CUMHURİYET``TEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE`DE İKTİSAT

Transkript

CUMHURİYET``TEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE`DE İKTİSAT
1
CUMHURİYET’’TEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE’DE İKTİSAT POLİTİKALARI VE EKONOMİK GELİŞME
Cumhuriyetin kurulmasından bu yana, ekonomik göstergelerde olduğu kadar uygulanan
ekonomi politikalarında ve düşünce tarzında da önemli değişmeler meydana gelmiş olmakla
beraber, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana temel felsefe olarak arz-talep fiyat
mekanizmasına dayanan serbest piyasa ekonomisi şu veya bu şekilde işlemiştir. Ancak, her
dönemde temel hedef, ekonomik yapı değişikliği sağlayarak, büyüme ve kalkınmanın
gerçekleştirilmesi ve toplumun refah seviyesinin yükseltilmesidir.
Cumhuriyet ilan edilmeden önce, TBMM hükümeti döneminde, Atatürkün’ün talimatlarıyla
İzmir’de ‘’Türkiye İktisat Kongresi ‘’ toplanmıştır.
1.1-Türkiye İktisat Kongresi-İzmir,1923
Ülkenin her türlü kaynaklarını belirlemek,kalkınma strateji ve politikalarını tespit ederek
uygulamaya koymak üzere cumhuriyetin ilanından önce ve TBMM Hükümeti döneminde, 17
Şubat 1923’te ülkenin her tarafından ve her kesimden çok sayıda delegenin katıldığı İzmir’de
‘’Türkiye İktisat Kongresi’’ toplanmıştır.
Görüldüğü gibi , İzmir’de toplanan Türkiye İktisat Kongresi’nin toplanma gayesi, harplerden
yorgun çıkmış olan iktisadi amillerin ve iktisadi birimlerin birbirlerini tanımalarını sağlamak,
onların ihtiyaçlarını tespit etmek, iktisadi konular üzerine dikkatleri çekmek ve iktisat
politikalarını da bu sonuçlara göre belirlemek arzusu bulunmaktadır.
İzmirde toplanan Türkiye İktisat Kongresi’nde milli hakimiyetin güçlü olması için iktisadi
gelişmlerle desteklenmesi gereği kabul edilmiştir. Bütün sektörler itibariyle kalkınmaya önem
verilmiş, tarım, hayvancılık, ormancılık, madenlern aranması, çıkarılması ve işlenmesi, sanayi,
hizmetler ve ticari faaliyetlerin geliştirilmesi, kadın erkek bütün işgücünün üretim ve ticari
faaliyetlere katılması modern ve verimli üretim yapmak için her türlü yeniliklerin alınması
gibi konular üzerinde durulmuştur. Yerli üretimlerin korunması için gümrük korumalarına
başvurulması, ancak üretimi destekleyecek ara girdiler ve yatırım malları için gümrük
muafiyetleri uygulanması kabul edilmiştir. Sanayinin geliştirilmesi için gümrük korumalarının
dışında arazi tahsisi, kamu görevlilerinin ve askerlerin yerli üretimleri ve mensucat ürünlerini
kullanmasının mecburi hale getirilmesi ve vatandaşların da yerli malı kullanmalarını teşvik
edilmesi. Teşvik-i sanayi kanunundan yararlanacak sanayicilerin yerli sanayici olması veya en
azından sermayenin yüzde yirmiş beşinin Türklerin elinde olması bulunması, her sene yerli
malları tanıtmak üzere sergi ve fuarlar açılması, sanayi mallarının ucuz naklinin sağlanması
için tedbirler alınması ve demir ve kara yollarının geliştirilmesi,s anayi bankaları kurulması,
ilerde sanayi odalarının açılması, sanayinin insan gücü ihtiyacını karşılamak için her
kademede okullar açılması vs. Bu gayeleri gerçekleştirmek için nüfusun sağlık hizmetleriyle
korunması ve eğitimin iktisadi gelişmeyi gerçekleştirecek şekilde ve daha çok uygulamalı
eğitime önem verecek biçimde yeniden düzenlenmesi kararı alınmıştır.
1
2
Cumhuriyetin başlangıç dönemlerinde esermaye birikiminin çok düşük olmasından dolayı
kalkınma özel sektörün yanında devletin ekonomiye direkt üretici olarak olarak girmesi
ihtiyacını da ortaya çıkarmıştır.
1.2-Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı
Tarım ve sanayinin geliştirilmesi konularında yapılan çeşitli tartışmalar sonucunda
Türkiye’nin sanayileşmesi yönünde fikirler ağır bastığından sanayileşme hamlesini
hızlandırmak gayesiyle birinci beş yıllık sanayi planı hazırlanmış ve uygulamaya konulmuştur.
Bu gayelerle ilk defa 1934/1939 yıllarında kapsamak üzere birinci beş yıllık sanayi planı
hazırlanmış ve uygulanmaya konulmuştur. Hazırlanan bu birinci beş yıllık sanayi planının
temel hedefleri şu şekilde tespit edilmiştir:
1-Programın tertibinde ve kurulacak sanayinin kapasitelerinin tayininde memleketin kendi
ihtiyaçaları esas olarak alınmış ve bakır ve kükürt hariç olmak üzere ihracat
hedeflenmemiştir.
2-Birinci plan esas olarak ana hammaddeleri memlekette bulunan veya kolayca tedarik
edilebilecek sanayileri temel olarak almıştır. Örnek olarak pamuk üretimi olduğu için tekstil,
demir cevheri ve kömür olduğu için demir-çelik , ormanların mevcudiyetinden dolayı selüloz
ve kağıt, silis ve kumun mevcudiyetinden dolayı cam endüstrilerinin seçimi gösterilebilir.
3-Planda özel sektör tarafından kurulmasına imkan görülmeyen sanayi dalları ithal edilerek
devlet veya milli müsesseselerin teşebbüsü olarak kurulması düşünülmüştür.
