Yeni Divriği Gazetesi SAYI-27(15.05.12)

Transkript

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-27(15.05.12)
15 MAYIS 2012
SAYFA 1
SAYI: 27
İrtibat: [email protected]
Prof.Dr. Mahir Tevrüz başkanlığında yapılan toplantı
HABER:
İhsan Çalapverdi
FOTOGRAF: Mustafa Akgün
Sayın Mahir Tevrüz’ün davetiyle bir araya gelen İstanbul’daki Divriğililer,
5 Mayıs 2012 günü saat 14.00’te, Taksim’deki Sivas Hizmet Vakfı İstanbul
Şubesi’nde bir araya geldi. Divriği hakkında çeşitli görüş ve öneriler ileri sürüldü.
Katılımcılar ve öne çıkan görüşleri şöyle:
Prof. Dr.Mahir Tevrüz; Açış konuşmasında Divriği’ye birlikte neler yapabiliriz, devlet
hastanesinin kadro sorununun çözümü için Ankara’da Sağlık Bakanlığı’nda yaptığı temasları,
sağlık bilimleri yüksek okulu açılması, yurt konaklaması, turizm konusu, ulu camii ve çevresi ile
ilgili konular üzerinde bilgi ve düşüncelerini açıkladı. Çekül Vakfı Başkanı Sayın Prof.Dr.
Metin Sözen’den Divriği ile ilgili konularda destek almamız konuları üzerinde durdu.
Nursuna Memecan; Konuşmasında Ulucami ve maden konusunun ön plana çıkması gerekliliği
üzerinde düşüncelerini anlattı. Ulucami alan çalışması konusunda bakanlık nezdinde çalışmaları
anlattı. Yeni yol güzergâhı konusu üzerinde konuşuldu. Yol güzergâhındaki değişiklik konusunu
bakanlık nezdinde araştıracak.Divriği-Erzincan demiryolu hattı ve hızlı tren güzergahı konularıyla
ilgili konular konuşuldu.
Necdet Sakaoğlu-Ulucamii ve çevre koruması için Mengücek Alanı Sit Alanı olarak tescil edilerek Kültür Bakanlığı yetkisine bırakılması, Divriği’nin tarihsel konumu nedeniyle
sınıf üstü ilçe statüsüne alınması, Divriği Konakları konusunda bilgiler verdi ve Ayan ağa Konağı’nın tamamının onarılıp konaklamaya açılmasının üzerinde durdu. Ulu Camii
hakkında bilgiler sundu, köylerimizin tarihsel önemi hakkında bilgiler sundu. Alan yönetimi ile ilgili teknik bilgiler anlattı.
Muharrem Yağbasan; Bu toplantıların devamlılığı üzerinde konuştu.
Orhan Delipınar; Divriği’de konaklama konularına dikkat çekti.
Mehmet Bıyık; Turizm ağırlıklı konular üzerinde konuştu.
Nihat Şenol; Divriği’ye ulaşım yolu üzerinde konuştu.
Yahya Bayar; Divriği’de yapılan yanlışlıkların tekrar edilmemesi konusunda görüşlerini ifade etti.
Habil Yılmaz; Divriği’ye Divriklilerin sahip çıkması ve yolla ilgili görüşlerini ifade etti.
Cafer Çelik; Göç, özelleştirme, hes santralleri konuları yönünde düşüncelerini ifade etti.
Mehmet Tanrıkulu; Toplantıların devamını önerdi.
Hüseyin Gülseven; Yol konusu, Divriği’deki tamiratların doğru yapılması üzerinde durdu.
Erol Erçoklu; Yolun kısalması, maden rüsumunun alınması, turizm de alt yapı çalışmaları konuları
üzerinde konuştu.
Yusuf Ateş; Toplantıların devamını, gelecek olarak neler yaparız konuları üzerinde durdu.
Alaettin Pancaroğlu; Turizm konusunda görüşlerini ifade etti.
Sabahattin Ural; Divriği’ye havaalanı konusunu dile getirdi.
Mehmet Soy; Gelecekte neler yapabiliriz ve turizm konusunda düşüncelerini ifade etti.
Rıza Gürünlü; Çalışmalar için yol haritamızın olması, derneklerle müşterek çalışmaların yapılması konuları üzerinde durdu.
İlhan Amca; çeşitli konular hakkında gerekli açıklamalarda bulundular.
Yusuf Gürsoy; Nuri Demirağ araştırma merkezi kurulması, Divriği insan ve sermaye kaynaklarının çıkarılması, kalkınma modeli şekli üretilmesi, Abdullah Paşa Konağı tavan
konularını ifade etti.
Duran Önder-Yıllardır yapımı süregelen Arapkir yolu, kütüphane yapımı ve Cürek konuları üzerinde durdu
İhsan Çalapverdi; Sivil toplum kuruluşların Divriği kalkınmasındaki katkısı, alan yönetim çalışmalarının devamı üzerinde durdu.
Bekir Çoştanoğlu; Hemşerilerimizin ferdi çalışmalarla Divriği’ye katkı sağlamaya çalışıyorlar. Birlikte neler yaparız konuları üzerinde durdu.
Toplantının sonunda gönüllülük esasına dayalı bir çalışma grubu oluşturuldu.
BU SAYIDA RÖPORTAJ KONUĞUMUZ
DİVRİĞİLİ HEMŞERİMİZ
MİMAR
HASAN BASRİ HAMULU
19 MAYIS’I İPTAL ETMEK
YERİNE HALKA YAYMAK
MUSTAFA
TARAKÇI *
19 Mayıs Atatürk‟ü anma Gençlik
ve Spor Bayramı‟nı zorlama
gerekçelerle iptal etmek ve
sembolik kutlamalara dönüştürmek
yerine, bir kesimin eleştirdiği ve
haklılık payı da olan despotik,
faşizan, militarist görüntüsünü
bertaraf edip, kısmen hıdrellez
kutlamalarını anımsatan...
( Devamı s.8‟de)
ÖNEMLE VURGULADIĞI HUSUSLAR ŞUNLARDI:
-Divriği de rastgele bina yapılmamalı,
-Divriği’de yapılacak her iş Belediye Meclisi’nin onayından
geçmeli. Belediye Meclisi’nin de danışmanları olmalı. Fahri
olarak danışman olacak çok hemşerimiz var.
-Çarşı bizim kültür birikimimizdir. Dükkânlar başıboş
bırakılmamalı, fonksiyon yüklenmeli. Bu konuda Kaymakamlık,
Belediye, Vatandaş birlikte çalışmalıdır.
( Devamı Sayfa 5’te)
( Devamı Sayfa 5’te)
* www.mustafatarakci.com Özgeçmiş
15 MAYIS 2012
SAYI: 27
SAYFA 1
ÜCRETSİZDİR
malik ecder özdemir
malik ecder özdemir
15 MAYIS 2012
SAYI: 27
SAYFA 2
YEŞİL YAPRAKLAR VE DİVRİĞİ
SEVDASI
İrtibat: [email protected]
Kızının eğitimi için Eskişehir’de
bulunan,boş zamanlarının bir kısmını
seramik kursunda değerlendiren
Divriğili Hemşerimiz, Gazetemizin Köşe
Yazarlarından Şengül Duran Gençdal,bu
birikimini Divriği’nin turizm hizmetine
dönüştürdü.
İstanbul’a bahar geldi. Bakmayın yağmurun durup durup
yağmasına, Lodosa, poyraza onlar işin ayrıntıları...
Ağaçlara, toprağa bakmak lazım.Çamların,selvilerin dışında,
yaprak döken ağaçlar bir bir yeniden yeşile büründüler. 15
Nisan itibari ile başlayan bu küçük küçük yaprakçıklı yeşile
bürünme 1 Mayıs itibari ile son şeklini aldı. Yapraklar
tamamen açtı. Kimi ağaçlarda bu esnada dallarından bir
şeyler yere kustu. Kışın birikmişlerini adeta dışarı attılar.
Geçtiğimiz yaz Divriği’de eski
kaymakam Sayın Salih Ayhan’la
görüşen Şengül Hanım,çalışmaları
hakkında bilgi ve örnekler sunar; aldığı
olumlu tepki ve sipariş üzerine
üretimine artarak devam etmeye
başlar.
Hazırlayıp Kaymakamlığa ilk parti
olarak gönderilen el emeği göz nuru bu
eserlerden örnekler görüyorsunuz.
Amaç, Divriği’yi ziyaret edenlerin eli
boş dönmemeleri yanı sıra, Divriğili
herkesin evinin bir köşesinde bu
eserlerden en az bir tanesinin yer
alması.
Şengül Hanım, Divriği’ye gönül veren
herkesi bu ve benzer çalışmaya davet
ediyor.
Baharla birlikte bu ağaçlar gibi insanlarda kuruntularından
husumetlerinden kindarlıklarından kurtulsalar;
yaradılışlarından gelen “ İyi olma” hürriyetine bürünseler,
iyiliğe güzelliğe barış ve kardeşliğe kucak açsalar ne iyi
olur...
Şu misafir sayılabileceğimiz
dünyada, beraberimizde hiç
bir şey alıp götüremeyeceğimiz
şu dünya da sevgiye önem
versek sevgiyi çoğaltmanın
yollarını arasak ne iyi olur
değil mi?
Hiç bir şey için geç kalınmış değildir. Bu gazete sevgiyi bir
güç olarak görür. Sevginin çoğaldığı yerde kötülüklerin
azalacağına inanır.
Genelde, dünya da barıştan Türkiye’de” tam bağımsızlık”tan,
kardeşçe birlikte yaşamaktan, özelde de “Divriği
sevdalılarını çoğaltmaktan” yanadır!
Nerden nereye ağaçlar yeşerdi bizim Divriği sevdası
depreşti.
DEĞERLİ OKURLARIMIZ,
LÜTFEN DİKKAT:
YENİ DİVRİĞİ GAZETESİ
OKUNMAYA DEĞMEYECEK HİÇ BİRŞEY YAZMAZ!
Genel Yayın Yönetmeni
ve
Yayın Koordinatörü
MUSTAFA TARAKÇI
Mizanpaj:
Mutlucan AYDIN
Bünyamin ŞAHİN
Halkla İlişkiler-Tanıtım:
Ayla YERLİKAYA
VERGİ DAİRESİ: Göztepe
VERGİ KİMLİK NO:
8.230.105.579
15 MAYIS 2012
40 ÜLKE
UNESKO
HEYETİNİN 3
GÜNLÜK SİVAS
ZİYARETİNİN
BİR GÜNÜ
DİVRİĞİ’DE
GEÇECEK
17 HAZİRAN
PAZAR GÜNÜ
ONLARI
YALNIZ
BIRAKMAYALI
M!
SAYI: 27
SAYFA 2
ÜCRETSİZDİR
15 MAYIS 2012
SAYI: 27
KEMAL BEY’İN YERİNDE OLSAM NE Mİ YAPARDIM?
Hürriyet Gazetesi Köşe yazarı Ahmet Hakan,
yabana atılacak biri değil. En çok
okunanlardan. Kendini geliştirmiş biri; dingin,
derin düşünceli...
Yıllardır yaptığı “tarafsız Bölge” programı
ile yüzlerce insanımızı çok değişik konularda
dinlemiş, kendini geliştirmiş biri.
Geçenlerde, “İyi bir insan iyi bir lider olabilir mi?”deyip bir analiz
yapıyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nu ele alıyor. Onun hakkında Olumlu olarak;
-Çok kibar ve anlayışlı bir insan,
-Tevazu sahibi,
-Kindar değil,
