TEMA Kamu-Özel Ortaklığında Müşavirlik Hizmetleri

Transkript

TEMA Kamu-Özel Ortaklığında Müşavirlik Hizmetleri
Temmuz 2014 - SAYI: 32
3 ayda bir yayımlanır
Ücretsizdir
TEMA
Kamu-Özel Ortaklığında Müşavirlik Hizmetleri
ETKİNLİKLERİMİZDEN
TürkMMMB 9. Teknik Müşavirlik Kongresi’nin Ardından...
KÜLTÜR-SANAT
Ilısu Baraj Bölgesi'nin Kültürel Açıdan Değerlendirilmesi
‹Ç‹NDEK‹LER
EDİTÖRDEN
EDİTÖRDEN
Kamu-Özel Ortaklığı ve
Cumhuriyet Bayramımızın 90. Yılını Kutlarken ................................2
Teknik Müşavirlerin Önemi..........................................2
ISSN 1303 – 2585
ISSN 1303 – 2585
İmtiyaz Sahibi
Türk Müflavir Mühendisler
ve Mimarlar Birli€i
İmtiyaz Sahibi
ad›na Mühendisler
Yönetim Kurulu
Baflkan› Birli€i
Türk Müflavir
ve Mimarlar
Demir Kurulu
İNÖZÜBaflkan›
ad›na Yönetim
Demir İNÖZÜ
Yazı İşleri Müdürü
Salih Bilgin AKMAN
Yazı İşleri Müdürü
Salih
BilginKurulu
AKMAN
Yayın
Salih Bilgin AKMAN
Yayın
MunisKurulu
ÖZER
SalihOktay
BilginAKAT
AKMAN
Munis DÖNMEZ
ÖZER
Mehmet
OktayDALGIÇ
AKAT
Metin
Mehmet
DÖNMEZ
Pelin ERDOĞAN
Hülya
YalçınEKSERT
KALAÇ
Pelin ERDOĞAN
Türk Müşavir
ve
Yalçın Mühendisler
KALAÇ
Mimarlar Birliği
Ahmet
RasimMühendisler
Sokak No:35/2
Türk
Müşavir
ve
Çankaya
– 06550
Ankara
Mimarlar
Birliği
Tel:
(312)Sokak
440 89No:35/2
70
Ahmet
Rasim
Faks: (0312)
440Ankara
89 72
Çankaya
– 06550
Tel:[email protected]
(312) 440 89 70
e-posta:
Faks:
(0312) 440 89 72
url: www.tmmmb.org.tr
e-posta: [email protected]
url: www.tmmmb.org.tr
Grafik-Tasarım
Yusuf MEfiE (Ajans-Türk)
Grafik-Tasarım
Yusuf MEfiE (Ajans-Türk)
Basımevi
Basımevi
Ajans-Türk Gazetecilik Matbaacılık
İnşaat Sanayii A.Ş.
İstanbul
YoluGazetecilik
7. Km. İnönü
Mahallesi
Ajans-Türk
Matbaacılık
Necdet Evliyagil
Sk. Sanayii
No: 24 Batıkent
/ ANKARA
İnşaat
A.Ş.
Yolu
Km.
İnönü
Mahallesi
Tel:İstanbul
0312 278
087.24
- Fax:
0312
278 18 95
Necdet
Evliyagil Sk. No:- 24
Batıkent / ANKARA
www.ajansturk.com.tr
[email protected]
Tel: 0312 278 08 24 - Fax: 0312 278 18 95
Basım Tarihi
www.ajansturk.com.tr - [email protected]
15.11.2013
Basım
BasımTarihi
Yeri
17.07.2014
ANKARA
Yayım Türü
Basım
Yeri
Yerel
Süreli
ANKARA
3 ayda bir yayımlanır
Yayım Türü
Yerel Süreli
“Yazıların ve reklamların
içeriğinden sahibi
3 ayda
bir yayımlanır
sorumludur;
TürkMMMB
veya Yayın Kurulu
sorumlu tutulamaz.”
“Yazıların ve reklamların içeriğinden sahibi
“Yayımlanan
yazıların, her
sorumludur;
TürkMMMB
veyahakkı
Yayınsaklıdır.
Kurulu
sorumlukoşuluyla,
tutulamaz.”
Kaynak belirtmek
yazılarından,
toplamda yazıların,
çeyrek sayfayı
geçmeyen
alıntı
“Yayımlanan
her hakkı
saklıdır. Kaynak
belirtmek
koşuluyla,
yapılabilir.
Bununyazılarından,
dışında, seritoplamda
olarak
çeyrek sayfayıçeyrek
geçmeyen
alıntı yapılabilir.
çoğaltılması,
sayfadan
fazla alıntı
Bunun
olarak Yayın
çoğaltılması,
çeyrek
veyadışında,
kopya seri
yapılması,
Kurulu’nun
sayfadan fazla alıntı veya kopya yapılması,
yazılı iznine bağlıdır”
Yayın Kurulu’nun yazılı iznine bağlıdır”
Dergimiz, 2000
2000 adet
adet basılıp
basılıp dağıtılmaktadır.
dağıtılmaktadır.
Dergimiz,
BAŞKANDAN
BAŞKANDAN
Soma Maden Faciası-Kamu Özel Ortaklığı....................3
Cumhuriyetimizin 90. Yılında İnşaat Sektörümüz ..........................3
TEMA
Teknik Müşavirlik Açısından KÖO Projeleri,
TEMA
Avrupa’da Umut, Türkiye’de ???....................................4
Cumhuriyet’in 90. Yılında
Kamu
Özel Sektör Ortaklığı (PPP) Modelinin
Kadın Mühendis ve Mimarlarımız ........................................................................4
Başarısında Yalın Yönetim İlkelerinin Etkisi.................8
Türkiye’de Kamu Özel İşbirliği Sürecine Bakış...........12
Birliğimizin Kurucusu Sayın M. Orhan URAL'ın Anıları... ............8
Havalimanları Yapım ve İşletmesinde
Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ)...........................................14
50 Yıl Öncesinden Bugünlere... ............................................................................12
ÜYELERİMİZDEN
Kamu Özel İşbirliği (PPP) Uygulamaları ve
İZLENİMLER
Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu
(İzmit
Köprüsü
ve Bağlantı
Dahil) ..............16
FIDICKörfez
Barselona
Konferansı
ve 100.Yolları
Yıl Kutlamaları
Projesi Finansman Modeli...........................................18
ETKİNLİKLERİMİZDEN
ÜYELERİMİZDEN
TÜRKMMMB 9. Teknik Müşavirlik
Aral Denizi’ni
Doldurmak ............................................................................................20
Kongresi’nin
Ardından................................................22
BİRLİĞİMİZDEN
Kentsel Dönüşüm Süreci / Ülkemizdeki Gelişmeler ..................24
2014 - 2016 Dönemi
Yönetim Kurulu...........................................................26
KÜLTÜR - SANAT
KÜLTÜR - SANAT
90. Baraj
Yılında
Cumhuriyet Getirilerine Özet Bakış ............................28
Ilısu
Bölgesi’nin
Kültürel Açıdan Değerlendirilmesi..............................28
BİRLİĞİMİZDEN HABERLER
BİRLİĞİMİZDEN
HABERLER...........................3232
............................................................................
2014-2016
Dönemi
Yönetim Kurulu
Salih Bilgin AKMAN
Kamu-Özel Ortaklığı ve Teknik Müşavirlerin
Önemi
EDİTÖRDEN...
meden yaptıkları hatalar. Bilgi ve deneyimi hala en
düşük bedelle tedarik etmeye çalışan, proje paydaşlarını kalite odaklı değil maliyet esasına dayalı
olarak seçen hem kamu ve hem de özel sektör işverenlerinde ciddi zihniyet değişimi gerekiyor” diyerek
uygulamadaki temel düşünce sistematiğine vurgu
yapmaktadır.
Sayın Hülya Eksert “Türkiye’de Kamu Özel İşbirliği
Sürecine Bakış” konulu yazısında “Algılama farklılıklarını ortadan kaldırmanın yolu farkındalıkları arttırmaktır. Bilim ve teknoloji kökenli uygulamalar
finansman modellerinden bağımsız konulardır, finansman modeli ne olursa olsun, teknik uygulamanın kalitesi ve etkinliği ancak teknik müşavirlik sektörü gelişmiş ülkelerde sağlanabilmektedir” diyerek
teknik müşavirlerin Kamu-Özel işbirliğindeki önemini
belirtmektedir.
Ülkemiz için tüm bilgi birikimlerini kullanarak teknik
müşavirlik yapmak için gönülden fedakarlıklarda
bulunan bizler, Soma Faciası ile kaybettiklerimiz için
yüreklerimizde duyduğumuz acıyı, bilgilerimizi bu
felaketlerin önlenmesi için kullanamamamızın verdiği
imkansızlıklarla daha da ağır hissetmekteyiz. Sayın
Başkan Demir İnözü yandaki baş yazısında bu konuyu vurgulamaktadır.
Teknik Müşavirlik dergimizin teması olarak seçtiğimiz
Kamu-Özel Ortaklığında Müşavirlik Hizmetleri konusu sektörümüzün temel uygulamalarındaki konumunu yeniden düşünmek ve görev bilincimizi arttırarak
karar vericiler üzerindeki etkin yönlendirici gücümüzü kullanmak gereğini Soma Faciası ile birlikte tüm
açıklığı ile gözler önüne sermiştir.
Türk Müşavirleri, Mühendisleri ve Mimarları olarak
yapacağımız işleri görev bilinci ile dikkatle ve özenle
hayata geçirmek insanımızın can güvenliğini korumak için daha etkin olmamızı tekrar hatırlamak bilinci
içinde sizlere tm dergisinin 32. sayısını sunmaktayız.
Ülkemizde Kamu ve Özel Sektör Kurumları’nca görüşüne başvurulan güvenilir, yetkin ve etkin bir sivil
toplum kuruluşu olan Birliğimiz görev bilinci ile çalışmalarına devam etmektedir.
Tema konumuzla ilgili Dergimize katkıda bulunan
Sayın Raşit Ünüvar’a, Sayın Haluk Doğançay’a,
Sayın Hülya Eksert’e, Sayın Munis Özer’e, Üyelerimizden haberlerde Sayın Azmi Tıraş’a, Kültür-Sanat
köşemiz için hazırladığı özel yazı için Sayın Prof. Dr.
Hayat Erkanal’a teşekkürlerimizi sunarız. Bu makalelerin yazarlarının özgeçmişlerine sayfalarımızda yer
verilmiştir.
Sayın Raşit Ünüvar “Teknik Müşavirlik Açısından
KÖO Projeleri, Avrupa’da Umut, Türkiye’de ???” konulu yazısıda Teknik Müşavirin uluslararası boyutta
görevlerini açıklamaktadır ve ülkemizdeki hazin duruma atıfta bulunmaktadır.
Sayın Haluk Doğançay “Kamu Özel Sektör Ortaklığı
(PPP) Modelinin Başarısında Yalın Yönetim İlkelerinin
Etkisi” konulu yazısının son bölümünde “Buradaki
temel sorun, modelin kendisi değil, modeli uygulayanların modelin felsefesi ve gerekliliklerini özümse-
2 SAYI32
Sayın Munis Özer “Havalimanları Yapım ve İşletmesinde Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ)” konulu yazısında
“Türk Mimar, Müşavir ve Mühendislik sektörünün
KÖİ modeliyle gerçekleştirilen ve sözleşme büyüklükleri itibarıyla ilk sırada yer alan havaalanı projelerinde; İdare adına avan projelerin ve ihale dosyasının
hazırlanması, Proje ve yapım sürecinde idare adına
müşavirlik ve kontrolluk hizmetleri, Yatırımcı ile birlikte master plan ve tatbikat projelerinin hazırlanması,
Kabul, devreye alma ve test aşamalarındaki müşavirlik” hizmetlerinin ülkemizdeki müşavirlere yaptırılarak
sektördeki yeterli payın sağlanmasında Kamu’nun
etkin bir görevi olduğu açıklanıyor.
Sayın Azmi Tıraş “Kamu Özel İşbirliği (PPP) Uygulamaları ve Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu (İzmit
Körfez Köprüsü ve Bağlantı Yolları Dahil) Projesi
Finansman Modeli” konulu yazısında ülkemizdeki
önemli projelerden biri olan İzmit Körfez Köprüsü
ve Bağlantı Yolları için uygulamadan güzel bir örnek
vermektedir.
Kültür ve Sanat köşemizde Sayın Prof. Dr. Hayat
Erkanal “Ilısu Baraj Bölgesi’nin Kültürel Açıdan
Değerlendirilmesi” adlı yazısında Mezopotamya’nın
M.Ö. 4. bin yıl sonlarında yeni bir uygarlığın ortaya
çıkışını gerçekleştirdiği ve bu ekonomik gelişmenin
ulaşım teknolojisini etkileyerek en doğal ulaşım imkanını veren nehir ulaşım sistemlerinin geliştirildiği
bilgisini bizlerle paylaşmaktadır. Sayın Erkanal’ın
yazısı bizleri sanat tarihinin derinliklerine götürmekte
ve ülkemizin geçmişini bizlere hatırlatarak “Bu merkezler sadece Anadolu’nun değil, tüm insanlığın bugüne kadar bilinen en eski yerleşim yerleridir” diye
ifade etmektedir. Sayın Erkanal’ın yazısının dikkatlice
okunmasıyla, Anadolu’nun geçmişindeki uygarlık izlerini ögrenmemiz sağlanacaktır.
Dergimizin yayına hazırlanmasında emeği geçenlere,
yayın kurulu üyelerimize, reklam vererek dergimizin
yayınlanmasına sponsorluk yapan üyelerimize ve özel
sektörümüze teşekkürlerimizi ve şükranlarımızı sunarız.
Yayın Kurulu olarak 34. Genel Kurulumuz’da göreve
gelen yeni Yönetim Kurulumuz’a başarılar dileriz.
Gelecek sayıda buluşmak dileğiyle...
Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar
Birliği (TürkMMMB), müşavir mühendislik
ve mimarlık kavramının önemini ilgili kurumlara ve topluma anlatmak, müşavirlik
hizmetlerinin ilerlemesine ve gelişmesine
çalışmak, uluslararası uygulamaları ülkemize taşımada öncülük ederek, bu konuda en yüksek uluslararası teknolojik ve
örgütsel seviyeye erişmek amacıyla, 25
Nisan 1980 tarihinde kurulmuştur. Birlik,
bağımsız müşavirlik hizmeti veren mühendis ve mimarları temsil eden dernek
statüsünde bir sivil toplum kuruluşudur.
TürkMMMB, 1987 yılında Müşavir Mühendisler Uluslararası Federasyonu –
FIDIC’e ve 2001 yılında Avrupa Müşavir
Birlikleri Federasyonu - EFCA’ya üye olmuştur. Her iki federasyonun Türkiye’deki
tek temsilcisidir.
TürkMMMB, amaçları doğrultusunda;
gelişmiş ülkelerde yaygın ve kurumsallaşmış olarak kabul gören, ancak ülkemizde henüz eksiklikleri olan bağımsız
teknik müşavirlik sektörünün geliştirilmesi ve gelişmiş ülkelerdeki uygulamaların
Türkiye’ye kazandırılması için gerek üyelerine, gerekse toplumun tüm kesimlerine
yönelik yoğun çalışmalar yapmaktadır.
Ulus­la­ra­ra­s› ka­bul gör­müfl ta­n›­m›y­la
FI­DIC stan­dart­la­r›y­la ba­€›m­s›z mü­fla­vir
mü­hen­dis­lik ya­pan fir­ma­la­r›n bir ara­ya
gel­di­€i ça­t› ku­ru­lu­flu olan TürkMMMB’nin,
in­fla­at sek­tö­rü­nün fark­l› alan­la­r›n­da de­
ne­yim­li 200’e ya­k›n üye­si bu­lun­mak­ta­d›r.
2014 – 2016 Dönemi
Yönetim Kurulu
Demir İNÖZÜ - Başkan
Salih Bilgin AKMAN - Başkan Yardımcısı
Sedef ERDOĞAN - Başkan Yardımcısı
Hamdi AYDIN - Başkan Yardımcısı
M. Sinan AKER - Başkan Yardımcısı
Munis ÖZER - Sekreter Üye
H. Cemal KARAOĞLU - Sayman Üye
Ahmet Süreyya URAL - Üye
Hülya EKSERT - Üye
Demir İNÖZÜ
Soma Maden Faciası-Kamu Özel Ortaklığı
Kamu Özel Ortaklıkları (KÖO) kaynakların, risklerin, kazançların ve sorumlulukların, uzmanlık
konularına bağlı olarak ortaklar arasında uygun
şekilde dağıtılmasını gerektirir. Sağlıklı bir KÖO
uygulamasında ortaklığın amaçları ve amaç-
bakım, onarım ve güvenlik masrafları, çalışanların maliyetleri en aza indirilerek kömürün üretim maliyeti düşürülmüştür. Burada rödövansçı
kadar kömürü rödövansçılardan alarak piyasaya sunan TKİ’nin de büyük kazançlar elde ettiği, ancak yeterli denetimi yapmadığı gerçeği
lara ulaşmak için izlenecek yollar sürdürülebi-
gözden kaçırılmamalıdır.
lirlik ilkeleri doğrultusunda belirlenmeli, riskler
Soma’da etkin ve yeterli kamusal denetimin
tanımlanmalı, taraflar bu risklerin kendilerine
yüklediği sorumlulukların bilincinde olmalı, sorumluluklar bu risklerin üstesinden en uygun
şekilde gelebilecek ortaklara aktarılmalı ve gerekleri yerine getirilmelidir.
13 Mayıs 2014 tarihinde Soma kömür madeninde meydana gelen ve yüzlerce madencimizin ölümüne yol açan facia, Kamu Özel Ortaklığı modelinin Türkiye’de madencilik sektöründe
yaygın olarak uygulanan türlerinden biri olan
“Rödövans” yönteminin neden olduğu, acısını
yaşam boyu hissedeceğimiz ve unutmayaca-
BAŞKANDAN...
Değerli Okurlarımız,
sağlanamamış olması, yaptırımların uygulanmaması, işletmecinin üretim ve kâr hırsıyla, gereken iş ve işçi güvenliği önlemlerini almaması
sonucunda yaşadığımız bu felaket, Türkiye’de
madencilik sektöründe KÖO uygulamalarının
mercek altına alınmasını gerektirmektedir.
Türkiye, maden kazaları ve ölümleri sıralamasında dünyada ilk sırada yer almaktadır. Madencilik, özellikle yeraltı kömür madenciliği,
büyük güvenlik riskleri içeren; teknoloji, deneyim ve uzmanlık gerektiren; devletin madenler-
Ülkemizde KÖO uygulamalarında genel olarak
karşılaşılan ana sorunlar; mevcut yasal mevzuatın eksiklikleri ve yetersizlikleri, kurumsal kapasite ve idari altyapının eksikliği, ilgili kurumlar
arasında yetki karmaşası oluşması, kamunun
de çalışanların can güvenliğini sağlamakla ve
riskleri özel sektöre yükleme eğilimi, bürokra-
gerekli denetimleri yapmakla yükümlü olduğu;
siden kaynaklanan zorluklar ve kamu dene-
iş güvenliği ve işçi sağlığı konularındaki en kü-
timinin yetersizliği olarak sıralanabilir. Kamu
çük bir ihmalin büyük facialara yol açtığı çok
sektörünün yeterli kaynak ayıramaması nede-
tehlikeli bir iş koludur. Teknolojiye, ekipmana,
niyle gerçekleştirilmesinde sıkıntı yaşanan pro-
çalışanların eğitimine ve sosyo-ekonomik ko-
jelerin özel sektör sermayesi katkısıyla süratle
şullarının iyileştirilmesine, sağlıklı çalışma ko-
tamamlanmasını, kamu hizmetlerinin verimli ve
şulları sağlanmasına yatırım yapılması gerekir.
kaliteli olarak sunulabilmesini, yabancı yatırım-
Madencilikte risklerin belirlenmesi, değerlendi-
cıların ve dış sermayenin de katkısının artması
rilmesi, izlenmesi ve gereken ölçümlerin sürekli
yoluyla teknoloji transferi sağlanmasını, özel
olarak yapılması; risk ve kriz yönetimi, yangınla
sektörün uzmanlık alanlarının çeşitlendirilmesi-
mücadele, acil durum ve eylem planlarının ha-
ni ve deneyiminin artmasını, yatırımlara yöne-
sarrufuna bırakılmaktadır. Soma örneğinde
zırlanması büyük önem taşımaktadır. Buna yö-
len varlık ve birikimlerin daha geniş bir tabana
işletmeci (rödövansçı) şirkete kalan miktar
nelik olarak ilgili kamu kuruluşları, bakanlıklar
yayılmasını hedefleyen Kamu Özel Ortaklıkları,
için de Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) belli bir
ve özel şirketler bu süreçleri yönetebilecek, ge-
Türkiye’de yeterli altyapının oluşmaması nede-
bedel üzerinden kömür alım garantisi vermiş-
rekli denetimleri ve koordinasyonu sağlayacak
niyle bazı alanlarda yeterince başarılı olama-
tir. Soma’da ocak kapasitesi ve yıllık ortalama
idari yapıları oluşturmalıdır.
maktadır. Doğru projelerin seçilmesi, risklerin
ğımız korkunç bir olaydır.
