Uludağ Zirvesi - Uludağ Ekonomi Zirvesi

Transkript

Uludağ Zirvesi - Uludağ Ekonomi Zirvesi
Ekonomi
Zirvesi
HAZİRAN 2013
Uludağ
ULUDAĞ
EKONOMİ
ZİRVESİ
ARZUHAN DOĞAN YALÇINDAĞ
ALİ BABACAN
BÜLENT ECZACIBAŞI
FIRSATLAR
ÜLKESİ
NOURIEL ROUBINI
AHMET ÇALIK
000_CAPITAL_ULUDAG_KAPAK.indd 1
MUHTAR KENT
MEHMET ŞİMŞEK
“Türkiye Fırsatlar Penceresi”
ana temalı Uludağ Ekonomi
Zirvesi 2013’ün, konuşma ve
panellerinin tam metni…
TURGAY DURAK
24.05.2013 23:58
editör l içindekiler
Doğan Burda
Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş
Trump Towers, Kule 2, Kat: 21-24 34387
Şişli, İSTANBUL
Tel 0 212 410 32 28 Faks 0 212 410 32 27
[email protected]
İcra Kurulu Başkanı Mehmet Y. Yılmaz
Yayın Direktörü (Sorumlu) M. Rauf Ateş
Yayın Yönetmeni Sedef Seçkin Büyük
Yazı işleri Müdürü Ebru Fırat
Yazı İşleri Müd. Yrd. Şeyma Öncel Bayıksel
Görsel Yönetmen Murat Öksüz
Editörler Nilüfer Gözütok Ünal, Elçin Cirik,
Yasemin Erdoğan, Aslı Sözbilir
Haber Merkezi Özlem Aydın Ayvacı,
Hande Yavuz, Ayçe Aksakal, Berrin Haberveren
Fotoğraflar Gökhan Çelebi, Hüseyin Öngen
Marka Müdürü Gökçe Aykaç
Ankara Temsilcisi Erdal İpekeşen
Tel: 0 312 207 00 95
Yönetim
Genel Yayın Koordinatörü Yeşim Denizel
Projeler Direktörü (Tüzel Kişi Temsilcisi) Ferit Özkaşıkçı
Satış Direktörü Orhan Taşkın
Finans Direktörü Didem Kurucu
Üretim Direktörü Servet Kavasoğlu
Reklam
Grup Başkanı Viki Habif
Grup Başkan Yardımcısı Nil Ertan Aydemir
Özel Ekler Satış Müdürü Selçuk Ergenç
Kurumsal İletişim Direktörü Neslihan Sadıkoğlu
Teknik Müdür Nusret Kırımlıoğlu
Tel: 0 212 336 53 60-(3 hat) Faks: 0 212 336 53 90
Rezervasyon
Tel: 0 212 336 53 00-57-59
Faks: 0 212 336 53 92-93
Ankara Reklam Tel: 0 312 207 00 72 - 73
Hedef Sayfalar
Tel: 0 212 336 53 70 Faks: 0 212 336 53 91
Trump Towers, Kule 2, Kat: 21-24 34387
Şişli, İSTANBUL
Baskı APA Uniprint Basım Sanayi ve Ticaret A.Ş
Hadımköy İstanbul Asfaltı, Ömerli Köyü
Çatalca-İSTANBUL Tel: 0 212 798 28 41
Dağıtım Yaysat A.Ş. Tel: 0 212 622 22 22
Yayın Türü Yerel, süreli, 3 aylık
Capital Dergisi Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve
Pazarlama A.Ş tarafından T.C. yasalarına uygun olarak
yayımlanmaktadır. Capital Dergisi’nin isim ve yayın hakkı
Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş’ye aittir.
Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon ve
konuların her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilerek
dahi alıntı yapılamaz.
DB Okur Hizmetleri hattı Tel: 0212 478 03 00
[email protected]
DB Abone Hizmetleri hattı
Tel: 0212 478 03 00 Faks: 0212 410 35 12-13
[email protected]
Pazar hariç her gün saat 08.00-20.00
arasında hizmet verilmektedir.
003_ULUDAG_EDITOR.indd 1
ZİRVEYE MÜTHİŞ KATILIM
Uludağ Ekonomi Zirvesi’nin ikinci yılını tamamladık. Bu yıl dev
zirvenin katılımcı sayısı geçen yıla oranla oldukça fazlaydı. Başbakan
Yardımcısı Ali Babacan ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek başta
olmak üzere konuşmacı olarak 50’yi aşkın işadamı ve CEO zirveye
katkı sağladı. Bunun yanında 1.000’i aşkın konuk da oturumları ve
konuşmaları izlemek üzere 2 günlük maratonda bizimle bir aradaydı.
Peki bu kadar çok ismi bir araya getiren sır neydi? Şu bir
gerçek ki Türk iş dünyasının bir araya gelme ve birlikte “tablonun
geneline” bakma fırsatı, Türkiye’de düşünüldüğü kadar fazla değil.
Bu yılki etkinlikte pek çok dikkat çekici durum vardı. Ancak en
önemlilerinden bir tanesi, her sunum arasında otelin lobisinde 2’li
3’lü gruplar halinde dev şirketlerin kaptan köşkünde oturan önemli
isimlerin bir araya gelip iş konuşmasıydı. Bu da gösteriyor ki Uludağ
Ekonomi Zirvesi önemli bir ihtiyacı karşılıyor. Türkiye’de bu türden
etkinliklere ihtiyaç oldukça fazla.
Bu yıl ayrıca pek çok ismi de otellerin ve oturum salonunun doluluk
durumu nedeniyle üzüntüyle geri çevirmek durumunda kaldık.
Bu yılki talep inanılmaz bir seviyedeydi. Bu dergimizi de bizimle
birlikte olamayanlar için hazırladık. Umarız zirvede hissettiğimiz aynı
heyecanı sizlere de aktarabiliriz.
Uludağ Ekonomi Zirvesi’nin 2014 yılına yönelik hazırlıklara başladık.
Çok sayıda önemli konuşmacı şimdiden Zirve’ye katılmayı kabul etti.
Sizlerden de konuşmacı ve konu önerilerinizi bekliyoruz. Sponsorluk
konusunda talebiniz olursa lütfen bizimle temasa geçin.
İyi okumalar dileriz.
4 BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN “UZUN VADELİ
İSTİKRARA ODAKLANDIK”
12 BURSA VALİSİ ŞAHABETTİN HARPUT
13 HASAN RAHVALI “TÜRKIYE CAZIBE MERKEZI”
14 MUHTAR KENT 35 YILLIK MÜTHIŞ DERS
20 MALİYE BAKANI’NIN İYİLEŞME AJANDASI
26 NOURIEL ROUBINI “DÜNYADA FAZLA SAYIDA FIRSAT VAR”
30 DEĞİŞİM YENİ TÜRKİYE YENI FIRSATLAR
36 SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK SOSYAL BÜYÜME
42 GELECEK DÖNEM YENI NESIL LİDERLER
48 BANKACILIK BANKACILIKTA YENİ DÖNEM FIRSATLARI
54 PERAKENDE SINIR ÖTESI PERAKENDECİLER
60 TEKNOLOJİ TEKNOLOJİ EKONOMİYİ NASIL DÖNÜŞTÜRECEK?
CAPITAL
3
24.05.2013 23:24
Makro ekonomi
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan,
Türkiye’nin gelecek stratejisinin
bir çerçevesini çizdi. Değişen
dünyada Türkiye’nin yerini,
Ortadoğu’da alacağı rolü, 2023
hedefine giden yolda yapılması
gerekenleri anlattı. Bütün bu
çerçevede ise hep “uzun vadeli
istikrara odaklandıklarını” sık
sık dile getirdi. Popülist değil
geleceği planlayan bir vizyonla
hareket ettiklerini, gerçekçi
hedefler oluşturduklarını ve
bunların da hayal olmadığını
anlattı. İşte bu çarpıcı
konuşma…
4
“Uzun vadeli
istikrara
odaklandık”
CAPITAL
ULU_ALIBABACAN.indd 1
24.05.2013 22:59
GÜÇ DOĞUYA KAYIYOR
Dünyanın son 5-6 yılı kolay olmadı.
Zor dönemlerden geçtik. Özellikle
teknolojinin getirdiği yeni imkanlar
nedeniyle dünyanın her yerinde, çok
ciddi bir sosyal dönüşüm yaşanıyor.
Uydu, TV yayınlarının çok hızlı bir
şekilde dünyaya yayılması, internet
üzerinden haberciliğin artık dünyada
şeklinin tamamen değişmesi, Twitter,
Facebook gibi ortamlarda her bir
bireyin küçük bir yayın organı gibi bilgi
aktarması, işin şeklini çok değiştirdi
ve değiştirmeye devam edecek. Artık
bireyler, sadece yapılan yayını almıyor,
cebinde bir telefonu olan herkes, küçük
bir medya organı haline geldi. İnsanların
kanaatleri, söylemek istedikleri,
duymak istedikleri var. Bunları çok
etkin bir şekilde yapıyorlar. Hele hele
Türkiye’de, bu tür ortamların kullanılma
oranı nüfusumuza göre çok yüksek.
Nüfusumuzun genç oluşu, teknolojiye
açık oluşu ve kültürümüz, sosyal medya
ortamında da Türkiye’yi oldukça güçlü
ve hareketli bir toplum haline getiriyor.
Bütün bu trendlerin yanında
kuşkusuz sürdürülebilirlik, kalıcılık
dünya ekonomisinin bundan sonraki
seyriyle çok alakalı. Şu anda özellikle
bu son krizin de tetiklediği dünyadaki
ekonomik güç dengesinin, hızla batıdan
doğuya doğru kaydığını görüyoruz.
Yeni dünyada artık Asya, Afrika
çok önemli olacak. Kuşkusuz
Avrupa, Japonya ve ABD’nin dünya
ekonomisindeki payı, önemli olmaya
devam edecek. Ama göreceli güç, hızla
kaymakta şu anda.
BÜYÜK İTİBAR SORUNU
Biliyorsunuz krizin ilk safhası, finans
sektörüyle başladı. Ama bu kriz, çok hızlı
bir şekilde devletlerin kredibilitesinin
aşınmaya başladığı bir süreç haline
geldi. Bir ülkede finans sektörü sıkıntı
yaşadığında, o ülkenin hükümeti,
merkez bankası kendi imzasını o finans
kuruluşunun yanına atarak sarsıntıyı
önemli ölçüde absorbe edebilir. Ama
o devlet imzasının gücü, itibarı şu an
maalesef kriz öncesindeki gibi değil.
Pek çok ülkede, özellikle Avrupa’da
hükümetler, “Bu benim imzamdır.
Ben şunu yapıyorum” dediğinde artık
eskisi gibi itibar görmüyor. Finans
sistemi açısından da bu son derece
büyük bir risk. Finans sisteminin özüne
baktığımızda devletlere olan güvene
dayanıyor. Bugün ABD’de, merkez
bankası bir fon kurmuş durumda.
Bankalara, “Elindeki batık alacağı
sen ver, ben sonra bakarım” diyor.
Elinde batık alacaklardan oluşan bir
havuz olan bir merkez bankası var.
Fredy Mac ve Fanny Mae, bunlar artık
devletleştirilmiş durumda. Yani devlet,
sarsıntı yaşandıklarında, “Ben artık
bunların sorumluluklarını alıyorum,
korkmayın” dedi. Ama işte o korkmayın
diyen devletin borcu, milli gelirin yüzde
110’unu geçmiş durumda. Belki kısa
bir sürede ekonomiyi canlandırmak
adına bir miktar bütçe açıklarına
izin verilmesi, özellikle Amerika gibi
bir ekonomi için normal olabilir.
Ama bu yüksek borç sorununun, ne
zaman ve nasıl normal bir trende
gireceğinin artık planının da ortaya
konulması gerekir. Fakat siyasi sistemin
kilitlenişi, yönetimle kongre arasındaki
uyumsuzluk, bu konuda bir uzlaşmayı
bugüne kadar getirebilmiş değil. Bu
yapı, Amerikan ekonomisinin önünün
açılmasındaki belki en büyük engel şu
anda.
DÜNYADAKİ EKONOMİK GÜÇ DENGESİNİN, HIZLA
BATIDAN DOĞUYA DOĞRU KAYDIĞINI GÖRÜYORUZ.
YENİ DÜNYADA ARTIK ASYA, AFRİKA ÇOK ÖNEMLİ
OLACAK. KUŞKUSUZ AB, ABD VE JAPONYA’NIN DÜNYA
EKONOMİSİNDEKİ PAYI ÖNEMLİ AMA GÜÇ HIZLA
KAYIYOR.
ÖNEMLİ
DÜZENLEMELER
YENİ KANUNLAR Son 1 yıllık
döneme baktığımız zaman
çok önemli düzenlemeler
yaptık. Yepyeni bir Türk Ticaret
Kanunu’nu çıkardık. Borçlar
Kanunu’nu, Muhakeme Usulleri
Kanunu’nu ve en son Sermaye
Piyasası Kanunu’nu yeniden
yazdık. Toplam 3 bin maddelik
yasal düzenlemeler bunlar. Bunun
yanında finans mahkemeleri
kuruyoruz. İstanbul Tahkim
Merkezi ile ilgili yasamızı meclise
gönderdik.
TASARRUFA DİKKAT Yine
önümüzdeki dönemde enerjide
dışa bağımlılığın azaltılması, enerji
verimliliği önemli bir konu. Petrol
ve doğalgaz ithalatımız çok ve bu
bizim makro dengelerimizi sürekli
belli bir miktarda kırılganlaştırıyor.
Kamu ve özel kesimde israfı
azaltmalıyız. Tasarruf oranlarımızı
mutlaka artırmalıyız. Türkiye,
dünyada tasarruf oranları en
düşük olduğu birkaç ülkeden biri
durumunda.
NELER YAPILMALI? Sanayide
yüksek katma değerli üretim
yapısına mutlaka geçmeliyiz.
AR-GE’ye daha fazla kaynak
aktarmalıyız. İnovasyon
ve yenilikçilik kültürünün
yerleşmesi için daha büyük
bir çaba içerisinde olmalıyız.
İhracatta pazar çeşitliliğinin
mutlaka artması ve finansmana
ulaşımın kolaylaşması gerekiyor.
Yatırım ortamının iyileşmesi
için çabalarımız sürmeli. İşgücü
piyasamızda hala katılıklar var.
Dikkat etmezsek bir sürü sonra
Avrupa’nın düştüğü tuzaklara
düşebiliriz. Bunlarla ilgili
hazırlıklarımız var.
CAPITAL
ULU_ALIBABACAN.indd 2
5
24.05.2013 22:59
Makro ekonomi
Ali Babacan,
“Avrupa’nın pek
çok ülkesinde
bütçe açığı var.
Ama bana göre,
Avrupa’daki en
büyük problem,
siyasi liderlik
açığıdır” diyor.
“SİYASETİN ALANINI
GENİŞLETMELİYİZ”
SOSYAL RESTORASYON Türkiye
olarak çok önemli bir ekonomik,
siyasi transformasyon sürecinden
geçiyoruz. Aynı zamanda bir
sosyal transformasyonu da
Türkiye’de sağlamamız gerekiyor.
Buna bazıları sosyal restorasyon
da diyor. Çözüm süreci, Türkiye
için tarihi öneme sahip. Burada
yapılacaklar çok çok açık. Biz
hep ülkemizde kardeşliği, milli
birliği savunduk. Ülkemizde
ortak değerler, ortak idealler
etrafında tüm toplumumuzu, tüm
nüfusumuzu kucaklamayı hep
savunduk.
NELER İSTİYORUZ? Türkiye
vatandaşı olan herkes, evrensel
standartlarda haklarını yaşasın,
özgürlükler noktasında dünyanın
en ileri uygulamalarına kavuşsun
istiyoruz. Hukukun üstünlüğü
prensibini yaşatmak için bütün
gücümüzle çalışmalıyız. Birinci
sınıf bir demokrasi istiyoruz.
Bunları bugün sağlamaya
çalışmazsak 2023 Türkiye’si hayal
olacak.
TREND SÜRMELİ Son 10 yılda
milli gelirimizi üçe katladık, milli
gelire olan borcumuzu yarı
yarıya azalttık. 2023’e kadar
bu trendin devam etmesini
istiyoruz. Şu anki milli gelirimizin
2,5 katı bir milli gelir hayal
ediyoruz. Bunun da gerçekçi bir
hedef olduğunu düşünüyoruz.
Ama bütün bu söylediklerimizi
gerçekleştirmemiz şartıyla. Artık
herkes mücadelesini fikirlerle
yapacak. Siyaset önemli bir
mücadele alanı olacak. Siyasetin
alanını çok genişletmemiz
gerekiyor.
6
LİDERLİK AÇIĞI TEHLİKESİ
Öte yandan Avrupa’ya bakıyoruz.
27 ülkenin üyesi olduğu bir birlik, 17
ülkenin üyesi olduğu tek para birimi
ve koalisyon hükümetleri, azınlık
hükümetleri… Hükümetlerle meclisler
arası uyumsuzluklar... Popülist ve günün
getirisine bakan politikacılar… Avrupa’da
pek çok ülkede bütçe açıkları var, ama
bana göre şu anda Avrupa’daki en büyük
problem, siyasi liderlik açığı. Gerçekten
vizyon sahibi, ülkenin geleceğini
düşünen politikacı sayısı, şu an
Avrupa’da çok az. Öyle şeyler söyleniyor,
öyle şeyler yapılıyor ki gerçekten
hayrete düşüyoruz. Söylediğin şey,
belki önümüzdeki haftayı, ayı, yılı
kurtarıyor ama geleceğe zarar veriyor.
Bunu dikkate alan lider sayısı çok
az. İşte böyle bir tabloya baktığımız
zaman ekonominin en önemli unsuru
olan güven unsuru, pek çok ülkede
sağlanamıyor. Sayın Kent, iş dünyasında
güvenin öneminden bahsetti. Güven her
şeyin esası. Siyasette de hiçbir fark yok.
Güven ortamını oluşturduğunuzda her
şey kolaylaşıyor. Bugün bakıyorsunuz
pek çok merkez bankası trilyonlarca
dolar, Euro, yeni karşılıksız basmış
durumda. Aman bankalar batmasın,
aman sisteme zarar gelmesin diye. Hani
biraz ekonomiye can suyu olsun diye
büyük bütçe açıkları veriliyor, devlet
gelirlerinden çok daha fazla harcama
yapılıyor. Fakat bunlar, pek çok ülkede
işe yaramış değil. Çünkü atılan adımların
yanında öyle şeyler söyleniyor ki siyasi
tablo öyle karışık ki o kadar çapraz
mesajlar veriliyor ki ülke içinde güveni
oluşturamıyorlar.
BÜYÜME SIKINTISI
Vatandaşlar gelecekten korktuğu
zaman para harcamak konusunda
tereddütlü davranıyor, şirketler yatırım
kararlarını erteliyor, finans sektörü kredi
konusunda tutuk davranıyor. Son birkaç
yıldır Avrupa merkez bankalarının
yaptığı likidite operasyonlarına bakın,
çok enteresandır. Piyasaya sürülen
likidin yarısı, ertesi akşam geri geliyor.
Bankalar birbirine güvenmediği
için paraya ihtiyacı olan merkez
bankasından çekiyor, parası olan
gidiyor merkez bankasına park ediyor.
Bankalar piyasaya güvenmeyince
büyüme bir türlü gerçekleştirilemiyor.
Geçen yıl Avrupa’daki 17 ülkenin
toplamında ekonomi küçüldü. Bu
seneki projeksiyonlarda biraz büyüme
bekleniyordu, son tahminlerde yine
küçülme var.
Öte yandan bakıyoruz gelişmekte olan
ülkelerin bazılarında da problemler
var. Mesela BRIC ülkelerinden
Hindistan’daki ciddi kamu açıkları
ve altyapıyla ilgili kısıtlar büyüme
rakamlarını aşağı çekiyor. Brezilya’da
artık büyüme durmuş durumda. Çin’in
kendi özel yapısı var. Rusya’nın, petrol
fiyatları 100 doların üzerinde olduğu
sürece ekonomisi rayında gidiyor.
CAPITAL
ULU_ALIBABACAN.indd 3
24.05.2013 22:59
Ben Kasım 2002’den beri G20’de
ülkemizi temsil ettim. Orada tabii
bütün büyük ekonomilerden olan
dostlarımızla sık sık sohbet ediyoruz
ve bir bakıma birbirimize tavsiyelerde
bulunuyoruz. Bunları da yayınlıyoruz.
Bu dokümanlara, bizim özellikle
yazılmasını istediğimiz en önemli
konulardan biri, artık gelişmiş ülkelerin
de bir an önce güvenilir, orta vadeli
programlarını ortaya koymalarıydı.
Diyeceksiniz ki zaten yok mudur?
Maalesef yok.
Pek çok ülke göç konusunda ciddi bir
fobi içinde. Bugün ABD nüfusu artıyorsa
göçle artıyor. Eğer 20 yıl önce göçü
engelleseydi nüfusu geri sayıyordu.
Yeni gelen dinamik nüfusla gelişmiş
ülkelerde kalkınma, büyüme sağlanıyor.
Obama yeni bir göç yasası üzerinde
çalışıyor. Sayın Obama’nın güzel fikirleri
var. Bu göç reformu konusunda ne
kadar başarılı olabilecek. Bence başarılı
olabildiği ölçüde Amerika’yı başarıya
götürecek.
buna üye olduğunda bu bir küresel
barış projesi haline gelecek. Hala AB
diyorsak ki bugünlerde Türkiye’de çıkıp
bunu açık yüreklilikle söylemek o kadar
kolay değil, çünkü AB üzerinden de
Türkiye’de iç siyasette tartışmalarımız
bazen enteresan boyutlara
ulaşabiliyor. Mutlaka o vizyonumuzu
kaybetmememiz lazım. Çünkü
Türkiye’nin AB üyeliği sadece Türkiye
için değil, AB için değil çok geniş bir
coğrafya için çok önemli bir projedir.
AVRUPA’NIN KORKULARI
POPÜLİST POLİTİKALAR
İşte Avrupa’nın içine kapalı bu tutumu,
yine popülist siyaset nedeniyle.
Problemler yaşandığında suçu dışarıda
aramak çok kolay. Biz bu problemi
yaşıyoruz çünkü ülkemizde yabancı
işçiler var, bu işçiler işinizi elinizden
alıyor. Tipik kısa vadeli, popülist, kapalı
Avrupalı politikacı söylemi. Veya
DOĞUDAKİ BÜYÜK DÖNÜŞÜM
Bugün ABD’nin bu yılki bütçe hedefinin
ne olacağı hala belli değil. Nisan ayına
geliyoruz, nasıl bir maliye politikası
uygulayacağını bilmiyoruz. Çünkü
henüz üzerinde uzlaştıkları bir çerçeve
yok. İnsanların her gün gazetelerde mali
uçurum diye haber okuduğu bir ülkede,
Bugün Kuzey Afrika’da, Ortadoğu’da çok
önemli bir dönüşüm süreci başladı. Bu
dönüşüm sürecinin en önemli nedeni
olarak Türkiye gösteriliyor. Nüfusunun
önemli bir çoğunluğunun Müslüman
olduğu bir ülkede, eğer demokrasi
iyi işleyebiliyorsa, eğer temel hak ve
özgürlükler konusunda çok daha ileri
AB BIZIM IÇIN ÖNEMLI. AB ÖNEMLI BIR BARIŞ PROJESI. AMA UNUTULMAMASI LAZIM
KI BU BIRLIK, ORTAK EKONOMIK ÇIKARLAR ÜZERINE INŞA EDILDI. ORTAK EKONOMIK
ÇIKAR ZEMINI ZAYIFLAYINCA SIYASI BIRLIĞIN GELECEĞI DE TARTIŞILIR HALE GELIYOR.
siz diyorsunuz ki, “Hadi büyüyelim
canlandıralım.” Herkes korkuyor,
bu uçurumdan, “Biz de aşağı düşer
miyiz” diye. Son G20 toplantısında da
söyledim açıkça: Bu bütçe açığı yüzde
6 mı, 7 mi oldu. Siz bunu 6 aydır, 1 yıldır
tartışacağınıza, yüzde 6,5 deyin, ya bir
şey deyin, bu tartışmalar bitsin, biraz
insanların güveni olsun.
Dolayısıyla güven unsuru çok önemli.
Hele Avrupa’da yapısal reformlar çok
ciddi problem. Gerçekleştirilemiyor.
Rekabet gücü Avrupa’da hızla geri
düşüyor. Yeni nesilde o heyecan,
girişimcilik ruhu eskisi kadar maalesef
yüksek değil. Özellikle Avrupa’da her
ülkenin bir bakıma kompartıman
kompartıman oluşu ve pek çok ülkede
farklı kültürlere, farklı insanlara olan
farklı tutum, Avrupa’nın rekabetçiliğini
çok kötü vuruyor. Yaşlı nüfus artıyor.
ithal ürünler geliyor ülkemizi şöyle
yapıyor, böyle yapıyor. Korumacılık,
kendini içe kapatma. Bu birbirini
besleyen bir sürece gidiyor. İçlerine
kapandıkça sıkıntı büyüyor, verim
düşüyor, üretkenlik düşüyor. AB bizim
için önemli. AB önemli bir barış projesi.
Ama unutulmaması lazım ki bu birlik,
ortak ekonomik çıkarlar üzerine inşa
edildi. Ortak ekonomik çıkar zemini
zayıflayınca siyasi birliğin geleceği de
tartışılır hale geliyor. Halbuki AB, ortak
değerler etrafında oluşmuş. Avrupalı
dostlarımıza bunları hep hatırlatıyoruz.
Temel hak ve özgürlükler, iyi işleyen bir
demokrasi, hukukun üstünlüğü, bunlar
27 ülkede de benimsenen, uygulanan
değerler. Bir bakıma bu evrensel
değerlerin bu krize kurban edilmemesi
gerekiyor. AB bir barış projesi, fakat
biz inanıyoruz ki Türkiye’de bir gün
uygulamalar yapılabiliyorsa ve bu ülke
ekonomik olarak da örnek gösteriliyorsa
pek çok ülkede gençler soruyor: “Ya bu
ülkenin yaptığını biz niye yapmıyoruz.”
Tunus, Libya, Mısır, Yemen, hatta
Suriye’de bütün bu dönüşümün,
çabanın, zor geçişlerin arkasında bir
bakıma bu aynı değerlerin arayışı var.
Biz kuvvetle inanıyoruz ki Türkiye’nin
kendi içinde daha kuvvetli yaşattığı bu
evrensel değerler, ileride pek çok ülke
tarafından benimsenip uygulanabilir.
İşte o noktaya geldiğimizde şöyle bir
Balkanlar’dan tutun Körfez’e kadar
Körfez’den alın Cezayir’e, Fas’a kadar
olan coğrafyada, artık hudutlar anlamını
yitirmeye başlayacak. Çünkü serbest
ticaret diyoruz, vizeleri kaldıralım
diyoruz. İnsanlar, ülkeden ülkeye
rahatça gidebilsin istiyoruz. Ürünler
ülkeden ülkeye serbestçe hareket
CAPITAL
ULU_ALIBABACAN.indd 4
7
24.05.2013 23:00
Makro ekonomi
BÖLGEDEKİ EKONOMİK DÖNÜŞÜME DESTEK VERİYORUZ. MISIR’A 2 MİLYAR
DOLARLIK KREDİ İMKANI AÇTIK. TUNUS’A 500, LİBYA’YA 200, YEMEN’E 100,
KIRGIZİSTAN’A 106 MİLYON DOLARLIK DESTEK SAĞLADIK. ŞU ANDA BAĞIŞ YAPAN
BİR ÜLKE KONUMUNDAYIZ.
edebilsin istiyoruz. Enerji, finansman
rahatça ülkeden ülkeye akabilsin
istiyoruz. Bunu gerçekleştirdiğimizde
herkesin kazanacağı çok geniş bir
coğrafya oluşacak dünyada. Biz kuvvetle
inanıyoruz ki bu gerçekçi bir hedeftir.
SURİYE’DE DE ISRARLIYIZ
Şu anda Kuzey Afrika, Ortadoğu iç
ticaretin dünyada en düşük olduğu
bölge. Güney Amerika’ya, Güneydoğu
Asya’ya, Sahraaltı Afrika’ya bakın,
ülkeler arası ticaret çok daha fazladır. Bu
kadar birbirlerine yakın, ortak geçmişe
ve kültüre sahip ülkelerin, birbirinden
bu kadar uzak olması sürdürülebilir
değil. Yeter ki o suni bölünmeleri,
kompartıman haline gelmiş ülkeleri
birbirine daha açabilelim. Bölge
için vizyonumuzun gerçekçi, ama
aynı zamanda çok çaba istediğini
düşünüyoruz.
3 yıl yerimizde dimdik durduk. İsrail
Başbakanı Netanyahu geldi, bizim 3 yıl
önce söylediğimiz şartları yerine getirdi
ve şimdi yeni bir dönem adım adım
başlayacak. Biz ümit ediyoruz ki bundan
sonraki dönemde İsrail çözümlerin
bir parçası olsun. Aynı ısrarımız ve dik
duruşumuz Suriye için de gerçekçi
olacak. Bu rejim er ya da geç gidecek.
Baskıyla, zulümle, kendi vatandaşını
öldürerek bir rejimin meşrutiyetini
devam ettirmesi mümkün değil.
Tabii bu bölge, bizim tarihi, kültürel
bağlarımızın güçlü olduğu bir bölge.
Bunun ötesiyle de çok yakından
ilgilenmeye başladık. Bu bölgedeki
ekonomik dönüşüme biz destek
veriyoruz. Bakın sadece Mısır’a, 2 milyar
dolarlık kredi imkanı açtık. Tunus’a 500,
Libya’ya 200, Yemen’e 100, Kırgızistan’a
8 CAPITAL
ULU_ALIBABACAN.indd 5
24.05.2013 23:00
masters ozel bankacilik 2013 YUZME_205x275.pdf
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
1
10.05.2013
16:27
Makro ekonomi
106 milyon dolarlık destek sağladık.
Afrika son derece önemli bir bölge.
Burada geçen yıl itibarıyla büyükelçilik
sayımız 34’e çıktı. Şu anda yükselen ve
bağış yapan bir ülke durumundayız.
Geçen yıl 1,3 milyar dolar dışarıya nakit
hibe bağışımız oldu.
TÜRKİYE’NİN VİZYONU
Türkiye, işte bu vizyonuyla hükümet, iş
dünyası ve sivil toplumla el ele vererek
büyük başarılar elde etti. Son 3 yılda
dahi Türkiye, hızlı büyüyen, istihdamını
artıran, borcunun milli gelire oranını
düşüren bir ülke oldu. Son 3 yılda
Türkiye’de 4,7 milyon kişilik istihdam
arttı. Son 1 yılda oluşan istihdamın
yarısı kadınlardan oluşuyor. 2009’da
başlattığımız kadınların ilk işe girerken
3-4 yıl gibi bir süre sigorta primini
Hazine’nin ödemesiyle 100 binlerce
kadınımız çalışmaya başladı. Bütün
bunlar tarihi trendler.
Biz hep uzun vadeye baktık, hep uzun
vadeli istikrara odaklandık. 2012 yılında
çok enteresan bir politika uyguladık.
2010-2011’de Türkiye çok hızlı büyüdü.
Baktık ki büyümede iç tüketim ağırlıklı
bir kompozisyon var. İç tüketim de
bankadan kredi çekerek yapılan
harcamadan oluşuyor. 2012’de özellikle
tüketici kredileri üzerinde kredi hacmi
artışında makro ihtiyati tedbirlerle
kısıtlamalara gittik. Yani bankaların
kredi hacmindeki artışı sınırladık.
Bunlar hep uzun vadeli baktığımızdan.
Bugünü kurtarmak istersek çok kolay.
Muslukları açarsınız. Halkımız da
geleceğe güveniyor. Ülkede istikrar var.
Büyüme hızını çok farklı bir noktaya
getirebilirsiniz.
Ama o ilerideki istikrarınıza çok ciddi
zarar verebilir. Biz 2012’de özellikle dış
talepten gelen bir büyüme yarattık,
iç talebin katkısı olmadı. Bizim cari
açığımız, 2011’in sonunda yüzde 10’a
çıkmıştı. 1 yılda 4 puan düşerek yüzde
6’ya indi. Yine enflasyonda son 44 yılın
en düşük rakamına ulaştık. 2013’te
yüzde 4’lük bir büyüme bekliyoruz. Bu
büyümenin iç ve dış taleple dengeli bir
şekilde olması için planlarımızı yaptık.
BİZİM MODELİMİZ
Şu çok önemli: Önce üreteceğiz, sonra
tüketeceğiz. Yunanistan son 10 yıldır
ürettiğinden fazla tüketiyor. Kıbrıs Rum
kesiminde tablo aynı. Bunu sonsuza
kadar sürdüremezsiniz. Yatırım, ihracat
yapacaksınız, değer üreteceksiniz,
ondan sonra bu değer kadar refah
seviyesini artıracaksınız. Kısa vadeli
suni refah artışları, daha sonraki
dönemlerde ülkeleri gelip vuruyor.
Tamamen borçlanmaya dayanan bir iç
tüketim suni bir refahtır. Daha henüz
hak edilmeyen bir refahtır. Biz diyoruz
ki önce bir hak edelim, sonra o refah
seviyesine ulaşalım. İşte bu nedenle
2013 daha sağlam bir zeminde, daha
geleceğe güvenle bakan, Avrupa’nın pek
çok ülkesinin gıpta ile baktığı yüzde 4
gibi bir oranla büyüyeceğiz.
Uzun vadeye bakmak aynı zamanda
nesiller arası adaleti de getiriyor. Bugün
tüketirseniz çocuklarınız, torunlarınız
bunu ödeyecek. Bundan sonraki
dönemde mutlaka dışarıya daha fazla
ağırlık vermemiz gerekiyor. İhracat,
ihracat, ihracat…
Üretim, yatırım, yüksek katma değerli
üretim, bunu dünyaya satmak, değer
üretmek ve ürettiğimiz değer kadar
refahı artırmak. Modelin mutlaka bu
olması gerekiyor.
SON 3 YILDA 4,7 MİLYON
KİŞİLİK İSTİHDAM
YARATTIK. SON 1 YILDA
OLUŞAN İSTİHDAMIN
YARISI KADINLARDAN
OLUŞUYOR.
YÜZBİNLERCE KADINIMIZ
ÇALIŞMAYA BAŞLADI.
BÜTÜN BUNLAR TARİHİ
TRENDLER.
“SİVİL TOPLUM AYAĞINI
GÜÇLENDİRMELİYİZ”
SÖZLERİMİZİ TUTTUK Sayın
Muhtar Kent bir söz söyledi:
“Marka bir sözdür. İyi bir marka,
tutulmuş bir sözdür.” Bu, çok
önemli. Türkiye, artık kendi
bölgesinde, hatta dünyada
yükselen bir marka olduysa
bunda Türkiye’nin tuttuğu
sözlerin çok önemli bir payı var.
Özellikle son 10 yılda Türkiye’nin
ortaya koyduğu reform programı,
AB süreciyle, ekonomik
dönüşüm programıyla ortaya
koyduğu performans, yapacağız
dediklerimizi yapmamız, söz verip
tutmamız, Türkiye’yi çok farklı bir
noktaya getirdi.
ALTIN ÜÇGEN OLUŞTU Bugün
hükümet, iş dünyası ve sivil
toplum olarak altın üçgen de
önemli ölçüde oluştu. Ama
samimi bir değerlendirme
yapmak gerekirse üçgenimizdeki
sivil toplum ayağını biraz daha
güçlendirmeliyiz. O noktada
gerçekten gönüllü olan, gerçekten
derdi ve amacı olan insanlarımızın
daha çok bir araya gelip çalışması
gerekiyor. Asıl kıymetlisi, herkesin
kendi cebinden ve emeğinden
bir şey kattığı, ‘Bu benimdir’
dediği sivil oluşumlardır. Bunların
önümüzdeki dönemde Türkiye’de
daha etkin olması gerektiğini
düşünüyorum. Bu sivil toplum
ayağını da güçlendirdiğimizde
Türkiye’nin geleceğe çok daha
güçlü bir şekilde yürüyeceğine
inanıyorum.
