ispanya örneği türkiye için bir model olabilir mi?

Transkript

ispanya örneği türkiye için bir model olabilir mi?
NÜFUSBİLİM DERGİSİ  /  TURKISH JOURNAL OF POPULATION STUDIES  2014  36: 103–135
İSPANYA GÖÇ POLİTİKALARI VE GÖÇMEN
HAYATLAR: İSPANYA ÖRNEĞİ TÜRKİYE İÇİN
BİR MODEL OLABİLİR Mİ?
MIGRATION POLICIES AND MIGRANT LIVES IN SPAIN:
COULD THE SPANISH EXAMPLE BE A MODEL FOR TURKEY?
ÖZGÜR GÜNEŞ ÖZTÜRK*1
ÖZET
Avrupa Birliği (AB) göç politikalarının son yirmi yılda geçirdiği dönüşüm
birçok bilimsel çalışmada bir siyaset bilimi sorunsalı olarak farklı üye
ülke uygulamalarını karşılaştıran bir biçimde ele alınır. Oysa AB göç
politikaları öncelikli olarak göçmen kişilerin hayatlarını koşullandırır.
Bu politikalar göçmen kişileri daha özgür ve eşit yurttaşlar konumuna
taşıyabilecekleri gibi, onların tamamen dışarıda kalmalarına da yol
açabilir. Bu makale, AB göç politikaları ve Avrupa Birliğinin sınır
kontrol politikaları konusunda genel bir açıklama yaptıktan sonra,
Birliğin sınır kontrolü açısından kilit öneme sahip üyesi İspanya’da
bu göç politikalarının ülkede yaşayan gerçek göçmen yaşamlarını
nasıl ve hangi biçimlerde tahakküm altına aldığını ortaya koymayı
hedeflemektedir. Bunu yaparken de İspanya’da yaşayan kadın ve erkek
göçmen bireylerin nasıl farklı tahakküm biçimleri ile yüzleştiğini de
açıklamak amacındadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir aday ülke
olması ve büyük ölçekli sığınmacı göçü ile yakın zamanda yüzleşmesi
nedeniyle büyük bir olasılıkla yüzünü çevirdiği AB politikalarının,
vatandaş ya da değil, Avrupa Birliği sınırları içinde yaşayan insanların
hayatlarını nasıl etkilediği sorunsalı, Türkiyeli sosyal bilimciler için
önemli bir meseledir. Bunun yanında, İspanya ve Türkiye’nin göç olgusu
ile karşılaşmalarındaki bazı benzerlikler, Türkiye’de geçerli olabilecek
bir göç yönetiminin olası sonuçları konusunda bize fikir verecektir.
ANAHTAR KELİMELER: Göç politikaları, İspanya, Türkiye
* Doktora öğrencisi, University of Lleida, Catalonia, [email protected]
Makale gönderim tarihi/Recieved on: 2 Ekim 2015/October 2, 2015
Makale kabul tarihi/Accepted on: 16 Mayıs 2016/ May 16, 2016
103
104
İSPANYA GÖÇ POLİTİKALARI
ABSTRACT
In many scientific studies, the transformation of the European Union’s
(EU) migration policies in the past twenty years has been addressed
as a political science problem by comparing the implementations of
various member countries. However, the EU’s migration policies set
primarily the living conditions of the migrants. While these policies
can enable migrants to be more free and become equal citizens, they
can also lead to the exclusion of migrants. After an overall explanation
about the EU’s migration policies and EU’s border control policies, this
article aims to discuss how and in what way these policies oppress the
lives of real migrants living in Spain which plays a key role in the EU’s
border control. This article also aims to explain the different forms of
oppression faced by the male and female migrants living in Spain. Due
to the candidate status of Turkey for the EU accession and the recent
large-scale refugee movement to Turkey, the effects of EU policies on
people, citizens or non-citizens, living inside the borders of the EU
are important for social scientists from Turkey. Furthermore, certain
similarities between the experiences of Turkey and Spain regarding the
migration phenomena will give an idea about the possible outcomes of
migration management that might be implemented in Turkey.
KEYWORDS: Migration policies, Spain, Turkey
GİRİŞ
Göç üzerine kamu politikaları, bir yandan ülkede yaşayan yabancılar için
geçerli olan tüm düzenlemeler, diğer yandan da göçmenlerin ülkeye kabul
edilişlerini düzenleyen politikalardır. Kabul edilme politikaları, göçmenlerin
ev sahibi topluma entegre olmalarını sağlayacak olanaklar ve vatandaşlık
haklarına erişimleri ile doğrudan ilgilidir. Sınır güvenliği ve göçmen
kabulü üzerine olan politikaların hızla ve yoğun olarak göç alan ülkeler
için önemi her geçen gün artmaktadır. Ülkelerin sınır güvenliğini sağlama
yönündeki politikalarının meşruiyeti, göçmenlerin yaşam hakları karşısında
durmasından kaynaklı, yoğun politik ve etik tartışmalara yol açmıştır. Bu tür
riskleri önlemek için, oturma ve çalışma iznine sahip yabancı uyruklu bireylere
yönelik politikalar esas olarak bu bireylerin toplumsal uyumunu teşvik etmek
amacı ile ayrımcılık karşıtı ve eşitlikçi ilkeleri temel alarak tasarlanırlar. Ülkeye
kabul edilme süreçleri ve uygulamaları her ne kadar devletlerin entegrasyon
ile ilgili siyasi tavrını yansıtıyor olsa da, bu makalenin sınırları nedeniyle, söz
konusu politikalardan sadece genel bir bakış açısıyla söz edilecektir. Benzer
bir biçimde, göç etme hakkına karşı devlet kısıtlamaları etrafındaki siyaset
felsefesi tartışmaları ise bu çalışmanın kapsamı dışında bırakılmıştır.
ÖZGÜR GÜNEŞ ÖZTÜRK
105
Bu çalışmanın ilk kısmında, İspanya’nın, 20. yüzyılın ikinci yarısından
itibaren karşılaştığı göç hareketlerine ilişkin devlet politikaları, AB göç
politikalarının tarihsel dönüşümü bağlamında incelenmiştir. AB ülkeleri
tarafından benimsenen göç ve entegrasyon politikaları ana hatları ile
değerlendirilip, bu politikaların İspanya’daki izdüşümleri, göç olgusuna
dair bu ülkedeki mevcut durumu inceledikten sonra ortaya koyulmuştur.
Kadın ve erkek göçmenlerin deneyimleri tüm ülkelerde önemli farklılıklar
gösterdiğinden, bu çalışmada İspanya′da yaşayan göçmen kadınlara yönelik
entegrasyon politikaları ve yine bu kadınların hayatlarını etkileyecek diğer
politikalar bir alt bölümde incelenmiştir. Çalışmanın sonuç bölümünden
önceki son bölümünde, İspanya’nın bu deneyimlerinin, Türkiye’nin göç
olgusu tarihi ve bu olguyu yönetme deneyimleri ile gösterdiği benzerlikler
ve farklılıklar, Türkiye deneyimi oraya koyularak genel hatları ile
tartışılmıştır.
Avrupa Birliği göç politikalarına genel bir bakış
AB’nin göç olgusu üzerine olan yasal düzenlemelerini gözden geçirmeden
önce, Avrupa kıtası toplumlarının göçlerle şekillendiği gerçeğine dikkat
çekmekte fayda vardır. Birçok çalışmada iddia edilenin aksine göç olgusu
sadece yirminci yüzyıl Avrupa’sına ait bir olgu değildir (Sassen, 2013:11).
Günümüze kadar Avrupa kıtasına ulaşan göç üzerine gerçekleştirilmiş
önemli çalışmaların ışığında, bu hareketlere yönelik kurumsal tepkileri üç
ayrı dönemde inceleyebiliriz (Zapata-Barrero, 2002:27-28). 1945 ve 1973
yılları arasındaki süreç, ilk aşama olarak değerlendirilir ve Avrupa’nın
ekonomik yeniden yapılanmasına denk gelir. Bu yeniden yapılanma süreci,
gelişmekte olan ülkelerden yoğun bir işgücü talebine neden olmuştur.
Türkiye ve Almanya örneğinde olduğu gibi birçok Avrupa ülkesi emek gücü
ithal etmek amacıyla diğer ülkelerle ikili anlaşmalar yapma yoluna gitmiştir.
Avrupa ülkelerinin birçoğu, öncelikleri ekonomik kalkınma projelerini
gerçekleştirmek olduğundan, bu dönemde ülkelerine ulaşan göçmenlerin
entegrasyonunu sağlamak amacıyla politikalar geliştirmemişlerdir.
1973 ve 1990 yılları arasına denk gelen ikinci aşamada, bir önceki dönemde
ithal emek gücüne ihtiyaç duyan birçok Avrupa ülkesi ciddi ekonomik krizle
karşı karşıya kalmıştır. Bu dönem aynı zamanda, ülkelerine geri dönmeleri
beklenen göçmenlerin çalıştıkları ülkelere yerleşme girişimlerinden ötürü
kendilerine yönelik ayrımcı söylemlerin yoğunlaştığı dönemdir. Yukarıda
da belirtildiği gibi, emek göçü kalkınma sorununa acil bir çözüm olarak
algılanmış olduğundan, ekonomik durgunluk döneminde de sınırların
kapatılmasını hedefleyen ve göçmenlerin girişini düzenleyen, kotalar koyan
politikalar geliştirilmiştir. Avrupa devletleri, kendi vatandaşlarının sosyo-
106
İSPANYA GÖÇ POLİTİKALARI
ekonomik refah düzeylerini korumak amacıyla sınır politikalarını yeniden
düzenleme yoluna gitmişlerdir. Yine bu dönemin sonunda, göçmenlerin
geri dönüşünü teşvik etme yönündeki politikaların da işe yarar olmadığının
farkına varılmış ve göçmenlerin sosyal entegrasyonlarını gerçekleştirmeye
yönelik destek programları oluşturulmaya başlanmıştır.
20.yüzyılın son on yılından bugüne kadar olan üçüncü dönem ise AB
ülkelerinin sınır politikalarının göçmenlere karşı adeta bir duvar görevi
gördüğü dönem olarak nitelendirilir (Zapata-Barrero 2002:28)1. Sınır
politikalarının sertliğine rağmen Avrupa’ya yönelik göç durdurulamaz
haldedir2 ve yine bu kısıtlayıcı politikalar Avrupa’nın kıyılarında binlerce
insanın ölümüne neden olmaktadır. Bu politikalar sadece Avrupa’ya giriş
yapmaya çalışan göçmenler için değil, aynı zamanda ülkede hali hazırda
bir oturma izni olmadan yaşayan göçmenler için de son derece kısıtlayıcı
olmaktadırlar. Herhangi bir oturma hakkına sahip olmadan bu ülkelerde
yaşayan insanların özgürlükleri ve hakları, AB vatandaşlarının refah düzeyini
korumak için yok sayılmakta (Silveira, 2003:14); söz konusu politikalar
aracılığıyla göçmenler, bu duvarlar dışında tutulması gereken bir nevi düşman
haline getirilmektedirler. Göçmen bireylerin düşmanlaştırılmaları, birçok
AB resmi metininde ve politikacıların söylemlerinde gözlemlenebilir (Nair,
2006:14). Göçmenler, çoğu kez işsizliğin nedeni gibi yansıtılmakta ve bu yolla
programlı bir biçimde uygulanan neoliberal politikaların, savunma sanayisi
ya da batık bankaları kurtarmaya aktarılan kamu gelirlerinin toplumsal
düzeyde tartışılmasına engel olunmaktadır.
Avrupa Birliği göç politikalarının tarihsel gelişimi
Avrupa Birliği’nin, Maastricht (1992), Amsterdam (1997), Nice (2001)
ve Lizbon (2007) antlaşmaları ile bugünkü halini aldığı süreçte, göç ve sınır
sorunları her zaman için tartışılan en temel meselelerden biri olmuştur (CasasCortes ve diğerleri 2012:39). Budapeşte süreci (1991), Türkiye’nin 2003 yılında
eş başkanlığa aday gösterildiği bir dizi uluslararası anlaşma ile şekillenmiştir.
Toplamda 53 ülke ve 12 uluslararası kuruluşun taraf olduğu antlaşmalar,
uluslararası göç, sınır ve entegrasyon politikaları çerçevesinde taraf ülkelerin
kapsamlı ve sürdürülebilir bir program geliştirmelerini hedeflemek iddiasında
olsalar da, tartışılan en temel sorunsal her zaman için yasadışı göçün nasıl
engellenebileceği meselesidir. Budapeşte sürecinin başlamasından hemen
sonra, 1993 yılında kurulan Uluslararası Göç Politikaları Geliştirme Merkezi
(ICMPD), AB’nin göç ve sınır yönetimi konusunda, birliğe üye olmayan sınır
ülkelerle işbirliğini sağlamak yönünde attığı ilk kurumsal adımdır.
ICMPD’nin kuruluşunu Schengen «serbest dolaşım» sisteminin (1995)
yürürlüğe girmesi izlemiştir. Bu sistem hem birlik üyesi ülkeler arasındaki
ÖZGÜR GÜNEŞ ÖZTÜRK
107
sınırları kaldırmaya yönelik hem de dışardaki sınırları güçlendirerek korumaya
yönelik tasarlanmıştır. Zaten Schengen anlaşmasının yürürlüğe girdiği dönem,
yukarda belirtildiği gibi AB’nin sınır politikalarının sertleştiği döneme denk
gelmektedir. Birlik içerisindeki sınırları kaldırarak3 entegrasyonu en etkin
şekilde sağlamayı hedefleyen bu sistem, başta Danimarka’nın ülkedeki suç
oranının yabancı göçmenler nedeniyle arttığını iddia ederek, sistemin yeniden
tasarlanması gerektiğini öne sürmesi ile sürekli bir tartışma ve anlaşmazlık
meselesi haline gelmiştir (Perales, 2012: 68). Bu konudaki tartışmaların,
1992 yılında kabul edilen Maastricht anlaşmasında hedef olarak ortaya
çıkan AB vatandaşlığını etkinleştirme çalışmaları ile birlikte yürüdüğünü
söylemek yanlış olmayacaktır. Başka bir AB ülkesi vatandaşı, yaşadığı yeni
ülkede yabancı olarak görülmezken, AB ülkesi olmayan bir ülkede doğmuş
kişi her zaman için yabancı olarak kategorileştirilmiştir. Bu anlaşma, AB
vatandaşlığını kurmayı öngörse de Avrupa toplumlarının önemli bir bölümünü
oluşturan göçmenlere yönelik mevzuatta ülkeler arasında bir ortaklaşmayı,
üye ülkelerin kendi güvenlik meseleleri olduğunu iddia ederek kapsam dışı
bırakmıştır. Bu durum 1997 yılında kabul edilen Amsterdam anlaşması ile
değiştirilmeye çalışılmıştır. 1999 yılında yürürlüğe giren bu anlaşma ile beş
senelik bir süre zarfında birliğin ortak güvenlik ve dış ilişkiler politikasının
belirlenmesine ve buna bağlı kurumlarının örgütlenmesine karar verilmiştir.