Rödövans sözleşmeleriyle kamuya ait maden
ruhsat alanlarının işletme izni, tüm hukuki hak
ve sorumlulukları devlette kalmak koşuluyla,
sözleşme ile özel sektöre belli bir süre için belli
koşullarla devredilmekte, yani kiralanmaktadır.
Çıkarılan maden, işletme iznini alan kişinin
mülkiyetine girmekte, üretilen madenin belli bir
bölümü sözleşmede ton başına ödenmesi taahhüt edilen tutar (kira) olarak devlete (Soma
örneğinde Türkiye Kömür İşletmeleri’ne) gitmekte, kalan miktar ise işletmeci şirketin ta-
üretim potansiyeli belli. İşletmeci şirket, bu
ocaklarda daha önce devletin tonunu 136 $’a
ürettiği kömürün üretim maliyetini 23.8 $’ düşürdüklerini, üretim miktarını da arttırdıklarını
söylüyor. Rödövansçı maliyeti düşürmek ve kâr
marjını artırmak için üretimi artırmış, kömürün
3213 sayılı Maden Yasası’nın birçok hükmüne
aykırı uygulamalar içeren rödövans sözleşmelerinin tam olarak bir yasal düzenlemeye
kavuşturulamaması, rödövansçıların kiraladıkları alanları taşeronlara vermeleri sonucunda
incelenmesi, kaliteli tasarımlar hazırlanması,
uygun yüklenicilerin ve işletmecilerin seçilmesi
için her aşamada yetkin teknik müşavirlik hizmetlerinin alınmasının KÖO projelerinin başarısında büyük rol oynadığı unutulmamalıdır.
madenciliğimiz, deneyimsiz ve bu konunun uz-
Son söz olarak Soma’daki faciada yaşamlarını
manı olmayan, iş güvenliği ve işçi sağlığını göz
yitiren maden şehitlerimizi saygıyla ve rahmetle
ardı eden, teknik ve finansal kapasiteleri yeter-
anıyor, ailelerine başsağlığı, yaralananlara acil
şulları zorlamış, vardiya sayısını artırmış, aynı
siz, riskleri üstlenmeyen, hiçbir kurala ve dene-
şifalar diliyorum. Hem özel hem de kamu sek-
anda daha fazla işçiyi yeraltına sokmuş, riskle-
time bağlı olmayan, kısa süreli çıkarları ve para
töründeki ihmallerin ve hukuksuzlukların sonu-
rin artması yoluyla kârını artırmıştır. Ekip başları
hırsları için insan hayatını hiçe sayan kişiler ve
cunda meydana gelen bu felakete yol açan,
(dayıbaşılar) vasıtasıyla işçilerin teminini sağ-
şirketlere teslim edilmiştir. KÖO’nın ilkelerine,
insani değerlere saygısını yitirmiş, görevlerinin
layan “dolaylı taşeronluk” sistemiyle bir kısım
hedefleri ve beklentilerine aykırı olan rödövans
gereğini yapmayan sorumsuz yetkilileri şiddet-
işçiler düşük ücretlerle çalışmaya razı olmuş-
uygulamasından vazgeçilmesi madencilik sek-
le kınıyor, suçluların saptanıp mutlaka cezalan-
lar; razı olmak zorunda bırakılmışlardır. İşletme,
törümüz için yaşamsal önem taşımaktadır.
dırılmalarını beklediğimizi belirtiyorum.
kendiliğinden yanabilir yapısından dolayı tehlike oluşturması nedeniyle kullanıma kapatılmış
olan kömür alanlarında da üretim yapmış, ko-
TEMMUZ2014 3
Raşit ÜNÜVAR
TEKNİK MÜŞAVİRLİK
AVRUPA’DA UMUT,
Türkiye’deki Kamu Özel Ortaklığı (KÖO) Projelerinin Türk Teknik Müşavirlik Sektörüne Katkısı Var Mıdır?
1. Giriş
2. KÖO (PPP) Kamu Özel Ortaklığı /
Türkiye’de Uygulamaları
a) İlave Kapital Sağlama;
Bu değerin;
Yukarıdaki değerlerden de görüldüğü
üzere kamu yatırımları toplam inşaat yatırımlarının %
50’sidir. Yani yatırımın sadece yarısını
Kamu finanse edebiliyor. Bu durum,
Kamuyu, kurumları,
kişileri ek finans
sağlama yöntemlerini araştırmaya yöneltmiştir.
• % 8.9’u İnşaat Yatırımıdır. (İnşaat,
ekipman, servis, bakım onarım, vs..)
8.900.000.000.000.- USD
b) Alternatif Yöntem ve Uygulama
Becerisi Sağlama;
Dünyada son yıllarda kamu ve özel sektör arasında altyapının geliştirilmesi ve işletilmesi için
işbirliğinde ekonomik faaliyetlerin geniş bir yelpazesinde belirgin etkin bir artış görülmektedir
Dünyanın 2012 yılına ait bazı değerlerini vurgulayarak konumuzun önemini anlamaya çalışalım;1
Dünyanın Toplam yıllık gayrisafi hasılası GDP
(GSHY) :
100.000.000.000.000. - USD (Yüz Trilyon
Amerikan doları) dır.
• Kamu Yatırımları ( yaklaşık) %4.45 ( İnşaat,
ekipman, servis, bakım onarım,vs..) kısmını
oluşturmaktadır. 4.450.000.000.000.- USD
• Mühendislik hizmetleri ise ( planlama, mimari, mühendislik, çevre vs..) yaklaşık % 0.445, 445.000.000.000.-USD’dır. (İnşaatın % 5’i)
• % 5‘lik bir bölümü ise; yanlış satın alma,
gecikmeler, rüşvet, iflaslar yoluyla kayıp olmaktadır. Bu da; 222.500.000.000.-USD ‘ye
karşılık gelmektedir.
Kamu-Özel Sektör Ortaklığı (PPP) düzenlemeleri için kamu fonlarındaki sınırlamalar ve yatırımcıların çabaları ile bu yatırımlardan faydalanacak olan halkın yaşam kalitesinin artırılması
düşünüldüğünde, her yatırımın kamu bütçesinden ele alınması durumunun göz ardı edilmesine neden olmuştur.
Proje finansman modelleri oluşturmak için yatırımcılar çaba göstermişlerdir. Yatırımcılar;
• Tasarla, Yap, Finansını sağla ve İşlet (Design,
Build, Finance and Operate (DBFO))
• Yap, İşlet, Transfer et (Build, Operate,
Transfer (BOT))
• Yap, İşlet, Sahip Ol (Build, Operate, Own
(BOO))
• Özel Finans bulma Girişimi (Private Finance
Initiative (PFI))
• Kamu Özel Ortaklığı (Public Private
Partnership (PPP)), gibi Proje Finansmanı
modellerini uygulamaya koyarak Kamunun
daha az etkin ancak onsuz olunamayacak
bir sistem çabası içinde de olmuşlardır.
Yukarıda sıralanan proje finansman modellerinden KÖO-Kamu Özel Ortaklığı (Public
Private Partnership PPP) bu seferki yazımızın
konusunu oluşturacak ve bu konu içerisinde de
Teknik Müşavirin rolü ve bizlere sağladığı veya
sağlaması umulan yararlarını irdelemeye çalışacağız.
1
4 SAYI32
WB 2012 raporundan alınmıştır.
Şekil1
Şekil 1 geleneksel olarak kamunun bir projeyi
finanse etmesi durumudur. Yatırım bedeli kamu
tarafından karşılanmakta ve olası riskler de
kamunun sorumluluğundadır. İlk yatırım süresi
finansman temin etme de dahil olmak üzere 10
yıl olarak tahmin edilmektedir.
KÖO (PPP) ise kısaca bizim toplumumuzda
Kat Karşılığı Yap-Sat modeli olarak bilinen
modeldir. Yani vatandaşın bir arsası varsa, bir
müteahhit bunun üzerine binayı yapacaksa ve
pazarlık usulü ile ne kadar arsa sahibinden
koparabilirse alacaktır. Ülkemiz bu sisteme
yabancı değildir. Belediyelerin su ve atıksu şebekelerinin yapılıp işletilmesi, büyük şehirlerde
otopark yapılıp işletilmesi gibi bazı yatırımlar
için yasal düzenlemeler bile yapılmıştır.2 (1987)
Şimdilerde ise ülkemizde çok sık kullanılan bir
proje finansmanı yöntemi olmuştur. Şehir Hastaneleri Kampüsleri inşaatlarının bu yöntem ile
yapıldığı söylenmektedir. Ancak Kamu, özel
ile ortaklık yapamaz, fikrinden vazgeçemediği
için, bu finansman sistemine uzun süre Kamu
Özel İşbirliği tabirini kullanmıştır. Şimdilerde ise
Sağlık Bakanlığı’nın Kamu Özel Ortaklığı Daire
Başkanlığı bile vardır.
Hastanelerde; tıbbi hizmetlerin haricinde kalan
otelcilik hizmetleri, laboratuvar, mikrobiyoloji, röntgen, otopark, ambulans hizmetleri vb..
Okullar; hapishaneler, su, atıksu, katı atık vb…
yatırımları KÖO finansman sistemi ile rahatça
yapılabilmektedir.
Bu proje finansmanı sağlama modeli ile
a.İlave kapital
b.Alternatif yönetim ve uygulama becerisi
c.Tüketiciye ve kamuya yüksek ölçüde artı
değer
d.İhtiyaçların iyi tanımlanması ve kaynakların
optimum kullanılmasının sağlanması hedeflenmektedir.
2
07.05.1987 ve 3359 sayılı kanun
Fizibilite Raporu
hazırlanmış olan projelerin uygulamaya geçirilmesi ve işletmeye alınması hızlı bir süreç
gerektirmektedir. Hem projenin gelir getirmeye
başlaması hem de kendi kendine finansmanını
geri ödemesi istenilen bir durumdur. Bu yüzden
konvansiyonel inşaat metotları ile işin yapılması
uzun süre alabilecektir. Alternatif modern yöntemler ve uygulama becerileri gerekmektedir.
c) Tüketiciye ve Kamuya Yüksek Ölçüde
Artı Değer Sağlama;
Kamunun atıl şekilde kalmış ve kullanılmayan
gayrimenkullerinin ortaklığa katkı sağlayarak
değerlendirilmeleri ve alternatif modern yöntemler ve uygulama becerileri ile tüketiciye
rahatlık, Kamuya da kendini geliştirme ve modern uygulama yöntemleri becerisini kavrama
olanağı sunulmaktadır.
d) İhtiyaçların İyi Tanımlanması ve Kaynakların Optimum Kullanılmasının Sağlanması ile
Proje Uygulanması;
Kamunun ihtiyaçları iyi tanımlayabildiğini söylemek biraz güçtür. Politik baskılar ve kıt mali
imkanlar bu ihtiyaçların tespitinde hep konservatif davranılması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Keza kaynaklar KÖO sistemi ile optimum
kullanılmaktadır. Öyle olması da gereklidir.
Bununla paralel olmak üzere T.C. Sağlık Bakanlığı ülkemizdeki KÖO sisteminin kurucusu
konumundadır. T.C. Sağlık Bakanlığı’nın web
sayfasındaki şu bilgilere birlikte bakalım;
Kamu Özel Ortaklığı Daire Başkanlığı, Sağlık
Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair 5683 sayılı Kanunun
09 Haziran 2007 tarih ve 26547 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesi ile;
181 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin
17/C Maddesi’nin (k) bendine göre Kamu Özel
Ortaklığı Daire Başkanlığı adı altında müstakil
Daire Başkanlığı olarak kurulmuştur.
TEMA
AÇISINDAN KÖO PROJELERİ,
TÜRKİYE’DE ???
Sağlık sektöründe Kamu-Özel Ortaklığı (KÖO)
Finansman yönteminin uygulanması ile;
4. AB Komisyonu ne
yapıyor?
a) Özel sektör finansman kaynaklarının kamu
yatırımlarında kullanılması,
Her şeyden önce AB
komisyonu bu sistemi
desteklemektedir. Destekleme nedenleri şöyle
sıralanabilir;
b) Özel sektörün hızlı karar alma ve bu kararları uygulamaya koyma becerisi ile yaratıcılığının
proje sürecine entegrasyonu, riskin paylaşılması,
• Açık piyasa erişimi ve
adil rekabeti sağlamak;
c) Her kesimin en iyi bildiği ve uzman olduğu
ana işini yapabileceği bir altyapının oluşturulması,
• Kamu yararını korumak
ve katma değeri maksimize etmek,
d) Sağlık tesisi faaliyete geçirilinceye kadar
kamu adına herhangi bir maliyet üstlenilmemesi,
e) Ödenek yetersizliği nedeni ile kamuda ortalama 8-10 yılı bulan bina yapım sürelerinin
kısaltılması,
f) Kısıtlı kamu kaynakları üzerindeki yatırım yükünün kira bedeli ödeme düzeyinde uzun yıllara yayılması,
g) Tıbbi hizmetler dışındaki hizmet ve alanların
işletilmesinin özel sektöre yaptırılması gibi,
Temel unsurları ve avantajları içeren, uygulamanın esasını KÖO’nun oluşturduğu ve birçok
uygulama alternatifi bulunan modeli esas alan
3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’na
ilave bir madde eklenerek oluşan 5396 sayılı Kanun, 15 Temmuz 2005 tarih 25876 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Şekil 2
Kamu yatırımlarında 10 yıl olarak tahmin edilen
ilk yatırım süreci burada 1-3 yıl olarak düşünülmüştür. Çünkü; yatırımcının işletmeye alma için
acelesi vardır. Şekil 2’yi incelersek; Proje maliyetini Yatırımcı karşılamaktadır. Olası riskler ise
yatırımcı ve işletmeci tarafından üstlenilmektedir. Kamunun ilk yatırım bedeli (arsa payı) ise
işletme süresi boyunca geri ödenmektedir.
• Hibe finansmanları
optimal düzeyini tanımlayan bir uygulanabilir
ve sürdürülebilir proje
gerçekleştirmek ve hibe
edilen bedelin projede kullanıldığına emin
olabilmek,
• Belirli bir proje için KÖO uygulayarak işi hızlandırmak için, bu sistemi desteklemektedir.
EFCA ise;
• Kamu Alımları (Public Procurement ) konusunda sürekli çalışmalar yapmaktadır.
Burada; ilk yatırım bedelinin yatırımcıya geri
ödenmesi (20 – 30 yıl) ile mülk kamunun malı
olmaktadır İşletme bedelinin belirli bir miktarını
da Kamu almaktadır. Kamunun Yatırımcı/İşletmeci seçme kriterleri (ihale) burada devreye
girmektedir.
• Üye Birliklerini gelecekte çok kullanılacak
olan KÖO sisteminde Müşavir Mühendisliğin
önemi konusunda bilgilendirmekte ve projelerde etkin rol almayı önermektedir.
“Sağlık Tesisleri’nin, Kiralama Karşılığı Yaptırılması ile Tesislerdeki Tıbbî Hizmet Alanları
Dışındaki Hizmet ve Alanların İşletilmesi Karşılığında Yenilenmesine Dair Yönetmelik”; Sağlık
Bakanlığı’nın 19.4.2006 tarihli ve 2652 sayılı
yazısı üzerine, 07/05/1987 tarihli ve 3359 sayılı
Kanunun ek 7’nci maddesine göre, 03/07/2006
tarihinde karara bağlanan 2006-10665 sayılı
Bakanlar Kurulu kararı, 22 Temmuz 2006 tarih
ve 26236 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe girmiştir.
3. Avrupa’da (AB’de) KÖO
EFCA kendisine üye olan Teknik Müşavirlerin
bu sistemden olabildiğince yararlanması için
AB Komisyonu nezdinde çalışmalar yapıyor/
yapmakta. 2006 yılında Green Paper diye tanımlanan bir Duruş Manifestosu (Position Paper) yayınlamıştır.
Bu çerçeveden olmak üzere TC Sağlık Bakanlığı Türkiye genelinde Hastane Kampüsleri
adı altında oldukça iddialı projeleri gündeme
almıştır. Dünya ölçeğinde bile hayal edilemeyecek büyüklüktedirler. Bazıları; İhale süreci tamamlananlar;3 Ankara Etlik, Bilkent ve
Kayseri (toplam 8811 yatak); Pazarlık sürecinde olanlar; Elazığ, Konya, Manisa,Yozgat
(toplam 2909 yatak) Teklif Sürecinde olanlar
ise; 14418 yatak olmak üzere tüm KÖO Proje
büyüklüğü 26.618 yatak olmaktadır. “Vur deyince öldür” sanırım buna denir! Bu projelerin tamamlanma süresi ile ilgili bilgilere sahip
değiliz ama bu projeler sağlıklı olarak bitirilirse aşağıda sunacağım PPP Avrupa Ligi’nde
sanırım şampiyonluğa oynarız!
Macaristan; hapishane uygulamasını yapan
ülkedir.
Aşağıdaki şekilde belirtildiği üzere; İngiltere
bu sistemin başını çekmektedir. İkinci dünya
harbinden sonra Mahalle Yenileştirmesi (Yeniden Yapılanma) konusunda bu modeli çok
kullanmıştır. Arıtma Tesisleri, örneğin Thames
Nehri’nden su alınıp arıtılarak Londralı’ya verilmesi de KÖO projesidir.
İspanya; hastaneler ve otoyollar konusunda
çok kullanmıştır.
• Üyelerini gelişmeler konusunda sürekli bilgilendirmektedir.
Yazının ilerleyen bölümlerinde, Teknik Müşavirin KÖO Projelerindeki konumu bölümünde
detaylıca, KÖO finans sisteminin Müşavirlerle
ilgisi açıklanacaktır.
5. KÖO Projeleri’nin İşleyişi ve
proje bileşenleri
Gelelim KÖO sisteminin açıklanmasına. T.C.
Sağlık Bakanlığı web sayfasındaki bilgileri
özetler ve şekil ile anlatırsak:
(28.05.2014 tarihli TC Sağlık Bakanlığı, Kamu Özel
Ortaklığı Daire Başkanlığı Web sayfası
www.kamuozel.gov.tr bilgilerine göre)
3
Şekil 3: KÖO Takımı
TEMMUZ2014 5
Raşit ÜNÜVAR
Şekil 4: Bir KÖO takımını oluşturan proje bileşenleri
Şekil 5
Şekil 3’de gösterilen Proje Takımının, Kredi
Kuruluşları ve Kamu ile iç içe bir ilişkisi vardır.
(Bkz. Şekil 4)
1. Ortaklar: Projeyi üreten ve yatırıma geçmesine niyetlenen kişi, kuruluş ve/veya firmalar topluluğu.
2. Konsesyon Firması/ Borçlanan: Yukarıdaki ortaklar tarafından oluşturulmuş ve
seçilen proje için kurulmuş olan özel firma. Concession yani Özel Amaçlı (Special
Purpose) iş için kurulan ve yatırımın yapımı
için gerekli bedeli borçlanan firma.
3. Borç Vericiler (Bankalar, kredi kuruluşları)
4. Hizmet Alıcı Firma/ Kamu (Off taker)
5. Anahtar Teslimi Yüklenici (EPC): Tasarla, Temin et ve Yap (Engineer, Procure and
Construct Turnkey ) Şartlarına göre işi yapacak olan Yüklenici
6. İşletme Firması: İşletme sürecinde görev
alacak olan bu konuda deneyimli firma
7. Malzeme Temin Ediciler
6. Bu takım içinde Teknik Müşavirin yeri neresidir?
Önce Projenin önemli bir niteliği olan Proje
Finansmanı’nın Süreç Döngüsüne (Life Cycle)
bakalım (Şekil 5)
Proje Finansmanı Süreç Döngüsünde başlangıç Projenin Tanımlanmasıdır, Proje tanımlanırken Takım da kurulacaktır. Bu arada Fizibilite
Çalışması yapılacak ve Ön Tasarımlar hazırlanacaktır. Bu etap Projenin fiyatlandırılması ve
kritik kararların alınması içindir. Detay tasarımlar yapılırken finansman arama işlemleri yapılır.
Uygulama safhasında ise bulunan bu finansman kullanılır.
Bu süreye inşaat yapım süreci diyebiliriz. Testlerin başarılı sonuçlanması ile proje işletmeye
alınır. İşletmeye alma döneminde ise finansmanın geri ödemesi yapılır.
6 SAYI32
Şekil 6
Proje döngüsünü detaylandırırsak Teknik Müşavir Şekil 6’da görüldüğü üzere;
1. Konsesyon ortakları içerisinde; tasarım ve
fizibilite çalışmalarında yapmak amacı ile
2. Kamu’nun sağlıklı ve güvenilir satın alma
yapmasını sağlamak üzere, Kamun’un Teknik Müşaviri Olarak
3. Banka ve/veya Finansörün Yatırıma/Projeye finans sağlaması safhasında Projenin
güvenilir olduğu ve geri ödemesinin yapılabilirliğinin kontrolü amacı ile Finans kurumuna danışmanlık yapması amacı ile
4. İnşaatın yapımı sırasında İşveren Yönetiminin içerisinde tasarım, inşaat ve malzeme
tedarikinde kontrol olarak
5. İşletme/servis süreci içerisinde işletmenin
kurallara uyup uymadığının kontrolü bakım
ve onarım işlerinin düzgün yapılıp yapılmadığının kontrolü amacı ile
TEMA
Teknik Müşavir KÖO Projelerinde doğrudan
işin içinde olup her aşamada görevde olmalıdır.