Birinci Beş Yıllık Sanayi Planına dahil edilen temel sanayi kolları şu şekilde tefri edilmiştir:
a)Mensucat sanayi (pamuk,kendir,yün)
b)Madenciliğe dayanan sanayi (demir,maden kömürü,kömür,bakır,kükürt)
c)Selüloz sanayii (selüloz,kağıt ve karton,suni ipek )
d)Seramik sanayii (şişe,cam ve porselen)
e)Kimya sanayii (zaçyağı-sülfürik asit,klor,sudkostik,süper fosfat)
1.3-İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı
İkinci planda devlet eliyle sanayileşme savunulmakla beraber, sanayişelme politikasının
temeli şu şekilde çizilmiştir.’’Biz hem yapıcı ve hemde yaptırıcı bir kuvvet olarak kalmak
istiyoruz.’’
İkinci Beş yıllık sanayi planına göre teklif edilen sanayi kuruluşları şunlardır:
1-Madencilik. (krom,ferro krom bakır,antimon,molibden,simli-kurşun,çinko ve demir
cevherlerinin işletilmesine dayanmaktadır.)
2
3
2-Maden kömürü ocakları .(ereğli-zonguldak havzalarında taş kömürü,kütahyada linyit )
3-Elektrik santralleri
4-Yakacak sanayii ve ticaret
5-Toprak sanayii
6-Gıda maddeleri sanayii ve ticareti
7-Kimya sanayii
8-Mihaniki sanayi
10-Denizcilik
İkinci beş yıllık sanayi planına genel vasıfları şu şekilde izah edilebilir.
1-Brinci planda olduğu gibi, ikinci planda da iktisadi bünye ve şartlarımıza uygun olan büyük
sermaye ve teknik güce lüzum gösteren ve ham maddesi tamamıyla dahilde yetişen sanayi
plana dahil edilmiştir.
2-İç piyasada sürümü az fakat hariçte büyük bir tüketim sahası olan madenlerimiz gerek ham,
gerekse yarı mamul olarak ihracata elverişli bir hale getirilecek ve böylece hem bu ihracat
malları kıymetlendirilmiş, hemde yeni ihracat kaynakları yaratılmış olacaktır.
3-Ülke genelinde yaygın bir biçimde üretilen ,su ürünleri ,hayvan varlıkları ve meyve
üretimlerinin iç ve dış piyasalarda,pazarlamasını temşn ederek , geniş halk kitlelerine gelir
temini.
4-Kömür havzalarında üretim artışları ve rasyonalize edilmesi ve yakacak ihtiyaçları
organizasyonunun esaslarının tespiti.
5-Ülkenin enerji ihtiyaçlarını geniş miktarda karşılamak için iki büyük termik santral kurularak
batıdaki büyük şehirlere ve buralarda kurulacak sanayilere elektrik verilerek milli savunma ve
iktisadi bakımdan uygun sanayi merkezler yaratılacaktır.
6-Makine sanayii bir başlangıç olmak üzere, kurulmakta olan Karabük demir ve çelik
fabrikalarının yarı mamullerinin işleyecek fabrikaların kurulması.
2-1950-1961 DÖNEMİ İKTİSAT POLİTİKALRI
1950’lerden sonra uygulanan iktisat politikaları; devletçi karma ekonomi modelinden
ekonomide liberalizm ve serbest piyasa hakimiyetinin kurulmasına geçiş, kamu iktisadi
teşebbüslerinin özelleştirilmesi isteği ve özel sektörün desteklenmesi şeklinde özetlenebilir.
Ancak, ekonominin serbest piyasa prensiplerine uygun vaziyette işlemesi hedef alınmış
olmakla birlikte, serbest piyasa geleneği ve serbest piyasa mekanizmasını işletecek iktisat
bilgisi, tecrübesi ve kurumları olmadığından bu hedefe sahip geniş kapsamlı , tutarlı bir iktisat
3
4
politikasının hazırlanıp uygulanması mümkün olamamıştır. Üretim mekanizmasının
aksamadan yürütülebilmesi için gerekli ham madde, ara malı ve yatırım mallarının tedarikiyle
ilgili şartlar ve ithalat imkanları yeterince sağlanamadığı için döviz dar boğazı ve üretimde
aksamalar oluşmuş, bu durum ise fiyatların istikararını bozmuştur. Bu dönemde yatırımlar
finanse eden uzun dönemli kerdi veren bankacılık sistemi gelişmediği gibi, hisse senedi
satışları yolu ile yatırımların finansmanı imkanları da gelişmemiştir. Onun için özel sektör
yatırımları büyük oranlarda öz kaynaklarla finanse edilmek durumunda kalmıştır.
Bu dönemin önemli bir özelliği bir özelliği de, hızlı nüfus artışı ve çeşitli sebeplerin tesiriyle
köyden şehirlere göç olgusudur. Hızlı göç şehirlerin tam bir şehir nitelğine kavuşmasını
önlemiş ve önemli sosyal ve ekonomik sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Dönemin önemli bir özelliği de bu dönemde uygulanan tarım politikalrın sayesinde tarım
sektöründe hızlı gelişme sağlanmış olmasıdır. Tarımsal gelir artışı tarımsal makine ve
aletlerin talebini büyütmüş ve bu sektör belli sınırlarda mekanize olmaya başlamıştır. Buna
karşılık toprak değerinin korunması tarım teknolojisinin çağdaşlaştırılması, üretim bilgsi ve
üretim verimliliği alanlarında yeterli gelişme olmamıştır.
Şehir olgusunun ve şehirleşme faaliyetlerinin hızlı gelişmesi, hızlı kalkınma politikası yerine
refah düzeyinin yaygınlaştırılmasını ön plana almış ve kaynakların bu gayeler için
kullanılmasını ön plana çıkarılmıştır.
Bu dönemdeki sanayi genellikle ihracat , imkanları fazla olmaya daha çok iç talebi
karşılamaya dönük ve düşük ölçekli sanayidir. Sadece iç talebe veren bir sanayinin de modern
teknoloji kullanan, verimli, rekabet imkanları yüksek bir sanayi olması mümkün kılınmamıştır.