-Tamahkâr değil,
Olumsuz olarak da;
-Radikal çıkış yapabilme cesaretinden yoksun,
-Topluma umut verecek büyük
bir hikâyeye sahip değil,
-Gündemi tayin edemiyor,
-Kendi tabanını dönüştürme
azim ve yeteneğine sahip değil,
-Ezberi bozamıyor, diyor ve
yazısını bitiriyor.
Kemal Bey’in herkese cevap
verecek hali yok!
Ben Kemal Bey’in yerinde olsam ne mi yaparım?
İşte size ilk aklıma gelenler:
1. Kürt Sorununun çözümü için yalnız Güneydoğu’da değil
Türkiye’nin 7 bölgesinde Eyalet Sistemine geçer, Yerinden
Yönetimleri güçlendirir, Genel Meclis’in Ankara’da daha
büyük işler için çalışmalarına devam edeceğini bildirirdim.
2.Atatürk zamanındaki Türkçe İbadet’e dönüleceğini ancak,
Kahire’de, Bağdat’ta, Şam’da yani bütün Müslüman ülkelerde aynı
olsun diye Ezan’ı Arapça okutmaya devam ederdim.
Bunun yanı sıra haftalık mesai günlerini yeniden düzenler
vatandaşın Cuma namazını rahat bir şekilde kılması için Cuma
öğleden sonraları tatil eder onun yerine cumartesi öğlene kadar
mesai yaptırırdım.
3.Herkesin ortalama 3 çocuk yapmasını tavsiye eder ancak, 3
çocuktan fazla yapanlardan ilave eğitime ve sağlık
harcamaları için katkı payı alırdım.(Güneydoğu gerçeği)
4.Yerli Malı kullanmasını teşvik etmek adına, Kamu Kurum ve
Kuruluşların yapacağı ihalelerde %10 pahalı da olsa yerli malı
alımını zorunlu kılardım.
5.Her Kaymakamlığa 3 adet traktör, 1 adet biçerdöver
dağıtır, ekilmeyen tarla sürülmeyen bahçe bırakmazdım.
Ürünleri DMO’da toplar, isteyenlerin icarını da verirdim.
6.Diyanet İşleri Başkanlığını lağveder, imam maaşları ve başka
giderleri cami cemaatinin ödemesi yoluna giderdim ( Alevilerde
olduğu gibi). Ancak, Haç ibadetinin düzenli yürümesi için Dışişleri
Bakanlığı bünyesinde ilave bir Daire başkanlığı ihdas ederdim.
7.Yıllık geliri 3 milyon liradan fazla olanların gelirlerinin %
50’sini vergi olarak alırdım.
Sevgili Ahmet Hakan, Saygı değer okurlar nasıl, Kemal Bey
bunları söylese heyecanlanmaz mısınız? Ezberiniz bozulmaz
mı? Olmayacak şeyler mi?
15 MAYIS 2012
SAYI: 27
SAYFA 3
İrtibat: [email protected]
İSTANBULDA İNSANLAR
BARUT GİBİ
Hafta içi bir gündü Söğütlüçeşme Metrobüs İstasyonundan
Zincirlikuyu’ya gidiyorum, sabah mesai gidişi ,Metrobüs
tıklım tıklım. Ben durakta iki metrobüsü göndermiş
üçüncüsüne ilk binenlerden olmuş ve bir koltuğa
oturmuştum. Orta kapı arası sahanlık, iğne atsan yere
düşmeyecek kadar doluydu. İnsanlar birbirine
olabildiğince yanaşmıştı. Nefes alış verişler bile duyulacak
cinstendi. Hemen biraz önümde 28-30 yaşlarında siyah
güneş gözlüklü, kulaklarında kulaklık müzik dinleyen bir
genç ve onun da hemen yanında çıtı pıtı cinsten bir genç
kızımızda aynı şekilde kulaklıktan müzik dinliyordu.
Gazete, kitap okunması tavsiye edilse de doğrusu o
şartlarda mümkün değildi.
Genç adamın müziği onun kulaklığından dışarı taşıyor
çevresindeki herkes tarafından duyuluyordu. Müzik
herkesin sevebileceği cinsten değildi. Rock müzik
türünden bir şeydi. İki üç durak geçince yanımda oturanda
oflama puflama, ayakta duranlarda bir boyun bükmeler
görür oldum.
Nihayet ayaktaki patladı.
- Yeter be kardeşim kes şu müziğin sesini seninle
beraber biz de dinlemek mecburiyetinde değiliz!
Müzik dinleyen genç modern külhanbeyi
görünümüne rağmen olabildiğince nazik bir
tarzda;
- Tamam kardeşim, ne kızıyorsun kes diyorsan
keseriz müziği sevmiyorsan o senin sorunun!
Yanımdaki muhalif de lafa karıştı:
- Tabi keseceksin! Sabah sabah kafamızı kazan ettin,
nedir bu müzik böyle. Halk müziği desen değil
sanat müziği desen değil.
Müzik dinleyenin diğer yanında balıkçı kazağı, Karadeniz
şivesi ile 60lı yaşlarında biri:
- Ne bu sinir sabah sabah müzik sesi vardı, kes
dediniz kesti susalım artık.
İlk itirazcı ayaktaki yolcu:
- Susarsan sus beyefendi ne bu
vurdumduymazlık,açmış müziğin sesini kendisi ile
beraber herkes dinliyor. Nerede yaşıyoruz, saygılı
olmak lazım. Ben mecbur muyum onun müziğini
dinlemeye.
Kulağında kulaklık olan delikanlı “ Tamam artık, kapatalım
artık susar mısınız” dedi.
Bu kez ben devreye girdim.:
- Her halde sorun belediyede, metrobüs de alçak
sesle bir müzik yayını olsa fena olmaz. Örneğin
sanat müziği, bu kavgalar da sanırım yaşanmaz.
Dedim
Her kes olup biteni iç dünyasında analiz ederken çok
geçmedi metrobüsün arka kapısı bölgesinde çığlık atan bir
kadın sesi yükseldi.
- Ne terbiyesiz adamsın sen durak gelince inersin
sürtünmenin âlemi ne!
- Ne sürtünmesi kardeşim, rüya mı görüyorsun
sıkışık vaziyetteyiz dokunduysak sürtünme mi
oluyor.
Bu konuda ki atışma düşük sesle biraz daha devam
etti, derken 15dk bitmiş metrobüsümüz
Zincirlikuyu’ya yanaşmıştı.
İstanbul’da bir gün böyle başlıyordu...
SAYFA 3
Divriği ne vaatler görmüş!?
Geçenlerde Beyazıt Devlet
Kütüphanesi’ne uğradım. Eski Yeşil
Divriği Gazetelerini istedim. Getirdiler.
Sayfalarda geziniyorum, karşıma
ilginç bir haber çıktı sizinle paylaşmak
istedim:
“ Sene 1969, Divriği’den bir heyet
Ankara’ya gidiyor, Divriği için bazı
kapıları çaldıktan sonra son olarak
Başbakan Süleyman Demirel’e çıkmayı
başarıyorlar. Demirel onları dinliyor.
En çok konuşan da Sayın Hayber
Bozkurt. Divriği’ye demir çelik
fabrikasını kurulmasını istiyorlar.
Demirel, “ Dördüncü mutlaka sizin.”
Demiş.
Hatırlatmışlar,” Sayın Başbakanım
daha üçüncüsü kurulmadı dördüncüsü
sizin diyorsunuz!” Demirel’de cevap
hazır:
“ Bu memleket daha çok demir çelik
fabrikası kaldırır. Üçte yapılır dört de
beş de” der.( 3. Demir çelik
fabrikasının temelleri 3 Ekim 1970 de
İskenderun’da atılacaktır.)
Malumunuz birinci demir çelik
fabrikası Ereğli ikincisi Karabük’e
yapılmıştı. Ereğli genelde sac, Karabük
de çubuk demir ve ray üretir.
İskenderun’da da her ikisi birden
üretilmektedir
Yeni Divriği İnternet Gazetesi eski
sayılarını okumak için
www.mustafatarakci.com
Sitesini tıklayınız.
ÜCRETSİZDİR
15 MAYIS 2012
SAYFA 4
SAYI: 27
DİVRİĞİ ÖDP ÖRGÜTÜNDE NÖBET DEĞİŞİMİ
İrtibat: [email protected]
NÜKLEER SANTRAL
ÖDP Divriği İlçe Örgütü 29.04.2012 tarihinde parti Lokali’nde 7.
olağan kongresini gerçekleştirdi. Kongrede parti üyelerinin
katılımının yanı sıra DKÖ ve parti dostları da katıldılar. Divan
Başkanlığına Satılmış Karababa Kılıç, Divan Kâtip Üyeliklerine
Dilek Gençdal ve Tekin Dinçer seçildiler.
İlçe Başkanı Muharrem Asil yaptığı konuşmada ülkenin içinde bulunduğu zor koşulları
AKP’nin ülkede sivil diktatörlük yaptığını muhalefet etmek isteyen tüm kesimlerin
susturulduğunu ve AKP ye karşı toplumun tüm muhalif ve ezilen kesimlerinin
ortaklaşa mücadele etmelerinin bir zorunluluk olduğunu anlattı. Divriği Belediye,
yerel sorunlarıla ilgili, Başkanın seçimler öncesi vaatlerinin hiçbirini yerine
getirmediğini, yaptığı en önemli işin Belediye’nin mal varlıklarını satmak, Pazar yerini
göçebe çadırına dönüştürerek Pazar esnafı ve halkı perişan etmek olduğunu söyledi.
Yapılan oylama sonucunda tek liste ile girilen seçimde;
İlçe Başkanlığına Güzel Karayılan,
Yönetim Kurulu Üyeliklerine; Yasemin Erdoğan, Ali Gençdal, Teyyar Kaya, Hüsnü
Coşkun, Hüseyin Ercan ve Ali Kaybaki seçildiler.
Enerji bakanı Taner Yılmaz, Fikret Bila’ya
anlatıyor;
“Çin’de Türkiye’de nükleer santral kurmaya
adaydır.
Rusya ile Aktütün nükleer santrali konusundaki
anlaşmamız sürüyor. Bizim üç nükleer santrale
ihtiyacımız var. ABD ile bu konuda işbirliği yapma
mamızın nedeni politik ayrılık değil stratejik. ABD
nükleer santral ihalesinde bizim arzu ettiğimiz
şekilde düşünmüyor.
Biz eğitimde, yapımda ve sökümde ortaklık istiyoruz.
Dünyanın nükleerden vazgeçtiği doğru değil.
Şuanda 67 nükleer santralin yapımı sürüyor. Dünyada 442 tane nükleer santral
var. Bunların yarısı ABD, Japonya ve Fransa’da. ABD ‘DE 107 nükleer santral var.
Bize yapılacak nükleer santral üçüncü nesil ileri teknoloji olacak, ömrü de 60 yıl.
2071’e kadar problem olmayacak. Nehirler, denizler kirlenecek diye bir şey yok.
Paris yakınında 4 nükleer santral var. Loire nehri üzerinde de 14 reaktörleri var
nehir kirlenmiyor.”
Önemli konu bilginiz olsun istedik...
2 SİVAS MİLLETVEKİLİ, DİVRİĞİ BELEDİYE BAŞKANI VE 3 BAŞKAN
DİVRİĞİ SORUNLARI İÇİN ANKARA’DAYDILAR