İşte bu yüzden, AB Komisyonu ve Avrupa’nın
Teknik Müşavirlerle ilgili kuruluşu EFCA, AB
nezdinde çalışmalar ve lobi yaparak KÖO projelerinde Teknik Müşavirin yerinin sağlamlaştırılmasına çalışmaktadır. Daha önce değinmiş
olduğum 2006 yılında yayınlanan;4 Green Paper - Duruş Manifestosu’ nda (Position Paper) belirlenen bazı hususlar, aşağıda ilginize
sunulmaktadır.
6.1. KÖO Projelerinde
Danışmanlık Kapsamı
Mühendislik
ve
a) Projelerin tanımlanması ve ilk karar verilmesi
safhasındaki ilişkili tekliflerin hazırlanması
b) İşverenler için hizmetler:
• Proje tanımlama için teknik destek
• Belirlenen projelerin fizibilite çalışmaları
• Belirlenen projenin fiyatlandırılması
• Performans tanımı veya projenin fonksiyonel
gereksinimleri için teknik yardım
• Sunulan tekliflerin teknik yardım değerlendirilmesi
• Teknik yardım teklifi ile inşaat uygunluk değerlendirmesi ve / veya inşaat sırasında
sözleşmenin şartlarının sağlanması
• Operasyon sırasında performans veya fonksiyonel gereksinimleri ile projenin uygunluğunun değerlendirilmesi için teknik yardım.
Anahtar performans göstergelerinin irdelenmesi
c) Konsesyon firmasına hizmetler:
• Projenin tasarımı
• Projenin kalite kontrolu
d) Yatırımcılara / bankalara finans temin, işletme ve yapım aşamasında öneriler.
6.2. KÖO’larda Tasarımın Önemi
Konsesyon Firmasına tasarım ya da kalite kontrol hizmeti veren mühendislik ve danışmanları taşeron olarak bu işlemi yapmaları önerilir.
Projeler büyük olduğundan dolayı sorumluluk
tanımlanmalıdır.
• Projenin estetik etki yapması ve proje inşaat
maliyetini etkileyen düzeni, şekli, boyutları,
malzeme ve proje yapılabilirliği ile, projenin
operasyonel özellikleri ve operasyonel maliyet programını etkileyen hususları ele almalıdır.
• Ayrıca; projenin güvenliğini (H&S) Mühendislik danışmanlık firmaları tarafından ele
alınmalıdır.
4
Position Paper on Public-Private Partnerships (PPPs)
26.3.2006
7. Sonuç
Gelelim Türkiye’deki KÖO Projelerinden
Teknik Müşavirlerin Faydalanması ve bu
grupların içerisinde olmasına.
KÖO sisteminin en büyük işvereni olan T.C.
Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan / yapılacak
olan yatırımları gördük.
Fizibilite raporu hazırlama aşamasında olan
projelerde Teknik Müşavirlik kuruluşlarına pek
çok iş olması gerekliliğinden bahsettik.
Yapım aşamasında olan inşaatlarda ve konsesyon firmasının bünyesinde de Teknik Müşavir
olması bir gerekliliktir.
Kredi/Finans Kuruluşları kredi vermeden önce
Teknik Müşavirin görüşüne itibar edecektir.
İşveren (Kamu) Sağlık Bakanlığı işin sağlıklı ve
şartnamelere uygun yapılıp yapılmadığını kontrol etmek üzere bir veya birkaç Teknik Müşavir
Kuruluşunu istihdam etmelidir.
Raşit ÜNÜVAR
ODTÜ Mühendislik Fakültesi, İnşaat Mühendisliği Bölümünden mezun
oldu. 35 yıldan uzun süredir kurucu
ortağı ve Yönetim Kurulu Başkanı
olduğu Tempo Altyapı Mühendislik,
Müşavirlik A.Ş. ve Teknik Tempo
Uluslararası Mühendislik A.Ş.’nde
Tamam bunların hepsi doğru ancak Türkiye
için geçerli değildir. Bugüne kadar duyumunu
aldığımız herhangi bir Teknik Müşavirlik firmamız ciddi olarak, profesyonelce bu projelerde
görev almamışlardır. Ahbap çavuş ilişkisi içerisinde Bölge Müdürlükleri’nden emekli mimarların projeleri, mühendislerin statik hesapları ve
başka bir şehirde inşaat yapanın öbür şehirde
kurduğu Teknik Müşavirlik şirketleri vasıtasıyla
işler düzene uygun bir şekilde yürütülmektedir.
Yani bu projelerin Türk Müşavir Mühendislik
Sektörüne katkısı kocaman bir sıfırdır ve fiyaskodur. Yabancı Müşavirlik kuruluşlarının katkısı
var mı yok mu onu bilmiyorum. O da bu yazımızın konusu değil zaten.
birçok büyük ölçekli ve özellik arz
Ayrıca bir de KİK kanunundaki Teknik Müşavirin
Müteahhitle - evlere şenlik - müteselsilen 1015 yıl sorumluluk maddesi var ki, milyar Avro
değerindeki projelerdeki müteselsiliyeti sizler
hayal edin…..
2002-2008 yılları arasında TMMMB
Sonuç olarak;
hendisler Birlikleri Federasyonu)’da
Bütün yukarıda okuduklarınız herhangi bir ülkede, gerçek bir KÖO Projesi yapılacağında doğru olan teorik ve uygulamaya esas bilgilerdir.
Verdiğim örneklerde; İngiltere’de, İspanya’da,
Macaristan’da Teknik Müşavirler Projelerin
içinde etkin bir şekilde hizmet vermişlerdir. İşte
bunun için AB ve EFCA bu konuda çalışmış ve
çalışmaktadır.
Bu yazı sizleri bilgilendirmek amacıyla yazılmıştır. Türkiye için geçerli değildir…….
eden yerli ve uluslararası proje yönetti
ve yönetmektedir. Raşit Ünüvar, periyodik olarak FIDIC uluslararası konferanslarına katılmakta olup, ayrıca
Londra’da ve Lahey’de düzenlenmiş
olan uluslararası ”The New FIDIC
Contract Conditions” seminerlerine
katılmıştır. Londra’da 1998 yılında
düzenlenen Yeni FIDIC Sözleşmeleri Seminerinde Kitapların son redaksiyon çalışmalarında bulunmuştur.
Yönetim Kurulu başkanlığını yürütmüştür. 2004 – 2012 tarihleri arasında da EFCA (Avrupa Müşavir MüYönetim Kurulu üyeliğinde bulunmuştur. Halen FIDIC ve EFCA’nın
değişik komitelerinde görev yapmaktadır. Raşit Ünüvar, ODTÜ Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği
Bölümünde - Ankara ve Kuzey Kıbrıs
Kampüslerinde- “FIDIC & Ethical
Rules “ konusunda ders vermektedir.
TEMMUZ2014 7
Haluk DOĞANÇAY
Kamu Özel Sektör Ortaklığı
Yalın Yönetim
K
amu ile Özel Sektörün Ortaklığı
olarak ifade edilen PPP (Public
Private Partnership) modeli ve
türevlerinde hangi kritik özellikler varsa, Özel Sektörde uygulanan D&B
(Design and Build) ve türevleri olan
IDB (Integrated Design and Build) ve
IPD (Integrated Project Delivery) modellerinde de ayni kritik özellikler, yani
ayni DNA (*) var. Sadece sektörleri ve
uygulama alanları farklı.
İnşaat sektöründe popüler bir örnek
vardır: Pencerede suyu içeri sızdıran
yer, cam ile doğramanın birleşim yeridir. Özellikle proje ölçekleri büyümeye başladığından bu yana inşaat
sektörünün en temel sorunu, tasarım
ile inşaat süreçlerinin uzmanlaşma
nedeniyle birbirinden kopması olarak tanımlanır. Bu kopma nedeniyle,
tasarım aşamasında inşaatçının, yapım aşamasında ise geleneksel rolünden uzaklaşmış olan tasarımcının
deneyim ve katkısından yararlanmak
güçleşmiştir. Olmazsa olmaz bu işbirliği ve koordinasyonu sağlamak üzere
yeni bir mesleki disiplin olan “proje
yöneticileri” devreye girmek zorunda
kalmıştır.
İşverenlerin bu sorunlara çözüm
arayışı ve işleri “yalınlaştırma” arzusunun, tasarımcı ile inşaatçıyı aynı
odada birlikte çalıştırmak, işbirliği ve
koordinasyonu doğal akışında sağlamak, cam ile doğramanın birleşim
detayını en sağlıklı olacak şekilde bütünleştirmek, yani “tasarım ve yapım
süreçlerini bir modelde çakıştırmak”
şeklinde ortaya çıktığını görüyoruz.
PPP Modelinin Yükselişi ve
Geleneksel İnşaat Sektörünün
Düşüşü
PPP (Kamu Özel Sektör Ortaklığı), kamunun temel iş alanı dışında kalan ve
özellikle büyük ölçekli yeni fiziki yatırımlarında özel sektörün kaynaklarından yararlanma amacıyla geliştirdiği
bir uygulama modeli.
8 SAYI32
Gelişmiş ülkelerde giderek yaygınlaşmasına rağmen, ülkemizde maalesef
az sayıda sektörde kısıtlı uygulama
alanı bulabildi. Uygulamanın yaygınlaşmamasında yasal düzenlemelerin
gecikmesinin payı olsa da, uygulama
süreçlerinde ve sonuçlarında, yaşanan sorunların payının daha çok olduğunu görüyoruz. Ancak, bu başarısız
sonuçların elde edilmesinde modelin
değil modeli uygulayanların önemli
payı olduğunu göz ardı ediyoruz.
Geleneksel inşaat sektörü, 2000
yıldır, hep taşı taş üzerine koyarak
hayallerini gerçekleştirmeye çalışmış
ve sonuçta, diğer sektörlerle arasındaki gelişmişlik ve verimlilik farkı giderek açılmış. Yapılan bir araştırma,
son 50 yıldır, tarım dışı diğer tüm sektörlerde verimlilikte %200’ün üzerinde
artışlar yaşanırken, inşaat sektörünün
malzeme, işgücü ve parasal kayıplarıyla verimlilikte sürekli düşüş yaşadığını gösteriyor.
Deliliğin tanımı: “Hep aynı şeyleri yapıp, farklı sonuç beklemektir.” Albert
Einstein.
PPP gibi D&B esaslı modellerin ABD,
Japonya, İngiltere, Avrupa Birliği gibi
gelişmiş ülkelerin kamu yönetimlerince hızla benimsenmesinin ardında,
farklı şeyler yaparak farklı sonuç elde
etmeyi hedefleyen ve öncelikle inşaat
sektöründe bir “devrim” ihtiyacı duyan özel sektörün itici gücünün yattığından hiç kuşku yok.
İnşaat Sektöründe Devrim İhtiyacı
ve Yeni Gelişmeler
80’li yıllarda pek çok ülkede kamu
yönetimleri sektörde “uluslararası rekabetin” ve “sürdürülebilirliğin” sağlanması amacıyla ilk adımları atmaya
başladı. Örneğin, 90’lı yılların başında
dönemin İngiliz Hükümetince akademisyenler ve uzmanlar heyetine hazırlatılan oldukça kapsamlı raporun
sektörde büyük ses getirdiğini hatırlıyoruz.
Aynı yıllarda ABD, Japonya vb. farklı
ülke kamu yönetimlerinin, üniversitelerin ve meslek örgütlerinin çalışmaları da giderek yoğunlaştı ve
sektörde bir tür “devrim” oluşturacak pek çok yeni fikir, teori, anlayış,
kavram,metodoloji, teknoloji, araç ve
teknikler ortaya çıktı. Bunların son 20
yılda en popüler hale gelenleri şunlar;
- Kritik Yörünge Metodu (CPM) ile
Proje, Program ve Portföy Yönetimi,
- Kazanılan Değer Analizi (EV),
- Yaşam Döngüsü Maliyeti (LCC),
- Kısıtlar Teorisi (ToC) ve Kritik Zincir
Modeli,
- Tasarla ve Yap Modeli (D&B),
- Değer Analizi ve Değer Mühendisliği (VA/VE),
- Kurumsal Kaynak Yönetimi (ERP),
-
Anahtar
(KPI),
Performans
Kriterleri
- Bina Bilgi Modellemesi (BIM), 3D,
4D, 5D vb.
- Yeşil Bina (LEED, Breeam vb) Sertifikasyon Sistemleri,
TEMA
(PPP) Modelinin Başarısında
İlkelerinin Etkisi
- Yalın İnşaat (LEAN Construction)
ve Toyota Üretim Modelinin İnşaat
Sektörüne Uyarlanması,
ve tasarım aşamasında başladığını
ve uygulama ve işletme ile etkileşimli
ve bütünleyici olduğu gerçeği ile karşı karşıya geliyoruz.
- En İyi Tedarik Değeri (BVP) ve Performans Bilgi Tedarik Sistemleri
(PIPS),
Tasarımın Yapım Süreciyle Birlikte
Ele Alınmasının Yalın Yönetim İlkeleri ile İlişkisi
-vb.
Kamunun PPP modelinde olduğu gibi
özel sektör İşverenleri de, işbirliği ve
verimliliğin anahtarını Tasarım ve Yapım sürecinin entegrasyonunda buluyor. Dünyada giderek daha yaygın bir
biçimde Tasarla-Yap Modeli uygulanıyor. Ancak kurumların ve projelerin
özellik ve ihtiyaçlarına uygun farklı
modeller geliştiriliyor:
- Entegre Proje Teslimatı (IPD),
Tüm bu yeni kavramlarda ve PPP ve
D&B’nin IDB, BOT, DBO, DBFO vb.
farklı versiyonlarının temelinde yatan
ilk ve en önemli husus, tasarım-tedarik-yapım ve işletmenin “bütünsel” bir
şekilde ele alınması. Örneğin Toyota
Modelinde, Japon Kalite Sisteminin
Toyota Fabrikalarında uygulanan üretim sistemine etkilerinden yola çıkarak ABD inşaat sektöründe de LEAN
(Yalın İnşaat) yaklaşımının yeni bir
trend oluşturduğunu görüyoruz.
Geleneksel Tasarla-Yap Modelinden, Bütünleşik Tasarla-Yap ve Bütünleşik Proje Teslim Modellerine Geçiş
Keza, ABD ve Avrupa’da birbirini izler şekilde gelişmeye başlayan BIM (Bina Bilgi
Modellemesi)’inde, inşaatın
daha tasarım aşamasında 3
boyutlu olarak sanal ortamda
gerçekleştirilmesi, tasarım sürecinde giren bilginin uygulama
sürecinde kapsam, süre (4D),
maliyet (5D) ve kalite yönetimi
ile işletme sürecinde doğrudan
etkileşimli olarak kullanılabilirliği
mümkün oluyor.
Yine Dr. Eli Goldratt’ın 90’larda
üretim sanayiinde parlayan
Theory of Constraints (ToC)
ve Kritik Zincir (Critical Chain)
yaklaşımının, 2008’den itibaren
Japon kamu inşaat sektörünün
%80’inden sorumlu LTI (Arazi,
İ n ş a a t , U l a ş t ı r m a , Tu r i z m
Bakanlığı)’nın tüm projelerinde
zorunlu olarak kullanılmaya
başladığına şahit oluyoruz.
Sürdürülebilirlik ve Yeşil Bina
konusunda, LEED, Breeam vb.
sertifikasyon sistemlerinin fikir
TEMMUZ2014 9
Haluk DOĞANÇAY
İşverenler, “Geleneksel D&B (TasarlaYap) modelinde, Yapımcıyı taşeronu durumundaki Tasarımcısıyla aynı
odaya koyup işbirliği yapma fırsatı
veriyor, ancak bu “işbirliği fırsatının”
Yapımcının Tasarımcısını en düşük
bedel yöntemiyle seçmesi durumunda, bu yöntemin arzu ettiği “işbirliğinin garantisi” olmadığını görüyor.
İşverenler bu kez, “Bütünleşik Tasarla - Yap - IDB” modeline geçiş yapıp
Yapımcıyı Tasarımcılarıyla iş ortakları
haline getiriyor. Kurumlarda ciddi bir
anlayış değişimi gerektiren bu modelle BIM (Bina Bilgi Modellemesi)
şeffaf veri tabanı, bilgi paylaşımı ve
işbirliği yönetimi ile Yapımcının tasarımcı ve yapımcı ile daha sıkı bir işbirliği yapmasını hedefliyor. Ancak,
süreçte kendisi daha çok söz sahibi
olabilmek amacıyla tasarım aşamasını 2’ye böldüğünde ya da sözleşme
tarafı olan Tasarımcı-Yapımcı Ortaklığını kendisi yine “en düşük bedel”
yöntemiyle seçtiğinde, yine amacına
ulaşamıyor.
Son yıllarda İşverenlerin yatırım projelerini işbirliği, şeffaf iletişim, etkin yönetim ve verimlilik ilkeleriyle ve “yalın”
prensipleriyle yönetmek amacıyla sarıldığı en yeni model ise “Bütünleşik
Proje Teslimatı” yani IPD (Integrated
Project Delivery): Bir tür risklerin ve
birlikte yaratılan değerin ödülünün
paylaşılması. Bu modelde, İşverenYapımcı-Tasarımcının sektör için sıra
dışı ama gerçek bir iş ortaklığı sözleşmesi söz konusu. Ancak, işin başında “Hedef Maliyet” adıyla, Garanti Edilen En Yüksek Bedel-GMP‘ye
benzer bir bedel birlikte belirleniyor.
Şayet maliyetler bu hedefi aşarsa,
aşan bedel Tasarım ve Yapımcının
kar havuzuna indirim olarak yansıyor.
10 SAYI32
Maliyetler hedefin altında kaldığında
İşveren ve proje ortakları karı paylaşıyor. Hedefin çok üzerine çıkıp kar
havuzunu sıfırlamış ise, kalan maliyeti
İşveren üstleniyor.
Sonuç
Özetle, fiziki yaşamda yansımasını
bulan ve ortaya çıkan aksaklıkların,
farklı süreçlerin veya elemanların birleşim noktalarında ortaya çıktığı gerçeğine dayanan bu yaklaşım, inşaat
sektöründe bizi tasarım, uygulama ve
işletme süreçlerinin kesişim-birleşim
noktalarını bütünsel biçimde ele almaya zorluyor.
Yani, tasarımcı, inşaatçı, işletmeci gibi ana oyuncuları bir arada, bir
ortak gibi çalışmaya ve işbirliği yapmaya yönlendiriyor. Bu yaklaşım, sadece alışık olmadığımız bir sözleşme
modelini uygulamaya değil, ayni zamanda gerçekçi ve etkili bir sorumluluk paylaşımına, uzun vadeli ve şeffaf
işbirliğine, paydaşlar arası iletişim yönetimine, yaşam boyu maliyet döngüsünü gözetmeye, risk ve ödülün adil
paylaşımına, yaratıcılığa ve yaratılan
değere, salt süreye değil, kaynakların
verimli kullanımı ve optimal paylaşımına dayanıyor.
Buradaki temel sorun, modelin kendisi değil, modeli uygulayanların modelin felsefesi ve gerekliliklerini özümsemeden yaptıkları hatalar. Bilgi ve
deneyimi hala en düşük bedelle tedarik etmeye çalışan, proje paydaşlarını kalite odaklı değil maliyet esasına dayalı olarak seçen hem kamu
ve hem de özel sektör işverenlerinde
ciddi zihniyet değişimi gerekiyor.
(*) DNA terimini özellikle ve tasarımın onu izleyen diğer süreçlerle (yapım, finansman, işletme vb.) paralel ve iç içe olması özelliğini ifade
etmek amacıyla kullandım.
Haluk DOĞANÇAY
Galatasaray Lisesi’ni ve İTÜ Mimarlık
Fakültesini bitirdi. Aynı Üniversitede
Bina Programlama dalında yüksek lisansını tamamladı. Yurtiçi ve dışında,
proje ve inşaat yönetimi, işletme, finansman ve pazarlama alanlarında eğitim programlarına katıldı.
Kariyerine Petlas Lastik Fabrikasında
şantiye şefi olarak başladı. Bu dönemde
ADMMA’da yarı zamanlı öğretim
görevliliği yaptı. Sonraki yıllarda
yurtiçinde ve dışında çeşitli projelerde
Proje Yöneticisi olarak görev aldı.
1990 yılından bu yana kurucusu olduğu PY Grup şirketleri ile inşaat ve
gayrimenkul sektöründe planlama,
geliştirme, tasarım, mühendislik, proje yönetimi, proje finansmanı, eğitim,
bilgi teknolojisi destek ve danışmanlık
hizmetleri vermekte ve mesleki deneyimlerini üniversitelerde ve seminerlerde gençlerle paylaşmaktadır.
AMPD ve IPYD’nin kurucuları arasında
yer aldı. 1996 yılından itibaren yönetiminde görev aldığı TürkMMMB’nin
2000 - 2002 dönemi Yönetim
Kurulu Başkanlığını, FIDIC’in
Uluslararası Müşavir - İşveren İlişkileri Komitesi ve EFCA’nın Proje
Finansmanı Komitesi üyeliğini yaptı.