Bu beş yıllık sürecin (1999-2004) nasıl örüleceği ise, 15-16 Ekim 1999 yılında
Tampere Avrupa Konseyi kararları ile netlik kazanmıştır. Bu konseyin
kararları sadece siyasi olmakla birlikte, alınan bu kararların hukuksal bağlayıcı
metinlere dönüştürülmesi oldukça önemlidir. Sığınmacılara yönelik ortak bir
mevzuatın geliştirilmesi, AB dışı ülkelerden gelen göçmenlere yönelik kabul
ve ikamet koşullarının ortaklaşmasına yönelik çalışmaların yapılması ve
bu göçmenlerin hukuki statüsünü, AB vatandaşlarının statüsüne en yakın
biçimde yasallaştırılmasına çalışılması gibi çok önemli kararlar alınmıştır.
Bunun yanı sıra, yasadışı göç ile mücadelede üye ülkelerin kolluk kuvvetlerinin
ve gümrük otoritelerinin işbirliği içinde olması gerektiği de vurgulanmıştır.
Göçmenlerin hukuksal statüsü sorunsalı her ne kadar tartışılmış olsa da
buna ilişkin haklar garanti altına alınmamıştır. Bu süreci, La Haya programı
(2004-2009) ve Stockholm Programı (2009-2014) izlemiştir. 4-5 Kasım 2004
tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilen Avrupa Konseyi’nde kabul edilen La
Haya programı her ne kadar AB’de özgürlük, adalet ve güvenliğin pekiştirilerek
sürdürülmesine ilişkin kararlar içerse de aslında terörizm tehlikesine karşı
AB güvenliğinin sağlanmasını merkezi konuma taşımıştır (The Hague
Programme, 2005). Öyle ki iç güvenlik ve terörizme karşı mücadelenin her
koşulda adalet ve özgürlüğün sağlanmasından bağımsız düşünülemez olduğu
net bir biçimde ortaya koyulmuştur4. Her ne kadar bu farklı ve birbirini
izleyen kurucu anlaşmaların en önemli hedefi bir AB anayasasını oluşturmak
108
İSPANYA GÖÇ POLİTİKALARI
olsa da, bu amaç günümüze kadar gerçekleştirilememiştir5. AB ülkelerinin
hükümetlerinin, 29 Ekim 2004’te Roma’da imzaladıkları anlaşmada ortak
bir anayasa hazırlamayı öngörmüş olsalar da, Fransa ve Hollanda gibi AB
ülkelerinin gerçekleştirdikleri halkoylamasında bu anayasa taslağı sert bir
şekilde reddedilmiştir.
Diğer yandan, aynı dönemde AB göç yönetimi ve sınır güvenliği gibi
konularda AB üyesi olmayan sınır ülkeler ile işbirliğine dayanan politikalar
geliştirmek için bir takım adımlar atılmaya başlanmıştır. Gayri resmi olarak
toplanan Mediterranean Transit Migration Dialogue (MTM) (International
Center For Migration Policy Development, n.d.) (2002-2003) platformu,
Afrika, Avrupa ve Orta Doğu arasındaki göç hareketlerini yönetmeyi hedef
alır. Kırktan fazla ülkenin ve 7 Uluslararası kurumun katıldığı bu ilk
platform toplantısında belirlenen yol haritası genişletilen ortak hedefler ile
günümüze kadar ulaşmaktadır (International Center For Migration Policy
Development, 2013). Yine aynı kapsamda değerlendirilebilecek olan Global
Approach to Migration (GAMM): Priority actions focusing on Africa and the
Mediterranean (2005)(European Commission, 2016) yasadışı göçle mücadele,
göç ve kalkınma ve yasal işgücü göçünü yönetme konularında üçüncü ülkeler
ile işbirliğine bir vurgu yapar. Başlangıçta, sadece Afrika ve Akdeniz ülkelerini
kapsayacak şekilde tasarlanmış olsa da, AB’nin sınır ve göç politikalarının
düzenlenmesinin harici bir boyut alması nedeni ile diğer tüm ülkeleri de içine
alacak şekilde genişletilebilir.
Bu çerçevede geliştirilmiş olan en etkili organ, 2005 yılından bu yana
faaliyet gösteren Frontex’tir. Schengen serbest dolaşım sistemini, Birliğin dış
sınırlarını etkin şekilde koruyarak tamamlayıcı görevi gören, AB tarafından
finanse edilen bu mekanizma kendi bağımsız hukuki statüsüne sahiptir.
Frontex’in en temel amacı, daha etkin bir kontrol ve izleme sağlayarak
yasadışı göçe engel olmaktır. Frontex’in gücü, İspanya, Moritanya ve Senegal
gibi ülkeler arasındaki yasadışı göçe yönelik ikili anlaşmalar sayesinde
artmaktadır. Frontex’in faaliyetleri göçmenlerin göç etme hatta yaşama hakkı
ile AB ülkelerinin sınır güvenliği ekseninde ciddi tartışmalara yol açmaktadır6.
Bu düzenlemelere 2007 yılında geliştirilen interaktif I-Map (I-Map, n.d.)
programı da eklenmiştir. Bir destek aracı olarak tasarlanan bu program,
katılımcı ülkelerin ve uluslararası kuruluşların göç yönetimi çerçevesinde bilgi
paylaşımını ve politika geliştirmede ortaklaşmayı hedefler. Bu programının
asıl can alıcı tarafı, sadece var olan AB sınırlarını değil aynı zamanda transit göç
yollarını da gözlemleyerek kontrol altına almayı amaçlamasıdır. Hem Frontex
hem de ICMPD ve I-Map gibi kuruluş ve programlar, göçmenler henüz AB’nin
sınırlarına dahi ulaşmadan, bu transit göç yollarını işbirlikçi üçüncü ülkelerin
desteği ile Frontex gibi kurumların kolluk güçleri aracılığıyla kontrol altına
alırlar. Bu durum birçok sosyal araştırmacı tarafından paylaşılan, AB’nin
ÖZGÜR GÜNEŞ ÖZTÜRK
109
sınırlarının haricileşmesi kavramı ile açıklanabilir (Casas-Cortes, Cobarrubias,
Pickles, 2015). Var olan birlik sınırlarının güçlendirilerek yasa dışı göçü
engellemek yerine, göç hareketlerini henüz yoldayken engellemeyi hedef
alan bu yeni metotlar bütünü, yasa dışı göçmenlerin tutuklanıp gözaltında
tutuldukları merkezlerin (Identification and Expulsion Centres) AB dışında
üçüncü ülkelerin sınırları içerisinde kurulması (Casas-Cortés ve Cobarrubias,
2007) ve iltica başvurusunda bulunan mültecilerin, durum sonuçlana kadar
yine bu üçüncü ülkelerde kurulan mülteci kamplarında konaklatılmalarını da
içerir. Mültecilere yönelik bu tutum Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği
tarafından şiddetle eleştirilse de AB bu tutumundan vazgeçmemiştir (Casas
ve diğerleri, 2012:50). AB’nin bu yeni işlevsel ve mobil sınırları (Weber, 2006)
bir biçimiyle, politika yapma sahasının da ulus devlet sınırlarının dışına
çıkmasına işaret ediyor. Her ne kadar bu yeni politikalar üçüncü ülkeler ile
yapılan anlaşmalar ile mümkün olsa da, AB üyesi ülkeler kendi ülkelerine
yönelen göç ile başka bir ülkenin sınırları içerisinde mücadele ederek
egemenliklerini sınırlarının ötesine taşımış olmaktadırlar (Walters, 2006).
Fakat bu ne AB ülkelerindeki göçmenlerin tutuklu bulunduruldukları gözaltı
merkezlerinin ne de bu ülkelerdeki mülteci kamplarının AB mevzuatına tabi
bir biçimde yönetildiği ya da denetlendiği anlamına gelmektedir.
Göçmenlere yönelik entegrasyon politikaları
Göçmenlere yönelik entegrasyon politikalarını üç farklı modele ayırmak
mümkündür: asimilasyoncu model, entegrasyon modeli ve çok-kültürcü
liberal model7 (Zapata-Barrero, 2002). Bu modellerin Avrupa ülkeleri
tarafından benimsendiği dönemler, sınır politikalarının başlangıçta özetlenen
bu üç ayrı dönemine kronolojik olarak denk gelmez. Bu uyuşmazlığın
nedeni, kısıtlayıcı olmayan sınır politikalarının, ülke içindeki entegrasyon
politikaları üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olmasıyla açıklanmıştır. Kısaca,
entegrasyon politikalarındaki başarı, ülkeye giren yeni göçmen sayısındaki
azalmaya bağlı olabilmektedir (Zapata-Barrero, 2002:36, Arango, 2005:18).
Fakat entegrasyon politikalarının başarısı sadece yeni göçmen sayısındaki
değişikliklere bağlı olarak düşünülmemelidir; göçün hangi nedenle ve ne
şekilde gerçekleştiği de en az göçmen sayısı kadar önemlidir (Arango, 2006).
Asimilasyoncu model toplumların kültürel, etnik ve ırksal çeşitliliğini
tanımasına karşın, bu çeşitliliğinin korunmasını değil, egemen ulusal
kültürün içinde onu asimile etmeyi hedefler. 1970’li yıllara kadar, birçok
batı demokrasisi asimilasyoncu politikalar geliştirerek, toplumsal azınlıkları
uygar toplum içerisinde eriterek sosyal uyumu sağlamayı hedeflemişlerdir.
Öte yandan, entegrasyon modeli, fırsat eşitliğini garanti altına alan ve
farklı kültürel gruplara mensup vatandaşların karşılıklı hoşgörü içerisinde
110
İSPANYA GÖÇ POLİTİKALARI
yaşamalarını sağlayacak politikaları teşvik eder. Bu modele göre, toplumun
tüm bileşenleri özel alanda kültürel kimliklerini yaşayabilmeli ve aynı
zamanda özgür ve eşit vatandaşlar olarak kabul edilmelidirler. Böylelikle
kültürel azınlıklar kamusal alanda üniter ulusal kültürün içine entegre
olabilmekte, özel alanlarında ise kendi kültürel kimliklerini ifade etme
fırsatına sahip olabilmektedirler. Kültürel çeşitliliğin yönetimine dayanan
çok-kültürcü liberal model ise kültürel azınlıkları asimile etmeyi de, onların
kendi kültürel kimliklerini ifade ettikleri alanları özel alan ile sınırlamayı da
reddetmektedir. Bunun yerine, devletin tanımladığı, egemen ulusal, kültürel
kimliğin dönüşümünü hedeflemektedir. Tek ulus ve tek kültür ile tanımlanan
resmi kimlik yerine, var olan kültürel ve etnik çeşitliliği ifade eden resmi bir
kimlik, çoğulcu bir vatandaşlık tanımlamasını öngörmektedir.
Bu üç model arasındaki farklar, Avrupa’da azınlıkların entegrasyonu
için son on yıla kadar en gerçekçi model olarak kabul edilen çok-kültürcü
modelin başarısızlığına dair güncel tartışmaları anlamak için de önemlidir8.
AB konseyinin tüm üye devletlerini temsil eden Bakanlar Kurulu tarafından
onaylanan White Paper on Intercultural Dialogue (2008), belki de son yirmi
yılda yoğun bir biçimde sahiplenilen çok-kültürcü modelin yerine entegrasyon
modelinin, Avrupa ülkelerinin ihtiyaçlarına en uygun model olduğunu ifade
etmiştir9. Çokkültürcü liberal modelin en etkili savunucularından olan
Kymlicka (2012:214), bu iddianın geçerli bir bilimsel analize dayanmadığını,
aynı zamanda, entegrasyon modelinin yabancı düşmanlığı ve asimilasyon
gibi sorunlara karşı etkili bir kontrol sağlayamayacağını iddia eder.
AB entegrasyon politikalarının günümüzdeki kurumsal çerçevesini
anlamak için Stockholm Programına (2009-2014) kısaca göz atılabilir (The
Stockholm Programme, 2010). Programda, entegrasyon sürecinin sadece
ulusal, bölgesel ya da yerel makamlarca değil, hem ev sahibi toplum hem de
göçmenler tarafından gösterilecek çaba ile örülebileceği açıkça ifade edilir. AB
konseyi, göç hareketlerinin ülkeler için yarattığı zorlukları dikkate aldığı kadar,
AB ülkelerinin demografik gerçekliğinin de esnek bir göç politikasını gerekli
kıldığını ortaya koyar. Bu nedenle de, göçmenlerin iş gücü piyasasındaki
durumları, sosyal statüleri gibi meselelerin bu kişilerin ev sahibi topluma
entegrasyonları için esas olduğunu belirtir. Kısaca, göçmenlerin sosyal
statülerinin iyileştirilmesi her koşulda entegrasyon sürecinin vazgeçilmezi
olarak ortaya koyulmuştur. Bu hedefi göz önüne alarak, AB konseyi, üye
ülkelere entegrasyon sorunlarını ilgili tüm politika alanlarına kapsamlı bir
şekilde dahil etmeyi önerir. Özellikle istihdam, sağlık ve eğitim gibi politikalar
belirlenirken göçmenlerin entegrasyon sorunları kesinlikle göz önünde
tutulması ve göçmenlerin kolektif yaşamın her alanına aktif bir biçimde
katılmalarının sağlanması amaçlanmalıdır (Stockholm Programı, 64-66).
ÖZGÜR GÜNEŞ ÖZTÜRK
111
İSPANYA VE GÖÇ OLGUSU ÜZERİNE
İspanya’nın farklı ulusal azınlıkların bir arada yaşadığı ve yoğun göç alan
bir AB ülkesi olmasından kaynaklı, sınır ve göçmenlere yönelik entegrasyon
politikaları İspanya hükümetleri için neredeyse her zaman önemli sorunsallar
olmuşlardır. İspanya devleti, her ne kadar çokkültürlü bir toplum inşa etmek
arzusunu ifade etse de, ulusal azınlıklarla ilgili politik sorunlarını çözmekte
zorlanmakta ve göç akımlarını kontrol etmek adına, güçlü sınır politikaları
geliştirmeye devam etmektedir.
İspanya’nın göç olgusunu yönetme sürecinde birçok politik aktörden söz
edilebilir (Garreta Bochaca, 2009; Zapata-Barrero, 2004), ancak bu makale
sadece göçmen toplulukların entegrasyonuna ilişkin politikaların gelişimine
odaklanmaktadır. Bu politikaların gelişiminden söz etmeden önce, göç
olgusuna dair ülkedeki mevcut durumu gözden geçirmek yararlı olacaktır.