Sivas Milletvekilleri Nursuna MEMECAN, Hilmi BİLGİN, Divriği Belediye Başkanı Hakan Gök, Divriği Taşıyıcılar
Kooperatifi Başkanı Nurettin ÖZBEK, Sanayi Sitesi Kooperatifi Başkanı Vedat BAHRA, Divriği Kültürel ve Doğal
Varlıklarını Koruma Güzelleştirme ve Tanıtma Derneği Başkanı Salim Altun 10.05.2012 günü, Ankara’da,
Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı Habib Soluk’u makamında ziyaret ettiler. Toplantıda öncelikli olarak Divriği
şehir içi geçiş yolunun durumu konuşuldu.
Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı Habib SOLUK yolun Divriği’nin dokusuna uygun olarak kilitli parke taşı ile
kaplanacağını ve çalışmaların hemen başlayarak Haziran ayı ortasında sonuçlanacağını söyledi. SOLUK ayrıca
Sanayi esnafının adeta çilesi haline gelen sanayi içi ve etrafı yollarının da asfaltla kaplanacağının da sözünü verdi.
Başkan Hakan GÖK ve yanındaki heyet daha sonra D.S.İ Genel Müdürlüğüne giderek İçme suyu hakkında
Genel Müdür ve Yardımcısı ile görüşerek bilgiler aldılar. Projelerin D.P.T’ye gönderildiğini söyleyen yetkililer
en kısa zaman da projenin hayata geçeceğini beklediklerini belirtiler.
CHP İstanbul İl Kongresi 13 mayıs 2012 Abdi İpekçi
Kapalı spor Salonu‟nda yapıldı. Saat 10.00 da başlayacağı
duyurulan kongre, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu‟nun
saat 13.00‟te Ankara‟dan uçakla gelip katılmasıyla başladı.
Divan Başkanlığını Milletvekili Engin Altay „ın yaptığı,
veciz konuşmasının sonunda yukarıdaki cümleyi söyledi:
“CHP kimsenin malı değil ama sahipsiz de değil.”
Sayın Kılıçdaroğlu kürsüye bağlı kalmadan yaptığı
konuşmada olabildiğince rahattı. Liderlik vasıfları daha da
gelişmiş durumdaydı. İktidar partisinin icraatlarına, Sn.
Başbakan‟ın hatalarına ve CHP‟nin mecliste neler
yaptığından uzun uzun söz etti. Kılıçdaroğlu‟nun
konuşmasında kayda değer cümleler şunlardı:
15 MAYIS 2012
SAYI: 27
-Siyasal demokrasi yalnız halkça bölüşmek değil, Yeni CHP
anlayışında önce üreteceğiz sonra halkça bölüşeceğiz.
-Sosyal Demokrasinin bir diğer özelliği, örgütlü olmaktır.
-Halkın vicdanı esastır. Onun değerine inanacak ve saygı
duyacağız.
-Değişmeden, dönüşmeden yana olmalıyız. Düzenden yana
olanlar değişime karşı olurlar.
-Yeni anlayışımızda “insan” bütün politikalarımızın
merkezinde olacaktır.
-Evrensellik esastır. Evrensel değerlere saygı duyacağız.
-Küreselleşme bir gerçektir. Ama buna boyun eğmeyeceğiz.
-Siyaseti ahlaklı yapacağız. CHP halkın cebine el atmaz.
-Devlet fabrika yapmaz derler. Biz Anadolu’da özelleştirme
yapmayacağız. Gerekirse fabrikaları da devlet olarak
yapacağız.
SAYFA 4
“CHP hiç çalışmıyor, söylemi doğru değil.”
Sayın Kılıçdaroğlu, bir saate yakın konuşmasında çok
şeylerden bahsedip, son günlerde gündemi önemli
ölçüde işgal eden “anayasa” ve “başkanlık Sistemi”nden
bahsetmemesi dikkati çeker bulundu.
Genel Başkan’dan sonra çok sayıda kongre delegesi5-10
dakika süreyle konuşma yaptılar. Bu konuşmacılardan
biri de hemşerimiz Diş Tabibi Hüseyin Özkahraman’dı.
Konuşmacılardan bazıları 15 milyonluk İstanbul’da
kongre salonunun dolu olmamasından yakındılar. Bir ara
küçük de olsa arbede çıktı.”Çarşaf liste” yönteminin
kullanıldığı, Ali Özcan ve Oğuz Kaan Salıcı ’nın yarıştığı
seçimde İstanbul İl Bşk. lığını Oğuz Kaan Salıcı kazandı.
ÜCRETSİZDİR
15 MAYIS 2012
SAYI: 25
SAYFA 5
İrtibat: [email protected]
Basri Bey, rahmetli Abim Avukat Ahmet Tarakçı ve amcamın oğlu Hüseyin Tarakçı’nın Sivas 4 Eylül Lisesinden
sınıf arkadaşı. İsmimi duyduğunda ilk sıcaklığın buradan geldiğinden söz etti. Randevulaşıp Beşiktaş- Maçka
arasında Akaretler yokuşu sonunda İnönü Parkı yanındaki mimarlık büro/dairesine gittiğimde bir kaç dakika
içinde kaynaşıp 40 yıllık dost olduk.
Divriği’de kırk yıldan daha önce yaşadığımız o güzel çocukluk ve ilk gençlik yıllarının samimiyeti sıcaklığı bize bu
imkânı verdi. Kendisinin de ifade ettiği gibi biz 50li yaşların Divriği kuşağı çok güzel çocukluk günleri geçirdik.
Ulu Camii önü dahil. Bulduğumuz her alanda top peşinde koştuk; misket, aşık oynadık; gazoz kapağına yassı taş
bulamazsak eski terlik attık .
Annelerimizden biri elinde havlu ile çıkıp geldiğinde ayrım yapmadan hepimizin yüzündeki teri ayrı ayrı siler
kuruturdu. İşte bu sıcaklık ilk dakikadan itibaren kendini hissettirdi.
“ Mustafacığım seni gıyaben çok duydum ama doğrusu pek tanıma fırsatım olmamıştı.” Deyince kendi
geçmişimden kısaca söz ettim:
Divriği’de Nuri Demirağ Ortaokulu bitirdikten sonra, 1970de Kuleli Askeri Lisesi sınavını kazanıp gittim. Oradan Harbiye Harp Akademisi, derken Kurmay Subay olarak
muhtelif görevlerde bulunduğumdan; son olarak da Beyrut’ta iki yıl Askeri Ataşelik yaptığımdan, oradan dönüşte alay komutanı olarak Konya’da görev aldığımda
nihayet Generallik kısmet olmayınca meslekte sonunda kadar beklemeyip 3 yıl önce emekli olduğumdan bahsettim. Bu kararımda da daha binbaşı rütbesindeyken
dışarıdan Hacettepe Üniversitesinde Cumhuriyet Tarihi Doktorası yapmamın etkisi olduğundan,8 yıldır da Yardımcı Doçent olarak bir üniversitede öğretim üyesi
olarak görev yaptığımdan söz ettim.
Sevinci gözlerinden okunuyordu. O da söze çok samimi olarak “ Babalarımız komşuydu. Sen Kalaycı-Bakırcı Yusuf Usta’nın Oğlusun ben de demirci Çolak Ömer’in”
dedi.
- Çolak mıydı Abi rahmetli, dediğimde. Yok dedi. “ Solaktı da herkes ona çolak derdi. Beraberce
gülüştük, o günlere gittik, babalarımızı özlemle hatırladık derken, ben röportaj için önceden
tespit ettiğim beş soruyu arka arkaya okudum:
1- Basri Hamulu’yu mimar kimliği ile tanıyor bunu biraz açabilir miyiz?
Çocukluğunuzdan başlayarak bugünlere kadar kısa da olsa bir öz geçmiş taraması yapar mısınız?
2- Mimarlık şaheseri Divriği Kültür Mirası’na ait bir eseri bünyesinde barındıran Divriği’den yetişen
bir mimar olarak neler söylemek istersiniz. Divriği’nin mimari zenginliği sizi biraz yük altında
bırakmıyor mu?
3- Divriği’nin eski mimari tarzını son zamanlarda bozuyor gibiyiz. Polis lojmanları karayolu üzernde 5
katlı yapılaşması, Uluzar da apatrman daireleri, TOKİ’nin yapacağı modern tarzda binalar.
Divriği’nin tarihi dokusunu biraz bozmayacak mı? Eski Divriği Yeni Divriği mi diyeceğiz? Sizce ne gibi
tedbirler almak lazım. En azından yeni kamu binalarına ve turistik tesislere Selçuklu mimari tarzı
zorunluluğu mu getirmeli
4- Divriği de önümüzdeki süreçte otobüs terminali pazar yeri yapımı Cumhuriyet Meydanı
düzenlemesi gibi önemli faaliyetler var. Bu konulardaki görüşleriniz neler olabilir?
5- Son olarak da sizin şu “ Cennetin Kapıları” hikayesini anlatır mısınız? Ne güzel oldu, sizin sayenizde
Kültür Bakanı, Başbakan Divriği’ye gitti yol yapım çalışmaları, içme suyu meselesi çözüm yoluna
girdi...
Sayın Basri Hamulu, çoğu kez televizyonlarda sorulan sorulara verilen yanıtlardan da tanık
olduğumuz gibi . Kendisinden kısaca söz etmeyi müteakip uzun uzun son sorudan başlayıp. Cevap
vermeye başladı.
Divriği’de Selçuklu Mimarisi şaheseri Ulu Camii Kapılarından, Çarşıdan, Konaklardan söze girdi.
Ses kayıt cihazımızı dinlerken tespit ettiğimiz önemli hususları siz değerli okurlarımızın da bilgisine
sunmak istedim. Çünkü Basri Hamulu da çoğumuz gibi bir “ Divriği Sevdalısı” “mümkün olsa iki ayda
bir gider hiç birşey yapmasam bile gördüğüm herkese Divriği’nin bulunmaz kıymeti ölçülmez mimari
özelliklerinden bahseder toplantılar yapar. Konferanslar verir Divriği’nin kıymetini herkese elimden
geldiğince anlatmak isterim.”
Sayın Basri Hamulu neler söylemiş bir bakalım.
- 1952 yılında Divriği Ulu Camii Mahallesi’nde doğdum.
Babam, Demirci Çolak Ömer Lakabı ile tanınan Ömer Hamulu. Evimiz Ulu Cami’nin yakınlarında idi. Halen var olan Sadık Danacı İlköğretim Okulu’nun yeri bizim evin
bahçesi idi. Babamın yanında kalfa dayanmazdı. Çok çalışkan biriydi. İyi bir ustaydı. Babamın övünerek ifade edeceğim bir başka özelliği de o gün için yetiştireceği işi
alır, fazla iş gelince komşu demircilere gönderirdi. Babamın yapmasını ıslarla isteyen daha çok köylü vatandaşlarımız elindeki sapan kazma balta ne ise dükkanın