Hülya EKSERT
TÜRKİYE’DE KAMU ÖZEL
K
amuda yatırım yöneticisi olarak edindiğim deneyim bana; kamu sektörünün,
ister işletmeci ister yatırımcı olsun üstlendiği rolleri yürütmek için daima finansman
kaynağına ihtiyaç duyduğunu ve çoğunlukla
bu ihtiyacın karşılanmasına yönelik olarak
özel sektör ile çeşitli işbirliği modelleri arayışına girdiğini öğretti. Bu doğrultuda özelleştirme sözcüğü ile ilk kez kamuya ait su ve
kanalizasyon idarelerinden birinin başında
mühendis yönetici olarak görev yaparken
25 yıl önce karşılaştım. Özelleştirmeden o
yıllarda bizim anladığımız; kamu tarafından
üstlenilen bazı rollerin özel sektöre devredilmesi ve ilgili konuda özel sektörden iş veya
hizmet satın alınması idi. Özelleştirme kamu
işletmeciliğinin verimliliğini arttıracak bir
araç olarak kullanılacak, kamu bu amaçla
bazı rollerini özel sektör ile riskleri de paylaşarak yürütecekti.
Esasen, çalıştığım Dünya Bankası dış finansmanlı çeşitli su sektörü projelerinde
krediyi temin edenlerin ya da garantörlerin
temel sorunu, ilgili kamu işletmesinin yatırımlara kendi katkı paylarını koymaması, denetlenebilir şeffaflıkta yönetsel ve mali mekanizmaları yaratamaması idi. Bu olumsuz
etkileşim, yıllar önce çalıştığım bir projede
Dünya Bankası’nın geri ödemesiz dönemde yatırımını gerçekleştiremeyen İdareye ait
kredisinin projenin yarısında iptal edilmesi
ile sonuçlandı ve devlet uluslararası platformda sağladığı kredibiliteyi kaybetmekle
kalmadı, ek mali ve idari yükleri de üstlenmek zorunda kaldı.
Kamunun karar mekanizmalarındaki atalet
ve değişkenlikten kaynaklandığı sonucuna
varılan bu ve benzer olumsuz deneyimler;
uluslararası finansman kuruluşlarınca sadece kentsel altyapı servislerini sağlayan kamu
kurum ya da iktisadi işletmelerinin değil,
bunlarla etkileşimli çalışan merkezi yatırımcı kuruluşların kurumsal yapılanmalarının ve
yönetsel açıdan proje etkinliklerinin yeniden
gözden geçirilmesine yol açtı.
Nitekim yıllar içinde Dünya Bankası ülkemizde su sektöründe doğrudan Belediyelere
hazine garantisi olsa dahi kredi vermemeye,
onun yerine kurumsal kapasitenin yeniden
yapılandırılması amacıyla özelleştirme ve/
veya finansman modelleri alternatifleri araştırmaya başladı. Antalya su ve kanalizasyon
işletme modeli bu araştırmanın sonrasında
1996-1997 yıllarında ortaya çıktı. Bu modelde, kamunun rolü yatırım sorumluluğu
dışında daha çok yönlendirici, yönetici ve
karar verici seviyede bırakılırken, kamu ve
özel sektörün ortak olduğu bir proje ve yatırım yönetim şirketi kurulmuş ve ilgili şirket
tüm proje yönetimini ilgili kamu idaresi adına
yapmak ve yürütmekle görevlendirilmiştir.
Su ve kanalizasyon tesislerinin işletmeciliği
12 SAYI32
Ülkemizde ise, kamunun hala en büyük işveren olduğu günümüzde, “kamu hizmeti” ve
“özel sektör” kavramlarının sınıflandırması
ve bir arada kullanılması bakımından oldukça karşıt uygulamalar geliştiği bir süreçten
geçiyoruz. .
ise, kamu özel ortaklığı modeline benzeyen
bir modelle yabancı özel işletmeciye devredilmiştir. Bu yapılanma, Hazine garantörlüğünde Dünya Bankası ile imzalanan İkraz
Anlaşması’na yürürlük şartı olarak yer almıştır. Benzer bir model, iki belediyenin kurduğu
birliğe verilen bir kredi ile yine Dünya Bankası finansmanı ile Çeşme-Alaçatı’da 2002
yılında uygulamaya başlanmıştır. Her iki
uygulamada da; belirlenen bir yatırım programı dâhilinde yatırımların gerçekleştirilmesi
kamunun üstlendiği bir görev olup, işletmeci
bakım, onarım gibi teknik işlerle, tahakkuktahsilat gibi idari ve mali görevleri üstlenmiştir. Bu tür yönetim modeli, mevzuatta kamu
özel işbirliği modellerinden “işletme haklarının devri” kapsamında değerlendirilebilir.
Bu modellerde mülkiyet her zaman kamuya aittir, yatırım programını uygulamak da
kamunun görevidir. Kamu ve özel işletmeci
görevleri özel işletme sözleşmelerinde ayrı
ayrı belirtilmiş, risklerin dengeli paylaşımına çalışılmıştır. Model, aynı zamanda yerel
yetkin işletmecilerin oluşmasını da hedeflediğinden, yabancı su işletmecilerinin yerli
ortak alması şartı da koşulmuştur. Sistem,
yatırımların öngörülen süre ve kapsamlarda
gerçekleştirmemesi durumunda özel işletmeciye hak talebi fırsatı yaratmakla beraber,
kamu ile özel sektörün birbirini bir denge
dâhilinde kontrol ettiği
bir mekanizma ile çalışması öngörülmüştür.
Dünyada temel olarak
uygulanan üç özelleştirme modeli olduğunu biliyoruz: Özelleştirmeyi finansman
aracı olarak gören
Latin Amerika Modeli,
ekonominin sistematik
dönüşümü için kullanılan Doğu Avrupa
Modeli ve özelleştirmeyi etkinlik eksenine
oturtmuş bir Batı Avrupa Modeli.
Özellikle son beş altı yılda sağlık, enerji ve
ulaşım sektöründe, uluslararası özelleştirme modellerinin karması diyebileceğimiz
nitelikte kamu özel ortaklığı (KÖO) modelleri uygulamaları görmekteyiz.
İngilizce
tabiriyle Public Private Partnership (PPP)
kısaltma anlamında dünyaca kabul edilmiş
bir kavram olup, ülkemizde PPP karşılığı
olmak üzere, Kamu Özel Ortaklığı yanında
Kamu Özel Sektör İşbirliği gibi kavramlar da
kullanılmaktadır. Kısaca PPP kamu hizmetlerinin devletçe klasik yollardan temini ile
tüm hizmet temininin özel sektör aracılığıyla
yapılmasının arasındaki yelpazede yer alan,
devlet ve özel sektörün rol ve risk paylaşımı
açısından birlikte katılımını öngören tüm mal
ve hizmet teminlerini içeren bir üst kavramdır. İngiltere öncülüğünde yaygınlaşan PPP
modeli, başta AB ülkeleri olmak üzere, tüm
gelişmiş ülkelerde en önemli proje finansman yöntemlerinden biridir.
Ülkemizde, sağlık sektöründe, ilgili Bakanlığa özgü bir yasa ile 2003 yılında başlatılan
kamu özel ortaklığı projeleri hızla sürdürülmektedir. Son yıllarda en ileri örneğini Sağlık
Bakanlığı bünyesinde 2007 yılında kurulan
Kamu Özel Dairesi biriminde büyük çaplı
sağlık kampusu projeleri, bu model çerçevesinde ihale edilmeye başlanmıştır. İhalelerin sonuçlanması kısa sürse de, finansman
anlaşmalarının kesinleşmesi ve sözleşmelerin yürürlüğe girmesi oldukça uzun bir süreç
almaktadır. Uygulama çok yeni başladığı
için, ülkemizde henüz bu modelle yapımı tamamlanıp işletmeye açılmış bir sağlık tesisi
bulunmamaktadır.
Diğer yandan, hukukçular tarafından ifade
edildiğine göre ülkemizdeki PPP modellerinin hukuki altyapısı oldukça karmaşıktır.
1980’den beri her model için ayrı düzenlenen mevzuat, her ne kadar özelleştirme
çerçevesi altında birleştirilmeye çalışılmış
ise de, bu modellerin Özelleştirme Hukuku
kapsamında düzenlenmesi uygulamada
sorunlar yaratmaktadır. Diğer yandan, hukukçuların temel bir eleştirisi de, proje ya da
uygulama bazlı mevzuat yaklaşımlarından
öte, ülkemizde uzun yıllar kullanılabilecek bir
çerçeve hukuki altyapının kurulması yönündedir. Hâlihazır durumda, her kurumun kendi kamu özel ortaklık modelini uygulamaya
geçirmek için teşebbüs içinde olduğu, ya
da hukuki altyapının uygulama ile şekillendirilmeye çalışıldığı kaygıları vardır.
PPP, temelinde risklerin dengeli paylaşımı
esasına dayandığından, dikkatle üzerinde
durulması gereken en önemli husus, bence fizibilite çalışmalarının hem kamu hem
de özel sektör tarafından bağımsız olarak
yapılıp değerlendirilmesinin sağlanmasıdır.
Esasen sadece fizibilite aşamasında değil, fizibiliteden tasarıma, tasarımdan proje
ve inşaat yönetimine, uygulama izleme ve
denetiminden ihale ve işletme süreci danışmanlığına kadar oldukça geniş bir yelpazede teknik müşavire düşen roller bulunmaktadır. Bu roller, hem kamu idaresine hem de
özel sektör müşterisine karşı üstlenilebilir.
Ancak hâlihazırda uygulanan PPP ihalelerinde, kendi özel ihale yöntemlerini uygulayan
idareler, teknik müşavirlerini ne KİK Danışmanlık ihale usulüne göre, ne de kalite ve
maliyet bazlı uluslararası satın alma kurallarına göre seçmektedirler. Düzenlenen yeterlik koşulları yabancı müşavir zorunluluğu
getirirken, sözleşme koşulları ve müteselsil
sorumluluk riskleri, uluslararası hukuk kurallarına uygunluktan oldukça uzaktır. Kamu
özel ortaklığı mevzuatı içerisinde bağımsız
teknik müşavir kullanımına yönelik herhangi
bir hüküm bulunmamaktadır.
Yeni bir gelişme olarak, 2013 Mart ayında yürürlüğe giren bir yasa ile PPP modeli
uygulamasının finansman ayağında Hazine garantisi getirilerek, yatırımcı açısından
uygulamadaki mali riskler aşılmaya çalışılmıştır. Yetkililerce PPP modelinin sağlık
sektöründeki uygulamaları ile kamu yararına
birçok projenin hızla devreye sokulması hedeflendiği gibi, eğitim ve ulaşım gibi sektörlere de modelin yaygınlaşacağından bahsedilmektedir.
Görünen odur ki, ülkemizdeki PPP uygulamalarında sadece devlet ile özel sektör değil, yerel ve uluslararası çeşitli sektörler ve
çoklu meslek disiplinleri bir araya gelmektedir. Özellikle hukuk ve mali müşavirlerinin
önemli görevler üstlendiği projelere, biz teknik müşavirler penceresinden bakıldığında,
modelin kurumsal yapılanmasında bizler
açısından taşların henüz tam yerine oturduğunu söyleyemeyiz.
Son söz: Ülkemizde hukuki ve idari altyapı ne
kadar hazır hale getirilirse getirilsin, kamu ve
özel ortaklıkları modeli ile yaptırılacak işlerin
uygulamada beklenen kalite, verimlilik ve etkinlik hedeflerine erişebilmesi için, kamu ve
özelin birbirlerine bakışlarında temel bir anlayış değişikliği gerektiği görüşündeyim. Algılama farklılıklarını ortadan kaldırmanın yolu
farkındalıkları arttırmaktır. Bilim ve teknoloji
kökenli uygulamalar finansman modellerinden bağımsız konulardır, finansman modeli
ne olursa olsun, teknik uygulamanın kalitesi
ve etkinliği ancak teknik müşavirlik sektörü
gelişmiş ülkelerde sağlanabilmektedir. Kamunun kendi teknik müşavirlik sektörü için,
kamu özel işbirliği modeli içindeki projelerin çeşitli aşama ve dönemlerinde bağımsız teknik müşavirlik hizmeti alacak sistemi
kurmasını veya mevzuat değişiklikleri için
üzerinde düşünmesini gündeme getirmenin
zamanı gelmiştir, kanısındayım.
TEMA
İŞBİRLİĞİ SÜRECİNE BAKIŞ
Hülya EKSERT
1980 ODTÜ İnşaat Mühendisliği bölümü
mezunu olup, hem kamu hem de özel sektörde büyük ölçekli kentsel su ve çevre projelerinde proje çalışanı, yöneticisi ve bireysel danışman olarak görev yapmıştır. Görev
hayatına 1980’de Ege Üniversitesi Deniz
Bilimleri Enstitüsünde kıyı mühendisliği ile
başlamış, su ve çevre projelerine 1984 de
kurulan İZSU’da çeşitli görevlerle devam
etmiş, kamudaki görevini 1995‘de İZSU Genel Müdür Yardımcılığı görevinden ayrılarak
sonlandırmıştır. Bu süreçte, on yıl süreyle
uluslararası finansmanlı İzmir içme suyu ve
kanalizasyon projelerini Dünya Bankası’nın
kredi anlaşması gereği kurulan Proje Yönetim Birimlerinde çalışan ve başkan olarak
sürdürmüştür. 1996-2000 yılları arasında
yarı-özel bir kuruluş olan ALDAŞ Genel
Müdürü olarak, Antalya su ve çevre projesinin gerçekleşmesi ile su işletmeciliğinin
özelleşmesinde çalışmıştır. 2000-2003 yılları arasında Dünya Bankası’nın yarı-zamanlı
danışmanı olarak Çeşme-Alaçatı Birliği’ne
su ve atık su yatırımlarının gerçekleşmesi ile
su işletmeciliğinin özelleşmesi sürecinde tip
sözleşme geliştirme ve uluslararası işletmecilik ihalesi ve sözleşme müzakeresi süreçlerinde hizmet sunmuştur. Bu safhada, kentsel
altyapının mekânsal bilgi sistemleri ile şeffaflaşmasına yönelik olarak çeşitli fizibilite
çalışmalarına katılmıştır. AB’nin hibe değerlendirme programında bağımsız değerlendirici olarak da görev yapan Hülya Eksert,
2005’den bu yana Prota Mühendislik A.Ş.
de, uluslararası sözleşmeler ve iş geliştirme
konularında görev yapmayı sürdürmektedir.
FIDIC sözleşmelerine, Dünya Bankası satın alma kılavuzlarına, AB nin PRAG satın
alma usullerine, yerel satın alma mevzuatına hâkimdir. Kentsel altyapı ve çevre projelerinde ihtiyaç analizi, yatırım planlama,
fizibilite, YİD, KOÖ gibi özelleştirme modelleri, su işletmelerinin performans değerlendirmesi ve iyileştirmesi gibi konularda
makro ölçekte deneyim sahibidir.
TEMMUZ2014 13
Munis ÖZER
HAVALİMANLARI YAPIM VE İŞLETMESİNDE
U
luslararası literatürde kısa adıyla
PPP (3P) olarak bilinen KamuÖzel İşbirliği (KÖİ) modelleri, dünyada ve ülkemizde artan altyapı yatırım
ihtiyacını karşılamak için kamu kaynaklarının yanında alternatif finansman modeli olarak son yıllarda sıkça kullanılmaya
başlanmıştır.
Bu kapsamda ulaştırma, enerji, telekomünikasyon ve sağlık sektörlerindeki
büyük ölçekli altyapı projeleri KamuÖzel İşbirliği yatırımlarının büyük bölümünü oluşturmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin altyapı yatırımlarını
gerçekleştirmek için gerekli finansman
ihtiyacı, son yıllarda KÖİ’ye olan ilgiyi
arttırmaktadır. Bu nedenle TM dergimizin
Temmuz 2014 sayısının temasının “KÖİ
Yatırım Modelleri” olarak belirlenmesi
çok önemli ve memnuniyet vericidir. Her
ne kadar KÖİ tanımı, yapısı ve avantajları dergimizdeki diğer yazılarda yer alsa
da, çok kısa olarak KÖİ’nin tanımına ve
en belirgin özelliğine kısaca değinmek
isterim.
KÖİ, “bir sözleşmeye dayalı olarak,
yatırım ve hizmetlerin, projeye yönelik maliyet, risk ve getirilerinin,
kamu ve özel sektör arasında paylaşılması yoluyla gerçekleştirilmesini” ifade etmektedir.
KÖİ yöntemini diğer klasik yöntemlerden
ayıran en önemli özellik, özel sektör ile
işbirliğinin sadece inşaat aşamasında
değil işletme sürecinde de devam etmesi ve özel sektör inşaat ve işletme sinerjisinin oluşturulmasıdır.
Ülkemizde, 1986 yılında enerji projeleriyle birlikte KÖİ modelleri yatırımlarda
kullanılmaya başlanmış olup, özellikle
2003 yılı ve sonrasında Yap-İşlet, Yapİşlet-Devret, Yap-Kirala ve İşletme Hakkı
Devri Modelleriyle farklı sektörlerde de
uygulama sözleşmeleri imzalanmıştır.
KÖİ Uygulama sözleşmelerinin sektörel
dağılımlarına bakıldığında sayısal olarak, enerji sektörünün ilk sırada yer aldığı görülmektedir. Sözleşme büyüklüklerinin sektörel dağılımına bakıldığında ise
özellikle İşletme Hakkı Devir bedellerinin
oldukça yüksek seviyelerde seyretmesine bağlı olarak havaalanı projelerinin
enerji projelerinin önünde ilk sırada yer
aldığı görülmektedir. Onları takip eden
karayolları projeleriyle birlikte toplam
portföyün %90’lık kısmını bu üç sektör
14 SAYI32
oluşturmaktadır. Liman ve yat limanı projeleri ise sayıca çok olmasına rağmen
proje büyüklüğü açısından ancak %2’lik
kısmı oluşturmaktadır.
Projelerin modellere göre dağılımına
bakıldığında ülkemizde en yaygın olarak kullanılan KÖİ modelinin Yap-İşletDevret olduğu görülmektedir. İşletme
hakkı devredilen projeler daha düşük
pay alırken, Yap-İşlet modelinin sınırlı
sayıda kullanılmış olduğu görülmektedir.
Şu anda ihale aşamasında olan entegre
sağlık kampüsü projelerinin hayata geçmesiyle birlikte Yap-Kirala modeli uygulamaları da başlayacaktır.
Kalkınma Bakanlığı’nın KÖİ projeleri
hakkındaki raporu maalesef güncel değildir ve 2012 yılına dayanmaktadır. KÖİ
projelerinin tutarı 2013 yılında İstanbul
3.Havaalanı projesi ile birlikte 46 Milyar
Dolara yükselmiştir. Çeşitli kaynaklardan elde edilen güncel verilere göre,
ülkemizde kamu ile özel sektör 28 yılda
167 proje için güçlerini birleştirmişlerdir.
Büyüklükleri 87,5 Milyar Doları bulan bu
projeler içinde en büyük pay ise toplam
51.6 milyar dolar yatırımla havaalanı projeleridir. Diğer bir deyişle, KÖİ sektörel
olarak ele alındığında;
Aslan Payını Havaalanları Almıştır!
Kamu-Özel Sektör, 28 yılda ülkemizde
17 havaalanı projesi için 51.6 milyar dolarlık yatırım yapmıştır.
Ülkemizde KÖİ yönetimi ile Yap-İşletDevret (YİD) veya İşletme Hakkı Devir
(İHD) modelleriyle sözleşmesi imzalanmış önemli havaalanı projelerini şöyle
sıralayabiliriz;
• İstanbul 3. Havaalanı
• İstanbul Atatürk Havaalanı - İç ve Dış
Hatlar Terminali, Katlı Otopark, Genel
Havacılık Terminali
• İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanı - İç
ve Dış Hatlar Terminali, Otopark, Yer
Hizmetleri, Kargo, Yakıt
• Ankara Esenboğa Havaalanı - İç ve
Dış Hatlar Terminali
• İzmir Adnan Menderes Havaalanı - İç
ve Dış Hatlar Terminali
• Antalya Havaalanı - İç ve Dış Hatlar
Terminali
• Antalya Gazipaşa Havaalanı
• Muğla Dalaman Havaalanı - Dış Hatlar
Terminali
• Muğla Milas-Bodrum Havaalanı - Dış
Hatlar Terminali
• Çukurova Havaalanı
• Zafer (Kütahya-Uşak-Afyon) Havaalanı
• Zonguldak Çaycuma Havaalanı
• Aydın Çıldır Havalimanı
Bunun yanısıra özel sektörümüz çeşitli ortaklarla Gürcistan, Tunus, Makedonya, Kosova, Letonya, Hırvatistan,
Suudi Arabistan ve Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nde KÖİ modelleriyle havaalanı yapım ve işletmelerini üstlenmiştir.
TEMA
KAMU-ÖZEL İŞBİRLİĞİ (KÖİ)
Havaalanı projelerinde KÖİ modeli özelleştirme kapsamına bağlı olarak değişik
kategorilerde gerçekleştirilmektedir.
Havaalanındaki hizmetler, Hava Tarafı (Air Side) ve Kara Tarafı (Land Side)
olmak üzere iki ana unsurdan oluşmaktadır.
Hava Tarafındaki Hizmetler;
• ATC-Air Traffic Control - Hava Trafik
Kontrolü
• GTC-Ground Traffic Control-Yer Trafiği
Kontrolü
• Runway-Pist
• Taxiway-Taksiyolu
• Apron-Apron, olarak tanımlanmaktadır.
Kara Tarafı Hizmetleri ise;
• Terminal-Terminal Binası
• Parking-Otopark
• Hotel-Otel, hizmetleridir.