Sık sık belirtildiği gibi, İspanya göç veren ülke konumundan, göç alan ülke
konumuna 20. yüzyılın son yirmi senesinde geçiş yapmıştır (Nicolás, 2009:249,
Naïr, 2006:125). Özellikle ellili yıllardan yetmişli yılların sonuna kadar çok
sayıda İspanyol vatandaşı çalışmak için Kuzey Avrupa’ya ve Amerika kıtasına
göç etmişlerdir. Her ne kadar İspanya 1980’li yılların ikinci yarısından
itibaren çok net olarak göç alan ülkeye dönüşmüş olsa da, halen, çok sayıda
İspanya vatandaşı yurt dışında ikamet etmektedir. İspanya’nın göç veren
ülkeden göç alan bir ülkeye dönüşümü, Franco rejiminin sona ermesinden
sonra başlayan demokratikleşme sürecine10 ve AB’ye katılması ile devam
eden ekonomik kalkınmasına bağlanmaktadır. Bu iki büyük değişiklik, diğer
Avrupa ülkelerinde de olduğu gibi yabancı işgücü talebine neden olmuştur.
Bu dönemden itibaren, İspanya, çok hızlı ve yoğun bir biçimde uluslararası
göç alan, aynı zamanda Kuzey Avrupa ülkelerine geçmek isteyenlerin transit
olarak kullandığı bir ülke konumuna geldi. 2000-2005 döneminde, ülkede
yaşayan her 1000 kişinin 16,8’i yabancı uyrukluydu (Izquierdo, 2006). Bu
yoğunluk, 2005 yılından bu yana azalma gösterse de, İspanya hala Avrupa
ortalamasından daha yüksek bir düzeyde göç almaktadır. 31 Aralık 2015
tarihli verilerine göre geçerli bir ikamet veya çalışma iznine sahip yabancıların
sayısı 4.982.183’dır11. Bunların %57,7’si diğer AB ülkelerinden, %42,3’ü ise
AB dışındaki ülkelerden gelmektedir. Diğer AB ülkeleri arasında ilk üç sırayı
Romanya (%34,1), İngiltere (%10) ve İtalya (%8,2) almaktadır. Geri kalanların
çoğu, Fas (%1,3), Kolombiya (%1,3) ve Dominik Cumhuriyeti (%1,1) gibi
ülkelerden gelmektedir. Yabancı uyruklu bu kişiler, İspanya içinde çok farklı
şekilde dağılmışlardır. Madrid (1.190.178), Katalonya (1.085.472), Endülüs
bölgesi (692.459) ve Valensiya (660.898) bölgeleri toplamda 3.631.280
göçmene ev sahipliği yapmaktadır. İspanya’da yaşayan ve AB üyesi ülkelerden
gelmeyen göçmenlerin yaş ortalaması 36,8’dir. Bu genç göçmen nüfusun büyük
112
İSPANYA GÖÇ POLİTİKALARI
bölümü hizmet sektöründe çalışmaktadır. Yabancı göçmen kadınlar yoğun
bir biçimde temizlik ve turizm sektörlerinde çalışırken göçmen erkek nüfusu
ağırlıklı olarak inşaat ve tarım sektöründe çalışmaktadır. Bu verilerin dışında,
İspanya’da yaşayan ve herhangi bir oturma iznine sahip olmayan bireylerin
sayısı da yıllar içerisinde değişmiştir. Bu durum İspanya’ya yoğun biçimde göç
veren ülkelerdeki sosyoekonomik ve iç güvenlikle ilgili değişikliklerin yanı
sıra, İspanya devleti tarafından uygulanan sınır ve vatandaşlık politikalarının
dönüşümünün de bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Resmi kaynaklar, 20092013 yılları arasında 200.000 göçmenin yasadışı yollarla İspanya topraklarına
girmeye çalıştığını kaydetmiştir (López-Sala, 2014:174). İspanya’nın güney
sınırı, İspanya-Fas hattı ve Kanarya Adaları, Avrupa’ya İspanya üzerinden
girmeye çalışan kaçak göçmenlerin en sıklıkla kullandıkları hatlardır ve sıkı
güvenlik önlemlerinden kaynaklı can pazarının en çok yaşandığı yerlerdir.
Bunlardan en önemlisi olan Ceuta-Melilla sınırından 2014 yılında ülke
topraklarına giren düzensiz göçte ciddi bir artış olmuştur. Her ne kadar
düzensiz ya da yasadışı göçe dair kesin istatistiklere ulaşılamasa da, Melilla
Valiliği 2014 yılının ilk sekiz ayında 16.000 kaçak göçmenin ülkeye giriş
yapmayı denediğini belirtmiştir (López-Sala, 2014:182).
İspanya′da göç ve entegrasyon politikaları
İspanya′da General Franco′nun diktatörlüğü bitip parlamenter demokrasiye
geçildiği 1975 senesinden günümüze kadar uygulanmış olan göç ve yabancılara
yönelik entegrasyon politikalarını genel çerçeveleri ile anlatarak bu alandaki
politika yapma felsefesini olabildiğince açık ortaya koymak hem İspanya’nın
AB içerisindeki konumunu anlamak hem de Türkiye ile olası benzerlik ve
farklılıkları kavrayabilmek için yararlı olacaktır. Ancak unutulmaması
gereken bir durum entegrasyon politikalarının başarıya ulaşıp ulaşmadıkları
konusunda kesin bir yargıya varılmamış olmasıdır. Zira bu politikaların
başarısı hiçbir şekilde ülkedeki, hatta Avrupa′daki genel politik durumdan,
sağlık, eğitim, istihdam gibi sosyal politikalardaki dönüşümden bağımsız
düşünülemez. Bu nedenle çalışmanın bu bölümünde göçmen politikaların
tarihsel dönüşümü, AB politikaları bağlamında ve İspanya′daki politik iktidar
dağılımına da dikkat çekilerek ortaya konulacaktır.
İspanya diğer Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında uluslararası göç ile
aşamalı bir biçimde yüz yüze gelmemiştir. Hem ülkede diktatörlük rejimi
sonrası ilk dönemde geliştirilen politikaların uluslararası göç olgusunu
hesaba katmamış olmasından12 hem de bu sürecin Avrupa’ya doğru göç
hareketliliğinin oldukça yoğunlaştığı bir döneme denk gelmesinden kaynaklı,
İspanya göç politikalarını çok hızlı bir biçimde yürürlüğe koymak ve bu
politikaların yürütücüsü olacak kurumları da aynı ivedilikle kurumsallaştırmak
ÖZGÜR GÜNEŞ ÖZTÜRK
113
durumunda kalmıştır. İkinci demokratik Felipe González13 hükümetinin
1985 yılında (1 Temmuz tarihli 7/1985 sayılı Anayasa Maddesi)14 ile yürürlüğe
koyduğu ilk göç yasası da bu bağlamda değerlendirilmelidir. Bu yasa diğer
Avrupa ülkelerinin hükümetlerinin yürürlülüğe koymuş oldukları ve AB’nin
sıkı sınır kontrolüne zemin sağlayan yasalardan bağımsız düşünülemez.
Birçok maddesi nedeniyle, insan hakları aktivistlerinin eleştirilerine neden
olan bu göç yasası, göçmenlerin eğitim, sağlık ve aile birleşmesi gibi sosyal
sorunlarını görmezden gelmiştir. Göç olgusu sadece kısa süreli emek
göçü olarak görülmüştür. İspanya devleti, göçe ilişkin bu kanunu, kanun
hükmünde kararnameler düzenleyerek değiştirme yoluna giderek, insan
hakları aktivistlerinin karşı çıkışlarını sonlandırmayı hedeflemiştir (Silveira,
2003:14).
Genel olarak, İspanya hükümetleri göç politikalarını yürürlüğe koyarken,
işgücü pazarının ihtiyaçlarını göz önüne aldıkları için, göçmen bireyleri
de sadece işçi olarak ele almışlardır (Zapata-Barrero, 1999). Bu kurumsal
yaklaşım, Rodríguez Zapatero hükümetinin (8. ve 9. hükümetler, 2004-2010,
2010-2011) ilk siyasi kararlarından biri olarak, göç yönetiminin ve entegrasyon
politikalarının düzenlenmesinin, Göç ve İstihdam Bakanlığı’ndan, Sosyal
İşler Bakanlığı’na geçirilmesinde de kendini net bir şekilde göstermiştir. Bu
kurumsal yaklaşım, göç olgusunun sosyal ve siyasal sorunsallarının nasıl da
arka plana atıldığını iyice ortaya koymaktadır (Zapata-Barrero ve Zaragoza,
2009:139).
Bu ilk göç yasasında 1996 yılında yapılan değişiklik ülkede yaşayan
göçmenlere sürekli ikamet ve çalışma iznini ve hem de aile birleşmesini
düzenlediği için önemlidir15. 2000 yılında yürürlüğe konulan kapsamlı bir
kanun reformu ile bu haklar daha sağlam bir biçimde güvenceye alınmıştır.
8/2000, 14/2003 ve 2/2009 sayılı kanun reformları ile bugünkü halini alan
İspanya göç yasası bu süre boyunca ülkeyi yöneten hükümetlerin sınır ve
entegrasyon sorunsallarına yönelik siyasi tavırlarını ortaya koyar niteliktedir.
Bu kanun değişikliklerinin dışında İspanyol hükümetleri 2006’ya kadar yedi
ayrı yargısal içtihat kararını tanımıştır.
Doğrudan entegrasyon politikaları ile ilişkili olmamasına rağmen,
sınır politikalarının analizi, devletin göçe ilişkin siyasi tavrını anlamak
adına önemlidir. İspanya devletinin sınır kontrol politikaları16, ülkenin
jeopolitik durumu, ülkenin siyasi güç ayrımını temel alan yönetimi ve aynı
zamanda göçün evrensel bir hak olduğu yönündeki ülke içindeki tartışmalar
bağlamında ciddi yönetim sorunlarına neden olmaktadır (López Sala,
2009:46). İspanya’da hem göç yasası hem de bu yasada yapılan değişiklikler
ve diğer tüm hukuksal düzenlemeler, Avrupa Birliği’nin dış göçe ilişkin
düzenlemelerinden kesinlikle ayrı düşünülemez. İspanya’nın Avrupa’ya
yönelen dış göçü engelemeye çalışan sınır politikalarındaki stratejik ve net
114
İSPANYA GÖÇ POLİTİKALARI
planlamaya karşın göçmenlere yönelik entegrasyon politikalarında benzer
netlikte stratejisi olduğu söylenemez. İspanya ancak 90lı yıllarda ülkedeki
entegrasyon politikalarının genel çerçevesini ortaya koymaya başlamıştır.
İlk kez 1991 yılında Göç Genel İdaresini (Dirección General de Migracions)
kurmuş, 1992 yılında ilk bakanlıklar arası göç komisyonunu oluşturmuş ve
1994 yılında göçmenlere yönelik ilk sosyal entegrasyon planını yürürlüğe
koymuştur. Toplumsal entegrasyonun sağlanması için atılan bu ilk kurumsal
adımların arasında Entegrasyon için Koordinatörlük (Foro para la Integración,
n.d.) ve göç olgusunu gözlemleyen bir diğer birimin (Observatorio Permanente
de la Inmigración, n.d.) kurulması sayılabilir. Ülkede yaşayan göçmenlerin
entegrasyonu, bu dönemde sürekli bir iş sözleşmesi ile sık değişmeyecek
kesin bir adreslerinin olması gibi dar bir çerçevede tasarlanmıştır. Halen
yürürlükte olan 4/2000 sayılı göç yasasına göre göçmenlerin kalıcı bir oturma
iznine sahip olmak için başvuru yaptıklarında onlardan sunmaları beklenen
topluma uyum sağladıklarını gösteren temel belgeler, süreklilik arz eden bir iş
sözleşmesi ve göçmenin ikamet ettiği yerin belediyesinden alabildiği kişinin
ve ailesinin oradaki ikametine ilişkin bir rapordur.
Göç ve entegrasyon olgusu etrafında örgütlenen bu kamu kuruluşları
zamanla daha kurumsal ve yerleşik yapılara evrilerek bu süreci yönetebilecek
kadrolarını oluşturmuşlardır. Yukarıda ifade edilen kurumların dışında ve
yine Çalışma ve Göç Bakanlığı’na (l Ministerio de Trabajo e Inmigración)
bağlı olarak kurulan göç politikaları için yüksek bir komisyon (el Consejo
Superior de Política de Inmigración) (Real Decreto por el que se crea el Consejo
Superior de Política de Inmigración, 1985) ve başka bir çalışma komisyonu
(la Comisión Laboral Tripartita17) daha kurulmuştur. Bu kurumların yanı sıra,
hükümete bağlı İç ve Dış Göç Genel Komiserliği’nin (la Secretaría General de
Inmigración y Emigración) yürürlüğe koyduğu dört yıllık entegrasyon planları
İspanya’nın göç ve entegrasyon olgusuna yönelik yol haritasını anlamak için
önemlidir (Ministerio de Trabajo e Inmigración, 2011) (Ministerio de Trabajo
e Inmigración, 2007). Göç ve entegrasyon yönetiminin merkezi hükümetler
tarafından bu biçimde kurumsallaşmasına karşın, göçmenlerin entegrasyon
süreçlerini kolaylaştırmak için doğrudan çalışmalar yürüten kurumların
özerk bölge18 hükümetlerine bağlı kurumlar ve yerel yönetimler olduğunu
söylemek doğru olacaktır.
Göçmenlere yönelik entegrasyon politikalarını ve bu alanda yapılan
çalışmaları doğru değerlendirilebilmek için İspanya’daki siyasal iktidarın
17 özerk bölge ve 2 özerk şehir arasındaki bölüşümünü gözden kaçırmamak
gerekir. Özerklik statüleri İspanya Anayasası ile garanti altına alınmıştır ve
bu 17 özerk bölgenin kendi parlamentoları, kendi hükümetleri ve kendi kamu
kurumları vardır. Bu bölgelerin 4’ü olan Endülüs, Bask, Katalonya ve Galiçya
özerk bölgelerinin Anayasa tarafından tanınan kendi tarihsel ulus kimliği
ÖZGÜR GÜNEŞ ÖZTÜRK
115
vardır. Bu iktidar dağılımı, her özerk bölgenin kendi kurumlarının olması
ve özellikle Bask, Katalonya ve Galiçya’daki kimlik pratiklerinin İspanyol
ulus kimliğinden başka, öznel olması, İspanyolca’dan tamamen farklı
bir dilin kamusal alanda geçerli ilk dil oluşu, özellikle göçmenlere yönelik
entegrasyon politikalarının da farklılaşmasına neden olmaktadır (Candel,
2008; Lladonosa, 2013). Bu farklılaşma öncelikli olarak doğrudan bir biçimde
değil, çalışma, sağlık, eğitim, sosyal hizmetler gibi çok temel kamu hizmeti
alanlarında öznel politika yapabilme kapasitelerinin olmasından kaynaklı
olarak dolaylı yoldan gerçekleşmektedir. Aynı zamanda, özerk bölgeler
birbirlerinden farklı hacimde göçmen nüfusuna ev sahipliği yaptıklarından
kaynaklı kendi entegrasyon politikalarını uygulamaları önemlidir (ZapataBarrero, 2009:313). 2001 senesinden itibaren özerk bölgeler kendi entegrasyon
planlarını yine kendi kurumları aracılığıyla yürürlüğe koymuşlardır19.
