Bu PDF dosyasını indir

Transkript

Bu PDF dosyasını indir
MODERN SANATTA GELENEĞİN REDDİ
Hikmet ŞAHİN 1
AKADEMIK SANAT; SANAT, TASARIM VE BILIM DERGISI
AKADEMIK SANAT; JOURNAL OF ART, DESING AND SCIENCE
ÖZET
17. yüzyıl Aydınlanma projesiyle ortaya çıkan ve dünyaya olağanüstü bir gelecek vadeden avangard/
aydınlanmacı görüşün timsali olan modernizm umulan cennet beklentisini karşılayamamış; endüstrileşmenin
ve bireyselleşmenin getirmiş olduğu çöküntüler gerek sosyal gerekse sanatsal yönden Batı ve evrensel kültür
bağlamında tüm dünyada hüsranla sonuçlanmıştır.
Sanatsal bağlamda ele aldığımızda Aydınlanma fikir ve mantığının tezahürü Avangard ruh sürekli yeniyi
ve geleceği hedeflemiş; O ana dek eşi benzeri görülmemiş bir sanatın ortaya çıkmasına ön-ayak olmuştur.
Böylelikle 19. Yüzyılın ikinci yarısından sonra Modern Sanat denilen ve yaklaşık bir asır sürecek, etkileri
günümüze kadar devam edecek bir sanat döneminin tohumlarını atılmıştır.
Modernlik bir anlamda geçmişten kopuşu ve gelecekçiliği düşlerken, diğer taraftan modernizmin evrensel
kültür söylemi adı altında formal/biçimci bir sanat anlayışına gönderme yapan, yerel kültür özelliklerini
reddeden bir yapı haline dönüşmüştür. Sanatta geleneğin reddi anlamına gelen modern sanat, sanayileşme ve
toplumsal çöküntünün sebep olduğu yalnızlık ve karamsarlık gibi fenomenleri sanat eserlerine yansıtmıştır.
Bu çalışmada birlikte modern sanatın iç dinamiklerinden geleneksele karşı çıkış ve bireyin yalnızlaşması
gibi temel olarak iki kavramdan söz edilmiştir. Çalışma modern sanatının her dönemi ve anlayışının ortaya
konmasıyla birlikte kronolojik ve genel-geçer bilgi tekrarı olacağı düşünüldüğü için sadece karakteristik akım,
fikir ve sanatçılarla sınırlı kalmıştır.
Anahtar Kelimeler: modern, sanat, gelenek
REJECTION OF TRADITION IN MODERN ART
ABSTRACT
Modernism, which emerged as a result of the 17th century Enlightenment project and represented the
enlightened/avant-garde view that promised the world an extraordinary future, failed to meet the expected
paradise and the depressions brought about by industrialization and individualism resulted in frustration in
the West in terms of society and art, and all over the world in terms of universal culture.
When we deal with it in the context of art, the avant-garde spirit, which is a manifestation of enlightened
thought and logic, always targeted the new and the future and pioneered the emergence of a kind of art
unprecedented until then. Consequently, from the second half of the 19th century onwards, seeds were sown
of an artistic period which was called Modern Art, which would last nearly a century and whose implications
have survived until today.
While modernism envisioned a break away from the past and futurism on the one hand, it became a construct
that referred to a formalistic view of art and rejected features of local culture under the guise of a universal
culture on the other hand. Modern art, which came to mean rejection of tradition in art, reflected phenomena
such as isolation and pessimism caused by industrialization and social decadence in works of art.
In this study, two fundamental concepts of modern art, namely rejection of tradition and isolation of the
individual, were dwelt on as internal dynamics of modern art. The study was limited only to characteristic
movements, ideas and artists as it was believed that if all periods and approaches of modern art were attempted
to be depicted, it would be yet another presentation of chronological and ordinary information among many.
Keywords: modern, art, tradition
Öğretim görevlisi - Doktor, Selçuk Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, [email protected]
1
KIŞ WINTER 2016 77
AKADEMIK SANAT; SANAT, TASARIM VE BILIM DERGISI
MODERN SANATTA GELENEĞİN REDDİ
“Modern olmak, artık düne ait olmayan ve başka
yöntemlerle ele alınması gereken bir dünyada yaşamak
demektir.”
(Jeanniere, 1993: 16).
GİRİŞ
İçinde yaşadığımız dönemin sanat, estetik anlayışlarını
anlamanın belki de en kolay yolu onları gerçekleştiren ve
özümseyen bireylerin yani sanatçıların ele alınması ya da
çözümlenmesidir. Sanat varolduğu andan itibaren hep bir
devinim içerisinde olmuş; etki noktaları incelendiğinde
sosyal, politik, ekonomik ve düşünsel bir takım
evrelerden geçerek günümüze kadar gelmiştir. Günümüz
sanatı olarak farlı biçem ve anlayışlarla karşımıza çıkan
sanat eserleri her ne kadar kendinden önceki anlayışı
yadsımış olsa da; onu kendinden ayrı tutmak veya bir
kenara itmek isteğini etimolojik olarak yapamamıştır.
Modernizm veya modernlik dediğimiz kavram elbette
bir düşün kaynağından gelerek farklı dinamiklerin
altında evrilmiş ve sosyal bir yapı oluşturmuştur.
Sanayileşmenin etkisiyle sosyal/kültürel çeşitliliğin
arttığı banliyö yapısı içerisinde sosyal insan beraberinde
gelen kültür çatışmasına maruz kalmış ve tabiri caizse
kimliksiz/kültürsüz bireyler haline gelmiştir. Böyle bir
sosyal ortamda öncelikle bir birey olarak yaşayan sanatçı
mutlak olarak bu sosyal sınıf çatışmalarından, sağlıksız
yaşam koşullarından, ekonomik politika ve kapitalist
kültür menfaatçılığından dolayı mutsuz/umutsuz insan
modeline dönüşmüştür. Kökeni Aydınlanma felsefesine
dayanan ve insanlara mutlu bir tablo çizen modernizm,
en nihayetinde toplumsal bunalımlara sebep olmuş;
ancak sanat adına yaşanılan bu bunalımlar bir çağın etkin
sanat/estetik formlarına dönüşmüştür.
Aydınlanma, Avrupa’da 17. Yüzyılın ikinci yarısıyla,
19. Yüzyılın ilk çeyreğini kapsayan ve önde gelen
birtakım filozofların aklı insan yaşamındaki mutlak
yönetici ve yol gösterici yapma ve insan zihniyle
bireyin bilincini, bilginin ışığıyla aydınlatma yönündeki
çabalarıyla seçkinleşen kültürel bir dönemdir. Düşünce
özgürlüğü, dini eleştiri, akıl ve bilimin değerine
duyulan inancı temsil eden; hümanizm, deizm, akılcılık,
ilerlemecilik, evrenselcilik gibi kavramlara sahip kültürel
bir harekettir (Cevizci, 2000: 35). Habermas’ın belirttiği
gibi Aydınlanma filozofları tarafından formüle edilen
modernlik projesi, nesnel bilimi, evrensel ahlak ve yasayı
ve kendi iç mantığı çerçevesinde sanatın özerkliğini
geliştirme çabalarından oluşuyordu (Habermas vd.,
1994: 37). Hilav’a göre Aydınlanma: “İnsan aklına karşı
sınırsız bir güvene, her şeyin akıl süzgecinden geçirilerek
eleştirilmesine, tartılıp biçilmesine dayanan bu düşünce
sistemi, toplumsal yaşama, devlete, ahlaka, dine ve insan
aklını sınırlayarak boyunduruk altına almak isteyen her
türlü otoriteye karşı şiddetli bir mücadeleye girişilmesine
78 KIŞ WINTER 2016
yol açmıştır” (Aktaran: Doğan, 1998: 97-98).
