doğu akdeniz bölgesinde deniz alanlarının ve

Transkript

doğu akdeniz bölgesinde deniz alanlarının ve
DOĞU AKDENİZ’DE ENERJİ STRATEJİLERİ VE
BÖLGESEL GÜVENLİĞİN GELECEĞİ
Nejat DOĞAN
Doğu Akdeniz Bölgesi ve Önemi
Akdeniz kavramı sadece denizi değil, ülke kıyılarını ve bizzat denizin çevrelediği ülkeleri de
kapsayacak şekilde geniş bir anlamda kullanılabilir. Deniz alanı olarak Akdeniz’in anlamı,
bölgenin tarihsel önemine de ışık tutmaktadır. Bugün kullanılan “Mediterranean” terimi,
Latince “Mediterraneus” kelimesinden gelmektedir ve Latince “Medius” kelimesi Türkçede
“orta, arasında” kelimeleriyle karşılanırken, “Terra” da “dünya, toprak, yer” anlamına
gelmektedir. Dolayısıyla tarihsel olarak Akdeniz, “dünyanın merkezi yeri” veya “ülkelerin
ortasındaki yer” anlamındadır. Bu kavramsal yoruma ulaşmada, dünya medeniyetlerinin
beşiğinin Doğu Akdeniz olduğu ve bölgenin “Verimli Hilal” olarak adlandırıldığı da
gözönüne alınmalıdır.
Akdeniz’in “yarı kapalı” bir deniz olarak sınırları belirli iken, Doğu Akdeniz’in tam olarak
hangi bölgeyi kapsadığı hakkında değişik görüşler vardır. Geniş anlamda Doğu Akdeniz,
Tunus’un Bon Burnu ile Sicilya adasının batısındaki Lilibeo Burnu arasında çizilen hattın
doğusundaki bölgedir.1 Dar anlamda Doğu Akdeniz ise, 27º Doğu boylamının doğusunda
kalan bölgedir.2 Ancak jeopolitik ve jeostratejik açıdan yapılan incelemeler ve yayımlarda
Doğu Akdeniz bölgesi bu iki tanım arasında orta bir yol seçilerek Yunanistan’ı da kapsayacak
şekilde “22º Doğu boylamının doğusunda kalan bölge” olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımı
benimseyecek olursak Doğu Akdeniz bölgesinde; Yunanistan, Türkiye, Mısır, Suriye, İsrail,
Lübnan, Ürdün, Filistin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi (GKRY) bulunmaktadır.
Şekil-1: Akdeniz ve Alt Bölgeleri
Kaynak: Simav vd., 2008, s. 7.

Doç. Dr., Anadolu Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, [email protected]
Sertaç H. Başeren, “Doğu Akdeniz Deniz Yetki Alanları Uyuşmazlığı,” Stratejik Araştırmalar, No. 8 (14),
2010, s. 131; Cihat Yaycı, “Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Paylaşılması Sorunu ve Türkiye,” Bilge
Strateji, No. 4 (6), 2012, s. 2.
2
Dursun Yıldız ve Doğan Yaşar, Doğu Akdeniz’de Küresel Satranç, İstanbul, Truva, 2012, s. 18.
1
1
Bölgenin jeopolitik ve jeostratejik öneme sahip olmasının nedenleri şöyle özetlenebilir:

Tarihsel olarak büyük güçler bu bölgeyi egemenlikleri altında tutmak istemişlerdir.
Roma İmparatorluğu’nun Doğu Akdeniz’i “Mare Nostrum” (Bizim Deniz) olarak
adlandırması manidardır. Osmanlı İmparatorluğu da 15. yüzyılın ortalarından 19.
yüzyılın ortalarına kadar 400 yıl bölgenin hakimi olmuştur. Osmanlı’dan sonra
İngiltere ve 1945 sonrasında ABD ile Rusya bölgede hakimiyet kurmak istemişlerdir;

Doğu Akdeniz, Avrupa-Asya-Afrika kıtalarını birbirine bağlayan bir kavşaktır;

Doğu Akdeniz, Cebelitarık Boğazı üzerinden Atlantik Okyanusu’na, Türk Boğazları
üzerinden Karadeniz’e ve Süveyş Kanalı üzerinden Hint Okyanusu’na açılmakta ve
böylece önemli kara bölgelerini ve deniz alanlarını birleştirmektedir;

Dolayısıyla Doğu Akdeniz, Kuzey-Güney, Doğu-Batı istikametinde dünyanın önemli
bir kavşağı ve stratejik bölgesidir;

Bu nedenle Doğu Akdeniz, dünyanın en önemli ticaret merkezidir. Örneğin Avrupa
ticaretinin %40’ı bölgeden geçmekte; Bağımsız Devletler Topluluğu’nun ithalatının
yaklaşık %60’ı ve ihracatının %50’si bu bölgeden gerçekleştirilmektedir;3

Bölgenin ticari önemi, deniz trafiğinde de kendini göstermektedir. Dünya deniz
ticaretinin %30’u bu bölgeden geçmektedir ve dünyada deniz yoluyla yapılan petrol
ticaretinin de %25’i Doğu Akdeniz kaynaklıdır. Ayrıca 100 ton ve üzeri olmak üzere
en az 2000 gemi bölgede her an hareket halinde olup, bu türde yıllık 200,000 gemi
bölgeden geçmektedir;4

Bölge, Orta Doğu’ya açılan kapıdır. Orta Doğu’nun petrol başta olmak üzere zengin
doğal kaynakları dikkate alındığında, Doğu Akdeniz’in önemi de artarak devam
edecektir;

Bölge, Orta Asya ve Kuzey Afrika’da nüfuz çekişmesi için stratejik değerdedir;

Doğu Akdeniz’de son dönemde petrol ve doğalgaz kaynaklarına rastlanması ve sondaj
çalışmalarına girişilmesi, bölgenin önemini daha da artırmış ve gelecekte de temel
enerji koridorlarından biri olacağını göstermiştir. Bölgede “değeri 1,5 trilyon Dolar
olan 30 milyar varil petrole eşdeğer hidrokarbon yatakları bulunduğu” tahmin
edilmektedir;5

Botaş (Ceyhan), Mersin ve İskenderun limanlarındaki yükleme ve boşaltma
(elleçleme) hacmini tüm Türkiye’deki liman işlemleriyle karşılaştırdığımızda,
Türkiye’nin 257 milyon ton ithalat-ihracat işlemlerinin yaklaşık %25’inin Doğu
Akdeniz’den yapıldığı görülmektedir.6 Dolayısıyla Doğu Akdeniz, deniz ticareti
açısından da Türkiye için önemli bir bölgedir;

