uluslararası politika ve film alan, vizyon, güç

Transkript

uluslararası politika ve film alan, vizyon, güç
Matbuat Yayın Grubu: 16
İyidüşün Yayınları: 3
Uluslararası Politika ve Film: Alan, Vizyon, Güç
Sean Carter & Klaus Dodds
Copyright © 2014 Sean Carter & Klaus Dodds. International Politics and Film: Space, Vision, Power
Columbia University Press. Bu Türkçe baskı orijinal yayıncısı olan Columbia University Press
tarafından yayımlanan Amerika baskısının tam bir çevirisidir.
© 2014 Kitabın Türkçe yayın hakları Akçalı Telif Hakları Ajansı aracılığıyla Matbuat Yayın Grubu’na
aittir.
Sertifika No: 30908
Çeviren
Bilal Ayan
Editörler
Evrim Kaya
Onur Yılmaz
Kapak Uyarlama
Samet Köse
Dizgi
Mehmet Yılmaz
Baskı ve Cilt
Alemdar Ofset ve Matbaacılık 212 544 23 09
Sertifika No: 22953
Kapak Baskısı
Ten Ofset 212 482 65 38
ISBN: 978-605-9749-02-2
İyidüşün Yayınları, Matbuat Yayın Grubu’nun tescilli markasıdır.
Bu kitabın tüm yayım hakları saklıdır. Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılacak
kısa alıntılar dışında gerek metin, gerekse görsel malzeme hiçbir yolla yayınevinden izin
alınmadan çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.
Matbuat Yayın Grubu Tic. Ltd. Şti.
Asmalımescit Mah. Meşrutiyet Cad. No: 11/3 Beyoğlu 34430 İSTANBUL
Tel.: 212 243 63 23 Fax: 212 243 63 26
Online satış: www.matbuat.com.tr
[email protected]
ULUSLARARASI
POLİTİKA VE FİLM
ALAN, VİZYON, GÜÇ
SEAN CARTER - KLAUS DODDS
Çeviren: Bilal Ayan
İÇİNDEKİLER
1 FİLM VE ULUSLARARASI POLİTİKA
9
Film, Görsel Pratikler ve Gündelik Yaşam
16
Filmleri Anlamak23
Çalışmanın Yapısı28
2
SINIRLAR31
Havaalanı ve Sınırlanmış Birey35
Kontrol Noktaları ve Aşırı Düzenlenmiş Hayat
39
Sınır Dolaşıklığı44
Sınır Pratiklerini Görselleştirmek49
3
İSTİSNA MEKÂNLARI
53
İstisna mekân: Kara Bölge55
Kuşatma Altındaki Şehir60
Süper Kahraman ve Olağanüstü Hal
66
İstisna Mekânlarını Görselleştirme70
4
UZAK ÖTEKİ
75
‘Uzak Öteki’ye Kayıtsızlık77
Uzak Ötekiyi Kurtarma81
Uzak Öteki Karşı Koyuyor86
Uzaklık, Yakınlık ve Öteki90
5
ANAVATAN95
Anavatan ve Aidiyet98
Anavatanı Savunmak
102
Tehlikedeki Anavatan
107
Sanal Anavatanlar
111
6 MEKÂN, VİZYON VE GÜÇ
115
Temsilciler, Süreçler ve Yerler
116
Uluslararası Politikayı Maddileştirmek
119
Vizyon, Mekân, Güç
120
Filmografi
123
Bibliyografya
126
Dizin
131
TEŞEKKÜR
Olağanüstü ‘Short Cuts’ dizisine katkı yapma imkânını bize tanıdığı
için Wallflower Press’ten editör Yoram Altam’a teşekkür ederiz. Özellikle
proje süresince göstermiş olduğu sabrına da minnettarız.
İkimiz de, sırasıyla Exeter Üniversitesi ve Royal Holloway’de verdiğimiz
Eleştirel Jeopolitik derslerinde kullandığımız filmlerden istifade ettik. Bu
süreçte fikirlerini bizimle paylaşan öğrencilerimize teşekkür ederiz. Ayrıca,
kültürel çalışmalar ve jeopolitik alanlarında çalışan doktora öğrencilerine
sunduğumuz danışmanlığın ve bizi her zaman hoşgörüyle destekleyip film
ve jeopolitik alanlarına duyduğumuz ilginin peşinden gitmemize izin veren
ailelerimizin yardımı gerçekten çok büyüktü.