Descartes’tan sonraki düşünüler kendilerini yeni bir
Us Çağı’na girmiş gibi görmeye başlamışlar; geleneğe,
otoriteye ve hurafelere esir olmak şeklinde tanımlanan
ortaçağ ruhunun zincirlerinden nihayet kurtulunmuş yeni
bir çağdan bahsetmişlerdir (Law, 2010: 37). Modernitenin
özgürlük, serbestleşme ve ortaya çıkmakta eşitlik
söylemleri için uzam açtığı öne sürülmüştü; Aydınlanma
Çağı da insanları batıl inançların, mistisizmin ve dinsel
dogmaların baskısından kurtarmıştı (McRobbie, 1999:
15).
Aydınlanma, araçsal akılcılık, doğalcılık ve bilimcilik
nedeniyle ciddi bir tenkide uğramıştır. Romantikler
Aydınlanmanın aklının ruhsuz olduğunu söylerken,
muhafazakârlar onu çok radikal bulmuşlardır. Yine
Aydınlanma, doğa bilimlerini örnek alan bir bilgi ve
akılcılık anlayışı geliştirdiği için eleştiriye uğramış;
aynı çerçeve içinde, Aydınlanma akılcılığa, geleneksel
ahlak ve dinin hakikatlerine karşı düşmanca tavır aldığı
için karşı çıkılmıştır. Nihayet yüzyılımızda Aydınlanma
hareketi, bireysel ve kültürel farklılıkları göz ardı
ettiği için eleştirilmiştir. Aydınlanmanın temel ögeleri
olan hümanizmin, iyimserliğin, insanın sınırsızca
yetkinleşebileceğine duyulan inancın, bilim ve teknoloji
yoluyla ilerleme ülküsünün, akılcılık ve evrenselciliğin,
yaşanan toplumsal ve ekonomik koşullara bağlı olarak,
önemli ölçüde erozyona uğraması sonucunda Aydınlanma
fikri özellikle Avrupa’da gecekondulaşan semtlerin
doğuşuna, akıl tarafından yönetilen, kendine güvenli, dışa
dönük insan tipi yerine 19. Yüzyılda daha çok duyguları
tarafından yönlendirilen, tedirgin, yabancılaşmış ve içe
dönük bir insanın ortaya çıkışı olgusunun yarattığı hayal
kırıklığıdır (Cevizci, 2000: 35-36).
MODERN SANATTA GELENEĞİN
REDDİ
Aydınlanma düşüncesiyle beraber gelen gelenekçilik,
modernizm arasındaki çatışma ve ayrılıkları alevlendiren
Fansız Devrimi ve Endüstri Devrimi, kesinlikle,
sosyolojinin ikilemlerini ve parametrelerini belirlemiştir.
Endüstriyalizm çalışma koşulları, özel mülkiyetin
dönüşümü, kentleşme, teknoloji ve fabrika sistemiyle ilgili
problemleri arttırmış; demokratik devrim merkezileşme,
eşitlik, dünyevilik, bürokrasi, bireysel haklar, ailenin ahlaki
yeniden inşası, kilise ve mülkiyetle ilgili problemleri de
beraberinde getirmiştir (Loyal, 2003, s. 15). Beck’e göre
modernite, önce insanı, daha sonra insanın dünyasını
etkilemiştir. O halde, modernite sözcüğüne bir anlam
vermek mümkündür. Burada söz konusu olan, geçmişin
bilinmedik semantik alanının yapılaştıran yeni bir mantık,
yeni bir dünya görüşünün mantığıdır. Modern olmak
artık düne ait olmayan ve başka yöntemlerle ele alınması
gereken bir dünyada yaşamak anlamına gelecektir
(Aktaran: Özkiraz, 2007: 17).
AKADEMIK SANAT; JOURNAL OF ART, DESING AND SCIENCE
REJECTION OF TRADITION IN MODERN ART
Günümüzde yaygın şekilde kullanılan “modern”
sözcüğü Latince’de ‘tam şimdi’ anlamına gelen ‘modo’
ve ondan türetilen ‘modernus’ sözcüğünden gelmektedir.
İçeriği sürekli değişse de, ‘modern’ terimi hep, kendini
eskiden yeniye bir geçişin sonucu olarak görmek için,
Antik Çağ ile kendisi arasında bir ilişki kuran dönemlerin
bilincini dile getirmiştir (Habermas vd., 1994: 31). Zaman
zaman popülerleşen modernizm kavramı, tarih boyunca
en karakteristik özelliği bir “kopma” durumu yansıtması
olduğunu söylersek abartmış olmayız. 18. yüzyıl
Aydınlanma filozofları tarafından ortaya atılan modernlik,
insana kendi potansiyelini gösterdiği gibi, insanın kendi
dışındaki otoritelerden (gelenek, Tanrı vb.) “kurtulmasının”
da yolunu aralamıştır. Modernlikle birlikte “insan” adeta
yeniden keşfedilmiş veya insana yeni payeler biçilmiş ve
insan olgusu tekrar tanımlanmaya çalışılmıştır (Özkiraz,
2007: 14-15).
Fransızcadaki Modernite kullanımı,
modernliğin zamanın süreksizliği, gelenekten kopma
duygusu, yenilik duygusu ve şimdinin geçeci, yüzergezer
ve olumsal doğası karşısında duyarlı olunmasına yol açan
modern hayatın bir niteliği olarak görüldüğü modernlik
tecrübesine işaret eder (Aktaran: Featherstone, 1996: 23).
Habermas’a göre ‘modernlik’ düşüncesi, tarihten itibaren
hep vardır; bu yüzden, ‘modernlik’ kavramının Rönesans
ve Aydınlanma ile sınırlandırılması tarihsel bir eksiklik
olarak karşımıza çıkacaktır. Ortaçağ’dan bu yana sanat
anlayışları bir şekilde modernlik ile ilişkilendirilmiştir.
Herkes tarafından 19. Yüzyılla ilişkilendirilen modernizme
Habermas: ‘romantik modernlik’ demektedir. Ona göre
bu en yeni modernizm, gelenek ve yenilik üzerine bir
karşıtlık temeline dayanmaktadır. Yeni olan yüceltilmiş,
eski olanlar yerilmiş ve geleneğe karşı çıkılmıştır (Yılmaz,
2006: 13). Featherstone, Alman sosyolojik teorisinin bakış
açısından ele alındığında, modernlik geleneksel düzenle
karşıtlık içerisine konular ve toplumsal dünyanın ilerici
iktisadi ve yönetsel rasyonelleşmesini ve farklılaşmasını
oluşturduğunu söylemektedir (Featherstone, 1996: 21-22).
