ŞEBNEM HOŞKARA

Transkript

ŞEBNEM HOŞKARA
+
Uğur Dağlı
-> Sayfa 3
Yerel Gündem 21: İznik ve
Mardin’den Ders Almak
Yaşadığımız Mekanların Değişime
Uğramaması Söz Konusu Edilemez
Hera-C
Naciye Doratlı
-> Sayfa 4
GELENEKTEN EVRENSELE
ENDÜSTRİ ÜRÜNLERİ TASARIMI
İÇMİMARLIK
KONUT VE YAŞAM
Unutturulan Anlamlar ve Salamis
Bay Oteli
GEÇMİŞİN SESSİZ TANIKLARI
KENT
MİMARLIK
ve TASARIM
GAZETESİ
15 GÜNDE BİR YAYINLANIR
04 TEMMUZ 2010/ SAYI 10
NAZİFE ÖZAY - Betül BİLGE
-> Sayfa 5
Yaşamın Akışkanlığı Bağlamında
‘Konut’
Kağan Günçe
konuk yazar:
Afet Çeliker
-> Sayfa 6
‘Kent Mekani İle En İyi İlişki Kuran
Kamusal Bina’
AL GÖZÜM SEYREYLE
KENTİN TADI TUZU
Şebnem Hoşkara
-> Sayfa 11
Tren İstasyonundan Çok Bir Botanik
Bahçesini Andıran Atocha
Türkan Ulusu Uraz
konuk yazar:
Beser O. Vehbi
-> Sayfa 12
Londra’nın Batı Yakası – Canlı
kapak resmi: Ceren Boğaç
olmazsa olmazları arasına giren ürünler, bazen hayatımızı kolaylaştırıp, yaşam standartlarımızı
yükseltirken, bazen de hayatımıza yeni anlamlar yüklemekle kalmayıp, aynı zamanda sosyal statü
göstergesi olarak imaj kazandırıp bir kimlik yüklemektedir...-> S 8
GÜNCEL HABERLER - YORUMSUZ FOTOĞRAFLAR
S 15 <-.......................................................................KARİKATÜRLER
Kutsal Öztürk
Begüm Mozaikçi
+
-> Sayfa 13
Yerel Yönetim Seçimlerinin Ardından
ENGELSİZ YAŞAM: EVRENSEL TASARIM... Toplumumuzda yer alan engellilerin
sayısı küçümsenmeyecek bir orandadır. Çevremizde, bulunduğumuz ortamlarda engelli yaşam
sürmek zorunda kalan insanlara sık rastlamayışımızın sebeplerinden biri de, çevrelerinin olumsuz
şartlarıdır... -> 9-10
Şebnem Hoşkara
Ercan Hoşkara
SORULAR-CEVAPLAR
DOSYA V:
TASARIMIN EVRENSEL İKONLARI ...Hepimizin belki de farkında bile olmadan,
konuk yazar:
PROVO-ETKİNLİK
ULUSLARARASI TASARIM GÜNÜNDE TASARIMIN ROLÜNÜ YENİDEN
DÜŞÜNMEK…-> S 7
Beril Özmen Mayer
CMYK
-> Sayfa 14
+
HAVADİS GAZETESİ EKİ / 04 TEMMUZ. SAYI 10/. 2010.
02 EDİTÖR
Naciye Doratlı
Doğu Akdeniz Üniversitesi
SAYFA
“Uluslararası Kariyer İçin”
[email protected]
EDİTÖR’DEN...
Çağdaş Görünüm
Kazandırmak Mı Yoksa
Esere Saygısızlık Mı?
Bu gün itibarı ile belki eskimiş bir bilgi
ama geçtiğimiz ay Kıbrıs gazetesinde
yayınlanan bir habere dikkatinizi çekip
görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
18 Haziran 2010 tarihli haber, Lefkoşa’nın
farklı noktalarındaki anıtların elden
geçirilip çağdaş görünüme kavuşturulmuş
olması ile ilgiliydi. Çağdaş görünümden
ne kastedildiğini bu gazete haberinden
önce işi gereği sık sık Lefkoşa’ya giden
oğlumdan duyduğumda kulaklarıma
inanamamıştım, çünkü brüt betondan
yapılmış olan anıtlar (Kaymaklı Şehitleri
Anıtı ve Barış Anıtı) ‘çağdaşlık’ adına
beyaza boyanmışlardı. Anıtların çevresini
çağdaş peyzaj yaklaşımları çerçevesinde
düzenlenmesi anlaşılabilir ve takdir
edilir ama brüt beton olarak tasarlanmış
anıtların beyaza boyanmasını anlamak
çok güç. Tabii eğer müellifinden izin
alınarak yapılmışsa diyecek söz yok ama
sorulmadan yapılmışsa bu olacak iş değil.
