aktüel dergisine roportajım için tıklayınız

Transkript

aktüel dergisine roportajım için tıklayınız
AKTÜEL DERGİSİ RÖPORTAJ
BAŞARIYA AÇILAN KAPINIZ
ROTA KARİYER Eğitim Danışmanlık & İdari Hizmetler
Rota Kariyer, bulunduğu bölgede ve dünyanın her yerinde din,
dil, ırk ve cinsiyet ayrımı yapmadan varlığını başarıya adayan her
bireyi ve kurumu başarıya ulaştırmayı amaçlayan, bu anlamda eğitim
& danışmanlık ve idari hizmetler veren bilim esaslı bir firma.
En büyük yatırımı insan olan Rota Kariyer Eğitim Danışmanlık
& İdari Hizmetler, bugünden daha iyi bir yarın oluşturabilmek için
dünya üzerinde faaliyet gösterdiği her noktada bilimsel, sosyal, ve
ekonomik olarak sürekli değişim ve gelişim peşinde olan idealist bir
kuruluş.
‘Daha İyi Ne’ ‘Daha İyi Nasıl’ sorularına cevap arayarak hayatı daha
yaşanabilir kılmayı amaç edinen Rota Kariyer, başarıya susamış birey
ve kurumlara başarının üzerindeki sır perdesine kaldırmalarına
yardımcı oluyor.
Birey ve kurumlara eğitim danışmanlık ve idari anlamda başarı odaklı
hizmetler sunan Rota Kariyer, kursiyerlerine aile içi iletişimden as üst
ilişkisine, insan kaynaklarından diksiyon derslerine, anlayarak hızlı
okumadan hafıza tekniklerine kadar birçok anlamda bilimsel hizmetler
sunuyor.
Rota kariyer, bu isimle dört senedir hizmet veren, 2006 yılında
Anadolu Eğitim ve Profesyonel Danışmanlık Hizmeti adında
kurulmuş bir firma.
Öncelikli amacı; ihtiyaca göre eğitim ve danışmanlık hizmeti vermek
olan Rota Kariyer, bireysel psikolojik danışmanlıktan kurumsal
analizlere ve danışmanlıklara kadar birçok eğitim ihtiyacını da
karşılıyor. Bu eğitim hizmetlerinin insan ilişkilerinden halkla
ilişkilere, girişimcilikten kalite yönetimine kadar danışmanlık
hizmetleri de görüyor. Aynı zamanda danışmanlık boyutunda
kurumların hedeflerini ve stratejik planlarını tasarlamaya çalışıyor.
Rota Kariyer’in siz değerli okurlarımıza faydalı olabileceğini
düşünerek ve Rota Kariyer’i sizlere tanıtabilmek adına alanında
uzman eğitmen Fatih Hanoğlu ve Ayşe Tecim ile başarıya açılan
kapıları aşındırmaya çaba gösterdik.
Hasan DOKSÖZ: Ne tür kurumlara eğitim veriyorsunuz?
Fatih HANOĞLU: Öncelikle belirtmeliyim ki tüm kamu ve özel
kuruluşlara hizmet verebilecek potansiyele sahibiz. Halk eğitim
merkezlerinden üniversitelere, ilk, orta ve liselere, meslek
yüksekokullarından diğer tüm devlet kurumlarına kadar sayısız kurum
ve kuruluşa seminerler ve eğitim programları düzenliyoruz.
DOKSÖZ: Rota Kariyer daha çok hangi alanda hizmet veriyor?
Bir kurumun veya bir bireyin başarıya ulaşabilmesi için gerekli her
türlü idari ve eğitimsel danışmanlık hizmetlerini sunmaya çalışıyor;
diksiyon, iletişim, hızlı okuma gibi onlarca eğitim programıyla
katılımcılarımıza maksimum verim vermeye çalışıyoruz. Fakat bu yıl
itibarıyla kurumsal eğitim planlamalarına daha fazla ağırlık verdik.
Misyonumuz; herkese ihtiyacı olan eğitimi, ihtiyacı kadarıyla
verebilmek.
DOKSÖZ: Rota Kariyer hangi konularda eğitim hizmeti veriyor?
Özellikle gelişim tabanlı olmak üzere, psikolojik, kurumsal ve kişiler
arası iletişim alanında hizmet veriyoruz. Bireysel ve kurumsal iletişim
uzmanlığımız ile dilbilim, psikoloji gibi disiplinleri uygulamayla
birleştirerek kişisel, mesleki ve bilimsel gelişim eğitimleri
düzenliyoruz.
Örnekle şunu ifade etmek isterim ki, “kahve” kelimesini bir
metafor(mecaz) olarak düşünürsek, bizim uzmanlık alanımız biraz
kahvelerle ilgilidir. Ne ilgisi var diyebilirsiniz. Bakınız “Kahvenin ne
olduğunu bilmeseydik canımız kahve çeker miydi?” Bu sorunun yanıtı
elbette “Hayır”dır. Biz de bu alanda, başka ülkelerde içilip de bizde ne
olduğu bilinmeyen kahveler olduğunun farkındayız. İletişim
bağlamındaki bu kahveleri uluslararası camiadan toplayarak, ülkemize
taşımaya, kurumlarımıza tanıtmaya çalışıyoruz.
DOKSÖZ: İletişim alanında uzmanlaşmış bir birim gibi faaliyet
yürüttüğünüzü söyleyebilir miyiz?
Evet. Alt üst ilişkilerinden, kurum içindeki çatışmalara, aile içi
iletişim sorunlarından sosyal iletişim sorunlarına kadar birçok
problemin nedenlerini araştırarak bu sorunlara çözüm üretiyoruz.
Bu sorunların başında uygun insanın uygun işe alınmaması da
gelmektedir. Örneğin; Antakya’daki kuruluşların genellikle aile şirketi
olması, insan kaynakları alanlarında büyük bir açık ve zafiyete neden
olabiliyor. Hatır vasıtasıyla iş alımların yoğun olduğu için bu durum;
hem iş yerindeki alt üst ilişkisini hem de başarı oranını düşürebiliyor.
Bu durum çatışma ortamına ve performans düşüklüğüne de neden
olabiliyor.
Bu konudaki yaklaşımımız; insan kaynaklarının olmazsa olmaz
sloganı : “Uygun işe uygun insanı bulmak veya yetiştirmek”.
DOKSÖZ: Bugüne kadar hangi kurumlara hizmet verdiniz?
Yirmiye yakın üniversite, otuza yakın kamu kuruluşu ve yirmiyi aşkın
özel firmaya kurumsal anlamda üç yüzün üzerinde seminer ve
eğitimler verdik.
