Opera ve Performans - Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü

Transkript

Opera ve Performans - Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
Sanat Dergisi
Sayı
5
TÜRKİYE'DE BALE
DÜNYA VE TÜRKİYE
PRÖMİYERİ İLE
ANNE BEN
EVLENİYORUM
AVRUPA'DA TÜRK
ESİNTİLERİ:
ZAİDE
MELİH ÖZTÜRK İLE
ALİ BABA & 40
FAUST OPERASI
ÜZERİNE
REJİSÖR RECEP AYYILMAZ İLE SÖYLEŞİ
Kapak Fotoğrafı: İSTANBUL DOB - FAUST OPERASI
İçindekiler
Akdeniz Opera ve Bale Kulübü
Derneği
Adına İmtiyaz Sahibi - Dernek
Başkanı
Fazıl Tütüner
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
A. Vahap Kokulu
Sanat Dergisi
Yayın Yönetmeni
İhsan Toksöz
Yardımcı Yayın Yönetmeni
Demet Şaman Tarlakazan
Reklamlar ve Finans Kaynakları
Bengü Yılmazer Hadra
Sayman
Eyüp Dinç
Sanat Etkinlikleri
Mine Yalçın
Yayın Kurulu
Demet Şaman Tarlakazan
Bengü Yılmazer Hadra
Mine Yalçın
Yayına Hazırlık
MERSİN
Kapak ve Sayfa Tasarımı
Burçin Keseci
Baskı
Güven Ofset Ltd. Şti.
Uray Caddesi No:25/A Mersin
Tel: 0324 238 28 80 - 237 27 80
Basım Tarihi - 10.03.2016
06-09
TÜRKİYE'DE BALE
Akdeniz Opera ve Bale Kulübü Derneği
The Association of Mediterranean Opera and Ballet Club
Bahçe Mh. 4606 Sk. İstiklal İşhanı Kat:2 Mersin
Tel: 0324 238 86 80
[email protected] • www.akob.org
Bağışlarınız için: İŞ BANKASI
Uray Şubesi (6607) - Hesap No: 959250
IBAN: TR69 0006 4000 0016 6070 9592 50
Donations: İŞ BANK - Uray Branch
IBAN: TR69 0006 4000 0016 6070 9592 50
BIC: ISBKTRISXXX
10-13
DOB ANKARA
ANNE BEN EVLENİYOUM
20-22
DOB İZMİR
AVRUPA'DA TÜRK
ESİNTİLERİ
ZAİDE
14-17
DOB İSTANBUL
FAUST OPERASI ÜZERİNE
23-26
DOB MERSİN
MELİH ÖZTÜRK İLE
ALİ BABA & 40
Peykan Demirkaya
Mine Yalçın
18-19
GOUNOD VE FAUST
KONULARINDA KISA BİR
DERLEME
27-28
OPERA VE
PERFORMANS
Ayça Nur Kip Akyol
Faruk Yener
Dergimize gönderilen yazı ve görseller yayınlansın
ya da yayınlanmasın iade edilmez.
Yayınlanan yazıların içeriğinden yazarlar sorumludur.
3 Opera•Bale
BAKİ KALAN BU
KUBBEDE
BİR HOŞ SEDA İMİŞ!
İhsan Toksöz
N
[email protected]
e çabuk akıp geçiyor zaman.
Dergimizin ilk sayısını geçen Mart
ayında çıkarmıştık. Bir yıl olmuş.
AKOB dergimiz ise 34. sayısı ile
altıncı yılını doldurdu. Yazımızın
başlığına bir göndermede bulunacak
olursak, Devlet Opera ve Balesi’nin “hoş sedaları” yıllardır
bu kubbede yankılanıyor. Akdeniz Opera ve Bale Kulübü
olarak bizim de etkinliklerimizle bir nebze “seda”mız varsa bu
kubbede, ne mutlu bize…
DOB Genel Müdürlüğü tarafından bu yıl 5. si düzenlenecek
olan Uluslararası İstanbul Bale Yarışması için geri sayım
başladı. DVD başvuruları 30 Mayıs 2016 tarihine kadar
sürecek. Bu vesileyle dergimizde “Türkiye’de Bale” başlığı
ile ülkemizde balenin gelişmesinin bir özet tarihini vermek
istedik. Cumhuriyetin ilanından hemen sonraki dönemde
1930 yıllarında başlayan etkinlik ve çalışmalar, Dame Ninette
de Valois’in 1947 yılında İstanbul’da açtığı ilk bale okuluyla
taçlanıyor. Yazının birinci bölümü bizleri 1970’li yılların
başına kadar getiriyor. İkinci bölümü gelecek sayımızda
yayınlayacağız.
Rejisör Fuat Hacıyev ve eserin libretto ve müzik
düzenlemelerini yapan eşi Zamina Hacıyeva, Rauf Hacıyev’in
bestelediği “Anne Ben Evleniyorum” operetinin Türkiye’de
sahnelenmesi hakkında bilgi veriyorlar bizlere. Eserin Türkiye
prömiyeri Ankara DOB tarafından 31 Ocak 2016 tarihinde
yapıldı. Diğer temsiller 8 Mart’ta ve 27 Mart’ta.
Peykan Demirkaya, İstanbul DOB’da sahnelenen “Faust”
Operası üzerine rejisör Recep Ayyılmaz ile bir söyleşi
yaptı sizin için. Eser İstanbul’da ilk kez 1975-76 sezonunda
sahnelenmiş. 1992-1993 sezonunda tekrar sahnelenmiş. DOB
İstanbul 1992-1993 katalogundan aldığımız Sayın Faruk
Yener’in “Gounod ve Faust Konularında Kısa Bir Derleme”
başlıklı yazısını da dergimizde okuyacaksınız.
Opera•Bale 4
Mozart’ın “Zaide” operasının İzmir Prömiyeri 2 Nisan 2016
tarihinde yapılacak. “Avrupa’da Türk Esintileri Ya da Kurtarma
Operalarının Başlangıcı: Zaide “yazısında, Türklerin I: ve II.
Viyana kuşatmaları sonrasında Türk kültür ve yaşantısını ele
alan, sultan ya da paşanın hümanizmi, yardımseverliği gibi
konuların ele alındığı oyunların yazıldığı veya operaların
bestelendiğini öğreniyoruz. Şiddetli anlaşmazlıklar, tutku,
kıskançlık, aşk, siyaset ögelerinin bolca işlendiği trajik ama
bazen de komik operaların kaynağı oluyor Türkler. Sadece
İtalya’da 40 opera bestelenmiş örneğin. Zaide “Singspiel”
müzikli dram opera janrının en önemli örneklerinden. Eseri
daha önce izlememiş İzmirli opera severler 2 Nisan tarihini
ajandalarına kaydetsinler şimdiden.
Ayça Nur Kip Akyol “Opera ve Performans” başlıklı kosa ve
öz yazısında bir performans sanatı olarak Opera’yı tanımlıyor.
Gelelim Mersin’e. MDOB Başrejisörü Melih Öztürk ile
derneğimiz Etkinlikler Koordinatörü Mine Yalçın, Selman
Ada’nın Ali Baba & 40 operası üzerine bir söyleşi yaptı.
Şöyle diyor Melih Öztürk söyleşinin bir yerinde: “Ben
bile, ‘şifreyi unutursam oyunu nasıl yönetirim’ diye endişe
etmiştim! Buradan da ilan ediyorum: ‘Açıl susam açıl’ demeyi
biliyorsanız, size kapanan tüm kapılar mutlaka açılacaktır.
Önemli olan, Ali Baba’nın kardeşi Kasım gibi, söze özen
göstermeden menfaat için yaşamak değil, kapılar kadar
gönülleri de açık tutmaktır.”
Buradan tüm Opera Bale dergisi okurları ve opera severler
önünde “Açıl susam açıl!” diyoruz gönül kapılarınızı bize
açmanız için. Bizim gönül kapılarımız her daim açık sizlere…
Müzikle ve sanatla doldurunuz gönüllerinizi.
Paylaşmak için…
GELECEK
ETKİNLİKLERİMİZ
Flüt & Piyano Resitali
20 Nisan 2016
Halit Turgay ve Lilian M. Tonella Tüzün
Akdeniz Opera Bale
Kulübü’nden Haberler
İki müzik dergisi çıkaran derneğimiz son 6 yılda kırktan fazla etkinliğe de imza
atmış bulunuyor. Konserler, resitaller, konferanslar, sokak şenliklerinin yanı sıra
iki yıldır MIP/AKOB Çocuk Müzik Akademisi başarıyla sürüyor. 2015-2016
sezonundaki etkinliklerimizin posterlerini yukarıda sizlerle paylaşıyoruz.
Akdeniz Öğrenci Oda Müziği
Yarışması
Mersin Devlet Konservatuvarı ile
Mayıs 2016
K İ L İ K Y A
Bölgemizin antik ismidir “Kilikya”. Aynen “Kapadokya” gibi.
Kilikya Bölgesi prehistorik devirlerden beri, tarih boyunca
onlarca yerleşime yuva olmuş, Hitit, Roma, Bizans, Pers, Arap,
Ermeni, Türk Beylikleri, Osmanlı vs. kültürlere ev sahipliği
yapmıştır. Bölgemiz hala yurtdışında bu isimle tanınmaktadır:
İngilizler “Cilicia”, Fransızlar “Cilicie”, Almanlar “Kilikien”
olarak tanırlar bölgemizi. Komşumuz Kapadokya’nın tanındığı
gibi: İngilizce, “Cappadocia”, Fransızca “Cappadoce”, Almanca
“Kappadokien”…
KİLİKİA FLÜT KONÇERTOSU
Kilikya bölgesi arkeolojik değerleri açısından ülkemizin başta
gelen bölgelerinden biridir. Kültürlerin buluşma noktası
olmuştur tarih boyunca. Tüm antik kaynaklarda Kilikya,
Akdeniz ile İç Anadolu’yu birbirine bağlayan bir kapıdır.
Büyük İskender’in geçtiği Toroslar’daki Gülek Boğazı (Kilikia
Pylai - Kilikya’nın Kapısı) onun fetihlerinin açılım noktasıdır.
Prömiyeri 23 Kasım 2015 tarihinde Nevit Kodallı Oda Müziği
Uygulama ve Araştırma Merkezi Konser Salonu’nda yapıldı.
Cumhuriyet tarihine baktığımızda ülkemizde Ekrem Zeki
Ün tarafından 1975 yılında yazılmış Flüt için sadece bir tek
konçerto bestelendiğini görüyoruz. Yurt dışında da ancak
1940-1950’lerden sonra Flüt için bestelerin başladığını
biliyoruz. Kilikia Flüt Konçertosu’nun üç bölümünün adları
sırayla; “Portakal Bahçeleri”, “Kleopatra Kapısı” ve “Kaşık
Oyunu, Silifke”. Çok olumlu eleştiriler alan bu eser bölgemize
adanmış müzik eserlerinden biri.
Evrensel bir müzik bestesi ile bölgemizin tüm dünyada
kültürel ve turistik açıdan tanıtılması için bu eser önemli bir
kaldıraç olabilir. Bunun örnekleri vardır. Flütist Halit Turgay’ın
bu yönde çabaları vardır. İlgililere duyurulur.
Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Öğretim Üyesi Yrd.
Doç. Dr. Halit Turgay bir flüt konçertosu besteledi.
Adını da “Kilikia Flüt Konçertosu” koydu. Eserin Dünya
5 Opera•Bale
TÜRKİYE’DE
B A LE
1 .Bö lüm
5. ULUSLARARASI
İSTANBUL BALE
YARIŞMASI
BAŞVURULARI BAŞLADI!
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü organizasyonu
ile iki yılda bir düzenlenen ve genç dansçıların uluslararası
platforma taşınmasına büyük fırsat yaratan Uluslararası
İstanbul Bale Yarışması’na DVD Başvuruları başladı.
Bale Yıldızlarının Heyecanlı Geri Sayımı Başlıyor!
DVD başvurularının 30 Mayıs’a kadar devam edeceği 5.
Uluslararası İstanbul Bale Yarışması, ön elemeler sonucu
yarışmaya katılmaya hak kazanan genç dansçıların
rekabetine bir kez daha ev sahipliği yapacak.
Daha ilk yılındaki sıra dışı başarıları nedeniyle,
“Uluslararası Bale Yarışmaları Federasyonu” (IFBC)
tarafından 17 Haziran 2009’da oybirliğiyle üyeliğe kabul
edilen yarışma, Küçükler ve Büyükler olmak üzere iki
kategoride düzenleniyor.