Asıl ilginç olan, bu konu ile ilgili olarak
kimsenin sesi soluğu çıkmıyor. En
azından ben, ne gazetelerde ne de
yerli televizyonlarda anıtlara yapılan
bu yanlışlığa ilişkin olarak bir tepki
göremedim.
Bu tepkisizlik bu konuda bilgisiz ya da
ilgisiz olduğumuzdan mı? Yoksa ülkemizde
çok daha önemli sorunlar olduğu için
benim gibilerin önemsediği bu ve benzeri
yanlışlık hiç kimseyi ilgilendirmiyor mu?
Varın siz karar verin.
Yeni/Yeniden Seçilmiş Belediye
Başkanlarımızın Yeni Dönemde İcraatları
Sorgulamak
memnun olmamak için o kadar çok neden
var ki....
Bunu neden dile getiriyorum? Bize verilen
hizmetlerden memnun olmadan önce,
haklarımıza ilişkin farkındalığı artırmaya
yardımcı olmak ve yeni dönemde çağdaş
kent sakinlerinin takipçisi oldukları
haklarımızı hatırlatmak için.
Avrupa Kentsel Şartı’nı burada
tümüyle anlatmak yerine, Belediyelerin
icraatlarından doğrudan etkilenmekte olan
‘Kentli Hakları’na değinmekle yetineceğim.
Bu haklar içinde öne çıkanlar:
-
Kirletilmemiş, Sağlıklı bir Çevre:
Hava, gürültü, su ve toprak kirliliği
olmayan, doğası ve doğal kaynakları
korunan bir çevre;
-
Dolaşım: Toplu taşım, özel
arabalar, yayalar ve bisikletliler gibi tüm
yol kullanıcıları arasında, birbirinin hareket
kabiliyetini ve dolaşım özgürlüğünü
kısıtlamayan uyumlu bir düzenin
sağlanması;
-
Sağlık: Beden ve ruh sağlığının
korunmasına yardımcı çevrenin ve
koşulların sağlanması;
-
Spor Ve Dinlence: Yaş, yetenek
ve gelir durumu ne olursa olsun,
her birey için, spor ve boş vakitlerini
değerlendirebileceği olanakların
sağlanması;
-
Kaliteli Bir Mimari Ve Fiziksel
Çevre: Tarihi yapı mirasının duyarlı bir
biçimde restorasyonu ve nitelikli çağdaş
mimarinin uygulanmasıyla, uyumlu ve
güzel fiziksel mekânların yaratılması;
-
İşlevlerin Uyumu: Yaşama,
çalışma, seyahat işlevleri ve sosyal
aktivitelerin olabildiğince birbiriyle ilintili
olmasının sağlanması;
-
Katılım: Çoğulcu demokrasilerde;
kurum ve kuruluşlar arasındaki
dayanışmanın esas olduğu kent
yönetimlerinde; gereksiz bürokrasiden
arındırma, yardımlaşma ve bilgilendirme
ilkelerinin sağlanması;
-
Kişisel Bütünlük: Bireyin sosyal,
kültürel, ahlaki ve ruhsal gelişimine,
kişisel refahına yönelik kentsel koşulların
oluşturulması.
tek yön çalışıyor. Şüphesiz trafiğin çok
rahat akışında tek neden bu değil ama,
biz sadece böyle bir sistemi uygulamayı
düşünsek ve bu konuda ısrarcı olsak
bugün yaşanmakta olan trafik sorununu
büyük ölçüde rahatlatabiliriz. Ve bu konuda
en büyük görev bence Belediyelerin.
Amacım, yeniden seçilmiş Belediye
Başkanları’nın geçtiğimiz dönemde
tümden başarısız olduklarını iddia
etmek değil elbette. Ama genel olarak
bir değerlendirme yapacak olursak
ve özellikle Avrupa kentlerinde
gördüğümüz uygulamaları göz önünde
bulundurursak, yukarıda sadece bir
kısmını özetlediğim Avrupa Kentsel Şartı/
Kentli Hakları Deklarasyonu bağlamında
yerleşimlerimizin çoğunda sorunlar hala
daha yerli yerinde duruyor.