3-1962-1980 DÖNEMİ İKTİSAT POLİTİKALARI
Türkiye 1960 yılında yeni bir siyasi oluşuma girmiş ve bu yeni devir siyasi ortamda meydana
gelen değişikliğe paralel olarak ekonomik politikalarda da önemli değişiklikler meydana
getirmiştir. 1961 Anayasası, devlete iktisadi ve sosyal hayatın tanzimi, geliştirilmesi ve
planlanması ile ilgili bazı görevler yüklenmiştir. Anayasanın 41.maddesi’’iktisadi ve sosyal
hayat, adalet, tam çalışma esasına ve herkes için insanlık haysiyetine yaraşır bir yaşayış
seviyesi sağlanması amacına göre düzenlenir. İktisadi sosyal kültürel kalkınmayı demokratik
yollarla gerçekleştirmek; bu maksatla, milli tasarrufu arttırmak, yatırımları toplum yararının
gerektiği önceliklere yöneltmek ve kalkınma planlarını yapmak devletin ödevidir’’şeklinde
düzenlenmiştir. Buna göre hazırlanan planlar sadece iktisadi ve sanayi planlrın mahiyetinde
olmayıp, toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmelerini birlikte ele alan toplumsal ve
genel planlar mahiyetindedir. Nitekim, planları hazırlamakla görevli devlet planlama teşkilatı
da bu gaye ve hedef çerçevesinde teşkilatlanmıştır. Bu döndemde hazırlanan ve uygulama
alanına dahil edilen yeni iktisadi modele ‘’planlı karma ekonomi ‘’ modeli adı verilmiştir.
4
5
Planlı karma ekonomi modeline geçilirken plan ve piyasa ekonomisi tarışmaları gündeme
gelmiş ve bu tartışmalar sonucunda,a deta iktisat politikasında piyasa ekonomisi ve plan
alternatifleri arasında bir tercih yapılması gerekiyormuş intibaı verilmeye çalışmıştır.
Türkiyedeki karma ekonomi ve plan uygulamalarında temel özellik planın kamu sektörü için
emredici, özel sektör için ise yönlendirici, yol gösterici olmasıdır. Planlar, temelde ekonomik
yapı değişikliğini esas alarak, ekonomik yapının tarımdan sanayiye doğru kaymasını
hedeflemiştir.
Sanayinin hızlı gelişebilmesi için sabit sermaye yatırımlarının büyük bir kısmı sanayi
sektörüne ayrılırken aynı zamanda sanayi gümrük duvarlar ile korunmuş ve ithal ikanmesine
yönelik bir sanayi politikası uygulanmıştır. Sanayi birçok tedbirlerle teşvik edilmiş, devletin
sübvansiyonaları ile desteklenmiştir.
Dış ticaret ve sanayi politikalarını birlikte ele alıp koordineli bir biçimde geliştirilen ihracata
dönük sanayileşme politikası ihmal edilmiştir. Dış ticaret dengesi, ihracatı arttırma alternatifi
yerine ithal edilen sanayi ürünleri ihtiyacını azaltarak sağlanmaya çalışılmıştır. İçerde
sanayinin devamlı ve sürekli bir biçimde korunması , sanayinin rekabet gücünün zayıf ve
ihracat imkanları düşük hacimlerde kalmasına yol açmıştır ve sanayiyi rekabete
hazırlayamamıştır. Dışa dönük bir politika geliştirilemediği düzeylerde kalmıştır.
Plan uygulamalarının sonucunda, Türk ekonomisi bu dönemde yaklaşık %7 dolaylarında
kalkınma hızlarına ulaşmış ve hedeflenen yapısal değişikliklerinin bir kısmını
gerçekleştirebilmiştir. Bu dönemde uygulanan ithal ikamesine yönelik sanayileşme
politikalarıyla ekonomide tarımdan sanayiye doğru yapı değişikliği oluşmuş ve sanayinin
ekonomi içindeki önemi artmıştır.
4-1980-1999 DÖNEMİ İKTİSAT POLİTİKALARI
Dönemin en belirgin özelliği istikrarlı dışa açık ve rekabet edebilir bir ekonomik ortam
sağlamak gayesiyle meşhur 24 Ocak kararlarının temel hedefleri, ekonomik istikararı
sağlayarak ekonomiyi dışa açmak, içerde fiyat mekanizmasının çalışmasını hakim kılmak,
dışarda rekabet gücünü arttırmak için serbest kur politikası ve bunu destekleyen diğer dış
ticaret tedbirlerine başvurmaktadır. Bunun için 24 Ocak kararları sonrasında ekonomik
politikada büyük değişikliğe gidilmiş, düşük kur ve düşük KİT fiyatlar ve gümrük uygulamaları
ile desteklenen ithal ikamesine dönük sanayileşme politikaları yerine dışa dönük, ihracata
dayalı ve ekonominin serbest rekabet kuralları içinde çalışmasını amaçlayan bir politika
uygulanmaya başlanmıştır. Fiyat kontrolleri kaldırılmış, KİT ürünlerine zam politikası,
devülasyon politikası faiz serbesti politikası gibi politikaların uygulanmasına geçilmiştir. Bu
politikanın uygulanabilmesi için gümrük korumaları zaman içinde azaltılarak, birçok sektörde
kaldırmış, ihracat sübvansiyonlarla, bazı ayrıcalıklarla ve bir kısım özel desteklerle
desteklenmiştir. Özellikle sanayi ürünleri ihracatı bu desteklerden daha çok
yararlandırılmıştır. İthalatta ise kota uygulamasına son verilerek ithalat bir ölçüde libere
edilmiştir.Özelleştirme kanunu çıkartılarak özelleştirmeye hız verilmeye çalışılmış, kamunun
5
6
elinde bulunan birçok sanayi ve hizmet kuruluşları, kuruluş olarak veya varlık satışı yolu ile
yerli veya yabancı özel sektöre devredilmek istenmiştir .İhracat ve ithalatta birçok döviz
işlemlerinde, döviz kurlarında, faiz ve fiyatları üzerindeki kontroller kaldırılmıştır. Bütün bu
kararların sonucunda, rekabete dayalı, serbest piyasa ekonomisi kuralları piyasaya
oturtulmak istenmiştir. Böylece piyasada arz-talep fiyat üçlüsüne bağlı olarak kendiliğinden
bir dengenin kurulması hedeflenmiştir. Türk parasının kıymetini koruma kanununda yapılan
değişikliğe konvertibiliteye geçiş sağlanmış, ekonomide alınan kararlarla yabancı sermaye
hareketleri serbest bırakılmıştır ve yabancı sermayenin gelişini hızlandırmak için maliye
politikalarında ve vergi uygulamalarında bazı düzenlemeler yapılmıştır.