Özerk bölge hükümetlerinin kendi entegrasyon politikalarını belirlemeleri
topraklarında yaşayan göçmenlerin hayatlarını başka bölgelerde yaşayan
göçmenlere göre farklılaştırmaktadır. Bunun yanı sıra, özerk bölgelerdeki
siyasi söylemin ve entegrasyon politikalarının göçmenlere yönelik kapsayıcı
olması, onları birlikte yaşadıkları halkın bir parçası olarak ifade etmeleri, bu
bölgelerdeki ulusal kimliğin kuruluşu konusunda da bize bilgi vermektedir.
Katalonya özerk bölgesindeki siyasi söylem ve Katalan kimliğinin kuruluşu
bu duruma verilebilecek önemli örneklerden biridir20. Diktatörlük karşıtı
Katalan halk hareketinin önemli isimlerinden biri olan ve 1980’den 2003
yılına kadar Katalan Hükümet Başkanı olan Jordi Pujol’un, “Katalonya’da
yaşayan ve çalışan herkes Katalandır“(Pujol, 1976) ifadesi belirli bir dönemde
bu bölgedeki ulus kimliğinin kuruluşu ve göç olgusu üzerine geliştirilmiş olan
siyasi söylemi özetler niteliktedir.
Göçmen nüfusun yoğunluğu ve entegrasyon politikalarının
tasarımındaki farklılıklara rağmen, bütün bölgeler kayıt dışı ekonomi ve
göçmen işçilerin maruz kaldığı ayrımcılığa karşı mücadele gibi benzer
zorlukları paylaşmaktadırlar. Bu nedenle, Göç ve İstihdam Bakanlığı
tarafından tasarlanan Vatandaşlık ve Entegrasyon planları (Ministerio de
Trabajo e Inmigración, 2007; Ministerio de Trabajo e Inmigración, 2011) ve
4/2000 (Reglament de la Llei orgànica sobre drets i llibertats dels estrangers
a Espanya i la seva integració social, després de la reforma mitjançant, 2000)
gibi yasal düzenlemeler, hem vatandaşlar ve göçmenler arasında olası mesleki
ayrımcılık durumlarını azaltmayı hedeflemekte hem de kayıt dışı ekonomi
ile mücadele etmeyi öngörmektedir. Bu politikalarla, kayıt dışı ekonomi ile
mücadele ederek, göçmen işçilerin yasal istihdamını sağlamak ve böylece
İspanya’daki refah devleti21 sistemini güçlendirmek hedeflenmektedir.
Böylelikle, yasadışı çalışan göçmen işçi sayısı azalacak ve ancak belli bir iş
sözleşmesi ile erişilebilecek yasal haklara sahip olmaları sağlanabilecektir.
116
İSPANYA GÖÇ POLİTİKALARI
Yabancıların entegrasyonundaki başarı doğrudan refah devletinin sağladığı
haklara erişim ile ilgilidir. Bunun dışında, sağlık ve eğitim hizmetleri gibi diğer
temel hakları kullanabilmek, refah devletinin işlerlik kazanması açısından
önemlidir. Bu nedenle, göçmenlerin bu gibi hizmetlerden faydalanmalarına
engel olan sosyal dışlanmayı önlemek için de yasalar uygulanmaktadır.
Nitekim, bazı hakları kullanmaya ilişkin bu tür farklılıkların vatandaşlık
hakkına erişimi kolaylaştıran entegrasyon politikaları tasarlanarak
giderilebileceği ortadadır. İspanya, bu bağlamda, Avrupa’daki genel eğilimi
takip etmemekte ve vatandaşlık hakkına erişimde eşeşitlikçi bir politika
uygulamamaktadır. Ekvator veya Meksika gibi eski İspanyol kolonilerden
gelen göçmenler, daha kolay vatandaşlık alabilirken, Fas ve diğer Afrika
ülkelerinden gelen göçmenler benzer haklara sahip değillerdir. Seçme
ve seçilme hakkı da doğrudan vatandaşlık statüsüne bağlı olduğundan
göçmenlerin siyasal katılımı sınırlandırılmış olmaktadır22 (Moya Malapeira,
2010:29, Zapata-Barrero ve Zaragoza, 2009:159).
Son olarak, göçmenlerin kültürel entegrasyonuna yönelik politikaların
sosyal uyumun anahtarı olduğu açıktır. Dini ve kültürel ayrımcılığa karşı
politikalar geliştirilmesinin yukarıda belirtilen politikalar kadar önemli
olduğu görülmüştür. Çokkültürlülüğün yönetilmesi gereken bir gerçeklik
olduğu göz önüne alındığında, İspanya bu yeni gerçeklik için farklı politikalar
geliştirmeyi hedeflese de (Zapata-Barrero, 2005:97) Çokkültürcü Politikalar
Endeksi’ne (Banting ve Kymlicka, 2006) göre bu politikaları uygulamakta
Avusturya, Danimarka, Fransa, Almanya, İtalya ve Portekiz gibi direnç
göstermiştir23.
Göçmen kadınlara yönelik entegrasyon politikaları
Toplumsal cinsiyet, her toplumsal ve siyasal bağlamda farklı bir deneyime
karşılık gelen bir kategoridir. Göçmen kadınların deneyimleri ise aynı
toplumda aynı zamanda yaşayan göçmen olmayan kadınların deneyimleri
ile tıpa tıp örtüşmez. Irk, etnik köken, din ve sosyal statü gibi farklılıklar
toplumsal cinsiyet farklılığı ile kesiştiğinde24 birbirinden oldukça farklı insan
gerçeklikleri ve daha dirençli dezavantajlılık durumları ortaya çıkar. Göçmen
kadınların deneyimleri, bu farklılıkların kesişmelerinin bu toplumsal
ilişkilerde hangi biçimlerde tahakküm araçlarına dönüştüğünün iyi bir
örneğidir25. Farklı tahakküm ilişkilerinin kombinasyonları kadın göçmenleri
birçok eşitsizlikle yüz yüze getirir. Devlet, özellikle yasa yaparak, eşitsizlikler
ve eşitlikler üreten bir mekanizma26 ise, liberal demokratik ilkeleri temel alan
devletlerin göçmen kadınların karşılaştığı bu eşitsizlikleri ortadan kaldırmak
için yasa yapmaları zorunludur. Kısacası, göçmen alan tüm demokratik
ülkelerin hükümetlerinin, hem göç ve entegrasyon alanındaki hem de
ÖZGÜR GÜNEŞ ÖZTÜRK
117
sağlık, eğitim, istihdam gibi diğer temel alanlardaki yasama faaliyetlerini
gerçekleştirirken göçmenlerin karşılaştıkları çeşitli ve birbirini besleyen
eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasını hedeflemeleri hayatidir.
İspanya′da, özellikle son yirmi yılda, kadınlar emek piyasasına aktif ve
sürekli artan bir biçimde katılmışlardır. Bu durum, bakıma muhtaç kişilere
yönelik kamu hizmetlerinin eksikliği ve yine bu işlerin kadınlar ve erkekler
tarafından eşit bir biçimde paylaşılmamalarından kaynaklı, hane içi işlerde
çalıştırılmak üzere göçmen kadın işçi talebindeki yoğun bir artışa neden
olmuştur. Hane içi işlerde çalışanların neredeyse tümü kadın, çok büyük bir
bölümü ise göçmen kadınlardır. Bu kadınların çoğu hane içi işlerde sosyal
güvenceleri olmadan çalışarak asgari bir gelir sağlamaktadırlar (BeckGernsheim, 2001; Cachón, 2003; Gil Araujo, 2006; Parella, 2003).
Görece yeni bir olgu olan cinsiyete dayalı iş bölümünün
uluslararasılaşması27 göz önüne alındığında, İspanya tıpkı diğer AB ülkeleri
gibi bu olguyu göz ardı etmekte ve bununla mücadele etmek için hiçbir siyasi
çalışma yapmamaktadır. Göçmen kadınlar cinsiyete dayalı iş bölümünün
sürekliliğini sağlamakta ve İspanya′daki refah devletinin28 sorumluluk
alanına giren hizmetleri çok ucuza emek piyasasına sürerek refah sisteminin
sürdürülebilirliğini sağlamaktadırlar. İspanya′ya uluslararası göç hareketi
başlamadan önce de, özellikle üst-orta sınıf aileler için çalışan ve hane içi
işleri yapan kadınlar ülkenin başka bölgelerinden göç etmiş kadınlardı. Her
ne kadar bu iki göçmen kadın gurubunun durumu pek çok farklılık gösterse
de, hane içi emeğin bir siyasal çalışmaya konu olmamasının tarihi açısından
önemlidir.
Hane içi emek İspanya’da kayıt dışı ekonominin çok önemli bir bölümünü
oluşturmaktadır29. Genel olarak Güney Avrupa ülkelerinde, cinsiyete dayalı
iş bölümünün uluslararasılaşması daha yavaş bir ivme göstermiş olsa da
Eurostat tarafından belirtildiği üzere, İspanya’daki haneler, %15’i temizlik
ya da bakım hizmetleri için gerçekleştirmesi için çoğunluğu Latin Amerika
ülkelerinden gelen göçmen işçileri çalıştırmaktadır (Alexanian; Gutiérrez &
Camarasa, 2015).
2006’da onaylanan muhtaç kimselere bakım ve kendi kendine yeterliliği
teşvik etmek üzerine düzenlenen yasaya (Llei de Promoció de l’Autonomia
Personal i Atenció a les Persones en situació de Dependència, 2006) göre
bakıma muhtaç kimselerin bakım hizmetlerinden yararlanmaları bir hak
olarak tanımlanmış ve bu bakım hizmetlerinin özerk bölge hükümetleri
tarafından sağlanmasının önü açılmıştır. Ancak bu hizmetleri sunacak kamu
personeli atamaları gerçekleştirilmediği için yasanın var olan sorunları çözmesi
mümkün olmamıştır. Bu durum bu hizmetleri sunan kişileri özel sektörde
çok düşük ücretlere çalışmaya mecbur bırakmıştır. Diğer bir taraftan, bu
yasa cinsiyete dayalı iş bölümünü zayıflatacak ve toplumsal cinsiyet eşitliğini
118
İSPANYA GÖÇ POLİTİKALARI
sağlayacak herhangi bir düzenlemeye yer vermemiştir. 13 Temmuz, 20/2012
numaralı kanun kararnamesi muhtaç vatandaşlara sağlanan ekonomik
yardımlarının bütününde önemli oranda bir azalmaya neden olurken,
yeniden bakım işinin ailedeki kadınlara ait olduğunun altı örtülü bir biçimde
çizilmiş ve bu sektörde çalışan göçmen kadınların ücretlerini ve çalışma
koşullarını doğrudan olumsuz şekilde etkileyerek onların mağduriyetini
arttırmıştır. Bu sektörde ve herhangi sürekli bir iş sözleşmesi olmadan
çalışan kadınların başka bir mağduriyeti de aile birleşmesi için gereken yasal
koşulları sağlayamadıkları için çocukları ile sürekli ayrı kalmak zorunda
kalmalarıdır. Bu kadın göçmenlerin çoğu, sürekli bir iş sözleşmesine sahip
olmak için en zor çalışma koşullarını kabul etmekte ve bu sayede hem kendi
yasal statü sorunlarını çözmeye hem de aile birleşmesi için başvuru yapabilir
hale gelmeye çalışmaktadır. Bu sektörde çalışan kadınlar kendi ülkelerinde
yüksek öğretim kurumlarından mezun olmuş olsalar da, İspanya’dan öğrenim
denkliğini almak oldukça zor olduğundan kendi mesleklerini hiçbir zaman
icra edemedikleri bir durumla da karşı karşıya kalmaktadırlar.
Kuzey Afrika ülkelerinden gelen göçmen kadınların karşılaştıkları
dışlanma durumları ise farklı özelliklere sahiptir. Bu kadınlar her ne kadar
diğer göçmen kadınlar ile benzer tahakküm biçimleri ile karşı karşıya
kalsalar da İspanya toplumu genelinde gözlemlenen Müslümanlara yönelik
önyargılardan ötürü, örneğin Fas asıllı göçmen kadınlar, kayıt dışı emek
piyasasında bile iş bulmakta zorlanmaktadırlar30. Bu önyargılar İspanya’da
özellikle Fas asıllı göçmen gurubunun dini köktencilik ile tanımlamasından
kaynaklanmaktadır. 11 Eylül saldırısı ve 2004 yılında Madrid metrosunda
kökten dincilerin gerçekleştirdikleri eylemler bu önyargıların tıpkı diğer
Avrupa ülkelerinde olduğu gibi artmasına neden olmuştur (Ramírez,
2011:112). Özellikle Orta Afrika asıllı göçmen ailelerde yaygın olan kadın
sünneti ve Müslüman kadınların başörtüsü ve çarşaf kullanmalarına
ilişkin siyasi tartışmaların tümü Müslüman göçmen kadınların daha çok
ötekileştirilmelerine neden olmuştur.
Ayrıca Müslüman göçmenlerin entegrasyonunu güçlendirmek için
geliştirilen entegrasyon politikalarının çoğu Müslüman göçmen kadınlar
ve diğer kadınlar arasındaki farklılıkların altını tamamıyla kültürel özcü
bir mantık ile çizmektedir. Buna karşın bu farklılıkların var olan toplumsal
ilişkilerde ne çeşit tahakkümlere neden olduğu ve bu durumun entegrasyon
süreçlerini nasıl etkilediği sorunsalları ile hiç ilgilenmemektedir. Göçmen
kadınların en çok çalıştıkları sektörler olan hane içi hizmetler, bakım
hizmetleri ve seks işçiliğinin31 yasal düzenleme eksikliğinden kaynaklı
kayıt dışı sektörler olması, bu kadınların emeklerini yasal olarak görünmez
kılarak onların sömürüsünü pekiştirmekte ve topluma entegrasyonlarını
güçleştirmektedirler. Bu yasal düzenleme eksiklikleri kadınları ikinci sınıf
119
ÖZGÜR GÜNEŞ ÖZTÜRK
vatandaş konumuna taşıyan kurumsal bir şiddete dönüşmektedir (Monteros,
2008).