Gerek Doğu Akdeniz’deki doğal kaynakların işletilmeye başlanması gerekse bölgede
yapılacak diğer uluslararası taşıma projeleriyle birlikte bölge hem dünya ticareti hem
de Türkiye ve KKTC’nin ekonomik refahı için daha önemli hale gelecektir.
Yıldız ve Yaşar, Doğu Akdeniz’de Küresel Satranç, s. 309.
UNEP, United Nations Environment Programme, Mediterranean Action Plan, 2012.
5
Yaycı, “Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Paylaşılması Sorunu ve Türkiye,” s. 11.
6
Denizcilik Müsteşarlığı, Deniz Ticareti İstatistikleri, 2010, s. 28.
3
4
2
Tüm bu nedenler Doğu Akdeniz’in politik, ekonomik ve stratejik açıdan ne denli önemli
olduğunu ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Türkiye ve KKTC’nin bölgesel gelişmelere
tepkisiz kalması düşünülemez. Nitekim Türkiye meşru haklarının korunması için diplomatik
ve teknik girişimlerde bulunmuştur ve bulunmaktadır.
Doğu Akdeniz’de Deniz Alanları ve Enerji Kaynaklarını Paylaşım Hamleleri
Uluslararası hukukta münhasır ekonomik bölge (MEB) görece yeni bir kavram olsa da,
özellikle son yıllarda diğer deniz alanlarına göre daha fazla gündemde olmuştur. Bunun
nedeni, MEB’in ilgili devletlere denizdeki hem canlı hem de cansız kaynaklar üzerinde
münhasır haklar vermesi, böylece kaynakların ulusal ekonomiye kazandırılmasına olanak
sağlamasıdır. 1982’de imzalanan ve 1994’te yürürlüğe giren III. Deniz Hukuku
Sözleşmesi’nin 57. maddesine göre MEB, karasularının temelini oluşturan esas çizgiden
başlayarak 200 deniz milinin ötesine geçmeyecektir. Böylece MEB, esas çizgiden itibaren
200 mil genişliğinde olan deniz alanını kapsamaktadır.
Son on yılda Doğu Akdeniz’de enerji ve deniz alanlarının paylaşımı çerçevesinde devletlerin
özellikle MEB ilanı konusunda aktif olduğu gözlenmektedir. Her ne kadar uluslararası
hukukta MEB’in sınırlandırılması konusunda hakkaniyet, hakça çözüm, coğrafyanın
üstünlüğü, oransallık ve kapatmama gibi temel ilkeler mevcutsa da7, devletler daha çok ikili
müzakerelerle ve üçüncü devletlerin hakkını gözetmeden MEB sınırlarını belirlemek
istemektedirler. Bu konudaki gelişmelere aşağıda değindikten sonra, Türkiye’nin bu
gelişmelere tepkisi değerlendirilecektir.
Öncelikle Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni ele almak gerekmektedir, çünkü Doğu
Akdeniz’deki enerji ve deniz alanları çekişmesini başlatan tarafın GKRY olduğu söylenebilir.
17 Şubat 2003’te Mısır ile münhasır ekonomik bölge sınırlandırma anlaşması imzalayan
GKRY, 2 Nisan 2004 tarihinde BM’ye başvurarak Mart 2003 tarihinden geçerli olmak üzere
münhasır ekonomik bölge ilanında bulunmuştur.8 Annan Planı’nın adada oylamaya sunulduğu
günlerde yapılan bu ilanın zamanlaması manidardır. Mayıs 2006’da Mısır’la aynı alanda
işbirliği anlaşmaları imzalayan GKRY, Ocak 2012’de ise yine Mısır ile doğal kaynakların
ortak araştırılması konusunda uzlaşmıştır.9 Bunlara ek olarak GKRY, 17 Ocak 2007’de
Lübnan’la ve Aralık 2010’da ise İsrail’le MEB anlaşmaları imzalamıştır. Böylece, 2003-2012
döneminde GKRY, Doğu Akdeniz’de kendi güvenliğiyle ilgili Mısır, Lübnan ve İsrail ile
anlaşmalar imzalamış oluyor ve bölgedeki deniz alanları ve enerji kaynaklarının paylaşılması
konusunda uzun-soluklu bir rekabet başlatıyordu.
Bu anlaşmalarla yetinmeyen GKRY, fiilen petrol ve doğalgaz çıkarma işlemlerini başlattı.
Öncelikle GKRY, 26 Ocak 2007 tarihinde güneyindeki alanda 12 adet arama ruhsat sahası
ilan etti. 2007 yılında da Noble Energy şirketine 12. sahada araştırma yapma ruhsatı verdi. Bu
sahada fiili olarak sondaj çalışması ise 20 Eylül 2011’de başladı.
Konunun jeopolitik ve jeostratejik önemine bakacak olursak, aslında Noble Energy şirketi ile
İsrail arasındaki işbirliği, Leviathan ve Tamar bölgelerindeki araştırma kapsamında 1998
yılında başlamıştı. Fakat Yunanistan-GKRY-İsrail üçlü ekseninin ortaya çıkışı ancak 2010
yılında açıklık kazanacaktır. Nitekim Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara adlı gemiye
Yücel Acer, “Doğu Akdeniz’de Deniz Alanlarının Sınırlandırılması ve Türkiye,” Uluslararası Hukuk ve
Politika, No. 1 (1), 2005, ss. 85-91.
8
U.N., United Nations, Table of Claims to Maritime Jurisdiction, 15 July 2011.
9
Haris A. Samaras, Cyprus Hydrocarbons: Energy Security for the EU in the Pipeline? January 2012, s. 13.
7
3
İsrail’in 31 Mayıs 2010’da uluslararası hukuka aykırı şekilde müdahale etmesini takiben,10
GKRY ile İsrail arasında münhasır ekonomik bölgenin sınırlandırılması konusunda Aralık
2010’da bir anlaşma imzalanmıştır.
GKRY’nin attığı adımların zamanlaması dikkat çekicidir. Zira bu adımlar Türkiye-İsrail
ilişkilerinin bozulduğu döneme denk gelmektedir. GKRY, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de
özellikle İsrail-GKRY anlaşmalarından sonra manevra kabiliyetinin azalacağını öngörmüştür.