Dönemin önemli ekonomik olaylarından birisi de 1994 krizidir. Uygulanan politikaların
sonucunda enflasyon üç haneli rakamlara ulaşmış kamu iktisadi teşebbüsleri büyük
miktarlarda zararlar etmeye başlamış, faizler alabildiğine yükselmiş, gecelik faizler yüzde
binlerle ifade edilir hale gelmiş, döviz darboğazı ile birlikte makro dengeler oldukça
bozulmuştur. 1990 ‘dan sonra tüketim harcamalarındaki artış ve ithalat artışının ihracat
artışından çok yüksek seyretmesi , büyümenin ihracata bağlı olması yerine ithalat ve tüketim
harcamalarına bağımlı olarak gerçekleşmesine yol açmıştır. Döviz fiyatlarının düşük tutulması
yabancı paranın giriş çıkışlarının tam bir serbestiye kavuşturulması, faiz ve kur farklarından
aşırı karlar elde edebilme imkanlarının sağlanması ile sıcak para giriş hızlanmıştır. Düşük
döviz fiyatları ithalatı teşvik etmiş yabancıların sıcak para dolayısıyla yüksek karlar sağlayarak
dışarıya büyük miktarlarda transferler yapmalarına yol açmış, yerli sanayi gelişmesine menfi
etkilerde bulunmuştur. Bu uygulamaların sonucunda bankalar arasında ödeme güçlükleri ve
döviz krizi patlak vermiştir. Bozulan dengeleri düzeltmek için bu kez de 5 Nisan kararları
alınmıştır.
5 Nisan kararları bir yandan kamu gelirlerini arttırarak ve kamu harcalamarını kısarak
ekonomik istikrarı sağlamaya çalışırken, diğer yandan da başta özelleştirme olmak üzere
ekonomide yapısal düzenlemeler yapma yoluna gitmiştir.
Kamu kesiminin ekonomideki ağırlığının azaltılması, ekonominin toplam veriminin arttırılması
ve piyasa ekonomisi kurallarının daha iyi çalıştırılması için, devletin ekonomik anlamda
küçülmesini sağlamak üzere özelleştirilmeye hız verilmek istenmiştir. Bunun için kamu
iktisadi teşebbüslerinin yerli ve yabancı özel sermaye sahiplerine birçok yöntemlerle satışı
yapılmaktadır. Kamu mallarının özel kesime devri anlamında belli ölçülerde başarı sağlanmış
olunmakla birlikte ekonomide rekabet şartlarının oluşması, ekonomik verimliliğin artması ve
makro dengelerin kurulmasında çok başarılı olunmamıştır. Özelleştirme adeta sadece bütçe
açıklarını kapatmak üzere kamu mallarının satışına dönüşmüş buşunmaktadır.
Dönem içinde ekonominin çok öemli problemlerinden biride enflasyondur.T ürk
ekonomisinde enflasyon bu dönemde kronik bir hale gelmiştir. 1970’lerin başlarından
itibaren çoğu 3 haneliye yakın, zaman zaman da 3 haneli enflasyonla birlikte yaşamaya
alışmış durumdadır. Enflasyon, adeta iktisat politikası içinde bir yaşam biçimi olarak kabul
6
7
edilmiş ve geliştirilmeye çalışılan iktisat politikaları bu yaşam biçimini veri kabul eder duruma
gelmiştir. Bu düşünce tarzı hem kamu kesiminde ve hemde özel kesimde görülmektedir.
Türkiyede ekonomisinde,enflasyonun sebepleri ortaya konulurken çoğu kez bütçe açıkları
buna bağlaı olarak devletin iç ve dış borçlanmsı, para arzı ve kamu iktisadi teşebbüslerinin
işleyişleri ve verimsizlikleri, bütçenin büyük bölümü ile persoenl ücretleri ve borç faizlerinin
karşılanması ve büyük bir kambur haline gelen sosyal güvenlik sistemi üzerinde durulmakta
ve enflasyonu önleyici tedbirler bunlara yönelik olarak alınmaya çalışılmaktadır.
5-2000’DEN BU YANA İKTİSAT POLİTİKALARI
Yukarıda da açıklandığı üzere,2000 öncesi son 20-25 yıllık dönemde yüksek enflasyon kamu
açıkları ve iç ve dış borç miktarlarındaki artışlara paralel olarak zaman zaman ekonomik
krizler yaşanmış ve bu krizlerden çıkmak üzerede çeşitli istikrar tdbrileri ve yapısal değişim
programları uygulama alanına konulmuştur. Genel olarak bu programlar,kısa veya orta
vadeli olarak enflasyonu düşürmeyi ve makro ekonomik dinamikleri etkileyerek ekonomiyi
istenmeyen ve aykırı olan bir denge durumundan başka bir denge durumuna taşımayı
hedeflenmiştir. Bunun için sıkı para, maliye ve finans politikaları yanında bir kısım yapısal
reformların eş zamanlı ve güdümlü olarak yapılması gündeme getirilmiştir. Böylece
ekonomide enflasyonun düşürülmesi istikrarlı bir büyümenin sağlanması,sağlam bir kamu
finansman dengesinin oluşturulması iç ve dış ekonomik dengelerin kurularak globalleşen
dünya ilişkileri içinde rekabet edebilir bir yapıya kavuşturluması hedeflenmektedir.