10 CAPITAL
ULU_ALIBABACAN.indd 6
24.05.2013 23:00
Şirketinize verimlilik katan
teknolojiler Vodafone’da.
Vodafone’un Makineler Arası İletişim’deki 20 yıllık global tecrübesi şirketinizin hizmetinde.
Bu teknolojiyle, makinelerinize takılan küçük birer SIM kart sayesinde, şirketinizin veri
merkeziyle makineler arasında iletişim kuruluyor. İşinize özel geliştirilen teknolojiler
sayesinde şirketiniz daha verimli, daha kârlı ve güçlü oluyor.
Şirketiniz Makineler Arası İletişim Teknolojisi ile fark yaratıyor.
vodafone.com.tr/m2m
0 850 250 0 542’yi arayın, işyerinize gelelim.
Vodafone Group, 20 yıldır Makineler Arası İletişim alanında hizmet vermektedir.
Bursa Valisi
Şahabettin Harput
Bursa’nın
büyük gücü
G
üçlünün haklı sayıldığı günümüz dünyasında
ülkemizin sadece bölgesel anlamda değil, küresel
anlamda da büyük bir güç haline gelebilmesinin
olmazsa olmaz koşullarından biri ekonomik
olarak güçlü olmaktır.
Ülkemizin her türlü maddi, manevi ve doğal kaynaklarının
yanında iyi yetişmiş nitelikli insan gücü ve genç nüfusu
bizim için önemli bir potansiyeldir. Bu potansiyelin doğru bir
şekilde değerlendirilmesi, bizi hedeflediğimiz noktalara emin
adımlarla taşıyacaktır. Burada herkes tarih önündeki onurlu
yerini alacaktır. Özellikle Cumhuriyet’imizin kuruluşunun
100’üncü yıl dönümüne rastlayan 2023 hedeflerini hepimiz
biliyoruz. Bu hedeflere ulaşma yolunda emin adımlarla
ilerliyoruz. Siyasi, ekonomik istikrar ve güven bunun
en önemli altyapısıdır. Batı dünyasının 2008 ekonomik
krizinden büyük yaralar almasına karşın ülkemizin dünyanın
en hızlı büyüyen ülkeleri arasında yer alması, 2023 hedefleri
için halkımıza çok büyük güven ve cesaret vermiştir.
ÖNEMLİ EKONOMİK YAPI
Şimdi size biraz da Bursa’dan bahsetmek istiyorum. Bursa,
sahip olduğu toplam 2 milyon 688 binlik genel nüfusuyla
ülkemizin dördüncü büyük ili. Yine 2012 yılı için Ekonomi
Bakanlığı verilerine göre Türkiye genelinde ihracatta, ARGE ve patent proje üretiminde İstanbul’dan sonra ikinci
il konumunda. Türkiye’de ilk organize sanayi bölgesinin
kurulduğu yer olan Bursa’da, bünyelerinde 1.371 tesis ve
136 bin çalışanı bulunan 13 faal organize sanayi bölgesi, 43
bin şirket ve 78 binin üzerinde KOBİ bulunmaktadır. Bütün
bunlar Bursa’nın gücünü göstermesi bakımından önemli
veriler.
Ayrıca 8 adet yeni OSB ıslah çalışmaları da sona ermek
üzeredir. Bursa, başta otomotiv ve tekstil olmak üzere
makine imalat ve yan sanayi ve gıda sanayi için Türkiye’de
önemli bir merkez. Türkiye, toplam sentetik üretiminin
yüzde 75’ini, otomobil üretiminin yüzde 66’sını, kamyonet
üretiminin yüzde 48’ini, toplam araç ihracatının yüzde
53’ünü Bursa’da gerçekleşiyor. Ayrıca mobilya, mermer,
madencilik ve su sektöründe de Bursa’nın Türkiye ölçeğinde
önemli bir yeri vardır.
YÜKSELEN SEKTÖRLER
Bursa, son yıllarda sanayide kat ettiği başarıların yanı sıra
yeni bazı sektörleri özellikle gündemine aldı. Bunlardan
özellikle sanayide katma değeri yüksek ürünlere dönük
çalışmalar içinde savunma ve uçak sanayine Bursa
olarak büyük ağırlık verdik. Bu alanda Savunma Sanayi
Müsteşarlığı’yla valilik arasında oluşturulan işbirliği sonucu
ortak proje çalışmalarına başladık. Yine bilişim ve enerji
sektörüne büyük ağırlık verdik. Bursa’da bir yazılım vadisi
kurulması çalışmaları valiliğimiz tarafından başlatıldı.
Yine sanayimiz için çok büyük önem taşıyan lojistik köyü
kurulması çalışmaları da aralıksız devam ediyor.
Son birkaç yılda Bursa’da en hızlı büyüyen sektör, turizm
oldu. Bursa, tarımda da bir markadır. Toplam yüzölçümü
1 milyon 88 bin hektar olan Bursa’nın yüzde 30,9’unun
tarım arazisi olması ve bölgede Türkiye’nin en modern
tarım faaliyetlerinin yapılması sadece Bursa açısından değil,
ülkemiz açısından da büyük bir gurur kaynağıdır.
İstanbul’un dev projelerle dünya başkenti olma yolunda
hızla ilerlemesi, her geçen gün Bursa’yı da İstanbul
ve Türkiye için önemli hale getiriyor. Bursa’nın sanayi
potansiyeli yanında tarımdaki büyük zenginliği, termal
zenginliği ve Uludağ’ın İstanbul’un vazgeçilmezleri arasında
olduğunu biliyoruz. Önümüzdeki dönemde artık İstanbul
ve Bursa’nın birlikte düşünülmesi kaçınılmaz olacak.
12 CAPITAL
ULU_HASANRAHVANLI-VALI.indd 1
24.05.2013 22:33
Görüş
Türkiye cazibe merkezi
2
023 için hedefleri olan bir
ülkeyiz. Bugün Türkiye,
Batı Avrupa, Rusya,
Ortadoğu, Afrika ve Asya’nın
merkezinde büyük bir çekim gücü
ve cazibe merkezi konumunda. Biz
ortak hedefler ve değerler söz konusu
olduğunda hemen tek yumruk
olabiliyoruz. Devlet adamımızla,
iş çevreleriyle, sivil toplum
kuruluşlarıyla aynı hedefe kilitlenme
konusunda bir başarımız var.
Ben şahsen Türkiye’nin 2023
hedeflerini kısa sürede yakalayacağını
düşünüyorum. Devletimizin ve iş
dünyasının bu hedefe kilitlenmiş
olmasında, insanımızın yapısal
özelliğinin gelişmiş toplumlardan
daha farklı olmasının ana temel unsur
olduğuna inanıyorum.
Türkiye, 2023 hedeflerine dev
adımlarla ilerlerken bugüne kadar
yapılan başarılı çalışmaların yanında
hemen arifesinde olduğumuz çok
önemli birkaç tane proje var. 150
milyon yolcu kapasiteli İstanbul’un
3’üncü havaalanı projesi bunlardan
ilki. Kanal İstanbul, 3’üncü köprü,
İstanbul – İzmir otoyolu, hızlı tren de
önemli projeler arasında...
DÜNYA FİNANS MERKEZİ
Dünyanın 10’uncu büyük ekonomisi
olma hedefimize katkı sağlayacak
bir diğer proje de İstanbul Finans
Merkezi projesidir. Böylesine
büyük bir projede yer almaktan
ötürü grubum adına büyük onur
duyuyorum. Yüklenici olarak bize
tanınan süreden 250 gün önce projeyi
tamamlayarak üzerimize düşen görevi
yapmış olacağız.
Geçen mart ayında, Fransa’da
gayrimenkul fuarına katıldık. Orada
standımızı İslam Kalkınma Bankası
CEO’su ziyaret etti. Körfez’de
birikmiş olan sermayenin, İstanbul
EMEKLİLİĞİ ANLATACAĞIZ
Ağaoğlu Şirketler Grubu CEO’su
Hasan Rahvalı
Finans Merkezi’nin yapımını dahi
beklemeden Türkiye’ye nasıl
aktarılabileceği konusunda görüşlerini
paylaştılar. Bu bize moral verdi.
Hemen dönüşümüzde Londra Finans
Merkezi Başkanı projemizi ziyaret
edip çalışmaları bizzat sahada gördü.
Sonraki aşamada burada yer almak
isteyen Londra’daki uluslararası
finansal oyuncuların isteklerini
ilettiler. Bu da bize büyük moral
verdi. Hemen ardından ABD’den
resmi bir heyeti ağırladık. Onların da
düşünceleri aynıydı. Çünkü, 10’uncu
ekonomi olma hedefi, finanssız
olmayacaktır. Bizim kısa vadede
bölgesel, orta ve uzun vadede global
bir finans merkezi olma hedefimizin
çok kısa sürede gerçekleşeceğine dair
inancımız tam.
Gelecek dönem için Türkiye
ekonomisi açısından çok önemli
iki başlığı özetlemek istiyorum.
Bunlardan bir tanesi, bireysel
emeklilik sistemi projesi. Ülkemizin
tasarrufa ihtiyacı var. Biz grup
olarak sigorta ya da finans sektörü
içinde değiliz. Ancak, bunun bir
milli konu olduğunu düşünüyoruz.
Sosyal sorumluluk kapsamında
bunu destekliyoruz. Bir proje
yaptık. Avrupa’da yaşayan 3 milyon
Türk vatandaşına ulaşarak bunu
anlatacağız. Onların sıfır değerle
Avrupa’da tuttukları tasarruflarını
sosyal sorumluluk kapsamında
Türkiye’ye çekmek için
gerekenleri yapmamız gerektiğini
düşünüyorum.
Son olarak önümüzdeki
günlerde yabancıya gayrimenkul
satışının büyük önem kazanacağını
göreceğiz. Bugüne kadar sadece
şirket olarak 400 milyon dolarlık
bir kaynak arzımız oldu. Sadece bu
hafta ilave 150 milyon dolarlık tek
kişiye satışın ön anlaşmasını yaptık.
Ben 2’nci Uludağ Ekonomi
Zirvesi’nin Türkiye’nin 2023
hedeflerine büyük katkı
yapacağına inanıyorum. Bu
geleneğin her yıl artan bir iştahla
devam edeceğine olan inancım
da tamdır. Yalnız Uludağ’da çok
geniş salonlara ihtiyacımız var.
Biz de burada aynı zamanda
turizm yatırımcısıyız. Bizim asıl
isteğimiz Orman Bakanlığı’ndan.
Çünkü Orman Bakanlığı’nın şu
anda askıda olan planının doğayı
da koruyarak revize edilmesi ve
günün şartlarına uygun olarak
uygulanması gerekiyor. Bu sayede
Uludağ’da çok büyük salonlarda
uluslararası toplantıları yapma
fırsatına kavuşmuş olacağız.
CAPITAL
ULU_HASANRAHVANLI-VALI.indd 2
13
24.05.2013 22:33
Liderlik
2013’te Coca-Cola’nın CEO’su ve dünya başkanı olarak 5’inci
yılını dolduracak. Coca-Cola ile başlayan ve onunla devam eden
35 yıllık kariyerine pek çok insan, ülke ve pozisyon sığdırdı.
Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde “Benim Hikayem” başlıklı sunumuyla büyümenin
aritmetiğini anlatan Kent, kariyer basamaklarını tırmanırken aldığı dersleri de
paylaştı. Kullandığı iş modelini, gözlemlerini, etkilendiği değişimi anlattı. İşte
Muhtar Kent ve onun 35 yıllık kariyerinden çıkardığı dersler…
Muhtar Kent
35 YILLIK
müthiş ders
A
slında aylardır bunun
hayalini kuruyorduk.
Uludağ Ekonomi
Zirvesi’nde Muhtar
Kent’i ağırlama fikri, bizi oldukça
heyecanlandırıyordu. Bu heyecanımız
gerçek oldu ve Muhtar Kent, zirvenin
önemli konuşmacıları arasında yer
aldı. Katılımcıları ve izleyenleri oldukça
etkileyen bir konuşma yaptı. “Burada
size, benim hikayemi anlatacağım.
35 yıllık kariyerime nasıl başladım?
Nerelerden geçtim? Buraya nasıl
geldim? Bu şekilde sunumum inşallah
daha çok ilginizi çeker” diyerek
konuşmasına başlayan Coca-Cola’nın
CEO’su ve dünya başkanı Muhtar Kent,
kariyer basamaklarını tırmanırken
öğrendiklerini Uludağ Ekonomi
Zirvesi’ne katılan iş dünyasının değerli
temsilcileriyle paylaştı. Bu önemli
sunumun detaylarını ise şimdi de siz
Capital okurlarına aktarıyoruz:
14 CAPITAL
ULU_MUHTARKENT.indd 1
24.05.2013 22:39
s
UMUT SİNYALLERİ
“Dünya çok hızlı değişiyor. Dünyada
okullaşma oranı, yüzde 55’ten yüzde
75’lere tırmandı. 25 yıldır dünya önemli
bir barış içinde. Evet, bir sürü yerde
çatışmalar oluyor. Ama gerçekten silahlı
çatışma, son 25 yılda yüzde 35 azalmış
vaziyette.
Bebek ölümleri dünyada yüzde 40
düştü. Ayrımcılık dünyada azalıyor,
hoşgörü her gün önemli ölçüde artıyor.
Kadınların ekonomiye katkısı da her
geçen gün yükseliyor. Bu, bence en
önemli fırsatlardan bir tanesi.
Tarım verimi, muazzam şekilde
artıyor. Amerika’da bir arkadaşımın
çiftliğinde bir gün geçirdim. 850 bin
dolarlık bir araçla yaklaşık 45 km
boyunda, 25 km eninde bir arazideki
mısırları kestik ve arkadan takip eden
kamyonlara yükledik. Kabininin içinde
müzik çalan bir araçla hiç dokunmadan
175 milyarı özel, geri kalanı da işle
ilgili. Yani her dakika 208 milyon
e-posta. Sosyal medya muazzam
şekilde gelişiyor. Facebook neredeyse
1 milyarı geçmiş vaziyette. Sadece
Coca-Cola’nın Facebook’ta 60 milyon
üyesi var. Türkiye Facebook’ta en büyük
ülkelerden biri. Twitter aynı şekilde.
Online alışveriş pazarı büyüyor. 2012
Aralık verisine göre Amerika’da e-ticaret
hacmi, 300 milyar dolara ulaştı. Yani
dünyadaki 30’uncu büyük ekonomi
olarak kabul edilebilir. Tayland’ın
GSMH’si ile aşağı yukarı aynı. Böyle bir
dünyada yaşıyoruz. Son 10 yılda, geçmiş
20 yıldan da hızlı gelişen, büyüyen bir
dünya, aynı zamanda küçülen bu dünya.
Dünyaca tanınan bir markaya sahip,
bunun dışında milyar doları aşan 16
tane markası olan, 207 ülkede binden
fazla fabrikasında 770 bin çalışanı olan,
dünyadaki en büyük tüketici ağına sahip
“KARIYERIME, 1979 YILINDA ATLANTA’DA BAŞLADIM. İLK
10 AYIMI KAMYONLARDA GEÇIRDIM. HER SABAH 4’TE
KALKTIM, KAMYONLARI YÜKLEDIM VE MARKETLERE,
IRILI UFAKLI SATIŞ NOKTALARINA COCA-COLA SATTIM.
BUGÜN BILE HALA PIYASAYI DOLAŞMAKTAN BÜYÜK ZEVK
ALIYORUM. BU HAFTA RIYAT VE ABU DABI’DEYDIM. YINE
KAMYONLARI DOLAŞTIM, SATIŞ NOKTALARINI GEZDIM.
HER HAFTA GITTIĞIM YERDE BUNU YAPARIM.”
yaptık bu işi. Yani böyle bir dünyada
yaşıyoruz.
Şehirleşme hızlanıyor. Çevre
duyarlılığı muazzam artıyor. Eskiden
Bursa’ya geldiğimde muazzam bir hava
kirliliği vardı. Bugün hava gayet güzel,
açık, bütün şehir gayet güzel şekilde
gözüküyordu, ona da çok sevindim.
MUAZZAM GELİŞME
İletişim artıyor dünyada. İletişim
önemli, çünkü ilk e-postanın 1970’lerde
yollandığını düşünürsek 2012 yılı
itibariyla gezegende 3,4 milyon e-posta
hesabı bulunuyor. Yaklaşık her gün
300 milyar e-posta atılıyor. Bunların
bir sistemin başında olup büyümemin
matematiğini irdeleyeceğim.
Ama önce kendi kariyerimdeki
yolculuğumdan bahsedeceğim. Sonra
büyüme aritmetiğini ve arkasından
Coca-Cola’daki büyüme stratejisini
irdeleyeceğim. Çünkü büyüme, öyle
bir şey ki oksijen gibi yükseldikçe hava
azalıyor, zorlaşıyor.
Başarıyı elde etmek zor ama başarıyı
tekrarlamak çok daha zor. Dünya
şampiyonasında kaç tane 4 kez üst üste
altın madalya kazanmış sporcu var? Bir
tane, o da Jean-Claude Killy. Onun için
başarıyı tekrarlama çok daha zor.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
VE İNOVASYON
3W VE TAAHHÜTLER
Sürdürebilirlik, gezegen
konusunda sizin karakterinizi
tüketicinizin üzerindeki
karakterle örtüştüren en önemli
noktalardan biri. Biz buna 3W
diyoruz: Su (water), yaşam
kalitesinin yükselmesine destek
(wellness), kadınlara şirket içinde
ve dışında ekonomik olanaklar
sağlanması (women). Ve bunlarla
ilgili de bazı taahhütlerimiz var.
Su konusunda, 2020 yılında
gezegenden aldığımız her litreyi
geri vermek; kadınlar konusunda,
şirketin dışında 5 milyon kadına
ekonomik olanak sağlamak gibi.
21. Asrın, kadınlar asrı olduğuna
inanıyorum. Türkiye’de pek çok
sürdürülebilirlik programlarımız,
ortaklarımız var. İstanbul Ticaret
Odası belediyeler gibi. Aynı
zamanda Hayat Artı Vakfı gibi
birçok vakıfla çalışıyoruz.
İNOVASYON İÇERİDE DEĞİL
İnovasyon daimi değişim içinde.
Dünyadaki yaratıcı ve akıllı
insanların çoğu, şirketinizin
dışında olan bir dünyada
yaşıyor. İnovasyon içeride
değil. Bize göre, Coca-Cola’da
AR-GE kesinlikle inovasyonu
yaratmıyor. İnovasyon bizim
müşterilerle olan ilişkilerimizde,
bizim diğer paydaşlarımızla olan
ilişkilerimizde ve şirketimizin
dışındaki bazı modellerde
gelişiyor. İlk defa dünyada
bitkiden şişe ürettik. Bu şişenin
yüzde 30-40’lık bölümü bitkiden
üretiliyor. Bu inovasyon bizim
içimizde gelişmedi. Hindistan’da
bizim de desteklediğimiz bir
üniversitedeki kuluçka modelinde
geliştirildi. Şimdi bunu dünyada
her tarafa yayıyoruz. Bunun gibi
birçok başka örnek de var.
CAPITAL
ULU_MUHTARKENT.indd 2
15
24.05.2013 22:39
Liderlik
“BAZI IŞ TOPLANTILARINDA FINANS MÜDÜRÜMÜ BANKAYA YOLLARIM. BIR ÇANTANIN
IÇINE NAKIT KOYAR GETIRIR, MASAYA DÖKERIM. BUNU HEPIMIZIN GÖRMESI
LAZIM. KIMSE PARA TAŞIMIYOR. BÜTÜN YÖNETICILERIME DE PARA TAŞIMALARINI
ÖNERIYORUM. KIMSE NAKIT TAŞIMADIĞI IÇIN NAKDE OLAN SAYGI DA DÜNYADA GIT
GIDE AZALIYOR. BENCE DÜNYANIN IÇINDE BULUNDUĞU KRIZIN ANA SEBEPLERINDEN
BIRI DE BU.”
HER ŞEYİN BAŞLADIĞI NOKTA
Kariyerime, 1979’da Atlanta’da başladım.
İlk 10 ayımı kamyonlarda geçirdim.
Her sabah 4’te kalktım, kamyonları
yükledim ve marketlere, irili ufaklı satış
noktalarına Coca-Cola sattım. Böyle
başladım kariyerime. Amerika’ya 1978’in
sonunda gittim. Cebimde İngiltere’deki
bir üniversitenin diploması vardı, bir de
Amerika’da doğduğuma dair bir doğum
sertifikası. 1,5-2 ay sonra bir gazete ilanı
gördüm ve iş hayatıma Coca-Cola’da
başladım. Benim için çok önemli bir 9
aydır. O 9 ayı hiçbir zaman unutmadım.
Çünkü iş, paranın el değiştirdiği yer,
o satışların olduğu nokta. Her şey
oradan başlıyor. O şişe veya diğer 500
markaya ait 3 bin mamul satıldığı vakit,
herkes oradan bir şeyler kazanmış
oluyor. Kamyonu yapan şirket, taşıyan,
satış noktası, ortaklarınız… Dünyada
300 tane şişeleyici ortağımız var,
oradan koptuğunuz anda her şeyden
koparsınız.
Onun için hala bugün bile büyük
zevk alıyorum piyasayı dolaşmaktan.
Bu hafta Riyad ve Abu Dabi’deydim.
Yine kamyonları dolaştım, yine
satış noktalarını gezdim. Her hafta
gittiğim yerde bunu yaparım. Çünkü
paranın, o 1 doların, o 60-70 sentin el
değiştirdiği yer kadar değerli bir yer
yoktur bizim işimizde. Coca-Cola’nın
vasıtaları, 20 milyon satış noktasını
her hafta ziyaret eder ki UPS, DHL,
Fedex gibi şirketlerden daha fazla araca
sahibiz. Aynı zamanda da bunlar hibrit
araçlardır.
MARKA VE SÖZ
12 aylık dönemin sonunda reklam
müdürü olarak Roma’ya tayin oldum.
Orada ilk defa markanın bir söz
olduğunu öğrendim. İyi bir markanın ise
tutulmuş bir söz olduğunu öğrendim.
16 CAPITAL
ULU_MUHTARKENT.indd 3
24.05.2013 22:39
Ve bir markanın ne kadar önemli bir şey
olduğunu, ilk defa reklam müdürlüğüm
sırasında İtalya’da öğrendim. Yaklaşık 2
yıl geçirdim orada.
1981 yılında Hollanda’ya yeni bir
iş kurmak için atandım. O sıralarda
Türkiye, Coca-Cola bünyesinde sorunlu
bir işti. Çok ufak bir yeri vardı. İlk
50’ye bile giremiyordu. Şirketin içinde
hemen hemen hiç Türk de yoktu.
Hollanda ofisine gittiğimde, tek yabancı
bendim. Hollandaca da konuşmuyorum.
Hollanda’ya ilk gittiğimde ilişkilerin
ne kadar önemli olduğunu fark ettim.
Yenilikçiliğin, girişimciliğin ne kadar
önemli olduğunu da öğrendim. İlk defa
Avrupa boyutunda 4 ayrı patronum
vardı, 4 ayrı genel müdüre rapor
veriyordum.
Yeni bir iş kuruyorduk. Bu iş, bütün
seyahat piyasasına Coca-Cola ve meyve
suları gibi benzer mamullerimizi
yeni bir ambalajda sunma işiydi. Ve
etkilenmenin, ilişkilerin hakikaten
ne kadar önemli olduğunu da orada
öğrendim.
İLİŞKİ YÖNETİMİ
1985’te Türkiye’ye genel müdür olarak
atandım. O zamanlar Coca-Cola’nın
Türkiye’deki genel merkezi, İzmir’deydi.
İlk Türk genel müdür de ben oldum.
Coca-Cola, Türkiye’deki operasyonuna
1963-1964’te başlamış. 20 yıllık süre
zarfında da iş başında hep yabancı genel
müdürler olmuş. Çok sorunlu bir işti.
Vergi sistemlerinden, yeteri kadar ölçek
olmamasından, kısıtlayıcı bir ekonomi
olmasından dolayı satılan her şişeden
zarar ediyorduk.
O zamanlar döviz olmadığı için
Manisa’da bir salça fabrikamız vardı.
Salça üretip, salça satıp karşılığında
döviz üretiyorduk. Coca-Cola ve benzeri
içecekler için gereken ne varsa onları
ithal ediyorduk, bu şekilde işimizi
yönetiyorduk. Ama bunların hepsi
85-86 yılında değişti. Hepimizin bildiği
gibi Türkiye’nin önü açılmaya başladı.
Türkiye’nin kıpırdanma yıllarıydı.
Türkiye, 4 yılda yaklaşık 450 milyon
şişeden 1,5 milyar şişelik bir pazar haline
geldi ve buradaki iş büyümeye başladı.
Genel merkezi İstanbul’a taşıdım.
Çünkü bütün reklam şirketleri ve ticaret
İstanbul’daydı. Türkiye’de bulunduğum
yıllarda, ilk defa devletle olan ilişkilerin,
hem milli seviyede hem de yerel
yönetimlerle olan ilişkilerin ne kadar
önemli olduğunu öğrendim. Uzlaşmanın
ne kadar önemli olduğunu öğrendim.
Bazı ortaklarımızla anlaşamıyorduk,
onun iş için başarı için ne kadar önemli
olduğunu vurguladım.
RİSK VE ISRAR
1989 yılında Doğu Avrupa’dan sorumlu
olarak Viyana’ya atandım. Orada
30 ayda, 22 fabrika kurduk. Çünkü
Berlin Duvarı’nın çökmesinin hemen
akabindeki yıllarda Doğu Avrupa’da
müthiş bir açılım vardı.
Hızlı hareket etmenin, risk almanın,
risk olmayan yerde başarının olmadığı
inancıyla ısrarcı olmanın ne kadar
önemli olduğunu öğrendim. Çok
kültürlü olmanın, yani birçok kültürden
gelen insanların sentezinden çıkan
bir kararın, her zaman daha doğru bir
karar olduğunu bir kere daha gördüm.
Kariyerim için o yıllar, dönüm yılları
oldu. Çok inişli çıkışlı, ama önemli bir
bilgi birikimi edindim.
1997 yılında Türkiye’ye geri döndüm
ve Efes İçecek Grubu’nun başkanı
oldum. Türkiye’de 5,5-6 yıl çalıştım.
O zamanlar Türkiye, çok daha büyük
BU MODELİ KULLANMAYI SEVİYORUM
BÜYÜK DÜŞÜNMEK (BOLD) Büyük düşünmek çok
önemli. Hedeflerini her zaman yüksek seçmek de öyle.
En iyi olmayı hedeflemekten korkmamak lazım. Bunu da
Türkiye’nin 2023 programında da görebiliyoruz ne mutlu
ki.
ESNEK OL (AGILE) Esnek olmak, yani değişmekten
korkmamak da çok önemli. Doğmalardan vazgeçebilmek,
doğru olanı, siz eğer doğru olduğunu düşünmüyorsanız
da evet diyebilmek.
SEVGİ (LOVE) Yapılan işi sevmek, yaptığınız işe karşı
büyük sevginizin olması, yani kendinizi geliştirmeyi de
aşk olarak bilmek ki bu çok önemli bence. Edison’un
güzel bir lafı var: “Hiçbir gün çalışmadım, hepsi beni için
eğlenceydi.” Bu da bunun ne kadar önemli olduğunu
gösteriyor.
SORUMLULUK AL (ACCOUNTABLE) Sorumluluk hiçbir
zaman verilmiyor insana, hep almasını bilmeniz lazım. Ben
hep kendimi bu şekilde eğittim.
ŞİMDİ (NOW) Kültür çok önemli. Şimdi ise hızın önemini
anlatıyor. Yarına hiçbir zaman işinizi bırakmamanız lazım.
CESUR OL (COURAGE) Cesur olmalıyız. Yanlıştan
korkmamalıyız.
ATILGAN OL (ENERGY) Son olarak her zaman enerjik
olmak da önemli. Hatta biraz fazla da enerjik olmak önemli.
CAPITAL 17
ULU_MUHTARKENT.indd 4
24.05.2013 22:39
Liderlik
BAŞARI İÇİN NELER
ÖNEMLİ?
*İşe en alttan başlamak her
zaman çok önemli.
*Öğrenmeyi, hep soru sormayı
sevdim.
*Hiçbir zaman yalnız yemek
yemem. Çünkü yemek birileriyle
bir şeyler konuşmak için bir
fırsattır.
*Kendi çantamı hep kendim
taşımayı severim. Yani başarılı
olmak için alçakgönüllü olmak
çok önemli.
*Zamanı iyi yönetmek önemli.
Çünkü dünyadaki en az olan
kaynak zaman.
*Hep dikiz aynasına bakmaktansa
cama, ileriye doğru bakmak çok
önemli.
*Ve insanın kendisine zaman
ayırması da çok önemli.
bir atılım içindeydi. Bu atılımdan
da faydalanarak bir Türk şirketinin,
nasıl Türkiye’nin dışına açıldığına
tanık oldum. Bunun içinde olmak
da benim için hem enteresan hem
de etkileyici bir deneyimdi. Nakdin
ne kadar önemli olduğunu, burada
kendim vurguladım ve anladım.
Yerelden beynelmilele geçişlerde,
neler gerektiğini bir kez daha anladım.
Vizyonun önemini anladım. Orada
Adriyatik’ten Çin’e uzanan bir bölgeyi
kapsama vizyonu ortaya koyduk.
Vizyonun her zaman basit ve herkes
tarafından anlaşılır olması çok
önemli. Yönetimin, takımın ne kadar
önemli olduğunu ve paydaşların ne
kadar önemli olduğunu bir kez daha
anladım.
Ve daha sonra 2005’te Coca-Cola
şirketine tekrar döndüm ve Asya
sorumlusu olarak Hong Kong’a
atandım. Orada da dünyadaki
dengelerin nasıl değişeceğini bir kez
18 CAPITAL
ULU_MUHTARKENT.indd 5
24.05.2013 22:40
daha gördüm. Artık Asya’nın dünyada
çok daha fazla söz sahibi olacağını,
Çin’in bilhassa içindeki değişikliği
gördüm. Çin’de de yaklaşık 12 fabrika
açtık. Gerçekten hızlı geçen bir zamandı.
VE DÜNYA DEVİ
2008’de genel merkeze döndüm. CEO
ve başkan olarak atandım. Tabii bu
zaman zarfında her şey bu kadar basit
olmadı. Bir kariyerin insan hayatında
bir çizgi olarak yukarı çıkmadığını,
kendim çok iyi şekilde gördüm.
Gençlerle konuşurken de hep bunu
vurguluyorum. Hiçbir zaman kariyer
bir regresyon çizgisi gibi sürekli yukarı
doğru çıkmaz. İnişler ve çıkışlar olur.
Önemli olan belli bir dönemde çıkıyor
olmak. Ve inişleri de çıkışlar kadar iyi
yönetmek lazım. Benim hayatım da
hep öyle oldu. Her halka açık, büyük
şirketin CEO’su yabancıydı. Bu resim
daha da kuvvetlenerek artacak, buna
inanıyorum. Birçok Amerikan şirketine,
Türk yöneticilerin geleceğini, geldiğini
görüyoruz. Daha da önemli yerlere
geldiklerini inşallah görebiliriz. Western
Union’un CEO’luğuna geçen yıl Hikmet
Ersek atandı.
Yalnız büyük şirketlerin yönetimi
değil, girişimcilik de çok önemli.
Amerika’da bugün yine sözü çok edilen
Hamdi Ulukaya diye bir girişimcimiz
var. Doğu kökenli genç, üniversiteyi
bitirmeden Amerika’ya gelerek Chobani
diye bir şirket yarattı. 5 yılda 1 milyar
dolar satışı aşmış durumda. Şirketin
değeri en azından 2,5 milyar dolar,
yüzde 30 büyüyor ve dediğim gibi
batmış bir süt şirketi 250 bin dolar
borç alarak satın aldı. İnşallah bunun
gibi daha çok örnekler olur. Gerçekten
büyüme önemli. Başarı gezegene
daha iyi davranmaktan geçiyor. Yani
muhakkak suretle artık yaptığınız
ürünlerin kalitesi, sadece başarınızın
garantisi değil artık şirketinizin
karakteri. İletişim dünyasında çok
önemli bir yeri var. Sizden nasıl
bahsediliyor? O 300 milyon e-postada,
sizin hakkınızda neler söylendiği çok
önemli. Eskiden iyi bir ürün yapardınız,
iyi bir reklam yapardınız, iyi bir dağıtım
sisteminiz vardı, başarının formülü
buydu.
Şimdi artık öyle değil. Artık
tüketicilerimizin üzerinde,
müşterilerinizin üzerinde, pozitif etki
yaratarak onların sizin hakkınızda iyi,
pozitif konuşmasını sağlamanız lazım.
Bu, daha zor bir iş. Artık beyaz ve siyah
değil, birçok grisi olan bir dünyadayız.
Biz de vizyonumuzu 6P dediğimiz
“GÜVEN VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ÇOK ÖNEMLİ. BAŞARI, GEZEGENE DAHA İYİ
DAVRANMAKTAN GEÇİYOR. ARTIK ÜRETTİĞİNİZ ÜRÜNLERİN KALİTESİ, SADECE
BAŞARINIZIN GARANTİSİ DEĞİL, ŞİRKETİNİZİN KARAKTERİ. DÜNYADA HER GÜN
ATILAN 300 MİLYAR ELEKTRONİK POSTADA, SİZİN HAKKINIZDA NELER SÖYLENDİĞİ
ÇOK ÖNEMLİ. ARTIK TÜKETİCİLERİNİZİN ÜZERİNDE POZİTİF ETKİ YARATARAK SİZİN
HAKKINIZDA POZİTİF VE İYİ KONUŞULMASINI SAĞLAMANIZ LAZIM.”
Amerikan şirketinde olduğu gibi burada
da CEO’yu yönetim kurulu atıyor tabii.
İlişkilerin de ne kadar önemli olduğunu
anladım. Benden evvelki Güney Afrikalı
CEO’nun bana verdiği destek de çok
önemliydi.
Dünyada her şey çok küçüldüğü
için artık büyük şirketlerde kişinin
nereden geldiği değil, ne yaptığı ve ne
yapacağı önemli. Avrupa’da bu tam
böyle değil ama bilhassa Amerika’da
böyle. Geçen hafta New York’ta Catalyst
organizasyonu kadın girişimciler
konusunda 3 şirkete ödül verdi. Ödülü
alanlardan biri olan Alcoa’nın CEO Klaus
Kleinfeld Alman’dı. Coca-Cola CEO’su
olarak ben Türk’tüm ve Unilever’in
CEO’su Hollandalı. Yani iki Amerikalı
çok başarılı, sevdiğim bir kişi. Daha
da başarılı olacak. Oldukça da yakın
ilişkilerimiz var, destekliyorum da
kendisini. Hakikaten vizyonu olan biri.
Bir de illa da üniversiteyi bitirmek
şart değil. Eğitim çok önemli, aile
eğitimi çok önemli, karakter çok önemli.
Bakın İsviçre’de şirketlerin başında
olan kişilerin yüzde 50’si üniversiteyi
bitirmemiştir. Daha sonra akşam
kurslarından diploma alıyorlar. Hepsi
2-3 yıllık meslek okullarına gidiyor.
Almanya’da da bu böyle. Avrupa’nın en
başarılı iki ekonomisi bunlar.
BÜYÜMENİN ARİTMETİĞİ
Şimdi büyümenin aritmetiğine geçelim.