DOKSÖZ: Rota Kariyer’in hâkimiyet alanı ne kadar geniş?
Ulusal faaliyet alanımız her geçen gün artmaktadır. Ankara,
Gaziantep, Antalya ve yeni bir temsilcimizin İstanbul’da yeni bir
oluşum kurmasıyla birlikte Türkiye’nin birçok şehrinde hizmet
veriyoruz diyebilirim. Online eğitim modüllerimizle zamanımızın en
önemli olgusu teknolojiyi de kullanarak dünyanın her yerine
ulaşabiliyoruz.
DOKSÖZ: Psikodil biliminden bahsedebilir miyiz?
Sulu bir limon hayal edin. Sıktıkça ağzınızın sulandıran ve yüzünüzde
gevşemeye neden olan. Fakat bir de hippo meyvesi hayal edin.
Ortadan ikiye ayırıp ağzınıza attığınızı hayal edin. Sizde bir duygu
uyandırdı mı?
DOKSÖZ: Hayır.
Çünkü ne olduğunu bilmiyorsunuz.
Bizim duygu ve düşüncelerimiz arasında kelimelerin çok önemli bir
yeri vardır. Örnekle sabah kalktığımız zaman, bugünü çok kötü
yaşayacağımızı düşündük. Bu yönde düşündüğümüz anda artık
beynimiz bu yönde yaptırımda bulunur. Vücut, psikolojik yönelme
dışında limon örneğinde olduğu gibi tepkime vermeye başlar.
Psikodilbilimi uygulamada öncelikli olarak yabancı dilleri konu olarak
alsa da ikinci planda kelimelerin düşünceyle olan bağıntısını inceliyor
diyebiliriz.
Örneğin geçen yıllarda yapılan bir araştırmada insan yaşamından
habersiz yeni bir kabile keşfedilmişti. Bu kabile bizim düşünce
sistemimizin tam tersi şeklinde birkaç önemli kelimenin anlamını
farklılaştırmıştır. Bu kabile, Geçmişi ön, geleceği ise arka olarak
tanımlıyor. Bizler geleceğe önümüze bakalım, geçmişe arkamızda
kaldı, deriz. Bu kabileye zamanı neden bu şekilde tanımlandıkları
soruluyor. Kabilede, “Biz gözümüzü kapattığımız zaman geçmişimiz
önümüzde ama geleceğimizi göremiyoruz.” diye cevap vermiş. Bir
süre sonra bu kabilede yapılan araştırmalarda psikolojik problemin
çok az olduğu anlaşılıyor. Çünkü kabile yalnızca şimdiki zamanda
yaşıyor. Kabilenin bir diğer özelliği; kabilede ölen birinin adı yeni
doğan bir bebeğe dahi verilmiyor. Çünkü ölümün vermiş olduğu
negatif halin o çocukla birlikte devam edeceğini düşünüyorlar. İşin
içinde hem ruhsal, hem dilbilimsel çıkarımlar olduğu gibi hem de
psikolojik çözümlemeler de var.
Kişiler arası iletişimde, bir kişiyi dinlerken ilk dikkat ettiğiniz durum
karşınızdakinin ne hissettiği, ikincisi konuşan kişinin size ne
hissettirdiği, üçüncüsü size ne sunduğu, en son; kelimelerin kendisidir.
Bizim toplumumuzda bu durumu tersinden düşünüyor olabiliriz. En
önemlisi söylenen kelimelermiş gibi hissediyoruz ama daha doğrusu
bunun tam zıttı bir diyagram söz konusu.
Aslında bir bilgi sunucusunda ilk olarak kelimelerin anlamlarına
bakmıyoruz. Kişinin duruşu, ses tonu, bakışı, konuşması, ses tonu
hepsi bir arada bizi en önce etkileyen oluşumun birer parçaları…
DOKSÖZ: Peki, bu diyagramın zıt olması insan iletişiminde ne
gibi sıkıntıları ortaya açıyor?
Çatışmalar artmaya başlar, kendimizi anlatmakta zorluk çekebiliriz.
Anlamlar karışmaya başlar ve bunun yanında daha birçok iletişim
problemini kendimize çekebiliriz.
İnsan zihnindeki imgeler, kişiden kişiye farklılık gösterir. Örneğin,
‘balık’ desem bir arkadaşımız tavada kızartılan bir balık, siz
akvaryumda, ben ise denizde yüzen bir balık hayal edebilirim.
Kelimeler aynıdır ama karşınızdaki insan zihninde farklı imajlar çizer.
Bu nedenle vermek istediğiniz mesajı karşı tarafa kelimelerden daha
çok beden dili ve vurgu ile birlikte ifade etmek daha sağlıklı bir
iletişim metodudur.
DOKSÖZ: Teknoloji ya sözden ya yazıdan ya da duygudan
yoksun olduğu için iletişime darbe vurmaktadır diyebilir miyiz?
Bu anlamda teknoloji ile iletişim arasında nasıl bir bağ
kurabiliriz?
Her durumda olduğu gibi iletişimde de doğru kullandığınız her şey
güzeldir. Örnek olarak ayağınızda bir ayakkabı olması kötü bir şey
değildir fakat birinin kafasına fırlatırsanız bu tanımlama kötü bir
yönde değişebilir. Teknoloji de buna benziyor. Bu durumu kendi
işimiz üzerinden açıklamak gerekirse; Rota Kariyer olarak,
Türkiye’nin bir çok şehrine ve dünyanın bir çok farklı ülkesindeki
katılımcısına online(çevirimiçi) eğitimler de veriyoruz. Bu durum
teknolojinin faydasıdır. Ama online eğitim alan katılımcılar burada
kullandığımız mimiklerden, beden dilinden mahrum kalıyorlar. Bu da
yüz yüze verilen bir eğitim kadar öğretici olamayabiliyor. Bunu da
aşabilmek için çalışmalarımız var. İnteraktif bir çevirim içi eğitim
planlaması yapıyoruz. Teknolojinin katılımcılara bir diğer faydası da
kitap ve benzeri masraf isteyen taleplere bütçe ayırmak zorunda
kalmıyorlar.
DOKSÖZ: Katılımcılarınıza ne gibi katkılarınız oluyor?
Kurumumuzda eğitimlerin tamamı uygulamalı olarak verilmektedir.
En büyük kazanım da bu. Uygulamalı eğitimlerden kastettiğim şu;
mesela bir arkadaşımızı girişimcilik eğitimi almak isteyen bir
katılımcımız olarak düşünelim. Arkadaşımız eğitime gelmeden önce
bir sandalye altına para bağlıyoruz. Kişi gelip sandalyesine oturuyor.