Kaliteli bir mimari ve fiziksel çevrenin
sağlanmasında en sorumlu makam
Belediyeler değil mi? Yeni, çok katlı
yapılara inşaat izni verilirken yürürlükteki
Yasalarda öngörülen ve öngörüldüğü
şekli ile zaten yetersiz olan araç park
yeri sayısını bile sağlamadan, yayalara
ayrılması gereken kaldırımların park yeri
olarak kullanılmasına göz yumulması
doğru bir icraat mı?
Ulaşımla ilgili olarak birçok yerleşimde
özellikle büyük kentlerimizde sorun
yaşamıyor muyuz? Ağırlıklı olarak özel
araca bağımlı olan ulaşımla ilgili sorunu
elbette sadece Yerel Yönetimlerin
uygulamaları ile çözmek mümkün değil.
Ama en azından, hem ekonomik açıdan,
hem insan sağlığı açısından bu sorunun
çözülmesinde gerekli adımların atılması
için Belediyelerin ısrarcı olması gerekmez
mi? Lefkoşa, Gazimağusa ve Girne’de belli
güzergahlarda sadece iş çıkışı saatlerinde
değil gün boyu tıkanıklık yaşanmakta.
Avrupa kentlerinde tıkanıklıkları önlemek
için yapılan uygulamalardan birinin yol
ağının tek yön sistemine dönüştürülmesi
olduğunu görüyoruz. Geçen gün,
Fakülte’mizin üyesi olduğu EAAE’nin
(European Asssociation for Architectural
Education- Avrupa Mimarlık Eğitimi Birliği)
toplantısı için gittiğim Paris’i bu açıdan
okumaya çalıştım, ve gördüm ki kent
merkezinde Champs-Élysées Bulvarı
hariç hemen hemen tüm ana caddeler
Avrupa Kentsel Şart’ında ‘Bir kentin
karakteri, onun çağdaş mimarisi ve tarihi
dokusundadır.’ denilmektedir. Acaba
Belediyelerimizin çağdaş bir kent karakteri
oluşturmak için gayret gösteriyorlar mı? Ya
da biz çağdaş bir kentte yaşama hakkımız
olduğunun farkında mıyız?
Sadece yukarıda belirttiğim kentli
haklarının tümüne değinmeye kalkarsam
editor sayfama sığmak olası değil. Bu
nedenle, bu sayfayı okumak inceliğini
gösteren herkesten haklarının takipçisi
olmalarını, Belediyelerin icraatlarını
sorgulayarak hakları olan çağdaş yaşam
koşullarının sağlanmasında ısrarcı
olmaları gerektiğini hatırlatarak yazımı
tamamlamak istiyorum.
Seçimi kazanmış olan Belediye
Başkanlarına, bizlere çağdaş yaşam
çevreleri sağlamaları yönünde başarılar
diliyorum.
Naciye Doratlı
Önce Cumhurbaşkanlığı seçimleri, hemen
ardından da geçtiğimiz hafta yapılan Yerel
Seçimler derken, birbirine eklemlenen
seçim dönemlerini geride bıraktık ve yirmi
sekiz yerleşimin Belediye Başkanlarını
seçtik. Siyaseti bir yana bırakacak olursak
28 Belediye Başkanı’nın 25’nin yerini
korumuş olması, seçmenlerin Belediye
Başkanlarından memnun oldukları için
onları bir dönem daha seçtikleri anlamına
mı geliyor acaba? Eğer cevap ‘Evet’
ise, demek ki bizler ya çok mütevazıyız,
ya da haklarımızın neler olduğunun,
Belediyelerin bizler için neler yapmaları
gerektiğinin çok da farkında değiliz. Çünkü
genel olarak etrafımıza baktığımızda,
ne yazık ki çağdaş ve kaliteli yaşam
çevrelerinde yaşamakta olduğumuzu
söylemek olanaksız.
Avrupa Konseyi tarafından 1992 yılında
kabul edilerek ilan edilmiş bulunan 20
maddelik deklarasyon ve 13 maddelik
şart ilkelerinden oluşan Avrupa Kentsel
Şartı’nı göz önünde bulunduracak olursak,
Belediyelerin icraatlarını sorgulamak ve
Mekanperest Gazete Ekibi / Soldan sağa (üst): Ceren Boğaç, Şebnem Hoşkara, Kağan Günçe.