Modernizm basitçe gelenek ve şimdi arasında soyut bir
karşıtlık kuran bir anlayıştır ve bu estetik modernizm içinde
bulunduğumuz dönemlere kadar uzanmıştır. Modernlik
ve gelenek arasındaki bu ilişki başkaldırı unsuruna dek
ulaşmaktadır. Modernlik, geleneğin normalleştirici
fonksiyonlarına karşı başkaldırmaktadır; modernlik,
tüm kurallara isyan etmektedir. Bu başkaldırı ve isyanda
ahlakilik ve yararlık standartları etkisiz hale getirilmeye
çalışılmaktadır. Portoghesi’ye göre de modernizim
“geçmişten ve onun sembollerinden bağımsız bir süreç”
başlatma projesi olarak karşımıza çıkmaktadır (Aktaran:
Yamaner, 2007: 13-14). Modernizmin diğer düşünlerden
farklı olarak ayırt edici özelliği “yeni” olması ya da
yeniyi üretme çabasıdır. Ancak kavram belli tarih sınırları
içerisinde geçerlidir diyebiliriz. Modernizmin üretmiş
olduğu “modern” eserler günümüz dikkate alındığında
klasik kavramının içerisine konulabilecek bir mahiyettedir.
Oysa ki günümüzde bile modern kelimesi “yeni”yi ve
güncel olanı çoğu zaman karşılayan bir kavram olarak
karşımıza çıkar. Modernizm tamamen geleneksel yapının
değişmesini öngörmekte ve geleneğin yerini daha güvenilir
daha kesin ilkeler koymaktadır bu ilke rasyonellikten başka
birşey değildir. Modernizm aslında bir kopuşu (kırılmayı)
ifade etmektedir. Modernizmin, postmodernizmden farklı
olarak geleceğe dönük hesapları, kesinlik ifade eden
iddiaları ve bir bilinç durumu olarak yaklaşımlarında açıklık
vardır (Özkiraz, 2007: 17). Yılmaz, modernizm açısından
önemli olan şeyin eskiyi, yani geleneksel olanı reddetme
ve yeniye, yani modern olana ulaşmak; hatta bununla
yetinmeyip yarını planlamak olduğunu söylemektedir
(Yılmaz, 2006: 16).
Modernizm geleneğin karşısına dikilen bir kavram olmuş;
genel olarak değerlendirildiğinde her çağda görülebilen bir
olgu haline gelmiştir. Özellikle, 20. yüzyılın ilk yarısında
oluşan sanat akımları ve çağdaş formlarla meydana gelmiş,
fakat modern süreçlerin de doğmasını sağlamıştır. Modern
olgusu, hiçbir zaman çağdaşlıkla karıştırılmamalıdır.
Örneğin; Giotto, Ortaçağ sonları itibariyle hem çağdaş,
hem de modern bir ressamdı. Fakat günümüz itibariyle
Giotto’ya bakacak olursak sadece modernisttir (Eroğlu,
2003: 246-247).
Sanayi toplumu kişilerin kendi anlam ve tanımlarını
geliştirmeleri için zorlandıkları ‘bireyselleştirilmiş toplum’
olarak dönüşmüştür. Modern zamanın bireyleri yeni
kesinlikler bulmak ve icat etmeye mecbur bırakılmışlardır.
Kendi özgeçmişinin, kimliğinin, toplumsal ilişkiler ağının,
taahhütlerinin, inançlarının bir tasarımcısı olarak birey,
bağlamı olmayan asılsız bir serbestlik ile ben-merkezcil
bir yaşam şeklinden keyif almaktadır. Modernliğin
bugünkü hali olan ‘bireyleştirme’ bireylerin özel ve
gündelik hayatlarında kendilerini sorguladıkları, kendileri
üzerine derin düşüncelere daldıkları, kasılmalı politikalar
eşliğindeki kasılmalı süreci ifade etmektedir (Aktaran:
Talu, 2010: 148). Endüstrinin, arka arkaya yapılan icatlarla
geliştiği ve bilim dünyasında atomun parçalanmasının
problem olduğu yüzyılımız başlangıcında, plastik
sanatlarda da objeyi parçalama eğilimi belirmiştir. Bu
eğilim, yüzyılımızın ekonomik savaşları, krizleri, sosyal
sarsılmaları ve dolayısıyla materyalizme olan güvensizlikle
ilgili görmek ortak bir kanı olarak belirtilmektedir. Endüstri
insanın iç huzursuzluklarına götürmüş ve hatta kişiliği
tehdit eden en önemli etken olmuştur. Gauguin (Resim
1), bozulmamış doğayı ve endüstriyel ortamın bozmadığı
saf insanı ve ortamı aramak için Tahiti adasına gitmişti.
Kübistler ve Empresyonistler ise, eşyanın gerçek görünüş
formunu parçalamakla ilk tepkiyi göstermişlerdi. Bunu,
eşyanın dış görünüşünü anlatım konusu olarak reddedip
tuvalinden tamamen atmakla materyalist düşünüşe,
materyalizme olan düşmanlığı gösteren soyut akımlar
izlemişti (Turani, 2010: 554).
KIŞ WINTER 2016 79
AKADEMİK SANAT; SANAT, TASARIM VE BİLİM DERGİSİ
MODERN SANATTA GELENEĞİN REDDİ
Estetik modernlik ruhu ve disiplini, Baudelaire’in
yapıtlarında net kontürlere bürünmüştür. Bundan sonra
modernlik çeşitli avangard hareketlerin doğmasını sağladı
ve nihayet sürrealistlerle doruk noktasına ulaşmıştır.
Estetik modernlik kendisini değişik bir zaman bilincinde
buldu ve bu zaman bilinci avangard metaforlar aracılığıyla
modern sanatı ortaya çıkarttı. Habermas avangardı ani,
tehlikelere atılmak, bilinmeyen bir bölgeye sefere çıkmak,
geleceği fethetmek olarak tanımlar. Avangard kimse
tarafından gidilmemiş gibi görünen bölgede bir yön
bulmaktır. Bu, modernist duyarlığın “geçmiş” hakkında
neden soyut bir dille konuştuğunu da açıklar. Modernlik
geleneğin normalleştirici fonksiyonlarına karşı başkaldırır;
modernlik normatif olan her şeye karşı isyan deneyimiyle
yaşar. Avangard sanatta geliştirilen zaman bilinci, sadece,
tarih dışı olmakla kalmaz; tarihte yanlış normatiflik diye
adlandırılabilecek olan şeye karşı da yöneliktir. Avangard
tarihin nesnelleştirme gücü dolayısıyla geçmişi bir yana
atar ve tarihselciliğin müzeleştirdiği eserleri reddeder
(Habermas vd., 1994: 33).
Resim 1: Paul Gauguin, İki Tahitili Kadın, TÜY., 94x72,
Metropolitan Müzesi, Amerika
Genellikle modernitenin onaltıncı ve onyedinci
yüzyıllarda başladığı kabul edilirken, modernizm sanatlarda
ondokuzuncu yüzyılın sonunda başlayan bir paradigma
değişikliği olarak kabul edilir… Lash, estetik modernizmde
kilit noktasının kendi kendini sonsuzlaştırmaya yönelen itki
olduğunu; özbenin zorbalığı hakkındaki, sınırların ötesini
aramaya zorlanmış kendi ‘kendini sonsuzlaştıran yaratık
olarak insan’ hakkında modernizmin ısrarcı olduğunu
belirtir (Lash, 1993: 47-49).
Gelenekten kopuş olarak tanımlanmış olan modernlik
bizzat bir gelenek haline, “yeni geleneği” haline gelmiştir.
