İstanbul`un Anadolu yakasında, Bağdat Caddesi`nin

Transkript

İstanbul`un Anadolu yakasında, Bağdat Caddesi`nin
Dersim Katliamý bu günlerde
yeniden gündemde. CHP’li Onur
Öymen’in savunduðu 1937 -38
yýllarýnda Dersim’de binlerce insan
katledildi. Bugün ise Seyit Rýza,
oðlu Resik Hüseyin, Uþene Seyid,
Aliye Mýrze Sili, Cývrail Aða, Hesen
Aða, Fýndýk Aða, ve Hesene Ývraime
Qýji’nin idam ediliþlerinin 72’inci
yýlý.
Seyit Rýza, oðlu ve 5 Dersimli
Elazýð’da göstermelik bir
mahkemede yargýlandý ve idama
mahkum edildi. Seyit Rýza ve oðlu
yaþlarý nedeniyle yasalar gereði
idam edilmemeleri gerekiyordu.
Fakat Seyit Rýza’nýn yaþý
küçültüldü, oðlunun ise yaþý
büyütüldü. 1937 yýlýnda Elazýð
Buðday Meydaný’nda Seyit Rýza,
oðlu ve beþ Dersimli idam edildi.
‘Ayýptýr, Zulumdür, Cinayettir’
Üst düzey polis yetkilisi Ýhsan
Sabri Çaðlayangil, Seyit Rýza’nýn
idam anýný þöyle anlatýyor:”Seyit
Rýza’yý meydana çýkardýk. Etrafta
kimseler yoktu. Ama Seyit Rýza,
meydan insan doluymuþ gibi
sessizliðe ve boþluða hitap etti:
‘Kerbelanýn evladýyýz, ayýptýr,
zulümdür, cinayettir!’ dedi. Benim
tüylerim diken diken oldu. Bu yaþlý
adam rap rap yürüdü. Çingeneyi itti.
Ýpi boynuna geçirdi. Sandalyeye
ayaðý ile tekme vurdu, infazýný
gerçekleþtirdi.”
Söyleþi 4’DE
2’DE
7’DE
2’DE
Hacý Bektaþ Veli Kültür Derneðinin ev
sahipliðinde yapýlan bu etkinliðe Kültür ve Turizm
Bakaný Sayýn Ertuðrul Günay Nevþehir valisi
Sayýn Osman Aydýn , çok sayýda milletvekili,
Hacýbektaþ Kaymakamý, baþta Alevi Bektaþi
Federasyonu olmak üzere baðlý örgütler, (Alevi
Kültür dernekleri, Pirsultan Abdal Kültür
Derneklerinin Genel Merkezleri ve yurt geneline
daðýlmýþ þubeleri) Hacý Bektaþ Veli Anadolu
Kültür Vakfý genel Merkezi ve baðlý þubeleri ile
diðer Müsaip örgütler Alevi Enstitüsünün deðerli
akademisyenleri, Veliyettin Ulusoy dede ve
talipleri, Hacýbektaþ halký katýlmýþ olup, yapýlan
deðerlendirmeler sonucunda aþaðýdaki
düþünüceler kayda deðer bulunmuþtur.
Hünkar Hacý Bektaþ Veli bir ýþýktýr ki, O dünü
bu günü ve yarýný aydýnlatmýþtýr. O döneminin
itiraz edeni, hak arayaný, insaný yaþamýn
merkezine koyaný, hakký hukuku, ademde
bulanýdýr.
3’DE
3’DE
6’DA
8’DE
7’DE
Avrupa Birliði Deðiþim Projesi kapsamýnda
Kayseri'de bulunan misafir gençler, Talas
ilçesinde çevre temizliði ve kuþ evleri yaptý.
Talas Mevlana Mahallesi Cengiz Aytmatov
Parký'nda çevre temizliði yapan Litvanya,
Romanya ve Estonyalý gençlere, Talas
Belediyesi gençlik meclisi üyeleri de destek
verdi. Daha sonra Talas genelindeki parklara
hazýrladýklarý kuþ evlerini yerleþtiren misafir
gençler, çevre bilincini geliþtirmek amacýyla
faaliyetlerine devam etti.
6’DA
Ýstanbul'un Anadolu yakasýnda,
Baðdat Caddesi'nin otomobil gürültülü
keþmekeþinden bir an sýyrýlýp yolunuzu
Selamiçeþme'deki Tolga Eti Sanatevi'ne
düþürürseniz, kolay kolay
göremeyeceðiniz bir þeyle
karþýlaþacaksýnýz: Bir seramik sergisi.
Vitra Seramik Sanat ...
5’DE
2
‘Karamazov Kardeþler’ çok büyük bir romandýr.
Hatta belki de en büyüðüdür. Dostoyevski bu
romanýn içine dünyalarý sýðdýrmýþtýr. Onun için
oturup ‘bir roman, bir sahne’ oyunu oynuyor olsak,
bu romaný anlatacak kiþinin en iyi sahneyi
seçebilmek için saatlerce düþünmesi gerekir. Bunu
kabul etmekle beraber, hiç tereddüt etmeden en
sevdiðim sahneyi söyleyebilirim: Babasýný
öldürdüðü suçlamasýyla yargýlanan Dimitri
Karamazov, saatlerce süren mahkemede yorgun
düþüp uyuyakalýr. Uyandýðýnda baþýnýn altýna bir
yastýk konduðunu farkeder. O vakte kadar canla
baþla suçsuzluðunu kanýtlamaya çalýþan Dimitri’nin
gözleri dolar, yüzü aydýnlanýr ve minnet dolu bir
sesle “Baþýmýn altýna yastýðý kim koydu? Kimdir
o iyi yürekli insan?” diye sorar. O kiþi ortaya
çýkmaz, ama Dimitri deðiþmiþtir; suçsuz olmasýna
raðmen kürsüye yaklaþýr ve her þeyi imzalamaya
hazýr olduðunu söyler. Bu küçücük þefkat aný
çözülmesine neden olmuþ, baþka her þeyi
önemsizleþtirmiþtir.
Bizi mahvedenin kabalýklar olduðunu
zannederiz. Oysa, asýl incelikler yýkar hepimizi.
Kabalýk, içinde yaþadýðýmýz, kendimizi
hazýrladýðýmýz, hatta bir dereceye kadar baþ etmeyi
öðrendiðimiz bir þeydir. Dünya iyi bir yer deðildir.
Hayat acýmasýz, insanlar hoyrat, mutluluklar
geçicidir. Bunu beþ yaþýnda falan öðreniriz. Sonrasý
üç aþaðý beþ yukarý hep ayný terânedir.
Baþta karþýmýzdaki insanlarýn duygularý olmak
üzere hayatta bir çok þeyi kontrol edemediðimizi
farkederiz. Üstelik görürüz ki, bu hiç de az bir bilgi
deðildir aslýnda. “Öteki,” cehennemin ta kendisidir.
Sartre, baþka bir çok þeyde olduðu gibi, bu konuda
da haklýdýr.
Böylece zaman geçer. Yavaþ yavaþ katýlaþýrýz.
Hayata karþý donanmýþ, kötülüklere karþý zýrhlanmýþ
olduðumuzu düþünmek isteriz. Beklentilerimizi
düþük tutar, her þeye hazýrlýklý olmaya çalýþarak
yaþar gideriz.
Sonra birden, hiç beklemediðimiz bir yerden,
bizi hiç tanýmayan birinden bir incelik görürüz.
Ýþte bu darmadaðýn eder bizi. Buna hazýrlýklý
deðilizdir çünkü.
Kýrk yaþýna girdiðim gün hayatýmýn en kötü
günlerinden biriydi. Neredeyse bir ay boyunca her
gün yaptýðým gibi, hastaneye annemi görmeye
gitmiþtim. Annem komadaydý. Yoðun bakýmdaydý.
Bizi yine içeri almadýlar. Bir kez daha ‘her þeye
hazýrlýklý’ olmamýzý söylediler. Babam, kardeþim
ve ben hastanenin bahçesinde yine sessizce oturduk.
Eve dönerken, bir daha hiç bir doðumgünümde
mutlu olamayacaðýmý biliyordum.
Ruhumla beraber bedenim de katýlaþmýþ gibiydi.
Her adým için düþünmem gerekiyordu. Bir robot
gibi ilerleyerek dolmuþa bindim. Biri bana
dokunursa paramparça olacaðýmdan korktuðum
için öne, þöförün yanýndaki koltuða oturdum.
Güzel bir yaz günüydü. Haziran güneþi ön camda
patlayýp daðýlýyor, her þey fazla parlak, fazla canlý,
fazla renkli görünüyordu. Iþýk öyle kuvvetliydi ki,
canýmý acýtýyordu. Dayanamayýp gözlerimi kýstým.
Bunun üzerine yanýmdaki koltukta bir hareket
hissettim. Yaþlýca bir adam olan þöför bana doðru
uzandý, önümdeki güneþliði indirip gözlerimin
hizasýna gelecek þekilde ayarladý. Sonra hiç bir þey
söylemeden iþine döndü ve gözlerini yola çevirdi.
Güneþliðin üzerindeki aynada kendimi gördüm.
Kýzarmýþ ve kýsýk gözlerimi. Þöföre teþekkür etmek
için aðzýmý açtým. Ama sesim çýkmadý.
Ýþte o zaman aðlamaya baþladým.
Her þeye hazýrlýklý olduðumuzu zannederiz. Ama
bir gün bir þey olur. Kýrýlýrýz.
Ýncelikler yüzünden.
BirGün
arþivlerinde var.”Umutlumusuz?”
sorusuna Polat þöyle cevaplýyor:
“Biz bundan 30 ve ya 15 sene önce
Seyit Rýza’nýn mezarý nerede diye
soramýyorduk. Çünkü korku vardý.
Baskýlar yüzünden Alevi olduðumuzu
bile beyan edemiyorduk. Bir milleti yok
etmek istediler.Fakat umudum var.
Mezar yerini er veya geç bize
söyleyecekler. 72 yýldýr süren insanlýk
suçunun son bulmasýný talep ediyoruz.”
Öymen’e Diyarbakýr ve Ýzmir’den
tepki
Ozan Bilir
Dersim Katliamý bu günlerde
yeniden gündemde. CHP’li Onur
Öymen’in savunduðu 1937 -38
yýllarýnda Dersim’de binlerce insan
katledildi. Bugün ise Seyit Rýza, oðlu
Resik Hüseyin, Uþene Seyid, Aliye
Mýrze Sili, Cývrail Aða, Hesen Aða,
Fýndýk Aða, ve Hesene Ývraime Qýji’nin
idam ediliþlerinin 72’inci yýlý.
Seyit Rýza, oðlu ve 5 Dersimli
Elazýð’da göstermelik bir mahkemede
yargýlandý ve idama mahkum edildi.
Seyit Rýza ve oðlu yaþlarý nedeniyle
yasalar gereði idam edilmemeleri
gerekiyordu. Fakat Seyit Rýza’nýn yaþý
küçültüldü, oðlunun ise yaþý büyütüldü.
1937 yýlýnda Elazýð Buðday
Meydaný’nda Seyit Rýza, oðlu ve beþ
Dersimli idam edildi.
‘Ayýptýr, Zulumdür, Cinayettir’
Üst düzey polis yetkilisi Ýhsan Sabri
Çaðlayangil, Seyit Rýza’nýn idam anýný
þöyle anlatýyor:”Seyit Rýza’yý meydana
çýkardýk. Etrafta kimseler yoktu. Ama
Seyit Rýza, meydan insan doluymuþ gibi
sessizliðe ve boþluða hitap etti:
‘Kerbelanýn evladýyýz, ayýptýr, zulümdür,
cinayettir!’ dedi. Benim tüylerim diken
diken oldu. Bu yaþlý adam rap rap
yürüdü. Çingeneyi itti. Ýpi boynuna
geçirdi. Sandalyeye ayaðý ile tekme
vurdu, infazýný gerçekleþtirdi.”
Danýþtay Hala Karar Vermedi
Aradan 72 sene geçmesine raðmen
Seyit Rýza’nýn mezarýnýn nerede
olduðunu hala açýklanmadý. Ailenin
Avukatý Hüseyin Aygün, 2007 yýlýnda
Elazýð Valiliði’ne Seyit Rýza’nýn mezar
yerinin açýklanmasý ve aileye teslim
edilmesi için müracaat etti. Valilik talebe
yanýt vermedi. Bunun üzerine Elazýð
Ýdare Mahkemesi’ne dava açýldý.
Mahkeme tarafýndan “Devlet
kurumlarýnýn elinde herhangi bir bilgi
yok. Dolayýsýyla valiliðin kararýnda
hukuka aykýrý bir taraf bulunmuyor.