Soldan sağa (alt): Ercan Hoşkara,Begüm Mozaikci, Hıfsiye Pulhan,Naciye Doratlı, Kutsal Öztürk, Uğur Dağlı,
Türkan Ulusu Uraz.
MEKANPEREST- HAVADİS GAZETESİ EKİ
Proje Koordinatörü / Editör Naciye Doratlı. Proje Koordinatör Yardımcıları Ceren Boğaç, Uğur Dağlı, Şebnem Hoşkara.
Grafik Tasarım ve Sayfa Düzeni Ceren Boğaç. Yazı İşleri Ekibi (Alfabetik) Nesil Baytin, Uğur Dağlı, Kağan Günçe, Ercan Hoşkara, Şebnem Hoşkara, Beril Özmen Mayer,
Begüm Mozaikci, Kutsal Öztürk, Hıfsiye Pulhan, Türkan Ulusu Uraz. Proje Resmi Sahibi Doğu Akdeniz Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Gazimağusa.
Tel: 630 1346, [email protected] Yayıncı Kuruluş Havadis Gazetesi, Lefkoşa.
+
CMYK
+
HAVADİS GAZETESİ EKİ / 04 TEMMUZ. SAYI 10. 2010.
BİR BİNA- BİR MİMAR
Doğu Akdeniz Üniversitesi
SAYFA
03
Uğur Dağlı
“Uluslararası Kariyer İçin”
[email protected]
UNUTTURULAN ANLAMLAR VE SALAMİS BAY OTELİ
Bugün sayfamı 1970’li yılların dünya
mimarisine adını yazdırmış, yakın
geçmişimizde anlamsız bir değişim /
dönüşüm / yıkım yaşamış, karakteri
etkilenmiş, kimliği yok edilmiş bir binaya,
yanıbaşımızdaki, hatta özgün kimliğini
unuttuğumuz bir binaya yer vermek
istiyorum... Salamis Bay Oteli’ne...
Mimaride çokca tartıştığımız kavramların
başında değişim, dönüşüm, yıkım
kavramları yer almaktadır. Binayı
dönüştürmek her şekliyle “örgütsel” bir
eylemdir. İster ilave yapın, ister yıkın;
binayı belirli bir şekilde dönüştürdüğünüz
an, içinde birçok katmanı olan tüm
ilişkilere de müdahalede bulunmuş
oluyorsunuz. Birçok anlamı olan binaya
– kurguya - müdahalede ise kurgu
kendi karşıt denge gücünü oluşturması
gerekmektedir. Bu da kurgulayanın
amaçlarını - kurgunun nasıl oluştuğunu,
içsel mantığının, hedeflediği güç
dengesinin ne olduğunu v.s. -incelemeyi
gerektirir.
Binanın mimarlarından İlker Kılıç ile yıllar
önce gerçekleştirdiğim söyleşi sonrasında
(1) Salamis bay Oteli’ne ait elde ettiğim
mimari öyküyü sizlerle paylaşma;
tanımadığım aktörlerin hikayelerini sizlere
aktarma düşüncesi bana ayrı bir heyecan
verdi. Bu öyküyü yazılı hale getirdiğimde
ise sonucunda “mişli” bir öykünün tınıları
ortaya çıkmış oldu.
Salamis Bay Oteli ve
Mimarları – Aktörlerleri Projenin esas sorumlu mimarları Philippou
Philippou, yani Philippou Kardeşler iken
bungalowlar ve dış alanları kapsayan
bölümün tasarımı, Mimar Stavros
Economou ait ARIBA Mimarlık Bürosuna
aitti. Proje ortaklığı, o dönem Kıbrıs’ın en
büyük mimari büroları olarak bilinen bu iki
büroya aitti.
Aktör 1
Birinci aktörümüz, yaşlı, tecrübeli, ada
mimarisi ile çevreye ve özellikle kıyıların
/ sahillerin korunması konularına yönelik
duyarlı Mimar Stavros’tur. Proje ortağı
Philippou Kardeşlerin çalışmalarını
genelde espirili bir eleştiri çerçevesinde
değerlendirir, onları çok başarılı ama ticari
mimarlar / işadamları olarak tanımlarmış.