Güven çok önemli, sürdürülebilir
insan kaynakları, ürün portföyümüz,
üretkenliğimiz, verimliliğimiz,
gezegenimiz, kârlılığımız ve ortaklarımız
üzerine kurduk. Yaklaşık 2 yıl önce
bu vizyonu ortaya koyduk. Dedik
ki 10 yıl içinde 100 milyar dolarlık
dünya ciromuzu, 200 milyar dolara
çıkarmak istiyoruz. Bu vizyonu ortaya
koyarken Coca-Cola 125 yıllık bir şirketti.
Demek ki 125 yılda yaptığımızı 10 yılda
tekrarlayabileceğimiz bir vizyon yarattık.
Bu, bütün ortaklarımızı, müşterilerimizi,
çalışanlarımızı, sivil toplum örgütlerini,
hükümetleri, kâr amaçlı kuruluşları, kâr
gütmeyen kuruluşları da içine alan bir
vizyon. Bazı yerlerde sadece kâr için
işten, daha fazla amaçlı işe yönelik bir
dünyaya doğru kayıyor her şey. “
CAPITAL 19
ULU_MUHTARKENT.indd 6
24.05.2013 22:40
Ekonomi
Maliye Bakanı’nın
İYİLEŞME AJANDASI
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Türkiye’nin 2013 ekonomik görünümüyle ilgili
oldukça iyimser. Onu bu kadar iyimser kılan ise işsizlikten cari açığa, borçluluk
oranından rekabet seviyesine kadar Türkiye’nin son 10 yılda kat ettiği yol.
Türkiye’nin geçmiş ve gelecek ajandasını Uludağ Ekonomi Zirvesi katılımcılarıyla
paylaşan Şimşek, Türkiye’nin 2023 yolunda daha fazla başarıya imza atacağının altını
çiziyor. Tüm bunları başaran bir Türkiye’nin ise “uçup gideceğine” vurgu yapıyor.
sıralara çıkacağını, katma değerli ürün
üretiminde daha iyi bir performans
göstereceğini düşünen Şimşek, 2023
planlarına da bu anlamda hazır
olduklarının sinyallerini veriyor. Ancak
bu alanlar da dahil iyileştirilmesi
gereken konular olduğuna da dikkat
çekiyor. İşte kendi ağzından Bakan’ın
yeni dönem iyileşme ajandası:
TÜRKİYE UÇAR GİDER
M
ehmet Şimşek,
bulunduğu konum
itibarıyla Türkiye’nin
son dönemde
gerçekleştirdiği pek çok projede söz
sahibi isimlerden... Maliye Bakanı’nın
Türkiye’ye bakış açısı ve gelecekle ilgili
sözleri, bu nedenle çok önemli. Şimşek,
Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde cari
açıktan çözüm sürecine, Türkiye’nin
borçluluk durumundan işsizlikte
kat ettiği mesafeye kadar onlarca
konuda katılımcıları bilgilendirdi. Pek
çok alanda iyileşme olduğuna dikkat
çeken Şimşek’in 2013 için beklentileri
de oldukça yüksek. Önümüzdeki
dönemde büyümenin hız kazanacağını,
Türkiye’nin rekabet liginde daha üst
“Sözlerime ilk önce çözüm süreciyle
başlamak istiyorum. Ekonomi
konuştuğumuz bir ortamda, belki
alakalı gözükmeyecek ancak çözüm
süreci Türkiye’nin geleceği için
son derece önemli bir konu. Şu
an bu sürecin başındayız. Çözüm
sürecinin Türkiye’ye çok büyük
katkısı olacak. Bu süreci hepimizin
sahiplenmesi gerekiyor. Herkesin
düşüncesi, bu sorun çözülürse doğuya
ve güneydoğuya daha çok yatırım
gideceği yönünde. Bu kısım elbette ki
doğru. Ama olaya çok daha geniş bir
çerçeveden bakmak lazım. Aslında
çözüm süreci başarılı olursa ki ben
başarılı olacağına inanıyorum, o zaman
Türkiye çok farklı bir ülke olacak. Her
şeyden önce 40-50 yıldır verimsiz
20 CAPITAL
ULU_MEHMETSIMSEK.indd 1
24.05.2013 22:35
bir şekilde kullandığımız kaynakları,
bu ülkenin beşeri sermayesinin,
yani insanının, eğitimine, sağlığına,
altyapısına, AR-GE’sine aktarabileceğiz.
Bu kaynakları istihdama, üretime,
yatırımın, ihracatın desteklenmesine
kullandığımızı şöyle bir düşünün...
Türkiye uçar gider. Yani en basit
rakamlarla 300-400 milyar dolardan söz
ediyoruz.
İkinci olarak, tabii ki bölgesel
kalkınmışlık farklılıklarımız var. Aslında
Türkiye’nin doğusu da batısıyla bir
yakınlaşma, bir ara kapatma dönemine
girmiş durumda. Yani bölgesel
kalkınmışlık farklarının azaltıldığı bir
süreçten geçiyoruz. Ancak bu konuda
güçlü desteklere rağmen çok başarılı
olduğumuzu söyleyemeyiz. Bugün
siz Hakkari’de bir yatırım yaparsanız,
devlet 100 liralık yatırıma, 116 liralık
destek veriyor. Ama Hakkari’de yatırım
yok. Niye? Çünkü bir yerde yatırım
yapmak için öncelikli koşul, o bölgede
huzur, güven, istikrar olması. Çözüm
süreciyle birlikte bu bölgelere çok ciddi
bir yatırım akışı olacak. Bu bölgelerin
kalkınması demek, aslında Türkiye’nin
yeni bir uçuşa geçmesi demek. Çünkü
“ÇÖZÜM SÜRECININ
Bu da Türkiye’yi apayrı bir kulvara
oturtacak. Başarıyı beraberinde
TÜRKIYE’YE ÇOK BÜYÜK
getirecek. Eğer Türkiye, kendi çok
KATKISI OLACAK. HER
önemli karmaşık bir sorununu ileri
ŞEYDEN ÖNCE 40-50 YILDIR demokrasi içinde, temel hak ve
VERIMSIZ KULLANDIĞIMIZ özgürlükleri artırarak çözebilirse,
bu Türkiye’nin hem küresel hem de
KAYNAKLARI, BU ÜLKENIN
bölgesel durumunu güçlendirecektir.
BEŞERI SERMAYESININ,
Hatta birçok ülke ve bölge için ilham
YANI INSANININ
kaynağı olacaktır. Bir anlamda rol model
EĞITIMINE, SAĞLIĞINA,
olacak.
ALTYAPISINA, AR-GE’SINE
ENERJİDE DIŞA BAĞIMLIYIZ
AKTARABILECEĞIZ.
En önemli yapısal sorunlarımızdan
TÜRKIYE UÇAR GIDER. EN
bir diğeri de enerjide dışa bağımlılık.
BASIT RAKAMLARLA 300Enerji, rekabet gücünü belirleyen
önemli bir faktör. Bugün Türkiye de
400 MILYAR DOLARDAN
birçok ürün kârlı ve rekabetçi bir
SÖZ EDIYORUZ.”
bu bölgelerin batıyla arayı kapatması,
Türkiye’nin gelişmiş ülkelerle arayı
kapatması anlamına geliyor.
Üçüncü olarak bu soruna birçok
hükümet odaklanmak zorunda kaldı,
zaman ayırmak zorunda kaldılar. 80’li
yılların ikinci yarısını 90’lı yılları bir
düşünün. Şimdi bizim pozitif enerjimizi
hükümetler olarak Türkiye’nin yapısal
reform gündemine harcamamız lazım.
şekilde, üretilemiyorsa bunun kısmi
nedeni enerji maliyetlerinin yüksek
olmasıdır. Enerji deyince hepimizin
aklına 60 milyar dolarlık ithalat geliyor.
Az bir para değil. Dışarıya çok ciddi bir
kaynak transferi söz konusu. Bu nedenle
enerjide dışa bağımlılığı azaltmamız
lazım. Uzun bir süredir bu yönde çok
ciddi bir çaba var. Doğalgazın yüzde
98’ini, petrolün yüzde 92’sini, genel
olarak enerjinin yüzde 72’sini ithal
MEHMET ŞİMŞEK’İN 2013 PROJEKSİYONU
GÜÇLÜ BÜYÜME Türkiye’nin 2013 görünümüne
baktığınız zaman, daha güçlü büyüme bekliyoruz. Cari
açıkta biraz artış olacak, kamu borçları hızla azalacak
devam edecek, enflasyon düşük kalacak, işsizlik azalmaya
devam edecek. Öncü göstergeler de büyümenin
hızlandığını gösteriyor. Reel sektör tüketici güven endeksi
yükseliyor, faiz oranları düştü, çünkü enflasyon düştü,
kredi faiz oranları düşüyor. En önemlisi bankalar güçlü,
bankaların şu anda sermaye yeterlilik oranı Basel 2’nin iki
katından fazla.
3,5 MİLYON KİŞİYE İŞ BULDUK Krizden bu yana 3,5
milyon vatandaşımıza iş bulmuşuz. Son 1 yılda 1 milyon
vatandaşımıza iş bulduk. Kredi hacmi tekrar artmaya
devam ediyor. Biz gelirleri de artırdık. Geliri artırırken
gelir dağılımını da adaletli hale getirdik. Geçen yıl OECD
de, “Gelir dağılımını düzelten 2 ülke var, bir tanesi
Türkiye” diye açıklama yaptı. Hane halkımız son yıllarda
çok borçlandı, ama hane halkının borcunun milli gelire
oranı yüzde 20, Avrupa Birliği ortalaması ise yüzde 66.
Dolayısıyla büyük bir risk var söylemlerine kanmamak
gerek.
Yine zaman zaman şirketlerin çok borçlandığından
bahsediliyor. Durum öyle değil. Bizim şirketlerin toplam
borçlarının milli gelire oranı yüzde 37 yine ortalarda bir
yerdeyiz.
ŞEHİRLER YENİDEN KURULACAK Büyümeyi
destekleyen başka faktörler de var. Bizim şu anda 7
milyon konutu, kentsel dönüşüme tabi tutmak gibi
bir sürecimiz var. Yani şehirler yeniden kurulacak.
Cumhuriyet tarihinde ilk defa bütçeye 1 milyar liraya
yakın kentsel dönüşümü desteklemeye yönelik kaynak
ayrıldı. Bu 1 milyarı alıp faiz ya da kira sübvansiyonu için
kullandığınızda 20 milyar liralık iş yaparsınız. Bu rakamlar
ilk yıl için konuşuluyor. Belki gelecek yıl bu rakamı
artırabiliriz. Dolayısıyla uygulamaya bağlı 700 milyar
dolarlık bir kentsel dönüşüm projesi söz konusu belki de...
CAPITAL
ULU_MEHMETSIMSEK.indd 2
21
24.05.2013 22:36
Ekonomi
ediyoruz. Bizim hükümetimizin çözümü
şu: Biz artık yerli ve yenilenebilir
kaynaklara odaklandık. Yerli derken;
çok büyük kömür rezervlerimiz var,
bunları şimdi harekete geçiriyoruz.
Yenilenebilir enerjinin içine de
hidroelektrik santrallerini, rüzgarı,
ileride de güneşi koyuyoruz. Şu anda
enerjimizin yüzde 38’i yenilenebilir.
Yatırımların devreye girmesiyle birlikte
bu oran neredeyse yüzde 47’ye çıkacak.
Yani Türkiye önümüzdeki 7 yıl içinde
enerjisinin yarısını yenilenebilir
kaynaklardan sağlayacak. Bir de yerlilik
oranını artırınca zaten sorun önemli
ölçüde çözülebilir. Nükleer kapasite
oluşturuyoruz. Bugün bizim 4.500-5.000
megavatlık günlük nükleer santralimiz
olsa doğalgaz ithalat faturamız net
olarak 3 milyar dolar aşağı iner. Bu
konuda da çaba var.
“7 MILYON KONUTU,
KENTSEL DÖNÜŞÜME
TABI TUTMAK GIBI BIR
HEDEFIMIZ VAR. 1 MILYAR
LIRAYA YAKIN KAYNAK
KENTSEL DÖNÜŞÜM IÇIN
AYRILDI. BUNU ALIP FAIZ
YA DA KIRA SÜBVANSIYONU
IÇIN KULLANDIĞINIZDA
20 MILYAR LIRALIK IŞ
YAPARSINIZ. DOLAYISIYLA
UYGULAMAYA BAĞLI 700
MILYAR DOLARLIK BIR
PROJE SÖZ KONUSU.”
KATMA DEĞER ZİNCİRİNDE
AŞAĞIDAYIZ
İkinci yapısal sorun alanı, katma değer
zincirinde Türkiye’yi yükseklere
çıkarmak. Bunu söylemek kolay,
yapmak daha zor. Bunu yapmak için
sadece devletin değil, özel sektörün de
işin içinde olması lazım. Bu yönde de
Türkiye önemli bir çaba içinde: Şu anki
resme bakarsanız Türkiye deki üretimin
ve ihracatın yaklaşık 3’te 1’i yüksek ve
orta yüksek teknolojili ürünlerden
oluşuyor. 3’te 2’lik kısmı maalesef
orta düşük ve düşük katma değerli
teknolojik ürünler. Bizim bu yapıyı
tersine çevirmemiz lazım. İşte bunu
çevirmek için AR-GE anlamında büyük
bir çaba var. AR-GE harcamalarının
milli gelire oranını neredeyse ikiye
katladık. Milli gelir, bu dönemde dolar
cinsinde 3,5 kat arttı. Amacımız 2023
yılında AR-GE harcamalarının milli
gelire oranını yüzde 3’e çıkarmak. Bunu
başarabilirsek katma değer zincirinde
yukarı çıkabiliriz.
Türkiye bu alanda da mesafe kat
ediyor. 2012 yılında endüstriyel tasarım
başvurularında Türkiye Avrupa’da,
Almanya ve Fransa’dan sonra 3’üncü
sırada yer alıyor. Ve çok hızlı bir
artış söz konusu. Bu önemli. Marka
başvurularında Türkiye yine Avrupa’da
ilk sırada. 10 yıl önce markalaşma
konusunda hassasiyet neredeyse
yoktu. Ama bugün marka tescilinde
Türkiye Avrupa’da ilk sıralara kadar
4 BAŞLIKTA BAKAN’IN HEDEFİNDE NE VAR?
ÖZELLEŞTİRME Özelleştirme yapıyoruz. Rakam
ortada... 80’li yılların ortasından 2003’e kadar 8,2
milyar dolar, son 10 yılda 37,9 milyar dolar özelleştirme
gerçekleştirildi. Bizim özelleştirme hedefimiz 4 milyar
dolardı. Hazineye 6 milyar dolar para verdik, yani
hedefin 2 milyar dolar üzerindeyiz. Şu anda ihalesi
bitmiş, onay aşamasında, sözleşme aşamasında olan
neredeyse 12,5 milyar dolarlık özelleştirme var elimizde.
Bunun içinde otoyol ve köprüler hariç. Dolayısıyla
özelleştirme konusunda çok iyi bir performans söz
konusu.
YURTDIŞI PAZAR Biz AB krizinden az etkilenmek için
Ortadoğu ve Afrika’ya yöneldik. İyi ki de yönelmişiz,
yönelmeseydik işimiz çok zordu. Bakın 2002’de Afrika
ve Ortadoğu’nun ihracatımızdaki payı yüzde 12’ydi.
Şimdi yüzde 32’ye ulaştı. Avrupa Birliği’nde düşen
ihracat, Ortadoğu ve Afrika sayesinde dengelendi.
Eskiden bizim 1 milyar dolar üzerinde ihraç ettiğimiz 9
ürünümüz vardı, şimdi 30 ürünümüz mevcut. Eskiden 1
milyar doların üzerinde ihracat yaptığımız 8 pazarımız
vardı, şu anda34 tane pazarımız var. Yani ihracatı her
anlamda çeşitlendirdik.
BORÇLULUK Avrupa Birliği tanımlı kamu borç stokunu
yüzde 74’ten yüzde 36’ya düşürdük. Hedefimiz
önümüzdeki 3 yıl içinde yüzde 30’a indirmek.
Maastricht Kriterleri’ni 2004’ten bu yana yakalamış
durumdayız. Devletimiz net dış borç olarak yabancı
ülkelerden alacaklı hale geldi. Yani bizim kamu olarak
dünyaya bir borcumuz yok. Hatta onlardan 17,5 milyar
dolarlık alacağımız var. Eskiden vergi gelirlerinin yüzde
86’sı faize gidiyordu, şimdi biz bunu yüzde 16-17’lere
kadar indirdik. Şimdi vergi gelirlerinin yüzde 83-84’ü
hizmete gidiyor.
REKABET Küresel rekabet gücünü Dünya Ekonomik
Formu yapıyor. Biz bu ligde 2005 yılında 117 ülke
arasında 71’inci sıradaydık. Yani küresel rekabet
liginde rekabet gücü en yüksek 50’nin içinde değildik.
Rekabet gücü düşük yüzde 50’nin içindeydik. Şimdi
geçen yıl 140 ülke arasında 43’üncü sıraya yükseldik ve
küresel rekabet liginde rekabet gücü yüksekler arasına
girdik. Burada da hedef ilk 20 ama dikkat edin Çin
hariç diğer BRIC ülkelerine göre daha iyi konumdayız.
Birçok Avrupa ülkesinden de daha iyiyiz. Daha kat
edeceğimiz mesafe var.
22 CAPITAL
ULU_MEHMETSIMSEK.indd 3
24.05.2013 22:36
çıkmış durumda. Bin 800, bin 900
patentten 11 bin, 12 bin patente çıktık.
Bu hızla giderse biz yıllık 50 bin patent
sayısını da buluruz. Yeter ki bu konuda
çalışmaya devam edelim. Türkiye’nin
marka değeri de yükseliyor. Uluslararası
marka ölçüm anketlerine bakarsanız
Türkiye, marka değeri olarak 19’uncu
sıraya yükselmiş durumda ve her
yıl marka değerini en hızlı artıran
ülkelerden bir tanesi.
KAYIT DIŞI ÇÖZÜLMELİ
Türkiye’nin bir diğer yapısal sorunu
kayıt dışı. Türkiye, kayıt dışılıkla
mücadelede son 10 yılda mesafe kat etti.
TÜİK verilerine göre 2002 yılında
kayıt dışı istihdam oranı yüzde 52. 2012
de ise bu oran yüzde 38’lere kadar
indi. Bu çok ciddi bir düşüş. Avusturya
Johannes Kepler Üniversitesi’nden
Prof. Friedrich Schneider’in 38 ülkeyi
kapsayan çalışmasına göre Türkiye’de
kayıt dışı ekonominin büyüklüğünün
milli gelire oranı yüzde 27,52. Avrupa
Birliği ortalaması yüzde 19,2. 2003
yılında aynı çalışmanın sonucunda bu
oran Türkiye’de yüzde 32’di. Şimdi bizim
amacımız, bu oranı yüzde 20’nin altına
çekmek. Önümüzdeki yıllarda bunu
başaracağız. Bunu başarırsak, vergi
oranlarıyla oynamadan, yeni bir vergi
getirmeden Türkiye’nin eğitimine 45-50
milyar daha kaynak aktarabileceğiz.
Bunun yanında kayıt dışının
önüne geçmek için birçok çalışma
yaptık. Kurumlar Vergisi Kanunu’nu
yeniledik, transfer fiyatlaması üzerine
çalışmalar yaptık, Türk Ticaret
Kanunu’nu, Borçlar Kanunu’nu
çıkardık. Şimdi Patent Kanunu üzerinde
çalışıyoruz, Gelir Vergisi Kanunu’nu
da yeniden yazıyoruz. Yani amacımız
vergi mevzuatını basitleştirmek,
güçlendirmek, vergi güvenlik
müesseselerini güçlendirmek, vergi
denetim kapasitemizi insan olarak,
teknoloji olarak artırmak.
Buna ilaveten ortaya güçlü bir irade
koyarak vergiyi tabana yaymamız lazım.
Bu anlamda en önemlisi gelir vergisi
reformudur.
Bu alanda çalışmalarımızı bitirdik.
Birtakım hususlar konusunda ilave
çalışmalar yapmamız istendi. O ince
detayları da bitirmek üzereyiz.
VERGİ TABANA YAYILACAK
Bizim vergiyi ne indirme ne de
yükseltmek gibi bir gündemimiz yok.
Yani bu reformla vergiler ne inecek
ne yükselecek. Ama vergi, tabana
yayılacak ve gelir vergileri artacak.
Nasıl olacak? İlk olarak beyanname
kapsamını genişletiyoruz. İkinci olarak
istisna ve imtiyazları kaldırıyoruz.
Ayrıca mevzuatımızı basitleştiriyoruz.
Bunun yanında hedefimiz sermaye
piyasalarını derinleştirmek. Öncelikle
biz yeni bir sermaye piyasası kanunu
çıkardık. Dünyanın en iyi uygulamalarını
baz aldık. Borsa İstanbul’u yeniden
yapılandırdık. İleride halka arz
oranlarını ciddi bir şekilde artıracağız.
Daha önemlisi kurumsal fonların
artması için önemli bir çabaya girdik.
Tasarrufları da teşvik ediyoruz.
Tasarruflar artarken sermaye piyasası
fonları da artacak, piyasa derinleşecek.
Şu anda bireysel emeklilikte büyük bir
başarı yakaladık. Bu yeni programla
birlikte yaklaşık 250 bin kişiye yakın
yeni katılımcı oldu, sayı 3,3 milyona
ulaştı. Varlıklar ise 22 milyar lirayı aştı.
Bence önümüzdeki 10 yıllık süreçte bu
CAPITAL 23
ULU_MEHMETSIMSEK.indd 4
24.05.2013 22:36
Ekonomi
Mehmet Şimşek,
“2012’nin sonuna
kadar 16 bin 500
km’lik otoban
ve bölünmüş
yol yaptık.
Bunu 2023’e
kadar 36 bin
km’ye çıkarmayı
planlıyoruz” diye
konuşuyor.
anlamda tasarruflar 8 kat daha artacak.
Bunun yanında uzun vadeli
tasarruflara ilave vergi teşviki
getiriyoruz. Bize mecliste bunun
geçmişte denendiği ancak başarılı
olamadığı söylendi. Yaptık ve çok
açık bir şekilde başarıyı da yakaladık.
Çünkü şu anda tasarruf mevduatının
vadesi hızla artıyor. Özellikle 6 ay ve
sonrasına çok ciddi bir eğilim var.
Eskiden tasarrufların yüzde 80’inden
fazlası 3 aylık vadedeydi. Bunun
nedeni ise ülkemizin 30-40 yıl çift
haneli enflasyonla, çift haneli faizle
yaşamasıydı. Yani bizim bilinç altımızda
eski dönem var. Alışkanlıklar kolay terk
edilmiyor. O nedenle biz bu teşvikleri
veriyoruz.
ki gelin, Türkiye’de fon yönetin, vergi
anlamında çok ciddi destekler var’
diyoruz. Bunu yapmamızın en büyük
nedeni kaynak ihtiyacı. Aynı zamanda
piyasaları derinleştirmemiz lazım.
Girişimcileri de destekliyoruz.
Dünyanın en cömert tekliflerini
girişimcilere veriyoruz. SUKUK diye
bir şey yoktu. Eskiden bu konuyu
konuşmak neredeyse suçtu. Ben ilk
kez hazinede sorumlu ekonomi bakanı
olduğumda bu konuyu gündeme
getirdim. Bu konuyu gündeme alırsanız
Anayasa Mahkemesi kapatma davasının
bir parçası haline getirir dediler,
vazgeçtik. Neyse nihayet Türkiye de bu
sektörde çalışıyor.
KÜRESEL FONLARA TEŞVİK
Türkiye’de yatırımların önünü tıkayan
bir diğer konu altyapıydı. Biz bu
Küresel fonlara da teşvikler getirdik.
Geçtiğimiz hafta içinde Londra’daydım.
Çok büyük fonların temsilcileriyle
görüştüm. Bir kısmı bazı fon
yöneticilerini Londra’dan İstanbul’a
taşıyacak. Çünkü tamamen vergisiz bir
operasyon ortamı hazırlıyoruz. ‘Yeter
ALTYAPIDA BAŞARI
konuda da çalıştık. Yatırımcı Batman’a
bundan 10 yıl önce yatırım yapmaya
çekiniyordu. Çünkü havaalanı,
demir yolu ya da doğru düzgün yol
yoktu. Bunun yanında bu bölgelerde
çalıştıracak eleman yok, malı ürettin
diyelim pazara ulaştırmak çok güç... Ama
bugün öyle değil. Bugün her ilimizde
üniversite var, teknik okullar artmış
durumda, altyapı var. Türkiye’de 2002
yılında otoyol ve bölünmüş yolların
toplamı 6 bin kilometreydi. Ana arterler
bağlanmamış durumdaydı. 2012’nin
sonunda biz 16 bin 500 kilometrelik
otoban ve bölünmüş yol yaptık. Biz
bunu 2023’te 36 bin kilometreye
çıkaracağız. Memleketin her tarafı
çok şeritli yollarla bağlanacak. Bunun
getirdiği tasarruf inanılmaz düzeyde.
Birçok ülke bu yatırımları yapamıyor.
Şu anda dünyanın altyapı yatırım
ihtiyacı 71 trilyon dolar. Yapılması
gereken yatırımla yapılan yatırımı
karşılaştırdığınız zaman gelişmekte
olan ülkeler hariç diğer bölgelerin çoğu
olması gerekenin çok altında. Türkiye
bu yönde büyük bir atılım içinde.
Demir yollarında da aynı şekilde
çalışmalar sürüyor. Geçen yıl biz 5
milyar lirayı demir yollarına aktardık. Ve
bu artarak devam edecek. Çünkü bizim
2023’e kadar 45 milyar dolarlık yatırım
programımız var. Demir yolu demek
rekabet gücü demek. Bu kadar basit.
“TÜRKIYE’NIN DOĞUSU DA BATISIYLA BIR YAKINLAŞMA,
BIR ARA KAPATMA DÖNEMINE GIRDI. DOĞUNUN
KALKINMASI DEMEK, TÜRKIYE’NIN YENI BIR UÇUŞA
GEÇMESI DEMEK.”
24 CAPITAL
ULU_MEHMETSIMSEK.indd 5
24.05.2013 22:36
49 imaj 2013 20,5x27,5 cm .pdf
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
1
24.05.2013
13:42
Makro ekonomi
Kriz kahini Nouriel Roubini’ye göre,
global ekonomide bugün çok
fazla sayıda fırsat ve olumlu
yönde risk var. Ancak meydan okumalarla ve zorluklarla olumsuz yönde riskler
de yok değil. Türkiye’de de sosyal fırsatlar ona göre fazla. Ayrıca Türkiye’nin
uyguladığı ekonomik politikaları da doğru buluyor. Roubini, gelişmiş ülkelerdeki
sıkıntıların ise bir süre daha devam edeceğini düşünüyor. Kırılganlıkların
korunduğunu da anlatan Roubini, bu ortamda gelişmiş ülkelerin potansiyel
büyümeye ulaşması için net ihracatın artırılması gerektiğini düşünüyor.
“DÜNYADA FAZLA
sayıda fırsat var”
D
ünyaca ünlü ekonomist Nouriel
Roubini, Uludağ Ekonomi
Zirvesi’nde “Büyüme Başlıyor mu?”
başlıklı bir konuşma yaptı. Roubini,
konuşmasında dünya ekonomisinin gidişatına
ve Türkiye ekonomisinin geleceğine dair çarpıcı
tespitler de yaptı. Kriz kahinine göre 2008’deki
krizin ardından bugün de sıkıntılar sürüyor.
Gelişmiş ülkelerdeki sıkıntıların bir süre daha
süreceğine dikkat çeken Roubini, “Gelişmiş
ülkelerin çoğu, şu anda kırılganlıklarını koruyor.
Bu gelişmiş ülkelerin çoğunda, ekonomik
büyüme çok zayıf göründüğünden şimdi mali
kemer sıkma politikalarına başvuruluyor”
diye konuşuyor. Ona göre kemer sıkma
politikaları ise artan vergiler ve azalan
hükümet harcamaları demek. “Ortaya daha
büyük oranda negatif mali çarpanlı ekonomik
büyüme çıkıyor ve ekonomik faaliyetler işte bu
yüzden kırılgan oluyor” diye konuşan Roubini
şöyle diyor: “Gelişmiş ülkelerin, potansiyel
büyüme oranlarını yakalamaları için kendi net
ihracatlarını artırması gerekiyor. Net ihracatın
artırılabilmesi için para biriminizin değerini
düşürmeniz gerekir ve para biriminizin değerini
düşürmek için de daha esnek parasal politikalar
ve daha fazla kantitatif rahatlatma planları
uygulamanız gerekir. Bu yüzden bütün gelişmiş
26 CAPITAL
ULU_NORIELROUBINI.indd 1
24.05.2013 22:43
ülkeler, şu anda birbirleriyle bir tür
kantitatif rahatlatma savaşına girmiş
durumda.”
Ekonomist Nouriel Roubini’nin
Uludağ Ekonomi Zirvesi’ndeki
konuşmasının detayları ise şöyle:
Sıkıntılar sürüyor
“Türkiye, büyük bir ülke. Çok muazzam
bir ekonomisi var ve sosyal fırsatlar çok
fazla. Ayrıca doğru bir ekonomi politika
da izliyor. Bu yüzden önce global
ekonomiden, ardından Avrupa’dan ve
nihayetinde özel olarak Türkiye’den
bahsedeceğim. Zorlu meydan
okumalara rağmen dünyada görülen
başarı hikayelerine değineceğim.
Eğer günümüzdeki global ekonomiyi
karakterize etmem gerekirse diyebilirim
ki ortalıkta çok fazla sayıda fırsat
ve olumlu yönde riskler var. Ancak
meydan okumalar ve zorluklarla
olumsuz yönde riskler de yok değil.
Bugün Türkiye gibi yükselen
ülkelerde, son derece pozitif gelişmeler
olurken gelişmiş ekonomilerde ise
bir dizi sorunla yüzleşiliyor. Global
ekonominin bu yılki rotası hakkında
bir tür tahminde bulunmam gerekirse
global ekonominin ortalama yüzde 3
civarında büyüyeceğini söyleyebilirim.
Ancak bu rakamın tutturulmasında bu
yıl yaklaşık yüzde 5 oranında büyüyecek
olan gelişmekte olan ülkelerin katkısı
kayda değer. Zira gelişmiş ülkelerin
büyüme oranları yüzde 1 civarında
kalacak. ABD’de büyümenin yüzde 1’in
üzerinde gerçekleşmesi beklenirken
süregelen resesyon yüzünden AB
ülkelerinin çoğunda ve İngiltere’de,
hatta Japonya’da bile bu oranın altında
kalınacak gibi görünüyor. Ancak burada
asıl önemli olan, ekonomik sıkıntıların
inatçı seyrini sürdürüyor olması. Birkaç
istisna dışında gelişmekte olan ülkeler,
güçlü büyümelerini sürdürürken
gelişmiş ekonomilerdeki sorunlar
bir süre daha devam edecek gibi
görünüyor.
Risk iştahı artıyor
Son birkaç yıldır finansal piyasalarda
neler olup bittiğine bir bakacak
olursak… Finans piyasalarının oldukça
çalkantılı bir dönemden geçtiğini,
riskten uzak durmanın tavan yaptığını
ve riskli aktiflerin portföylerden
boşaltıldığını görürüz. Son 6-9 aya
baktığımızda ise piyasaların çoğunda
bir parça düzelme yaşandığını, riskten
kaçınmanın azaldığını yani risk
iştahının arttığını, aktif fiyatlarının
yükseldiğini, ABD-AB ve gelişmekte olan
piyasalarda faaliyetlerin canlandığını,
kredi marjlarının (spread) daraldığını,
emtia fiyatlarının yükseldiğini, paranın
gelişmekte olan ülkelere ve tahvil
piyasalarına akış hızının arttığını
görüyoruz. Yani son birkaç ayın
finansal piyasalar için gayet iyi geçtiğini
söyleyebiliriz.
Kendinize dönüp piyasada güven
ortamının tekrar kurulmasının
GLOBAL EKONOMİDE KIRILGANLIK SÜRÜYOR
KEMER SIKMA Kanada ve Avustralya gibi artan emtia fiyatlarından
faydalanan istisnai ülkeler de yok değil. Ama gelişmiş ülkelerin çoğu, şu anda
kırılganlıklarını koruyor. Bu gelişmiş ülkelerin çoğunda, ekonomik büyüme
çok zayıf göründüğünden şimdi mali kemer sıkma politikalarına başvuruluyor.
Ancak mali kemer sıkma politikası, her ne kadar Yunanistan gibi ülkelerde bir
borç krizi yaşanmasının engellenmesinde vazgeçilmez olsa da kısa vadede
vergilerin artırılmasının ve hükümet harcamalarının azaltılmasının ekonomik
büyüme üzerinde negatif bir etkisi olur. Çünkü bu şekilde toplam talebi
düşürmüş ve harcanabilir geliri de azaltmış olursunuz.
YAYGINLAŞIYOR Başlangıçta sadece AB’nin çevre ülkeleri ve İngiltere için
uygun görülen mali kemer sıkma politikalarının, artık AB’nin çekirdeğine ve
hatta ABD’ye kadar yaygınlaştırıldığı gözlemleniyor.
IMF’nin mali kemer sıkma politikalarının ülkeler arasında koordineli ve
senkron bir şekilde yürütülmesini tavsiye etmesine rağmen sonuçta artan
vergiler ve azalan hükümet harcamaları yüzünden ekonomik büyüme
kırılganlığını koruyor. Ortaya daha büyük oranda negatif mali çarpanlı
ekonomik büyüme çıkıyor ve ekonomik faaliyetler işte bu yüzden kırılgan
oluyor. Düşük ekonomik büyüme oranlarının yaşandığı ve mali kemer sıkma
politikalarının uygulandığı dünyamızda günü kurtaran ise parasal politikalara
başvurulmasının giderek kolaylaşması ve mali daralmanın zorlaşmasıdır.
CAPITAL
ULU_NORIELROUBINI.indd 2
27
24.05.2013 22:43
Makro ekonomi
ardındaki sebepleri sorarsanız, size
birkaç tane sayabilirim. Her şeyden
önce global ekonomideki kuyruk
risklerinin toplamının (tail risk)
azaldığını görüyoruz. Geçen yılın bahar
veya yaz aylarına dönüp baktığınızda
finansal piyasaları endişelendiren 4
mesele vardı.
Korkutan endişeler
Avrupa’dan korkuluyordu, hatta
Avrupa’da bir kalp krizi geçirilmesinden
endişeleniliyordu. İtalya ve İspanya’nın
sermaye piyasalarına erişip
erişemeyeceklerinden korkuluyordu.
Bugün Avrupa Merkez Bankası
tarafından alınan önlemler sayesinde
bu riskler son derece azaldı. İkinci
sorun, geçen yılın bu dönemlerinde
ABD ekonomisinin mali uçurumun
(fiscal cliff ) eşiğine gelmesinden
kaynaklanıyordu. Ardından bu sorun
da çözüldüğü için ABD ekonomisindeki
riskler azaldı. Üçüncü neden olarak
geçen yıl insanlar, yılın ilk yarısında
büyüme hızı yüzde 6’ya düşen Çin
ekonomisinin yavaşlamasından ve
sert iniş yapmasından da korkuyordu.
Ancak Çin ekonomisinin aldığı
önlemler sayesinde burada da sorun
kalmadı.
Son neden de bir yıl önce petrol
fiyatlarında görülen keskin yükselişti.
Çünkü İsrail ile İran arasındaki nükleer
silah görüşmelerinde bir uzlaşmaya
varılamıyordu. Ancak ABD’nin başarılı
çabaları sayesinde İsrail sakinleştirildi
ve petrol fiyatlarının düşmesiyle bu
sorun da ortadan kalkmış oldu. Bu
yüzden global ekonomide bir yıl önce
hakim olan 4 adet kuyruk riskinin artık
çok azaldığını söyleyebiliriz.