Uygulamada daha çok ücretler, faiz, döviz kurları, atırım tasarruf dengesi bütçe uygulamaları
ve bir kısım yapısal değişiklikler alet olarak kullanılmak istenmiştir. Bu dönemde uygulanan
politikalar genel olarak Türk hükümetleri tarafından belirlenmiş ve uygulama alanına
konulmuştur.
2000 yılına girerken ise, uygulama alanına konulan iktisat politika ve tedbirlerinin özellği,
uluslararası para fonu (IMF) ve dünya bankası gibi uluslar arası kuruluşlar ile yapılan
anlaşmalara bağlı olarak bu kuruluşların gözetim ve denetimi altında hazırlanıp uygulama
alanına geçirilmiş olmasıdır.
5.1-Yakın İzleme Anlaşması
Türkiye, 1997 yılında enflasyonu aşağıya çekmek, istikrarlı bir büyüme sağlamak ve kamu
açıklarını azaltmak gayesiyle ekonomide bir kısım yapısal reformlar yapmak, piyasa
ekonomisi kurallarının daha iyi çalışmasını sağlamak, kamunun ekonomik faaliyetlerini
daraltmak, özelleştirme faaliyetlerini hızlandırmak ve mal sektörün yeniden düzenlenmesini
sağlamak üzere, hazırlamak istediği orta vadeli bir yeniden yapılanma programını kendi
başına ancak uluslararası kuruluşların desteği ile uygulamak üzere IMF ile temasa geçmiş ve
yapılan bir dizi görüşmeler sonucunda stant-by anlaşması yerine ‘’yakın izleme anlaşması
‘’yapmaya karar
vermiştir. Yakın izleme anlaşmasının başlangıcı Temmuz 1998’ dir.
Anlaşmaya göre , Türkiye yıl sonuna kadar tek taraflı olarak hedeflediği performans
kriterlerini ortaya koyacaktır. Ancak 18 Nisan 1999 tariği için erken seçim kararı alınınca söz
7
8
konu anlaşma askıya alınmıştır. Seçimlerden sonra kurulan hükümetin programında da yer
alan orta vadeli program hedefi doğrultusunda anlaşma Temmuz 1999 da yenilenmiştir.
5.2-1999 Stand By Anlaşması
57. hükmet daha önceki yakın izleme anlaşması gereği taahhüt edilmiş yapısal reformların ve
düzenlemelerin gerçekleştirilmesinin üzerine 2000 yılının başından 2002 yılının sonuna kadar
3 yıl sürecek bir istikrar programını aralık 1999 da uygulama alanına koymuştur. 9 Aralık
1999’da IMF’ye yazılan niyet mektubu stand by anlaşmasının bütün unsurlarını taşımaktadır.
a)IMF’den Kredi Kullanım Kriterler
IMF ile yapılan stand by anlaşmalarının temeli, ülkenin ödemeler dengesi ihtiaycını
karşılamak üzere bir kısım şartlara bağlı krediler açılmasına dayanmaktadır. Bu kredilerin ana
amacı piyasalara o ülkenin dış yükümlülüklerini ve şayet ülkede bir tür sabit kur taahütleri
varsa döviz kuru tahahütlerinide yerine getirmek için yeterli döviz rezervi olduğu yolunda
güven sağlamaktadır. Onun için ihtiyaç duyulduğunda kullanılmak üzere hazır bekletilen
programın akışı normal gittiğinde kullanılmasına gerek duyulmasına gerek duyulmayan
kaynakları içermektedir. Anlaşmaya stand by anlaşması denmesinin nedenide budur.
IMF kaynaklarının kullanımı dilimler halinde ve niyet mektubunda taahhüt edilen politikaların
izlenmesi şartı ile serbest bırakılması şeklinde çalışmaktadır. Bunun için taahhüt edilen
şartların yerine getirilmesi izlenmektedir. Program taahhütlerinin yerine getirilmesinin
izlenmesi ise ; performans kriterleri, yapısal kriterler, endikatif hedefler ve bunların tümünü
kapsayan program gözden geçirilmesi gibi çeşitli göstergelerle ve performans kriterlerine
veya sadece kriterlerine bağlanabilir.
Performans kriterleri;hükümetin taahhüt ettiği (bütçe açığı,afaiz dışı fazla ,merkez bankası
net iç varlıkları,net uluslararası rezerveleri vb.)
Yapısal kriterler;program sürecinde üstlenmesi gereken faaliyetlerdir.
Endikatif hedefler;programın başarısı için kritik öneme haiz değişkenlerin izlenmesi için
kullanılır.
Program gözden geçirilmeli;IMF açısından programın
değerlendirilmesine fırsat veren en önemli izleme aracıdır.
başarısının
geniş
anlamda
Bütün bu izleme araçları performans kriterleri yapısal kriterler, endikatif hedefler ve program
gözden geçirmeleri, uygulanmakta olan programın başarısının değerlendirilmesinde ve
gerektiğinde hükümetçe ek iyileştirici tedbirlerin alınmasında tümüyle birer araç olarak
kullanılmaktadır.
8
9
b)Stand-by Anlaşması
2000-2002 dönemini kapsayan stand-by anlaşması hazırlanırken yapılan tespitlere göre
enflasyon son 25 yılda Türkiye’nin ekonomik performansını çeşitli yönlerden zayıflatmıştır.
Bunun en belirgin örneği ,ekonomik büyümede yaşanan istikrarsızlıktır.
Programın üzerinde durulması gereken önemli bir tarafı,sadece IMF’ye bağlı olmaması,IMF
yayında DB’nin de uygulanması ve yapısal reformların gerçekleştirilmesi IMF ve DB ile birlkite
programlanmakta ve uygulama sonuçları takip edilmektedir.
Bu istikrar programının daha önceki dönemlerde hazırlanmış olan diğer programlardan
önemli farklı sürekli bir istikrar programı olmasıdır.
