AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI

Transkript

AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
ORTADOĞU GÜNDEMĠ ..................................................................................................................... 2
Halep'te otele saldırı: 50 ölü ................................................................................................................ 2
Filistin barıĢ müzakerelerine hazır ...................................................................................................... 2
Ġsrail'den Nisan ayında 135 gözaltı ..................................................................................................... 3
Mısır'da seçim kampanyaları Ġhvan karĢıtlığı üzerine kurulu ............................................................. 3
AVRUPA GÜNDEMĠ ........................................................................................................................... 4
Avrupa'da AĢırı DüĢük Enflasyon EndiĢesi ........................................................................................ 4
Ukrayna'da Ġç SavaĢ Riski ................................................................................................................... 4
Ġngiltere'de Twitter mesajına hapis cezası verildi ............................................................................... 4
Merkel ve Hollande, Rusya'yı konuĢacak ........................................................................................... 5
Weıl Türk Öğrencilere Demokrasi Ġle Ġlgili KonuĢacak ..................................................................... 5
Göç politikası CDU ile baĢladı‟ .......................................................................................................... 5
Putin gene ĢaĢırttı! – Sami Kohen – Milliyet Gazetesi........................................................................ 7
AMERĠKA GÜNDEMĠ ........................................................................................................................ 8
ABD'den yeni Suriye yaptırımları ....................................................................................................... 8
One minute soslu Neocon trolleri – Mehmet Ocaktan – AkĢam Gazetesi .......................................... 8
AFRĠKA GÜNDEMĠ ............................................................................................................................ 9
Katliamları 'ulusal felaket' olarak niteledi ........................................................................................... 9
Tunus'ta olağanüstü hal ..................................................................................................................... 10
Nahda‟dan ayrılanlar parti kuruyor ................................................................................................... 10
Nijerya'da Ģiddet durmuyor ............................................................................................................... 11
Nijerya‟da Takas ............................................................................................................................... 11
Boko Haram Afrika‟nın Taliban‟ı mı? – Reyhan Güner- USAK ...................................................... 11
Boko Haram – Beril Dedeoğlu – Star Gazetesi ................................................................................. 14
Boko Haram örgütü ve kaçırılan kızlar... – Ġbrahim Karagül – Yeni ġafak Gazetesi ....................... 15
ASYA PASĠFĠK GÜNDEMĠ .............................................................................................................. 18
BulaĢıcı hastalıklar Çin‟de bin 281 can aldı ...................................................................................... 18
Myanmar tasarısı kabul edildi ........................................................................................................... 18
Tayland‟da göstericiler yeniden sokaklarda ...................................................................................... 18
Tayland: Siyasi kaosta yeni dönem – Mehmet Özay – Dünya Bülteni ............................................. 19
BAZI KÖġE YAZILARI VE YORUMLAR ..................................................................................... 21
Avrupa Birliği Bakanı Ve BaĢmüzakereci Mevlüt ÇavuĢoğlu‟nun 9 Mayıs Avrupa Günü Mesajı .. 21
1
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Türkiye Daha Önemli - Marwan Kabalan – El ġark ......................................................................... 22
Türkiye Bir Numaralı Ticaret Ortağımız - Natia RtveliaĢvili – PirveliNews.................................... 23
Türkiye, Avrupa‟ya ne kadar yakın? – Hülya Köylü - DW .............................................................. 24
Gülen Hareketinden Ayasofya Hamlesi -Economist ......................................................................... 25
Bir Otokrat Reklam Turunda -Frankfurter Rundschau - Lale Akgün ............................................... 26
Türkiye, Ġsrail Politikasını Gözden Geçiriyor - Weser-Kurier - Susanne Güsten ............................. 28
Freedom House'dan Fred'in havuz problemine – Ahmet Sağırlı – Türkiye Gazetesi ....................... 29
ORTADOĞU GÜNDEMĠ
Halep'te otele saldırı: 50 ölü
Al Jazeera
Suriye Televizyonu otelin etrafındaki binaların da hasar gördüğünü aktardı.
Halep Kalesi yakınında rejim güçlerinin karargah olarak kullandığı Carlton Oteli'ne saldırıyı
muhalif silahlı grupların en etkililerinden Ġslami Cephe'ye bağlı unsurlar gerçekleĢtirdi.
Kaynaklar,
Ġslami Cephe'ye bağlı silahlı grupların civardaki binaların altından tünel kazarak otelin altına
patlayıcı yerleĢtirdiğini ve daha sonra patlattığını belirtti.
Suriye Ġnsan Hakları Örgütü de (SNHR), Ġslami Cephe silahlılarının otele bomba yerleĢtirmek
için tünel kazdığını söyledi. Muhalifler oteli Ģubat ayında da yaklaĢık 300 metre tünel kazarak
bombalamıĢtı.
Kaynaklar patlamadan sonra bölgenin Ġslami Cephe‟nin kontrolüne geçtiğini bildirdi
Filistin barıĢ müzakerelerine hazır
AA
Filistin Devlet BaĢkanı Mahmud Abbas'ın, ABD Beyaz Saray Ulusal Güvenlik DanıĢmanı
Susan Rice'a,Ġsrail ile barıĢ müzakerelerine yeniden baĢlamayı, bazı koĢulların yerine
getirilmesi durumunda kabul edeceğini ilettiği bildirildi.
Abbas'a yakın bir kaynak, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Abbas'ın, Ramallah'taki
makamında gerçekleĢen görüĢmede Rice'a, Ġsrail'in, hapishanelerindeki Filistinli
mahkumlardan geriye kalan dördüncü grubu serbest bırakması, Batı ġeria ve Kudüs'te Yahudi
yerleĢim birimlerinin inĢaatını 3 ay durdurması ve baĢta sınır meselesinin ele alınması Ģartıyla
barıĢ görüĢmelerine yeniden baĢlamayı kabul ettiğini söylediğini belirtti.
Kaynak, bunun yanında Abbas'ın, 1967 sınırının tamamında ve baĢkenti Doğu Kudüs olan
bir Filistindevleti kurma konusunda siyasi çözümden yana olduğunu dile getirdiğini söyledi.
2
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Rice'ın, herhangi bir öneri sunup sunmadığı konusunda bilgi vermeyen kaynak,
Abbas'ın ülkesinin, anlaĢmazlığı sona erdirmek için siyasi çözüm arayıĢının devam etmesini
arzuladığını ifade ettiğini de kaydetti.
Ġsrail'den Nisan ayında 135 gözaltı
AA
Ġsrail güvenlik güçlerinin Nisan ayında, Mescid-i Aksa'ya yönelik ihlallere tepki gösteren,
aralarında çocukların da bulunduğu 135 kiĢiyi gözaltına alındığı bildirildi.
Kudüs'te insan hakları alanında faaliyet gösteren "Vadi Hilva Bilgi Merkezi" tarafından
yayımlanan raporda, Nisan ayında Mescid-i Aksa'ya yönelik ihlallerle ilgili bilgi verildi. Bu
ayda önceki dönemlere göre Yahudi yerleĢimci ve askerlerin Mescid-i Aksa'ya
ihlallerinde ve Ġsrail yönetiminin buna karĢı çıkan Filistinlilere verdiği, "uzaklaĢtırma
cezaları"nda artıĢ yaĢandığı belirtildi.
Ay boyunca yaĢanan ihlallerde 1300'ü aĢkın Ġsrail askeri ve Yahudi yerleĢimcinin zorla
Mescid-i Aksa'ya girdiği aktarılan raporda, bu duruma tepki gösterip, engel olmak
isteyen Filistinlilere müdahale edildiği aktarıldı. Ġsrail askerlerinin cop, sopa, silah,
gözyaĢartıcı gaz ve gerçek mermi kullandığı müdahalelerde 70 kiĢinin yaralandığı
ve aralarında 9 ila 18 yaĢ arasında 40 çocuk, 2 bayan ve Ġbrani Üniversitesinde okuyan bir kız
öğrencinin bulunduğu, 135 Filistinlinin gözaltına alındığı kaydedildi.
Bu kiĢilerden 20'si çocuk, 70 kiĢiye "Eski Kudüs ve Mescid-i Aksa'ya yaklaĢmama" cezası
verildiği bildirilen raporda, Yahudi yerleĢimcilerin "Müslümanların kutsal mekanları ve
gayrimenkulleri"ne yönelik, "Bedel ödetme" adını verdikleri saldırılarda da artıĢ olduğu ifade
edildi.
Mısır'da seçim kampanyaları Ġhvan karĢıtlığı üzerine kurulu
AA
Mısır'da, cumhurbaĢkanı adayı Hamdin Sabbahi, eski Savunma Bakanı ve rakibi Abdulfettah
es-Sisi'nin, askeri darbeyle görevinden uzaklaĢtırılan CumhurbaĢkanı Muhammed Mursi
rejiminin bir parçası olduğunu savundu.
Mısır'da bir özel televizyon kanalındaki programda konuĢan Sabbahi, "Ben, 'Mursi'nin
meĢruiyeti düĢmelidir' derken, Sisi Mursi rejiminin bir parçasıydı ve ona selam duruyordu"
dedi.
Ordu-halk iliĢkilerine de değinen Sabbahi, ordunun halksız hareket edemeyeceğini ifade
ederek, 30 Haziran'da halkın, 3 Temmuz'da da ordunun harekete geçtiğini kaydetti.
Mursi'nin görevden uzaklaĢtırılmasında her Ģeyi ordunun yaptığı yönündeki görüĢleri de
reddeden Sabbahi, "Kahraman, halktı, ordu da onu destekledi. Halk canını avcunun içine
alarak hareket etti ve ardından ordu da canını avcunun içine alarak meydana çıktı" ifadesini
kullandı.
3
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Kendisinin, halkın ilerlemesi için belirlediği hedefleri baĢkasının gerçekleĢtirmesinin
mümkün olup olmadığı sorusunu da yanıtlayan Sabbahi, Ģöyle konuĢtu:
"Mısırlıların hayallerini, halkın içinden gelen, herkese açık, toplumun her kesimiyle ve
siyasilerle ciddi diyalog kuran, tecrübeli, yetenekli, toplumsal güçlerin içinde yaĢamıĢ,
eleĢtirilere tahammül edebilecek sabra sahip birinin yönettiği, halkın kendisine bağlı
olduğu değil kendisi halka bağlı olan genç ve baĢarılı bir devletin gerçekleĢtireceğine
inanıyorum."
Sabbahi, "CumhurbaĢkanı olmakta ısrarlı değilim. Hedeflerimi gerçekleĢtirecek birini bulsam
onun yanında dururum. Benim bu hedefimi benimseyen bir aday bulsam onu desteklerim"
diye konuĢtu.
AVRUPA GÜNDEMĠ
Avrupa'da AĢırı DüĢük Enflasyon EndiĢesi
Financial Times
Financial Times gazetesinde ise, Avrupa Merkez Bankası'nın (AMB) Euro Bölgesi'nde
ekonomiyi canlandırmak için yeni adımlara hazırlandığı ifade ediliyor.
Gazetenin haberinde AMB BaĢkanı Mario Draghi'nin "Israrcı biçimde düĢük seyreden
enflasyona karĢı gelecek sefer harekete geçmeyi düĢünüyoruz" açıklamasına yer veriliyor.
Haberde, piyasaların genel beklentisinin gelecek ay politika faizinin yüzde 0,25'ten yüzde 0'a
düĢürüleceği yönünde olduğu ifade edilmiĢ. Haberde, "AMB faiz indirimi yoluyla ekonomik
aktiviteyi canlandırıp enflasyonu yükseltmeyi hedefleyebilir" deniyor.
Ukrayna'da Ġç SavaĢ Riski
Guardian
Guardian gazetesinde ise, Ukrayna krizinin giderek daha fazla iç savaĢa yaklaĢtığına dair bir
haber-analiz yer alıyor. Yazıda, Kiev yönetiminin Doğu Ukrayna'ya yönelik askeri
operasyonunun bölgede kutuplaĢmayı en üst düzeye çıkardığı belirtiliyor.
Haber Ģöyle devam ediyor: "YaĢanan krizle birlikte ülkedeki ekonomik durum da giderek
kötüleĢiyor. Bu tablo, krizin baĢlarında herhangi bir tarafı desteklemeyen kesimlerin Rus
yanlılarına daha fazla sempati duymasına yol açıyor. Bölgedeki Rus yanlıları Putin'in
çağrılarına karĢın Pazar günü özerklik referandumunda kararlı. 'Tüm yaĢananlardan sonra
Ukrayna'nın içinde barınamayız' diyorlar."
Gazetenin haberi, Kiev yönetiminin yürüttüğü askeri operasyonların bölge halkını giderek
yabancılaĢtırdığı ve iç savaĢ riskini artırdığı yorumuyla sonlanıyor.
Ġngiltere'de Twitter mesajına hapis cezası verildi
AA
4
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Ġngiltere'de sosyal paylaĢım sitesi Twitter üzerinden ırkçı ve saldırgan içerikli mesaj atan bir
kiĢiye hapis cezası verildi.
Swansea Sulh Ceza Mahkemesinde görülen davada, 42 yaĢındaki Robert Riley, geçen hafta
sınıf ortasında öğretmen Ann Maguire'nin öldürülmesini takiben attığı Twitter mesajında,
olayın faili kendisi olsa sadece öğretmeni öldürmekle kalmayıp, aynı okuldaki tüm
öğretmenleri öldüreceğini yazmıĢtı.
Mahkemede, iĢsiz olduğu belirtilen Riley'in daha önce de Twitter hesabı üzerinden ırkçı,
Ġslam ve Musevilik karĢıtı mesajlar attığı, ABD'li ünlü tenisçi Serena Williams'a hakaret
içerikli, 11 Eylül ve Güney Kore'de yaĢanan gemi faciasıyla ilgili kötü içerikli görüĢler
paylaĢtığı ifade edildi.
DuruĢmanın hakimi Georgina Scannell, Riley'in öldürülen öğretmen hakkında attığı mesajın
toplumda öfke yarattığını ve daha önce atılan sayısız "rezil" mesajın mahkeme tarafından
ırkçı bulunduğunu belirtti. Hakim Scannell, Riley'e 8 hafta hapis cezası verdi.
Merkel ve Hollande, Rusya'yı konuĢacak
Deutsche Welle
Fransa lideri François Hollande'ın Almanya BaĢbakanı Angela Merkel ile yapacağı
görüĢmelerde Ukrayna krizi öne çıkıyor. Angela Merkel, dün yaptığı açıklamada, Rusya
Devlet BaĢkanı Vladimir Putin'i krizin çözümü için yeterince çaba harcamamakla
suçlamıĢtı. Ukrayna'nın doğusundaki ayrılıkçılar, Rusya lideri Putin'in çağrısına
uymayacaklarını, 11 Mayıs için planlanan referandumu düzenlemekte kararlı olduklarını
duyurmuĢtu.