Kitap, Philip Kirby’nin kusursuz tashih yeteneği ve Rachael Squire’in
filmografi ve dizin çalışması sayesinde gelişti. Kitabın önceki versiyonları
Peter Adey, Jason Dittmer ve Nick Gill tarafından okundu. Üçüne de
yorumları için teşekkür ederiz. No Man’s Land’deki analizin bir kısmı
Sean Carter ve Derek McCormack’in basılmamış taslak makalesi üzerine
kurulmuştur. Derek’e, bu malzemeyi kullanmamıza izin verdiği için
minnetarız.
Tabii ki metinde, argümanlarda ve analizdeki tüm kusurlar yazarlara
aittir.
Sean Carter & Klaus Dodds
Nisan 2014
1
FİLM VE ULUSLARARASI POLİTİKA
Syriana filminde CIA ajanı Bob Barnes (George Clooney), adını filmden
alan kurgusal bir Ortadoğu devletine gönderilir. Devletlerarası ilişkilerin
bulanık dünyası, ticari şirketlerin açgözlülüğü ve enerji kaynakları üzerinde
kontrol sahibi olmaya çalışan daha güçlü başka oyuncuların etkisiyle
hayatları sıkışmış kişiler etrafında karmaşık bir serüven yaratılır. Syriana,
bu kitapta ele almaya değer bulduğumuz konuların büyük bir kısmını
oldukça öz bir şekilde içermeyi başarır. Uluslararası politika tabirini sadece
-savaş gibi- devletlerarası ilişkilerin en dramatik tezahürlerine gönderme
yapan bir anlamda değil, politik dünyayı oluşturan çok daha kapsamlı
ve sıradan pratikleri de içine alan bir anlamda kullanıyoruz. Dahası bu
pratikleri -önemli uluslararası aktörler olmaya devam etseler de- sadece
ulus-devletlere münhasıran kullanmak yerine, çok daha geniş bir aktörler
ve çıkarlar yelpazesini kapsadığını düşünerek kullanıyoruz. Syriana’da
gösterildiği gibi bu aktörler ve çıkarlar yelpazesine birçok farklı oyuncu ve
mekân dâhil; CIA ajanları, göçmen işçiler, enerji analistleri, avukatlar ve
tüm bu gruplardaki kişilerin aileleri.
Yine de birçok insan ilk bakışta uluslararası politikanın boğucu
dünyasının sinemayla ve diğer popüler kültür formlarıyla çok az ilişkisi
olduğunu düşünebilir. 80’lerin sonları ve 90’ların başlarında İngiliz
Uluslarası Politika ve Film
üniversitelerinde politik coğrafya ve uluslararası politika konularında
çalışırken, bu alan temelde, ağırbaşlı bir grup adamla bazı yerler ve
süreçlerden ibaretti; belirli ajanlar, diplomatlar, uluslararası zirveler ve dış
politika analizleri gibi. Film ve televizyon gibi diğer popüler mecralar, ya
bir tür eğlence olarak ya da uluslararası politikanın doğurgan dramlarının
temsiline yarayan mekanizmalar olarak görülmekteydi. Bugünden geriye
bakınca bu bakış, hem filmi de içine alan popüler kültürün hem de
uluslararası politikanın oldukça dar bir resmi olarak disipline edici belirli
bağlantıların kazara ifşa edilmesidir.
Film ve televizyon gibi popüler medya veYouTube ve Twitter gibi sosyal
medya platformları, uluslararası politikanın oluşmasına yardım ederler.