Valilik görevini yapmýþtýr” þeklinde
karar verilerek dava reddedildi.Yerel
mahkemenin kararý temyiz edildi ve
Danýþtay’a gidildi. Fakat Danýþtay
aradan geçen zamana raðmen dosyayý
hala karara baðlamadý.
*
Dersim 38 hâlâ Türkiye’de tabu
“DersÝm 1938 ve Zorunlu iskan”
kitabýnýn yazarý ve Ailenin Avukatý
Hüseyin Aygün, Danýþtay’dan olumlu
bir karar çýkmasýndan umutlu deðil.
Fakat Aygün son geliþmelerin yargýyý
etkileyebileceðini kanaatinde:
“Baþ döndürücü geliþmeler
yaþanýyor. Cumhurbaþkaný’nýn Dersim
ziyareti, Öymen’e karþý verilen geniþ
çaplý tepkiler. Belki yargý sürecini de
etkiler. Ýdam edilen bir kiþinin mezar
yerinin söylenmemesi hukuk açýsýndan
da kabul edilebilir deðil. Dersim 38
Türkiye’de hala bir tabudur. Onbinlerce
insanýn öldürüldüðü katliam resmi
arþivlerde isyan olarak geçiyor.
Fakat Öymen’e gösterilen tepkilerde
gösteriyor ki yavaþ yavaþ bir deðiþim
var. Toplumda bir tartýþma ve arayýþ
var. Biz Dersim 38’in CHP, AKP
kapýþmasýna kurban edilmemesini
istemiyoruz. Çok büyük bir trajedi var
ortada. Baþta Dersim halkýný daha sonra
da tüm Türkiye’deki insanlarý vuruyor.
Geçmiþleriyle yüzleþemeyen insanlarýn
gelecekleri saðlýklý olmaz.”
*
‘Mum bile yakmamýza izin
vermiyorlar’
Rüstem Polat, Seyit Rýza’nýn torunu.
Avrupa’da yaþýyor. Polat, Danýþtay’dan
olumsuz bir karar çýkarsa AÝHM’e
gideceklerini söylüyor.Polat’ýn devletten
talebi var:
“Devletin bize mezar yerlerinin
nerede olduðunu söylemesini istiyoruz.
Mezarda bir mum yakmak ve ziyaret
etmek bizim de hakkýmýz. 72 yýldýr
kayýp ve biz artýk su yüzüne çýkmasýný
istiyoruz. Devlet bizim bir mum
yakmamýza bile 72 yýldýr izin vermiyor.
Elazýð’da þu anda halk arasýnda Seyit
Rýza’nýn mezarý olarak dört yer
gösteriliyor. Bunlar söylenti. Geçeðini
bilmiyoruz fakat gerçek devlet
DersÝm Katliamý’ný savunan CHP’li
Onur Öymen’e Diyarbakýr ve Ýzmir’den
tepki geldi. Diyarbakýr’da sendika,
dernek ve odalarýn da aralarýnda
bulunduðu 43 sivil toplum kuruluþu
Öymen’in açýklamalarýný meclis tarihine
geçecek “kara bir leke” olarak
deðerlendirdi. Diyarbakýr Demokrasi
Platformu’ndan Harika Peker Tüm-Bel
Sen Diyarbakýr Þubesindeki basýn
toplantýsýnda, CHP Baþkan Yardýmcýsý
Onur Öymen’in Dersim katliamýný
savunan açýklamalarýný eleþtirdi. Þiddeti
ve savaþý dayatan kiþileri “insanlýk ailesi
tarafýndan lanetlenmiþ kiþiler” olarak
nitelendiren Peker, ‘’CHP sözcülerine
hatýrlatmak gerekir ki, annelerin evlat
acýsýnýn, akan kardeþ kanýnýn üzerinden
statükolarýný ve iktidarlarýný sürdüren
hiçbir siyasal anlayýþ varlýðýný
sürdürememiþtir. CHP siyasetini
yürütenlerin tarihten gerekli dersleri
çýkarmalarý için bir kez daha yakýn tarihe
bakmalarýný hatýrlatýrýz. Bu nedenle
Meclis’te yaptýðý açýklamayla þiddet ve
çatýþma ortamýný körükleyerek, daha
fazla evlat acýsýnýn yaþanmasýný isteyen,
vicdaný duygulardan yoksun Öymen’i
ve onu alkýþlayan zihniyeti kýnýyoruz.
Baþta CHP’nin bölge örgütleri olmak
üzere, kendine sosyal demokratým diyen,
halklarýn kardeþliðini savunan
þahsiyetleri CHP’den istifa etmeye
çaðýrýyoruz’’ diye konuþtu.
“Öymen’in Sözleri Ýnsanlýk dýþý”
Ýzmir’de ise Ýzmir Dersimliler Kültür
ve Dayanýþma Derneði üyeleri Öymen’i
protesto etti. Konak Eski Sümerbank
önünde yapýlan açýklamaya, DTP, SDP,
ESPG, ÝHD, EGEÇEP üyeleri de katýldý.
Dayanýþma Derneði Baþkaný Kemal
Mutlu, Öymen’in yaptýðý konuþmayý
utanç verici olarak nitelendirerek, CHP
çatýsý altýnda siyaset yapan Dersimlilerin
bu konuþmalara karþý sessiz
kalmamalarýný ve partilerinden istifa
etmelerini istedi. Öymen’in
konuþmalarýyla CHP zihniyetinin bütün
çýplaklýðýyla açýða çýktýðýný ifade eden
Mutlu, “Kendisini sosyal demokrat
olarak nitelendiren bir partinin bir
katliamý meþrulaþtýrmasý insanlýk dýþý
bir tutumdur. Geçmiþten bugüne
analarýmýzý aðlatýp, o göz yaþlarýndan
kendilerine rant saðlayanlarý þiddetle
lanetliyoruz” diye konuþtu. Gülsen
Candemir
BirGün
Çok þeyler gördüm.
Acý ve tatlý günlerim oldu benim de
herkes gibi.
Göklere çýkartýldým, dibe de
indirildim.
Çýktýðýmda sevinmediðim için
olacak
Ýndiðimde üzülmedim.
Dert de edinmedim.
Peþine düþüp, niye bile demedim
Yýkýlmadým ya.
O yeterdi bana.
**
Güzelliði ve de çirkinliði, vefayý ve
de vefasýzlýðý.
Doðru ve yanlýþý
Hýrsý ve kini.
Dostu ve düþmaný,
Ýyi ve de kötüyü
Kimse anlatmasýn bana
Biliyorum.
Yaþadým çünkü hepsini de.
**
Yaþamadýðým daha çok þey varmýþ
meðer.
Bilmiyordum.
Boþa denmemiþ,
Öðrenmenin yaþý yoktur diye
Doðruymuþ.
Daha neler görüp neler öðreneceðiz
kim bilir
Yaþarsak.
Onlarý da bileceðiz.
**
14. Kasým Hacýbektaþ
800. Doðum günü kutlamalarý.
Alevi kuruluþ temsilcileri Hacý
Bektaþ Veli’yi konuþuyor Serçeþme
de.
Þarköy’den, Zara’ya.
Silifke’den, Fatsa’ya
Ýzmir’den, Antalya’dan, Antep’ten
koþup geldiler
Cem oldular
Hacýbektaþlý oluverdiler bir anda …
Halil Ýbrahim diyordu Musa Eroðlu
sahnede,
Sonra da Mihriban ve de Pir Sultan
Ve de,
Güvercinler uçuþuyordu…
Hacý Bektaþ da içlerinde gibiydi
sanki.
Gülümsüyordu…
**
14. Kasým Ankara
Milli Eðitim Þura salonu.
Hasan Yükselir konseri
O konser için yollara düþen canlar,
Söylermisiniz lütfen, hangi güç
götürdü sizi o konsere.
Hasan Yükselir sevgisi mi?
Yoksa, Hacýbektaþ sevdasý mý?
Öyleyse eðer,
Ne denilebilir ki,
Saygý sunulur,
Söz edilmez kimselere…
**
Murtaza Demir.
2.Temmuz Pir Sultan Vakfý Genel
Baþkaný
Hasan Yükselir konserine destek
veren kuruluþlardan biri
Týpký Hacýbektaþ Bilim Ve Kültür
Derneði gibi
14. Kasýmda buradaydýlar…
Þöyle söyledi Murtaza Demir ve de
Emel Sungur
Bu konuyu aramýzda deðerlendirdik,
burada bulunmayý daha doðru saydýk
Görev bildik ve de geldik.
Yönetim kurulu olarak buradayýz
iþte dediler.
Teþekkürler Murtaza Demir.
Teþekkürler Emel Sungur…
Baþkaca ne söylememi istersiniz
ki…
**
Ve de son söz…
Nerdeydiniz gençler öyle anlamlý
bir günde.
Öðretmenler sizler de yoktunuz
oralarda.
Gücendim sizleri göremeyince.
Hanýmlar, beyler, emekliler,
memurlar, memur olmayanlar, her
þeyi bilen, gören, duyan, yeri
geldiðinde gereðini yapan
Hacýbektaþ’ýn güzel insanlarý, sizler
de yoktunuz…
Önemsemediniz mi yoksa
yapýlanlarý…
Niye?
Söylesenize..
**
Bu umursamazlýk çýldýrtýyor insaný
Baþka dünyalara alýp götürüyor sizi...
Dede Aslanlý, Cappanlý, Nakþili,
Kamber Hocalý, Çerkezli, Tulum
Halilli, Gökçeli, Turan’lý, Kasap
Dursun’lu, Aþçý Ýbrahim’li, ve de
Fuat Baba’lý o Hacýbektaþ’ý aratýyor
size…
Konuþan, tartýþan, sorgulayan,
okuyan yazan yetmiþli yýllarýn
bilinçli, bilgili, yürekli ve de cesur
gençliði...
Yön veren, aydýnlatan, katký sunan
o öðretmenleri…
Yoklar hiç birisi de…
Þaþýrýyorsunuz.
Ve de o Hacýbektaþ’ý özlüyorsunuz
Tek katlý binalarý ile süslü, o
küçücük þirin kasaba vardý ya, bana
daha sýcak daha hoþ geliyor
þimdilerde…
Keþke öyle kalabilseydik, çirkin
yapýlarla kirletmeseydik o güzelliði
diye düþünüyorum.
Kirletildi o Hacýbektaþ.
Her þeyi ile kirletildik hem de…
Kirletilmeyen o Hacýbektaþ’ý
istiyorum ben þimdilerde
Kandýrýldýk.
Aldatýldýk da…
O zenginlik.
O güzellik.
Bilinmedi…
Korunmadý …
Sorumluyuz hepimiz de…
Güzelliði ve de sadeliði ile küçücük
ve de þipþirin o kasabayý, saf ve de
güzel o insanlarý gerçekten de çok
özledik, hem de çok…
O Hacýbektaþ’ý arýyorum ben
þimdilerde…
Sulucakarahöyük/ HACIBEKTAÞ
Hacý Bektaþ Veli Kültür Derneðinin ev
sahipliðinde yapýlan bu etkinliðe Kültür ve Turizm
Bakaný Sayýn Ertuðrul Günay Nevþehir valisi
Sayýn Osman Aydýn , çok sayýda milletvekili,
Hacýbektaþ Kaymakamý, baþta Alevi Bektaþi
Federasyonu olmak üzere baðlý örgütler, (Alevi
Kültür dernekleri, Pirsultan Abdal Kültür
Derneklerinin Genel Merkezleri ve yurt geneline
daðýlmýþ þubeleri) Hacý Bektaþ Veli Anadolu Kültür
Vakfý genel Merkezi ve baðlý þubeleri ile diðer
Müsaip örgütler Alevi Enstitüsünün deðerli
akademisyenleri, Veliyettin Ulusoy dede ve
talipleri, Hacýbektaþ halký katýlmýþ olup, yapýlan
deðerlendirmeler sonucunda aþaðýdaki düþünüceler
kayda deðer bulunmuþtur.
Hünkar Hacý Bektaþ Veli bir ýþýktýr ki, O dünü
bu günü ve yarýný aydýnlatmýþtýr. O döneminin
itiraz edeni, hak arayaný, insaný yaþamýn merkezine
koyaný, hakký hukuku, ademde bulanýdýr. Bilimi
rehber edinendir. kadýný erkekle, fakiri zenginle,
inananý inanmayanla, yada baþka bir þeye inananla
eþ tutandýr. Ýnsaný ve sevgiyi yüceltendir. Her bir
bireyin öncelikle kendi kendini sorguya çekmesi
gerektiðini öneren özetle; “Eline beline diline
sahip ol” öz öðüdünü söyleyendir. Evrensel ve
ölümsüzdür.