Weıl Türk Öğrencilere Demokrasi Ġle Ġlgili KonuĢacak
Neue Presse
Sosyal Demokrat Partili (SPD )Almanya AĢağı Saksonya BaĢbakanı Stephan Weil, Türkiye
seyahatine Ġstanbul‟da devam edecek. Weil, Türk metropolü Ġstanbul‟da öğrencilere
Almanya‟daki demokrasi ve hukuk devletine iliĢkin bir konuĢma yapacak.
Weil, sonrasında sivil toplum örgütlerinin temsilcileri ile bir araya gelecek. Almanya
CumhurbaĢkanı Joachim Gauck, kısa bir süre önce Türkiye BaĢbakanı Recep Tayyip
Erdoğan‟ın otoriter yönetim tarzını eleĢtirmiĢ ve demokratik eksikliklere değinmiĢti. Erdoğan,
Gauck‟un söz konusu bu yöndeki açıklamalarını Türkiye‟nin içiĢlerine karıĢmak olduğu
eleĢtirisinde bulunarak itiraz etmiĢti. Hâlen Almanya Federal Konseyi BaĢkanlığı görevini de
yürüten ve beraberindeki yaklaĢık 90 kiĢilik heyet ile birlikte ülkedeki resmî temaslarını cuma
gününe kadar sürdürecek olan Stephan Weil, Türkiye‟ye bir ziyaret gerçekleĢtiren ilk AĢağı
Saksonya BaĢbakanı.
Göç politikası CDU ile baĢladı’
DW
CDU Federal Milletvekili Cemile Giousouf, çifte vatandaĢlık ve uyum politikaları
çerçevesinde partisinin gelecek perspektifini DW'ye değerlendirdi.
5
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
On yılı aĢkın bir süredir Almanya, kendisini bir göç ülkesi olarak tanımlıyor. Bu doğrultuda
hayata geçirilen Göç ve Uyum Bakanlığı'nın yanı sıra, ülkede göç ve uyuma yönelik çeĢitli
programlar ve zirveler düzenleniyor. Her ne kadar bazı uygulamaları göçmenler tarafından
eleĢtirilse de, uyuma yönelik politikaların Hristiyan Demokratlar döneminde ağırlık kazandığı
da kabul ediliyor. Berlin BahçeĢehir Üniversitesi, düzenlediği „Almanya'da Göç Politikası
Stratejileri' adlı toplantıda Hristiyan Demokratların bu konudaki giriĢimlerini ve tartıĢma
noktalarını ele aldı.
Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisinden seçilen ilk Müslüman ve Türk kökenli Federal
Milletvekili Cemile Giousouf, Almanya'da göç politikası stratejilerinin 2005 yılında Angela
Merkel liderliğindeki hükümetle baĢladığını savundu. Giousouf, BaĢbakan Merkel ile birlikte
göç ve uyumun ülke siyasetinde ciddiyet kazandığını ve bir uyum bakanlığı kurulduğunu
söyledi. CDU Milletvekili, bu konuda yapılan yoğun çalıĢmaların bazı sorunları ve aksamaları
da gün yüzüne çıkardığına iĢaret etti. Giousouf, özellikle iyi eğitim almıĢ Türk kökenli
gençlerin kalifiye eleman açığı bulunan Almanya'yı terk etmesinin önemli bir stratejik boĢluk
yaratabileceğini Ģu sözlerle kaydetti: ”Yabancı uyruklu insanlar kendilerini Alman olarak
hissetmiyorlar. Çünkü çoğunluk onlara sürekli yabancı olduklarını söylüyor. Dolayısıyla onlar
da Almanya'yı vatanları olarak benimseyemiyor.”
„Uyumun yerine yeni kavramlar üretilmeli'
Federal milletvekili, bunu önlemek için yapılabilecek değiĢiklikleri de Ģöyle aktardı:”Gençler
uyum ya da entegrasyon kavramlarını artık duymak istemiyor. O yüzden yeni kavramlar
üretmemiz gerekiyor. Artık burada yaĢayan halk Almanya'yı ileri götürmek ve Almanya için
iyi Ģeyler yapmak istiyor. Ayrıca Almanya, büyük ve demokratik bir ülke, AB'de rol oynayan
bir ülke, ekonomik açıdan geliĢmiĢ bir ülke. Tüm bunlar pozitif etkenler, keĢke hepimiz buna
sahip çıkabilsek ve bir birlik vizyonu kurabilsek. ”
„CDU çifte vatandaĢlıkta çok yol aldı'
Çifte vatandaĢlık tartıĢmalarına da değinen Cemile Giousouf, Almanya'da doğan yabancı
kökenli çocukları, iki vatandaĢlık arasında seçime zorlayan opsiyon modelinin hedeflendiği
Ģekliyle kaldırılmadığını kaydetti. Giousouf, yine de bu konuda katedilen yolun çifte
vatandaĢlığı toptan reddeden CDU için önemli bir mesafe olduğuna dikkat çekti:
”Biliyorsunuz, Büyük Koalisyon hükümeti ile birlikte opsiyon modeli kalktı. Yani burada
doğup, büyüyen, ayrıca Türkiye'den gelen çocuklar ya da anne babası Türkiye'den olan
çocuklar, iki vatandaĢlığa da sahip olabilecekler. Bu Hristiyan Birlik Partisi için çok büyük bir
adım. Her ne kadar opsiyon modelinin genel anlamda kalkmasını istemiĢ ve desteklemiĢ
olsam da, atılan bu adımın gelecek jenerasyonlar için çok pozitif bir sinyal olduğuna
inanıyorum.”
„CDU'nun uyum perspektifi geniĢliyor'
Cemile Giousouf ayrıca partisinin göç ve uyum politikalarında öncü olduğunun altını çizerek,
muhafazakâr bir parti olmasına rağmen dünya ve Almanya'daki değiĢimlere ayak
uydurduğunu ifade etti. Giousouf, CDU'nun gelecekte göçmenleri daha fazla kucaklayacak bir
6
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
perspektife sahip olacağını savundu: “Almanya artık bir göç ülkesi, bütün partiler gibi CDU
da bunu destekliyor. Bu doğrultuda çok iyi konseptlerin yolda olduğuna inanıyorum. Ayrıca
siyaseten bizler, Almanya'da var olan potansiyeli ne kadar iyi kullanabilirsek, Almanya o
kadar güçlü olacaktır. Tüm bunlar bakıĢ açılarının, perspektiflerin değiĢmesine neden oluyor.
Uyum politikaları da bu perspektiflerle yola çıktığı zaman çok daha geniĢ ve çok daha verimli
olacaktır diye düĢünüyorum.”
Putin gene ĢaĢırttı! – Sami Kohen – Milliyet Gazetesi
Rusya Devlet BaĢkanı Vladimir Putin bir kez daha sürprizler adamı olduğunu gösterdi:
DoğuUkrayna‟yı ele geçirmek için savaĢı bile göze aldığı söylenirken, Kiev‟e -ve dolayısıyla
Batı‟ya- zeytin dalını uzattı.
Ukrayna‟nın bir iç savaĢa sürüklendiği ve Rusya‟nın da müdahaleye hazırlandığı sanıldığı bir
anda Putin, bir U dönüĢü yaparak yeni tutumunu açıkladı: Ukrayna sınırına dayanan Rus
askeri birlikleri geri çekildi... Moskova Doğu Ukrayna‟da ayrılıkçıların önümüzdeki pazar
günü için düzenledikleri bağımsızlık referandumundan vazgeçmelerini talep etti... Kremlin,
Kiev‟deki geçici hükümetin 25 Mayıs‟ta yapmaya karar verdiği cumhurbaĢkanlığı seçimlerine
artık karĢı çıkmıyor, aksine, bunu “doğru yolda atılmıĢ bir adım” sayıyor...
Putin‟in bu yeni tutumu Ukrayna krizinin diplomasiyle çözümlenmesi yolunu açabilir. Yeter
ki bu süreçte ters bir sürpriz ortaya çıkmasın...
***
Ne oldu da Putin böyle bir tutum aldı?
1) Rusya Kırım‟ı tek kurĢun sıkmadan, rahatça Kiev‟den koparıp kendisine bağlamayı
baĢardı. Aynı taktiği Doğu Ukrayna‟da uygulamak mümkün olmuyor. Burada kan dökülüyor.
Rusya‟nın müdahalesi ise Ukrayna ile savaĢ demek. Putin bunu istemiyor.
2) Batı‟nın ekonomik yaptırım kampanyası Rusya‟yı epey düĢündürüyor. Moskova izole
olmaktan korkuyor.
3) Doğu Ukrayna‟daki ayaklanma Kiev‟e -ve Batı‟ya- mesajı verdi: Rusya yanlıları saf dıĢı
bırakılamaz...
Gerginliği artıran da, yatıĢtıran da Putin‟dir. Yaptığı U dönüĢüyle inisiyatifi gene elinde
tuttu...
Okuldan kız kaçırma
Ġki yüzden fazla kız öğrencinin birden okuldan kaçırıldığı Ģimdiye kadar hiç görülmemiĢti. Bu
garip rekor 3 hafta önce Nijerya‟da kırıldı. Dünya da bunu ĢaĢkınlık içinde izliyor.
Olayı ilginç ve anlamlı kılan yanı, karmaĢık dini-siyasi boyutudur. Kız öğrencileri kitle
halinde kaçıran, Boko Haram adlı bir fanatik Ġslamcı örgüttür. 2002‟de bir grup Müslüman
din adamı tarafından kurulan ve 2009‟dan itibaren terör eylemlerini sürdüren bu örgütün
amacı, Nijerya‟daradikal Ġslamcı bir rejim kurmak. Boko Haram‟ın Ģimdiki lideri Ebubekir
ġekau son zamanlarda adını dehĢet verici terör eylemleriyle duyurdu.
Ama bu seferki eylem sadece Nijerya‟yı değil, bütün dünyayı sarstı. Sebebi de ġekau‟nun kız
çocuklarını kaçırmak için öne sürdüğü gerekçe. Ona göre kızların Batı usulü
7
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
okullarda eğitimgörmesi “haram”dır. Dolayısıyla kaçırılan bu kızlar pazarda satılıp sahiplerini
bulacaklar. Nijerya basınına göre bu satıĢ baĢladı bile!
Boko Haram‟a göre kızların okulda eğitim görmesi “haram”, ama köle gibi pazarlarda
satılmaları “sevap”! Ebubekir ġekau‟nun ülkede kurmak istediği “yeni düzen” bu...
Kara Afrika‟nın en kalabalık ülkesi olan Nijerya‟nın 174 milyon nüfusunun yarısı Müslüman,
yüzde 40 kadarı da Hıristiyan. Nijerya 350 etnik grubun yaĢadığı, 250 dil ve lehçenin
konuĢulduğu “mozaik” bir devlet.
Boko Haram, kendi fanatizmi ile ülkeyi ortaçağın da gerisine götürmek peĢinde. 21. yüzyılda
olacak Ģey mi bu?
AMERĠKA GÜNDEMĠ
ABD'den yeni Suriye yaptırımları
Dünya Bülteni
ABD yönetimi, Suriye rejimine destek sağladıkları gerekçesiyle bir Rus bankasına ve bazı
Suriyeli yetkililer ile rafineri Ģirketlerine yaptırım uygulama kararı aldı.
ABD Hazine Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, Moskova merkezli "Tempbank" adlı banka
ile bankanın üst düzey yöneticilerinden Mihail Gagloev'in, Suriye Merkez Bankası ve devlet
petrol Ģirketi SYTROL da dahil, bu ülke hükümetine maddi destek ve hizmet sağladıkları
gerekçesiyle yaptırım listesine alındığı bildirildi.
Yaptırım kararı, bankanın Amerikan finansal sistemden dıĢlanması anlamına geliyor.
Bakanlık ayrıca Suriye hükümetinin 6 üst düzey yetkilisi ile Humus ve Banyas rafineri
Ģirketlerine yaptırım getirdi. Yaptırıma maruz kalacak yetkililer arasında, BeĢĢar Esed'in
danıĢmanı Bessam el Hasan, Kamu ĠĢleri Bakanı Hüseyin Arnus, Tarım Bakanı Ahmed el
Kadri, Maliye Bakanı Ġsmail Ġsmail, Sosyal ĠĢler Bakanı ve BM Kalkınma Fonu'nun eski
Suriye Temsilcisi Kinda el ġammat ile ÇalıĢma Bakanı Hasan Hicazi yer alıyor.
One minute soslu Neocon trolleri – Mehmet Ocaktan – AkĢam Gazetesi
Türkiye‟deki bazı Neocon trollerinin ne kadar makbul gazeteciler olduklarını kanıtlamak için
Ģu günlerde adeta umutsuz bir çırpınıĢ içindeler. AK Parti‟nin iktidara geldiği ilk günlerde
Neocon dostlarıyla göz temasını kaybetmeden iktidarın demokratikleĢme hamlelerine pozitif
bakmaya özen gösterdiler.
Ama bu arada zihin radarlarını Neocon çetelerinden Türkiye ve AK Parti ile ilgili gelecek bir
iĢaret fiĢeğine karĢı da hep açık tuttular.
Irak tezkere krizini bir tarafa bırakırsak, esas itibarıyla kendilerini gazeteci gibi pazarlamaya
çalıĢan bu Neocon trollerinin demokrasi kimyasını BaĢbakan Tayyip Erdoğan‟ın “one
minute” çıkıĢı bozmuĢtur. O günden itibaren Türkiye medyasındaki bazı liberal ahmaklar
dahil, part -time demokratların algı kontrolü Türkiye karĢıtı merkezler tarafından yapılmaya
baĢlanmıĢtır.
One minute ve Pensilvanya soslu Neocon trolleri, solgun ulusalcılar ve umutsuz
8
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
devrimcilerFreedom House‟un skandal Türkiye raporu üzerinde tepinmeye devam ediyorlar.
Zihni melekelerini Atlantik ötesine ipoteklemiĢ bu sözde gazeteci arkadaĢların bilmesi
gereken bir gerçek var; Freedom House ve benzeri Amerikan düĢünce kuruluĢlarının icat
ettiği özgürlük tabular ve dogmalar özgürlüğüdür.
Biliyorum can sıkıcı bir durum ama bu kuruluĢlar için değiĢtirilemez, değiĢtirilmesi dahi teklif
edilemez sakıncalı konular ve alanlar vardır. Mesela Mısır darbesi, Suriye katliamı, Filistin
iĢgali, Avrupa ırkçılığı ile yüzleĢmek nasıl Amerikan siyaseti için bir tehlike parantezi
içindeyse, Freedom House ve benzerleri için de aynı Ģekilde tehlikelidir.