Bu yıl, 15–19 yaş arası kız ve erkek yarışmacılardan oluşan
“Küçükler” kategorisindeki birincilerine 3.000 EURO,
20–26 yaş arası kız ve erkek yarışmacılardan oluşan
“Büyükler” kategorisinde ise birincilere 4.000 EURO
madalyaları ile birlikte verilecektir.
ULUSLARARASI
İSTANBUL BALE
YARIŞMASI
Bale, insanoğlunun uygarlık
yolculuğunda kültürel gelişiminin önemli
yapı taşlarından birisidir. Bedensel
devinim insanoğlunun binlerce yıllık
yaşam serüveni içinde her alanda,
kendisini ifade araçlarından biridir.
Dans, sanatsal ve kültürel gelişimini
arttırarak, günümüzdeki birçok sanat
disiplinine esin kaynağı olmuş, bale
sanatı ile en rafine ve seçkin bir noktaya
ulaşmıştır.
Türkiye’de bale sanatının profesyonel olarak, akademik kurallar
çerçevesinde sahnelendiği tek kurumsal yapı olan Devlet Opera
ve Balesi Genel Müdürlüğü’nün, Türkiye’nin sanatsal kimliğinin
vurgulanması ve dünya dans sanatına yeni açılımlar kazandırması
hedefiyle düzenlediği Uluslararası İstanbul Bale Yarışması 2008
Uluslararası İstanbul Bale Yarışması’nda Büyük Ödül
ise (İstanbul Grand Prix Ödülü) 8.000 EURO olarak
belirlenmiştir.
yılında hayata geçti. 2009 yılında uluslararası bale yarışmaları
federasyonu (IFBC) üyeliğine kabul edildi.
Profesyonel hayata atılmak üzere olan genç dansçılar, sadece bir
yarışma ortamında değil, aynı zamanda değerli jüri üyeleriyle de
30 Mayıs 2016 tarihine kadar yarışmaya katılmak isteyen
dansçılar, 5. Uluslararası İstanbul Bale Yarışması’nın katılım
koşullarına ait ayrıntılı bilgilere ve başvuru formuna
aşağıdaki web sitesinden ulaşabilirler:
http://www.istanbulballetcompetition.gov.tr/
Opera•Bale 6
fikir alış-verişinde bulunarak, onların tecrübelerinden faydalanarak,
diğer yarışmacılarla ortak bir platformda buluşarak, vizyonlarını
ve sanatlarını geliştirecek bir okul ortamında bulunma fırsatı
yakalamışlardır. Bu amaçla, bale eğitim ve öğretiminin dünya
çapında gelişimini ve bu alanda karşılıklı değişimi teşvik etmeyi
hedefleyen Uluslararası İstanbul Bale Yarışması’nda 2008’de
bugüne kadar uluslararası arenada kendi dallarında büyük isim
yapmış sanatçılar jüri olarak görev almaktadırlar.
1. U.İ.B.Y. 2008
YEKATERİNA HOMKINA
SAFRONOVA
ALEKSEY SAFRANOV
KAZAKİSTAN-BÜYÜKLER
KATEGORİSİ
1. U.İ.B.Y 2008
ASSEL KUMAROVA
KAZAKİSTAN KÜÇÜKLER
KATEGORİS
1923’de Anadolu’da Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan yeni çıkmış
Türkiye’de çağdaş, üretken, sanatsever bir ulus yaratılması
özellikle amaçlanmıştır. Devrimler birbirini izlerken, kültür ve
sanat alanındaki atılımlar yeni ulusun düşünce altyapısını da
hazırlamaktadır.
Türk Balesinin Kurumsallaşma
Çabaları
1936’da, Devlet Konservatuvarının kurucularından Paul
Hindemith ve Carl Ebert bale eğitimi üzerine eğilmişler, hatta
Ebert, 1940 yılında üç dönemli, on yıl süreli bir bale okulu
açmayı tasarlamıştır. Okulun, Rus bale geleneği ile çağdaş Batı
Avrupa dans anlayışı doğrultusunda çalışması amaçlansa da bu
girişimler sonuçsuz kalmıştır.
Bu arada İstanbul’a Rusya’dan göç eden Lydia Arzumanova,
özel bale eğitimini başlatarak, bazı öğrenci gruplarıyla 1931’den
itibaren İstanbul’da temsiller vermeye başlamıştır. 1944’de
Eminönü Halkevi Grubu adıyla gerçekleştirilen temsillerde,
“İnci’nin Kitabı”, “Antikacı Dükkanı”, “Bir Orman Masalı”
gibi eserler sahnelemiştir. “İnci’nin Kitabı” ve “Bir Orman
Masalı”nın müziği Ahmet Adnan Saygun’a, koreografisi Lydia
Arzumanova’ya aittir.
İkinci Dünya Savaşı tüm acımasızlığı ve yoğunluğu ile
sürerken, Türkiye’de tüm müzik ve sahne sanatları çalışmaları
gibi bale çalışmaları da zorluklara rağmen sürdürülüyordu.
Dönemin aydın ve sanatseverlerine aksatılmadan birçok temsil
veriliyordu.
“Bale irade demek, bale çalışmak demek”
Dame Ninette de Valois
Savaştan sonra kurumsal bale eğitiminin temelini atma
çabaları sürmüş, Devlet Konservatuvarı içinde bir bale
bölümü açılması çalışmaları devam etmiştir. Birçok araştırma,
çalışma ve görüşme sonucunda Türk Hükümeti, İngiliz
Kraliyet Balesi’nin kurucusu, dünya çapında tanınan dansçı ve
koreograf Dame Ninette de Valois’yı Türkiye’ye davet etmiştir.
Türk Dünyası’nın Dame Ninette de Valois ile tanışması, O’nun
deyimiyle “binbir gece masalları”na dönüşür. Yedisinden
yetmişine kadar tüm sanat çevresinin ‘Madam’ diye
isimlendirdiği Ninette de Valois’nın bale sanatı alanındaki
rolünün önemi; dansçılığından ve koreograflığından çok,
bale tarihinin önemli aşamalarından biri olan İngiliz Ulusal
Balesi’ni de kurmuş olmasından kaynaklanmaktadır.
İngiltere’de köklü bir bale geleneği olmadığı halde bugün
İngiliz Kraliyet Balesi dünyanın en güçlü bale toplulukları
arasındadır. Madam, Türkiye’de önce bir okulla başlamış, sonra
dansçıları ve seyirciyi yetiştirmek, köklü bir bale geleneği
kurmak için defalarca “Giselle”, “Kuğu Gölü” gibi baleleri
oynatmış, daha sonra Türk bestecilerin eserlerinden balelerin
yaratılması işini hızlandırmıştır. Kendisi genç Türk Balesi için
koreografiler yapmış, sonra da genç koreograflar yetiştirmiş
ve yaşamı boyunca çeşitli ödüller ve unvanlar almıştır. Ninette
de Valois, 1 Ocak 1947’de Britanya İmparatorluğu Nişanı’na
layık görülmüş, büyük hizmetlerinden dolayı 1 Ocak 1951’de
kendisine ‘Dame’ unvanı verilmiştir.
Bu değerli sanatçı, idealist ve cesur sahne insanı Madam
Valois’nın, Türkiye’yle ilk tanışması 1947’nin Mayıs ayında
gerçekleşir. O andan itibaren Türk Balesini kurma konusunda
kararlı, istekli ve ciddidir. Öncelikle, İstanbul içinde ve
dışında yaklaşık üç haftalık bir araştırma yapan Madam; bazı
ilköğretim okullarını ziyaret ederek öğretmenlere, ebeveynlere
ve öğrencilere bale hakkında temel bilgiler verir. Hazırladığı
raporu gerekli kurumlara sunar.
Yeşilköy Devlet Bale Okulu’nun
Kurulması ve Gelişmesi
Böylece Türkiye’de bale tarihi, Madam’ın yaklaşık üç haftalık
yoğun araştırmaları ve görüşmeleri sonucunda 6 Ocak
7 Opera•Bale
1. U.İ.B.Y. 2008
NUR MELİKE MANAV
TÜRKİYE
KÜÇÜKLER
KATEGORİSİ
1. U.İ.B.Y. 2008
KADİR OKURER
KÜÇÜKLER
KATEGORİSİ
TÜRKİYE
çaba ve emekte en büyük dayanağı ise, ciddi, inatçı ve tutarlı
biçimde bu sanatsal yapılanmanın mutlaka gerçekleştirilmesi
yönünde kendine hedef koymuş olan Türkiye Cumhuriyeti
hükümetinin varlığı ve desteğidir. Yine aynı kitabında inanç ve
gözlemlerini anlattığı şu cümleler son derece açıklayıcıdır:
1.U.İ.B.Y. 2008
YÜCEL EMRE KAYNARSU
BÜYÜKLER
KATEGORİSİ
TÜRKİYE
1948’de Yeşilköy’deki yatılı bir ilkokulda başlar. İstanbul’un
bir banliyösü olan Yeşilköy’de 29 öğrenci ile açılan bu okulun
öğrenci sayısı 1950 yılında 100’ü geçecektir. Madam, o günleri
“Come dance with me” adlı kitabında anlatır:
“Görmeye gittiğim ilkokul, Yeşilköy’de, Marmara kıyılarında,
havaalanının yanı başındaydı. Yeşil bir alanın ortasındaki bu
bina, tipik bir Türk konağıydı. Yüksek tavanlı ve geniş pencereli
büyük odaları birçok çocuğu barındırıyordu. Öğrenciler sağlıklı
ve temizdiler. Anadolu’nun her yerinden geldikleri belliydi.
Son derece sempatiktiler aynı zamanda. Günler boyunca bu
çocukları ve İstanbul’daki birçok ilkokulun öğrencilerini dikkatle
inceledim.”
Dansçı olmak ve klasik baleyi öğrenmek için seçilen minik
minik Türk çocuklarını yıllarca ellerinde şekillendiren, onları
birer birer dünya sanatına ve kültürüne armağan eden, türlü
zorluklarla baş ederek örneğin, kendi yurdundan Türkiye’ye
her dönüşünde çantasında ya bale pabuçları ya da bir eğitim
bursu taşıyan ve bir anne şefkatiyle çocuklarını seven Madam
Valois; hiçbir zaman Türkiye’de bale sanatının kuruluşuna
duyduğu inancı kaybetmemiş, yakın çevresinin aksine,
Türkiye’ye gelmesini bir macera olarak değil, ciddi ve uzun
çaba gerektiren zorlu bir görev olarak algılamıştır. Kendisini
Türk Balesini kurmaya adeta adamıştır. Gösterdiği bu yoğun
Opera•Bale 8
“Tabii ki ilk hatıram, en enteresan ve heyecanlı olan…
İnsana düşünmek imkansız gibi geliyor… İstanbul’da kurmuş
olduğumuz ilkokulda çalışıyordum… 9 yılın sonunda onları
büyük bir kabiliyet olarak karşınıza çıkarabileceğim gibi, bunun
tam aksi de olabilirdi… Tabii istediğimiz birçok şey daha vardı.
İlerlemek istiyorduk… Pek çok şey yapmak istiyorduk… Bu
kadar çok şeyi isterken, onlara bütün çocuklukları boyunca
neler verebileceğimizi gözden uzak tutmamak gerek. Şimdi
düşünüyorum da, bütün istediklerimiz ve yaptıklarımız takdire
değer şeyler…”
Tüm birikim ve emeğini bu işe harcayan Dame Ninette de
Valois ve diğer değerli hocaların sayesinde Türk Balesi, kendi
ayakları üzerinde duran, kalıcı bir yapıya kavuşması hedefiyle
gelişmiştir. Örneğin; Sadler’s Wells Balesi’nin hocalığını yapan
Joy Newton, O’nun Kraliyet Dans Akademisi’nde yetişmiş
asistanı Audrey Knight, İngiliz Kültür Heyeti Başkanı Dr.
Phillips, daha sonra Joy Newton’un yerine geçen Beatrice
Appleyard… Ve daha sonra onları, yirmi yıl Türkiye’de görev
yapan ve çok iyi dansçılardan oluşan bir kuşağı yetiştiren Molly
Lake ve Travis Kemp izleyecektir.
Yeşilköy Devlet Bale Okulu’nun
Konservatuvar Bünyesine Alınması
1950 yılında okul, Ankara’ya taşınır ve Ankara Devlet
Konservatuvarı’nda bale bölümü oluşur. 1957-58 yılında
konservatuvarın bale bölümünün ilk mezunları Ankara
Operası’nda sahneye çıkacak olan Türk Devlet Balesi’nin
çekirdeğini oluştururlar.