Hünkar yol önderidir aklý ve bilimi
önermektedir. O’nun bu öðretisini rehber edinen
Alevi –Bektaþiler Ülkemizin inkar edilemez, ihmal
edilemez, görmezden gelinemez bir gerçeðidir.
Ancak bu toplum Selçuklu ,Osmanlý
Dönemlerinde olduðu gibi bu gün Cumhuriyet
döneminde de ne yazýk ki yok sayýlmaktadýr. “yok”
hükmü bir yana gerçekten yok etmek için aðýr bir
asimilasyon politikasýnýn hedefi durumundadýr.
Bütün bu saldýrýlara karþýn bu gün kentlerde
oluþturulmuþ olan demokratik Alevi örgütlenmesi
ve mücadelesi önemlidir.
Bu anlamda günümüzde Alevlilerin kendi
kimlikleri ve adlarýyla 9 Kasým 2008 Ankara ve
8 Kasým 2009 Kadýköy Mitingleri Türkiye
demokrasisi, laikliði ve Alevilerin kendi tarihleri
söz konusu olduðunda yaþanan ilklerdir.
Bu ilkleri sahiplenmek yüceltmek daha da
geliþtirmek sadece Alevilerin deðil her insanýn
insanlýðýndan kaynaklanan doðal görevidir.
Hak aramak ne denli meþru ise bu talebe karþý
direnmekte o denli nafiledir.
Bu anlamda Madýmak Otelinin Müze olmasý
talebi karþýsýnda; Kültür Ve Turizm Bakaný Sayýn
Günay’ýn “Otelden kebapçýyý taþýdým. O
manzaradan iðreniyorum demiþtim. Alevilerden
özür diledim. Binayý satýn alacaðým. Ancak mülk
sahibi fýrsatçýlýk yapýp çok para istedi. Bu parayý
karþýlayacak ödeneðim yok.” Sözleri “alevi
açýlýmý”, “ alevi çalýþtayý” gibi adlar altýnda
faaliyetler yürüten AKP hükümetinin içtenliði
açýsýndan tam bir samimiyet testi olmuþtur.
Etkinlikte yapýlan konuþmalarda Alevi Bektaþi
örgüt temsilcileri, bu ve benzer sözleri daha önceki
hükümetlerin sözcülerinden de duyduklarýný, ancak
bu sözlerin duygularý okþamak,ve hoþa giden sözler
olmaktan baþka bir anlam ifade etmediðini, tüm
Alevi Bektaþi Örgütlerinin üzerinde ortaklaþtýðý
talepler için daha somut adýmlar beklediklerini
ifade etmiþlerdir.
Konuþmacýlar, Alevi Bektaþilerin devletten,
sadece hak talep etmediklerini; Kendilerine zorla
verilen zorunlu din derslerinin ve köylerine zorla
yapýlan camilerin, bu camilerde görev yapan
imamlarýn kendilerinden geri alýnmasýný talep
etmiþlerdir.
CHP Grup baþkan vekili Sayýn Onur Öymen’in
Kurtuluþ Savaþýmýzý, Kýbrýs Çýkartmasý ve Dersim
Olaylarýný birbirine benzetmesi deðerlendirilmiþ
olup; Dersim katliamýnýn nedenleri ve içeriðine
dair bu yaklaþým kýnanmýþ ve CHP yönetiminin
bu konudaki suskunluðu sorgulanmýþtýr.
Alevi-Bektaþi Örgütlerinin ve bireylerinin
ülkemizin içinden geçmekte olduðu bu kritik
dönemlerde, birlikte olmalarý gerektiðine vurgu
yapýlmýþ, örgütler arasýndaki sorunlarýn çözülmesi
ve birlikteliðin saðlanmasý konusunda çok olumlu,
yapýcý öneriler sunulmuþtur. AKP’nin Alevileri
bölme planlarý anýmsatýlmýþ, oyuna gelmeme,
bölünmeme istemleri ön plana çýkmýþtýr.
Yapýlan bu etkinliðin gelenekselleþtirilmesi
konusunda katýlýmcýlar dilek ve temennide
bulunmuþlardýr.
Sonuç: Hak verilmez alýnýr. Çaðýmýzýn en etkin
“silahý” örgütlü halk gücüdür.
Alevi Örgütleri, daha yeni yol ve yöntemlerle,
demokratik yollardan hak aramaya, bu güzel
Ülkemizde Laik ve demokratik bir ortamýn
yaratýlmasý, eþit yurttaþlýk haklarýnýn saðlanmasý
için var güçleriyle çalýþmaya devam etmelidirler.
Kamuoyuna saygýyla duyurulur.
Hacý Bektaþ Veli Kültür Derneði
Nafiz ÜNLÜYURT Baþkan
Alevi Bektaþi federasyonu
Ali BALKIZ Baþkaný
Hacý Bektaþ Veli Anadolu Kültür Vakfý
Ercan GEÇMEZ Baþkan
Pir Sultan Ab.dal Kültür Derneði Genel Merkezi
Fevzi GÜMÜÞ Baþkan
Alevi Kültür Dernekleri Genel Merkezi
Tekin ÖZDÝL Baþkan
2 Temmuz Pir Sultan Abdal Eðitim Kültür Vakfý
Murtaza DEMÝR Baþkan
GEREKLÝ TELEFONLAR
Kaymakam
Kaymakamlýk Yazý Ýþ.
Sos. Yar. ve Day.
Özel Ýdare
Nüfus
Belediye Baþkanlýðý
Milli Eðitim Müd.
Halk Eðitim Müd.
Askerlik Þubesi
Kapalý Spor Salonu
Devlet Hastanesi
Ýlçe Saðlýk Grup Bþk.
Tapu Sicil
C.Savcýlýðý
Adliye
Adliye
Kütüphane
H.B.V Kültür Merkezi
Müze
Turizm Danýþma
Emniyet Amirliði
Karakol Amirliði
Jandarma
Ýlçe Tarým
Lise
Kýz Meslek Lisesi
Mal Müdürlüðü
Kadastro
Karaburna Belediye
Kýzýlaðýl Belediye
455 61 29
PTT.
T.M.O.
Türkiye Ýþ Bankasý
Ziraat Bankasý
Þoförler Cemiyeti
Esnaf Odasý
Tarým Kredi Koop.
TEDAÞ
Çiftci M.K.Baþkanlýðý
Rýfat Kartal Huzurevi
Sulucakarahöyük Gzts
Taþýyýcýlar koop
Nevþehir Seyahat
Þanal Seyahat
Mermerler Seyehat
Dergah Taksi Duraðý
Terminal Taksi
Huzurevi
Hacýbektaþ Noterliði
441 3009
441 34 10
441 39 77
441 31 01
441 31 02
441 37 44
441 30 16
441 30 48
441 30 10
441 35 20
441 30 15
441 36 32
441 32 49
441 35 38
441 35 38
441 30 18
441 30 19
441 33 94
441 30 22
441 36 87
441 26 97
441 36 66
441 38 08
441 30 20
441 37 74
441 31 08
441 30 56
441 35 37
453 51 30
441 35 55
441 30 11
441 35 00
441 33 26
441 30 74
441 37 42
441 32 76
441 31 42
441 36 80
441 33 38
441 39 47
441 20 06
441 30 43
441 33 59
441 21 73
441 25 25
441 27 97
441 33 38
441 35 23
ARAÞTIRMA
Anlayacaðýn
daha çok iþimiz var bu þehirde
Þeyhmus Abê…
Þeyhmus Diken
Yervant Bostancý, ama onu herkes Udi
Yervant olarak biliyor. Diyarbakýr Xançepekte,
Gâvur Mahallesinde doðmuþ. Puþici Kekê
Yakonun oðlu, yanýk sesli Xaçadur Temo’nun
torunu. Ýlk ve ortaokulu Diyarbakýr’da okumuþ.
Ýlk müzik öðrenimine babasý, Kekê Yakonun içli
hüzünlü sesini dinleyerek dört yaþýnda
Diyarbakýr’da düðünlerde darbuka çalarak
baþlamýþ. 70'li yýllarýn baþýnda hocasý Âþýk
Zülfi'den baðlama dersleri almýþ. Ýlk cümbüþ
derslerini hocasý Bedros Baþak ve dökümcü Siraç
Ustadan almýþ. Ýlk nota derslerini Celal
Güzelses’in baþkemancýsý Üstat Hüsnü
Ýpekçi’den, nazariyat ve nota derslerini ise hocasý
Zaven Özatmaciyan'dan almýþ…
1976'nýn Aralýðýnýn 3'ünde Ýstanbul’a
aðlayarak göç ettiklerinde babasý Kekê Yako’nun
ayaðýnda þalvarý, belinde kuþaðý ve yýllar yýlý
Diyarbekir'linin baþýný süsleyen puþisini geride
býrakarak. Ýstanbul’a varýr varmaz, 1976'da
Üsküdar Musiki Cemiyetine korist olarak girmiþ.
Üç yýl üniversite korosunda ud çalmýþ. 1976'dan,
1992'ye kadar, girdiði Üsküdar Musiki
Cemiyetinde 1982'den itibaren ud ile meþklere
iþtirak etmiþ ve hâlâ Üsküdar Musiki Cemiyeti
için “benim ikinci yuvam” diyor.
1992 Mayýsýnýn 15'inde, “beynimin her
hücresi Diyarbekirle dolu olarak” ver elini
Amerika demiþ. Þimdilerde; “Diyarbakýr’da
yediðim meftunenin tadýný, Diyarbakýrlýnýn
mertliðini, Babam Kekê Yakonun, Cemil Paþa
Konaðýnda dokuduðu puþinin özelliklerini,
müziðimle anlatmaya çalýþýyorum.
»Sevgili Yervant, þehir-kimlik ve sanat
kavramlarý bir sanatçý için bir araya geldiðinde
çok anlamlý olmalý! Senin musikinde de
kimliðinin ve içinden çýktýðýn þehrinin önemi
çok büyük. Ermeni kimliðin ve Diyarbakýr’ýn
öneminin sanatýndan süzülmüþ hali sana göre
ne anlam ifade ediyor?
Sanýrým soru’nun nirengi noktasý ‘süzmek’
kavramýnda odaklaþýyor. Hem topraðýn
musikisini, sedasýný iyi bilmek gerekiyor. Hem
de kimlik ve aidiyet meselesinde duyarlý olmak
gerekiyor. Sanatý da öyle sýradan deðil; atadan,
dededen süzerek iþlemek gerek. Musiki de zaten
usta-çýrak iliþkisi deðil mi? Benim en büyük
ustam babam Puþici Kekê Yako idi. Tabii ki bir
Zavên Axparik (Þimdilerde New Jersey’de
yaþayan Diyarbekirli cümbüþ üstadý Zavên
Özatmacýyan), dökümcü Sýraç, Hüsnü Ýpekçi
gibi üstatlarý saygýyla ve minnetle anmak
gerekiyor. Bir de dedem Temo Xaçadur’un
Qefle’den sonraki yanýk sesiyle ve babamýn bir
Kürt dengbêji gibi paylaþtýðý musiki bilgisini
paylaþmalýyým. Ýþte adý Diyarbakýr ya da
Dikranagerd veya Amed olan bu kadim topraklarý
zaten delicesine sevdiðimi herkes biliyor, sürpriz
deðil. Bütün bunlar harmanlanýnca gerisi zaten
‘süzme bal’ oluyor…
»ABD’de udunla sanat icra ediyorsun. Seni
bir yerlere sanatýný icra etmek üzere davet
ederlerken davet edenlerin algýsý neye tekabül
ediyor?
Ýtiraf etmeliyim ki; memleketimden uzak
düþtüðüm 28 yýl süresince Diyarbakýr, ruhumdan
ve düþlerimden çýkmamýþtý. Sonuç da geride
býraktýklarým benim Ermeni atalarýmýn,
dedelerimin mirasý, sevinçleri ve acýlarýydý.
Geride beni þekillendiren bir ruh hali vardý. Ama
þehrimden kopmuþtum ve bir daha da ne zaman
hangi kimlikle ve ne þekilde dönebileceðimi
bilmiyordum. Yani bir ‘küslük’ hali diyelim buna
istersen. Ama 2004 ve sonrasýnda iþte sen de o
günlerin tanýðýsýn Diyarbakýr’a dönmek ve
belediyenin festivaline konuk olmak benim için
çok önemli.
Diyarbekir’e gelip sizlerle buluþunca þehrimle
yeniden yüzleþince adeta dünyam deðiþti.