içine atar giderdi. Bilirlerdi ki Ömer Usta ne yapıp edip onları akşama kadar yetiştirirdi. Babamın çalışma hızı yüksekti. Bende dükkanda körük çekmişimdir.
Babamın çalışması ile ilgili bir hususu hatırlıyorum
İyi demir bulmak kolay değil. İkinci Dünya Savaşı sonu Almanya’daki Amerikan Tankları’nın hurdası Kayseri’ye gelmiş; sökmüşler parça parça satışa çıkarmışlar.
Babamda onların paletlerinden biraz almış; Palet çeliği çok dayanıklı ondan çift sapanı yapardı. O sapanları kullananlar, sapan demirinin hiç incelmediğini
söylerlerdi. Hani sende hatırlarsın “ Zortlama” denilen sapan demiri tamir işi...
Babamın terbiyesi ve çalışkanlığı ile büyüdük. Bizim evde ağaç dikim mevsiminde her pazar ağaç dikilirdi. Kayısı ve elma bahçemiz vardı. Ark suyu ile sulardık. Ark
suyu Divriği için çok önemlidir. Mutlak surette korunması lazımdır.
Birde şunu söyleyeyim hatırlarsın Ark suyu kimi mahallelerde yol kenarından, kimi yerlerden yolun tam ortasından kaldırım eğiminde göre akardı. Japonlar gelip
görmüşler, hayranlıklarını ifade etmişler.
15 MAYIS 2012
SAYI: 27
ÜCRETSİZDİR
SAYFA 5
15 MAYIS 2012
SAYI: 25
SAYFA 6
İrtibat: [email protected]
Bir abim var inşaat müteahhidi, Divriği’de hazır beton işi yapıyor bende önermiştim. Divriği’de yapılan binaların sağlam olması için hazır beton önemli. Atatürk İlkokulu, Nuri
Demirağ Ortaokulu sonra Balıkesir Öğretmen Enstitüsü...
Önce öğretmen oldum. Keban Lisesi’ne tayin oldum. O günlerim sıkıntılı geçti. Balıkesir’de okuduğum Mustafa Necati Eğitim Enstitüsü kapısında “ Muallimler yeni nesil sizin eseriniz
olacaktır” yazılıydı. Bizi orada çok iyi yetiştirdiler. Sanki Türkiye’yi biz kurtaracaktık! Ancak Keban’da beklediğimi bulamayınca moralim bozuldu. Başka şeyler yapmalıyım dedim
yeni baştan üniversite sınavlarına girdim. İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümünü kazanıp orayı okudum 28-29 yaşlarında mezun oldum. 2 senede endüstrileşmiş yapı
sistemleri üzerinde mastır yaptım.
Divriği’de bizim çocukluğumuz muhteşemdi hepimiz çocukken biraz çalıştık. Siz de rahmetli babanızın yanında çalıştınız. Memur ve işçi çocukları da yaz tatillerinde
bir dükkânda terzi, berber yanında çıraklık yapardı. Yani Divriği Okul arkadaşlığı, sokak arkadaşlığı bizi çok iyi yetiştirdi. Bizim bugün ki kültürümüz üzerinde Divriği
Çarşısı’nın, çocukluğumuzun pozitif bir etkisinin olduğunu inanıyorum.
Bir şey üzerinde özellikle durmak isterim. Bugüne de ders olsun isterim. Mimar olduktan sonra bu konuyu daha da önemser oldum:
Biz çocukluğumuzda Ulu Camii önünde top oynardık. Topumuz sık sık o güzelim kapı bezemelerine çarpardı. Bizim umurumuzda değildi. Bundan daha da vahimi hiç
kimse çıkıp “ Çocuklar Ulu Camii Kapısı, şurası burası çok kıymetlidir. Topu burada oynayıp onlara zarar vermeyin falan da demedi.” Ulu Camii’yi koruma onun
kıymetini bilme kültürü anlayışı yerleşmemişti. Bugün de bu konuda arzu edilen seviyede olduğumuzu düşünmüyorum. Bu bilinci ne yapıp ne edip eğitimle
seminerlerle panelle konferansla halka anlatmamız; Ulu Camii, Konaklar, Kümbetler ve Kalenin ne kadar kıymetli olduğunu tanıtmalı anlatmamız lazım . önce biz
kendi varlığımızın kıymetini bilmeliyiz sonra turistin gelmesini beklemeliyiz.
Bende mimarlığımın ilk yıllarında bunun bilincinde değildim. Mimarlıkta bir yere gelince babamın adına Divriği’ye bir şeyler yapmak istedim.
Yaptığım işlerden kazandığım paranın bir kısmını bunun için ayırdım. Cebimde para
Divriği’de Kaymakamlığa başvurdum. Ne yapabilirim dedim. Ulu camii kapılarında
bazı taşların yıprandığını bazılarının düştüğünü gördüm moralim çok bozuldu.
İstanbul’a geldiğim de Ulu Camii için bir şeyler yapmanın kararındaydım. Okulda
hocam Prof. Dr. Doğan Kuban beni görür görmez 40 yıldan beri Divriği Ulu Camii ile
ilgilenen Sayın Kuban “ Bunca yıldır kimse bana gelmedi. Divriği için ilk gelen, ne
yapmalıyım diyen sen oldun.” Dedi.
Doğan Kuban Hoca Divriği Ulucami’nin kapı taşları için önce durum tespiti adına
konunun uzmanı bir fotoğrafçı bulmuş, valiye göndermiş çekim yapılsın teşhis
konulmanın ilk aşaması olsun diye. Vali duymamazlıktan, görmemezlikten gelmiş.
Benim bu konuda harcama yapabileceğimi görünce çok sevindi. Mimari fotoğrafçı
lazım dedi. Bana bu konuda çalışanların isim ve telefon numaralarını verdi. Cemal
Emden diye biriyle anlaştık. İskele kurdu ışıklandırdı. Gece 90°den kapıların
fotoğraf çekimini yaptı. Amaç oymaların derinliğini ortaya çıkarmakmış. Fotoğraflar
elimizde bir belge olsun diye yaptığımız bir işti. Allah korusun bir deprem olursa
elimizde belgesi kalır dedik. Kuzey kapı yüksekliği 14,5 metre, biz alttan görüyoruz.
Oysa kapı birebir cepheden yapılmış. Güzellikleri cepheden bakınca görebiliyorsun.
İşte bu fotoğraflar o güzellikleri ortaya koyuyor.
Bezemelerde çok fazla kültür birikimi vardı. Ulu Cami’yi yapan ustalar daha önce yaptıkları işleri geyik derisine çizmişler kalıbını çıkarmışlar. Onu bizim Ulu
Cami kapısında uygulamışlar. O kalıplar içinde İran’dan, Hindistan’dan örnekler var. Bezemelerin hemen hepsi doğada birebir karşılığı olan objelerde değil. Ne
öyle benzer bir kuş var nede tam ona benzer bitki var. O bezemelerde birazda mistik düşünce izleri var. O bezemelere Orta Asya kültür sentezi diyebiliriz. Bizim
Ulu Camii kapı taş oymalarında, bezemelerinde böyle bir durum söz konusu.
Bu fotoğrafları sergilemek istedim. Önce İTÜ’de sınıf arkadaşlarım desteği ile sergiledim. Ulu Camii’nin kuzey kapısını 7x12 ebadında fotoğrafını oraya taşıdık. 1,5 yıl
orada kaldı ayrıca 150x240 ebadında başka ışıklı panolarımız da vardı. Burada Divriği Ulu Camii büyük fotoğrafı çok ses getirdi.
O günlerde Mustafa Akgün’de Taksim metroda sergi salonunda “Divriği Günleri” hazırlıkları yapıyor, benden de yardım istedi, bende oraya gidip
elimdeki bazı fotoğrafları asıyorum derken bu esnada Kültür Bakanı Ertuğrul Günay oradan geçiyormuş. Divriği Günleri yazısını görünce içeride ne var
diye girmiş. O esnada beni Divriği ulu camii kapı resimlerini duvara monte ederken gördü, konuştuk. Teknik Üniversite’de ki sergiyi söyledim. Oraya
gideceğiz dedim, ısrar ettim beni kırmadı arabasına bindik gittik. O büyük resmi görünce şunu söyledi.“ Bu resmi Başbakan’ın da görmesi lazım.” Dedi
telefonumu aldı ben seni ararım dedi ayrıldık. Tesadüf bu ya 15 gün sonra telefon geldi. “ Başbakan geliyor çabuk yetiş.” dedi. Gittim ter kan içindeyim
Başbakan’ı İTÜ Divriği Ulu Camii Kuzey Kapı fotoğrafını gösterdim. Beni Hoca zannetti. “ Hocam ne yapıyoruz” dedi. Kapıyı ayrıntıları ile anlattım. Çok
çabuk algıladı ve şunu söyledi. “Divriği’ye gitmek farz oldu.” dedi. Ben hemen ilave ettim ama Sayın Başbakanım, Divriği’de bazı sorunlarımız var” dedim.
Su ve yol problemimiz var dedim. Yolumuz yok ki Divriği’ye gidip bu eseri görsünler Sayın Başbakanım dedim. Oradan hemen Karayolları Genel
Müdürünü aradı. “Divriği’nin yolları yapılsın” dedi. Kısmet bu ya biz de buna vesile olduk.
Başbakan biliyorsunuz 3 ay gibi bir süre sonra Divriği’ye gitti. Bende gittim. Mustafa Akgün’le beraberdik. Sayın Başbakan Divriği’de otobüs üzerinden halka
seslendi. Konuşmasını girişinde. “ Ben bir mimara İstanbul’da söz vermiştim, Divriği’ye gideceğimi söylemiştim, kısmet bu güneymiş” dedi. Tesadüfi güzel
şeyler. Biliyorsun orada Belediye Başkanı da Divriği sorunları ile ilgili bir dosya verdi içme suyu çalışmaları böyle başladı.
Elimde Divriği Ulu Camii ve Darüşşifa ile ilgili çok resim var. Kültür bakanlığı ile temasa geçtim. Bakanlık Müsteşar Yardımcısı Sivaslı Sayın Nihat Gül de çok
yardımcı oldu. 75 bin lira
ödenek ayırdılar. Divriği Ulu Camii resimleri ağırlıklı 4 bin adet kitap basıldı. 2 bin tanesini Kültür Balkanlığı ilgili yerlere dağıttı bizim
de dağıttığımız yerler oldu. Şimdi elimde hiç kalmadı.
(Devamı Gelecek Sayıda)
15 MAYIS 2012
SAYI: 27
SAYFA 6
ÜCRETSİZDİR
15 MAYIS 2012
SAYI: 27
SAYFA 7
İrtibat: [email protected]
DİVRİĞİ BELEDİYE BAŞKANI SAYIN HAKAN GÖK
İSTANBUL’DA DİVRİĞİ KÜLTÜRDERNEĞİ’Nİ ZİYARET ETTİ