Uluslararası politikadan büyük oranda ulus devletlerin uluslararası
arenadaki etkileşimlerini anlasak bile, görselliğin devletlerin ve uluslararası
arenanın kurulmasında başat bir eleman olduğunu öne sürebiliriz. Dünya
liderlerinin koreografilerinden ve basındaki görünümlerinden, film çekimi
için yer aramaya ve set kurulumuna kadar birçok konu bize görselliğin
kurucu işlevini işaret edebilir. Jeopolitik gücün icrasında, devletler ve
liderlikler bir olayı, yeri ya da süreci çerçevelemeye ya da sınırlandırmaya,
hatta gözden uzak tutmaya çalıştıklarında, görsellik kritik bir rol oynar.
Bu noktada belki de uluslararası politikanın film gibi kendine has bazı
niteliklere sahip olduğunu iddia edebiliriz. Başkan Bush, Mayıs 2003’te bir
uçak gemisinin üzerinde Birleşik Devletler’in muharebe operasyonlarının
tamamlandığını duyururken, Reagan döneminin çok hususi bir klasiğinin,
Top Gun adlı tekno-gerilim filminin ürettiği bazı jest ve mimikleri
taklit ediyordu. Bir deniz uçağını bir uçak gemisine indirdikten sonra,
uçuş kıyafetleriyle görünen Bush, kendisini oldukça teatral bir şekilde
başkumandan olarak takdim ediyor ve hemen sonrasında resmi bir
takım elbise ve kravat ile tekrar ortaya çıkarak, biraz daha devlet adamı
edası ile, Irak’ta savaşın resmen bitmekte olduğunu duyuruyordu. Bahsi
geçen uçak gemisi bu mesaj verilirken aslında Pasifik kıyısına demirlemiş
bulunuyordu, ancak mesajı bu şekilde vermekteki amaç başarılı bir teknogerilim filminin ürettiği kendine has bazı jest ve mimikleri kullanarak
özel bir görsel estetik yaratarak aşırı eril görevlileri, birleşik devletlerin
güç projeksiyonunu, teknolojik sofistikasyonu ve düşmanlara karşı galip
gelindiğini vurgulamaktı. Muhaliflerince alay edilmiş olsa da, bu ‘olay’
kendi başına film yapımı ile yaratıcılık ve görsel pratiklerin ilişkisini
10
Film ve Uluslarası Politika
öne çıkarmakta ve William Gibson’ın (1991) belirttiği gibi Top Gun’ın
Amerika’nın 60’larda ve 70’lerde Vietnam’da yaşadığı başarısızlıkların
yarattığı anksiyeteye bir cevap mahiyeti taşıdığını göstermektedir.
Erillik, teknoloji ve Birleşik Devletler gücünün kesişimi olarak Soğuk savaş jeopolitiği (Top Gun,
1985)
Başkan George Bush ve USS Abraham Lincoln güvertesinde ‘Top Gun anı’ – Mayıs 2003
11
Uluslarası Politika ve Film
Başkanın Top Gun göndermeli mesajı bize jeopolitika ile savaşın nasıl
bir etkileşim içinde olduğunu gösteriyor. Bu kitap Uluslararası İlişkiler
disiplinini ve ilgili diğer bir alan olan Eleştirel Jeopolitiği, genel olarak
görsel çalışmalarla ve film çalışmalarıyla daha yakından temas ettirmeyi
hedefliyor.
Konuya yönelik akademik bir ilginin varlığını gösteren çalışmalar
olsa da, uluslararası ilişkiler akademisyenleri film de dâhil olmak üzere
tüm popüler kültürle uluslararası ilişkiler arasındaki ilişkiyi doğrudan
bir temsil meselesinden daha fazla bir şey olarak düşünmeye yeni yeni
başladılar (Örnek olarak, erken bir çalışma için bkz. Gregg 1998; teorik
açıdan daha sofistike bir çalışma için bkz. Light 2001; Weber 2001, 2006;
Shapiro 2008). Bir diğer deyişle, filmi basit bir temsiliyet mecrası olarak
görme eğilimi vardı ve bu eğilime göre filmler, karmaşık savaş ekonomisini,
diplomasiyi, devlet idaresini ve istihbarat gibi başka bir takım ilgili konuyu
oldukça eksik bir şekilde resmediyordu. Buna alternatif olarak da Harry
Potter serisi (2001-11) vb. gibi filmlere bakarak içlerinde görsel ve anlatısal
ipuçları bulma ve bunların bize uluslararası politika hakkında ne söylüyor
olabileceğini ortaya çıkarma eğilimi göze çarpıyordu.
