telgraf 459 - Telgraf Gazetesi – Londra

Transkript

telgraf 459 - Telgraf Gazetesi – Londra
Kadın
r Gazetesi
Carşamba,
11/03/2015
Sayı
telgraf.co.uk - Haftalık Habe
459
Kadın Direnişi ve Özgürlük Mücadelesi
Kobane Zaferiyle Güçleniyor
Kürt kadınlar ‘Şengal’den
Kobaye’ye Yaşasın YPJ
Direnişi Yaşasın 8 Mart’
sloganıyla 2015 Dünya
Emekçi Kadın Gününü
kutladı.
Dünya Emekçi Kadınlar Günü
kapsamında, Britanya’daki çeşitli
kadın
kurumlarının
Londra’da
düzenlediği ‘Million Women Rise’
eylemi binlerce kadının katılımıyla
gerçekleşti. Cumartesi günü, öğle
saatlerinde
Londra
Merkezde
başlayan yürüyüşte Kürt kadınlar
güçlü ve coşkulu katılımları ve rengarenk Kürt ulusal kıyafetleriyle, eylemde yer aldılar.
YPJ’li Kürt kadınların direnişiyle,
Kobane’de elde edilen zafer, bu
senenin 8 Mart Dünya Emekçi Kadın
gününe coşku kattı. YPJ direnişinin,
kadınların devam eden özgürlük ve
eşitlik mücadelesinde de iz bıraktığı
görülüyor.
Roj Kadın Meclisi ile birlikte, SKB,
Gikder, Yüz Çiçek Açsın, Daymer
ve İmece kurumlarından çok sayıda
kadın katılım sağladı.
8 Mart
Etkinlikleri
Sayfa 12 ve 13
Britanya’nın çeşitli şehirlerinden eyleme katılan kadınlar, Duke Street’ten,
Londra’nın ünlü Trafalgar Meydanına
kadar devam eden yürüyüşte şarkılar
söyleyip, slogan attılar. Coşkulu kitle; sloganları, müzikleri ve dansları
ile hiç susmadı. ‘Whatever we wear.
Wherever we go. Yes means yes
Haziran
Seçimleri
ve Kadın
Sayfa 15
and no means no.’- ‘Ne giyiyorsak,
nereye gidiyorsak. Evet evettir, hayır
hayırdır.’ şarkısı eylem boyunca
bütün kadınlar tarafından dillendirildi.
Yürüyüş boyunca, “Kadın, Yaşam,
Özgürlük”, “YPJ Biziz, Biz YPJ’liyiz”,
“ Yaşasın YPJ, Yaşasın Kürdistan”,
“Yaşasın Kobane Direnişimiz”, “Dün-
ya Kadınları DAİŞ Çetelerine Karşı
Birleşin”, “Kadına Yönelik Şiddete
Son”, “Güvenli Sokak İstiyoruz”,
“Güvenli Yaşam İstiyoruz”, “Yaşasın 8
Mart, Yaşasın Mücadelemiz” gibi sloganlar atıldı.
Haberin Devamı Sayfa 3’te
Seks
Köleliği
mi, Seks
İşçiliği mi?
Sayfa 17
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
2
Editörden
Telgraf Kadın sayımızla bir ilki gerçekleştirerek, 8
Mart Dünya Emekçi Kadın Günü’nü kutladığımız bu
hafta da, kadınların direnişlerini, mücadelelerini ve
yaşadıkları sorunları sayfalarımıza döktük.
İlk
8 Mart kutlamalarının üzerinden yüz yıldan fazla
zaman geçti. ‘Modern’, ‘gelişmiş’ Avrupa’da bile halen kadınların yüzde 33’ünün şiddete maruz kaldığı bir
dünyada yaşıyoruz. Britanya’da, her yıl 3 milyon kadın
şiddet mağduru oluyor- bu sayıda sadece resmi kayıtlara
yansıyandır. Ortadoğu zaten hiç bir zaman kadınlar için
cehennem olmaktan çıkmadı. Özellikle son süreçte din
adına yaşanan vahşet insanı insanlığından utandıran
boyutlarda.
sayıyı sadece kadınlar çıkardı, tüm yazılar, dosyalar,
haberler, röportajlar kadın konulu.
Million Women Rise yürüyüşünde Kürt
kadınları renkleriyle, kadın direnişinin
simgesi oldular (sayfa 1 ve 3).
Ekekçi kadın Hatice Güden, 8 Mart’ın tarihi anlamını
ve günümüze nasıl yansıdığını anlatıyor (sayfa 3).
Roj Kadın Meclisi, Londra’daki Kürt kadın
örgütlenmesinde öncülük etmeye devam ediyorçalışmalarını ve 8 Mart’a yönelik mesajlarını
Yasemin Andan’a anlattılar (sayfa 4).
Rojava direniş destanı ve kadının özgürlük
mücadelesinin dünya bizlere öğrettiklerini
Yasemin Andan anlattı (sayfa 5).
Dokuz yaşındaki küçücük kızlar köle pazarlarında
40 yaş üzeri yaratıklar tarafından ‘karı’ olarak alınıp
satılırken, Özgecanlar vahşice yakılırken, Afrika’da,
Ortadoğu’da ve dünyanın her yerinde kadın, erkek
tarafından katledilirken, tam da işte şimdi küçük bedenini 5 bin yıllık erkek vahşetine siper eden Arin
Mirkanları konuşmanın zamanıdır. Arin Mirkan’ın eylemi ve çığlığı sadece Kobane için değildir. Kobane
şahsında karartılmak istenen insanlığa ve özelliklede
bitmek bilmeyen erkek vahşetine karşı bir duruştur.
Kadınların yanı sıra, onlara yardım etmek için var
olan kuruluşlarının karşılaştıkları sorunlar hükümetin kesintilerinden dolayı büyümeye devam ediyor.
Britanya’da, ülke genelinde her gün yaklaşık 230
mağdur kadın sığınma evi yetersizliğinden dolayı, geri
çevriliyor, artan talebe rağmen kadın kuruluşlarının %
97’si ödenek sıkıntısı yaşıyor. İmece direktörü Feride
Kumbasar, göç eden kadınların karşılaştıkları sorunları
ve yaşadıkları çifte eşitsizliği, kurumunun yaptığı
çalışmalar çerçevesinde, yazdı (sayfa 6 ve 7).
Yedi bin Ezidi kız halen bu karanlığın pençesinde esirken ve ‘gelişmiş modern’ Avrupa’da halen kadınların
yarısına yakına şiddete maruz kalırken, kadının insan
yerine bile konulmadığı topraklarda yükselen KADIN
DEVRİMİNİ sahiplenmenin tam zamanıdır. Çünkü şu
an dünyanın Rojava Devrimine bu kadar
Solace Kadın kurumu kesintilerin çalışmalarını
nasıl kısıtladığını detaylı olarak Gülseren
Daş’a bildirdiler (sayfa 8 ve 9).
karşıt olması sadece Kürdün özgürlüğüne olan tahammülsüzlükten kaynaklanmıyor, özelliklede o topraklarda yükselen Arin Mirkanların, İvanaların, Saraların
ve binlerce isimsiz kadın kahramanın cesaretindenoradan inşa edilen kadın devriminin onlarda yarattığı
korkudan kaynaklanıyor aynı zamanda.
Biz, Telgraf gazetesi olarak sürekli kadın mücadelesinin yanında durmayı bir görev ve sorumluluk olarak
görüyoruz. Ama 8 Mart dolayısıyla bu sayımızı tamamen kadın konusuna ayırmak istedik. Elinizde olan bu
Kadın toplumda, her alanda zorluklarla mücadele etmek zorunda. Çalışan kadının, iş alanında, erkeklerle
yaptıkları eşit işlerde hak ettikleri maddi ve manevi
karşılığını almadıkları rakamlarla ortada. Çalışan kadın
bir de anne olduysa, işinde başarılı olma savaşı daha da
zorlaşıyor (sayfa 10 ve 11)
Hatice Güden, Türkiye’deki Haziran
seçimleri ve kadınların seçmeleri gereken
siyasi oluşumu yazdı (sayfa 15)
Tüm dünyaya kadın ruhunun ve renginin
hakim olduğu yarınlar umuduyla.
8 MART
ÖZEL YAYIN
Editör
Esra Türk
[email protected]
Yayın Kurulu
Hatice Güden
Yasemin Andan
Gülseren Daş
Feride Kumbasar
Evîn Zengin
Özlem Boztepe
Meryem Kaya
Grafiker
Yüksel Adıgüzel
[email protected]
Yayın Sahibi
Tel News Ltd.
Adres
33 Dalston Lane
London, E8 3DF
Telefon
0207 9230 838
0742 9481 490
Web
www.telgraf.co.uk
Reklam
[email protected]
Soru ve görüşleriniz:
[email protected]
BÜYÜK
REKLAM
KAMPANYASI
Kürt ve Türk toplumuna
ulaşmanın en iyi yolu
Tüm reklamlarınızda
%30 indirim
Tüm seri ilanlarınız
ÜCRETSİZ
www.telgraf.co.uk
[email protected]
07429481490 | 02079230838
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
...Manşetin devamı
Yaklaşık
üç
bin
kadının katıldığı eylem
Trafalgar
Meydanında
mitingle sona erdi. Mitingde
engelli
kadın
kurumuları, Sudan kadın
kurumu, Eritrean kadın
kurumu yanı sıra çeşitli
kadın kurumları adına
konuşmacılar sahne aldı.
“Rojava devrimi,
kadın devrimidir,
sahiplenelim”
SKB, Roj Kadın ve KNK
nin bulunduğu yerli ve göçmen 8 kadın kurumu ve bireylerin yer aldığı Şengalli
ve
Kobaneli
kadınlarla
dayanışma amacıyla kurulan Women Alliance (Kadın
İttifakı) da yerini aldı. Kürt
kadınları giydikleri yöresel
kıyafetleriyle ilgi odağı oldular.
Women Alliance adına
yapılan konuşmada; “Rojava
devrimi, kadın devrimidir.
DAİŞ cellatlarının temel hedefi olması da bundandır.”
denilerek yaşanan Ezidi
soykırımı hakkında bilgiler verildi. Bu soykırımda
ve Ortadoğu’da yaşanan
3
vahşette, İngiltere, ABD
ve erkek egemen kapitalist dünyanın payı olduğu
vurgulandı. Buna karşı mücadelenin bir yolu olduğu
vurgulanarak,
Rojava
kadın devrimi ve Kobane
direnişinden
öğrenilecek
çok şey olduğu vurgulandı.
Şengalli
ve
Kobaneli
kadınlarla dayanışma çağrısı
yapıldı.
Roj Kadın Meclisi, adına
yapılan konuşmada Kürt
hareketinin önemi ve mücadelesi ile Kobane zaferinde kadının rolü, binlerce
katılımcıya anlatıldı.
Türkiyeli ve Kürdistanlı
kadınlar yanı sıra, yürüyüşte,
İngiliz, Sudan, Gana, Filistin, Sri Lanka, Tamil, İran,
Bangladeş ve Brezilyalı
kadınların da yerlerini aldı.
Million Women Rise
adına konuşmayı Sabrina
Qureshi yaptı. Şiddete maruz
kalmış, sokak ortasında
kalmış gömen kadınları, yerli işçi ve emekçi kadınları
selamlayarak
başladığı
konuşmasında; 2015 de
kadınların daha güçlü bir
şekilde erkek egemen sisteme ve erkek şiddetine karşı
birleşik mücadelelerinin önemine işaret etti.
8 Mart Hangi Kadınlar Günü?
Hatice Güden
Uzun yıllardır her 8 Mart’ta
karşı karşıya geldiğimiz sorulardan biri de 8 Mart’ın hangi
kadınların günü olduğudur.
Daha somut ifadeyle: “8
Mart Dünya Emekçi Kadınlar
Günümüdür / Dünya
Kadınlar Günümüdür?” sorusuna yanıt arayalım istedik.
Buna verilecek yanıtlar, hiç
kuşkusuz bu günü yaratan tarihler ve
değerlerle ilgilidir. Öncelikle kabul etmeliyiz ki günümüzde iki 8 Mart var!
Biri; 8 Mart’ı tarihe kazandıran grev
ve direnişlerle yaratılmış 8 Mart, diğeri
ise Birleşmiş Milletler ‘nin (BM) 1977
yılında kabul ettiği 8 Mart.
8 Mart’ı yaratan grev
ve direnişler
On Dokuzuncu Yüzyıl ortalarından
itibaren, Avrupa’da ve ABD’de kadın
işçiler, 8 Mart’ın tarihini oluşturan çok
ciddi emek mücadeleleri verdiler.
8 Mart 1857 yılında Amerika’nın
New York kentinde tekstil sektöründe çalışan 40 bin kadın, 16 saatlik işgününün 10 saate indirilmesi ve
ücretlerde artış yapılması talebiyle
greve başladılar. 40 bin kadın işçinin
örgütlediği bu grev, o zamana kadar
ki en kitlesel kadın eylemlerinden
biri olur. Polisin grev yapan işçilere
saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi arkasından çıkan yangında
129 işçi yanarak yaşamını yitirir.
Bu üzücü olay tüm dünyada büyük
yankılar uyandırmış olmasına karşın,
ABD basınında neredeyse hiç yer
verilmez. Fabrika yönetimi ve polis,
yaşananları halktan gizlemeye çalışsa
da işçilerin cenaze törenine 100 bini
aşkın kişi katılır.
1908 yılının 8 Mart’ında ise yine
New York’da 15 bin dokuma işçisi
kadın, grev başlatarak işyerlerini işgal
ederler. Bu kez işçi kadınlar taleplerini
daha da genişletmişlerdir: “8 saatlik
işgünü, çocuk emeğinin sömürülmesine son verilmesi ve kadınlara oy
hakkı’’, tanınmasını isterler.
1909 yılında ise Manhattan’da 20
bin gömlek işçisi kadının grevi, diğer
fabrikalara yayılır. Polis saldırısında
yüzlerce kadın yaralanır ve tutuklanır.
Grev talepleri kabul edilinceye kadar,
yaklaşık iki ay grev ve eylemler sürer.
konusunda uzman olan Clara Zetkin’in
önerisi ile 8 Mart 1857’de öldürülen
kadın emekçiler anısına 8 Mart’ı Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlamaya
karar verirler.
Zetkin’nin
hazırladığı
karar
önergesinde şunlar yazılmaktaydı.
“Her ülkenin sosyalist kadınları, kendi
ülkelerinde proletaryanın sınıf bilincine sahip politik ve sendikal örgütleriyle mutabakat içinde, esas olarak
kadınlara oy hakkının ajitasyon ve
propagandasına hizmet etmek üzere,
her yıl bir kadınlar günü düzenler. Bu
talep, sosyalist anlayışın kadın sorununa yaklaşımına uygun olarak gündeme
getirilmelidir. Emekçi kadınlar günü
uluslararası bir karakter taşımalı ve
özenle hazırlanmalıdır.”
8 Mart’ın ilan edilişi
İlk 8 Mart kutlamaları
Kapitalizmin azgın saldırısının
en somut ifadelerinden biri olan
bu olaylar, 26-27 Ağustos 1910
yılında Danimarka’nın Kopenhag
kentinde 17 ülkeden 100 delegenin
katıldığı Uluslararası Sosyalist Kadın
Konferansı’nda gündeme alınır. Alman
Sosyal Demokrat Partisi’nin üst düzey
yöneticilerinden ve kadın politikaları
1910 Kopenhag Konferansı’nda
alınan karar uyarınca, 1911 yılında 8
Mart ilk kez Avusturya, Danimarka,
Almanya ve İsviçre de yüz binlerce
kadının katılımıyla kutlanır. Bu kutlamalardan sonra 25 Mart 1911’de
New York kentinde çoğu İtalyan ve
Yahudi göçmenlerin çalıştığı, Triangel
yangınında 140 kadın işçi yanarak ölür.
Daha sonraki yıllarda yapılan Dünya
Emekçi Kadınlar Günü kutlamalarında,
bu felakete yol açan çalışma koşulları
gündeme getirilir.
1912 yılında Amerika’da, Massahucettes Eyaleti’ndeki büyük yün
merkezi Lawrence’de, 20.000 işçi,
ücretlerinin azalmasını protesto ederler. Bunun üzerine büyük New England
Tekstil Sanayi’ni sarsan iş bırakma
olayı gerçekleştirilir.
Yine, 8 Mart 1917’de (Rus takvimine
göre Şubat ayıdır) Rus kadın işçiler
sokağa dökülür ve “Ekmek ve Barış”
için yürürler. Çarlığın günler öncesinden sokağa çıkanların kurşunlanacağını
ilan etmesine karşın sokaklara çıkan ve
Çarlığa doğru yürüyüşe geçen kadınlar,
bu kararlılıkları ile Şubat devriminin
ateşleyicisi olurlar.
Kapitalizmin, 8 Mart’ın
içeriğini boşaltma oyunu
Onlarca yıl, adalet, eşitlik ve özgürlük için 8 Mart’larda sokaklara çıkan
kadınlar, vahşi saldırılara uğrarlar. Katledilir, işkencelerden geçirilir, tutsak
alınırlar. Fakat 8 Mart bir kadın özgürlük günü olarak kutlanmaya devam eder.
Kadınların direniş ve isyan günlerine
dönen 8 Mart’ları yasaklayamayan kapitalistler, tıpkı 1 Mayıs’larda olduğu gibi
bu defa içeriğini bozmaya çalışırlar.
Bu amaçla, sermayenin birliği olan
Birleşmiş Milletler (BM) 16 Aralık
1977 yılında 8 Mart’ı “Dünya Kadınlar
Günü” olarak ilan eder.
BM’nin bu kararından sonra yapılan
etkinlik ve resmi ağızlardan yapılan
açıklamalarla emekçi kadınların hak
alma mücadelesi ve talepleri gölgede
bırakılır.
Günün gerçek sahipleri olan emekçi kadınlar, 8 Mart’ı özgürleşmenin ve
sömürüye başkaldırının miladı görüp
‘Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ olarak
kutlarken, kapitalistler ise tüketim
toplumunun tüm nimetlerini pazara
sürerek, 8 Mart’ın eş ya da sevgililer
tarafından özel hediyelere boğulduğu,
bir günlüğüne kadının özelleştiği ve
güzelleştiği ‘Dünya Kadınlar Günü’nü
kutlamaya başlar.
Emekçi kadın kimdir?
Yaşamlarını kendi emek üretimleri
ile sağlayan herkes emekçidir. Karşılığı
alınan emek olduğu gibi karşılıksız
emek de vardır. Örneğin emeğini ücret
karşılığı satan bir kişi de emekçidir.
Evde yaşayanları (eş, çocuk, aile) yarına
hazırlayan, yemek, temizlik ve bakım
yapan kişi de emekçidir.
Diğer bir anlatımla, dışarıda para
karşılığı çalışan kadın da emekçidir.
Evde aynı işi ücretsiz yapan kadın da
emekçidir.
Emekçi olmayan tek kesim,
yaşamlarını başkalarının emeği üzerinden sağlayanlardır. Örneğin hizmetçilere
sahip, emek üretiminde bulunmayan bir
kadın emekçi olamaz.
Emekçi olmayan
kadınların kadınlık
sorunları yok mudur?
Hiç kuşkusuz vardır. Fakat maalesef yaşadığı sorunlar, ait olduğu
ezen ve sömüren sınıfın yaratmış
olduğu sorunlardır. Ve bu sorunları
ortadan kaldırmanın tek yolu sınıfsız,
sömürüsüz bir dünya yaratabilmektir.
Yani ezen ve sömüren sınıfa ait kadının
sorununu da çözecek olan, emekçi
kadın hareketidir. Dolayısıyla, 8 Mart’ı
bir kadın kurtuluş mücadelesinin günü
olarak “Dünya Emekçi Kadınlar Günü”
biçiminde tanımlamak ve içeriğini güncel mücadele talepleri ile doldurmak
önemlidir.
Hiç kuşkusuz, sadece doğru
tanımlamak yetmez. Protestoculuğu
aşmış, kazanımlara kilitlenen, sonuç
alıcı çalışmalar yürütmektir 8 Mart’a
sahiplenebilmek!..
Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü
8 Mart özgürlük isyanı, kadınların kendi hayatlarını ve toplumu değiştirme
mücadelesinde aktif yer almalarının
sembolü olması umuduyla!
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
4
ROJ KADIN MECLİSİ
Yasemin Andan
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
dolayısıyla Roj Kadın Meclisi üyeleri
Gülcan Aydın, Serpil Yurtsever,
Birsel Boyraz ve Berivan Özkan ile
çalışmalarını konuşmak ve 2015 8
Mart mesajlarını almak için bir araya
geldik.
Sorunlarımızı cins bilincini geliştirerek aşabiliriz
Gülcan: Roj Kadın Meclisi olarak 2003
yılından bu yana Britanya’da faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Meclisimizin temel amacı,
Britanya’da yaşayan Kürdistanlı ve Türkiyeli
göçmen kadınların sosyal, siyasal, kültürel
ve ekonomik sorunlarına dönük çalışmalar
yürütmek, projeler oluşturmak ve çözümler
üretmektir. Sorunlarımızın esas çözümünü cins
bilinci geliştirerek ve örgütlü mücadelemizi
büyüterek sağlayabileceğimize inanıyorum.
Bunun için Meclisimizin bünyesinde var olan
komitelerimiz aracılığı ile farklı alanlara yönelik çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Meclis çatımız
altında, örgütlenme, barış anaları, dış ilişkiler,
sosyal, kültür ve eğitim olmak üzere altı komite
bulunuyor. Bu komiteler birbirleriyle eşgüdümlü
ve kolektif çalışıyor. Her komite çalışması diğer
komitenin çalışmasını tamamlayarak ve geliştirerek yürütülüyor.
Öz örgütlenme ile sorunlarımıza köklü
çözümler getirebiliriz
Birsen: Özellikle Kürdistan’dan buralara göç
ettirilmiş kadınların kendi öz örgütlenmesini yaratarak, her alanda iradesini açığa çıkararak sorunlarına köklü çözümler geliştirebileceğine inanıyoruz. Çünkü kadınlar olarak örgütlenmeden
özgürleşmemiz mümkün değil. Bunun bilinci ile
örgütlenme komitesi olarak ‘hiç bir kadın örgütsüz kalmamalı’ şiarı ile tüm kadınlara ulaşmak
temel hedefimizdir. Ayrıca önümüzdeki dönem,
kadının her alanda örgütlenmesini güçlendirecek
komünlerin, inisiyatiflerin, komitelerin ve kooperatiflerin geliştirilmesi için çalışmalarımızı
yoğunlaştıracağız.
Kadınların sosyal sorunlarına çözüm yaratabilmek amacıyla farklı hizmet ve aktivitelerimiz var
Serpil: Kadın meclisimizin temel çalışma
alanlarından biri de sosyal alan. Sosyal komite
bünyesinde, kadınlarımızın diasporada yaşamakta oldukları sosyal sorunlara çözüm yaratabilmek
amacıyla farklı hizmet ve aktivitelerimiz var.
Bunlardan bazıları, kadınların çalışma hayatına
hazırlanmalarını sağlamak amacıyla danışmanlık servisi, kadına karşı şiddeti engellemek ve
kadınlarımızın herhangi bir ailesel ya da kişisel
problemleri için hukuki ve danışmanlık servislerimizdir. Bunların dışında, ihtiyaç ve talepler
doğrultusunda dönemsel olarak, Kürtçe ve İngilizce dil ve okuma yazma kursları verilmektedir.
Eğitim ile kadınların bilincini yükseltmek,
yaşadıkları sorunlara karşı farkındalık yaratmak ve ortak çözümler üretmeyi hedefliyoruz.
Berivan: Kadınlar olarak yaşadığımız sorunları bilinçlenerek ve dayanışma içinde olarak
aşabileceğimize inanıyorum. Kadın bilincinin
gelişimi ancak eğitim ile mümkün, dolayısıyla
siyasal, ideolojik ve sosyal eğitim çalışmaları
oldukça önemli. Eğitim komitesi olarak hedefimiz kadın bilincimizi yükseltmek, yaşadığımız
sorunlara karşı farkındalık yaratmak ve hep birlikte ortak çözümler üretmektir. Bunun içinde
eğitimde deneyim paylaşımını ve birbirimizden
öğrenmeyi benimsiyoruz. Önümüzdeki dönem
kadınlarımızın ihtiyaçları temelinde eğitim çalışmalarını yaygınlaştırmayı planlıyoruz.
Diğer kadın kuruluşları ile kolektif çalışma
ve dayanışmayı esas alıyoruz
Gülcan: Dış ilişkiler komitemiz aracılığı ile
kadınlarımızın diplomatik anlamda temsilini
sağlamanın yanı sıra diğer kadın kuruluşları ile
kolektif çalışma ve dayanışma içerisindeyiz. Roj
Kadın Meclisi çalışmalarını, Kürt Kadın Hareketini ve mücadelesini en geniş çevrelere tanıtma
ve deneyimlerimizi paylaşma dış ilişkiler komitemizin temel amaçları arasındadır.
BERIVAN ÖZKAN
BIRSEL BOYRAZ
GÜLCAN AYDIN
SERPIL YURTSEVER
Toplumun deneyimler birimi olan anaların bir
araya getirilerek sosyal ve siyasal konulara aktif
katılımını sağlamak temel amaçlarımızdandır
Berivan: Barış Anaları Komitesinin temel
amaçlarından biri, toplumun deneyimler birikimi
olan anaların bir araya getirilerek sosyal ve siyasal konulara aktif ve etkin katılımını sağlamaktır.
Özellikle Kürdistan’da ki Barış Analarının buradaki sesi olmaya çalışan Barış Anaları Komitesi
kalıcı barış ortamının geliştirilmesi için aktif çalışma yürütüyor.
Çalışmalarımız sadece İngiltere ile sınırlı
değil
Serpil: Ayrıca şunu da belirtmek gerekir
ki biz çalışmalarımızı sadece İngiltere sınırları ile daraltmıyoruz. Kürdistan’ın dört parçası
ve Türkiye’de yaşanan her türlü gelişmeyi de
takip ederek, ortak duyarlılığımız yükselterek,
yardımlaşma ve eylem pratiklerimiz ile kadın
dayanışmamızı sınırların ötesine taşıyoruz.
Örneğin şu anda yaşanmakta olan ISIS terörünü
engellemek ve kadın katliamlarına son vermek
amacı ile kitlesel yürüyüşlerimiz, panellerimiz,
diplomatik görüşmelerimiz oldu. O coğrafyada
yaşayan ve göz etmek zorunda bırakılan
insanlarımızın acil insani yaşam ihtiyaçlarını
giderebilmek için kampanya çalışmalarımız oldu
ve devam etmektedir. Bu gibi çalışmalarımız
neticesinde, İngiltere’de yaşayan diğer halkların
da Ortadoğu halklarına karşı yapılan soykırım ve
özellikle kadın kimliğine yönelik yapılan cinsel
ve fiziksel saldırının durdurulmasına dönük
duyarlılıklarını arttırdığımız düşünüyorum.