Ankara‟daki temaslarından sonra İstanbul‟a gelen Hakan Gök, ihalesi tamamlanan, hafriyat işleri başlatılan Divriği Kültür merkezi /Cem Evi için
yardım ve destek sağlamak maksadıyla, ilk ziyaretini Beyoğlu‟nda Suriye Pasajı‟ndaki Divriği Kültür Derneği‟ne yaptı.10 Mayıs 2012 günü
gerçekleşen bu ziyaret 19.00 da başladı. Dernek yöneticisi, üye ve Köy Dernek Başkanlarının bir kısmının katıldığı toplantıda Belediye Başkanı
Hakan Gök;Divriği‟de gündemde olan önemli gelişmeler,Yeni Yapılan Hastanenin kadro sıkıntısı, yapımına henüz başlanan Cem Evi‟nin maddi
destek ihtiyacından söz etti.Toplantıda söz alan diğer konuşmacılar, genel olarak Kültür Merkezi/ Cem Evi yapım konusunda olumlu görüş beyan
ettikler.Benzer dayanışma gayretlerinin yaz aylarında yapılacak etkinliklerle de devam edeceği bildirildi.
15 MAYIS 2012
SAYI: 27
SAYFA7
ÜCRETSİZDİR
15 MAYIS 2012
SAYFA 8
SAYI: 27
DÜNYA MİRASI DİVRİĞİ
Uluslararası önem taşıyan ve bu nedenle
takdire ve korunmaya değer doğal oluşumlara,
anıtlara ve sitlere “Dünya Mirası” statüsü
tanınmaktadır. Son yıllarda hızla yok olma tehdidiyle
karşı karşıya kalan eserleri korumak amacıyla
UNESCO tarafından kurulan uzmanlar kurulu
ülkelerdeki kültürel ve doğal değerleri belli kriterler
ölçüsünde inceleyerek 1985 tarihinde Türkiye’den 3
eser Dünya Miras Listesine alınmıştır.
1-Sur içi İstanbul
2-Kapadokya
3-Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası
Divriği Ulucamii ve Darüşşifası Unesco’nun Dünya
Miras Listesine alınma kriterleri olan 6 unsurdan 2
kritere uygunluğu nedeniyle Dünya Miras Listesine
alınmıştır.
Sıra : 358
Niteliği: Kültürel
Varlığın Adı: Divriği Ulu Camii Ve Şifahanesi
Dünya Miras Listesine Alınma Tarihi : 6 Aralık 1985
Listeye Kabul Edilme Ölçütleri: C ( i ) ( iv )
Divriği eserinin Dünya Miras Listesine girmesindeki
iki temel kriter:
( i ):Benzersiz sanatsal bir başarı ürünü olan bu
kültürel mülkiyet, kendi içinde İslami mimarinin en
güzel anıt yapılarından birini temsil eder.
( iv ):Divriği Ulu Cami’si, Anadolu’daki Selçuklukların
camilerinden göze çarpanlardan bir tanesi olmakla
birlikte ne avlusunun ne sıra sütununun ve de
abdesthanesinin olmamasına rağmen (muhtemelen
iklimin şiddetine bağlı olarak) bu kapalı alanda bütün
dini görevler yerine getirilebilir. Hayırsever
müessesesi şifahanesi de cömert yönetimiyle birlikte
caminin bu listeye kabul edilme sebeplerinden
DİVRİĞİ DEĞERLERİ
Divriği, kardeşliktir ,
"bize gidelim"dir ,
"bizde yiyelim"dir ,
"bizde kalalım"dır...
"Bende para var oğlum sen gel"dir..
Beraber dayak yiyip kahkahalarla seneler boyu hatırlamaktır...
Sevgidir Divriği...
İzmirli, İstanbullu gibi denizini boğazını değil, sebepsiz yere seversin
Divriği’yi
Tıpkı anneni sever gibi karşılık beklemeden...
Annelerin oğullarını gönderirken "dikkatli ol oğlum" değilde ,
"kimseye bulaşma oğlum" dediği yerdir Divriği..
"Yanında kız arkadaşı var boşver"dir .. Divriği..
İçindeki Anadolu hamurunu kaybetmeyen tek büyük şehirdir...
İşte bu yüzdendir ki; sizin orada dost dediklerinize,
biz DİVRİGİi ' ta gardaş deriz..Beraber dayak yiyip seneler boyu
hatırlamaktır.
Sevgidir Divriği,
İzmirli, İstanbullu gibi, denizi, Boğazı değil,
Sebepsiz yere severiz Divriği’yi.
Tıpkı Anneni sever gibi, karşılık beklemeden,
Annelerin oğullarını gönderirken “dikkatli ol oğlum” yerine,
“Kimseye bulaşma oğlum” dediği yerdir Divriği.
İçindeki Anadolu Hamurunu kaybetmeyen Şehirdir.
İşte bu yüzden, senin orada “dost” dediklerine,
Biz Divriği’de “gardaş” deriz.
biridir.
Yeşil Divriği’m
Doğum yerim Divriği’dir ili de Sivas,
Ulucami’yi anlatsam, tarifle olmaz.
Dağları demirdendir asla bükülmez,
Havası gibi insanı sıcak Divriği’m.
TAM MANASI
İroni :Söylenen sözün tersini kastetme,alay sama
Elit :Seçkin,
Mütecanis :Bağdaşık,
Teberru :Bağış, bağışlama,
Muhafaza :Koruma, saklama,
Mamafih :Bununla birlikte,
Bahusus :Bilhassa, özellikle,
Subaşı : Belediye reisi, komutan,
Mıntıka: Bölge, belli, bir alan
İçtima:Toplanma,
İstibdat :Sınırsız monarşi, despotluk,
Miadı dolmak: kullanım süresi bitmek,
Demir raylar döşenmiş vadi boyunca,
Fabrikaya Cevher yollar vagonlar dolunca,
Koyunları Demirdağ eteğinde yayınca,
Eksilmez süt, yoğurt, yağı yeşil Divriği’m..
sende bulur yirmi dört güzel Mahalle,
Tarihi en güzel konaklar onlarda sende,
Mengücekoğulları adını yazmış tarihe,
Hep şanlıdır, geçmiş çağı Yeşil Divriği’m.
Hiç eğilmemiştir başıda, Yeşil Divriği’m
Halil ÇOLAK
Halil Çolak
15 MAYIS 2012
SAYI: 27
İrtibat: [email protected]
İBRETLİK
MAHMUT ESAD BOZKURT “ATATÜRK
İHTİLALİ” ADLI KİTABINDA ANLATIYOR
…fes giymek bir mesele değildir. Fakat mesele fese
bir kutsallık veren, onu çıkarıp atmayı
mukaddesata hakaret sayan zihniyettedir. Şapka
giymek, işte böyle sakat bir zihniyeti yerlere,
çamurlara çalmak için gerekliydi ve gereklidir.
Şapka giymekle, ilerlemelere mani olan bu kara
engel söküldü, yıkıldı, yerin dibine geçirildi. Büyük
yürüyüş yolları açıldı. Atatürk’e bir gün bu
husustaki fikrini sormuşlardı: O sırada Musul işi
aleyhimizde sonuçlandığı için rahmetli hayli
sıkıntılı idi. Şu cevabı vermek cesaretinde
bulundum:
“Şapka giymek bu millet hesabına bir Musul
fethinden üstündür. Atatürk hafifçe gülümsediler
ve başlarını birkaç defa eğerek beni
onayladılar.”(1)
(1): Mahmut Esad Bozkurt Atatürk İhtilali, Kaynak
Yayınları İST. S. 118
ATATÜRK EĞİTİM ALANINDA
YENİLEŞMENİN ÖNDERİDİR
Atatürk, büyük bir asker, büyük bir devlet adamı
ve diplomat olduğu kadar, eğitim alanında da
milletimizin çağ değiştirmesini, atılım yapmasını
sağlayan büyük bir önderdir.
Atatürk’ün milli eğitim konusunda gösterdiği ilgi
ve bu konuda ileri sürdüğü görüşler incelendiği
zaman, bu konuya adeta bir eğitim düşünürü gibi
eğildiği, konunun bütün yönleriyle çok yakından
ilgilendiği, çevresine milli eğitimin önemini
anlatmak için her fırsatı değerlendirdiği, milli
eğitimde göz önünde tutulması gereken amaç ve
ilkeleri açıklığa kavuşturduğu görülür.
Atatürk eğitim alanında yenileşmenin önderidir.
Atatürk’e yıllar sonra “Cumhurbaşkanı olmasa
idiniz ne olmak isterdiniz?” sorusuna: “Milli Eğitim
Bakanı olarak eğitim davasına hizmet etmek
isterdim.” Diye cevap vermesi, eğitimi millet
hayatında ne kadar önemli etken olarak
gördüğünün işaretidir. (2)
(2): Turhan Feyzoğlu, Belirli Günler, 24 Kasım
(www.meb.gov.tr)
05.08.2008 ANKARA
SAYFA 8
ÜCRETSİZDİR
15 MAYIS 2012
SAYI: 27
SAYFA 9
Oysa bayramlar halkın bayramlarıydı !
Hele hele milli bayramlar halkın bilinçlenmesi, milli duygularının geliştirilmesi, millet
olma bilincinin yükseltilmesi, vatan sevgisine bir nebze de olsa katkıda bulunmak için
birer fırsattı.
Oysa,her şeyin devlet protokolüne dönük yapılması ister istemez halkta otoriter devlet
yapısına bir tepki oluşturuyor, devletin varlığı ve onu temsil eden hükmü şahsiyetler
tepki çekiyordu.
Kaymakam, halkın kaymakamı değil devletin kaymakamı, garnizon komutanı halkın
komutanı değil, devletin silahlı gücünü temsil ediyordu. Sıkıcıydı, özgürlükleri
kısıtlayıcıydı, sevimli değildi...
Oysa bu günler var olmalıydı. Bugünler, imparatorluktan Cumhuriyete giden
tarihimizin, tebaadan vatandaş olma demokratik gelişimimizin temel taşlarıydı.
Bugünleri bu havada değil, herkesin şu veya bu şekilde katıldığı, başkasına göstermek
için değil de bizzat katılarak yaptığı törenlere dönüştürmemizin daha isabetli olacağına
inanıyorum.
Nasıl mı?
Örneğin; 19 Mayıs da bütün meydanlar, stadyumlar, sahiller, mahalleli için bayram yeri
olmalı. Tek merkez değil çok merkezden kutlama, aynı an da yapılmalı. Bir köşede
davul , zurna eşliğinde halaylar çekilirken diğer tarafta voleybol, basketbol , masa tenisi
maçları yapılabilmeli…
Bir diğer yan da güreş, eskrim gibi müsabakalar tertiplenmeli. Resim yapanlar, heykel
yapanlar başka sanatlar için icra edenler sembolik olarak kendilerini gösterebilmeli.
Yani spor, sanat, kültür, üretim elamanlarının kendilerini gösterdiği etkinlikler olmalı.
Akşam, halk konserleriyle ikramlar yapılmalı.
MUSTAFA TARAKÇI
Alb.
İrtibat: [email protected]
Yrd. Doç. Dr./ Em. Kur. Alb.
[email protected]
19 MAYIS’I İPTAL ETMEK YERİNE