Diğer taraftan bu gelişmeler Türkiye-AB ilişkilerinin son yıllardaki en soğuk dönemine
rastlamaktadır ve GKRY, AB’nin Yunan-Rum çıkarları doğrultusunda hareket edeceğini
düşünmektedir. Zaten Temmuz 2012’de GKRY’nin AB dönem başkanlığını devralmasının
sonrasında Türkiye-AB ilişkileri donma noktasına gelmiştir. Tam da bu süreçte Türkiye’nin
çeşitli ve yüksek tansiyonlu (terör-Suriye gibi) iç ve dış sorunlarla uğraştığı vakadır.
Türkiye’nin GKRY ve Yunanistan ile ilişkilerinin bozulması, Şansölye Angela Merkel’in son
dönemde Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğine karşı olduğunu açıklamasıyla birlikte, AlmanyaFransa bloğunun elini daha da güçlendirmiştir. Diğer taraftan ABD-Türkiye ilişkilerindeki
olumsuz retorik 2003-2004 dönemine nazaran azalmış olsa da, Doğu Akdeniz’deki araştırma
faaliyetlerine ABD firmaları katıldığından ve Amerikan ekonomisindeki durgunluktan dolayı,
ABD hükümetinin bu faaliyetleri engellemeye çalışması ihtimal dışı görünmektedir.
İsrail’in Doğu Akdeniz’de doğal kaynak arama çalışmaları aslında 1990’larda başlamıştı.
İsrail, yukarıda belirtildiği üzere, Aralık 2010’da GKRY ile münhasır ekonomik bölge
sınırlandırma anlaşması imzalamıştır ve bu gelişme hakkında BM’ye Temmuz 2011’de
bildirim yapmıştır. Noble Energy ile uzun süreli ortaklığı neticesinde de, Ocak 2009
tarihinden sonra özellikle Tamar, Dalit ve Leviathan bölgelerinde doğalgaz bulunmuştur. Bu
bölgelerde toplam 25 trilyon feet küp (tcf) doğalgaz olduğu tahmin edilmektedir.11
Diğer taraftan Lübnan, 17 Ocak 2007’de GKRY ile münhasır ekonomik bölge sınırlandırma
anlaşması imzalamıştır. 1 Ekim 2011 tarihinde çıkardığı 6433 sayılı kanunla Lübnan, MEB
sınırlarını belirlemiş ve 14 Kasım 2011’de bu sınırları BM’ye resmen bildirmiştir. Ancak,
kendi deniz alanlarını ihlal ettiği gerekçesiyle Lübnan’ın GKRY ile İsrail arasındaki
anlaşmaya itirazları vardır. Nitekim 3 Eylül 2011 tarihli bir mektupla Lübnan itirazlarını BM
Genel Sekreteri’ne bildirmiştir.12
Türkiye’nin Gelişmelere Tepkisi ve Deniz Alanlarının Sınırlandırılmasına Yaklaşımı
Öncelikle belirtilmelidir ki, GKRY, İsrail, Mısır ve Lübnan’ın Akdeniz’de münhasır
ekonomik bölge ilan etmelerine ve bu bölgelerin paylaşılması amacıyla aralarında anlaşma
yapmalarına rağmen, Türkiye herhangi bir karşı MEB ilanına gitmemiş, Birleşmiş Milletler’e
kendi MEB alanları konusunda bir bildirimde bulunmamış ve bölge devletleriyle KKTC hariç
herhangi bir anlaşma da imzalamamıştır. Ancak Türkiye, Doğu Akdeniz’deki gelişmelere
tamamen tepkisiz kalmamıştır ve çeşitli platformlarda hukuki ve politik iddialarını gündeme
getirmenin yanında bazı somut adımlar da atmıştır. Bu adımlar şöyle özetlenebilir:
1) 17 Şubat 2003 tarihinde GKRY ile Mısır arasında münhasır ekonomik bölgenin
sınırlandırılması antlaşmasını takiben Türkiye, bir nota yayımlayarak 32º 16' 18" Doğu
boylamının batısındaki bölgede tek taraflı girişimlerin hukuki olmayacağı ve bölgede Türk
haklarının mevcut olduğunu bildirmiştir.13 Bu görüşlerini Türkiye ayrıca BM Genel
10
Moustafa Bayoumi (ed.), Midnight on the Mavi Marmara, Chicago, Haymarket Books, 2010.
Michael Ratner, Israel’s Offshore Natural Gas Discoveries Enhance Its Economic and Energy Outlook,
Washington D.C., Congressional Research Service, R41618, January 31, 2011, s. 3.
12
U.N. Lebanon, http://www.un.org/Depts/los/LEGISLATIONANDTREATIES/STATEFILES/LBN.htm.
13
Başeren, “Doğu Akdeniz Deniz Yetki Alanları Uyuşmazlığı,” s. 156.
11
4
Sekreteri’ne 23 Temmuz 2007 tarihli bir mektupla iletmiştir.14 Mektupta Türkiye şöyle
demektedir: “Rum Yönetiminin Doğu Akdeniz’de deniz alanlarını sınırlandırma ve petrol ile
doğalgaz araştırma girişimleri tüm şiddetiyle devam etmektedir ve bu girişimler hem
Türkiye’nin meşru haklarını ve çıkarlarını hem de uluslararası hukuku ihlal etmektedir.”15
2) Türkiye, GKRY’nin 12 numaralı parselde Noble Energy şirketinin sondaj çalışmalarına
başlayacağını duyurmasının ardından, 5 Ağustos 2011’de 181 sayılı açıklamayla olayı
kınamış ve gerek Türkiye gerekse KKTC’nin bölgedeki haklarına dikkat çekmiştir.
Açıklamasında Dışişleri Bakanlığı, GKRY’nin Akdeniz’deki faaliyetlerinin gayrimeşruluğuna
ve Türkiye’nin olayı takip edeceğine dair şu ifadeleri kullanmıştır:
“Uluslararası hukuk, yarı kapalı bir deniz olan Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığı
veya münhasır ekonomik bölge sınırlandırmalarının, ilgili ülkeler arasında ve tüm
tarafların hak ve çıkarları gözetilerek, hakça yapılmasını amirdir. GKRY’nin
yaptığı bu anlaşmalar ve petrol/doğalgaz arama faaliyetleri Kıbrıs sorununun
çözümünü olumsuz etkilemekte ve ayrıca bölge ülkeleri arasında yeni ihtilaflara
neden olmaktadır. Bu duruma ilişkin olarak, gerek ülkemizin gerek KKTC’nin
görüşleri ve ikazları bölge ülkeleri ve BM nezdinde zamanında kayda geçirilmiş,
Kıbrıs Adası’nın güneyinde geçerliliği bulunmayan ruhsatlara dayanarak