İçeriye giriyorum, kursiyere doğru ‘ayağa kalk’ diye bağırıyorum.
Öncelikle şaşırıyor ama ayağa kalkıyor. Yere doğru eğil diyorum,
bayan ya da erkek fark etmiyor bu durumu hemen negatif algılıyor.
Sandalyenin altında ki parayı al. Diyerek onu yönlendiriyorum. Bu
yönlendirmeye ek olarak bundan sonra bir misafirin ya da bir müşterin
geldiğinde onun önünde ayağa kalkmazsan, onun önünde tebessümle
eğilmezsen kimse sana para vermez. Tabi katılımcı seviyesi ve
düşünce yapısı eğitimin nasıl uygulama ile yapabileceğimiz hakkında
farklı metotlar denememize neden oluyor.
DOKSÖZ: Bahsettiğiniz uygulama yönetiminin teorik eğitimini
daha önce verdiğiniz zaman, katılımcı üzerinde aynı etkiyi
gözlemleyebildiniz mi?
Evet. Kâğıt üzerinde ne kadar eğitim verirsek verelim akılda yüzde
on’u kadarı kalıyor. Bu yüzde; gün içerisinden okuduklarımızda yüzde
on, hep okuyup hem gördüklerimizde yüzde yirmi - otuz, hem okuyup
hem gördüklerimiz hem de duyduklarımızda yüzde ellisi kadardır.
İletişimi uygulamaya çevirdiğimiz zaman, yüzde yirmilik – otuzluk
dilimin üstüne bir anda geriye kalan yetmişlik kısmı da
ekleyebiliyoruz.
Kitaplar, önemsenmesi gereken, bilgi aktarıcı unsurlardır. Ama
eyleme yani harekete geçtiğiniz anda vücut da, psikoloji de, dil de,
düşünce de değişmeye başlıyor. Başarılı olan ile başarılı olamayan
insan arasında ki fark; “eyleme gitmektedir, hata yapmaktan
korkmamaktadır.”
DOKSÖZ: İş dünyasında ‘başlamak işin yarısıdır’ diye bir tespit
vardır. Bu fikri doğru buluyor musunuz?
Evet. Ayrıca benim yaşam felsefemde günde üç hata yapmıyorsanız
hiç hareket etmiyorsunuz demektir. Seminerlerde kursiyerlere her
zaman
‘evde oturun, hiç hata yapmayacağınızın, hiç
üzülmeyeceğinizin
sözünü
veriyorum
ama
hiç
başarılı
olamayacağınızın da garantisini veriyorum’ diyorum.
Hata Yapmaktan Korkmayın
Vermiş olduğum yüzlerce seminer, binlerce mentörlük ve danışmanlık
çalışmalarının ardından
özetle size vermek isteyeceğim en önemli mesaj;
“Başımıza gelenlerin %90′ının, bizim o duruma nasıl baktığımızla
doğru orantıda olduğudur.”
Bu bakış açısı, benim hayatımı yeniden sorgulamama, eğitim
anlayışımı yeniden inşa etmeme ve bahane üretmeyi bırakmama neden
oldu.
Başarıyı arayanlara vereceğim en önemli mesajlardan biri; hata
yapmaktan çekinmesinler. Bizler firma olarak da bu felsefeyi ilke
edinmiş durumdayız. Buraya gelen yaklaşık yirmi, yirmi beş
personelimizin sınırsız hata payı var. Yalnızca tek bir koşul dâhilinde;
aynı hatayı tekrar yapmamak.
Bizler sorun odaklı değil de çözüm odaklı işler yapmak
durumundayız. Örneğin şu anda ses kaydında negatif durum çıksa bu
durumu sorun etmekten çok çözmeye çalışırız. Çünkü bu problemi
çözemeyecek bir zihne sahip değiliz.
DOKSÖZ: İş yerlerindeki iletişim problemleri nasıl ortaya
çıkıyor?
En büyük problemler kayıtsız olarak insanın bir şeyi gerçekten
anlatabildiğini veya anlayabildiğini düşünmesidir. İş yerindeki
çatışmaları azaltabilecek en doğru yöntem, doğru anlayabilmeyi ve
doğru anlatabilmeyi öğrenmek ve uygulamaktır.
Benim çok sevdiğim ve dinlemenizi istediğim bir kedi köpek hikayesi
var, sizlerle onu paylaşmak istiyorum. ‘Bir adamın bir kedisi bir de
köpeği varmış. Adam, bu hayvanları uzun süre boyunca aynı evde
beslemiş. Köpek, sahibine şöyle bir bakıp; bu adam beni besliyor,
yıkıyor, gezdiriyor, pislesem altımı temizliyor’ kesinlikle bu adam
tanrı olmalı diye içinden geçirmiş. Aynı evin kedisi de; bu adam beni
besliyor, büyütüyor, yıkıyor, gezdiriyor, pislesem altımı temizliyor; ‘
kesinlikle ben tanrı olmalıyım’ diye düşünüyormuş. Köpek sahibini
tanrılaştırıyor, kedi de kendisini. Ama odanın dışına çıktığınızda
içeride bir tanrı yok. İçeri girdiğinizde insanlar bazen olayları köpek
gibi büyütür, kedi gibi küçültür. Bizim mesleğimizin amacı; dışarıdaki
pencereden içeriye bakabilmektir. Siz iletişim halindeyken neleri
büyütüp neleri küçültmeniz gerektiğini söyleriz. Bunu yaparken
yalnızca olması gerekenleri söyleriz. İçeride yalnızca bir köpek, bir
adam ve bir kedi var. Bu kadar. Doğru ve yanlışlarla ilgilenmiyoruz.
Çünkü doğru ve yanlışlar geçicidir. Örneğin yetmiş sene önce bir
kadın ve bir erkeğin aynı yerde oturması bile doğru değildi. Fakat
şimdi doğru…
DOKSÖZ: Danışmanlık hizmetlerinde bireylere nasıl katkılar
sunuyorsunuz?
Her şeyin başı uygun analizlerin yapılmasıdır. Özellikle kişilerde
istenilen durum-hedef ve amaç seçimi üzerine eğilen bilişsel bir
danışmanlık ve bir dizi analiz uygulamamız var. Bu analizler
sonucundaki çıkarımların paylaşımları ile yola çıkıyoruz. Katkımız
farkındalıkları arttırmakla başlıyor.
DOKSÖZ: Hizmetleriniz bire bir görüşmelerle mi yoksa sınıf
ortamında mı veriliyor?