Binlerce Ezidi Kürt kadınımızın özgürlüğe
kavuşması, kadın katliamlarına dur demek için
8 Mart’ta alanlardayız
Gülcan: YPJ öncülüğünde Kobane direnişinin zafere çevrilmesi bizlerde tarif edilmez coşku
ve heyecan yaratıyor. Bu yılki 8 Mart’ı bir yandan büyük bir coşku ve heyecan ile karşılarken,
diğer yandan Şengal’de kaçırılan ve köle pazarlarında satılan binlerce Ezidi Kürt kadınlarımızın
özgürlüğe kavuşması için, kadın katliamlarına
dur demek, kadına yönelik her türlü şiddetin
son bulması için, sesimizi ve taleplerimizi tüm
dünyaya duyurmak için 8 Mart’ta alanlarda
olacağız ve 8 Mart sonrası da olmaya devam
edeceğiz.
2015 yılı direnen kadınların örgütlü gücü ile
kazanılacaktır
Birsel: Başta YPJ savaşçılarının Kobane’de
ki zaferinin dünya genelinde yarattığı etkiye bağlı olarak bunun güçlü bir kadın örgütlenmesine
dönüştürülmesi gerektiğini düşünüyorum. Ataerkil sistem ve onun kurumları toplumları köleleştirmek isterken en başta kadını hedef almaktadır.
Bu kölelik sistemine başkaldırıya öncülük eden
Beritanların, Zilanların, Sakinelerin ve Kobane’de Arin Mirxanların izinde yürüyen Kürt kadınlarının başarısı tüm bölge ve dünya kadınlarına örnek olmuştur. Dolayısıyla 2015 yılı direnen
kadınların örgütlü gücü ile kazanılacaktır. 8 Mart
vesilesi ile tüm kadınlara sesleniyorum, gelin
örgütlenelim, gücümüzü Kobane’den aldığımız
zafer ruhu ile büyütelim.
Kadın hak ve özgürlüğü mücadelesinde
daha fazla, daha aktif yer almamız gerektiği bilinciyle bu yılki 8 Mart’ta … alanlardaydık
Serpil: Dünya geneline baktığımız zaman
geçtiğimiz bir yıl boyunca kadına karşı şiddetin
boyutu ve oranının ne kadar tırmanışa geçtiğini
görmemek elde değil. Özellikle Ortadoğu’da
IŞID terörü ile bölge kadınlarına uygulanan
cinsel, fiziksel ve psikolojik şiddeti düşündüğümüzde din ve egemenlik söylemlerinin arkasına
sığınmış erkek egemen anlayışın sonucu olarak,
erkeğin güç olarak sergilediği şiddetinin ne kadar
acımasız boyutlara vardığının en acı sonuçlarını
en çok da Ezidi Kürt kadınları nezdinde hepimiz yaşadık. Biz İngiltere’de ki Kürt kadınları
olarak aynı acıyı yüreğimizin en derinliklerin
de yaşadık. Bu nedenle kadın hak ve özgürlüğü
mücadelesinde daha fazla, daha aktif yer almamız gerektiği bilinciyle bu yılki 8 Mart ve sonrası eylemliklere başta Ezidi Kürt kadınlarının
özgürlüğü ve onuru adına alanlardayız ve olmaya
devam edeceğiz.
YPJ direnişi hepimizin onur, kimlik ve kadın
özgürlük mücadelesinin simgesi oldu
Berivan: Rojava’da verilmekte olan kadın
özgürlük mücadelesi İngiltere’de ki her yaştaki
kadını çok etkiledi. YPJ direnişi hepimizin onur,
kimlik ve kadın özgürlük mücadelesinin simgesi oldu. Roj Kadın Meclisi ve Londra Kadın
Platformu olarak bu yılki 8 Mart Dünya Emekçi
Kadınlar Gününü Şengal’den Kabone’ye YPJ
direnişine adadık ve bunun için alanlardaydık.
Bizler, her gün 8 Mart ruhu ile alanlarda olmaya, özgürlük ve eşitlik taleplerimizi haykırmaya
devam edeceğiz.
Erkeklere de Mesajımız Var !
Erkeklerin kadın özgürlüğü konusundaki
söylemlerinin pratikleşmesi gerekiyor
Gülcan: ‘Kadın Özgürleşmeden Toplum
Özgürleşmez’ ve bugün toplumun özgürleşmesi
için mücadele eden herkesin özellikle de erkek
arkadaşlarımızın, kadın özgürlük mücadelesine
yaklaşımlarını gözden geçirmeleri gerektiğine
inanıyorum. Çünkü kadın özgürlük mücadelesine yaklaşım aynı zamanda uğruna mücadele
ettiğimiz ‘demokratik ekolojik cinsiyet özgürlükçü’ paradigmaya yaklaşım anlamına geliyor.
Bu konuda erkeklerin mücadeleyi biraz da kendilerinde yoğunlaştırmaları ve genelde özgürlükler
ve özelde kadın özgürlüğü ve demokratik aile
modeli yaratma konusundaki söylemlerinin pratikleşmesi gerektiği kanaatindeyim.
Kadının özgürlük sorunu kadar erkeğinde
özgürlük sorunu var
Berivan: Maalesef kadın özgürlük sorununu
salt kadının sorunu olarak gören yaklaşım var.
Ancak kadının özgürlük sorunu kadar erkeğinde
özgürlük sorunu olduğunu düşünüyorum. Dolaysıyla erkeklerde kadınlar kadar erkek egemen
zihniyete karşı mücadele etmeli. Kadının her
türlü gerici köleci, cinsiyetçi, tahakkümcü anlayışa karşı verdiği mücadeleyi erkeğinde vermesi
gerekiyor.
Erkek egemen anlayışlarıyla radikal mücadele etmeleri gerekiyor.
Birsen: Erkeklerin kadın sorununa yaklaşımı
ile ilgili söylenecek çok şey var. Kısaca şunu belirtebilirim, ne yazık ki Britanya’da yaşayan toplumumuzda erkek egemen zihniyeti çok hakim.
Özellikle demokratik ve özgür bir toplum yaratma mücadelesinde yer alan, buna inanan erkek
arkadaşlarımızın erkek egemen anlayışlarıyla
radikal mücadele etmeleri gerekiyor. Kadın sorununa eşitlikçi bir yaklaşım geliştirmek kadınlar
kadar erkeklerinde temel amacı olmalı.
Erkek egemenlik sistem ve zihniyet yaşamımızın her alanında, ailede, sokakta, işyerinde,
okulda …
Serpil: Erkek egemen sistem denildiğinde
ilk akla devlet ve devletin kurumlaşmış yapıları
geliyor. Halbuki erkek egemenlik sistem ve zihniyet yaşamımızın her alanında: ailede, sokakta,
işlerinde, okulda, çay içtiğimiz masada. Bu anlayışlarla mücadele etmek erkeğin de görevi.
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
5
KADIN DEVRİMİ VE ROJAVA
Boşanma, miras hakkı gibi yasalar da kadın
lehine işlemekte, kadına yönelik her türlü şiddet
suç sayılmakta, bu tür suçlar için hapis cezası
olmak üzere ciddi yaptırımlar uygulanmaktadır.
Yasemin Andan
Kobane’de Özgürlük
Çizgisi Kazandı
Tüm bu uygulamalar kadın örgütleri özellikle
de Mala Jinan (Kadın Evi) tarafından yakinen
takip ediliyor. 2011 yılında kurulan Mala Jinan
sadece kadın davalarını takip etmekle kalmıyor,
kadınların her türlü sorunu ile yakinen ilgileniyor ve kadından yana çözüm ve adalet sağlamayı
amaçlıyor.
Bugün, bütün dünya, Rojava’da,
özellikle de Kobane’de son
dört aydır Kürt kadınlarının
öncülüğünde yediden yetmişe
tüm halkın katılımı ile yaratılan
destansı direnişten bahsediyor.
Kadın öncülüğünde amansız verilen direniş ile özgürleşen Kobane,
sadece Kürtlerin değil, Ortadoğu
ve dünyada insanlık ve özgürlük
değerlerinin yeniden kazanılması
anlamına geliyor.
Kuşkusuz, kadın devriminin gerçekleştiği
Rojava’da, diğer devrim deneyimlerinden
çıkarılan sonuçlar ile sosyal, siyasal, ekonomik,
kültürel hiç bir kadın sorunu, her türlü zorluk ve
imkansızlıklara rağmen, büyük bir özveri ve irade
ile ‘devrim sonrasına’ ertelenmiyor. Devrimin
inşa süreci aynı zamanda Kadın özgürlüğünün
inşaa süreci olarak ele alınıyor.
Bizim Otuz Yılı Aşkın Kadın
Özgürlük Mücadele Tarihimiz ve
Dayandığımız Kadın Özgürlük
İdeolojimiz Var
Muazzam bir örgütlülüğe sahip olan Rojavalı
kadınlar, mücadele tarihleri, deneyimleri, ideolojik ve felsefik yönlerinin zaman zaman göz
Kadınların, köhnemiş erkek egemen zihniyetin toplamı olan İŞİD’e karşı Kobane’de
kazandığı destansı zafer, binlerce yıldır
yazılmayan kadının kölelik tarihine bir cevap
olduğu kadar, yazılması beklenen kadın özgürlük
tarihinin yazılmaya başlanmasıdır. Dolayısıyla
yeniden yazılmaya başlanan kadının özgürlük
tarihi, tahakkümcü erkek egemen sistemine ve
zihniyetine karşı ‘demokratik ekolojik cinsiyet
özgürlükçü’ toplumun inşa edilmesinde umut
oluyor.
YPJ (Kadın Savunma Birlikleri), Şengal’de
savaş ganimeti olarak kaçırılan, köle pazarlarında
satılan, katledilen, yurdundan edilen, kaçırılan
yada öksüz bırakılan çocukların öfkesi, örgütlü
mücadelesi, sesi oldu ve olmaya devam ediyor.
Tüm dünya ve bölge güçleri Ezidilerin katliamını
izlerken, YPJ savaşçılarının YJA Star, YPG ve
HPG ile birlikte Şengal’de yapılmak istenen
soykırımın önüne geçmek için verdiği amansız
mücadele hafızalarımızda oldukça diri. Açılan
özgürlük koridoru ile on binlerce insanın katliamdan kurtarılmasında büyük rol oynanırken, şimdi
de Şengal Savunma Birlikleri (YBS) ile Şengal’i
bir bütün özgürleştirmek için amansız mücadeleye devam ediliyor.
Rojava’da, özelde de Kobane’de, YPJ direnişi
aynı zamanda kadınlara yönelik şiddet, taciz ve
tecavüz kültürünü normalleştirmeye çalışan,
kadınların etek boyu ile uğraşan, ev içi tecavüzde
indirim uygulayan, ucuz iş gücü olarak çalıştıran,
ev içi emeği görmezden gelen, kaç çocuk
yapılması gerektiğine karar vermeye çalışan ve
kürtaj hakkını yasaklamaya çalışan zihniyet ile
mücadele yolunu bizlere gösteriyor.
Rojavalı kadınların mücadelesi kısa bir süre
önce vahşice katledilen Özgecan ve her gün bir
yenisi işlenen kadın katliamlarına dur demenin
kadınların öz savunmasından geçtiğini bizlere
bir kez daha gösterdi.
Kuşkusuz, Şengal’den Kobane’ye YPJ
direnişi, Ortadoğu ve özelde Kürt kadınlarının
örgütlü mücadelesinin tarihi önemini bir kez
daha en çarpıcı biçimde gözler önüne sererken,
bizlere şu tarihi sözleri yeniden hatırlatıyor:
“Savaşan kadın özgürleşir, özgürleşen kadın
güzelleşir, güzelleşen kadın sevilir.”
Devrimin Öncüsü Kadınlar
Rojava’da kadınlar sadece meşru savunma
alanında değil, aynı zamanda sosyal, siyasal,
ekonomik, kültürel, hukuksal ve kısacası yaşamı,
toplumu ilgilendiren tüm diğer alanlarda da Ro-
java Devrimi’ne ve özgür toplumun inşa sürecine öncülük ediyorlar. Bu öncülüğün temelinde
erkek egemen zihniyetine ve kurumsallaşmış
yapılarına karşı mücadeleyi koyuyor ve aynı
zamanda bu bilinci sürekli geliştirmeyi esas
alıyorlar.
‘Özgür toplumun inşaası ancak örgütlü kadın
ile mümkün’ şiarını esas alan Rojavalı kadınlar,
özgün kadın örgütlenmesinin gelişimini oldukça önemsiyorlar. Yekitiya Star çatısı altında
örgütlenen kadınlar Cizre, Afrin ve Kobane
kantonlarında Kadın Meclisleri ve Komünleri
oluşturarak, öz yönetim ve ortak kadın iradesinin
ve bilincinin gelişimini ve kadın sorunlarının
özgürlükçü temelde çözümünü esas alıyorlar. Bu
bilinç ve emeğin bir sonucu olarak, örneğin, sadece Cizre kantonunda otuz üç kadın meclisi ve
seksen bir kadın komünü oluşturulmuş durumda.
Kadın eğitim ve bilim merkezleri ile
kadınların siyasal ve ideolojik gelişimi hedefleniyor, bu merkezler kadın sorunları ve çözüm yol
ve yöntemleri üzerine yoğunlaşıyor. Şu an otuz
altı kadın eğitim ve bilim merkezi hizmet verir
durumda.
Rojava’da kadınlar özgün örgütlenişi dışında,
tüm kurumlarda da eşbaşkanlık sistemine
dayalı ortak yönetim ve yüzde kırk cins kotası
uygulaması ile tüm alanlarda aktif yer alarak,
kadın rengini her alana yansıtıyor ve sadece
Ortadoğu değil tüm dünyaya model olacak bir
sistem geliştiriyorlar.
Rojava’da, yıllarca kadın iradesini yok sayan
cinsiyetçi yasalar, demokratik toplum ve aileyi
hedefleyen cinsiyet özgürlükçü yasalara yerini
bırakmış durumda. Çok eşlilik, zorla evlendirme,
başlık parası, berdel gibi kadını mülkleştiren her
türlü gerici uygulama yasalar ile yasaklandığı
gibi, her alanda geliştirilen kadın bilinçlenmesi ve
örgütlülüğü ile sadece yasa yapmakla kalınmıyor
aynı zamanda toplumsal dönüşüm sağlanıyor.
ardı edilmesine karşı olsa gerek, sıkça “bizler bir
anda var olmadık, bizim otuz beş yılı aşkın kadın
özgürlük mücadele tarihimiz ve dayandığımız
kadın özgürlük ideolojimiz var”
diyerek,
Rojava’da yaşanılan kadın devriminin tesadüfü
olmadığının altını çiziyorlar.
Kuşkusuz, Rojava kadın devriminin temelleri, Kürdistan’ın dört bir yanından hem erkek
egemen sisteme, hem de sömürgeci devletlerin zulüm ve baskısına karşı kadınların yoğun
katılımı ile özgürlük dağlarında verilen mücadeleye dayanıyor. Kürdistan’ın diğer parçalarında
olduğu gibi binlerce Rojavalı kadın, özgürlük
mücadelesinin en ön saflarında yerini aldı.
Rojava kadınları, Baas rejiminin 1960’lardan
bu yana Kürtler üzerinde uyguladığı her türlü
kimliksizleştirme, inkar, imha, asimilasyon,
baskı, işkence ve tutuklama politikalarına karşı
sürekli bir direniş ve örgütlülük göstererek Rojava Devrimini ilmik ilmik ördü ve bugünlere
getirdi.
Ataerkil toplum yapısının ağır baskısı altında
eve mahkum edilmek istenen Kürt kadınının
özgürlük arayışı otuz beş yıldır kesintisiz devam
ederken, bugün demokratik, ekolojik, cinsiyet
özgürlükçü paradigma Rojava devriminde vücut
buluyor.
Alman Kadın MLKP
Savaşçısı Til Temir’de
Yaşamını Yitirdi
DAİŞ çetesine karşı Til
Temir’de sürdürülen
operasyon esnasında
MLKP’li Alman savaşçı İvana
Hoffmann (Avaşin Tekoşin
Güneş) şehit düştü.
çetelerine karşı Rojava devrimi savunmasında ölümsüzleşti.’’
MLKP Rojava yaptığı açıklamada, Afrika kökenli 19 yaşındaki, Hoffmann’ın
genç yaşta komünist örgütlemenin içerisinde yer aldığı bildirildi.
Daiş çetelerine karşı savaşan MLKP
savaşçısı Ivana Hoffmann, 7 Mart günü
şehit düştü. Almanya’dan MLKP’ye katılan, Hoffmann, Daiş’e karşı savaşırken
hayatını kabeden ilk Batı’lı kadın oldu.
SKB açıklaması şöyle devam ediyor:
‘‘O; 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü savaş siperlerinde karşılamaya hazırlanırken devrimin toprağında, kadın
özgürleşmesinin anavatanında ölümsüzleşti…O’nun sonsuzluğa kanatlanışı enternasyonal devrimciliğin ve kadın özgürlük mücadelesinin simgeleşmesidir…
SKB açıklamasında şunları belirtti:
‘‘Baharın filize duran kabına sığmaz tohumları gibi Almanya’dan Rojava’ya uzanan kısa ama onurlu bir tarihtir O’nunkisi... Ivana Hoffmann bizim ‘Mardinlimiz’
Rojava’nın Avaşin’i 7 mart sabahı DAİŞ
Rojava Devrimi; dünya halklarının
eşitlik, özgürlük, adalet ve onur devrimidir… Devrim devam ediyor… İvana Hoffmann (Avaşin) yoldaşımız gibi kadın devriminin ana toprağını savunmaya devam
edeceğiz…’’
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
6
Göçmen Kadına
Yönelik Şiddet
Feride Kumbasar
Göç bir çoğumuz için arkada
bıraktıklarımızın gittikçe silikleştiği,
bıraktığımız anın statikleştiği,
ulaştığımız toprakta ise o
statikleşen anı yeniden yaşama
geçirmek için çabaladığımız bir
yolculuk.
Bizi yollara döken ne olursa olsun- ister siyasi , ister ekonomik veya toplumsal,
ister savaş veya doğal felaket - göç fiziksel bir yer değiştirme hareketinin ötesinde
bir durum. Bir sosyo-ekonomik sistemden
diğerine, bir kültürel örüntüden diğerine
geçmeyi de içermekte. Göçmen kadın
bir yandan ulaşılan toprakların ev sahibi
toplumları tarafından entegrasyonun engeli
olarak suçlanıyor, diğer yandan kendi toplumu tarafından bavulunda getirdiği kültürel örtünün ve geleneklerin koruyucusu,
bir kuşaktan bir kuşağa taşıyıcısı olmakla
görevlendiriliyor. Bu çelişkili, birbirine zıt
beklenti iki toplumun erkek iktidarının göçmen kadınları mağdurlaştırma operasyonunun bir parçası. Bu durumun kendi yarattığı
şiddete ek olarak deneyimlenen kadına
yönelik şiddetin etkisi de katmerlenerek
yaşanıyor göçmen kadın tarafından.
Şiddeti tanımlama, karşı çıkma, haklarını
arama, hizmetlere erişme, raporlama konusunda göçmen kadınların yaşadığı zorluklar
şiddeti katmerli olarak deneyimlemelerine
neden oluyor.
Kadına yönelik şiddet dünyanın her
yerinde her yaştan, her sınıftan, ırktan,
eğitimden, etnik kökenden cinsel seçimden/yönelimden kadının deneyimlediği bir
durum. Geçen yıl Avrupa’nın 28 ülkesinde
42,000 kadınla yapılan araştırmanın sonucuna göre toplamda Britanya’da kadınların
%44, Danimarka’da %52, İsveç’te %46’si
hayatının bir döneminde en az bir kez
şiddete uğruyor. Bazı Avrupa ülkelerinde
kadına yönelik şiddetin suç olarak kabul
edilmesi 1970’lerde yasallaşmışken, şiddet
uygulayıcılarının tutuklanma oranı %74’lere
kadar ulaşmışken kadına yönelik şiddet hala
en büyük suç oranını oluşturuyor. Şiddet
vakalarının sadece yarısı polise bildirildiği
halde, polise dakikada bir, aile içi şiddet
vakası bildiriliyor. Bütün bu rakamlar hem
kadına yönelik şiddetin yaygınlığını, hem
de bütün kadınların bu deneyimin bir soluk
ötesinde olduğunun göstergesi.
Göçmen kadınlarda bu istatistiklerin bir
parçası. Ancak şiddeti tanımlama, karşı
çıkma, haklarını arama, hizmetlere erişme,
raporlama konusunda yaşadıkları zorluklar
şiddeti katmerli deneyimlemelerine neden
oluyor. Şiddeti tanımlamakta güçlük çekiyorlar, çünkü bir çok kadın şiddeti sosyal cinsiyet rollerinin bir uzantısı olarak
normalleştiriyor. Ya da şiddeti sadece
fiziksel ve cinsel şiddet olarak algılıyor.
Özgüvenlerini derinden zedeleyen duygusal şiddetin etkileri çok daha uzun yıllar
kalmasına rağmen bunu bir şiddet olarak
tanımlayamıyor. Eşlerinin aile bütçesinin
tümünü kontrol altında tutmasını, kendilerine cep harçlığı vermesini çok normal buluyor. Yalnızlaştırmanın kendilerini ve seçimlerini kontrol altında tutmak
için kullanılan bir şiddet biçimi olduğunu
göremiyor. Evlenecekleri erkeği ebev-
eynlerinin seçmesini kültürün bir parçası
olarak görüyor, ailenin namusundan kendilerini sorumlu tutuyor bunu da kadın
olmanın doğal sonucu olarak kabulleniyor.
Şiddete karşı çıkamıyorlar çünkü daha ağır
cezalandırılmaktan, çocuklarını kaybetmekten, yada terkedilmekten korkuyorlar. Oturum hakları eşlerine bağlıysa, oturumlarını
kaybetmekten veya sınır dışı edilmekten
korkuyorlar. Haklarının farkında değiller
çünkü geldikleri topraklarda benzer haklar yok. Hizmetlere erişme güçlüğü çekiyorlar çünkü İngilizce konuşamıyorlar,
hizmetlerden haberdar değiller.
Şiddeti raporlamakta güçlük çekiyorlar çünkü dil sorunları var. Kocalarını,
babalarını erkek kardeşlerini polise ihbar
etmek ağırlarına gidiyor. İhbarcı olmak istemiyorlar. Zaten polise ve sosyal hizmetler
gibi kurumlara asla güvenmiyorlar. Sistemi bilmiyorlar. Irkçılığa uğramaktan
yada kendi toplumlarından dışlanmaktan
korkuyorlar. Uğradıkları şiddet katmerlenerek etki yapıyor, kronik akıl ve ruh sağlığı
sorunlarına, yada intihara neden oluyor.
Bu arada yeni toplumun talepleri
doğrultusunda
gündelik
yaşamlarının
kontrolü elinden alınan erkekler genellikle ihmal edilmiş hissediyor ve kamusal
alanda sahip olamadıkları kontrole özel
yaşamlarında, kadınların davranışlarını ve
cinselliklerini kontrol ederek sahip olmaya
çalışıyor. Başka bir deyişle erkekler içinde
bulundukları durumla mücadele etmek için
ataerkil cinsiyet rollerini yeniden üretiyor ve güçlendiriyor, bu da kadına yönelik
şiddetin artışı biçiminde yansıyor.
Kendi toplumlarının geleneklerinden
beslenen şiddet türleri de, göçmen kadınların
şiddet mağduriyetini ve mağduriyetin izlerini diğer kadınlardan farklı kılıyor.
Erken ve zorla evlilik, ‘namusa’ bağlı
şiddet, kadın sünneti, kezzap atma gibi
şiddet türleri kadının yaşamını tehdit
eden ve tüm yaşamını esir alan şiddet türleri. Toplumlarımızda 12 yaşından, 60
yaşına her yaşta kadın istemediği kişilerle
rızası olmadan evliliğe zorlanıyor. Zorla
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
evlendirildiği kişilerin tecavüzüne uğruyor,
hamile kalmak yada kürtaj olmak zorunda
bırakılıyor. Ömür boyu bu evliliklere hapis
ediliyorlar. Farklı cinsel seçimi/yönelimi
olan kadınlar (bazen de erkekler) aileleri
tarafından zorla evlilik yolu ile heteroseksüel ilişkiye zorlanıyorlar.
Londra’da
yaşayan
toplumlarımız
arasında çok sık gördüğümüz bu şiddet turu
bir çok genç kadına başka ırklardan, etnik
kökenden ve dinden erkek arkadaşı olmasın
diye dayatılıyor. Karşı çıktıklarında iş sistematik ve sürekli hale dönüşen ve bütün
aile bireylerinin de uygulayıcısı olduğu, eve
hapis edilmekten, aşağılanmaya, dayak yemekten köleleştirmeye kadar bir çok şiddet
biçimini kapsayan işkenceye dönüşüyor.
“Ailenin/kocanın şerefini iki paralık ettin”,
suçlaması ailenin “şerefi”, “namusu” temizlenene kadar sürüyor. Bu bazen can almaya
kadar uzanıyor. Geldiğimiz topraklarda her
gün 5-6 kadın eşleri, yakınları tarafından
aile içi şiddetin bir uzantısı olarak öldürülüyor. Bu rakam medyaya, polise yansımış
ölümleri gösteriyor sadece. Bir çok vaka
medyaya, polise ulaşmıyor, ölüm sebebi
teşhis edilemiyor yada intihar süsü veriliyor.
Bizim toplumlarımızda geleneksel olarak
uygulanmayan, ancak yakın tarihlerde ülkemizde de rastlanan kadın sünneti, kadının
cinsel organını kazımak, dikmek, kesmek
şeklinde deforme etmek ve böylece cinsel
ilişkiden haz almasını engellemek amacıyla
uygulanan bir şiddet. Uygulamadaki
aksaklıklar, ve pratiğin kendisi kalıcı sağlık
sorunları yaratıyor. Dünya çapında kadın
sünnetine maruz kalan kız çocuklarının
sayısı her yıl 60,000’e ulaşıyor.
Kadınlar geleneklerin bekçiliğini yaparken, geleneğe bağlı şiddet biçimlerinin
de korunmasına ve uygulanmasına destek
oluyorlar.
Kadınlar, birlikte geldikleri toplum
tarafından kültürel örgüyü ve gelenekleri
devam ettirmekle görevlendiriliyor. Bu
görevi yaparken, evin düzeni, yenilen
yemek, çocukların terbiyesi ve çevreyle
ilişki gibi secimler aracılığı ile ailenin
kültürel kimliğini korumaya çalışıyor. Bu
misyon kadını tutucu yapmakla kalmıyor
ayni zamanda, “namusa bağlı şiddet”, zorla
evlilik, kadın sünneti gibi şiddet biçimlerinde, erkeğin yanında yer alarak şiddetin
uygulayıcısı haline getiriyor.
Zorla evlilik ve kadın sünneti yasalarla
tanımlanmış bir suç. İngiltere’de, bu suçları
işleyen aileler 6 aydan 7 yıla varan hapis
cezalarına çarptırılabiliyor.