GÖÇ OLGUSU BAĞLAMINDA İSPANYA
ARASINDAKİ FARKLAR VE BENZERLİKLER
VE
TÜRKİYE
İspanya′nın göç olgusu ile imtihanını tartışırken, 20. yüzyılın sonunda
yoğun bir biçimde uluslararası göç alan, aynı zamanda Kuzey Avrupa ülkelerine
geçmek isteyenlerin transit olarak kullandığı bir ülke konumuna geldiğini
ifade etmiştik. 20. yüzyılın sonları ile günümüzün siyasi ve sosyoekonomik
koşullarının ciddi farklılıklar göstermesine karşın Türkiye′nin büyük ölçekli
göç olgusu ile yakın zamandaki karşılaşmasını ve bu olgunun bugün ülkede
nasıl tartışılmaya başlandığını göz önüne alırsak İspanya′nın deneyimleri ile
benzerlikler gösterdiğini söyleyebiliriz.
Türkiye bugün hem göç veren32 hem göç alan hem de Avrupa ülkelerine
geçmeye çalışanların transit33 olarak kullandığı bir ülke konumundadır.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, özellikle 60’lı ve 70’li yıllarda, başta
Almanya olmak üzere Avrupa’nın çeşitli ülkelerindeki işgücü sıkıntısını
karşılamak üzere Avrupa’ya göç etmişlerdir. Daha sonraki yıllarda, AB’nin
göç akımlarını önlemek için geliştirdiği politikalar karşısında, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşları yönlerini petrol zengini Ortadoğu ülkeleri, Rusya
Federasyonu ve Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerine doğru çevirmişlerdir.
Bu ülkelere yönelen emek göçünün dışında, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin
neden olduğu anti-demokratik ortamın sonucunda AB ülkelerine sığınmacı
olarak göç etmiş önemli bir Türkiyeli göçmen nüfus da vardır. 1983 yılında
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına çifte vatandaşlık hakkının sağlanması da
ülke dışında yaşayan ve başka ülke vatandaşlıklarına hak kazanmış bireylerin
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlıklarını koruyarak göç ettikleri ülkelerde
yaşamlarını sürdürmelerine sebep olmuştur.
Türkiye göç veren/alan ve göçe geçiş sağlayan bir ülke olarak
değerlendirildiğinde ifade edilmesi gereken ilk şey, ülkeye yönelen göç
dalgalarının yeni bir olgu olmadığıdır (İçduygu ve Aksel, 2013). 1920’lerden
bu yana ülkede kitlesel göç akımları mevcuttur, ancak bu erken dönemin
nüfus hareketleri son yıllarda gözlenen göç hareketlerinden oldukça farklıdır.
1923-1945 yılları arasındaki dönem Türkiye’de ulus-devlet kuruluşunun ilk
aşamasına denk gelmektedir. Türkiye Cumhuriyeti devleti bu siyasi projeye
uygun olacak şekilde Osmanlı İmparatorluğu’ndan devir aldığı çok uluslu,
çok kültürlü, çok dilli ve çeşitli inançlara sahip nüfusu, olabildiğince Türk
ve Müslüman bir hale getirmeye çalışmıştır. Bunu gerçekleştirmek için
Müslüman ve Türk olmayan nüfusu göçe zorlamış, Balkanlar ve Kafkaslar’da
120
İSPANYA GÖÇ POLİTİKALARI
yaşayan Müslüman ve Türk nüfusun ise Türkiye’ye gelmesini sağlamıştır34.
Müslüman ve Türk göçmenlerin teşvik edilen bu göçü sadece bu erken
dönemle sınırlı kalmamış, 20. yüzyıl boyunca devam etmiştir (İçduygu
ve Biehl, 2012:10-12). Erken dönemde ülkeye gelen göçmenler Türk ve
Müslüman iken son yıllarda Türkiye′ye çok çeşitli ülkelerden farklı etnik ve
dinsel kökenlere sahip göçmenler gelmektedir (İçduygu, 2013). Bu yeni göç
dalgalarını, özellikle sınır komşusu ülkelerden Türkiye′ye gelen sığınmacı,
mülteci, transit göçmen ve kaçak işçi grupları oluşturmaktadır (İçduygu,
2009:222-223).
Türkiye’de uluslararası göçe dair verilerin oldukça yetersiz oluşundan
kaynaklı bugün Türkiye’de yaşayan göçmenlerin hangi ülkelerden geldikleri,
ne kadar süredir ülkede yaşadıkları, göç etme ve Türkiye’yi seçmelerinin
sebepleri ve hangi koşullarda yaşadıkları bilgisine sahip olmak oldukça
güçtür (İçduygu&Biehl, 2012; Sirkeci ve Yüceşahin, 2014). Türkiye İstatistik
Kurumu’nun, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNK) 2013 kayıtlarına
göre Türkiye’de toplam 400 bin civarında yabancı uyruklu kişi yaşamaktadır
(Türkiye İstatistik Kurumu, 2015). Bu kişiler Türkiye’de resmi oturma hakkı
olan bireylerdir. Bu verinin yanı sıra Türkiye’de 2000 yılında yapılan son
nüfus sayımına göre ülkedeki yabancı ülke doğumluların sayısının 1.278.671
olduğunu biliyoruz. Bu rakam doğrudan göçmen sayısına yönelik olmasa
da genel bir fikir vermektedir. Yine 2000 sayım verisine göre Türkiye’de,
480,817 Bulgaristan uyruklu, 273,535 Alman uyruklu, 59,217 Yunanistan
uyruklu, 31,515 Makedonya uyruklu ve 20,736 Romanya uyruklu kişi
yaşamaktadır (İçduygu, 2013). Türkiye’ye yönelik göç hakkında bilgi veren
bir diğer veri tabanı yakın zamana kadar, İçişleri Bakanlığı’na bağlı Emniyet
Genel Müdürlüğü dahilindeki Yabancılar Hudut İltica Dairesi Başkanlığı’na
aitti. 18 Mayıs 2015 itibariyle yabancılara ilişkin iş ve işlemler İl Göç İdaresi
Müdürlükleri tarafından yürütülmeye başlanmıştır. Bu veriler sadece
Türkiye’de yaşayan yabancıların çalışma ve oturma izinlerine ve tutuklanan
düzensiz göçmenlerin geldikleri ülkelere dair bilgiler vermektedirler.
Türkiye’ye yönelik göçü genel olarak düzenli göç, düzensiz göç ve
sığınma arayışı içinde olan insanların göçü başlıkları altında incelemek
mümkündür (İçduygu ve Biehl, 2012; İçduygu, 2009). Türkiye’deki düzenli
göçmen topluluğunu geçerli bir iş sözleşmesi ile Türkiye’de çalışan yabancılar,
kalifiye iş gücünün bir parçası olan profesyoneller ve öğrenciler oluşturur.
Kalifiye olmayan işlerde geçerli bir is sözleşmesi ile çalışan göçmenlerin
çoğu Bulgaristan, Azerbaycan, Rusya Federasyonu, Irak, Afganistan gibi
ülkelerden gelirken kalifiye işlerde çalışan yabancıların çoğu Almanya ve
Birleşik Krallık’tan gelenlerdir. Bunun yanı sıra, Türkiye’de eğitimlerini
sürdürmeye gelen öğrenciler, Arnavutluk, Afganistan, Bulgaristan, Romanya,
Azerbaycan ve Türkmenistan gibi ülkelerden gelenlerdir.
ÖZGÜR GÜNEŞ ÖZTÜRK
121
Türkiye’de yaşayan düzensiz göçmenleri ise, oturma ve çalışma izni
olmadan ülkede yaşayan ve çalışan göçmenler, herhangi bir Avrupa ülkesine
geçmek için Türkiye’ye gelen fakat henüz ülkede yaşayan göçmenler ve
sığınma talebi reddedilen göçmenler oluşturur (İçduygu ve Aksel, 2012).
1990’ların başlarından itibaren ağırlıklı olarak Bağımsız Devletler Topluluğu
ülkelerinden Türkiye’ye çalışmak için gelen göçmen işçiler bu düzensiz göçün
önemli bir bölümünü oluşturur. Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan, Moldova,
Romanya, Ukrayna ve Rusya Federasyonu vatandaşları bu göçmen grubu
arasındadır. AB’nin sıkı sınır kontrolleri ile karşılaştırıldığında, Türkiye’nin
daha esnek bir vize uygulamasının olması ve kayıt dışı ekonominin
büyüklüğü, Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile kendini gösteren ekonomik
sıkıntılar karşısında yeni işgücü pazarları arayan bu ülke vatandaşları için
Türkiye’yi oldukça cazip bir ülke haline getirmiştir.
İspanya′da yaşayan göçmenlerin önemli bir bölümünün düzensiz, çoğu
zamanda sosyal güvenceleri olmadan asgari bir gelir sağlamak için çalıştıkları
önceki bölümlerde ifade edilmişti. Türkiye′deki durumun ise daha karmaşık
olduğu söylenebilir. Düzenli göç olarak adlandırdığımız ve Türkiye′de oturma
ve çalışma izni olan yabancıların nüfusuna oranla çok daha kalabalık olan,
ülkeye yasadışı yollarla girmiş ya da çalışma izninin süresi dolmuş göçmenler,
sosyal güvenceleri olmadan ağır koşullar altında, uzun ve düzensiz çalışma
saatlerini kabul etmek zorunda kalarak, inşaat, ev işleri, tekstil, hizmet, turizm
ve tarım gibi sektörlerde çalışmaktadırlar (İçduygu&Biehl, 2012; İçduygu ve
Aksel, 2012; İçduygu, 2009). Bu kaçak göçmenlerin önemli bir bölümünü
oluşturan kadınlar, yine İspanya′da olduğu gibi sınır dışı edilme korkusu ile
çalışma koşulları oldukça kötü hane içi işlerde çalışmaktadırlar. İspanya′da
bu grubu oluşturan göçmen kadınların çoğu Güney Amerika ülkelerinden
gelirken Türkiye′de daha çok eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
ülkelerinden gelenlerdir (Toksöz ve Ünlütürk, 2012:89).
Diğer yandan düzensiz göç hareketleri kapsamında sayılacak diğer
grup, Türkiye’yi bir Avrupa ülkesine ulaşmak için geçiş ülkesi olarak
kullanan, çoğunluğu Irak, İran, Pakistan, Mauritius, Somali ve Suriye’den
gelen göçmenlerin oluşturduğu gruptur. Bu göçmenlerin çoğunluğu insan
kaçakçılığı ile Türkiye’nin İran ve Suriye sınırlarından Türkiye’ye giriş
yapmakta ve ülkeden ayrılırken Ege Denizi veya kara yoluyla Yunanistan’a
veya Bulgaristan’a geçmeye çalışmaktadırlar. Bu göçmenler Türkiye’de
yaşadıkları süre boyunca büyük şehirlerde buldukları herhangi bir işte
çalışarak hayatta kalma mücadelesi vermektedirler35 (İçduygu ve Biehl, 2012;
İçduygu ve Aksel, 2012).
Dünyanın gündeminde olan ve mülteci krizi olarak adlandırılan sığınmacı
göçü Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı diğer göç akımını oluşturmaktadır.
Özellikle Suriye iç savaşının başladığı 2011 yılından itibaren Türkiye çok
122
İSPANYA GÖÇ POLİTİKALARI
yoğun bir Suriyeli mülteci akınına uğramıştır. Birleşmiş Milletler Mülteci
Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) 11 Nisan 2016 tarihli verilerine göre
(Inter-agency Information Sharing Portal, n.d.) Türkiye′de 2.749.140 Suriyeli
sığınmacı misafir statüsünde yaşamaktadır. Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı’nın (AFAD) son rakamlarına göre 263.383 bin göçmen 25 geçici
barınma merkezinde barınmaktadır36. Türkiye-Suriye sınırına yakın bulunan
Hatay ilinde beş, Gaziantep’te dört ve Şanlıurfa’da üç adet AFAD kampı
bulunmaktadır. Kilis dışında kalan ve bu sınıra yakın diğer bütün kentlerin
her birinde birer kamp bulunmaktadır37. Nüfusbilim Derneği’nin Güncel
Nüfus Tartışmaları Çalışma Grubu’nun Mart 2016’da yayınladığı raporda
da38 altı çizildiği gibi, konuya ilişkin önemli sorunlardan biri göçmenlerin
sayısına, yaşadıkları yerleşim yerlerine ve yaşam koşullarına ilişkin güvenilir
veri olmaması sorunudur. Suriyeli göçmenler geçici koruma statüsüne sahip
olduklarından kaynaklı geçici çalışma hakkına sahiptirler (Nüfusbilim
Derneği, 2016:26).
Suriyeli sığınmacıların dışında, IŞİD’in (Irak Şam İslam Devleti) Irak’ın
kuzeyindeki Şengal bölgesinde Ezidiler’e yönelik gerçekleştirdiği saldırının
sonucunda Türkiye’ye giriş yapmış Ezidilerin çok büyük bir bölümü
Diyarbakır Belediyesi’nin kontrolündeki Fidanlık Mülteci Kampı′nda
yaşamaktadır. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin verdiği bilgilere göre
kampta 1500’ün üzerinde Ezidi sığınmacı yaşamaktadır. Bu grup AFAD
kamplarında barınamadıklarından ve çoğunluğu geçici koruma statüsüne
sahip olmadıklarından ötürü Suriyeli sığınmacıların sahip oldukları geçici
çalışma hakkına sahip değillerdir ve sağlık hizmetlerinden yararlanmaları
mümkün olmamaktadır39.
Her ne kadar İspanya bugüne kadar benzer hacimde bir mülteci akını
ile karşılaşmamış olsa da, iki ülkenin göç hareketleri tarihçesinde öne çıkan
ilk benzerlik göç veren ülkelerden, hem transit hem de hızla ve yoğun bir
biçimde göç alan ülke konumuna geçmiş olmalarıdır. Her ne kadar bu
çalışmada incelenmese de, söz konusu benzerliğin tüm dünyayı etkileyen
sosyoekonomik koşulların dışında, iki ülkenin siyasi tarih bağlamında
benzeşmelerinden de kaynaklı olduğu söylenebilir. Her iki ülkede de ulusdevlet yaratma ve demokrasiyi inşa edip pekiştirme sürecinin, özellikle
ulusal azınlıklar ve devlet arasında yaşanan çok ciddi sorunlardan kaynaklı,
oldukça sıkıntılı geçmiş ve geçmekte olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır
(McLaren, 2008). Bu iki ülkenin göç olgusu ile karşılaşmalarını ve bu olguyu
yönetiş biçimlerini bu siyasi bağlamdan bağımsız düşünmek bir eksiklik
yaratacaktır.