Burada benimsenen pozisyon, film gibi popüler bir medya türünün
çağdaş uluslararası politikanın aslî bir parçası olup olmadığını tartışarak
başlamaktır. Geçen on yıl zarfında, uluslararası ilişkilerin sosyal bilim
metodolojilerine ve rasyonel oyuncu paradigmasına tümüyle yaslanmayan
şekillerde de anlaşılabileceğini ileri süren bir grup çalışma ortaya çıktı
(bkz. Bleiker 1997; Weldes 1999; Sharp 2000; Weber 2005; Bleiker and
Hutchinson 2008; Shapiro 2008). Gerçekten de, uluslararası ilişkiler ve
politik coğrafya konularındaki bilimsel üretimin en iyi örnekleri şimdilerde
sanatın, filmin, fotoğrafçılığın ve televizyonun, devleti ve devlet merkezli
haritacılığı eleştirip huzurunu kaçırırken, bir yandan da onların oluşmasına
nasıl katkıda bulunduğunu inceliyor (bkz. Shapiro 2008; Danchev 2009).
Film, temsilin dominant biçimleri ile uluslararası politika hakkında bilgi ve
duygu sahibi olmanın ilgili yolları hakkında eleştirel olarak düşünebilmek
için zengin bir kaynaktır, fakat görsel mecra ve uluslararası ilişkiler
arasındaki karşılıklı ilişkiyi kabul etmek de hayatidir.
Ayrıca bu olgu, sonraki bölümde de önerildiği şekliyle, idealist ve realist
uluslararası ilişkiler çalışmaları bünyesinde sahipsiz kalmış olan eğilimleri
tekrardan popülerleştirmeye ve ihya etmeye de yardımcı olur. ‘Realizm’,
12
Film ve Uluslarası Politika
anarşik özellik gösterdiği varsayılan bir uluslararası arenada devletin
jeopolitik durumuna odaklanmış analitik bakışın önceliklendirilmesine
dayalı pratik ve teorik bir bütüne verilen addır. Diğer yandan ‘idealizm’,
devletlerin birbirleriyle işbirliği yapmasının şartlarını ve imkânlarını
araştıran pratik teorik bir bütüne gönderme yapar. Hem idealizm hem de
realizm, uluslararası sistemin devletlerden oluştuğunu ve birleşik bir dünya
hükümetinin yokluğunda tüm bu devletlerin belirsiz ve tehlikeli bir global
arenada faaliyet göstermek zorunda olduklarını varsayar. Bunun sonucu
olarak realizm ve idealizm büyük oranda uluslararası sistemi ve devletlerin
davranışlarını daha doğru anlmaya çalışmakla meşguldür. İki durumda da
tüm yönleriyle popüler kültür, yönetici elitleri ve onların stratejik davranış
ve mantıklarını anlamaya odaklanırken sık sık ihmal edilir.