Umutlu bekleyiş
İkinci olarak finansal piyasalara
pozitif yönde etki yapan başka bir
şey daha vardı. Geçen yıl boyunca
Avrupa bölgesinde ekonomik büyüme
vasat bir görüntü veriyordu ve hatta
son çeyrekte negatif seviyelerdeydi.
Bunlara rağmen artık herkesin “Olan
oldu bir kez geçmişe sünger çekelim ve
“İSTANBUL’DA DOĞMAMA RAĞMEN BU ÜLKENIN
VATANDAŞI OLMAMAM, KENDIMI BU OLAĞANÜSTÜ
ÜLKENIN BIR YURTTAŞI OLARAK GÖRMEMI
ENGELLEMIYOR.”
geleceğe bakalım. ABD’de, Japonya’da
ve İngiltere’de iyiye giden ekonomileri
örnek alalım ve nasıl olsa artık serbest
düşüşte değiliz” demeye başlayarak
iyimser bir havaya bürünmesi olumlu
etki yaptı.
28 CAPITAL
ULU_NORIELROUBINI.indd 3
24.05.2013 22:43
GELİŞMİŞ LİDERLERİN RAHATLAMA SAVAŞI
NET İHRACAT ARTIRILMALI Gelişmiş ekonomilerin
çoğunda, yurtiçi talep de oldukça zayıf. Bu yüzden
gelişmiş ülkelerin vasat değil, ama potansiyel büyüme
oranlarını yakalamaları için kendi net ihracatlarını
artırması gerekiyor. Ancak net ihracatın artırılabilmesi
için para biriminizin değerini düşürmeniz gerekir
ve para biriminizin değerini düşürmek için de daha
esnek parasal politikalar ve daha fazla kantitatif
rahatlatma planları uygulamanız gerekir. Bu yüzden
bütün gelişmiş ülkeler, şu anda birbirleriyle bir tür
kantitatif rahatlatma savaşına girmiş durumda. Ancak
kantitatif rahatlatma savaşları, aslında ulusal para
birimi savaşlarını temsil eder.
SIFIR TOPLAMLI OYUN Yurtiçi talep düşük
olduğundan, dış ticaret dengenizi düzeltmek için
ihracatınızı artıracak şekilde ulusal para biriminizin
değerini düşürdüğünüzde bu bir savaş anlamına
gelir. Ülkeler arası ticaret, sıfır toplamlı bir oyundur.
Çünkü benim ulusal para birimimin değeri düşükse
bir başka ülkeninki yüksek olmak zorundadır. Eğer
benim dış ticaret dengem düzelecekse başkalarınınki
bozulacak demektir. Ay veya Mars gibi diğer
gezegenlerle ticaret yapmadığımıza göre dünyadaki
bütün ülkelerin ticaret dengelerinin toplamı sıfırdır.
Ayrıca gerek ulusal para birimleri gerekse dış ticaret
dengeleri birer sıfır toplamlı oyundur.
“GELIŞMIŞ EKONOMILERIN HALEN ÇOK KIRILGAN OLDUĞUNA VE SON BIRKAÇ YILDIR
ÇOĞUNUN VASAT DENILEBILECEK SEVIYELERDE BÜYÜDÜĞÜNE DIKKAT ETMEK
GEREK. BUNUN SEBEBI ISE YAŞANAN RESESYONUN TIPIK BIR RESESYON OLMAMASI…”
İnsanlar artık, “Evet, geçen yıl
çok vasat geçti, ama ekonomi bu yıl
ivmelenecek” diye düşünmeye başladı.
Finansal piyasalara destek olan
üçüncü faktör ise yığınsal miktarda
likidite enjeksiyonuydu. ABD merkez
bankası FED, üçüncü kantitatif
rahatlatma paketini yürürlüğe koydu.
Japon Merkez Bankası, kantitatif
rahatlatma planlarını uygulamaya
başladı. İngiltere Merkez Bankası,
kantitatif rahatlatma ile kolay kredi
paketlerini uyguladı. İsviçre Merkez
Bankası, Frank’ın değer kazanmasını
önlemek için piyasalara sınırlı miktarda
müdahalede bulundu ve Avrupa
Merkez Bankası da geçen yaza kadar
hedeflerinin gerisinde kalmasına
rağmen düşmesi beklenen enflasyonla
birlikte faiz oranlarını büyük bir
ihtimalle indirecek.
Tasarruf dönemi
Artan bu devasa likidite, ABD’deki,
Avrupa’daki ve gelişmekte olan
ülkelerdeki ekonomik faaliyetlere,
kredi enstrümanlarına gidecek,
emtia fiyatlarını artıracak, aktif
enflasyonuna sebep olacak ve aktif
fiyatları arttıkça da insanlar daha
çok tüketmeye ve yatırım yapmaya
meyilli olacak. Sonuçta verimli bir
ekonomik faaliyetler döngüsü oluşacak.
Bunlar şimdiye kadar gerçekleşen
pozitif yöndeki gelişmeler, ancak
bilhassa gelişmiş ekonomilerin halen
çok kırılgan olduğuna ve son birkaç
yıldır çoğunun vasat denilebilecek
seviyelerde büyüdüğüne dikkat
etmek gerekiyor. Bunun sebebi ise
son yaşanan resesyonun tipik bir
resesyon olmaması. Bu resesyon,
finansal kriz yüzünden patlamıştı.
Bu finansal kriz de özel kurumlar,
konut sektörü, finansal kurumlar
ve şirketlerde aşırı miktarda borç
kaldıraçların kullanılmasına neden
olmuştu. Ancak şimdi bu krize karşı
verilen tepkinin, yani yığınsal mali
canlandırma paketlerinin sonucu
olarak kamu borçluluklarında, bütçe
açıklarında sert bir yükseliş yaşanıyor
ve şimdi bu sorunun çözülmesi için
hem özel hem de kamu sektöründe
daha az harcama yapılması ve daha
çok tasarruf edilmesi gerekiyor. Bunun
ekonomik anlamı da önümüzdeki
yıllarda, hatta 10 yıl boyunca bu açıkları
kademeli olarak kapatmak için daha
düşük büyüme oranları demek. İşte
bu yüzden Amerika, Avrupa, İngiltere
ve Japonya’da ekonomik faaliyetler ve
büyüme çok yavaş gidiyor.
CAPITAL 29
ULU_NORIELROUBINI.indd 4
24.05.2013 22:43
Değişim
YENİ TÜRKİYE
Yeni Fırsatlar
Krizin ardından tüm dünyada yeni bir küresel yapılanma arayışı var. Geleneksel
kurumlar bile kendilerini değiştirmek, yapılanmak için çalışıyor. Dünya Ticaret
Örgütü’nden IMF’ye kadar bunun örneklerini görmek mümkün. Batıdan doğuya
açılan fırsat penceresi ise özellikle Türkiye için önemli avantajlar sunuyor. En
önemlisi, tüm bu gelişmelerin Türkiye’nin iç dinamiklerinde önemli değişimler
yaratacağı görüşü hakim. Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde “Yeni Türkiye Yeni Fırsatlar”
panelinde yer alan konuşmacılar da bu yönde mesajlar veriyor. Her biri, kendi
penceresinden gördüğü yeni Türkiye’nin profilini ise şöyle aktarıyor...
30 CAPITAL
ULU_YENIFIRSATLAR.indd 1
24.05.2013 22:49
MUHARREM YILMAZ/
TÜSİAD BAŞKANI
“BATI YENİDEN
YAPILANIYOR”
“Aşağı yukarı yarısı dış ticarete dayalı
bir ekonomisi olan ülkemizde, bir
durum analizi yapmak için önce
dünyaya bakmamız lazım. 2008’den
bu yana devam eden küresel krizi iyi
okumak gerekli. Aslında mevcut küresel
krizi, 20 yıllık küreselleşme sürecinin
geciktirilmiş sorunları ortaya çıkardı.
Bu, sadece finansal bir kriz değil. Dünya,
globalleşme sürecinin gerektirdiği
yapıları kuramadığı için bu durumda.
Bu krizden çıkabilmemiz için
önümüzdeki dönemde yeni bir iktisadi
düzeni, yeni bir küresel yönetişim
modelini konuşuyor olmamız lazım.
Klasik büyüme anlayışıyla insanların
mutluluğunu, refahını sağlamak hatta
sürdürmek pek mümkün değil. Yeni
dönemde davranışsal iktisat teorilerine
daha fazla önem vermemiz, anlamamız,
dikkat etmemiz gerekli. Bankacılık
birliği, ortak mali kural gibi Avrupa
Birliği üzerinden konuştuğumuz
reformların dünyaya yayılması önemli.
Bunun ipuçlarını da görüyoruz. Esasen
Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı
Anlaşması (TTIP) bunun bir örneği.
AB İŞİNDE HIZLANMAK
GEREK
Batı dünyası yeniden yapılanıyor.
Avrupa Birliği ve Amerika birlikte
yaklaşık 30 trilyon dolarlık bir ekonomi
oluşturuyor. Buna Kanada, Meksika
gibi ülkeleri de ilave ettiğinizde dünya
ekonomisinin yaklaşık yüzde 50’sinden
söz ediyorsunuz demektir. Burada bizim
açımızdan regülasyonlar ve standartlar
çok önemli. Sadece yüzde 3’lük verginin
kalkmasının yaratacağı ticaret hacmi
önemli değil. Bu pazarlara, onların
standartlarında değilseniz, onların
kurallarına uymuyorsanız çok zor
girersiniz. İşte bu noktada Türkiye’nin
çok dikkatli olması lazım. Biz AB’yi
önemsiyoruz. Bu nedenle bu konuya
ağırlık veriyoruz. Bu anlamda ilk dış
gezimizi Dublin’e gerçekleştirdik.
Orada Sayın Dışişleri Bakanı ve Avrupa
Birliği dış ilişkilerini yürüten bakanlarla
görüştük. Hepsi Türkiye’den etkileniyor.
Türkiye’nin dışarıda bırakılamayacak
önemde olduğunun farkındalar. O
zaman ben diyorum ki bu konuda
kafamızı karıştırmayalım. Bence çözüm,
onlarla yeni bir anlaşma arayışına
girmek değil. AB işinde hızlanmak.
ABD ÖNEMLİ
Tüm bu durumlar nedeniyle sadece
bölgesel politikalar başlığıyla sınırlı
kalmayacak bir müzakere sürecinin
açılma ihtimali var. Biz bunu orada
kuvvetle talep ettik ve bu talebin
karşılık bulduğunu düşünüyorum.
Bunu sadece AB üzerinden değil ABD
üzerinden de yönetmemiz gerekli.
Bizim için bundan sonra ikinci etap
ABD ziyareti olacak, orada bu konunun
üzerine dikkat çekmeye çalışacağız.
Bununla ilgili de bir çalışma
da başlattık zaten. TÜSİAD
sponsorluğunda Brookings Institute
ve Boğaziçi Üniversitesi’nden Sayın
Kemal Kirişci’nin atanmasıyla
bir Türkiye masası açıldı. Burada
transatlantik Anlaşması konusunda
çalışmalar yapılıyor. Yani Türkiye’nin
Transatlantik Anlaşması çerçevesinde
entegrasyonunun nasıl sağlanabileceği
araştırılıyor.”
AHMET ÇALIK/
ÇALIK HOLDİNG YKB.
“ZOR ŞARTLARDA
BAŞLADIK”
“Bizler, 1980’lerin başından beri iş
hayatının içinde olan insanlarız.
O dönemlerde iki yılda bir ancak
yurtdışına çıkılabiliyorduk. Belli
miktarda dövizden fazlasını yanımızda
götürmemiz mümkün değildi.
Ekonominin yüzde 80’inin devlete,
yüzde 20’sinin özel sektöre ait ve
her şeyin kapalı olduğu bir ülkede iş
hayatına başladık.
90’lara geldiğimizde Sovyetler
Birliği dağıldı. Dünyada çok önemli
gelişmeler oldu. 2001 yılında Türkiye
büyük bir kriz yaşadı. 150 milyar
dolarlık bir ekonomik büyüklük içinde
bankalarımız 50 milyar dolarlık batak
verdi. Türkiye hem devlet olarak hem
özel sektör olarak bütün bu süreçlerde
taahhütlerine, borçlarına hep sadık
kaldı. 2002 ile 2013 arasında birçok
alanda büyük değişimler yaşadık. 2002
yılına baktığımızda, nüfusumuzun
yüzde 60’a yakını kırsalda, yüzde
40’ı şehirlerde yaşıyordu. Bugün
nüfusumuzun yüzde 80’e yakını
şehirlerde yüzde 20’si kırsalda yaşıyor.
Ekonomimizin yüzde 60’a yakını
CAPITAL
ULU_YENIFIRSATLAR.indd 2
31
24.05.2013 22:50
Değişim
devlette, yüzde 40’ı özeldeydi. Bugün
yüzde 80’i özelde, yüzde 20’si devlette.
Geçmişte 76 tane üniversitemiz varken
bugün 170 tane üniversitemiz var.
BÜYÜK DEĞİŞİMLER YOLDA
2023’e baktığımızda, bizler global
pazarda iş yapan şirketler olarak
şunu görüyoruz: Ülkeler de iyi idare
edilmedikleri zaman şirketler gibi
fakirleşiyor ve geriye gidiyor. Onun
için ülkelerin iyi yönetilmesi önemli.
Sizi yönetenler önünüzü tıkarsa siz
özel sektör olarak ne kadar girişimci
olursanız olun, önünüzün açılması
mümkün değil. Bu bakımdan geçtiğimiz
10 yıl, Türkiye’de çok başarılı geçti.
Bunun neticelerini hepimiz görüyoruz.
Türkiye üç kat büyüdü ve hiç durmadı.
Dünyada yaşanan iki büyük krizden tüm
dünya ülkeleri etkilendi, fakat bizim
ekonomimiz yavaşladı, süratlendi ancak
hiç geriye düşmedi.
2023 vizyonunu Türkiye bugünden
belirlemiş durumda. 2002 yılında
26’ncı ekonomiyken bugün 16’ncı
ekonomiyiz. 2023’te de ilk 10 ekonomi
arasına gireceğimize şahsen benim
inancım tam. Tabii burada siyasete, iş
dünyasına, sivil toplum kuruluşlarına,
bürokratlarımıza çok iş düşüyor.
Kalkınma için sadece sizin hedef
koymanız, stratejileri belirlemeniz
yetmiyor. O kalkınmayı, o hedefleri
gerçekleştirmek için yüzlerce faktör
bir araya gelmeli. Siz siyaseten
hedeflerinizi koysanız da bu hedefleri
gerçekleştirecek girişimcileriniz,
firmalarınız, insan kaynağınız,
yöneticileriniz, altyapınız yoksa bunu
yapamazsınız. Fakat geçtiğimiz 10 yılda
Türkiye’de büyük bir değişim yaşandı ve
bu yapıların hepsi oturdu.
2023 HEDEFİ GERÇEKÇİ
Bugün dünyanın en önemli şirketi
olan Coca-Cola’nın başında bir Türk
var. İlk 500’e giren dünyanın büyük
şirketleri içinde de Türk yöneticiler
mevcut. Bu bakımdan önümüzdeki
yüzyıl büyük değişimleri yaşadığımız
bir dönem olacak. Son dönemde
internet hayatımıza çok hızlı girdi. Enerji
sektöründe büyük değişimler oluyor.
Bugün kaya gazı ABD’de gaz fiyatlarını
dörtte bire düşürdü. Avrupa’da birçok
ülke, 400 yıl kendilerine yetecek kaya
gazıyla enerji ihtiyacını karşılayacak
buluşlar yaptı. Bizim ülkemizin de
avantajları var. Hidrokarbonların
yani petrol ve gazın yüzde 70’i bizim
komşularımızda. Önümüzde müthiş bir
imkan var. Elektrikli otomobil geliyor,
güneş enerjisi, yenilenebilir enerjilere
yatırım arttı. Dünyadaki yenilikleri ve
değişiklikleri en iyi yapacak girişimciler,
yöneticiler, bilim adamları bizde
mevcut. Bu bakımdan 2023 hedefinin
çok gerçekçi olduğunu düşünüyorum.
ARZUHAN DOĞAN
YALÇINDAĞ / DOĞAN TV
HOLDİNG YKB.
“FRANSA VE KORE’Yİ
GEÇMELİYİZ”
BİZİMLE ÇALIŞAN
KAZANACAK
Biz Arnavutluk’ta, 6 yıl önce bir banka
satın aldık. Pazar payımız yüzde 8’di. 17
tane Avrupalı ve çok büyük banka vardı.
Şu an pazar payımız yüzde 21’e yükseldi.
En büyük Avrupalı banka yüzde 49
pazar payına sahipti, onun payı yüzde
26’lara geriledi. Zannediyoruz iki yıl
içinde Arnavutluk’un en büyük pazar
payına sahip bankası olacağız. Telekom
alanında da Türkmenistan’da 100’den
fazla yatırıma imza attık. Geçtiğimiz
günlerde Özbekistan’ın en büyük
elektrik santralini devreye aldık. Şu
an Irak’ta 5 bin megavat elektrik var.
Önümüzdeki günlerde 2 bin megavatı
devreye sokuyoruz.
Japonya’dan, Almanya’dan,
Amerika’dan, Avrupa’dan birçok şirket
artık bizimle işbirliği yaparsa üçüncü
ülkelerde ekipmanlarını satabiliyor.
Önümüzdeki süreç tamamen bizden
yana. Bizimle işbirliği yapan gelişmiş
ülkeler de daha çok kazanacak. Biz
İstanbul’a 5 saat uçuş mesafesini iş
alanımız olarak belirledik. Vizyonumuz
olarak da Türkiye’nin 2023’te ilk 10
ekonomi arasına girmesi önümüze
kondu. Bizim de hedefimiz stratejik
sektörlerimizde yani enerji, madencilik
ve inşaattaki firmalarımızla dünyada
ilk 10 içine girmek. Bölgemizde de
şirketlerimizle ilk 3’e girmek ana
stratejimiz.”
“Türkiye 2023 hedefini koydu: ‘İlk 10
ekonomi arasına gireceğim. Kişi başına
gelirim 25 bin dolar olacak ve 500
milyar dolarlık bir ihracat rakamına
ulaşacağım’ dedi. Aslında bu hedefe,
hem ekonomik açıdan hem de değişen
tüketici ihtiyaçları açısından bakabiliriz.
Ekonomik perspektiften baktığımızda
birinci kural, makro ekonomik
ve istikrar. Türkiye, son derece
başarılı bir 10 yıl geçirdi. Ekonomik
transformasyonunu tamamladı. Yüksek
büyüme hızları yakaladı. Eğer bu parlak
performansımız devam ederse şimdi
rakibimiz olan İtalya, İspanya, Portekiz
gibi ülkeleri geride bırakmamamız için
hiçbir neden yok. Görünüş de bu parlak
performansın devam edeceğine işaret
ediyor. Ancak 10’uncu ekonomi olmak
için Fransa, Kore gibi ekonomileri de
geride bırakmamız gerekiyor. Ülkeler
belirli bir refah düzeyine ulaştıktan
sonra büyüme hızları geriliyor. Bugün
Almanya ekonomisi için yüzde 2
büyümeyi başarılı bir büyüme olarak
görüyoruz. Diğer gelişmiş, refah düzeyi
yüksek ülkelerde de durum böyle.
Dolayısıyla bize de yüksek büyüme
hızlarını yakalayabilmemiz için yeni bir
32 CAPITAL
ULU_YENIFIRSATLAR.indd 3
24.05.2013 22:50
strateji ve yeni bir vizyon gerekecek.
OLGUNLAŞMIŞ MEYVELERİ
TOPLADIK
Aslında şimdiye kadar yaptıklarımızla
meyveli bir ağacın alt dallarındaki
olgunlaşmış meyveleri topladık.
Şimdi üst dallardaki meyveleri
toplamamız lazım. Bunun için de
aslında bir merdivene ihtiyacımız
olacak. O merdiveni çıkacak, o
meyveleri toplayacak ve o meyveleri
sepetlere yerleştirecek insanlar
gerekli. Burada merdiveni teknoloji,
meyveleri toplayacak insanları da
organizasyonlar olarak düşünebiliriz.
Böyle düşündüğümüzde önümüzdeki
dönemde teknolojinin, bilim üretiminin
Türkiye için çok önemli olacağını
düşünüyorum.
Demografik yapımız bize çok fazla
fırsat sunuyor. Genç nüfusumuza
doğru eğitimi verirsek, anaokulundan
itibaren teknoloji geliştirebilen,
sadece kullanabilen değil, yeni
buluşlar da üretebilen bir toplum
oluşturabilirsek bu hedefimizi çok
kolay yakalayabileceğimize inanıyorum.
Dolayısıyla olmazsa olmazlardan
bir tanesini teknoloji ve eğitim diye
koyuyorum. 500 milyar dolarlık ihracat
hedefini yakalamak için de öncelikle
rekabet gücümüzü artırmalıyız. Yeni
ihracat pazarları bulmalıyız. Ürün
yapımızı değiştirmeliyiz, ucuzlatmalıyız.
Türkiye burada da müthiş bir gayret
içinde ve doğru yolda ilerliyor.
BEKLENTİLER DEĞİŞİYOR
Toplumsal dönüşüm ve tüketici
dinamiklerine baktığımızda ise Türkiye
toplumsal bir değişimden geçiyor. Daha
demokratik, daha refah bir toplum olma
yolunda ilerliyor. Dolayısıyla toplumdaki
beklentiler de değişiyor. Orta sınıf
zenginleşiyor, temel ihtiyaçların
dışında hobiye, sanata, eğlenceye daha
fazla vakit ve kaynak ayırabilir hale
geliyor. Bu sadece Türkiye’de değil
dünyanın tümünde böyle. Belki gelişmiş
ülkelerdeki büyüme hızları yavaşlıyor
ama gelişmekte olan ülkelerde hala hızlı
büyüme oranları var. Bu da milyonlarca
yeni insanın orta sınıf dediğimiz kitleye
katılacağını gösteriyor. Bu, dünyada da
tüketici trendlerinin değişeceğini, temel
ihtiyaçların dışında daha kişisel, daha
hobiye yönelik ihtiyaçların çıkacağını
gösteriyor. Tabii bu tüketiciler aynı
zamanda hızlı tüketen, daha fazla
irdeleyen, daha kişisel ihtiyaçları olan bir
tüketici toplumu. Dolayısıyla biz de Türk
şirketleri olarak buraya yönelmeli, onlara
göre nasıl katma değeri daha yüksek
ürünler üretebiliriz ona bakmalıyız.
HANGİ ALANLAR PARLAYACAK?
2050 yılında dünya nüfusu 90 milyara
ulaşacak. Enerji burada çok önemli bir
sektör olacak, çünkü doğal kaynaklar
gittikçe daha önemli bir noktaya gelecek.
Dolayısıyla hem enerjideki verimliliği
nasıl kullanabiliriz hem bu verimli
enerjiyi üretebilmek için teknolojiyi nasıl
yaratabiliriz soruları önümüzde olacak.
Bu konulara eğilen iş dünyasının başarılı
olacağını düşünüyorum.
Bugün Almanya, hem enerjisinin hepsini
kendi üretmek hem de bu enerjinin yüzde
90’ını yeşil enerjiden elde etmek gibi bir
hedefe sahip. Bu müthiş bir hedef ve şimdi
bu hedefte ilerliyorlar. Almanya açısından
bu hedefteki en büyük kazançlardan biri
rüzgar ve güneş enerjisini üretebilecek
teknolojiyi de kendisinin üretiyor olması.
İşte Türkiye de bu noktaya gelirse hiçbir
şey önünde duramaz.
Bulunduğu coğrafya da Türkiye için
büyük bir avantaj. Türkiye’nin çevresindeki
ülkelerde ciddi doğal kaynak var ve
komşularımız gelişmekte olan ülkeler.
Türkiye hem onlara nazaran, özellikle AB
sürecinde yıllardır geliştirdiği kurumsal
bağlarla çok kurumsal bir yapıya geldi.
Bizim iş becerimiz ve iş bilgimiz gerçekten
gelişmiş ülkeler seviyesinde. Ayrıca
çok girişimci bir ruha sahibiz ve bütün
bunların üstünde de birçok batılı ve Asya
ülkesinin sahip olmadığı Ortadoğu, Kuzey
Afrika ve bütün o Türk Cumhuriyetleri
dediğimiz coğrafyalarla ciddi bir kültürel
alışverişimiz var. Bütün bunlar bizim için
muazzam avantajlar.”
ARZUHAN DOĞAN YALÇINDAĞ /
DOĞAN TV HOLDİNG YKB.
MEDYA SEKTÖRÜ
DEĞİŞİYOR
DİJİTAL DEVRİM Gelişen
teknoloji medya sektörünü
kökünden değiştiriyor. Aslında
Kuzey Amerika, dijital devrimi
çok hızlı ve çok kuvvetli yaşadı.
Hatta bu dalga orada New
York Times, Washington Post
gibi devleri de sarstı. ABD’de
yazılı basın, dijital devrimi
nasıl bir ekonomik platforma
oturtacağını, bunun ekonomik
dönüşümünün nasıl yapılacağını
bilemedi. Bu nedenle zorlu
bir 10 yıl yaşadılar. Yine de
Pure Research Center’ın yeni
yayınlanan raporu, bin 400
gazetenin 600 tanesinin mobil
ödeme sistemleriyle abonelik
kaydettiğini gösteriyor. Yani
aslında yazılı basının dijital
dönüşümde bir ekonomik
model oluşturduğunu ve
burada bir başarı kazandığını
söylüyor.
CESUR DAVRANMAK
GEREK Biz de Türkiye’de
bu anlamda şanslıyız çünkü
tüm bu deneyimleri yakından
izleyerek dönüşümümüzü
gerçekleştiriyoruz. Aslında her
dönüşüm kendi içinde fırsatlar
ve tehditleri de getiriyor.
Türkiye’nin henüz internetle
tanıştığı 90’lı yıllarda, kardeşim
Hanzade’nin vizyonuyla biz
Hepsiburada’yı kurduk. O gün
bu, son derece küçük bir işti
ve kimileri interneti bir tehdit
olarak görüyordu. Ancak
e-ticaret Amerika’da 300 milyar
dolarlık bir sektör haline geldi.
Türkiye’de de kredi kartlarından
yapılan harcamanın yüzde
10’u e-ticaretten yapılıyor.
Hepsiburada da Türkiye’nin
en büyük e-ticaret kuruluşu.
Dolayısıyla aslında cesur
davranırsanız, zamanında
önlemler alırsanız bazen
tehditleri fırsata da
çevirebiliyorsunuz.
CAPITAL 33
ULU_YENIFIRSATLAR.indd 4
24.05.2013 22:50
Değişim
BÜLENT ECZACIBAŞI/
ECZACIBAŞI
TOPLULUĞU YKB.
“KESKİN REKABETE
DİKKAT”
“Türkiye, ihracatını son yıllarda etkileyici
bir performansla artırdı. Bizim analiz
etmemiz gereken, bu artışın hangi
etkenlerle ortaya çıkmış olduğu ve
bu etkenlerin bundan sonra varmak
istediğimiz noktaya bizi götürüp
götüremeyeceğidir. Türkiye’nin
ihracatında son 10 yılda yapısal bir
değişiklik oldu. Geçmişte ihracatta daha
çok tekstil, tarıma dayalı ürünler, gıda
sanayi ürünleri ağırlıklıydı. Bugün ise
günümüzün standart teknolojilerini
kullanan otomotiv, elektronik, makine
sanayi gibi sektörlerin ağırlığının
arttığını görüyoruz. Bu sektörlerde
şöyle bir sorun var: Günün standart
teknolojilerini kullanan bu sektörlerde
dünya pazarlarında rekabet, fiyat
üzerinden ve düşük maliyet temelinde
yapılıyor. Böyle olunca çeşitli yöntemlerle
fiyat düşüren üreticiler karşısında
ihracatçılarımız zor duruma düşebiliyor
ve pazar payları ellerinden alınabiliyor.
Yüksek katma değer yaratan, yüksek
teknolojili sektörlerde olmadığımız sürece
Türkiye, belki dünya ticaretindeki payını
koruyabiliyor. Fakat daha ileri sıralara
atlayabilmek imkânını yakalayamıyor.
PAZARLAR DEĞİŞTİ
Bu sorunlar daha çok rekabetin
yoğunlaştığı dönemlerde ortaya çıkıyor.
Örneğin son yaşanan krizi takip eden
dönemde gelişmiş ekonomilerde gelir
kayıpları yaşandı ve ABD, Batı Avrupa
gibi pazarlarda ihracatçılarımız keskin
rekabetle karşılaştı. İhracatlarını yeni
hedef pazarlara yönlendirdiler. Bunlar
da ihracatçılarımızın uzun süredir
ihmal etmiş oldukları Rusya, Ukrayna,
Doğu Avrupa, Yakın Doğu, Ortadoğu ve
Kuzey Afrika gibi pazarlardı. Bu değişim,
Türkiye’ye yarar getirdi. Türkiye’nin
ihracatı arttı ve Türkiye coğrafi konumunu
çok iyi kullanmış oldu. Ancak Türkiye
yüksek teknolojili sektörlerde varlığını
artırmak imkânına sahip olamadı.
Son dönemlere kadar yürürlükte olan
teşvik sistemi de bunu destekliyordu.
Türkiye’nin temelde yerini korumasına
belki destek veriyordu ama konumunu
iyileştirmesine olanak tanımıyordu.
İhracatta yeni ortaya konan teşviklerle
ekonomimizde yeni bir aşamanın
kaydedileceğini ve olumlu gelişmelerin
sağlanacağını düşünüyorum.
ÜRETİM MERKEZLERİ
ÇEŞİTLENİYOR
İhracat stratejilerinde başka bir değişim
daha izliyoruz. Kuruluşlar, artık genelde
ihracatta rekabet çabasında olmuyor.
Hedef aldıkları pazarlarda, o pazarların
koşullarına uygun rekabet gücü geliştirme
çabasında oluyorlar. Bu da o pazarlarda
sattıkları ürünlerin optimum maliyet ve
kalite yapısına ek olarak marka gücü,
rekabet gücü gibi konuları da düşünmeleri
anlamına geliyor. Verilen ve tutulan sözler
artık yabancı pazarlarda Türk ihracatçıları
için önemli olmaya başlıyor.
Bunun dışında ihracatçılarımız
üretim yerlerini, üretim merkezlerini
de çeşitlendirme yoluna gidiyor. Tek
merkezden üretim yerine hedef aldıkları
pazarlarda üretim yapmaya yöneliyorlar
ve böylece üretim kalitesinin yanı sıra
servis kalitesinden de rekabet gücünde
BÜLENT ECZACIBAŞI/ ECZACIBAŞI HOLDİNG YKB.
TÜRKİYE İNOVASYONDA GERİDE
BAŞARI İÇİN TEK ORTAK NOKTA
Avrupa Birliği üye ülkeleri ve üyeliğe
aday ülkeler arasında inovasyon
kapasitesi açısından Türkiye maalesef
son sıralarda yer alıyor. İnovasyon
konusunda başarılı ülkelerin
örneklerine baktığınızda her yerde
geçerli evrensel çözümler, hazır
reçeteler ne yazık ki göremiyorsunuz.
Çeşitli ülkeler farklı politikaların
akıllıca karışımlarını yaratarak
inovasyonda başarı sağlıyor. Fakat
bu alanda başarı sağlamış ülkelerde
bir ortak noktadan söz edilebilir:
İnovasyonda başarı sağlayan ülkelerin
hepsinde politik istek, kararlılık ve
iş dünyasında sahiplenme var. Bu
unsurlar mutlaka bir araya geliyor.
SANATÇILARLA ÇALIŞIYORLAR
Dünyada büyük şirketlerin ve
yöneticilik eğitimi veren okulların
giderek artan oranda sanatçılarla,
şairlerle atölye çalışmaları yaptıkları
görülüyor. Amerika, 21’inci
yüzyılda Amerika’nın üstünlüğünü
sürdürmesinin tek çaresini
inovasyonda görüyor. Avrupa,
geleceğimiz inovasyona bağlıdır diyor.
Çin’in 5 yıllık planlarının merkezindi
inovasyon bulunuyor. Çin’de 400 tane
tasarım okulu var. Her yıl binlerce
genç tasarımcı ekonomiye katılıyor.
YARATICI YÖNETİCİ DÖNEMİ Artık
geçmiş devirlerin “idareci yönetici”
yetiştiren eğitim kurumları yetersiz
kalıyor. “Yaratıcı, tasarımcı yöneticiler”
yetiştiren eğitim kurumları öne
çıkıyor. Daniel Pink önemli bir yazar,
diyor ki: “Çok yakın bir gelecekte artık
MBA derecesi önemini kaybedecek
onun yerini Master Of Fine Arts
(MFA) alacak.” Çünkü artık tüketiciler,
dünyanın her yerinde çok kolay ve
hızlı üretilebilen tekdüze ürünlerde
estetik arıyor, bir anlam arıyor,
güzellik arıyor ve iş yaşamının
yöneticileri de buna göre
teşkilatlanmak zorundalar.
34 CAPITAL
ULU_YENIFIRSATLAR.indd 5
24.05.2013 22:50
yararlanma çabası içinde oluyorlar. Bu
tabii ki kuruluşlarımız açısından tek
merkezden ihracatın önemini kaybetmesi
anlamına geliyor ama ülkelerin makro
dengeleri açısından tek merkezden
ihracat hâlâ önemini koruyor.
YENİ BİR LİGE GİRİYORUZ
Türkiye artık farklı bir lige geçmek için
çaba gösteriyor. İlk 10 ekonomi içine
girmek istiyoruz. Bu gruptaki oyuncular
çok farklı olacak. Bu gruptaki oyuncuların
kimler olacağı da aşağı yukarı bugünden
belli. Bu oyuncuların bazı özelliklerine
baktığımız zaman kendi eksikliklerimizi
çok açıkça görebiliyoruz. Örneğin yüksek
öğrenimde okullaşma oranının yüzde
40 olduğu ülkemiz, oranı yüzde 90’larda
olan ülkelerle nasıl rekabet edecek? Üçlü
patent tescilleri yılda 5-6-7 düzeyinde olan
ülkemiz bu sayının yüzlerde, binlerde
hatta 10 binlerde olduğu ülkelerle
nasıl rekabet edecek? Bu değişimi
gerçekleştirebilmek kuşkusuz kolay
değil. Zor fakat zorunlu bir değişimden
söz ediyoruz. Tüm ülkeyi, tüm toplumu
kapsayan, kucaklayan bir atılımla
Türkiye’nin bunu gerçekleştirebileceğine
inanıyorum. Türkiye’nin büyüme modeli,
ihracata ama düşük katma değerli
ürünlerin ihracatına ve iç talebe dayalı
büyüme modeli. Bu strateji, Türkiye’yi
gelişmiş ekonomiler arasında 16’ncı sıraya
kadar yükseltti. Bugüne kadar başarılı
oldu ama bunu sürdürmek ve daha
yukarılara taşımak aslında zor bir görev.
Bizim de karşımızda böyle bir zorluk var.
İNOVASYONDA 69’UNCU
SIRADAYIZ
Türkiye, inovasyon sıralamasına
baktığımız zaman 69’uncu sırada yer
alıyor. Bu kapasitemizi yükselttiğimiz
MICHAEL PIEPER/
FRANKE YKB.