Her iki ülkede de göç politikalarının gelişimi, göç olgusunun ilk evrelerinde
konunun ciddiyetinin tam olarak anlaşılmadığı, sonrasında ise artan göçe
yönelik tepkilerin şekillendirdiği bir yapıya işaret etmektedir. İspanya, göç
ÖZGÜR GÜNEŞ ÖZTÜRK
123
politikalarını geliştirirken göçmenleri işçi olarak ele almış ve önemli bir
bölümünün ülkede kalıcı olmayacağı öngörüsüyle hareket etmiştir. Türkiye
de, İspanya gibi ulusal göç politikalarını henüz tam anlamıyla geliştirmemiş
olmakla birlikte40, göçmenleri ve mültecileri tıpkı bundan otuz sene öncesinde
İspanya’nın algıladığı gibi ülkede kalıcı olmayan bireyler olarak görmektedir
(Toksöz ve Ünlütürk, 2012:85-86). Öte yandan AB ile yapılan mültecilerin
geri kabulüne ilişkin anlaşmalar, Türkiye’de göç politikasının uluslararası
siyasi hesaplamaları temel alarak şekillendiğini göstermektedir. Göçmenleri
ve mültecileri ülkeyi kısa ya da orta vadede terk edecek bireyler olarak görmek,
bu bireylerin topluma entegrasyon sorunsallarının görmezden gelinmesine
sebep olmaktadır. Türkiye de tıpkı İspanya örneğinde olduğu gibi göç yönetimi
konusunda Türkiye’nin AB’ye katılım sürecini sağlayacak adımları ve AB’nin
sıkı sınır kontrolüne zemin sağlayan yasaları esas almaktadır. Bu durum, her
zaman ülkedeki kurumların aynı hızda ve etkin bir biçimde dönüşmesine, göç
yönetişimini sağlayacak kurumların ivedilikle oluşturulması ve göçmenlerin
topluma entegrasyonunu kolaylaştıracak çalışmaların yapılmasına doğrudan
neden olmamaktadır. Göç politikalarının her iki ülkedeki gelişimlerindeki
diğer bir ortak nokta da, sınır kontrollerinin haricileştirilmesi konusudur.
Sınırlarını güçlendirerek yasa dışı göçü engellemeye çalışan AB son dönemde
göç hareketlerini henüz kendi sınırlarına doğru yola çıkmışken engellemeyi
amaçlayan bir dizi yeni metot geliştirmiştir. Bu ortaklaşmada iki ülkenin
konumu farklılık göstermektedir: İspanya kendi sınırlarını yasadışı göçe
karşı korumak amacıyla Fas ile yeniden kabul anlaşmaları imzalarken,
Türkiye son süreçte AB sınırlarını yasadışı göçe karşı korumak ve Avrupa’ya
geçmeye çalışan göçmen ve mültecileri sınırları içerisinde konuk ederek hem
maddi kazanç sağlamakta hem de kendi vatandaşlarına vize muafiyeti gibi
kazanımlar elde etmektedir (İçduygu ve Biehl, 2012:4-5).
SONUÇ
Bu çalışmada İspanya’nın göç ve entegrasyon politikaları, AB göç
politikalarının tarihsel dönüşümü bağlamında incelenmiş ve bu politikaların
kadın ve erkek göçmenleri hangi şekillerde tahakküm altına aldıkları genel
hatları ile tartışılmıştır. Çalışmanın başında belirtildiği gibi bu analizin,
düzensiz göç akımlarının hedefinde olan ve büyük ölçekli sığınmacı göçü ile
yakın zamanda yüzleşen Türkiye’nin geliştirdiği ve gelecekte geliştireceği göç
politikalarını tartışmak için yerinde bir zemin olması beklenmektedir.
Göç olgusunun küresel bir olgu olması ve neredeyse dünyada ki her
ülkenin göç akımlarının hedefi olması genel durumunun yanı sıra, İspanya
ve Türkiye’nin göç olgusu ile yüzleşme biçimleri arasında önemli benzerlikler
vardır. Göç akımlarının bu ülkelere yöneldikleri dönemler ve buna bağlı olarak
124
İSPANYA GÖÇ POLİTİKALARI
siyasal ve sosyoekonomik koşulları farklılık gösterse de her iki ülkede de göç
olgusuna ilk kurumsal yaklaşımlar oldukça benzeşmektedir.
Bu benzerliklere her iki ülkenin çokkültürlü, çeşitli etnik ve ulusal
kimliklerin bir arada yaşadığı toplumsal yapısı, kayıt dışı ekonominin
büyüklüğü ve cinsiyete dayalı iş bölümünün uluslararasılaşması durumlarına
her iki ülkenin de iyi birer örnek olmaları eklenmelidir. İspanya, 2012 yılında
gerçekleştirdiği ve göçmenlerin ücretsiz sağlık hakkını çalışma şartına
bağlayan yasal değişiklik ile insan hakları mücadelesi bağlamında geriye
düşmüş, göçmenlere ve sığınmacılara kamu hizmetleri sunmayan Türkiye ile
benzeştiği bir başka boyutun ortaya çıkmasına neden olmuştur41.
Bu çalışmanın bütününde genel olarak ifade edilen iki ülke arasındaki tüm
benzerlik ve farklılıklar öz dinamikleriyle ele alınarak incelenmelidir. Coğrafi
konumundan ötürü göç olgusu ile yüzleşmeleri arasındaki benzerliklerin
analizi, etnik ve ulusal çoğunluklu toplumsal gerçekliğinin yönetimi ve
uluslararası göç karşısındaki kurumsal tavrı çerçevesindeki karşılaştırmalı
analizden farklı yöntemler gerektirmektedir.
Her koşulda, Türkiye’ye göç olgusunu yönetme sürecinde dikkate değer
bir model olacak olan, İspanya’nın hali hazırda yürüttüğü göç ve entegrasyon
politikaları değil, esasında, İspanya ve Türkiye’nin göç olgusu ile karşı karşıya
gelmeleri bağlamındaki benzerlikler ve farklılıkların ayrıntılı bir biçimde
incelenmesi ve İspanya’nın bu politikalarını oluştururken attığı doğru ve
yanlış42 adımları irdeleyen analizin kendisi olacaktır.
Aynı zamanda her iki ülkedeki uluslararası göç yönetimi sorunsalını,
bu ülkelerin çokkültürlü ve etnik çeşitlilikli toplumsal gerçeklikleri ve bu
durumu yönetmekteki sorunları bağlamında karşılaştırmalı bir biçimde
incelemek var olan ve olası başka toplumsal sorunların analizine önemli
katkılar sağlayacaktır.
Notlar
1.
Sassen (1996) Kısıtlayıcı bu politikaların günümüzdeki zaferinin hareket
özgürlüğüne modern bir saldırı olduğunu iddia eder.
2.
Öte yandan birçok nedenden ötürü AB ülkelerine yönelen göç dalgaları
önlenemez niteliktedir. Her şeyden önce, demokratik toplumlar, göçmenleri
ülkelerine sığınmak zorunda bırakan bir takım durumları göz ardı edemezler.
Kendi ülkelerinden kaçıp başka ülkelere sığınmak zorunda kalan insanların,
mülteci olma hakkı, 1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967 New York Sözleşmesi
ile güvence altına alınmıştır. Aynı zamanda, kişilerin aile bütünlüğünü
sağlamak adına, herkesin ülke dışında yaşayan aile bireyleri ile birleşme hakkı
vardır. Sadece bu iki koşul bile tek başına Avrupa’nın kendisine yönelen göçü
durduramayacağının adeta kanıtıdır (Arango, 2005:19).
ÖZGÜR GÜNEŞ ÖZTÜRK
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
125
Sadece iki Avrupa kıta ülkesi olana İrlanda ve İngiltere Birleşik Krallığı Schengen
sisteminin dışında kalmışlardır. Avrupa’nın tüm ülkelerinde Schengen vizesi
ile seyahat edebilen yabancılar bu iki ülkeye giriş yapabilmek için ayrıca vizeye
başvurmak durumundadırlar.
11 Eylül 2001 tarihinde New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan
terörist saldırıların başlıca ABD olmakla birlikte tüm dünya ülkelerinin güvenlik
algılamalarını değiştirmiştir. AB’nin kararları da bu bağlam unutulmadan ele
alınmalıdır.
Bu yüzyılın en önemli düşünürlerinden olan Jurgen Habermas, AB’yi postulusal bir araç olarak düşünür. Habermas’a göre, AB sadece Avrupa ulusdevletlerinin liberal ve sosyal-demokrat geçmişine sahip çıkmakla kalmayacak,
onu pekiştirecek ve bu devletlerin geçmişte başarısız olduğu içe ve dişa dönük
yabancı düşmanlığından ve etnik merkezcilikten kaçınacaktır (Mccormick,
2015:186). Bu hedefin gerçekleşmesi için de en önemli adımlardan biri de bir AB
anayasasında tüm üye ülkelerin anlaşması ve tüm ülkelerin vatandaşlarının bir
AB vatandaşlığı bilincine ulaşmalarıdır: Bakınız: Habermas, J. (1996). Between
Facts and Norms. Contributions to a Discourse Theory of Law and Democracy,
Cambridge: The MIT Press.; Habermas, J. (1999). The Inclusion of the Other.
Studies in Political Theory, Cambridge: The MIT Press.
Bakınız örneğin: (De Lucas, 1993); (De Lucas, 2013); (Silveira, 2003); (De León
Villalba, 2003).
Entegrasyon politikalarına ilişkin bu üç farklı model üzerine olan tartışmalar için,
bakınız: (Kymlicka, 1998); (Joppke, 2007); (Castles, 1995); (Modood, 2005).,
Bakınız: (Banting ve Kymlicka, 2013); (Kymlicka, 2010).
UNESCO’nun 2008 yılında hazırladığı Kültürel Çeşitlilik Dünya Raporu’nda da
çok-kültürcü modelden entegrasyon modeline doğru bir geçiş yapılması gerektiği
üzerine fikir birliği vardır (Kymlicka 2012: 213).
Demokratikleşme sürecine yönelik tartışmalar için, bakınız: (Tilly, 2007);
(Fontana, 2014) (Solanes ve Molinero, 2014).
Geçerli bir ikamet iznine sahip olan yabancılar için bakınız: (Ministerio De
Empleo Y Seguridad Social, 2016).
İspanya′da diktatörlük sonrası kabul edilen ilk anayasa olan 1978 Anayasası′nda,
dikkate alınan tek göçmen kitlesi ülkeye geri dönüşleri hedeflenen ülke
dışında yaşayan İspanya vatandaşları idi. Yine bu anayasa ile öngörülen ve
özerk bölgeler (topluluklar) ile merkezi hükümet arasındaki siyasi iktidar
dağılımına karşın, 149.1.2 sayılı Anayasa maddesi, vatandaşlık; göç, yabancılar
ve sığınmacılar ile ilgili meseleleri sadece merkezi hükümetin iktidar alanı
olarak tanımlamıştır.
İspanyol İşçi Sosyalist Partisi (PSOE-Partido Socialista Obrero Español), 28 Ekim
1982’de kutlanan ikinci demokratik seçimlerde oyların %48,11’ini alarak mutlak
meclis çoğunluğunu elde etmiştir.
İspanya′da yabancıların hak ve özgürlükleri hakkındaki 1 Temmuz tarihli 7/1985
sayılı Anayasa Maddesi 1 Şubat 2000 tarihine kadar yürürlükte kalmıştır (Ley
Orgánica sobre derechos y libertades de los extranjeros en España, 1985).
126
İSPANYA GÖÇ POLİTİKALARI
15. Real Decreto 155/1996, de 2 de febrero, por el que se aprueba el Reglamento
de ejecución de la Ley Orgánica 7/1985: https://www.boe.es/boe/dias/1996/02/23/
pdfs/A06949-06977.pdf
16. 2000 ve 2007 yılları arasında, İspanya 439.002 yabancı gözaltına alındı (Silveria,
2011). Avrupa’da toplam 280 adet yasadışı göçmenlerin tutuklanıp göz altında
tutuldukları merkez (Identification and Expulsion Centres) bulunmaktadır. Bu
merkezlerin 7 tanesi İspanya’da bulunmaktadır: Algesires, Las Palmas de Gran
Canària, Madrid, Múrcia, Santa Cruz de Tenerife, València ve Barcelona. Kamu
şikayetlerini gözlemleyen bir yüksek komiserlik olan “Defensor del Pueblo”’nun
2013 yılındaki verilerine göre İspanya’daki merkezlerde tutuklu bulunan 9002
yabancının %52’si sınırdışı edilmiştir (Servicio Jesuita a Migrantes España,
2015).
17. Bakınız: http://www.empleo.gob.es/es/Guia/leyes/OTAS171305.htm
18. İspanyolcası “Las comunidades autónomas” olan özerk topluluklar için özerk
bölge demek uygun görülmüştür.
19. Örneğin Katalan Özerk Bölgesinin Entegrasyon Planları için bakınız: Generalitat
de Catalunya Departament de Benestar i Família Secretaria per a la Immigració,
1993; Generalitat de Catalunya Departament de Benestar i Família Secretaria per a
la Immigració, 2001; Generalitat de Catalunya Departament de Benestar i Família
Secretaria per a la Immigració, 2005, Generalitat de Catalunya Departament de
Benestar i Família Secretaria per a la Immigració, 2010; Generalitat de Catalunya
Departament de Benestar i Família Secretaria per a la Immigració, 2014.
20. Katalan ulus kimliğinin kuruluşu ve bunun Katalonya’da yaşayan göçmenler ile
ilişkisi üzerine bakınız: Candel, 2008; Lladonosa, 2013.
21. 16/2012 sayılı İspanya’da sağlık hakkını düzenleyen yasa ile göçmenlerin
ücretsiz sağlık sigortası hakkından faydalanmaları yasal olarak çalışıyor olmaları
ile kısıtlandırılmıştır (Real Decreto de medidas urgentes para garantizar la
sostenibilidad del Sistema Nacional de Salud y mejorar la calidad y seguridad de
sus prestaciones, 2012).
22. Bu dışlama İspanya’da ikamet eden AB üyesi ülkelerin vatandaşları etkilemez.
Maastricht Antlaşması’nin (1992) kabul edilmesinden bu yana, Avrupa
vatandaşları yerel konseyler ve Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oy kullanma
hakkına sahiptirler.
23. Bu durumun karşıtı bir biçimde, İspanya, ulusal azınlıklar söz konusu oldugunda,
Belçika, Kanada, Finlandiya ve İsviçre gibi çokkültürcü politikaları benimseyen
ülkeler arasındadır (Banting ve Kymlicka, 2003). İspanya’da çokkültürlücü
politikalar için bakınız: Zapata-Barrero, 2004; Zapata-Barrero, 2003; Arango,
2003.
24. Intersectionality kavramı ırk, cinsiyet, sınıf, gibi farklı tahakküm sistemlerinin
arasındaki ilişkileri anlamak ve açıklamak için ilk kez Crenshaw tarafından
1989’da kullanılmıştır (Crenshaw, 1991).
25. Bu alandaki analizler için bakınız: Davis, 1983; Hooks, 1982; Mohanty, 2003.
26. Devletlerin doğum kontrolü politikaları, kadın istihdamına ilişkin politikaları,
göç kontrolü politikaları ya da bakıma muhtaç insanların durumuna ilişkin
ÖZGÜR GÜNEŞ ÖZTÜRK
127
yasal mevzuat kadınların yaşamlarını doğrudan etkiler. Bunun yanı sıra, bu
politikaların tamamı devletlerin göç politikalarını doğrudan etkiler (Dalla Costa,
2009:81).