Devlet Operası’ndaki ilk bale temsili, 1960’da koreografisi
Robert Harrold’a, müziği Manuel de Falla’ya ait olan “El Amor
Brujo“ (Büyüleyen Aşk) eseri ile gerçekleştirilir. Ancak, bir
klasik bale topluluğu olarak asıl başlangıç; 28 Ocak 1961
tarihinde Ailne Philips tarafından 3 perdelik “Coppelia”
balesinin tamamının sahnelenmesi ile gerçekleşir. Bundan
sonra, topluluk hızlı bir gelişim ve çarpıcı sanatsal başarıları
içinde barındıran olağanüstü bir on yıllık döneme girer.
Konservatuvarın ilk mezunlarından oluşan dansçı topluluğuyla
birlikte çalışabilecek teknik kadro da oluşur. Bu aşamalarda
Madam, Türk balesine önemli katkılarda bulunacak
koreografları, bestecileri, koreologları, orkestra şeflerini,
dekoratörleri Türkiye’ye getirirken yerli eğitmen ve yaratıcı
kadroların oluşmasına çalışır. Örneğin, bale dekor ve kostüm
tasarımının yanı sıra ‘tütü’ yapımı konusunda da eğitim
almaları için ilk kuşak temsilciler British Council burslarıyla
İngiltere’ye gönderilir.
1963-64 sanat sezonunda, Joy Newton ve Lorna Munsford’un
sahneye koyduğu Çaykovski’nin ölümsüz müziği üzerine
Marius Petipa’nın yarattığı “Uyuyan Güzel” balesi sahnelenir.
Bu eserde Türk Balesinin ilk kuşak solist dansçıları Meriç
Sümen - Ferit Akın ve Gülcan Tunççekiç - Sait Sökmen
dönüşümlü olarak başrolleri paylaşırlar. Aynı sezonda Ninette
de Valois’nın “Satranç” (Checkmate) balesi, Tenasüp Onat ve
Sait Sökmen tarafından başarıyla temsil edilir.
“Satranç”ın başarılı yorumundan sonra, Türk Balesi için diğer
bir aşama da “Giselle”dir. Fransız romantik balesinin doruk
noktalarından biri olan eser, Julies Perrot ve Jean Coralli
koreografisi ve Meriç Sümen - Sait Sökmen’in başrolleri ile 22
Ekim 1964’te başarıyla sahnelenir.
1964-65 sanat sezonunda, klasik bale tekniği üzerine Türk
motifli özgün eserler yaratma hedefi gerçekleştirilmeye çalışılır.
Madam’ın Türkiye’de yarattığı, bu hedefe uygun ilk koreografisi
olan “Çeşmebaşı” balesi sahnelenir. Prömiyeri 17 Şubat 1965’de
gerçekleştirilen ve büyük bir başarı toplayan eser, genç Türk
kompozitör Ferit Tüzün’ün “Anadolu Suiti” temalı müziği
üzerine yapılandırılmıştır ve Türk Bale Tarihi’nin dönüm
noktalarından biridir.
1965-1972
Yeni Yorum Arayışları ve Başarılar
Türkiye’deki koreografi ve özgün dans yorumları gelişerek bir
süre sonra kendi ekolünü yaratır. Avrupa kökenli öykülerin
yanı sıra, Türk tarihine, mitolojisine, edebiyatına ve kültürüne
ait birçok konu, baleye ve dansa dönüştürülür. Böylece, Rus
balesinin serüvenine benzer şekilde, Türk Devlet Balesi’nde ilk
özgün koreografilerle birlikte Türkiye’deki dans potansiyelinin
kendi yolunu belirleyeceği ispatlanmış ve anlaşılmış olur. Bu
çalışmalardan biri, konservatuvarın ilk mezunlarından, başarılı
dansçı Sait Sökmen’in koreografi denemesi olan, 1 perdelik
“Çark” adlı bale eseridir. Madam’ın teşvikiyle, Maurice Ravel’in
“Yaylı Sazlar Dörtlüsü” eşliğinde 1968 yılında oluşturulmuş
bu koreografi ile Sait Sökmen, ilk denemesinde sıradışı bir
başarı göstermiştir. Sökmen, bu ilk koreografisinde özgün
birçok hareket yaratarak klasik bale ile modern dans öğelerini
birleştirmeyi başarmıştır.
Bir diğer başarılı deneme de, 1973-74 sezonunda topluluğun
diğer başdansçılarından Oytun Turfanda’nın koreografisini
yaptığı, oyun yazarı Hidayet Sayın’ın “Pembe Kadın” adlı
yapıtıdır. Necil Kazım Akses’in 1947’de bestelediği “Ballade”
adlı orkestra müziği ile yaratılan bu eser de beklenenden
büyük bir başarı elde etmiştir. Diğer koreografilerden bazıları;
derleme ve müziği Güray Taptık ile Cengiz Tanç’a ait olan 1
perdelik “Yoz Döngü” ile bestesi Nevit Kodallı’ya ait 2 perdelik
“Hurrem Sultan” balesidir.
Birçok başarılı yorumcu ve koreograf yetiştirecek olan bu
bale topluluğunda, başdansçı Meriç Sümen’in Bolşoy Balesi
dansçılığına kadar uzanacak kariyeri başlar. Sümen, 1965-66
sanat sezonunda büyük bir cesaret ve başarıyla dört perdesinin
de sahnelendiği “Kuğu Gölü” balesinde başarılı bir performans
sergiler. Diğer performansı ”Giselle” balesiyle de yabancı bale
topluluklarının ilgisini çeker ve Bolşoy Balesi’ne davet edilerek,
bu toplulukta sahne alan ilk yabancı dansçı unvanını alır. 1981
senesinde Türkiye’de “Devlet Sanatçısı” unvanına layık görülen
tek bale sanatçısı olacaktır.
1972 yılında Dame Ninette de Valois’ya üstün hizmetlerinden
dolayı dönemin Kültür Bakanı Talat Sait Halman tarafından
“Türk Devleti Kültür Armağanı” takdim edilmiştir.
1971-72 sanat sezonuyla birlikte, ilk mezunlardan 24 yıl
sonra, artık sadece Ankara’da değil; gerek İstanbul’da gerekse
yurtiçi, yurtdışı turnelerinde yerli-yabancı birçok eser, istek ve
heyecanla sahnelenmektedir.
İleride çok daha başarılı koreografilere ve dans yorumlarına
imza atacak değerli Türk sanatçılarından biri de Duygu
Aykal’dır. Konservatuvardan mezun olduktan sonra
Almanya’da Essen Bale Okulu’nda, ünlü Alman dansçı,
koreograf ve bale yönetmeni Kurt Jooss ile modern bale çalışan
Aykal’ın ilk koreografisi, müziğini Cengiz Tanç’ın yaptığı
“Çoğul” balesidir. Yine aynı besteciyle “Oluşum” adlı baleyi
sahnelemiştir.
(Türkiyede Opera ve Bale / DOB Gn. Müdürlüğü Prestij Yayınları, Ankara, 2012)
9 Opera•Bale
Operet - Türkiye
Prömiyeri
31 Ocak
Temsil Tarihleri
8 Mart
27 Mart
DEVLET OPERA VE BALESİ
2015-2016 SANAT SEZONU
DÜNYA VE TÜRKİYE
PRÖMİYERLERİ
ANNE BEN
EVLENİYORUM
Opera•Bale 10
‘Zaman uçuyor!’
’Anne Ben Evleniyorum’ operetinde
bu söz kuartet tarafından söyleniyor.
Gerçekten de öyle. Hayatım çok
çabuk geçti. Çocukluğum gözümün
önünde canlandı. Bu operetin nasıl
yazıldığını hatırladım. Her akşam
Bakü’deki yazlığımızda librettistler,
babam ve birkaç müzisyen buram
buram çıkan tütün dumanı içinde
tartışıyorlar, kahkaha atıyorlar
sonra da kahve ve çay molası
veriyorlardı.”
Prof. Dr. Fuad Raufoğlu Hacıyev
Devlet Opera ve Balesi 2015-2016 Sanat Sezonunun
renkli eserlerinden Rauf Hacıyev’in bestelediği
‘ANNE BEN EVLENİYORUM’ operetinin müzik
düzenlemelerini yapan ve sahneye koyan rejisör Fuat
Hacıyev ile libretto ve müzik düzenlemelerini yapan
eşi Zamina Hacıyeva; eserin Türk sanatseverlerle
buluşmasının öyküsünü şöyle anlatıyorlar:
11 Opera•Bale
Fuat Hacıyev
2014 yılında babamızın mezarı başında eşim bana,
‘Neden onun eserleri bu kadar meşhur iken Türkiye’de
sahnelenmesin?’ dedi. O anda çocukluğum gözümün
önünde canlandı. “Anne Ben Evleniyorum” operetinin
nasıl yazıldığını hatırladım. Her akşam Bakü’deki
yazlığımızda bir grup librettist, babam ve birkaç müzisyen
buram buram çıkan tütün dumanı içinde tartışıyorlar,
kahkaha atıyorlar sonra da kahve ve çay molası
veriyorlardı. Oyunu 1968 yılında, Bakü Devlet Müzikal
Tiyatrosu’nda ilk kez sahneye koydum. Provalarda en
çok çekindiğim eleştirmen babamdı. Oyun başarılı
olunca Moskova’dan gelen misafir sanatçılar bu opereti
Moskova’da da sahnelememi istemişlerdi.
Evet, zaman uçuyor…
Bir de baktık ki eşim ve ben 23 yıldır kardeş ülke
Türkiye’deyiz. Kurucularından olduğumuz Selçuk
Üniversitesi Dilek Sabancı Devlet Konservatuvarı’nda
eşimle beraber çalışmaya devam ederken Türk tiyatrosu,
sinema ve dizi sektörü için oyuncular yönetmenler
yetiştirirken unuttuğumuz çok şey olmuş. Böylece
sevgili Vadim Yesman’ın librettosunu yazdığı eseri eşim
Zamine Hacıyeva uzun uğraşlarla Türkçe’ye çevirdi.
Babamın eserini bu topraklarda sahnelediğimiz için çok
heyecanlıyız. Son söz ise daima seyircinindir.
Opera•Bale 12
Zamina Hacıyeva
“23 yıl evvel Azerbaycan’dan Türkiye’ye geldik ve müzik
alanında birçok hizmetimiz oldu. Eşim ile yakın zamanda
babamızın mezarı başında çocukları olarak bizler şunu
dedik kendimize; ‘çalışmakla, hastalıkla, sağlıkla, iyisiyle,
kötüsüyle zaman öyle hızlı geçti ki, atamızın çalışmalarına
sıra gelmedi. İstedik ki birçok yerde sahneye koyduğumuz
bu eseri buraya da hediye edelim’. Bu kararla çalışmaya
başladık. Türkiye-Azerbaycan hattında yapılan birçok
yolculuk sonrası eserin daha da güncelleştirilerek bir
kopyasının Devlet Opera ve Balesi’ne verilmesi ve kurum
tarafından bu sanat sezonunun repertuvarına alınması ise
müthiş bir süreçti.
Operetin konusu her insanın yaşamında karşılaştığı
kendini var edebilme sorunu. Gençlerin, evlatların kendi
hedeflerini oluşturmalarına ve bu hedefler doğrultusunda
kendilerini var etmelerine izin verilmesi gerektiğini
anlatmakta. ‘Ben de ayaklarımın üstünde durabilirim,
ben de özgürce mesleğimi seçebilirim, babam gibi
öğretmen olabilirim’ ve ‘Anne ben evleniyorum!’ diyen
oyunun başkahramanı Rıfat’ın annesi Feride’ye karşı var
olma savaşı…
Sahne üstü ve sahne altı tüm DOB ekibi ile birlikte geceli
gündüzlü uğraşarak büyük bir heyecan ve özveri ile
çalışmalarımızı tamamladık ve güzel sonuçlar aldık.”
Rauf Hacı yev
K imdir ?
1922 yılında Bakü’de dünyaya gelen Hacıyev’e
müziği sevdiren kişi ailesinin yakın dostu
dünyaca ünlü Azeri besteci Üzeyir Hacıbeyli
oldu. Moskova Konservatuvarı’nda öğrenci
iken 18 yaşında ilk operetini besteledi.