7
İMECE Kadın Merkezi
şiddet mağduru kadınlara
nasıl destek oluyor?
İMECE Kadın Merkezi 1982 de Türkiyeli göçmen kadınlar tarafından kurulan
ve Türkçe ve Kürtçe konuşan uzman ekibiyle şiddete uğrayan kadınlara çeşitli destek
hizmetleri veren bir kuruluş. Her hafta
90’a yakın kadın İMECE’nin kapısından
değişik hizmetlerimizden yararlanmak
için giriyor. Her yıl 2000 civarında farklı
kadının, toplam da 6000’e ulaşan sayıda
davasına bakıyoruz. Bize her yıl 300-400
civarında kadın o an yaşadığı şiddete karşı
çözüm aramak için, 600-700 civarında
kadın da şiddetten çıktığı yeni yaşamını
devam ettirmek pratik sorunlarını çözebilmek için başvuruyor. Hizmetlerimizi
kadının her alanına dokunacak biçimde bir
bütünsellik anlayışıyla veriyoruz. Uzman
danışmanlık hizmetimiz, sosyal yardım
ve ev ödenekleri, sağlık, eğitim ve iş bulma gibi konularda destek verirken, terapi
hizmetimiz kadınların yaşadığı travmayı
iyileştirmek için yüz yüze ve grup terapisi
veriyor. Kadına yönelik şiddet ekibimiz bir
yandan şiddet mağduru kadınlarla bire bir
çalışıyor onların yaşamını istedikleri yönde
güvenli kılmaya çalışıyor diğer yandan gurup çalışmalarıyla kadına yönelik şiddet konusunda özellikle de geleneğe bağlı şiddet
konusunda farkındalık yaratmaya çalışıyor.
Birebir destek verirken kadının karar
verme hakkını en iyi şeklinde kullanabilmesi için, seçenekleri konusunda doğru
bilgilendirme yapmak, her birinin avantaj
ve dezavantajlarını, kısa ve uzun soluklu
etkilerini, risklerini anlatmak çok önemli.
İşimiz onun hayatını ele geçirmek değil.
İşimiz kadınların kendi seçimlerini hayata
geçirebilmeleri için destek olmak. Şiddet
yaşadığı ilişkiyi terk edemeyen ve ilişkide
kalmayı tercih eden kadınların o ilişkide
hayati riski olmadan kalabilmelerinin
koşullarını sağlamaya çalışıyoruz. Yasal
tedbirlerle kendisini sürekli taciz eden eski
esin yaklaşmasını engellemeye çalışıyoruz.
Şiddetsiz yaşamı tercih eden ve ilişkiyi
terk eden kadınlarında sığınak bulmasına,
kendi ayaklarının üzerinde durabilmesi
için pratik çözümler bularak hemen güvenli ortama geçmesine yardımcı oluyoruz.
Evliliğe zorlanan ve namusa bağlı şiddet
gören kadınların ömür boyu güvenliğini
sağlayacak yasal ve pratik tedbirlerin
alınmasını sağlıyoruz. Eş durumundan vizeli, süresiz oturumu olmayan, sosyal yardım
alamayan kadınların ‘kadına yönelik şiddet’
bağlamında vize alabilmeleri için avukatlarla birlikte çalışarak başvuru yapıyoruz.
İMECE’nin kadına karşı şiddet ekibi bu
konuda çok başarılı. Bu yıl başvurularımızın
hepsi başarıyla sonuçlandı.
Ekibimiz aynı zamanda göçmen,
azınlık ve siyah kadınlarla birebir çalışan
kurumların işçilerine, öğretmenlere, sosyal
hizmet çalışanlarına, polislere, bu kadınların
şiddet deneyimi, ihtiyaçları, uygun hizmet
verme yöntemleri, zorla evlilik ve “namusa”
bağlı şiddet konularında eğitim veriyor.
İMECE’de göçmen
kadın kurumu olarak
ayrımcılığa uğruyor.
Temsil ettiğimiz kitlenin uğradığı
ayrımcılıkların hepsini bizde kurum olarak
yaşıyoruz. Parasal anlamda diğer kurumlara
göre daha çok kesintiye uğruyor, hizmet
verebilmek için gerekli fonlara daha zor
ulaşıyoruz. Küçük bir kurum olduğumuz
için büyük örgütlerle ortaklı çalışmak zorunda kalıyor, bazen büyük ortaklarımızın
kendi çıkarlarının hedefi olabiliyoruz.
Uzmanlığımız sadece toplumlarımızın
dilini konuşmaya indirgenebiliyor ve bizim dilimizi konuşan işçileri var diye
genel topluma hizmet veren örgütler bizden daha avantajlı olabiliyor. Oysa bizim uzmanlığımız konuştuğumuz dilden
çok, hizmet verdiğimiz ortamın kültürel
uygunluğu, göç edilen karanın kadın erkek
ilişkileri, kültürel ögeleri, aile ve toplum
dinamikleri konusunda derinlemesine
bilgi sahibi olmamızdan kaynaklanıyor.
Kendi toplumlarımızdaki örgütler bizi
dışlayabiliyor, erkek düşmanı gibi lanse
ederek kadınların bize erişimini engelleyebiliyor.
Bizim dışımızdaki kurumlarla çalışırken
kadınlar için hizmet talep ederken de kendimizi sürekli hak kavgası ederken buluyoruz.
Bizim kadınlarımızın yaşadığı şiddeti kültür
üzerinden normalleştirmeye çalışan ev sahibi toplumun kurumları çalışırken önümüze
setler koyuyorlar. İngilizce konuşan kadına
göre dil konuşamayan kadının sığınak bulabilmesi çok daha zor. Tercüman ödenekleri
bulunmadığı için dil konuşamayan
kadınlarımızı sığınaklar ret edebiliyor, belediyenin ev bölümleri de, şiddetin ev almak
için bahane olarak kullanıldığını varsayarak
zorluk çıkarıyor. İMECE kadına yönelik şiddet ekibi bir yandan kadınlarımızı
güvenliğe ulaştırmaya çalışırken bir yandan da bu haksız ve ayırımcı uygulamaların
değişmesi için kavga veriyor.
Sizde yaşadığınız şiddete dur
demek için ve şiddetsiz yaşama
geçmek için bizden Türkçe ve Kürtçe
hizmet alabilirsiniz. Danışmanlık
hattımız: 0207 354 1359
IMECE Kadın Merkezi
1982 yılında kurulan İMECE Kadın
Merkezi, kar amacı gütmeyen, Siyah,
Azınlık, Etnik ve Mülteci kadınların
özellikle Türk, Kürt ve Kıbrıslı Türk
kadınların güçlenmeleri için çalışan
bir kuruluştur. İhtiyaçları öncelikle
tespit edilen kadınlar, bu ihtiyaçlari
doğrultusunda servislerimize yönlendirilmektedir.
İMECE bu amacını gerçekleştirmek
için bütüncül bir anlayış ile şu hizmetleri
sunmaktadır:
• Uzman danışmanlık,
bilgilendirme ve savunma
• Kadına yönelik şiddeti önleme
ve şiddetten çıkış için destek
• Fiziksel ve ruhsal sağlık desteği
• Çocuklu Ailelere destek
• Gönüllü çalışma fırsatları
• Farkındalık yaratma, kapasite
geliştirme ve eğitim
• Yerel, ulusal, Avrupalı politika
belirleyicilerle stratejik ortaklık
• Sosyal kampanyalar, Araştırma,
Gezi ve sosyal etkinlikler
Londra’ya mülteci olarak gelen Feride Kumbasar Sosyoloji (BA)
ve Kentsel Dönüşüm (MA) okurken, gençlerle, çocuklarla ve mülteci kadınlarla çalıştı. 2009 dan beri
İMECE’de direktör olarak çalışıyor,
İslington bölgesinin mülteci örgütler
çatı kurumunun da başkanlığını
yapıyor.
Kesintiler Kadın
Kuruluşlarını
Vurdu
8
Gülseren Daş
Koalisyon hükümetinin
iktidara gelmesiyle
yürürlüğe giren kesintiler,
kadın kuruluşlarını
vurdu. Ödenek sıkıntısı
nedeniyle kurumların
kapanması ya da
servislerini azaltması
şiddete uğrayan kadını
ikinci kez mağdur ediyor.
Koalisyon
hükümetinin
işbaşına geldiği 2010 yılından bu
yana uyguladığı kesintiler en çok
kadını vurdu. Kamu istihdamında
kesintiye
giden
hükümet,
çocuklara ucuz bakım hizmeti
sunan Sure Start servislerini
de azaltarak kadını eve hapsetti. En büyük darbeyi ise kadın
kuruluşlarına yapılan ödeneklerin
düşürülmesi vurdu. Londra belediyeleri kadınlara yönelik gönüllü servislerini belediye başına 45
bin pound azalttı. Her üç belediyeden birinde kadın sığınma evi
yok.
Kadın kuruluşlarının % 97’si
ödenek sıkıntısı yaşarken, farklı
etnik
kökenlerden
kadınlara
hizmet veren kurumlar daha çok
kayıp verdi. Belediyeler bu tur
kuruluşlara ülke genelinde üç
milyon sterlinlik ödenek kesintisi
uyguladı.
Londra’daki
kuruluşların % 97’si kendilerine başvuruların arttığını beyan
ederken, artan başvurulara tezat
olarak % 75’i servislerini kapattı.
Elemanlarının
yarısını
işten
çıkarmak zorunda kalan kurumlar, sonraki yıllarda da kesintileri
sürdüreceklerini öngörüyor.
Solace Women’s Aid adına
gazetemize
konuşan
Asalet
Tulaz
kesintiler,
hükümetin
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
bileşenin içinde yer aldık ve Londra genelinde kadına karşı şiddet
alanında büyük bir projenin ihalesini kazandık, iki yıldır bu projeyi
sürdürüyoruz. Yirmiyi aşkın kurumun oluşturduğu konsersiyum tek
bir kontratı ve ödeneği bölüşüyor
ve her kurum farklı bir servis veriyor.
Pratik anlamda ne tür
sıkıntılar yaşıyorsunuz, aile
içi ya da cinsel şiddete maruz
kalıp size
başvuran kadınlar neyle
karşılaşıyor?
Her şeyden önce şiddetten
kaçan kadınlara ev bulmak giderek büyüyen bir sıkıntı. Sığınma
evleri kriz noktasında. Ülke genelinde her gün yaklaşık 230 kadın
sığınma evi yetersizliğinden geri
çevriliyor. Ödeneklerini kaybedip kapanan sığınma evleri,
kadınları uygun ve güvenli yerlere
yerleştirmeyi geciktiriyor. Yer bulamayan kadınlar ciddi güvenlik
sorunlarıyla karşılaşıyor. Bunun
yanında şu anda bazı bölgelerde
pilot projesi uygulanan sosyal
devlet yardımlarındaki değişimler
de şiddet mağduru kadınları
büyük ölçüde etkileyecek. Bir
diğer can alıcı nokta ise, Legal Aid servisine getirilen
sınırlamalar. Legal Aid’e ulaşmak
için, kadınlar şiddete uğradığını
kanıtlamak zorunda. Bu da zaten aile/ev içinde tutulmaya
çalışılan şiddetin kanıtlanmasını
çoğunlukla imkansız kılıyor ve
kadın daha uzun bir süre şiddete
maruz kalıyor.
Kadın kuruluşları olarak
hükümet tarafından ciddiye
alındığınızı düşünüyor musunuz?
tutumu, ev içi şiddet ve Türk ve
Kürt toplumunda şiddet tanımı üzerine sorularımızı yanıtladı.
Koalisyon hükümetinin
uyguladığı kesintiler kurumunuzu nasıl etkiledi?
Kesintiler yüzünden bir çok
farklı kurumda önemli servisler kapanmak zorunda kaldı. Ödeneklerin aslan payı zaten bu alanda
çalışan büyük kuruluşlara gidiyor,
küçük kurumlar ise geri kalanını
paylaşıyor. Biz de kesintiler
yüzünden geçtiğimiz sene birkaç
projemizi kaybettik. Genç insanlara yönelik bir projemiz vardı,
onu da ödenek bulamadığımız
için geçen ay kaybetmek zorunda
kaldık. Eskiden ödenek alındığında
bunun uzun bir dönem devam
edeceği garantisi vardı, şimdi ise
bir ya da iki yıl ile sınırlandırılıyor.
Zaten bir projeyi oturtmak bir
yılımızı alıyor, bir seneden sonra
tekrar gözden geçiriliyor. Ya projeyi devam ettirmek için yeniden
ihaleye çıkıyorsunuz ya da kontratlar bir veya birkaç yıl daha
uzatılıyor. Kaynak sağlamak çok
çekişmeli bir alana dönüştü. Onlarca kurum küçük bir miktar paraya
ulaşmaya çalışıyor. Ödenekler artık
küçük projelere gitmiyor, büyük
kontratların altına imza atmak durumda bırakılıyor kuruluşlar. Büyük
projelerin altından kalkamayacak
olan küçük kuruluşlar da bir araya
gelerek büyük kontratları beraber
almak gibi bir çözüm üretebiliyorlar. Bunun da kendi içinde farklı
zorlukları olsa da, şu anki sistemde küçük kuruluşların projelerini
sürdürmesini sağlayabiliyor. Biz de
Ascent Konsorsiyumu denilen bir
Kadın çalışmalarını mutlaka
büyük ölçekte değerlendirmeliyiz.
Kurumsal
politik
anlamdaki
karşılığına bakmak lazım. Yoksa biz tek başımıza kadınlara
yardım ederek sorunların üstesinden
gelemeyiz.
Bizim
yardımlarımız değerli de olsa
istatistiksel olarak bir şey
ifade etmiyor, çünkü ihtiyaç
bitmiyor.
Politik
düzlem değişmediği sürece bu
böyle devam edecek. Belki hükümetler yasal düzenlemeler
yapıyor,
ancak
uygulamadaki gönülsüzlükler de ortada. Aslında ödeneklerde bu kadar
kesinti olması sorunuzun cevabı
için başlı başına bir gösterge.Aile içi
şiddete ayrılan para az ve her yıl daha
da azalıyor. Bir çok kuruluş lobi
çalışmaları
yürütüyor
ve
bence bu çok önemli. Küçük
kurumların her birinin böyle lobi
çalışmalarına
girmeleri
gerekiyor,
çünkü
tek
başına
hayatta
kalmak
mümkün
değil.
‘Kadınlarımız şiddeti
tanımlayamıyor’
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
Türkiyeli ve Kürdistanlı
kadınların, sizin gibi ulusal kuruluşlara ulaşmasının
önündeki tek engel kesintiler
değil sanırım- Türk ve Kürt
kadınlarla çalışıyor musunuz?
Türkiyeli kadınlar, bize yapılan
başvurularda büyük bir yüzdeyi
oluşturmuyor. En büyük bariyer dil, ama yapılan başvurular
için
gerektiğinde
tercüman
sağlıyoruz. Başvuruların düşük
olmasının ikinci sebebi aile içi
şiddetin çok konuşulmaması, var
olan destek mekanizmalarının
farkında olunmaması. Zaten
çevresinden izole edilen kadın,
kurumlara ulaşmakta zorlanıyor.
Toplumumuzda kadın bir şekilde
hapis kalıyor, bu bazen fiziksel
olarak eve kapatılma şeklinde
olurken çoğu zaman da kadının
pasifleştirilmesi, sınırlı bir ilişki
ağı içinde tutulması ya da şiddeti
artık kanıksaması şeklinde oluyor.
Yani erkek tarafından kadının
sosyal mobilizasyonu engelleniyor. İngilizce öğrenemiyor, evden
dışarı çıkamıyor, arkadaş edinemiyor. Dolayısıyla kuruluşlar
hakkında bilgileri sınırlı oluyor.
Üçüncü neden ise, kültürel
olarak bizim toplumun şiddet eşiği
çok yüksek, birçok şiddet aktivitesi artık normalize edilmiş. Böyle
bir kültürde yetişen kadınlarımız,
şiddetin tanımını yapamıyor,
şiddeti sadece dayak yemek ya da
tecavüz olarak algılıyor. Şiddet
fiziksel sınırlara hapsediliyor,
psikolojik, ya da ekonomik şiddet
türlerini tanımlamakta yetersiz
kalınabiliyor. Evlilik içi tecavüz
denilen şey bizde çok kabul
görmüş bir konu değil örneğin.
Erkek evliyse, istediği zaman
kadınla cinsel birliktelik yaşama
özgürlüğünü kendinde görebiliyor. Ataerkil düzenin getirdiği bir
evlilik içi sistematik tecavüzden
bahsetmeliyiz.
Kadınlarımız
bize
başvurduklarında her türlü desteği
sağlıyoruz. Amacımız kadın ve
çocukların daha sağlıklı bir yaşama
ulaşması için ilerleyeceği yolda,
şiddetsiz bir hayat için onlara
yardımcı olmak, o yolda onlarla
beraber yürümek ve destek olmak.
Seçim nihayetinde kadına ait, ama
biz orada kadının seçeneklerini
çoğaltmak ve haklarını söylemek
için varız. Eğer ilişkiyi bırakmak
istiyorsa, aile içi şiddet ortamından
çıkmak istiyorsa, sığınma evine
yerleştirebiliyoruz, ya da belediyeye
evsizlik
başvurusu
yapması için destek sağlıyoruz.
Güvenlik planı denilen bir şey
yapıyoruz, ilişkinin içindeyseler,
hayatlarını
riske
atmadan
nasıl
daha
güvende olabilirler ve o durumla nasıl baş edebilirler gibi
konularda
yardımcı
oluyoruz. Hayatta kalma stratejileri
öneriyoruz.
Ayrılmayı
düşüyorlarsa ne yapabilirler, nereye gidebilirler, bunları kendileriyle konuşup, daha sağlıklı seçimler
yapmalarına katkıda bulunuyoruz.
Bir de hukuk bölümümüz var.
Avukatlarımız Legal Aid ile
çalışıyorlar ve boşanma, çocuk velayeti, yasal koruma/uzaklaştırma
kararı edinme gibi konularda
destek veriyoruz.
Son olarak kadın
okurlarımıza bir mesajınız
var mı?
Bütün kadın okurlarınızın 8
Mart’ını kutluyoruz. Kendini
feminist olarak tanımlayan Solace
Women’s Aid, farklı alanlarda,
politik platformlarda, kampanyalar, eylemler ve politika üretme
zeminlerinde yer alarak kadın
hakları mücadelesini sürdürmekte. İşyerinde eşit haklar talebi
ve çalışma koşullarını protesto
amacıyla başlayıp kadınların
politik taleplerini ve şiddete karşı
mücadelesini de içine alan kadın
hareketini her zaman destekliyoruz. One Billion Rising’de biz
de alanlarda olacağız. Şiddete
uğrayan kadınlar, yardım almak
için ilk fırsatta ücretsiz hattımızı
arasınlar, tercüman sağlıyoruz,
numaramız 08088025565. Onları
anlayan birileri olduğunu ve
yalnız olmadıklarını bilsinler. Aile
içi şiddet onların suçu değil, ve bu
konuda desteğe ulaşabilirler.
Bir Kadın Cinayeti Daha
Londra’da Genç
Bir Kadın Evinde
Bıçaklanarak Öldürüldü
Binlerce kadının, Londra’da
Million
Women
Rise
yürüyüşüne katıldığı gün, 25
yaşındaki, bir kadın evinde
bıçaklanarak öldürüldü.
Polis, aldığı ihbarla, Hayes
bölgesinde bulunan bir eve gitmesi üzerine kadını yaralı olarak
buldular. Hava ambulansıyla
hastaneye kaldırılan kadın kısa
9
Aile içi şiddete uğrayan bir kadın
acil bir durumda ne yapmalı?
Her vakaya göre ayrı önerilerimiz oluyor. Ancak genel hatlarıyla
söyle maddeleyebiliriz:
• Kesici aletlerin yoğun olduğu
mutfak/gara’dan uzak dur,
saldırıya uğrayabilirsin.
• İtilme tehlikesine karşın
balkondan uzak dur.
• Boğma riskine karşın
banyodan uzak dur.
• Mümkün olduğunca, tehlikeli
bir durumda kaçabileceğin,
çıkışa yakın yerleri tercih et.
• Olası bir tehlike durumunda
ne yapabileceğini, nasıl
kaçabileceğini önceden
düşün/planla.
• Kilidi sağlam, kendini
SOLACE WOMEN’S AID
Londra temelli bir yardım kuruluşu.
Kadın ve çocuklara yönelik ev içi
ve cinsel şiddete karşı mücadele
veriyor ve yardım sağlıyor. Her
yıl yaklaşık 9 bin 500 vakaya
yardım sağlıyor. 2007 yılında
birçok farklı organizasyonun
bir araya gelmesiyle kuruldu,
bileşenlerinin her biri 25-30
yıllık bir geleneğin temsilcisi.
SERVISLERI
• Danışmanlık Servisi
ve yardım hattı.
• Terapi Servisi
• Cocuk Servisi ve
Sanat Terapisi
• İrlandalı ve İrlandalı
Gezerler Servisi
• Hukuk Servisi
• Sığınma Evleri-Komplex
Aynı
adreste
yaşayan,
Billy White (22), cinayetten
tutuklanıp, Pazartesi günü
mahkemeye çıkartıldı.
Öldürülen kadının kimliği
henüz açıklanmadı.
•
•
•
•
•
•
vakalar icin ozel bir
sığınma evi, İrlandalı
Gezerler için sığınma evi
Cinsel Şiddet Servisi
(Çocuklukta yaşanan
cinsel şiddet konularında
da destek sağlıyor)
55 Yaş Üstü Servisi
Arnavutluklu Kadınlar Servisi
Floating Support
Advocacy Support
IRIS servisleri
YALNIZ DEĞİLSİN!
Evîn Zengin
• Polise her dakika aile içi şiddet olayı bildirilmektedir.
• Her hafta ortalama iki kadın şimdiki ya da eski eşi
tarafından öldürülüyor.
AİLE İÇİ ŞİDDETE
İLİŞKİN İŞARETLER!
• Yıkıcı eleştiri ve sözlü taciz: bağırma, alay
etme, suçlama, isim takma, sözlü tehdit.
• Baskı taktikleri: Somurtmak, para ve telefon
bağlantısını kesmek, arabadan mahrum bırakmak,
çocukları yetiştirme konusunda yetersiz olduğunu
düşünmek ve seni bu konuda tehdit etmesi ,
ailesine ve arkadaşlarına seni kötülemek, herhangi
bir konuda sana seçim hakkı vermemek.
• Saygısızlık: Çocuk bakımı ya da ev işlerine yardımcı
olmayı reddetmek, konuşurken yanıt vetrmemek
ya da dinlememek , telefon görüşmelerini kesintiye
uğratmak , sormadan çantanızdan para almak ,
sizi diğer insanların önünde küçük düşürmek.
• Güvensizlik: Yalan söylemek, sizden bilgi
saklamak, kıskançlık, başka ilişkilere sahip olmak,
yapılan anlaşmaları ve sözleri tutmamak.
• Yanlızlaştırmak: Nereye gidip gidemeyeceğinizi
söylemesi , arkadaş ve akrabalarınızı görmenizi
engellemesi, telefon görüşmelerinizi engellemesi.
• Taciz: Takip etmek, kontrol etmek, e-postalarınızı
açmak, sizi kimlerin aradığını kontrol
etmek, insanların önünde rencide etmek.
• Tehditler: Sinirli el-kol hareketleri, bağırmak
, yıldırmak için fiziksel boyut kullanmak,
eşyalarına zarar vermek, bir şeyler kırmak,
duvarları yumruklamak, bıçak ya da
silah kullanmak, öldürmek ya da size ve
çocuklara zarar vermekle tehdit etmek.
bir süre sonra hayatını kaybetti.
kilitleyebileceğin bir
panik odası varsa, yardım
alana kadar orada kal.
• Telefonunu herzaman
yanında taşı, şarjı olsun,
polisi arayabilesin.
• Evde çocuk varsa, çocuklara
polisin numarasını ögret,
(999) çocuklara bir kod
öğret ve onu söylediğin an
çocuklar polisi arasın.
• Güvendiğin bir komşun varsa,
onlara evden şiddet sesleri
gelirse polisi aramalarını söyle.
• Cinsel Şiddet: Kuvvet, tehdit ve korkutarak
cinsel ilişkiye zorlamak, seks istemediğiniz
zamanlarda ilişkiye zorlamak, cinsel
yönelime dayalı aşağılayıcı muamele.
• Fiziksel Şiddet: Yumruk atmak, tokat atmak,
ısırmak, vurmak, tekmelemek, saç çekmek,
iteklemek, yakmak, boğazını sıkmak.
• İnkar Etmek: Kötü davranışta bulunmadığını
söylemek, insanların yanında kibar ve anlayışlı
davranmak, ağlayarak ve yalvararak af dilemek,
bir daha asla olmayacağını söylemek.
• Her dört kadından biri aile içi şiddete maruz kalıyor.
• Aile içi şiddet; ırk, etnik ve ya dini grup, sınıf, cinsellik
yaşı, engellilik ya da yaşam tarzı gözetmeksizin herkesin
başına gelebilir.
HAKLARINIZI
BİLİN!
• Şimdiki ya da eski eşinizden korkuyorsanız,
o halde hukuk çerçevesi içerisinde
korunma hakkınız vardır. Sahip olduğunuz
haklardan bazıları şunlardır;
• Ceza Hukuk’u kapsamında haklarınız
mevcuttur. Tanıdığınız bir kişi tarafından
şiddete uğramak bir yabancı tarafından saldırıya
uğramak kadar suç. Ceza kovuşturması süreci
hakkında daha fazla bilgi için polise başvurun
(CAN I SAY ALSO ROJ WOMEN?)
• Verilen zararı ya da kötü muamele ve
tacizi önlemek için sivil mahkemeye
başvurup (bir ihtiyati tedbir) evden
uzaklaştırma kararı aldırabilirsiniz.
• Acil veya geçici konaklama yardımı alabilirsiniz.
• Ayrıca hukuk çocukları korumak içinde
yardımcı olabilir. Aile Mahkemelerine,
çocukların nerede kiminle yaşayacağını,
diğer ebeveynlerden kiminle görüşeceğini
düzenlenmesi için başvurabilirsiniz.
• Aile içi şiddet, hem ceza hukuku hem de
medeni hukuk kapsamında ele alınmaktadır.
İki sistem birbirinden ayrıdır ve ayrı
mahkemeler tarafından yönetilmektedir.
• Medeni hukukla öncelik olarak koruma ve
tazminat hedefleniyor. Aile içi şiddet mağduru
kişi, Aile Kovuşturma Mahkemesi veya
İlçe Mahkemesine bir tedbir için başvuru
yapabilir. Boşanma ya da çocuk ile alakalı
davalar da County Court’ta gerçekleşir.
• Ceza hukuku ile öncelik olarak suçlunun
cezalandırılması hedefleniyor. Savcılık )Crown
Prosecution Service- CPS) ile polis süreci birlikte
başlatır. Ceza davaları ciddiyetine bağlı olarak
• Magistrates Court ya da Crown Court’ta görülür.
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
10
Ekmeğimiz
Erkeğin
Ağzında!