Sınıf ortamında anlama ve anlatabilme değerleri daha düşük olduğu
için bu metodu benimsemiyoruz. Bire bir görüşmeler öncelikli
tercihimizdir. Uzmanlık alanında verdiğimiz hizmetlerde bazı
alanlarda bire bir veya bire üç hizmet veriyoruz. Bu eğitim bir sınıf
veya derslik ortamında olmak zorunda değil. Seminer salonu veya
bireyin çalıştığı kurum bile olabilir.
DOKSÖZ: Rota Kariyer’in sektördeki görevinin tam karşılığı
nedir?
Eğitim, danışmanlık ve idari hizmetler…
Antakya’da ilk olarak eğitim ve danışmanlık firmasını kurduğumuz
zaman, bu hizmet, Antakya halkı için kahve veya hippo meyvesi
metaforundan farksızdı. Danışmanlık deyince insanların aklına
yalnızca psikolojik danışmanlık geliyordu. İlk zamanlar bu kavramsal
kargaşayı insanlara aktarmakta zorluk çektik fakat işimiz gereği
iletişim ile bunu başardığımızı ve ihtiyacı yaratabildiğimizi görüyoruz.
DOKSÖZ: Bu durum, ön yargı ya da psikolojik rahatsızlık olarak
algılanıyor, öyle mi?
Yeni olana ön yargıda bulunmak gerçek olmasa da genelleşebilir ve
yadsınamaz. Çözüm sunmanız ve ön yargıları yıkmanız
gerekmektedir. Bilgilendirme ve tanıtım seminerleriyle, kurumsal
iletişimlerle çok güzel bir şekilde bu sorunu çözüme kavuşturduk. Şu
andaki imajımızla çok farklı bir vizyona sahibiz. Vizyonumuza
baktığımız zaman kurumumuzu bir organizatörlük ve girişimcilik
şirketi olarak görüyoruz. Kurumlar için gerekli olan ne varsa onun
uzmanını bulmaya çalışıyoruz. Ama bizim durum tespiti
yapabilmemiz ve sorunu çözüme kavuşturabilmemiz için danışmanlık
yapacağımız firmanın da bize fırsat vermesi gerekiyor.
DOKSÖZ: Devlet, ağırlıklı olarak yaklaşık iki üç senedir İçişleri
Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı ve birkaç bakanlığın daha
katkılarıyla iş güvenliği uzmanı yetiştiriyor. Sizin bu anlamda
verdiğiniz bir sertifika veya eğitim hizmeti var mı?
Hayır. Bu konuda uzman yetiştirmiyoruz. Bizim uzmanlık alanımız ve
asıl hizmet verdiğimiz nokta iletişim alanı ile ilgili. Bu anlamda farklı
bir girişimimiz oldu. Ress Journal (Route Education and Social
Science Journal)adında uluslararası hakemli bir dergi kurduk. Türkçe
açılımı; Rota Eğitim ve Sosyal Bilimler Dergisi. Alanında uzman
akademisyenler tarafından hazırlanan dergi tamamen akademik ve
bilimsel verilere yer veriyor. Bizler RessJournal ile bu alandaki
açıkları da kapatmaya çaba gösteriyoruz.
Kişisel gelişimi bilimsel ve bilişsel gelişimle birleştirebilen eğitim
programları düzenliyoruz. Özellikle değerler dizisi - bakış açıları
konusunda hizmet verirken aile içi iletişim, çocuk ebeveyn iletişimi,
bireyin çevresi ve arkadaş grubu ile olan ilişkisini de önemsiyoruz.
Rota Kariyer olarak, AAHEA akreditasyonumuz var. Buna ek olarak,
Uluslararası Eğitim Danışmanlık Koçluk Enstitüsü ve Küresel
Girişimciler Enstitüler gibi kurumalara da üyeyiz.
Genelde kurumlarımızdaki eksik noktalardan biri de araştırma ve
geliştirmedir. (AR-GE) Çünkü ürünlerin de reklamların da AR-GE’si
vardır. Bunları daha detaylı incelemek gerekirse; Araştırma ve
geliştirme olanı korumak demek değildir. Yapılan en büyük
yanlışlardan biri de bu. Örneğin bir öğretmen öğrencisine matematik,
fizik, kimya veya biyoloji alanında ders anlatır fakat öğrenci
öğretmeninden fazla bilgi sahibi olmaz. Öğrenci öğretmenin aldığı
bilgileri döke döke taşır ve daha sonra kendisine kalan ufak bir
bilgiyle yetinir. O bilgiyi de kısa aralıklarla sürekli tekrar etmediği
zaman unutur. Bu durum, ne yazık ki üniversitelerimizde de var. X
akademisyen, Y öğrencisine kendi bildiğinin %10’nu % 20’sini
anlatabiliyor. Öğrenciler de bilgiyi genellikle dersten geçmek için
%20 ile yetinip, bunu %100 hatta daha fazla nasıl yapabilirim
demiyor. (Bütün genellemeler yanlıştır. Bu da bir genellemeydi.)
Kısaca anlatmak istediğim şey; okul bittiğinde öğrenci öğretmeni
kadar bir bilgiye sahip değilken nasıl artı bir değer üzerine koyabilir?
Bu durum, kovadaki suyu taşırken dökmekten farksızdır. Ama bazı
öğrenciler yapısal olarak gelişime ve öğrenmeye açıktır.
Öğretmeninden aldığı bilgileri öğrenir, o bilgilere şüpheyle bakıp,
araştırarak alanında daha fazla bilgi sahibi olarak uzmanlaşır.
Kurumsal olarak da yaptığımız hataların en önemlilerinden biri de
araştırıp geliştirmediğimiz gerçeğidir. Bu konuda ‘Kaizen’ diye
Japonca bir deyim vardır. Bir konuda mükemmelleşmeye çalışmak…
‘Daha iyi ne’, ‘daha iyi nasıl’ mantığı… Örneğin gazeteciysek nasıl
daha iyi bir gazeteci olabiliriz, eğer danışmansak nasıl daha iyi bir
danışman olabiliriz? Eğer bize öğretilenden daha fazla bilgiye sahip
değilsek, araştırmıyor ve geliştirmiyoruz demektir.
Diyelim ki, 2006 yılında bir işletme kurdunuz. Bu işletme 2007, 2008
yıllarında aynı kazançla hizmete devam etti. 2009 yılında ise kazanç
düşmeye başlar. Bizim bu soruna çözüm olarak hedef gözettiğimiz
noktalar; ‘Daha fazla insana nasıl ulaşabiliriz, daha az maliyetle daha
fazla veya daha kaliteli ürünü nasıl üretebiliriz, insan ilişkilerinde
nelere dikkat etmek gerekir, lobicilik nedir?