petrol/doğalgaz arama-çıkarma faaliyetlerine ilgi duyan şirket ve ülkelerin
sorumluluk ile hareket etmelerini beklediğimiz belirtilmişti. Ülkemiz ve KKTC
bölgedeki meşru hak ve çıkarlarını korumak amacıyla uluslararası hukuka uygun
şekilde bundan böyle de diplomatik ve siyasi kanallardan girişimlerini
sürdüreceklerdir.”16
3) Ayrıca Türkiye, 16 Eylül 2011’de KKTC’de yapılan istişare toplantısının ardından “Koca
Piri Reis” gemisini 27 Eylül’de bölgeye göndererek Rumlar tarafından “Afrodit” olarak
tanımlanan alanda sismik kayıtlar almış ve bu kayıtları doğalgaz araştırmalarında kullanılmak
üzere TPAO’ya vermiştir. Bu bölgenin yakınında GKRY, 20 Eylül’de sondaj çalışmalarına
başlamıştı. Türkiye, bölgeye gidecek araştırma gemilerine Türk Silahlı Kuvvetleri’nin koruma
sağlayacağından çekinmeyeceğini sismik araştırmalara başlamadan önce ilan etmiştir.17
Nitekim Koca Piri Reis’in bu çalışmaları, Türk donanması ve hava kuvvetlerinin gözetimi
altında yapılmıştır.18 Buna ek olarak, “Bergen Surveyor” ile “Oceanic Challenger” gemileri de
Türkiye’nin bölgedeki sismik çalışmalarına katılmıştır.19
4) Aynı zamanda bazı diplomatik vesilelerle Türkiye, Akdeniz’de 32º 16' 18" Doğu
boylamının batısı ile 33º 40' Kuzey enleminin kuzeyi arasındaki bölgede meşru hakları
olduğunu dile getirmiştir. Bu alanın GKRY’nin ilan ettiği 13 adet petrol arama sahasından 1,
4, 5, 6 ve 7. sahalarla çakıştığı ve çatıştığı görülmektedir (Bkz. Şekil-2).
14
UN Doc. A/61/101-S/2007/456.
U.N. Yearbook, “Chapter V: Europe and the Mediterranean,” 2007, s.425.
16
Dışişleri Bakanlığı, “No: 181, 5 Ağustos 2011, GKRY’nin Doğu Akdeniz’de Petrol ve Doğalgaz Arama
Faaliyetleri Hk.” 2011.
17
Wall Street Journal, “In Cyprus, Turkey Raises Stakes Over Oil Drilling,” 20 Eylül 2011.
18
Denise Natali, The East Mediterranean Basin: A New Energy Corridor? Washington D.C., National Defense
University, Institute for National Strategic Studies, 2012, s.4.
19
Yıldız ve Yaşar, Doğu Akdeniz’de Küresel Satranç, ss. 179-180.
15
5
Şekil-2: GKRY’nin Arama Ruhsat Sahaları ve Türkiye’nin Meşru Hak İddia Ettiği Bölge
Kaynak: Yaycı, 2012, s. 32.
5) Doğru bir adım olarak Türkiye aynı zamanda, 21 Eylül 2011 tarihinde KKTC ile kıta
sahanlığını sınırlandırma anlaşması imzalamıştır. Bu alan, Türkiye kıyıları ile KKTC
arasında, yani adanın kuzeyinde kalan deniz alanını kapsamaktadır. Anlaşma, Birleşmiş
Milletler Genel Kurulu’nun olağan yıllık toplantılarına katılan Başbakan Recep T. Erdoğan ile
KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu arasında New York’ta imzalanmıştır. Bu şekilde
anlaşmanın imzalandığı yer ve zemin de oldukça isabetlidir. Yunanistan-GKRY ikilisi her ne
kadar bu anlaşmanın meşru olmadığı yönünde eleştirilerde bulunsalar da, uluslararası hukuk
açısından herhangi bir meşruiyet sorunu yoktur ve her iki tarafça onaylandıktan sonra
yürürlüğe girecek bir uluslararası anlaşma niteliğindedir.20
6) Bu gelişmeler üzerine, KKTC Ekonomi ve Enerji Bakanlığı ile TPAO arasında 2 Kasım
2011 tarihinde, KKTC’nin deniz ve kara alanlarında petrol aramak üzere “Petrol Sahası
Hizmetleri ve Üretim Paylaşım Sözleşmesi” imzalanmıştır. Sözleşme KKTC Bakanlar Kurulu
kararı ile onaylanmış ve 23 Kasım 2011 tarihli KKTC Resmi Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Sözleşmede gösterilen hizmet alanları, GKRY’nin tek taraflı ve gayri meşru olarak ilan ettiği
bölgeyle çakışmakta ve böylece GKRY’nin ilgili işlemlerini tanımamaktadır.
7) Nitekim TPAO, KKTC topraklarında “Türkyurdu-1” adı verilen sondaj kuyusunda fiili
olarak petrol araştırmalarına başlamış ve bu kuyuda 3000 metreye kadar inileceğini
açıklamıştır. Türkyurdu-1 kuyusu, İskele civarında, yani KKTC’nin doğusundadır. Türkiye
ile KKTC enerji bakanlarının 18 Eylül 2012 tarihindeki görüşmelerinde, Türkyurdu-1 sondaj
kuyusunda “petrol ürünleri emareleri” olduğu açıklanmış ve KKTC’nin batısında da petrol
aramaları için ikinci bir sondaj yapılacağı duyurulmuştur.21 Ayrıca, karadaki analizleri takiben
sondaj çalışmalarının denizde de başlatılacağı konusunda Türkiye ile KKTC arasında görüş
birliği mevcuttur.
8) TPAO, her ne kadar KKTC bölgesinde olmasa da, Türkiye’nin araştırma ruhsatını elinde
bulundurduğu bölgede (Antalya’nın güneyinde) araştırma ve sondaj çalışmaları için Shell
şirketi ile 23 Kasım 2011’de anlaşma imzalamıştır. KKTC’nin hukuksal sorunları olması
nedeniyle KKTC ile Türkiye arasında imzalanan anlaşmanın kapsadığı deniz alanları
bölgesinde herhangi bir yabancı şirketin proje üstlenmeyeceği savı da böylece zayıflamış
Mehmet Emin Çağıran, “Türkiye-KKTC Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşmasının Geçerliliğiyle İlgili
İddialar,” 29 Eylül 2011, ORSAM.
21
Ntvmsnbc, “KKTC’de Petrol Emareleri Bulundu,” 2012.
20
6
olmaktadır. Ama orta vadede TPAO’nun, kendi sondaj ve petrol-doğalgaz çıkarma