Gülseren Daş
Hayatın birçok alanında olduğu
gibi çalışma dünyasında da
kadın erkek eşitsizliği devam
ediyor. Aynı işe aynı ücreti alamayan kadınlar, potansiyellerinin
altında işlerde çalıştırılıyor. Anneler ve göçmen kadınlar ise iş
dünyasının vebalıları.
İngiltere’de Cinsiyet Ayrımcılığı Yasası
kabul edildiğinden bu yana 45 yıl geçti,
ancak kadınlar hala çalışma hayatında
ayrımcılığa uğruyor. ‘Eşit işe eşit ücret’
talebiyle mücadele eden kadınlar, 2015
İngiltere’sinde, % 10’luk bir ücret farkı ile
karşı karşıya. Çalıştığı her saat için, kadının
cüzdanına erkekten yaklaşık 3 sterlin daha
az para giriyor. Hükümetin kesintileri, işte
fırsat eşitsizliği ve özel sektörün kapılarını
sıkı sıkı kapatması, kadına ev dışında çok
seçenek bırakmıyor.
Günümüz dünyası için öngörülen, kadın
ve erkeğin çalışma hayatında eşit yer
aldığı, evin geçiminin iki birey tarafından
karşılandığı bir sistem çökmüş durumda.
Düzenleme ve uygulama eksiklikleri ile
cinsiyetçi klişeler ‘erkeğin eve ekmek getirmesine endeksli bir yapıyı dikte ediyor.
Erkek ‘paralı’ işi kapıyor
Çalışma hayatının da bütün kapıları
cinsiyetinden dolayı hiç zorlanmadan
açan erkek en tepeyi ve en dolgun maaşı
da kadına bırakmıyor. Ulusal İstatistik
Ofisi’nin verileri ve çeşitli kadın
kuruluşlarının yaptığı araştırmalara göre,
kadınlar yüzyıllık mücadeleye rağmen
‘eşit işe eşit ücret’ alamıyor. Ücret farkı
full-time işlerde % 10 iken part-time
işlerde bu oran % 34.5’i buluyor. Kadının
her saat cüzdanına giren para erkekten 3
sterlin daha az. Cinsiyetçi ayrımlardan
dolayı erkek ve kadınların baskın olduğu
meslekler ortaya çıkıyor. Kadınlar hizmet
ve eğlence sektörlerinde daha çok istihdam edilirken erkekler bankacılık, bilgisayar programcılığı gibi yüksek ücretli işler
için işverenin ilk tercihi oluyor. Kadınların
erkeklerden daha yoğun çalıştığı profesyonel meslek hemşireliğin saat ücreti
£16.61, erkeklerin ise yoğunluklu oldukları
bilgisayar programcılığı ve yazılım
geliştirmedeki saat ücreti £20.02. Bütün
meslek gruplarının ortalaması alındığında
erkeklerin saat ücreti 16.50 sterlin iken
kadın 14.05 sterline çalışıyor.
Yemek ve temizlik bizde!
Engelleri aşıp evin dışına çıkabilen
kadınları iş dünyasında çok farklı bir manzara beklemiyor. Birada da bakıcılık, temizlik, yemek sektörlerinde istihdam ediliyorlar. En iyi ihtimalle büro işleri ve kasiyerlik
yapabiliyorlar. İstatistiklere göre kadınlar
% 82 ile bakıcılık ve eğlence sektörlerinde
dominantlar. Baskın oldukları ikinci meslek
grubu ise idari ve sekreteryal işleri ile satış
ve müşteri hizmetleri. En az istihdam vasıflı
işlerde gerçekleşiyor. Muhasebecilikte %10,
işlem tesis ve makine operatörlüğünde %
11, müdürlük ve üst düzey yöneticilikte
ise % 38 düzeyinde. Kadınların yöneticilik oranları iyimser görünse de bu rakam
Avrupa’da en çok yönetici kadın istihdamı
sağlayan Letonya (%45) ile Litvanya’nın
(%41) çok gerisinde.
Yeteneğe göre iş yok
Düşük gelirli ve vasıf gerektirmeyen
işlerde çalışmak kadının tercihi değil.
Birçok üniversite mezunu kadın, yüksek
eğitim gerektirmeyen işlerde çalışmak
zorunda kalıyor. Şu anki iş dünyası
kadınların yetenek ve deneyimlerini verimli bir şekilde kullanacak durumda değil.
Araştırmalar gösteriyor ki part-time işlerde
çalışan kadınların % 54’ü yeteneklerinin
altında istihdam ediliyor. Bu da 2.8 milyon kadın demek oluyor. Düşük ücretli
işlerde çalışan kişilerin %70’i de kadın. Sadece küçük firmalar ve düşük ücretli işler
kadını dışlamıyor. İngiltere’nin yüz büyük
firmasının oluşturduğu FTSE 100 endeksindeki firmalar da kadına çok şans
tanımıyor. Bu firmaların yönetici kadrosunun sadece yüzde 17’si kadın. Cinsiyetçi politikalar sadece kadının cüzdanına
zarar vermiyor. İngiltere’nin kadınları
yeteneklerine göre konumlandırması
durumunda 23 milyar sterlin gelir
sağlayabileceği öngörülüyor.
Dokuz ay ve bir ömür boyu
Çalışan kadınlar açısından doğum
izni haftalarla sınırlı olmayabiliyor, bazen hayatlarının geri kalanı anlamına
gelebiliyor. Kadınların iş dünyasında
dışlanmaları veya iş fırsatlarında eşitsizliğe
uğramalarının ana nedenlerinden biri anne
olmaları. Her yıl 30 bin kadın hamile
olduğu gerekçesiyle özlük hakları verilmeden işten çıkarılıyor. Çalışan annelerin
% 24’ü işlerini bırakmak zorunda kalıyor.
Yaklaşık 440 bin kadın hamileliğin bir sonucu olarak ücret veya terfi kaybı yaşıyor.
Kadının işten uzak kaldığı her yıl gelecek
maaşı % 5’i düşüyor. Ayni deneyim ve
niteliklere sahip olsalar da bir anne ile
çocuk sahibi olmayan bir kadın arasında
çocuksuz olan daha fazla maaş alabiliyor.
Anneler ekonomik kayba uğradıkları gibi
yükselmeleri de daha zor oluyor. Ailedeki
başka bir bireye ücretsiz bakıcılık yapması
kadını iş saatlerinden çalıyor. Kaliteli
çocuk bakım servislerinin verilmemesi ise
iş ve ev arasında denge kurmasını engelliyor.
Erkek evde çalışmıyor
Koalisyon hükümetinin uyguladığı
kesintiler de kadınları iş dünyasının
dışına itti. Özellikle düşük gelirli aileler ve yalnız anneler kesintilerden daha
çok etkilendi. Yalnız annelerin gelirlerinin % 85’ini yitirmesi söz konusu.
Erkeklerin gelirinin % 10’u yardımlardan
oluşurken kadınlar geçimlerinin yarısını
yardımlardan sağlıyor. Gelirleri azaldığı
için çocuk bakımını karşılayamayan annelerin çalışma olasılığı da azaldı. Kamu
işlerindeki istihdamın düşmesi de bu alanda
sayısal çoğunlukta olan kadınlarda işsizlik
oranını arttırdı. Annenin iş dünyasından
dışlanmasını sadece rakamlara indirgemek doğru olmaz, çünkü bunun arkasında
ataerkil yaşam biçiminin her gün yeniden
üretilmesi yatıyor. Kadınların % 75’i
çocuk bakımında temel sorumluluk sahibi.
Bu çocuk bakımını kapsadığı gibi onların
resmi ya da diğer bakımları konusunda
karar sahibi olmayı da içeriyor. Ayrıca
çalışan ya da çalışmayan kadınlar haftada
15 saat ev işi yaparken, erkekler sadece 5
saatlerini harcıyor. Yasal düzenlemeler de
erkeği mümkün olduğunca bakım görevinin dışında tutuyor. Anneler 39 hafta doğum
izni alırken erkekler sadece 2 hafta ödeniyor. Böylece kadın daha çok eve mahkum
edilip iş dünyasından koparılırken, erkekler
hem evdeki sorumluluktan kurtuluyor hem
de babalıktan dolayı uzun bir ara verdiği
işe döndüğünde yaşayacağı kayıplardan.
Dolayısıyla kadınlara part-time çalışmak
ya da saçını süpürge yapmak dışında
seçenek kalmıyor.
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
Atılması gereken
acil adımlar
Çalışma hayatında eşitlik kadın için
hayati önem taşıyor, çünkü bu beraberinde birey olmasını, seçim özgürlüğünü,
fakirlikten, ayrımcılıktan ve şiddetten
uzak bir yaşamı vaat ediyor. Bunun için
atılması gereken adımlardan bazılarını
şöyle sıralayabiliriz:
• Hükümetin kadınların ayrımcılığa
uğramasını engelleyecek
düzenleme ve uygulamalara ağırlık vermesi
• Hükümetin niteliği yüksek
full-time işler yaratması
• İş ve ev hayatını tehlikeye atmayacak politikalar izlenmesi
• Karşılanabilir çocuk
bakımı sağlanması
• Erkeklerin ebeveynlik sorumluluğunu eşiyle
paylaşması için babalık izin
sürelerinin dengelenmesi
• İşverenler tarafından işyeri
koşullarının kadınlar ve erkekler
için eşit şekilde düzenlenmesi
• Kadınlar hakkındaki klişe ve
önyargıların değişmesi
• Çalışan kadınların yüzde 28’i
sendikasız, sendikalaşma
oranının yükselmesi
Göçmen kadına çifte ayrım
İş dünyasında kadın olarak ayrımcılığa
uğramanız yetmiyor. Farklı etnik kökenlerden iseniz daha çok ayrım sizi bekliyor. Ayrımcılık iş başvuru formundan
başlayıp, görüşmelerde, iş ajanslarında ve
işyerlerinin kendilerinde boy gösteriyor.
Etnik kökeni farklı olan kadınlarda işsizlik
% 74.4 ile beyaz kadınlardaki % 30.5’luk
oranın çok üstünde. Göçmen kadınların %
25’ine özellikle evlilik ve çocuk sahibi olmaya niyetleri olup olmadığı gibi sorular
soruluyor. Göçmen kadınlara potansiyel
anne olarak bakılıyor ve evlendiklerinde iş
bırakacakları düşünülerek işe alınmıyorlar.
Beyaz kadınlara benzer sorular sorulma
oranı % 14. Etnik azınlıkların yanı sıra
özürlü kadınlar, lezbiyenler, biseksüel ya
da transeksüel kadınlar da çifte ayrımcılığa
uğruyor.
Fark 70 yılda kapanacak
Kadınların çalışma hayatına daha çok
katılması yönünde atılan pozitif adımlar
da mevcut. 1971’de kadınların çalışma
oranı % 53 iken 2011’de % 67’ye çıktı.
Bunda 1970 Eşit Ücret Yasası, 1975 Cinsiyet Ayrımcılığı Yasası, İstihdam Koruma
Yasası, 2008 Ayrı Ebeveynlerde Gelir
Yardımı Düzenlemesi, 2010 Kadınlarda
emeklilik yasının değiştirilmesi ve bütün bu
zaman diliminde üretim sektöründeki azalma ve hizmet sektörlerindeki gelişmeler
etkili oldu. Son dört yılda istihdam açılan
her 100 yeni işten 63’ü erkeklere 37’si
kadınlara gitti. Son yıllarda, çalışan kadın
sayısında artış olsa da part-time işlerin
dışına çok çıkılamadı. Kadınlar hala yönetici konumda değiller. Eşitlik ve İnsan
Hakları Komisyonu’na göre FTSE 100
firmaları içinde erkek ve kadın yönetici
sayısının eşitlenmesi şu anki hızla devam
ederse 70 yılı bulacak. 11
Emekçi Anne ve Sabotajcıları
Gülseren Daş
Anne olunca kadının hayatı değişir mi?
Son altı yılımı profesyonel anne olarak
geçirdiğimden (hadi, dürüst olup 9 ay
hamileliği ve ilk bir yılki ‘aman allahım neler
oluyor’ kısmını acemilik deyip saymayalım)
benim için soru cevaplanmıştır artık. Bu
sayının çıkmasında emeği geçen kadın
arkadaşlarla toplandığımızda iki çocuğumun
hastalanabileceğini hesap etmedim. Benim
haber yapma planlarım Welat ile Héja
tarafından sabotaj edildi. Üstelik bu ilk değil,
Welat beş, Héja iki yıla bin ton sabotaj
sığdırdı.
Anlatayım. Hamileyken yediklerimle başladılar, çay
ile arama mesafe koydum 9 ay çarpı 2, karpuzun kokusuna gıcık oldum. Sütü burnumu kapatıp bir dikişte içtim,
mutfağı çoğu zaman teğet geçtim. Dilimin tadıyla beraber
tarzını da değiştirdiler; doğumhanede onlar ilk, ben son
çığlıklarımı atarken oğlum/kızım der buldum kendimi.
Yırtık, sarkık, 14 beden, baskül, mama, kaka, kusmuk,
çocuk bezi ise başka bir hikaye.
Karnımdayken dinlettiğim Mozart’lar (arada bir arabesk rejimimi bozup Müslüm Baba da dinletmiş olabilirim- entel camiası taksiratımı affetsin) sabahlara kadar
süren serenat şeklinde geri döndü bana. Anlamışsınızdır,
anne olmak kadının müzik dünyasında devrim yaratıyor.
Mesela, Sezen’i daha az dinler oldum, yeni favorim
‘Nursery Rhymes’. Altıncı annelik yılımı elliyi aşkın yerli ve yabancı çocuk şarkısı repertuarıyla taçlandırmanın
gururunu yaşıyorum. (Şükür, her bozuşmamızda avazları
çıktığı kadar bağırarak hasbelkader dinlediğim metalin
eksikliğini aratmadılar.)
Herkes nereye gitti
Okuduğunuz gibi annelik kadının entelektüel dünyasını
sekteye uğratmıyor, anneyken de kültür sanattan uzak
kalmanıza gerek yok. Her sinema, tiyatro davetini
‘çocuklarla olmuyor’ diyerek çevirseniz de evde kostüm
değiştirme oynayabilir, Peppa Pig’in yeni bölümleri üzerine felsefik çözümlemeler yapabilirsiniz. Kafanızda
hep aynı büyük soru ‘Ne zaman domuzları kesip
yediğimizi fark edecekler!’
Bezlerden fırsat bulduğum bir ara fark ettim
ki arkadaş çevremi de değiştirmişler. ‘Alemlere
akalım, nerede sabah orada akşam, nerede eylem
orada slogan’, arkadaşlarımın hepsi gitmiş, yerlerine ‘Asda’da bezler indirimde, pişiğe Sudo krem
iyi geliyor, çocuklar hasta eyleme gidemeyiz’
olanlar gelmiş. ‘Kadınlar çok konuşur’ derler ya,
tamamen hikaye, şimdilerde parmağına yüzüğü,
koluna kocasını, eline bebek arabasını takmamış
olan bütün bekar kadın arkadaşlarımla o kadar az
ve öz konuşuyoruz ki! ‘Eyy evli ve çocuklu, bununla
hiç bir şey yapılmaz’ diyen bakışları yetiyor. Bilseler
ki ben her sene en az 15 doğum günü partisine katılıp
çılgınlar gibi kek yiyorum.
Kırmızı şehir efsanesi
Welat ve Héja sadece arkadaşlarımla değil, babaları ile
de arama girdi. Sabahın köründe sussunlar diye araba ile
tur attırıp, bezlerini değiştiren vefakar babaları. (Bi saniye burayı geri alıyorum, kadın sayısında erkeğe övgü de
neymiş!) Babaları ile de arama girdi, babalarının kelime
dağarcığına ‘bütün gün evde oturuyorsun’ ile başlayıp
‘yemekleri, çantaları hazır mı’, ‘Çok oyuncak alıyorsun’,
‘arkadaşlarının doğum gününde ne işim var’ gibi enteresan
yapılar eklendi. Bir ara bana ‘Hacı’ diye seslenmesinden
panikleyip odamızın duvarına kırmızı boyaları çektiysem
de, gördüm ki kırmızıya atfedilen o bütün anlamlar şehir
efsanesiymiş.
Tabii bütün suçu bir renge yüklemek insafsızlık olur.
Ruhsal dünyama yönelik sabotajlarını fiziksel alanda
da sürdürmelerinin rolü büyük. Bir buçuk yıllık emzirmenin ardından, aynaya bakıp ‘bu memeler kimin, kim
taktı buraya’ demişliğim var. Her anneninki gibi benim
de vücudum SİT alanı ilan edilebilir. Zira sarkıkları ve
yırtıklarıyla Damlataş’tan aşağı kalır yanımız yok. (Taş
kelimesi yanıltmasın)
Kuzular daha gaddar çıktı
Anne olunca iş hayatım da güme gitti, ama öyle annelik
yan gelip yatma yeri sanmayın. Patronumdan daha gaddar çıktı benim kuzular. Ne belirli bir çalışma saatim var,
ne senelik iznim, ne maaş, ne prim. Evdeyim, kuzulara
bakıyorum ya, bizim koç da araya kaynıyor. Bekarlığında
bütün ev işlerini kendisi yaparken, şimdi eve ekmek getirmek asli görevi (Misafir geldiğinde tribüne oynamalar
hariç). Klişelere girip ‘vay efendim kocam dışardayken
mutfağa hapsoldum demeyeceğim, zira kahvaltı, öğle ve
akşam yemeği, bulaşık bitince bir yığın zamanım kalıyor.
Ben de bu zamanı- çocukları çişe götürüp, çamaşır katlayarak ya da, efendime söyleyeyim, banyolarıydı,
uyku saatleriydi, aktivite zamanıydı deyip- evin değişik
odalarında değerlendirebiliyorum.
Onların çabalarına rağmen kendimi eve kapatmadım,
arada bir de olsa ‘bir arkadaşa bakıp geleceğim’ minvalinde çıkışlar yapıp evden uzaklaştığım da oldu. Bisiklet
binme, yüzme, direksiyon, akademik İngilizce ve Kürtçe
kurslarında hamile ya da çocuklu dolaşmışlığım vardır.
Başa dönersek haberleri hazırladım, çocuklar daha
iyi şimdi. İlaçlar onlara iyi, gülücükleri ise bana iyi
geldi. Çocuklu ve evliyseniz hayatınızın her saniyesi
sabotaja açık, size düşen küsmeden, incinmeden, kendinizi
yaşamaktan
alıkoymadan devam
etmek- meramımı
anlattım sanırım.
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
12
8 Mart Etkinlikleri
Londra’daki Kadınlar; Rojava’daki Kadın
Direnişi Ruhuyla Mücadeleye Devam
Bir haftadır Londra’da devam
eden 8 Mart etkinlikleri Pazar
günü yapılan panel ve kültürel etkinlikle sona erdi.
Haringey’de bulunan Kürt
Toplum Merkezinde düzenlenen panel ve kültürel etkinliğe
çok sayıda kişi katıldı.
Cumartesi günü Londra merkezde
yapılan büyük yürüyüşe Kürt giysileriyle
katılan kadınlar, Pazar günü de etkinliklerine
devam ettiler. Farklı kadın kurumlarının bir
araya gelerek oluşturduğu 8 Mart Londra
kadın platformu tarafından organize edilen
panele Berfin Hezil, Hatice Güden ve Feride Kumbasar konuşmacı olarak katıldı.
Sahnenin önünde kurulan masanın üzerine
koyulan Rojava’da yaşamını yitiren kadın
savaşçıların resimleri ile birlikte mumlar yakıldı. Çok sayıda kadın ve erkeğin
katıldığı panel özgürlük mücadelesinde
yaşamını yitiren tüm kadınlar için yapılan
bir dakikalık saygı duruşu ile başladı.
Roj Kadın meclisi yöneticilerinden
Evrim Yılmaz’ın moderatörlüğünü yaptığı
panelde ilk konuşmayı gazeteci Berfin
Hezil yaptı. “Rojava’dan Avrupa’ya Kadın
Direnişi ve Kazanımları” başlıklı panelde ilk
sözü alan Berfin Hezil, yaptığı konuşmada
Rojava’da, Rojava’nın kantonlarında ve
özellikle Kobanê direnişinde gündemleşen
kadın iradesine dikkat çekerek “Daiş gibi
karanlık çetelerin panzehiri kadın iradesidir”
dedi. “Günümüzdeki ataerkil sistem açıktır
ki kapitalizm, emperyalizmdir” diyen Hezil,
ataerkil sisteme karşı mücadele kapitalizme
ve emperyalizme karşı mücadeleden geçer”
dedi.
Gazeteci Berfin Hezil konuşmasında
şunları belirtti; ‘‘5 bin yıldır içinde
yaşadığımız ataerkil sistem ve şuan
yaşadığımız kapitalist sistem kadının
köleleştirilmesinin diğer adıdır. Ortadoğu’da
insanlık yitirilmiştir. Tüm dinlerde kadın
kutsal sayılmasına rağmen şuan kadına her
türlü kölelik ve vahşet reva görülüyor. Toplum kadın etrafında büyür ve özgürleşir.
Eğer kadın eşit ve özgür değilse o toplumun özgürlüğünden bahsetmek mümkün
değildir. Bugün Ortadoğu’da Kürt kadını
insanlık adına mücadele veriyor.’’
Arin Mirkan ruhu Ortadoğuya
Özgürlüğü Getirecektir
Hezil konuşmasını şöyle sürdürdü;
‘’21. yüzyılda insanlık kadın öncülüğünde
kurtarılacaktır. Özgürlük için mücadele
edilmezse kölelik devam edecektir. Kadın
her alanda öz savunmasını gerçekleştirerek
mücadelesini zafere götürecektir. Eğer Daiş
Ortadoğu’ya dağıtılmış bir zehir ise bunun
tek panzehiri de Kürt kadınıdır. Arin Mirkan
şahsında özgürlüğe inanan ruh Kobane’de
olduğu gibi tüm Ortadoğu’ya eşitliği ve
özgürlüğü getirecektir.’’
Rojava Devrimini Sahiplenmek
Biz Kadınların Temel Görevidir
Kadınların %70’i Şiddete
Uğradığını Gizliyor
Londra’da kadınlara yönelik sosyal,
psikolojik danışmanlık hizmetleri veren
İMECE koordinatörü Feride Kumbasar,
Avrupa ve İngiltere’de kadınlar karşı karşıya
kaldıkları sorunlar ve özellikle de şiddet konusunda ayrıntılı bilgiler sunduktan sonra,
kadınları kendi farkındalıklarını fark etmeye, şiddete karşı mücadele etmeye çağırdı.
‘Gün birbirimizi hissetme, duyma ve
birbirimizin deneyimlerini anlama ve bu
deneyimlerden de örgütlü bir ses çıkarma
günüdür’ diyerek konuşmasına başlayan
Kumbasar Avrupa genelinde yapılan önemli
bir araştırmanın sonuçlarını aktardı:
‘‘Yakın bir dönemde Avrupa genelinde,
28 ülkede 42 bin kadına ulaşılarak yapılan
bir araştırmanın sonuçlarına göre: şiddete
uğrayan kadınların % 70’i o ana kadar hiçbir
yerde şiddete uğradığını söylememiş ve hiç
bir yere başvurup yardım talep etmemiş.
Araştırmanın sonucuna göre Danimarka’da
kadınların %52’si, Finlandiya’da %42,
İsveç’te %46, İngiltere’de ise kadınların
%44’ü şiddete uğramış.
Göçmen Kadınlar Daha Fazla
Şiddete Mağdur Kalıyor
Göçmenlik sadece fiziki olarak bir yerden başka bir yere göç etmek değil, aynı
zamanda farklı sosyo-ekonomik yapısı olan,
farklı kültürel özellikleri olan bir mekandan
başka bir yere geçmektir. Yani sadece fiziki
olarak yer değiştirip hayatımıza devam etmiyoruz. Göçmen kadınların daha fazla şiddete
uğramasının temelinde de bu neden var.
Çünkü sadece geldiği erkek egemen toplumun zihniyeti değil, aynı zamanda ulaştığı
yerin yani İngiltere’nin erkek egemen toplum sistemi de onu bir şekilde sıkıştırıyor,
bu şiddetin devamlılığını sağlıyor. Bunu
nasıl yapıyor; Geldiğiniz toplum sizi hemen
entegre olun diye sıkıştırıyor, çocuklarınızı
buraya göre yetiştirin, yaşamınızı buraya
göre yeniden uyarlayın diye sıkıştırıyor,
diğer yandan geldiğiniz toplum sizden şunu
bekliyor, eski yaşam tarzınızı, örf adetlerinizi koruyacaksınız, geleneklerinizi devam ettireceksiniz, çocuklarınızı buna göre
yetiştireceksiniz. Her iki durumda da özne
kadındır ve birisinin isteği yerine gelmediği
zaman her iki tarafın suçladığı kadındır.
Kadın mücadelesinde yaşamını yitiren
ve emek veren kadınları anan Hatice Güden,
geçtiğimiz hafta yaşamını yitiren MLKP’li
Alman kadın savaşçı İvana Hoffman
şahsında tüm kadınların 8 Mart’ını kutlayarak konuşmasına başladı.
Avrupa’da gündemleşen kemer sıkma
politikalarının tüm yükünün işçi ve emekçi
kadınlara çıkarıldığını vurgulayan SKB’den
Hatice Güden, aynı zamanda kemer sıkma
politikalarına karşı mücadelede de kadınları
bugün daha aktif rol üstlendiklerine,
HDP’nin Yunanistan’daki kardeşi SYRIZA ve İspanya’daki kardeşi PODEMOS
hareketinin yükselişlerinde aynı HPD’de
olduğu gibi kadınların özel rolü olduğunu
vurguladı. Güden, 7 Haziran seçimlerinin
sonuçlarını belirlemek için kadınları göreve
çağırdı.
Güden konuşmasında şunları belirtti:
‘‘Rojava tehdit altında, ve bu tehdit sadece
Daiş’ten kaynaklanmıyor. Rojava devrimi
tüm ezilen halklara bir ışık ve bir model
olmuştur. Bu yüzden de Rojava gerici sistemlerin de hedefi haline gelecektir. Rojava
devrimini sahiplenmek hepimiz için bir gereksinim haline gelmiştir. Bunu sahiplenmek
temel görevlerimizden birisidir.
‘‘Avrupa’nın birçok ülkesinde grevler yaşanıyor, yoğun bir eylemlilik var.
Avrupa’da yaşanan krizin sonuçları açığa
çıktıkça mücadelenin tüm dinamiklerinin
harekete geçtiğini görüyoruz. Tarım emekçileri de, işçiler de hareket halinde. Bu
dinamikleri bastırmak adına burjuvazi yeni
baskı yasaları getirmeye başladı. Farklı inançlar ve halklar arasında ırkçılığı körükleyerek toplumu çatıştırmaya çalışıyor. Pegida
ve Ukip gibi ırkçı hareketleri devreye sokmaya çalışıyorlar.’’