Grafikte görüldüğü gibi KÖİ projelerinde
havalimanları için özelleştirme kapsamına bağlı olarak dört değişik model uygulanmaktadır.
• Hava ve kara tarafı dahil tüm hizmetleri
içeren maksimum özelleştirme kapsamı,
• Hava Trafik Kontrol Hizmetleri dışındaki standart tüm özelleştirme kapsamı,
• Hava ve Kara Trafik Kontrol Hizmetleri dışındaki standart tüm özelleştirme
kapsamı,
• Sadece Kara Tarafı (Terminal, otopark,
otel) hizmetlerini içeren kapsam
Ülkemizde Hava Trafiği ve Uçak Yer Trafiği DHMİ tarafından yürütüldüğü için
havalimanı projelerinde genelde son iki
yöntem uygulanmaktadır.
Yukarıdaki özelleştirme modellerine
bağlı olarak KÖİ projelerinin kapsamı,
havalimanı veya terminal olarak belirlenmektedir. Öngörülen iç ve dış hat yolcu ücretine ve beklenen yolcu sayısına
bağlı olarak işletim süresi belirlenmekte-
dir. Bazı sözleşmelerde yıllık artış oranı
baz alınarak yolcu sayısı garantisi sağlanmaktadır. Bunun yanı sıra sabit veya
ciroya bağlı olarak imtiyaz/kira bedeli
ödenmektedir.
Havaalanlarında, yolcu başına alınan
ücret dışında; konma, konaklama, köprü, aydınlatma, ısıtma-soğutma, emniyet
tedbiri, follow-me, tahsis, kira ve reklam,
kontuar, CIP, toplantı ve konferans salonu
gelirleri ile bilet satışı, büro tahsis, otopark, telefon, anons emniyet tedbirleri,
yer hizmetleri gelirleri vardır.
Türkiye’deki yıllık yolcu sayısı 76 milyon
iç hat, 73 milyon dış hat yolcusu olmak
üzere 150 milyona ulaşmıştır. Toplam
yolcu artışında grafikten görüleceği
üzere, 2002-2013 yılları arasında %14
birleşik yıllık büyüme gerçekleşmiştir.
Bu oran Batı Avrupa ülkelerinde %2 ila
%5 arasında değişmektedir. DHMİ’nin
gelecek yıllara ilişkin yolcu beklentisi %11 birleşik büyüme oranıyla 2023
yılında 350 milyon yolcu olarak hedeflenmiştir.
KÖİ modeliyle gerçekleştirilen ve işletilen İstanbul Atatürk Havalimanı, tüm ülke
yolcu trafiğinin %35’ini karşılamaktadır
TEMMUZ2014 15
Munis ÖZER
ve 2013’te yıllık 51 milyon yolcunun üzerinde hizmet vermiştir. 2000 yılından bu
yana Atatürk Havalimanı, Avrupa’daki en
işlek 6. Havalimanına dönüşmüş ve yoğunluk bakımından dünyada 17. sıraya
yükselmiştir.
Anadolu yakasında bulunan İstanbul’un
2.Havalimanı Sabiha Gökçen, yine 2009
yılında KÖİ modeliyle tamamlanan yeni
terminal binası ve apronuyla, İstanbul
hava trafiğinin üçte birine hizmet vermektedir.
Antalya Havalimanı ise 2013 yılı son verilerine göre yolcu trafiği sıralamasında
dünyada 52., Avrupa’da ise 13. sıraya
yükselmiştir.
Ana yerli taşıyıcı, Türk Hava Yolları (THY),
üç kat büyüyerek yolcu trafiği açısından
IATA üyeleri arasında ilk 10’a girmiştir. En
büyük ikinci yerel havayolu Pegasus da
yüksek bir büyüme hızı yakalayarak 47
uçaklık mevcut filosuna 100 ilave uçak
daha sipariş etmeyi planlamaktadır.
Yolcu trafiğinde öngörülen bu artış, ülkemizdeki mevcut havaalanlarının hizmet
vereceği yolcu sayısını ve servis seviyesini artırmak amacıyla geliştirilmesini ve
yeni havaalanı projelerinin hayata geçirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Bu amaçla İstanbul’da 150 milyon yolcu
kapasitesine hizmet verecek ve birbirinden bağımsız altı adet pisti olacak şekilde 3. Havaalanı projesi KÖİ modeliyle
gerçekleştirilmektedir. İlk aşamada 90
milyon yolcuya hizmet verecek ve dört
etapta tamamlanacak olan İstanbul 3.
Havaalanı’nın dünyanın en yüksek kapasiteli havaalanı olması beklenmektedir.
Türk yatırım ve yapım şirketlerinin gerek
yurt içinde gerekse gelişmekte olan diğer ülkelerde, son yıllarda büyük ivme
kazanan KÖİ modeli havaalanı projelerinde yer alması, sektörümüz açısından
çok büyük önem arz etmektedir.
Ülkemizdeki havalimanlarına ait yatırım
projeleri T.C. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’na ait Altyapı Yatırım
(Eski DHL) Genel Müdürlüğü ve Devlet
Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilmektedir.
KÖİ projeleri, proje gelişimi, uygulaması
ve yönetimi açısından konvansiyonel inşaat projelerinden farklılıklar göstermek-
16 SAYI32
te; mimar, müşavir ve mühendisler KÖİ
projelerinin tasarım, inşaat ve devreye
alma süreçlerinde önemli roller almaktadırlar.
Yeni planlanan havaalanı projeleri dışında, özel sektör mevcut havaalanlarında
kamuya ait tesisleri devralarak modernize etmekte ve belirlenen ihtiyaçlara göre
yeni yatırımlar yapmaktadır. Bu yatırımlar
genelde ilerideki ihtiyaçlara göre genişletilebilen modüler yapılardan oluşmaktadır.
Kapsamlı ve ileri teknoloji gerektiren
havaalanı projeleri tasarım ve mesleki kontrolluk hizmetleri için Türk mimar,
mühendis ve müşavirlik şirketlerinin yanı
sıra, uluslararası üne sahip tasarım ve
müşavirlik firmaları da KÖİ modeliyle
gerçekleştirilecek havaalanı projelerinden pay alabilmek için büyük çaba göstermektedirler.
Havaalanı KÖİ projelerinde İdare, bir
Avan Proje hazırlatarak planlanan kapasite ve tesislere ait kriterleri belirlemektedir. Bu avan proje, Yüklenici tarafından
seçilen mimarlık ve mühendislik firmaları
tarafından hazırlanan master plan çalışmaları doğrultusunda geliştirilerek, uygulama projeleri hazırlanmaktadır. Ayrıca,
son tasarlanan havaalanlarında “Engelsiz
Havaalanı Konsepti” ön planda tutulmuş
ve 24 kuruluş sertifikalarını almıştır.
Tasarım ve inşaat kontrolluğunda ise
genelde idarenin atadığı bağımsız bir
mühendislik müşavirlik firması görev almaktadır.
Sonuç olarak; Türk Mimar, Müşavir ve
Mühendislik sektörünün KÖİ modeliyle
gerçekleştirilen ve sözleşme büyüklükleri itibarıyla ilk sırada yer alan havaalanı
projelerinde;
• İdare adına avan projelerin ve ihale
dosyasının hazırlanması,
• Proje ve yapım sürecinde idare adına
müşavirlik ve kontrolluk,
• Yatırımcı ile birlikte master plan ve tatbikat projelerinin hazırlanması,
• Kabul, devreye alma ve test aşamalarındaki müşavirlik,
hizmetlerinden yeterli payı alabilmesini ümit ediyor ve İşveren İdarelerimizin
bu konuda yeterli tecrübe ve deneyimi
olan Türk Mimar, Müşavir ve Mühendislik sektörüne destek olmalarını temenni
ediyorum.
Munis ÖZER
1976 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünden
mezun olan Munis Özer, 1980 yılında
yine Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde
yüksek lisansını tamamlamıştır. 19771987 yılları arasında, GEMAŞ A.Ş.’de,
uluslararası önemli projelerde ve
NATO’ya ait çeşitli havaalanı projelerinde proje müdürü olarak çalışmıştır.
1987’de iki meslektaşı ile birlikte TMA
Mühendislik Ltd. Şti’yi kurmuş ve sayısız projede Proje Müdürü ve Üst Düzey
Yönetici olarak görev almıştır. TMA
Mühendislik Ltd. Şti ortağı olarak, gerek Türkiye’de gerekse yurtdışında pek
çok projenin yönetiminden sorumludur.
Libya’da 8 yıl süreyle aralıksız yönettiği
projeler, su taşıma sistemleri pompa istasyonlarının, otoyolların, alt yapı çalışmalarının, tüm hidrolik, altyapı, yapısal,
elektrik ve enstrumantasyon tasarımlarını içerir. Amerikan Hava Kuvvetleri ve
Amerikan Büyükelçiliği ile ilgili projelerde ise yine projelerin koordinasyon ve
inşaat tasarımlarından sorumlu olarak çalışmaktadır.
Libya’daki demokrasi savaşından sonra,
Priştina Adem Jashari Havaalanı projesinde “Proje Müdürü”olarak görev almıştır.
Şu anda Mısır Kahire Havaalanı ve KKTC
Ercan Uluslararası Havaalanı projelerini
yönetmektedir.
Munis Özer, TürkMMMB Kurumsal üyesi ve Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi’dir.
Aynı zamanda DEİK Uluslararası Teknik Müşavirlik İş Konseyi’nde Başkan
Yardımcısı olarak görev yapmaktadır.
Azmi TIRAŞ
KAMU ÖZEL İŞBİRLİĞİ (PPP) UYGULAMALARI VE
(İZMİT KÖRFEZ KÖPRÜSÜ VE BAĞLANTI YOLLARI
K
amu hizmetlerinin özel sektörle işbirliği çerçevesinde gerçekleştirilmesinde imtiyaz, iltizam, Yap-İşlet-Devret
(YİD), Yap-İşlet (Yİ), İşletme Hakkı Devri
gibi yöntemler günümüze kadar uygulanmıştır. Ülkemizde de kamu ile özel sektörün
işbirliğine yönelik uygulamalar Cumhuriyet
öncesine kadar uzanmaktadır.
Kamu hizmetlerine duyulan ihtiyacın nitelik
ve nicelik olarak artması, yatırımlara ayrılan
kaynakların yetersiz kalması veya bu kaynakların etkin bir şekilde kullanılmasında
görülen eksiklikler, klasik anlayışıyla gerçekleştirilen kamu hizmetlerinin istenen kalite ve
düzeyde gerçekleştirilememesi nedeniyle
alternatif modellerin uygulanması söz konusu olmuştur.
Kamu-Özel İşbirliği modeli ülkelerin altyapı
yatırımlarının karşılanması için ihtiyaç duyulan finansmanı sağlamak üzere başvurulan
bir yol olarak ortaya çıkmıştır. Kamu-Özel
İşbirliği modeli zamanla kamunun planlama,
denetleme, koordinasyon; özel sektörün yatırımın hızlı gerçekleştirilmesi ve işletmecilik
becerilerinin öne çıktığı bir model haline
gelmiştir. Altyapı projeleri için yeni sermaye
kaynaklarını devreye sokmak, farklı yönetim
ve uygulama yöntemlerine imkan vermek,
önceliklerin daha doğru şekilde belirlenmesini ve kaynakların daha etkin kullanılmasını sağlamak Kamu-Özel İşbirliği modelinin
avantajları olarak sıralanabilir. Buna ilave
olarak yatırımın bedelinin esas olarak o hizmetten yararlananlarca karşılanması sağlanmakta, toplumun tamamından toplanan vergilerin, toplumun tamamının yararlanacağı
alanlarda kullanılmasının önü açılmaktadır.
Kamu hizmetlerinin özel sektör eliyle farklı
modellerle gerçekleştirilmesine yönelik yasal düzenlemelerin yapılmasına 1980’li yıllarda başlanmıştır. Bu yasal düzenlemelere
ilişkin ilk örnekler 3096 sayılı “Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik
Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti
ile Görevlendirilmesi Hakkında
Kanun”, 3465 sayılı “Karayolları Genel Müdürlüğü
Dışındaki
Kuruluşların Erişme Kontrollü
Karayolu (Otoyol)
yapımı, Bakımı ve
İşletilmesi İle Görev l e n d i r i l m e s i
Hakkında Kanun”
ve 3996 sayılı
“Bazı Yatırım ve
Hizmetlerin
Yapİşlet-Devret Modeli
Çerçevesinde
Gerçekleştirilmesi
Hakkında
Kanun”
olarak
sayılabilir. Başlangıçta Yap-
18 SAYI32
İşlet-Devret modeli olarak ortaya çıkan,
Kamu-Özel İşbirliği uygulamalarına daha
sonra Yap-İşlet, İşletme Hakkı Devri ve YapKirala gibi modeller de ilave olmuştur.
3465 sayılı “Karayolları Genel Müdürlüğü
Dışındaki Kuruluşların Erişme Kontrollü Karayolu (Otoyol) yapımı, Bakımı ve İşletilmesi
İle Görevlendirilmesi Hakkında Kanun” uyarınca sadece otoyollar üzerinde bulunan 23
adet hizmet tesisinin YİD Modeli ile gerçekleştirilmesi sağlanmıştır.
Ülkemizde Kamu-Özel İşbirliği modeline ait
yasal düzenlemelerin yapılmasından itibaren enerji ve havayolu ulaşımı sektörlerinde
gerçekleştirilen uygulamalar haricinde özel
sektör katılımının istenen seviyelere ulaşamadığı görülmektedir. Özellikle Karayolları
Genel Müdürlüğü’nün yanında diğer birçok
kuruluşun da uygulayabildiği 3996 sayılı
kanun uyarınca gerçekleştirilen proje sayısı oldukça azdır. Bunun başlıca
nedenleri olarak mevzuattaki
boşluk veya belirsizlikler,
uygulama alanının kısıtlı olması, muafiyet
ve garantiler konusundaki eksiklikler,
risk paylaşımındaki
sorunlar sayılabilir.
Bu sorunlar zaman
zaman
yapılan
yasal ve mevzuat
düzenlemeleri ile
ortadan kaldırılmaya
çalışılmış olup; 3996
sayılı kanun uyarınca
yapılacak YİD projeleri
için yapılan önemli düzenlemeler aşağıda sıralanmıştır.
• 5762 sayılı Kanun ve 6456 sayılı Kanun
ile 3996 sayılı kanuna yeni uygulama
alanları ve sektörler ilave edilmiştir.
• “İleri teknoloji ve yüksek maddi kaynak”
şartı 5762 sayılı Kanun ile “İleri teknoloji
veya yüksek maddi kaynak” olarak esnetilmiştir.
• Sermaye şirketi veya yabancı şirket (Görevli Şirket) ile imzalanacak uygulama
sözleşmelerinin Yüksek Planlama Kurulunca onaylanması gerekliliği 6111 sayılı
Kanun ile yetkili idarelerin bağlı, ilgili veya
ilişkili olduğu Bakan tarafından onaylanma olarak değiştirilmiştir
• 4493 sayılı Kanun ile sermaye şirketi veya
yabancı (Görevli Şirket) şirket arasında
yapılacak sözleşmelerin özel hukuk hükümlerine tabi olacağı düzenlenmiştir.
• 6111 sayılı Kanun ile Görevli Şirketçe
üretilen mal ve hizmetler için idare tarafından talep garantisi verilebilmesi imkanı
getirilmiştir.
• 5762 sayılı Kanun ile Merkezi yönetim
bütçesi kapsamındaki kamu idareleri
tarafından sözleşmeye bağlanan katkı
paylarının karşılığı, ilgili idarelerin yılı bütçelerine ödenek olarak konulması ve yatırım bedelinin idare veya hizmetten yararlananlarca ödenmesinin mümkün olduğu
Yap-İşlet-Devret projelerinde, sözleşme
tarafı merkezi yönetim kapsamındaki
kamu idarelerinin, işletme süresi içinde
taahhüt ettikleri garanti kapsamında doğabilecek ödeme yükümlülüklerinin sınırlamalara tabi olmadan idare bütçelerinden ödenmesi imkanı getirilmiştir.
• 6288 sayılı Kanun ile, 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Mo-
deli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında
Kanuna göre yap-işlet-devret modeli çerçevesinde gerçekleştirilecek projelerde,
projeyi üstlenenlere yatırım döneminde
proje kapsamında yapılan mal teslimleri
ve hizmet ifaları için katma değer vergisi
istisnası getirilmiştir.
• 6288 ve 6428 sayılı Kanunlar ile Görevli
şirket ile yapılacak sözleşmede, sözleşmenin feshedilerek yatırım ve hizmetin
süresinden önce ilgili idare tarafından
devralınması
hükmünün
bulunması
hâlinde, yatırım ve hizmetlerin gerçekleştirilmiş kısmına tekabül eden yurt dışından sağlanan finansmanın ve varsa bu
finansmanın teminine yönelik türev ürünlerden kaynaklananlar da dâhil olmak
üzere mali yükümlülüklerin idare tarafından üstlenilmesine, gerçekleştirilmemiş
yatırım ve hizmetlere ilişkin kısmının ise
idarenin talebine bağlı olarak kullanılabileceğine ilişkin hükümlere yer verilebilmesi imkanı getirilmiştir.
• 6288 sayılı Kanun ile Genel bütçe dışındaki kamu kurum ve kuruluşları ile bağlı
ortaklıklar ve mahalli idareler tarafından
gerçekleştirilen yatırım ve hizmetlere yönelik sözleşmelerin feshedilerek yatırım
ve hizmetin süresinden önce ilgili idareler tarafından devralınması halinde, yatırım ve hizmetlerin finansmanı amacıyla
temin edilen dış finansmanı üstlenmeye
söz konusu idare; bu idarenin, özel bütçe
kapsamında olması halinde, söz konusu dış finansmanın, Hazine Müsteşarlığı
tarafından üstlenilmesine karar vermeye
Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır.
• Yukarıda belirtilen dış finansman için,
6428 sayılı kanunla değişik 4749 sayılı kanunla Genel bütçe kapsamındaki
kamu idareleri ile özel bütçeli idareler tarafından 3996 sayılı Kanun hükümlerine
göre yap-işlet-devret modeli ile gerçekleştirilmesi planlanan ve tutarı asgari bir
milyar Türk Lirası olması öngörülen yatırım ve hizmetlere ilişkin uygulama sözleşmelerinde yukarıda belirtilen şartlarda, Hazine Müsteşarlığı üstlenim imkanı
getirilmiştir.
Mevzuatta yukarıda belirtilen düzenlemelerden sonra 3996
sayılı “Bazı Yatırım ve
Hizmetlerin Yap-İşletDevret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması
Hakkında Kanun”a
göre yap-işlet-devret modeli çerçevesinde
büyük
altyapı projelerinin
gerçekleştirilmesi
imkanı artmıştır.
Gebze-Orhangaziİzmir Otoyolu
İstanbul–Orhangazi İzmir
Otoyolu’nun ilk etabını oluşturan (Anadolu Otoyolu-Dilovası)
Ayr.-Orhangazi (İzmit Körfez Köprüsü dahil) Otoyolu projesinin 3996 sayılı kanun
kapsamında Yap-İşlet-Devret Modeli çerçevesinde yaptırılması ve bu konuda Karayolları Genel Müdürlüğü’nün yetkili kılınması
18.05.1995 tarih ve 95/T-33 sayılı YPK kararı
ile kararlaştırılmıştır. Ancak söz konusu kesimin YİD modeli ile gerçekleştirilmesi için iki
defa ihaleye çıkılmasına rağmen yukarıda
belirtilen olumsuzluklar henüz giderilmediğinden bir sonuç alınamamıştır.
Gebze – Orhangazi – İzmir (İzmit Körfez
Geçişi Köprüsü Ve Bağlantı Yolları Dahil)
Otoyolu projesinin 3996 sayılı kanun kapsamında Yap-İşlet-Devret Modeli çerçevesinde yaptırılması ve bu konuda Karayolları Genel Müdürlüğü’nün yetkili kılınması 6.2.2008
tarih ve 2008/T-4 sayılı YPK kararı ile kararlaştırılmıştır.
ÜYELERİMİZDEN
GEBZE-ORHANGAZİ-İZMİR OTOYOLU
DAHİL) PROJESİ FİNANSMAN MODELİ
7.5.2009 tarihinde yapılan ihale
sonucunda Nurol-Özaltın-Makyol-Astaldi-Yüksel-Göçay
Ortak Girişimine görevlendirme yapılması için
02.07.2009
tarihinde karar verilmiştir.
Karayolları Genel
Müdürlüğü ile Nurol-Özaltın-Makyol-Astaldi-Yüksel-Göçay
Ortak
Girişimi
arasında
parafe edilen Sözleşme 24.9.2010 tarih
ve 2010/T-34 sayılı YPK
kararı ile onaylanarak 27
Eylül 2010 tarihinde imzalanmıştır.
Sözleşmenin imzalanmasıyla birlikte
Görevli Şirket finansman temin çalışmalarına başlamıştır. Projenin, yatırım kredilerinde
Hazine garantisi olmayan bir YİD projesi
olduğu dikkate alındığında bankaların hazırlanmasını zorunlu tuttukları dokümanların
sayıları ve hacimleri çok önemli boyutlara
ulaşmıştır. Bu nedenle altı ayı aşkın bir sürede yaklaşık 5,000 sayfayı bulan bu dokümanların hazırlanması için çalışıldıktan
sonra, bu çalışmaların ürünü olan “Bilgi
Dokümanı” tüm yabancı ve yerli bankalara
sunulmuştur.