Tekil bir örnek olacak ama Washington‟ın en emektar gazetecisi 90 yaĢındaki Helen Thomas,
2010‟da Ġsrail karĢıtı bir cümle yüzünden Beyaz Saray‟daki bir yemekte linç edilmiĢ ve
baskılar yüzünden istifa etmek zorunda kalmıĢtı. AnlaĢılan o ki Freedom House‟un vizyonu
Amerikan siyasetinin „tehlike parantezi‟ dıĢına çıkabilmiĢ değil.
Dolayısıyla Türkiye ile ilgili değerlendirmelerine de böyle bir çerçeveden bakmakta yarar var.
Nitekim Freedom House‟un 2013 raporunun medya özgürlükleri bölümünün direktörü Dr.
Karin Deutsch Karlekar Ġlhan Tanır‟a verdiği mülakatta, “Türkiye raporumuz oldukça
tanınmıĢ ve Türkiye‟de neler olup bittiği hakkında çok geniĢ fikirlere sahip bir gazeteci
analistimiz tarafından yazıldı” diyor. Ġsmini vermekten çekindiği bu analistin bir Türk
gazeteci olma ihtimali yüksek. Yani, bir Türk ya da yabancı gazeteci oturmuĢ ve tamamen
kendi spekülatif düĢüncelerinden oluĢan Türkiye‟deki medya özgürlüğü ile ilgili bir analiz
yapmıĢ. Kısacası rapor bundan ibaret.
ġimdi daha net olarak ortaya çıkan fotoğraf gösteriyor ki Amerika ve Avrupa‟daki Türkiye ile
ilgili algı oluĢturma merkezleri ve içerideki Tayyip Erdoğan karĢıtı kalemler oturmuĢ ve
birlikte bir skandal rapora imza atmıĢlar.
Ġyi güzel de biz 12 yıldır zaten aynı masalı dinliyoruz. KeĢke Amerikalılar Türkiye‟de
imtiyazlarını kaybeden „vesayet‟ sınıfının kin ve intikam duvarlarını aĢarak gerçek Türkiye‟yi
anlamak için küçücük de olsa bir çaba sarf edebilselerdi…
AK Parti‟nin iktidara geldiği ilk günden bu yana tam 12 yıldır aynı yöntem ve söylemlerle
bıkmadan usanmadan saldırdılar ve her seferinde de kaybettiler. Doğal olarak bir insan zekâsı
aynı duvara iki kere toslamaya müsait değildir. Oysa bunlar tam sekiz kere tosladılar, bu
durum ruh sağlıkları açısından da son derece düĢündürücü… Acaba diyorum bunların
nevrotik bir sıkıntısı mı var?
AFRĠKA GÜNDEMĠ
Katliamları 'ulusal felaket' olarak niteledi
AA
Cezayir CumhurbaĢkanı Abdulaziz Buteflika, Fransız güçleri tarafından 45 bin Cezayirlinin
öldürüldüğü 8 Mayıs 1945 katliamını "ulusal felaket" olarak niteledi.
Buira ilinde düzenlenen ve 8 Mayıs 1945'te öldürülen 45 bin kiĢinin anıldığı resmi törende
CumhurbaĢkanı Buteflika'nın mesajını, danıĢmanı Muhammed Ali Bugazi okudu. Buteflika,
mesajında 8 Mayıs 1945 katliamının "ulusal felaket" olduğunu kaydetti.
9
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Mesajda, "Bugün, Cezayirlilerin kalbinde derin acı bırakan, Allah'ın yeryüzünü ve
üzerindekileri alacağı vakte kadar acısını hissedeceğimiz ulusal felaketin yıl dönümü için
toplandık" ifadesine yer verildi.
Cezayirlilerin kalplerinden ulusal felaketin izlerinin silinmeyeceği ve bu felaketin büyük bir
Ģerefe dönüĢtüğü belirtilen mesajda, 1954 yılında Cezayir'in bağımsızlığını kazandığı da
anımsatıldı.
Setif ve Guelma ile ülkenin doğusunda 8 Mayıs 1945'te bağımsızlık talebiyle gösteri yapan 45
bin Cezayirli, Fransız güçlerince öldürülmüĢtü.
Tunus'ta olağanüstü hal
Dünya Bülteni
Tunus'un güneybatısındaki Doz kentinde 2 kabile arasında yaĢanan çatıĢmalar nedeniyle
olağanüstü hal ilan edildiği bildirildi.
CumhurbaĢkanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamada, Doz kentinde güvenliğin sağlanmasında
güçlük çekilmesi nedeniyle, Kabili eyaletinin Doz kentinde 22 Mayıs'a kadar olağanüstü hal
uygulanması kararı alındığı belirtildi.
Doz'da bir haftadan beri, kentte petrol aramak için tahsis edilen ve bir petrol Ģirketi tarafından
iĢletilmek istenen yerin mülkiyeti üzerinde anlaĢmazlık nedeniyle 2 kabile arasında Ģiddet
olayları yaĢanıyor.
Görgü tanıkları, güvenlik güçlerinin, aralarında anlaĢmazlık yaĢayanları ayırmak için göz
yaĢartıcı bomba kullandığını ve havaya ateĢ açtığını dile getirdi.
Tıbbi kaynaklardan alınan bilgiye göre, 2 kabile arasındaki çatıĢmalarda en az 50 kiĢi
yaralandı.Tunus ĠçiĢleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada da Eyalet Valisi Amara
Slicani'nin, 20.00 ile 05.00 saatleri arasında kentte sokağa çıkma yasağı ilan ettiği bildirildi.
Nahda’dan ayrılanlar parti kuruyor
Dünya Bülteni
Tunus Nahda Partisi eski yöneticilerinden Riyad el ġuaybi yeni parti kurma çalıĢmalarına
baĢladıklarını, yakında kuruluĢ iĢlemlerinin tamamlanacağını açıkladı.
Dün bir açıklama yapan ġuaybi, Milli KuruluĢ Partisi olarak isimlendirdikleri yeni
partinin kuruluĢu için en önemli yasal iĢleminin sona erdiğini, yakında faaliyetlere
baĢlayabileceklerini söyledi.
ġuaybi, partisinin ülkenin içinde bulunduğu siyasi, iktisadi ve toplumsal krizden çıkıĢ
konusunda gerekli görevi yerine geçeceği ve sosyal barıĢa hizmet edeceğini belirtti.
Yebi partide, Nahda‟dan ayrılmıĢ ve müstakil ve bir Ģekilde siyaset yapan politikacılara ve
diğer liberal hareketler ve partilerin üyelerine de yer vereceğini dile getiren ġuaybi‟nin
“Siyasal Ġslam ile bağlantılı olmayacağız” Ģeklindeki cümlesi dikkat çekti.
Milli KuruluĢ Partisi‟nin önümüzdeki günlerde bir basın toplantısı düzenleyerek yol haritasını
kamuoyuna açıklaması bekleniyor.
10
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
30 yıl boyunca Nahda Hareketi içerisinde mücadele veren ġuaybi, bir kaç ay önce Nahda‟dan
istifa etmiĢti. Yeni partinin parlamento seçimlerine katılacağı ve Nahda ve diğer partilerden
oy alacağı öngörülüyor.
Öte yandan Nahda Partisi‟nin önemli isimlerinden baĢkan vekili Subhi Atik‟in görevinden
istifa ettiği duyuruldu.
Nijerya'da Ģiddet durmuyor
AA
Eyalet merkezi Maiduguri'ye 200 kilometre mesafede, Nijerya-Kamerun sınırında yer alan ve
Boko Haram militanı olduğu sanılan kiĢilerin pazartesi günü 200'den fazla kiĢiyi öldürdüğü
kasabada yeni cesetler bulundu.
AA muhabirine bilgi veren bölge sakinlerinden Hasan El Haru, bazıları tanınmaz hale gelmiĢ
cesetlerin, kilitli dükkanlarda bulunduğunu belirterek, "Ġnsanlar, saldırıdan sonra ilk kez
Gamboru'ya alıĢveriĢe gelmiĢti, bulduklarımız korkunçtu" dedi.
El Haru, kurbanların büyük olasılıkla saldırganlardan kaçabilmek için kendilerini dükkanlara
kilitlediğini ve militanların içeriye patlayıcılar atarak bu kiĢilerin ölümüne neden olduğunu
söyledi.
Olayı doğrulayan ancak adının gizli tutulmasını isteyen bir kurtarma görevlisi de bulunan
ceset sayısının 50'nin üzerinde olduğunu kaydetti.
Borno Senatörü Ahmed Zannah, Gamboru Ngala'da 200'ün üzerinde kiĢinin pazartesi gecesi
"Katledildiğini" söylemiĢ, bazı yerel kaynaklar ölü sayısının 300'ü bulduğunu ileri sürmüĢtü.
Nijerya’da Takas
Daily Telegraph
Daily Telegraph gazetesinin özel haberinde, Nijerya'da 200'ün üzerinde kız öğrenciyi kaçıran
radikal Ġslamcı Boko Haram örgütünün 'tutsak takası' talep edebileceği ifade ediliyor.
Daha önce Boko Haram örgütü ile yürütülen müzakerelerde bulunan ġehu Sani, gazeteye
konuĢurken "Boko Haram lideri, servis edilen videoda kız öğrencileri öldürmekle değil, köle
olarak satmakla tehdit ediyor. Bu da örgütün kaçırılan kızları elinde bir koz olaak tutmak
istediğinin bir göstergesi" diyor.
Sani'nin gazeteye yaptığı açıklamalar Ģöyle devam ediyor: "Örgüt kızları üç haftayı aĢkın
süredir elinde tutuyor ve Ģu ana kadar bir ölüm haberi almadık. Boko Haram muhtemelen
kızların serbest bırakılması için bazı Ģartlar öne sürecektir. Hapisteki Boko Haram üyelerinin
serbest bırakılmasını talep edebilirler."
Boko Haram Afrika’nın Taliban’ı mı? – Reyhan Güner- USAK
Nijerya‟nın kuzeyi, son günlerde, kendilerine Boko Haram ismini veren ve polis merkezlerine,
kiliselere ve okullara yaptığı saldırılarla adından sıkça söz ettiren aĢırılık yanlısı ve Ġslamcı olduğunu
iddia eden grup ile hükümet arasında cereyan eden çatıĢmalara sahne oluyor. Son saldırısını 29 Eylül
tarihinde Nijerya‟nın Yobe eyaletinde bulunan bir öğrenci yurduna yapan Boko Haram üyeleri, 50
11
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
kiĢiyi öldürdü. 11 Ağustos‟taki cami saldırısında da 44 kiĢi ölmüĢ, 26 kiĢi yaralanmıĢtı. Nijerya
MüĢterek Kuvvet Komutanlığı Sözcüsü Sagir Musa da geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada,
Borno eyaletinde bulunan bir polis karakolu ve bir müĢterek kuvvet komutanlığına yapılan iki silahlı
saldırıda toplam 35 kiĢinin yaĢamını yitirdiğini açıklamıĢtı. 2009 yılından bu yana düzenlenen pek çok
terörist saldırı ve binlerce kiĢinin ölümüyle gündeme gelen bu aĢırı grup, “Boko Haram, Afrika‟nın
Taliban‟ı mı?” sorusunu akla getiriyor.
“Boko Haram” nedir?
Asıl adı Tebliğ ve Cihat için Ehl-i Sünnet Cemaati (Jama‟a Ahl al-sunnah li-da‟wa wa al-jihad)
olan grup, Nijerya‟da faaliyet gösteren Batılı eğitim kurumları ve onlar eliyle empoze edilen Batılı
eğitim geleneğine karĢı takındığı oldukça sert tutum nedeniyle “Batılı eğitim haramdır” anlamına
gelen Boko Haram ismiyle anılıyor. “Boko” kelime olarak “sahte” anlamına gelse de Batılı eğitim
faaliyeti, grup üyeleri tarafından bu Ģekilde niteleniyor. Oy kullanmaktan seküler bir eğitim almaya
kadar Batı geleneğiyle özdeĢleĢtirilebilecek her türlü sosyal ve politik aktiviteyi haram kabul eden
grup, “Kur‟an‟ın getirdiği kurallara göre yönetilmediği sürece, devlet baĢkanı Müslüman dahi olsa
Nijerya‟nın “dinsiz bir devlet” olarak kalacağı inancında. Bu nedenle Boko Haram‟ın en büyük
ideali, Nijerya‟da “Ġslami” bir devlet yönetimine sahip olmak.
Boko Haram 2002 yılında, bir cemaat lideri olan Muhammed Yusuf ya da bilinen diğer ismiyle
Molla Ömer tarafından kurulmuĢ. Kaliforniya Üniversitesi profesörlerinden Paul Lubeck, Yusuf‟un
Selefi akım mensubu ve özellikle de 14. yüzyıl Müslüman düĢünürlerinden Ġbn-i Teymiye‟nin
fikirlerinden etkilenmiĢ bir molla olduğu bilgisini veriyor. Okullardaki Batılı eğitimin insanların
inançlarını zedelediğine, dolayısıyla da haram olduğuna inanan ve bu nedenle Batılı eğitimin Ġslami
eğitimle yer değiĢtirmesi gerektiğini düĢünen Yusuf, aynı zamanda Nijerya‟nın Ģeriatla
yönetilmesini de hedefliyor. Nijeryalı akademisyen Hüseyin Zekeriya ise BBC‟ye verdiği demeçte,
Nijerya polisi tarafından yakalandığı 2009 yılına kadar Boko Haram‟ın liderliğini yürüten Yusuf‟un
üniversite mezunu olduğunu, ileri düzeyde Ġngilizce bildiğini, pek çok Nijeryalı‟nın sahip olmadığı
maddi imkânlara sahip olduğunu, hatta Mercedes marka bir otomobil kullandığını ifade ediyor. Batı
kültürünü anımsatan pantolonun kullanımına bile sıcak bakmayan grubun Batı kültürüne oldukça
yakın olan bir cemaat lideri tarafından kurulması ise zihinlerde soru iĢareti bırakıyor.
Eylemler hız kazanıyor
Ġlk askerî tesisini 2004 yılında kuran ve aynı yıl Nijer polisiyle girdiği çatıĢmada 28 üyesini
kaybeden grup, 2007 yılında düzenlediği ve 11 subayın ölümüne sebep olduğu saldırıyla adını
yeniden duyurdu. Eylemlerine, liderleri Yusuf‟un 2009 yılında bir karakolda iĢkence edilerek
öldürülmesiyle hız kazandıran Boko Haram, aynı yıl içerisinde gerçekleĢtirdiği saldırılarda 800
üyesini kaybederken Nijerya‟nın kuzeyinde yaĢayan 700‟ü aĢkın insanın ölümüne, 3.000‟den fazla
insanın da çatıĢmalar yüzünden göç etmesine neden oldu.