Kesintiler En Çok Kadınları Vuruyor
Güden şöyle devam etti: ‘‘Kesintiler esas
olarak kadınların yararlandığı hizmetlere
yapılmaktadır. Yalnız
yaşayan kadınların konut yardımı gibi
birçok sosyal yardımı kesintiye uğramıştır.
Çocuk bakımı yardımları sınırlandırılmıştır.
Hukuki ve psikolojik destek hizmetlerinde
ciddi kesintilere gidilmiştir. Kadına karşı
yapılan tüm saldırılara karşı durmak için
kadınların daha fazla örgütlenmesi ve bunu
sadece bir derneğe üye olarak değil sokaklarda sesimizi yükselterek yapmalıyız.’’
Panelden sonra gerçekleşen kültürel
etkinlikte, Rojava devriminde kadınların
rolünü işleyen sinevizyon gösterimi,
halkoyunları yanı sıra Paula Darwish ve
Koma Zelal müzikleriyle yer aldılar. Kültürel etkinlik geç saatlere kadar sürdü.
Daymer 8 Mart Paneli:
Yaşadığımız Ülkede,
Türkiye’de Kadının
Durumu ve Mücadelesi
Cumartesi günkü ‘Million Women’s Rise’
organizasyonunun ardından, DayMer’in programı ‘yaşadığımız ülkede,
Türkiyede kadının durumu ve mücadelesi’ konulu panel ile son buldu.
Day-Mer Kadın
Komisyonu Dünya
Emekçi Kadınlar
Günü 8 Mart etkinlikleri çerçevesinde
iki farklı organizasyonda yer aldı.
Öncelikle merkez
Londra’da düzenlenen ‘Millon Women Rise’ yürüyüşünde
önemli bir katılımla yer alan komisyon Pazar günü ise
düzenlediği ‘yaşadığımız ülkede, Türkiye’de kadının durumu ve mücadelesi’ konulu paneli gerçekleştirdi.
Londra Toplum Merkezi’nde düzenlenen panelde, konuşmacı olarak Türkiye’den Kamu Emekcileri
Sendikaları Konferedasyonu (KESK) eski genel başkanı
Döndü Taka Çınar ve Day-Mer Başkanı Aslı Gül hazır
bulundu.
Tüm, katledilen ve mücadelede yitirilen emekçi
kadınlar adına bir dakikalık saygı duruşu ile başlayan etkinlikte katılımcılar salonu doldurdu.
Açılış konuşmasının ardından söze başlayan Başkan
Aslı Gül, Britanya’da çalışma hayatında, medyada, parlamentoda kadının durumunu ortaya koyan bir sunum
gerçekleştirdi. Gül dünyada ekonomik olarak altıncı sırada
olan Britanya’da kadınların hala erkeklerle ayni ücrete
sahip olmadıkların kaydederek “kadın erkek arasındaki
ücret farklılığı %15 dolayında, ve kadınlar erkeklere
nazaran yılda 5 bin sterlin daha az kazanıyor” diyerek, 8
Mart’ın ortaya çıkaran koşulların hala devam ettiğini, eşit
ise eşit ücret mücadelesinin Britanya’da da sürdürdüğünü
vurguladı.
Programın devamında ise söz alan Döndü Taka Çınar,
katılımcıların 8 Mart’ını kutlayarak, özellikle şiddete,
kadının ucuz emek olarak sömürülmesine karşı kadınların
Türkiye’de alanlara çıktığını vurguladı. Çınar AKP
hükümetinin iktidara geldiğinden bu yana kadına yönelik
şiddetin daha da arttığını, devletin başındakilerinin kadını
ikinci cins, bir süs eşyası, çocuk doğuran evine bakan ikinci sınıf bir vatandaş anlayışını dayattığını belirtti.
Döndü Taka Çınar konuşmasında “Rojavalı kadınlar
hem Ortadoğu’da hem de dünyadaki kadınlar için, kadın
mücadelesi açısından bir umut olmuşlardır. İŞİD’in ilerletilmesinin durdurulmasında Rojavalı kadınların payı
büyüktür” ifadelerini de kullandı.
Çalışmalarına aralıksız devam eden Day-Mer, 8 Mart
Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinliklerindeki yoğun
programı ile katılımcıları hem bilgilendirdi hem de üyelerine nitelikli bir 8 Mart sundu.
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
Bozcader
Sivas’ın Gürün ilçesine bağlı Bozhüyük
ve Camiliyurt köylerinin dayanışma derneği
Bozcader’de, saat 17:00’de başlayan etkinlikte
yakılarak katledilen Özgecan Aslan’ın anısına
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü . Açılış
konuşmasının ardından ilk olarak sahne alan
Tolga Sağ, deyişleriyle müzik katılımcılara
müzik dinletisi verdi. Daha sonra, Celal Perk
13
yönetimindeki Bozcader tiyatro ekibi, ‘Minibüs’ adlı oyunda, toplum içerisinde kadına
yönelik yaklaşım ele alınarak, Özgecan’ın
katledilişinin toplumsal ve erkek egemen sisteme nasıl bağlantılı olduğu anlatıldı. Asistan
tiyatro koçluğu yapan genç ve yetenkeli oyuncu Öznur Çifçi, başta olmak üzere, oyunda yer
alan bütün kadın oyuncular anlatımlarıyla izleyicileri duygulandırdılar. Tıyatro gösterisinden sonra, Derya Alibabaoğlu ve son olarak da
Selen Tek sahne aldı.
Alevi Kadınlar
Cem Evi’nde bir
araya geldi
Britanya Alevi Kadınlar Birliği,
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar
Günü etkinlikleri çerçevesinde
Cem Evi’inde bir program
gerçekleştirdi.
Brighton Kürt Toplum Merkezi Dünya
Emekçi Kadınlar Günü Kutlaması ve
Yıllık Olağan Kongresini Yaptı
Sussex Kürt Toplum Merkezi’nin 8 Mart
Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlamak ve
yeni yönetimini seçmek amacıyla düzenlediği
etkinliğe çok sayıda Kürdistanlı ve dostları
katılım gösterdi.
Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlamasına
Rojava Devrimi selamlanarak başlandı. Yapılan
sunumlarla 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar
Günü’nün ortaya çıkışı ve kadının hak mücadelesinin dünü bügünü tartışıldı. Ayrıca Kürt
kadın mücadelesinin ortaya çıkışı ve özgürlük
mücadelesindeki rolüne değinildi. Bu bağlamda
Rojava Devrimi ve kadının Rojava Devrimi’nde
oynadığı role vurgu yapıldı.
Sinevizyon gösterimi ve okunan şiirlerle de
günün anlamı ve önemine vurgu yapıldı.
Kongreyi yönetmek için üç kişilik bir
divanın seçiminden sonra gündem maddelerinin belirlenmesine geçildi. Divan, kongre
programını yönetim faaliyet raporunun
okunması, değerlendirmeler, eleştiri, öneriler
ve yeni yönetimin seçimi olarak belirledi.
Film
Gösterimi
5 Mart Perşembe akşamı, Stoke
Newington’da bulunan, Tohum Kültür Merkezi’nde film gösterimi
yapıldı. Mizgin Müjde Arslan’ın
“Kirasê Mirinê: Hewîtî, “Ölüm
Elbisesi Kumalık”
belgeseli
gösterildi. Yönetme, daha sonra kumalık ve çocuk gelinleri
üzerine katılımcılarla sohbet
gerçekleştirdi.
Seçim öncesi yapılan konuşmalarda
Kürdistan’daki durum, barış görüşmeleri ve
sorunlar tartışıldı. Kürdistan’a bir bütün olarak
yapılan saldırılar, bunun karşısındaki direniş
ve Diasporadaki Kürtlerin rolü, eylemleri ve
çalışmaları tartışıldı. Ayrıca 7 Haziran genel
seçimlerine parti olarak katılan HDP’nin
seçim çalışmaları ve İngiltere’de yürütülen
çalışmalara değinilerek herkesin duyarlı olması
gerektiğinin altı çizildi.
Ardından Sussex Kürt Toplum Merkezi
yıllık kongresini yaparak yeni yönetimini
seçti ve konuşmaların ardından, yoğun ilginin
olduğu kongrede 14 isim yönetime aday oldu.
Yapılan kapalı oylamada Sussex Kürt Toplum
Merkezi’nin 9 kişiden oluşan yeni yönetim
komitesi belirlendi.
Etkinlikte Sussex bölgesinde faaliyet gösteren Compassion Care Community Trust
derneği Rojava halkı için düzenlediği yardım
gecesinde topladıkları 1000 sterlini Heyva Sor a
Kurdistanê adına yazdıkları çekle takdim ettiler.
Etkinlik çekilen halaylarla sona erdi.
Londra’da düzenlenen sayısız, Dünya
Emekçi Kadınlar Günü 8 Mart etkinliklerinden
biri de Alevi Kültür Merkezi ve Cemevi’nde
düzenlendi. Britanya Alevi Kadınlar Birliği
bünyesindeki kadınları bir araya getiren etkinlik renkli görüntülere sahne oldu. Programda
yer alan Kadına şiddet konulu, Londra Emek
Sahnesi, kadınlar günü dolayısıyla hazırlamış
oldukları “Sen söyle papatya” adlı oyunu
büyük beğeni toplarken Gülay Dur’un kendi
yazdığı şiiri seslendirdiği dakikalar da da
duygu dolu anlar yaşandı. Programda halk
oyunları da izleyenlerin alkışını topladı.
Britanya Alevi Kadınlar Birliği’nin
etkinliğinde, tarihte insanlık adına işlenen
tüm katliam ve zulümlerin, Alevi toplumunda, kadınlar ve erkekler tarafından birlikte
lanetlendiği belirtilirken, Alevilikte kadının
yeri ve kadına verilen değeri anlatan ve Pir
Sultan Abdal’ın dizeleri ile hazırlanan sinevizyon da katılımcılara sunuldu.
Programın
açılış
konuşmasında,
“Varoluş’tan, 1857 New York kadın katliamına,
Kerbela’dan Ortadoğu kadınlarının mücadelesine, Madımakta semaha duran kızlarımızdan
Şengal’de, Kobani’de, Lazkiye’de direnen
kadınlara kadar, faaliyetlerden eylemlere,
yöneticilikten kurumlarımızın hizmetine,
geleceğimizin temelleri olan çocuklarımızı
yetiştiren ve hayatın her alanında var olan
kadınlarımıza kadar hepsinin önünde saygı
ile eğiliyoruz. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar
günü tüm kadınlarımıza kutlu olsun!”, ifadeleri
kullanıldı.
ADKH-Londra`dan 8 Mart etkinliği
Haber fotoğraf: Erem Kansoy
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
Londra’da düzenlenen yürüyüş ve etkinlikler
ile kutlanmaya başlandı.
Kadın örgütleri, sivil toplum kurum ve
kuruluşları, yöre dernekleri ve çeşitli örgütlerin gerçekleştirdiği bazı etkinlikler arasında
Avrupa Demokratik Kadın Hareketi-Londra
(ADHK-Londra) da Yüz Çiçek açsın Kültür Merkezi-Londra (YÇKM) binasındaki
etkinliği ile 8 Mart’ı kutladı.
Kadının özgürlük mücadelesindeki sembollerinden biri olan 8 Mart Dünya Emekçi
Kadınlar Gününde ‘Kadınlar zirveleri zapt
ediyor’ şiarıyla hazırlanan ADKH-Londra’nın
programında konuşmaların ardından hazırlanan
sinevizyonunun gösterimi, Skeç, Şiir ve müzik
dinletisi yer aldı. ADHK-Londra yönetiminden
İnci Kaya’nın yakın zamanda canice katledilen
Özgecan Aslan için yazdığı şiiri seslendirmesi
salonu dolduran katılımcılara duygu dolu dakikalar yaşattı. Yine İnci Kaya ve Sevda Erbil İle
Elife Ergul’ün hazırladığı skeç de izleyenleri
güldürdü. Düzenlenen etkinlikte programın
tamamlanmasının ardından katılımcılar kendi
hazırladıkları yiyecekleri paylaştı.
YÇKM yetkilileri gün boyunca 100’ün
üzerinde vatandaşı da yaklaşan seçimlerde
oy kullanabilmeleri adına gerekli kayıtlarını
yapmalarına yardımcı oldu.
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
14
Kelimelerimiz ‘masum’ değil!
Ropörtaj- Gülseren Daş
Cinsiyetçi dil kullanımı
kadının toplumdaki
statüsünü her gün
yeniden üretiyor. ‘aslan
adam’, veya ‘narin
kadın’ tanımlarımız
birer kelime olmaktan
çıkıp cinsiyetçi roller
belirliyor.
‘Kadınlar çiçektir’ dendiğinde
çoğumuz gururlandık, bunun aynı
zamanda bakıma muhtaç, edilgen
ve estetik kaygıları aşmayan bir
ithaf olduğunu aklımıza bile getirmedik. ‘Dam üstünde bu neler...’ ile başlayan türküde boşluğu
tebessümle doldururken ne kadar metalaştırıldığımızı çok da
önemsemedik, sonuçta hareketli
bir müzikti ve biz oynamaya
bayılıyorduk. ‘On beş yaşında
Nazife Hanıma doyum olur
mu’ bizim için Adile Naşid ve
Seferoğulları’nın ötesine geçmedi.
Bu bir film idi, biz elbette ki çocuk
gelinlere ve pedofoliye karşıydık.
Oğlumuza aslan kaplan, kızımıza
nazlı narin sıfatlarını yakıştırırken
onları sevdik de hayattaki
pozisyonlarını
belirlediğimizi
hesap edemedik. Aslında kelimelerimiz masum değil; hepimiz
hayatımızın her anında cinsiyetçi
dili tekrar tekrar inşa ediyoruz.
Kadınların özgürlük yolunda mücadele vermesi gereken alanlardan
biri de cinsiyetçi dil kullanımı. Biz
de 8 Mart dolayısıyla Dilbilimci
Birgül Yılmaz ile bir araya geldik.
Daha özgür bir dilin nasıl mümkün olabileceğini konuştuğumuz
Yılmaz,
dilde
cinsiyetçilik
çalışmalarını aktardı, dil iktidar
ilişkilerini değerlendirdi. Yılmaz’a
özgürlük mücadelesinin dili olan
Kürtçe’nin cinsiyet yaklaşımını da
sorduk.
İsterseniz dilde cinsiyet
ayrımcılığına dair
çalışmaların temeli
ile başlayalım...
Dil ve cinsiyet arasındaki ilk
çalışmalar 70’li yıllarda başlıyor.
Dört ana yaklaşım var. Birincisi
deficit approach, yani kadının
toplumdaki statüsü düşüktür,
kadın bu ikinci derece rolü de dilinde manifesto eder. İlk yapılan
çalışmalar ‘yeah’, ‘uhm’ gibi ‘fillers’ dediğimiz, dilin içine girmiş
imlaların kadınlar tarafından
daha çok kullanıldığını ortaya
koymuştur. Bu imlalar düşük sosyal statünün bir tezahürü olarak
görülür. Ancak sonraki dominance
approach kullanan çalışmalar ik-
tidar ilişkilerindeki dil ve cinsiyet
durumuna bakar. Teori, erkeğin
de güçsüz olduğu durumlarda
daha güçsüz bir dil sergilediğini,
dolayısıyla cinsiyet ve iktidar
ilişkisinin bir arada yürüdüğünü
savunmuştur. İktidar sahibi bir
kadın da iktidarın dilini kullanır,
dili daha baskın ve güçlüdür.
Mesela iktidardaki kadın daha
cinsiyetsiz bir görüntüye bürünür
kullandığı dil daha unisex olabilir. Çoğu zaman ataerkilliği
taklit veya tekrar etmek gibi bir
problem ortaya çıkar. Takip eden
çalışmalarda ise, difference approach öne sürülüyor. Yani kadın
ve erkek farklı diller konuşur.
Daha yumuşak bir yaklaşım,
diğerleri gibi iki uçtan bahsetmese
de kadınlar açısından yine pozisyon olarak düşük bir resim çıkıyor
ortaya. Mesela emir vermeye gelince kadın daha yumuşak bir dil
kullanıyor. Nezaket içeren kelimeleri tercih ediyor, ‘lütfen, zahmet
olmazsa,’ gibi. Aslında emir vermekte zorlanıyor, karşısındakini
kırmadan yapmaya çalışıyor.
İktidar ilişkilerinde ise biraz daha
erkek diline yaklaşıyor, emir vermeye dönük kelimeler seçebiliyor.
Dördüncü yaklaşım ise benim de
teori olarak daha yakın durduğum,
dynamic approach dediğimiz
yaklaşımdır. Buna göre ‘biyolojik
olarak kadın ve erkek vardır, ama
bu perform edilen bir şeydir. Yani
fiilen (de facto) kadın veya erkek
değilsin, bunu tecrübelersin, sahnelersin. Senin konuşma şeklin,
biçimin kadınlığı veya erkekliği,
bu normları tekrar ortaya çıkarır.
Kürt özgürlük hareketiyle
birlikte Kürtçe alanında
da çalışmalar yapılmaya
başlandı. Sizin de bu yönde
araştırmalarınız olduğunu
biliyoruz. Kürtçe dişil ve
eril kullanımların olduğu
bir dil, siz Kürtçe’nin cinsiyetçilik problemini aştığını
düşünüyor musunuz?
Kürtçe kadınların askeri ve politik alandaki başarılarına rağmen
maalesef hala erkek iktidarın
elinde. Arap, Fars hatta bazen
Avrupalı kadınlarla karşılaştırılıp
kadının Kürt toplumunda statü
olarak daha üst pozisyonlarda yer
edindiği söyleniyor. Aslında bu bir
yanılsama, kadının özellikle askeri anlamda etkinliği ve büyük bir
rolü var. Ama dile baktığımızda
aslında hiç de öyle değil. 2001‘de
Dilbilimci
Geoffrey
Haig’in
Azadiya Welat üzerinde yaptığı
araştırma bunu destekler nitelikte.
Haig’in kullandığı corpus method
ile kadın kelimesinin yazılarda
hangi diğer iki kelimenin arasında
yer aldığına bakılıyor. Bu yöntem
aslında kadının hangi kavramlarla
beraber tanımlandığını ölçmeye
dönüktür. Araştırmada ‘serok,
núner, kes ve mirov’ gibi unisex
kelimelerin ağır bir çoğunlukla
erkek temsilinde kullanıldığı ortaya çıkmıştır. ‘Serok’ kelimesi
213 defa erkekle özdeşleştirilirken,
kadınla özdeşleştirildiği durum
sadece 3. Kadın serok sayısı çok
olduğu halde medyada temsili az
olmuş.
‘Núner’ de erkekle 15 defa
özdeşleştirilirken kadın için sadece 2 kez kullanılıyor. ‘Kes’
33, ‘mirov’ 21 defa kullanılıyor
ama ikisi de kadına sıfır referansta bulunmuş. Yani kadının medyadaki temsilinde enteresan bir
asimetri var ortada. Önder kadın
için bu daha da vahimleşiyor.
Lider konumdaki kadınlar bu konseptte erkeklerden daha az temsil
buluyor.
Kadınlar başarılı olsalar da
erkek kadar onore edilmiyorlar
yani, benim sık karşılaştığım bir
durum var, etrafımdaki her üç
erkekten ikisine (özellikle akademi ve eğitim alanlarında) mutlaka mamoste diye hitap ediliyor,
henüz ‘mamoste’ diye hitap edilen
bir kadınla karşılaşmadım.
Bu erkeklere özgü bir hitap
mıdır?
Mamoste kelimesi iki maskülen kelimeden oluşuyor. Mam ve
Hosta. Buna çifte cinsiyetli isim
deniyor. Aslında hem kadın hem
de erkek için kullanılabilecek bir
kelime iken artık onurlandırmak
amacıyla ve ağırlıklı olarak erkek
için kullanılıyor. Erkek ortaokul
mezunu da olsa, lise mezunu da
olsa doktora bitirmiş bir kadın
karşısında ‘mamoste’ sıfatını daha
hızlıca alıyor. Kadın doktora da
yapsa ‘mamoste’ denmesi uzun
zaman alıyor, çoğu zaman ise bu
hiç gerçekleşmiyor. Oysa erkeğe
sadece iyi Kürtçe konuştuğu
için bile ‘mamoste’ denilebiliyor. Opengin ve Haig’in 2014’te
yaptığı bir çalışmayı referans
alarak şunları da söyleyebiliriz:
‘mela’ da nitelik belirtmenin ötesinde onore etmek için kullanılıyor.
Aynı dini birikime sahip kadına
‘mele’ denmiyor. Kadın melanın
karısı olmadığı sürece bu kelime
ile yan yana anılmıyor, ancak
jina mela olarak kabul görüyor.
Olumlu değişiklikler de oluyor.
‘Heval’ gibi daha nötür kelimeler
oluşmuş ya da ‘reis’ yerine daha
unisex olan ‘şaredar’ kelimesi
daha tercih ediliyor. Politik bir
çerçevede ortaya çıkmış kelimeler bunlar ama tabi yine burada
da sona getirilen ekler ile cinsiyet
vurgusu yapılıyor. Kürtçe’de de
kadın daha baskın pozisyon için
pazarlık etmek ve mücadele sergilemek zorunda. Bunların dışında
bir şeyi tasvir ederken, ‘ye ku baver naki’ derken örneğin yine erkek
jenerik olarak genel herkes için
kullanılıyor. Zamirlerde de durum
değişmiyor ‘zaroka kurd, kurde,
diya wi kurde, bapira wi kurde’
burada direkt erkek jenerik olarak
kullanılıyor.
‘Kadın hep birine ait’
Kürtçe’de sanırım hiçbir dilde
olmadığı kadar çok akrabalık
ilişkileri tanımlanmış. Ama
bunlara bakıldığında kadın
hep aidiyetlik duygusu üzerinden kurgulanıyor.
Bu tür akrabalık ilişkilerini
tanımlayan kelimelere ‘kinship’
kelimeleri diyoruz. Kürtçe’de
kadının evlilik ve akrabalık durumu çok açık şekilde ifade ediliyor. Kadının evlenmesi, ayrılması,
dulluğu vs ayrı adlandırılmış.
Kime ait olduğu, kimin karısı,
kimin amcasının kızı olduğu
tanımlanmış. Hepsi de erkeğe
aidiyet üzerinden kodlanmış.
Jinxal, jinmam gibi. Erkek için bu
kelimelerin karşılığı yok. Kimin
kocası olduğunu tanımlayan kelime yok. Evlilikte de öyle; ‘zevicin’ Arapça kökenli bir kelime,
Kürtçe’de daha az kullanılıyor,
‘xwastin’, daha çok tercih ediliyor. Kadını elde etme, getirme
konsepti vardır. İstersin getirirsin.
Boşanırken de aynı, ‘telak’, erkek
boşanır ve kadını verir, kadın için
‘telakvergirtin’ kullanılır, yani o
da pasiftir ve verilen ayrılığı alır.
‘Dildeki hiç bir şey tesadüf
değil, bir toplumun yapısını,
kadın ve erkeğe yüklenen
anlamları/rolleri gösterir’
Küçük düşüren kullanımlar
da var...
Evet, kadınla ilişkili daha çok
zayıflık ve korku ifadesi olan
olumsuz bağlantılar kuruluyor.
‘Jinani’ gibi erkekleri aşağılamak
için tercih edilen sözcükler de var.
Ancak bu Kürtçeye özgü değil;
Türkçede de ‘kadın gibi olmak,
kadın gibi ağlamak, kız başına,
adam gibi’ benzeri erkek ve kadını
katogorize eden, aşağılayan kelime ve betimlemeler kullanılıyor.
Erkek ise daha çok ‘camer’ ya da
‘civan’ olarak tanımlanır. Mesleklere geldiği zaman erkek mesela
memur, kadın ise ‘ jinika memur’
ya da ‘memura jin’, yani yine onun
cinsiyetini vurgulamaya dönük
bir kullanım var. Erkeğin, erkek
memur olduğunu söylemiyoruz,
çünkü içinde zaten erkek olma
halini barındırıyor. Kadınlığın her
zaman bir şekilde iddia edilmesi gerekiyor. Dildeki hiç bir
şey tesadüf değil, bir toplumun
yapısını, kadın ve erkeğe yüklenen
anlamları/rolleri gösterir, yeniden
oluşturur. Kadını aşağılayarak
erkekliği sürekli yenileyen durumlar dilin artık gramerine
yerleşmiş. Cümle sıralamasında
özne yüklem önceliği bile kadının
yerini belirliyor. Denge için hem
sosyal değişikliklerin olması
hem de kadınların daha çok güç
ilişkilerinin içinde yer alması
gerekir. Ama bunu yaparken
dili de değiştirmeye dönük çaba
sarf etmeli, ataerkilliği tekrara
düşmemeli. Dili sosyal yapıdan
da bağımsız ele alamayız, ne
söylendiği kadar ne yapıldığı da
önemli.
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
15
TÜRKİYE’DEKİ HAZİRAN
SEÇİMLERİ ve KADIN
Başta kadınlar olmak üzere 13 yıldır yaşamları karartılmaya çalışılan farklı inançlardan, uluslardan, mezheplerden halklar ve sürgünde yaşayan biz göçmen ve mülteciler, yeni bir sınavla karşı karşıyayız. Ya; eşit,
özgür, adil, insanca ve onurlu bir yaşam irademizi ve umutlarımızı sandıklara taşıyacağız, Ya da; karartılan
yaşamımızdan yakınmaya, onurumuzun çiğnenmesine, geleceğimizin karartılmasına, kadın katliamlarına
seyirci kalacağız!
Hatice Güden
Türkiye, 7 Haziran 2015’te genel seçimlere gidiyor. Avrupa’da 3 milyon civarında
seçmenin oy kullanacağı bu seçimler, tüm
ezilen ve sömürülenlerin olduğu gibi biz
kadınların geleceği bakımından da belirleyici bir önemde.
Çünkü bu seçimler; 13 yıldır uygulana
gelen gerici, baskıcı, hiçleştirici, tekleştirici
ve köleleştirici politikaların katmerlenerek
devamı, yada eşit, özgür, adil ve insanca bir
yaşam tercihimizin resmini verecek.
Bilindiği gibi tek parti diktatörlüğüne
dönen ülkede; gerici-faşist AKP hükümeti
iktidara ilk geldiğinde, kendisi için de bir tehdit olan Milli Güvenlik Kurulu (MGK)’nın
yetkilerini ele almış, birçoklarını emekliliğe
ayırarak, tutuklayarak önündeki engelleri
temizlemişti. Bu temizlik hiç kuşkusuz işçi
ve emekçilerin de yıllardır üzerine çöken
askeri baskı rejiminin çözülmesi anlamını
taşıyor ve sempati ile karşılanıyordu.
Fakat, giderek yargıda, bürokraside, askeri ve güvenlik birimlerinde kademeli olarak
tüm devlet mekanizmalarını ele geçirerek
kendini sağlama alan AKP ve ardındaki
sermaye grubu, aldatıcı liberal perdesini bir
tarafa atarak adına “uzmanlık devresi” dedikleri gerici-faşist, saldırgan diktatörlüklerini devreye sokmaya başladılar.