Cynthia Weber’in (2001) belirttiği gibi, realist uluslararası ilişkiler
çalışan bir çok akademisyen film ve televizyon gibi popüler mecraları
ilgiye değer bulmaz. Yine de, Weber’in düşüncesine göre film, uluslararası
anarşiyi savaşın sebebi gibi gösteren uluslararası ilişkiler teorilerini
temellendiren birçok merkezi ‘miti’ yıkmak için kullanılabilir. Weber bir
dizi film kullanarak uluslararası ilişkiler teorisyenlerinin devletlerin belirli
şekillerde anlaşılmasını sürdürmek için belirli bazı anlatılara ve imgelere
nasıl bağlı olduklarını ortaya koyar ve bunu yaparken devlet ve uluslararası
sistem gibi kavramların verili oluşunu da reddeder. Bu pozisyonun iyi bir
açıklamasını David Campbell şu şekilde yapar:
“Devletin ortaya koyduğu değişken pratikler dışında bir ontolojik statüsü
olmadığını varsayarsak, devleti kimliğini fiili olarak yeniden üreten bir
sürecin ürünü olarak tarif edebiliriz. Sınırların tescili, bütünlük söylemi
ve devlet kimliğine yönelebilecek tehlikelerin tanımlanması devletin resmî
söylemlerinde gözlemlenebilir ve bu üç unsur devletin resmî söylemiyle
devam ettirilir. Fakat bu üç unsurun topluluğun kültürel söylemlerinde
barındığı ve sürdürüldüğü tespit edilebileceği gibi, sanat, film ve edebiyat
gibi resmî olmayan alanlarda da temsil edildiği görülebilir. (2003:57)
Uluslararası ilişkiler alanındaki hâkim araştırma türlerini biraz daha
sarsmanın bir diğer yolu ise uluslararası ilişkilerin özel bazı mekânlarda
nasıl temellendirildiğini dikkate almaktan geçer. Örneğin ‘Sınır’ ulusalla
uluslararasının tanımlandığı, görselleştirildiği, normalleştirildiği ve güven
altına alındığı bir yer ya da bir dizi yer demektir. Sınır devriyeleri ve göçmenlik
konularıyla ilgilenen devlet görevlileri gibi devletin ihdas ettiği otoriteler,
sınırın yapımında ve bozumunda rol alan tek aktör değildir. İnsanlar ve
13
Uluslarası Politika ve Film
emtia da sınırın meşrulaştırılması, pekiştirilmesi ve bozulmasında kendi
rollerini oynarlar. Bir açıdan sınırın görünür kılınmasına katkı yaparlar
çünkü görselin yürürlüğe girmesinin bizatihi kendisi jeopolitik gücün
bir ifadesidir. Sınır bir tür güvenlik kuruntusunun sunumu anlamına
gelse de, bir yandan da bir endişe kaynağı olabilir. Uyuşturucu, terör ve
fikirlerin sınırlardan geçerek ‘vatanı’ tehlikeye düşüreceği gibi korkuların
ifade edilmesi bu durumun bir örneği olarak sunulabilir. ‘Uzak Öteki’nin
rolü, ortadaki görsel buna mecbur edebildiğinden, sınırın korunması
için bir şeyler yapıldığının görülmesini tahkim ederek, uluslararası
politikanın bu tür özel temsillerinde sıklıkla önem kazanabilmektedir.
Halen süren ‘Terörle Savaş’ örneğinde olduğu gibi, ‘istisnai zamanlarda’
aidiyete sahip olmak ya da olmamak bir aciliyet kazanır. Sınırın içinde
bile, hükümetlerin yurttaşları ‘şüpheli davranış’lara karşı tetikte olmaları
konusunda cesaretlendirmeleri ile bazı bedenler ve yüzler diğerlerine göre
daha görünür olur. İlaveten, küresel kavramının özel bazı mekânlarla nasıl
ilişki kurduğu kayda değerdir. Küreselleşme kavramı bir yandan soyut
bir niteliğe sahip olsa da, sosyal ilişkilerin yoğunlaşması ve bağ kurması
bireyler ve topluluklar için belirgin bazı sonuçlara yol açar.