Özellikle Azerbaycan ve Rusya‘da çok sevilen
Rauf Hacıyev, 1953 yılında Azerbaycan Caz
Orkestrası'nı kurdu. Azerbaycan Devlet
Filarmoni müdürlüğü, milletvekilliği ve
Azerbaycan Medeniyet ve Kültür Bakanlığı
yaptı. Azerbaycan ve Sovyetler Birliği Devlet
Sanatçısı ünvanı bulunan ve bugüne kadar
birçok operet, bale ve film müziği besteleyen
Hacıyev, genç yaşta ve en üretken zamanında,
1995 yılında Bakü’de hayata gözlerini yumdu.
13 Opera•Bale
FAUS T
Op era sı
Ü zerin e
R e j i sö r Re c e p A yyılmaz *
i l e b i r Sö y l e ş i
Peykan Demirkaya
Opera•Bale 14
Alman yazar Johann Wolfgang von
Goethe’nin aynı adlı eserinden Fransız
opera bestecisi Charles Gounod tarafından
bestelenen, 19 Mart 1859’da Paris’te
Dünya Prömiyeri gerçekleştirilen ve
o tarihten bu yana, "Operabase” web
sitesinin yayınladığı, dünya opera-evleri
verileri istatistiklerinde en çok sahneye
koyulan opera eserleri arasında 35.
sırayı alan, bir o kadar sayıda operaevinden de maliyet kısmında sıkıntıya
düşülerek gösterimi reddedilen “Faust”
operasını, Devlet Opera ve Balesi İstanbul
Müdürlüğü 2015-2016 Sanat Sezonu’nda
Recep Ayyılmaz rejisiyle İstanbullu
sanatseverlerle buluşturdu.
Sayın Ayyılmaz, bu eseri seçmenizin özel
bir nedeni var mı?
Faust’u seçme sebebim biraz da benim yönetmenlik
anlayışımla ilintili. Mümkün mertebe diline hakim
olduğum eserleri seçmeyi yeğliyorum. Uzmanlaşmak
gerektiğine inanıyorum. Dramaturjik akışı,
duyulmayan alt müziği, özellikle de söylenmeyen
alt metni dibine kadar irdeleyebilmek için… O dile
hakim olduğunuzda gerisi çorap söküğü gibi geliyor.
Böylelikle faka basmaz olabiliyorsunuz. Bu sebeple
ben Fransız operalarına yöneldim. Kaldı ki Fransız
melodik yapısını, armonik dokusunu kulaklarım her
zaman dinleyici olarak bile tercih etmiştir..
Bu eserin oluşma aşamalarını anlatır
mısınız?
Faust uzun yıllara dayanan bir proje. Bu sezon hayata
geçirebildik sonunda. Oluşma aşaması geçtiğimiz
sezon sonuna dayanıyor. Repertuvara alınması
kesinleşince ilk işim metni Türkçeye çevirmek oldu.
Meşakkatli bir çalışmaydı. Goethe ve Gounod gibi
iki dahiyi çözmek alegorik deyişle “fil ile güreşmek”
gibiydi. Uzun sürdü bu didikleme... Bir sonraki aşama
mizansenimin ana fikrini oluşturmak idi. Konsepti
hayal edince yaratıcı kadromla tüm hayalimi satır satır
paylaşıp işe giriştim. Koreografım, dekor, kostüm,
15 Opera•Bale
ışık tasarımcılarım bu anlamda harika bir çalışmaya imza
attılar. Biraz risk aldım açıkcası bu konsept ile. Örnek verirsem;
bale müziğini çok değerli koreograf Beyhan Murphy’ye ve
başında bulunduğu “Modern Dans Topluluğu İstanbul Projesi
Dansçılarına” arkama bakmadan hiç tereddütsüz teslim ettim.
Çünkü Beyhan Hanım, gerek dünya görüşü, gerek modernite
anlayışı, gerek artistik ideolojisi ile dengeli ve çok disiplinli bir
sanatçı. Buram buram klasik kalıplarda yazılmış bale müziği
modern bir anlayışla ne kadar tınlardı kaygısının pek de yersiz
olduğunu seyircinin reaksiyonu ile böylece görmüş olduk.
İstanbul Devlet Opera ve Balesi kurucularından
Aydın Gün’ün bu kurumun Müdür ve Sanat
Yönetmeni görevini sürdürdüğü 1975-76 sanat
sezonunda Türkiye Prömiyeri gerçekleştirilen
“Faust” operası, o dönem beş perde olarak
sahnelenmiş. Daha sonra aynı müdürlük 3 perde
olarak 1992-1993 sanat sezonunda repertuvara
almış eseri. Büyük bir koro, mizansenlerin
çeşitliliği vs.’nin yanı sıra, beşinci perdeye geçmişte
Paris Operası’nın isteği ile eklenen bale… Bunu
bile sahneye yerleştirmişsiniz! Yaratıcılığınızın
büyüsünü bizlerle paylaşabilir misiniz? Bu büyük
operayı Süreyya Operası’nın küçük sahnesine
uyarlama konusunda nasıl bir yol takip ettiniz?
Evet, doğrudur, eser 5 perdedir. Ben hiç bir perdeyi tamamen
çıkartmadan - dünyada da hep yapılan kupürlerle ve kurgumla,
iki ara ile oynanır hale getirip, dramayı zedelemeyecek
Opera•Bale 16
şekilde akışlarını değiştirip, 3 perde haline getirdim. Dünya
operaevlerinde de oynamıyorlar bunu, kesiyorlar. Fransızlar bile
kesiyor… Ben bu harika melodileri operaseverler dinlesin diye
kısaltarak da olsa prodüksiyona koydum. Süreyya’nın küçük
sahnesine bu koca opera nasıl sığar dedikodularına cevap
vermek gerekirse; bence sahnenin büyüğü küçüğü olmaz. Çıkan
işin büyüğü küçüğü olur. Süreyya’nın sahnesi teknik donanım
açısından pek yeterli değil. Bu bir gerçek ama mezür mezür
hesaplı kitaplı bir kreativ çalışma ile bir yere kadar sorunu
çözebiliyorsunuz. Sanatsal yeteneğiniz dışında, öğrencilik
yıllarımızda ne işime yarayacak şu matematik dersi diye
yakındığımız matematik bilginizin kırıntılarını bile devreye
soktuğunuzda iş kısmen çözülüyor. Kurdurduğum çok katlı
dekor, dibine kadar açtırdığım sahne derinliği, santim santim
hesapladığım 94 kişilik koro devinimleri ve giyip çıkartılan
kostüm sayısı ve bir sürü daha donanımlı sahne gerektiren
sıkıntıları bir nebze de olsa aşmayı tüm ekibimle başardıysak
ne mutlu bu kuruma… Elbette çok isterdim bu eseri daha iyi
koşullarda sahnelemeyi.
Var oluşundan yok oluşuna, insanlık tarihi
ile kolkola yürüyen iyi ile kötünün, Şeytan ile
Tanrının ve belki de hayatın bütünü olan insanın
kendisiyle mücadelesi sanatın da kadim konusu.
Bu konudaki en klasik eser ise, Alman yazar
Johann Wolfgang von Goethe’nin edebiyat,
politika ve doğa bilimleri üzerine yazdığı tüm
yazılarının bir toplamı olarak kabul edilen “Faust”.
RECEP
AYYILMAZ *
Öyle ki Almanya’da hala esere karşı saygısızlık
olmasın diye ‘Faust’ ismiyle değil de ‘Marguerite’
ismiyle eser sahnelenmekte. (Örneğin: Bulgakov’un
‘Usta ile Margarita’ eseri). Tüketim kültürünün bir
türlü harcayıp yok edemediği, değeri, anlamı ve
büyüsü sonsuzluğa uzanan bu klasik yapıt, birçok
filme ve edebi esere esin kaynağı olmuş. Tam da
bu niteliğiyle hangi dönem olursa olsun anlamını
yitirmiyor. Bu konuya nasıl bakıyorsunuz? Güncel
göndermelerinizi, felsefesini bizimle paylaşabilir
misiniz?
Yorumumda ki güncel göndermeler aslında belli bir felsefeye
dayanmıyor. Ben konservatuvarda müzik ile eş zamanlı olarak
tiyatro bölümünde de okudum.. Dolayısı ile Operatik aktörlük
bana göre değil. Mümkün mertebe müzikli tiyatro yöntemi
içinde yaşadığımız zaman diliminde öne çıkan kavramlarla
harmanlayarak ortaya bir şey çıkarmayı tercih ediyorum. Varoşdan
yüksek sosyeteye herkesin iPad’i olduğu bu günlerde Marguerite
in eline bir iPad tutuşturup selfie yaptırarak, genç kalabilmek
uğruna herşeyi göze alan kozmetik sanayisinin her ürününden
abartarak yararlanan bugünün insanı gibi, koskoca bilim adamı
olan Dr.Faust’a botox iğneleri yaptırıp güncel birçok örnek vererek,
kimilerince toplumdan uzak elite hizmet ettiği söylenen opera
sanatının seyirci ile daha fazla kaynaşması uğruna güncele yakın
dokundurmaları mizansenlerimde kullanıyorum.
Sanat yaşamına Radyo Çocuk Tiyatrosu’nda
başladı. Yüksek müzik eğitimini İstanbul Teknik
Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda tamamladı.
Tiyatro eğitimini İstanbul Üniversitesi Devlet
Konservatuvarı’nda aldı. Fransa’da Paris Sorbonne
Üniversitesi’nde ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Fransız Dili, Edebiyatı ve Filolojisi’nde
ikinci yüksek öğreniminden mezun oldu. Tahsin
Yücel, Belkıs Aran, Yıldız Kenter, Demirhan Altuğ ve
Çetin İpekkaya’nın öğrencisi oldu.
İstanbul Devlet ve Şehir Tiyatroları’nda sahneye
çıktı. Gazete ve dergilerde kültür sanat yazıları yazıp
Fransızca’dan çeviriler yaptı. Daha sonra İstanbul
Devlet Opera ve Balesi’nde kadrolu sanatçı olarak
atandı. Ardından Türkiye Cumhuriyeti Kültür
Bakanlığı ve T.C. Fransa Büyükelçiliği destekleri
ile Paris Devlet Opera ve Balesi’nde rejisörlük stajı
yaptı. Fransa’da ‘Ecole İnternational du théatre’ ve
‘Atelier théatre d’aujourd hui’ye kabul edildi. Sanat
yayıncıları tarafından Yılın Rejisörü olarak aday
gösterildi. Ve ‘Lions Opera 2013’ ödüllerinde Yılın
Opera Rejisörü ödülüne layık görüldü. Klasik Müzik
ve Tiyatro sanatı üzerine seminerler verdi.
Halen İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde kadrolu
rejisör olarak Türkiye’nin tüm sahnelerinde
prodüksiyonlar sahneye koymakta ve İstanbul
Haliç Üniversitesi Konservatuvarı Opera ve Tiyatro
Bölümlerinde sahne dersi vermektedir.
17 Opera•Bale
A RŞİ VD E N B İR YA PRA K
" G O U N O D " v e " FA U S T "
K O NU L A R I N DA KI S A Bİ R
DE RLE M E *
Faruk Yener
Villa Medici'de bir akşam W.A. Mozart’ın "Don Giovanni"
adlı operasından bazı bölümleri çalan Gounod'yu yanağından
öpen İtalyan operası karşıtı Ingres; "gördün mü delikanlı”
der, “müzik budur işte!" Gounod daha sonra "Guillaume
Tell" operasından "Avcılar Korosu”nu çalmaya koyulunca
ressam bu kez "Bu parça için esini nerede buldun?" diye sorar
Gounod'ya; genç müzikçinin "Bu benim değil, Rossini'nin"
yanıtı üzerine, "Öyleyse”, der Ingres, “Rossini gerçek esini bu
parçayla bulmuş olsa gerek.”
1992-1993 Katalog Kapağı
İstanbul Devlet opera ve Balesi Müdürlüğü
Gounod, J.W. Goethe'nin başyapıtı "Faust"un ilk bölümünü
Roma'da okur, daha pek çok büyük müzikçi gibi bu başyapıtı
bir gün opera olarak bestelemeyi düşünür.
Besteci Charles Gounod (1818-1893) Paris Konservatuvan'nı
bitirdikten sonra üstün yetenekli gençler için uygulanan Roma
Ödülü’nü "Femand” adlı kantatıyla kazanır ve 1837'de "Ebedi
Kent"in yolunu tutarak Villa Medici'de ayrılan odaya yerleşir.