potansiyelini artırması faydalı olacaktır.
Kıbrıs Sorunu, Avrupa Birliği ve Doğu Akdeniz’deki Gelişmeler
KKTC, Türkiye hariç başka bir devlet tarafından henüz tanınmış değildir. Birleşmiş Milletler
ve Avrupa Birliği, Kıbrıs sorununda genel olarak KKTC ve Türkiye aleyhine kararlar almakta
ve Türk tarafını gelişmelerden sorumlu tutan tavrını devam ettirmektedir.22 Dolayısıyla,
özellikle Türkiye açısından Doğu Akdeniz’deki enerji ve deniz alanlarının paylaşımı
yolundaki sorunlar, Kıbrıs adasının bölünmüş statüsünden kaynaklanmaktadır.
Bir taraftan AB artan enerji ihtiyacını ucuz ve güvenli bir şekilde temin yolunda Doğu
Akdeniz’i önemli bir bölge ve fırsat olarak görürken, Yunanistan ve GKRY ise Türkiye’yi
Kıbrıs sorununda ve müzakerelerde devre dışı bırakabilmek için bölgedeki kaynakları bir koz
olarak kullanmaktadır. Örneğin, Yunan-Rum ikilisine yakın kaynaklar AB’de 2010-2030
arasında doğalgaz talebinin %43 artacağını hesap etmekte ve bu ihtiyacın GKRY tarafından
karşılanabileceğini öne sürmektedirler.23 Bu senaryoya göre, AB’nin yeni enerji koridoru
Doğu Akdeniz olacak ve gerek bölgeden çıkarılacak gerekse Kafkaslar üzerinden gelecek
doğalgaz, İsrail-GKRY-Yunanistan üzerinden Avrupa’ya ulaştırılacaktır.
Zaten GKRY, adadaki her iki toplumu temsil edecek şekilde AB’ye tam üyeliğe kabul edilme
garantisi aldıktan sonra ve Mayıs 2004’te hukuken tam üye olmasının hemen öncesinde, 2
Nisan 2004 tarihinde münhasır ekonomik bölge ilanında bulunmuştur. Zamanlamaya dikkat
edilecek olursa, GKRY münhasır ekonomik bölgesini ilan etmiş bir devlet olarak AB’ye tam
üye olarak kabul edilmiştir. AB’ye üyelikten sonra da GKRY gerek deniz alanlarının
paylaşılması için anlaşma yapmaya gerekse fiilen petrol ve doğalgaz araştırmalarına hız
vermiştir.
AB’nin Doğu Akdeniz’deki bu gelişmelere destek verdiği söylenebilir. Gaz bağımlılığının
%85 civarına tırmanacağını öngören AB, Akdeniz programını kabul ederek bölge
kaynaklarının Avrupa’ya aktarılmasına sıcak bakmaya başlamıştır.24 Kıbrıs sorunu
çözülmeden, adanın tümünü temsil edecek şekilde GKRY’nin AB’ye tam üye olarak kabul
edilmesi, 1960 Kıbrıs antlaşmalarına aykırı olduğu kadar, meşru olmayan ve tek taraflı bir
işlem olup Avrupa’nın jeopolitik gerçekleriyle de örtüşmemektedir. Kıbrıs sorununun devamı,
bölgedeki doğalgaz ve petrolün en üst düzeyde değerlendirilmesini engelleyeceği gibi,
Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınmasını da imkânsızlaştıracaktır. Bölgedeki enerji
kaynaklarının bölüşümü konusunun, KKTC’nin tanınması yolunda Türkiye’nin elinde önemli
bir koz olabileceği ihtimali değerlendirilmelidir. Bu nedenle, Kıbrıs etrafındaki kaynakların
adadaki nüfus oranına paralel olarak (80/20 veya 75/25 gibi) paylaşılmasını öngören
politikalar, KKTC tanınmadan uygulamaya konulmamalıdır.
Nejat Doğan, “Uluslararası Örgütler Nezdinde Kıbrıs Sorunu,” içinde Uluslararası İlişkilerde Güncel Konular
ve Türkiye, Cenap Çakmak, Nejat Doğan, Ahmet Öztürk (ed.), Ankara, Seçkin, ss. 11-33.
23
Haris A. Samaras, Southeastern Mediterranean Hydrocarbons: A New Energy Corridor for the EU? April
2012, s. 6.
24
EU Energy Strategy in the South Mediterranean, European Parliament, Directorate-General for Internal
Policies, June 2011, IP/A/ITRE/ST/2010-05, s. 13.
22
7
GKRY ve İsrail’in Bölgedeki Kaynakları Tam Kullanması Önündeki Engeller
GKRY ve İsrail’in bölgede petrol ve doğalgaz bulmasına ve deniz alanlarının paylaşımı
konusunda anlaşma imzalamasına rağmen, bu kaynakları tam olarak kullanmaları önünde
aşağıdaki engeller de mevcuttur:25
1) Öncelikle Türkiye, GKRY’ni tanımamakta ve GKRY’nin İsrail ve diğer devletlerle yaptığı
anlaşmaların geçersiz olduğunu savunmaktadır. Sadece Türkiye değil, Mısır ve Lübnan’ın da
GKRY ve İsrail’in pozisyonlarına itirazları vardır;
2) Filistin-İsrail anlaşmazlığı, ekonomik kaynakların bölüşümü yolunda bir diğer diplomatik
sorundur. Zira Filistin’in devlet olarak tanınmamasının yanında, Gazze Şeridi ve Batı Şeria
olarak fiilen ikiye bölünmüş olması İsrail açıklarında deniz sahalarının sınırlandırılmasına
problem oluşturmaktadır. Ayrıca Arap devletleri, bu bölgede Filistin’in doğal kaynaklar
üzerideki meşru haklarını korumak için İsrail’in aktif politikasına karşı çıkacaklardır;
3) Güney Kıbrıs ve İsrail anakaralarına kilometrelerce uzaklıkta ve denizin yaklaşık 6,000 feet
derinliğinde bulunan kaynakların çıkarılması hem teknik hem de finansal açıdan kolay
olmayacaktır;
4) İsrail ve GKRY’nin araştırma ortağı Noble Energy’nin deniz dibinden petrol ve gaz
çıkarma konusunda yeterli tecrübe ve finansal kaynağı bulunmadığı bilinmektedir. Dünya
çapındaki büyük şirketlerin Arap devletleriyle yatırım ilişkileri olduğundan dolayı, İsrail ile
anlaşma imzalanması kolay görünmemektedir;