HALKA YAYMAK
19 Mayıs Atatürk‟ü anma Gençlik ve Spor Bayramı‟nı zorlama gerekçelerle iptal
etmek ve sembolik kutlamalara dönüştürmek yerine, bir kesimin eleştirdiği ve
haklılık payı da olan despotik, faşizan, militarist görüntüsünü bertaraf edip, kısmen
hıdrellez kutlamalarını anımsatan, gençlerle birlikte tüm halk kesiminin katılacağı,
fiilen rol üstleneceği veya varlığını hissettireceği “milli buluşmalar” haline
getirmemiz lazım.
19 Mayıs, 23 Nisan, 30 Ağustos, 29 Ekim törenleri her sene birbirine benzer, resmi,
soğuk , tek düze bir görüntü içinde kutlanan, olsun bitsin denen törenler havasına
girmişti.
Yurtdışında seyircisi olmayan voleybol, basketbol maçlarımızın TRT‟den naklen
verilmesi gibi bu bayramlar da yerinde seyircisi olmayan, televizyon kameralarına
çekim yapılması için düzenlenen suni seremoniler gibi algılanır oldu.
Bunların içinde 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı en büyük milli bayram olarak daha
kapsamlı ve daha katılımlı oluyordu. Ama o da her geçen gün rutin olmaktan kendini
kurtaramadı...
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak zaten okulda kutlanıyordu..
30 Ağustos asker bayramı olarak algılanıyor; Askeri tören geçişleri özellikle
Ankara‟da yabancı misyon şeflerine „‟bizde şu şu silahlar var‟‟ gösterisine
dönüşüyordu. Paraşütle protokol tribünü önüne iniş yapmak belki en renkli
sahnesiydi. Ama o da tepki topluyordu. Çünkü her şey tribünlere oynanıyor, halk bir
kenara itiliyordu.
Bunun sonucunda halka şu bilinç aşılanmalı:
İyi ki 19 Mayıs, 23 Nisan, 30 Ağustos, 29 Ekim yaşanmış;
Bugünleri bize yaşatan başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere onun silah arkadaşları
ve ecdadımız iyi ki varlarmış,
Allah onlardan razı olsun. Mekânları cennet olsun…
GEÇMİŞİNE SAHİP ÇIKMAYAN ULUSLAR GELECEĞİNİ İYİ TASARLAYAMAZLAR
AHMET YOZGATLI
Öğretmen (E)
Divriği Tabiat Varlıklarını
Koruma Derneği Bşk. Yrd.
DİVRİĞİ ZİYARETİMİZ
30 Nisanda bir yakınımın düğünü nedeni ile Divriği’ye gittim. Gitmişken
babadan kalan evimizin ayaz duvarı orta yerinden bel vermiş bari onu yaptıralım
dedik. Ben bir usta tutar anlaşır yaptırırım diye düşündüm ama hiç de bizim
bildiğimiz gibi değilmiş. Kasaplar çarşısında çay içerken yanıma Mamahar geldi laf
duvardan açılınca.
-Hoca belediyeye müracaat ettin mi dedi.
Ben de ya ne müracaatı kendi arsam, içerisinde duvar ördüreceğim dedim.
-Yok senin bildiğin gibi değil. Belediyeye müracaat edeceksin onlar
evraklarını Sivas’a gönderecekler oradan KUDEP gelecek bakacak izin verirse
yapacaksın yoksa hem para hem de hapis cezası var dedi. İster istemez belediye
ye gittim bana tapunu, veraset ilanını, duvarın fotoğraflarını çekip getireceksin biz
Sivas’a göndereceğiz izin gelince başlarsın dediler.
Çarşamba günü ister istemez tapuya gittim tapu kayıt örneğini
aldım,nufusdan aile vukaat örneği çıkardım bir de fotoğrafçı götürüp duvarın
fotoğraflarını çektirip onlarla birlikte müracaat ettim. Cuma günü KUDEP
elemanları geldi onları alıp eve götürdüm duvara baktılar bu duvarı aynen böyle
aralarına tapan atmak şartı ile yapabilirsin izin gelince başla dediler.Ayrıca
duvarın üst tarafı dedemin zamanından kalma bir metre kerpiç aynen böyle
olacak dediler,Güler misin ağlar mısın? Evim tescilli değil kendi arsam üzerinde
örecem ama anlatamadık gitti.
15 MAYIS 2012
SAYI: 27
Şimdi size iki örnek vereceğim halimize bakın:
Abdullah Kırksekiz evlerinin ayazındaki duvarların üzerine yağmurdan
etkilenmemek için zamanında tenekelerden
koruma yapmışlar,tenekeler
çürüdüğü için kaldırıp yerine kiremit koymuşlar anında gelip tutanak tutmuşlar
cezasıda caba.
Konak Lokantasını bilirsiniz o bina beton tek katlı yeni yapılan bir bina
bitişiğinde birahane vardı. Birahane oradan kalkmış onlarda orayı kiralayıp
lokantaya katmak istemişler,gelen müşterilerimiz lavabo önünde beklemesinler
diye lavabo yaptırıyorlar belediye’ye de müracaatları olduğu halde cumartesi
günü KUDEP gelip durduruldu.İşin garip tarafı tam karşılarında ki boşluk
mezbahana gibi eski sökülmüş ardıçlar mı dersin? Tuğla yığıntısı mı dersin? B ir
de briketten kulübe yıkıntısı var yani ne ararsan var.
Aslında amaç çok güzel. Amaç Divriği dokusunu korumak ama uygulama hiç
de öyle değil, kraldan daha kralcılar olmuşlar.
Divriği Sivas yoluna gelince yolu yapan Kızılırmak şirketi hakikatten bayağı iş
yapmış. Davutoğlu Yellice arsında, Yellice Yalnız söğüt arsında,Karasar keskin
virajda,Pağram Odur arasında bayağı dolgu yapmış.Ayrıca Odur Divriği arasında
da çok yerde hem dolgu hem de hafriyat işi yapmış ama nedense müteahhitler
arasındaki çekişme nedeniyle mahkeme kararı ile Kızılırmak şirketinden alınıp
Şimşekler diye bir şirkete verilmiş.Divriği de herkes Kızılırmak şirketinden övgü
ile söz ediyor.Adamlar yaz kış demediler çalıştılar sadece 150 ye yakın
kamyonları vardı makine parkıda çok genişti diyorlar.
Yol çalışması bir aydır durmuş halde yeni şirketin gelip çalışmasını
bekliyorlar bakalım ne zaman gelecek. Ama olan Divriği ye olmuş yol bitimi en az
bir yıl geriye gitmiş durumda.
İnanırmısınız sahipsiz bir memleketimiz var. Olan Divriği’ye oluyor.
SAYFA 9
KRALDAN ÇOK KRALCI OLMAMAK LAZIM!
ÜCRETSİZDİR
15 MAYIS 2012
SAYI: 27
SAYFA 10
ŞENGÜL DURAN GENÇDAL
Divriği ÖDP eski İlçe Bşk
[email protected]
HIDIRELLEZ VE MARE NOSTRUM
6 Mayıs Hıdrellez umut ve dilek günü...Hıdrellez bayramı Ruz-ı Hızır(hızır
günü).Rivayet odurki Hızırla İlyas buluşmuşlardır semada ve bütün dilekler
yerine gelecektir.Hızır yaşam suyu (Ab-ı Hayat)içerek ölümsüzlüğe ulaşmış
baharın bu güzel gününde aramızda dolanarak bolluk,bereket ve sağlık
dağıtır.Hızırın uğradığı yerlere ve dokunduğu şeylere bereket vereceğine inalır
bu amaçla ambarların,yiyecek dolaplarının ve para keselerinin ağzı açık
bırakılır.Gül ağacına kırmızı kurdeleler bağlanır bozuk paralar toplanıp altına
gömülür.Hayal ettiğiniz evin resmi çizilir gül ağacının dallarına
asılır(mış).Mezopotamya,Anadolu,İran,Balkanlar,Orta Asya ve Doğu Akdeniz
ülkelerinin bir çoğunda farklı uygulamalarla Hızır dan medet
umulur.Hıristiyanlarda baharın döngüsü,doğanın döllenmesi olarak kabul edilir
Ortodokslarda ''Aya Yargı'',Katoliklerde ''St.Georges '' günü olarak kutlanır.Darda
olana,zorda kalana,derman dileyene,mazluma,garibana yoldaş olandır Hızır
''Yetiş Ya Hızır'' dendiğinde yetişendir Hızır.Büyüklerimizden duyduğumuz bir
duadır ''Hızır Yoldaşın ola'',''Hızır’ın eli değe'',''Hızır uğraya'',''Hızır yetişe''...
72 yılının Hıdrellezinde gül ağacına değil dar ağacına asılan üç genç
Deniz,Yusuf ve Hüseyin...Yetişemedi Hızır onlara,zalimlere ve cellatlara gücü
yetmedi Hızır’ın.
İrtibat: [email protected]
Bağımsız bir Türkiye için mücadele eden kanı kıpır kıpır üniversiteli bu gençleri
asmak için olağanüstü bir gayret içerisinde olanlar gül ağacına asmadılar
dileklerini dar ağacına ki bu gencecik,körpecik gençlerin boynuna doladılar kalın
urganları.Bilemediler,tahmin edemediler o tarihten sonra binlerce Deniz,Yusuf
ve Hüseyni yurdumun dört köşesine tohum gibi serptiklerini.Onlarında bir dileği
vardı cellatlarına bırakmadan,kendilerinin tekmelediği sehpaya çıkmadan önce
var güçleriyle bağırarak dile getirdikleri ''yaşasın tam bağımsız Türkiye,yaşasın
işçiler,yaşasın köylüler,kahrolsun Amerika emperyalizmi ve faşizm''bir dilekleri
daha vardı o da son kez birbirlerine sarılmak....
Onları en son ana kadar canla başla savunan ve onları kendi
evlatlarının yerine koyan avukatlarının da bir isteği vardı''beni onların yanına
gömün''...Ne büyük bir tesadüftür ki 39 yıl aradan sonra yine bir Hıdrellez
gününde 6 mayısta AV. Halit Çelenk de aynı gün veda etti onurlu yaşamına.''Dar
Ağacında 3 Fidan'' adlı kitabındaki unutulmaz idam gecesi anılarıyla..
Denizin isminin yasaklandığı, Deniz Gezmiş için bir eser yapmak şöyle
dursun adının bile telaffuzunun suç sayıldığı bir dönemde Can Yücel denizin
adını kullanmadan bir şiir yazar.Ezgi olur dilden dile gezer MARE NOSTRUM (
Latince bizim deniz demek)
6 mayıs da tüm dileklerin gül ağacına asıldığı Hıdrellezi