Fransız kültür yaşamında önemli yeri olan bu öğrenci
yurdunda o yıllar müdürlük görevini ünlü ressam Jean
August Ingres (1780-1867) yapmaktadır. 19 yaşındaki müzikçi
Roma'da dinin etkisinde kalacak, özellikle mistik konulara
eğilecek, org çalışını geliştirecek, ilk eserleri arasına "Sol Majör
Görkemli Dua" ve bazı dinsel parçalar katılacaktır.
Opera•Bale 18
Gounod, bir yıl süren Avrupa gezisinden sonra 1843'de Paris'e
dönmüş; 1851'de ilk operası "Sapho”, 1854'de "Kanlı Rahibe",
1858'de Moliere’in bir oyunu üzerine bestelenen "Zoraki
Hekim" başarı sağlamamıştır.
Theatre Lyrique’de iki arkadaşı metin yazarları Jules Barbier ve
Michel Carre’nin de bulunduğu bir toplantıda "Faust"un opera
olarak bestelenmesi düşünü bahis konusu olmuş, tiyatronun
müdürü Lâon Carvalhos (Carvaille) da bu düşüne katılınca
besteci, yazar-ozan Barbier ile çalışmaya başlamıştı.
Fransız opera tarihinde önemli yeri olan Leon Carvalhos
(1825-1897) Paris Konservatuvarı’nda öğrenim yapmış, Opera
Comique’de şarkıcı olarak görevlenmiş, 1853'de çağın ünlü
şarkıcısı Marie Miolan ile evlenmişti. Carvalhos daha sonra
Theâtre Lyrique müdürü olmuş, binanın bir temsil esnasında
yanması sonucu 131 kişi ölünce mahkemeye verilerek ihmal
suçundan hapse mahkûm edilmiş, ancak daha önceki başarılı
hizmetleri gözönüne alınarak suçu bağışlanmıştı.
"Faust"un 1859'da Theâtre Lyrique'deki ilk temsilinde
Margarethe'yi oynayan soprano Marie Miolan (1827-1895)
Paris Konservatuvarı'nı bitirmiş, 1859'da G.Donizetti'nin
Faust'un Almanya'daki ilk oyun afişi
Besteci ve metin yazan beraberce "Faust" üzerinde
çalışırlarken 1857’de "Theâtre Port Saint-Martin"de Denny adlı
bir bestecinin ayni adlı operası sahnelenmiş, sinirleri bozulan
Gounod çalışmalarını "Zoraki Hekim" adlı güldürüsüne
yönlendirmişti. Denny’nin eseri başarısız kalınca "Faust"
çalışmaları tekrar başlamıştı.
Eser Almanya’da daha ilk günden başlayarak "Margarethe"
adıyla anıldı. İki neden gösterilir; "Faust" adlı tiyatro eserinin
de operayla aynı kentte aynı günler oynaması olasılığı;
Almanların ulusal edebi başyapıtının bir Fransız tarafından
bestelenmiş olması.
Gounod operayı bestelerken sık sık ruhsal bunalımlara
girmiş, çalışmalara ara vermek zorunda kalmıştı. Bu nedenle
eserin bazı bölümleri daha sonra bestelenmiş, eklenmiştir;
"Valentin’in Duası", "Bale Müziği" ve bestecinin daha önce
"Korkunç İvan" adlı oynanmamış operasında yer alan ve
"Faust”un ilk temsilinde gösterilerle selamlanan "Askerler
Korosu".
"Faust"a önceleri Opera Comique geleneğine uygun olarak
konuşmalı diyaloglar döşenmiş, eserin gördüğü büyük ilgi
üzerine 1879'da Grand Opera'da oynanması kararlaştırılınca
"konuşmalı resitatifler" kaldırılmıştı.
"Faust" giderek Fransız opera sanatının onur simgesi olmuş,
yalnız Paris'de Grand Opera'da 1869-1969 yıllan arasında üç
bin kez oynanmış, 1863’de Londra'da iki sahnede birden aynı
akşam temsil edilmiş, New York Metropolitan Operası'nda
üçyüz kez afişe çıkmıştır. Eserde özellikle "Méphistophéles"
İstanbul Devlet opera ve Balesi, 2016 Afişi
"Lucia di Lammermoor" adlı operasıyla tanınmış, ayrıca gene
Gounod'nun "Mireille" ve "Romeo et Juliette" adlı eserlerinde
başrolleri oynamıştı. Mme. Miolan-Carvalhos ayrıca Berlin ve
Petersburg'da da unutulmaz başarılar sağlamıştı.
ve "Marguerite" rolleri her çağda "bas" ve "sopranolar”
tarafından ilgi görmüş, her iki rolün karakter çizimi ustalığına
gereksinmesi, oyunculukta da iddialı sanatçıların bu rollere
eğiliminde başlıca nedenleri oluşturmuştur.
Operanın gördüğü ilgi notalarının büyük ölçüde satışına
yol açmış, bu sonuç Gounod'nun eserlerini basan yayınevi
sahibi Choudens’a servet kazandırmış, adam sonuçta besteciyi
Boulogne ormanında bir öğle yemeğine çağırmıştı. Gounod
çağrıya pek de parlak olmayan günlük giysisiyle gelmiş,
eserinin yayıncısını çok pahalı bir kürkle görünce adamın
üzerindekini gösterip sormuştu: "Faust kürkü değil mi?"; daha
sonra Choudens'in kürk kalpağını gösterip bu kez de "Romeo
et Juliette kalpağı değil mi?" sorusunu eklemişti.
Gounod 1870-1871 Fransa-Rusya savaşını Londra'da geçirmiş,
bu arada Albert Hall Choral Society'yi kurmuş, 1875'de
Paris’e dönmüştü. Onun gene bir bunalım sonucu opera
balesindeki "Petite Rat - Küçük Fare" denilen güzel kızlardan
biriyle Londra'ya gittiğini öğrenen Mme. Gounod müdür
Carvalhos'ya koşarak durumu bildirmiş, oynanmakta olan
"Faust"un bir hafta süreyle afişten kaldırılmasını istemişti.
Carvalhos bu isteği yanıtlamış, daha ertesi sabah Gounod
ailesi kahvaltıdayken yemek odasının kapısı aralanmış,
durumu Carvalhos'nun telgrafından öğrenen besteci sevgi
dolu sesle karısına seslenmişti: "Sevgilim, ben geldim!"
Bu yazı İstanbul Devlet Opera ve Balesi 1992-1993 yılı
Katalogu’ndan alınmıştır. Bu vesileyle müzik yazarı ve
eleştirmen Faruk Yener’i saygıyla anıyoruz.
19 Opera•Bale
Prömiyer
2 Nisan 2016
AV RU PA ’DA T ÜR K
ES İN TİLE Rİ
Ya da Ku rtarm a
O p e r al arı nın B a ş langı c ı
ZAİDE
Viyana kuşatmalarını bizzat yaşamış Avrupalı nesil, o
yılların unutulamayacak korkularını ve sevinçlerini Avrupa
zihniyetine armağan ederek; korku, ilgi, merak tarafı ağır
basan, giderek düşmanlık tarafı azalan bir Osmanlı efsanesi
yaratmışlardı. Mozart’ın doğduğu topraklarda, kuşatmaların
ardından geçen iki yüz yılda bile hala Avrupalı anneler
bebeklerini; padişahların, güzel prenseslerin, şehzadelerin,
büyülü bahçelerin olduğu Osmanlı masallarıyla uyutmaya,
yaramazlık yaptıklarında Yeniçerilere vermekle tehdit etmeye,
kahramanlık masallarında Osmanlı’yı nasıl da yendiklerini
anlatmaya devam ediyorlardı.
Avrupa siyaset, ticaret, sanat yaşamında Müslüman ve Doğu’ya
olan merakın Haçlı Seferleri’nden sonra ivme kazanması
ve Osmanlı’ya olan ilginin daha da artması, Osmanlı
İmparatorluğu’nun gerçekleştirdiği I. ve II. Viyana Kuşatması
ile olmuştu. Doğu mistisizminin sembolü Müslüman
Osmanlı’nın Avrupalı halk tarafından birebir tanınması
ve unutulamamasını, doğu ile batının, hilal ile haçın, yeşil
sancak ile sarı- siyah bayrağın, davul ile kemanın, mehter ile
orkestranın aylarca, bir duvarın ya da bir hendeğin ayırdığı
ince çizgide yan yana yaşamaları sayesinde oldu. Gün içinde
kilise çanlarını ve ayin seslerini duyan Osmanlı askerleri
taarruza her geçişlerinde de Mehter müziklerini Viyanalılara
dinletti.
Opera•Bale 20
Viyana Türk Kahvesi’ni, Dünya Mutfağı
Kruvasan’ı, Dünya Sanatı “Turquerie “
Akımı’nı Tanıyor
I. Viyana Kuşatması sırasında Viyana garnizonu, Türk ordusu
gelmeden hemen önce, kale dışındaki mahalleleri yıkıp
şehrin ana kapısına yakın ikinci bir savunma hattı inşâ etmiş,
humbaracıların (Topçu Birliği) yıkımından korunmak
için evlerin ahşap çatılarını yıkmış, top güllelerinin toprağa
saplanması için sokakların kaldırımlarını söktürmüş, iki ay
yetecek kadar erzak temin edip şehirdeki sivil halkı dışarı
çıkarmıştı.
M. Balkan - Zaide - Bahçe
Croissant - Kruvasan
14 Temmuz 1683’de ise ikinci kez Viyana'yı kuşatan Osmanlı
ordusu, yine aynı manzara ile karşılaşınca, İstanbul’u fetheden
ecdadın torunları olarak bu duruma bir çözüm yolu bulmakta
gecikmedi. Şehre doğru gidecek tüneller kazdırmayı planlayan
Osmanlı Veziri Kara Mustafa Paşa, Viyanalı fırıncıların
kahramanlığına ve kruvasanın doğuşuna da böylece imza
atmış oldu. Kazılmaya başlanan hendek ve tüneller yardımıyla
yeniçerilerin çıplak arazide görünmeden savunma hattına
sızmaları sağlanacaktı. Şehrin dışındaki Lağımcılar hemen aynı
gece kazmaya başladığında, Viyanalı fırıncılar da dükkânlarının
altındaki mutfaklarında ertesi günün hamur işlerini ve
çöreklerini hazırlamaya girişmişlerdi. Viyanalı fırıncılar da
dünyadaki tüm fırıncılar gibi geceden çalışmaya başlardı
ama fırınlarının özelliği mutfağının yerin altında olması idi.
Gecenin sessizliğinde su dolu kovalar titreşmeye, sepetlerdeki
unlar, kepekler yer değiştirmeye, derinlerden sesler duyulmaya
başlayınca Osmanlı askerlerinin planlarını erkenden fark eden
fırıncılar şehri bir anlamda kurtarmış oldular. Böylece şehrin
anahtarını alan Viyanalı fırıncılar büyük prestij elde etmişler ve
zaman içinde Osmanlı sancağındaki hilalden esinlenerek Türk
çöreği, ay çöreği, hilal açması anlamına gelebilecek Kruvasan’ı
dünya mutfağına kazandırmışlardır. Sadece Viyanalı fırıncılar
tarafından yapılacağı ilan edilen Kruvasan’ın Fransa’ya da
Avusturyalı bir subay olan August Zang tarafından takdim
edildiği ve adının “Viennoiserie” (Viyana usülü) Croissant
olduğu söylentiler arasındadır.
Turquerie
İşte bu kuşatmalardan sonra asla unutulmayacak besteciler,
besteler, eserler, akımlar doğar, asla yenilmez Osmanlı’nın
yenilebilir olduğunu ağızlarına pelesenk yapan dini ve siyasi
yöneticilerin aksine halk, Türklerin Viyana’dan çekilmesi ile
büyük bir kültürel boşluk yaşayarak, “keşke gitmeselerdi”
M. Balkan - Zaide - Salon
naifliği ile beslenen Osmanlı hikâyeleri efsaneleri üretir.
Böylece dünya sanatı Türk akımı olan “Turquerie” ile tanışır.