Kadınlar; AKP’nin köleleştirmeyi
hedeflediği ilk toplumsal kesit oldu
Başörtüsü serbestliği adı altında, artık
ilk okullara kadar inen “başörtüsü serbestisi” getirildi. Okullar, Sünnileştirme
mekanlarına dönüşmeye başladı. Artık,
“hamile kadınların sokağa çıkması terbiyesizlik”, “kadınların kahkaha atması iffetsizlik” oldu. Kadınların çalışmaması, en az 3
çocuk doğurarak çocuk yetiştirmesi istendi.
Kadın bedenine müdahale edilerek, tecavüz
sonucu yaşanmış hamilelikler de dahil kürtaj
yasağı gündeme getirildi. “Tecavüzcü, kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masum” dendi.” “Örtüsüz kadın perdesiz eve
benzer”. “Bunlar ya satılıktır ya kiralıktır”
dendi. Saymakla bitiremeyeceğimiz kadın
yaşamına yönelen baskılar, kural ve erkek
egemen ahlak kaideleri, AKP döneminde
kadına yönelik şiddeti yüzde 1400 oranında
arttırdı. Artık ülke toprakları; her gün 5
kadının öldürüldüğü bir coğrafya oldu.
“Ana Muhalafet” CHP
ne yaptı / yapıyor?
CHP, uzun zamandır iktidar yüzü
görmese de halkların çokça deneyimlediği
partilerden biri. Tüm konularda olduğu gibi
kadın özgürlük mücadelesinde de sadece laf
yapan bir parti.
Türk devletinin en eski partisi olmasına
karşın, hala CHP içerisinde kadının
eşitlenme şansı olmamış. Kadın Adayları
Destekleme Derneği (KA-DER) in verileri
ve değerlendirmelerine göre, CHP’nin parti
organlarında ve adaylık süreçlerinde yüzde 33
kota uygulayacağına dair iç tüzüğü olmasına
karşın, bu maddeler uygulanmamakta.
CHP; kendi hükümetleri dönemi dahil, muhalefet süreçlerinde de kadın
sorunlarında ciddiye alınır bir müdahale
içerisinde olmamış, daha da ötesi oy avcılığı
için gerici dalgaya teslim olabilen kemiksiz
bir parti olduğunu belgelemiştir. Kemalist
laiklik konusunda burnundan kıl aldırmayan
CHP; Ekmeleddin İhsanoğlu gibi tescilli bir
gericiyi Cumhurbaşkanı adayı göstermekten sakınmamıştır. MHP gibi yine tescilli
bir faşist parti ile kol kola olmayı her fırsatta
sürdürmektedir.
Dolayısıyla
tek
seçeneğimiz
bulunmaktadır: Her ulustan, mezhepten,
inançtan, etnik kimlikten kadın ve erkeklerin, ötekileştirilenlerin birleşik demokratik
cephesi HDP!
Halkların Demokratik Partisi (HDP);
Kadın Özgürlükçü Bir Partidir!
Emeğin ve ezilenlerin kurtuluşu için;
özgürlük, barış ve adalet için mücadele
eden güçlerin birliğinden oluşan HDP:
Yeni bir parti olmasına karşın, merkezden
yerel örgütlere kadar her örgütlenmede Eş
Başkanlık ve kota sistemiyle siyasette eşit
temsilin sağlanmasını zorunluluk haline getiren ve uygulayan tek partidir.
HDP: Erkek egemen sisteme, politika ve
uygulamalara, kadına yönelik şiddetin bütün
biçimlerine karşı mücadele eden, kadın cinayetlerinin sonlanması, can güvenliğinin
sağlanması için mücadele eden, “Kadına
yönelik cinsel şiddetin tanınması ve
soruşturulmasında kadın beyanı esastır” ilkesini savunan tek partidir.
HDP: Kadın işçi ve emekçilerin üretim
sürecindeki eşitsiz konumlarına karşı verdikleri mücadelenin yanında olan, eşit
işe eşit ücret talebini sahiplenen, çalışma
yaşamında kadınlara yönelik engellerin
kaldırılması, eşitsizliklerin aşılması için
mücadele içerisinde olan tek partidir.
HDP: Başta kendi içindeki cinsiyetçilikle mücadele olmak üzere, tüm cinsiyetçi
ilişkilere ve cinsiyetçi dile karşı mücadeleyi
görev bilen tek partidir.
HDP: Kazandığı Belediyelerde; kamu
hizmetlerini kadınların ihtiyaçlarını önceleyerek yapan, kadınlara pozitif ayrımcılık ilkesiyle hizmet veren tek partidir.
HDP: Sadece kadınlara hizmette öncelik veren değil, aynı zamanda tüm yerel
yönetimlerde ve belediyelerinde; yereldeki kadınların katılımıyla oluşan Kadın
Meclisleri aracılığıyla, yerel yönetimlere
kadınların doğrudan müdahale etmesini
sağlayan ve kendisini Kadın Meclislerinin
denetimine açık tutan tek partidir.
HDP: Erkek egemen sistemin kadını
köleleştirmek için adını “ahlak” olarak
tanımladığı tüm cinsiyetçi kural ve sınırları
reddeden, kadının eşit, özgür ve saygın bir
kimlik olarak toplumda yer bulmasını savunan tek partidir.
HDP: Kadınların ev içi emeğinin görünür
kılınmasını önemseyen, değer ürettiğini kabul eden ve ev emekçisi kadınların sosyal
haklarını kazanması için mücadele eden tek
partidir.
HDP: Kadınların örgütlenmesi önündeki
her tür engelin kaldırılması, ekonomik, toplumsal, siyasal, hukuksal, kültürel ve sosyal alanda erkek egemen sistem nedeniyle
kadınların yaşadığı eşitsizliğe karşı, fiili
ve gerçek bir eşitliğin sağlanması için mücadele eden tek partidir.
HDP: Kadın bedeninin ve cinselliklerinin denetlenmesine karşı çıkan, kürtajı bir
kadın hakkı olarak savunan, kadınları erkek
şiddetinden korumak için ekonomik ve sosyal politikaları benimseyen ve uygulayan
tek partidir.
OYLAR; EŞİTLİK, ÖZGÜRLÜK
ve ONURLU BARIŞA!
HDP; Yeni yaşam çağrısıdır:
Yeni yaşam; Halkın doğrudan kendini yönettiği, etnik, dinsel, cinsel ve ulusal ayrımların olmadığı, farklılıklarını
özgürce ve gururla ifade ettiği, işçi ve
emekçilerin, ezilen ve sömürülenlerin gelecekleri hakkında söz, yetki ve karar sahibi
olmasıdır.
Yeni yaşam; Onurlu barışa inanmaktır.
Kürt sorununun, barışçı, demokratik, eşit
haklara ve gönüllü birliğe dayalı çözümüdür.
Eşit ve özgür yurttaşlık hukuku içerisinde
yaşama hakkıdır.
Yeni yaşam; Adalettir. Cinsiyetçi olmayan, ekolojik, eşitlikçi, sosyal ve özgürlükçü bir anayasaya sahip olmaktır.
Yeni yaşam; İşsizliğin, iş cinayetlerinin,
çocuk işçiliğinin olmadığı, esnek, sağlıksız,
güvencesiz ve sigortasız çalışmanın ortadan kaldırıldığı, sendikasızlaştırma ve
taşeronlaştırma saldırılarının son bulduğu,
çalışma sürelerinin kısaltılarak emek
değerinin karşılığının sağlandığı yaşamdır.
Yeni yaşam; Kapitalizme, emek
sömürüsüne, yolsuzluk ve talana; gelir
dağılımındaki uçuruma, açlık ve yoksulluğa
karşı, işçi ve emekçilerin insan onuruna
yaraşır ekonomik ve sosyal koşullara sahip
olmasıdır.
Yeni yaşam; Zorunlu din derslerinin
kaldırılması, Alevi, Hıristiyan, Musevi, Ezidi gibi ezilen ve dışlanan tüm inanç ve kültür
grupları üzerindeki baskıların kaldırılması,
halklara ve inançlara eşit yurttaşlık hakkı ve
özgürlüğün tanınmasıdır.
Yeni yaşam; Küçük bir azınlığın çıkarları
için yapılan doğa katliamının son bulması,
korunmasıdır.
Yeni yaşam; İşsizlik, baskı ve yoksullukla terbiye edilmeye çalışılan gençlerin, yönetimde söz sahibi olması, zorunlu
askerliğin kaldırılmasıdır. Gençliği bir
asayiş sorunu olarak tanımlayarak zapt etmek değil, siyasetin ve hayatın her alanında
gençliğin aktif katılımını sağlamak ve
örgütlenmeleri önündeki tüm yasal engellerin kaldırılmasıdır.
Yeni yaşam; Parasız eğitim hakkıdır.
Herkesin eğitimde fırsat eşitliğine sahip
olması, milliyetçi ve cins ayrımcı öğelerden
arındırılmış eğitim hakkına sahip olmasıdır.
Ana dilde eğitim hakkıdır. Üniversitelerin,
akademik ve demokratik özerkliklerinin
tanınmasıdır.
Yeni Yaşam; Homofobi ve transfobinin
olmadığı, insanların cinsel yönelim ve
cinsiyet kimliği nedeniyle öldürülmediği,
ayrımcılığa uğramadığı eşitlikçi, özgürlükçü bir yaşamdır.
Yeni yaşam; toplum üzerinde yükselen
otoriter, antidemokratik, bürokratik ve cinsiyetçi devlet anlayışının son bulması, tek
tipçi dayatmalara karşı çoğul, farklılıkların
eşit ve gönüllü beraberliğine dayalı bir toplumsal varoluştur.
Köleliği reddeden tüm kadınlarımızı;
“Yeni Yaşam” çizgisi etrafında
birleşmeye, sandıkları eşitlik
ve özgürlük kürsülerimiz olarak
kullanmaya çağırıyoruz!
Oylar HDP’ye!
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
16
Saglık
Meme kanseri
Rahim Kanseri
Rahim kanseri doğum kanalında en sık görülen kanserlerden biridir.
Özlem Boztepe
Rahim kanseri nedir?
Rahim üç kat hücreden oluşur. En içteki
kat endometrium, orta kat myometrium ve
en üst kat perimetriumdur. Rahim kanseri en
çok endometrium tabakasını etkiler, bazende
myometrium, fakat çoğunlukla endometrium
tabakasında oluştuğu için endometrial kanser
olarak da bilinir. Bu kat her ay kalınlaşıp hamilelikte bebeği barındıracak bir ortam yaratmaya çalışır ve gebelik gerçekleşmeyince adet
olarak inceleşir. Endometrial hücreler değişip
kanser oluşur.
Rahim kanserin
semptomları nedir?
• Semptomları çok önemli
ve genelde şöyledir:
• Kanama, özellikle adet dışı veya
menopozdan sonraki kanamalar
• Adet sırasında normalinizden
fazla ağır kanamalar
• Adet dışında kanlı lekelenme
Bazı bayanlarda sık olamasada:
Meryem Kaya
Her sene dünya çapında 1.4 milyondan
fazla yeni meme kanseri teşhisi yapılıyor. Meme kanseri kadınları en çok
etkileyen kanser ve kadınları etkileyen
kanserlerden 23% ünü kapsıyor. Britanya’da, her sene yaşı 50’nin üstünde olan
bayanların, her 1000’ninden 3’üne meme
kanseri teşhisi yapılıyor. Britanya’da, her
9 kadından biri hayatının bir aşamasında meme kanseri olacak. 40-50 yaş
grubundaki kadınların en sık olan ölüm
nedeni meme kanseridir. Bu nedenlerden
dolayı kadınların memelerini düzenli
bir şekilde- en azından ayda bir kontrol
etmeleri çok önemli.
Meme kanseri belirtileri
Meme kanserlerinin çoğu kişinin kendisi
tarafından bulunuyor. Aşağıda olan belirtilerin
herhangi birinin farkına varan kadınların aile
doktorlarına görünüp muayene edilmesi çok
önemli:
• Memede veya koltukaltında
bulunan kitle
• Memebaşından akıntı
• Meme veya memebaşında büyüme, şekil
bozukluğu (değişikliği), veya asimetri
• Meme veya memebaşında yeni cilt
değişikliği: yara, kızarıklık, ödem,
şişlik, portakal kabuğu görünü (içe
doğru çekintilerin olması).
Meme kanseri risk faktörleri:
• Ilerleyen yaş - 55 yaşı ve üstünde
olan bayanlar en çok riskte
• BRCA 1/2 genleri - meme kanseri
gelişimine yatkın genleri taşımak
• Önceden meme kanserine öncü
sayılabilecek bir lezyonun bulunması
• Çocukluk veya gençlik çağında
radyasyona ekspoze olması
• Ailesel öykü – ailesinde yada
yakın akrabalarında meme
kanseri gelişmiş olması
• Östrojen replasman tedavisi – uzun
sureli ve yüksek dozlarda
• Menopoz yaşının geç olması –
54 yaşından sonra
• Hiç doğum yapılmaması veya ilk
doğumun 30 yaşından sonra yapılması
• Fazla kilolu olmak
• Aşırı alkol kullanımı
• Uzun sureli doğum kontrol
hapı kullanması
Tedavi
Meme kanserinin tipine, büyüklüğüne,
yayılıp yayılmasına, histolojisine ve reseptör
sahipliğine göre tedavi uygulanır. Ameliyat
teknikleri ‘wide local excision’ (sadece kitlenin kesilmesi), mastectomy (tüm memenin
kesilmesi), ‘sentinel node biopsy’ (ana lenf
beze biyopsisi), ‘axillary node clearance’ (tüm
lemf bezelerinin kesilmesi) ve memenin yeniden yapılandırması için ‘reconstructive’ ameliyatlarından oluşur. Diğer tedavi seçenekleri
kemoterapi, radyoterapi ve hormone terapisinden oluşur.
Britanyadaki meme kanseri
tarama sistemi
Meme kanseri tarama sistemi meme kanserinin erken bulunması için, sizin yada
doktorunuzun kanserin çok küçük olduğu için
hissetmediğiniz yada görmediğiniz zaman erken teşhis yapılması için. Meme taramasının ilk
aşaması mammogram çekilmesi. Mammogram
her memenin röntgen (x-ray) filmleridir.
Britanya’da aile doktoruna (GP) kayıtlı
olan 50-70 yas arası olan her kadına, her üç
senedi bir, mammogram teklifi verilir. Yapılan araştırmalara göre her tarama gören 500
kadından birinin, meme kanseri erken teşhis
edildiği için, hayati kurtarılır. Tarama gören
20 kadından biri mammogram filmlerinden
görülen sonuçlar yüzünden daha fazla inceleme (başka mammogram filmleri, ultrason,
biyopsi vs) için çağrılabilir. Çağırılan kadınların çoğunda (sekizden yedisi) meme kanseri
bulunmaz.
‘Breast awareness’memenizin farkında olmak
Bütün kadınların memelerini iyi tanımaları
oldukça önemli- memenize dokunarak nasıl
hissedildiğini ve göründüğünün farkında olmanız gerekiyor ki, memede değişiklik olursa
eğer, farkına varabilirsiniz. Memenizi size en
uygun zamanda, banyoda, ya da üstünüzü değiştirdiğiniz zaman muayene edebilirsiniz.
• Pelvik ağrıları
• Cinsel ilişki sırasında veya ardından ağrı
Her zaman söylediğim gibi bu semptomlar birçok kanser olmayan kişide görülebilir,
fakat yine de doktorunuza gidip araştırmanız
gerekir.
Rahim kanseri kimi etkiler?
Rahim kanseri bütün bayanları etkileyebilir, fakat genelde 50-60 yaşlarındaki bayanları
etkiler.
Rahim kanserine yol açan
risk faktörleri nedir?
• Bazı şeyler rahim kanseri riskinizi biraz
daha yükseltebilir. Bunlar şöyledir:
• Aşırı kilo
• Yüksek tansiyon
• Şeker hastalığı
• Adet düzensizliği ve endometrial
hiperplezi (iç tabakanın kalınlaşması)
• Geç yaşta anne olmak veya
hiç gebe kalmamak
• Bazı göğüs kanseri tedavisinde
kulanılan Tamoxifen/Tamoksifen ilacı
• Menopoz sırasında sadece östrojen
hormonuyla yapılan replasman tedavisi
• Ailenizde (kan bağlantısı)
rahim kanseri olması
Bu riskler, adının da belirttiği gibi sadece
risktir, kesinlikle yukardakiler sizde vardır
diye rahim kanseri olacaksınız demek değildir.
Fakat yine de bu riskleri azaltıp, rahim kanseri
riskinizi de düşürebilirsiniz.
Rahim kanserinde teşhis
nasıl yapılır?
Yukardaki semptomlardan dolayı doktorunuza giderseniz, sizi kontrol ettikten sonra
jinekologa yollar. Jinekolog tekrar sizi kontrol
eder ve bunun yanı sıra birkaç test yapar. Bu
testler şöyledir:
• Ultrason – rahimin kalınlığına bakılır
• Histeroskopi - ufak uzun bir
kamerayla rahimin içine bakılıp
biyopsi için hücre alınır
• Biyopsi – rahim içinden hücre alınır,
laboratuvar bunların kanser olup
olmadığını inceler ve kanserse,
çeşit ve seviyesi tespit edilir
• Kan testleri – özellikle tümor
markırları/belirteçleri: CEA, CA
125 ve CA 19-9 (bunların dikkatle
tercüme edilmesi gerekilir)
Bu testlerin hepsi her bayanda yapılmaz,
doktorunuz durumunuza göre sizi yönlendirir.
Rahim kanserin tedavisi nedir?
En çok yaygın tedavisi cerrahi yoldan rahimin alınması. Bunun yanı sıra radyoterapi ve kemoterapide uygulana bilinir. Bu kanserin hangi
çeşit ve ne seviyede olduğuna bağlıdır ve laboratuvarda incelenen biyopsiniz bunu yönlendirir.
Burada bir şeyin altını dikkatle çizmek istiyorum – semptomlarınızı (yukarda belirttiğim
gibi) en hızlı şekilde doktorunuza bildirmeniz.
Özellikle yaşınız 40’ı geçmiş, kanamanız menopozdan sonraysa veya yukardaki risk faktörleri sizde varsa, çabuk davranın.
Tedavinin en önemli noktası rahim kanserinin erken yakalanıp tedavi edilmesi. Rahim
kanserini engelleyecek bir tedavi veya tarama
testi yoktur. Fakat şanslı olan şey, birçok rahim
kanserleri kanama gibi semptomlarla kendini
çabuk belirtir ve bu çoğunlukla kanserin erken
durumudur. Bu erken durumda tedavi 70%
bayanda kanserin tüm olarak atlatılmasına yol
açar. Bu yüzden semptomlarınıza ve sağlığınıza
iyi bakın ve risk faktörlerinizi elinizden gelebileceği kadar düşürmeye çalışın.
Normal bir rahim.
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
Kadın hastalıkları:
Endometriozis
Özlem Boztepe
Endometriozis nedir?
Kadınların rahimi birkaç hücre tabakasından oluşur.
En içteki tabaka endometrium olarak bilinir. Endometrium
normal bir kadında her ay bir bebeği barındıracak şekilde
kalınlaşır fakat hamilelik yoksa, o ay adet olarak vücut
dışına atılır. Endometriozis hastalığı olan kadınlarda, bu endometrium hücreleri sadece rahimin en iç tabakasında değil,
rahimin dışında da oluşuyor. Normalinde her ay adetle atılan
bu hücreler rahimin dışındaysa genelde karın boşluğuna
(rahimin, yumurtalıkların ve bağırsakların), ve bazen daha
yüksekte bulunan organların etrafına birikip, yapışır ve ağrı
yapar. Buna endometriosiz adı verilir. Endometriozisin,
hafif ağrıdan aşırı ağrıya, değişik seviyeleri vardır.
Kimi etkiler?
Endometriozis hastalığı pek bilinmese de 3% kadını etkileyor, ve hamile kalmakta zorlanan bayanların % 40-60
bu hastalık yüzünden zorlandığı ortaya çıkıyor.
Birçok kadın 25-40 yaşları arasında teşhis edilir.
Semptomları nedir?
Semptomlar kişiden kişiye değişiyor. Bazı kadınlar çok
hafif endometriozisle çok şiddetli semptomlar yaşarken,
bazı bayanlar çok ağır veya gelişmiş endometriozisden
hiçbir semptomu olmaz. Fakat aşağıdaki semptomlar tipik
olarak görülebilir:
• Pelvik, kalça, karın ve bel bölgesinde ağrı
• Ağır ve ağrılı adetler
• Cinsel ilişki sırasında veya ardından ağrı
• Hamile kalmakta zorluk çekme
• Az enerji ve halsizlik
• İlerleyince kronik ağrılar depresyona yol açabiliyor.
Teşhis nasıl yapılır?
Teşhisi pek de kolay olmayan bir hastalıktır. Ultrason
veya skanlarda, rahim kontrolünde, ve kan testlerinde
görülmeyen ve belli olmayan bir hastalıktır. Doktorunuz
birçok test yaparsa başka hastalıkların olup olmadığını anlamaya çalışır. Testler olumsuz çıktığı zaman, yani başka
bir hastalık olmadığı belli olduğu zaman, doktorunuz
sizi jinekoloğa yollar. Jinekolog teşhis için laparoskopik
olarak kamerayla rahmin dışına ve etrafına bakar ve burada teşhis koyulur. Bu seviyede alınacak doku veya birikinti
varsa, doktorunuz bunları da alabilir, yani teşhis ve tedavi
bir anda olabilir.
Tedavisi nedir?
Endometriozis uzun vadeli bir rahatsızlıktır ve normalinde ağrı kesicilerle semptomlar kontrol altında tutulur.
Laparoskopik teşhis sırasında karın boşluğundaki endometrium dokuları alınabilir ve bu kısa bir çözüm olabilir, fakat ilerde tekrar dönebilir. Laparoskopik tedaviden
sonra aradan zaman geçip hücreler/dokular birikip yeniden
şiddetli ağrı yaparsa, tekrar cerrahi (laparoskopik) ve lazerle tedavi yapılabilir.
Birçok bayan endometriozis hastalığı olduğunu hamile
kalmaya çalışırken zorlandığı dönemde öğrenir. Endometriozis hamile kalmayı zorlaştırabilir fakat engelleyemez,
yani endometriosiz tedavisinden sonra hamile kalma
şansınız yükselir. Bunu özellikle fertilite jinekologları tedavi edip yanı sıra diğer testler yapıp, hamile kalma şansını
yükseltmeye çalışırlar.
17
Seks Köleliği mi, Seks İşçiliği mi?
Esra Türk
Seks ticareti, ya da çoğunlukla
kadın ticareti olarak ta tanımlanan
ve para karşılığı cinsel ilişkinin
yaşandığı sektör; farklı kesimler
tarafından farklı yorumlanmaya ve
konu tartışılmaya devam ediyor.
Bazı feminist ve sosyalist çevreler
tarafından kadın bedeninin alınır-satılır bir
meta haline geldiği, ezici çoğunluğunun
kölelik koşullarında ve zorla yada zorunluluktan dolayı çalıştırıldığı belirtilerek ‘seks
köleliği’ olarak tanımlıyorlar.
Sosyalist kadınlar; “Seks, bir iş
yada meslek değildir” yaklaşımıyla ele
aldıkları seks ticaretini, şöyle yorumluyorlar: “Organizmanın en temel güdülerinden birini sunileştirerek bir başka
organizmanın emrine vermek, ruhun ve
bedenin köleleşmesi, metalaşması ve
sömürüsünden başka bir şey değildir.
“Seks işçiliği”ni bir kalemde diğerleri ile
eşitlemek, niyetimiz ne olursa olsun uzun
vadede meşruiyeti kabul ettirilmiş kadın
bedeninin metalaştırılmasına göz yummak
olacaktır. En yoğun sömürünün, acının,
işkencenin ve yaşam tehdidinin yaşandığı
bu alanı parlak bir ciltle kamufle etmeye
ihtiyacımız olmamalı. Aynı zamanda işçi;
bedeni ve ruhu pazarlarda alınıp satılan
kişi değildir. Oysa “seks işçileri” olarak
tanımlanan seks köleleri; gerek yaşadıkları
koşullar nedeniyle ve gerekse de bedeni ve
ruhu alınır-satılır olması nedeniyle tam bir
köleliktir. İşçilik kavramını kullanmamak,
onların yaşadıkları koşulları görmemek
veya sessiz kalmak değildir. Sosyal haklara, güvenlikli yaşam koşullarına sahip
hale gelmeleri için verilecek mücadele,
kavramlardan geçmiyor. Örgütlenmekten
ve sosyal adalet, sosyal güvence taleplerini
yükseltmekten geçiyor.»
Diğer yandan, bu alanda çalışan
ve çalışanları temsil eden kurumlar,
seks işçiliğini diğer emek işlerinden
ayırmıyorlar.
İngiltere Seks İşçileri Topluluğu (English Collective of Prostitutes- ECP), bu
alanda çalışan kadınları temsil ederek
haklarını ve güvenliklerini sağlamak için
faaliyet yürütüyor.
ECP seks çalışanlarının kriminalize
edilmesinin sonlandırılmasını istiyorbu yasallaşma değil de Yeni Zelanda’da
yapıldığı gibi, yasalar kapsamında seks
işçiliğini suç olmaktan çıkarılması.
ECP, Crossroads Women’s Centre
bünyesinde 16 farklı kadın kurumunu çatısı
altına alan merkezde faaliyetlerini yürütüyor. Crossroads Women’s Centre tecavüz
mağdurları, aile içi şiddet mağdurları, eşit
ücret talep çalışması yürüten, vb kurumlara
ev sahipliği yapıyor ve bu kurumların ayrı
faaliyetleri bulunsa da, bir çok alanda ortak
çalışma da yürütüyorlar.
Bu merkezde görüştüğümüz ECP
çalışanı Laura Watson, kurumun faaliyetleri ve seks ticaretinde kadının yerini
anlattı.
Laura Watson, öncelikle seks işçiliği
yapan kadınların yasalar ve toplum içerisinde suçlu olarak görülmelerinin, kendileri için zararlarını anlattı. Watson, seks
işçisi kadınların sorunları olduğunda
yasalar kendilerini koruyamadığı ve
polise güvenmedikleri için kendilerini koruyacak mekanizmaların bulunmadığını
düşünüyorlar.
Watson durumu şöyle anlatıyor: ‘‘Seks
işçiliğinin yasak olması, çalışanların kim-
liklerini açıklayacak şekilde yardım istemelerini ve yaşadıklarını anlatmalarını
engelliyor.
‘‘Seks
çalışanları
kimliklerini
açıklayarak yaşadıkları sorunlara dikkat çekmeye çalıştıklarında genel olarak
destek bulmuşlar, ama bu da aileleri
tarafından dışlanmaya yol açabiliyor, ya da
komşuları tarafından hedef alınıyorlar.
‘‘Seks çalışanların büyük bir bölümü
annelerdir.
Ve
onlar
kimliklerini
açıkladıklarında çocuklarını doyurmak için
yaptıkları işten dolayı, onları sosyal servise
kaybetme tehlikesi yaşayabiliyorlar. Göçmen kadınlar ise sınır dışı edilmekten
korkuyorlar.’’