Bu durumla ilgili olan bütün o hisleri gidermeye çalışıyoruz. 2006’da
aldığınız kuruma her sene %10, %20 artı değer katarak yapısal olarak
performansın arttırmasını sağlıyoruz.
DOKSÖZ: Bu anlamda Türkiye’de veya Hatay’da birlikte
çalıştığınız kurumlar var mı?
Şu anda severek yaptığımız bu işi yapan maalesef çok az kurum var.
Daha doğrusu tek başına koçluk yapan, eğitim veren kurumlar var
lakin eğitim ve danışmanlık kavramlarını bilim ve kişisel gelişim
kavramlarıyla birleştiren çok az kurum var.
DOKSÖZ: Talepte bulunduğunuz, ret cevabı aldığınız veya size
teklif getiren kurumlar oldu mu?
Hatay’da küçük balıklar birleşmekte zorlanıyor. Franchising
sistemlerini yöremizde geliştirmeliyiz. Kuracağımız yeni kurum ve
projeler için tüm iştirakçilere kapımızın açık olduğunu söylemek
isterim.
Hatay’ın çok daha büyük eğitim merkezlerine ve arge enstitülerine
ihtiyaç var.
DOKSÖZ: Bu durumun düzelmesi uzun zaman alır mı?
Benim ön gördüğüm en az üç sene sürer. Antakya’da zaten birçok
firma yavaş yavaş büyüyor bazıları da büyümek zorunda. Bizim
sektörümüz de bu gelişmeye paralel olarak büyüyecek diye
düşünüyorum. Çünkü şu anda yeni açılan ve vizyonu geniş firmalar
var. İnsanların katılımı daha fazla olursa eğitimler fazlalaşırsa ve
eğitimle ilgili olan kurumlar kendini geliştirmeye başlarsa üç sene
içerisinde bir şeyler olumlu yönde değişebilir.
DOKSÖZ: Bu umut verici bir durum. Çünkü insanlar
rakiplerinden bu kadar iyimser bahsetmezler.
Kendi sektörümde rekabet diye bir şeyin varlığından söz
edemeyeceğim. Aslında tırnak içerisinde belirtirsek ‘Benim yaptığım
işi benim gibi yapabilecek başka kimse yok diyebilirim’. Çünkü
iletişim sektöründe üslubun, sunumun çok önemli olduğunu söylemem
lazım. Üslup, her kurum, her birey için farklıdır. Örnekle ikimiz de
aynı kişiye insan kaynakları eğitimi verebiliriz ama üsluplarımız,
eğitim içeriklerimiz, uygulama şeklimiz rekabete dayalı değil, kıyasa
dayalıdır. Yani benim katılımcı portföyümün beni tercih etme nedeni
ile bir başkasını tercih etme nedeni aynı olamaz.
Bu sizin yaptığınız işe (dergiciliğe-haberciliğe) benziyor, iki farklı
dergi var. Bir tanesi aktüel içeriklere yer veriyorken bir diğeri de
magazin içerikleri yayımlıyor diyelim. İkisi de dergidir ama ikisi
birbirine rakip değildir. Biz kurum olarak verimliliği ön plana çıkaran
farklı bir üslup ortaya koyuyoruz. Ayrıca yaptığımız işin, verdiğimiz
hizmetin takipçisiyiz.
DOKSÖZ: Bugüne kadar hangi çalışmaları yaptınız, hangi
eğitimleri verdiniz?
Şuan da aktif olan eğitim projelerimiz var. Bu projelerde gerek
yöresel gerekse yöremiz dışı birçok etkinliğimize hazır olunuz.
Farklı eğitimler, farklı disiplinlerle birleşiyor. Psikolojiden
dilbilimine, sosyolojiden hatta antropolojiye kadar geniş bir yelpazeyi
kullanıyoruz.
DOKSÖZ: Misyonunuzda yaşam boyu eğitim koçluğu ibaresi var.
Bu durum ömür boyu süren bir yaşam koçluğunu mu kast ediyor
yoksa ömür boyu işe yarayacak bilgileri öğretmeyi mi?
Ömür boyu işe yarayacak bilgileri öğretmek.
Bugüne kadar birçok dalda eğitim aldım. Eski çağlarda hezarfen tipi
insanlar vardı. Örnekle Ahmet Çelebi, Ömer Hayyam gibi... Bu
insanlar hem matematikle, hem astronomiyle hem de edebiyatla hatta
birçok bilimle uğraşırlardı. Fakat günümüzde bir bölümden mezun
olunca hemen kendimizi o alanın uzmanı gibi tanımlıyor ve hayatı bu
bilginin üzerine yazıyoruz. Bir bölümü bitirmek bir uzman olmak için
yeterlilik sağlamaz. Bunun aksine kanaat getirmek ise başarıya
ulaşabilmekte bireye veya kuruma avantaj sağlar.
Hayatı anlayabilmek için farklı öğeleri tanımak ve birleştirmek
gerekir.
Bu durumu bir örnekle açıklamak istiyorum. X kralı kendisinden
sonra tahta çıkabilecek bir varis bırakamadığı için oldukça dertli bir
şekilde düşünmeye başlamış... Tahtımı en azından zeki birine
bırakmalıyım diyerek, akıllıca da bir oyun kurgulamış. Oyuna
başlarken yaşadığı topraklarda hiç olmayan ve halkının daha önce hiç
görmediği bir varlık bulmaya karar vermiş. Kralın yolu bir gezi
sırasında Hindistan’a düşmüş. "Fil" denilen görkemli hayvanı ilk
olarak orada tanımış. Hint kralından(Mihrace'den) bir ricada
bulunarak, ülkesinde olan en büyük fillerden birisini sarayına
istemiş.Hint kralı, X kralını kırmamış. Ve en büyük fillerinden bir
tanesini etrafı kapalı bir at arabası ile X kralının sarayına göndermiş.
X kralı, fil konvoyu daha yoldayken hemen hazırlıklara koyulmuş.
Penceresi olmayan bir odayı ziftle kaplatarak fili içerisine koymuş.
Tellallar ile yeni bir kralın seçileceğini halkına duyurmuş. Odaya
geçip içerideki nesnenin ne olduğunu bilen kişi, yeni kral olacakmış…
Birinci taht arzusuyla kıvranan zavallı adam odaya girmiş.
Karanlıkta aranırken, eline ilk olarak filin kulakları geçmiş. Adam
sevinçle odanın dışına çıkmış. Dışarıda bekleyen X kralı ve
adamlarına : “Buldum, bu içerdeki nesne bir yelpazedir.” demiş.