17. yüzyılda popüler olan “Turquerie” akımı ürünlerinde
çoğu kez Sultan ya da Paşa’nın iyiliği, hümanizmi, sağlam
karakteri ve yardımseverliği işlenir. Mehter müziği gibi Türk Osmanlı kültür öğeleri Avrupa yaşantısında belli ölçüde etkiler
bırakmıştır. Özellikle Mehter müziği, kulaklarda yer etmiş,
birçok besteci, oyun yazarı vb üzerinde izler bırakmış, esin
kaynağı olmuştur. Bu kültürel etkileşimler ve bilgilenmeler;
Mozart, Haendel, Rossini, Vivaldi gibi bestecilerin,
Türkleri, doğu kültürünü ve yaşantısını konu alan operalar
bestelemelerine yol açmıştır. Konularını Türk tarihinden alan
bu operalar; şiddetli anlaşmazlıkları, tutkuları, kıskançlığı
ve ölümü konu alan dramları ve aşkın siyasete karışması
gibi özellikle trajik ama bunun yanı sıra sevilerek izlenen
komik hikâyeleriyle de mükemmel konuların işlenmesine
olanak vermiştir. Johann Wolfgang Franck’ın “Vezier Cara
Mustaphaen” (Vezir Kara Mustafa) operası, Haendel’in “Timur”
operası, Vivaldi’nin “Bajazet” (Bayezid) operası, Mozart’ın
“Zaide” ve “Saraydan Kız Kaçırma” operaları, Carl Maria von
Weber’in “Abu Hasan” operası, Rossini’nin “İtalya’da Bir Türk”
ve “II. Mehmet” operaları, Verdi’nin “Attila” operası, Bizet’nin
“Cemile” operası en çarpıcı örneklerdir. Türk temalı yapıtların
çokluğu konusunda fikir vermek için bu dönemde yalnızca
İtalya’da kırk adet opera bestelendiğini belirtmek yeterlidir. Bu
akımın içinde o dönemde moda olarak sahnelenen ve nitelik
olarak lirik veya folklor tabanlı ensambl şarkılar, tek "aryalar",
"ikili", "üçlü" vb şarkılar, "ballad"lar arasında konulmuş
konuşma dialogları çerçevesinde işlenen kurtarma operaları
da revaçtaydı. O zamanlar Avrupa’da, Akdeniz’de sık yaşanan
korsan saldırıları ve fidye için adam kaçırma olaylarını konu
alan bu eserler Osmanlı etkilenmeleri ile birleşen birçok tiyatro
oyunu ve opera eseri ortaya çıkarmıştır.
21 Opera•Bale
Zaide
Mozart’ın Yarım Bıraktığı Operası
Zaide’nin Öyküsü
Öykü şöyle: Korsanlar tarafından tutsak edilen Zaide
İstanbul’da saraya satılmıştır. Dönem Kanuni Sultan Süleyman
dönemidir; Süleyman Zaide’ye ilgi duyduğu halde, onun gönlü
saraydaki Hıristiyan köle Gomatz’dadır... İki genç saraydaki
bir başka köle Allazim’in yardımıyla kaçarlar, ancak yakalanıp
Kanuni’nin huzuruna çıkarıldıklarında, tüm gerçekler bir bir
ortaya çıkacak, Osmanlı İmparatoru her zamanki bağışlayıcılığı
ve hoş görüsü ile hepsine özgürlüğünü verecektir.
“Singspiel” adı ile (Almanca düz anlamıyla "şarkı-oyunu”) bir
tür Almanca müzikli dram olarak geliştirilmiş ve günümüzde
bir opera janrı olarak kabul edilmiş olan bu türün en
önemli örneği “Zaide” operasıdır. Mozart’ın “Saraydan Kız
Kaçırma” operasından önce bestelediği bu eser; Zaide adlı
bir kadının korsanların eline köle olarak düşmüş sevgilisi
Gomatz'i kaçırma uğraşlarını ele almaktadır. Eserin iki
perdesindeki aryalar ve ensambl parçalar Mozart tarafından
bitirilmiştir ama bir uvertür ve librettoda tasarlanan üçüncü
perde bitirilmemiştir. Operanın librettosu Johann Andreas
Schachtner’a aittir ama bu eser ile arasında benzerlikler
bulunan, aynı akımın ürünü Fransız yazar Voltaire'in "Zara"
(veya "Zaire") adlı oyun da o dönemde çok önemsenmiş ve
Voltaire'in çok ciddi konulara eğilen yaklaşımının zamanının
seyircisini hiç çekmeyeceği fikrini belirten Mozart kendi
eserinin sonunu yarım bırakmıştır.
Saraydan Kız Kaçırma’dan Zaide’ye
Derleme: İzmir Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü
Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Birimi
KAYNAKÇA
AKURGAL, Ekrem; Anadolu Kültür Tarihi, Tübitak
Yayınları, Ankara, 1998.
ATAÖV, Prof. Dr. Türkkaya; Bilimsel Araştırma El Kitabı,
Savaş Yayınları, Ankara,1989.
1982’de kurulan İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin ilk
sahnelediği Mozart operası Saraydan Kız Kaçırma’ydı; 1994
yılında sahnelenmişti. O yıldan bu yana bu büyük müzik
dehasının pek çok operası sahnelendi İzmir’de; hemen hepsi
de İzmirli sanatseverlerin büyük ilgisi ile karşılandı. Mozart’ın
1779 yazında bestelediği Zaide o yıllarda moda olan doğu
masallarından etkilenerek yazılmıştır; Saraydan Kız Kaçırma’ya
hazırlık gibi de algılanmaktadır. Konuları da benzerlikler taşır.
On ikinci yüzyıla tarihlenen bir Fransız masalı kaynaklı öyküsü
vardır. O yıllarda Türkleri konu alan yüzlerce eser yazılmıştır;
Zaide de onlardan biridir. Kısacık ve fırtınalı ömründe altı
yüzün üzerinde eser yazan ve pek çok eserinde Türk müziği
motiflerini sıkça kullanan Mozart’ın eserlerinde, sevgi, barış ve
evrensellik hakimdir.
İ Z DOB N i san ayı nd a
Z a i d e ’ y i s ahneleyece k
2 Nisan 2016’da prömiyeri gerçekleşecek olan Zaide’nin İzmir
sahnelemesinde orkestra şefliğini Tolga Taviş ve Zdravko
Lazarov dönüşümlü üstleniyorlar. Bale kökenli olduğu halde
son yıllarda sahneye koyduğu operalardaki başarısı kabul
gören Mehmet Balkan’ın rejisi ile sahnelenecek. Dekorları
Tayfun Çebi, kostümleri Sevtaç Demirer tarafından hazırlanan
eserin ışık tasarımcılığını da Müfit Özbek üstleniyor.
Opera•Bale 22
KATOĞLU, Murat; Türkiye’nin Milli Opera Kurumu
“Devlet Opera Ve Balesi”nin Kuruluş Öyküsü (19361941), T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve
Balesi Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara,2010
KAYSI, Ömer; Devlet Opera Ve Balesi’nde Sahnelenen
Opera ve Baleler Bibliyografyası / 1948- 1987, T.C.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara,2009
YENER, Faruk; “Türkler 300 yıldır Opera
Sahnelerinde”, Hürriyet Gösteri Dergisi, İstanbul,
Mayıs, 1983- sayı 30
YENER, Faruk; “Türklerde Opera- Operada Türkler”,
Milliyet Sanat, İstanbul, 1978 - sayı 299
YILMAZ, Ömer Faruk; Belgelerle Osmanlı Tarihi-Cilt
1-2, Osmanlı Yayınevi, İstanbul
Prömiyer
2 Nisan 2016
Zaide’de rol dağılımı da şöyle: Zaide’yi Nurdan Aydın, Eylem
Demirhan Duru ve Evren ışık, Gomatz’ı Serkan Taylan, Barış
Yanç ve Mehmet Alp Özkazanç, Allazim’i Cihan Özmen ve
Nejad Beğde, Sultan Süleyman’ı Murat Direk ve Tankut Eşber,
Osman’ı Hasan Alptekin ve Murat Duyan, Zaram’ı ise Sühan
Arslan seslendirecek.
İzmirliler şimdi Nisan ayını iple çekiyorlar…
M ersin D evl et O p era ve
Balesi B aş rej i sö r ü
M E L İ H Ö Z T Ü R K İ LE
AL İ B A B A & 4 0
“Ali Baba & 40, ulusal kültürümüzden
kaynaklanan özgün müziği ve nüktelerle
yoğrulmuş konusu ile çeşitli kesimlerden
yurttaşları ilk defa ortak bir tatta buluşturacak
sıcak bir operadır.”
Söyleşi: Mine Yalçın
Melih Bey, bu yıl Türkçe bir opera sahnelediniz. Çok beğenildi Ali Baba & 40.
Eser, Ankara’da ilk sahnelendiği 1991 yılından
beri beğeniliyor zaten. Mersin’de de 1997 yılında
sahnelendiğinde aynı beğeniyle karşılanmıştı.
Çok bilinen bir masal olan Ali Baba ve Kırk
Haramiler’den yola çıkılarak bestelenmiş bir
eser. Küçüklükten beri dinlediğimiz ve bizi hayal
alemine sürükleyen, hepimizin bildiği 1001 Gece
Masalları’nın içinde yer alan fantastik bir masal.
Hani Sinbad, Alaaddin’in Lambası masalları var
ya! Arap, Fars ve Hint hikâyelerinin derlemesi
olan 1001 Gece Masalları’nda Şehrazat’ın
Şehriyar’a anlattığı masallardan biri. Bağdat
veya Horasan gibi doğu şehirlerinden birinde
geçtiğine inanılır.
23 Opera•Bale
Geçtiğine inanılır ne demek? Gerçekmiş gibi söz
ediyorsunuz.
Söz gelişi… Yani masalın kurgusunun geçtiğine inanılan
mekânlardan bahsediyorum. Böyle fantastik hikâyeler ancak
böyle büyülü şehirlerde geçebilir diye düşünüyor insan.
Doğunun sisler içindeki egzotikliği, insanın düş gücünde,
böylesi hikâyelerin ancak böyle egzotik yerlerde geçebileceği
imgelemini kolaylaştırıyor.
Hikâyenin konusu çok biliniyor.
Ali Baba fakir bir oduncu. Ormanda odun kesmekten
döndüğü bir gün, 40 kişinin, şifreli bir sözle bir mağaraya
girdiğini görür; gizlenir. Bunlar haramilerdir. O şifreli söz, o
40 kişinin gizidir, mahremidir. Hikâyenin gizemi de burada.
Ben bile, “şifreyi unutursam oyunu nasıl yönetirim” diye
endişe etmiştim! Buradan da ilan ediyorum: “Açıl susam
açıl” demeyi biliyorsanız, size kapanan tüm kapılar mutlaka
açılacaktır. Önemli olan, Ali Baba’nın kardeşi Kasım gibi, söze
özen göstermeden menfaat için yaşamak değil, kapılar kadar
gönülleri de açık tutmaktır.
Çok haklısınız… Ama Kasım açamamış kapıyı!
Kasım, hakkı olandan fazlasını istemiş. Öğrendiğine önem
vermemiş; parayı bilgiden üstün saymış. Zaten hikâye de
buymuş ve başına gelecek varmış.
Opera•Bale 24
Merak uyandırıcı ve ilgi çekici. Ya opera?
Librettist Tarık Günersel ve besteci Selman Ada’nın ağzından
aktaralım: “Ali Baba & 40, ulusal kültürümüzden kaynaklanan
özgün müziği ve nüktelerle yoğrulmuş konusu ile çeşitli
kesimlerden yurttaşları ilk defa ortak bir tatta buluşturacak
sıcak bir operadır.”
Bence çok özlü ve doğru bir tanımlama. Hem de
“sımsıcak” bir opera…
Opera, hikâyeden yola çıkmış ama farklı bir yaklaşımla, üstelik
mizahi bir dille, kendine özgü bir üslup yakalamıştır. Türk
Tiyatrosu’nda Haldun Taner’in öncülük ettiği -düşünülen“Epik Tiyatro” özelliklerini Türk Operası’nda da Selman Ada
uygulamıştır bu eserinde.
Konunun geniş kesimlerce bilinirliği de ilgiyi
arttırıyor tabii.
Zengin bir görsellik sunmaya aday konu, bir opera olarak
Türk halkının sempatisini kazanabilecek bir şekilde sahneye
taşınmış. Üstelik daha izlemeden yakınlık duyabileceği bir
adla…
Ama “opera” deyince gene de çekiniyor insanımız;
adına yakınlık duysa da…
Konu bizden sayılır. Müzikler de öyle; çekinecek ne kaldı ki?