Programın uygulanması 18’er aylık iki ana döneme ayrılmıştır. Birinci 18 aylık dönem
1.1.2000 /31.06.2001 tarihlerini, ikinci 18 aylık dönem ise 1.7.2001/31.12.2002 tarihlerini
kapsamaktadır. Programda döviz kurları ve enflasyon çok önemli yerler tuttu için, dönemler
arasındaki temel farklar bu konularda belirgin hale getirilmiştir. Nitekim bu iki dönem
arasındaki temel fark dolar ve 1 dolar+0.77 euro’dan meydana gelmiş olan sepet değerinin
birinci dönem için aylık devalüasyon oranları belirlenmiş ve günlük olarak baştan tespit
edilerek kamuoyuna açıklanmış ve bir çıpa uygulanmasına gidilmiştir.
Daha önce yapılmış olan istikrar programlarıyla bu program arasındaki bir diğer önemli temel
fark, enflasyon göz önünde bulundurularak enflasyonun bir anda tek haneli oranlara
indirilmesi yerine üç yılık bir program ile tek haneye indirilmesinin daha gerçekçi olacağı
kabul edilmiş ve bu üç yıl için aylık olarak enflasyon oranlarının ne olacağı belirlenmiştir.
‘’program üç temel unsura dayanmaktadır: programın başlangıcında kamu sektörü temel
fazlasının mümkün olduğunca yüksek tutulması, yapısal reformlar ve tutarlı gelir
politikalarıyla desteklenmiş sıkı döviz kuru taahhütleri. Başlangıç kamu sektörü temel
fazlasının yüksek programlanması gereklidir. Çünkü kamu hesaplarındaki zayıflık yüksek
enflasyonun arkasında yatan temel faktördür.
İstikrar programının temel hedefi makroekonomik değişkinliklerin korunmasıdır. Program kur
çıpası temeline dayanmaktadır. Para politikasında ise, MB’nin para politikasına müdahalesi
net iç varlıklarla sınırlı hale getirilmiştir.
Programdaki önemli hedef makro ekonomik değişkenliklerin istikrarını korumak olarak
görünmekle beraber, bundan çok daha önemlisi, döneminde enflasyonu düşürmek olarak
alınmıştır.
İstikrar programında bu hedefler kamu finansman dengesini sağlamak yapısal değişiklikler
yapmak, bankacılık sisteminde düzenleme yapmak, sıkı para politikası uygulamak, yatırım
tasarruf dengesi sağlamak vs. Gibi birçok tedbirler olarak sayılmıştır. Ancak bu tedbirlerin
hepsi yan tedbirler olarak gündeme getirilmiş asıl hedef enflasyonu tutturmaya yönelik
olmuştur.
9
10
c)Stand-by Anlaşması Sonuçları:Ekonomik ve Mali Kriz
gelişen dünyada ve özellikle Türkiye gibi siyasi istikrar bir yana ekonomik istikrarı olmayan ve
hızlı değişen ekonomik şartlar içinde serbest rekabet şartlarını hakim kılacak bir ekonomik
ortam ve Türkiye ekonomisinin küreselleşen dünya ekonomisiyle entegrasyonu hedeflenmiş
ise buna uygun ekonomik ve sosyal şartların sağlanmış olması gerekmektedir. Serbest
rekabet şartlarının hakim olduğu ve piyasa güçlerinin ekonomik faaliyetlerde karar alıcı
olduğu bir ekonomide serbest piyasa ekonomisi kurallarının hakim hale getirilmiş olması
gereklidir. Aksi takdirde hedeflerin gerçekleşmesinde büyük problemler ortaya çıkmaktadır.
Nitekim uygulanan politikaların kendi şartları altında sabit kur politikasına bağlı olarak
enflasyonun tayin edilmiş hedefler oranına düşürülmesinde başarısızlıklarla karşılaşılmıştır.
2000 yılı içinde ekonomide meydana gelen büyüme faizlerin aşağıya çekilmesi devlet
bütçesinde faiz dışı fazlanın artış göstermesi, nispi olarak gerileyen döviz kuru ve TL’nin aşırı
değerlenmesine fonlama maliyetlerini ve iç borçlanma faizlerini düşürmüştür. Bu dönemde
hazine IMF ile yapılan stand-by anlaşmalarınında tesiriyle önemli miktarda dış borç
alabilmişler. Faizler de düştüğü için otomotiv ve beyaz eşya gibi bir kısım sektörlerde iç talep
hızlı bir şekilde artmıştır. TL’nin aşırı değerlenmesi ve talep artışı aynı zamanda ithalatında
hızlı atmasına yol açmıştır. Ekonomide meydana gelen bu gelişmeler içerde üretimin
kısılmasına ve ihracatın yeteri kadar artmamasına yol açar. Nitekim son on yıldan bu yana
ihracat 27.485 milyon dolar iken ithalat 54.150 milyon dolar olmuştur. Buna göre dış ticaret
açığı 26.665 milyon dolar ve ihracatın ithalatı karşılama oranı ise %50,6 olmuştur.Gerçi
ithalatın hızlı artması tek başına çok önemli değildir, önemli olan ithalat hızlı artarken
ihracatın çok yavaş artmasıdır. Onun için dış ticaret açtığı giderek artmıştır.
İthalattaki bu şekildeki hızlı artış, ekonomi üzerinde dışarıdan gelen enfalsyon etkisini
arttırmıştır. Özellikle petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki yükselişler ve bu maddelerin ithalat
fiyatı elastikiyetlerinin Türkiye için düşük oluşu içerdeki enflasyona etki etmiştir.
Bunun yanında gerek özel bankaların ve gerekirse TMSF kapsamaındaki bankalar ile kamu
bankalarının yapısal özellikleri de krizin çıkmasına ve derinleşmesine etki etmiştir. Kasım
2000 ve şubat 2001 krizlerinin çıkmasında bankalrın yapısal özelliklerinin etkisi oldukça
büyüktür .Kamu bankalarının görev zararları ile TMSF kapsamın da bulunan bankaların
giderek büyüyen zararları, sistemi zorlamaya başlamış ve Türk bankacılık sisteminin toplam
aktifleri içindeki payı %25 dolayına ulaşmıştır. Daha kötüsü bu zararlar ve açıkların günlük
olarak çok yüksek faiz oranları ile finanse edilmek istenmesi bankacılık sistemini bütünü ile
riske maruz hale getirmiştir.