‘Sýrrýný Surlarýna Fýsýldayan Þehir,
Diyarbakýr’ kitabýnda benden söz etmen ve
Ermeni Knar Grubunun Lir isimli albümünden
çok etkilendiðimi belirtmeliyim. 28 sene sonra
þehrime davet edildiðimde Amerika’da yaptýðým
gibi iþimi yapmak üzere “bir tavernacý” gibi
mesleðimi icra edecek ve dönecektim. Ama þehre
gelip seninle, þehirle ve dostlarla yüzleþince
‘kendime geldim’. Biliyorsun iþte beni sen
dolaþtýrdýn eski sokaklarda. Mahalleme gittik,
eski komþularýmýzla görüþtük. Yýkýk evimizin
önünde bir uzun hava okudum. Sonra
mahallemde kurulan sahnede þarkýlar söyledim.
Büyükþehir Belediye Baþkaný, aydýnlar, mahalle
halký birlikte halaya durduk. Bambaþkaydý o
sahne. Ýþte o sahnede sanki Udi Yervant uzun
sürmüþ bir uyku halinden uyandý ve farklý bir
kiþiliðe büründü. Halkýmla þehrimin sakinleriyle
yüzleþtim.
Ben yýllarca Ýstanbul’daki Üsküdar Musiki
Cemiyetinde ‘Klasik Türk Müziði’ eðitimi
almýþtým. Ýcra topluluðunda artýk bir saz
sanatçýsýydým. Ama düþündüm ve dedim ki; o
eðitimlerden önce ben Diyarbekirli Ermeni Kekê
Yako’nun oðluydum. ‘Aðlama yar aðlama’ ile
‘Arpa oraða geldi’ türküleri ile büyümüþtüm.
Neden ben kendi asil geçmiþimi sýrtlamayaydým
ki! Zaten o geçmiþimden gelen musiki kültürünü
de daha yürekten okuyordum. Açýkça söyleyeyim
ki, þimdi artýk nereye gidersem gideyim iþe o
‘Diyarbekirli Ermeni Udi Yervant’ kimliðim
artýk bedenime, ruhuma yerleþti.
»2001’de Knar grubunun Lir albümünün alt
yapýsýnda emeðin vardý. 28 yýl süresince nedenini
bilmediðim bir sebeple þehrinden uzak düþüþün
sende bir özlem de yaratmýþ olmalý. Önce Lir
albümünde bir parçayla Diyarbekir’e þöyle bir
uðrayýp gidiyor, aðýzlara bir parmak bal
çalýyorsun. Sonra da seni bir daha kopmamak
üzere Diyarbakýr’a taþýyor…
Lir CD’sinde ‘Eski þêr hampartsume’
parçasýný okudum ve Diyarbakýr Halayýný çaldým.
Aslýnda o cd için bir de Kürtçe parça okumuþtum.
‘Min te dî bu nav gelek a / Keçê meke wan henek
a’ parçasý onu nedendir bilmem kullanmadýlar.
Ben sonra o parçayý ‘Tango ve Diyarbakýr’
albümümde kullandým. Knar grubundaki
arkadaþlarla yýllarca çalýþtýk. Onlardan yaþça
büyüðüm aðabeyleri sayýlýrým, musiki geçmiþim
açýsýndan da onlardan hayli eskiyim. Arkadaþlarýn
çoðu bilir, Ýstanbul’daki Bezciyan Derneði’ne
Anadolu Ermeni Halk Müziðini taþýyan benim.
1982’de ‘Sireli Udus’, Sevgili Udum ismiyle bir
kaset yaptým. Çok ilgi gördü. Ermenice bir kasetti
ve amatörce yapmýþtým. Ýþte o kaset için udu
elime aldým ve bir bendirci kardeþimle, Koltuk
Davulunda Tanyel Haçikoðlu, Piyanist Narbey
Xaçyeresyan ve Akordiyoncu Ara Hamparyanla
birlikte o kaseti yaptýk.
60’lý yýllarda Axparik Aram Dikranyan’ýn
sesinden Erivan radyosunun o cýzýrtýlý
yayýnlarýndan dinlemiþtim ‘Aydýl’ parçasýný.
Bilmem bilir misin aðabey dünyada bu parçanýn
Kürtçesi Ermenicesinden daha ünlüdür. Yeri
gelmiþken ukalalýk olmasýn ama kimileri bana
diyor ki; “Aram vefat etti. Aram’ýn yerini
dolduracak bir yeni Aram’a ihtiyaç var.” Ýþte ne
bileyim ruhu Diyarbakýrlý olacak, Kürtçe ve
Ermeniceyi ayný ustalýkla kullanabilecek. Tabi
Türkçe de bilecek, týpký Aram gibi.
Ýþte o ‘Aydýl’ parçasýnýn Ermenicesini 82’de
‘Kiþerin Antvaz’ ismiyle Sireli Udus’a koydum.
Agos’ta Aris Nalcý’ya da bir röportajýmda
söylemiþtim. Ýstanbul Ermenileri Aram ê
Dîkran’ýn kim olduðunu bilmezdi. Kürtler
Aram’a sahip çýktý ve Aram’ý hak ettiði yere
getirdi.
»Özellikle ABD’de Ermeni diasporasýnýn
dili diðer bütün diasporadakilerde olduðu gibi
amiyane tabiriyle bir miktar ‘sivri’dir. Çoðu kez
uzlaþmaya kapalý gibi bir algýsý vardýr bu dilin.
Sen Kaliforniya’da bu iþin tam da göbeði olan
diasporada yaþamana raðmen müziðinle barýþa
malzeme olacak naif bir dil yaratmaya
çalýþýyorsun. Bunu bir miktar nüktedanlýk ve dil
zenginliðin bir de tabii ki udunla yapýyorsun.
Yani diaspora seni nasýl karþýlýyor?
Bu mevzu týpký senin yazarlýk serüvenin gibi!
Hani yazmaya ilk baþladýðýnda, metinlerine
imzaný koymaya ‘korktuðunu’ söylemiþtin ya!
Bende baþlarda öyleydim. Mesela Kürtçe parçalar
okurdum ve bana “Sen Diyarbakýrlý bir
Ermeni’sin neden Kürtçe okuyorsun?” diyorlardý.
Ama bana bunu diyenler Ýngilizce ve Ýspanyolca
konuþuyorlardý. Ýngilizce ve Ýspanyolca bana ne
kadar yakýn? Tabii ki Ermeni’yim, ama Kürtçenin
içinde büyüdüm ben. Ermeniceyi elbette çok
seviyorum. Ama Kürtçe bana yabancý dil deðil
ki! Evimizde anam, babam, nenem ve dedemle
Kürtçe aðlardýk baþýmýza gelen felaketlerde.
Bize bu kadar yakýn ve içten bir dili neden
kullanmayayým ki! Bazý kiþiler tarafýndan
horlandýk. Ama 2004’ten bu yana bendeki
deðiþimle birlikte beni horlayanlar da yola geldi.
Sana yeri gelmiþken bir örnek olay anlatayým.
Mesela ‘Aþxarum Sîrelem Kez’ Kürtçesi ‘Agir
ketîye dile min’ parçasý orijinal bir Ermeni
eseridir. Þimdi Ýsveç’te sürgün hayatý yaþayan
Diyarbakýrlý Kürt sanatçý Beytocan bu parçaya
Kürtçe söz yazdý. Parça Kürtçe olarak tanýndý
ve çok da popüler oldu. Oysa ben uzun yýllar
evvel yine Diyarbakýr Ermenilerinden Onnik
Dinkçiyan’ýn sesinden ve bir taþ plaktan bu
parçayý Aþxarum Sirelem Kerz ismiyle yani ‘Siro
Yerk’ Sevgi Þarkýsý olarak dinlemiþtim. Ýþte ben
bu parçayý üç dilde okudum bilir misin? Elbette
Kürtçe de o ezgilere çok yakýþtý. Azeriler bu
parçanýn Türkçesini de okuyorlar. Ben bu parçayý
cd’me okuyunca Ermeni toplumu da mevzuyu
anladý.
»Musiki geçmiþini biliyorum. Senin bir de
çocukluðun var. Dört yaþýnda darbuka çalarak
ritimle iþe baþladýðýný fýsýldamýþtýn bana.
Xançepek’te, Gâvur Mahallesinde, mahalle
düðünlerinde çocuk ellerinle ritim tuttuðun
günleri de paylaþýr mýsýn?
Çocukluktan beri ritmi severim. Üsküdar
Musiki Cemiyetindeki hocamýz Emin Ongan bir
nota kâðýdýna ‘usul’ diye yazardý. Curcuna,
duyek, semai diye de makamlarý yazardý. Sonra
da her þeyin bir usulü olmalý derdi. Usul olmaz
ise musiki olmayacaðýný biz ondan öðrendik.
Ben dört yaþýnda Diyarbakýr’da ritimle darbuka
ile baþladýmsa bunda darbukacý Kel Beþo’yu
örnek almamýn önemi çok büyüktür. Çocuktum
ve ben büyüyünce ‘Kel Beþo olacaðým’
diyordum. Amcamýn düðününde çaldým, sonra
okulda trampet çaldým. Pantoloncu Ermeni
Kamberin oðlu Bedri vardý, müthiþ bir sesti. Ve
ben iþte çocukluk yýllarýmda o Bedrinin
darbukacýsý olmuþtum. Bubo Garabêt Menekþe
vardý, çalgýcý Agopla çalýþýrdý. Sonra ben de
onlarla düðünlere gittim. Bubo Dayý genellikle
Ermeni düðünlerine giderdi. O denli ünlü bir
müzisyendi ki rahmetli Celal Güzelses ona “Bubo
ben ölürsem ikinci Celal sen olacaksýn” demiþti.
Ýþte böyle birinin yanýnda yetiþtim.
»Musikide hedefin nedir? Bu hedefinin
kimlikle dille, þehrinle bir baðý var mýdýr?
Tam içimi okuyorsun denir ya! 2004 ve
sonrasýnda Diyarbakýr’la yeniden buluþmam
bende ciddi bir deðiþim ve dönüþüm yarattý.
Müziðimi kardeþliðe ve barýþa yönlendirdim.
Üç dilde Türkçe-Kürtçe ve Ermenice okuyorum.
» Sana bestelemen için verdiðim bir þiirsel
metinde “Gittin, þimdi dönmek telaþýndasýn /
Velâkin her gidiþ dönüþün hüznüne gebe / Her
gidiþ aslýnda bir yitiþtir” diye birkaç dize vardý.
Ýþte 28 yýl sonra döndün. Sýkça da þehrinde
oluyorsun bu aralar. Sence gidiþ bir yitiþ mi?
Dönüþ bir hüzün veya sevinç mi?
Ýlk dönüþümde içimde buruk bir tat vardý.
Aþýrý ilgi gördüm. Bu beni çok etkiledi. Beni
arkadaþlarým çok severdi. Diyarbakýr’da top
oynarken “Ula Fille” diye arkadan tekme
atanlarýn gözlerinin üstüne yumruðu indirenler
olurdu. Bunlarýn hiç unutamam...
Bu sene beni çok sevindiren bir geliþmeye
tanýk oldum. Kiliselerimiz restore ediliyor.
Babam Kekê Yako’nun nikâhýnýn kýyýldýðý ve
benim “gunnýk-vaftiz” edildiðim Surp Giragos
Ermeni Kilisesi onarýlýyor. 15 sene o kilisede
Þabik (gömlek) giyip görev yaptým. Ýþte þimdi
Ermeni Kilisesi, Mar Petyun Keldani Kilisesi
ve diðer kiliseler restore ediliyor. Ben þehirde
konuktum ama baþka konuklar da vardý Markar
Esayan, Ýnci Aral ve diðerleri. Onlarý gezdirdim,
onlara benim Diyarbekirimi anlattým. Þehrimde
güzel iþler yapýlýyorsa kýymetini bilmek lazým.
Çok þeyler deðiþti. Ermeni cemaatimiz kalmadý
ama “Burada birileri vardý” dedirtmek için de
olsa o kiliseler onarýlmalý ve onarýlýyor iþte.
Þu an biri bana dese ki; “Yervo gel sana sur
içinde eski mahallende bir ev alalým, borçla
harçla da olur. Bu evde yaþa!” Senin de bir
þiirinde dediðin gibi; o evde turþu da kurarýz,
þarap da yaparýz, kozadan ipek çekip puþi de
dokuruz. Emin ol bir dakika durmam.
Anlayacaðýn daha çok iþimiz var bu þehirde
Þeyhmus Abê…
BirGün
Ýstanbul'un Anadolu yakasýnda,
Baðdat Caddesi'nin otomobil gürültülü
keþmekeþinden bir an sýyrýlýp yolunuzu
Selamiçeþme'deki Tolga Eti Sanatevi'ne
düþürürseniz, kolay kolay
göremeyeceðiniz bir þeyle
karþýlaþacaksýnýz: Bir seramik sergisi.