UniCredit, WestLB, BNP Paribas, Calyon,
Dexia, Mizuho, SACE, JBIC, NEXI, IFC,
EBRD, BIIS, Yapı Kredi, İş Bankası, Finansbank, Akbank, Citibank gibi uluslararası
kredi - finans kuruluşları ve bankalardan
olumlu yanıtlar alınmış ve aralarından en iyi
şartlarda katılım için ön teklif veren bankalar
ile prensipte anlaşılmıştır.
• 6111 sayılı Kanun ile 3996 sayılı Kanun
kapsamında gerçekleştirilecek yatırım ve
hizmetlerle ilgili olmak üzere görevli şirketin kullanımına bırakılacak olan mülkiyeti
kamu kurum veya kuruluşlarına (kamu
iktisadi teşebbüsleri dâhil) ve Hazineye
ait taşınmazlar ile bedeli idare tarafından
ödenmek suretiyle kamulaştırılarak tapuda idare veya Hazine adına tescil ya
da tapudan terkin edilen taşınmazlar ve
Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan diğer yerler için kullanım bedeli ve
hasılat payı alınmayacağı düzenlenmiştir.
TEMMUZ2014 19
Azmi TIRAŞ
Köprüsü’nün de dahil olduğu Gebze – İznik
Kavşağı arası belirlenmiş olup; Faz1 maliyeti
2.8 milyar ABD Doları olarak tespit edilmiştir.
Mevzuata göre özkaynak / kredi oranı %20 /
%80 olabilirken projenin bu fazı için 1.4 milyar ABD Doları Ana Kredi, 1.4 milyar ABD
Doları da özkaynak sağlanmıştır.
Uluslararası mali piyasalarda süregelen krizin etkisi ile ortaya çıkan likidite sıkıntısı ve
yükselen faiz oranlarının yanı sıra bu kadar
büyük bir miktarı toparlamak için birçok
bankanın katılımını sağlamak ve tüm bu
bankaların isteklerini belli bir oranda karşılayabilmek için müzakereler uzun sürmüştür.
Diğer taraftan Sözleşmenin süresinden
önce sonlandırılması halinde kullanılmış
kredilerin Karayolları Genel Müdürlüğünce
üstlenimi söz konusu olduğundan ve Karayollarının kendi özel geliri olmadığından
borç üstlenimi halinde bunun ödenmesine
ilişkin kredi verenleri tatmin edecek destek
mektubu vb. konuların çözümü için çalışmalar sürdürülmüştür.
İlk olarak 16 ticari ve 5 uluslararası finans
kuruluşu ile ana koordinatör bankalar ile
“Yetkilendirme (Mandate) Anlaşmaları” imzalanmıştır.
Başlangıçta uluslararası finans kuruluşları
ve bankaların katılımı ile projenin tamamının
finansmanının bir paket olarak temini yolunda çalışmalara başlanmış olmasına rağmen;
çok büyük proje maliyeti, Dünyadaki finansman krizi ve bankaların isteksiz davranışı,
Görevli Şirket ortaklarından istenen çok yüksek nakit ve gayri nakit talepleri gibi nedenlerle finansman temin stratejisinde değişikliğe gidilmiştir. Yeni finansman stratejisinde
projenin fazlar halinde finansmanı, Görevli
Şirket ortaklarının tahammül edebileceği yükümlülükler ve sadece yerli
bankalardan finansman temini ön plana çıkmıştır.
Bu arada 6288 sayılı kanunla yapılan düzenleme
ile sözleşmelerin feshedilerek yatırım ve hizmetin
süresinden önce ilgili idareler tarafından devralınması halinde kullanılmış
kredilerin Hazine Müsteşarlığınca üstlenimi imkanı
getirilmiştir.
Faz 1 olarak Gebze –
Orhangazi – İzmir (İzmit
Körfez Geçişi Köprüsü Ve
Bağlantı Yolları Dahil) Otoyolu projesinin İzmit Körfez
20 SAYI32
Kredi temin sürecinde Finans Tarafları ile
Görevli Şirket, Karayolları Genel Müdürlüğü
ve Hazine Müsteşarlığı arasında oldukça
uzun süren müzakereler neticesinde
Kredi Anlaşması (Facility Agreement),
Uygulama Sözleşmesi Doğrudan Anlaşma
(Implemention Contract Direct Agreement),
Borç Üstlenim Anlaşması (Debt Assumption
Agreement), Alacaklılararası Anlaşma
(Intercreditor Agreement), Teminat
Anlaşmaları (Security Agreements) gibi çok
sayıda anlaşma ve doküman hazırlanmıştır.
Sözleşmenin süresinden önce feshedilmesi
halinde söz konusu yatırım ve hizmetlerin
finansmanı amacıyla temin edilen dış finansmanı üstlenmeye Hazine Müsteşarlığı’nın
yetkili kılınmasına ilişkin 11.03.2013 tarihli
Bakanlar Kurulu Kararı’nın alınmasını müteakip ilgili taraflar arasında yukarıda belirtilen
anlaşmalar 15.03.2013 tarihinde imzalanmıştır.
Gebze – Orhangazi – İzmir (İzmit Körfez Geçişi Köprüsü ve Bağlantı Yolları Dahil) Otoyolu Projesi’nin YİD modeli ile gerçekleştirilecek ilk otoyol projesi olması ve daha önce
benzer dokümanların hazırlanmamış olması
nedeniyle Faz 1’in finansman temin süreci
oldukça uzun sürmüştür. Bundan sonraki
uygulamalarda bu süreç çok daha kısa sürecektir.
Gebze – Orhangazi – İzmir (İzmit Körfez Geçişi Köprüsü ve Bağlantı Yolları Dahil) Otoyolu Projesinin Faz 2b olarak adlandırılan
İznik Kavşağı – Bursa arası için 600 milyon
ABD Doları tutarındaki finansman temin çalışmaları halen devam etmektedir.
Azmi TIRAŞ
1959 yılında Kahramanmaraş’ta doğan Azmi
TIRAŞ, 1983 yılında Anadolu Üniversitesi
Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi İnşaat
Bölümünden mezun olmuştur. 1984 yılında
Karayolları Genel Müdürlüğü Otoyolu
Köprüler Şubesi Müdürlüğünde Yapım
Mühendisi olarak göreve başlamıştır. 1996–
2003 yılları arasında Proje Kontrol Teknik
Şefi, Yapım Teknik Şefi ve Sanat Yapıları
Yapım Teknik Şefi, 2003–2011 yılları
arasında Otoyolu Köprüler Şubesi Müdür
Yardımcılığı görevlerini yürütmüştür. Bu
dönemde yapım ve projelendirme çalışmaları
devam eden önemli otoyol projelerinde
sanat yapılarının uygulama projelerinin
kontrolünde ve Karayollarındaki ilk yapişlet-devret projeleri olan 11 adet Otoyol
Hizmet Tesisinin gerçekleştirilmesinde
görev almıştır. 18 Şubat 2011 tarihinde
Yapım ve Köprüler Şubesi Müdürü olarak
atanmıştır. Karayolları Genel Müdürlüğünün
ilk büyük ölçekli YİD projeleri olan GebzeOrhangazi-İzmir (İzmit Körfez Geçişi ve
Bağlantı Yolları Dahil) Otoyolu ve Kuzey
Marmara
Otoyolu,
Odayeri-Paşaköy
(3.Boğaz Köprüsü dahil) Kesimi projelerinde
önemli görevler üstlenen Azmi TIRAŞ 16
Eylül 2013 tarihinde emekli olmuştur. Halen
Gebze-Orhangazi-İzmir
(İzmit
Körfez
Geçişi ve Bağlantı Yolları Dahil) Otoyolu
YİD projesinde Müşavirlik hizmetini
yürüten Yüksel Proje-Emay-Chodai İş
Ortaklığında Proje Başmühendisi olarak
çalışmaktadır. Japon Uluslararası İşbirliği
Ajansında (JICA) Köprü Mühendisliği
Eğitim Programına (1992-Japonya) ve
Büyük Köprülerin Sismik Takviyesi Eğitim
Programına (2004-Japonya) katılmıştır. İyi
derecede İngilizce bilen Azmi TIRAŞ evli
ve bir çocuk babasıdır.
TÜRKMMMB 9.TEKNİK MÜŞAVİRLİK
TürkMMMB - Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği tarafından
düzenlenen Teknik Müşavirlik Kongreleri’nin dokuzuncusu, 26 - 27 Mart
2014 tarihlerinde Ankara’da “Yenilikçilik ve Araştırma - Geliştirme”
teması ile gerçekleştirilmiştir. İnşaat sektörünün tüm paydaşlarının bir
araya geldiği Kongre’de yapılan sunumların yanı sıra, Prof. Dr. Üstün
DÖKMEN katılımcılara ilgi çekici bilgiler aktarmıştır.
T
ürkMMMB - Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği 2003 yılından
bu yana inşaat sektörünün paydaşlarını buluşturmak, Teknik Müşavirlik
hizmetlerinin farkındalığını artırmak ve
işlenen çeşitli temalar kapsamında bilgilendirme yapmak amacıyla “Teknik Müşavirlik Kongreleri” düzenlemektedir.
dığına dikkat çekerek, gelişmişlik düzeyi
ve rekabet gücünün artması için yaratıcı
fikirlerin desteklenmesi ve özellikle gençlere sistematik bilgi aktarımının sağlanması gerektiğini ifade etmiştir. Eğitime, bilgiye, insana, kaliteye ve teknolojiye yatırım
konularında zayıf durumda olduğumuzu
vurgulamıştır.
Bu yıl 26 – 27 Mart 2014 tarihlerinde Ankara Ambassadore Otel’de dokuzuncusu
gerçekleştirilen Teknik Müşavirlik Kongresinde, “Yenilikçilik ve Araştırma - Geliştirme” teması işlenmiştir.
Demir Bey’in konuşmasının ardından kürsüye müteahhitlik sektörünün temsilcilerinden TMB-Türkiye Müteahhitler Birliği’nin
o dönemki Yönetim Kurulu Başkanı Sayın
Emin SAZAK davet edilmiştir. Sayın SAZAK
konuşmasında, müteahhitlik sektörünün
Türkiye’ye dünya çapında kattığı artı değerlerden, sektörde yaşanan sıkıntılardan
ve teknik müşavir/müteahhit/imalatçı işbirliğinin Türk firmalara ve ülkemize sağlayacağı katkılardan bahsetmiştir. İNTES - Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası
Başkan Vekili Mustafa DEMİR ise sayısal
verilerle inşaat sanayiciliğinin mevcut durumuna değinerek, yenilikçiliğin bir devlet
politikası olması gerekliliğini ifade etmiştir.
Daha sonra söz alan İMSAD- Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği Yönetim
Kurulu Başkanı Dündar YETİŞENER, Türk
firmalarının dünya çapında ulaştıkları başarıda yenilikçi uygulamaların ve özellikle
tasarım aşamasında Ar-Ge’nin önemli rol
oynadığını vurgulamıştır. Ayrıca, toplantıda bir araya gelen üç alt sektör arasındaki
işbirliğinin faydalarından ve özellikle bu
sektörleri temsil eden sivil toplum örgütleri arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesinin
öneminden bahsetmiştir.
Hazırlıklarına aylar öncesinden başlanan
Kongre’de, özellikle Teknik Müşavirlik,
müteahhitlik ve inşaat malzemesi sanayisindeki yenilikçi yaklaşımlar ile araştırmageliştirme çalışmaları ve uygulamalarını
irdelemek hedeflenmişti.
9.TEKNİK MÜŞAVİRLİK KONGRESİ:
“YENİLİKÇİLİK, ARAŞTIRMAGELİŞTİRME”
9.Teknik Müşavirlik Kongresi’ne özel
sektörde faaliyet gösteren müteahhitlik
firmaları, inşaat malzemesi üreticileri,
TürkMMMB üyesi ve üye olmayan Teknik
Müşavirlik firmaları temsilcileri ile ilgili Bakanlık ve Kamu Kurumları temsilcileri, üniversitelerden, sektöre ilişkin sivil toplum
örgütlerinden ve finans kuruluşlarından
yoğun bir katılım olmuştur.
Yenilikçilik, Araştırma-Geliştirme temasının işlendiği “9. Teknik Müşavirlik Kongresi” açılış konuşmaları ile başlamıştır. Ev
sahibi TürkMMMB Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Demir İNÖZÜ, yenilikçi çalışmalar ve Ar-Ge uygulamalarının önemini
vurguladığı konuşmasında, ülkemizin küresel inovasyon(yenilikçilik) endeksi sıralamasında henüz istenilen düzeyde olma-
ODTÜ Rektör Yardımcısı ve ODTÜ TEKNOKENT Yönetim Kurulu Başkanı Prof.
Dr. Volkan ATALAY, Kongre’nin Ana Konuşmacısı olarak “Yenilikçilik, Araştırma-Geliştirme ve Üniversite” konulu bir
sunum gerçekleştirmiştir. Sayın ATALAY
sunumunda, Türkiye’deki Ar-Ge çalışmalarından ve bu çalışmalara üniversitelerin
katkılarından bahsederek ODTÜ TEKNOKENT özelinde önemli istatistiki bilgiler
sunmuştur.
Kongrenin “Yenilikçi Bakışlar” başlıklı ilk oturumunda, TOBB Türkiye Teknik
Müşavirlik Meclis Başkanı ve TürkMMMB
Geçmiş Dönem Başkanı Sayın Fatma
ÇÖLAŞAN, “Teknik Müşavir Seçim
Yönteminin İnovasyon ve Sürdürülebilirlikle İlişkisi” başlıklı ilgi çekici bir
sunum yapmıştır. Sayın ÇÖLAŞAN örneklerle mühendislik hizmetlerinin sürdürülebilir olmasının öneminden bahsederek,
bu hizmetlerin ömür boyu maliyetler baz
alındığında çok ufak maliyetlere sahip olduğunu, ancak yapım ve işletme-bakım
maliyetlerine çok önemli etkileri olduğunu
vurgulamıştır. Bu nedenle, dünyadaki uygulamalara da değinerek Teknik Müşavir
seçiminin bedel değil kalite odaklı yapılmasının proje başarısı için en önemli unsurlardan olduğunu ifade etmiştir.
İlk oturumun diğer konuşmacısı KAGİDER-Türkiye Kadın Girişimciler Derneği
Yönetim Kurulu Üyesi Devrim G. EROL
“Kadın Girişimciler ve Yenilikçi Yaklaşımlar” konulu sunumu ile iş dünyasında
kadınların yeri ile ilgili dünyadan örnekler vererek, kadın girişimcilerin sayısının
ülkemizde düşük seviyelerde olduğunu,
nedenleri ile göstermiştir. Ülkemizde ye-
nilikçi projelerle başarıya ulaşan kadın
girişimcilerden örnekler vererek, başarı öykülerini artırmak için erkeklere de
önemli görevler düştüğünü belirtmiştir.
“1. Oturum”un ardından katılımcılar öğle
yemeğinde bir araya gelerek tanışma olanağı bulmuşlardır.
ETKİNLİKLERİMİZDEN
KONGRESİ’NİN ARDINDAN...
Dünyasında ve Özel Yaşamda Kaliteli
İletişim, Yaşama ve Çalışma Sevinci”
konulu değerli konuşmasında, ilginç uygulamalar ışığında aktardığı bilgilerle tüm
katılımcılara verimli ve eğlenceli saatler
yaşatmıştır. Katılımcıların büyük ilgi gösterdiği bu bölümde, günlük hayatta doğru
bildiğimizi sandığımız birçok yanlış bilgiye sahip olduğumuzu farkettik.
Kongrenin “Yenilikçi Uygulamalar” başlıklı ikinci ve son oturumunda mühendislik alanında TürkMMMB üyesi firmaların
uyguladıkları yenilikçi yöntemler içeren
projelerin sunumu yapılmış ve bu yöntemlerin amaçları ve projeye faydaları vurgulanmıştır.
Yüksel Proje Uluslararası A. Ş. firmasından
Sayın Özgür UĞURLU, İzmir Körfezi’nin
iki yakası arasında ulaşım bütünlüğünün
sağlanması amacı taşıyan “İzmir Körfez
Geçiş Projesi”ni tanıtmış ve sunumundaki görseller ve animasyonlar ile katılımcıların ilgisini toplamıştır.
Öğleden sonra Konuk
Konuşmacı
Psikolog,
Yazar, Eğitimci Prof.
Dr. Üstün DÖKMEN
sahnede yer almıştır.
TürkMMMB Teknik Müşavirlik
Kongreleri’ne
davet edilen Konuk
Konuşmacılar ile katılımcıların kongreye hakim olan teknik konulardan uzaklaşarak, ilgi
çekici sosyal konularla
rahatlaması amaçlanır.
Sayın DÖKMEN “İş
Prota Mühendislik Proje ve Danışmanlık
Hizm. A. Ş. firmasından Sayın Jozef KUBİN, “Sağlık Yapılarında Sismik Yalıtım
Tasarımı ve Yerel Uygulamalar” konulu
sunumunda özellikle deprem kuşağında
yer alan ülkemizde oldukça önemli olan
sismik yalıtım tasarımına ilişkin bilgi vererek, yenilikçi yöntemlerden örnekler vermiştir.
Kongrenin son konuşmacısı Es Proje Mühendislik Müşavirlik Ltd. Şti. firmasından
Sayın Altuğ AKMAN ise “Barajlarda
3-Boyutlu Dinamik Analiz Metodolojisi” konulu bir sunum gerçekleştirmiştir.
Özellikle baraj tasarım ve yapımı alanında
çalışan firma temsilcilerinin ilgi gösterdiği
sunumunda Sayın AKMAN detaylı teknik
bilgilere yer vermiştir.
TEMMUZ2014 23
ARAMA TOPLANTISI:
“TÜRK TEKNİK MÜŞAVİRLİK
FİRMALARININ ÜLKE
PAZARINDA KARŞILAŞTıKLARI
SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ”:
Kongrenin ikinci günü TürkMMMB üyelerinin katılımına açık bir Arama Toplantısı gerçekleştirilmiştir. “Türk Teknik
Müşavirlik Firmalarının Ülke Pazarında Karşılaştıkları Sorunlar ve Çözüm
Önerileri”ni tartışmayı amaçlayan bu
toplantıda beş ayrı alt konu oluşturulmuş
ve TürkMMMB üyelerinin hazırlık yapabilmesi için bu bilgiler öncesinde üyeler ile
paylaşılmıştı.
Aşağıdaki beş ayrı alt başlığın tartışıldığı
beş ayrı grup oluşturulmuştur.
• Türk teknik müşavirlik sektörünün
kamu sektörüne yaptıkları işlerde karşılaştıkları sorunlar
• Türk teknik müşavirlik sektörünün özel
sektöre yaptıkları işlerde karşılaştıkları
sorunlar
• Uluslararası teknik müşavirlik şirketleri
ile ülke pazarında gitgide artan haksız
rekabet ortamı
• Yüklenicilerin iç ve dış pazarda tercihlerini Türk teknik müşavirlerden yana
kullanmamaları
• KİK Danışmanlık ihalelerinde uygulamada kaliteyi seçememe, fiyatı temel
alan seçime doğru gidiş
Her grubun elde ettiği değerlendirmeler
grup sözcüleri aracılığı ile tüm katılımcılar
ile paylaşılmış ve Birliğimizin çalışmalarına
ışık
tutması
amacıyla
derlenerek
“Arama Toplantısı Sonuç Bildirgesi”
oluşturulmuştur.
34. OLAĞAN GENEL KURUL
K
ongre ertesinde, TürkMMMB’nin yıllık Olağan Genel Kurul toplantısı üyelerin katılımı ile gerçekleştirilmiştir.
Seçimli Genel Kurul toplantısında Yönetim Kurulu Başkanlığı görevine tekrar Sayın Demir İNÖZÜ getirilmiş
ve önümüzdeki iki yıl süresinde görev yapacak Yönetim Kurulu, Denetim Kurulu ve Onur Kurulu yedek ve asil
üyeleri belirlenmiştir. Toplantıda ayrıca TürkMMMB tüzüğünde yapılması öngörülen değişiklikler görüşülmüş ve
yeni tüzük metni karara bağlanmıştır.
Ayrıca, Birliğimizde üyeliklerinin 25. Yılını dolduran üyelerimize Birliğimizin sembolü olan kırlangıç heykelleri takdim edilmiştir.
24 SAYI32
2014-2016 Dönemi
Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği’nin 34. Olağan Genel Kurul
Toplantısı, 27 Mart 2014 tarihinde yapılmıştır. 2014-2016 çalışma dönemi
için seçilen Yönetim Kurulu, Denetim
Kurulu ve Onur Kurulu asıl ve yedek
üyeleri şöyledir.