Ayrıca Kasım krizinde,ithalatın çok artmaıs ve ihracatın düşük kalması ile oluşan cari açığın
büyümesi ve özelleştirilmeye dayalı yapısal reformaların yeteri kadar yapılamamasının
etkilerini de göz ardı etmemek gerekir. Enflasyonun programda öngörülen hızda
düşmememsi ve hedeflerin yüzde 60 dolaylarında daha yüksek çıkması ile Türk lirasının
10
11
beklenenin üzerinde reel değer kazanması iç talebin canlanmasına ve cari işlemler açığının
öngörülen düzeyin önemli ölçüde üzerinde gerçekleşmesine yol açmıştır
Kasım 2000 krizinin çıkmasında cari açığın rolü yaşanırken, iç borçlanma dengesinin
bozulmasına etki etmiştir. Böylece 3 yıllık orta vadeli programın ilk yılının sonuna kadar genel
dengede iktidarsızlık sorunu daha da büyüyerek programın makro ekonomik istikrar sağlama
hedefi adeta yürürlükten kaldırımış ve sabit kur uygulaması terk edilerek yerine dalgalı kur
uygulaması getirilmiştir.
Bu gelişmeler üzerine bir taraftan 22 şubatta ,sabit kur uygulamalarından vazgeçilerek TL
dalgalanmaya bırakılmış ve dalgalı kur rejimine geçilmiş, diğer taraftan da yeni bir ekonomi
istikrar programı hazırlanmaya başlanmıştır.
6.TÜRKİYE’NİN GÜÇLÜ EKONOMİYE GEÇİŞ PROGRAMI
Kasım 2000 krizi ile makro ekonomik istikrar sağlama hedefinden uzaklaşırken şubat 2001 de
özelikle mali sektörde görülen kriz ile de 2002 yılı sonuna kadar 3 yıl için tayin edilmiş sabit
kur uygulamaları terk edilerek, IMF ‘nin de görüşü dahilinde , 22 şubat gecesi dalgalı kur
sistemine geçilmiştir. Bu durum uygulanmakta olan programın büyük oranda çökmesi
anlamına gelmesine rağmen bu program tümü ile ortadan kaldırılarak yerine yeni anlaşma
yapılması yoluna gidilmeyip mevcut stand-by anlaşmasının yeni verileer ve ekonomik şartlara
göre rezive edilmesi yolu tercih edilmiştir.
Mevcut kriz karşısında stand-by anlaşmasına bağlı kalınalar yeni bir programa ihtiyaç
hissedilmiş ve 2000-2004 dönemini kapsamak üzere hazırlanan bu programa güçlü
ekonomiye geçiş programı adı verilmiştir. 2005 yılından itibaren ise yeni bir stand-by
anlaşması imzalanmıştır. Güçlü ekonomiye geçiş programı hazırlanırken Türk ekonomisiyle
ilgili bir kısım tespitler yapılmıştır. Güçlü tespitleri şu şekilde özetlemek mümkündür: Türk
ekonomisinde son on yıldan bu yana yaşanan krizlerde dış faktörlerin rolü yanında krizlerin
başlıca mali sistemde sağlıksız yapının ve diğer yapısal sorunların kalıcı bir çözüme
kavuşturulmamış olması yatmaktadır. Faiz giderlerinin yüksek maliyetli iç borçlanma ile
karşılanması faiz giderlerinin bütçe içindeki payını tahammül sınırlarının üstüne çıkartmıştır.
Kamu kesiminin likidite talebinin devamlı bir şekilde artması ve giderek daha yüksek
maliyetlerle karşılanır duruma gelmesi ise bankacılık kesiminin dengelerini bozmuş kamu
bankalarını görev yapamaz hale getirirken özel bankaları da reel kesimini desteklemek yerine
kaynaklarının öönemli kısmını yüksek reel faizlerle kamuya transfer eder duruma
getirilmiştir.
Bu gelişmeler ile hazırlanan güçlü ekonomiye geçiş programının temel amaç ve araçları
ekonominin yeniden yapılandırılması ve istikrarın kalıcı kılınmasına yöneliktir. Buna göre yeni
programın temel amacı kur rejiminin terk edilmesi nedeniyle ortaya çıkan güven bunalımı ve
istikrarsızlığı süratle ortadan kaldırmak ve eş anlı olarak bu duruma bir daha geri
dönülmeyecek şekilde kamu yönetiminin ve ekonominin yeniden yapılandırılmasına yönelik
alt yapıyı oluşturmaktadır. Bu temel ilkeler çerçevesinde yeni program dalgalı kur sistemi
11
12
içinde enflasyonla mücadeleyi kesintisiz ve kararlı biçimde sürdürmeyi bankacılık sektöründe
kamu ve TMSF bünyesindeki bankalar başta olmak üzere hızlı ve kapsamlı bir yeniden
yapılandırılmayı böylece bankacılık sektörü ile reel kesim arasında sağlıklı bir ilişki kurmayı
kamu finansman dengesini bir daha bozulmayacak biçimde güçlendirmeyi toplumsal
uzlaşmaya dayalı adil ve enflasyona hedefi ile uyumlu bir gelir politikası sürdürmeyi ve bütün
bunları etkinlik esenlik ve şeffaflık ile sağlayacak yapısal unsurların yasal alt yapısını
oluşturmayı alt hedefler olarak seçmiştir. Nihai amaç ise ekonomide büyümeyi yatırım ve
istihdamı arttırarak halkın refah düzeyini kalıcı bir biçimde yüksletmektedir.
