G. 192-4, s. 288) Şeyhî bir başka beytinde Hz. Muhammed’i maddî, manevi bakımdan dünya halkını en iyi aydınlatan kişi manasında “kuşluk vaktinin güneşi” övgüsüyle “Şemsü’d-duhâ” kerkibiyle zikretmiştir: Ger hüsnü bedri nuruna ede mukabele Yüzü ayıyla görüne şemsü'd-duhâ sühâ (G. 2-2, s. 98) Diğer bir beytinde ise âşığın derdinin biricik ilacı olarak sevgilinin dudakları gösterilir. Âşık, “Muhammed hürmetiyçün” sevgilinin dudağından başka hiçbir şeyin derdine derman olamayacağını söylemiştir: Ol Muhammed hürmetiyçün derdine bu Şeyhî’nün Olmaya dilber lebinden özge hiç dermânlar h. (G. 62-7, s. 158) Hz. Mûsâ Mûsâ aleyhisselam ve Tûr dağının hikâyesi birçok âyet ve kıssada yeralmaktadır. “Ne zaman ki, Mûsa, mikatımıza geldi, Rabbi ona kelâmıyla ihsanda bulundu. "Ey Rabbim, göster bana kendini de bakayım sana" dedi. Rabbi ona buyurdu ki; "Beni katiyyen göremezsin ve lâkin dağa bak, eğer o yerinde durabilirse, sonra sen de beni göreceksin". Daha sonra Rabbi dağa tecelli edince onu yerle bir ediverdi, Mûsa da baygın düştü. Ayılıp kendine gelince, "Sen sübhansın", "tevbe ettim, sana döndüm ve ben inananların ilkiyim," dedi.”57 (A’raf, 143) Âyette de belirtildiği gibi Allah (cc)’ın tecellisine Tûr dağı bile takat yetirememiştir. Şâirler şiirlerinde bu kıssadan yola çıkarak; Sina, Tûr, Eymen, Kelîm, yed-i beyzâ, Mûsâ, tecellî, nûr, şecer, asâ kelimeleri ile Hz. Mûsa’ya telmih ve atıflarda bulunmuşlardır. Ayrıca Fir’avun’un sözlerine de 56 Ahmed-Muhammed ile aynı anlamda kullanıldığı diğer beyitler: (G. 3-6, s. 99/ G. 177-7, s. 273/ G. 59-7, s. 155/ G.1486, s. 244/ G.192-6,s. 288) 57 YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 166. 111 Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118 Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar” şiirlerinde yer vererek birçok edebî sanat ve mazmunlar yapmışlardır.58 Şeyhî, bu âyete telmihle sevgilide Allah’ın tecellisinin göründüğünden bahsederek bu tecelliye Hz. Mûsâ’nın Tûr’u bile dayanamazken âşığın gönlünün dayanabilmesine dikkat çeker ve onun, çok güçlü olduğu sonucuna varır59: Nice tâkat getürmişdür bu envâr-ı tecellâya Meger kim berk imiş yâ Rab gönüller Tûr-ı Mûsâ’dan (G. 130-3, s. 226) Şâir, beyitte sevgilinin yanağını Mûsâ’nın ateşine benzeterek, Hz. Mûsâ’nın Tûr-ı Sina’ya yaklaşırken uzaktaki bir ağacın tepesinde ateş görmesini, korkup geri dönmek isteyince de Allah’ın hitabına mazhar oluşunu ifade eden âyete telmih yapmıştır; ‘’böylelikle Mûsa, süreyi tamamlayıp ailesiyle birlikte yola koyulunca, Tur tarafında bir ateş gördü. Ailesine: "Siz durun, gerçekten bir ateş gördüm; umarım ondan ya bir haber, ya da ısınmanız için bir kor parçası getiririm." dedi.” (Kasas, 29)60: Yanağın âteş-i Mûsâ dudağın mu'ciz-i îsâ Kemâl-i hüsne Yûsuf'sun Muhammed'den tutarsın hû i. (G. 145-6, s. 241) Hz. Nûh: Nûh peygamber “İkinci Âdem” olarak da bilinir, Kur’an-ı Kerim’de ömrünün uzunluğuyla dikkati çeker. ‘’Andolsun, Biz Nuh'u kendi kavmine (elçi olarak) gönderdik, içlerinde elli yılı eksik olmak üzere bin sene yaşadı. Sonunda onlar zulme devam ederlerken tufan kendilerini yakalayıverdi.’’ (Ankebut, 14)61 Şeyhî de beytinde âşığın güzellerle sohbetinin, Kârûn’un hazinesi gibi zengin ve Nûh’un ömrü gibi uzun olmasını istediğini söyler. Dile getirdiği hazinenin içinde la‘l (dudak), piruze (hat), inci (diş), yakut (ağız) vs. kıymetli mücevherler vardır62: Hûblarun sohbetine şükrâne Genc-i Kârûn u ömr-i Nûh idelüm 58 (G. 122-3, s. 218) ONAY, Ahmet Talat (Haz. Cemal Kurnaz), (2013): Açıklamalı Divan Şiiri Sözlüğü, s. 302. Mûsâ ile aynı anlamda kullanıldığı diğer beyitler: (G. 106-6, s. 202/ G. 194-2, s. 290/ G. 28-2, s. 124) 60 YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 388. 61 YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 396. 62 PALA, İskender (1995): Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Akçağ Yayınları, Ankara: s. 272. 59 112 Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118 Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar” Şeyhî âşığın gözyaşlarını Nûh peygamberin tufanına benzetir. Şeyhî’ye göre âşığın, sevgilinin hasretiyle bağrına döktüğü kan ancak Nûh tufanına benzetilebilir: Hasretünden sanemâ bağrumuza kan dökilür San ki Nûh âfetidür bahrına tûfân dökilür j. (G. 68-1, s. 164) Hz. Süleymân: Klâsik edebiyatta hatem, üstü mühürlü yüzük olup genellikle sevgilinin dudağı yerine kullanılır. 63 Dudak bir yakut olursa ayva tüyleri (hattı) o yakutu çevreleyen bir daire mühür veya yüzük olur. Şâir sevgilinin ayva tüylerini, çok küçük olması nedeniyle karıncaya benzeterek Süleyman’ın mührü ile birlikte zikretmiştir: Hattun ki çekti hâtem-i yakuta dâ'ire Bir mûrdur ki mühr-i Süleymâna kasd eder (G. 44-2, s. 140) “Süleyman'a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı. Nihayet karınca vadisine geldiklerinde, bir dişi karınca dedi ki: "Ey karınca topluluğu, kendi yuvalarınıza girin, Süleyman ve orduları, farkında olmaksızın sizi kırıpgeçmesin." (Süleyman) Bu sözü üzerine tebessüm edip güldü ve dedi ki: "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle salih kulların arasına kat." (Neml, 17-19)64 Şâir bu âyete telmihle diğer beyitlerinde ise Hz. Süleyman’ın ordusuyla sefere giderken karşılaştığı karınca ile arasındaki konuşmasını ve karıncanın ona kendince çok değerli olan çekirge budunu hediye etmesini nakleder. Aynı zamanda şâir Hz. Süleyman’ın veziri Âsâf’ı da anmıştır65: Hüdhüdün hayretini âsaf-ı Cem-kadre yetür Nâlesin mûrçenin sem'-i Süleymâna irür (G. 56-4, s. 152) Hz. Süleyman rüzgârlara hükmeden bir sultandır. Tahtını rüzgârlar taşımış66, şâir de aşağıdaki beytinde bu mucizesini hatırlatmıştır: Yüzün suyunu toprağa ko döksün âteş-i bâde 63 PALA, İskender (1995): Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, s. 239-240. YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 377. 65 Süleymân ile aynı anlamda kullanıldığı diğer beyitler: (G. 95-6, s. 191/ G. 116-3, s. 212/ G. 22-3, s. 118/ G. 29-6, s. 125) 66 KURNAZ, Cemal (2009): Açıklamalı Divan Şiiri Sözlüğü Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı, H. Yayınları, İstanbul: s. 426. 64 113 Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118 Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar” Ki verdi tahtını bâde cihân dîvi Süleymânın (G. 102-6, s. 198) Klâsik edebiyatta “karınca aczin; Süleymân iktidar ve gücün timsali olarak tezat içinde verilir.”67 Şâir sevgilinin ‘’Ey rüzgâr, onun eşiğinden geçtikçe ondan korun çünkü orası Süleymân menzilidir’’ der: İşiginden güzer kıldukca iy bâd Hazer kıl kim Süleymân menzilidür (G 51-5, s. 147) Şeyhî âşığın, dünyanın elinde karıncadan bile daha değersiz olduğunu, ona ancak Hz. Süleymân’ın kuvvet bağışlayabileceğini zikreder: Veh