Modernizmin etkisi altında modernlik, sonu gelmeyen
bir yenilikten daha fazla bir şey değildir: Üslubun sonsuz
değişimleri, modanın sonsuz döngüleridir. Baudrillard
“Değişim uğrunda bir değişim estetiği haline gelebilmek
için modernlik, başlangıçta temelini oluşturan tüm tözsel
ilerleme değerini parça parça kaybeder…” der (Aktaran:
Kumar, 1999: 122). 20. yüzyılda güçlenen tüm akımların
paylaştığı tek özellik konuları doğada oldukları gibi
işlemeye karşı çıkıştı. O dönemin kimi sanatçıları bu
konuda fazla istekli olmadıkları halde, eleştirmenlerin
çoğunluğu gelişmeye uzanan yolun gelenekselden
tamamen kopmaktan geçtiği inancındaydılar (Gombrich,
1992: 494).
80 KIŞ WINTER 2016
Öncü ya da Fransızca aslıyla avant-garde, askeri alanda
kullanılan bir terimken 1820’lerde siyasi ilericiliğin
simgelerinden biri haline gelmiştir. Kavram sanat
camiasında geleneksel kalıplara meydan okumayı, yeni
yollar açmayı çağrıştırmak üzere sokulmuştur. Modern
sanatçı, geleneklere bağlı çalışan sanatçılara iyi gözle
bakmaz. Önemli olan, sanatçının doğayı eskimiş kurallara
göre değil, çağın gereklerine göre yorumlaması ve ayrıca
bilinmeyeni keşfe çıkmasıdır. Bu ise öncü ruha sahip
olmakla mümkündür (Yılmaz, 2006: 17). Unutulmamalıdır
ki bir sonraki resim sanatı dönemi, bir öncekine göre hep
avangardist/öncü olmuştur. Her şeyden öte öncülük, sanatın
her kolunda olduğu gibi resimde de bir etki-tepki ortamı
oluşturmuştur. Resim sanatının gelişim dinamiklerinden
biridir bu kavram. Sonra gelenler, öncekilere göre işi
bulunduğu yerden daha ileri götüremezlerse gelişme
olmayacak, böylece öncü kavramına da hizmet
veremeyecektir (Eroğlu, 2003: 56-57).
19. Yüzyılın öncü akımları (Avant-garde), benimsenen
geleneksel kural ve standartları sorgulamıştır. Artık
geçmişle olan tüm bağlar koparılmıştır ve çağdaşlamanın
ruhunu görsel olarak aktarabilmek için köklü yeni
çözümler aranmaktadır. Zamanın sanatçıları, yeni bir
yüzyıla girmiş olmanın da bilinciyle, çağdaş ve özgün
olmak için çabalamışlardır. Yenilik yapmak en büyük
hedef haline gelmiştir. Bazı sanatçılar, biçim, mekan,
renk ve konu seçimi gibi geleneksel kavramlara meydan
okumuşlar ve konu seçerken duygu, zeka ve soyutlama
alanlarını derinlemesine araştırmışlardır (Hollingsworth,
2009: 444-445). Kant, Yüce’nin Güzel’den üstün tutulması
gibi temel yönsemelerini tanımak; ayrıca “sanat için sanat”
gibi, modern biçimcilik gibi akımların tarihsel ve felsefi
dayanaklarını izlemek açısından önemli olduğundan söz
eder. Hegel ise sanattaki artistik güzelliğin yaratılmış,
AKADEMIK SANAT; JOURNAL OF ART, DESING AND SCIENCE
REJECTION OF TRADITION IN MODERN ART
aklın ikinci kez doğurduğu bir güzellik olduğu için akıl
ve yaratıları doğadan ve onun görünüşlerinden üstün
olduğunu; sanatın insan aklının bir gereksinimi olduğu
düşüncesini savunur (Doğan, 1998: 99-103).Yüceltme
estetiğinin sanatsal deneyimler dünyasınını olanaklarına
kapı araladığını, avant-garde’ın bu yoldan geçtiğini
belirten Kahraman; sanat eserinin modern sanatta zevk
alma aracından ziyade etik bir gerçeklik oluşturduğunu
belirtir. Böylelikle sanat nesnesi modelle özdeşleşmeyi
aşacak, algılanması olanaksız bir boyutun var olduğunu
vurgulayacak, bunu bir varoluş nedenine dönüştürecektir.
Sanat yapıtı artık doğayı taklit etmeyecek, toplumsal bir
yapıyla özdeşleştirilmeyecek ve entelektüel bir sanat
nesnesi olarak müzelere yerleştirilecektir (Kahraman,
1993: 43).
Modern sanat anlayış ve estetiği, klasik sanat anlayış
ve estetiğinden kopuş olarak betimlenebilmektedir.
Modernizm, Avrupa’da 19. Yüzyılın sonlarında ortaya
çıkan ve giderek egemen bir konuma gelen belli türde
sanatsal estetik anlayışını ifade eden bir kavramdır. Bir
başka deyişle, modernizm, en azından belli bir sanatsal
estetik anlayışı olarak bütün modernite dönemi için değil,
oldukça yakın bir dönem için geçerli olmuş gözükmektedir.
Modernite, bir yönüyle aklın ve bilimin egemenliği diğer
yönüyle de insanın yücelmesidir. Bu süreç içinde en yüce
değer hümanizmadır ve gerçeği kavramak akıl ve bilim
yoluyla mümkün olacaktır. Bu tür dönüşümün sanat ve
estetik anlayışı, kaçınılmaz olarak gerçekçilik ilkesi üzerine
oturacaktır (Şaylan, 2009: 79-82). Gombrich, modern
sanatı geçmişin gelenekleriyle tüm bağlarını koparmış ve o
ana dek hiç bir sanatçının yapmayı bile düşlemediği şeyler
yapmaya çalışan bir sanat olarak düşünür (Gombrich,
1992: 442). Habermas, sanatın giderek artan bir özerkliğe
doğru yönelişin izlerini taşıdığını belirtir ve bu özerkliği
Rönesans’a kadar tarihlendirir. Kurumsallaşan sanat 19.
Yüzyılın ortalarında nihayet sanatta bireyselleşme olarak
ortaya çıktı ve yetenekli sanatçı, kendine has ifadesini,
rutinleştirilmiş biliş ve gündelik edinim sınırlarından
kendisini kurtarabilirdi ancak bireyselleştirmenin getirdiği
bazı olumsuzluklar da vardı: Sanatın bireyselleşmesi
yüceltme anlayışıyla arıtılmış olan nesnenin anlamdan
yoksun ya da tahrip edilen nesneden geriye hiçbir
şeyin kalmadığıydı. Diğeri ise bilişsel, ahlaki-pratik ve
dışavurumsal kültürün bir geleneğe ihtiyaç duymasıydı.
Böyle bir durum kültürün yoksullaştırılması olarak ortaya
çıkacak; sürreal ifadeler bu sebepten dolayı soyutlamadan
öteye gidemeyecekti (Habermas vd., 1994: 40).
Benjamin, sanayi toplumlarının ilerlemesi sanatçının
enerjisini tükettiğini, yapıtlarının pırıltısını karartttığını
ve nihayet üsluplarındaki coşkuyu söndürmüş olduğunu
belirtir (Kahraman, 1993: 37). Her alanı diğer alanlardan
ayırma girişimi, yıllar ilerledikçe modern sanatta kendini
safçılık olarak göstermiştir. Saf olan şeyin imgesi de ister
istemez yekpare olmalıymış gibi düşünülmüştür. Modernist
sanatçı ve kuramcılar sanatı, sanat olmayandan kurtarma
operasyonuna girişmiş, böylece öyküleme, dinsellik,
betimleme, doğallık vb. geleneksel konu ve değerleri birer
birer modernlik gemisinden atmaya başlamışlardı. Tarihsel
gelişimi içerisinde sanatta bu kadar arınmaya rastlanmaz.