“FRANKE’NİN
YATIRIM İÇİN
BAKTIĞI 9 KRİTER”
Biz Franke olarak bir yere yatırım
yaptığımız zaman 9 kritere dikkat
ediyoruz. Bunları ve Türkiye’de bu
kriterlerin durumunu şöyle sıralamak
mümkün:
1. MAKRO EKONOMİK İSTİKRAR:
Türkiye, özellikle son yıllarda bu
konuda oldukça başarılı. Bizim için
enflasyon ve döviz oranının sabit
olması çok önemli. İşsizlik oranı da
Türkiye’de son birkaç yıldır düşüş
trendinde. Ancak bunun daha da
azalması gerekli. Kamu borcunun
azaltılması ise bana göre Türkiye’nin
önündeki en büyük meydan
okumalardan biri. Çünkü hem
büyümek hem de finansal borcu
düşük tutmak zor bir iş.
2. YATIRIMCILARA TEŞVİK: Bu
konuda birkaç örnek vereceğim.
İskoçya’da büyük bir tesis yaptık.
Hükümet bu yatırımda bize
yüzde 20’lik direkt katkı sağladı.
İnsanların eğitilmesi için de destek
verdiler. Türkiye’de de uluslararası
yatırımı geliştirmek adına bu
türden çalışmalar yapılıyor bildiğim
kadarıyla.
3. İNOVASYONUN DESTEKLENMESİ:
Kaliteli ürün, verimli üretim için
AR-GE ve inovasyon çalışmalarının
özel hükümet programlarıyla
desteklenmesi gerekli. İsviçre’de
mesela bir inovasyon projesi finansal
olarak hükümet fonu tarafından
karşılanabiliyor.
4. KATMA DEĞERLİ ÜRÜN:
Türkiye’nin katma değerli ürün ve
hizmetlerini artırması gerekiyor. Bu
sayede yüksek teknolojili ürünlerin
ihracatçısı olabilir. Şu anda düşük
teknolojili, hammadde ürünlerini ihraç
ediyor ki bunlar çok kolaylıkla ithal de
edilebilir.
zaman çok açıktır ki ülkelerin büyüklük
sıralamasında da Türkiye’nin yeri
yükselecektir ve hiç kuşkusuz global
markalar, global şirketler yaratmanın
çaresi de yolu da inovasyondan geçiyor.
Zaman zaman Türkiye’nin BRIC
ülkeleri arasına katılması gerektiğini ifade
ediyoruz. Hatta BRIC’in BRICT şeklinde
değiştirilmesi gerektiğini söylüyoruz. Bu
haklı bir düşünce mi, haklı bir istek mi?
Buna çeşitli açılardan bakılabilir. Bir bakış
açısı da global markalar olabilir. Bildiğiniz
gibi 500 global marka listesi yayınlanıyor.
Bunun içindeki markaları incelediğimiz
zaman BRICT’in B’si olan Brezilya’nın 9
tane ilk 500 içinde markası olduğunu
görüyoruz. Rusya’nın 8, Hindistan’ın
6, Çin’in 25 tane, Kore’nin 14 tane,
Türkiye’nin ise bu listede hiç markası yok.
Bu, özlediğimiz noktalara varmamız için
izlememiz gereken stratejiler hakkında
sanıyorum bize bir ipucu veriyor.”
5. ÜNİVERSİTE-SEKTÖR
İŞBİRLİĞİ: Üniversite ve endüstri
işbirliğinin geliştirilmesi ortak
yaratıcı fikirler çıkarmak açısından
önemli.
6. ULAŞIM VE LOJİSTİK GELİŞİMİ:
Türkiye uluslararası ticaret
açısından eşsiz bir konuma
sahip. Bu avantajdan daha
fazla yararlanmak için ulaşım
imkanlarının düzeltilmesi faydalı
olacaktır. Limanlara, gemicilik
hatlarına, demiryollarına,
havayollarına yatırım yapılmalı ve
geliştirilmeli.
7. DÜŞÜK ENERJİ MALİYETİ:
Türkiye şu anda sanayide dünyada
en pahalı enerjiyi kullanan
ülkelerden biri. Bu rekabeti
olumsuz etkiliyor.
8. ÇALIŞMA KOŞULLARI: Türkiye,
genç nüfusunu iyi çalışma
koşullarıyla korumalı. Mavi yakalı
işçilerin eğitimine ağırlık verilmeli.
Bunu şirketler de yapmalı. Örneğin
biz İsviçre’de merkezde mavi yakalı
işçilerimiz için bir okula sahibiz.
9. KAYIT DIŞI EKONOMİ: Kayıt dışı
Türkiye’de hala devam eden bir
konu. Bu da haksız rekabeti ortaya
çıkarıyor. Bunun da gelecekte
iyileştirileceğini ümit ediyoruz.
CAPITAL 35
ULU_YENIFIRSATLAR.indd 6
24.05.2013 22:50
Sürdürülebilirlik
SOSYAL
BÜYÜME
Aslında şirketlerin iki temel amacı var: Büyümek ve kâr etmek. Şimdi bu
amaçlara bir yenisi daha eklendi: Sürdürülebilir büyüme ve kâr. Bütün bunları
yaparken de şirketlerin sosyal olması gerekiyor. Yeni dönemin gerçekleri bunu
gerektiriyor. Peki sürdürülebilir büyümenin ve sosyal bir şirketin temelinde
neler yatıyor? Türkiye’nin büyük grupları bu konulara nasıl bakıyor? İşte
yanıtlar…
36 CAPITAL
ULU_SURDURULEBİLİRSOSYALBUYUME.indd 1
24.05.2013 23:04
SÜRDÜRÜLEBİLİR
KALKINMA NEDİR?
Eczacıbaşı Topluluğu CEO’su
Erdal Karamercan, sürdürülebilir
kalkınmanın herkes tarafından
farklı algılandığına dikkat
çekiyor. Peki sürdürülebilir
kalkınma nedir? Bu sorunun
yanıtını Karamercan, yaptığı
konuşmada şöyle verdi:
“Sürdürülebilir kalkınma kavramı
herkes tarafından farklı anlaşılıyor.
Kimi bunu şirketin sürdürülebilir
cirosunun artması gibi anlıyor.
Halbuki sürdürülebilir kalkınma, çok
farklı bir kavram. 7 milyar nüfusu
olan dünyamızın, 2050’de 9 milyara
ulaşacağı öngörülüyor. Şu an bugün
tanıdığımız canlı türlerinin, bu yüzyıl
sonunda yarısının olmayacağını
biliyoruz. Bu şekilde tüketmeye ve
üretmeye devam edersek 2050 yılına
gelindiğinde dünyanın 4-6 derece
ısınacağını biliyoruz. 1-1,5 derecelik
ısı değişimlerinde dünyada neler
yaşandığını görüyoruz. Böyle giderse
2050’de 2,3 adet dünya lazım bize.
Bu gerçeklerin üzerine iş modelleri
üretemezsek konuştuğumuz ekonomik
büyüklüklerin, tahminlerin bir anlamı
kalmıyor.
Sürdürülebilir kalkınmanın kısaca
tanımı şu: İnsan yaşamının ve iş
dünyasının gereksinimleriyle doğal
kaynakların sürdürülebilirliği arasında
denge kurmak. Yoksa sürdürülebilir
kalkınma, şirketlerin sürdürülebilir bir
şekilde büyümesi değil.
Ben biraz daha insani açıdan bakmaya
çalışayım. Burada hepimizin ailesi var.
Bazılarımızın torunu var. Benim bir tane
var, çok sevimli. Ona bakınca büyük
bir suçluluk duygusu hissediyorum.
Çünkü onun yaşayacağı dünyanın
tükendiğini görüyorum. Hatta kendi
çocuklarıma bıraktığım dünyanın
da yaşam için elverişli olmadığının
farkındayım ve hayatlarının zorluklarla
geçeceğini görüyorum. Çocuğumuza
bıraktığımız maddi mirasın önemi
yok. Bunları kullanabileceği bir dünya
bırakmak esas. Şimdi dönelim gerçeğe.
Erdal Karamercan
Ne yapmak lazım? Burada 3 paydaş var.
Biri yasa koyucu, ikincisi iş dünyası,
üçüncüsü tüketiciler. Hepimizin bir
arada çözüm üretmemiz gerekli. Tabii
ki iş dünyası burada başı çekebilir.
Bunun bir görev olarak değil, kendi
işlerimizin sürdürülebilmesi, kârlı
bir biçimde büyüyebilmek için bir iş
modeli olarak benimsenmesi gerekiyor.
Bunu yapmayan kuruluşların uzun
vadede yaşamlarını sürdürebilmesi
de mümkün değil. Kyoto Protokolü,
1997’de imzalandı. Amerika imzalamadı.
O günden beri yapılan anlaşmaların
hiçbirine uyulamadı. Karbon salımı
artıyor. Bunu dengelemek için yapılan
çalışmalar, istenilen hızda yürüyemiyor.
Gelişmiş ülkelerde devlet adamlarının
görevde kalma süresi 7-8 yıl arasında
değişiyor. CEO’ların görevde kalma
süresi de 6-8 yıl arasında seyrediyor.
Herkes önündeki 3-4 yılı düşünerek iş
yapmak durumunda kalıyor. Böyle de
bakınca tabii ki sıkıntı büyük.”
“Ana hedefimiz, paydaşlarımıza daha
fazla değer yaratmak, hisse senedi
fiyatımızı daha fazla yükseltmek. Hisse
değerini nasıl artırırız diye bakarsak
sürdürülebilirlik çok önem kazanıyor.
Bizim sürdürülebilirlikten birinci
anladığımız, ticari faaliyetlerdir. Yani
kârlılık içinde büyümektir. İkincisi
çevreye duyarlılık, üçüncüsü ise sosyal
sorumluluklarımızdır. Bu üçünü doğru
bir şekilde yaptığımız takdirde Sabancı
Holding hissedarlarına daha fazla değer
yaratırız diye düşünüyoruz.
Hem kârlılığı hem büyümeyi
başarmak durumundayız. Bunu
nasıl yapabiliriz? Hangisi öncelikli?
Performans göstergelerimizde bu
iki konuya da çok önem veriyoruz.
2006’dan bugüne grubun net kârı yıllık
yüzde 21 arttı. Bu, hakikaten başarılı bir
gidiş. Özsermaye kârlılığımızı da yüzde
15’in üstünde gerçekleştirme hedefimiz
var. Bunun yanında ikinci olarak
büyüme geliyor. Büyümede, cirodaki
büyümenin yanında kârlılıktaki büyüme
de çok önemli.
Sabancı Holding’de 6 iş kolumuz var.
Portföyümüz içinde bankanın payı
yüzde 50. Enerjide yüzde 10’luk pay
hedefliyoruz. Enerjisa ikinci önemli
iş kolumuz. Portföyümüz içinde
bugünkü değeri yüzde 14 civarında.
Ama önümüzdeki dönemde hedefimiz
yüzde 20-25’e çıkmak. Yine çimento
konusunda aktifiz, yüzde 20 payımız
var. Türkiye’nin en büyük çimento
DEĞER YARATMANIN
YENİ YOLU
Sabancı Holding CEO’su Zafer
Kurtul, değer yaratmanın
ve hisse senedi fiyatlarını
yükseltmenin yolunun
sürdürülebilirlikten geçtiğini
düşünüyor. Kurtul, bunu
etkileyen unsurları ise şöyle
aktarıyor:
Zafer Kurtul
CAPITAL
ULU_SURDURULEBİLİRSOSYALBUYUME.indd 2
37
24.05.2013 23:04
Sürdürülebilirlik
AHMET KIRMAN /
ŞİŞECAM GENEL MÜDÜRÜ
SOSYAL ŞİRKET NE
DEMEK?
ALTI TEMEL KURAL 5 yılı
aşkın katılımcıyla yapılan
araştırmalarda, kurumsal
yeniden tasarım için bir şirkette
6 temel ilke belirlenmiş.
Birincisi, şirketin amacı, özel
çıkarlarını kamu yararı için
kullanmalı. İkincisi, yatırımcılar
için adil kâr ayırmalı, ancak
diğer paydaşların meşru
çıkarlarını feda etmemeli.
Üçüncüsü, gelecek nesil
ihtiyaçlarını gözeterek
mevcut neslin ihtiyaçlarını
karşılamak için sürdürülebilir
bir şekilde faaliyet göstermek.
Dördüncüsü, şirketler
servetlerini bu servetlerin
yaratılmasında katkısı olan
herkese eşit dağıtmalı.
Beşincisi, şirketler, katılımcı,
etik, şeffaf, hesap verici şekilde
yönetilmeli. Son olarak kişilerin
kendilerini yönetme haklarını
ve evrensel insan haklarını ihlal
etmemeli.
SOSYAL ŞİRKET 6 temel
kuralla şirket olabilirsiniz.
Bunların içerisinde de sosyal
şirket olabilme var. Artık
hayır işi yapmak, yardımda
bulunmak gibi konular sosyal
bir şirket olmak için yeterli
değil. Ben sosyal şirketi şöyle
tanımlıyorum: İnsan sağlığı,
enerji kaynaklarının kullanımı,
çevre toplum refahı gibi
değerleri, ekonomik amaç ve
önceliklerin yanı sıra faaliyetiyle
bütünleştiren ve gerektiğinde
ekonomik önceliklerinin önüne
koyan şirket. Sosyal şirket
konusunda sanayi şirketlerine
döndüğünüz zaman, hiç
şüphesiz ki çevre, enerji
kullanımı, doğal kaynaklar gibi
konularda çok farklı esaslar
benimsemeli.
pazar payına sahibiz. Bunun yanında
sigortada genel sigorta ve emeklilik
sigortasında 2 şirketimiz var. Burada
büyüme bekliyoruz. Beşinci alanımız
perakende. Teknosa kârlı ve hızlı
büyüyor. Teknolojide yüzde 14, teknoloji
marketleri içinde ise yüzde 50’ye yakın
payı var. Bunun yanında da diğer sanayi
şirketlerimiz var. Sanayi şirketlerimizin
bir tanesi çok özel. Kordsa dünyanın 9
ülkesinde faaliyet gösteriyor.
Kârlılık içinde büyümek özellikle
önemli. Bunu başarmak için çok
önemli birkaç faktör var. Birincisi
inovasyon. İnovasyonun olabilmesi
için tabii organizasyonel iklimin bunu
desteklemesi lazım. İkincisi insan
kaynakları. İK’ya çok yatırım yapmak
lazım. Üçüncü olarak teknoloji geliyor. En
ileri teknolojiyi çok iyi kullanabilmek şart.
Bunlar sayesinde kârlılık içinde büyümeyi
gerçekleştirebileceğimizi düşünüyoruz.”
“EN ÖNEMLİ BİLEŞEN
ENERJİ”
Şişecam Yönetim Kurulu Başkan
Vekili ve Genel Müdürü Prof.
Dr. Ahmet Kırman, Türkiye’nin
sürdürülebilir büyümesi için
enerjinin çok önemli olduğuna
dikkat çeken konuşmasında
şunları söyledi:
“Türkiye’nin 60 milyar doları aşan
enerji kökenli ithalatı var. Enerjide
dışa bağlılığımızı daha farklı noktalara
getirmek ve ciddi bir enerji planlaması
yapmak zorundayız. Dolayısıyla
sürdürülebilir büyümenin en önemli
bileşeni, kesinlikle enerji. Dolayısıyla
ülkemizde, enerji politikalarını daha
belirgin ve yaratıcı bir şekilde devreye
almamız gerekli.
Şişecam da bugün az enerjiyle çok
üretim yapmaya, maliyetini düşürmeye,
kârlılığını artırmaya, ama bunları
yaparken de sürdürülebilir sosyal
sorumluluğunu da yerine getirmeye
çalışıyor. Bugün Şişecam, yurtdışıyla
beraber 1 milyar kilovat/saate yakın
elektrik tüketiyor. Bizim açımızdan da çok
ciddi bir enerji planlaması ve stratejisi
oluşturmamız gerekiyor. Bu memleketin
Ahmet Kırman
taşını toprağını mamule çevirip
900 milyon dolarlık satış yapıyoruz.
Hedefimiz daha yukarılara çıkmak.
Hiç şüphesiz ki daha az ithalat kökenli
enerjiyle üretim yapsak çok daha farklı
olacağı açık. Biz sürdürülebilirliğe iki
açıdan yaklaşıyoruz. Bunların birincisi,
kendi tükettiğimiz enerjiyi azaltmak.
İkincisi ise ürettiğimiz ürünlerle enerji
tüketimini düşürmek.
Bütün fabrikalarımızda çok yüksek
derecelerde atık ısımız var. Atık
ısıdan elektrik üretimine geçtik.
Fabrikalarımızın kendi elektrik
ihtiyaçlarının en azından yüzde
60-70’ini karşılamasını planlıyoruz.
Enerjiyi daha iyi kullanan ekipmanlarla
çalışıyoruz. Bütün tesisatlarımızı
değiştiriyoruz. Yeni fırın tasarımları
yapıyoruz. Fırınlardaki izolasyonları
farklılaştırıyoruz. Buna bağlı birtakım
uygulamalarla enerji tüketimimizi
aşağıya çekiyoruz.
Diğer taraftan ise tasarrufa imkan
veren cam üretme çabasındayız.
Daha hafif cam ambalajlar yapmaya
çalışıyoruz. Tehlike yaratmayacak
atıkları, atık projelerimizi hayata
geçirmeye çalışıyoruz. Araçlar
açısından atermik cam uygulamalarını
hayata geçiriyoruz.
Geçen yıl 115 bin ton camı geri
topladık. Aslında rakam etkileyici
ama Avrupa ile kıyaslarsanız hiçbir
şey değil. Bizde geri dönüşüm oranı,
bütün çabalarımıza rağmen yüzde
37 CAPITAL
ULU_SURDURULEBİLİRSOSYALBUYUME.indd 3
24.05.2013 23:04
15 düzeyinde. Avrupa’da yüzde 75-85
civarında. Bu geri dönüşüm, 45 bin aracı
trafikten çekmişsiniz etkisi yaratıyor.
Yine enerji camlarındaki uygulamalar
bizim hesabımıza göre 2,5-3 milyar dolar
civarında tasarruf anlamına geliyor.
Dolayısıyla AR-GE temelli olmak üzere
bütün bunları geliştirmemiz gerekli.”
“SOSYAL ŞİRKETE
DÖNÜŞMEYE
ÇALIŞIYORUZ”
Yıldız Holding Yönetim Kurulu
Başkan Yardımcısı Ali Ülker,
sosyal bir şirkete dönüşmeye
çalıştıklarını söylüyor. Bunun
nedenlerini ise şöyle anlatıyor:
“Biraz daha gerilere gidelim. 100 yıl
önce Londra Belediye Başkanı’nın en
büyük problemini bilen var mı? O günkü
ulaşım koşullarını da düşünürseniz
Londra’da büyük bir trafik problemi
vardı. Ama at arabalarıyla ilgili. En
büyük sıkıntı, yeteri kadar saman
bulamamak ve sokaktaki at pisliklerini
yok edebilmek, temizleyebilmekti.
Belediye başkanı, bir araştırma
yaptırıyor. Araştırma sonucunda
1900’lü yıllara gelindiğinde Londra’da
hiçbir şey hareket edemeyeceği,
trafiğin kitleneceği ortaya çıkıyor.
‘Pislikten geçilmez olacak sokaklarda
yürüyemeyeceksiniz’ deniyor. Bugünkü
Londra’nın durumu nedir? Arabalarla
kitlendi ama at arabaları yok. Hayat
değişiyor. Değişerek sürdürülebilirlik,
bence daha doğru bir kavram.
Değişmemiz gerekiyor. 15 yıl önce Sabri
Bey’in ilk hastalığının teşhis edildiği
günlerde, Sabri Bey’den sonra ne olur
diye soruluyordu. Muhtar Kent’in de
dediği gibi başarı, geldiğiniz nokta değil,
sürdürülebilir olmasıdır. Evet, Sabri Bey
şirketi çok güzel bir yere getirdi. Ama
bunun kalıcı olması, süründürülebilir
olması ve gelişim göstermesi, Murat
Bey’in bayrağı devralmasıyla devam
etti diye düşünüyorum. Sabri Bey’in
dönemiyle Murat Bey’in dönemindeki
yönetim modelinde çok büyük
farklılıklar var. Sabri Bey’de merkeze
odaklı bir yapı, merkezi kararlarla idare
edilen bir şirket yapısı söz konusuydu.
Murat Bey’in döneminde ise dönüşen
bir yapı, kurumsallaşan ve hızla değişen
bir şirket var. Yönetim kurularının
etkinlikleri arttı. Yönlendirme
komitesiyle geleceğe doğru şirketlere
ipuçları vermeye başladık.
Birçok şirket gibi uzun ve orta
vadeli stratejik planlar oluşturuyoruz.
Organizasyon yapısını sadeleştiriyoruz.
Bunun haricinde sürdürülebilirlik adına
yaptığımız çok önemli faaliyetler var.
Sosyal şirkete dönüşmeye çalışıyoruz.
Ali Ülker
Dünkü modelimizde başarının devam
etmesi mümkün değildi. Yeni bir modeli
adapte etmemiz gerekiyordu.
Sosyal şirketten ne anlamalıyız?
Birkaç kavram kullanıyoruz. Bunlardan
biri de TÜYO. Bunun açılımı, ‘tüketiciye
yakın ol’dur. Çok geniş bir tüketici
kitlemiz var. Artı gıda işindeyiz. Kadınlar
ağırlıklı kitleyi oluşturuyor. 36 bin
çalışanımız içinde kadınların sayısı 7
bin 200. Halihazırda hala istenen ve
arzulanan noktada değil. Üst düzey
genel müdür sayımız 5. Kadınların
yönetim kurulundaki temsili artıyor.
Bununla ilgili Sabancı Üniversitesi ile de
çalışmalarımız devam ediyor.”
ALİ ÜLKER/ YILDIZ HOLDİNG YÖNETİM KURULU BAŞKAN YARDIMCISI
DIŞARI AÇILIRKEN İKİ KRİTİK KONU
EĞİTİM Türkiye’nin en önemli sorunu, eğitimin
artırılması. Eğitim kurumlarında geçirilen sürelerden
bahsetmiyorum. Gençlerin buralardan aldıklarını
kastediyorum. Okul hayatında gençler, iş dünyasına
yakın olmalı. Geleceğe kendilerini okul yıllarında
hazırlamalılar. Bunun için şirket olarak da bazı
kampanyalar yapıyoruz. İlkokul öğrencilerine
fabrika gezdiriyoruz. Bir iş kültürü görsünler diye.
Üniversitede fikir üretsinler diye işler yapıyoruz ve
ayrıca stajyer seçimleri yapmak için destek alıp
daha sonra onları şirket içinde istihdam ediyoruz.
İNOVASYON Diğer önemli bir konu ise inovasyon.
Türk insanın emeğini gücünü dışarı gönderiyoruz
ve burada geliştirdiğimiz AR-GE’yi ihraç ederek
yapıyoruz ve bundan ücret almıyoruz. Aslında
bunun doğru olmadığına inanıyoruz. Bunun
ile ilgili olarak Northstar şirketini kurduk. Bu
yılki bütçesi 64 milyon TL. Yeni buluşlarla, yeni
ürünlerle yurtdışındaki üretimimize destek vermeyi
düşünüyoruz.
CAPITAL 39
ULU_SURDURULEBİLİRSOSYALBUYUME.indd 4
24.05.2013 23:04
Sürdürülebilirlik
ERDAL KARAMERCAN/
ECZACIBAŞI TOPLULUĞU
CEO’SU
KOÇ HOLDİNG’İN
SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜME
STRATEJİSİ
“AB İÇİNDE YENİ
OLANAKLAR
ARAMALIYIZ”
Koç Holding Yönetim Kurulu
Başkanı Turgay Durak,
sürdürülebilir büyümenin
şirketlerin ticari ömürlerini
sürdürmek için yaptığı
çalışmalarla doğru orantılı
olduğunu söylüyor. Koç Holding’in
bu anlamda geçmişten günümüze
izlediği stratejiyi ise şöyle
anlatıyor:
“Şirketler ticari olarak ömürlerini
sürdürmek, bunu nesilden nesle aktarmak
zorunda. Bunun için de kârlılık ve büyümek
olmazsa olmaz faktörler arasında yer alıyor.
Bunu sürdürülebilir kılmak da önemli. Ben
Koç Holding’in bu anlamda geçmişten gelen
stratejisini özetlemek istiyorum.
Ben Koç Holding’de 1976’da çalışmaya
başladım. 1978’de şirkette mavi bir kitap
yayınlanmıştı. Sonra nedense adı değişti,
beyaz kitap oldu. 80’li yıllarda ise stratejik
planlama süreci başlatıldı. Bu kapsamda
Koç Holding’de 4’lü komite diye bilinen,
yatırım onayı alınan bir sistem oluşturuldu.
2000’li yıllara gelindiğindeyse artık online
finansla raporlama sistemleri devreye girdi.
Bu dönemde bazı danışman şirketlerden
görüşler alındı. Bu sayede ileriye dönük
bakış açısının ne olacağı anlaşılmaya
çalışıldı. Önceleri yabancı gurular gelirdi,
daha sonra yerli uzmanlar devreye girdi.
Artık her yıl 5 yıllık stratejik plan üzerinden
geçiyorduk. Son 2-3 yılda gördük ki insanlar
inorganik büyüme üzerine stratejilerini inşa
ediyor. Büyüme hedeflerinin içine inorganik
satın alma fırsatlarını dahil ediyorlar.
Bunun üzerine 10 yıllık trendlere bakılması
gerektiği anlaşıldı. O trendlere göre hangi
yeni iş dalının şirketin iş alanıyla ilgili bir
fırsat oluşturabileceği üzerinde duruldu.
Bu plan içinde fırsatlar kadar risklerin de
ne olacağı araştırılıyordu. Bu da şirketlerin
B veya C planlarının olması anlamına
geliyordu. Yani yatırım negatif olursa ne
yaparızın cevabının da planın içinde yer
alması esastı.
Günümüz kaynaklarını düşünürsek
yılda 1 milyar dolar ciro yapan bir şirkettin,
yıllık 60-70 milyon dolar yatırımın üzerine
AB İLE ABD’NİN FARKI
Dünyada son 2 yıldır
oyunun kuralları değişiyor.
Amerika’da kaya gazının
bulunarak enerjiye
kazandırılması önemli
bir gelişmeydi. Amerika,
tüketiminin yüzde 10’unu
kaya gazından elde
edebiliyor. 2030’a kadar
bu yüzde 20’ye çıkacak.
Amerika’da enerji hızlı bir
şekilde bağımsız hale geliyor.
Elindeki kömürü ihraç ediyor.
Bunun da yüzde 50’si Çin’e
değil AB’ye gidiyor. Çünkü
AB’nin enerji kaynakları
kısıtlı, ucuz enerjiye ihtiyacı
var. Bütün konuştuklarımızın
tersine AB şu anda kömüre
doğru geçiyor. ABD, büyük
bir hızla verimliliğini ve
rekabetçiliğini, istihdamını
artırıyor. AB ise rekabetçi
değil, ne yaptığını bilmiyor.
BİZ NE YAPMALIYIZ? Bize
bu tablodan ne çıkar, bakmak
lazım. Enerji, cari açığın en
büyüğü. Enerjide yüksek
bir artış beklemiyorum.
Kaya gazı, 100-150 yıllık bir
potansiyel taşıyor.
Bu, Türkiye için iyi bir haber.
Diğer konu ise Amerika’nın
Ortadoğu petrolüne
bağımlılığı gittikçe azalıyor
ve ihtiyacı kalmayacak.
Dolayısıyla Amerika’nın
buradaki varlığını ve
gücünü halkına izah etmesi
çok zor. Bu boşluğu da
Türkiye doldurabilir. Bugün
Netanyahu’nun Obama
kanalıyla bizden özür
dilemesinin altında yatan
temel nedenlerin altında
bu var. Diğer bir iyi haber
de kaya gazı Türkiye’de de
var. Türkiye’nin lehine olan
faktörler bunlar.
Turgay Durak
çıkması çok zor. Buradan hareketle piyasa
sınırsız kaynağımız olsaydı ne yapardık
sorusunun yanıtını aramaya yöneldi.
Bizim, grup olarak yaptığımız işin
niteliği icabı ithalata bağımlı olan bir enerji
sektörümüz var. Onun dışında kalan bütün
sanayi sektörlerinde, toplam cironun
yüzde 50’sinden fazlasını yurtdışındaki
fabrikalardan veya ihracattan elde
etme hedefimiz mevcut. Şu anda tüm
şirketlerimiz de bunu yerine getiriyor.
AR-GE’ye ve inovasyona da kaynakların
verimli kullanılması anlamında büyük
önem veriyoruz. Ayrıca değişen, gelişen ve
sürekli gençleşip farklılaşan bir tüketiciyle
karşı karşıya olduğumuzun farkındayız.
Onların yeni dünyasına nasıl cevap
verebileceğimizin yanıtlarını arıyoruz. Bazı
iş kollarımızda bu kitlenin anlık kararlarına
uygun ürünler, hizmetler yaratıyoruz. Daha
uzun vadeli yatırım gerektiren ürünler
de sattığımız için, bu ürünlerin de yeni
kitleyle nasıl bağdaştırılacağı üzerine kafa
yoruyoruz. Bizim gibi büyük gruplarda yeni
işlerin hacminin belirli bir büyüklüğün
üzerinde olması lazım. Bu sayede bu yeni
işler hem sermayedarlara cazip gelir hem
de bu işlere odaklanmanın sonucunda
kârlılık elde edilebilir. Bu nedenle büyük
gruplarda proje önerileri sıkı bir elekten
geçiriliyor. Bazı fırsatlar da kaçırılmış
oluyor. Biz bunu dengeleyebilmek için
Koç Üniversitesi ve Koç Holding olarak
Inventram adında bir şirket kurduk. Pek çok
patent ve buluş önerisi topladık. Buradaki
amacımız çok yaygın ve uzman bir teknik
kadronun süzgecinden geçirilen önerileri
ticarileştirerek, bu fikirleri getiren kişilerin
ilk harcamalarını karşılamak. En azından bu
kitlenin bir patent yaratmalarını sağlayacak
bir ortam oluşturmaya çalışıyoruz.”
40 CAPITAL
ULU_SURDURULEBİLİRSOSYALBUYUME.indd 5
24.05.2013 23:05
Değişen koşullarda, sizinle birlikte...
Sektörünüz ne olursa olsun, iş dünyasının hızlı dinamikleri içinde, öne geçmek
için ihtiyacınız olan her şey Atos’ta. Bulut bilişimden iş çözümlerine, dış kaynak
hizmetlerinden sistem entegrasyonuna, değer zincirinin tüm noktalarında işinizi
anlayan Atos, teknoloji çözümleri ile firmanızı ileriye taşıyor.
Firmanız için gelecek bugün atos.net’te başlıyor.
Your business technologists. Powering progress
Gelecek dönem
YENİ GİRİŞİMLER
Yeni Nesil
LİDERLER
Türkiye, tüm ekonomik aktörleriyle 2023 hedefine kitlenmiş durumda. Bu
tabloda sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra yeni nesil girişimci şirket ve
liderlerin nasıl bir rota izleyeceği de merak konusu. Hedefe giden yolda
her aktörün aksiyon planı ise farklı. Yeni pazarlara odaklanmak için kolları
sıvayanlar da var, katma değeri yüksek üretim için çalışmaya başlayanlar
da... Bunun yanında yeni nesil liderlerin çoğunun gündeminde şirketlerinin
değerini yükseltmenin yeni yollarını keşfetmek var.
42 CAPITAL
ULU_YENINESILLIDER.indd 1
24.05.2013 23:10
koskoca bir coğrafya var. Burayla ilişki
kuralım dedik ve böyle başladık.
Rızanur Meral
AMAÇ YENİ PAZARLAR
BULMAK
TUSKON, iş dünyasının son dönemde
en fazla konuşulan sivil toplum
kuruluşlarından. 20 yıllık örgüt, 7
coğrafi federasyon ve 192 dernekten
oluşuyor. Bu 192 dernek ise Türkiye’nin
hemen hemen tüm illerinde ve birçok
ilçesinde operasyonlarını sürdürüyor.
Bu oluşumun en büyük hedefi ise
Türkiye’yi yeni pazarlarla tanıştırmak.
TUSKON Başkanı Rızanur Meral,
bu hedefi nasıl oluşturduklarını ve
bu konuda neler yaptıklarını şöyle
anlatıyor:
“Biz ilk önce kendimize hedef
belirleyerek işe başladık. Sonuçta
hedefsiz bir kurum olamaz. Arkadaşlarla
bir araya geldik. Türkiye’nin ihtiyacı
ne? Türkiye artık üretiyor. Fakat yeni
pazar ihtiyacı var. İç pazardaki basınç
giderek artıyor. Dolayısıyla Türkiye’nin
ihtiyacını, dışarıya açılmak ve ürünlerini
dış pazarlara satmak olarak belirledik ve
bunu birinci hedefimiz haline getirdik.
Bundan sonra yoğun çalışmalar başladı.
İlk toplantımızı yapalım, ses getiren ve
faydalı bir şey olsun dedik. Yurtdışından
işadamlarını getirelim, Türkiye’deki
işadamlarının masasına oturtalım
ve onların mal satmasına yardımcı
olalım istedik. Nereden başlayalım
diye düşündük. Afrika’da karar kıldık.
Bizi tanımayan, bizim tanımadığımız,
haritada 30 milyon kilometrekarelik
UÇUŞ OLMAZSA İHRACAT OLMAZ
Kurulduktan 3–4 ay sonra 31 Afrika
ülkesinden 500 iş insanını Türkiye’ye
getirdik. Sonra da onları Türkiye’nin
değişik illerine gönderdik. Gördük
ki Türk insanını tanımaktan çok
memnun kaldılar. Dediler ki “Biz Türk
iş insanı bilmiyorduk. Bundan sonra
yüzde 2–5 pahalı da olsanız sizden
alırız.” O ilk toplantıda birçok orta
ölçekli, henüz ihracat bile yapmamış
işletmeyi Afrikalılarla buluşturduk. Bu
yeterli değil diye düşündük. Değişik
coğrafyalara gitmek lazım. İnsanları bir
de oralara götürmeliyiz.
Biz TUSKON olarak şuna inanıyoruz.
Takım çalışması olmadan başarı
oluşmuyor. Tek adam çalışmalarıyla
hiçbir yere gidilmiyor. Dışişleri
Bakanlığı bize çok destek oldu. İnsanlar
gelecekler ama gelemiyorlar. Neden
gelemiyorlar? Vize alamıyorlar. 54
Afrika ülkesinde topu topu 12 tane
elçilik var. Biz de büyükelçimize talepte
bulunduk. “Hızla Dışişleri Bakanlığımıza
taleplerinizi iletin” dediler. Biz de yaptık.
Sonra bir şey daha öğrendik.
İnsanlar gelecekler ama uçak
bulamıyorlar. İnanın gelen bakanların
ve işadamlarının bir kısmını
Fransızlar buraya gelmeleri için Paris
aktarmasında bırakmadı. Biz orada şunu
gördük: Direkt uçuş olmazsa ihracat
olmaz. THY’den talepte bulunduk. Üst
yöneticiler de çok duyarlılık gösterdi ve
hemen yeni seferler başladı.
ODAKLI ÇALIŞMANIN SONUCU
Peki Afrika’da nereden nereye gelindi?
Biz birçok coğrafyada çalışıyoruz ama
Afrika ölçülebilir bir durumda, çünkü
bizden başka çalışan yoktu. Halen de
çok yoğun çalışan yok. 2005’te Afrika’ya
3,6 milyar dolar ihracatımız, 6 milyar
dolar da ithalatımız vardı. İhracatın
ithalatı karşılama oranı yüzde 60’tı. Bu
toplantıları yaptıktan 3 yıl sonra 2008
yılında ihracatımız 9 milyar dolara
çıktı. Yüzde 251 arttı. İthalatımız da
7,8 milyar dolara yükseldi. İhracatın
ithalatı karşılama oranı yüzde 117 oldu.
2012’de ne olmuş? 13,4 milyar dolar mal
satmışız, 6 milyar dolar mal almışız.
İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde
377 artışla yüzde 200’leri geçmiş.