ġüphesiz ki gerçekleĢtirilen eylemlerin tek sebebi Yusuf‟un öldürülmesi değil. Nijerya‟da
Hıristiyan ve Müslüman cemaat arasında sıkça tekrarlanan çatıĢmalar, hükümetin halka karĢı sert
tutumu, acımasız polis müdahaleleri ve en önemlisi ülkede süregelen yolsuzluklar yüzünden gelirin
12
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
eĢitsiz dağılımı, Boko Haram‟ın radikalleĢmesinde ciddi bir paya sahip. Yine, 2007 yılında Nijerya
Devlet BaĢkanı olan Goodluck Jonathan‟ın bir Hıristiyan olması ve bu durumun Nijerya‟nın
kuzeyinde bulunan Müslümanları rahatsız etmesi, Boko Haram‟ı daha da radikalleĢtirirken grubun
aynı zamanda Müslüman elitlerden destek toplamasını da kolaylaĢtırdı. Elbette bu destek, ülkenin
2007 öncesine kıyasla çok daha fazla sayıda terör saldırısına sahne olması sonucunu doğurdu.
2009 yılından bu yana hapishanelerdeki mahkûmları salma, kilise, okul ve polis istasyonlarını
hedef alma, hatta Nijerya‟nın daha önce hiç tecrübe etmediği “canlı bomba” eylemleri düzenleme
gibi pek çok strateji izleyen Boko Haram‟ın bugüne kadar gerçekleĢtirdiği saldırıların en dikkat
çekeni, 11 Ağustos 2011‟de baĢkent Abuja‟da bulunan BirleĢmiĢ Milletler ofisine bomba yüklü
araçla düzenlediği saldırı. Her ne kadar örgüt, 18 kiĢinin hayatını kaybettiği bu saldırıyı üstlenmese
de saldırı Devlet BaĢkanı Jonathan‟a Boko Haram‟ın uluslararası bir tehdit olduğu Ģeklinde
propaganda yapma fırsatı vermiĢti.
Afrika’nın Taliban’ı mı?
Eylemlerin hız kazandığı 2004 yılından bu yana “Afrika‟nın Taliban‟ı” olarak anılan Boko Haram
ile Taliban arasında kurulan bu analoji konusunda ise bir fikir ayrılığı mevcut. Boko Haram‟ın
ismini duyurmaya baĢladığı ilk zamanlarda yalnızca “Taliban” olarak anılmasını göz önünde
bulunduran kimi analistler, grubun radikal Afganlardan esinlendiği için bu isimle anıldığını
düĢünüyor. Diğer yandan Boko Haram‟la Taliban arasında organik bir bağ bulunmadığını öne
süren analistler ise söz konusu benzetmenin, kurulduğu ilk aĢamada grubun gücünü küçümseyen ve
Taliban‟a özendiğini düĢünen kesimlerce istihza amaçlı kullanıldığı görüĢünde. Genel kanı ise
Boko Haram‟ın bu isimle anılmasına Taliban‟ınkine benzer bir ideoloji ve eylem tarzına sahip
olmasının sebep olduğu yönünde.
Nitekim Boko Haram‟ın Nijerya‟daki eğitim sistemine karĢı takındığı tavır, Afganistan ve
Pakistan‟daki eğitim faaliyetlerine karĢı duran Taliban eylemleriyle önemli ölçüde benzerlik arz
ediyor. Her iki örgüt de özellikle Batılı tarzda hazırlanmıĢ bir eğitim sisteminin, Batı ideolojisinin
Afgan, Paki ya da Nijer toplumlarına empoze edilmesine kaynaklık ettiğini savunuyor. Pakistanlı
eğitim ve kadın hakları aktivisti Malala Yusufzay‟ın Ekim 2012‟de Taliban tarafından baĢından
vurularak öldürülmek istenmesi, Boko Haram üyelerinin ise örgütlerine, temel ideolojilerini
yansıtan “Batılı eğitim haramdır” ismini vermesi, iki örgütün de eğitim faaliyetlerine karĢı aldığı
ortak tavrın göstergesi.
Batılı eğitim karĢıtlığının yanı sıra, kadınların sosyal hayata katılımlarının sınırlandırılması, Batı
kültürünü çağrıĢtıran pantolon gibi giysilerin ve müziğin yasaklanması Ģeklindeki pek çok sosyal
uygulamayı destekleyen Boko Haram ve Taliban, en temelde El-Kaide‟nin radikal Ġslamcı
ideolojisinde buluĢuyor. Polis karakollarına, Batılı eğitim ve kültürün merkezi olarak gördükleri
okul ve kiliselere, kendilerini hedef aldıklarına inandıkları askerî birliklere silahlı saldırılarda
bulunan örgüt üyeleri, bu Ģekilde mesajlarını daha büyük kitlelere ulaĢtıracaklarına ve destek
toplayacaklarına inanıyor. Tarihi pek çok etnik-dinî çatıĢma örneğiyle dolu olan Nijerya‟da hiç
görülmemiĢ intihar saldırıları gerçekleĢtiren Boko Haram, bu yönüyle de Taliban‟la benzerlik
gösteriyor ve Afrika‟nın Taliban‟ı olarak anılmak için haklı gerekçeler sunuyor. Boko Haram gibi
aĢırılıkçı ve radikal Ġslamcı bir grubun ülkedeki varlığı ise Müslüman ve Hıristiyan cemaat
13
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
arasındaki ayrılıkları derinleĢtirerek durumu içinden çıkılması zor bir hâle sokuyor.
Boko Haram – Beril Dedeoğlu – Star Gazetesi
Boko Haram, 14 Nisan‟da Nijerya‟nın Borno Eyaleti‟nde 274 kız öğrenciyi kaçırdı ve örgüt
lideri, kızların Çad sınırına yakın yerlerde 10 dolara satılacaklarını duyurdu. Diğer bir
ifadeyle kızların baĢka bir ülkeye satılacağı, dolayısıyla bulunmayacakları tehdidi savrulmuĢ
oldu. Eylemin gerekçesi olarak da, bu kızların batı tipi eğitim almaları olarak açıklandı.
Çad sınırına yakın üç eyalette son bir yıldır iki bine yakın kiĢinin öldürülmesinden sorumlu
tutulan örgüt, on yıldan fazla zamandır ülkede faaliyet gösteriyor. Ülkenin Ģeriat hükümlerinin
geçerli olduğu kuzey ve kuzey doğu eyaletlerinde giderek gücünü artırmıĢ olan Boko Haram,
adını ilk kez Kamerun sınırına yakın yerlerde ve Nijerya güvenlik güçlerine karĢı yaptığı
eylemlerle duyurmuĢtu. 2009‟dan itibaren ise sivilleri hedef almaya baĢladı, 2008‟de bin
kadar kiĢi öldürüldü, üç binden fazla kiĢi ise göç etmek zorunda bırakıldı.
El Kaide ile bağlantısı olan ve Afrika Taliban‟ı olarak tanımlanan Boko Haram, sonraki
yıllardaki eylemlerini „Batı‟yı hedef alarak sürdürdü. Kiliselere, BM binalarına ve okullara
saldırılar düzenledi. Gayet tabi eylemlerinin bütününde devlet baĢkanı Goodluck Jonathan‟ın
hedef alındığını da belirtmek gerekiyor.
Sallanan Nijerya
Nijerya, 2003 yılına kadar sabah erken kalkanın gidip darbe yaptığı bir ülke olarak yaĢadı.
Her darbe döneminden sonra yeniden cumhuriyet ilan edilmiĢ olsa da, bunların ömürleri uzun
sürmedi. 2003 ve 2007 seçimleri son derece Ģaibeli geçti, seçilen baĢkanlar ölünce yerlerine
yardımcıları baĢkan oldu.
Nijerya, dünyadaki petrol üreticileri arasında 10., petrol ihracatçıları arasında da 6.sırada yer
alan Kara Afrika‟nın en zengin ve 140 milyonluk nüfusuyla en kalabalık ülkesi. Petrol
yatakları, Boko Haram‟ın faaliyet önceliği olan bölgede olmasa da, örgütün Nijerya‟daki en
büyük petrol yatırımcısı Shell‟e karĢı da bir dizi eylem gerçekleĢtirdiği biliniyor. Hatta bir
dönem petrol firmaları birleĢip kiralık güvenlik güçleri oluĢturmuĢ ve kendilerine yapılan
eylemlere karĢı bu birliklerle mücadele baĢlatmıĢlar.
Ülkenin yaklaĢık yarısı Müslüman ve fakir kuzey eyaletlerinde yaĢıyor, diğer yarısı ise
Hristiyan ve zengin bölgede yoğunlukta. Boko Haram her ne kadar batılı eğitimin
reddedilmesi ve Ģeriatın gelmesi konusunda faaliyet gösteriyorsa da, esas motivasyon kaynağı
Müslümanların zenginliklerden yararlanmadığı gerçeği.
Devreye giren ABD
Gelinen aĢama itibarıyla, Nijerya‟nın küresel güçlerin gündemine fena halde düĢtüğünü
söylemek gerekiyor. Kızların kaçırılması, bugüne kadar yapılan eylemlerden sadece bir tanesi
olmasına rağmen, insanlık suçları çerçevesine sokulacak en somut örnek. Dolayısıyla, tıpkı El
Kaide gibi Boko Haram da bir askeri müdahaleyi hak ediyor denebilecek durum söz konusu.
14
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Tam da bu nedenle baĢını ABD‟nin çektiği bir grup devlet ki tabi içinde BirleĢik Krallık da
yer alıyor, Nijerya‟ya konusunda bir araya geldi ve kızları kurtarmak için müzakere yapacak
bir heyet oluĢturuldu. Heyette askerler de bulunuyor.
ABD askerleri, görüĢme için gitseler bile, sonuç itibarıyla bu durumun adı bölgeye asker
göndermek olur. Muhtemelen Nijerya‟nın komĢularını da kapsayan bazı giriĢimler söz konusu
ve sonuç itibarıyla terörle mücadelede askeri önlemenler kapsamında bir giriĢim.
Afganistan‟a yapılan müdahale gibi bir müdahale söz konusu değil, bu örnek yeni yöntemleri
ima ediyor. Rusya Kırım sorununu Gürcistan sorunu gibi değil baĢka yöntemle çözüyorsa,
ABD‟nin de yeni yöntemler geliĢtirmesi kaçınılmazdı. Boko Haram‟ın yeni yöntemler
geliĢtirilmesine katkı sağladığı söylenebilir.
Boko Haram örgütü ve kaçırılan kızlar... – Ġbrahim Karagül – Yeni ġafak Gazetesi
Son yirmi yılda, Müslüman coğrafyaya yönelik bütün müdahaleler bölge ülkelerinin zaafları
kullanılarak gerçekleĢtirildi. Aynı dönemde, Batılı ve Doğulu merkez güçlerin aynı bölgelere
yönelik bütün müdahale ve operasyonlarında, terörü mücadele biçimi olarak kullanan bazı
Müslüman örgütler gerekçe olarak kullanıldı.
MeĢru amaçlar içeren bir mücadelenin gayri meĢru yöntemlerle kirletilmesinin sayısız
örneklerine tanık olduk. Haklı bir mücadele ile terörü ve gayri meĢru yöntemleri öne
çıkaranlar, merkezinde bulunduğumuz veya en azından ilgi gösterdiğimiz coğrafyaya çok ağır
bedeller ödetti.
Sadece El Kaide üzerinden onlarca ülke iç savaĢlarla, iĢgallerle, istikrarsızlıklarla boğuĢtu,
boğuĢuyor. Bu örgütler ve kullandıkları yöntemler, çok ağır ve kirli amaçlar için kamuflaj
olarak kullanıldı. Örgütler de müdahil güçlere inanılmaz fırsatlar sundular.
Yüz yıldır yaĢananlara duyduğumuz öfke ile, coğrafyaya yönelik müdahalelere çok ciddi
reaksiyon gösterdik ama ne yazık ki bu örgütlerin kirli yöntemlerini o kadar baĢarı ve
cesaretle sorgulamadık.
Kanlı eylemleri yeterince kınamadık, bunu yapanlara açık tavır almadık, bu itirazı
kitleselleĢtiremedik. Kötülüklere karĢı mücadele ederken, içimizde yer edinen kötülükleri
dıĢarı atamadık.
Varolan, Birinci Dünya SavaĢı sonrası oluĢturulan yapıların, rejimlerin kitleleri, toplumları
temsil etmediğini hatta onlara dıĢarıdan gelenlerden daha çok zulmettiğini bildiğimizden
örgütlerin mücadelesine sempati duyduk.
Ġlkeli bir duruĢtan ziyade reaksiyon gösteren herkesi, içimize sinmese de, bu büyük
mücadelenin bir parçası gördük, onları haklı göstermeye çalıĢtık. Böylece ülkelerimize
yönelen kötülükle mücadele ederken içimizde baĢka kötülükler büyüttük.
Müslüman toplumların, aydınların, ülkelerin, bu örgütlerin yöntemleri üzerine derin
sorgulamalar yapması gerekiyor. Söz konusu örgütlerin ya da organizasyonların bir çoğunun
taĢeron yapılar olduğunu, bir çoğunu çok iyi bildiğimiz ülkelerin istihbarat teĢkilatlarının
15
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
organize ettiğini, o ülkelerdeki kaynak savaĢının tarafı olan devlet ve Ģirketler tarafından
finanse edildiğini ortaya koymak gerekiyor. Din, mezhep ve etnik çatıĢmaların hemen hepsi
benzer kirli organizasyonlardan besleniyor.
Sadece son yirmi yılda öyle çirkin örnekler gördük ki, bu örnekleri içimizden temizlemeden
coğrafya için, insanlık için bir gelecek kurmamızın mümkün olmadığını bilmeliyiz.
Son örnek Nijerya'dan. Batılı eğitim sistemine karĢı esaslı bir karĢı çıkıĢa dayanan bir yapı
zamanla ülkedeki Müslüman-Hristiyan savaĢının parçası oluyor. Ardından petrol zengini
ülkedeki kaynak savaĢının parçası haline geliyor. ĠĢte bunlar oluĢunca da örgütün yapısı
değiĢiyor, arkasındaki güçler farklılaĢıyor, karĢı durduğu güçler o örgütün arkasındaki güç
haline geliyor.
Dünya günlerdir Boko Haram örgütünün kaçırdığı kızların akıbetini sorguluyor. Bu kızları
köle olarak satacaklarını söyleyen örgüt temsilcisinin sözleri aslında nasıl bir savrulma
yaĢadıklarını da gözler önüne seriyor.
(Bu arada bir anekdot: Afrika'da eğitim sistemi üzerinden Batılı hayat tarzına yönelik
mücadelenin köklü bir geçmiĢi var. Bu mücadele Boko Haram'ın yöntemleri gibi değil. Merak
edenler ġeyh Hamidu Kan'ın Mahrem Macera adlı kitabını okuyabilir. Bir Afrikalı üzerinden
tüm kıtanın trajik dönüĢümünü anlatan çok güzel bir kitaptır bu.)