Kendisinden önceki değer ve gelenekleri bu kadar dışarda
tutan bir sanat dönemi daha görülmemiştir (Yılmaz, 2006:
342).
Bugün çağımız toplumunun kurtarıcısı olarak endüstri
göründüğü gibi, onu ümitsiz yarınlara sürükleyen gene
endüstri olmaktadır. Endüstri insanı kendi isteklerine
göre şekillendirmiş onu bir otomat olarak kabul etmiştir.
Endüstri insanı endüstriden yılgın ve yorgundur. Bu
otomatik düzenin ürünü de kişilikten yoksun bir biçimdedir.
Büyük bir üretim süreci, bütün değerleri değiştirmekte ve
değerli şeyleri ucuzlatmaktadır. Bu yüzden kişiliği olan
orijinal esere ve el işine özlem, endüstrisi zengin olan
ülkelerde ortak bir eğilimdir. Endüstri eşyası ne kadar
parlak, düzgün, kaygan ise sanatçının eseri de o oranda
ilkel, kaba ve insan elinin izlerine sahiptir. Bu karşıtlık,
sanatçının makina imalatına ilk tepkisidir. (Turani, 2010:
556). Modern estetiğin yaratıcıları kendilerini put kırıcılar
olarak görmüşlerdi ve fovlar ile kübistlerin savaş çığlığı,
“Müzeleri depoya kaldırın”dı. Raffaello ve Rubens’in
eserlerini küçümseyerek bir yana itiyor gibi görünseler
de buna karşıt olarak, Çin’e, Eski Yunanistan’a, Ortaçağ
Roman sanatına, Kolomb öncesi Amerikan ve hatta siyahi
sanatına tutkuyla ilgi duyuyorlardı. Buna rağmen çağdaş
sanat, Avrupa’nın dört yüzyıl önce benimsemiş olduğu
estetiğin tahrip edilmesi üzerinde temelleniyordu (Bazin,
2015: 545).
Modern sanatın modüler, geometrik estetik anlayışı
çoğu zaman eserlerde içinden çıkılmaz bir kısırdöngünün
oluşmasına neden olmuştur. Yeni Sanat’ın (Art Nouveau)
deneylerinde, bunalımdan çıkabilmek için, Japon
baskılarından yararlanılmıştı. Birinci Dünya Savaşını
önceleyen yıllarda doruğuna ulaşan Afrika heykelciliğine
karşı duyulan coşku, bu devrimci akım sırasında değişik
eğilimli genç sanatçılar arasında ortaktı. Hayran kalınan
nesneler, eski eşya satan dükkânlarda hiç pahasına
satılıyordu. Bazı Afrika kabile maskeleri (Resim 2), bu yolla,
Akademi sanatçılarının atölyelerinin süsü olan Belvedere
Apollonu’nun alçı kopyasının yerini aldı (Gombrich,
1992: 446). Kabile sanatı olarak adlandırabileceğimiz
1900’lü yıllarda sanatın esin kaynaklarından olan Afrika
ve Okyanusya kültürüne ait “ilkel” objelerin modern sanat
sürecinde kullanımı hayli ilgi çekicidir. Kimi sanatçıların
modern zamanların bir eleştirisi ve içgüdüsel bir yaratım
olarak değerlendirdiği bu imgeler gelenekselliği gözardı
eden kimi sanatçılar için kullanılması modern sanat
etiğiyle tezat oluşturmaktadır. Alman ekspresyonist
ressamların üzerinde etkisinin görüldüğü bu yerli objeler
Emil Nolde (Resim 3) gibi kimi ressamlarca duygusal
gücün vurgulanması için kullanılmış biçimlerdir. Oysa ki
KIŞ WINTER 2016 81
AKADEMİK SANAT; SANAT, TASARIM VE BİLİM DERGİSİ
MODERN SANATTA GELENEĞİN REDDİ
geleneksel değerlere köklü bir başkaldırı olan Die Brücke
(Köprü) grubu, kabile sanatlarının tinsel nesnelerini
duygu ve korkularını aktarmada oluşturdukları çoğu tahta
oymalarda bu yerli objeleri kullanmışlardı (Hollingsworth,
2009: 446).
Resim 4: Max Beckmann, Şapkalı Otoportre, 32x25cm,
Sprengel Müzesi, Hannover, 1921
Resim 5: Franz Marc, Sarı İnek, TÜY., 140x189cm,
Verdunsur Müzesi, Fransa, 1911
Resim 2: Gabon Bölgesinden Bir Mask
Resim 3: Emil Nolde, Masklar(Still Life III), 1911
Paul Raabe, ekspresyonist genç sanatçıların dokuzuncu
yüzyılın güven dolu, rahat düşlerini silip süpüren I. Dünya
Savaşı’nı önceden sezinlediklerini ve yeni bir toplum
düzeninin yollarını aramaya koyulduklarından bahseder
ve “Babalarının bıraktığı dünyaya sırt çevirme, gelenekleri
küçümseme ve kavga tutkusu bu gençleri bağlayan eş
yönler olmuştur” der (Aktaran: Doğan, 1998: 243).
Kapitalizmin gelişmesi ve kapitalizme alternatif bir
dünya sisteminin siyasal gerçekliği ya da bir başka değişle
değişen dünya, sanatçının üzerinde ağır baskılara yol
açan bir değişme sürecini ortaya koymuştur. Böylece
misyonu dünyayı değiştirmek olan modern sanatçı
açmaza girmiş ve kendi dünyasına dönüş biçiminde
bir kaçışa yönelmiştir (Şaylan, 1999: 71). Dünyamızın
sosyal dengesizliklerine yabancı kalamayan sanatçının,
büyük kuvvetler karşısında hiçliğini anlayarak kendi içine
kapanması sonucu, bakışlarını doğadan uzaklaştırarak
kendi içine çevirmesiyle ortaya çıkmış bir iç muhasebesi,
kişisel bir dünya görüşü olduğunu görürüz. Beckmann
(Resim 4) “Ben endişeme, üzüntüme egemen olmak
için resim yapıyorum.” Franz Marc (Resim 5) ise: “Ben
korkumdan kurtarmak için resim yapıyorum” diyorlardı
(Turani, 2010: 559). Bernard Foccroulle modern çağda
ortaya çıkan bireyin “benzersiz” bir birey olduğunu,
dünyanın uçsuz bucaksızlığını bünyesinde barındıran
özgür bir birey olduğundan söz eder (Focroulle vd., 2014:
26). Oysa ki modern zamanların getirmiş olduğu toplumsal
çöküşün bir sonucu olarak toplumda birey ahlaki ve
ruhsal yanlızlığa itilmiş, sanatçılar sosyal ve ekonomik
bozukluğun bir tezahürü olarak eserlerinde toplumun
psikolojik bozukluklarını ifade etme yoluna gitmişlerdir.
82 KIŞ WINTER 2016
Gelenekselliğe bakışı açısından ele alındığında Kübizm
modern zamanların en saygın akımı gibi görülmektedir.