Burada şunu görüyoruz: Hedeflenmiş,
odaklanmış olunca çok güzel çalışılıyor.
“KADINLARA ÖNEM VERDİK”
Biz bir şeye daha önem verdik.
Kadınları iş hayatına sokmamız
gerekiyor. İlk defa Rus İş Kadınları
Federasyonu’ndan 55 Rus iş kadınını
Türkiye’ye getirdik. 300 iş kadını
Türkiye’nin her yerinden iş insanlarıyla
toplantılarda bir araya geldi. Çok etkili
görüşmeler oldu. Mümessillikler alındı.
Ardından Türk iş kadınları Moskova’ya
gitti. Arkadan 25 iş kadınımız Brezilya’ya
gitti. Çok güzel bağlantılar kurdular.
2 hafta evvel de Washington’daydık.
Orada bazı think-thank kuruluşlarıyla,
medya kuruluşlarıyla bir araya geldik.
“Türkiye’de kadın” konulu paneller
de yaptılar. Yönetim kurulumuzdaki
8 kadın üyemizle yönetiminde
en fazla iş kadını olan iş insanları
organizasyonuyuz.
ŞİRKETLERİ DÜNYAYA TAŞIYORUZ
Türkiye’deki birçok yatırımcıyı
yurtdışına çıkarmanın, Türkiye’ye
yapılacak en büyük iyiliklerden biri
olduğunu düşünüyorum. Çünkü
ülkemizde artık ölçek ekonomisi
çok büyüdü. Yıllardır geleneksel
yöntemlerle işini yapan insanlar artık
risk alan, inovasyon yapan, gelişen,
büyüyen, entegrasyona giren firmalarla
rekabet edemiyor. Bir birikimleri var,
makine parkları var, üretim yapıyorlar
ama para kazanamıyorlar. Biz ‘Gelin
sizi dünyaya taşıyalım’ diyoruz. Değişik
yerlere gidiyoruz. Bu şirketler gittikleri
yerde hayat buluyor, tekrar yeşeriyorlar.
Yıllar önce Denizli’ye gitmiştik. Çok
güzel suni bir orman gördük. Birkaç yıl
sonra gittik, baktık orman büyümemiş.
“Niye büyümüyor” diye sorduk.
“Başkanım bir yere kadar büyüdüler
sonra durdular. Çünkü kökler birbirine
girdi, gıda alamıyorlar. Dallar birbirini
kapattı, güneş alamıyorlar. O yüzden
CAPITAL
ULU_YENINESILLIDER.indd 2
43
24.05.2013 23:10
Gelecek dönem
büyümüyorlar” dediler. “Böyle
kalırsa ne olacak” diye sordum.
“İçlerinden güçlü olanlar
diğerlerinin sahasına girecek,
güçsüzler kuruyacak” dediler.
“Peki hepsinin büyümesinin
yolu var mı” diye sordum. “Var,
seyreltmek” dediler. Köküyle
beraber söküyorsun, başka bir yere
dikiyorsun. O ağaç yeni gittiği yerde
büyüyüp serpiliyor, geriye kalanlar
da burada büyüyüp serpiliyor. Biz
de bu örneği aynen iş hayatına
uyguluyoruz şu anda.”
Murat Özyeğin
FİNANSA DÖNÜŞÜN
ÖYKÜSÜ
Fiba Holding, Finansbank’ı
sattıktan sonra elinde sadece
yurtdışındaki bankaları kaldı.
Holdingin NBG’ye verdiği sözün
süresi tamamlandıktan sonra Fiba
Holding Yönetim Kurulu Başkanı
Hüsnü Özyeğin’in öncülüğünde,
yeniden küçük ölçekli bir banka
satın alındı ve şirket, Fibabanka
olarak piyasaya yeniden giriş yaptı.
Fiba Holding Yönetim Kurulu
Üyesi Murat Özyeğin, bankacılık
sektörüne geri dönüşlerini ve bu
yeni girişimdeki hedeflerini şöyle
anlatıyor:
“Aslında Finansbank’ın satışıyla
bankacılıktan hem çıktık hem
çıkmadık. Rusya, Romanya,
Ukrayna, Hollanda ve İsviçre’deki
bankalarımızı korumuştuk.
Bunları zaten yüzde 80 oranında
Türkiye’den ihraç ettiğimiz
yöneticilerimizle yönetiyorduk.
Yurtdışında bankacılıktan
kopmayarak bankacılıktaki trend,
teknoloji ve ürün gamlarını
yakinen takip etme şansımız
oldu. Müşterilerimizden de
tam anlamıyla kopmamıştık.
Ayrıca Fiba Faktoring ve Girişim
Faktoring’deki faaliyetlerimiz
nedeniyle küçük ve orta ölçekli
işletmelerle de bağlantımız
vardı. Yine de bankacılığa tekrar
girerken önemli bir analiz
yaptık. Neyi yapmayacağımızı
çok iyi biliyorduk. Sonuçta artık
Finansbank’ın ilk yıllarında
yaşanan atılım dönemi sona
ermişti. Büyüklerin çok büyük
olduğu, ölçek ekonomisinin
çok etkin olduğu, bazı ürün
gamlarında dev bankalarla
yarışmanın çok zor olduğu bir
ortamda olduğumuzu biliyorduk.
YENİ KREDİ KARTININ
ANLAMI YOK
Mesela bu saatten sonra
Türkiye’de yeni bir kredi kartı
markasını sıfırdan yaratmaya
kalkışmak maceraperestlikten
öte bir şey olamaz. Çünkü çok
büyük bir ölçek söz konusu. O
yüzden biz de büyük bankalardan
biriyle anlaşıp onların kartını
kendi bankamızda satacağız.
Aynı şekilde büyük bankaların
ATM network’üyle yarışmak da
çok güç. Biz özellikle kurumsal
bankacılık, ticari bankacılık,
KOBİ bankacılığı gibi ölçek
ekonomisinin daha az önemli
olduğu tarafta iddiamızı ortaya
koyacağız. Bu yıl 40 şube daha
açıyoruz. Hızlı ve iyi gidiyoruz.
Bankamızı yeniden satmak
gibi bir plan da şu anda
gündemimizde yok. Tam tersi
yönde planlar yapıyoruz.
MEHMET BÜYÜKEKŞİ / TİM BAŞKANI
“YENİ NESİL
GENÇLERE
İHTİYAÇ VAR”
YARATICI ZEKA DÖNEMİ Bizim
gençlere çok önem vermemiz
gerekiyor. Yahoo, 17 yaşındaki bir
lise öğrencisinin kurmuş olduğu
şirketi 50 milyon dolara satın aldı.
Yani inovasyon ve tasarım konusuna
“İlköğretimden başlanır mı” diye
düşünmemiz lazım. Yenilikçiliğe
çok büyük destek vermemiz
gerekli. Eskiden gençlerin IQ’suna
bakılıyordu. Sonra EQ (duygusal
zeka) öne çıktı. Şimdi CQ’ya
(yaratıcı zeka) bakılmaya başlandı.
Önemli olan şey, yeni nesil liderler
yetiştirmek. Önceden sadece
dışa dönük liderler iş yapıyordu.
Şimdi hem dışa dönük hem içe
dönük liderler 21’inci yüzyılda ön
planda. Türkiye’nin de ihracatında
bu tarz yeni nesil yetişen gençlere
ihtiyacımız var. Biz onlarla beraber
bu yola çıkmak istiyoruz.
HANGİ SEKTÖRLER ÖN PLANDA
2023 stratejisinde en çok ihracat
yapmayı taahhüt eden sektör, 100
milyar dolarla makine sektörü.
Ardından ikinci olarak 75 milyar
dolarla otomotiv sektörü, daha
sonra 52 milyar dolarla geleneksek
sektörümüz olan hazır giyim, 50
milyar dolarla elektrik-elektronik,
50 milyar dolarla kimya, yine 50
milyar dolarla da demir ve demir
dışı metal sektörü geliyor. Bu da
bize şunu gösteriyor: Biz eğer biz
inovasyon konusuna yeteri kadar
destek vermezsek, özellikle yeni
nesil ihracatta hedeflediğimiz
yerlere gelemeyiz. Eğer 500 milyar
dolar ihracat hedefine ulaşırsak, 2
trilyon dolar GSYİH’de yüzde 25’lik
bir hedefe ulaşacağız demektir. Şu
anda ihracatımızın GSYİH’deki yeri
yüzde 17. Bu yüzde 17’yi yüzde 25’e
çıkarmak demek, yüzde 8 daha pay
almak demek.
44 CAPITAL
ULU_YENINESILLIDER.indd 3
24.05.2013 23:10
Türkiye’de bir ilki yapıp 15 üst
yöneticimize banka hissesi satacağız.
Tam olarak ne kadar satacağımızı
şu aralar belirliyoruz. Dolayısıyla
kendi içinizden yeni girişimciler
yaratacağız. Bu, aslında bizim
tüm grup şirketlerimizdeki temel
stratejilerimizden biri. Neredeyse
hepsinde yöneticilerimizle ortağız. Bunu
bankamıza da taşımız olacağız.
“DUYGUSAL DEĞİLİZ”
Bizim yöneticilerimizi hissedar yapmak,
yöneticilerimize işin sahibiymiş
gibi hissettirmek stratejilerimizden
biri. Desantralize yapımız var, yani
holding yapısı altında sadece toplam
15-16 kişi çalışıyor. Biz şirketlerimize
illaki birbirinizden alışveriş yapın
da demiyoruz. Bir mal veya servis
alıyorlarsa birbirlerinden almalarını
da şart koşmuyoruz. Sektörlerdeki
bazı dinamikleri çok yakından takip
ediyoruz. Çıkmamızın doğru olacağına
inandığımız alanlar olursa çok duygusal
davranmıyoruz. Bir sektörden çıkma
konusunu, başka bir yatırımımızı
taçlandırma olarak görüyoruz. Genelde
bu konu yavaş yavaş oturuyor. Aslında
yurtdışında, şirketler satıldıkça “belli
bir dönem tamamlandı” olarak görülüp
tebrik ediliyor. Biz de ise genelde bir şey
aldığınızda tebrik olur. Bence her ikisi
de çok önemli.”
“DEĞER YARATMAK
İÇİN ÇALIŞIYORUZ”
TİM, 55 bin üyesi ile Türk iş dünyasının
önemli kuruluşlarından biri. Türkiye’nin
10 yıl önce 36 milyar dolar olan
ihracatını geçen yıl 152,5 milyar dolara
çıkarmasında TİM’in payı büyük. TİM
Başkanı Mehmet Büyükekşi, 2023 ile
ilgili de bu anlamda önemli projeleri
Mehmet Büyükekşi
olduğunu söylüyor ve planlarını ve
hedeflerini şöyle anlatıyor:
“Türkiye 2023’te 500 milyar dolar
ihracat hedefliyor. Bu hedefe ulaşmak
için Türkiye’nin yeni teknolojilere
yönelmesi ve katma değeri yüksek
ürünler üretmesi gerekli. Bunu
başarmamızda yardımcı olacak birçok
yeni sektör var. Bunların başında
savunma sanayi, uzay ve havacılık
sanayi, hastane ekipmanları sektörü
geliyor. Enerjiyle ilgili Türkiye’nin zaten
en az 150–160 milyar dolarlık bir yatırımı
olacak. Şu anda özellikle yenilenebilir
enerjiyle ilgili her ürünü ithal ediyoruz.
Bunların üretimi çok önemli.
Geçtiğimiz yıllarda, ‘Ne kadar çok
üretirsek bizim için o kadar iyi’ diye
düşünüyorduk. Halbuki 21’inci yüzyılın
başında, ne kadar çok üretiriz değil, ne
kadar çok değer yaratabiliriz konusu
gündeme geldi. Bu değer yaratmanın
altında ise inovasyon, AR-GE, tasarım
ve marka olmak üzere 4 konu var.
TİM de bu konularda gelişimi kendine
görev edindi. Bu konularda ihracatçı
birliklerimize görev verdik. Geçen yıl
ihracatçı birliklerimiz 17 farklı dalda
tasarım yarışması yaptı. 7 dalda ARGE tasarım yarışmaları yapıldı. Daha
sonra bunların hepsini aralık ayında
bir çatı altında topladık. Türkiye
İnovasyon Konferansı’nı gerçekleştirdik.
Bu konferansta, yaptığımız AR-GE
ve tasarım yarışmalarına yaklaşık 10
bin civarında katılım oldu. Hepsinin
ilk 10’larını bir çatı altında topladık
ve hem dünyadan hem Türkiye’den
üniversiteleri davet ettik. Ayrıca
Türkiye’deki 169 üniversiteye yazı
yazdık. Tasarım ve AR-GE dalında
çalışma yapan, en başarılı 5’er
öğrencilerini uçak bilet paralarını
vererek 3 günlüğüne İstanbul’a davet
ettik. Bunları her yıl yapacağız.
YÜKTE HAFİF MAL İHRACATI
Bizim yükte hafif pahada ağır mallar
ihraç etmemiz gerekli. Geçen yılki
ihracatımız yaklaşık 90 milyon ton,
ihracatımızın kilosu 1,5 dolara geliyor.
Hepimizin cebinde, 1.000-1.500 dolarlık
akıllı telefonlar var. Türkiye’nin 1
tonluk ihracatının bedeli 1.500 dolar.
Yani hepimiz cebimizde neredeyse 1
ton ihracatımıza bedel cep telefonu
taşıyoruz ve bunları da ithal ediyoruz.
Bu konuda çok dikkatli düşünmek
lazım. Türkiye’de teknoloji ağırlıklı
üretim için çalışma yapan çok önemli
şirketler var. Vestel önemli bir çalışma
yapıyor mesela. Biz de bu şirketlere
destek veriyoruz. Geçen hafta gazetede
bir haber vardı. Firmalarımızdan biri
ODTÜ’nün teknoparkında ABD’ye
chip ihracatı gerçekleştirmiş. Bir başka
firmamız da minyatür kızılötesi kamera
geliştirmiş. Bunlar önemli gelişmeler.
Bizim de inovasyon konferansımıza
özellikle teknoparkları, üniversiteleri
davet etmemiz, yenilikçilik projelerine
“ESKIDEN GENÇLERIN IQ’SUNA BAKILIYORDU. SONRA DUYGUSAL ZEKA (EQ) ÖNE ÇIKTI.
ŞIMDI YARATICI ZEKAYA (CQ) BAKILMAYA BAŞLANDI. BU NEDENLE YENILIKÇILIĞE ÇOK
BÜYÜK DESTEK VERMEMIZ LAZIM.” Mehmet Büyükekşi
CAPITAL 45
ULU_YENINESILLIDER.indd 4
24.05.2013 23:10
Gelecek dönem
önem vermemiz gerekli. Eğer bunlara
gereken önemi verebilirsek, gereken
sıçramayı yapabilirsek, Türkiye bu
konuda gerçekten çok büyük hedeflere
doğru ilerliyor.
İNSAN KAYNAĞI ÖNEMLİ
Bizim özellikle insan kaynağına çok
önemli yatırım yapmamız gerekiyor.
Şu anda bir projemiz var. 50 tane
dezavantajlı ilköğretim okulunda
TİM İnovasyon Atölyesi kuruyoruz.
Buradaki hedefimiz, her yıl 1.200 çocuğu
yetiştirmek.
Şu anda 2023’e 10 yıl var ve
o zamana kadar 12 bin çocuğu
yetiştirmeyi amaçlıyoruz. Yaklaşık
700–1.000 öğrencisi olan okullarda,
okulun inovasyonla ilgili en üst
düzey çocuklarını seçip, onları eğitip,
Türkiye’nin ihracatına ve üretimine
önemli katkı sağlamak istiyoruz.
Bu atölyelerin 20’si açıldı, 30 tanesi
de eylül ayına kadar açılacak. Başarılı
olursak, önümüzdeki yıl 50 tane daha
açıp toplam 100 taneye çıkaracağız ve
bu şekilde 24 bin çocuğu eğitip takip
edeceğiz.”
YENİ NESİL YATIRIM
KURALLARI
TAV, Türkiye’de özelleştirme süreciyle
birlikte doğmuş, büyümüş ve başarıya
ulaşmış bir şirket. Şirketin tam 6 kez
satışı gerçekleşmiş durumda. En son
şirketin yüzde 38 hissesi 874 milyon
dolar karşılığında Aéroports de Paris
Grubu’na satıldı. Akfen Holding Yönetim
Kurulu Başkanı Hamdi Akın, TAV’ı 6 kez
satmış olmalarına rağmen hala içinde
olduklarını söylüyor. Böylesi bir değeri
yaratmanın sırrını ve yeni nesil yatırım
kurallarını ise şöyle anlatıyor:
“Bence Türkiye’nin en büyük
sorunu lokal kalmak. Oysa Türkiye
artık tamamen uluslararası firmalar
oluşturmak ve insanlar yetiştirmek
zorunda. Bu nedenle bence yeni nesil
yatırımcı ve liderde olması gereken en
önemli özellik uluslararası bir bakış
açısına sahip olmak.
Yani bu liderler, ne üretiyorsa
üretsinler işin başında iç pazara
değil, dış pazara göre üretmeyi
anayasasına koymalı. Eğer bunu
şirketinizin anayasasına en başta
koymazsanız, yıllarca ‘En iyi elma
bizde, en iyi armut bizde’ diye bağırıp
durursunuz. Ancak satamazsınız.
Çünkü ürünün en iyi olması önemli
değil, müşterinin ve alıcının ürünü nasıl
istediği önemli. Müşterinin istediğine
göre üreteceksiniz. Şirketinizi de ona
göre yapılandıracaksınız. Şirketinizi
uluslararası standartlara göre
“İLK SATIŞIMIZI, PARAYA IHTIYACIMIZ OLDUĞU GÜN YAPTIK. BUNDAN BAŞKA PARA
BULMA YOLU BILMIYORUM. SONUÇTA SERMAYE ARTIRABILMEK IÇIN BIR ŞEYLERI
SATMAK GEREKTIĞINE INANIYORUM.” Hamdi Akın
HAMDİ AKIN/ AKFEN HOLDİNG YKB.
“ÖZELLEŞTİRMELERLE İLGİLENMİYORUZ”
SÜREKLİ KAYBEDİYORUZ Özelleştirmelerdeki ilk
oyunculardanız. Bu konuda biz devrimizi tamamladık
gibi görünüyor. Çünkü son satılan varlıklardan
bir şey alamadık. Sürekli kaybediyoruz. Onun için
özelleştirmelere fazla da girmemeye çalışıyoruz.
Sonuçta varlıklar pahalandı. Doğrusu devlet çok
ciddi gelir elde etmeye başladı. Güzel fiyatlara
satıyorlar. Arada bir ucuza gitti diye iptaller de
oluyor ama bence fiyatlar genelde oldukça yüksek
ve alıcılar da kuvvetli. Yani eskisi gibi değil. Onun için
özelleştirmelerden şirketimiz için çok fazla umudum
yok.
DEVLETİN MALI BİTMEZ Sonuçta satılan varlıklara
baktığınız zaman bundan sonra pek bir şey de
kalmadı. Şüphesiz devletin elinde mal bitmez, aynı
zamanda istenirse üretilir de... İstanbul’da yapılacak
birtakım özelleştirmeler de var önümüzdeki
dönemde. Gaz veya su gibi. Ama fiyatlar benim
düşündüğümün bir hayli üzerinde. Ben bu alanda
çok iddialı olduğumuzu söyleyemem. Belki yeni varlık
geliştirmek daha doğru. Ya da piyasada devletin
dışındaki satıcılardan satın alma yapmak da doğru
olabilir. Onun için yeni bir varlık alma planında
devletten çok başka alanlara yönelmeyi tercih
ediyorum.
DOĞU HAREKETLENECEK Ama Türkiye’de iş
bitmez. Türkiye’de sürekli yeni bir yer açılıyor. Mesela
bugün barış sürecinin uygulamaya girmesiyle birlikte
doğuda çok ciddi hareketlenme olacaktır. Ama
bunun ne kadar zaman alacağını hep beraber yaşayıp
göreceğiz. Bilhassa o bölge çok ciddi bir tarım
bölgesi. Dünyanın en büyük çiftliklerinden biri olan
Ceylanpınar orada. Sulama sorunları da artık hemen
hemen halledildi. Çünkü GAP bitti sayılır. Dolayısıyla o
bölgede ciddi bir tarım potansiyeli olduğunu ve başka
yeni sanayilerin ortaya çıkabileceğini düşünüyorum.
46 CAPITAL
ULU_YENINESILLIDER.indd 5
24.05.2013 23:10
Hè@D3G3
/27;7H7
G/H279
6g^VIjg^ob:kZci!WjnÖa!I“g`h^nVhZi!Z`dcdb^kZ^ãY“cnVhÖcÖcZcŽcZba^^h^baZg^c^c]ZgnÖa
W^gVgVnV\ZaY^æ^!Wj\“c“ckZ\ZaZXZæ^chigViZ_^aZg^c^ãZ`^aaZcY^gZXZ`ŽcZba^VYÖbaVgÖcViÖaYÖæÖ
JajYVæ:`dcdb^O^gkZh^¾c^“hiaZcZgZ`VYÖcÖo^gkZnZnVoYÖ#
=^obZiaZg^b^o!
™>cYddgkZ6jiYddg6`i^k^iZaZg
™yoZaâ^g`Zi:i`^ca^`aZg^
™Bdi^kVhndcIdeaVciÖaVgÖ
™NÖaYŽc“b“Egd_ZvVaÖãbVaVgÖ
™yoZa@dchZeiEgd_ZaZg
™;jVg!HiVcYkZ9^oVncvVaÖãbVaVgÖ
™=dhi!=dhiZh:`^eIZb^c^
www.ariaevent.net
™DiZa$@dcV`aVbV
™JaVãÖbkZIgVch[Zg
™K^oZ=^obZiaZg^
™HZhkZ>ãÖ`9“oZcaZbZaZg^
™Njgiå^kZNjgi9ÖãÖDiZaGZoZgkVhndcaVgÖ
™Njgi^^kZNjgi9ÖãÖJV`7^aZiaZg^
™Njgiå^kZNjgi9ÖãÖGZci68VgGZoZgkVhndcaVgÖ
yapılandırdığınız zaman bütün bu alım
ve satımlar çok kolay oluyor. Başarılı
olmanın sırrı biraz da burada.
“ŞİRKET SİZİN DEĞİL”
Başlangıçta şirketi kurgularken de
mutlaka kurumsallığa doğru gidecek
bir yapı oluşturmak gerekli. Bir kere
en başında bu şirketin sizin olmadığını
kabul edeceksiniz. O şirketin en büyük
çalışanı, en önemli profesyonelisiniz
ama şirketin ilânihaye hisselerini elinde
tutacak adam değilsiniz. Şirketin sahibi
değil büyük ortağı gibi hareket etmeniz
lazım. Şirketin hisselerinin bir gün sizin
elinizden başkasına gidebileceğini
öngörüyor olmanız ve bunu
hazmedebilecek yapıda olmanız gerekli.
Eğer bunu hazmedemezseniz zaten
yerinizde çakılıp kalıyorsunuz. Halbuki
böyle düşündüğünüz zaman şirketin
hisselerinin kimin elinde olduğu hiç de
önemli olmuyor. Şirketi yönetenler ve
şirketin çalışanları daha önemli oluyor.
“KURGUYU BAŞTAN YAPTIK”
Biz daha başlangıçta şirketimizi bu
şekilde kurguladık. İlk satışımızı da ilk
paraya ihtiyacımız olduğu gün yaptık.
Çünkü ben bundan başka para bulma
yolu bilmiyorum. Sonuçta sermaye
artırabilmek için bir şeyleri satmak
gerektiğine inanıyorum. Sermaye birkaç
yolla birikiyor. Ya miras yoluyla ya alıp
satarak ya da çalacaksınız. Başka bir
yolu yok bunun...
Böyle olunca, sermaye biriktirebilmek
için herkes zaten bir şey satıyor.
Mağazanızda örneğin ayakkabı
satıyorsunuz. Sermaye zaten bu şekilde
ürüyor. Bunun biraz daha büyüğü
ayakkabıyı toptan satmak. Ondan sonra
ayakkabı satışı tatmin etmeyebilir,
şirketlerden ufak bir hisse satılabilir.
Sonra şirketin tamamı satılabilir. Sonra
elde edilen parayla bir mal almak
mümkün olur. Sermaye özetle böyle
büyüyor. Dünyada da böyle büyüyor
zaten. Dolayısıyla bizim şirket alıp satma
kültürünü içimize iyi sindirmemiz lazım.
Bilhassa Anadolu’daki işadamları için
bu gerekli. İstanbullu işadamları bunu
zaten yapıyor. Yani kesinlikle ‘Küçük
Hamdi Akın
olsun benim olsun’ dememek lazım.
Ayrıca şirketle duygusal bağlantı da
kurmamak lazım.
“TAV’DAN ÇIKAR MIYIZ?”
TAV’dan tam olarak çıkar mıyız, çıkmaz
mıyız konusunda birkaç kritik nokta var:
Bazı varlıkların tamamından çıkılabilir.
Bazı varlıkların da tamamında kalmak
zorunda kalabilirsiniz. Çünkü sizin
tecrübeniz, birikiminiz nedeniyle alıcı
tarafından içeride kalmanız istenebilir.
Ama bu belli bir süre için geçerli olur
genellikle. Dünya piyasasında da bu
vardır.
Mesela Hüsnü Özyeğin de bankasını
sattığında 2-3 yıl yönetim kurulu başkanı
koltuğunda oturmuştu. Yüzde 10 da
hissedardı. Bunu alıcı talep etmişti. Bu
çok doğaldır. İlla ki şirketin tamamını
satacağım diye ısrarcı da olmamak
lazım.
TAV gibi bir varlık bizim için
her zaman prestijdir. Şu anda belli
zorunluluklarımız var tabii ki ama
zaman içinde bitecekler. Bu süre
bittiğinde serbestiz. İstediğimiz gibi
çıkabiliriz de fazla hisse de alabiliriz.
Belki biz tekrar çoğunluk durumuna
da geçebiliriz. Şöyle bir durum da var.
Biz zaten şu anda yönetim hisselerine
sahibiz. Şu anda yüzde 18 hissemiz
var TAV’da. Ama o hisseyle yönetim
kurulunda 4 kişiye sahibiz. Fransızlar
ise 3 kişiyle temsil ediliyor. Dolayısıyla
bağımsız üyelerin de katkısıyla her türlü
kararı alabiliyoruz.”
“BANKAMIZI SATMAK GIBI BIR PLAN ŞU ANDA
GÜNDEMIMIZDE YOK. TAM TERSI YÖNDE PLANLAR
YAPIYORUZ.” Murat Özyeğin
CAPITAL 47
ULU_YENINESILLIDER.indd 6
24.05.2013 23:10
Bankacılık
Bankacılıkta
YENİ DÖNEM
FIRSATLARI
Bankacılıkta gündemin ana başlıkları belli... Kârlılık, maliyet yönetimi, yeni müşteri
kitlesi, değişen teknolojinin getirdiği yenilikler ve insan kaynağı eğitimi bunlardan
sadece birkaçı. Tüm bu konuları ve daha fazlasını Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde tartışan
4 büyük bankanın genel müdürü, yeni dönem bankacılıktaki fırsatları da masaya yatırdı.
Hepsinin ajandasının ilk sırasında operasyonel maliyetler, sürdürülebilir büyüme ve
yeni kuşağa yönelik katma değerli ürün ve hizmet sunmak var. Sektörün önde gelen
bankalarının yeni dönem fırsatlarına odaklanmış olması da dikkat çekici...
48 CAPITAL
ULU_BANKACILIK.indd 1
24.05.2013 23:07
ERGUN ÖZEN/
GARANTİ BANKASI
GENEL MÜDÜRÜ
SERMAYE BİRİKİMİ
ARTTI
“Son yıllarda Türkiye ekonomisinin
kaydettiği hızlı büyümeyi, düşük faiz
ortamını, öngörülebilirliğin artmasını
ve kriz tecrübesini Türk bankacılık
sektörü olarak biz çok iyi kullandık.
Yapısal olarak bizim aktiflerimizin
vadesi pasiflerimizden çok daha uzun.
Düşen faiz ortamı bu nedenle bizim için
oldukça iyi. Bütün bunların sonucunda
çok iyi kârlar ettik. En önemlisi çok
iyi bir sermaye birikimimiz oldu.
Türk bankacılık sektöründe bugün
180 milyar TL özkaynak birikmiş
durumda. Sermaye yeterlilik oranımız
yüzde 18’lerde. Bütün bunlar çok
olumlu gelişmeler. Son zamanlarda
ise kâr marjlarımız da ciddi daralma
yaşandı. En önemlisi Merkez Bankası
sektör için geleceğe yönelik bir kredi
büyüme politikası oluşturdu. Bu
bağlamda Merkez Bankası, cari açıkla
ilişkili olduğunu düşündüğü net kredi
kullanımı/GSYİH oranını her yıl için
yüzde 7,5’te sabit tutacağını açıkladı.
Bu yüzde 7,5’lik oranda ilerlediğimiz
zaman 2032 yılına geldiğimizde
büyüme yüzde 10’lara kadar düşüyor.
Türkiye ekonomisinin gelişmekte
olan bir dönemece giriyor. Bu nedenle
mevcut yüzde 15, 2032 yılına doğru
yüzde 10 büyüme hala çok muazzam
bir büyümedir. Bankacılık sektörünün
bu konuda endişelenecek bir tarafı
olmadığını düşünüyorum.
Bu olumlu süreçler olumlu meyvelerini
de geçtiğimiz yıllarda verdi. Geçen
yıl Fitch’ten yatırım yapılabilir notu
aldık, S&P notumuzu artırdı. Tüm
bunlar, bankacılık sektöründe çok
uzun vadeli fonlamalara ulaşabilme
fırsatı doğuracak. Maliyetlerin de
makul seviyelere gelmesine neden
olacaktır. Bunların hepsi olduğu zaman
likitlerimizi çok daha iyi yöneteceğiz.
Bankacılık sektörü olarak bu
fonları ne yapacağımıza gelince...
Faiz riskimizi bu sayede daha iyi
yöneteceğiz. Çünkü uzun vadeli pasifler
yaratabileceğiz. Bunların sonucu
olarak da müşterilerimize, reel sektöre,
bireylere bu fonları kullandırabileceğiz.
Bu da reel sektörün likitte durumunu
iyileştirecek. Bilançoda daha kuvvetli
olacaklar. Sorunlu kredi oranı da
azalacak.
FIRSATLAR NELER?
Bankacılık sektörü olarak yetersiz
kaldığımız bir alan var, o da küçük şube
modeli. Küçük metrekarelerde, daha
az operasyonel giderlerin olduğu, daha
az kira ödediğimiz, daha az elemanlı
sisteme geçmemiz lazım. Bugün küçük
bir banka şubesinde ortalama 3-4 tane
gişe vardır. Büyüklerde 7-8’e kadar
çıkar bu sayı. Ne yapıyor bu arkadaşlar?
Ben Garanti’den örnek vereyim size:
Normal bir günde 100-150 tane fiş
Sektörümüzün önünde çok önemli
fırsatlar var. Finansal istikrar
farkındalığı Merkez Bankası tarafından
gündemimize BDDK ile birlikte sokuldu.
Bunun yanında büyümede iç ve dış
talebin dengeli olması ve sürdürülebilir
olması Türk bankacılık sektörünün
kırılganlığını azaltıyor. Yeni ve istikrarlı
büyüme fırsatları önümüze çıkıyor. Bu,
geçmişte yaşamadığımız bir durumdu.
KÜÇÜK ŞUBE MODELİNİ
BECEREMİYORUZ
ERGUN ÖZEN/ GARANTİ BANKASI GM.
KANALLAR DEĞİŞİYOR
YÜKSEK MARJLAR YOK Türk bankacılık sektöründe hala
operasyonel giderlerin aktiflere oranı 2’nin üzerinde. Bu
yüksek bir rakam. Maliyet gelir rasyosu en iyi bankada
bile 45-50 arasında. Bunu 40’lara çekebilmemiz lazım.
Yani genel büyümeyi iyi yönetmemiz şart. Çünkü artık
eskisi gibi yüksek marjlar yok.
DİJİTAL İVME Dijital bankacılık gelecekte çok önem
kazanacak. Artık hepimiz biliyoruz 35 milyon internet
kullanıcısı var. Bunların hepsi Facebook üyesi. 18 yaşından
büyüklerin telefon penetrasyon oranı yüzde 100. Fatih
Projesi’yle hayatımıza 15 milyon tablet daha girecek. Tüm
bunlarla birlikte bizim için de kanallar değişiyor.
KATMA DEĞERİ YÜKSEK ÜRÜNLER Biz dijitale yatırım
yapmış durumdayız sektör olarak. Artık kesintisiz hizmeti
her bankadan alabiliyorsunuz. Bugün internette bir
işleme başlayın, mobilde devam edin, şube de bitirin…
Bu hizmeti veriyoruz. Ancak burada sadece işlem
yapma kapasitesi sunuyoruz. İşlemlerden biraz daha
katma değeri yüksek ürünlere geçmemiz lazım. Yani
müşterilerin paralarını bu platformda yönetmek, onlara
finansal danışmanlığı bu kanallar üzerinden vermemiz
gerekecek.
CAPITAL
ULU_BANKACILIK.indd 2
49
24.05.2013 23:07
Bankacılık
keser, işlem yapar, 6 saati de buna
gider bu arkadaşların. Şubeye gelen
müşteriler ise para çekmek, yatırmak ve
kredi kartı borcu ödemek gibi işlemler
yapıyor şubelerde. Halbuki biz ATM’lere
yatırım yaptık. Ancak bu durumu henüz
önleyemedik. Buralara daha fazla eğilip,
eğitimler vermemiz lazım. Bu sayede
fiziksel kanallarda maliyetleri aşağı
çekmemiz mümkün.”
HAKAN ATEŞ/
DENİZBANK GENEL
MÜDÜRÜ
SÜRDÜRÜLEBİLİR
BÜYÜME İÇİN YENİ
İŞ MODELLERİ
“Sürdürülebilir ve kârlı büyüme,
kurumsal yönetişimle yakından ilgili.
Özellikle bankacılık sektöründe bu
durum daha fazla önemli. Avrupa’da
derinleşen ve bir türlü içinden
çıkılamayan bir kriz var. Krizin başına
bakıyorsunuz, örneğin İzlanda’da da
15 milyar Euro’luk bir GSMH olmasına
rağmen 80-90 milyar Euro’luk banka
mevduatı toplanmış. Tüm bunlarla
birlikte kriz büyüyor... İtalya, Portekiz,
Yunanistan işin içine girdi.
Bütün bunlar liderlik, yönetim
ve kurumsal yönetişim konusunda
önemli eksiklikler olduğunu gösteriyor.
Bu çerçevede biz de sürdürülebilir
ve kârlı büyüme için kurumsal
yönetişime önem vermeliyiz. Aslında
bunlar klişe laflar gibi geliyor. Ancak
kurumsal yönetişimin ana kriterleri
arasında eşitlik, sorumluluk, şeffaflık
ve hesap verebilirlik gibi kavramlar
var. Baktığımızda dünyada bankaların
önemli miktarlarda paraları,
bilançosunun dışında tuttuğunu ve bu
nedenle bir kriz oluştuğunu görüyoruz.
Bazı büyük bankaların yönetim kurulu
üyeleri bile bu konulardan haberdar
değil.
TÜRKİYE’DE DENETİM SIKI
Ülkemizde bu iş çok sıkı denetleniyor.
Kurumsal yönetişim ilkeleri BDDK’nın
da öngörüsüyle sermaye piyasası
kuruluyla birlikte bütünüyle ana
sözleşmenin içine konmuş durumda.
Eşitlik diyoruz. Türkiye’de bir Libor
manipülasyonunun nasıl bir yasal
kovuşturmaya tabi tutulduğunu
hep birlikte gördük. Buna da çok
büyük bankaların adı karıştı. Azınlık
hisselerinin hakları, Ticaret ve
Sermaye Piyasası Kanunu ve BDDK’nın
getirdiği özel yöntemlerle korunuyor.