5) Bulunan doğalgazın ihracatı hem pazar bulma hem de teknik altyapıyı tamamlama
açısından kolay değildir. İsrail’in doğalgaz ihracatı için altyapısı uygun değildir, ayrıca
ihracatta Türkiye İsrail’in batıya açılan kapısı durumundadır;
6) Boru hatları ya da gemilerle ihracatı için doğalgazın öncelikle sıvılaştırılması
gerekmektedir. Bu işlem için de tesislere ve yeterli toprak parçasına ihtiyaç vardır. Bilindiği
üzere İsrail toprak açısından dezavantajlı bir ülkedir ve sıvılaştırma işlemi için arazi bulmakta
güçlük çekecektir;
7) Hem GKRY hem de İsrail için offshore yatırımların askeri güvenliğini sağlamak maliyetli
olacaktır. Ayrıca plantasyonlar, çevreye de önemli zararlar verebilecektir. İsrail kıyılarını
doğalgaz plantasyonlarına çevirme konusunda İsrail’de politik muhalefet mevcuttur. Ayrıca iç
politikada GKRY, deniz kaynaklarının çıkarılmasına bütçeden büyük paylar ayrılması
konusunda vatandaşlarını iknada sorunlar yaşamaktadır.
Dolayısıyla, Doğu Akdeniz bölgesindeki kaynakların tam ve etkin kullanımı, ancak bölge
devletleri arasındaki olumlu ilişkiler ve uluslararası hukuki meşruiyetle birlikte sağlanacaktır.
Bölgesel Refah ve Güvenlik
Yukarıdaki analiz göstermektedir ki Doğu Akdeniz, enerji ve deniz alanlarının paylaşımı
konusunda gergin bir dönem yaşamaktadır. GKRY dışında Doğu Akdeniz devletlerinin bu
gelişmeleri tamamen onayladığını söylemek zordur. Yunanistan-GKRY-İsrail arasında üçlü
bir blokun oluşturulduğu gözlenmektedir. Ancak İsrail bile, Türkiye yerine GKRY ile MEB
sınırlandırma anlaşması yapmasından dolayı deniz alanı ve böylece doğal kaynak kaybına
25
Natali, The East Mediterranean Basin: A New Energy Corridor?, ss. 2-4.
8
uğramıştır. Türkiye ile İsrail bir anlaşma yapsaydı, “GKRY’nin sahiplendiği parsellerden
12’nin tamamı, 8, 9 ve 11’in büyük kısmı ve 1, 7 ve 10’un bir kısmı İsrail’in” olacaktı.26
Mısır, İsrail, Lübnan, Suriye, Filistin, Türkiye, Yunanistan, GKRY ile KKTC’nin güvenliği,
önemli ölçüde bu paylaşım çekişmesinden etkilenecektir. Bölge devletlerinin refahı ve
güvenliği kendi aralarında bu çekişmenin nabzını düşürmekten geçmektedir. Aslında dünya
tarihine ve Orta Doğu tarihine bakıldığında, petrol ve doğalgaz açısından zengin ülkelerin
çeşitli sorunlar yaşadığı ve güvenliklerinin tehlikeye girdiği görülmektedir. Doğal kaynakların
bir külfet değil, bir nimet olması bölge devletlerinin uyumlu ilişkiler kurmasına bağlıdır. Aksi
takdirde bölge, büyük güçlerin ve şirketlerin rekabet alanı olmaya devam edecektir.
Tüm Doğu Akdeniz devletlerinin biraraya gelip anlaşmaları bugün için ütopya olabilir.
Ancak, yapılacak ikili anlaşmalarda üçüncü devletlerin çıkarını ve haklarını gözetmek ve
deniz alanlarının hakkaniyetle paylaşmak imkansız değildir. Inis L. Claude’un vurguladığı
“çevre amaçları” (milieu goals) düşüncesi bu süreçte felsefi altyapıyı oluşturabilir. Çevre
amaçları, bir devletin etrafındaki devletlerin refahı ve kalkınmışlığı ile daha güvende
olabileceği, dolayısıyla çevresindeki devletlere yardım etmesi gerektiği fikrine dayanır.27
Bölgede bloklaşmalar veya katı ittifaklar, uzun vadede refah ve güvenliğe hizmet
etmeyecektir. Dolayısıyla Yunanistan-GKRY-İsrail üçlüsünün çabaları diğer devletler
tarafından kuşkuyla izlenmektedir ve izlenecektir.
AB, bu süreçte özel bir role sahiptir. Çünkü enerji ihtiyacı ve finansal gücü bir tarafa, bölge
devletlerinin çabalarını koordine edebilecek bir rol üstlenebilir. Dolayısıyla AB, GKRY veya
Yunanistan’ı tek taraflı desteklemek yerine, tüm Doğu Akdeniz’de refahı ve güvenliği
sağlayacak politikalar üretmelidir. Bu süreçte İsrail, Lübnan, Türkiye ve KKTC’nin birlikte
Avrupa Birliği’ne tam üye olarak kabul edilmesi de değerlendirilmesi gereken bir stratejidir.
Sonuçlar ve Politika Önerileri
1. Türkiye herhangi bir devletle Akdeniz’de deniz alanlarının paylaşılması için henüz
anlaşma yapmamış ve Birleşmiş Milletler’e MEB hakları konusunda bir bildirimde
bulunmamıştır. Bu nedenle, Dışişleri Bakanlığı’nın ve politika yapımcılarının tarihsel olarak
özellikle deniz alanlarının paylaşımı konusunda yavaş hareket ettikleri ve ulusal çıkarları
korumada geç kaldıkları söylenebilir. Ege’de ve Akdeniz’de bugünkü sorunlu duruma
gelinmesinde, zamanında münhasır ekonomik bölge ve diğer alanların ilan edilmemesi de rol
oynamıştır. Doğu Akdeniz devletleriyle aramızda deniz alanlarının nihai sınırlarının çizilmesi
için Dışişleri Bakanlığı’nın daha aktif bir diplomasi izlemesi faydalı olacaktır. Libya, Lübnan,
Mısır, Suriye ve İsrail ile MEB sınırlandırma antlaşmalarının yapılması gerekmektedir.
2. Düşey hatlar ve böylece sınırlı ilgili kıyıdaş devlet yaklaşımından (yani “minimalist”
yaklaşımdan) Türkiye vazgeçmeli ve deniz alanlarının paylaşılması konusunda daha kapsamlı
bir stratejiyi benimsemelidir.28 Bu stratejiyle tespit edilecek münhasır ekonomik bölgemizin