Picasso’nun kübist heykelleri (Resim 6) konu, malzeme
ve yöntemle ilgili geleneksel yaklaşımlarda da devrim
yapmıştır. Kompozisyonlarında, Afrika sanatında
kullanılan çeşitli malzemelerin bir arada kullanılmasından
esinlenerek ip, eski tahta parçaları ve metal levha
kullanmıştır. Picasso geleneksel yöntemlerde olduğu
gibi model yaratma ve oymaktansa, doğrudan dövmek ve
delmek için demircinin metal aletlerinden yararlanmıştır.
Bu modernizmin hem teknik hem de içerik olarak yeniyi
üretme gayretinden kaynaklanmaktadır. Makine kültünün
en güçlü aktarımı kendisini Fütürist bayrağı altında
bulmuştur. Hareket adından da anlaşılacağı gibi geçmişin
standartlarına ve ideallerine başkaldırmaktadır. Flippo
Tommaso Marinetti ilk Fütürist Manifesto’da (1909), yeni
sanayi çağını, hız güzelliğini, tehlikeyi, fabrikaların ve
lokomotiflerin dinamizminden övgüyle bahseder. Sanatçı
Samotrake Nike’na örnek vererek, kendisini heykelin
kendisinden çok yarış arabasının heyecanlandırdığından
söz eder (Resim 7) (Hollingsworth, 2009: 448-451).
Resim 6: Pablo Picasso, Boğa, 117x144x10cm, Ağaç Dalı, Ahşap Levha,
Çivi ve Vidalar, 1958, MOMA, New York
Resim 7: Umberto Boccioni, İnsan Dinamizminin Sentezi, 1913
Jameson modern dönem sanatçılarından Munch’ın
“Çığlık (Resim 8)” adlı tablosunu ele alarak modern
zamanların dramatik bir yorumunu yapar: “Kuşkusuz,
modernizmin büyük temaları olan yabancılaşma, anomi,
yalnızlık, toplumsal parçalanma ve tecritin saygın bir
ifade, vaktiyle kaygı çağı diye adlandırılan o dönemin
AKADEMIK SANAT; JOURNAL OF ART, DESING AND SCIENCE
REJECTION OF TRADITION IN MODERN ART
neredeyse programatik amblemidir.” der (Jameson vd.,
1994: 71-72). Tüm bunlar tarihsel bir dönemi işaret
eden kaygı ve yabancılaştırma gibi kavramların ileri
modernizmin uyuşturucu ve şizofren deneyimleriyle Van
Gogh örneğinde hayat bulur. Jameson, sanatçının 1888’de
yapmış olduğu “Ayakkabılı Natürmortunu (Resim 9) alarak
modern dönemin sosyolojik ve psikolojik olumsuzlukların
sanatçılar ve bireyler üzerindeki etkilerinden sanatçının
resmini ele alarak bahseder (Jameson vd., 1994: 65-75).
Resim 8: Edvard Munch, Çığlık, TÜY., 84x66cm, 1893, Ulusal Galeri, Oslo
Resim 9: Vincent Van Gogh, Ayakkabılı Natürmort, TÜY., 1886, Van Gogh
Müzesi, Hollanda.
Modernizm, dadacılık ve gerçeküstücülükte olduğu
gibi akıl ve bilime saldırabilir ve aynı zamanda bunları
Malevich’in (Resim 10) ‘Suprematizm’ ile de De Stijl
ve Bauhaus hareketlerinde olduğu gibi kucaklayabilirdi.
Modern teknolojiyi ve sanayinin yarattığı hayat tarzını
Henri Rousseau’nun (Resim 11) ilkelci resminde ve
D.H. Lawrence’ın romanlarında olduğu gibi teknoloji
ve sanayiden gurur duyabilirdi. Dönemin resim ve
mimarisinde büyük çoğunluğunda görüldüğü gibi modern
kent hayatını alkışlayabilir ve Munch’un resimlerinde,
Joyce ve Eliot’ın yazılarında olduğu gibi kimsesizlik,
yalıtılmışlık ve yabancılaşmayı bu hayatta bulabilirdi.
Modernizm sanat ve kültürü tarihin dışına çıkarmayı,
bunları zamandan arındırmayı amaçlıyordu; ve bununla
eşzamanlı olarak, çalışmalarının, içinde yaşadıkları kendi
modern zamanlarının en yeğin canlılıkta dışavurumları
olduklarını iddia ediyordu (Aktaran: Kumar, 1999: 121).
Resim 10: Kazimir Malevich, Suprematist Kompozisyon: Beyaz Üzerine
Beyaz, 1918, MOMA, New York.
Resim 11: Henri Rousseau, Yılan Oynatıcısı, 1907.Fransa, 1911
Benjamin, “Sanat yapıtının teknik yoldan yenidenüretilebildiği çağda gücünü yitiren, yapıtın özel atmosferi
olduğundan söz eder. Bu olgu bir belirti niteliğini taşımakta
ve anlamı salt sanatın alanıyla sınırlı kalmamaktadır;
denebilir ki genelleştirilmek istendiği takdirde: yenidenüretim tekniği, yeniden-üretilmiş olanı geleneğin alanından
koparıp almaktadır. Bu yeniden-üretilmişi çoğaltarak,
onun bir defaya özgü varlığının yerine, yine onun bu
kez kitlesel varlığını geçirmektedir. Ve yeniden-üretilmiş
olanın, alımlayıcıya bulunduğu konumda seslenmesine
izin vermekle, üretilmiş olanı güncelleştirmektedir. Bu
iki süreç gelenek yoluyla aktarılmış olanın dev bir sarsıntı
geçirmesine yol açmaktadır, bu gelenek sarsıntısı, şu
andaki bunalımın öteki yüzünü ve insanlığın yenilenişini
dile getirmektedir” (Aktaran: Talu, 2010: 144).
Çağdaş sanatın tanımına ilişkin kriz, tarihsel bir konu
olmaktan çıkıp kuramsal bir niteliğe bürünmüştür.
Amerikalı eleştirmen Clement Greenberg’in bugün
artık pek ender kabul gören “modernizm” tanımı,
biçimci (formalist) resim ve heykeli ön plana çıkarırken,
1960’ların Pop Art, Minimalizm ve Kavramsal Sanat gibi
önemli akımları göz ardı etmişti. Bazı akademisyenler
ve eleştirmenler için, kaynağını yirminci yüzyılın ilk
yarısındaki gelişmelerden alan soyut sanatı ifade etmek
amacıyla kullanılan bu tür olgucu (positivist) “modernizm”
tanımı, artık geçerliliğini yitirmişti. Bütünüyle estetik bir
yargı olarak yorumlanabilecek bu gerçek “modernizm”
tanımı, sanatın insana ve dünyaya ilişkin deneyimlerle
şekillenen imgeler ve düşünceler çerçevesinde de var
olabileceği olasılığını gündeme getiren başka bir avantgarde sanat yaklaşımıyla çatışıyordu. Fransız sosyolog
Jean Baudrillard, bir zamanlar “sahne” ve “perde” diye
nitelediği iki olgu arasındaki ayrımı ortaya atmıştı.
“Sahne”, tarihsel neden ve sonuç ilkesine bağlı eski
dünyayı içine alırken, “perde” neden ile sonuç arasında
hiçbir algılanabilir ilişkininin bulunmadığı sanal bir
dünyaya gönderme yapıyordu (Morgan, 2000: 186).