Boko Haram, bu eylemleriyle kirli bir savaĢın parçası, Nijerya kaynaklarının MüslümanHristiyan çatıĢmaları üzerinden paylaĢımının bir uzantısıdır.
GiZLi DÜNYA HARiTASI
Irak iĢgalinden bir yıl sonra, yani 2004 yılıydı. 'Pentagon'un gizli dünya haritası: Nerelerde
etnik çatıĢma çıkacak' baĢlığı altında Nijerya ve Nijer Deltası'nın gelecekte nasıl bir kriz alanı
olacağına dair planlardan söz etmiĢtim. Bazen, bazı bilgiler çok hayali gelir insana. Ama
planlardan, hazırlıklardan haberdar olursanız, krizlerin bir gün mutlaka patlayacağını
kestirebilirsiniz. Nijerya'daki kriz aslında uzun yıllardır devam ediyor. Devam edecek ve belki
de ülkeyi parçalanmaya kadar sürükleyecek.
Dr. Thomas Barnett, 'The Pentagon's New Map: War and Peace in the Twenty-First Century'
(Pentagon'un Yeni Dünya Haritası: 21. Yüzyılda SavaĢ ve BarıĢ) adıyla, Pentagon'un yeni
dünya haritasını içeren bir kitap yayınlamıĢtı.
'Yeni harita'da dünya Core, Gap ve Seam adıyla üç bölüme ayrılıyor. Çekirdek ülkeler,
kontrol dıĢı, boĢlukta kalan ülkeler ve bu iki çevrenin birbiriyle iliĢkisini belirleyen, bir
anlamda eklem görevi gören ülkeler. Core (çekirdek), Kuzey Amerika, Avrupa, Asya ve
Afrika'daki endüstrileĢmiĢ ülkeleri içeriyor. Gap bölgesi ise Karayipler'den Afrika, Ortadoğu
ve Orta Asya'ya uzanan hattı oluĢturuyor. Bu bölge, ekonomik, siyasi ve kültürel olarak
çekirdek bölgeden çok farklı. Seam bölgesi ise, çekirdek ile hedef bölge arasında kalan çizgiyi
oluĢturuyor. Gap olarak nitelenen ve ABD'nin Ģu anki hedef listesini oluĢturan bölge, terörist
yetiĢtiriyor, ABD karĢıtı ideolojileri besliyor, Batı'nın kültürel değerlerine karĢı cihat
16
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
yürütüyor. Batı'nın hayat tarzını sürdürebilmesi için bu bölgenin kesinlikle denetim altına
alınması gerekiyor. Dünyanın yedinci büyük petrol üreticisi olan Nijerya'nın yeni kriz alanı
olarak ortaya çıkmasının sebebi bu haritadır.
11 Eylül'den hemen sonraya 26 Ocak 2002 tarihinde 'Bush-Cheney oligarĢisi ve yeni dünya
haritası' baĢlığı ile Yeni ġafak'ta yayınlanan yazıya dönelim:
'George Bush, Dick Cheney ve dünya enerji devi Ģirketler yeni bir dünya haritası çizdiler.
Latin Amerika'dan Afrika'ya, Ortadoğu'dan Orta Asya'ya, Sibirya'dan Güneydoğu Asya'ya
kadar dünyanın bir çok bölgesinde taĢlar yerinden oynayacak. Bush ailesi ve Cheney'in
kontrolündeki enerji lobisi 11 Temmuz 2001'den Ağustos sonuna kadar ABD'nin yeni enerji
politikasını belirlemek için çalıĢtılar.
Toplantılar devam ederken petrol Ģirketleri, Bush ve Cheney Beyaz Saray'da olayın ticari
boyutlarını ele alan gizli toplantılar yapıyorlardı. Ağustos ayında yeni politika netleĢti ve
hazırlanan proje bizzat Cheney'nin baĢında bulunduğu ekip tarafından kaleme alındı. Ġlginçtir,
bir ay sonra, 11 Eylül saldırıları oldu. Yeni projeyle küresel enerji kaynakları, bunları
pazarlara taĢıyacak boru hatları, petrol ve doğal gaz kaynaklarının paylaĢılması ve enerji
kaynaklarının ABD Ģirketlerinin yatırımına açılması açısından dünya altı bölgeye ayrıldı.
1- Cezayir, BirleĢik Arap Emirlikleri, S. Arabistan, Katar ve genel olarak Ortadoğu. 2- Hazar
bölgesi, Hindistan ve Güney Asya. 3- Nijerya, Nijerya bağlantılı Nijer Deltası, Batı Afrika
Boru hattı. 4- Açe. Borneo adası ve Burma. 5- Çad-Kamerun boru hattı ve Sudan. (Darfur
krizi!) 6- Venezuella-Kolombiya.'
Buralarda ABD petrol devlerinden hangisinin ne kadar pay alacağı bile belirlendi. Yeni
stratejinin uygulanması dünyanın bir çok bölgesinde etnik ve dini çatıĢmalara neden olacak.
Bazı bölgelerde yerel bağımsızlık güçleri, bazı bölgelerde statüko desteklenecek ve karĢıtları
tasfiye edilecek.
Nijerya, Somali, Çad, Kamerun, Sudan, Endonezya (özellikle Açe), Borneo ve Sulavasi
adaları, Burma, Ortadoğu ve Güney Asya'da çok ciddi Nijer Deltası, Afrika'nın Basra Körfezi
olma yolunda kriz bölgeleri ortaya çıkacak.' Sudan petrolleri, Çad-Kamerun boru hattı, Darfur
krizi ve Nijer Deltası'ndaki kriz arasında ne tür bağlantı bulunduğunu anlamak isteyenler
haritaya baksın yeter...
12 yıl önceki notlar bunlar..
Tam da böyle oluyor. O bölgelerde yerel örgütler kuruluyor, besleniyor, organize ediliyor.
Bunların çoğu Müslümanlara ait örgütler. Ama aslında istihbarat örgütlerine taĢeronluk
yapıyorlar. Kaynak savaĢları üzerinden Müslümanları da, coğrafyayı da tarihi de kirletiyorlar.
Ne zaman gelecek hayallerimizi bu tür örgütlerden kurtarırsak o zaman doğru adımları atmıĢ
olacağız. Yoksa Boko Haram gibi örgütler Müslüman dünyanın haklı mücadelesini, özgürlük
hayallerini, gelecek heveslerini kirletmeye devam edecek.
17
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Tahmin ettiğimiz gibi; kaçırılan kız öğrenciler üzerinden bölgeye müdahale hazırlığı
yapılıyor. Dikkat edin, bu merhamet operasyonu kızlar için değil, petrol için!
ASYA PASĠFĠK GÜNDEMĠ
BulaĢıcı hastalıklar Çin’de bin 281 can aldı
AA
Çin'de bulaĢıcı hastalıklar nedeniyle nisan ayında bin 281 kiĢi hayatını kaybetti.
Çin Sağlık ve Aile Planlama Komisyonu'ndan yapılan açıklamada, geçen ay 836 bin 954
bulaĢıcı hastalık vakasının tespit edildiği bildirildi.
Ülkede geçen ay tespit edilen hepatit, verem, dizanteri, frengi gibi B tipi bulaĢıcı hastalıklar
nedeniyle bin 207 kiĢinin yaĢamını yitirdiği ifade edildi. BulaĢıcı ishal, ayak ve ağız hastalığı
gibi C tipi bulaĢıcı hastalıklar nedeniyle ise 74 kiĢinin öldüğü belirtildi.
Myanmar tasarısı kabul edildi
Al Jazeera
Demokrat Parti Massachusetts Milletvekili Jim McGovern tarafından kaleme alınan ve her iki
partiye mensup milletvekilleri tarafından desteklenen tasarı, mart ayında DıĢiĢleri
Komitesi‟nde kabul edilmiĢti.
Temsilciler Meclisi DıĢiĢleri Komitesi BaĢkanı Cumhuriyetçi Parti California Milletvekili Ed
Royce, Rohingya Müslümanlarının dünyada en fazla zulüm gören azınlıklardan biri olduğunu
vurguladı. Myanmar‟ın 1982 yılı VatandaĢlık Kanunu'na göre, Rohingyalıların nesiller
boyunca Myanmar‟da yaĢamalarına rağmen vatandaĢlık haklarından mahrum bırakıldığını
hatırlatan Royce, Ģunları söyledi:
“Myanmar hükümeti 30 yılı aşkın süredir Rohingyalılara tarif edilemeyecek kadar korkunç
bir şekilde davranırken, sistematik bir şekilde onların en temel insan haklarını bile inkar etti.
Myanmar’da 2012 yılından beri, 140 bin Rohingyalı ile diğer Müslümanlar şiddetten dolayı
yerlerinden edilirken, onların yüzlercesi öldürüldü. Kimliği belirsiz saldırganlar, 13 Ocak'ta,
Rakhine bölgesindeki bir köye girdiler ve 48 kişiyi yataklarında uyurken öldürdüler. Bu, bir
hükümetin kendi halkını tanımayı reddettiğinde olan bir şeydir. Hatta, Güneydoğu Asya
merkezli bir sivil toplum kuruluşu, Rohingyalıların uğradığı zulümde devletin bütünüyle
parmağı olduğunu detaylandıran güvenilir dökümanlar ortaya çıkardı. Myanmar hükümeti,
kısa bir süre önce de, Rohingya Müslümanlarının temel sağlık hizmetleri almasına müsaade
etmeyerek Sınır Tanımayan Doktorları ülkeden kovdu.''
Karar tasarısı konuĢmaların ardından Temsilciler Meclisi Genel Kurulu‟nda kabul edildi.
Tayland’da göstericiler yeniden sokaklarda
Euronews
18
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Tayland‟ın baĢkenti Bangkok‟ta toplanan binlerce gösterici iktidardaki hükumeti istifaya
çağırdı.
Göstericiler seçimleri ertelenmesi ve baĢbakanı sürgündeki kardeĢine dönüĢ yolunu kapatacak
reform talebinde bulunuyor.
Anayasa Mahkemesi, BaĢbakan Yingluck ġinavatra‟nın anayasayı ihlal ettiğine hükmederek
görevden alınmasına karar vermiĢti.
Tayland: Siyasi kaosta yeni dönem – Mehmet Özay – Dünya Bülteni
Tayland‟da uzun süredir var olan siyasi istikrarsızlık, dün Anayasa Mahkemesi‟nin BaĢbakan
Yinluck Shinawatra‟yı görevden almasının ardından yeni bir evreye girdi. BaĢbakan‟ın
görevden alınmasına, 2011 yılında bir önceki „atamayla hükümet kuran‟ Demokrat Parti
tarafından Ulusal Güvenlik BaĢkanı olarak atanan Thawil Pliensri‟yi görevden alıp yerine
atama yapması gerekçe gösteriliyor.
Geçen kasım ayında muhalefet partisi destekçilerinin baĢlattığı dev gösterilerle tıkanan
Tayland yönetimi, aradan geçen süre zarfında iyileĢmek bir yana, giderek daha da içinden
çıkılması zor bir siyasi kaosa evriliyor. Ülkenin son altı aydır maruz kaldığı siyasi tıkanıklık,
bundan iki gün önce tahtta çıkıĢının 64. yılını kutlayan 86 yaĢındaki Kral Bhumibol
Adulyadej‟in kötüleĢen sağlık durumunun sembolik olarak ülke siyasal yaĢamına yansıması
olarak değerlendirilmeyi hak ediyor. Siyasi krizlerde „birleĢtirici figür‟ olarak dikkat çeken ve
halk arasında yarı-Tanrı kabul edilen Kral Adulyadej‟in 64. yıl kutlamaları nedeniyle siyasi
krize yön vereceği varsayılan konuĢmayı yap/a/madı. Kral‟a daha önce de çözüm bulma
konusunda müracaat olmuĢtu. Örneğin, Genelkurmay BaĢkanı Prem Tinsulanonda‟nın geçen
aylarda Kral‟la görüĢtüğü biliniyor.Hükümetin iĢleyemez hale geliĢi, halkta moral çöküĢ baĢta
olmak üzere ekonominin de önemli ölçüde etkilenmesine neden olması karĢısında kaosun
nasıl sonlandırılacağı muamması bir türlü aĢılamamıĢtı. Aslında, siyasi istikrarsızlığı sona
erdirebilecek yegâne gücün MonarĢi‟nin müdahalesi olması nedeniyle gözler Kral‟dan
gelecek iĢaretteydi.
Ancak geçen günkü kutlamalardan bir gün sonra, geleneksel siyasi yapının temsil
kurumlarından biri olan Anayasa Mahkemesi aldığı kararla ülke siyasetine yeni bir yön verdi.
Anayasa Mahkemesi‟nin harekete geçtiği bir ortamda, Kral‟ın kamuoyuna yansımayan bir
„dahli olup olmadığı ise en azından Ģimdilik bilinmiyor. Ancak ülke için pek çok Ģey ifade
eden kralın maruz kaldığı hastalık, ülke siyasi ve toplumsal yaĢamındaki kaos ile yansımasını
buluyor.
1932 yılındaki sistem değiĢiminin ardından, monarĢi geleneksel gücünden çok Ģey yitirdi.
Ancak, ülkenin modern siyasal tarihinde monarĢi yanlılarının ülkenin ana akım egemen
yapısındaki yerleri, Kralı her daim siyasetin odağına oturtacak bir yönelim sergiledi. Bu
nedenle 2013 yılı sonundan baĢlayarak bugüne kadar dozu zaman zaman artarak devamlılık
gösteren siyasi bunalım, dün Anayasa Mahkemesi‟nin BaĢbakan Yingluck‟ı ve kabinedeki
dokuz bakanı, 2011 yılında üst düzey bir yetkiliyi görevden alınması gerekçesiyle suçlu
bularak siyasi konumlarından azletti. Ülkenin yakın siyasi tarihine bakıldığında bir sürpriz
olarak değerlendirilmeyi hak etmiyor. Aksine, 2006 yılında Thaksin Shinawatra‟nın görevden
19
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
alınmasından itibaren baĢlayan süreçte, Anayasa Mahkemesi‟nce üçüncü BaĢbakan‟ın azli
olarak tarihe geçmesiyle bir tür tekrar addedilebilir.