Film ve uluslararası politikaya yaklaşımımızı bu üç fikir dahilinde
(uluslararası politikanın gerçekliği, politika pratiğinin mekânsallaşması,
görselin rolü) konumluyoruz. Bu nedenle bu kitabın ilk temel hedefi ‘filmin’
uluslararası politika öğrencileri için sadece ‘gerçek dünya’ hakikatlerini
yansıtması nedeniyle faydalı olduğunu değil, ‘filmin’ politik dünyanın
oluşmasında ilk elden rol oynadığı için, yani gerçekliğin bir parçası olduğu
için de faydalı olduğunu göstermek. Luiza Bialasiewicz’in söylediği gibi:
Devletleri mümkün kılan şey, göçmen politikaları, askeri konuşlanmalar
ve stratejiler, normal sosyal davranışa dair kültürel tartışmalar, politik
konuşmalar ve ekonomik yatırımlar gibi geniş bir söylemsel pratik
yelpazesidir. Bu faaliyetlerde yürürlüğe sokulan anlamlar, kimlikler,
sosyal ilişkiler ve politik gruplaşmalar, ideal olan ile materyal olanı
birleştirir. Bunlar belirli bir devlet adına üretilir ya da temsil edilirler
fakat bu faaliyetlerin öncesinde devlet yoktur. (2007: 406-7)
Bu kitabın ikinci ana hedefi ise mekân problematiğine dikkat etmenin
çok önemli olduğunu ortaya koymak. Bu açıdan yaklaşımımız Eleştirel
Jeopolitik olarak bilinen bir çalışma bütününün ortaya çıkardığı bir bağlama
oturtulabilir. Münferit ve birleştirici bir disiplin olmak zorunda olmamakla
birlikte Eleştirel Jeopolitik, uluslararası ilişkilerde coğrafyanın önemini
14
Film ve Uluslarası Politika
yeniden ortaya koyarken, ‘coğrafyanın’ statik ve değişmez bir özellikler
dizisine indirgenmesinden kaçınmayı hedefleyen geniş bir postyapısalcı
uluslararası politika çalışması yaklaşımıdır. Bir diğer deyişle, Eleştirel
Jeopolitik uluslararası politikanın mekânlarını sadece reel politikanın
gerçekleştiği bir ‘zemin’ olarak görmekten ziyade, uluslararası meseleler
alanını oluşturan fiili ilişkilerin içine dâhil edilmiş olarak görür.
Vurgulamak istediğimiz üçüncü nokta ise, dünyanın jeopolitik
izahlarında vizyonun rolüdür; bazı insanların, objelerin ve şeylerin
diğerlerinden nasıl daha görünür olduğu meselesi. Eleştirel Jeopolitik
kısmen, emperyal jeopolitik okuluyla özdeşleştirilen 20. yy. figürlerinden
Halford Mackinder’ın yazılarının ve buna eşlik eden, dünyayı tümüyle
kuşatan ve bedensiz biçimde tasavvur etmenin mümkün olduğu
şeklindeki düşüncelerin eleştirisi olarak ortaya çıktı. Mackinder’e göre
19. yy. sonunda coğrafi bilgideki ilerlemeler global mekânı yeni şekillerde
tasavvur etmeyi mümkün kılan ihtimaller sundu. Bu ise küresel politik
alan hakkında stratejik düşünmek için çeşitli yollar açtı. Mackinder 1904
yılında Londra’daki Kraliyet Coğrafya Topluluğu’na seslenirken şu iddiada
bulundu: ‘Tarihte ilk defa, tüm dünya sahnesindeki özelliklerin ve olayların
gerçek boyutlarını kavrayabiliyoruz; bu sayede evrensel tarihteki coğrafi
nedenselliğin belirli yönlerini açığa kavuşturacak bir formül arayabiliriz’
(1904: 422; vurgu eklenmiştir).
O dönemde doğmakta olan jeopolitik alanında çalışan Mackinder
ve diğer yazarlar için, vizyon, yani küresel mekânın özel bazı şekillerde
algılanması, bu kişilerin küresel strateji teorileri geliştirme hırslarının
önemli bir öncüsüydü. Mackinder bu durumu bilinen dünyanın tümüyle
haritalanmasına dayandırdı. Fakat sadece sinema değil, mekânsal
ilişkilerin başka şekillerde idrak edilmesi de geç 19. yy’da ve erken 20.
yy’da yükselişteydi. John Agnew’ün ileri sürdüğü gibi ‘Modern dünya,
gündelik hayatın dayattığı mekânsal limitleri aşacak hayali kabiliyet ve
bir resim olarak anlaşılan ve kavranan dünyayı seyretmekle tarif edilir…
Jeopolitik tasavvurun en tanımlayıcı özelliği dünyanın tek bir fizikselpolitik varlık olarak kavramsallaştırılmasıdır’ (1998:11). Mackinder bu tür
görselleştirme pratiklerini sübjektif ve bağımlı bir perspektiften ziyade,
objektif ve bilimsel bilginin bir işlevi gibi gördü ve bunun bir problem
yaratmadığını söyledi. Eleştirel Jeopolitik özellikle Edward Said ve Michel
Foucault’nun çalışmalarından ilham alarak ‘bağıntısız, objektif uzman’ın
15