Hepimize yakın gelecek ezgiler var operada, hatta makamsal
bir müzik. Türk müziği enstrümanları yerleştirilmiş büyük
orkestranın içine. Bir operada, romantik bir düet dinlerken,
kanun duyabileceğinizi hayal eder miydiniz? İnsanın
içine işliyor gerçekten. Sonra, geleneksel Türk Tiyatrosu
tiplemeleriyle benzerlikler taşıyor karakterleri.
Ve konuşmalı bölümler…
Evet, işin en can alıcı noktalarından biri de bu bence.
“Operadan sıkılırım” diyebilecek seyirciyi bile bağlar
kendine. Sürekli “şimdi ne olacak” dedirten olayları takip
ederken ilgi çıtası yükseltilir izleyicilerin. Kısacası konu
evrenseldir ama bu opera bizdendir, özgün bir Türk eseridir.
Masala göre bazı değişiklikler var
gözlemlediğimiz…
İşte burada Selman Ada’nın dehası ortaya çıkıyor. Ali Baba
& 40 operası, tamamen orijinal bir eserdir. Masaldan yola
çıkılmış ama içine yerleştirilen ilginç espriler, epik ögeler,
günümüze -hatta geleceğe- göndermelerle modernoryantalist bir operadır. Hatta konuya ve döneme rağmen,
bestecisinin elinde “çağdaş” bir operaya evrilmiştir.
İlginç espri ve günümüze göndermelere, rejinizle
sizin de katkınız var sanıyorum.
Operayı sahneleme aşamasında -ki düşünme sürecim altı ayı
buldu- farklı bir çizgide ilerlemeyi tercih ettim. Biraz da risk
aldım gerçeği söylemek gerekirse. Bu risk izleyicinin bu tür
eserlere olan alışıklığı ile ilgiliydi. Reji aşamasında absürdden
groteske uzanan bir yol izlenebilir bu eserde. Ben de bu yolu
kullanarak, müziğin ve metnin içinde zaten var olan epik
ögeleri rejide uygulamayı yeğledim. Ayrıca evrenseli yerelle
buluşturmakta sakınca görmedim.
Bu üslubu daha önce de kullandığınız eserler
oldu mu?
İlginç bir tesadüf ki, geçen sezon Samsun Devlet Opera ve
Balesi’nde sahnelediğim “Keşanlı Ali Destanı” da epik bir
oyundur ve benzer göndermeler onda da vardır. Yani ben bu
üslubu seviyorum galiba…
Ufo geçiyor sahneden!
Evet! Zaten eserde olan bir espri bu. Notada yazılı yani.
Shakespeare’in geçişi ve konuşmaları da tamamen nota
üzerinde. Geçmişe ve geleceğe değinmeler bunlar..Yapılan
göndermelere, "MesKoop" minibüsüyle, modifiye edilmiş
Doğan görünümlü Şahin’le de yerellik eklemeye çalıştım.
Ali Baba zengin olunca eşekten inip Şahin’e biniyorsa, karısı
Ayşe de çamaşırları artık leğende yıkamaz diye düşündüm;
çamaşır makinesi almak hakkı onun da...
İzlerken her an farklı bir şey olacak hissi var gerçekten.
Amacımız da buydu zaten: Seyirciyi şaşırtmak. Eser zaten
bütünüyle müthiş bir uygulama özgürlüğü veriyor sahneye
koyucuya. Gerisi düş gücüne kalmış. Yine epik tiyatronun bir
özelliği. Opera da buna uygun olunca, “tutmayın beni” dedim.
Fantastik bir dekorun içine masalı yatırdık böylece…
Dekordan da bahsedelim mi biraz? İlginç uygulama
detayları vardı.
Operamızın kayar sahnesi ne yazık ki kullanılamıyor. Biz de
dekoratörümüzle ilginç bir şey tasarladık. Sahne ve kulislere
boydan boya ray döşedik ve olayların geçtiği iki ana mekânı
bu raylarda kayar hale getirdik. Seyirci dekor değişimlerini
beklemesin, hatta değişimler gözleri önünde, oyunun bir
parçasıymış gibi yapılsın istedik. Dekor değişirken duyduğumuz
alkışlar, hedefimize ulaştığımız hissini verdi bize.
Genelde izleyiciden geçerli oy aldınız yani!
Benim rejime gelen tepkileri soruyorsanız, sonuçtan çok
memnunum diyebilirim. Öyle iyi eleştiriler ve övgüler aldım ki,
bu beni operamız adına çok mutlu etti. Kendi adıma, ileriye daha
umutlu bakıyorum.
25 Opera•Bale
Yakın zamanda başka projeniz var mı?
kişiyi unuturum; günlerce uyuyamam sonra… Ama merak
edip bizlerle tanışmak, yaptıklarımızı görmek isteyen olursa
kapımız her zaman açık. Zaten kapalı da olsa, onlar artık
yapması gerekeni biliyor: “AÇIL SUSAM AÇIL”.
Size Antalya’da da kolaylıklar dilerim. Ali Baba
& 40’ın, Türk operası içindeki mutena yerini,
yaratıcılığın, emeğin, özenin ayrıntılarını sizden
dinlemek ayrı bir zevk oluyor. Bütün olarak da,
seslerin oyunculuklarla birleştiği, dekoruyla,
kostümüyle, ışığıyla ve size özel esprileriyle dolu
dolu, akıcı, gerçekten şaşırtıcı çok özel bir Ali
Baba & 40 izlediğimi belirtmeliyim.
Evet, bizlere de bu sihirli şifre ile açtınız kapınızı.
Bu keyifli sohbet için teşekkür ediyorum size.
Nisan ayında Antalya Devlet Opera ve Balesi’nde prömiyer
yapmayı planladığımız, Donizetti’nin 2 perdelik komik operası
“ Viva La Mamma” üzerine çalışıyorum şu sıralar.
Sonuçta, ne kadar zorlu bir süreçten geçmiş olsak da, ortaya
iyi bir eser çıktığını söyleyebilirim. Kadirşinas Mersin izleyicisi
de bizleri her temsilde salonu doldurarak destekledi. Ama bu
sonuca özverili muhteşem bir kadro ile ulaştığımızın da altını
çizmeliyim. Tüm hazırlık sürecinde harika bir uyumla çalışan
solist arkadaşlarıma, iki büyük eseri aynı anda çıkarmaya
çalışan opera koromuz ve orkestramıza, sahneye büyük
renk getiren balemize, sahne arkası ekibimize, kostümden
kunduraya, perukadan makyaja, böyle büyük bir dekoru
(montajı bile 1 gün sürüyor) uygulayan tüm teknik kadromuza
ve atölye personeline, yaratıcı kadroma ve idari birimlere
sayenizde bir kez daha teşekkür etmek isterim. Bir eseri ortaya
çıkaran kadronun ne denli büyük bir aile olduğunu görüyor
musunuz? Arkadaşlarımın adını özellikle vermedim; bir
Opera•Bale 26
Ben derneğinizin çıkarttığı AKOB ve OPERA BALE
dergilerinizin sıkı bir okuyucusuyum. Benim için bir zevkti.
Opera ve
Performans
Dr. Ayça Nur Kip Akyol
Opera toplu olarak
ortaya konulan
bir sanat ise de
opera eserlerini
asıl ön plana
çıkartan solist
şarkıcı oyuncuların
performanslarıdır.
Dinleyici-izleyicinin
aklında kalan
budur.
Yaratım açısından değerlendirildiğinde Opera
edebiyat ve müzik; sahnelenmesinden itibaren
ise müzik, oyun (drama) ve performanstır.
Bir yönetmen tarafından sahnelenen ve görsel
unsurları da buna uygun olarak hazırlanan
opera eserinde oyun ve performans, şarkı
formları ve çalgısal müzikler etrafında
sergilenir.
Opera toplu olarak ortaya konulan bir sanat
ise de opera eserlerini asıl ön plana çıkartan
solist şarkıcı oyuncuların performanslarıdır.
Dinleyici-izleyicinin aklında kalan budur.
Sandgren (2005:1) operada şarkıcı olmak
üzerine yaptığı çalışmada, bir opera
şarkıcısının yüksek seviyede gelişmiş vokal
(şarkıcılık) performansının esas olduğunu
belirtir. Bu çerçevede operada solist
performansı ön plana çıkmaktadır. Ancak
operada performans aslında - her ne kadar
solist şarkıcılık öne çıksa da - orkestra, solist
şarkıcı, oyuncular ve koro olmak üzere sahnede
görünen temel üç unsuru kapsamaktadır. Buna
bazen dansçılar da katılabilmektedir.
Solist şarkıcıların teknik ustalığının yanı sıra
etkileyici oyunculuk becerileri de performansı
başarılı kılar. Bu yüzden tiyatroda olduğu
gibi opera sadece oyun değil, müzikle birlikte
sergilenen müziksel teatral bir performanstır.
Bu açıdan operada müzik, oyun ve performans
üçlüsü iç içe belirleyici üç unsur olarak ortaya
çıkar ve bu nedenle de genellikle “müziksel
drama” olarak anılır.
27 Opera•Bale
Opera, müzikli ve
yarı müzikli Antik
Yunan Tiyatrosu
örnek alınarak
ortaya çıktığından
kökeninde drama ve
oyunculuk açısından
tiyatro ile iç içedir.
Operada sahne üstünde yer alan solist ve korist şarkıcı
oyuncularla birlikte bir de sahne altındaki çalgıcılar vardır.
Tüm bu unsurların sahnede belirli bir düzende oluşması
da yönetmenin sahneleme biçimine bağlıdır. Aslında
yüzyıllardır sahnelenen opera eserlerinin belirli bir düzeni
oluşmuşsa da yönetmenin özgün yorumlama tarzı, opera
eserindeki sahne düzeni, dekor ve kostüm, oyunculuk ve
şarkıcılık performanslarını etkiler. Örneğin şarkıcıların
sahnede ayakta veya bir başka pozisyondaki duruşu gibi
çeşitli bileşenler performansı teknik olarak etkilemektedir.
Opera metin açısından bir dramadır ve buna ilişkin olarak
oyunculuğu da kapsar. Tiyatro, doğaçlama veya bir metne
dayalı düz konuşma (replik) ile birlikte mimik ve jestlere
dayanan oyunculuk içerirken bütün bunlar operada müzikle
birlikte yapılır. Opera, müzikli ve yarı müzikli Antik Yunan
Tiyatrosu örnek alınarak ortaya çıktığından kökeninde
drama ve oyunculuk açısından tiyatro ile iç içedir. Ancak,
müzikli anlatım ve operanın kendi iç özellikleri operayı
tiyatrodan ayırır.
Öte yandan karşıt bir görüş olarak Arrigo Boito ve müziği
öne çıkaran benzeri görüşlerde ise opera ve tiyatronun
Opera•Bale 28
kesinlikle farklı olduğu, genellikle şarkı söylerken mimik
ve jestlerin kullanıldığı ve büyük bir oyunculuk olmasa bile
müzik yoluyla operanın var olacağı savunulmaktadır.
Victor Hugo da (1827), sahnenin her çeşidinde insanların
gerçek hayattan farklı davranabileceklerini, ancak opera
ve tiyatro arasında anlamlı bir fark olduğunu belirtmiştir.
Hugo’ya göre konuşulan oyunda aktörler acılarını metin ve
jestle ifade ederken, opera şarkıcısı kelimelerin anlamını
onun normatif ifadesi olan şarkı söyleme yoluyla daha
geniş ve etkili bir şekilde ifade eder. Bir aktör bir filmde
veya tiyatro oyununda şarkı söylediğinde, bu konuşmadaki
iletişimden ayrılma olduğunu gösterir. Operada şarkı
söylemenin tüm karakteristik özellikleri iletişimin normal
bir parçasıdır (Hugo, 1994: 188-189).
Yukarıda oyun ve opera ayrımında olduğu gibi operanın
müzikli drama olarak nitelendirilmesi, oyunculuk ve
yüksek teknikteki şarkıcılığın iç içe yapılması yani birçok
şeyi müziğin belirlemesi tiyatro ile operayı ayıran belirgin
özelliklerdir. Yani kısaca opera ve tiyatro hem iç içedir hem
de farklıdır.
Performans kavramı “gösteri”, “başarı”, “icra” ve “verim” gibi
birbirinin üzerine örtülen, yerine göre biri diğerini kamufle
edebilen ya da kimi zaman diğerinin yerine geçebilen ama
hepsi bir arada var olan katmanlardan oluşur. Uygulamalı
sanatsal çalışmaların hepsinde var olan performansta
beklenilen de aslında kelimenin anlamına uygun olarak
başarılı, verimli bir icra ve gösteridir. Opera performansa
dayalı bir sanattır böylelikle bir opera eserinin temsili
performans verimiyle doğru orantılıdır.