Vitra Seramik Sanat Atölyesi
çevresindeki 10 sanatçýnýn karma sergisi,
1 Aralýk'a kadar açýk. Sanatçýlardan
Reyhan Gürses, "Seramik aslýnda
hepimizin hayatýnýn içinde; ayaðýmýzýn
altýnda, baþýmýzýn üstünde. Kiremitler,
yer karolarý, tabaklar, bardaklar...
Buradaysa, seramiði tamamen bir sanat
objesi olarak, topraðýn sanatçý eliyle bir
yapýta dönüþmüþ haliyle göreceksiniz"
diyor.
Sakine Çil, Boðaziçi Üniversitesi'nde
seçmeli seramik dersleri veriyor.
Ýstanbul'da yýlda ortalama beþ seramik
sergisi görmenin bile zor olduðunu
söylüyor. Dolayýsýyla, "Bir seramik
sergisinin açýlmýþ olmasý bile kendi
baþýna cazip."
Bu sergi ayný zamanda sanatçýlar için
de bir dayanýþma niteliðinde. Üretimi
epey zahmetli, ayný zamanda topraðýndan
sýrrýna, atölyesinden fýrýnýna, masraflý
bir sanat seramik. Sanatçýlarýn Türkiye'de
hayatlarýný sadece yapýtlarýyla ekonomik
olarak sürdürmesi, neredeyse imkansýz
gibi.
"Seramik toprakla müzakere, iþbirliði
ve uzlaþmadýr"
Sergide Orta Avrupa mitolojilerinden
yola çýktýðý iki yapýtý bulunan Xenia
Kravchenko, "Türkiye ve seramik
denince akla genellikle Ýznik çinileri
geliyor. Seramik bu topraklarýn geleneði.
Ama nedense çaðdaþ sanat olarak pek
bilinmiyor" diyor. Kravchenko kendi
deyiþiyle bir "Moskovalý". Sekiz yýldýr
Ýstanbul'da yaþýyor. Bu Türkiye'de
katýldýðý dördüncü sergi. Seramiðin
zevkini þöyle anlatýyor:
"Seramik çok samimi bir üretim
aslýnda. Yarý resim, yarý heykel,
uygulamalý bir sanat. Kurallarý vardýr,
ama kullandýðýnýz malzemeye göre
öngörseniz bile, karþýnýza çýkacak sonucu
hiçbir zaman bilemezsiniz.
"Bu nedenle hep bir deneme, bir
oyundur. Ateþle, toprakla, doðal
malzemelerle kurduðunuz sürprizli bir
iliþki. Topraðýn bir tavrý vardýr. Hep bir
yol bulmanýz gerekir, hissetmeden
yapamazsýnýz. Sonuçta bu, bir iþbirliði,
müzakere ve uzlaþmadýr."
Çamura saygý
Üç yýldan fazladýr Türkiye'de yaþayan
Japon sanatçý Teppei Yamashita,
geleneksel Japonya seramiðinin kalbi
sayýlan Ýmari kentinden. Ýlk
öðrendiklerinden birinin "çamura saygý"
olduðunu, öðretmenlerinin "Torna
üzerinde þekil verdiðiniz çamura, insan
tenine dokunur gibi dokunun" dediðini
anlatýyor.
Sergiye "çiçek kuþlarý" dediði beþ
yapýtla katýlan Yamashita'yý þaþýrtan
þeylerden biri, insanlarýn evlerindeki
seramik eþyalarý "takým" olarak
kullanmalarý. "Japonya'da da elbette
fabria ürünü takýmlar var. Ama belli
içecekler, yiyecekler için evdeki iki
tabak, çanak birbirinin ayný olmaz.
Çünkü hepsi elle yapýlýr. Böyle olmasý
da tercih edilir" diyor. Bu nedenle
seramik sanatçýlarýnýn sürekli
üretebildiðini, sergiler de açabildiðini
söylüyor. Ardýndan, memleketindeki
"seramik cenaze töreni" geleneðini
anlatýyor. "Yýlýn belli bir gününde, evde
kýrýlan, bozulan seramik eþyalar toplanýr.
Shinto tapýnaðýna gidilir ve onlarla bir
vedalaþma töreni yapýlýr." Peki sonra?
"Yeni seramikler alýnýr."
Gürses, Çil, Kravchenko,
Yamashita'nýn yaný sýra Asuman Ýnan,
Ayfer Kalsýn, Ayla Yüce, Aylin Bilgiç,
Mehmet Kutlu ve Sara Aji'nin yapýtlarýný
da görebileceðiniz karma sergi, seramikle
sanat olarak tanýþmak isteyenler, hobi
olarak ilgileneler için de iyi bir fýrsat.
BÝA
Boris Vian’ýn Generallerin Beþ Çayý
isimli oyunu, Kasaplýðýn Elkitabý ve
Ýmparatorluk Kuranlar’ýn ardýndan
nihayet dilimize çevrildi. Bu geç kalýnmýþ
yayýnlar, dünya tiyatrosunu geriden takip
etmeye alýþkýn olan Türk tiyatro dünyasý
için þaþýrtýcý olmasa da, önemli bir
boþluðun doldurulduðu kesin.
Romanlarýndan tanýdýðýmýz Vian’ýn bir
oyun yazarý olduðunu bile sanýrým pek
azýmýz biliyordu. Vian, 39 yýllýk bir
yaþam için fazlasýyla verimli olmuþ;
roman, þiir ve oyun yazarlýðýndan, opera
librettosu yazmaya, kabare þarkýcýlýðýna
kadar neredeyse elini atmadýðý alan
býrakmamýþ. Toplumun geleneksel
yargýlarýyla çeliþen zihninden geçenleri
cesurca yazmýþ ve özellikle Mezarlarýnýza
Tüküreceðim ile büyük ses getirdiði gibi,
yasaklamalarla da karþýlaþmýþtýr.
Sansürün diline ket vuramadýðý Vian,
oyun yazarlýðýnda da ayný ‘anarþist’
kimliðini ortaya çýkarmýþtýr.
Ürkütücü oyunlar
Oyunlarýn sadece sahnelenmek için
yazýldýðý yargýsýna katýlmasam da Vian,
oyunlarýnda sahne dilini o kadar ustalýkla
kullanýyor ki, bu oyunlar kendiliðinden
sahneyi çaðýrýyor. Yazar, oyunlarýnýn
sahnelenmesi konusunda, “Nasýl olsa
onlarý saygýdeðer bir tiyatro çýkýp da
görkemli sahnesinde sergilemeyecek!”
diyor ve tiyatro yaklaþýmýna iliþkin
önemli bir ipucunu birinci elden bize
teslim ediyor. Bu oyunlarý kurumlaþmýþ
tiyatrolarýn, gelenekselleþmiþ ve yýldýrmýþ
tiyatro anlayýþlarýyla deðil; kendi sözüne,
kendi fikrine sahip, ‘yeraltý’
topluluklarýnýn sahnelemesi istenen.
Vian’ýn oyunlarý, sýra dýþý, belki ürkütücü
ama kesinlikle sarsýcý oyunlar.
Generallerin Beþ Çayý, Kasaplýðýn
Elkitabý ve Ýmparatorluk Kuranlar,
sýnýrsýz bir düþ gücünün ve sözcüklerle
dans eden bir kalemin ürünleri. Bu
oyunlar, Vian’ýn kendi deyiþiyle
‘saygýdeðer’ tiyatrolarýn sahnelemeye
kolaylýkla yanaþmayacaðý ama dilinden
anlayanlarýn hakkýný vererek þölene
dönüþtürebileceði oyunlar.
Vian, Generallerin Beþ Çayý’nda savaþ
karþýtlýðýný kara mizaha dönüþtürür ve
bunu yaparken komedinin sýnýrlarýný ciddi
anlamda zorlar. Kahkahanýn yakýcý
kýrbacýyla, dünyayý yönetenleri, savaþlara
karar verenleri ve bu kararlarý
sorgulamadan uygulayanlarý alaþaðý eder.
Güç ve iktidar kavramlarý, bir çocuk
oyunun içinde alt üst olur. Annesinin
buyruklarýyla hareket eden ve ondan
çocuk gibi korkan General Adubon,
baþbakanýn bizzat evine gelerek haber
verdiði savaþ kararýný büyük bir korku
içinde karþýlar. Savaþýn nedeni ise elbette
yabancý deðil; bozulan ekonomiyi düzene
sokmak. Ordudaki diðer generallere
‘kötü’ haberi verecek olan Adubon,
annesinin de izniyle, evde bir çay partisi
verir. Diðer generallerin de Adubon’dan
farklarý yoktur; çocuk kaprisleri içinde,
bu rahatlarýný bozan can sýkýcý habere
tepki gösterirler. Savaþýn baþlamasýyla
kara mizah giderek güçlenir; cephedeki
savaþ ‘oyunu’nda ‘savaþ’ kelimesinin
kullanýlmasý kesinlikle yasaktýr. Yasaðý
delenler kumbaraya cezalarýný öderler.
Cephe dýþýndaki savaþla fazlaca ilgisi
olmayan generallerin canlarý sýkýlmaya
baþlar ve yazarýn ironik üslubunun
giderek sertleþmesiyle, yeni bir oyun
oynamaya baþlarlar; týpký ‘piyango
çekiliþi gibi’ olan Rus ruleti. Son tetiði
çeken Adubon da dahil olmak üzere hepsi
tabancadan çýkan kurþunla ‘zafer’e
ulaþýrlar. Vian, savaþýn anlamsýz ve
gereksiz olduðuna inanýr. Savaþ
karþýtlýðýný savaþa ve ona sebep olanlara
saldýrarak deðil; gülerek ve güldürerek,
hem de kahkahadan patlatana kadar
güldürerek yanýt verir. Vian’ýn kendince
karþý duruþudur bu.
Boris Vian, romanlarýnda da
oyunlarýnda da çoðunluk tarafýndan hoþ
karþýlanmayanlarý, yine onlarýn
hoþlanmayacaklarý bir üslupla kaleme
almýþtýr. Hocasý olarak gördüðü Alfred
Jarry gibi, benzer bir üsluba ve tiyatro
düþüncesine sahip olduðu Artaud veya
Ionesco gibi sarsýcý ve cesurdur. Umalým,
bu büyük tiyatro adamlarý gibi, Boris
Vian da sahnelerimizde ve zihinlerimizde
yer etsin.
GENERALLERÝN BEÞ ÇAYI
Boris Vian
Çeviren: Ayberk Erkay
Mitos-Boyut Yayýnlarý
2009
96 sayfa, 9 TL.
Radikal Kitap
Ýnsanlýk tarihi, insanlýk adýna yapýlan büyük buluþlarýn,
geliþmelerin, yeniliklerin tarihi olduðu kadar, insanýn
insana yaptýðý haksýzlýklarýn, baskýlarýn ve zulümlerin
tarihi de olmuþtur. Tarihte haksýzlýða, zulme, baskýya
maruz kalanlar, kendilerini koruyacak mekanizmalara
sahip olmayanlardan seçilmiþtir. Zoru elinde tutmaya tek
yetkili güç olan devlet, bazen bütün bir toplumun devleti
olarak hareket ederken, çoðu zamanda belirli bir grubun,
siyasal, sosyal ve dini bakýþýn temsilcisi gibi hareket
etmiþtir. Bu hareket biçiminin tarihte sayýsýz örnekleri
mevcuttur.
1960'lý yýllarda büyük kentlere göçten nasibini
alanlardan biriside benim ailem. Çocuklarýnýn okumalarý
için Ankara'ya göç eden bir ailenin çocuðuyum.
Akrabalarýmýz birbirlerine yakýn yerlerde oturup, sürekli
olarak birbirlerini ziyaret ederlerdi. Konuðumuzun olmadýðý
ya da konuk olarak diðer akrabalarýmýza gitmediðimiz
günler parmakla sayýlacak kadar azdý. Bir araya geliþlerde
büyüklerimiz memleket yemeklerini birlikte yer ve
yöremizin türkülerini,
deyiþlerini, aðýtlarýný da
bir arada söylerlerdi.
Türkülerinin çoðu
daðlar üzerineydi.
Daðlara özlemi birlikte
dile getirirlerdi. Bu
güzel ortamda hüzünle
söyledikleri, herkesi
bütün dizelerini bildiði
2 türkü de vardý. Birisi
Sarý Gelin di. Bir
diðeride Dersim dört
dað içide, bir gülüm var
bað içinde diye
baþlayan dersime aðýt
türküsüydü. Ýki türküye
de bütün aile fertleri katýlýr ve bir hüzün kaplardý yüzlerini.