umutla,darağacına asılan 3 fidanı onurla ve saygıyla anıyorum...Ruhunuz ve
mücadeleniz tüm evrene Hızır gibi yetişe.Bütün dünyaya salgın bir hastalık
diledim bende bu Hıdrellezde...Adı SEVGİ ve BARIŞ olan aşısı hiç bulunamayan....
SEVGİYİ ÇOĞALTMAK, PEKÇOK KÖTÜLÜĞÜ BERTARAF EDER!
KONUK YAZAR
Bilindiği gibi dinimiz ve kültürümüz anne-baba-çocuk ilişkisine çok önem vermiştir.
Bu konu ile ilgili birkaç hadisi şöyle sıralayabiliriz:
"Kim ömrünün uzamasını ve rızkının bollaşmasını istiyorsa, anne babasına iyilik etsin
ve akrabalarına sılayı rahimde bulunsun."
"Cennet annelerin ayağı altındadır."
"Annelerin ayaklarının altı, cennet bahçelerinden bir bahçedir."
Anneler Günü
“Annelik nedir?” diye bir soru sorulacak olsa, bildik beylik laflarını sıralayacak, belki de kısa yoldan
“dünyaya evlat getiren varlık” diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışacağız. Bu tabir kısmen doğrudur.
Dünyaya getirmekle annelik bitiyor mu peki? Elbette ki hayır! Asıl mühim olan, ondan sonrası.
Annelik, dünyaya henüz gelmiş, eli senin eline uzanan, gözü senin gözüne kilitlenen bir sabi
ile ruh bağı, gönül bağı ve kan bağıyla sıkı düğümler atılan bir beraberliğin ilk adımlarını yaşamaktır.
Yaradan‟ın annelere hediye ettiği o özel duygu ile sarıp sarmalayan şartsız ve sınırsız sevgi ile yola
koyulmaktır.
Annelik; çay kaşığı ile damlata damlata reçel yemeye çalışan çocuğunuzu izlerken kendi karnınızın
doyduğunu hissettiğiniz; onun başarıları karşısında gurur duyup, ayaklarının yerden kesilmesine
sebep olduğunuz hallerdir.
Annelerin yazıyor olması çok da alışık olunmayan bir durumdur.
Çamaşır, bulaşık, ütü üçgeni arasına sıkıştırmaya çalıştığım yazı işim, anneliğimin tam ortalarına
denk düştü. Hiç de kolay olmadığını itiraf edeyim. Kalem, daktilo, bilgisayar... çocuklar için zaman
zaman kuma olabiliyor. Anneyi kendilerinden ayıran bir düşman olarak görülebiliyor. Yazı
yazmamam için bilgisayarıma şifre koyarak beni yalvartan çocuklarımı, annesinin daktilosunu çatı
katına saklayıp, altı ay fellik fellik aratan arkadaşımın çocuklarını biliyorum.
Biz anneler çocuklarla bazen bal kaymak, bazen Tom ve Jerry rolleri oynasak da dünyanın
en zor sanat dalında öğrenim görmeye devam ediyoruz. Bu öğrenim asırlardır sürmekte ve asırlar
boyu da süreceğe benziyor.
Her ne kadar onları kendi çizdiğimiz çerçevenin içine oturtmaya, kendi oyduğumuz şablona
uydurmaya, filancanın oğlu, filancanın kızı gibi yapmaya çalışıyorsak da onların apayrı bir can,
apayrı bir insan olduğunu da unutmuyoruz.
Bizim onlardan öğrenecek daha çok şeyimiz var!
15 MAYIS 2012
SAYI: 27
Kültürümüzde annelik ile ilgili pek çok özlü söz bulunmaktadır. Bunların bir kaçını
sıralayacak olursak…
Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar.
Ana gibi yar, vatan gibi diyar olmaz
Analı kuzu, kınalı kuzu
Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al
“Çocuğunu kaybeden bir anne için her gün ilk gündür; bu ıstırap ihtiyarlamaz” der
Victor Hugo.
“Hiçbir süs ve makyaj, bir kadını, analık sevgisi kadar güzelleştiremez” der Emile
Zola. “Kadınlar zayıftır, ama analar kuvvetlidir” der yine Victor Hugo...
Analar, sadece kendi evlatları, kendi yakınları için de çırpınmaz. Mahallesindeki,
sokağındaki bir çocuk için de kendini sorumlu görür. Gizli gizli sigara tüttüren bir çocuğu
gören komşu kadın, lisanı dille annesine anlatırdı bunu. Kıyamazdı çocuğa. Şimdilerde adına
mahalle baskısı deniyorsa da eski dönemlerde bu böyle idi. Öksüz kızlar, sıra ile mahallenin
kadınlarınca hamama götürülür, saçları taranırdı. Evlerde pişirilen taze ekmekler sokakta
oynayan çocuklara kokuyor diye pay edilirdi.
Ben şahsen bu özel günlere fazla itibar etmiyorum. Her günün, herkese özel olduğunu
düşünüyorum. Gene de bu tür günler insanlar arasında bir kaynaştırma yaşatıyor, esnafın
kazancı çoğalıyor, çarşı-pazar canlanıyor.
Bütün annelerin anneler günü kutlu olsun.
SAYFA 10
Fatma Pekşen
CENNET ANNELERİN AYAKLARI ALTINDADIR!
ÜCRETSİZDİR
15 MAYIS 2012
SAYFA 11
SAYI: 27
İrtibat: [email protected]
SELANİK-KAVALA-İSKEÇE-GÜMÜLÇİNE-DEDEAĞAÇ
GEZİ İZLENİMLERİ-1
KALEME ALAN:Mustafa tarakçı
4-5 Mayıs 2012 günleri,2 gün Tur Otobüsü ile eşimle birlikte Yunanistan’ın Batı Trakya
turuna çıktık.Bir gece Selanik’te yattık.Otobüsümüz her yere girip çıktı. Bol bol resim
çektik, gözlem yaptık. Bunları kısa da olsa Siz değerli okurlarımızla paylaşmak istedim.
Selanik, bizim için özelliği olan bir şehir. Atamızın doğduğu, çocukluğunun geçtiği şehir.
Yaklaşık 500 yıl Osmanlı hakimiyetinde kalmasına rağmen terk edilmesi çok
sessiz sedasız olmuş. Selanik’i biliyorsunuz Balkan Savaşında kaybettik.Balkan
Devletleri kendi güçlerini birleştirip Osmanlıya savaş açmıştı.Eğitim ve disiplini
önemli ölçüde zayıflamış Osmanlı ordusu başarılı olamadı.Selanik, Edirne,
Sofya dahil bütün Balkanları boşalttık.Aylarca yollar göçmenlerden geçilmez
oldu.Ancak, bizden ele geçirdikleri toprakları kendi aralarında
bölüşemediler.Aralarında çatışmalar oldu. Bu durumdan istifade eden Osmanlı
Yönetini, özellikle İttihat Ve Terakki
Subayları savaşı yeniden başlatarak
Edirne’yi geri almasını başardılar.
Bunda Enver Paşa’nın büyük rolü
Oldu.Edirne Fatihi olarak anıldı.
Bu süreçte Selanik’i almak için pek
Çaba göstermedik.Bana göre bunun
Sebebi coğrafya ile ilgili.Yerinde de
Gördüğümüz gibi Selanik’te Osmanlı
Eseri “yok” denecek kadar az.
Siz şayet toprağa, coğrafya’ya sahip
çıkmış,orada eserler yapmışsanız
orayı kolay kolay terk edemezsiniz, direnirsiniz. Edirne pek çok Osmanlı eserine
sahip tarihi bir şehrimiz. Mimar Sinan en güzel eserini orada yapmış,( Selimiye
Cami) konaklar, kervansaraylar, köprüler, medreseler... Oysa Selanik bom boş!
Kolay terk etmemizin bir sebebi de bu olsa gerek diye değerlendiriyorum....
Koca şehirde göze çarpan belli başlı Osmanlı Eserleri;2.Murat döneminde
yapılmış,bugün kültür merkezi olarak kullanılan “Bey hamamı”,1467’de yapımı
başlatılan Hamza Bey Cami ve Bedesten’i, başta Ulu Önderimiz Mustafa
Kemal’in doğduğu ev olmak üzere,bu evin yakınından Kale’ye giden yol
üzerinde Türk Mahallesi’ndeki iki katlı ahşap evler bizden kalan belli başlı
mimari eserler...
Yunanistan,1831’de bağımsızlığını kazanıyor. Gün olarak ta 25 Mart. Bu günü
bağımsızlık günü olarak kutluyorlar.1981’den beri Avrupa Birliği üyesi.3 bin
kadar kayalık, adacık ve adaya sahip. Bunların 252’sinde yaşam var.78’inin
nüfusu100’den fazla. Nüfusu da 11 milyon
Romalılar’dan kalan kale
surları içinde yerleşim yerleri
mevcut.Selanik’te binaların
nerdeyse tamamı bitişik nizam
modern apartmanlar.Sahili de
bizim İzmir GöztepeNarlıdere arasını hatırlatıyor.
Kıyıya paralel 3 caddesi var.Bu
caddeler birbirine dar ama”
şık “ara sokaklarla birbirine
bağlanıyor.
REK
LAM
İÇİN
AY
RIL
MIŞ
TIR.
REK
LAM
İÇİN
AY
RIL
MIŞ
TIR.
Şehir merkezinin nüfusu 1 milyon civarında. Sahilin orta yerinde devasa bir
liman tesisleri var. Selanik bir Liman Şehri. Sahilin güzel bir mevkiinde
Bizanslılar tarafından kıyı koruma/ gözetleme maksadıyla yapılan bir tarihi eser
var.Resimde de gördüğünüz “Beyaz Kule”.Beyaz Kula Osmanlı döneminde bir
ara hapishane olarak kullanılmış.Bugün turistik amaçla kullanıyorlar.
Beyaz Kule-Liman arası yaklaşık 1 km.lik mesafe boyunca yükselen ilk sıra
apartmanların hemen hepsinin zemin katı kafe-bar olarak faaliyet gösteriyor.
Yola koltuk, tabure, sandalyesi taşmış bu mekânlar 18-30 yaş gurubu insanlarla
dolup taşıyor. Saat 14.00-18.00 arası eğlence mekânları dışında çoğu yer
kapalı. Siesta diyorlar. Dinlenme, eğlenme, uyku vakti!
İzmir’e benziyor dedik ama İzmir sahillerinden çok daha fazla kafe- bar var
Selanik’te.
Rehberimizin anlattıklarına göre yazın Selanik’te, özellikle de Kavala’da pek çok
dükkan sahibi vitrinlerine “yaz tatili nedeniyle 4 ay dükkan kapalı olacaktır,
bilgilerinize” diye yazıp asıyorlarmış!
Kafe- Barlar arasında gezinip oturmak için bir yer ararken, sehpalar üzerindeki
içecekler dikkatimi çekti. Çay bardağı hiç yoktu! (DEVAMI GELECEK SAYILARDA)
15 MAYIS 2012
SAYI: 27
SAYFA 11
ÜCRETSİZDİR