Şeffaflık konusunda ise İspanya’yı
hatırlamakta fayda var. İspanya’daki
Bankia, geçtiğimiz dönemde değeri
3,75 Euro’dan halka arz gerçekleştirdi.
İki hafta içinde bu rakam 1,80 Euro’ya
düştü. CEO işini kaybetti. Bugün ise 20
Eurocent’e düşmüş durumda. Halka
satılan 3,75’lik bir değer buralara kadar
düşüyor. Bu da şeffaflığın olmadığının
bir örneği.
Türkiye’de buna çok dikkat ediliyor. Biz
bir iştirak edinebilmek için bile bir sürü
izin almak zorundayız. Herhangi bir
şekilde bilanço dışında bir yapı, bir fon,
yatırım aracı oluşturma olasılığı yok.
Sürdürülebilir büyüme için ilk
önce sahiple yönetimi ayırmak gerek.
Yönetimin günlük bütün kararları verip
hissedarların onayına sunduğu bir yapı
oluşturmak son derece doğru olur diye
düşünüyorum.
PINAR ABAY/ ING BANK GM.
“DOĞRU
TEKNOLOJİYE
YATIRIM YAPMAK
GEREK”
YENİ NESİL BANKACILIK
E-ticarette müthiş bir gelişme
var. Bu pazarın büyümesi yüzde
50’nin üzerinde. Bütün bunların
özeti şu: Artık bizim yeni nesil
bir bankacılığa inanmamız
gerekiyor. Türkiye’de bankacılık
sektöründe 1,4 milyon aktif
mobil müşteri var. Artış
neredeyse 3 kattan fazla. Bütün
bankalar bu alanda çok ciddi
yatırım yapıyor. Türkiye’de
dünyadan farklı bir durum var.
Batı Avrupa’da örneğin insanlar
ilk önce internet bankacılığı
daha sonra mobil bankacılık
kullanıyor. Türkiye’de ise yeni
jenerasyonda internetten
bile önce mobil bankacılık
kullananlar var.
NELER DEĞİŞECEK? Peki
böyle bir dünyada neler
değişecek. Bir kere yayılım hızı
inanılmaz. Bir telefonun 50
milyon kişiye ulaşması yıllar
alırken, bir oyun aplikasyonu
20 günde milyonlara kolayca
ulaşabiliyor. Yani ürünler çok
hızlı şekilde tüketiliyor. Bu
ortamda çok çabuk başarılı
olmak mümkün. Ancak çok
da hızlı şekilde başarısız
olabilirsiniz. Çok fazla alternatif
var. Doğru teknolojiye yatırım
yapmak önemli.
PARA İŞİ YAPIYORUZ
Biz para işi yapıyoruz... Dünyada
50 CAPITAL
ULU_BANKACILIK.indd 3
24.05.2013 23:07
bir tane esnaf var sattığı malı geri
isteyen; o da bankacılar. Biz parayı geri
istiyoruz ki mudinin faizlerini ve diğer
yükümlülüklerimizi yerine getirebilelim.
Bunun için de iyi sermaye koymamız
gerekiyor. Bugün itibarıyla 180 milyar
TL bankacılık sermayesinin çok önemli
bir bölümü 1’inci kuşak sermayedir.
Yani dağıtılmamış kârlar ve hissedarın
birinci elden koyduğu paralardır. Dünya
bankacılığına 1’inci kuşak sermayeyi
yüzde 4’e çıkarmak Basel 3’ün önemli
bir hedefi.
Kârların sermayeye eklenmesi
suretiyle yüzde 15 civarında bir özvarlık
getirisi sağlayan Türk bankacılığı,
önümüzdeki 3-4 yılda şimdiki 1
trilyonluk TL’lik seviyesinden 2 trilyon
TL’ye çıkacaktır. Aradaki 1 trilyonluk
artış bile Kuzey Avrupa’daki 3-4 ülkenin
bankacılık sistemleri toplamına eşit.
Mevduat oranı pasifimizde yüzde
68 oranında. Bu da bizi destekleyen
bir kaynak. Ayrıca sürdürülebilir
büyümenin de en önemli nedeni.
Risk yönetimi de bir diğer önemli
konu. Sonuçta ihtiyaç bankacılığı mı
yapacaksınız yoksa kumar bankacılığı mı
bunu bir kere net şekilde belirlemeniz
lazım. Türkiye’de kesin hatlarıyla
bu ayrım yapılmış durumda. Biz
Türkiye’de, portföy yönetim şirketimizi,
borsada işlem gören şirketlerimizi ayrı
oluşturmak zorundayız.”
“40 YAŞ ALTINDAKI
NÜFUSUN ORANI,
ÖNÜMÜZDEKI 4-5 YILDA
YÜZDE 5-6 ARTACAK.
DAHA GENÇ BIR NÜFUS,
FINANSAL SISTEMIN IÇINE
GIRECEK VE BU KITLENIN
DAVRANIŞLARI OLDUKÇA
FARKLI.” Pınar Abay
PINAR ABAY/ ING BANK
GENEL MÜDÜRÜ
MÜŞTERİ DENEYİMİNİ
YÖNETMEK
HAKAN ATEŞ/ DENİZBANK GM.
FİNANSAL
SÜPERMARKETLER
ÇOĞALIYOR
AMAÇ DAHA FAZLA SATIŞ
Tüm ürünleri tek bir platform
üzerinden sunmaya biz finansal
süpermarket diyoruz. Amacımız
daha fazla müşteriye ulaşmak
ve o müşterilere daha fazla
satış yapmak. Hatta mevcut
müşteri tabanına çapraz satışı
daha fazla yapmak. Kârlı
büyümenin özü budur diye
düşünüyorum. Bu durum
ölçek ve benzeri avantajları da
beraberinde getirecektir.
“Türkiye’de pek çok trend değişiyor.
Bu savı destekleyen çok önemli birkaç
tane bulgu var. Bu bulgular, Türk
bankacılık sektörünün önündeki 10
yıldaki hedeflerine ulaşmasında büyük
katkı sağlayacak. Bunlardan bir tanesi
GSMH’nin büyümesi. Bu büyümenin
kaynağı ise geçmiş dönemden oldukça
farklı. Bir önceki dönemde büyüme
biraz da tüketim odaklıydı. Önümüzdeki
dönemde ise büyümenin yatırımların
sonucunda oluşacak katma değerlerden
geleceğini görüyoruz. Büyümenin
etkisiyle Türkiye’deki gelir artıyor. Orta
gelirli hane halkı sayısı da artmaya
başlıyor. Bu da bankacılık işlem hacmini
olumlu yönde etkiliyor. Bankacılıkta
çalışanların sayısı, bankacılıktaki katma
değer de artırıyor.
Türkiye’deki nüfusun yüzde 67’si
40 yaşın altında. Önümüzdeki 4-5
yılda bunun yüzde 5-6 artması
bekleniyor. Dolayısıyla özellikle orta
gelir grubundan ve daha genç bir
nüfus finansal sistemin içine girecek.
Aslında bu yeni gelecek olan kitlenin
davranışları da oldukça farklı. Özellikle
Y jenerasyonu çok değişik bir yapıya
HER ÜRÜNE KOLAY ULAŞIM
Portal yapısından söz
ettiğimizde bir müşteri banka
şubesine girdiğinde hemen
her türlü ürüne ulaşabilmeli.
Türkiye’de bankacılık zaten
bu şekilde gelişti. Tepeden
baktığınızda 12 banka zaten
yüzde 95’in üzerinde pazar
payına sahip. Bu alanda
büyümek ancak bu tür portal
bir yapıyla mümkün.
PİRAMİT TERS ÇEVRİLMELİ
Bu sayede maliyetlerinizi yine
kontrol altına alabilirsiniz. Bir
de her şeyin ötesinde sektörün
piramidi ters çevirmeyi kabul
etmesi gerek. Yani müşterimizi
en tepeye yerleştirmemiz ve
örgütümüzü oradan aşağıya
doğru yönetmemiz gerektiğini
düşünüyorum.
CAPITAL 51
ULU_BANKACILIK.indd 4
24.05.2013 23:07
Bankacılık
sahip. Türkiye’de mobil penetrasyon
neredeyse yüzde 100’e yakın. Yeni
satılan mobil cihazların yaklaşık yüzde
50’si akıllı cihazlardan oluşuyor. Yeni
neslin sabah kalktığında düzenle yaptığı
aktiviteler arasında yüz yıkamak, diş
fırçalamak ve cep telefonuna bakmak
var. Bizim bankamıza yeni işe giren
jenerasyonda da büyük bir farklılık var.
Çoğu, Twitter ve Facebook gibi yerlerde
yazı yazdığından dolayı rapor yazamıyor
mesela. Ben bu kesimle iletişime
geçmek için kendim de Twitter’a girdim.
Bu sayede yeni jenerasyonla daha iyi
iletişim kuruyorum. Yeni dönemde
e-mail bile demode olmuş durumda.
Çalışanlara Twitter üzerinden soru
sorduğumda daha çabuk yanıt alıyorum.
Bizim bu davranış şeklini anlamamız
lazım.
ÖMER ARAS /
FİNANSBANK YKB.
İK YAPISI NASIL
ŞEKİLLENECEK?
ŞUBELER DEĞİŞECEK
Böyle bir ortamda bizim fiziki yapımızda
da değişimler olacak. Şahsen şubelerin
öneminin azalacağını düşünmüyorum.
Tüm bankacılar şubelere yatırım
yapmayı sürdürüyoruz. Belki şube
sayıları biraz daha azalabilir. Ancak
şu kesin, şubeler bugünkü şekilleriyle
kalmayacak. Şubelerin iş yapış şekilleri,
operasyonel modelleri değişecek.
Bugün gördüğünüz gişeciler başka
roller üstlenecek. Şubenin içindeki
reklamlarımız kişiye göre değişebilecek,
daha kişiye özel hizmetler sunulacak.
Şube çalışanlarının ise biraz daha
farklı düşünmesi gerekli. Artık daha
katma değeri yüksek çalışan olmak
yolunda ilerlemeleliler. Bu nedenle
bizim de eğitime destek vermemiz
gerekecek. Artık insanlar 10 yıl sonra
basit işlemler için banka şubesine
gelmeyecek. Daha sofistike işler için
gelecek, bu nedenle müşterinin ne
dediğini anlayacak ve çözüm üretecek
insanlara ihtiyacımız olacak.”
“Bankacılığın değişimi ve bu değişimin
insan kaynağı üzerindeki etkisi oldukça
önemli bir konu. Özal öncesi dönemde
kapalı bir ekonomide çok farklı bir
bankacılık sistemi vardı. Cebinde 10
dolar olan bir kişinin hapse girdiği bir
ülkede, bankacı profili ve yetkinlikleri
çok farklıydı. Daha sonra Türk Koruma
Kanunu’nun çıkması ve liberalleşmeyle
başlayan yabancı bankaların Türkiye’ye
gelmesiyle devam eden 90’lı yıllar geldi.
Bu dönem regülatörlerin de işi tam takip
edemediği bir dönemdi. Biraz irrasyonel
bir bankacılık dönemi yaşadık. Farklı
tipte çalışanlar ön plana çıktı. Türkiye
o dönemde kurumsal bankacılık ve dış
ticaretin finansmanıyla tanıştı. Birçok
yabancı bankada yetişmiş kurumsal
bankacılar ön plana çıkmaya başladı.
Bir şekilde bankaların üst yönetiminde
bu profilde arkadaşları gördük. Ancak
o dönemde risk yönetimi anlayışı çok
zayıftı. Spekülatif pozisyonlar oldukça
yüksekti, kamu borcu oldukça yüksek
ve açık pozisyonlarla yönetilen bir
bankacılık sistemi vardı.
BANKACILIKTA 3 DÖNEM
YAŞANDI
2001 kriziyle 25’ten fazla bankayı
kaybettik. Bundan sonra da Türkiye
yepyeni bir döneme geçti. Türkiye’nin
aslında 3 tane değişik ve önemli dönemi
var. Kapalı ekonomi, açılan ekonomi ve
2001 yılından sonra yaşadığımız disiplin
dönemi... Bu yeni dönemde mali ve
para politikalarında disiplin sağlandı.
Regülatörlerin sistemi daha iyi kontrol
etmesi söz konusu oldu. Bankacıların
da akıllarına başlarına topladığı ve
gerçekten bankacılığa odaklandığı bir
döneme girildi.
Türkiye’de düşen enflasyonla bambaşka
segmentlere girmeye başladık. Bireysel
bankacılık dediğimiz bankacılık tipi
10 yıllık bir olay... Bunun insan kaynağı
üzerine de yansımaları var. Şu anki
genel müdür profiline bir bakın.
Çoğu kurumsal bankacılıktan gelmiş
durumda, bir kısmı açık pozisyondan iyi
para kazanmış hazinecilerden oluşuyor,
bir kısmı da yeni dönemde yükselişe
geçen bireysel bankacılıktan geliyor.
Bundan sonra da yeni jenerasyon
bireysel bankacılıktan ve danışmanlık
şirketlerinden gelecektir.
2 TRENDE DİKKAT
Benim üzerinde durmak istediğim
2 trend var. Bunlardan bir tanesi
kişiselleşme. Yani bireye uygun hizmet
ve ürünün verilmesi. Standart üretim
dönemi bitti dünyada. Şimdi yavaş yavaş
bu sisteme geçiyoruz. Artık herkes
kendisine özgü ürünü arzu ediyor.
Kimse gazeteyi okumak istemiyor, kendi
gazetesini kendi yaratıyor. Her yerden
“BANKACILIK SEKTÖRÜ KÜÇÜK ŞUBE MODELINDE YETERSIZ KALIYOR. KÜÇÜK
METREKARELERDE, DAHA AZ OPERASYONEL GIDERLERIN OLDUĞU, DAHA AZ KIRA
ÖDEDIĞIMIZ, DAHA AZ ELEMAN ÇALIŞTIRDIĞIMIZ SISTEME GEÇMELIYIZ.” Ergun Özen
52 CAPITAL
ULU_BANKACILIK.indd 5
24.05.2013 23:07
haber topluyor. Herkesin kendisine
uygun ürün ve servis verebileceğimiz
bir dönemdeyiz. Bunu yapabilmek
için tabii ki müşterimizi iyi tanımamız
lazım. Müşteriyi iyi tanımak için analitik
yeteneklerin yüksek olması lazım.
Teknoloji bize veriyi veriyor, bu veriyi
iyi analiz edebilecek yetenekte ve
yapıda kişilerin sistemlerin içine girmesi
gerekli.
İkinci trend ise kişiselleştirmenin ortaya
çıkardığı birleşik ürün sunma kavramı.
Yani finansal ve finansal olmayan
ürünleri birlikte tüketiciye sunmaya
başlayacağız. Bunun için de insan
kaynağı çok önemli. Bana göre yaratıcı,
analitik ve insan ilişkilerini ve insanı
çok iyi anlayan kişiler başarılı olacak.
Müşteriye adil davranma kavramını
da oturtmamız lazım. Ona hak ettiğini
hak ettiği şekilde vermek gerekli. Tüm
bunlar için eğitimde de bir reform
gerekli.
Her fakültenin ayrı olduğu, birbiriyle
hiçbir iletişimin olmadığı bir dönemden
bunların birbirleriyle çok daha entegre
olduğu bir döneme doğru gidiyoruz.
Dünyada örneğin makine mühendisleri
aynı zamanda psikoloji eğitimi de
alıyor.”
ÖMER ARAS / FİNANSBANK YKB.
BANKACILIĞA HAKSIZLIK YAPILIYOR
İTİBAR KAYBI Bankacılık sektörünün itibarı bence çok iyi
durumda değil. Sektör çok iyi algılanmıyor, haksızlık da
yapılıyor. İleriye dönük iletişim ve algıyı iyi yönetmek çok
önemli.
YÖNETİM ÖNEMLİ Yönetimin ve yöneticinin çok önemli
olduğu anlaşılmaya başlandı. İyi yöneticiler zaten artık
hak ettikleri noktalara geliyor, hak ettikleri paraları
alıyorlar. Çünkü iyi yönetim ve kötü yönetim arasındaki
farklılık bu piyasa koşullarında ortaya çıkıyor. Bunu da iyi
hazmetmemiz lazım.
ESKİYE DÖNÜŞ YOK Eski döneme dönüş olmayacak.
Bu nedenle insan kaynağı iyi yönetmek gerekli. CV’de
yazılı olmayan niteliklerin ön plana çıktığı bir döneme
girdik. Çalışanın samimiyeti, kendiyle olan ilişkisi, içe
dönük mü, dışa dönük mü gibi özellikler önem kazanıyor.
Zaten organizasyonlarda sivrilen arkadaşlara bir bakın.
CV’sinde yazılı olmayan özellikleriyle ön plana çıktıklarını
görürsünüz.
CAPITAL 53
ULU_BANKACILIK.indd 6
24.05.2013 23:07
Perakende
Sınır Ötesi
PERAKENDECİLER
Artık sektör hemfikir. Türkiye’de perakendeciliğin geleceği, sınır ötesinde
yatıyor. Türk perakendeciler de son yıllarda özellikle sınır ötesinde bir
hareketlilik içinde. Mudo, LC Waikiki, Ramsey gibi yerli perakendeciler,
özellikle gelişmekte olan ülkelerde atağa kalkmış durumda. LC Waikiki
Yönetim Kurulu Başkanı Vahap Küçük, bu ülkelerde vakit kaybedilmeden Türk
perakendecilerin oyun kurucu olması gerektiğini düşünüyor.
54 CAPITAL
ULU_PARAKENDECİLER.indd 1
24.05.2013 23:13
MARKA
YOLCULUĞUNUN
NERESİNDEYİZ?
LC Waikiki Yönetim Kurulu Başkanı
Vahap Küçük, Türkiye’nin ve
perakendecilerin marka olma
yolculuğunun, 2000’lerle birlikte hız
kazandığını ve 10 yıllık bir markalaşma
serüveninin olduğunu düşünüyor. Bu
tarihe kadar enflasyon, krizler gibi
nedenlerle üretim odaklı ve kısa vadeli
bir bakış açısının hakim olduğunu
söyleyen Küçük, 2002 ile birlikte bu
anlayışın değiştiğine dikkat çekiyor.
Ona göre siyasi ve ekonomik istikrar,
yatırım ortamının görece iyileşmesi ve
AVM yatırımlarının artmasıyla sektör
yeni bir bakış açısı kazandı. AVM’lere
gelen yabancı markalar, iş dünyasının
kimyasını da değiştirdi. Kendi evinde
yabancı rekabetiyle karşı karşıya
kalan yerli üreticiler ise dönüşmeye
başladı. Vahap Küçük, işte bu ortamda
kendilerinin yaşadığı değişimi şöyle
anlatıyor:
“Aslında biz de üretim kökenli bir
firmayız, ama 2001’de artık perakende
ve marka odaklı olacağız dedik.
2000’de 85 milyon dolar olan ciromuz,
krizde 15 milyar dolara kadar indi.
Bayilik sistemimizi iptal ettik ve kendi
mağazalarımızı açmaya başladık.
Neredeyse her hafta bir mağaza
açıyorduk. Yıl 2002-2003. Rakiplerimiz
ise krizde ne olacak diye bekliyordu.
Ama biz bunu fırsat olarak gördük.
Çünkü iyi lokasyonlarda, iyi fiyata yer
buluyorduk. Şu anda hala da en kârlı
mağazalarımız, o yıllarda açtığımız
mağazalardır. Ortalama 2012 yılına
kadar yüzde 40 büyüyerek bu duruma
geldik. Bize hep ‘Niye yurtdışına
açılmıyorsunuz? Türkiye’de lider
konumundasınız, niye gitmiyorsunuz?’
diye soruyordu meslektaşlarımız. Biz de
hep şunu diyorduk: ‘Evet gideceğiz, ama
zamanı var.’
Bir defa yurtdışındaki markaları,
Türkiye’de karşılayalım. Eğer biz
Türkiye’de yurtdışındaki markalardan,
tabir yerinde ise dayak yiyeceksek
yurtdışına çıkıp zorlanmanın bir anlamı
kaynağımız var. Deneyimimiz var. Kriz
nedir, krizde nasıl tedbir alınır, nasıl
yönetilir, bunları yaşayarak öğrenen iş
insanlarıyız. Bundan dolayı önümüzde
ciddi bir fırsat var. Ama zamanlama
burada çok önemli.
Gelişmekte olan ülkelere zamanında
girmeyip orada oyun kurucu
olmadığımız takdirde daha sonra nasıl
Avrupa’da oyuna dahil olamıyorsak
maalesef orada da oyuna dahil olmamız
zor olur. Ben diyorum ki bu ülkelere
gidip artık oyun kurucu olalım, oyunun
başında olalım.”
Vahap Küçük
yok. Ayrıca yurtiçinde bir ölçeği, bir
büyüklüğü yakalamamız lazımdı. Belli
bir işletme sermayesi oluşturalım.
Teknolojiyi, alt yapıyı kuralım; insan
kaynağını oluşturalım, kurumsallaşalım
ve ondan sonra yurtdışına çıkalım
diye bir hedef koyduk. Bu da 2010
hedefiydi. Ama nereye, hangi bölgeye
açılalım? Akla ilk Avrupa geliyor.
Ama bir araştırdığımızda, Avrupa’nın
artık doymuş bir pazar olduğunu
gördük. Ekonomi küçülüyor, nüfus
yaşlı, perakendede büyüme yerine
küçülme var. O zaman dedik ki bizim
10 yıl önceki halimize benzeyen
ülkeler hangileri? Yani gelişmekte
olan ve henüz organize perakendenin
gelişmediği ülkeler hangileri? Bunlar
Afrika, Asya, Ortadoğu ve komşu
Rusya, Kazakistan, Azerbaycan gibi
ülkelerdi. Ve bugün itibarıyla 17 ülkede
50 mağazaya ulaştık. Ortalama her
yıl 40-50 mağaza açma hedefimiz
var. Bu mağazaların m2 ortalamaları
1.000-1.500 m2 arasında. Ve yatırımı
da kendimiz yapıyoruz. Bu da çok
önemli. Gittiğimiz yere nüfuz etmemiz
gerekiyor. Kaynaklarımızı, enerjimizi
boşa harcamamalıyız. Gittiğimiz ülkede
belli bir ölçeği yakalayana kadar orada
sabretmemiz, büyümemiz gerekiyor.
Türkiye’nin önündeki bu fırsatı,
iyi değerlendirmemiz gerekiyor.
Türkiye’de kısa vadede marka olma
potansiyeli perakendede vardır. Bu işi,
artık iyi biliyoruz. Bu işe uygun insan
“DIŞARIDA DA BAŞARI
HİKAYESİ OLMALIYIZ”
Ramsey İcra Kurulu Başkanı Hüseyin
Doğan, Türkiye’nin 2023 hedeflerindeki
500 milyar dolarlık ihracat hedefinde
perakendecilere 53 milyar dolarlık bir
pay düştüğüne dikkat çekiyor. Bunu
da koleksiyonla tasarımı birleştirerek
yapılabileceğini düşünüyor. Yurtiçinde
başarı hikayesi olmuş markaların ise
bunu sınır ötesine taşıyabileceğine
inandığını anlatıyor. Doğan’ın
düşünceleri şöyle:
“Türkiye bildiğiniz gibi yaklaşık
20-25 yıldır bir üretim memleketi.
Özellikle hazır giyim sektöründe, çok
ciddi bir üretim kültürü, insan kaynağı
oluştu. Bunu tasarımla koleksiyonla ve
şimdide markayla bambaşka bir yere
taşıyor. Tabii 53 milyar dolarlık ihracat
Hüseyin Doğan
CAPITAL
ULU_PARAKENDECİLER.indd 2
55
24.05.2013 23:14
Perakende
MEHMET NANE /
TEKNOSA GENEL MÜDÜRÜ
“BİZ NASIL BİR
SEKTÖRÜZ?”
ÇARKIN BAŞLANGIÇ NOKTASIYIZ
2012 rakamlarına baktığımızda,
Türkiye’deki toplam perakende ticareti
280 milyar dolara ulaştı. Bu rakamı,
yaklaşık 3,8 milyon kişi gerçekleştiriyor.
Bunun yaklaşık 90 milyar dolarını
organize perakende oluşturuyor.
Bu pazarda da 70 bin kişiye direkt
istihdam sağlanıyor. Perakende,
önemli bir sektör. Bugüne kadar
perakende, işe aldığımız bir nokta
olarak geçiyordu. Perakende esasında,
ekonomi çarkının başlangıç noktası. Ne
demek istiyoruz?
ARACILIK HİZMETİ VERİYORUZ
Perakendenin olmadığı bir dünyayı
düşünün, ürettiğiniz hizmet ve ürünleri
nasıl satacaksınız? Biz aracılar olmasak
bu ürün nasıl satılacak, alışveriş
merkezleri, cadde mağazaları olmasa
nasıl satılacak? İşte perakende, bu
aracılık hizmetini veriyor. Ve bunu
yaparken de ekonomi çarkının
dönmesini sağlıyor. Yani biz bir satış
yaptığımız vakit, dönüp sipariş veririz,
sipariş verdiğimiz vakit üretim olur,
üretim olduğunda istihdam olur,
yatırım olur. İstihdam, yatırım olursa
refah olur, refah olursa adalet olur, ülke
kalkınır. İşte biz böyle bir sektördeyiz.
EŞİT İŞ İMKANI SAĞLIYORUZ Son
dönemde perakendenin önemi
artmaya başladı. Sadece gelişmiş
ülkelere değil, gelişmekte olan
ülkelerde de çok arttı. Örneğin
Amerika’daki istihdamın yüzde 12’sini
perakende sektörü sağlıyor. Ülkemizde
de bu rakam ciddi bir şekilde artıyor.
Perakendenin farklı birtakım özellikleri
de var. Kayıtlı ekonomiye geçişte ana
aracılardan biriyiz. Eğitim imkanı,
eşit iş imkanı sağlıyoruz. Kadınların
en fazla istihdam edildiği sektörlerin
başında geliyoruz. Gençlerimize,
üniversite öğrencilerimize yarı zamanlı
iş sağlayarak hem kendi ekonomilerine
katkı hem de gelecekte onları iş
dünyasına hazırlamak gibi birtakım
sosyal görevlerimiz de var
hedefine doğru yol alırken bugün
itibarıyla bu rakamın 17 milyar
dolar olduğunu ifade edelim.
Demek ki bizim bu endüstriyi,
gelecek 10 yılda da çok güçlü bir
şekilde tutmak ve başarılı kılmak
mecburiyetimiz var. Bu rakamı 53
milyar dolara taşımanın en önemli
yolu, markalı ve katma değerli
ekonomi dediğimiz, koleksiyon
tasarımla bütünleştirdiğimiz
bir yapıyı kullanmaktan geçer.
Bugün gururla söyleyebiliyoruz ki
hakikaten Türkiye’deki markalar,
artık sadece kendi ülkelerini
hedeflemiyor, sadece kendi
ülkelerinde başarı hikayeleri
oluşturmuyor. Ülkemizin dışında
da çok önemli başarı hikayeleri
oluşturdular ve stratejik olarak
artık birçok markamız ülkemizin
dışını hedefliyor.
Bundan 10 yıl önce Türkiye
markalarının dünyada sadece
45 tane mağazası vardı. Bugün
itibarıyla 3 bin mağazamız var.
2023 hedefi için 20 bin mağazaya
ulaşmamız gerekiyor.
Bugün Türkiye’deki markalar,
ülkelerinde başarısını ispat etmiş
vaziyette. Dünyanın en önemli
markaları bugün ülkemize
gelebiliyor ve markalarımızla
rekabet ediyorlar.
Biz de Ramsey olarak sadece
ülkemizde başarı hikayesi
oluşturmanın yeterli olmadığını,
ülkemizin dışında da bu başarıları
gerçekleştirmemiz gerektiğini
düşündük.
Yıllardır da bunun için
çalışıyoruz. Biz de öncelikli fırsat
pazarları, hedef pazarlar haline
getirdik. İstanbul’un merkezinden
ya da Türkiye’nin merkezinden
2-3 saatlik uçak yolculuğuyla
gidilecek olan bütün coğrafyayı
hedef coğrafya olarak belirledik.
Bu coğrafyada Türkiye ve Rusya
çok önemli. Rusya çok büyük bir
pazar, 300 milyonun üzerinde
nüfusu var. Bu iki ülkede marka
operasyonunu bizzat kendimiz
yapalım, yaygınlaşalım istedik.
Onun dışında Kafkasya, Ortadoğu,
Afrika ve Doğu Avrupa öncelikli
hedef pazarımız. Yaklaşık 19 ülkede
38 mağaza ve 55 satış noktasıyla
faaliyette bulunuyoruz.”
“SINIR ÖTESİ
PERAKENDECİLERİ
TÜRKİYE’YE
GETİRDİK”
Torunlar GYO Yönetim
Kurulu Başkanı Aziz Torun,
AVM yatırımlarının sınır ötesi
perakendecileri Türkiye’ye
getirdiğine dikkat çekiyor. Oluşan
rekabet ortamının yerli markalar
için bir nevi ders olduğuna değinen
Torun’un görüşleri şöyle:
“Ben biraz gerilere gideceğim,
perakendenin bu noktaya gelme
hikayesine gelmeden önce.
Bizim de çay ocağımız vardı. Çay
ocağı, bakkallık, perakendenin ana
çekirdeği sayılır. Babamızın çay
ocağı varken kahve yoktu. Nohut
kahve yapıyorlardı, bir de bugün
herkesin içtiği, bir sürü kafenin
kullandığı kahve, Halis kahve olarak
geçiyordu. Çünkü bulunmuyordu,
kara borsaydı. En havalı çay ocağı
bizimkiydi. Yani o zaman yok satma
olayının olduğu, perakendecilik
Aziz Torun
56 CAPITAL
ULU_PARAKENDECİLER.indd 3
24.05.2013 23:14
vardı. Hayat öyle başlıyordu. Sonra
bakkallığa geçtik, bakkallık da aşağı
yukarı öyleydi. Şeker yok, yağ yok,
filtreli sigaralar yok. Yok olan şeyler
tezgah altından verildiği için bakkal
bile en itibarlı perakendeciydi. Müşteri
değil, satıcı kraldı. Yani yok satılan
dönem. Onun için ben perakendeyi
evrelere ayırıyorum.
İlk evre, 1960’dan 1980’e kadar yok
satılan dönem. Belki de en keyifli
satıcılık bu, yok satacaksın. O zaman
mal kıymetli oluyor, satınca da adam
bir de teşekkür ediyor. Sonra ikinci
dönem, istersen al dönemi olan
1980-1990 arası dönem. Yani mal biraz
var, ama yine satıcının pek müşteriye
mutenası yok, almıyorsan arkadaki
gelsin deniyor. Nasıl olsa birileri alıyor.
Biz perakendeciliği o dönemlerde
yaptık. Sonra alışveriş merkezine
geçtiğimiz dönem, perakendecilerin
bizim satmamız için bir şeyler
yapmamız lazım galiba dediği zaman
da biz alışveriş merkezi yatırımcısı
olarak sektöre girdik.
Perakendeciler, yok sattığı bir
dönemden, istersen al döneminden
şimdi bir şeyler yapmamız lazıma
gelmişti. Zaten perakendeciliğin
algısı AVM’lerle bir kere değişti. Kayıt
dışının önüne geçilmiş oldu. Birçok
insanın mağaza tasarımı, mağazacılık
algısı değişti. Oradaki esnaflar
bile dükkancılıktan mağazacılığa,
tezgahtarlıktan satış sorumlusu,
satış danışmanı kavramlarına geçti.
AVM’ler olarak aslında sınır ötesindeki
perakendecileri Türkiye’ye getirdik.
Türkiye’deki perakendecileri AVM’ler
bir anlamda rekabetle tanıştırdı.
O rekabet esnasında belki Vahap
Küçük’ün de söylediği gibi dayak
yemeler oldu, ama dövüşe dövüşe
rekabetin nasıl olabileceğini, nasıl
uluslararası markalarla rekabet
edileceğini, ölçek, insan kaynağı,
üretim, kalite bakımından test etmiş
oldular. O dönemdeki markalarla
bu mücadelenin sonunda bugün
uluslararası arenada birçok yabancı
markayla başa baş, dişe diş mücadele
eden markalar ortaya çıkmış oldu.
AVM’lerin perakende sektörüne olan
bu katkısı, gerçekten yadsınmaması
gereken, altı çizilmesi gereken bir
konu.
Bugün her ne kadar AVM sayılarıyla
ilgili bazı endişeler varsa da asıl
perakendeyi uluslararası perakendeyle
tanıştırdık. Bir dönem bizim markalar
diyorlardı ki ‘Bize pozitif ayrımcılık
yapın.’ Bugün artık o güvensizlik
gitti, özgüven geldi. AVM’ler belki
biraz hızlı açıldı, fazla açıldı ama
perakendeciyi tahrik etti, teşvik
etti. O, marka açıyor, bende açayım,
dendi. Bu tahrik sonucunda, bazen
kötü komşu ev sahibi yapar derler ya
belki kötü AVM’ler de iş sahibi yaptı
perakendeciyi.”
“TÜRKİYE İLK 500’E
MARKALAR SOKACAK”
Ata Holding Yönetim Kurulu Başkanı
Korhan Kurdoğlu, başarı için insan
kaynağının önemine dikkat çekiyor.
Kendi sektörlerinde de insanın önemli
olduğuna ve markalarının arkasında
büyük ve ciddi bir organizasyon
yapısının olduğuna dikkat çeken
Kurdoğlu, Çin operasyonuyla sınır
ötesine çıktıklarını anlatıyor. İlk 500’e
Türkiye’den markaların gireceğini
düşündüğünü söyleyen Kurdoğlu’nun
değerlendirmesi şöyle:
“Ağabeyim Erhan Kurdoğlu,
Korhan Kurdoğlu
HÜSEYİN DOĞAN /
RAMSEY İCRA KURULU BAŞKANI
“LIVERPOOL’U
SPONSORLUK ELÇİSİ
OLARAK KULLANDIK”
ONLAR ASILMADI BİZ ASILDIK
Liverpool sponsorluğu, gerçekten
çok heyecanlıydı bizim açımızdan.
Başlangıçta Liverpool takımı
dünyanın birçok ünlü markasıyla
sponsorluk anlaşmaları yapmış ve
tabii onların hepsi de dünyanın çok
iyi bildiği sponsorlar, markalar. Tabii
orada kendimizi sadece kulübe
anlatmak yeterli değildi. Çok para
kazanan futbolcuların da kabul
etmesi şarttı. Dolayısıyla biz daha
sponsorluk ücreti konuşmadan
ilk önce koleksiyon hazırladık,
yöneticilere bir sunum yaptık. Daha
önceki başka büyük markalar, belki
kendi özgüvenleri nedeniyle bu
kadar asılmamıştı.
İNOVATİF BİR ÜRÜNLE ÇIKTIK
Biz çok iyi hazırlık yapmıştık, çok
etkiledik. Daha sonra ürünlerimizle
koleksiyonumuzu sunduk ve tüm
futbolcuların beğenisine sunduk.
Onlar denedi ve beğendiler. Zero
Weight diye bir ürün geliştirdik,
inovasyon yaptık. Gerçekten hafif ve
rahat bir takım elbiseyi, şık duruşla
geliştirebilme başarısını gösterdik.
Şu anda çok etkili bir şekilde de
satışını yapıyoruz. Dolayısıyla o
ürünle yola çıktık ve onları etkiledik.
SADECE TÜRKİYE’Yİ
HEDEFLEMİYORUZ Niye Liverpool?
Çünkü biz, sadece Türkiye iyi
hedefleyen bir marka değiliz.