Dersimli deðildik. Allahu Ekber Daðlarý'nýn eteklerinde
olan Türkmen Vadisinde bulunan bir Türkmen Alevi
köyüdür bizim köyümüz. Dersim'e 100'lerce kilometre
uzakta, Türkiye’nin kuzeydoðusunda uçta bir yerdedir.
Dersim'de konuþulan ne Zazacayý ne de Kýrmançýyý anlarýz.
Oralarý hiç mi hiç görmedik, gitmedik. Oradan tek bir
misafirimiz dahi olmazdý, yoktu. Tanýmazdýk hiçbir
Dersim’liyi. Sarý gelin bizim yöremizin ezgisiydi. Bu
anlaþýlýrdý. Peki Dersim aðýdý neden bizi bu kadar etkilerdi
ki? Oysa dillerini bile anlamazdýk Dersim’lilerin. Bizleri
birleþtiren kuþlarla haberleþtiren bir bað vardý ancak. Alevi
Türkmen, Alevi Dersimlinin acýsýný kendi acýsý yapmýþtý.
Bayar’ýn Alevileri yok etmek istediðini anlatýr dururdu
rahmetli annem. Dersim aðýdýnda gözleri dolardý…
Alevi toplumu Dersim'de yapýlanlarý "Dersim Olaylarý"
olarak görmedi. Alevi toplumu Dersim'de yapýlanlarý, bir
kýrým olarak gördü. Sadece Dersimlilere deðil, bütün
Alevilere yapýlmýþ bir kýrým, katliam, olarak gördü. Bu
yüzden iþte, her Alevi, kendi adýný bildiði gibi bu aðýdý da
bilmekte ve yüreðinde hissetmektedir.
Bu katliamý terörle mücadele için örnek gösterenleri
Alevi Toplumu belleðine kaydedecektir. Barajý aþamadýðý
dönemi unutan bu siyasal harekete düþen; tüm Alevilerin
yüreðinde aðýr bir yara olan bu katliamý, haklý bir
perspektife oturtmaya çalýþan bu grup sözcüsüne gereken
yanýtý vermesidir. Alevilerin ilk genel seçimde buna gereken
yanýtý vereceklerinden de herkes emin olabilir.
Dersim 1937-38'de yaþananlarda kimlerin payýnýn
olduðu ayrý bir tartýþma konusudur. Payý olanlarýn
belirlenmesi tarihçilerce yapýlmasý gereken küçücük bir
araþtýrma sonucunda ortaya çýkartýlabilir. Tartýþma konusu
olmayan husus ise þudur. Dersim'den 550 km uzaktaki
Alevi Türkmenin de yüreðini daðlayan, onu aðýda dökenin,
burada bir katliamýn yapýldýðý gerçeðidir. Burada yapýlan
ne terörle mücadele ne de baþka bir þey. Bu yapýlanýn tek
bir adý var, o da kýrým yani katliamdýr.
Yaþlarý sýrf idam edebilmek için kanunlara aykýrý olarak
bir gecede büyütülen ya da küçültülen Seyit Rýza ve Oðlu
Resik Hüseyin’in devirleri daim olsun.
Hangi nedenle asýldýðýný Seyit Rýza idamý öncesi tarihe
geçen þu sözleriyle açýklamýþ:
“Evladý Kerbelayýh. Bi hatayýh. Ayýptýr. Zulümdür.
Cinayettir,. “
Bu zulmü, cinayeti ve evladý kerbelaya katliam
yapanlara lanet olsun. Viyana
Alevihaberajansi.com
Hacý Bektaþ Veli Kültür Derneði
olarak 14-15 kasým tarihleri arasýnda
düzenlediðimiz 800. doðum yýlýnda
Hacý Bektaþ Veli’yi anma
etkinliðimiz baþta kültür ve turizm
bakanýmýz sayýn Ertuðrul GÜNAY
ile Nevþehir valisi sayýn Osman
AYDIN, Nevþehir ve Ýstanbul
milletvekilleri Alevi Bektaþi
Federasyonu baþkaný sayýn Ali
BALKIZ, Alevi Bektaþi
Federasyonunu oluþturan baþta
Alevi Kültür Derneði genel baþkaný
ve 38 þube baþkaný, Pir Sultan Abdal
Kültür derneði genel baþkaný ve13
þube baþkaný, Hacý Bektaþ Veli
Anadolu Kültür Vakfý genel baþkaný
ve 8 þube baþkaný ile siyasi parti
temsilcileri, belediye baþkanlarý eski
milletvekilleri kültür ve turizm
bakanlýðý temsilci ve bürokratlarý ile
çok sayýda yurttaþýn katýlýmý ile
etkinlik gerçekleþtirilmiþtir.
Etkinliðimizin 1. gününde saat
11 .00 de açýlýþ konuþmalarý ile
baþlamýþtýr. Dernek baþkanýmýz sayýn
Nafiz ÜNLÜYURT un
konuþmasýnýn ardýndan Alevi yol
önderi sayýn Veliyettin ULUSOY
ve Alevi Bektaþi Federasyonu
baþkaný sayýn Ali BALKIZ
konuþmalarýný yaptýlar son olarak
kültür ve turizm bakaný sayýn
Ertuðrul GÜNAY etkinliðin önemi
ve Alevi toplumunun sorunlarýnýn
çözüm yollarý ile Alevi çalýþtaylarý
konusunda katýlýmcýlara bilgi sundu.
Açýlýþ konuþmalarýnýn ardýndan
Hacý Bektaþ Veli den günümüze
Alevilik ve Hacý Bektaþ Veli’nin
düþüncelerinin konuþulduðu panel
gerçekleþtirilmiþtir. Paneli
Hacýbektaþ’ýn önceki Belediye
Baþkaný sayýn Mustafa ÖZCÝVAN
ýn yönetiminde Ankara Üniversitesi
siyasal bilgiler fakültesi öðretim
üyesi Doç. Dr. sayýn Ayhan
Sulucakarahöyük/ KAYSERÝ
Avrupa Birliði Deðiþim Projesi
kapsamýnda Kayseri'de bulunan misafir
gençler, Talas ilçesinde çevre temizliði
ve kuþ evleri yaptý.
Talas Mevlana Mahallesi Cengiz
Aytmatov Parký'nda çevre temizliði
yapan Litvanya, Romanya ve Estonyalý
gençlere, Talas Belediyesi gençlik
meclisi üyeleri de destek verdi. Daha
sonra Talas genelindeki parklara
hazýrladýklarý kuþ evlerini yerleþtiren
misafir gençler, çevre bilincini
geliþtirmek amacýyla faaliyetlerine
devam etti.
Talas Belediye personeli ve gençlik
meclisi üyeleri ile birlikte sepetli araç
kullanýlarak aðaç dallarýna kuþ evlerini
yerleþtiren gençler, çevreye olan
duyarlýlýðýn tüm insanlar tarafýndan
gösterilmesi gerektiðini vurguladý. Grup
lideri Melis Coring, “Biz burada
YALÇINKAYA, Ankara
Üniversitesi Eczacýlýk Fakültesi
öðretim üyesi sayýn Dr. Ali Murat
ÝRAT, araþtýrmacý yazar tarihçi sayýn
Erdoðan AYDIN ve Dil ve Tarih
Coðrafya öðretim üyelerinden
Antropolog Doç. Dr. Sayýn Atilla
ERDEN katýlmýþlardýr. Yemek
arasýndan sonra baþlayan 2.
oturumun konusu Alevi öðütlenmesi
ve Alevi açýlým sürecinde gelinen
nokta olmuþ bu paneli Alevi yol
önderi sayýn Veliyettin ULUSOY
yönetmiþtir, katýlýmcý olarak Alevi
Bektaþi Federasyon baþkaný sayýn
Ali BALKIZ, Alevi Kültür Derneði
genel baþkaný sayýn Tekin ÖZDÝL,
Hacý Bektaþ Veli Anadolu Kültür
Vakfý genel baþkaný sayýn Ercan
GEÇMEZ, Pir Sultan Abdal Kültür
Derneði genel baþkaný Av. Fevzi
GÜMÜÞ ile 2 Temmuz Pir Sultan
Abdal Eðitim Kültür Vakfý genel
baþkaný sayýn Murtaza DEMÝR
katýlmýþlardýr.
Ayný gün akþam saat 18 de Hacý
Bektaþ Veli Kültür Merkezinde
Kültür ve Turizm Bakanlýðý semah
topluluðu ile Musa EROÐLU,
Cengiz ÖZKAN, Gülseren KILIÇ,
Esra ÖZTÜRK ve Ulaþ KAÝM in
katýldýðý semah ve dinleti gecesi
ücretsiz ve halka açýk olarak
gerçekleþtirilmiþ.
2. gün ki etkinlik Alevi Bektaþi
Kuruluþlarýnýn 1. Hacýbektaþ
kurultayý olarak Hacý Bektaþ Veli
Kültür merkezinde önceki Belediye
Baþkanlarýmýzdan sayýn Mustafa
ÖZCÝVAN ýn yönetiminde saat 11
de baþladý ve 2 gün süresince
etkinliðe katýlan yurdumuzun çeþitli
yörelerinden gelen dernek ve vakýf
baþkan ve temsilcilerinin hükümetin
baþlatmýþ olduðu Alevi açýlýmý süreci
ve Alevi Bektaþilerin öncelikli
sorunlarý ve çözüm önerileri konularý
tartýþýlmýþtýr.
2 gün boyunca Hacýbektaþ
dýþýnda katýlan tüm konuklarýn 3
öðün yemekleri ve konaklamalarý
saðlanmýþtýr. Hacýbektaþ’taki
otellerde yer kalmamýþ bir kýsým
katýlýmcýyý komþu ilçelerden
Avanos’ta konaklatýlmýþtýr akþam
misafirlere bir kapanýþ yemeði
verilmiþtir.
Yapýlan etkinliklerin tamamýnýn
geleceðe belge niteliðinde kalmasý
için ses ve görüntü kayýtlarý yapýlmýþ
bant çözümleri isteyen kurum ve
kuruluþlara verilecektir. Etkinlik
sonunda katýlýmcý kuruluþlarla ortak
sonuç bildirgesi düzenlenerek
kamuoyunun ve basýnýn bilgisine
sunulmuþtur.
Sonuç Olarak;
Derneðimizin düzenlediði”
Doðumunun 800. yýlýnda Hacý
Bektaþ Veli’yi Serçeþme’de
anýyoruz “ etkinliði katýlýmcýlarla,
etkinliðin içeriði ile, organizasyonun
bütünlüðü baþarý ile gerçekleþtirilmiþ
katýlýmcýlar Hacýbektaþ tan memnun
ve bilgi daðarcýklarý dolu olarak
ayrýlmýþlardýr, etkinliðimize yurt
içinden ve yurt dýþýndan toplam 58
kuruluþun baþkaný yada temsilcisi
katýlmýþtýr.
Etkinliðimize maddi ve manevi
destek sunan baþta Kültür ve Turizm
bakanlýðýmýza, Baþbakanlýk tanýtma
fonuna, Çankaya Belediye
Baþkanlýðýna, Alevi Bektaþi
Federasyonu ile emeði geçen, hizmet
eden ve bizleri yalnýz býrakmayan
tüm kiþi ve kurumlara teþekkür
ederiz.
16. kasým 2009 Hacýbektaþ
HACI BEKTAÞ VELÝ KÜLTÜR
DERNEÐÝ
YÖNETÝN KURULU
Estonya, Romanya, Litvanya ve Türkiye
olarak toplandýk. Buradaki insanlarýn
ortak özelliði, hepsi çevreyi korumak
için çalýþýyor. Biz kuþ yuvalarý yaptýk,
çevreyi temizledik ve elimizden geldiði
kadar çocuklar için temiz bir çevre
oluþturmak istedik. Talas Ali Daðý'nda
aðaç dikimi yaptýk. Bizim temennimiz
daha temiz ve yeþil bir dünya
görebilmek. Türkiye de atýk sularýn
arýtýldýðýný gördük ve bunu çok
beðendik. Buradaki okullarý ve eðitim
sistemini de çok sevdik. Ülkenizde
kapalý mekanlarda sigara içilmediðini
ve çoðu mekanda alkol alýnmadýðýný da
gördük. Çok rahatlatýcý ve güzel bir
sistem olduðunu belirtmek isterim.
Misafir olarak bizleri kabul ettiðiniz için
ve desteklerinizden dolayý
teþekkürlerimi sunuyorum” dedi.