kim kemiz bu dehrin elinde karıncadan Kuvvet bağışlamağa Süleymânımız gerek (G. 95-6, s. 191) Sevgilinin dudağının yanı sıra hattı da şâir tarafından Hz. Süleymân’ın mührüne benzetilmiştir: Güzellik içre hatm ede ol la'l-i hâtemi Ger nakş olursa mühr-i Süleymâna leblerin (G. 98-4, s. 194) Hattun ki çekti hâtem-i yakuta dâ'ire Bir mûrdur ki mühr-i Süleymâna kasd eder (G. 44-2, s. 140) ‘’Ve kuşları yokladı (teftiş etti). Sonra: "Hüdhüd'ü niçin ben göremiyorum, yoksa o kaybolanlardan mı oldu?" dedi.’’ (Neml, 27)68 Şâir de Hz. Süleymân’ı “Hüdhüd” adlı kuşuyla beraber zikretmiştir: Hüdhüdün hayretini âsaf-ı Cem-kadre yetür Nâlesin mûrcenin sem'-i Süleymâna irür k. (G. 56-4, s. 152) Hz. Ya’kûb: “Babaları dedi ki: "Hayır, sizi nefisleriniz aldatıp bir işe sürüklemiş. Artık bana güzel güzel sabretmek düşüyor. Belki Allah hepsini birden bana geri getirir. Çünkü O, her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir. Ve onlardan yüz çevirdi de: "Ey Yusuf'un ateşi, yetti artık, yetti!" dedi. Ve üzüntüden gözlerine ak düştü. Artık yutkunuyor da yutkunuyordu. Dedi ki: "Ben hüznümü, kederimi ancak Allah'a şikâyet ederim ve Allah tarafından sizin bilmediğiniz şeyleri 67 68 PALA, İskender (2004): Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Kapı Yayınları, İstanbul: s. 412. YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 378. 114 Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118 Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar” de bilirim.”69 (Yûsuf, 83-86) Beyitlerde ayete telmihle Ya‘kûb peygamber, oğlu Hz. Yûsuf’un, kardeşleri tarafından kuyuya atılmasından sonra onun hasretiyle hüzünlenmesi zikredilir. Ayrıca sevgiliyi Yûsuf; âşığı ise onun hasretiyle ağlayan Ya‘kûb olarak düşünür. Âşığı hüznünden dolayı Hz. Ya‘kûb yaratılışlı olduğunu söyler ve onun bu hüznünün ancak Yûsuf’a kavuşmasıyla geçebileceğini ifade eder: Ya‘kûb-himmet ol bu kamu fakr u hüzn ile Şeyhî eyit ki Yûsuf-ı Ken‘ânumuz gerek (G. 95-7, s. 191) Şair, Hz Yûsuf’un (sevgilinin) o güzel cemalini gösterdiğinden beri âşığın, Hz. Ya‘kûb gibi gözlerinin açılmış olduğunu söyler: Ya'kûb-vâr buldu hazîn gözleri basar Çün arza kıldı Yûsuf-ı Ken'ân cemâlini l. (G. 195-6, s. 291) Hz. Yûsuf: Şâir: ‘’Şehirde (birtakım) kadınlar: "Aziz (Vezir)'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz." dedi. (Kadın) Onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı, oturup dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) bıçak verdi. (Yusuf'a da:) "Çık, onlara (görün)" dedi. Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte) görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve: "Allah'ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir. Bu, ancak üstün bir melektir" dediler. (Yusuf, 30-32)70 âyetine telmihle beyitlerinde Yûsuf (as)’ı eşi benzeri olmayan güzelliğiyle anar. Divan şiirinde sevgilinin yüzü güzelliğiyle âyet, hadis ve mitolojiye kaynaklık eden Hz. Yûsuf’a benzetilir. Yûsuf-ı sâni mazmunu da yine sevgiliye verilen isimlerden biridir.71 72: Senin ey Yûsuf-ı Mısrî hevâ-yı şâm-ı zülfünden Aceb mi seyr edip Rûmu ki azm-i mülk-i lâz etsem (G. 123-6, s. 219) 69 YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 244. YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 238. 71 ERDOĞAN, Mehtap (2012): Güzellik Unsurlarıyla Divan Şiirinde Sevgili, Kitabevi Yayınları, İstanbul: s. 188. 