Kral: “Bilemedin, kesin bunun kellesini!” deyince tüm adaylar böyle
bir cezayı beklemedikleri için dona kalmış…
İkinci taht arzusuyla kıvranan zavallı adam, odaya girmiş. Zifiri
karanlıkta aranırken eline ilk olarak filin hortumu geçmiş. Bakmış ki
hortumun ucu da ıslak. Adam yarı şüphekar ama sevinçle odanın
dışına çıkmış. Dışarıda bekleyen X kralı ve adamlarına: “Buldum, bu
içerdeki bir su hortumudur” demiş.
Kral: “Kesin bunun da kellesini! Bu da bilemedi” deyince adaylar
korkudan vazgeçmeye başlamış…
Üçüncü aday filin kuyruğuna dokunduğunda kamçı, dördüncü aday
sırtına dokunduğunda bir büst demiş ve ilk adaylar gibi kellelerinden
olmuşlar. Beş, altı, yedi derken kimse filin canlı bir hayvan olduğunu
anlayamamış.
Fili, hayatın kendisi olarak nitelendirelim. Hayatı anlamak,
anlamlandırmak ve anlatmak için hayatın tüm canlılığını, değişimini
bir bütün olarak hissetmek gerekir. Hayatın bir evresini/parçasını tüm
bilgiye muktedir gibi yorumlamaya kalkarsak, elbette olumsuz her
durumu genele yaymış ve hayatı basite indirgemiş oluruz.
Hayata bütünüyle bakmamız gerekir. Çünkü hayat, farkındalık isteyen
bir serüvendir. Hepimiz insanlığın öyküsüyüz...
DOKSÖZ: Bir kitapta, bir seri katile ait olduğu söylenen şu
ifadeye rastlamıştım. ‘Siz insanlar bana yüksekten bakarsanız
sefil birini görürsünüz. Aşağıdan bakarsanız tanrıyı görürsünüz.
Karşıdan bakarsanız kendini görürsünüz.’
Çok güzel bir örnek. Hayata nereden baktığımız çok önemli.
Kültürel gelişimle birlikte tatminsizlik, depresyon ve stres gibi birçok
etkenle mücadele ediyoruz. Bu tatminsizlik çağında bir işletmeyi, bir
aileyi yönetmek veya kendin olabilmek çok zor... Çünkü insanların
zihinsel sınırlamaları, istem dışı birçok etken nedeniyle keskinleşiyor.
DOKSÖZ: Bu konuya değmişken, sizce bu tatminsizlik çağı diye
adlandırdığınız bir geçiş dönemi mi? Bu durumun sebepleri
nedir? Bu işin sonu nereye gidiyor?
Bir geçiş döneminde olduğumuzu düşünüyorum. Bu konuyu farklı
alanlarda değerlendirmemiz gerekiyor. İktisadi açıdan; 1970’li yıllarda
Amerika’da hizmet sektörü, üretim sektöründen daha üst seviyelere
ulaştı. Bu durum insanlık açısından İstanbul’un fethi kadar önemli bir
olaydı. Hizmet sektöründe çalışan çok fazla insan vardı. Buna karşılık
ise üretilen mallar azalıyor, aynı metadan para kazananlar artıyordu.
Bu da yoğun bir rekabeti doğurdu.
İş tatminsizlikleri, rekabet ortamındaki stres ve geçim sıkıntısı o
yıllarda milyonlarca depresyon hastasının ortaya çıkmasına neden
olmuştu. Amerika’da yaşanan bu rekabet ve depresif psikoloji oraya
sınırlı kalmayarak dış ülkelere de yansıdı. Bu yansıma eğitim
sisteminde değişiklerin olmasına ve her şeyin reklama dönüşmesine
neden oldu. Aynı karede binlerce sübliminal mesajların verilmesi de
bu durumun bire bir sonucudur. Bu ağır rekabet ortamı birçok
işletmenin çökmesine neden oldu.
DOKSÖZ: Peki bu durum sosyolojik olarak nasıl sonuçlar
doğurdu?
Bence olumlu ve olumsuz yanları oldu. Örnekle kültürler arası iletişim
hiç olmadığı kadar artış gösterdi. Bu da insanların kendi
kültürlerindeki negatif ya da pozitif durumları görmeye başlamasına
neden oldu.
DOKSÖZ: Bu durum insanlık için bir kazanım değil midir?
Hem bir kazanım hem de kaybediştir. Bu durum tatminsizliği de
doğuruyor. Örneğin Japonya’daki X mamulü gözünüzün önünde fakat
satın alıp kullanamıyorsunuz.
Bir başka örnek; günümüzde ‘no mobile phobia’(telefonsuzluk
korkusu) gibi kavramlar ortaya çıkmaya başladı. Olaya nereden
baktığınız çok önemlidir. Bu yüzden biz sorunu psikolojik, sosyolojik
ve iktisadi olarak daha doğrusu tüm disiplinleri kullanarak incelemeye
çalışıyoruz..
Sorun odaklı olmayışımızın nedeni, nedensizlik ilkesi değildir.
Nedenler bizim için çok önemlidir. Nedenleri değiştirirseniz sonucu
da değiştirirsiniz.
Mesleğimizde sıkça kullandığımız “gerekircilik” diye bir algı vardır.
Buna göre; bir yerde yağmur varsa muhtemelen bir yerde de bulut
vardır. Bulut varsa buharlaşma olmuştur. Buharlaşma varsa ısı vardır.
Isı varsa bir su kaynağı vardır. Peki, bu nedenleri değiştirmeden
sonuçları değiştirebilir miyiz?
DOKSÖZ: Hayır.
Buradaki nedenlerden birini ortadan kaldırın sonuç değişir. Örneğin su
kaynağını ortadan kaldırdığınızda yağmur yağmaz.
Her gün televizyon karşına geçerek cips yiyip kola içen bir insan
hayal edin. Sonra kilo aldım diyerek diyet yapacağını söylüyor.
Nedeni değiştirmeden sonucu değiştirebilir mi? O kişi, televizyon
başından kalkmadan veya elindeki cipsi bırakmadan zayıflayamaz.
Bizler bireylere ve işletmelere bu felsefeyi kazandırmaya çalışıyoruz.
Şu anda her ne yaşıyorsanız bu bir sonuç ve bunun bir nedenler
silsilesi vardır.
DOKSÖZ: Verdiğiniz örnek üzerinden AR-GE ile bağlantı
kurarsak, AR-GE olağan kiloyu korumak değil zayıflamak mıdır?
Evet.
Tatbikî sonuçları değiştirmek insanın kendi elinde olan bir durum.
