Tarihi Yarımada`yı İnci Gibi Süsleyen Camiler

Transkript

Tarihi Yarımada`yı İnci Gibi Süsleyen Camiler
Tarihi Yarımada’yı
İnci Gibi Süsleyen Camiler
295 Sur içi Camisi Tek Kitapta!
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş., İstanbul’un tarihsel ve mimari
açıdan en zengin bölgesi Sur içini inci gibi süsleyen 295 caminin tanıtıldığı bir
kitap yayımladı. Bira arada toplandığı bir kitap yayımladı.
İstanbul’un İncisi Sur içi Camileri ismiyle yayımlanan kitapta, Eminönü’nden
başlayarak tüm mahalle ve sokaklarda bulunan camiler bir gezi dizisi halinde
okuyucunun dikkatine sunulmuş. Kitap, camilerin güncel iç ve dış fotoğraflarının yanı
sıra her bir caminin adresi ve yol tarifi, ne zaman, kim tarafından ve hangi mimara inşa
ettirildiği, zaman içinde camilerde meydana gelen değişimler, sonradan yapılan
restorasyon ya da tamiratlar ve camilerin günümüzdeki son durumu gibi bilgiler
içeriyor. Kitabı önemli kılan bir başka özelliği ise sur içinde bulunan camilere ait
bilgileri güncelleyerek kapsamlı bir durum tespiti içermesi.
Sur içinde Hangi Yüzyılda Ne Kadar Cami Yapıldı
İstanbul’un İncisi Sur içi Camileri ismiyle yayımlanan kitapta, sur içinde inşa edilen
camilerin yüzyıllara göre rakamsal dağılımlarıyla ilgili bilgilere de veriliyor. Buna
göre 15. ve 16. yüzyıllar inşa edilen camiler açısından en parlak dönemler olmuş.
Dönem
15. yüzyıl
16. yüzyıl
17. yüzyıl
18. yüzyıl
19. yüzyıl
20. yüzyıl
21. yüzyıl
Eminönü
55
48
15
17
24
1
2
Fatih
38
52
9
5
8
1
Toplam
93
100
24
22
32
2
2
Camilerin bölümlerini biliyor musunuz?
Kitapta yer alan bilgiler arasında camilerde bulunan özel bölümlerle ilgili bilgiler de
bulunuyor.
Mihrap: Cami ve mescitlerde, kıbleyi ve imamın namaz kıldırırken duracağı yeri
gösteren mimari bölümdür.
Minber: Cuma ve bayram namazlarında hatibin üzerine çıkarak hutbe okuduğu
basamaklı mimari yapıdır.
Kürsü: Namazdan önce hatip tarafından yapılan vaazların icra edildiği, genellikle
camilerin bir köşesinde bulunan yüksekçe oturma yeri.
Müezzin Mahfili: Müezzinlerin kullandıkları yerlere verilen isimdir.
Üst Mahfil: Genellikle kadınların namaz kılmak için kullandıkları yerdir.
NURUOSMANİYE KÜLLİYESİ
Kendi ismi ile anılan semtte, Çemberlitaş’ın kuzey batısında, Kapalıçarşı’nın Nuruosmaniye
çıkışında yer almaktadır. İstanbul’un yedi tepesinden ikincisinde bulunmaktadır. I. Mahmud,
1749 yılında külliye inşaatını başlatmıştır. Ancak kendisinin erken ölümü dolayısıyla padişah
olan kardeşi III. Osman zamanında, sadrazam Mehmed Said Paşa’nın gayretiyleve Simeon
Kalfa yönetiminde, külliye 1755 sonunda tamamlanmıştır.
Cami, hünkâr kasrı, çeşme, kütüphane, iki sebil, medrese, türbe, aşhâne ve dükkânlardan
ibaret olan külliye, klasik dönem selâtin külliyelerinden çok farklı düşünülmüştür. Külliye
adının, III. Osman’dan veya cami içindeki ışıktan kaynaklandığı söylenmiştir.
Nuruosmaniye Camii, Avrupa’nın barok mimari üslubu, Osmanlı sanatına uydurularak (bir
nevi Osmanlı barok sistemi) tatbiki ile inşa edilmiştir. Bu da, Osmanlı mimarisinde büyük
bir değişikliğin başlangıcı olmuş, dünya mimarisinde de eşi olmayan bir barok anıt meydana
getirmiştir. Ayrıca alışılmış Osmanlı mimarisindeki Türk motiflerinden vazgeçilmiştir. Sivri
kemer yerine, yuvarlak bir form kullanılmış, yan duvar revakları dantel gibi şekillenmiştir.
Renkli vitray pencereler ve mihrap duvarında yarım daire şekli ve kiliselere benzeyen
mihrap çıkıntısı ile taş işçiliğindeki barok oylumlar büyük bir devrim yapmıştır.
ÜÇ MİHRAPLI CAMİİ
Cami, Fatih dönemi ulemasından (bazı kaynaklarda Fatih’in hocası) Kırımlı Hoca Hayrettin
Efendi tarafından, 1469-1478 yılları arasında yaptırılmıştır. Caminin yapılmasına, Müslüman
esnafın burada fazla olmaması dolayısıyla karşı çıkanlar vardı.
Ancak zaman içinde Müslüman halkın buralarda fazlalaşması ile cami de cemaate yetmez
olmuştur. Caminin yanındaki arsa, Şam kadısı iken ölen oğlu Ahmet Efendinin karısına aittir.
Hoca geline: “O arsayı ver, camiye katıp genişletelim” dediğinde gelin: “Bir şartla veririm.