KAYNAKÇA
Sandgren, M. (2005). Becoming and being an opera
singer: Health, personality, and skills (unpublished
Doctoral Dissertation). Stockholm: Department of
Psychology, Stockholm University.
Hugo, V. (1827). Cromwell, L’Esthétique romantique en
France, une Anthologie (1994) içinde (ed. Claude Millet).
Paris: Pocket, 186-191.
MART - NİSAN 2016 SEZON PROGRAMI
ANKARA DEVLET OPERA VE BALESİ
Opera / Operet
SARAYDAN KIZ KAÇIRMA (W. A. MOZART)
Müzikal
KANLI NİGAR (C. İDİZ)
9, 23 Mart
6, 11 Nisan
1, 22 Mart
5, 26 Nisan
CARMEN (G. BIZET)
12, 14, 26 Mart
4, 18 Nisan
Müzikli Anlatım
DER ZIGEUNERBARON
Çingene Baron ( J. STRAUSS II)
7, 19 Mart
ANNE BEN EVLENİYORUM (R. HACIYEV)
8, 29 Mart
Bale
YEVGENI ONEGIN (Y. IVANENKO / P. İ. ÇAYKOVSKİ)
5 (prömiyer), 10, 24 Mart
14, 16, 21 Nisan )
HAREM (M. ÇİMENCİLER / OSMANLI USUL MÜZİĞİ)
GÜNEŞİN SESİ MOZART (T. DOĞU / W. A. MOZART)
6, 20 Mart
3 Nisan
Konser
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNİ ANMA KONSERİ
18 Mart
SARIKAMIŞ DESTANI
DOKSAN BİN KAR TANESİ
27 Mart
HAYVANLAR KARNAVALI
24 Nisan
30 Mart
12 Nisan
Çocuk
Modern Dans
KALP KOROSU (U. ARTUN)
6, 20 Mart
3, 17 Nisan
CINDERELLA (A.VITA, C. St. SAENS, GENESIS,
J. COCKER, K. JENKINS, M. OLDFIELDS)
12 Mart
9 Nisan
27 Mart
10, 24 Nisan
FINDIKKIRAN (A. AKABALI / P. İ. ÇAYKOVSKİ
KIRMIZI PABUÇLU KIZ VE SİHİRLİ MÜZİK
16 Mart
FRIDA (A. İNANÇ, A. MARQUEZ, J. P. MANCAYO, M. DEFALLA)
2 (prömiyer),13, 20, 28 Nisan
DÜNYA DANS GÜNÜ TEMSİLLERİ
29 Nisan
Müdürlüğümüz gerektiğinde program değişikliği yapabilir.
www.dobgm.gov.tr
ALİŞ & MAVİŞ (A. ÖZMEN)
(İ. BÖLER)
23 Nisan
MART - NİSAN 2016 SEZON PROGRAMI
İSTANBUL DEVLET OPERA VE BALESİ
Opera
LA SONNAMBULA
UYURGEZER KIZ (V. BELLINI)
17, 18, 19 Mart
FAUST (Ch. GOUNOD)
25, 26, 29 Mart
LA TRAVIATA (G. VERDI)
14, 15, 16, 19, 20 Nisan
Bale
LA CORSAIRE / KORSAN
(M. HOLMES, A. ADAM, C. PUGNI, L. DELIBES)
1, 3, 5, 8, 10, 12 Mart
6, 8 Nisan
DÜNYA DANS GÜNÜ ETKİNLİKLERİ
28, 29, 30 Nisan
Modern Dans
EZEL BAHAR (B. DEHMEN, İ. ÖZMEN)
16, 20 Mart
7, 9 Nisan
ŞEHİR ORMAN (B. MURPHY, R. ALTIN)
1, 2, 17 Nisan
İNTERAKTİF GÖSTERİ
SİZE DE ÇIKABİLİR! (M. ÖZÇAY)
22 Mart
Çocuk
DEDEKTİF KÖPEK DODO (K. ELBİLGİN)
6, 13 Mart
KUKLACI (M. SESKIR)
20 Mart, 24 Nisan
KİTAP KURDU İLE CAN
HAYLAZLARA KARŞI (K. KORBEK)
3, 10 Nisan
Konser
BAHAR KONSERİ
22, 23 Nisan
KONSER SEMPLICE
30 Nisan
Müdürlüğümüz gerektiğinde program değişikliği yapabilir.
www.dobgm.gov.tr
MART - NİSAN 2016 SEZON PROGRAMI
İZMİR DEVLET OPERA VE BALESİ
Opera - Operet
Dans Tiyatrosu
MADAMA BUTTERFLY (G. PUCCINI)
ÇAKIRCALI EFE (K. BENGİER, C. İDİZ)
5, 7 Mart
9, 12 Nisan
ZAİDE (W. A. MOZART)
2 (prömiyer), 4 Nisan
YARASA (J. STRAUSS II)
17, 19 Mart
21, 23 Nisan
Bale
Modern Dans
ATEŞ KUŞU / İLKBAHAR AYİNİ
(A. DAVRAN, V. ERSOY, M. BALKAN, I. STRAVINSKI)
22 Mart
BACH ALLA TURCA / DANSIN RENGİ
(M. BALKAN, J. S. BACH, E. ARDAL)
26, 28, 29 Nisan
Müzikal
KANLI NİGAR (C. İDİZ)
9, 10 Mart
LÜKÜS HAYAT (C. R. REY)
12, 14 Mart
6, 7, 18, 19 Nisan
1, 2, 3 Mart
14, 15, 16 Nisan
Konser
DÜNYA KADINLAR GÜNÜ KONSERİ
8 Mart
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNİ
ANMA KONSERİ
18 Mart
İZDOB ODA MÜZİĞİ KONSERİ
24 Mart
Çocuk
SİHİRLİ DÜNYA (H. ÖZÖRTEN)
10, 12 Mart
5, 11 Nisan
UYUYAN GÜZEL’İN PERİSİ (H. NÜFUSÇU)
15, 16, 29, 30 Mart
5. ÇOCUK RESİM YARIŞMASI,
İZDOB ÇOCUK KOROSU KONSERİ
23 Nisan
Eğitim Etkinliği
EĞİTİM KONSERİ
11, 21, 28 Mart
7, 15, 19, 27 Nisan
Müdürlüğümüz gerektiğinde program değişikliği yapabilir.
www.dobgm.gov.tr
MART - NİSAN 2016 SEZON PROGRAMI
MERSİN DEVLET OPERA VE BALESİ
Opera - Operet
KÖROĞLU (Ü. HACIBEYOV)
22 Mart
ROMEO İLE JÜLYET (Ch. GOUNOD)
24 Mart, 30 Nisan
YEVGENİ ONEGİN (P.İ.ÇAYKOVSKİ)
9 (prömiyer), 12, 19 Nisan
Müzikal
LÜKÜS HAYAT (C. R. REY)
12, 15 Mart
26, 27 Nisan
Çocuk
KÜLKEDİSİ (I. NOYAN)
1 Mart
BALE
ÇALIKUŞU (M. ÇİMENCİLER) KLASİK TÜRK MÜSİKİSİ
10 Mart
DEĞİRMENDEKİ HAZİNE (M. ÖZTÜRK)
Bale
Konser
ÇALIKUŞU (M. ÇİMENCİLER / KLASİK TÜRK MÜSİKİSİ)
SENFONİK KONSER
10 Mart
ATEŞ KUŞU / DANZON
(A. DAVRAN, V. ERSOY, I. STRAVINSKI, A. MARQUEZ
17, 19 Mart
14, 16 Nisan
ÇEŞMEBAŞI-BOLERO (U. SEYREK / F. TÜZÜN, M.
16 Mart
1, 18 Nisan
5 Mart
ATATÜRK EVİ KONSERİ
7 Mart, 4 Nisan
PİYANO ŞAN RESİTAL
8 Mart
RAVEL)
29, 31 Mart
AYIN KONSERİ
ÇAKIRCALI MEHMET EFE (K. BENGİER, C. İDİZ)
KİLİSE KONSERİ
21 Nisan
Gala - Bale
DÜNYA DANS GÜNÜ
29 Nisan
25 Mart, 22 Nisan
30 Mart, 13 Nisan
23 NİSAN KONSERİ
23 Nisan
Eğitim Etkinliği
OPERA OKULDA
2, 4, 9, 22, 23 Mart
6, 11, 25 Nisan
Müdürlüğümüz gerektiğinde program değişikliği yapabilir.
www.dobgm.gov.tr
NİSAN - MART 2016 SEZON PROGRAMI
ANTALYA DEVLET OPERA VE BALESİ
Opera - Operet
CARMEN (G. BIZET)
5, 8 Mart
YAŞA SEN ANNE (G. DONIZETTI)
9 (prömiyer), 14, 16 Nisan
ŞEN DUL (F. LEHAR)
1 Mart
Bale
ÜÇ RENK / “İÇ-İN”,”ARADA”,”DANZON”
(B. SARIBAY, D. ÖZAYDIN, A. DAVRAN, V. ERSOY,
M. GLINKA, J. S. BACH, M. MARAIS,
M. RAVEL, A. MARQUEZ)
26 Prömiyer, 29, 31 Mart
ÜÇ SİLAHŞÖRLER (A. DAVRAN, V. ERSOY, G.
VERDI)
30 Nisan (Prömiyer)
Eğitim Etkinliği
OPERA OKULDA
7, 14, 21, 28 Mart
4, 11, 25 Nisan
Konser
DUYGULAR, UMUTLAR, AŞKLAR
10 Mart
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ
12, 15 Mart
Çocuk
KİTAP KURDU İLE CAN
HAYLAZLARA KARŞI (K. KORBEK)
17 Mart
18 Nisan
ÇOCUKLAR IŞILDIYOR
Çocuk Gösterisi
21 (prömiyer ), 23 Nisan
Müdürlüğümüz gerektiğinde program değişikliği yapabilir.
www.dobgm.gov.tr
NİSAN - MART 2016 SEZON PROGRAMI
SAMSUN DEVLET OPERA VE BALESİ
Opera
L’ELISIR D’AMORE / Aşk İksiri (G. DONIZETTI)
21 Mart, 7 Nisan
MASKELİ BALO (G. VERDI)
3 Mart, 2 Nisan
TOSCA (G. PUCCINI)
21(prömiyer), 23, 25 Nisan
Bale
HÜRREM SULTAN (O. TURFANDA, N. KODALLI
10 Mart, 9 Nisan
NOTRE DAME’IN KAMBURU
(A. DAVRAN, V. ERSOY, C. PUGNI, B. HOINIC)
26 Mart
DÜNYA DANS GÜNÜ
29 Nisan
Müzikal
KEŞANLI ALİ DESTANI (Y. TURA)
12 Mart
Konser
DÜNYA KADINLAR GÜNÜ KONSERİ
8 Mart
BAROK KONSERİ
17 Mart
SOPRİTONE
14 Mart
SENFONİK KONSER
11 Nisan
Çocuk
KÜÇÜK BİR MUCİZE (C. ATİLLA)
7 (Prömiyer), 14, 24, 28 Mart, 4, 27 Nisan
OPERA ATÖLYESİ (E. ETKİNLİĞİ)
12, 14 Nisan
Müdürlüğümüz gerektiğinde program değişikliği yapabilir.
www.dobgm.gov.tr
AKOB Abonelik
[email protected]
Tel : 324 238 86 80
Gsm: 532 466 49 16
www.akob.org

Benzer belgeler

İstanbul - Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü

İstanbul - Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ulaşmıştır. Türkiye’de bale sanatının profesyonel olarak, akademik kurallar çerçevesinde sahnelendiği tek kurumsal yapı olan Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nün, Türkiye’nin sanatsal kimliği...

Detaylı

ANTALYA DEVLET OPERA VE BALESİ`NCE SAHNELENEN YERLİ

ANTALYA DEVLET OPERA VE BALESİ`NCE SAHNELENEN YERLİ “Küçükler” kategorisindeki birincilerine 3.000 EURO, 20–26 yaş arası kız ve erkek yarışmacılardan oluşan “Büyükler” kategorisinde ise birincilere 4.000 EURO madalyaları ile birlikte verilecektir.

Detaylı

korsan - Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü

korsan - Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü Adına İmtiyaz Sahibi - Dernek Başkanı Fazıl Tütüner Sorumlu Yazı İşleri Müdürü A. Vahap Kokulu

Detaylı