BM’ye bildirilmesi faydalı olacaktır.
3. Münhasır Ekonomik Bölge hakkında herhangi bir kanunumuz henüz mevcut değildir.
Türkiye’nin zaman geçirmeden bir MEB kanunu hazırlaması gerekmektedir.
Yaycı, “Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Paylaşılması Sorunu ve Türkiye,” s. 46; Bkz. Şekil-2.
Inis L. Claude Jr., “National Interest and the Global Environment: A Review of Arnold Wolfers, Discord and
Collaboration,” Conflict Resolution, No. 8 (3), 1964, ss. 294-296; Nejat Doğan, Pragmatic Liberal Approach to
World Order: The Scholarship of Inis L. Claude, Jr., Lanham, University Press of America, 2012, ss. 182-187.
28
Yaycı, “Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Paylaşılması Sorunu ve Türkiye,” ss. 44-50.
26
27
9
4. KKTC’nin uluslararası alanda tanınması bu süreçte yaşamsal önemdedir. Gerek deniz
alanları üzerinde KKTC’nin sahip olduğu hakların korunması, gerekse Türkiye’nin askeri ve
enerji güvenliğinin sağlanması, KKTC’nin tanınmasıyla doğrudan ilgilidir. Bu nedenle,
KKTC’nin tanınmasına yönelik diplomatik çabalar devam ettirilmelidir. KKTC’nin deniz
alanları yeniden belirlendikten sonra, Türkiye de KKTC’yi tanımasının verdiği yükümlülük
ve diplomatik anlayışa paralel olarak, bu devletle imzaladığı deniz alanları sözleşmesini
gözden geçirip genişletmelidir.
5. Sismik araştırmalarda bulunabilecek gemi ve mürettebatın sağlanması ve sürekli eğitimi
konusunda TÜBİTAK, TPAO, MTA, üniversiteler ve ilgili kamu kurumlarının eşgüdümlü
çalışmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Tabii ki, genel bütçeden ARGE’ye ve ilgili kurumlara
aktarılan payın artırılması bu süreçte çok faydalı olacaktır.
6. Dışişleri Bakanlığı ile üniversiteler arasındaki işbirliği artırılmalı ve koordine edilmelidir.
Özellikle alternatif politika yapımı hakkında düzenli olarak biraraya gelinmelidir. ABD
hükümetinin Harvard gibi tanınmış üniversitelerle bunu fiilen yaptığına tanık oluyoruz.29 Bu
açıdan bakıldığında, entelektüel birikimin Türkiye tarafından yeterince kullanılmadığını
söyleyebiliriz. Ayrıca, Dışişleri Bakanlığı tüm elemanlarını hemen her konuda bir şeyler bilen
bir “jeneralist” olarak yetiştirmekten ziyade, uzmanlaşmaya ve uzmanlarla çalışmaya önem
vermelidir.
7. Deniz alanlarının paylaşımı ve buna bağlı olarak enerji kaynaklarının bölüşümü yolunda,
uluslararası hukuktan da faydalanılabilir. Türkiye genelde ikili müzakerelerle sorunlarını
çözmek isteyen bir dış politikayı tercih edegelmiştir. Ancak ilgili devletlerle tahkim
mahkemesi kurmak veya bir tahkim sözleşmesiyle Uluslararası Adalet Divanı’na başvurmak
yolları da politika seçeneğidir ve değerlendirilmelidir.
8. Son dönemde Orta Doğu’daki gelişmeler, enerji paylaşımı ve Akdeniz’deki çıkarlarımızın
korunması açısından faydalı olmamıştır ve Türkiye’ye uzun vadede zarar vereceği
sezilmektedir. Bu nedenle Türkiye, komşularının istikrarlı ve güçlü bir içyapıya
kavuşmalarını desteklemeli ve çevresindeki devletleri zayıflatacak uluslararası politikaları
desteklememelidir. Son dönem bahar rüzgarlarından etkilenen Libya ve Mısır gibi ülkelerle
ilişkilerin normal hattına oturtulmasına çalışılmalıdır. Diğer taraftan Yunanistan-Güney
Kıbrıs Rum Yönetimi-İsrail üçlüsü arasında bir blok oluştuğu, hatta ittifak yaratılmasına
doğru gidildiği görülmektedir. Türkiye bu sürece müdahale etmelidir. Bu amaçla İsrail ve
Yunanistan ile ilişkilerin kademeli olarak normalleştirilmesi faydalı olacaktır.
9. Doğu Akdeniz enerji piyasasında asıl aktör tek tek AB üyeleri olması yanında, bizzat
teşkilat olarak AB’dir. Türkiye’nin AB’ye tam üye olmak konusunda ve AB’nin Türkiye’yi
tam üye olarak kabul etmek konusunda ne kadar istekli olduğu bilinmemekle beraber, ABTürkiye yakınlaşması ve sonuçta Türkiye’nin AB’ye tam üye olması Doğu Akdeniz’deki
enerji gerilimini azaltacaktır. Türkiye AB dışında kalmayı da doğal olarak tercih edebilir,
ancak bu konuda bir an önce karar vermelidir. AB dışında kalacak bir Türkiye, enerji stratejisi
ve politikasını da bu konumuna paralel olarak hazırlayacaktır.
10. Diğer taraftan AB, bölgedeki tansiyonu artıracak politika ve eylemlerden uzak
durmalıdır. Bölge devletleriyle uzun vadeli işbirliğinin yolunu açacak alternatif stratejiler
üretebilmelidir.
11. Yukarıdaki önerilen Türkiye’yle ilgili bölümünün gerçekleştirilebilmesinin belki de en
önemli şartı, Türkiye’de iç politika nabzının düşürülmesidir. 1945’ten beri ve özellikle son 30
Harvard University, “New Finds of Energy in the Eastern Mediterranean: Cause for Conflict or Cooperation?”
2012.
29
10
yılda Türkiye, enerjisinin önemli bir bölümünü iç politika, liderlik ve seçim tartışmalarında
harcamaktadır. Doğu Akdeniz’in geleceği, Kıbrıs ve enerji gibi konular gerek Meclis’te
gerekse kamuoyunda ve kurumlarımızda partiler-üstü bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Irk, dil,