2011 seçimlerinin ardından BaĢbakanlık koltuğuna oturan Yingluck‟ın ilk iki buçuk yıllık
iktidarı döneminde görece sakin bir iç politik yaĢam baĢ gösterse de, ana akım siyasi çizgiye
alternatif politikaların üretilmeye baĢlanmasıyla birlikte muhalefet ve onunla aynı siyasi
kulvarı paylaĢan ülkenin kadim monarĢi ve çevresinin icraatları birer birer ortaya çıkmaya
baĢladı. Bu politikaların en baĢında bürokrasinin üst düzey kadrolarındaki monarĢi yanlılarını
görevden alma Ģeklinde tezahür etmesi bugünkü sonucu doğuran en önemli unsur. Bugünkü
karara neden olan Ulusal Güvenlik BaĢkanı‟nın görevden alınması da bunun en iyi göstergesi.
Bu karar, hiç kuĢku yok ki, geçen Kasım ayından bu yana gösterileri organize eden Suthep
Thaugsuban‟ın bir baĢarısı olarak yorumlanması ülke siyasal gerçekliğinde olup biteni
anlamlandırmayı zorlaĢtırır. Bu nedenle, Yingluck‟ı görevden alınmasında muhalefet
milletvekillerinin Anayasa Mahkemesi‟ne sundukları dava dilekçesi somut bir gerçeklik
olarak ortada dursa da, temelde olup biten, monarĢi-ordu-sivil siyaset eksenli oluĢumun ülke
siyasetinde alternatif rol oynamayı arzu eden bir yapıyı -ki bu anlamda Thaksin ve çevresinibertaraf etme giriĢimidir. Bu anlamda, Yingluck gerek mahkeme öncesinde gerekse aleyhine
verilen karar sonrasında “Yasalara aykırı hiçbir Ģey yapmadım. Demokratik yollarla seçilmiĢ
bir BaĢbakanım.” dese de, siyasetin temel yapılanmasındaki ana akımın bunu kabullenmesi
mümkün değildi ve böyle olmadı da.
Yingluck, tecrübeli bir siyasetçi olmamakla birlikte, geçen Kasım ayındaki gösterileri
güvenlik güçlerini kullanmadan geçiĢtirmeyi yeğlemesi, bir anlamda siyasi krizi barıĢçıl bir
Ģekilde sonuçlandırmaya kapı aralayacağı intibaı veriyordu. Ancak bu süreçte, gösterilerin baĢ
aktörü konumundaki Suthep Thaugsuban hakkında açılan soruĢturmaların pratiğe
geçirilememesi nedeniyle hükümet ve de BaĢbakan Yingluck‟ın kamuoyu bağlamında önce
moral yenilgisinin kapısı aralandı. Buna rağmen halk nezdindeki kabul edilebilirliği devam
eden Yingluck, muhalefeti „ikna etme doğrultusunda‟ erken seçim kararı aldı. „Demokratik
yöntemin‟ gerekliliğine inanmıĢ olan Yingluck, aldığı erken seçim kararıyla, aslında kendisi
ve partisi „Pheu Thai‟ adına kaybedecek bir Ģeyi yoktu. Çünkü ülke kamuoyu nezdindeki
siyasi mücadelesi, monarĢi çevrelerinin aksine olumlu tepki buluyordu. Bunu çok iyi bilen
monarĢi yanlıları, 2 ġubat‟ta yapılan erken seçimlerin öncesi ve sonrasında hedeflerinin
Yingluck yönetimin devirmek olduğunu, özgür seçimlerin bir anlam ifade etmeyeceğini
düĢünce ve eylemleriyle ortaya koymuĢlardı. Kimi seçim bölgelerinde adayların resmi
baĢvurularının yaptırtılmaması ve seçim günü yaĢanan usulsüzlükler sonucu Seçim Kurulu,
Yingluck hükümetinin beklediği baĢarıyı gölgeleyecek kararı veriyor ve seçimleri iptal
ettiğini duyuruyordu.
Bu süreçte sürekli ön plânda olan Suthep, sıradan bir aktivist olmadığını söylemeliyiz.
Muhalefetteki Demokrat Parti‟nin baĢkan yardımcılığı görevini üstlenen, ancak gösterilerle
birlikte, partideki görevinden istifada ederek salt bir aktivist olarak meydanlarda boy gösteren
Suthep‟e savcılar dokunma cesaretini gösteremedi. Suthep 1990‟lı yıllardan baĢlayarak aktif
siyasetin içinde yer almıĢ ve bu anlamda ülkenin monarĢi-ordu kökenli siyasi anlayıĢının sivil
platformadi temsilcilerinden biri olarak gündeme gelmiĢti...
20
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Mevcut hükümetten ziyade Yingluck‟ın 2001 yılından 2006 yılına kadar iktidarda olan
Thaksin Shinawatra‟nın kardeĢi olması, muhalefetin bugüne kadar kabullenemediği bir
gerçek. Thaksin hareketinin ne kadar güçlü ve köklü bir siyasi hareket olup olmadığı bir baĢka
konu. Ancak, Thaksin döneminin ülkenin monolitik siyasi yapısını yörüngesinden çıkarmada
bir iĢlevi olduğu kesin. Bunu, görüĢüne baĢvurulmayan geniĢ kitlelerinin son on beĢ yıl
boyunca yapılan seçimlerdeki tercihlerinde takip etmek mümkün. Burada dikkat çeken husus,
bugün muhalefet rolü üstlenmiĢ olan Demokrat Parti‟nin lideri Abhisit Vejjajiva‟nın Seçim
Komisyonu‟nun seçimleri 20 Temmuz‟da yapma kararına dahi itirazı olmalı.
Tüm yasa dıĢı gösterilere rağmen, iktidarın güvenlik ve yasal mekanizmayı kullanmaması
veya kullandırtılmaması; Yingluck‟un siyasi kaosu sona erdirme adına 2 ġubat‟ta erken seçim
kararı alması; seçimin iptali ve yeni seçimlerin Temmuz ayında yapılması süreçleri Demokrat
Parti‟yi tatmin etmeye yetmedi. Kısa bir süre önce Abhisit‟in yardımcılığını yürüten
Suthep‟in marifetiyle monarĢi çevreleri meydanlarda Yingluck‟dan ziyade „Thaksin
rejiminin‟ ortadan kaldırılması düĢüncesiyle yaptıkları eylemler bugün en üst düzey
bürokratik mekanizma ile hayata geçiriliyor. Buna rağmen, Yingluck‟un baĢında olduğu
partinin varlığını sürdürmesi, ne zaman yapılırsa yapılsın „demokratik seçimlerde‟ monarĢi
yanlılarının baĢarılı olamayacağını gösteriyor. Bu nedenle, Suthep sözcülüğünde muhalefet
çevreleri „tarafsız bir baĢbakanın atanması ve geçici hükümet kurulması‟ talebini daha ilk
günden bu yana gündeme taĢıyorlar. Ancak Ģu unutulmamalı ki, Thaksin ve kardeĢi
Yingluck‟ın öncülüğünü yaptığı siyasi açılımın destekçileri bu geliĢmeleri sineye
çekmeyeceklerdir. Bugüne kadar ordunun bir adım geride durmayı tercih ettiği zaman zaman
anarĢiye dönen siyasi kaos ortamı, geleneksel iktidar çevrelerinin siyasi ve toplumsal yapının
çeperinde kalmıĢ güçlerle barıĢı öngörmedikçe çözüme kavuĢturulması bir yana, bugünden
itibaren içinden çıkılması zor bir hâl alacağını öngörmek güç değil.
BAZI KÖġE YAZILARI VE YORUMLAR
Avrupa Birliği Bakanı Ve BaĢmüzakereci Mevlüt ÇavuĢoğlu’nun 9 Mayıs Avrupa Günü
Mesajı
Bundan 64 yıl önce dönemin Fransa DıĢiĢleri Bakanı Robert Schuman‟ın 9 Mayıs 1950
tarihinde yaptığı açıklama, sadece Avrupa tarihi için değil, insanlık tarihi açısından da bir
dönüm noktası olmuĢ, savaĢ ve düĢmanlık yerine insan yaĢamı ve insan onuruna odaklı bir
barıĢ ve refah projesinin temelleri atılmıĢtır. Avrupa Birliği yıllarca süren savaĢların,
yıkımların ardından, farklı halkların ve milletlerin ortak bir ülkü etrafında uyum içinde ortak
bir gelecek için çalıĢabileceklerini ortaya koyan insanlık tarihinin en önemli projelerinden biri
olmuĢtur.
Ülkemizin Avrupa Birliği‟ne katılım süreci de, Atatürk‟ün bizlere hedef gösterdiği çağdaĢ
medeniyetler seviyesine ulaĢma yolunda atılan en önemli adımlardan biridir. BaĢbakanımız
Recep Tayyip Erdoğan‟ın deyiĢiyle Avrupa Birliği süreci, Cumhuriyetimizin ilanından
sonraki en önemli çağdaĢlaĢma projesidir. Avrupa Birliği sürecinde yapılan her reform,
21
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
ülkemizin demokratikleĢmesine ve kalkınmasına, vatandaĢlarımızın refahının ve yaĢam
standartlarının yükseltilmesine katkı sağlamaktadır.
Hükümetimiz Türkiye‟nin Avrupa Birliği sürecine en fazla emek ve katkı vermiĢ Cumhuriyet
hükümetidir. Tam üyelik müzakerelerinin baĢlatılmasından müstakil bir Avrupa Birliği
Bakanlığı kurulmasına kadar, Hükümetimizin 12 yıldan bu yana attığı kararlı adımlar
sonucunda bugün hiç olmadığı kadar AB üyeliğine yakın bir noktaya ulaĢılmıĢtır. Türkiye‟nin
artık ilerlemeden, kalkınmadan, demokrasiden, hukuk ve özgürlüklerden taviz vermesi, bu
yoldan geriye dönmesi mümkün değildir.
Türkiye tam üyelik yolunda siyasi blokajlardan önyargılara kadar farklı engellerle karĢılaĢsa
da bu yolda kararlılıkla yürümeye devam etmektedir. BaĢbakanımız, 2014 yılını Avrupa
Birliği yılı olarak ilan etmiĢtir. Hükümetimiz bu seçim atmosferinde dahi demokrasiyi
konsolide etmek ve vatandaĢlarımızın temel hak ve özgürlüklerini daha da güçlendirmek
amacıyla adımlar atmaya devam etmektedir. Unutulmamalıdır ki, Avrupa Birliği Türkiye için
stratejik bir hedeftir. Bu hedefe ulaĢacağımıza olan inancımız tamdır.
Bu vesileyle, Türkiye‟nin Avrupa Birliği yolunda kararlılıkla yürüdüğünü bir kez daha ifade
ederek tüm vatandaĢlarımızın ve Avrupa halklarının 9 Mayıs Avrupa Günü‟nü kutlarım.
Türkiye Daha Önemli - Marwan Kabalan – El ġark
Amerika‟nın uzak durmasıyla oluĢan güç boĢluğunun gölgesinde, Arap bölgesinin geleceğiyle
ilgili çekiĢme son üç yılda daha da Ģiddetlendi. Bu çekiĢme, Arap baharının yaĢandığı
ülkelerde zirveye ulaĢarak Mısır, Tunus, Libya‟dan tutun Suriye, Irak ve Yemen‟e kadar
yayıldı. Öyle ki bu çekiĢme ve gerginliklerden nasibini almayan kalmadı; bunların arasında
bölgede önemli rol almak isteyen ve etkin unsur olan ülkeler de var. Türkiye‟deki yerel
seçimler buna örnek olarak gösterilebilir. Nitekim BaĢbakan Recep Tayyip Erdoğan‟ın ve
partisinin iktidarına son vermek ve bunun sonucu olarak bölgesel görüntüyü değiĢtirmek için
yerel, bölgesel ve uluslararası güçler seferber oldu. Bu çekiĢme, bazı bölgesel güçlerin
düĢeceği ve diğerlerinin yükseleceği sinyallerini veriyor. Analizlerin çoğu, söz konusu
bölgesel güçlerin Türkiye, Mısır ve Ġran üçgenine odaklanıyor. Böylece ortaya çıkan tabloya
göre bölge, Arap baharının neticesinde üç cepheye bölünmüĢ görünüyor: DeğiĢimi
destekleyen eksen, değiĢime direnen eksen ve her Ģeye direnen ve karĢı çıkan eksen.
Mısır‟dan baĢlayacak olursak, eldeki verilere ve içindeki koĢullara bakıldığında Mısır‟ın
büyük bir bölgesel rol üstlenmesinin neredeyse imkânsız olduğunu görebiliriz. Bugünün
verilerine göre Mısır‟ın bölgede bir liderlik rolü üstlenme olasılığı her zamankinden daha
azdır. Nitekim nüfusu 90 milyonu aĢmıĢ bir durumda ve IMF‟nin 2013 rakamlarına göre yurt
içi hasılası 270 milyar doları geçmemekte. Bunlara ilaveten Mısır, ağır bir ekonomik kriz
yaĢıyor. Siyasi istikrarsızlık, iĢsizlik, yoksulluk, ordunun ülke ekonomisini kontrol etmesi gibi
nedenler, Mısır‟ın büyük bir bölgesel ülkeye dönüĢmesini zorlaĢtırıyor. Üstelik Mısır,
müttefikleri için büyük bir yük hâline gelebilir.
Ġran‟a gelince… Kopardığı yaygaraya rağmen Ġran, bölgede egemen bir güç rolünü
oynama yeterliliğine sahip değil. Bunun yapısal nedenleri var. Örneğin 90 milyon nüfuslu bu
ülkenin 2013 rakamlarına göre yurt içi hasılası 350 milyar doları aĢmamakta. Bunun yanı sıra
22
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Ġran, Batı ile karĢı karĢıya olduğu yıllarda ve enerjisini tüketen maceralara girmesi nedeniyle Türkiye‟nin aksine- büyük bir bölgesel ekonomik güç olma Ģansını kaybetti. Bir diğer neden,
jeopolitik düzeyde yoğunlaĢıyor. Nitekim Ġran -yine Türkiye‟nin aksine- bölgenin uç
kısımlarında yer alıyor ve etrafı dost olmayan ülkelerle çevrili.
Son olarak Türkiye‟yi ele alalım. 70 milyon nüfusa sahip Türkiye, yurtiçi hâsılası 830
milyar doların üstünde olduğu için dünyada 17. sırada yer alan bir ekonomik güç olmayı
baĢardı. Ülkede istikrarlı bir siyasi sistem, geliĢmiĢ sanayi tabanı ve eğitimli insan gücü var.
Buna ilaveten Türkiye‟nin Batı ile güçlü iliĢkileri var. Türkiye hükûmetinin ayrıca 2023 yılı
itibariyle dünyanın 10. ekonomisi olma planı var. Böyle bir Ģey gerçekleĢirse Türkiye, Güney
Kore, Meksika, Ġspanya, Avustralya ve Kanada‟yı geçmiĢ olacak.