Daha sonra mesire alanýnda piknik
yapan gençlere, mangalda sucuk ikram
edildi. Misafir gençler desteklerinden
dolayý Talas Belediye Baþkan Yardýmcýsý
Yaþar Baðýrgan'a teþekkür plaketi verdi.
Kent Haber
7
Rusya'nýn Chelyabinsk kentinde bulunan ve ne
olduðu bilinmeyen bu canlý türü sadece bizde deðil
dünyada da tartýþma konusu oldu
Dün gazetelerde haber olarak yer alan bir canlý
türünün fotoðrafý hepinizin dikkatini çekmiþtir.
Rusya’da görünen ve görüntülenen bu canlý, merak
uyandýrmýþ olmalý ki her kafadan bir ses çýktý. Þehir
efsanelerinden birine göre dünyadýþý canlýnýn Van
Gölü Canavarý ile dertleþmeye geldiði bile konuþuldu
sokaklarda tv ekranlarýnda. Hatta o kadar ki þaþýrtýcý
ki Domuz Gribi aþýsýný bile geride býraktý. Hâlâ o
aþýnýn içinde ne var anlamýþ bile deðiliz. Þimdi palyatif
tedavi etkisi ya da koruyuculuk gösterse de yýllar
sonra sonuçlarýný da göreceðimizden eminim.
Rusya'nýn Chelyabinsk kentinde bulunan ve ne
olduðu bilinmeyen bu canlý türü sadece bizde deðil
dünyada da tartýþma konusu oldu. Terkedilmiþ bir
inþaat alanýndaki kazý bölgesinde birden çok garip
yaratýk bulunduðu iddiasý ile bölgeye gidenler bir
tanesinin fotoðraflarýný çekerek basýna da verdi.
Uzmanlar ise, keþfedilen garip yaratýðýn bilinen hiçbir
canlý türüne ait olmadýðýný belirttiler. Bulunan yaratýk
laboratuvar ortamýnda bugün incelenecek. Ve gerçek
ortaya çýkacak. Bu sonuç açýklanmadan önce bölgeye
dair bazý bilgilerimi sizinle paylaþmak istiyorum.
Ünlü yönetmen Tarkovski’yi sevenler ise not almaya
baþlasýn.
Günümüzde çevreye verilen radyoaktif salýmlar
çoðu ülkede çok sýký bir þekilde kontrol edilse de
geçmiþte her zaman olmasý gerektiði gibi
yönetilmemiþtir. Özellikle Soðuk Savaþ dönemi
boyunca iþletilen bazý askeri tesislerin uyguladýðý atýk
yönetimi metotlarý, modern bir sivil tesis için kabul
edilemez. Bu tür bir tesisin iþletilmesinin sonucuna
örnek olarak Rusya Federasyonu’nda Chelyabinsk
yakýnlarýndaki Mayak tesisi verilebilir; tesisin
etrafýndaki bölgeler ve Techa nehrinin akýþ yönünde
tesisin aþaðýsýndaki yerlerde oldukça yüksek seviyede
bulaþma meydana gelmiþtir; bölge halkýnýn bir kýsmý
yaþamlarý boyunca çok yüksek dozlar (1 sievert’e
kadar veya daha fazla) almýþ olabilir.
Ve tam da bu bölgede Chelyabinsk’de yanda
fotoðrafýný gördüðünüz canlý türünün oluþmasýnýn
nedenini azbuçuk anlamýþsýnýzdýr umarým. Yani
korkulacak bir durum yok. Radyasyona maruz kalmýþ
bir sürüngenin form deðiþtirmesi kadar doðal bir þey
olamaz.
Ýyonlaþtýrýcý radyasyonun kalýtsal hasarlarý ile ilgili,
baþta fareler olmak üzere hayvanlar üzerinde geniþ
kapsamlý deneysel çalýþmalar yapýlmýþtýr. Geniþ doz
ve doz hýzý aralýklarýný kapsayan bu çalýþmalar
iyonlaþtýrýcý radyasyonun mutasyona neden olduðunu
açýkça göstermiþtir. Sonuçlar, ayný zamanda, bilinen
dozlar nedeniyle kalýtsal kusurlarýn hangi sýklýkla
oluþtuðunu göstermiþtir. Bu bilgiler, atom bombasý
sonrasý sað kalanlarýn bulgularý göz önüne alýndýðýnda
insanoðlu için kalýtsal hastalýk görülme riskine iliþkin
tahmin yapýlmasýný mümkün kýlar. Yani radyasyonun
gecikmiþ etkilerinin doza baðlý olarak hayvanlarda
kalýtsal kusurlar oluþturmasý son derece doðal.
Karadeniz’deki çaylar hafýzalardayken zýrt pýrt
hastaneye röntgen çektirmeye gitmemekte fayda var.
(Zorunlu týbbi taný ve tedavi hariç)
Elbette bu yazýyla yer altý laboratuvarlarýnda
araþtýrma yapan bilim insanlarýný üzmek istemem.
Radyasyon onlar için çok deðerli bir ýþýn elbette.
Doðal iyonlaþtýrýcý radyasyon etrafýmýzý sarar. Kozmik
ýþýnlar dünyaya uzaydan ulaþýr. Dünyanýn kendisi
radyoaktiftir. Havada, gýda ve içeceklerde doðal
radyoaktivite mevcuttur. Hepimiz az veya çok seviyede
doðal radyasyona maruz kalýrýz; ve bu, insanlarýn
çoðu için baþlýca ýþýnlanma kaynaðýdýr. Ancak insan,
hayvan ve bitkiler bu doðal radyasyon ortamýnda
evrimleþmiþtir ve bu radyasyonun saðlýk açýsýndan
önemli bir risk oluþturmadýðý konusunda genel bir
kaný bulunmaktadýr. Fakat istisnai durumlarý
unutmamakta fayda var. Ýþte bu canlý türü aslýnda bir
nevi þiddete maruz kalmýþ bir denek gibi hatta farkýnda
olmadan belki de kendini gripten koruyacaðýný
varsayarak bu radyasyona maruz kalmýþ olabilir. Belki
de Tarkovski’nin platosundan kaçmýþ bir sanal
karamandýr kimbilir. Ýyi pazarlar…
de.
BirGün
polis engeli vardý
Aðrý’da KESK üyeleri, 25 Kasým
grevi için halka çaðrý yapmak amacýyla
duyuru yaparken polis engeliyle
karþýlaþtý. KESK Merkez Yönetim
Kurulu Üyesi Akman Þimþek, EðitimSen MYK üyesi Serpil Açýl Özer ve
Tüm Bel-Sen MYK üyesi Tekin Araç'ýn
da aralarýnda bulunduðu kitlenin
yürümesi, güvenlik güçlerince
engellendi. Engelleme üzerine kýsa
süreli bir tartýþma yaþandý. Tartýþma
sonrasý KESK üyeleri yaygýn bildiri
daðýtýmý yapýp polisin tavrýný
kýnadýklarý ve 25 Kasým'a çaðrý
yaptýklarý basýn açýklamasýný
gerçekleþtirdiler.
Sendika.Org
KESK tüm Türkiye'de, 28 Mayýs'ta
gerçekleþtirilen operasyonla gözaltýna
alýnan ve 170 gündür cezaevinde
tutuklu bulunan üyeleri için
eylemdeydi.
Kars'ta yapýlan eyleme polis
müdahale ederek 32 KESK üyesini
gözaltýna aldý. Faik Bey Caddesi'nde
yapýlan eylemde polis, 2911 Sayýlý
Toplantý ve Gösteri Yürüyüþleri
Kanunu'na muhalefet ettikleri
bahanesiyle saldýrdý. Saldýrý sonucu 32
KESK üyesi gözaltýna alýndý. Gözaltýna
alýnan KESK üyeleri hastaneye
götürüldükleri esnada ise bir kare
dikkatleri çekti. KESK üyesi bir kadýn
küçük kýz çocuðuyla beraber gözaltýna
alýnmýþtý. Annesiyle birlikte gözaltýna
alýnan küçük kýz olup bitenlerden
habersizce polis otobüsünün camýndan
dýþarý bakýyordu.
Gözaltýna alýnan KESK üyesi 3
kadýn serbest býrakýlýrken, 29 kiþi ise
1 gün gözaltýnda tutularak bugün (15
Kasým) savcýlýk karþýsýna çýkartýldý.
KESK üyeleri savcýlýktaki ifadelerinin
ardýndan hakim karþýsýna çýkartýldýlar.
Kars’ta 10 gün içinde ikinci defa polis
engeliyle karþýlaþan KESK üyeleri,
uygulamayý "demokratik haklarýn
kullanýmý konusunda güvenlik
güçlerinin daha önce görülmeyen bir
yeni tarz baþlattýklarý ve kentin
muhalefet güçlerini yýldýrmaya
çalýþtýklarý" þeklinde yorumladý.
KESK’in Aðrý’daki eyleminde de
Zere'nin tutukluluk döneminde
kendisi için "dýþarýda" mücadele
edenlere yazdýðý "teþekkür"
mektubunu yayýnlýyoruz. Daha önce
"içeriden" yazdýðý mektuplarý
yayýmladýðýmýz Zere bu mektubunu
bu kez dýþarýdan yazýyor.
Güler Zere Ýstanbul
benimki de.
Adeta bir kapýydý zorlanan ve o kapý
açýldý. Mücadele zorladý o kapýyý.
Mücadele açtý o kapýyý. Bugüne
mücadele ile geldik. Ben ne
diyeceðimin zorluðunu yaþýyorum
aslýnda. Teþekkür etsem... Bu
mücadeleyi baþlatan, yükselten,
canlarýma, emek verenlere,
omuzlayanlara, destek verenlere, basýn
emekçilerine teþekkür ediyorum.
Öncelikle selam ve sevgilerimi
gönderiyorum. Biliyorum ki þu anda
içinde bulunduðum ruh halim,
düþüncelerim merak ediliyor. Doðrusu
hala duygularým tek bir tarafa doðru
akmýyor. Karýþýk.
Þimdi dýþarýdayým. Yani özgür.
Özgür bir ortamda tedavi edilmeye
çalýþýlýyorum.
Bugüne nasýl geldik? Elbette
emekle, özveriyle, fedakarlýkla, azimle,
"biz"im gücümüzle geldik. Zulmün
elinde býrakýlmadým. Mücadele dalga
dalga yayýldý. Ýmzadan afiþlere,
afiþlerden oturma eylemlerine kadar
büyüdü. Kararlýlýkla devam edildi. Öyle
ki adýmý duymayan neredeyse kimse
kalmadý.
Gün oldu soðukta, yaðmurda
kaldýnýz, gözaltýna alýndýnýz. Bunlarý
duyunca her defasýnda ben daha çok
hayata sarýldým. Yatmaktan utandým.
Hani þair demiþ ya; "senin karþýnda
ölmekten utanýyorum" öyle bir þey
Geç býrakýldým. Fakat bunun
sorumlusu mücadele deðil. Aþikar olan
düzenin ta kendisidir. Beni ölümün
kýyýsýna getirip öyle býraktýlar. Yaþam
hakkým gasp edildi. Dýþarýda "ölme
hakký" verildi. Bunu da
unutmayacaðým. Henüz içeride hasta
tutsaklar var. Hala tecrit var. Ki tecridin
ta kendisidir ölüm.
Benim bir yaným buruk. Hastalýk
þu bu deðil bu burukluðun sebebi.
Sebep tutsak yoldaþlarým, dostlarýmdýr.
Onlarý çok özlüyorum. Beni teselli eden
tek þey ise, ne yapýyorsam onlara
yapýyorum. Kimin elini tutuyorsam
onlarýn sýcaklýðýný da parmaklarýmýn
arasýna yüklüyorum. Ve yüreðimdeki
gücün sebebi onlar, tüm sevdiklerim...
Sizleri çok seviyorum...
Sevgi ve saygýlarýmla
Güler Zere
Zere'nin bekleyiþi dört ay sürdü
14 yýldýr tutuklu olan Güler Zere'nin
damaðýnda baþlayan kanser vücuduna
yayýldý. Bunun üzerine Adana'daki
Balcalý Hastanesi'ndeki mahkum
koðuþuna konuldu. Yakýnlarý Zere'nin
tedavisinin dýþarýda ve daha iyi bir
ortamda yapýlmasý için tahliye
edilmesini istedi. Bu taleple Adli Týp
Kurumu ve Taksim Meydaný olmak
üzere Türkiye'nin birçok yerinde
eylemler yapýldý. anne ve babasý hastane
önünde nöbet tuttu.
Yemek yiyemeyen, vücudu olanak
verdikçe serumla beslenen Zere, 12
Ekim'de üçüncü kez ameliyat edilmiþti.