Yönetim Kurulu Asıl Üyeleri:
1. Demir İNÖZÜ
2. Salih Bilgin AKMAN
3. Sedef ERDOĞAN
4. Hamdi AYDIN
5. M. Sinan AKER
6. Munis ÖZER
7. H. Cemal KARAOĞLU
8. A. Süreyya URAL
9. Hülya EKSERT
Denetim Kurulu Asıl Üyeleri:
1. Oktay AKAT
2. Zafer KINACI
3. Mehmet OKUTAN
Onur Kurulu Asıl Üyeleri:
1. Fatma ÇÖLAŞAN
2. Osman ÖZKAN
3. Raşit ÜNÜVAR
Yönetim Kurulu Yedek Üyeleri:
1. Yüksel TONGUÇ
2. Ertuğrul DİZDAR
3. Mehmet DÖNMEZ
4. Erol YÜCELEN
5. Kerim ORHON
6. Edip ÖZTÜREL
7. Hüseyin TEKİN
8. Atilla ÖZDİKMEN
9. Enis ÖNCÜOĞLU
Denetim Kurulu Yedek Üyeleri:
1. İsmail Hakkı BAYDUR
2. Orhan ULUDAĞ
3. Nesim SÖNMEZ
Onur Kurulu Yedek Üyeleri:
1. Haluk DOĞANÇAY
2. Erkan ŞAHMALI
3. Cemal AKÇA
26 SAYI32
Demir İNÖZÜ
1952 yılında Ankara’da
doğdu. Orta Doğu Teknik
Üniversitesi İnşaat Mühendisliği
Bölümü’nden
1975 yılında Lisans, 1977
yılında Yüksek Lisans (Su Kaynakları Mühendisliği) dereceleri ile mezun oldu. Mesleki
yaşamına 1975 yılında başladığı Temelsu Mühendislik Şirketi’nde 1989 yılına kadar çeşitli
baraj, hidroelektrik santral, tünel, su ve toprak
kaynakları geliştirme projelerinde master plan,
fizibilite, kesin proje ve uygulama projeleri aşamalarında Proje Mühendisi ve Proje Müdürü
olarak çalışmış, ayrıca nehir havzalarının geliştirilmesine yönelik projelerde ve eniyileme
çalışmalarında kullanılan çok amaçlı baraj işletme programları yazmıştır. 1989 yılından bu
yana şirket ortağı olduğu Temelsu Uluslararası
Mühendislik Hizmetleri A.Ş.’nde 1989-2011
yılları arasında Genel Müdür olarak görev yapmış, yöneticilik görevlerinin yanı sıra Türkmenistan, Kırgızistan, Kazakistan, Azerbaycan
ve Tacikistan’da finansmanları uluslararası
bankalarca sağlanan çeşitli projelerin Proje
Direktörlüğü görevini üstlenmiş, Orta Asya
Cumhuriyetleri ve Kafkaslar’da iş olanaklarının
araştırılması ve geliştirilmesi çalışmalarında
aktif olarak yer almış ve şirketin bu çalışmalarını yönlendirmiştir. Halen Temelsu Uluslararası Mühendislik Hizmetleri A.Ş.’nin Yönetim
Kurulu Başkanı olan İNÖZÜ evli ve iki çocuk
babasıdır. TürkMMMB’nin 2012-2014 Döneminde de Yönetim Kurulu Başkanı olan Demir
İNÖZÜ, Başkanlık görevine 2014-2016 döneminde de devam etmekte olup, Eylül 2013’den
bu yana Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK)
Uluslararası Teknik Müşavirlik İş Konseyi Başkanı olarak da görev yapmaktadır.
Salih Bilgin AKMAN
1946 yılında Yozgat’ta doğan Salih Bilgin AKMAN,
1968
yılında
İstanbul
Teknik Üniversitesi, İnşaat Fakültesi’nden İnşaat
Yüksek Mühendisi olarak mezun olmuştur.
Mesleki hayatına Etibank Genel Müdürlüğü
İnşaat Daire Başkanlığı’nda başlamış, Hüseyin Tabak-Güngör Arel Müşavirlik Bürosu’nda
Proje Grup Şefi olarak çalıştıktan sonra Tabar
Mühendislik Ltd. Şti.’nin ortağı olarak bir çok
baraj, regülatör, hidroelektrik santral, içme ve
kullanma suyu temini, dere ıslahı, sanayi tesisleri, çimento fabrikaları, demir-çelik üretim
tesisleri, ulaşım tesisleri kati ve uygulama projelerinin hazırlanmasında Proje Müdürü olarak
görev almıştır.
ES PROJE Proje Mühendislik Müşavirlik Limited Şirketi’ni 2000 yılında kuran Salih Bilgin
AKMAN, Şirket Genel Müdürü olarak çalışmalarına devam etmektedir. Baraj, hidroelektrik
santral, gölet, sulama şebekesi, içmesuyu ve
sanayi tesisler ile çelik, betonarme, ön ve ard
germeli üst yapı projelerinde uzmanlığa sahip
olan AKMAN; yurtiçi ve yurtdışındaki bir çok
projenin mühendislik ve teknik müşavirlik hizmetlerinin yürütülmesinde projeler baş danışmanlığı ve koordinatörlüğü görevlerini üstlenmektedir. Salih Bilgin AKMAN evli ve iki çocuk
babasıdır.
Sedef ERDOĞAN
1967 yılında Ankara’da
doğdu. İlk, orta ve lise
öğrenimini T.E.D. Ankara
Koleji’nde tamamladıktan
sonra, 1989 yılında ODTÜ
İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu.
Aynı yıl, SU-YAPI Mühendislik Müşavirlik A.Ş.
camiasındaki proje mühendisliği görevine
başladı. Bir yıl baraj ve hidroelektrik santral bölümünde çalıştı. 1990-1991 yıllarında,
Belçika’da uluslararası büyük bir mühendislik
firmasının, kentsel alt yapı departmanında
mühendislik yaptı, yoğun Fransızca eğitimi
aldı. Daha sonra tekrar SU-YAPI’ya dönerek,
1991 yılından itibaren kentsel alt yapı ve ulaşım bölümünde, Türkiye’nin önemli ve büyük
çaplı planlama ve projelendirme çalışmalarında görev alma imkanı buldu. Bu projeler arasında GAP Bölgesel Altyapı Geliştirme Projesi;
(GAÇ) Güney ve Batı Anadolu Sahilleri Çevre
Projesi, (BAKAY)Büyük Ankara Kanalizasyon
ve Yağmursuyu Projesi, Büyük İstanbul İçmesuyu Projesi Melen Sistemi, Adana Atıksu Arıtma Tesisleri Fizibilite Projesi, Malatya Atıksu
Arıtma Tesisleri Müşavirlik Hizmetleri, (HROD)
Batman, Siirt ve Van Belediyeleri için İnsan
Kaynakları ve Organizasyon Yapısı Geliştirme
Projesi, (TINA) Türkiye Ulaşım Altyapısı İhtiyaçlarının Değerlendirilmesi, Demiryolu Boğaz
Tüp Geçişi (Marmaray Projesi) ve NABUCCO
Doğal Gaz Boru Hattı Projesi Türkiye Bölümü
Mühendislik Hizmetleri projeleri sayılabilir. Ayrıca firmanın yurt içinde ve dışında, iş geliştirme ve teklif hazırlama bölümünü yönetti; halen
firmanın Yönetim Kurulu Üyesidir ve Genel
Müdür Yardımcılığı görevini sürdürmektedir.
Evli ve bir çocuk annesidir.
Hamdi AYDIN
1962 yılında Trabzon’da
doğdu. Ruhr Üniversitesi
Bochum, İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden 1986
yılında Yüksek Lisans derecesi ile mezun olmuştur. 1980-1986 yılları
arasında eğitimi sırasında hem EMAY bünyesinde, hem de Batı Almanya’da ulaşım sistemleri konusunda muhtelif proje çalışmalarında
görev almıştır. 1986 yılından bugüne kadar
EMAY Uluslararası Mühendislik ve Müşavirlik
A. Ş.’nin Şirket Ortağı ve Şirket Müdürü olarak
görev yapmış, ayrıca bu süre zarfında başta
karayolları, raylı sistemler, kentsel toplu taşıma sistemleri, köprüler, viyadükler ve tüneller
olmak üzere yurtiçinde ve yurtdışında birçok
altyapı, ulaştırma ve bina projelerinin mimari /
mühendislik hizmetleri, fizibilite etütleri, ulaşım
/ trafik planlama ve tasarımı, proje yönetimi,
BİRLİĞİMİZDEN
Yönetim Kurulu
inşaat ve saha kontrolluğu ve yönetimi hizmetlerinin yürütülmesinde bilfiil çalışmıştır.
Evli ve iki çocuk babası olan Hamdi AYDIN,
TürkMMMB Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısıdır.
M. Sinan AKER
1959 yılında Ankara’da doğan Sinan Aker, ilk, orta ve
lise öğrenimini T.E.D. Ankara Koleji’nde tamamladıktan
sonra 1983 yılında Boğaziçi
Üniversitesi’nden Makina Mühendisi olarak mezun olmuştur. Surrey Universitesi’nden İşletme
dalında Yüksek Lisans derecesi almış olan Aker,
1983 yılından itibaren çalışmaya başladığı, su
ve toprak kaynakları, enerji, ulaşım, çevre, binalar gibi çeşitli alanlardaki projelerin master plan,
fizibilite, proje ve inşaat kontrolü aşamalarında
Türkiye’nin yanı sıra Pakistan, Azerbaycan, Hindistan, Gürcistan, KKTC, Bosna-Hersek, Irak,
Özbekistan, Turkmenistan ve Suudi Arabistan
gibi çeşitli ülkelerde Müşavirlik ve Mühendislik
hizmetleri sunmakta olan DOLSAR Mühendislik
A.Ş’de proje mühendisi, proje direktörü, proje
koordinatörü gibi çeşitli görevlerde bulunmuştur.
1998 yılından beri DOLSAR Mühendislik Şirket
Müdürü görevini yürütmektedir. Dünya Bankası,
AB, EBRD, EIB, kfW gibi uluslararası finansman
kuruluşları tarafından finanse edilen projelerde
ve FIDIC sözleşmelerinde tecrübe sahibidir.
TOBB Türkiye Teknik Müşavirlik Meclisi, DEİK
Uluslararası Teknik Müşavirlik İş Konseyi, Dünya Su Konseyi, Dünya Enerji Konseyi Türk Milli
Komitesi, International Hydro Association, Su
Enerjisi Birliği, Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği,
Kalite Derneği gibi çeşitli ulusal ve uluslararası dernek ve birliklerde firma temsilcisi olarak
görev almıştır. TürkMMMB 2012-2014 Dönemi
Yönetim Kurulunda Başkan Yardımcısı olarak
görev alan Sinan Aker bu görevini 2014-2016
döneminde de sürdürmektedir. Sinan Aker evli
ve iki çocuk babasıdır.
Munis ÖZER
1976 yılında Orta Doğu
Teknik Üniversitesi İnşaat
Mühendisliği
bölümünden mezun olan Munis
Özer, 1980 yılında yine Orta Doğu Teknik
Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamlamıştır. 1977-1987 yılları arasında, GEMAŞ A.Ş.’de,
uluslararası önemli projelerde ve NATO’ya ait
çeşitli havaalanı projelerinde proje müdürü olarak çalışmıştır.
1987’de iki meslektaşı ile birlikte TMA Mühendislik Ltd. Şti’yi kurmuş ve sayısız projede Proje
Müdürü ve Üst Düzey Yönetici olarak görev almıştır. TMA Mühendislik Ltd. Şti ortağı olarak,
gerek Türkiye’de gerekse yurtdışında pek çok
projenin yönetiminden sorumludur. Libya’da 8
yıl süreyle aralıksız yönettiği projeler, su taşıma
sistemleri pompa istasyonlarının, otoyolların, alt
yapı çalışmalarının, tüm hidrolik, altyapı, yapısal, elektrik ve enstrumantasyon tasarımlarını
içerir. Amerikan Hava Kuvvetleri ve Amerikan
Büyükelçiliği ile ilgili projelerde ise yine projelerin koordinasyon ve inşaat tasarımlarından
sorumlu olarak çalışmaktadır.
Libya’daki demokrasi savaşından sonra, Priştina Adem Jashari Havaalanı projesinde “Proje
Müdürü”olarak görev almıştır.
Şu anda Mısır Kahire Havaalanı ve KKTC Ercan Uluslararası Havaalanı projelerini yönetmektedir.
Munis Özer, TürkMMMB Kurumsal üyesi ve
Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi’dir. Aynı zamanda DEİK Uluslararası Teknik Müşavirlik İş
Konseyi’nde Başkan Yardımcısı olarak görev
yapmaktadır.
H. Cemal KARAOĞLU
1965 İzmir doğumlu olan
Cemal KARAOĞLU, ilk ve
orta öğrenimini TED Ankara Kolejinde tamamladıktan
sonra, Orta Doğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümüne girmiş, 1987 yılında lisans,
1990 yılında yüksek lisans (Kıyı ve Liman Yapıları) dereceleri ile aynı üniversiteden mezun
olmuştur. Mesleki yaşamına 1990 yılında başladığı Yüksel Proje Uluslarası AŞ.’de, Kefken
Limanı, Fethiye Limanı, Çeşme Limanı, İskenderun Limanı Rehabilitasyonu gibi Kıyı Yapıları
başta olmak üzere, Ankara’daki ilk metro hattı
AnkaRay’ın da yer aldığı altyapı projelerinde
Proje Mühendisi olarak görev yapmıştır. 1996
yılında Yüksel Proje Yönetim Kurulu Üyeliğine getirilen Cemal Karaoğlu, 2007 yılından bu
yana Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı görevini yürütmektedir. Yöneticilik görevinin yanı
sıra Türkiye ve aralarında Azerbaycan, Gürcistan ve Kuzey Irak’ın da bulunduğu birçok ülkede
altyapı projelerinin mühendislik, müşavirlik ve
kontrollük hizmetlerini gerçekleştirmiştir. Kendisi, Yüksel Proje’nin yurt içi ve yurt dışında iş
geliştirme ve teklif hazırlama konularından da
sorumludur. İstanbul menkul kıymetler borsasına kayıtlı İş Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı (İŞGYO) firmasının 2010 yılından bu yana Bağımsız
Yönetim Kurulu Üyesi olan Karaoğlu, evli ve iki
çocuk babasıdır.
Ahmet Süreyya URAL
1963 yılında Ankara’da
doğdu. Orta Doğu Teknik
Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden 1986
yılında Lisans, Bilkent Üniversitesi İşletme
Mühendisliği bölümünden 1988 yılında (MBA)
İşletme Yüksek Lisans dereceleri ile mezun
oldu. Mesleki yaşamına 1986 yılında başladığı GEMAŞ Genel Mühendislik ve Mimarlık A.Ş
’nde 1990 yılına kadar aralarında Anadolu TEM
Otoyolu muhtelif kesimleri ve İzmit Kent geçişi,
NATO Askeri Hava Meydanları fizibilite, kesin
proje ve uygulama projeleri aşamalarında Proje
Mühendisi ve Proje Müdürü yardımcısı olarak
çalışmıştır. 1990 yılında askerlik görevini tamamlamasını takiben URAL Mühendislik Ltd.
firmasının kurucu ortağı ve Şirket Müdürü olarak görev almıştır. Firmada yöneticilik görevinin
yanı sıra Türkiye ve aralarında Rusya, Libya,
Kazakistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Irak,
Moldova, Gürcistan ve Ukrayna’nın da bulunduğu birçok ülkede Sağlık, Ticaret, Konut Otel,
Ofis, AVM ve benzeri büyük üst yapı yatırım
projelerinin inşaat mühendisliği, müşavirlik ve
kontrollük hizmetlerinin yürütülmesi hizmetlerini
gerçekleştirmiştir. Halen URAL Mühendislik Ltd.
Şti’nin Genel Müdürü URAL eşi Çiğdem Ural ile
evli ve bir çocuk babasıdır.
Hülya EKSERT
Hülya Eksert, 1980 ODTÜ
İnşaat Mühendisliği bölümü
mezunu olup, hem kamu
hem de özel sektörde büyük
ölçekli kentsel su ve çevre projelerinde proje
çalışanı, yöneticisi ve bireysel danışman olarak
görev yapmıştır. Görev hayatına 1980’de Ege
Üniversitesi Deniz Bilimleri Enstitüsünde kıyı
mühendisliği ile başlamış, su ve çevre projelerine 1984 de kurulan İZSU’da çeşitli görevlerle
devam etmiş, kamudaki görevini 1995‘de İZSU
Genel Müdür Yardımcılığı görevinden ayrılarak sonlandırmıştır. Bu süreçte, on yıl süreyle
uluslararası finansmanlı İzmir içme suyu ve kanalizasyon projelerini Dünya Bankası’nın kredi
anlaşması gereği kurulan Proje Yönetim Birimlerinde çalışan ve başkan olarak sürdürmüştür.
1996-2000 yılları arasında yarı-özel bir kuruluş
olan ALDAŞ Genel Müdürü olarak, Antalya su
ve çevre projesinin gerçekleşmesi ile su işletmeciliğinin özelleşmesinde çalışmıştır. 2000-2003
yılları arasında Dünya Bankası’nın yarı-zamanlı
danışmanı olarak Çeşme-Alaçatı Birliği’ne su ve
atık su yatırımlarının gerçekleşmesi ile su işletmeciliğinin özelleşmesi sürecinde tip sözleşme
geliştirme ve uluslararası işletmecilik ihalesi ve
sözleşme müzakeresi süreçlerinde hizmet sunmuştur. Bu safhada, kentsel altyapının mekânsal
bilgi sistemleri ile şeffaflaşmasına yönelik olarak
çeşitli fizibilite çalışmalarına katılmıştır. AB’nin
hibe değerlendirme programında bağımsız değerlendirici olarak da görev yapan Hülya Eksert,
2005’den bu yana Prota Mühendislik A.Ş. de,
uluslararası sözleşmeler ve iş geliştirme konularında görev yapmayı sürdürmektedir.
FIDIC sözleşmelerine, Dünya Bankası satın
alma kılavuzlarına, AB nin PRAG satın alma
usullerine, yerel satın alma mevzuatına hâkimdir.
Kentsel altyapı ve çevre projelerinde ihtiyaç analizi, yatırım planlama, fizibilite, YİD, KOÖ gibi
özelleştirme modelleri, su işletmelerinin performans değerlendirmesi ve iyileştirmesi gibi konularda makro ölçekte deneyim sahibidir.
TEMMUZ2014 27
Hayat ERKANAL
ILISU BARAJ BÖLGESİ’NİN
KÜLTÜREL AÇIDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ
M
evcut araştırmalara göre
Mezopotamya
geliştirdiği
yeni ekonomik sistem sayesinde M.Ö. 4. bin yıl sonlarından itibaren yeni bir uygarlığın ortaya çıkışını
gerçekleştirmiştir. Bu yeni ekonomik
sistem ihtiyacı olan hammaddeyi ve
mamul eşyayı temin etme amacıyla
özellikle kuzey bölgeleriyle bağlantı kurmak mecburiyetinde kalmıştır.
Hammadde olarak maden mevcut ekonominin can damarını oluşturmaktadır.
Eşya üretimi dışında maden çeşitleri,
bozulma derecelerine göre tasnif edilmiş, başta altın olmak üzere ekonomik
sistemin temelini oluşturmuştur. Halka
veya külçe haline getirilen maden çeşitleri bir çeşit para şeklinde kullanılmış,
satın alma ve yaptırım gücüne sahip
olmuştur. Ancak M.Ö. 7. yüzyıldan itibaren külçeler damgalanarak ait oldukları ülkeler için bir çeşit devlet garantisi
oluşturulmuştur.
Diğer ülkeler gibi Mezopotamya’da da
kara ulaşımı büyük güçlüklerle gerçekleştirilmiştir. Doğal yollar kullanılarak
nakil işlerinde araba, hayvan ve hatta insan kullanılmıştır. Yol şartlarının
zorluğu ve taşınan yükün azlığı büyük
sıkıntılara neden olmuş, çok defa nakil
işlemleri sekteye uğramıştır. Bu nedenle deniz ve akarsular üzerinden ulaşım
ve nakliye konusu da, çok erken dönemlerden itibaren önem kazanmıştır.
Dicle ve Fırat nehirleri gölet, baraj ve
kanallar aracılığıyla sulama konusunda
28 SAYI32
Mezopotamya’ya farklı bir karakter
kazandırmıştır. Az yağış alan bölgeler
sulanarak elde edilen artık ürün, yeni
ekonomik yapılaşmanın temelini oluşturmuş, uygulanan sistem sayesinde
yeni uygarlığın temeli atılmıştır. Dicle
ve Fırat ile bazı önemli kolları, sulama dışında nehir ulaşımında da hayati
önem taşımıştır.
Karum Nehir Limanı
Nehir tekneleriyle kuzey bölgelerinden
Mezopotamya’ya mamul eşya yanında özellikle başta maden olmak üzere
hammadde taşınmıştır. Güneydeki nehir limanlarına ulaştırılan bu tür eşyalar, nehir yerleşimlerine ticari bir canlılık kazandırmıştır. “Karum” adı verilen
nehir pazarları sayesinde ilgili kentler
hem ekonomik, hem de siyasi yönden değer kazanmıştır. Nehir tekneleri
akıntı doğrultusunda ancak kuzeyden
güneye gidebilmektedir. Kuzeye, yani
seyahatlerin başlangıç noktasına geri
gelmeleri mümkün değildir. Ünlü tarihçi Herodot Mezopotamya nehir tekneleri hakkında şu bilgiyi vermektedir:
“Şimdi başkentleri de dahil olmak
üzere tüm ülkeyi ilgilendiren çok garip bir olaydan bahsedeceğim. Akıntı
doğrultusunda aşağıya doğru Babil’e
gelen tekneler yarım daire şeklinde
olup tamamen deriden yapılmıştır.
Assur Bölgesi’nin üst kısmında, kuzeyinde bu teknelerin ıskarmozları
söğüt ağacından yapılmakta, üzeri ayrıca bir mekânın zeminini örtüyormuş
gibi hayvan derisiyle kaplanmaktadır.