Benzer belgeler

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-54

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-54 Genelde, dünya da barıştan Türkiye’de” tam bağımsızlık”tan, kardeşçe birlikte yaşamaktan, özelde de “Divriği sevdalılarını çoğaltmaktan” yanadır! Nerden nereye ağaçlar yeşerdi bizim Divriği sevdası...

Detaylı

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-8

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-8 OKUNMAYA DEĞMEYECEK HİÇ BİRŞEY YAZMAZ!

Detaylı

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-31

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-31 Genelde, dünya da barıştan Türkiye’de” tam bağımsızlık”tan, kardeşçe birlikte yaşamaktan, özelde de “Divriği sevdalılarını çoğaltmaktan” yanadır! Nerden nereye ağaçlar yeşerdi bizim Divriği sevdası...

Detaylı

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-32

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-32 arazinin azlığı, artan aile nüfusu nedeniyle arazilerin bölünmesi, küçük baş hayvancılığın tama yakın yok olması, 1938lerde kurulan Divriği Demir Madenlerinin işletme ömrünün ve verimliliğinin azal...

Detaylı

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-23

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-23 İdaresi Genel Sekreterliğine tayin oldu. Sayın Ayhan, Yeşil Divriği Gazetesi “ Aynalı Kahve Sohbetleri” köşesinde Doktor Cahit’in de sözünü ettiği gibi az zamanda Divriği’ye

Detaylı

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-42

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-42 Hiç bir şey için geç kalınmış değildir. Bu gazete sevgiyi bir güç olarak görür. Sevginin çoğaldığı yerde kötülüklerin azalacağına inanır. Genelde, dünya da barıştan Türkiye’de” tam bağımsızlık”tan,...

Detaylı

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-44

Yeni Divriği Gazetesi SAYI-44 Gerek bakanlık gerekse kamu kurum ve kuruluşlarından edinilen bilgilere göre çeşitli aşamalardan geçip, restorasyonu tamamlanıp hizmete hazır hale getirilen Divriği’nin gözde konaklarından olan Abd...

Detaylı