72 Yûsuf ile aynı anlamda kullanıldığı diğer beyitler: (G. 106-7, s. 202/ G. 195-6, s. 291/ G. 196-7, s. 292) 70 115 Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118 Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar” Sabır, tasavvufla edinilen bir mertebedir. Genel anlamda başa gelen sıkıntılardan dolayı Allah’dan başka kimseye derdini şikâyet etmemektir.73 Şâir aşağıdaki beyitte sabırda Hz. Eyyûb, güzellikte Hz. Yûsuf, ömrün uzunluğunda ise Hz. Nûh’u örnek göstermiştir: Sabr-ı Eyyûb ile Şeyhî nice bir katlanasın Tut ki ol hüsn ile Yûsuf olasın ömr ile Nuh (G. 13-7, s. 109) Sonuç Klasik Türk şiirinin önemli kurucu şâirlerinden biri olan Şeyhî’nin gazellerini inceleyerek zikredilen peygamberlere ait hususları tespit etmeye çalıştık. Şeyhî Dîvanı’nda, Hz. Âdem, Hz. Dâvûd, Hz. Eyyûb, Hz. Hızır, Hz. İbrâhim, Hz. Îsâ-Îsî-Mesih, Hz. Muhammed (sav), Hz. Mûsâ, Hz. Nûh, Hz. Süleymân, Hz. Yakûb, Hz. Yûsuf gibi peygamberlerin adları, hususiyetleri ve kıssalarına yer verildiği görülmüştür. Hz. Hızır’ın nebi-veli olduğu tartışmalı olsa da biz zatı ile ilgili tespitleri de naklettik. Şeyhî, peygamber kıssalarına yer verirken âyetlerden, efsanelerden bol bol yararlanmıştır. Peygamber adları ve kıssaları şair için edebî sanat yapmak ve yeni mazmunlar kurmak için önemli kaynak olmuştur. Divan’da Peygamberlerin adları, vasıfları, adlarının çağrışımları ve mucizeleri sırasıyla şu ifadelerde kullanılmıştır: Hz. Âdem ‘’sıdk-doğruluk’’, Hz. Dâvûd “Zebur, zırhın Davud edinmesi ve güzel sesi”, Hz. Eyyûb “sabır timsali”, Hz. Hızır “çeşme-i hayvân, âb-ı hayvân, âb-ı hayât, âb-ı Hızır, Hızr-ı sûret, Hızr-ı Sîrâb, Hızr-ı çemen ve Sikender-İskender’’, Hz. İbrâhim “Âzer ismiyle bilinen putu yıkması”, Hz. Îsâ-Îsî-Mesih “çeşme-i hayvân, Rûhu’llâh, Mesih-i rüzgâr, nefh-i Îsâ”, Hz. Muhammed (sav) “Hz. Îsâ’ya benzetilmesi, Şemsü’d-duhâ, Muhammed hürmetiyçün”, Hz. Mûsâ “Tûr-ı Mûsâ, âteş-i Mûsâ”, Hz. Nûh “ömr-i Nûh, Nûh afeti”, Hz. Süleymân “mühr-i Süleymân, mûr, Âsâf, tahtını, iktidar ve gücün timsali, sevgilinin dudağının yanı sıra hattı da şâir tarafından Hz. Süleymân’ın mührüne benzetilmesi, Hüdhüd”, Hz. Yakûb “fakr u hüzn, gözlerinin kör olması”, Hz. Yûsuf “güzelliği”. Bu ifadelerle, Şeyhî’nin peygamber kıssalarına önem verdiğini, her peygamberi en önemli hususiyetleri ile şiirlerinde telmih, tevriye ve iham yolu ile kullandığını ve şiirlerini zenginleştirdiğini söyleyebiliriz. Kaynakça Ahmet Cevdet Paşa (1386-1966): Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ, Bedir Yayınları, C. I, İstanbul. 73 ULUDAĞ, Süleyman (2012): Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, s. 302. 116 Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118 Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar” ASLANGÜL, Halil (1962): “İslâmda Resim”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 10, S. 1, Ankara. AYVERDİ, İlhan (2006): Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Yayınevi, C. I, İstanbul. B. HANBEL (1981): Ahmed, El-Müsned, Çağrı Yayınları, C. V, İstanbul. BEYHAKİ: Sünenü’l-Kübra, C. IX, s. 4. AHMED: C. V, s. 266. HAYSEMİ: C. VIII, s. 210. BİLTEKİN, Halit, (2003): Şeyhî Dîvânı (İnceleme-Tenkitli Metin-Dizin), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Doktora Tezi ), Ankara. ÇELEBİOĞLU, Âmil (1988): “Âb-ı Hayât” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi, C.1, İstanbul. DALBUDAK, Duygu (2008): Kadı Burhaneddin İle Şeyhî’nin Gazellerinin Din Ve Tasavvuf Açısından Karşılaştırılması, Yüksek Lisans Tezi, Edirne. DEMİRCİ, Mustafa (1997): “Muhammed” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi, C.15, İstanbul. DEVELLİOĞLU, Ferit (2008): Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi, Ankara. ERDOĞAN, Mehtap (2012): Güzellik Unsurlarıyla Divan Şiirinde Sevgili, Kitabevi Yayınları, İstanbul. FAYDA, Mustafa (2005): “Muhammed” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi, C.30, İstanbul. İSEN, Mustafa (1999): Latîfî Tezkiresi, Akçağ Yayınları, Ankara. İSEN, Mustafa ve KURNAZ, Cemal (1990): Şeyhî Divanı, Akçağ Yayınları, Ankara. İZ, Fahir ve KUT, Günay (1985): “Şeyhî” maddesi, Büyük Türk Klâsikleri, Ötüken-Söğüt Yayıncılık, C. 2, İstanbul. KAPLAN, Mahmut (2010): Klasik Türk Şiirinde Hz. Muhammed, Etkileşim Yayınları, İstanbul. KARACAN, Turgut (2005): Şeyhî (Yaşamı, Yapıtları, Kimi Şiirlerinin Açıklamaları), Deniz Kültür Yayınları, Samsun. KURNAZ, Cemal (2009): Açıklamalı Divan Şiiri Sözlüğü Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı, H. Yayınları, İstanbul. KUT, Günay (1978): Heşt Bihişt The Tezkire By Sehî Beg, Harvard University. KUTUP, Seyyid (Terc. Süleyman Ateş), (1967): Kur’ân’da Edebi Tasvir, Hilal Yayınları, Ankara, OCAK, A. Yaşar (1988): “Âb-ı Hayât” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi, C.1, İstanbul. ONAY, Ahmet Talat (Haz. Cemal Kurnaz), (2013): Açıklamalı Divan Şiiri Sözlüğü, Kurgan Yayınevi, Ankara. ÖZKAN, Mustafa (2009): Türk Dilinin Gelişme Alanları Ve Eski Anadolu Türkçesi, Filiz Kitabevi, İstanbul. PALA, İskender (1995): Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Akçağ Yayınları, Ankara. PALA, İskender (2004): Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Kapı Yayınları, İstanbul. 117 Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118 Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar” SEVGİ, H. Ahmet (1998): “Hz. Muhammed Sevgisi'nin İslâm-Türk Şairlerındeki Tezâhürü”, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 1, Erciyes. TABERİ, Camiu’l-Beyan An Te’vilu’l-Ayi’l-Kuran, C. XXVI, s. 37. KURTUBİ, el-Cami’li Ahkami’l-Kur’an, C. XVI, s. 220 TABERÎ, (Çev. UGAN, Zâkir ve TEMİR, Ahmet) (1991): Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, C. I, İstanbul. TARLAN. A. Nihat (2004): Şeyhî Divanı’nı Tetkik. Akçağ Yayınları, Ankara. TİMURTAŞ, Faruk, Kadri (1968): Şeyhî Hayatı ve Eserleri Eserlerinden Seçmeler, Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul. TİMURTAŞ, Faruk Kadri (1968): “Şeyhî” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi, Cüz. 115 İstanbul. TULUM, Mertol (2011): 17. Yüzyıl Türkçesi ve Söz Varlığı, TDK Yayınevi, Ankara. TULUM, Mertol (2013): Osmanlı Türkçesi Büyük El Sözlüğü Türkçesi, Kapı Yayınları, İstanbul. TÜMER, Günay (1991): “Âzer” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi, C.4, İstanbul. Türk Dünyası Edebiyat Tarihi (2004): AKM Başkanlığı Yayınları, C. 5, İstanbul. Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi Eski Türk Edebiyatı Tarihi II (2007): Elma Basım, S. 5, S. 10, İstanbul. ULUDAĞ, Süleyman (2012): Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Kabalcı Yayınevi, İstanbul. YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, Huzur Yayınevi, İstanbul. 118