Türk Tabipleri Birliði'nin (TTB)
komisyonu Zere'yle ilgili raporunda,
"çok zamaný kalmadý" demiþti. Daha
önce Zere için "tedavisi hastanenin
mahkum koðuþunda devam edebilir"
diye rapor veren Adli Týp Kurumu,
yaklaþýk dört ay yeni bir karar
vermedikten sonra, 4 Kasým'da son
raporunu hazýrlamýþtý. Rapor 5
Kasým'da Adalet Bakanlýðý'na ve
Cumhurbaþkanlýðý'na ulaþmýþtý.
Cumhurbaþkaný Abdullah Gül, dört
hasta mahkumun, Güler Zere, Nurettin
Ateþ, Þirin Aydýn ve Fehmi Akar'ýn
kalan cezalarýný "sürekli hastalýk"
nedeniyle 6 Kasým'da kaldýrdý.
16 Kasým 2009
Bia
Macellan’ýn Ýzinden Dünya Turu
Rio’ya niçin ‘harika kent’ (la cidade
maravilhosa) denildiðini anlamak için bir
kez görmek yeterli. Okyanus ve daðlarýn
arasýnda kalmýþ Rio’da 7 milyon insan
yaþýyor. Kent olaðanüstü enerjisini ise
samba, futbol ve biradan alýyor
Salvador’da bilgisayar arýzasý nedeniyle
hesapladýðýmýzdan çok uzun kaldýk.
Amacýmýz en fazla 1 ay geçirmekti; tam 2
ay kalmýþýz. Buradan ayrýlýþýmýzý Abrolhos
Adalarý civarýnda Aðustos ve Eylül
aylarýnda çok görülen balinalarý
izleyebilmeye göre ayarlamýþtýk, ama,
maalesef hesaplarýmýzda öngörülemeyecek
þekilde deðiþiklik yapmak zorunda kaldýk.
Sonuçta Aðustos sonu yerine Eylül sonunda
yola düþebildik. Fakat yola çýkma zamanýný
oldukça iyi ayarlamýþtým anlaþýlan. Kuzey
doðudan yaklaþýk 20 deniz miliyle esen
rüzgâr tekneyi ortalama 7 deniz mili süratle
hedefine doðru itiyordu.
Ýlk gün geçtiðinde GPS 150 mil yol
aldýðýmýzý gösteriyordu. Bu þimdiye kadar
yaptýðýmýz en hýzlý seyirlerden biriydi. Bu
böyle devam ederse öngördüðüm gibi 3
günde deðil, 2 günde 300 mil mesafedeki
Abrolhos Adalarý’na ulaþabilecektik.
Rüzgâr hiç yorulmadan ertesi gün de
esti durdu. Bu hýzlý seyrin sonunda adalar
ufukta görüldüðünde yola çýkýþýmýzýn
üzerinden henüz 2 gün geçmiþti. Þimdiye
kadar yapmýþ olduðumuz en hýzlý
seyirlerden birinin arifesinde adanýn
korunaklý limanýnda bulunan þamandýralara
tekneyi baðladýk.
Deli bir Rüzgârla Dost
Abrolhos Adalarý Brezilya’nýn açýk
denizde bulunan milli park sahasý. Toplam
5 adadan oluþan bu takýmadalara biri
dýþýnda, özel izin alýnmadýðý takdirde ayak
basmak yasak. Ýzin verilen bir tek adaya
ise derneðin rehberliðiyle çýkmak mümkün.
Ertesi gün sabahýn ilk saatlerinde
kuzeyden esen rüzgâr tamamen durdu önce.
Deniz nefesini tutan rüzgâra uymuþ,
kýpýrtýsýz biçimde, ayna gibi parlýyordu
parlak ve yakýcý tropikal güneþ altýnda.
Fazla sürmedi bu sükunet. Güneyden tek
tük geldi önce bulutlar. Fazla deðil, yarým
saat içinde gökyüzü karaya kesti. Ortalýk
kararmýþtý aniden. Sonra bir anda,
görünmeyen bir el devasa bir vantilatörün
düðmesini çevirmiþçesine güneyden deli
bir rüzgâr esmeye baþladý.
Ada doðu batý yönüne uzanan ince bir
kara parçasýndan baþka bir þey deðil. Rüzgâr
nereden eserse adanýn rüzgâr altýnda kalan
kýsmý bir miktar koruma saðlýyor, o kadar.
Bizi buraya taþýyan rüzgâr kuzeyden estiði
için adanýn güneyinde konuþlanmýþtýk doðal
olarak. Fakat rüzgâr tam bulunduðumuz
yönden esmeye baþlayýnca dalgalarýn
büyümesine fýrsat vermeden olanca
hýzýmýzla baðlý bulunduðumuz
þamandýradan kurtulup tekneye yol
vermiþtim. Ada çok küçük olduðundan 15
dakika sonra diðer tarafa geçmeyi
baþarmýþtýk. Burasý diðer taraf gibi
þamandýra lüksüne sahip deðildi. Mecburen
demiri atýp sert rüzgâra karþý olabildiðince
uzun zincir býraktým suya.
O günün akþamý kýsa dalga radyo
aracýlýðýyla aldýðým meteorolojik faks
sayesinde üzerimizden çok güçlü bir soðuk
cephenin geçmiþ olduðunu gördüm. Gerçi
tekneden her gün aldýðým hava tahmini
sayesinde bugün rüzgârýn güneye
döneceðini biliyordum. Fakat bu kadar sert
gelmesi beklenmedikti benim için. Artýk
coðrafi olarak tropikal kuþaðýn bitimine
yaklaþmýþtýk. Artýk sýk sýk fýrtýna getiren
cephelerin geçiþine þahit olacaktýk. Neyse
ki ilk cepheyi demirde, kazasýz belasýz
atlatmýþtýk.
Rüzgâr ertesi günün sabahý hýzýný aldý
epeyce. Fakat tam 3 gün boyunca güneyden,
yani tam gideceðimiz yönden esmesini
sürdürdü. Karaya çýkmanýn yasak olduðu
bu adalarýn sýðýnaðýnda küçücük tekneye
hapis olmuþ olarak tam 3 gün geçirdik.
Demir yerine ulaþan soluganlarýn etkisiyle
sürekli olarak çok þiddetli yalpa yapan
teknede uyumak imkânsýz gibiydi. Sert bir
seyirdeymiþçesine yorulan ve yýpranan
vücutlarýmýzý dinlendirebilmek için arada
bir denize giriyor, yüzerek kýyýya yaklaþýyor,
karaya çýkmadan deniz içindeki kayalara
oturuyorduk.
Üçüncü günün sonunda rüzgâr hâlâ
güneyden gelmesine raðmen aldýðým
meteoroloji raporuna güvenip demir almaya
karar verdim. Rapora göre gün ortasýnda
rüzgâr dönecek ve bizimle birlikte,
gideceðimiz yöne doðru 10–15 deniz miliyle
esecekti.
Gerçekten de yola çýkmamýzla birlikte
rüzgâr tamamen durdu. Motorla, tekrar ayna
gibi olan okyanus üzerinde yol alýyorduk.
Çok beklememiz gerekmedi, birkaç mil
içinde suyun üzerinde dev bir karaltý belirdi.
Mardek’ten çok daha büyük olan karaltý en
fazla 100 metre ilerimizde dev bir
kompresörden çýkan havaya benzer ses
çýkararak metrelerce yükselen bir su sütunu
ardýnda býrakarak tekrar suya daldý.
Nefesimizi tutmuþ, kýpýrtýsýz biçimde suya
bakýyorduk. Ýçimi bir endiþe sardý o anda.
O kadar büyük ve heybetli bir yaratýk
karþýsýndaydýk ki, acaba çok cüretkar
davranýp fazla mý yaklaþtým diye
düþünüyordum. Fakat aldýðým bilgiler içime
su serpiyordu biraz. Þimdiye kadar bu
hayvanlarýn herhangi bir tekneye zarar
verdiði görülmemiþti.
Heyecan Dolu bir Yolculuk
Teknenin diðer tarafýndan gelen soluma
sesiyle irkildik bir anda. Bir tane daha balina
teknenin diðer tarafýnda belirmiþti. Sonra
bir sessizlik. Bir dakika kadar sonra biraz
daha uzaklaþmýþ olarak, ikisi birden tekrar
görünüverdiler. Fakat bu sefer Mardek’e
paralel yüzmüyor, direk bize doðru
geliyorlardý. Nefesimi tutarak beklemeye
baþladým. Acaba saldýrmaya mý karar
vermiþlerdi, acaba tarihte ilk bilinecek balina
saldýrýsýna mý hedef oluyorduk? Fazla
beklemek gerekmedi. Teknenin hemen
önünde, birkaç metre mesafede inanýlmaz
büyük bir karaltý belirdi. Teknenin yaklaþýk
2 misli büyüklüðünde olan balinanýn hemen
yanýnda ondan çok daha küçük bir karaltý
daha vardý. Bu karaltýyý, yani yavrusunu
uzun kanatlarýnýn altýna almýþ usul usul
yüzgecini sallýyordu. Nerdeyse çarpmak
üzereydik. Fakat Mardek’i fark eder etmez
suya ani ve tek bir kuyruk darbesi
indiriverdi. Dev yüzgecin hareketiyle
karmakarýþýk olan su tekneyi saða sola
sallarken balina yavrusuyla birlikte hýzla
önümüzden geçip kayboldu.
Aðzým açýk, birkaç saniye içinde olup
biten bu olayýn þokunu üzerimden atmaya
çalýþana kadar ortalýkta balina kalmadý. Bir
anda sanki hepsi birden buharlaþýp yok
oldular. Ölü dalgalarýn üzerinde saða sola
yalpa yapan Mardek’e tekrar yol vermeye
hazýrlanýrken ortalýk bir anda derinlerden
gelen boðuk bir sesle inlemeye baþladý.
Sese baþka bir ses karþýlýk verdi anýnda.
Kaným donmuþtu adeta. Evet, bu
belgesellerde duyduðumuz balinalarýn
sesiydi. Çok derinden, kalýn, þarký söyler
gibi bir konuþma diliydi bu. Bu seslerin
sadece suyun içinde iþitilebildiðini sanýrdým.
Gayet net biçimde su üzerinde de
iþitilebiliyormuþ anlaþýlan…
Bu muhteþem yaratýklara ilerleyen
günlerde birkaç defa daha rastladýk. Fakat
yol almamýz gerekiyordu, bir daha çok fazla
oyalanma þansýmýz olmadý.
Harika Kent: Rio
Dört günlük seyir sonrasýnda Rio de
Janeiro’ya sabahýn ilk saatlerinde ulaþtýk.
Tekneyi kentin tam merkezinde bulunan
marinaya baðladýktan sonra Salvador’dan
beri, 750 deniz mili süren seyrimizin
yorgunluðu çöktü üzerimize. Kenti görmeye
vakit kalmadan uyuyakalmýþýz.
Dünyanýn incilerinden sayýlan Rio’yu
keþfetmek için uyanmayý, yani ertesi günü
beklememiz gerekecekti. Bu kente neden
‘la cidade maravilhosa’, yani harika kent
denildiðini anlamak için bir kez adým atmak
yeterli oldu. 7 milyon insan okyanus ve
daðlarýn arasýnda kalmýþ bu kentte dünyanýn
en yoðun yerleþim bölgelerinden birini
oluþturmuþ. Kentte her saniye hissedilen
olaðanüstü bir enerji kaynaðýný samba,
futbol ve biradan alýyor gibi. Kentin en iþlek
caddelerinde bile dinmek bilmeyen samba,
biraz ara sokaklara girildiðinde ise her köþe
baþýnda karþýnýza çýkan futbol maçlarý
Rio’nun akýllarda en çok kalan görüntüleri.
Rio’da 1 hafta kaldýk. Aslýnda bu rüya
gibi kentte daha uzun kalmak isterdim.
Fakat Salvador’da hesapta olmayan uzun
kalýþ nedeniyle belirlediðim takvimin
gerisinde kalmýþtýk. Ýnmek için
sabýrsýzlandýðým güneyin sezonunu
kaçýrmak istemiyordum. Açýk ve sýcak bir
Ekim sabahý güneþin ufukta yeni yeni
kendini göstermeye baþladýðý sabahýn erken
saatlerinde ayrýldýk Rio’dan. Burasý ayný
zamanda Brezilya’dan resmi çýkýþ
iþlemlerini de yaptýrdýðýmýz liman oldu.
Brezilya’da daha 1.000 mil seyir yapacaðýz,
fakat þimdiden Brezilya’yý terk etmiþ gibi
hissediyorum. Bu olaðanüstü ülke 7 ay
boyunca silinmez izler býraktý belleðim
BirGün

Benzer belgeler