27. “...the globalization of the economic world has caused enormous crisis within the
social reproduction of the populations of Africa, Asia and Latin America, and on
this basis, has settled a new international division of labour that takes advantage
of the work of women from these regions in benefit of the reproduction of
the “metropolitan” workforce. This means that women worldwide are being
“integrated” into the global economy as producers of labour not only locally but
also in industrialized countries, besides producing cheap goods for global export”
Federici, Silvia (2013:110). (Çeviri makalenin yazarına aittir).
28. İspanya′da refah devletinin yaptığı sosyal harcamalar Avrupa ortalamasının
oldukça altındadır. Ülkedeki refah sistemi, ailenin merkezi rolünün olduğu,
kamu ve sivil toplum kuruluşlarının sunduğu hizmetlerin kombinasyonuna
dayanmaktadır. İspanyol refah sistemi üzerinde tartışma ile ilgili bakınız:
Ferrera, 1996; Moreno, 2006; Moreno, 2009; Katrougalos, 1996; Trifiletti, 1999.
29. 2012 yılında, kanun hükmünde bir kararname ile hane içi işlerde çalışan işçilerin
özlük haklarını genel sosyal güvenlik rejimi içerisine entegre etme niyetiyle
harekete geçildi. Ancak, bu işçilerin çoğu hala kayıt dışı ekonomisinde çalışmak
zorundalar. Geçerli bir iş sözleşmesi ile genel sosyal güvenlik rejimine dahil
olanlar bile halen tüm özlük haklarına sahip değillerdir (Real Decreto de mejora
de gestión y protección social en el Sistema Especial para Empleados de Hogar y
otras medidas de carácter económico y social, 2012).
30. Müslümanlara karşı önyargılar Faslı kadınların düşük istihdam oranının tek
nedeni değildir. Bu kadınların çok büyük bir bölümü İspanya’ya daha önce göç
etmiş eşlerinin yanına, aile birleşimi yoluyla Fas’ın kırsal ve büyük kentlere göre
daha az gelişmiş kesimlerinden gelmişlerdir. Eşlerinin sahip olduğu çalışma
ve oturma iznine bağlı olarak sadece oturma izni ile İspanya’da yaşamaya
başlamaları onların çalışma hayatına katılmalarını zorlaştırmaktadır.
31. Bakınız: Barry, 1995; Barry, 1992; Gutiérrez ve de Ita, 2013; Iglesias Skulj, 2014;
Pallarés, 2007.
32. Türkiye vatandaşları AB ülkelerinde yaşayan ve herhangi bir üye ülkede doğmamış
göçmenlerin en büyük kısmını, yaklaşık 2,3 milyonunu oluşturmaktadır.
Türkiye’yi 1,9 milyon göçmen nüfusu ile Fas ve 1,1 milyon nüfusu ile Arnavutluk
takip eder (Bettin ve Cela, 2014).
33. Transit ülke tanımlaması üzerine önemli tartışmaların olduğunu söylemekte
fayda vardır. Terimin kullanımının sorunlu olduğu ve kullanımına eleştirel
bir yaklaşım geliştirmek gerektiğini iddia eden çalışmalar vardır. Terimin
kullanılmaya başlandığı 90lı yıllardan bu yana çok önemli toplumsal değişiklikler
yaşanmıştır ve bu değişiklikler transit ülke teriminin kullanımını tartışmaya
açmak zorunda bırakmıştır (Collyer, Düvell ve Haas, 2011).
34. 1934’de yasallaşan 2510 sayılı İskân Kanunu TC sınırları dışında yaşayan
Müslüman ve Türk nüfusun Türkiye’ye göçüne yasal bir zemin sağlamıştır. Bu
kanun TC tarihinin göç ve adından anlaşıldığı gibi yerleşimle ilgili ilk ulusal
kanunudur.
128
İSPANYA GÖÇ POLİTİKALARI
35. Türkiye’ye yönelen düzensiz geçiş göçü üzerine yapılmış iki anket çalışmasını
Uluslararası Göç Örgütü (IOM) 1995 ve 2003 yılları arasında gerçekleştirmiştir
(İçduygu, 2003; İçduygu ve Biehl, 2012; İçduygu ve Aksel, 2012).
36. AFAD Barınma merkezlerinde son durum: T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum
Yönetimi Başkanlığı, n.d.
37. Türkiye’deki Suriyeli Sığınmacılar, 2013 Saha Araştırması Sonuçları (AFAD)
https://www.afad.gov.tr/Dokuman/TR/60-2013123015491-syrian-refugees-inturkey-2013_baski_30.12.2013_tr.pdf
38. Nüfusbilim Derneği Gençlik Çalışma Grubu’nun Birleşmiş Milletler Nüfus
Fonu’nun mali katkıları ile hazırladığı “Genç Nüfusa Güncel Bir Bakış” konulu
rapor: Nüfusbilim Derneği, 2016.
39. Türkiye’de yaşayan Ezidilerin durumuna ilişkin bakınız: İltica ve Göç Araştırma
Merkezi, 2015; TİHV Ezidi Kampları Gözlem Sonuç Raporu Yayınladı, n.d.; Türk
Tabipler Birliği, 2016.
40. Yabancıların Türkiye’ye girişleri, Türkiye’de kalışları ve Türkiye’den çıkışları ile
Türkiye’den koruma talep eden yabancılara sağlanacak korumanın kapsamına
ve uygulanmasına ilişkin usul ve esasları ve İçişleri Bakanlığına bağlı Göç İdaresi
Genel Müdürlüğünün kuruluş, görev, yetki ve sorumlulukları düzenleyen
6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, 11.04.2013 tarih ve
28615 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir (Yabancılar ve
Uluslararası Koruma Kanunu, 2013).
41. Geçici koruma statüsüne sahip olan Suriyeli sığınmacılar bu grubun dışındadırlar.
42. Göç yönetimi bağlamında verilen kararların ve atılan adımların, kime göre, ne
zaman ve hangi koşullar altında ne kadar doğru ya da yanlış oldukları meselesi
başlı başına ayrı bir tartışma konusudur. Buna karşın göç olgusunu geçici bir
toplumsal durum gibi algılamak ve bu siyasi duruş ile politikalar geliştirmek;
dış politikasını olası sığınmacı göçünü gözden kaçırarak oluşturmak; istihdam,
sosyal güvenlik ve genel sağlık politikalarını ülkede yaşayan göçmenleri dikkate
almadan belirlemek ülkelerde yaşayan göçmenlerin hayatlarını doğrudan olumlu
ya da olumsuz olarak belirlerken, devletlerin gelecekte karşı karşıya kalacakları
toplumsal sorunların da habercisidir.
KAYNAKÇA
AFAD (2013). Türkiye’deki Suriyeli Sığınmacılar, 2013 Saha Araştırması Sonuçları.
Başbakanlık Yayınları. Ankara.
Alexanian, A.; Gutiérrez, S. L. ve Camarasa C. M. (2015). Fronteras difusas, víctimas
invisibles: Aproximación a la trata de seres humanos con fines de explotación laboral en
el servicio doméstico en España. Fundació Surt. Retrieved from: http://acciosocial.
org/wp-content/uploads/2015/07/Fronteras-difusas-victimas-invisibles_
Fundaci%C3%B3-SURT_projecteELAB.pdf
Arango, J. (2003). Europa, ¿una sociedad multicultural en el siglo XXI?: el caso de
España. Papeles de economía española, 98, 2-15.
ÖZGÜR GÜNEŞ ÖZTÜRK
129
Arango, J. (2005). Dificultades y dilemas de la política de inmigración. Arbor, 181(713),
p.17-25.
Arango, J. (2006). Europa y la inmigración: una relación difícil. Migraciones, nuevas
movilidades en un mundo en movimiento. Anthropos, Barcelona. p.91-111.
Banting K. ve Kymlicka W. (2003). Are Multiculturalism Policies Bad for the Welfare
State?, Dissent Fall 2003. p.59-66.
Banting, K., ve Kymlicka, W. (2013). Is there really a retreat from multiculturalism
policies? New evidence from the multiculturalism policy index. Comparative
European Politics, 11(5), 577-598.
Banting, K., ve Kymlicka, W. (Eds.). (2006). Multiculturalism and the Welfare
State: Recognition and Redistribution in Contemporary Democracies: Recognition and
Redistribution in Contemporary Democracies. Oxford: Oxford University Press. ISBN13: 9780199289172.
Barone, S. (2015). Los centros de internamiento de extranjeros (CIEs) entre control
migratorio y control social: una frontera interna y polimorfa. Revista de Dialectología
y Tradiciones Populares, vol. LXX, n.o 2, pp. 325-330, julio-diciembre 2015, ISSN:
0034-7981, eISSN: 1988-8457, doi: 10.3989/rdtp.2015.02.001.07
Barry, K. (1992). The Coalition against Trafficking in Women: History and Statements of
Purpose 1991-1992. State College (PA), CATW.
Barry, K. (1995). The Prostitution of Sexuality: The Global Explotation of Women. New York:
New York University Press.
Bettin, G., ve Cela, E. (2014). The evolution of migration flows in Europe and Italy.
Economia Marche-Journal of Applied Economics, XXXIII(1): pp.37-63.
Cachón, L. (2003). Inmigración y mercado de trabajo en España. Ciudadanía y
derechos sociales y políticos de los inmigrantes. Gaceta Sindical. Reflexión y Debate.
Confederación Sindical de Comisiones Obreras.
Candel, P. (2008). Els altres Catalans, Barcelona, 62.
Casas-Cortes, M. ve Cobarrubias, S. (2007). Drawing escape tunnels through borders:
Cartographic research experiments by European social movements. Mogel L and
Bhagat A (eds) An Atlas of Radical Cartography. Los Angeles: Journal of Aesthetics
and Protest Press. pp. 50–67.
Casas Cortes, M., Cobarrubias, S., ve Pickles, J. (2015). Riding Routes and Itinerant
Borders: Autonomy of Migration and Border Externalization. Antipode, 47(4),
pp.894-914.
Casas-Cortes, M., Cobarrubias, S., and Pickles, J. (2012). Re-bordering the
neighbourhood: Europe’s emerging geographies of non-accession integration.
European Urban and Regional Studies 20(1). pp. 37–58.
Castles, S. (1995). How nation states respond to immigration and ethnic diversity.
Journal of Ethnic and Migration Studies, 21(3), 293-308.
Collyer, M., Düvell, F., ve Haas, H. (2011). Critical approaches to transit migration.
Population, Space and Place, 18(4). pp. 407-414.
130
İSPANYA GÖÇ POLİTİKALARI
Crenshaw, K. (1989). Demarginalizing the intersection of race and sex: A black
feminist critique of antidiscrimination doctrine, feminist theory and antiracist
politics. University of Chicago Legal Forum, 1989. pp.139167.
Crenshaw, K. W. (1991). Mapping the Margins: Intersectionality, Identity Politics,
and Violence against Women of Color, Stanford Law Review, 43(6), 1241-1299.
Dalla Costa, M. (2009). Dinero, perlas y flores en la reproducción feminista. Madrid:
Ediciones AKAL. (Col·lecció: Cuestiones de antagonismo, Vol. 58). ISBN:
844602716X, 9788446027164
Davis, A. Y. (1983). Women, race, ve class. First Vintage Books Edition.
De León Villalba, F.J. (2003). Tráfico de personas e inmigración ilegal. Tirant lo Blanch,
Valencia.
De Lucas, J. (1993). Las razones de la exclusión: ¿Qué derechos para los extranjeros?.
Jueces para la Democracia, núm. 18, pp. 35-43.
De Lucas, J. (2013). Un problema jurídico y político, no de caridad (Sobre las políticas
Europeas de inmigración y asilo, tras los naufragios de octubre en Lampedusa),
Jueces para la Democracia, núm. 78, pp. 5-12.
European Commission. (2016, February 2). Global Approach to Migration and
Mobility. Retrieved from: http://ec.europa.eu/dgs/home-affairs/what-we-do/
policies/international-affairs/global-approach-to-migration/index_en.htm
Federici, S. (2013). Revolución en punto cero: trabajo doméstico, reproducción y luchas
feministas. Madrid: Traficantes de sueños. ISBN:978-84-96453-78-4.
Ferrera, M. (1996). The ‘Southern model’ of welfare in social Europe. Journal of
European social policy, (6), 17-37.
Fontana, L. C. (2014). La formació d’una identitat. Una història de Catalunya. Barcelona:
Editorial EUMO-Grup 62. (Col·lecció Referències). (Chapters: 10 and 11). ISBN:
9788497665261.
Foro para la Integración. (2016). Retrieved from: http://www.foroinmigracion.es/es/
index.htm
Garreta Bochaca. J. (2009). Sociedad multicultural e integración de los inmigrantes en
Cataluña: discursos y prácticas. Lleida: Publicaciones de la Universitat de Lleida. p.
1-32.
Generalitat de Catalunya Departament de Benestar i Família Secretaria per a la
Immigració. (1993). Pla Interdepartamental d’Immigració 1993-2000, Barcelona.
Generalitat de Catalunya Departament de Benestar i Família Secretaria per a la
Immigració. (2001). Pla Interdepartamental d’Immigració 2001-2004, Barcelona.
Generalitat de Catalunya Departament de Benestar i Família Secretaria per a la
Immigració. (2005). Pla Interdepartamental d’Immigració 2005-2008, Barcelona.
Generalitat de Catalunya Departament de Benestar i Família Secretaria per a la
Immigració. (2010). Pla Interdepartamental d’Immigració 2009-2012, Barcelona.
Generalitat de Catalunya Departament de Benestar i Família Secretaria per a la
Immigració. (2014). Pla de Ciutadania i Migracions: horitzó 2016, Barcelona.
ÖZGÜR GÜNEŞ ÖZTÜRK
131
Gutiérrez, R. I. H., ve de Ita, M. E. M. (2013). La trata de mujeres con fines de
explotación sexual como expresión de violencia en el capitalismo patriarcal.
Tecsistecatl, 4(15).
Habermas, J. (1996). Between Facts and Norms. Contributions to a Discourse Theory of Law
and Democracy, Cambridge: The MIT Press.
Habermas, J. (1999). The Inclusion of the Other. Studies in Political Theory, Cambridge:
The MIT Press.
Hooks, B. (1982). Ain’t I a Woman: Black Women and Feminism. South and Press Boston.
Iglesias Skulj, A. (2014) Trata de mujeres con fines de explotación sexual: análisis políticocriminal del artículo 177 bis del Código Penal. Editorial Tirant Lo Blanch.
I-Map. (n.d.). Interactive Map on Migration. Retrieved from: http://www.imapmigration.org/index.php?id=2 ve L=-1%27
Inter-agency Information Sharing Portal. (n.d.) Syria Regional Refugee Response.
Retrieved from: http://data.unhcr.org/syrianrefugees/country.php?id=224
International Center for Migration Policy Development (ICMPD). (2013, January).