din, mezhep, cinsiyet ve siyasal ideoloji gibi konularda bilinçli olarak fazla zaman kaybına
uğratılmaktayız. Bu olumsuz sürece medya ve düşünce kuruluşları da bazen bilinçli olmadan
katkıda bulunmaktadır. Yapılması gereken, Türkiye’deki kişi ve kurumların partiler-üstü
davranabilmesi ve hayati ulusal çıkarlarımıza öncelik vermesidir. Doğu Akdeniz’deki
çıkarlarımız elbirliğiyle korunmalıdır.
Kaynakça
ACER, Yücel (2005). “Doğu Akdeniz’de Deniz Alanlarının Sınırlandırılması ve Türkiye,” Uluslararası Hukuk
ve Politika, No. 1 (1), ss. 83-104.
BAŞEREN, Sertaç H. (2010). “Doğu Akdeniz Deniz Yetki Alanları Uyuşmazlığı,” Stratejik Araştırmalar, No. 8
(14), ss. 129-184.
BAYOUMI, Moustafa (2010). Midnight on the Mavi Marmara: The Attack on the Gaza Freedom Flotilla and
How It changed the Course of the Israel/Palestine Conflict, Chicago, Haymarket Books.
CLAUDE, Inis L. Jr. (1964). “National Interest and the Global Environment: A Review of Arnold Wolfers,
Discord and Collaboration,” Conflict Resolution, No. 8 (3), ss. 294-296.
ÇAĞIRAN, Mehmet Emin (2011). “Türkiye-KKTC Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşmasının Geçerliliğiyle
İlgili İddialar.” 29 Eylül 2011. ORSAM. http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?id=2680 (Erişim:
4 Ekim 2012).
Denizcilik Müsteşarlığı (2010). Deniz Ticareti İstatistikleri, Ankara, T.C. Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı,
Deniz Ticareti Genel Müdürlüğü.
Dışişleri Bakanlığı (2011). “No: 181, 5 Ağustos 2011, GKRY’nin Doğu Akdeniz’de Petrol ve Doğalgaz Arama Faaliyetleri
Hk.” http://www.mfa.gov.tr/no_-181_-5-agustos-2011_-gkry_nin-dogu-akdeniz_de-petrol-ve-dogalgazarama-faaliyetleri-hk_.tr.mfa (Erişim: 4 Ekim 2012).
DOĞAN, Nejat (2012a). “Uluslararası Örgütler Nezdinde Kıbrıs Sorunu,” içinde Uluslararası İlişkilerde Güncel
Konular ve Türkiye, Cenap Çakmak, Nejat Doğan, Ahmet Öztürk (ed.), Ankara, Seçkin, ss. 9-44.
DOĞAN, Nejat (2012b). Pragmatic Liberal Approach to World Order: The Scholarship of Inis L. Claude, Jr.
Lanham, University Press of America.
EU (2011). EU Energy Strategy in the South Mediterranean, European Parliament, Directorate-General for
Internal Policies, June 2011, IP/A/ITRE/ST/2010-05.
Harvard University (2012). “New Finds of Energy in the Eastern Mediterranean: Cause for Conflict or
Cooperation?” The Geopolitics of Energy Project Second Annual Case Competition. Harvard Kennedy
School of Government, April 8, 2012.
NATALI, Denise (2012). The East Mediterranean Basin: A New Energy Corridor? Washington D.C., National
Defense University, Institute for National Strategic Studies.
Ntvmsnbc (2012). “KKTC’de Petrol Emareleri Bulundu.” http://www.ntvmsnbc.com/id/25382830/ (Erişim: 18
Eylül 2012).
RATNER, Michael (2011). Israel’s Offshore Natural Gas Discoveries Enhance Its Economic and Energy
Outlook, Washington D.C., Congressional Research Service, R41618, January 31, 2011.
SAMARAS, Haris A. (2012a). Southeastern Mediterranean Hydrocarbons: A New Energy Corridor fort he EU?
April 2012.
SAMARAS, Haris A. (2012b). Cyprus Hydrocarbons: Energy Security for the EU in the Pipeline? January
2012.
SİMAV, Mehmet; Hasan Yıldız ve Ersoy Arslan (2008). “Doğu Akdeniz’de Uydu Altimetre Verileri İle Deniz
Seviyesi Değişimlerinin Araştırılması,” Harita Dergisi, No.139, ss. 1-31.
11
ŞAHİNTÜRK, Ömer (2012). TPAO Exploration Activities and Strategies, Ankara, TPAO Exploration
Department, 21 March 2012.
TPAO (2012). http://www.tpao.gov.tr/tp2/sub_tr/sub_haber.aspx?id=27
UNEP
U.N.
(2012).
United
Nations
Environment
Programme,
Mediterranean
http://www.unepmap.org/index.php?module=content2&catid=001003002
Action
Plan,
(2011). United Nations, Table of Claims to Maritime Jurisdiction (15 July 2011).
http://www.un.org/Depts/los/LEGISLATIONANDTREATIES/PDFFILES/table_summary_of_claims.p
df
U.N. Lebanon, http://www.un.org/Depts/los/LEGISLATIONANDTREATIES/STATEFILES/LBN.htm
U.N.
Yearbook
(2007).
“Chapter
V:
Europe
and
the
http://unyearbook.un.org/2007YUN/2007_P1_CH5.pdf (Erişim: 4 Ekim 2012).
Mediterranean.”
Wall Street Journal (2011). “In Cyprus, Turkey Raises Stakes Over Oil Drilling,” 20 Eylül 2011.
http://online.wsj.com/article/SB10001424053111903374004576580663037431204.html (Erişim: 16
Nisan 2012).
YAYCI, Cihat (2012). “Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Paylaşılması Sorunu ve Türkiye,” Bilge
Strateji, No. 4 (6), ss. 1-70.
YILDIZ, Dursun ve Doğan Yaşar (2012). Doğu Akdeniz’de Küresel Satranç, İstanbul, Truva.
12

Benzer belgeler

Doğu Akdeniz enerji kaynakları

Doğu Akdeniz enerji kaynakları ABD hükümetinin bu faaliyetleri engellemeye çalışması ihtimal dışı görünmektedir. İsrail’in Doğu Akdeniz’de doğal kaynak arama çalışmaları aslında 1990’larda başlamıştı. İsrail, yukarıda belirtildi...

Detaylı