Zorla seks işlerinden çalıştırılan ve
kadın kaçakçılığı da devam eden bir sorun. Watson, bu konuda verilerin bilinçli olarak kabartıldığını ve böylece zorla
kadın ticaretiyle mücadele adı altında
göçmen kadınların hedef alındığını ifade
etti. Watson, polis ve devleti bu konuda
samimi bulmuyor ve gerçekten zorla seks
işçiliği yaptırılan ya da kadın kaçakçılığı
mağdurları olan kadınların yardım
alamadıklarını belirtti. ‘‘Bizimle birlikte
çalışan, seks işçiliğine zorlanan kadınlar
polisi arama fırsatı bulduklarında yardım
alamamışlardır. Ya başka seks çalışanları,
ya da başka kadınlar destek olmuşlardır’’,
diye konuştu.
Şöyle devam etti: ‘‘Polis, zorla kadın
ticaretini bahane ederek göçmen kadınları
hedef alıyor. Bu bahaneyle Soho’da büyük
baskınlar yaptılar ve kadınları evlerden
dışarı iç çamaşırlarıyla sokağa çıkarttılar.
Burada zorla tutulan kadın bulunmadı,
ama polisin amacı o mağdurları korumak olsaydı, öyle muameleye maruz
bırakmazlardı.
‘‘Seks işçiliği kriminalize edilmekten
çıkarsa o zaman mağdurlar polisten korkmadan yardım isteyebilecekler. Polisin
zamanı ve imkanları böylece gerçekten
taciz edilen, zorla seks işçiliğine zorlanan
ve şiddet gören kadınları korumaya harcanabilir.’’
Women Against Rape, Tecavüze Karşı
Kadınlar kurumu seks işçilerinin polis
tarafından kriminalize edilmelerinin gerçek taciz ve tecavüz sorununa ayrılması
gereken zamandan çaldığını belirtiyorlar.
Watson çalışan kadınların ve polis
arasındaki güvensizliği şöyle anlattı: ‘‘Seks
çalışanların çoğu polise gidip uğradıkları
tacizi anlatmazlar. Biz, anlatan kadınların
kendilerinin polisin hedefi olduğunu
gördük. Polis ve çalışan kadın arasında
güven zaten çok az, ve böyle durumlarda
tamamen sarsılıyor.’’
Watson, var olan yasaların genel
olarak kadınları koruyamadığını ve aksine
erkeklere kadına karşı taciz konusunda
güven verdiğini ifade etti: ‘‘Kadınlara
şiddet uygulayan erkekler de bu yasalardan
ve polisin davranışlarından güven alıyorlar.
‘Beni şikayet etmeyeceğini biliyorum’ diyen erkekler olduğunu gördük. Bu tecavüz
davalarında da aynı, polis doğru davranıp
suçlu erkeği mahkum etmiyor. Polis seks
işçiliği suçlarıyla, kadına karşı şiddet
suçlarından daha fazla ilgileniyor.’’
Watson, ECP’nin, var olan yasalarla
seks işçisi kadınların korunamadıklarını ve
seks işçiliğinin yasak olmamasına rağmen
kadınların çalışırken kendilerini korumak
için yaptıkları şeylerin yasak olduğunu belirtti: ‘‘Örneğin, kadınlar güvende olmak
için bir kaç kadınla çalışmayı tercih ederler, fakat bu yasa dışıdır ve cezalandırabilir.
Zorla yapılmadığı zaman, bunun yasak
olmaması gerekiyor.’’
ECP’nin verilene göre, kadınların toplu
çalışmaları güvenliklerini 10 kat arttırıyor.
ECP’nin seks işçiliğini bırakmak isteyen kadınlar için direk programları bulunmuyor, fakat Watson, yardım almaları için,
Crossroads Women’s Centre’da bulunan
diğer kadın kurumlarıyla birlikte, bilgi ve
destek verdiklerini belirtti.
‘Seks çalışanlarının %70’i anne’
Watson, seks işçi kadınların %70’inin
anne olduklarını tahmin ettiklerini belirterek, yoksulluğun bu yolu seçmelerinde
büyük rol oynadığını belirtti. Watson şöyle
devam etti: ‘‘Bizim tahminimize göre, seks
çalışanların %70’i anneler ve bu kadınlar
çocuklarını doyurmak ve onlara bakmak
için yeterli yardım alabilseler, çoğu bu
işi yapmayacaktır. Biz o yüzden hükümetin kesintilerine karşı kampanyalara dahil
olduk. Kadınların genel olarak yaptıkları
ev işlerine, çocuk bakımına ve başka
işlerde emeklerinin karşılığını almaları
gerektiğin düşünüyoruz. Böylece, yapmak
istemediğimiz hiç bir işi zorla yapmayız.
Bu süpermarkette 40 saat çalışmak olabilir,
ya da fabrikalarda sömürülmek olabilir.’’
‘Yasal seks işçiliği istemiyoruz,
seks işçiliğinin suç olmaktan
çıkarılmasını istiyoruz’
Watson, seks işçisi kadınların en iyi korunma yollarının kriminalize edilmemeleri
olduğunu belirterek şöyle konuştu: ‘‘Biz
Almanya ve Hollanda’da olduğu gibi seks
işçiliğinin yasallaştırılmasını istemiyoruz.
Yani, bu ülkelerde devlet nerede kimin
çalışabileceğine karar veriyor. Bu da mekan sahiplerinin güçlü olmaları anlamına
geliyor. Yeni Zelanda’da oysa, örneğin dört
kadın, istiyorlarsa, bir araya gelip kolektif
olarak çalışabilirler- kimse kimseden kar
yapamaz böylece. Başkasına çalışmak istemiyorsan kalkıp yerini değiştirebilirsin,
ama Almanya ve Hollanda gibi yerlerde
bunu yapamazsın, çünkü devletin belirlediği
yerlerde başkalarına çalışmak zorundasın.
Buralarda çalışma koşulları çok kötü.
‘‘Yeni Zelanda’da kadınlar daha fazla güvende: birlikte çalışabiliyorlar, ve en
önemlisi korkmadan polise gidip yaşadıkları
her hangi kötü muameleyi anlatabilirler.’’
Watson; feminist bakış açısının genelde
seks işçiliğinin yasaklanmasına yönelik tartışma için kullanıldığını, bunun da
kadınları hedef alan ve tehlikeye koyan
uygulama olduğunu belirtiyor.
ECP yoksulluktan kaynaklı, kadın bedenini her haliyle sömüren işlere karşı
durduklarını belirtiyorlar. Watson seks
işinin kadınların yaptıkları diğer emek
işçiliğinden ayrılmaması gerektiğini ifade
ederek şöyle konuştu: ‘‘Seks işçiliği,
kadınların yaşamak için yapmak zorunda
kaldıkları diğer işlerden ayırmak doğru
bir yaklaşım değildir. İnsanların yaptıkları
diğer tehlikeli ve sömüren işler de var. Seks
işçiliği de bir iştir. Kadın bedeninin sömüren
başka şeyler de vardır. Örneğin, yoksulluk,
kötü sağlık koşulları kadın bedenini daha
fazla sömürdüğünü düşünüyorum.
‘‘For prostitutes, against prostitution,
diyoruz, yani, seks çalışanları için varız,
ama seks işçiliğine karşıyız diyoruz, aynı
zamanda sömürgeci bütün işlere karşıyız
ve seks işçiliği bunlardan ayırt edilemez.’’
ECP, seks işçiliğinin suç olmaktan
kaldırılmasının yanı sıra, farklı maddi alternatifler ve daha yüksek maaş ve sosyal
yardım için çalışma yürütüyor. ECP, ‘‘Hiç
bir kadın, çocuk ya da erkek, yoksulluk ve
şiddetten dolayı kimseyle cinsel ilişkiye
girmeye zorlanmamalı’’, hedefi altında
çalışmalarını sürdürüyor.
18
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
19
20
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
21
22
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
23
24
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
25
26
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
27
28
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
29
Eleman Arıyorum • İş Arıyorum • Ticari İlanlar • İnsan Kaynakları
Eleman Aranıyor
Eleman Aranıyor
Eleman Aranıyor
Eleman Aranıyor
Eleman Aranıyor
Eleman Aranıyor
GÜZELLIK UZMANI
USTA BERBER
ŞEF ARANIYOR
ŞEF ARANIYOR
ELEMAN ARANIYOR
Bayan kuaföründe çalışıcak
erkek kuaförü ve güzellik
uzmanı aranıyor
Londra’ya 20 dakika
uzaklıkta Essex bölgesinde
çalışacak deneyimli usta
berber aranıyor kalacak
yer ve dolgun ücret verilir
Barnet’e 10 dakika
uzaklıkta Boregam Wood
bölgesinde cafe shopta
çalışacak deneyimli şef
ve yardımcı aranıyor
Caterham Surrey
bölgesinde çalışacak
deneyimli şef aranıyor
Newham bölgesinde pizza
shopta şoförlük yapacak
eleman aranıyor.
GARSON
ARANIYOR
07939250876
Arabası olması tercih edilir.
07783402248
07747870593
Eleman Aranıyor
Eleman Aranıyor
Eleman Aranıyor
ŞEF ARANIYOR
ŞEF ARANIYOR
Walton-On-Thames
bölgesinde
Restorantta çalışacak
tecrübeli ızgara şefi aranıyor
02088006932
Restaurant’da
çalışacak Bay, bayan
Servis elemanı aranıyor.
07773684684
Mizan bey
07580 985442
Eleman Aranıyor
Eleman Aranıyor
Eleman Aranıyor
ŞEF ARANIYOR
ŞEF ARANIYOR
ŞEF ARANIYOR
ŞEF ARANIYOR
Cockfosters bölgesinde
Cafe Shop’ta part time ve full
time çalışacak şef aranıyor.
Londra dışında
Cafe Shop’ta çalışacak tecrübeli, çalışma izni olan şef
aranıyor. Kalacak yer verilir.
Londra dışında
Cafe’de çalışacak tecrübeli şef aranıyor.
Kalacak yer verilir.
Boreham Wood Bölgesinde
Cafe Shop’ta çalışacak
deneyimli şef ve
yardımcı şef aranıyor.
07788 587 975
02084405111
Essex bölgesinde
Cafe Shop’ta çalışacak
tecrübeli şef aranıyor.
Kalacak yer verilir.
Ali 07584 030 635
07778 124 302
07984 702 902
07747 870 593
Eleman Aranıyor
Eleman Aranıyor
Eleman Aranıyor
Eleman Aranıyor
Satılık Işyeri
Satılık Işyeri
ŞEF
ARANIYOR
GARSON
ARANIYOR
Kuaför aranıyor
Satılık fish & chips
Satılık Ice
Cream Van
İslington bölgesinde
Fried Chicken Kebap
shop’ta çalışacak
tecrübeli şef aranıyor.
Cockfosters bölgesinde
Cafe Shop’ta çalışacak
garson aranıyor.
Barking essex bölgesinde fish
chips ve kebaptan anlayan
servis elemanı aranıyor
Kalacak yer temin edilir
Bromley bölgesinde
çalışacak İngilizcesi olan
tecrübeli kuaför aranıyor.
07983427063
07595 022 002
02072 887 222
0208 440 5111
Eleman Aranıyor
Eleman Aranıyor
Eleman Aranıyor
BAYAN ELEMAN
BERBER
ARANIYOR
Deneyimli tercuman
Daha çok bilgi için
burdan ulaşabilirsiniz
07517462463
07983682814
Hammersmith bölgesinde
sandwich barda çalışacak
bayan eleman aranıyor.
Haftanın 5 günü, sabah
6’dan öğlen 3:30’a kadar.
Sevinç:
0797 2789 823
Bristol’da berber salonunda
çalışacak tecrübeli berber
aranıyor. Çalışma izni
olması ve İngilizce bilmesi
şarttır. kalacak yer verilir
07887 49 71 61
Perceft
tercüman
H.S.Taşımacılık
Tecrübeli
tercümandan her
türlü tercümanlık
çeviri işleriniz yapılır.
Ayşe
07572963341
07946461162
Romford bölgesinde
Rent:£16,500 yıllık
Rate:£3,080 yıllık
Takeing:£3.500-£4.000pw
Fiyat:£125,000
Üstteki daireden kira
geliri £1,400
Londra içi ve Londra
dışına her türlü
eşyanız çok uygun
fiyata itinayla taşınır
02089455577
07455007886
Deneyimli tercumandan her
türlü tercumanlık hizmeti
verilir. Telefon görüşmeleri
mektup çevirisi ve çeşitli
formlar doldurulur.
İrtibat Ayşe Hanım
0757 2963 341
Cleaning
service
Türk usulü tül
perde yıkama,
halı yıkama ve ev
temizliği yapılır.
077785559913
Satılık Işyeri
Satılık Işyeri
Satılık Işyeri
Satılık coffee shop
Satılık pizza kebap
Leyton’daki spital fields market
içinde coffee shop satılıktır.
Ayrıntılı bilgi için lütfen
arayınız ciddi alıcıların
aranması rica olunur.
SA31 1BD Galler bölgesinde
bulunan pizza kebap dükkanı
iş değişikliği nedeniyle satılıktır.
Ana cadde üzerinde club
ve barların ortasındadır.
Rent:£12.000py
Satılık kebap
pizza restoran
07979758763
01267222481
07400008282
CHETO
BUILDING
1.sınıf marangozluk işleri
-parke
-mutfak banyo
-boya
-fayans
-sıva
Bütün inşaat işleriniz
itinayla yapılır.
Çetin 07972104260
177 valantino southampton
way London
SE5 7EJ satılık kebab
pizza restaurant
20 yıllık önü açık lease
Geliri:£2200
Satış bedeli:£80.000
Soner 07944745181
Dekorasyon
işleri
Ders
Verilir
Bahçe işleri
yapılır
Özcan dekorasyon boya
işleri, sıva işleri, duvar
işleri, fayans işleri
Uygun fiyata yapılır
Her yaş grubuna
birebir ders verilir
Matematik & İngilizce
Çocuğunuzun başarısı
için hemen arayın
Her türlü bahçe
bahçıvanlık yapılır
Ve günü birlik iş yapılır.
Rakip usta
07743730979
07824594733
İş ve İşçi ilanlarınızı ÜCRETSIZ yayımlamak için bizi arayın
0742 9481 490 / 0207 9230 838
İlanlarınızı [email protected] adresine gönderebilirsiniz | İlanlarınızı Pazartesi günü saat 16.00’ya kadar gönderebilirsiniz.
07878428665
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
30
SERi iLANLAR
İlanlarınızı [email protected] adresine gönderebilirsiniz
Bu sayfada
£10
1 kutu ilan
0742 948 1490
İlanlarınızı Pazartesi günü saat 16.00’ya kadar gönderebilirsiniz.
DRİVİNG LAND
ŞOFÖR OKULU
T.C Nüfus cüzdanımı,
T.C Sürücü ehliyetimi,
T.C Pasaportumu
kaybettim.
Hükümsüzdürler.
Kısa sürede fazla para harcamadan
ehliyet almak, güvenli sürücü
olmak için vitesli & otamatik
direksiyon dersleri verilir.
Erken test günü alınır
Deniz Gezici
Ali 07723921216
Sağlıklı ve zinde bir vücuda sahip
olmak için henüz gec değil, özel ve grup
dersleri ile kendinizi yeniden
kesfetme zamanı.
Deniz Dogrusoz
Personal Trainer
07455947693
www.deniz-personal-tranining.com
ALTUN
CLEANING
SERVICES
07427424619
Ufuk Kaya
07405891522
MEM Painting
and Decoration
El sanatları kursu verilir Takı, Mosaic, geleneksel
el sanatları.
Her türlü boya ve dekorasyon
işi itina ile yapılır.
Hurdar Sinop Tel:07448 654 828
07984 513 968
TOPCU MOBILE CAR MECHANIC
Her türlü araba tamiri işleriniz yapılır
REPAIRS
SERVICING
DIAGNOSTICS
PRE-MOT/FAILURES
AHMET TOPCU
07415106521
07405756462
Horizon Books
Kitap Satış Temsilcisi
Hurdar Hand
Crafts
Özel Türkçe
Dersi
Türkçe diksiyon ve gramer
dersleri verilir.
Diren Yalçın
07504 662756
Mahmut Söylemez
BALINZA LAUNDRY &
CLEANING SERVICES
Her türlü çamaşır yıkama işi
yapılır. Evden alıp eve teslim
servisimiz mevcuttur.
One 2 One
English
for children and adults
07428336181
OREL
BOOKKEEPING
& ADMIN
07768282295
[email protected]
Yıldız Adıgüzel
Qualified English Language Teacher
SATS, GCSE, A LEVEL, ESOL,
IELTS & BUSINESS ENGLISH
For more information and Free consultation:
t 0753 4491 623
e [email protected]
ÇARŞAMBA 11 MART 2015
SERi iLANLAR
İlanlarınızı [email protected] adresine gönderebilirsiniz
31
Bu sayfada
£30
1 kutu ilan
0742 948 1490
İlanlarınızı Pazartesi günü saat 16.00’ya kadar gönderebilirsiniz.
Pizza Kebab House
Open 7 days a veek eat in or take away
02088044430
269 hertford road enfield, EN3 5JL
SOUTHBURY
LAUNDRETTE
Self Service Laundry
Service Wash
İroning Service
020 8804 3725
467 Southbury Road,
Enfield EN3 4HX
Located between Tesco and
Southbury station
ÇARŞEM, 11 ADAR 2015
9
PÊNGAVA YEKEMÎN A ŞIKESTINA ZAYENDÎ
Dema bizavên jinan di asta
cîhanê de dibin mijara nîqaşê,
bêtir bi tevgerên ku girêdayî çalakiyên navenda rojava pêşketine
têne bisînorkirin û lêkolînên bi
navenda rojava derdikevin ser
dika dîrokê
rê li ber mezhûrbûnê vedike.
TÊKOŞÎNA JINAN
Di vê wateyê de bêyî ku bikevin nava
mentiqên azadiya çewt, lêkolîna pêşketinan,
wê hîna bêtir di cih de be. Dema bizavên
jinan di asta cîhanê de dibin mijara nîqaşê,
bêtir bi tevgerên ku girêdayî çalekiyên navend rojava pêşketine têne bisînorkirin û
lêkolînên bi navenda rojava derdikevin ser
dika dîrokê. Ev nêzîkatî azadiya jinê ji koka
wê qut dike. Di wateyekê de ev bi tinekirina
bingehên xwe înşakirina avahiyê û di esas
de jî lênehûrbûna çavkaniya vejîna azadiyê ye. Xebatên li navenda rojava di warê
têgihîştina dîroka azadiya jinê de têr nekin
jî, heta radeyekê hin berhem derxistine. Lê
belê jina rojhilat, bi taybet jî jinên Rojhilata
Navîn û jinên Kurd, hatine jibîrkirin. Ev
xebata me di bingeh de watedarkirina xwe,
zemînên dîrokî ku têkoşîna me ya azadiyê
xwe dispêre kirina rojeva xwe û di meşa
azadiyê de avêtina pêngaveke din ber bi
pêşve ye. Dîsa, derbaskirina vê bêdîrokbûnê
jî dike armanc. Ji ber vê sedemê bi şûna yek
bi yek bidestgirtina bizavên jinan, di serîrakirina dawî ya jinê de, di derbarê diyardeya
femînîzmê de pêşxistina hin analîzan, wê di
cih de be.
Şikestina vê carê ku li dijberê zilam
pêk bê, ew tiştên bi jinê dane wendakirin,
qezenckirina wan dike armanc. Her pêngava ji bo vê bê avêtin wê dîrokî û têgihîştî
be. Neyê hiştin zilam bi navê jinê biryaran
werbigire û jin bi biryara zilam ber bi
pratîkê ve naçe, ev jî yek ji van pêngavan
e. Zilam vîna xwe li ser jinê ferz dike, ev
jî bi awayekî dualî koletiyê kûr dike. Bi
mêtingerkirina gelên din re serxwebûna
rastîn nayê bidestxistin, ev mînak jî gelên
mêtinger vedibêje, ne ku gelên azad. Di dualîteya heyber û kirde de desthilatiya ku li
ser heyberkirina jinê tê pêşxistin wek azadî
hesibandin ji bo zilam wendahiyeke dîrokî
ye. Ji ber azadiya rastî li ser koletiyê nayê
înşakirin. Ji bo vê jî hewceye zilam vê di
xwe de derbas bike, pêngavên azadbûnê biavêje û ji karakterê zilam ê heyî dest berde,
biryardariya vê nîşan bide û ber bi pratîkê
ve biçe. Herwiha jin jî di derbarê xwe de
biryarê werbigire, van biryaran pêk bîne û
li beramberî israra zilam di tiştên kevin de
têbikoşe. Ev jî tê wateya ku li cihê xwe wek
xwe û ji bo xwe bihizire, xwedatiya zilam û
çanda zilamsalar ku tê ferzkirin derbas bike
û bibe kesayeteke azad.
TÊGÎNA FEMÎNÎZMÊ
BÎRDOZIYA AZADÎPARÊZ
Mijarên ku bingehên azadiyê pêktînin
wiha ne; di wateya îdeolojîk de têgihîştina
zanebûna nasneme, naskirina nasnameya
zayendî, afirandina şertên azadiya nasnameyê, têgihîştina polîtîk û ji bo pêkanîna vê jî xwe birêxistinkirin, rêxistinbûna
xwe jî li gor pêdiviyên serdemê cihbicih
kirin. Her wiha divê di her şertûmercê de
û her kêlî li beramberî êrîşên hîyerarşiya
desthilatdar wek her zindiyê parastina xwe
ya rewa bike û vê jî li gor demê eyar bike.
Jinên cîhanê ji rewşa pasîfîze derketine, di
bizavên civakî de bi çalakî cih digirin ev
jî di asta jinên cîhanê de dikare wek destpêka sêyemîn şikestina zayendî were hesab.
Ji ber bi van pêngavan re ew mîsyona ji
bo jinan hatiye destnîşankirin, sînorên wê
radikin û pergala baviksalarî red dikin.
SEDSALA 18’AN Û JIN
Ji sedsala 18’an ku dîroka bizavên jinê
destpêkiriye heya niha, jinan di pir bizavên civakî de cih girtine. Ji vê demê pê ve
bizava jinê ya pir zindî, biêş û zehmetî be
jî, hebûna xwe nîşan dide. Têkoşîna jinan
di destpêkê de ne siyasî bû, bêtir bi saziyên alîkarîkirinê re bi sînor bûn, lê bi siyasîbûna jinê re di nava partiyên siyasî de jî
jinê cih girt. Jin tevli hilberînê bû, lê ji ber
dabeşkirina ked-destê, bêedalet bû, xwedî
mafê dengdan û perwerdeyê nebû, ev mijar ew ber bi lêgerê ve kişand. Ev teleb her
çend di serî de pir pesîf bên dîtin jî, ji ber bi
xwe re jêpirskirina îmtiyazên zilamên karker anî, watedar in. Neheqiyên ku di qada
taybet de li jinê hatine kirin, mixabin hîna
jî nehatine dîtin. Jin kete qada gelemperî,
li beramberî neheqiyên ku pê re rû bi rû ma
di vê qadê de kete nav tevgerê, lê di qada
taybet de kedkariya xwe ya bêbersiv, bixwe
jî qebûl kir.
DÎNAMÎZMA JINAN
Tevî van hemû kêmaniyan jî, tevgera
jinê ku bi awayekî zindî û dînamîk derket
holê bi xwe re zanebûn û bawerî jî afirand.
Serîrakirinên destpêkê bêtir ji bo kar, nan
û mafê dengdayînê bûn, lê belê ji salên
1970’yî şûnde li teleba wekheviyê, teleba azadiyê jî zêde bû. Her ku daxwaza
azadiyê kete dewreyê, ji hêla dewletên tehekumker ve ev tevgerbûna jinê hat cidîgirtin. Di têkoşînên ji bo mirovahiyê hatine
meşandin de mîrateyek azadiyê heye, di
dîroka jinê de jî çavkaniya ku wek mîrateya
azadiyê, em jê hêzê bigirin, civaka xwezayî
û nirxên wê ne. Ji bo jin bikaribe bigihîje
zanebûna nasnameya xwe, divê di zemînê
dîrokî de hebûna xwe bihêz bike. Lewre
xurtkirina têkîliyên bi dîrokê re û di nava
bandorkirineke zindî de, xwe wek parçeyeke dîroka heyî û dewamkera wê dîtin,
girîng e. Çi takekes be, çi rêxistin, an jî civak be, di bingeha belawelabûn, şikestin û
dirûvguheriyê (başkalaşma) de bêkokbûn
û ji zanebûna dîrokî bêparbûn veşartiye.
Dîroka bizava me, dîroka xwedîderketina
vê mîrateyê û domdarkirina têkoşîna azadiyê ye. Têkoşîna jinê ku em dimeşînin ji ber
xwe ve çênebûye. Têkoşînên ku beriya me
hatine destpêkirin, bedelên hatine dayîn,
nirx û destkeftiyên zayendî ku hatine afirandin bingeha têkoşîna ku îro em dimeşînin jî
pêk tînin.
REDIYEYA REDKIRINÊ
Her tiştî ji xwe destpêkirin û redkirina
yên beriya xwe; redkirina xwe ye. Nêrîna
rexneger û lêpirsînger hertim pêşketinên
hîna xurt û bikalîte derdixîne holê. Rexneya
ku rast were kirin encamên rast jî bi xwe
re tîne. Di pergala sermayedar de, ketina
jinê di nav qada gelemperî, rizgarbûna wê
ji dariziyên feodal heke wek asta azadiya
di nava şaristaniya sermayedar de were
dîtin, tê wateya ku neyê zanîn ku jin çawa
di nav vê pergalê de hucre bi hucre tê mêtin, heta tê wateya erêkirina wê. Di vir de
mijara ku em dixwazin bal bikişin ser pêngavên azadiyê ku di sedsalên 19 û 18’an de
qewimîn, wek berhema sermayedariyê dîtin
Femînîzm, herçend wek koka gotinê di
sedsala 15’an li Îngilistanê wate girtibe jî,
cara yekem li Fransayê di wateya jinatiyê
de hatiye ziman. Di sala 1890’an de jî bi
parastina mafên jinan re pêwendiya wê
hate çêkirin û wiha hate bikaranîn. Di sala
1892’an de li Parîsê di Kongreya Yekemîn
a Navnetewî ya Jinê de peyva femînîzmê
wek îfadeya teorîk a parastina mafên jinê
hate pejirandin. Bi demê re têgeha ku
hate sîstematîzekirin bi awayê “teoriyeke
ku li ser bingeha ezmûnan, bi lêpirsîna
femînîstan, ji hêla analîtîk ve xurtkirin ku
her kes bikare bigihîje, ne tenê ji bo kesayetên taybet, ji her kesê re vekirî ye û neyê
pîrozkirin” bi pênaseyên nû re hate dewlemendkirin. Ji pirtûka Dîroka Jina Azad
hatiye wergirtin
Hedefên femînîzmê
FEMÎNÎZM şêwazê raman û kiryarên
ku wekheviya civakî, siyasî û aboriya zayendan hedef digire. Di civakê de jin mafên
ku sûdê jê wergire zêde bike, bi mafên zilam
re bigihîne ‘asteke wekhev’ hedef digire,
her wiha bikaribe di der barê xwe de, bixwe
biryarê werbigire. Di çarçoveya tiştên têkildarî jinê de, li gor berjewendiya jinê, şîrove
û kiryarên li ser jinê, parastina xwedîbûna
‘derfetên wekhev’ ên bi zilam re, di vê rêyê
de jî teorî û rêxistinbûna ku têkoşîna vê
bide meşandin dike armanc. Di femînîzmê
de teoriyek bi tenê tine ye, di yek eksenê de
pêşketin jî tine ye. Di vê eksena tek de rêxistinbûn jî nayê pêşdîtin. Femînîzm ku pir
teorî û girêdayî vê şêweyên birêxistinbûnê
jî esas digire, ji îdeolojiyekê bêtir, di wesfa
teorî, an jî nêrînekê de ye. Di dema derketinê de nirx û mafên ku ji bo wê têkoşîn hat
meşandin wek qezenckirina mafê dengdanê, ji karê wekhev re ked-desta wekhev,
mafê perwerdeyê, di cewher de hemû berhemên rasyonalîzmê ne û bi pergala lîberalîzmê re têkildar in.