Rota Kariyer olarak bizim de kendi üzerimizde de araştırmalarımız
var. Hatalarımızı ayıklayarak profesyonelleşiyoruz. Bu yüzden her
kurumun danışmanlara kapılarını açmalarını bekliyoruz.
DOKSÖZ: Rota kariyer için başarının yanında mutluluğu da
getirebiliyor diyebilir miyiz?
Evet. Burada iş ciddiyetimiz var ama iş yeri ciddiyetimiz yok,
diyebiliriz. İnsanlar, karşılarındaki bireylere karşı sürekli iletişim
duvarları örebilirler. Bizim amacımız bu duvarları yıkmak. Bunun için
de uygun ortamın ve şartların sağlanması gerekiyor.
DOKSÖZ: Yaptığınız işin iletişim duvarları kırmak olduğunu
belirttiniz. Kırdığınız duvarlar yerine inşa ettiğiniz bir yapı var
mı?
Ünlü bir psikoterapist olan Abraham Maslow’a birgün bir danışanı
gelir ve ‘ben cesedim’ der. Maslow hastayı karşısına alır. Hastaya
dönerek, cesetlerden kan akıp akamayacağını sorar. Hasta, ‘hayır
akamaz’ diye net bir cevap verir. Maslow buna karşılık elindeki
neşterle danışanın bir parmağını kanatır. Hasta kana bakarak ‘Vay be!
Demek cesetlerden de kan akarmış’ diye yanıt verir.
Kişi, burada ceset olduğu inancını yenemese de Maslow,
danışanın yan inançlarını kırarak yoluna devam ediyor. Bu arada ifade
etmek istediğim şey; bazen bu tür çekirdek inançlarla karışılabilirsiniz
fakat bu çözümsüzlük değildir. İletişimde çözümsüz bir durum yoktur.
Yalnızca zaman alabilir.
DOKSÖZ: Sürelerden söz etmemiştik. Danışmanlık sürelerini
belirleyen kriterler nelerdir?
Katılımcı bireyin ya da kurumun kendisi… Biz ilk önce katılımcımız
hakkında bir analiz yaparak neye, ne kadar ihtiyacı olduğunu
anlamaya çalışıyoruz. Katılımcımız A1’i ve A2’yi biliyorsa, onu
direkt A3 eğitimine hazırlıyoruz.
İyi bir analiz her şeyin çözümünün temelidir. İyi bir analizi de ortaya
çıkaran etken doğru soru sormaktan geçer.
DOKSÖZ: Bunun için sizin sorduğunuz soruya tam olarak hakim
olmanız gerekiyor.
Tabi ki. Danışmanlıkta doğru soru sorabilmenin en önemli etken
olduğunu söyleyen onlarca deney vardır. Örneğin başarılı bir
üniversitede tıp okumak için başvurduğunuzda hemen size neden
doktor olmak istediğinizi sorarlar. Siz beyaz önlüğün hoşunuza gittiği
cevabını verebilirsiniz. Bu hedefin alternatifi olup olmadığını sorarlar.
Daha sonra sorular zorlaştırılmaya başlanır. Doktorluk ile eczacılık
arasındaki farklar nelerdir, bir doktor ne kadar maaş alır, doktorluğun
kötü yanları nelerdir?
Bu soru yöntemleriyle kişinin gerçek isteğinin ne olup olmadığını, bir
başkasının etkisinde olup, olmadığını anlayabilirsiniz.
Örnekle bir katılımcımız bundan 5-6 yıl önce bana astronot olmak
istediğini söylemişti. Ben de tek bir soru sormuştum: ‘Daha önce
teleskopla gökyüzüne baktın mı?’. Bir kişinin eylemlerinden bir şeyi
gerçekten isteyip istemediğini anlayabilirsiniz. Eylemler, insanın ne
istediği hakkında bizi gerçek bulgular ulaştırır.
Bizde yargılama, yorumlama, sorgulama ve nasihate yer yoktur.
Yalnızca doğru sorular sorar, karşımızdakinin nasıl bir birey ye da
kurum olduğunu anlamaya çalışırız.
DOKSÖZ: Katılımcılarınızda bir hareket veya bir ışık
göremiyorsanız ne yaparsınız?
Bu konularda bir yorumlama yapmadığımızı belirtmiştim. Lakin kısa
bir bilgilendirme yapabilirim. Genelde katılımcılar 4 farklı boyutta ele
alınır. Bu da
Birinci Grup: Bilinçli ve Yeterli
İkinci Grup: Bilinçsiz ve Yeterli
Üçüncü Grup: Bilinçli ve Yetersiz
Dördüncü Grup: Bilinçsiz ve Yetersiz
Sadece her bir grubun ayrı kazanım sağlama süresi ve teknikleri
vardır.
DOKSÖZ:
Danışmanlık
hizmeti
anlamında
Çalışma
Bakanlığı’nın özel sektöre ne gibi katkıları olabilir?
Öncelikli olarak proje anlamında katkı sunulabilir. İkinci olarak da,
teorik eğitimden uygulamaya geçilmesi gerekliliğine inanıyorum.
İnsanlar genelde bu kurslara gerçekten meslek edinmek veya başarı
sağlamak için değil, günde az da olsa biraz para kazanmak için
gidebiliyorlar. Tatbikî bunlar genelleme. Çünkü genellemelerin hepsi
de yanlıştır. Çalışma Bakanlığı’nın hatta eğitimle iştirakli tüm kamu
ve özel kurumların bu anlamda bireyin içindeki potansiyeli açığa
çıkaracak ve bireyi doğru iş kollarına yerleştirecek yapılar oluşturması
veya mevcut kurumların yapısını değiştirmesi gerekiyor.
Ayrıca bu kurumların önceden analiz yaparak yetiştireceği kişileri
doğru kurslara yerleştirmeli. Aksi takdirde ihtiyaçtan fazla
yetiştirilmiş ve işe uygun olmayan mezunlar ile yola çıkabiliyoruz. iş
anlamında boşta kalacak uzman adaylarına artık ihtiyacımız yok. Bir
satış uzmanı yetiştirme hedefiniz varsa; kaç satış uzmanına ihtiyacınız
olduğunu bilmeli ve yetiştirdiğiniz bireyin üç yıl sonra başarılı bir
satış elemanı olacağına, potansiyeline, yeteneğine üç aşağı beş yukarı
kanaat getirmeniz gerekiyor.
Hasan DOKSÖZ: Rota Kariyer ile nasıl tanıştınız. Buradaki
göreviniz nedir?
Ayşe TECİM: Rota Kariyer’le insanlarla olan ilişkimi ve kişiler arası
iletişimimi geliştirmek amacıyla bir arayış içerisindeyken tanıştım.