Türkiye ekonomisi Ģu anki haliyle Ġran ekonomisinin iki katı, Mısır ekonomisinin üç katı
ve her iki ekonominin toplamından daha üstündür. Üstelik Türkiye, bölgede ve genel olarak
Ġslam dünyasında en geliĢmiĢ sanayi tabanına sahip. Ordusu ise ABD‟den sonra NATO‟daki
en büyük ikinci ordudur. Jeopolitik bakımdan ise Türkiye; Avrupa, Orta Doğu ve Rusya‟nın
ortasında yer aldığı için bu üç bölge arasındaki en kısa kara ve deniz yollarına hâkim.
Türkiye‟nin en önemli zayıf noktası ise enerji kaynaklarına sahip olmamasıdır. Ancak
bölgede siyasi ittifaklar değiĢtiği -özellikle de Suriye‟deki çatıĢmayla ilgili olanlar- ve
Akdeniz‟in doğusundaki büyük doğal gaz rezervleri kullanılmaya baĢlandığı takdirde bu
sorun aĢılabilir. Türkiye, enerji tedariki hususunda Rusya ve Ġran‟ın Ģantajından
kurtulduğunda bölgede en büyük bölgesel güç olmasını engelleyen her Ģey ortadan kalkmıĢ
olacak.
Bu varsayımdan ve verilerden yola çıkarak Mısır ve Ġran‟ı kaybetmemiz pahasına olsa bile
Türkiye ile sıkı iliĢkiler geliĢtirmeye odaklanmamız gerektiğini anlıyoruz.
Türkiye Bir Numaralı Ticaret Ortağımız - Natia RtveliaĢvili – PirveliNews
Gürcistan BaĢbakanı Ġrakli ĞaribaĢvili, Gürcistan-Türkiye Ekonomik Forumunda yaptığı
konuĢmada iki ülke arasındaki ticari iliĢkileri değerlendirdi.
Gürcistan‟ın, ekonomisini geliĢtirme ve Türkiye‟ye ihracat ürünlerini artırma potansiyeline
sahip olduğunu vurgulayan BaĢbakan, “Türkiye bizim güvenilir müttefikimiz ve stratejik
ortağımızıdır. Daha da önemlisi ülkemizin dostudur. Türkiye‟yi, ülkemizin egemenliğine,
toprak bütünlüğüne ve Avro-Atlantik arzumuza verdiği destekten ve gösterdiği duruĢtan ötürü
son derece takdir ediyorum. Bunun dıĢında Türkiye, ülkemizin siyasi müttefiki olmasının yanı
sıra bir numaralı ticaret ortağımızdır. Böylesine güçlü bir ortağa ve dosta sahip olmak son
derece güzel. Türkiye farklı iĢ sahalarında dünya çapında lider konumda. Türkiye‟den ithalat
yapmak bizim için çok önemli, çünkü ithalatla birlikte ülkemize ürün ve hizmetin yanı sıra
yeni teknolojiler, yeni bilgiler giriyor ki biz bunu çok önemsiyoruz. Buna ek olarak Türkiye
ile Gürcistan arasındaki ticaret hacmine baktığımız zaman Türkiye‟nin Gürcistan‟a olan
ihracatının Gürcistan‟ın Türkiye‟ye ihracatından çok daha fazla olduğunu görürüz. Ülkemizin
kendi ekonomisini geliĢtirecek ve Türkiye‟ye ihracatı arttıracak potansiyele sahip olduğuna
inanıyoruz. Buradan Türkiye‟nin çok büyük bir ülke olduğunu anlarız. Gürcistan yüksek
kalitede ürünler üretebilir, bu ürünleri komĢu ülkelerimize teklif edebilir, bu sayede büyüyen
23
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
ticaret cirosundan her iki ülkede de eĢit olarak yararlanır. En önemlisi pazar ve müĢteri
kazanmaktır." dedi.
Türkiye, Avrupa’ya ne kadar yakın? – Hülya Köylü - DW
Türkiye, 9 Mayıs Avrupa Günü‟nde de bir kez daha AB üyeliğini kendisine „stratejik hedef‟
olarak gördüğünü duyurdu. Peki, 2005‟te AB ile tam üyelik müzakerelerini baĢlatan Türkiye
Avrupa‟ya ne kadar yaklaĢabildi?
AB Bakanı ve BaĢmüzakereci Mevlüt ÇavuĢoğlu, 9 Mayıs Avrupa Günü dolayısıyla
yayınladığı mesajında, “Hükümetimizin 12 yıldan bu yana attığı kararlı adımlar sonucunda
bugün hiç olmadığı kadar AB üyeliğine yakın bir noktaya ulaĢılmıĢtır. Türkiye‟nin artık
ilerlemeden, kalkınmadan, demokrasiden, hukuk ve özgürlüklerden taviz vermesi, bu yoldan
geriye dönmesi mümkün değildir” ifadelerini kullandı. Bakan, Avrupa Birliği'nin Türkiye için
stratejik bir hedef olduğunun da altını çizdi. Peki, Türkiye gerçekten de üyelik hedefine
yaklaĢtı mı?
1999'da AB'ye aday ülke olan Türkiye, AB ile tam üyelik müzakerelerini de 2005'te
baĢlatmıĢtı. Müzakereleri baĢlatan hükümet olarak tarihe geçen AKP hükümeti, o günden beri
AB ile neredeyse „kıran-kırana‟ bir mücadele yürütüyor. AKP hükümetini o yıllarda reformist
olarak gören AB, bugünlerde özellikle Gezi eylemleri ve sonrasında gündeme gelen yasakları
dikkate alarak Türkiye‟de demokrasinin gerilediğini öne sürüyor.
Uluslararası Stratejik AraĢtırmalar Kurumu (USAK) AB Uzmanı Fatma Yılmaz Elmas, Türk
ve Avrupalı araĢtırmacıların son dönemdeki çalıĢmalarını daha çok “Türkiye neden iyi bir
yerden geriye gidiyor?” sorusu üzerine yoğunlaĢtırdığına dikkat çekiyor. Elmas, Gezi
eylemleriyle baĢlayan sürecin bir „kırılma noktası‟ olduğunu söylüyor ve o dönemden önce
Avrupa Birliği‟nin Türkiye‟yi askeri vesayetin kaldırılması baĢta olmak üzere pek çok
reformist tavrından ötürü alkıĢladığını hatırlatıyor. Elmas, “Bugün ise Türkiye‟nin Ģeffaflığı
tartıĢmalı hale geldi. Avrupalı; Twitter, YouTube yasağını anlayamadı. Türk Hükümeti,
paralel devlet iddiasını tüm somutluğuyla henüz anlatamadı. Avrupalı, somut her tartıĢmaya
somut açıklamalar istiyor o kadar” diyor.
Türkiye‟nin bugün cumhurbaĢkanlığı seçim süreci baĢta olmak üzere tamamen içe dönük bir
diplomasiye yoğunlaĢtığından yakınan Elmas, AB ile iliĢkilerde Türk hükümetinden bir
açılım beklemediğini söylüyor. “Türkiye, Avrupa‟dan kopmamalı” mesajlarının Türk
hükümetince iyi değerlendirilmesi gerektiğini anlatan Elmas, “Avrupa da, Türkiye de bu
iliĢkinin bitmemesini istiyor. Bu noktada, hükümetin AB üyelik sürecini yeniden
değerlendirmesinde fayda var” mesajı veriyor.
KarĢılıklı adım atılır mı?
TOBB Üniversitesi Uluslararası ĠliĢkiler öğretim üyesi ġaban KardaĢ ise AKP hükümetinin
tam 12 yıldır AB ile „profesyonel mesai‟ yaptığını belirtirken, Türkiye-AB iliĢkilerinin “gelgit”ler üzerine kurulu olduğuna dikkat çekiyor. “Bu gel-git‟lerde Türkiye‟nin AKP ile birlikte
değiĢen vizyonu daha çok dengeleyici unsur oldu. Ancak AB, içindeki birçok zorluğu
aĢamadı. Türkiye, Avrupa‟ya çok yaklaĢtı ancak Avrupa Türkiye‟yi anlama konusunda
24
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
zorluklar yaĢıyor” diyen KardaĢ, gelinen noktada her iki tarafın da adım atması gerektiğini
söylüyor.
KardaĢ, iki tarafı da iliĢkilere değer verdiğine dikkat çekerken, özellikle AB tarafının bu
iliĢkiyi ileriye götürecek iradeye sahip olmadığından yakınıyor. KardaĢ, “ġimdi biliyoruz ki,
Kıbrıs sorunu yüzünden müzakereler zaten tıkanmıĢ durumda. Bu noktada, Türkiye‟deki
özgürlük ortamına gönderme yapıp, iliĢkileri değerlendirmek kolaycılık olur. Kimse, yapması
gereken iĢten uzaklaĢmamalı. Avrupa Birliği, bugün Türkiye‟yi eleĢtirebilir ama kendi
ödevlerini de yapmak zorunda. Bir Kıbrıs açılımı olacaksa, bunun ilk adımını atacak tarafın
AB olması gerekir” diyor.
“Reform sürekliliği Ģart”
Avrupa Birliği ÇalıĢmaları Merkezi Derneği BaĢkanı Tunay Ġnce ise Türkiye ile AB arasında
büyük bir iletiĢim kopukluğu yaĢandığını söylüyor. “AKP Hükümeti, Türkiye‟de neler olup
bittiğini anlatamıyor” diyen Ġnce, hükümetin özellikle yargı alanında yaĢananlardan dolayı
büyük eleĢtiri aldığını dile getiriyor. “AKP, iktidara Avrupa Birliği‟nden yana olduğunu
söyleyerek geldi. Reformist bir Ģekilde iĢe baĢlandı ama bugün gelinen noktada reformların
sürekli kılınmadığı gözleniyor. Türk hükümetinden bugün beklenen, AB ilkelerine bağlılığını
bir kez daha göstermesidir. Reformlar, kolaylıkla sürdürülebilir” diyen Ġnce, AKP
hükümetinin Fethullah Gülen cemaatiyle kavgasının da Türkiye ile AB arasında güven
bunalımı yarattığı tespiti yapıyor. Ġnce, “Bu kavga neyin nesidir karmaĢasına bir an önce son
verilirse, Avrupa Birliği‟nin Türkiye‟ye güveni yeniden gelecektir. Zaten kendi içinde
karmaĢık süreçlerden geçen AB‟nin zihni, Türkiye konusunda daha net olmalı. Burada,
zorlayıcı gücün Türkiye olması bizim için daha avantajlı olacaktır” diye konuĢuyor.
Tunay Ġnce, hem Türkiye‟de hem de Avrupa ülkelerinde yaptıkları çalıĢmalarda halkların
birbirine yakın olduğunun gözlendiğinin ancak siyaseten ortaya konan karmaĢık yapının
halkın kafasını karıĢtırdığının altını çiziyor. Her iki tarafta da sivil toplum örgütlerinin gün
geçtikçe çoğaldığını ve güçlendiğini anlatan Ġnce, “Öyle bir noktaya gelindi ki, siyasetin
tıkandığı yerde halklar devreye girecek. Siyasetten beklenen de, halkların yakınlaĢma
arzusuna uygun davranmasıdır” diyor.
Gülen Hareketinden Ayasofya Hamlesi -Economist
Ġngiltere'de yayınlanan haftalık Economist dergisi, Ayasofya'nın tekrar ibadete açılıp
açılmayacağı yönündeki tartıĢmalara yer ayırdı.
Derginin yazısı Ģöyle baĢlıyor: "20 Mayıs 1453'te Sultan II. Mehmet uzun zamandır arzuladığı
Ģehre girdi ve bir avuç toprak almak için yere eğildi. Artık Hagia Sophia katedrali Ayasofya
camii olmuĢtu. Türkiye'nin dindar BaĢbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın fethin 561'inci
yıldönümünde Ayasofya'da namaz kılacağı söylentilerinin çıkması, 1453'teki sahnenin
tekrarlanacağı yönünde ümitleri artırdı."
25
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Economist'in makalesinde, her ne kadar hükümetin bu planları "fantazi" olarak nitelediği
belirtilse de, "Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) içerisinde eski Bizans katedralinin camii
olarak tekrar ibadete açılması gerektiğini açık biçimde dile getirenler var" deniyor.
Yazı Ģöyle devam ediyor: "Ancak bu söylentilerin ortaya çıkması dahi Ortodoks Kilisesi'ni
rahatsız ediyor. Patrik Bartolomeo, 'Ayasofya katedrali Hıristiyanlığın bir sembolü olarak inĢa
edilmiĢti. Eğer ibadete açılacaksa bu Hıristiyanlık'tan baĢka bir din için olamaz' diyor.
Ġslamcılar ise, Ayasofya'nın camii olarak açılmasının yasal dayanağı olduğu görüĢünde.
Ayasofya'nın Sultan II Mehmet'e ait olduğu hatırlatılıyor ve Sultan'In vasiyetinde 'Ayasofya
ahirete kadar camii olarak kalacak' dediği hatırlatılıyor."
'Gülen'in yeni hamlesi mi?'
Makalede Ayasofya tartıĢmalarının güncel siyasi bir ayağı olduğu da vurgulanıyor ve "Ġlginç
bir Ģekilde Fethullah Gülen hareketine yakınlığı ile bilinen Milletvekili Hami Yıldırım 3
Mayıs'ta Ayasofya'nın camii olarak ibadete açılması için bir yasa teklifi sundu." deniyor.
Economist'in yazısı Ģöyle sonlanıyor: "Yargıdaki öğrencileri aracılığı ile hükümete karĢı
yürüttüğü yolsuzluk soruĢturması hükümeti sarsamayınca Sayın Gülen iktidarın din
vurgusunun altını oymaya çalıĢıyor. AKP Milletvekili Bülent Turan 'Önümüze Ayasofya'yı
yem olarak atıyorlar. Ancak bu tuzağa düĢmeyeceği' diyor. BaĢbakan Yardımcısı Bülent
Arınç ise, Ayasofya yasa teklifi sorulunca sadece yavan bir Ģekilde 'Hükümetin gündeminde
yok' diyor.
Bir Otokrat Reklam Turunda -Frankfurter Rundschau - Lale Akgün
08.05.2014
Recep Tayyip Erdoğan Seçim Kampanyası Yapmak Ġçin Almanya'ya Geliyor. Biz Buna
Tahammül Etmek Zorunda mıyız?
10 Ağustos 2014 Türkiye'nin kader günü olabilir. Bu tarihte, Türkiye tarihinde ilk kez
doğrudan halk tarafından bir sonraki cumhurbaĢkanı seçilecek. Recep Tayyip Erdoğan'ın
AKP'nin cumhurbaĢkanı adayı olacağına dair kesin belirtiler mevcut. Duyurulduğu üzere 24
Mayıs'ta Köln'e gelmesi hâlinde, kendisi için seçim kampanyası yapacak.
Erdoğan bir seçim kampanyası etkinliğine katılmak için Almanya'ya ilk kez gelmiyor.