8
ÇARŞEM, 11 ADAR 2015
ÇARŞEM, 11 ADAR 2015
Tara sala 1976’a tê Îngilîstanê û niha
li Londonê bi kurê xwe re jiyan dike. Di
zanîngehê de beşa derûnnasî(psîkolojî) û
şêwirmendiyê xwend, Heya berî niha bi 14
sala jî di wê qadê de kar dikir. Piştre jî bi
awayekî profesyonel dest bi muzîkê kir, berî
wêna jî bi muzîkê ve mijûl dibû lê bes tenê
jibo xwe bû.
Jibo hejmara me ya taybet ya 8´ê Adarê
me bi Tara Jaff re hevpeyvînek kir û vê
hevpeyvînê bi xwendevanên xwe re parve
dikin. Têkiliya we bi muzikê re çawa destpêkir,. Muzîk di jiyana we de tiştekî çikas
girînge?
Muzîk her tim beşek ji jiyana min bû.
Malbata me hîn di temenê piçuk de em
teşwîqê guhdarkirina muzîkê bi taybetî
jî muzîka qlasîk dikir. Berî ez werim dinê
malbata min çend salekî li Moskova Rusya
jiyan kiribûn, li wê derê ji muzîkê gelik
bandor girtibûn, jibo wê yekê ji zarokatiya
min ve muzîka qlasîk di mala me de dihat
guhdarkirin. Gava ez di temenê di navbera 9-11’an de bûm du sala min dersa piyano dît. Piştre jî min xwe bi xwe dest bi
hîn bûna gîtarê û gelik enstrumanê din yê
muzîkê kir. Gava ez zarok bûm malbata
min li Tchaikovsky(swan lake symphony)
guhdar dikir,cara pêşîn min dengê çengê
li wir bihîst. Wê demê ez dil ketim dengê
wê enstrumanê. Wekî din jî min li muzeya
Bexdayê Çenga Sumera kevnar dîtibû. Wê
demê bi fikra zaroktiyê min xewna ku rojekî
ez ê vê enstrumanê hîn bibim xeyal kiribû.
Piştî demeke kin ku ez hatim İngilîstanê min
muzîka keltî(Irlanda) nas kir û Çeng enstrûmana waya sereke ye.
Min Çenga xwe ya yekemîn di sala
1985’an de kirî, min çend ders standin lê
min gelik berdewam nekir, jibo ku ez bi
gelik tiştên din re mijul dibûm, wek kar,
zewac, mezinkirina zarokê, pirsgirêk, berdan,,,, û hwd… sala 1993’yan bû ez dîsa li
Çengê vegeriyam û min xwe bi xwe dest bi
hînbûna wê kir û gav bi gav dest bi muzîka
Kurdî pê kir. Min lawê xwe bi xwe mezin
dikir, jibo wê yekê muzîk jibo min bûbû riya
xwe veşartinê û vehesînê.
Bela ku ji zarokatiya xwe ve min tim li
gelik enstrumanê muzîkê yên cûda xistiye
jî, tucara plana min a bibim muzisyeneka
profesyonel tunebû. Armanca min a
sereke ew bû ku di kariyera xwe de bibim
psîkoterapîst û di aliyê akademîk de min
xwe tim ji vê rê re amade dikir.
Lê ez neçar mam ku dev ji xwendinê berdim û bixebitim da ku li malbata xwe ya ku
nexweş ketîn binêrim, bi vêna re dîsa muzîk
jibo min bûbû riya vehesînê piştî rojên
westîner. Piştî mirina wan di sala 2001’an
de, min nikarî ez li berdewam kirina karîyera xwe ya di psîkoteriyê vegerim, jibo wê
yekê min bêhtir bêhtir dem bi muzîkê re
derbaskir heya ku jiyana min bi tevahî pêça.
Niha jî hîn ez şaşim ku ez bûme muzisyen,
spasdarî ji gerdûnê re da ku muzîk di jiyana
min de heye.
Li gorî we; muzîka kurdî di cîhanê de
cîhek çewa digire. ?
Muzîka Kurdî hîna qismen li cîhanê
nayê naskirin. Têkoşîna ku Gelê Kurd Jibo
mafê xwe yê xwezayî wek nasname, çand
û hunera xwe heta niha dayin, kiriye ku
dewletên ku lê jiyan dikin muzîka Kurdî
were naskirin, jibo ku li tevahiya cîhanê
were naskirin jî hîna jî têkoşîn berdewam
dike. Dîsa jî Hunermendên Kurd wek Kamkars, Aynur Doğan û çendekê din di qadên
7
Tara Jaff: Muzîk
Jibo Min Evîn e
Tara Jaff, sala 1958’a li Bexdayê hatiye dinê, bavê wê Kurdê Halepçe
ye û dayika wê Tirk e (bi eslê xwe Teter e). Dayik û bavê wê hevdu li
Enqere nas kirine û ji hev hez kirine. Xwîşkek û du birayên Tara hene.
kirin ku jin li Çengê dixin. Di helbestên helbestavanên kevn ên Kurd
Beseranî û Wefayi de û helbestavanên Faris
Rumî û Hafez de qala Çengê hatiye kirin. Lê
dîsa jî jibo ku tu qeydî yê wê demê di destê
me de tune ne em nizanin bê dengê wê di
muzîkê de çawa bû.
Ez hunermenda yekemîn a ku Çenga
modern di muzîka Kurdî de bi kar anî me û
hîn ji di vê qadê de ez tenê heme.
Min hîna nu li Tehranê bi hunermendê
Kurd Ferdin Leherpur ê ku li Ney’ê dixê
re albumek amade kiriye. Ev albumeka
enstrumental a muzîka Kurdî ye û ramana
me em Çeng û enstrumanên gerdîşî (netewî)
bînin ba hev û li gor pîvanên gerdîşî eyar
bikin. Hêvîdarim ku ev album wê Çeng’e bi
kesên din bide naskirin.
Di navbera muzîk û giyanê de têkilîyekî
çikas xurt heye,.muzîk bi tena serê xwe di
kare giyanê xwedî bike an na?
Em wek hebûna însanî û xwebûna xwe
jibo ku em di nav civakê de cihekî ji xwe
re bi afirînin û riya çareserkirina pirsgirêka
bibînin di nav têkoşînê de ne. Li gel vê
yekê, xweşikbûnê û evînê em tenê dikarin
di kûrahiya giyana xwe de hîs bikin. Giyana
me nefsa me ya rasteqîn e, ew rastiya me
ya ku gelik cara em pêre ne di têkiliyê de
ne, xwebûna(ego) me bi rê dikev e. Muzîk,
rêyeka bisêr(biefsûn) e da ku em bgihijin
kûrahiya giyana xwe û ev me dibe nav hestên evîn û xweşikbûnê ên ku gelik cara em
ji wan qut dibin. Em dizanin ku dayika we Tirk e. Ligel
vê rastiyê çima hûn qet bi muzîka tirkî re
mijûl nabin. Gelo hûn muzîka tirkî balkêş
nabînin? Ew cudahiyên ku we di muzîka
kurdî de dît çi bûn?
Muzîka navneteweyî hatine naskirin. Wekî
din Fîlmên ku muzîka Kurdî bi kar tînin wek
fîlmên Bahman Ghobadi muzîka Kurdî bi
temaşevanên navneteweyî re dide naskirin.
Hêdî hêdî muzîka Kurdî tê guhdarkirin lê
gelik hêdi ye. Lê hîna ev destpêk e.
Li gorî we muzîk divê ji bo mirovan an
jî civakan re bê ser çi wateyê. We felsefeya
muzîka xwe ya bi çengê li ser çi ava kir.
Divê mebesta mirovan ji muzîkê çi be?
Muzîk jibo mirovan û civakê riya herî baş
a ku hestê xwe bînê ziman e. jibo me Kurda
bikaranîna enstrûmana û deng, gotina çîroka me û dîroka me ye. Muzîk, kêfxweşî, êş
û têkoşîna me tine ziman. Muzîka me carna
bi me dîlanê dide girtin, carna jî bi stranên
xemgîn dikarê me bigiriyêne. Muzîka me ya
gelerî û a modern heye, Muzîka kevn û a
tecrûbî. Jiber vê xweşikbûna evqas tercîhên
berfireh, heryek ji me kîjan muzîkê dixwazê
guhdar bike dikare wê guhdar bike... Min Çeng hilbijart, jibo ku ez ji dengê
Çengê pir hezdikim. Wekî din ez ji muzîka Kurdî jî pir hezdikim û jibo van her du
dengên ku hez dikim bînim ba hev tişta ji
destê min hat min kir. Ez hîna li destpêkê
me. Hîna jî li ser Çengê gelik tiştê ku ez
hîn bibim hene û teknîkên xwe bi xwe bi
pêş bixim, muzîka Kurdî gelik dewlemend
û xweşike û li her aliyekî Kurdistanê cûda
ye. Hîna jî gelik tiştên ku ez nas bikim û
hîn bibim hene. Her strana nu ku ez hîn
dibim û muzîka nu ez çêdikim gelik coş û
kêfxweşiyê didê min. Bi rastî çeng di nava kurdan de zêde
nayê naskirin, hûn dikarin hinek qala
dîroka çengê bikin, cîhê çengê di çand û
muzîka kurdî de çi ye?
Bi Kurdî û Farisî wek ‘Çeng’ tê gotin.
Di nav enstrûmanê bi têl de a herî kevnare
ye û ev pênc hezar sale li Mezopotamya
heye. Çenga yekemîn hatiye dîtin ewa ku
min di zarokatiya xwe de li muzeya Bewxdayê dîtibû Çenga Sumeriya bû. Piştî sumeran Çeng ji teref Babil û Asûriyan ve hatiye
bikaranîn. Di vê demê Çeng li Îranê hatiye
bikaranîn û bi taybetî jî di dema Sasaniyan de… Çenga Îranî heya sedsala 17’an
berbiçave, piştî wê enstrûmanên din bêhtir
popûler bûn û Çeng ber bi hunda bûnê hat.
Sîteya arkeolojîk a herî binav û deng li Îranê
Taqewesan a li Kirmanşahê ye û dide xuya-
Bi rastî ez ne geliK aminim bê çawa bersiva vê pirsê bidim. Dayika min mirovek
gelik newaze û narîn e û hûrmeta min ji
zimanê Tirkî û çanda Tirkî re heye, ligel
vê yekê jî tu cara minmuzîka Tirkî guhdar
nekir û pê re ne lebikîm, dibe jibo ku dayika
min tucar bi me neda guhdar kirin, lê belê
tim muzîka Kurdî bi giştî jî a Hawramî di
jiyana me de bû. Ger ku gelê Tirk bindest
bane û ziman û çanda wan bend kirîbane,
wî çaxî ez ê mutleqa stranên wa hîn bûbame
û wê bêhtir bala min kişandibane. lê rewş
ne ev e û yak u têkoşînê jibo dengê xwe
derbixê didê muzîka Kurdî ye, dilê min bi
muzîka Kurdî re ye.
Ligel vê yekê, van salên dawî, ez gelik
têm Tirkiyê û dibînim ku muzîka Kurdî ji
rewşa veşartî derketiye û ji teref hin guhdarvanên Tirk ve jî tê guhdarkirin, ez jî êdî
bêhtir muzîka Tirkî guhdar dikim û bêhtir jê
kêf distînim.
Gelek muzîkjen hunera xwe di bin bandora evînê de diafirînin. Hûn vê rewşê
çawa şirove dikin. Bi we têkiliya muzîk û
evînê bi çi awayî ye?
Jibo min muzîk Evîn e. Hesta herî bilind
û rastîn a ku mirov dikare hîs bike Evîn e.
Hestên evînê ji giyanê tê. Hemu hestên din
ji tirsê û ego yê tê. Ew di bin bandora evînê
de ye, hilberîna hemu formên hûnerê, wek
muzîk, wênesazî, peykertraşî, şano, helbest,
wênegerî, film… heta çêkirina xwarinê jî
dikare bibe hûner. Gava ku emm evînê hîs
dikin, em xweşikbûna hûnerê di hertiştî de
dibînin. Û dive em bînin ziman û parbikin.
Jibo vêna hûnermend dema evîndarin
dixwazin hûnera xwe biafirînin. Hebûna
evîndariyê tê wateya têkiliya bi giyanê re.
6
ÇARŞEM, 11 ADAR 2015
ÇARŞEM, 11 ADAR 2015
5
4
ÇARŞEM, 11 ADAR 2015
XIRABÛNA HEVSENGIYA XWEZAYÎ; MÊRANÎ
Adar Jiyan-A.Welat
Mêrê ku bindestiya xwe rasterê
bi bindestiya jinê ve girê nede,
nikare azadiya xwe bi azadiya
jinê ve girê bide. Mêrê ku li belengaziya xwe nespêre, nikare rûmet
û serbilindahiya xwe pispêre
Gava ku bi rastî were gotin, koleyê herî
mezin mêr e. Mêrê ku bi hezaran sal bindestiya jinê spartiye zayenda wê û bedena wê ya
narîn û berhemdêr kiriye hinceta bindestiyê,
tu carî nikare azad bibe. Dîl, benî û koleyê
herî mezin mêr e. Mêrê ku mêraniyê wekî
hêzeke xurt û tundwar dibîne, neçarî bindestiya hêzên xurtir û desthilatdartir dibe. Mêrê
ku bindestiya jinê wekî çarenûsekê, an jî
qanûneke xwezayî dibîne, her wiha bindestiya xwe jî wekî çarenûseke ebedî dibîne. Ji
bo wê, azadiya mêrê bindest (û serdest jî)
bêyî azadiya jinê ne pêkan e.
Bi ruhê azadiyê tevdigerin
Ligel hemû lêkdan û neyiniyên ser rûyê
erdê, lebat û livbaziyên jinên azad, hêviyeke pir xurt didin mirovahiyê. Hestyarî û
pejnkariya jinên têkoşer û serhildêr, azadiya
jinê bi xwe re tîne. Bi rastî jî îro jinên ku
bi saya Tevgera Azadiyê bi xwe hesiyane,
mînak û nimûneyên herî zindî û berbiçav in.
Jinên ku nasdarî vê ferasetê dibin, bi ruhê
azadiyê tevdigerin. Û ew jin êdî tenê ne
azadiya jinê, azadiya mêrê ku bûye bindestê
serdetsê xwe jî diparêzin. Ango pirsgirêka
jinê, bi saya tevgera jinên azad, hêdî hêdî
ber bi çareseriyê ve dibe.
Tiştên nemayê tîne serê mirov
Feraset û derûniya bindestiyê, mirov ji
hemû nirx û hêjahiyên mirovbûnê bi dûr
dixe. Navê rûmet û serbilindahiyê bi mirov re nahêle. Û her gav tiştên nemayê tîne
serê mirov. Mêranî û desthilatdarî jî di nav
de, hemû hêzên serdest ji azadiya mirovên
bindest dipelikînin. Ditirsin ku dê ew jî rojekê werin sêra (asta) wan û serdestiya wan
ji dest biçe.
Mêrê ku bindestiya xwe
teqez û misoger dike
Meriv bi hêsanî dikare bibêje ku mêrê
ku serdestî û zordestiyê li ser jinê ferz dike,
bêşik û bêniqaş bindestiya xwe teqez û misoger dike. Ji ber ku mêr bindestiyê qebûl
dike, lewma serdestiya xwe ya li ser jinê didomîne. Mêrê ku bindestiya xwe rasterê bi
bindestiya jinê ve girê nede, nikare azadiya
xwe bi azadiya jinê ve girê bide. Mêrê ku
rebenî û belengaziya xwe nespêre, dîlitî û
benîtiya jinê, nikare rûmet û serbilindahiya xwe pispêre serxwebûn û azadiya jinê.
Pirsgirêka herî mezin mêr û mêranî ye Bi
kurtayî, li vir pirsgirêka herî mezin mêr û
mêranî bi xwe ye. Mêrê ku ji azadiya jinê
dipelikîne, nikare ji bo azadiya xwe têbikoşe
Lewre azadiya mêr rasterê di azadiya jinê
re derbas dibe. Ji ber ku jin azad nebûye,
lewma mêr nikare azad bibe. Divê mêr ne
ji bo azadiya jinê, pêşî ji bo azadiya xwe, li
azadiya jinê bicehdîne, têbikoşe û her gav
piştgiriyê bide azadiya jinê.
Dê çawa azadiya jinê û mafê
jiyana jinê biparêze?
Îro jin, tenê bi êrîşên mêrên tecawizkar û
doxînsist re rû bir û namînin. Her wiha gelek fikr û feraset, bîr û bîrdoz ol û baweriyên
mêrane hemû êrîşî xweza, hebûn û xwebûna
jinê dikin. Li hemberî azadiya jinê derdikevin. Bindestiya jinê diparêzin. Di binhişîna
wan de parastina serdestiya mêr cih digire.
Ev yek, xwe di qada civakî û têkiliyên jin û
mêran de xwe bi her awayî dide der. Bûyer
û lêqewmînên ku her roj li ber çavan pêk
tên jî vê yekê diselmînin. Bûyera ku di
şexsê Ozgecan de pêk hatiye, ne bûyereke
ji xweber e. Şîroveyên ku der barê bûyerê
de tên kirin jî ne şîroveyên ketberê û ji rêzê
ne. Ne nîrîna civakê û ne jî nêzîkahîtêdanên
rûvebir û rayedarên civakê rê li ber çareseriyê vedikin. Paşpê, pirsgirêkê asêtir
dikin. Hişmendiya ku jinê wekî emanetê
mêr dibîne, dê çawa azadiya jinê û mafê
jiyana jinê biparêze? Civaka ku bi tevayî
radestî serdestiya mêr bûye û bi çavê mêran
li meseleyê dinihêre, dê çawa pirsgirêka jinê
çareser bike?
Feraseta ku jinê wekî xenîmet dibîne
Tecawiz û kujerê ku qesta Ozgecana ciwan kiriye, seranser bi vê hişmendiyê hatiye
rapêçan. Pirsgirêk ne ew şexs, an jî şexsekî
din e. Pirsgirêk ji zîhniyeta mêrane ya ku
raselitî ser serê civakê bûye tê. Fikr û feraseta ku jinê wekî xenîmet, nîmet, emanet û
xîreta mêr dibîne, xêra jinê naxwaze û nikare birîna jinê derman bike. Heta ku ev fikr
û ferasetên mêrane ji holê ranebin, dê ne
Ozgecana me ya dawî be û ne jî dê dawiya
qesas û qestdarên canê Ozgecanên me were.
ÇARŞEM, 11 ADAR 2015
3
Li Londonê Peyama Jinan: Têkoşîna Me Dê
Bi Rihê Berxwedana Rojava Berdewam Bike
Çalakiyên 8’ê Adarê yên hefteyeke li Londonê didomin
roja Yekşemê bi panel û aktîvîteyeke çandî bi dawî bûn.
Gelek kes beşdarî panel û
aktîvîteya li Navenda Civaka
Kurd a li Harîngey bûn.
Jinên bi kincên Kurdî roja Şemiyê tevlî meşa mezin a li navenda Londra bûn,
roja Yekşemê jî aktîvîteyên xwe dewam
kirin. Di panela ji aliyê platforma jinan
a London ya 8’ê Adarê hat organîzekirin Berfin Hezil, Hatîce Guden û Ferîde
Kûmbasar wek axaftvan beşdar bûn.
Li ser maseya li pêşiya dikê, wêneyên
şervanên jin û find hatin danîn. Di panela ku gelek jin û zilam beşdar bûn ji bo
kesên di têkoşîna azadiyê de jiyana xwe
ji dest dane deqeyek rêzgirtin pêk hat.
Moderatoriya panela bi mijara “Ji
Rojava ber bi Ewropa Berxwedana Jinan û Destketiyên wê” yek ji rêveberên
Meclîsa Jinan a Roj Evrîm Yilmaz kir. Di
panelê de axaftina yekemîn ji aliyê rojnameyan Berfîn Hêzil ve hat kirin. Hêzil
bal kişand ser îradeya jinan a bi kantonên
Rojava û bi taybet berxwedana Kobanê
ket rojê û got, “Panzehîra çeteyên tarî
yên wek DAIŞ’ê îradeya jinê ye. Di roja
me de pergala baviksalar aşkera ye ku kapîtalîzm û emperyalîzm e.”
Hezil wiha dewam kir, “Wê jin li her
qadê parastina xwe ya cewherî pêk bîne
û têkoşîna xwe bigihîne serketinê. Eger
DAIŞ li Rojhilata Navîn jehreke ku belav
bûye, yekane panzehîra wê jina Kurd e.
Di şexsê Arîn Mîrxan de ruhê ji azadiyê
bawer dike mîna li Kobanê wê ji Rojhilata Navîn re wekhevî û azadiyê bîne.”
LI HEMBER ŞÎDETÊ TÊBIKOŞIN
Ferîde
Kûmbasar
Koordînatora
ÎMECE ya xizmeta şêwirmendiya
psîkolojîk û civakî li Londra dide jinan
piştî agahiyên têkildarî pirsgirêkên ku
jin pêre rû bi rû dimînin û bi taybet der
barê şidetê de agahiyên bi detay vegotin, bang li jinan kir ku cudatiya xwe ferq
bikin û li hember şîdetê têbikoşin.
‘XWEDÎDERKETINA LI
ŞOREŞA ROJAVA WEZÎFEYA
ME JINAN A ESASÎ YE’
Ji yekîtiya Jinên Sosyalîst Hatîce
Guden jî bi bîranîna jinên di têkoşîna jinan de jiyana xwe ji dest dane û ked dane
dest bi axaftina xwe kir. Guden, di şexsê
şervana jin a Elman a MLKP’yî Ivana
Hoffman a hefteya buhrî jiyana xwe ji
dest da 8’ê Adarê li tevayî jinan pîroz kir.
Guden, ji bo diyarkirina encamên
hilbijartinên 7’ê Hezîranê jin dawetî
wezîfeyê kir.
Guden di axaftina xwe de ev xisûs di-
yar kir: “Rojava di bin tehdîdê ye û ev
tehdîd tenê ji DAIŞ’ê çavkaniya xwe
nagire. Şoreşa Rojava ji bo tevayî gelên
bindest bûye ronî û modelek. Ji ber vê jî
wê Rojava bibe hedefa pergalên paşverû
jî. Xwedîderketina li şoreşa Rojava bûye
pêwîstiyek. Xwedîderketina li vê, yek ji
wezîfeyên me yên esasî ye.”
Di aktîvîteya çandê piştî panelê de, sî-
nevîzyona têkildarî rola jinan a di şoreşa
Rojava de û lîstikên gelêrî cih girtin.
Paula Darwish û Koma Zelal jî stran gotin. Şahî heta derengiya şevê dewam kir.
ÇARŞEM, 11 ADAR 2015
2
Xaçepirs
Bersiva Hefteya Borî
“...Di wî wextê ku avê dengê xwe li ser biskên bê,
Bi bîna İndekoyê re, Li mêrga stranên me yên yaqudî belav dikir …
Çavên gulyarên me deryayên herî mezin,
Leylanên agirîn,
Kîtabeyên Avestî bûn, Em bi ser neynika bîra xwe de nixwîn dikirin…”
PÊKENOK
Fatma Savci
Xwediyê sola nû
Yekî destgirtî û çavteng cara pêşî
ku ji xwe re cotek solên (qundere)
nû kirî. Rabû çû nav zadê xwe, da
ku li rewşa wî binere. Ev demek
dirêj bû, ku baran nehatibû. Lê piştî
ku giha nav zad, baraneke xurt dest
pê kir. Mêrik li ber sola xwe ket, ku
biqete. Wî berê xwe da ezman û bangî
Xwedê kir: “Xwedêyo, ez bêjim bila
baran neyê, zadê min şîn nabe û mala
min wê xerab bibe. Û ez bêjim bila
baran bê, sola min a nû wê bilewite
û biqete. Hema ya rebî, tu rihê min
bistînî û min ji vî halî xelas bikî.” telgraf.co.uk - Rojnameya
Çarşem,
11/03/2015
‘
Têkoşîna Me
Dê Bi Rihê
Berxwedana
Kobanê
Berdewam Bike
Sala 1911´an cara yekemîn 8´ê Adarê
wek roja jinên cîhanê hat pîroz kirin. Di
ser re sed sal bêhtir derbas bûn lê hîna
tûndiya li ser jinê wekî pirsgirêkek herî
mezin li pêşiya me ye.
Jibo pîrozbahiyên 8´ê Adarê li paytext Londonê hefteyekê ser hev çalakiyên cûr be cûr
hatin lidarxistin. Bi panel, meş û şahiyan jinan
bal kişandin ser tûndiya li hember jinê. Di sala
2014´an jibo jinan saleke tarî bû. Tevî li Şengalê
bi hezaran jin û zarok ji hêla Daîş´ê ve hatin re-
Pêngava
Yekemîn a
Şikestina
Zayendî
Rûpel 3
’
vandin, li Efrîkayê jî bi heman rengî sedan keç ji
hêla Boko Haram ve hatin revandin û qetil kirin.
Di çalakiyên jinan yên îsal de bi piranî peyama
bi rihê berxwedana jinê ya li Kobanê gur kirina
berxwedanê û rêxistin bûyînê hat dayîn. Wekî
din bal hat kişandin ser tûndiya li hember jinan
li Ewropa jî. Li gorî lêkolînên dawî li welatên
Ewropa ji sedî 33 jin rastî tundiya mêran tên. Li
Brîtanya jî ji sedî 44 jin mexdûrên şîddetê ne…
Nûçe û dosyayên me yên vê hefteyê bi tevahî li ser mijara
Jinê ne.
Xirabûna
Hevsengiya
Xwezayî;
Mêranî
Rûpel 4
Tara Jaff:
Muzîk Jibo
Min Evîn e
Rûpel 7
Hefteyî
Hêjmar
Jin
459

Benzer belgeler