Bugün Liverpool markasının
Uzakdoğu’dan Endonezya’ya çok
taraftarı var. Dolayısıyla bir anlamda
Liverpool’u biz bir sponsorluk
elçisi olarak kullandık. Ve hakikaten
çok istifade ettik, çok başarılı bir
sponsorluk oldu bizim açımızdan.
Hatta bizim hedeflediğimiz
pazarların dışından da çok ilgi ve
enteresan teklifler alıyoruz. Bu
bakımdan bu sponsorluğu başarılı
bir operasyon, marka yolculuğunda
da başarılı bir tuğla koymak olarak
değerlendirdim.
CAPITAL 57
ULU_PARAKENDECİLER.indd 4
24.05.2013 23:14
Perakende
Amerika’da inşaat mühendisliği okudu.
Babam da inşaat mühendisi, dayım da
inşaat mühendisi. Dolayısıyla benim de
seçeneğim inşaat mühendisliği okumak
oldu. Biz orada okurken ağabeyimle
beraber bugün temsil ettiğimiz bu
markaları Türkiye’ye getirmek istedik.
Bu, gerçekte onun vizyonudur, onun
hayalidir. Ve şunu gördük ki o tarihlerde
gençken hayal ettiğiniz şeylerin peşinde
koşup bu hayalleri gerçekleştirmeye
çalışmak başarıyı getiriyor. Biz grup
olarak gıda işi, finans ve teknoloji
işlerinde faaliyet gösteriyoruz.
Öncelikle tüm sektörlerdeki ortak
nokta şu ki başarılı olmanın, ileriye
doğru gitmenin ana noktası insan.
Gerçekten takım çalışması, dayanışma,
öncelikle aile birlikteliği ve çalışanlara
duyduğunuz güven verdiğiniz hedefleri
başarmanızda, çok büyük bir katkı
sağlıyor ve size yol gösteriyor. Köfte
ekmek gibi görülüyor mesela bu
Burger King’ler ve diğer markalar. Ama
her markada olduğu gibi bu yapının
arkasında da büyük bir organizasyon,
eğitim ve büyük bir disiplin var. Bu
disiplini ve doğru çalışmayı yaparak
inandığımız hedefe grup olarak koştuk.
Burger King markasıyla şu anda Çin’de
operasyonlara başladık. Küresel yapıda
bir Amerikalı markayı, Brezilyalı bir
fonun sahipliğinde, bir Türk operatörü
olarak Çinli yöneticilerle beraber
yönetmeye ve bu başarıyı tekrar etmeye
çalışıyoruz. Oradaki hedef de 5 yıl içinde
1.000 restorana çıkmak.
Türkiye’nin ilerlemesinde ve 2023
vizyonunda yapılması gereken şeyin,
Türkiye’nin dışına çıkmak olduğunu
düşünüyorum. Şu aşamada ilk
500’de markamız yok ama o kıvama
gelindiğini rahatlıkla görebiliyorum.
Önümüzdeki 10 yıl içinde bu ilk 500’de
Türkiye’den önemli markalar olacağını
görebiliyorum, hissedebiliyorum.”
“GELECEK
YURTDIŞINDA”
Türkiye’nin en önemli
perakendecilerinden Mustafa Taviloğlu,
orta öğrenimini Şişli Terakki Lisesi’nde,
yüksek öğrenimini ise İstanbul İktisadi
Ticari İlimler Akademisi’nde tamamladı.
1964 yılında arkadaşı Doğan Gürün ile
birlikte Fitaş Pasajı’nda kiraladığı 12
m2’lik dükkanda hediyelik eşya ve plak
Mustafa Taviloğlu
satarak başladığı iş hayatında, ilk baskılı
tişört, parça boya pantolonu yaparak,
ilk billboard ve reklamda sponsorluk
uygulamalarını gerçekleştirerek
perakendecilikte pek çok ilke imza attı.
Mudo Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa
Taviloğlu, Türkiye’deki perakendeciler
için dışarıda fırsatlar olduğunu söylüyor
ve görüşlerini şöyle aktarıyor:
“Perakendecilerin geleceğini
yurtdışında daha çok görüyorum. Yani
grup olarak da arkadaşlarım da öyle
VAHAP KÜÇÜK/LC WAIKIKI YÖNETİM KURULU BAŞKANI
“MARKA PERAKENDEYLE SÜRDÜRÜLEBİLİR OLUR”
SIKINTILAR DA OLDU Geldiğimiz yola baktığımızda,
ciddi bir yol aldık. Tabii bu hızlı gidişin sıkıntıları
olmadı değil, oldu. Zaman zaman nakit sıkıntısı oldu,
zaman zaman yanlış yerlere mağaza açma sıkıntısı
oldu, vergi sıkıntısı oldu. Marka, gerçekten uzun
soluklu bir yatırım yapma hadisesi. Ben genelde bu
marka yatırımını bir bambu ağacına benzetiyorum.
Çünkü sabır isteyen bir şey. Bambu ağacı büyütmek
de sabır istiyor. Bambu ağacı Çin’de yetişir. Çiftçi
tohumu eker, ilk yıl gübresini, suyunu çapasını yapar,
filiz vermez. Altıncı yılda, 50 günlük bir zamanda 26
metre bir filiz verir.
SABIRLI OLAMIYORUZ Markalaşma da Çin’deki
çiftçi gibi yatırım yapıp sabır isteyen bir hadise.
Tez canlı bir millet olarak bu sabrı zaman zaman
gösteremiyoruz. Bu kadar beklenir mi? İnşaat yapsak
hemen dönüyor, turizme gitsem hemen dönüyor,
enerjiye gitsem hemen dönüyor. 10 yıl markaya
yatırım yapacağım, 10 yıl sonra meyvesini yiyeceğim
diyerek zaman zaman odak noktamızı başka alanlara
kaydırabiliyoruz.
MAĞAZALAŞMA ÖNEMLİ Sınır ötesi perakendecilik
ve markalaşma kulağa hoş geliyor. Burada üründen
ziyade perakendenin altını özellikle çizmek istiyorum.
Üründe marka olabiliyoruz. Eğer perakende yoksa
markanın sürdürebilirliği maalesef olmayabiliyor.
Son 4 yılda kaç marka zirveye çıktı ve yok olup gitti.
Bugün Apple, her halde bunu ön gördü ki şuan
da hızlı bir şekilde mağazalaşmaya gidiyor. Eğer
müşteriye perakendeci olarak yakın değilsen üründe
marka olabilirsin. Fakat bu sürdürülebilir olmak
konusunda oldukça riskli görüyorum. O yüzden
markanın perakendeyle yaşamasının sürdürülebilir
olduğunu düşünüyorum.
58 CAPITAL
ULU_PARAKENDECİLER.indd 5
24.05.2013 23:14
görüyor. Ben de buna çok inanıyorum.
Kötü bir deneyim geçirdik, onu
paylaşmadan geçemeyeceğim. Daha iş
bitmiş değil ama Dubai’de, dünyanın en
iyi ve büyük AVM’lerinden birinde çok
güzel, müthiş bir mağaza açtık. 1.700
metrekare büyüklüğünde. Mağazanın
açılışına gittiğimde bu işin olmayacağını
anladım ama ses çıkarmadım. Koku
almak benim çok önemli bir meziyetim.
Oğluma yandık dedim. Çünkü
yurtdışına çıktığınızda ortağınızı çok
iyi seçeceksiniz. Para bizim işte çok
önemli değil. Çünkü biz insanla her gün
uğraşıyoruz, işi sahiplenmek çok önemli.
Maalesef çok paralı bir arkadaşla işi
götüremeyeceğimizi anladık. Ama
vazgeçtik mi, hayır. Amcamın bir lafı
vardı: ‘Para kaybetmek önemli, saat
kaybetmek önemli, ama moral kaybettin
mi her şeyi kaybedersin.’ Onun için hiç
moral kaybetmemek lazım. Aksine bu
deneyimden istifade edip hatamızı telafi
edeceğiz.
Artık kendi kedimizle çatışır olduk.
Bizim en büyük sıkıntımız, kendimize
vuruyoruz. Şimdi kendi mağazamız var,
hemen yanında bir tane daha açıyoruz.
Tabii ki burada yanlışlık olduğunu
görüyoruz. Perakendede bu bizim
sorunumuz. Türkiye’deki markaların,
markalaşması süreci oturmuştur. 10
yıl önce ‘Türkiye markası olacağım.
Yurtdışına açılma gibi bir düşüncemiz
yok’ diyordum. Çünkü Türkiye’de
marka olamazsanız, dünyada nasıl
marka olacaksınız? Türkiye’nin bütün
markalarıyla bir arada yaşamaya
mecbur olduğunu, olacağını hissettik.
Çünkü biri gelince, diğeri de geliyor.
Devamlı seyahatlerde burası
konuşuluyor.
Akmerkez’de Zara ilk açıldığı günden
beri yan yanayız. O da yaşıyor ben de
yaşıyorum. Rakibi tanımak çok önemli.
Bizim piyasada bazı vazgeçilmezler
var ki fevkalade önemli. Muhakkak
bakacaksınız rekabete, ama iyi gözle
bakacaksınız. Bizim şimdi zamanımız
geldi. Biz içeride daha uğraşırsak
kendi kendimize çarptığımız gibi
birbirimize de çarpacağız. Bunun bazı
yerlerde dozu kaçmaya başladı. Bunu
söylemeden geçemeyeceğim. Ama
dışarıda da fevkalade fırsatlar var.
Burada biz bu işi başarıyorsak orada da
başarırız.
İnanın öyle inancım var ki 2023’te
dünyanın ilk 5 perakendecisi arasına
Türkiye’den markalar girecek.”
PERAKENDE SEKTÖRÜNÜN DEVLERI, SINIR ÖTESINDEKI STRATEJILERINI VE
YURTDIŞINA NASIL AÇILACAĞININ SIRLARINI KONUKLARLA PAYLAŞTI. HER BIRINI
ORTAK FIKRI ILK ÖNCE TÜRKIYE’DE MARKALAŞMAYI TAMAMLAMAK YÖNÜNDE…
CAPITAL 59
ULU_PARAKENDECİLER.indd 6
24.05.2013 23:15
Teknoloji
TEKNOLOJİ
EKONOMİYİ
Nasıl Dönüştürecek?
Türkiye, 2023 hedeflerine doğru yol alırken teknolojik gelişmeler de önemli
rol oynayacak. Bir yandan yeni iletişim teknolojileri tüketiciyi değiştirirken
sektörler de dönüşecek. Özellikle mobil iletişim teknolojileri bu değişimde çok
etkili olacak. Değişimin bir başka ayağında ise AR-GE çalışmaları ve bunların
ortaya çıkardığı inovatif ürün ve hizmetler var. Türkiye’deki şirketlerin bu
anlamda alması gereken çok yol olduğu da bir gerçek. Teknoloji ekonomiyi
nasıl dönüştürecek? Mobil etkisi ne olacak? Türkiye bölgesinde bu anlamda bir
güç olabilecek mi? İşte yanıtlar…
60 CAPITAL
ULU_INOVASYON.indd 1
24.05.2013 23:01
MOBİL RÖNESANS
Vodafone Türkiye İcra Kurulu
Başkanı Serpil Timuray,
mobil iletişimin tüketiciden
perakendeciye herkesi
dönüştüreceğine dikkat çekti.
Timuray, mobil Rönesans
dönemini şöyle anlattı:
“Bugün bütün dünyada yeni bir
gerçeklikten, mobil gerçeklikten
bahsediliyor. Mobil iletişim teknolojileri,
sesten veriye doğru çok önemli bir
dönüşüm içerisinde. Bu değişim,
bütün iş alanlarını etkileyen, önemli bir
transformasyonu tetikliyor. Öyle ki bu
transformasyona artık mobil Rönesans
adı verilmeye başlandı.
2013’te mobil bağlantıda olacak olan
makinelerin sayısı, dünya nüfusunu
aşacak. 2020’de 50 milyar makine mobil
bağlantıda çalışıyor olacak. Diğer taraftan
işletmeler, işlerini giderek bulut bilişimle
sağlıyor olacak.
Mobil kullanım, özellikle para
transferinde, para hareketinde çok
hayatımızda olacak. Çünkü akıllı
telefonlar, PC sayısını aştı. Dolayısıyla
cep telefonları bilgisayarlaşıyor. Cep
telefonları aynı zamanda cüzdanlaşıyor
ve mobil cüzdan kavramı hayatımıza
giriyor. Cep telefonumuzda, bütün
kredi kartlarımız, bütün para transfer
imkanlarımız mevcut olacak. 2016’da
250 milyon kişinin kullandığı ve yaklaşık
600 milyar dolarlık mobil ödeme işlemi
hacminin oluşacağı düşünülüyor. Bu da
bu büyümeyi tetikliyor. Ticaret giderek
online hale geliyor. Online ticaret
ise giderek cep telefonu üzerinden
yapılacak. Amerika’da akıllı telefon
kullanıcılarının yüzde 75’inin, alışverişe
gitmeden önce ön araştırmasını cep
telefonundan yaptığını ve mağazaya
gittiğinde ise yine yüzde 70’inin cep
telefonunu kullandığını görüyoruz. Yani
perakende de m-ticaret kavramıyla
tekrar dönüşüyor olacak. 1990’lı
yıllarda bir e-ticaretten bahsediyorduk,
önümüzdeki dönemde m-ticaretten
bahsediyor olacağız.
Sağlık, çok önemli bir sektör olarak
öne çıkacak. Hasta takibi, artık cep
telefonu üzerinden yapılacak. Yakın
gelecekte 10 milyon hastanın, bu
hizmetlerden faydalanacağı öngörülüyor.
Mobil sağlığın, 20 milyar dolarlık bir
hacme ulaşacağı tahmin ediliyor.
Diyabet, kalp gibi kronik hastalıklara
sahip hastaların, doktorlarıyla olan
günlük rutin bilgilendirme süreci artık
cep telefonu üzerinden yapılacak.
Tarım, önemli bir diğer sektör. 9
milyar nüfustan bahsediliyor. Demek ki
gıda ihtiyacımız, yüzde 70 artacak. Bir
taraftan doğal kaynaklar giderek azalıyor.
Dolayısıyla tarımda bir reform gerekli. O
reformu sağlayacak husus da yine mobil
hizmetlerden geçiyor. Mobil kullanımın
tarımda, sadece 26 ülkede 140 milyar
dolarlık bir katma değer yaratacağı
hesaplanıyor. Bunlardan biri de Türkiye.
Burada çiftçiye ihtiyacı olan bilgiyi
anında ulaştırmak önemli. Özellikle hava
durumu bilgilendirmesi öne çıkıyor.
Çünkü tarlada çalışanlar, ani bir hava
değişikliğinden haberdar olduğu zaman
önlemini alabiliyor.”
“DİĞER SEKTÖRLERE
YÖNELİK İŞTAHIMIZ
ARTIYOR”
Serpil Timuray
Avea Genel Müdürü
Erkan Akdemir, iletişim
teknolojilerinin sektörleri ve
şirketleri çok değiştirdiğini
düşünüyor. Akdemir, bu
değişimi şöyle özetliyor:
“Bugün sektör tanımları ve iş
Erkan Akdemir
yapma biçimleri mobil teknolojiyle,
sosyal medyayla birlikte daha farklı
bir yapıya doğru dönüşüyor. Hiçbir
sektör bunun dışında kalmadı. Başta
bunu biz öncelikle yaşıyoruz. Kendi
içimizde verimlilik artırma, rekabetçilik
katsayısını kuvvetlendirme noktasında.
Özellikle sunduğumuz servislerin,
çözümlerin daha yenisini, hızlısını
içeride deneyip ortaya çıkarıyoruz. Bu
teknolojileri, ne kadar fazla kullanıp
verimli hale dönüştürebilirsek o kadar
ülke ekonomisine katkıda bulunuyoruz.
Onun dışında hakikaten sosyal
medyanın, teknolojinin getirmiş olduğu
ciddi manada bir dönüşüm var. İşte
finans sektörünün, perakendecilerin
konuştuğu konular, bunun ne kadar
önemli olduğunu gösteriyor. Hatta dün
bankacıların katıldığı oturumda genel
müdürlerimiz, bizim bütün konularımızı
anlattı. Hatta bir espri yaptım. Gözünüzü
kapatıp genel müdürleri dinlediğiniz
zaman bunların bir bankanın müdürü
olduğunu zannetmezsiniz. Hakikaten
sosyal medya uzmanı gibiler. Bu, o
alanın ne kadar hızlı dönüştüğünü
gösteriyor. Ne kadar fazla teknolojinin
mobil kullanıldığına işaret ediyor. Bizim
tarafta da onların alanına doğru bir
sarkma var. Bu da kaçınılmaz. Bizim de
iştahımız, diğer sektörlere doğru artıyor.
Biz eskiden kendimizi, GSM’ci diye
tanıtırken zaman içerisinde teknoloji
şirketi, zaman zaman da perakende
şirketiyiz diyoruz. Belki önümüzdeki
CAPITAL
ULU_INOVASYON.indd 2
61
24.05.2013 23:01
Teknoloji
TAHSİN YILMAZ/TÜRK TELEKOM GENEL MÜDÜRÜ
“OYUNU FARKLI OYNAMALIYIZ”
CİDDİ BÜYÜME YOK Türkiye, bölgesinde bir güç
olabilir mi? Tabii ki olabilir, bu potansiyelimiz var.
Ama özellikle 2023 hedeflerine doğru yürürken bunu
gerçekleştirebilecek bir performans sergileyebiliyor
muyuz? Bana göre hayır. Çünkü bilişimde, 2023 için 160
milyar dolarlık bir ciro hedefi konuldu. Geçen yıl itibarıyla
bu cironun şu aşamada 40 milyar dolar olduğu açıklandı.
Çok bir zaman kalmadı. Türk Telekom olarak biz, 2011’de
gelir anlamında yüzde 3 büyüyebildik. Bir sonraki yıl
yüzde 11 büyüdük. Bunun yüzde 5’lik kısmı inorganik
büyümeden geldi. Geçen yıl yüzde 6,4 büyüyebildik.
Diğer oyuncularda da tablo benzer. Enflasyonu dikkate
aldığımızda reel olarak ciddi bir büyüme olmadığı
görünüyor.
DEVİR DEĞİŞTİ Kârlılığın da eridiğini görüyoruz.
Operatör şirketlerin Türkiye’nin geleceğine yatırım
yapması için belli seviyelerin altına düşmemesi lazım.
Fakat Türkiye’nin GSMH’si, kişi başına düşen milli geliri
arttıkça iletişimin buradan aldığı payda ciddi bir artış
dönemde rakip olmayacağız ama
bankalarla işbirliğinde finans tarafında
kuvvetli bir aktör olacağız. Bu kaçınılmaz.
Çünkü şu an enstrümanlarımız hazır.
Regülasyonları bekliyoruz.
Tabii bu sürecin getirisi ve götürüsünü
birlikte tartışmak gerekiyor. Yani
işin pozitif tarafları olduğu kadar
bu teknolojiyi çok da abartmadan
kullanmak lazım. Çünkü sosyalleşme
aracının asosyalleşmeye itme riski de
var. Burada farklılaşan ve değer katan
aslında insandır. Buradaki teknolojilerin
hepsi, bir araçtır. Onu göz ardı etmeden
kullanmanın, ekonomiye kazandırmanın
önemli olduğunu düşünüyorum.
Ülke anlamında bir kazanım için
bunu muhakkak bir verimlilik artışına
dönüştürmek gerekiyor. Bunu şirketler
çok iyi başarıyor.”
“DİJİTAL DÖNÜŞÜME
KATKIDA
BULUNACAĞIZ”
Türk Telekom Genel Müdürü
Tahsin Yılmaz, büyük bir
dönüşümden geçildiğini dijital
olmadığını görüyoruz. Şimdi internette ya da mobilde,
data da bir büyüme var. Belli bir dönem sonunda o
da doygunluğa ulaşacak, orada da belki operatörler
arası değişim olacak. Artık devir değişti. Bölgesel güç
olmaktan da bahsediyorsak oyunu çok farklı bir şekilde
oynamamız lazım. Bu da artık büyük şirketlerin işbirliği
yapabilme yeteneğinden geçiyor.
MESAFE ALMALIYIZ Türkiye, iletişimde bir köprü,
bu daha da yaygınlaşacak. Türkiye’nin son 10 yılda
göstermiş olduğu performansla, bu siyasi ve ekonomik
istikrarla, sağlıklı büyümeyle beraber, bizim gibi şirketlere
de büyük işler düştüğünü düşünüyoruz. O nedenle de
Türkiye’nin bölgesel güç olabilmesi adına bu inancımızı
pekiştirecek sağlıklı ve realist adımlar atmak istiyoruz.
Türkiye, genç bir ülke; teknolojiyi çok iyi kullanıyoruz.
Genç bir nüfus var, fakat tüketim konusunda oldukça
mahiriz. Üretim ya da AR-GE konusunda tabii ki herkes
çalışıyor, biz de çalışıyoruz. O anlamda biraz mesafe
almamız gerektiğini düşünüyorum
nesilden, dijital bir ekonomiden
bahsetmek gerektiğini
söylüyor. Türk Telekom olarak
da bu dönüşüme en çok
katkıyı sağlayan kurum olmak
istediklerini açıklıyor. Yılmaz’ın
yaptığı değerlendirmenin
detayları şöyle:
“Teknoloji, çok geniş bir kavram.
Büyük bir ekosistemi var. Dünya
ölçeğinde bakmamız gerekiyor. Biz de
Türkiye özelinde adımlarımızı atarken
bu gerçeğin mutlaka farkında olmalıyız.
Çünkü artık her şey çok hızlı değişiyor.
Günümüzde iletişimi bir bütün olarak
görmemiz lazım. Biz aslında bir şekilde
Türkiye’de iletişim köprüsünü inşa
ediyoruz, genişletmeye çalışıyoruz. Ve
dijital oto yollar, otobanlar inşa ediyoruz.
Hal böyle olunca, burada çok değerli
şirket temsilcileri var, bunlar da bu dijital
oto yolları bir şekilde kullanıyor. Biz sizler
adına sizin bilgilerinizi taşıyoruz. Artık
her şey iç içe geçmiş. Hal böyle olunca
iletişim konusunda devamlı yatırım
yapmak, inovasyon yapmak lazım.
Dijital yaşamdan bahsedildi. İnsanlar,
artık birden fazla cihaz kullanır oldu.
Tahsin Yılmaz
Cep telefonları, bilgisayarlar, tabletler,
televizyon yakında beyaz eşyalar ya
da başka cihazlar gündeme gelecek.
Mobil olarak araçlarımız, onun içindeki
cihazlar. Aslında artık tüketiciler, birden
fazla cihaz kullanıyor ve bunların
birbiriyle bağlı olması gerekiyor. Burada
içeriklerin, servislerin, uygulamaların 365
gün 7/24 saat bütün bireysel ve kurumsal
tüketiciler tarafından kullanılabiliyor
olması gerekiyor. Sektörler yakınlaşıyor
62 CAPITAL
ULU_INOVASYON.indd 3
24.05.2013 23:01
birbirine. Sonuç olarak biz aslında
insanların, toplumların ve şirketlerin
yaşamlarının dönüşümünde büyük bir
katkı sağlıyoruz. İnsanlar, bize sadece
bir telefon hizmeti veren sabit, mobil
ya da internet hizmeti veren, bunun
karşılığında ayda şu kadarlık fatura
tahsil eden bir şirket olarak görüyor.
Bu algı, tamamen yanlış. Aslında biz
insanların, şirketlerin, kurumların
iş yapış tarzlarını, yaşam tarzlarını
değiştiriyoruz. Dolayısıyla artık yeni bir
nesilden bahsediyoruz, dijital nesil. Yeni
bir ekonomiden bahsediyoruz, dijital
ekonomi. Ve yeni bir yaşan tarzından
bahsediyoruz. Dolayısıyla Türk Telekom
olarak dijital yaşam dönüşümünde en
çok katkıyı sağlayan şirket ya da kurum
olmak istiyoruz.”
“İNOVASYONSUZ
BÜYÜME OLMAZ”
IBM Türkiye Genel Müdürü
Isabel Gomez Cagigas,
Türkiye’nin bilişimde
bölgesel bir güç olabileceğini
düşünüyor. Ama bunun
bir bakış açısıyla mümkün
olabileceğine inanıyor.
Yöneticinin değerlendirmesi
şöyle:
“İnovasyonsuz bir büyümeye hiçbir
zaman inanmadım. İnovasyon bir
şeyleri farklı yapmanın yeni yöntemini
bulmak demektir. İnovasyon hayal
kurmaktır. Aslında bunları söylemek
çok basit olsa da inovasyonu hayata
geçirmek oldukça zor. Örneğin IBM,
100 yıllık bir inovasyon şirketi. 100 yıl
boyunca sadece inovasyon yaparak
bir yerde kalmak çok zordur. Biz bunu
yaptık, çünkü bu bizim odağımızda var.
Açıkçası bunu nasıl başardığımızla ilgili
çok iyi bir ajandamız da var. Birincisi bir
gün inovasyon yapıp ertesi gün bunu
yapmaktan vazgeçemezsiniz. Biz de
inovasyon her gün yapılan, düşünülen
ve üstüne çalışılan bir şeydir. Bu aynı
zamanda sürekli devam eden bir
dönüşümdür. Bunu sörfe benzetebiliriz.
İnovasyondaki tüm dalgaların üstünden
geçmeniz gerekli. İnovasyoncu
SERPİL TİMURAY/VODAFONE
TÜRKİYE İCRA KURULU BAŞKANI
“TÜRKİYE FIRSATTAN
YETERİNCE
YARARLANAMIYOR”
Isabel Gomez Cagigas
olabilirsiniz ya da inovasyonları takip
eden, inovasyonların ardından teknoloji
üretenlerden olabilirsiniz. Türk iş
dünyası bence perakende, finans gibi
ekonomik alanlarda çok iyi işlere sahip.
Teknoloji yatırımlarında açıkçası
Türkiye, biraz geride kalmış durumda.
Gelişmekte olan ülkeler arasında
orta sıralarda yer alıyor. Bu, aslında
çok kötü bir durum da değil. Bundan
Türkiye olarak avantaj sağlamamız
gerekli. Teknolojiyi daha fazla işin içine
sokarsak o zaman işimize daha fazla
katma değer sağlar ve müşterilerimize
de daha hızlı hizmet sunarız. Kimse
inovasyonu tek başına yapamaz. Biz
her yıl 6 milyar dolarlık bir tutarı
araştırmaya ayırıyoruz. 6 binden fazla
patente sahibiz.
Bilişimde Türkiye bölgesel bir güç
olabilir. Türkiye, 2023 ajandasına
ulaşmak istiyorsa o zaman bir BT bakış
açısına sahip olmalı. Biz bunu başarmak
için Türkiye’de müşterilerimizle
araştırma merkezleri kuruyoruz.
İnovasyonu birlikte kuruyoruz. Bu da
BT’nin bir parçası. Rakamlar Türkiye’nin
BT yatırımlarında hala çok düşük
seviyelerde olduğunu gösteriyor. Bence
bunu yapmak için bir hedef konulmuş
durumda, istek de var. Eğer birlikte
olursak bence Türkiye, bölgesinde
bir BT gücü olur. BT, derin bir dünya.
İçinde yazılım, donanım, hizmetler,
süreçler var. Bunların hepsi BT’nin
bir parçası. Bu nedenle her şeyin bir
FİYATLAMA SIKINTISI BT, çok geniş
bir sektör. Dolayısıyla Türkiye’nin
küresel anlamda daha rekabetçi
olabilmesi için uzmanlık alanlarını
öncelikle belirlemesi gerekiyor.
Şimdi şöyle bir fırsat var: Batı
ülkelerindeki şirketler, tasarruf
etmek amacıyla BT hizmetlerini
giderek outsource ediyor. Burada
da doğu ülkelerine, gelişmekte
olan ülkelere doğru bir kayış var.
Şimdi Türkiye, bu fırsatı yeteri kadar
değerlendiremiyor. Bunun en önemli
nedeni de fiyatlamamız. Fiyatlarımızı
Hindistan, Mısır gibi ülkelerin
seviyesine indiremedik. Tabii burada
ölçek ekonomisi çok önemli. BT
hizmetlerinin, öncelikle Türkiye’de
daha yaygın olarak kullanılması
bize bu ölçeği sağlayacaktır. Ama
gerçekçi olmak gerekirse bu çok
kısa bir sürede olmayacaktır.
İNOVASYON AVANTAJI İnovasyon
konusunda çok avantajlı
olduğumuzu düşünüyorum. Bizim
inovotif şirketlerimiz var ve bu
şirketler de özellikle uluslararası
firmaları referanslarına eklerse
avantajlı oluyor. Vodafone,
Türkiye’de Oksijen AR-GE’yi satın
aldı. Biz Vodafone olarak Oksijen
AR-GE’nin kıymetini fark ettik. O
dönemde 80 kişilik bir kadrosu
vardı, bugün 300’e ulaştı ve küresel
uzmanlık merkezi oldu. Özellikle
lokasyon bazlı hizmetler konusunda
uzmanlığı var. Özetle, inovasyon
konusunda, kısa vadede gelişmeler
olacağını düşünüyorum. Çünkü
yetkinliklerimiz çok iyi. Burada
çok uluslu firma olarak ve de
tabii bölgesel firmalar olarak bu
yetenekleri keşfedip dış pazarlara
da plase etmemiz gerektiğini
düşünüyorum.
CAPITAL 63
ULU_INOVASYON.indd 4
24.05.2013 23:02
Teknoloji
arada düşünülmesi lazım. Türkiye’de
şirketlerin bunlara bir bütün olarak
bakması lazım. Bunu başarabilirsek
Türkiye’nin bir bölgesel güç olmaması
için bir neden yok. Türkiye tabii ki
dünyadaki en ucuz çipi üretmeyecek.
Ancak BT sadece bundan ibaret değil.
Çip üretmekten çok daha fazla bir şey.
Bence BT çok derin ve büyük bir pazar.
Bu pazarı hep birlikte büyütmemiz
gerekli.”
“AR-GE İNOVASYON
İÇİN KULLANILMIYOR”
Microsoft Türkiye Genel Müdürü
Tamer Özmen, Türkiye’nin ilk
10 ülke arasına girmesi için
teknolojik yatırımlarını artırması
gerektiğini düşünüyor. Bunun
için de kurumsal şirketlere,
girişimcilere ve eğitime önemli
bir rol düştüğünü anlatan
Özmen, şunlara dikkat çekiyor:
“Türkiye’nin iki önemli vizyonundan
biri, ilk 10 ülke arasına girmek. Bu 10
ülkeyi yakalayabilmek için gideceğimiz
oldukça uzun bir yol var. Çünkü bu
10 ülke, teknolojiyi çok iyi kullanıyor.
Çok büyük teknolojik yatırımları var.
Mesela Brezilya’daki BT’nin hacmi,
Türkiye’nin 6 katı büyüklüğünde. Bu
hedefe ulaşmada teknoloji olmazsa
olmaz bir faktör. Bunu biraz daha
açarsak inovasyon ve rekabet geliyor.
ABD ve Japonya, nüfusa oranlı patent
üretme alanında dünyanın en iyi iki
ülkesi durumunda. Bunları Tayvan, İsrail
ve Güney Kore izliyor. Türkiye, maalesef
bu tabloda yok. Türkiye’nin bu tablonun
içine girmesi lazım. İsrail modeli,
gerçekten ilginç. Her ay 2-3 İsrail şirketi
Amerika’daki büyük şirketler tarafından
satın alınıyor. Bunlar inovasyon
şirketleri. Bu şirketler, tıp, güvenlik,
finans alanlarında çözümler geliştiriyor.
Türkiye’de inovasyon anlamında
3 önemli konu var. Bunlardan biri,
kurumsal şirketlerin inovasyona
yatırımı. AR-GE’ye yapılan yatırımların
artması gerekiyor. Fakat AR-GE şu anda
şirketlerin kendi verimliliklerini ve
üretimlerini artırmak için kullanılıyor.
İnovasyon için kullanılmıyor. İkincisi,
Türkiye’de inovasyonla ilgili çok fazla
şirket alım satımı görmüyoruz. Mesela
Türk Telekom’un alımları buna güzel
örnek. Bunların artması gerekiyor.
Yurtdışındaki inovasyonla ilgili şirketleri
alıp içimize katmalıyız. Üçüncüsü,
dünyanın ilk 10 ekonomisiyle rekabet
edeceksek bizim de onlar kadar bu
konuya para harcamamız gerekecek. Bu
üç konu kurumsal şirketler tarafından
Tamer Özmen
yapılmalı. Bir diğer ayak, girişimcilik.
Tekrar Twitter veya Facebook
yaratmanın belki bir anlamı yok. Burada
derinlere inmek gerekiyor. Yarattığınız
şey, sizi bir şekilde farklılaştırabilecek
mi? Girişimci şirketler bunu yapabilirse
ve bizler de onları destekleyebilirsek
girişimcilik Türkiye’de real bir ekonomi
haline gelecektir. Bir diğer konu,
eğitim. Eğitim olmayınca inovasyon
hiçbir şekilde olmuyor. Bilim adamı
yetiştirmemiz lazım. Yani inovasyon
dediğimiz zaman kurumsal şirketlerin,
girişimcilerin ve eğitimin bir arada
olması lazım.”
ERKAN AKDEMİR/AVEA GENEL MÜDÜRÜ
“İNOVASYONCULARIN ELİNDEN TUTMALIYIZ”
DESTEK ŞART Türkiye’nin bölgesel güç olması,
sadece iletişimle olacak gibi gözükmüyor.
Ülkenin ekonomik ve siyasi güç olması önümüzü
açacak diye düşünüyorum. Yani öyle bir desteğe
ihtiyacımız var, yoksa kendi başımıza Türkiye’nin
yerel gücüyle bir noktaya gelebilmesi için bu tür
destek çok önemli. Girişimcilik, inovasyon çok
konuşuluyor. Türkiye’nin hakikaten bu anlamda çok
önemli beyinleri de var. Türkiye’de bizimle birlikte
çalışabilecek bir inovasyon ekibi kurabiliriz. Ama en
büyük zorluk, bu şirketlerin sürdürülebilirlikleri…
İŞBİRLİĞİ YAPMALIYIZ Bu şirketler ne kadar
ayakta duracak? 2-3 yıl sonra bu şirketleri
yerinde bulabilecek miyiz? Bunu nasıl aşabiliriz
diye düşünürken kuluçka merkezini kurduk. Bu
sistemde dedik ki bizim önümüzdeki dönemde
odaklanacağımız alanlar şunlar. Bu alanlarda
bizimle ortaklık yapmak isteyen şirketlere finans
dışında destek verelim. İşbirliği yapıyoruz, test
merkezimizi açıyoruz, ofis imkanı sağlıyoruz.
50’nin üzerinde başvuru aldık. Şu anda 5 şirket,
5 inovasyon diyebileceğimiz ürününü geliştirdi.
O ürünlerin hepsini kullanıyoruz. Fakat daha da
önemlisi, başka pazarlara bizim referanslarımızla
gitme imkanı buldular. Bu, çok güzel bir örnek. Bu
örneklerin daha büyük çaplı gerçekleştirilmesi ve
bu konuda bizim gibi şirketlerin onların elinden
tutması, ağabeylik yapmasının çok önemli olduğunu
düşünüyorum.
64 CAPITAL
ULU_INOVASYON.indd 5
24.05.2013 23:02
Grafik
CAPITAL
ULU_GRAFIK.indd 2
66
25.05.2013 00:07
ANA SPONSOR
GOLD SPONSOR
CO-SPONSORLAR
Strateji Ortağı
OTURUM SPONSORLARI
İNOVASYON SPONSORU
ETKİNLİK SPONSORLARI
MEDYA ORTAKLARI
Konaklama Sponsoru
İçecek Sponsoru
Sıradan oyuncular
bilinen yolları takip eder.
Yüksek performanslı oyuncular
kendi yollarını çizer.