The MTM Dialogue 2002-2012: a Multifaceted Approach. Retrieved from:https://www.
iom.int/files/live/sites/iom/files/What-We-Do/docs/The-MTM-Dialogue-20022012-en.pdf
International Center for Migration Policy Development (ICMPD). (n.d.). Mediterranean
Transit Migration Dialogue (MTM). Retrieved from: http://www.icmpd.org/ourwork/migration-dialogues/mtm/
Izquierdo, A. (coord.). (2006). Demografía de los extranjeros: incidencia en el crecimiento de
la población. Bilbao: Fundacion BBVA. ISBN-13:978-84-96515-24-6
İçduygu A. (2003). Irregular Migration in Turkey, IOM Migration Research Series
(Report No: 12), Cenevre:IOM Publication.
İçduygu, A. ve Aksel, D. B. (2012). Türkiye’de Düzensiz Göç. Uluslararası Göç Örgütü
Türkiye.
İçduygu, A. (2009). Türkiye’ye Yönelen Uluslararası Göç Hareketleri. (Ed). İçduygu,
A., Erder, S., ve Gençkaya, Ö. F. (2009). Türkiye’nin Uluslararası Göç Politikaları,
1923-2023: Ulus-devlet Oluşumundan Ulus-ötesi Dönüşümlere. pp. 222-265. MiReKoc
Araştırma Raporları 1/2014 TÜBİTAK 1001_106K291, Eylül 2009.
İçduygu, A. (2013). Turkey and International Migration, 2012-13. In Report Prepared
for The Annual Meeting of the OECD Expert Group on Migration.
İçduygu, A. ve Aksel, D. B. (2013). Turkish Migration Policies: A Critical Historical
Retrospective. Perceptions, 18(3). p.167.
İçduygu, A. ve Biehl, K. (2012). Türkiye’ye Yönelik Göçün Değişen Yörüngesi. (Ed).
İçduygu, A. (2012). Kentler ve Göç: Türkiye, İtalya, İspanya örnekleri. İstanbul:
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
İltica ve Göç Araştırma Merkezi. (2015). Şırnak, Siirt, Batman ve Diyarbakır’da Yaşayan
Ezidi Mülteciler Raporu ve Bulgaristan Sınırına Yığılma Nedenleri. Retrieved from:
http://www.igamder.org/wp-content/uploads/2015c/Ezidi.pdf
132
İSPANYA GÖÇ POLİTİKALARI
Joppke, C. (2007). Beyond national models: Civic integration policies for immigrants
in Western Europe. West European Politics, 30(1), p.1-22.
Katrougalos, G. S. (1996). The south European welfare model: the Greek welfare
state, in search of an identity. Journal of European Social Policy, 6(1), 39-60.
Kymlicka, W. (1998). Finding our way: Rethinking ethnocultural relations in Canada
Toronto: Oxford university press.
Kymlicka, W. (2010). The rise and fall of multiculturalism? New debates on inclusion
and accommodation in diverse societies. International social science journal, 61(199),
97-112.
Kymlicka, W. (2012, February). Multiculturalism: Success, Failure, and the Future.
Migration Policy Institute.
Ley Orgánica sobre derechos y libertades de los extranjeros en España, 7/1985 § 1
(1 Temmuz 1985). Retrieved from: http://www.boe.es/boe/dias/1985/07/03/pdfs/
A20824-20829.pdf
Ley Orgánica 39/2006, de 14 de diciembre, de Promoción de la Autonomía Personal y
Atención a las personas en situación de dependencia. (14 Aralık 2006). Retrieved
from: https://www.boe.es/buscar/doc.php?id=BOE-A-2006-21990
Lladonosa, M. (2013). La construcció de la catalanitat. Evolució de la concepció
d’Identitat Nacional a Catalunya 1860-1990. Lleida: Revista Espai/tempsUniversitat de Lleida.
López-Sala, A. (2014). La inmigración irregular en Ceuta y Melilla en 2014: Prácticas
de control y debate público. Anuario de la Inmigración en España 2014. Barcelona:
CIDOP. Edicion 2015, p. 170-191. ISSN: 1888-251X.
Mccormick, J. P. (2015). Weber, Habermas ve Avrupa Devletinin Dönüşümü. Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları. ISBN:9786053323679
McLaren, L. M. (2008). Constructing democracy in Southern Europe: a comparative analysis
of Italy, Spain and Turkey. Routledge.
Ministerio De Empleo Y Seguridad Social. (2016). Exranjeros Residentes en España.
Rertrieved
from:http://extranjeros.empleo.gob.es/es/Estadisticas/operaciones/
con-certificado/201512/Residentes_Principales_Resultados_31122015.pdf
Ministerio de Trabajo e Inmigración. (2011). Plan Estratégico de Ciudadanía e Integración
2011-2014.Retrieved
from:
http://extranjeros.empleo.gob.es/es/Programas_
Integracion/Plan_estrategico2011/pdf/PECI-2011-2014.pdf
Ministerio de Trabajo e Inmigración.(2007). Plan Estratégico de Ciudadanía e Integración
2007-2010. Retrieved from: http://extranjeros.empleo.gob.es/es/Programas_
Integracion/Plan_estrategico/pdf/PECIDEF180407.pdf
Modood, T. (2005). Remaking multiculturalism after 7/7. Open Democracy, 29(7).
Mohanty, C. T. (2003). Feminism without borders: Decolonizing theory, practicing solidarity.
Duke University Press, Zubaan Books.
Monteros Obelar, S. (2008). La violencia de las fronteras legales: violencia de género
y mujer migrante. In: Laurenzo, P.; Maqueda, M. L.; Rubio, A. (Coords.) Género,
violencia y derecho. Valencia: Tirant lo blanch. ISBN13:9788498762273
ÖZGÜR GÜNEŞ ÖZTÜRK
133
Moraga, C., ve Anzaldúa, G. (Eds.). (2015). This bridge called my back: Writings by radical
women of color. SUNY Press.
Moreno, L. (2006). The model of social protection in Southern Europe. Revue française
des Affaires sociales, 5(5), 073-095.
Moreno, L. (ed.). (2009). Reformas de las políticas del bienestar en España. Siglo XXI de
España Editores.
Naïr, S. (2006). Y vendrán...: Las migraciones en tiempos hostiles. Barcelona: Planeta.
ISBN: 9788484531630.
Nicolás, D. J. (2009). Opinión pública y políticas de inmigración. In Zapata-Barrero, R.
(coord.) Políticas y gobernabilidad de la inmigración en España. Ariel. (Colección:
Ariel Ciencias Políticas). ISBN: 978-84-344-1838-7. p. 247-266
Nüfusbilim Derneği Gençlik Çalışma Grubu Raporu (2016). Genç Nüfusa Güncel
Bir Bakış. Raporu hazırlayanlar: Çavlin. A., Adalı, T. ve Kumaş. A. Ankara:
Nüfusbilim Derneği. ISBN: 978-605-85586-2-5 Retrieved from: http://www.
nd.org.tr/Custom/OdesisMc/NBD_Gencn%C3%BCfus_rapor.pdf
Observatorio Permanente de la Inmigración. (n.d.). Portal de Inmigración. Retrieved from:
http://extranjeros.empleo.gob.es/es/ObservatorioPermanenteInmigracion/
Pallarés G. J. (2007). Dones immigrants i treball sexual a Lleida. Publicacions de la
Universitat de Lleida.
Perales, J. A. S. (2012). Las cuatro crisis de la Unión Europea. Anuario CEIPAZ, (5), p.
51-84.
Pujol, J. (1976). La immigració. Problema i esperança de Catalunya. Barcelona: Nova terra.
Real Decreto de medidas urgentes para garantizar la sostenibilidad del Sistema
Nacional de Salud y mejorar la calidad y seguridad de sus prestaciones, 16/2012 §
1. (2012, April 20). Retrieved from: http://www.boe.es/boe/dias/2012/04/24/pdfs/
BOE-A-2012-5403.pdf
Real Decreto de mejora de gestión y protección social en el Sistema Especial para
Empleados de Hogar y otras medidas de carácter económico y social, 29/2012.
(2012, December 28). Retrieved from: http://www.boe.es/diario_boe/txt.
php?id=BOE-A-2012-15764
Real Decreto por el que se crea el Consejo Superior de Política de Inmigración,
344/2001 § 1 (4 Nisan 2001). Retrieved from:https://www.boe.es/diario_boe/txt.
php?id=BOE-A-2001-6821
Real Decreto 155/1996, de 2 de febrero, por el que se aprueba el Reglamento de
ejecución de la Ley Orgánica 7/1985. (1996, February 2) Retrieved from:https://
www.boe.es/diario_boe/txt.php?id=BOE-A-1996-4138
Real Decreto 557/2011, de 20 de abril, por el que se aprueba el Reglamento de la
Ley Orgánica 4/2000, sobre derechos y libertades de los extranjeros en España
y su integración social, tras su reforma por Ley Orgánica 2/2009. (20 Nisan
2011) Retrieved from:https://www.boe.es/buscar/pdf/2011/BOE-A-2011-7703consolidado.pdf
Sandoval, C. (2000). Methodology of the Oppressed. University of Minnesota Press.
134
İSPANYA GÖÇ POLİTİKALARI
Sassen, S. (1996). Losing control?: sovereignty in the age of globalization. Columbia
University Press.
Sassen, S. (2013). Inmigrantes y ciudadanos: de las migraciones masivas a la Europa fortaleza.
Siglo XXI España. ISBN-13: 978-8432316524.
Servicio Jesuita a Migrantes España. (2015). CIE y Expulsiones Exprés. Retrieved from:
https://cerremosloscies.files.wordpress.com/2011/12/informecie2014.pdf
Silveira, G. H. (2003). Inmigración y derecho: la institucionalización de un sistema
dual de ciudadanía. Revista Direito em Debate, 12. p. 9-57.
Silveira, G. H. (2011). Análisis de los datos de las personas extranjeras detenidas,
internadas y expulsadas en España, Grecia, Italia y Portugal 2000-2009. Revista
Crítica Penal y Poder. 2011, num. 19 1, September. OSPDH. Universitat de
Barcelona. p. 237-258.
Silveira, G., H. (2003), Inmigración y derecho: la institucionalización de un sistema
dual de ciudadanía, in Bergalli, R. (Coord.), Sistema penal y problemas sociales,
Tirant lo blanch, Valencia, pp. 539-576.
Sirkeci, İ. ve Yüceşahin, M. M. (2014). Editörden: Türkiye’de göç çalışmaları. Göç
Dergisi, 1(1), 1-10.
Solanes, P. Y., ve Molinero, C. (2014). La cuestión catalana: Cataluña en la transición
española. Grupo Planeta Spain.
T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı. (2013). Türkiye’deki
Suriyeli Sığınmacılar Saha Araştırması Sonuçları. Retrieved from: https://www.
afad.gov.tr/Dokuman/TR/60-2013123015491-syrian-refugees-in-turkey-2013_
baski_30.12.2013_tr.pdf
T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı. (n.d.). Barınma Merkezlerinde
Son Durum. Retrieval date: 04 Mayıs 2016. Retrieved from: https://www.afad.gov.
tr/TR/IcerikDetay1.aspx?ID=16 ve IcerikID=848
The Hague Programme. (2005). Official Journal of the European Union. Retrieved
from: http://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/?uri=URISERV:l16002
The Stockholm Programme. (2010). Official Journal of the European Union. Retrieved
from: http://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/?uri=URISERV:jl0034
TİHV Ezidi Kampları Gözlem Sonuç Raporu . (n.d.). Türkiye İnsan Hakları Vakfı.
Retrieved
from:
http://tihv.org.tr/tihv-iraktan-turkiyeye-kacan-ezidilerinkaldigi-kamplara-iliskin-raporunu-yayinladi/
Tilly, C. (2007). Democracy. Cambridge University Press. ISBN: 9780521701532. p.
146-160.
Toksöz, G. ve Ünlütürk U., Ç. (2012). Is migration feminized? A gender and ethnicitybased review of the literature on irregular migration to Turkey. In:Paçacı E.
S. ve Straubhaar, T. (Ed.). Turkey, migration and the EU. Hamburg Univ. Press,
Hamburg, pp. 85-11. ISBN 978-3-937816-94-4
Trifiletti, R. (1999). Southern European welfare regimes and the worsening position
of women. Journal of European social policy, 9(1), 49-64.
ÖZGÜR GÜNEŞ ÖZTÜRK
135
Türk Tabipler Birliği. (2016). Savaş, Göç ve Sağlık. Retrieved from: https://www.ttb.org.
tr/kutuphane/siginmacilar_rpr.pdf
Türkiye İstatistik Kurumu. (2015). İstatistiklerle Türkiye 2014. Ankara: Türkiye İstatistik
Kurumu.
Walters W (2002). Mapping Schengenland: Denaturalizing the border. Environment
and Planning D: Society and Space 20(5)ç p. 561–580.
Weber L (2006). The shifting frontiers of migration control. In Pickering S (ed.)
Borders, Mobility and Technologies of Control. Dordrecht: Springer, p. 21–45.
Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, 6284 § 28615 (2013). Retrieved from: http://
www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/04/20130411-2.htm
Zapata Barrero, R. ve Zaragoza, J. (2009). La gestión del derecho de voto de los
inmigrantes en España. In: Zapata-Barrero, R. (coord.) Políticas y gobernabilidad
de la inmigración en España. Ariel. (Colección: Ariel Ciencias Políticas). ISBN: 97884-344-1838-7. p. 139-164.
Zapata Barrero, R. (2000). Existe una cultura de la acomodación en España? Inmigración y
procesos de cambio en España a partir del 2000. Barcelona: Fundació CIDOB.
Zapata Barrero, R. (2002). L’Hora dels immigrants: esferes de justícia i polítiques d’acomodació.
Edicions Proa, SA. ISBN-13: 978-8473067379
Zapata Barrero, R. (2003). La ciudadanía de multiculturalidad: Procesos de cambios
de paradigmas. Anales de la Cátedra Francisco Suárez. Vol 37, (pp.173-199).
Zapata Barrero, R. (2004). Multiculturalidad e Inmigración. Madrid: Editorial Síntesis.
ASIN: B00KYS6GVU.
Zapata Barrero, R. (2005). Bases para interpretar la multiculturalidad en España. In:
V.V.A.A. Inmigración: un desafío para España. Fundación Pablo Iglesias. ISBN-10:
8495886138. p. 193-246.
Zapata Barrero, R. (2009). ¿Existe un enfoque propio de gestión de la inmigración?:
Fiolosofía práctica de la política de gobernabilidad en España. In: Zapata-Barrero,
R. (coord.) Políticas y gobernabilidad de la inmigración en España. Ariel. (Colección:
Ariel Ciencias Políticas). ISBN: 978-84-344-1838-7. p. 309-330.
Zapata-Barrero, R. (2004). Inmigración, innovación política y cultura de acomodación en
España. Barcelona: Fundació CIDOB.

Benzer belgeler