Iskarmozlar sadece ön kısımda bulunmakta, geriye doğru uzatılmamaktadır.
Böylece tekne bir kalkan gibi yuvarlak
bir şekil almaktadır. İçi ayrıca samanla
doldurulmakta, saman üzerine de yük
yerleştirilmektedir. Yük olarak genellikle Finike şarap testileri taşınmaktadır. Tekne iki dümen küreğiyle yönetilmektedir. Ayakta duran iki kişiden
birisi küreği kendine doğru çekerken,
diğeri uzaklaştırmaktadır. Bu tekneler
ufak olabildikleri gibi daha büyük boyutlara da sahip olabilmektedir. Her
tekne içinde bir canlı eşek bulunur. Büyük teknelerde eşek sayısı daha fazla
olabilir. Ulaşılan pazarda getirilen yükle birlikte ıskarmozlar ve saman da satılmakta, bunun yanında hayvan derisi
toplanarak eşeğe yüklenmektedir. Daha
sonra eşeklerle birlikte kuzeye seyahatin başlangıç noktasına gidilir. Akıntı
güçlü olduğundan kuzeye aynı teknelerle gitmek mümkün değildir. Bu nedenle de teknelerde ağaç yerine hayvan
derisi kullanılmıştır. Eşekler başlangıç
KÜLTÜR - SANAT
noktasına geldiğinde yeni tekneler inşa
edilerek tekrar yola çıkılır.”
Bu tür teknelerin dışında, tulumlar üzerine yerleştirilen ve “kelek” adını alan
nehir ulaşım araçları da yakın bir zamana kadar Güneydoğu Anadolu bölgesinde kullanılmıştır. (Bakınız Resim
1: Ninive’de ele geçen bir kabartma
üzerindeki kelek tasviri, MÖ 705/681
yılları.) Ayrıca Assur kaynakları daha
farklı tekne tiplerini tüm ayrıntılarıyla
yansıtmaktadır.
Ilısu Baraj Bölgesi Diyarbakır,
Batman, Siirt, Şırnak ve Mardin illerini
kapsamaktadır. Bu bölge Mezopotamya kültürlerinin tamamen etkisi altında
kalmıştır. Hatta bazı yerleşim yerleri
Mezopotamyalılar tarafından gerek
siyasi, gerekse ekonomik nedenlerle
bizzat kurulmuştur. Fakat kuzeydeki bu
bölgeye ulaşım, nehirlerin ters akıntıları nedeniyle ancak kara yollarıyla mümkündür. Ancak bölge Batı Suriye düzlüğünden, dolayısıyla Mezopotamya’dan
Mardin Eşiğiyle ayrılmaktadır. Daha
çok kireç taşından oluşan Mardin Eşiği,
Orta Çağ’da Tur Abdin adını taşımaktadır. Klasik Çağ’da ise yazılı kaynaklarda Masius olarak karşımıza çıkar.
Mardin Eşiği, Mardin’in doğusunda dik
güney yamaçlarına sahiptir. Doğuda ise
derin Dicle Vadisi’ne dayanmaktadır.
Kuzeyi tedrici olarak Diyarbakır ovasına açılmakta, batısında ise Karaca Dağ
bulunmaktadır.
karşımıza çıkan bu yerleşim, aslında
Dicle ile birleşen Sufrandere’nin doğduğu yerdir. Assur kralları özellikle
kuzeye, Urartu bölgelerine sefere çıktıklarında Subnat kaynağına gelmekte,
burada törenlerle stellerini diktikten
sonra Kaşyari yolu adını verdikleri dağ
yoluna yönelmektedir. Bu yol Midyat’a
geldikten sonra, bir taraftan Assurca
adı Suru olan Savur’a devam ederken,
diğer taraftan Hasankeyf’e, dolayısıyla
Dicle Vadisi’ne uzanmaktadır. Midyat
Mardin Eşiği’nin merkezinde bulunmakta olup bölgenin en büyük merkezidir.
Assur kaynaklarında adı Matiate’dir.
Assur kaynakları bu doğal engeli
Kaşyari Dağı olarak tanımlamaktadır.
Bu isim M.Ö. 3. bin yılda Akad belgelerinde, M.Ö. 2. bin yılda Boğazköy
kökenli Hitit metinlerinde de karşımıza
çıkar. Köklü ve geleneksel Mezopotamya kültürleri bu doğal engeli, yani
Kaşyari Dağı’nı aşarak varlıklarını daha
kuzey bölgelerinde, bir yerde Ilısu Baraj
Bölgesi’nde sürdürmüştür. Bu aşma olayı başlıca 3 ana yolla gerçekleştirilmiştir.
Üçüncü yol ise Mardin’den çıkarak
Savur üzerinden Dicle Vadisi ile birleşmektedir.
Bu yollardan bir tanesinin başlangıç
noktası, Cizre’nin 20 km güneybatısında bulunan Babil Köyü’ndedir. Assur
kaynaklarında Subnat kaynağı olarak
Resim 1 : Ninive kabartması
İkinci yol Mardin Eşiği’nin güneyinde
bulunan Nusaybin, Assurca Naşibina
üzerindedir. Nusaybin’den çıkan bu
yol adı Assurca Nabula olan Girnavaz
üzerinden Çağ Çağ Vadisi’ne (Assurca
Harmiş) girmekte ve Midyat’a kadar
uzanmaktadır.
Kültürel, stratejik ve ekonomik özellikleriyle büyük önem taşıyan Mardin Eşiği veya Assurca adıyla Kaşyari Dağı,
dik yamaçlarıyla Ilısu Baraj Gölü’nün
güney kenarını oluşturmaktadır.
Kaşyari Dağı’nın kuzeyi büyük çapta
Dicle Nehri tarafından kesilmiş, hatta
bir ölçüde oyulmuştur. Dicle’nin kuzeyi
ise daha çok alçak ve düz bir arazi yapısına sahiptir. Özellikle Bismil-Batman
arası ova görünümündedir. Bu bölgede Batmansu Dicle ile birleşmektedir.
Buna karşın Hasankeyf-Ilısu arası, yani
Mardin Eşiği’nin doğusu derin bir vadi
görünümündedir. Bu vadi içinde Dicle
Nehri’nin kolları Botan ve Garzan çayları kuzeye doğru uzanmaktadır. Baraj
gölünün şekli de gerek Dicle Nehrine,
gerekse kollarına uyum sağlamaktadır.
Dicle Vadisi ve çevresindeki arazi
üzerinde sulu tarım yapılması, ayrıca
Dicle’nin nehir ulaşımında kullanılması
nedenleriyle çevresindeki yerleşim yerlerinin sayısı çoğalmıştır. Bu çoğalma
arazi yapısı nedeniyle özellikle BismilBatman arasında dikkati çekmektedir.
Assur eyalet merkezi Tuşhan’da büyük
olasılıkla aynı bölgede bulunan Ziyaret Tepe üzerinde yer almaktadır. Gene
aynı bölgede bulunan Giricano’da yapılan kurtarma kazısında ele geçirilen
Yeni Assur Devri’ne ait çivi yazılı belgeler, bölgenin tarihi coğrafyası hakkında önemli bilgiler vermiştir. Yapılan
kazı ve yüzey araştırmaları sonucunda
bölgede Akeramik Neolitik Çağ’dan
(M.Ö. 9.-10. bin yıllar) Orta Çağ’a kadar hemen hemen her devre ait kültür
safhalarının mevcudiyeti ortaya konmuştur. Bu arada her safhada Mezopotamya kültürlerinin ağırlığı açık bir
şekilde tespit edilebilmektedir.
TEMMUZ2014 29
Hayat ERKANAL
bilmektedir. Önasya’da nehir ulaşımının varlığını ortaya koyan çok sayıda
kaynak bulunmaktadır. Fakat bu nehir
ulaşımıyla bağlantılı bir liman tesisi
bugüne kadar açık bir şekilde karşımıza çıkmamıştır. Çattepe nehir limanı bu
konuda bizi aydınlatan tek örnektir.
Botan Çayı ile birleşen Başur Çayı
kenarındaki Başur Höyük, özellikle
Mezopotamya kültürlerini yansıtması
nedeniyle büyük önem taşır.
Hasankeyf
Hasankeyf bilindiği gibi Orta Çağ kökenli mevcut kültürel özelliklerin yanında, Roma ve hatta büyük olasılıkla
Assur dönemlerine ait kalıntı ve buluntuları da içermektedir. Cizre’den
çıkarak Mardin Eşiği’ni aşan tarihi
Assur Kaşyari yolunun Hasankeyf ile
bütünleştiği alan henüz tespit edilememiştir. Yolun Gercüş’ün batısından
bölgeye ulaştığı mevcut höyüklere dayanarak söylenebilir. İlgili uzmanların
Hasankeyf Bölgesi’nde yapacağı araştırmalar konuya açıklık getirecektir.
Son yıllarda yapılan kazı çalışmaları sonucunda Dicle’nin kuzeyindeki
höyükte Akeramik Neolitik Çağ’a ait
bir yerleşim yeri açığa çıkarılmıştır.
Üretim öncesine dayanan bu yerleşim,
Hasankeyf’e 10-12 bin yıllık yeni ve
çok önemli bir boyut kazandırmıştır.
sayısı ve karakterleri henüz tespit edilememiştir. Fakat oluşturdukları yükselti Roma Devri’nde ve Orta Çağ’da
bir kale olarak değerlendirilmiş, etrafı
oldukça düzgün taşlarla örülerek güçlü bir savunma sistemi ortaya çıkarılmıştır. Bu savunma sisteminin dışında,
Dicle’ye açılan güneyinde, gene taş
örgüye sahip bir iskele bulunmaktadır.
Ayrıca iskeleden yukarıya çıkışı sağlayan bir merdiven mevcuttur. Burası
bir nehir limanıdır. Yanaşan teknelerin
akıntıya kapılmalarını önleyen farklı
bir düzenleme de bu iskelede görüle-
Mezopotamya’da M.Ö. 4. bin yıl sonlarında ortaya çıkan ekonomik sistem
sayesinde ilk şehir kültürü ortaya çıkmıştır. Kent mimarisi, para anlayışı,
sanatsal gelişim, yazı ve çok tanrılı
din anlayışı bu yeni yaşam şeklinin en
önemli ürünleridir. Ekonomik sistem ve
siyasi yaşam artık mabet çatısı altında
yönlendirilmektedir. Bu yeni sistem
Güney Mezopotamya’daki Uruk şehrinde tespit edilmiş, bu nedenle de “Geç
Uruk Çağı” adını almıştır. M.Ö. 3. bin
yılın ilk çeyreği içinde sisteme siyasi
güç egemen olmaktadır. Saray ve siyasi
otorite aynı ekonomik yapıyı devam ettirmiş, her konuda aşama kaydedilerek
yerleşim alanları şehir devletlerine dönüştürülmüştür. Bu gelişim sonucunda
Mezopotamya uygarlığı geleneksel yapısına kavuşmuştur. Siyasi gücün haki-
Botan Vadisi içinde yer alan üç kazı,
Anadolu kültür tarihi dışında, insanlık
kültür tarihi açısından da büyük önem
taşımaktadır. Çattepe, Gusir Höyük ve
Başur Höyük bu yönüyle ele alınarak
değerlendirilmelidir.
Çattepe, Botan Çayı’nın Dicle ile birleştiği yerde bulunmaktadır. Bir yarımada görünümünde olan tepe, çok
sayıda tarih öncesi tabakanın üst üste
gelmesiyle oluşmuştur. Bu tabakaların
30 SAYI32
Çattepe Nehir Limanı
KÜLTÜR - SANAT
miyeti nedeniyle, bu döneme “Er Hanedanlar Devri” denmiştir. Ortaya çıkan
çivi yazısında kullanılan dil nedeniyle
bu uygarlık Sumerlere mal edilmiştir.
1973 yılında Türkiye’ye döndüm ve
İstanbul Arkeoloji Müzelerinde uzman olarak çalıştım. Aynı yıl Erzurum
Atatürk Üniversitesi’ne asistan olarak
atandım. Bu görevde 1976 yılına kadar
hizmet verdim.
Başur Höyük, Mezopotamya ve insanlık kültür tarihi açısından büyük önem
taşıyan bu her iki devri de bünyesinde
bulundurmaktadır. Mimari özellikler
yanında devirlerin en karakteristik buluntularına da sahip olan Başur Höyük,
bölge arkeolojisine yeni boyutlar kazandırmıştır.
Gene Botan Vadisi içinde yer alan
Gusir Höyük, günümüze kadar bilinen
en eski üretim öncesi yerleşim yeridir.
Akeramik Neolitik Çağ’a ait olan bu
merkez tahminen günümüzden 12.000
yıl öncesine aittir. Kazılar sonucunda
ortaya çıkan yapı grupları, gelişmiş bir
toplum anlayışına işaret etmektedir.
Hasankeyf, Gusir Höyük ve Batman’ın
batısında bulunan Körtiktepe Ilısu Baraj Bölgesi’ne çok önemli yeni bir boyut kazandırmıştır. Her 3 merkez de
üretim öncesi Akeramik Neolitik Çağ’ı
temsil etmektedir. Bu merkezler sadece Anadolu’nun değil, tüm insanlığın
bugüne kadar bilinen en eski yerleşim
yerleridir.
Bölgede yürütülen kurtarma kazılarında açığa çıkartılan maddi kültür değerlerini sergileme amacıyla 3 müze inşa
edilmiştir. Bunlar arasında bulunan Batman Müzesi’nin sergileme işlemleri tamamlanmıştır. Diyarbakır Müzesi’nde
tahsis edilen bir binanın teşhir ve tanzim çalışmaları devam etmektedir. Hasankeyf Müzesi’nin ve Kültürparkı’nın
inşaat çalışmaları devam etmektedir.
Hasankeyf Müzesi tüm baraj bölgesinin hem arkeolojik, hem de etnografik
değerlerine yer verecektir. Kültürpark
içinde ise mimari özellikler sergilenecektir. Bu müzecilik faaliyetleri sonucunda Ilısu Baraj Bölgesi kültür değerlerinin büyük ölçüde genç nesillere
tanıtılması sağlanmış olacaktır.
Prof. Dr. Hayat ERKANAL
10 Kasım 1940 yılında Mediha ve
Hilmi Erkanol’un ikinci çocuğu olarak
İzmir’de dünyaya geldim. Ankara’da
Kurtuluş Lisesi’nden mezun olduktan
sonra, 1959 yılında Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi
kürsüsünde eğitime başladım. Öğrenciliğim sırasında Prof. Dr. Nimet
Özgüç, Prof. Dr. Tahsin Özgüç, Prof. Dr.
Sedat Alp, Prof. Dr. Halil Demircioğlu,
Prof. Dr. Afet İnan ve Prof. Dr. Firuzan
Kınal’dan Arkeoloji, Hititçe ve Eski
Çağ Tarihi ile ilgili konularda derslere
katıldım. 1964 yılında “Babil Silindir
Mühürlerinde Tanrı EA” konulu lisans
teziyle Üniversiteyi “PEKİYİ” derece
ile bitirdim.
1963-64 yıllarında Ankara Anadolu
Medeniyetleri Müzesi’nde çeşitli görevlerde çalıştım.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın bursunu
kazanarak 1966-1973 yılları arasında Batı Almanya’ya Doktora yapmak
üzere gönderildim. “Zentralanatolische
metallwaffen im 2. Jahrtausend” konulu doktora tezimi, Prof. Dr. B. Hrouda
ve Prof. Dr. K. Bittel başkanlığında hazırlayarak, “PEKİYİ” derece ile Doktor ünvanını aldım. Almanya’da Prof.
Dr. Barthel Hrouda, Prof. Dr. Kurt
Bittel, Prof. Dr. Annalise Kammenhuber, Prof. Dr. Einer von Schuler ve Dr.
Eva Strommenger’den dersler aldım ve
çeşitli seminerlere katıldım.
Askerlik görevimi topoğrafya servisinde yedek subay olarak tamamladıktan
sonra, Araştırma Görevlisi olarak girdiğim Ankara Üniversitesi, Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi, Protohistorya ve
Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı’nda
halen Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktayım.
1979 yılında “Anadolu’da Tunç Dönemlerinde Kesici Aletler” konulu tezle Doçent oldum.
1988 yılında Profesörlüğe yükseltildim.
1982 yılından bu yana Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün muhabir üyesiyim.
1986-1990 yıllarında, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi,
Dekan Yardımcılığı görevinde bulundum.
1989 yılında Almanya’nın Münih kentinde Ludwig Maximilians Üniversitesinde “Güneydoğu Anadolu Arkeolojisi” üzerine bir sömestr ders verdim.
1999 - 2006 yılları arasında Ankara
Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesi, Protohistorya ve Önasya
Arkeolojisi Anabilim Dalı Başkanlığı
görevini yürüttüm.
2000 – 2007 yılları arasında
Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih
Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölüm
Başkanlığı görevini yürüttüm.
Ankara Üniversitesi Su Altı Arkeolojik Araştırma ve Uygulama Merkezi’ni
(ANKÜSAM) kurarak, 2006-2007 yıllarında merkez müdürü olarak görev
yaptım.
1964 yılından beri Prof. Dr. Armağan
Erkanal (Öktü) ile evliyim.
TEMMUZ2014 31
Bİ RLİĞİMİ Z D E N H ABE R L E R
EFCA 2014 Konferansı –
Varşova, Polonya
EFCA 2014 Konferansı
21 - 23 Mayıs 2014 tarihleri arasında Polonya’nın
başkenti Varşova’da gerçekleştirilmiştir. Konferans ve Genel Kurul
toplantısına TürkMMMB’yi temsilen EFCA
EEA (European External Aid) Komitesi temsilcimiz Raşit ÜNÜVAR ile Birlik Yöneticimiz
Pelin ERDOĞAN katılmıştır.
TürkMMMB-İMSAD-TMB
Yönetim Kurulları Buluşması
İNTES Yönetimi
ile Toplantı
Sektörün üç önemli paydaşının Yönetim
Kurulu Başkanları ve Üyeleri, 23 Mayıs
2014 tarihinde TMB Genel Merkez binasında bir toplantı gerçekleştirmişlerdir.
Toplantıda mevcut işbirliğinin artırılması
kararlaştırılmış, beraber düzenlenecek
etkinliklere yönelik çalışmaların detayları görüşülmüştür.
TürkMMMB Yönetim Kurulu Üyeleri 12 Mayıs
2014 tarihinde İNTES’e
bir nezaket ziyareti gerçekleştirerek, İNTES Başkanı ve Yönetim Kurulu
Üyeleri ile görüşme yapmışlardır.
11.Teknoloji Ödülleri – ENDECO Mühendislik Firmasının Aldığı Ödül
İki yılda bir TÜBİTAK, TTGV – Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı ve TÜSİAD tarafından organize edilen Teknoloji
Ödülleri’nin onbirincisi gerçekleştirilmiş ve kazananlara 21 Mayıs 2014 tarihinde ödülleri verilmiştir. Üyelerimizden ENDECO Mühendislik firmasının bir diğer girişimi olan NOVİTAS Yapı Teknolojileri firmasının, jeodezik kabuk
sistemlerle geliştirilen «Jeodezik Afet Evi Tasarımı» başlıklı projesiyle mikro ölçekli firma/ ürün kategorisinde ödül
kazandığını memnuniyetle öğrenmiş bulunuyoruz. Emeği geçenleri tebrik eder, başarılar dileriz!
Barajlar Kongresi Ödül Töreni
TürkMMMB organizasyonunda DSİ yetkilileri ile 28
Nisan 2014 tarihinde Ankara’da bir yemekli toplantı gerçekleştirilmiştir. Söz konusu yemekli toplantıda, DSİ Genel
Müdürü
Akif
ÖZKALDI başkanlığında düzenlenen
2. Barajlar Kongresi ödül töreninde Oturum Başkanları, İcra Kurulu ve DSİ Emekli Genel Müdürleri’ne plaketleri verilmiştir.
Dünya Bankası Ziyareti
Dünya Bankası yetkililerinden oluşan bir heyet 24 Nisan 2014 Perşembe günü Birliğimize bir ziyarette bulunmuşlardır. Ankara ofisi
yetkilileri ile birlikte Dünya Bankası
Washington DC ofisinden bir yetkili
de söz konusu ziyarete katılmıştır.
Yeni Üyelerimiz
FAMER Mühendislik firmasından Mehran REZAZADEH bireysel üye olarak, ALPKON Yapı Tasarım Müşavirlik
Mühendislik Mimarlık A.Ş. firması tüzel üye olarak Birliğimize katılmışlardır.
32 SAYI32
Dünyada doğa harikaları,
WILO’da mühendislik harikaları…
Cebelitarık Boğazı
Cebelitarık Boğazı’nda tuz yoğunluğundan dolayı iki denizin birbirine karışmaması gerçek bir doğa harikası. %90’a varan enerji
tasarrufuyla, verimlilik anlamında dünyada benzeri olmayan WILO ürünleri ise mühendislik harikası. Binanızda, teknik performans
ve verimlilik anlamında yeni standartlar belirleyen WILO ürünlerini kullanın, tasarruf edin.
www.wilo.com.tr
APPLIES TO
EUROPEAN
DIRECTIVE
FOR ENERGY
RELATED
PRODUCTS
APPLIES TO
EUROPEAN
DIRECTIVE
FOR ENERGY
RELATED
PRODUCTS