Lyotard, “Modern geçen günden devralınılmış olsa
bile kuşkulanmak gerekir.” Sözü modernin sürekli yeniyi
üretme, yeninin peşinden gitme ve kendisini güncel
tutması için sürekli aktif olması gerektiğini belirterek
şunları söyler: “ Bir yapıt ancak önce postmodernse
modern olabilir. Böyle anlaşıldığında, postmodernlik,
nihayetine varmış modernizm değil, doğum halindeki
modernizmdir ve bu hal süreklilik arz eder.” (Lyotard
vd., 1994: 53). Lyotard, Kant’ın “yüce” felsefesine atıfta
bulunarak modern estetiğin bir yüce estetiği olduğunu,
yüceliğin estetiğinin acı ve hazdan oluştuğunu belirterek
onun nostaljik olduğunu ancak modernist sanat anlayışının
bunu ifade etmekte zorlandığından bahseder (Lyotard vd.,
1994: 57).
Baudrillard’a göre, artık bir “anlık etki” dünyasında
yaşıyorduk ve yaşadığımız zamana ayak uyduran sanat
KIŞ WINTER 2016 83
AKADEMIK SANAT; SANAT, TASARIM VE BILIM DERGISI
MODERN SANATTA GELENEĞİN REDDİ
da, modernizmin elle tutulur sanatı değil, elektronik
çağın anlak etkiye dayanan sanatıydı. Baudrillard bu
bağlamda, içinde yaşadığımız simülasyon çağının en
önemli sanatçısının Andy Warhol olduğunu düşünüyordu.
Warhol modern sanatın katı tutumuna karşın, seri üretim
teknikleriyle güncel olayları ve sinema yıldızlarını konu
alıyor, anlık görsel etki ve sansasyonel cazibe yaratıyordu
(Morgan, 2000: 186).
Modern sanat genel geçer toplum beğenisi ve ortaya
çıkan ve kabaca tanımlayabileceğimiz sanatsal ürünlere
kuşkuyla bakar. Misyon ve seçkinci bakış açısı ve
anlayışıyla modern sanat kiç (kitsch) üretimlerini,
toplumun genel beğeni düzeyine hitap etmeyi kendisi
için yok sayar. Modern sanat küreselleşme, birey için
evrensel bir denetim ve yönlendirme sürecinin ortaya
çıkmasına yol açmakta ve bu süreci tamamlayan bir
diyalektik içinde “farklı olabilme” kimlik inşa biçiminde
taklit ve yapıştırma, eğretileme vb. eklektik kavramları
reddetmektedir (Şaylan, 1999: 83).
Televizyonun egemenliğindeki elektronik çağın bu yeni
anlayışı, sanatla ilgili eski varsayımlarını tümünü içeren
modernist dünyanın yerini almaktaydı. Greenberg’in
“modernizm” kavramına karşı yeni bir kuramsal dil
gelişmeye başlamıştı, ancak bu gelişmelerle birlikte çağdaş
sanat krizi de gündeme geldi. Greenberg’in modernizmi
“yüksek modernizm” olarak nitelendirildi. Birçoğu için,
1960’lar ve 70’lere kadar olagelen her türlü “modern”
gelişimin toplamının bir doruğu sayıldı. 1970’lerden
sonra ise çağdaş sanatı postmodern kuramlar, imgelerin,
estetikten çok belli düşünceler etrafında üretildiği bir
göstergeler dünyası bağlamında değerlendirilen yeni
bir eleştirmenler kuşağı ortaya çıktı. “Postmodernizm”
böylece 1980’lere damgasını vurmuş oldu (Morgan, 2000:
188).
SONUÇ
Modernizmin kültür ve sanata katkısı tartışılmaz
bir gerçektir; ne var ki modernizmin sadece olumlu
yönlerinden bahsetmek konunun anlaşılması açısından
yeterli değildir. Modern sanat geçmişten günümüze gelen
bir sanat anlayışının sanki bir bıçak ile bir noktadan kesilip;
geleneksel olanla postmodern olanın arasında özgün kimlik
ve sanatıyla hayli uzun ve meşakkatli bir yol katettiği
herkesin malumudur. Bu tespiti günümüzde modern sanat
ve edimlerinin olmadığına yorumlayıp bir yargıya varmak
elbette yanlış bir değerlendirme olacaktır.
Modernizmin her ne kadar gelişimci ve ilerlemeci ruhu
(avangard) öznitelik olarak bir yafta gibi üzerine yapışmış
olsa da bu ruhun vakti zamanında düşünüldüğü gibi
herşeye deva olmadığını da günümüz sanat perspektifinden
bakarak görebiliriz. Modernizmle birlikte gelen toplumsal,
evrensel ve bireysel kimlik özellikleri bir anlamda sosyal
yapıyı oluşturan varlığın yani bireyin kolektif ruh içerisinde
84 KIŞ WINTER 2016
bulunan ve tarım kültürü anlayışına dayalı klasik dönem
özelliklerini bir tarafa bırakıp; yoğun ve kalabalık banliyö
metropollerinde yalnızlaşmasına neden olmuştur. Bu
yalnızlaşma ve yabancılaşma bir bakıma modern dönem
sanatçılarının eser oluşturmada esin kaynağı teşkil etmesi
açısından önemlidir. Modern sanat sadece toplumsal
sıkıntıların yansıtıldığı bir mecra olmamıştır; modern
sanat aynı zamanda teknik/endüstriyel gereksinimlerin
ortaya çıktığı, ne kadar şikayet edersek edelim, sanata yeni
kavram ve düşüncelerin kazandırıldığı da bir dönemdir.
Modern sanatı bireyselleşen sanatçı bağlamında sadece
ekspresif/dışavurumcu görmek de yanlış bir tutumdur.
Modern sanat Kübizmden sonra nesneye yeni bir bakış
açısı getirmiş; sanatta yeni arayışların doğmasına imkan
tanımıştır. Dünya savaşlarının ortaya çıkması ve evrensel
kültür nosyonunun bir anda kayıplara karışmasıyla beraber
Dadaist görüş belirmiştir. Makineleşmenin ve avangard
ruhun bireyi, sanayileşmeden almış olduğu güçle birlikte
az gelişmiş veya gelişmekte olan ulusları tahakküm altına
alarak niteliksizleştirme yoluna girmiştir. Bu açıdan
bakıldığında modernizm ya da modernist sanat yerel kültür
özelliklerini deforme etmiş ve hatta yok etmiştir diyebiliriz.
Modernizmi anlamak ve dahası modern toplumun
bireysel özelliklerini ve sanata yansımaların görmek
günümüz postmodern dönem ve sanatını anlamak açısından
önemlidir. Günümüz sanatıyla ilgili sorunlardan birisi sanatı
anlamlandırmak ve değerlendirmek gibi görünüyor. Eğer
günümüz sanatının alameti farikası postmodern sanat ve
kültür ise, postmodernizmi anlamanın/anlamlandırmanın
en temel yolu modern, modernizm ve modern sanat kavram
ve dinamiklerinin iyi bilinmesinden geçmektedir.
KAYNAKÇA
ANTMEN, Ahu. (2000). Modernizm, Yirminci Yüzyıl
Sanatı. İstanbul: P Dergisi, Sayı:16.
BAZIN, Germain (2015). Sanat Tarihi (Selahattin Hilav,
Çev.) İstanbul: Birinci Basım, Kabalcı Yayınları.
CEVİZCİ, Ahmet (2000). Felsefe Terimleri Sözlüğü,
İstanbul: Birinci Basım, Paradigma Yayınları.