İlavede benim için de bir mihrap yaptıracaksın” der ve hadise uzar. Bu hikâye Fatih Sultan
Mehmed’e ulaşır. Fatih hocaya: “O ilaveyi yap, gelinin ve benim için de birer mihrap yap”
der. Böylece büyütülen cami üç mihraplı olmuştur. Cami vakfiyesinde mihrapların kullanılma
usulü şu şekilde kayıtlıdır: “Ortadaki mihrap Fatih Sultan Mehmed için yapıldığından cuma,
bayram ve teravih namazlarında hoca bu mihrapta yer alacaktır. Diğer namazlar için, sırayla
öbür mihraplar kullanılacaktır.”
Caminin ilk yapılan bölümündeki iki pencere büyütülerek ek binanın irtibatı sağlanmıştır. İlk
binanın tavanı kubbeli, ek binanın tavanı düz ve ahşap kaplamalıdır. Ek bina yarım metre
daha yüksekte yapıldığından asıl bölüme üç basamak inilerek geçilmektedir.
Küçük ve ahşaptan olan vaaz kürsüsü iki bölümün arasındadır. Ahşap minber son yapılan
bölümün sağ köşesindedir.
Yapı zaman içinde yıkımlara uğradığından II. Abdülhamid döneminde, ek bina çatılı olarak
yeniden yaptırılmıştır. 1956 depreminde zarar gören cami, 1959- 1960 yıllarında onarılmıştır.
Yıkılan minaresi yeniden yapılmış, revak ve pencereleri ince kesme taşla örülmüştür.
AĞALAR CAMİİ
Asıl adı Hünkâr Camii’dir. Topkapı Sarayı’nın üçüncü avlusunda, arz odasının batısında, Has
Oda’nın yanında, III. Ahmed Kütüphanesi’nin karşısındadır. Enderun (harem) ağalarının
ibadet ihtiyacını karşılamak için Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılmıştır. Saray içindeki
en büyük camidir.
Bu cami, muhtemelen Fatih Köşkü’nün müştemilâtı olarak yapılmıştır. Aslında daha küçük ve
daha basık olan cami 18. yüzyılda Seyyid Mehmed Ağa’nın himmetiyle büyük ölçüde
tamir görmüş, tavanı yükseltilmiştir. Dikdörtgen planlı, doğu ve batısında birer kapısı olan
yapı birçok tadilâtlar görmüş, ilaveler yapılmıştır. İlk yapıldığında üstü ahşap çatı ve kiremit
örtülü idi. 18. yüzyıl ortalarından sonra üstü Türk mimari geleneğine ters düşen büyük beşik
tonoz ile kapatılmıştır. Böylece bugünkü görünümü olan orta kısım yükseltilmiş kubbe
görümünde kurşun kaplamalı bir çatı haline gelmiştir. Daha geniş pencereler ilave edilmiştir.
Caminin dış duvarları taş ve tuğla ile örülmüş olup, minaresi yoktur.
FİRUZAĞA CAMİİ
Sultanahmet, Binbirdirek Mahallesi, Divanyolu Caddesi, 53 numaralı adrestedir. Sirkeci
tarafından gelip, Alemdar Caddesi’ni Sultanahmet’te bitirince, sağa Divanyolu’na
girilmektedir. Bu caddede, adliye durağına varmadan solda, orta yerde bu cami görülmektedir.
Cami, II. Bayezid’in hazinedarbaşısı Abdülhay oğlu Firuz Ağa tarafından 1490-1491 yılları
arasında yaptırılmıştır. Cami etrafında yaptırılan ve Firuz Ağa Çarşısı olarak isimlendirilen
birçok dükkân da camiye vakfedilmiştir. 1517 yılında Sûfi Hayreddin isimli şahıs, camiye
kürsü koydurmuştur. 1648’da meydana gelen depremde cami harap olmuş, minare peteği
yıkılmıştır. 1808’de Alemdar Vak’ası sırasında çıkan kargaşada minare, türbe ve sıbyan
mektebi harap olmuştur.
Cami 1823 yılında orijinal hali fazla bozulmadan büyük bir onarım görmüştür. 1865’te çıkan
Hocapaşa yangınında cami etrafındaki dükkânlar yanmıştır. Divan yolunun 1871 yılında
genişletilmesi sırasında caminin avlusu küçültülmüştür. 1938’de, cami etrafındaki evler
yıktırılmış ve etrafı açılmıştır. 1979 yılında yine onarım görmüştür.
Demir parmaklıklı bir kapı ile caddeden avluya girilmektedir. Cami duvarları kesme taştan
örülmüştür. Yol eğiliminden faydalanılarak camiye bir alt kat yapılmıştır. Bundan dolayı
da son cemaat yerine mermer basamaklarla çıkılmaktadır. Etrafı açık olan son cemaat yeri,
dört mermer sütuna oturan sivri kemerli ve üç bölümlüdür. Bu bölümler kubbelerle örtülüdür.
Çift renkli taşlardan yapılmış kemerli muhteşem bir taçkapı nişi içinden cami girişi
sağlanmıştır. Kemerin üzerinde Şeyh Hamdullah hattı ile yazılmış kitabesi bulunmaktadır.
Harim kare planlı, 13,50x13,50 m. ölçülerinde ve Bursa üslubunda inşa edilmiştir. Ahşaptan
yapılmış minber ve kürsü orijinaldir. Mihrap ve pencere etrafları beyaz-pembe mermerden
yapılmıştır. Mihrabın etrafı, dört büyük kemer ve kubbenin iç yüzeyi kalem işi nakışlarla
bezenmiştir