Eğitimlerin kişisel ve mesleki gelişimime çok yararı olacağını
düşündüğüm için iki senedir aralıksız eğitim almaktayım. En önemli
eğitimim de eğiticinin eğitimiydi. Kendimi geliştirmeye devam
ettiğim ölçüde eğitmenlik becerilerimi de geliştirdim. Ben de kendini
benim almış olduğum destekle tanıştırmaya devam edeceğim.
DOKSÖZ: Rota Kariyer, kişiler arası iletişim anlamında
katılımcılarına ne gibi fayda sağlıyor.
TECİM:
İnsanların birbirlerini daha iyi anlatabilmeleri ve
anlayabilmeleri için eğitimin gerektiğini savunuyorum. Amacımız
insanların iletişimdeki ön yargılarını kırarak daha sağlıklı iletişim
kurabilmelerine yardımcı olabilmektir. İnsanların daha rahat, daha
huzurlu, daha sağlıklı bir iletişime geçmesi için çaba sarf ediyoruz.
Bunun yanında insanlara, koçluk hizmeti vererek, bir hedef taşıyıcısı
oluyoruz.
DOKSÖZ: Çözüm ararken, insanların bazı dönemlerde başarıya
ulaşması için ne gibi metotlar uyguluyorsunuz?
TECİM: Öncelikle doğru soruları sormaya çalışıyoruz. Yanlış bir
sorunun doğru yanıtı olmaz. İnsan, sosyolojik, psikolojik ve biyolojik
bir varlık ama anlaşılmaz değil.
DOKSÖZ: Biyometri (Yüz Okuma) ve beden dilinden
bahsedebilir misiniz?
TECİM: Biyometri ve beden dili, bireyin ölçülebilir fiziksel ve
davranışsal özelliklerini tanıyarak kimlik saptamak üzere geliştirilmiş
bir sistemdir. Yani, karakterin yüze yansımasıdır. Gerçekler yüzümüze
kazınır. Yüzün şekillerinden kişinin aşağı yukarı karakterini çözmeye
çalışırsınız.
Bu sistemi kavrayıp kullanmaya başladıktan sonra ki bu eğitimleri
veriyoruz, karşınızdaki insan hakkında birçok bilgiyi elde
edebiliyorsunuz. Bu durumun dezavantajları olsa da bu alanda kendini
geliştirmiş bireyler için bir kazanımdır. Çünkü karşınızdaki kişiyi
tanıdıktan sonra nasıl davranmanız gerektiği hakkında fikir sahibi
olursunuz ve size yarar ve zarar verebilecek davranışlarını önceden
tahmin edebilirsiniz.
DOKSÖZ: Peki dezavantajları nedir?
TECİM: Biyometrinin felsefesini çözmeyen bir insana bu bilgileri
öğrettiğimizi düşünürsek, o kişi karşısına çıkan herkese ‘kaşları düzse
sabit fikirli, elmacık kemikleri kalınsa duygusal’ gibi yorumlarda
bulunmaya ve buna bağlı olarak ön yargılı davranmaya başlayabilir.
Bu da ön yargı kırmak isteyen bir kurum olarak bizim felsefemizle
çelişir.
DOKSÖZ: Benim üzerimde uygulamalı olarak biyometrik bir
analiz yapabilir misiniz?
TECİM: İnatçı bir yapıya sahipsiniz. Bu size başarıyı da başarısızlığı
da getirebilir. Hırslısınız. Çenedeki çukurlar da eğlence arayışı içinde
olduğunuza vurgu yapıyor.
DOKSÖZ: Ücretsiz biyometri analizi için teşekkür ederim
(gülüşmeler).
TECİM: Bilgi, dünyanın ve insanlığın en güçlü silahı olduğu için
doğru ellerde olması ve iyi şeyler için kullanılması gerekiyor.
DOKSÖZ: Katılımcılarınıza sunduğunuz daha başka ilginç
eğitimler var mı?
TECİM: Kişisel gelişim eğitimleri çok ilginç ve önemli diye
düşünüyorum. Bir insanı iletişim anlamında tam donanımlı hale
getirecek tüm bilgi ve dokümanı sunmaya çalışıyoruz. Tamamını
röportajda ifade edip yazılı olarak ücretsiz eğitim vermeyi
düşünmüyorum (gülüşmeler).
DOKSÖZ: Hızlı okuma tekniğinden de söz edebilir misiniz?
TECİM: Aslında yoğun bilgi bombardımanına tutulduğumuz
günümüzde işimize yarayacak bilgileri almanın, bunları kullanmanın
ve daha çok sayıda bilgi kaynağına ulaşmanın yegâne yolunun hızlı
okumak olduğuna inanıyorum.
DOKSÖZ: Bu tekniğin psikolojideki tamamlama yöntemi ile bir
bağlantısı var mı?
TECİM: Doğrudan ilişkili… Bazen yalnızca ünsüz harfleri bazen de
yalnızca cümlenin veya paragrafın ilk ve son sözcüklerini okuyarak
bütüne varma ile ilgili tekniklerimiz bile var.
DOKSÖZ: Her insanın hızlı okuyacak potansiyel var mı?
TECİM: İnsan beyni aslında çok hızlı okuma kapasitesine sahip iken
başlangıçtaki kötü alışkanlıklar onun hızını yavaşlatmakta, deyim
yerindeyse fren yaptırmaktadır. Örneğin içimizden sessiz okumaya
çalışmak, okuduklarımızı içimizden tekrarlamak, takıldığımız yerlere
geri dönmek, amaçsızca okumak okuma hızımızı yavaşlattığı gibi
okuduklarımızdan faydalanmamızı da engelleyen bir alışkanlıktır.
DOKSÖZ: Diksiyon eğitimi konusundaki fikirleriniz nelerdir?
TECİM: Bizleri sağlıklı ve anlaşılabilir bir iletişim için diksiyon
derslerini tüm halkımıza öneriyoruz. Doğru ve eksiksiz konuşmak için
alınan diksiyon derslerinin kişilere düzgün konuşmanın yanında pek
çok faydası bulunmaktadır. Doğru nefes alıp vermeyi öğretir. Tonlama
ve vurgu kurallarını öğretir. Kişinin iletişim becerilerini geliştirir.
Sesin nasıl etkileyici bir biçimde kullanılacağını öğretir. Oyunculukta
ses kontrolü, doğaçlama rahatlığı sağlar. Hitabet gücünü geliştirir.
Topluluk önünde konuşurken heyecanı kontrol etmeyi öğretir.

Benzer belgeler