DOĞAN, Mehmet H. (1998). Estetik. İzmir: I. Baskı, Dokuz
Eylül Yayınları.
EROĞLU, Özkan (2003). Resim Sanatı Sözlüğü, İstanbul: 2.
Baskı, Nelli Sanat Yayınları.
FEATHERSTONE, Mike (1996). Postmodernizm ve
Tüketim Kültürü (Mehmet Küçük, Çev.) İstanbul: Birinci
Basım, Ayrıntı Yayınları.
FOCROULLE, B., TODOROV T. ve LEGROS R. (2014).
Sanatta Bireyin Doğuşu. (Esra Özdoğan, Çev.) İstanbul: 3.
Baskı, Yapı Kredi Yayınları.
GOMBRICH, E. Henrich (1992). Sanatın Öyküsü (Bedrettin
AKADEMIK SANAT; JOURNAL OF ART, DESING AND SCIENCE
REJECTION OF TRADITION IN MODERN ART
Cömert, Çev.) İstanbul: 4. Basım, Remzi Kitabevi.
HOLLINGSWORTH, Mary (2009). Dünya Sanat Tarihi.
İstanbul: İnkılap Kitabevi.
HUYSSEN, Andreas, (1993). Postmodernin Haritasını
Yapmak. Modernite Versus Postmodernite (Der: Mehmet
Küçük). (Mehmet Küçük, Çev.) Ankara: Birinci Basım, Vadi
Yayınları.
JAMESON, F., LYOTARD, J. F. ve HABERMAS, Jürgen
(1994). Tamamlanmamış Bir Proje: Postmodernizm (Necmi
Zeka, Çev.) İstanbul: İkinci Baskı, Kıyı Yayınları.
JEANNIERE, Abel (1987). Modernite Nedir?, Modernite
Versus Postmodernite (Der: Mehmet Küçük), (Nilgün TutalKüçük, Çev.) Ankara: Birinci Basım, Vadi Yayınları.
KAHRAMAN, H. Bülent (1993). Sanatsal Gerçeklikler,
Olgular ve Öteleri, İstanbul: Birinci Baskı, Yapı Kredi
Yayınları.
KUMAR, Krishan, (1999). Sanayi Sonrası Toplumdan PostModern Topluma (Mehmet Küçük, Çev.) Ankara: Birinci
Baskı, Dost Kitabevi.
LAW, Stephen (2010). Felsefe (Hülya Yuvalı, E. Özlem
Gültekin, Çev.) İstanbul: İnkılap Yayınları.
LOYAL, Steven. (2003). The Sociology of Anthony Giddens.
London: Pluto Press.
MCROBBIE, Angela (1999). Postmodernizm ve Popüler
Kültür (Almıla Özdek, Çev.) İstanbul: Sarmal Yayınları.
MORGAN, Robert C. (2000). Modernizm, Yirminci Yüzyıl
Sanatı (s. 186). (Ahu Antmen, Çev.) İstanbul: P Dergisi,
Sayı:16.
Resim 2: Gabon Bölgesinden Bir Mask.
http://www.african-art.net/gallery/
bigFormat/67e88aca3481f73368751b64d3555c11.jpg, Erişm
Tarihi: 12 Mayıs 2015, Saat: 10:02
Resim 3: Emil Nolde, Masklar(Still Life III), 1911.
http://www.visualnews.com/2012/06/04/bridge-utopiaexpressionist-group-die-brcke-early-20th-century/ Erişm Tarihi:
12 Mayıs 2015, Saat: 10:06
Resim 4: Max Beckmann, Şapkalı Otoportre, 32x25cm,
Sprengel Müzesi, Hannover, 1921.
http://www.sprengel-museum.com/works_on_paper/max_be
ckmann/index.htm?bild_id=72037267&PHPSESSID=0f64e3512c5941e4848f66a03fe3bb0a Erişm Tarihi: 12 Mayıs 2015,
Saat: 10:16.
Resim 5: Franz Marc, Sarı İnek, TÜY., 140x189cm,
Verdunsur Müzesi, Fransa, 1911.
http://www.guggenheim.org/new-york/collections/collectiononline/artwork/2760 Erişm Tarihi: 12 Mayıs 2015, Saat: 10:11.
Resim 6: Pablo Picasso, Boğa, 117x144x10cm, Ağaç Dalı,
Ahşap Levha, Çivi ve Vidalar, 1958, MOMA, New York.
https://www.moma.org/visit/calendar/exhibitions/1559
Erişim Tarihi: 13 Mayıs 2015, Saat: 1152.
Resim 7: Umberto Boccioni, İnsan Dinamizminin Sentezi,
1913.
http://en.wikipedia.org/wiki/Umberto_Boccioni#/media/
File:Umberto_Boccioni,_1913,_Synth%C3%A8se_du_
dynamisme_humain_(Synthesis_of_Human_Dynamism),_
location_unknown,_destroyed.jpg Erişm Tarihi: 12 Mayıs 2015,
Saat:10:26.
ÖZKİRAZ, Ahmet (2007). Modernleşme Teorileri ve
Postmodern Durum. Konya: 2. Basım, Çizgi Kitabevi.
Resim 8: Edvard Munch, Çığlık, TÜY., 84x66cm, 1893,
Ulusal Galeri, Oslo
ŞAYLAN, Gencay, (1999). Postmodernizm. Ankara: Birinci
Basım, İmge Yayınları.
http://tr.wikipedia.org/
wiki/%C3%87%C4%B1%C4%9Fl%C4%B1k_%28tablo%29
Erişm Tarihi: 12 Mayıs 2015, Saat: 10:30.
TALU, Nilüfer (2010). Modernlik Söylemi: Endişeli
Bakışlarda Modern Birey. (ss. 141-171). Metu, 27:2.
TURANİ, Adnan (2010). Dünya Sanat Tarihi. İstanbul: 14.
Basım, Remzi Kitabevi.
YAMANER, Güzin (2007). Postmodernizm ve Sanat.
Ankara: Birinci Basım, Algı Yayınları.
YILMAZ, Mehmet (2006). Modernizmden Postmodernizme
Sanat. Ankara: Birinci Baskı, Ütopya Yayınları.
RESİMLER LİSTESİ
Resim 1: Paul Gauguin, İki Tahitili Kadın, TÜY., 94x72,
Metropolitan Müzesi, Amerika
http://www.metmuseum.org/toah/works-of-art/49.58.1, Saat:
09:50.
Resim 9: Vincent Van Gogh, Ayakkabılı Natürmort, TÜY.,
1886, Van Gogh Müzesi, Hollanda.
http://harpers.org/blog/2009/10/philosophers-rumble-overvan-goghs-shoes/ Erişm Tarihi: 12 Mayıs 2015, Saat: 10:30
Resim 10: Kazimir Malevich, Suprematist Kompozisyon:
Beyaz Üzerine Beyaz, 1918, MOMA, New York.
http://en.wikipedia.org/wiki/Kazimir_Malevich#/media/
File:Kazimir_Malevich_-_%27Suprematist_Composition-_
White_on_White%27,_oil_on_canvas,_1918,_Museum_of_
Modern_Art.jpg Erişm Tarihi: 12 Mayıs 2015, Saat: 11:00.
Resim 11: Henri Rousseau, Yılan Oynatıcısı, 1907.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Henri_Rousseau Erişm Tarihi: 12
Mayıs 2015, Saat: 10:45.
KIŞ WINTER 2016 85

Benzer belgeler