GeçmiĢte de "yurt dıĢı Türklerinin koruyucusu olarak öne çıkmak ve buradan oy toplamak
amacıyla Alman sahnesini kullandı ancak bu kez çok daha fazlası mevzubahis zira Türkiye
tarihinde ilk kez yurt dıĢındaki Türk vatandaĢları oy kullanabilecek. Erdoğan bu oyları almak
için Köln'de baĢlangıcı yapılacak büyük bir taarruz baĢlatıyor. Lobisinin Avrupa merkezi ile
ona manen ve lojistik destek veren kuruluĢlar burada. AKP'nin ev sahipliğini resmî olarak
UETD(Avrupa Türk Demokratlar Birliği) yapacak -ki bu ilk kez olmuyor- ancak tabii ki
Ġslami örgütler de seçim kampanyası etkinliklerini doldurmak ve Erdoğan'ı kutlamak için
hazır bulunacaklar.
Ġlk sırada, Alman politikası ve kamuoyunun karĢısına görüĢme muhatabı ve diyalog ortağı
olarak çıkan, kulisler arkasında ise Türk hükûmetinin aktivitelerini yönlendirme görevi yapan
26
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
DĠTĠB'den (Diyanet ĠĢleri Türk Ġslam Birliği) söz edilebilir. Diğer Türk partileri de
Almanya'da seçim kampanyası yapmaya çalıĢacak ancak onlar, Erdoğan için ciddi bir rakip
olabilecek ne yapısal para kaynağına ne de taraftara sahip. Bu durum Almanya bir yana,
Türkiye'de bile böyle.
AKP hiç kuĢkusuz baĢrolü oynayacak, sadece Almanya'da bir seçim kampanyası için para
kaynaklarına değil, aynı zamanda en çok taraftara sahip olduğu için de. Erdoğan hâlâ
Anadolulu muhafazakâr ve toplumsal açıdan mağdur insanlar için bir idol. Taraftarları onun
muhafazakâr yaĢam görüĢünü, otoriter tarzını, gücünü kullanıĢ biçimini tasvip ediyorlar,
dahası: bu yüzden ona hayranlık duyuyorlar. Almanya'da yaĢadıkları için bu seçimin onlar
açısından hiçbir önemi olmasa da ilk kez seçime katılmalarını mümkün kılan kahramanları
için ölmeye hazır olduklarının sinyalini vermek amacıyla onun etkinliklerine kefene sarılı
olarak geliyorlar. Bu durumda insanın kendisine Ģu soruyu sorası geliyor: Neden 55 yıl
boyunca Alman vatandaĢlığına geçmediler, o zaman Alman seçimlerine katılabilirlerdi.
Türklerin bu seçimiyle Türk politikası, daha öncesinde hiç olmadığı kadar Alman iç
politikası olacaktır. Bu ise genel olarak birtakım soruların ortaya atılmasına neden oluyor,
öncelikle de Ģu sorunun:
Genel olarak Alman topraklarında Türk seçimleri yapılmalı mıdır?
Seçim hakkı bir insanlık hakkıdır. Lakin eğer bir baĢka devletin devlet baĢkanı Almanya'da
seçim kampanyası yapar ve burada seçilecek olursa, bunun ne tür sonuçları olacaktır? Bunun
sürekli yemin billah edilen uyuma bir faydası olur mu? "Bedenen burada, zihnen Türkiye'de",
tablosu daha da sağlamlaĢacak. Bu durumda çoğunluk toplumunun Ģu soruyu sorması olası:
"Bizim tüm bunlarla ne ilgimiz var?
Buna Türkiye ve Erdoğan'ın Ģahsıyla ilgili önemli sorular ekleniyor. Türkiye bugün hiç
olmadığı kadar demokrasiden uzak. Erdoğan, ailesi ve güvendiği yakın çevresiyle birlikte
tahrip etkisi büyük açıklar veren davranıĢlarda bulundu. Her gün yeni suçlamalar geliyor:
yolsuzluk, yargıya müdahale, yürütmeyi denetleme. Demokrasilerin elzem Ģartı olan
kuvvetler ayrılığı diye bir Ģey artık yok. Siyaset bilimcisi Ümit Özdağ, "Türkiye'de artık
hukuk devleti olmadığı ve bir gözetim devleti zihniyeti oluĢtuğunu" söylüyor.
Freedom House adlı sivil toplum kuruluĢunun saptamasına göre Türkiye, basın özgürlüğünde
dünya sıralamasında 134. sırada ve Dünya Ekonomik Forumu Türkiye'yi yargı
bağımsızlığında 85. sırada görüyor.
Bu durumda kendime -ki uzun zamandır bu soruyu soran tek kiĢi değilim- Ģunu
soruyorum: Neden Almanya bu denli sorumsuzca siyaset yapan bir Türk politikacıya
ülkemizde kendi politikasının seçim kampanyasını yapma olanağı sağlıyor?
Erdoğan Almanya'da yaĢayan Türk vatandaĢlarına, Almanya'da oy kullanma hakkı sağladı.
O bunun nedenini biliyordu. O Avrupa'nın tamamının, kitlelerin nasıl onun arkasında
durduğunu görmesini istiyor. Onun kaybedecek hiçbir Ģeyi yok. Zira seçim sandıkları zaten
Türkiye'de açılacak ve oylar orada sayılacak.
27
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Erdoğan, yeni cumhurbaĢkanı olması hâlinde, sevilmeyen Avrupalılara, onların ülkelerinde
de seçimleri kazanabileceğini gösterebilecek. Ve kendisini dünyadaki tüm Türklerin
cumhurbaĢkanı olarak yüceltebilecek.
Erdoğan ve AKP'si için bu zafer büyük bir baĢarı, Türk demokrasisi için ise bir felaket
olacaktır. Ve burada Almanya'daki bizler? Sessiz ve eli kolu bağlı bir Ģekilde
seyrediyoruz. Zafer kazanmıĢ komutan Erdoğan ile Türkiye'nin yolu bir diktatörlüğün daha
da derinlerine götürür, üstelik Türk otokratının hamlesine imkân sağlayan Almanya'dan yola
çıkarak.
Türkiye, Ġsrail Politikasını Gözden Geçiriyor - Weser-Kurier - Susanne Güsten
08.05.2014
Bundan Tam Dört Yıl Önce, Sabahın Ġlk Saatlerinde Denizin Ortasında Yapılan Bir Saldırıyla
Eski Müttefikler Ġsrail ile Türkiye Arasında En Ağır Kriz Patlak VermiĢti. Ġsrail Askerlerinin
Mavi Marmara Adlı Gemiye DüzenlemiĢ Oldukları Baskında Dokuz Türk VatandaĢı Hayatını
KaybetmiĢti. Türk Gemisi Mavi Marmara‟nın Abluka Altındaki Gazze ġeridi'ne Yardım
Malzemeleri Götürmesi Öngörülüyordu. Türkiye, Ġsrail Büyükelçisini Sınır DıĢı Etti.
Ġstanbul‟daki Bir Mahkemede ise Ġsrailli Üst Düzey Komutanlar Hakkında Bir Dava Açıldı.
Ġki Ülke ġimdi ĠliĢkilerinde Yeni Bir BaĢlangıcın EĢiğinde. BaĢbakan Recep Tayyip
Erdoğan‟ın Söylemlerine Göre Birkaç Hafta Ġçerisinde Uygun Bir UzlaĢı Metni Ġmzaya Hazır
Hâle Gelebilir
31 Mayıs 2010 tarihinde Mavi Marmara‟ya düzenlenen saldırı öncesinde de Müslüman
Türkiye ile Yahudi devleti arasında iliĢkiler oldukça gergindi. Erdoğan, 2008 yılının sonunda
gerçekleĢen Gazze savaĢı nedeniyle Ġsrail‟i “devlet terörü” uygulamakla itham etmiĢti.
Erdoğan, Ġsrail CumhurbaĢkanı ġimon Peres‟in de katılmıĢ olduğu Dünya Ekonomik
Forumu'ndaki bir paneli öfkeyle terk etmiĢti.
GeliĢmekte olan bölgesel güç Türkiye, Ġsrail‟e yönelik izlediği sert çizgiyle kendisini
insani prensiplerin ve Müslümanların temsilcisi olarak lanse ediyor. Erdoğan -Ġsrail‟e düĢman
olan Hamas hareketi ile iliĢki içinde olması nedeniyle Batılı ortaklarıyla sorun yaĢama riskini
göze alarak- Filistinlilerin kahramanı oldu.
Türkiye ile Ġsrail arasında gerginlik ilk olarak geçtiğimiz sene -Ġsrail BaĢbakanı Binyamin
Netanyahu‟nun ABD‟nin baskısı altında Mavi Marmara‟da uygulanan Ģiddet nedeniyle
Erdoğan‟dan özür dilemesiyle- yumuĢamaya baĢladı. Suriye‟de yaĢanan sorun bölgeyi
sarsarken ve Ġsrail‟in can düĢmanı Ġran giderek daha güç kazandığı bir sırada, iki önemli
müttefik Türkiye ve Ġsrail‟in birbirine girmesi nedeniyle Washington inisiyatifi ele aldı.
Bölgesel politikalar, Türkiye ile Ġsrail‟i karĢılıklı büyükelçi değiĢikliği ve ikili iliĢkilerin
yeniden normale dönmesi üzerine müzakere etmeye zorluyor. Ġsrail, Ġran‟ın giderek artan
nüfuzunu endiĢeyle takip ediyor ve güçlü bir ortağa ihtiyaç duyuyor. Aynı zamanda Türkiye;
28
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
Suriye, Irak ve Mısır ile yaĢadığı sorunlar nedeniyle Müslüman devletler arasında dıĢlanmıĢ
bir duruma düĢtü. Ayrıca geçtiğimiz sene yaĢanan gösterilere verilen sert tepki nedeniyle
Ankara‟nın demokratik örnek olma ünü de zedelenmiĢ oldu.
ġimdi Türkiye izolasyondan kurtulmak istiyor. Erdoğan geçtiğimiz hafta bir Amerikan
televizyonuna hükûmetinin muhtemelen birkaç hafta içerisinde Ġsrail ile uzlaĢıya varacağı
açıklamasında bulundu. Basında çıkan haberlere göre Erdoğan, Ġstanbul‟da Ġsrail hakkında
açılmıĢ olan cinayet davasını düĢürmeye hazır. Ġsrail buna karĢılık olarak Mavi Marmara
kurbanlarının geride kalan yakınlarına 20 milyon dolar tazminat ödemeye ve Gazze ablukasını
Türkiye‟den gelecek yardım sevkiyatlarına açmayı kabul ediyor.
Freedom House'dan Fred'in havuz problemine – Ahmet Sağırlı – Türkiye Gazetesi
Türkiye'de Freedom House benzeri bir kuruluĢ olsa.. Kamu da açık veya aleni destek verse,
Türklerin Özgürlük Evi de oturup diğer devletlerdeki basın kuruluĢlarını özgürlük sırasına
dizse.. Mesela Amerika‟yı da sonlara yazsa.. Batıda da basın özgürlüğü yok, dese..
A) Hiç tepki veren ülke olur mu?
B) Dönüp bakarlar mı?
C) Bize bir faydası, diğer ülkelere bir zararı olur mu?
......
Biz de aynı Ģekilde Moody's gibi, Standard and Poor's gibi kredi derecelendirme kuruluĢlarına
sahip olsak.. Onlar da diğer ülkelere, bankalarına, kuruluĢlarına not verse esas alan olur mu?
...
Ben dünyada basın özgürlüğünü gerçekten dert eden bir ülke olduğunu düĢünmüyorum. Zaten
bizden özgürlük bekleyen yok..
O kuruluĢlara tarafgir demenin bize faydası yok.
Ne kadar haset fesat ve kötü amaçlı olduklarını ispat etmenin de faydası yok.
AğlaĢmanın da faydası yok.
Bu kuruluĢların 12 Eylül'den sonra eyvah, Türkiye'de basın özgür değil dediğini duydunuz
mu?
Deyip demediğini bile duymazdık. ġimdi duyuyoruz.
Bunun cevabı, "Efendim iletiĢim imkânları çok değiĢti"den ibaret değil.
Ne olacak bu benzeri kuruluĢların ağzının payını verince.
Bu hava savunma füzesi değil ki, "O zaman biz de Çin'le pazarlıklara devam ederiz" diyelim.
Sonra süreyi uzatalım.
NATO üyesi oldu mu Çin'den füze alınır. Veya alınıyormuĢ gibi yapılır.
Sabah akĢam Batı'nın hadi sizin tabirle söyleyelim çifte standartlarını, bizi yakmak, yıkmak,
çökertmek için ne kadar çalıĢtıklarını, aslında bize düĢman olduklarını iç kamuoyuna
pompalamanın bu ülkeye faydası ne?
Kamuoyunu o hâle getirdik ki, mikrofon uzatıp hadi düĢmanlarımızı say bakalım denildiği
zaman;
1-Ġsrail diyerek baĢlıyor. EzberletmiĢler bir de MOSSAD diyor.
29
AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER BAġKANLIĞI
2-Amerika.. EzberlemiĢ.. CIA.
3-BoĢ, dört boĢ..
Eskiden ilk sırada Yunanistan olurdu.
Yunanistan silindi.. En büyük düĢman Kuzey Irak oldu. "Molla, kendini kolla" baĢlığı ile
ağzının payını veren el-Ahram (yarı resmî) medyamız vardı.
....
Bir Alman'a düĢmanlarını say dediğin zaman soruyu anlayabilir mi?
Anlarsa ilk üçte kim olur?
Eskiden Sovyetler düĢmanımızdı.
Bir ara en büyük düĢmanımız Suriye oldu.. Terör örgütü elebaĢısı (Resmî bir tabirdir)nı
barındırdığı için.
Kim bizim dostumuz?
Biz neden bu iĢlere ticari bakamıyoruz?
Maliyet, bedel, güç nispetinde kâr (burada kârı mecaz olarak düĢünün) paylaĢımı.. Bize neden
ağır geliyor. Biz uyanığız, külyutmaz haldeyiz karĢı taraf aptal mı?
Hem iĢ birliği yapıp hem düĢman ilan etmek.. Sık sık ağlaĢmak..
Sizin de sizden küçük bir ortağınız olsa hep ağlasa, sızlansa, sizi düĢman ilan etse, ne
yaparsınız?
30

Benzer belgeler

AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER

AK PARTĠ GENEL MERKEZ DIġ ĠLĠġKĠLER barıĢ görüĢmelerine yeniden baĢlamayı kabul ettiğini söylediğini belirtti. Kaynak, bunun yanında Abbas'ın, 1967 sınırının tamamında ve baĢkenti Doğu Kudüs olan bir Filistindevleti kurma konusunda s...

Detaylı