Bu hedefleri gerçekleştirmek üzere 4 ana alanda yapısal yenilemeler yapmak üzere yasal
düzenlemeler yapılacağı planlanmıştır.Bu alanlar şu şekilde sıralanmıştır:
-Mali sektörün yeniden yapılandırılması
-Devlette şeffaflığın arttırılması ve Kamu finansmanının güçlendirilmesi
-Ekonomide rekabetin ve etkinliğin arttırılması
-Sosyal dayanışmanın güçlendirilmesi
Program bütünüyle Avrupa Biriği Ulusal Programı ile uyumlu hale getirilmiş ve onun
devamını ve ekonomik boyutunu teşkil etmiştir. Programda bankacılık ayrı bir öenm
verilmiştir.
Yeni ekonomik programda üç aşama söz konusudur. Bu aşamalar şu şekildedir; birinci
aşamada bankacılık sektörüne ait tedbirler kısa zamanda alınarak kriz ortamından çıkması
hızlandırılacaktır. ikinci aşamada özellikle oldukça fazla yükselmiş olan faiz ve döviz kurlarını
belirli bir süre içinde istikrara kavuşturulmak üzere tedbirler alınacağı ve böylece ekonomik
birimlere orta vadeli bir perspektif kazandırılacağı düşünülmektedir. Üçüncü aşamada ise
makro ekonomik dengeler kurularak ekonomide yılın ikinci yarısından itibaren istikrarlı
büyüme ortamı sağlanacaktır.
Güçlü ekonomiye geçiş programı hazırlanırken kamu kesiminin dış ve iç borç stoklarının
ekonomik makro dengeleri çok bozduğu ve sürdürülemez iç borç dünamiğinin ortaya çıktığı
belirtilmiştir. Ancak stand-by ve güçlü ekonomiye geçiş progarmı döneminde de iç ve dış borç
stoklarındaki artışlar hızlı bir şekilde devam etmiştir ve borç ekonominin kalıcı ve yapısal
sorunu haline gelmiştir.
Güçlü ekonomiye geçiş proramının önemli hedeflerinden birisi de bankacılık kesiminde
yapılacak düzenlemeler yanında MB’nin para politikaları ile ilgili uygulamalarında enflasyonu
düşürücü tedbirler getirmesidir. Büyüme ile enflasyon arasında negatif bir korelasyon
bulunduğu varsayımdan hareketlie MB’ye enflasyonla mücadele önemli görevler yüklemek
istenmiştir. Türkiyede güçlü ekonomiye geçiş programının uzantısı olarak 2002’den itibaren
MB’nin en önemli hedefinin enfalsyonu düşürmek üzere politika geliştireceği ve bunun içinde
12
13
enfalsyon hedeflenmesine gidileceği kararlaştırılmış ve bu politikayla ilgili çalışmalara
başlanmıştır. Nitekim 2006’dan itibaren de enflasyon hedeflenmesine geçilmiştir.
Enflasyon Hedeflemesi: MB’nin bir oranı veya bir aralığı enflasyon hedefi olarak alıp bu
çerçevede fiyat istikrarını sağlamak üzere görevlendirilmesi ve bunun içinde politika ve
uygulamalar geliştirilmesi faaliyetlerini kapsayan enflsayon hedeflenmesi için ilk yapılamsı
gereken husus MB’nin bağımsız bir statüye kavuşturulmasıdır.Bunun için MB bir kanunla
bağımsız bir kurum haline dönüştürülmüştür.
Doğrudan enflasyon hedeflenmesine gidebilmek için ekonominin bir kısım şartalar sahip
olması gerekmektedir. Her şeyden önce MB’nin bağımsız bir statüye kavuşturulması ve
yalnızca fiyat istikrarını sağlamayı tek hedef olarak alması, başka hedefler belirlememesi
gerekir. Oysa gelişen ve bütçe açığı ve yoğun borç tazyiki altında olan ülkelerde MB’nin;
büyüme ,kur politikası, istihdam gibi diğer hedefleri göz ardı etmesi mümkün olamamaktadır.
Oysa bu ülkelerde belli büyüme oranının tutturulması, belli döviz kurunun tutturulması,
istihdam seviyesi ücretlerin genel seviyesi, finansal piyasaların istikrarı, uluslararası ticarette
rekabetin arttırlıması gibi çok sayıda hedef doğrudan enflasyon hedeflenmesi ile
çelişmektedir. Burada önemli diğer bir hususda enflasyon hedeflenmesinde tek bir hedefin
mi alınacağı, yoksa bir aralığın mı hedef olarak alınacağıdır. Genellikle enflasyon hedeflemesi
programı uygulayan ülkelerde enflasyon oranı tek rakamlıdır Yani önce enflasyon doğru ve
tam bir biçimde tahmin edecek enflasyon modellerinin geliştirilmiş olmasına ihtiyaç vardır.
Mali piyasaların gelişmiş olması da doğrudan enflasyon hedeflenmesine geçmiş ve
enflasyonu tek rakamlı olarak hedeflemiş bulunmaktadır.
Türkiye gibi gelişen ülkelerde eğer Dünya Bankası,IMF veya hakim ekonomiler veya bloklara
bağlı olarak bir kısım politikalar bu kesimlerin görüş ve tercihleri ile hazırlanmak
durumundadır. Ancak çeşitli ekonomik zorluklar ve özellikle de sermaye ve teknoloji ihtiyacı
içinde olan gelişmekte olan ekonomilerde ister istemez bu kuruluşlara bağlı bir kısım
politikalar geliştirmeleri söz konusu olmakla birlikte bütün bunlara rağmen yinede bunların
tesirlerini azaltacak bir ulusal politika oluşturulması ihtiyacı içinde bulunmakta olduklarını
söylemek gerekir.
2000-2005 arasında kriz yılı olarak kabul edilen ve yüzde 9,5 küçülen 2001 yılı hariç Türk
Ekonomisi devamlı büyüme göstermiştir.Her yıl farkle oranlarda büyümüş olsa dahi,devamlı
ve yüksek oranda bir büyüme gösterebilmiştir.
13

Benzer belgeler