Aktör 2 ve 3
Philippou kardeşlerden biri İngiltere’de,
diğeri ise Yunanistan’da eğitim görmüş
olmalarına rağmen o dönemde modern
akımın mimarları olarak ortak bir mimari
çizgi yakalamışlar. Lefkoşa’nın Grivas
Digenis Caddesinde yer alan bürolarının
tamamen cam olan zemin katını, modern
akıma ait tasarımları Kıbrıs halkına
yaymak için özellikle İtalya’dan ithal
ettikleri modern ev ve büro eşyalarının
teşhir ve satışı içinde kullanmışlar ve o
dönemde kendilerine böyle bir de misyon
yüklemişler.
1973 yılında Kıbrıs’ın en büyük ve en
prestijli projesi olan Kıbrıs Bakanlık
Binaları Uluslararası Mimarlık Yarışmasını,
İngiltere’den bir firma ile ortak olarak,
Phillippou Kardeşlerin kazanmasını
Makarios’un yakın akrabası oldukları
şeklinde yorumlayanlar da olmuş.
Projenin Tasarım Süreci
Salamis Bay Oteli için oluşturulan 4
kişilik ekip, projeyi 2-3 ay gibi kısa bir
sürede, yoğun çalışma ile gerçekleştirmiş,
bungalowlar ile diskotek bölümünün
uygulaması ise yaklaşık bir yıl kadar
sürmüş.
Adaya gelen Turist sayısının birkaç yılda
oldukca bir artış gösteren bu dönemde,
tesislerin planlanması ve inşası konusunda
yerli mimarların / mimarlık bürolarının
yeterliliği / yetersizliği bir tartışma
konusu iken bu zeminde ayni dönemde
gerçekleştirilmekte olan Salamis Bay ile
Amathus Oteli’nin projeleri ciddi ve özel
bir rekabet oluşturmuş. Bu bağlamda
Salamis Bay Kıbrıslı mimarlar, Amathus
ise Yeni Zelandalı mimarlar tarafından
projelendirilmiş. Böylece o dönem çalışma
grubu büyük bir gururla, Salamis Bay’ın
her yönüyle yerli, Kıbrıslı olduğunu,
Amathus’un ise her yönüyle yabancı
olduğunu vurgulamaktaymışlar.
Kartpostallarda kalan Salamis Bay Otel’in orjinal hali
Otelin ana blokları dış ülkelerden gelecek
turistler için, bungalowlar ise daha çok,
ailece arabalarıyla tatil yapabilecek iç
turizm için tasarlanmış. Salamis Bay
Oteli’nin ana hedefi iç turizm ile dış
turizmin, yabancılarla yerlilerin buluşacağı
ve kaynaşacağı bir ortam yaratmakmış.
Ayrıca bu projeye Kıbrıs adasındaki
turizmin, konukseverlik – misafirperverlik,
temelinde gelişmesine öncülük edecek bir
anlam da yüklemişler. Diskotek ise iç ve
dış turistlerin buluşmasının odak noktası
olarak nitelendirilmiş ve planlanmıştı.
Salamis Bay Otelinin devreye konmadan
isim yapması ve popularite kazanması, bu
anlayışın benimsenmiş olmasındanmış.
Projenin konseptindeki tonozların Salamis
Harabelerindeki tonozlardan esinlenerek
ve onlara “atıfta bulunmak” amacıyla
eklenmesinin de tarihi bir anlamı olduğu
vurgulanmaktaymış.
Otelin son durumu: Modern bir binaya yapılan anlamsız eklemeler
Otelin Son Durumu
Salamis Bay Oteli’ne, yeni kullanıcılarla
birlikte bugünün ihtiyaçlarına cevap
verebilmek için bir takım ilaveye
gereksinim duyulması, zaman süreci
gözönünde bulundurulduğundan
rasyonel bir gerçek olarak tanımlanabilir.
Fakat bugünün ihtiyaçlarına cevap
verebilmek için mimari konseptine
ciddi bir şekilde saldırıda bulunmak ve
binanın mimari düşüncesini değiştirmek
etik bir anlayış değildir. Binanın ana
mimari elemanlarından tonozun, ortadan
kaldırılması (Kilise mimarisi olduğu için – ki
tonozun farklı mimari anlamları vardır kaldırıldığı o dönemde kulağımıza gelmişti)
bina formunun ana mimari yaklaşımını
yaralamıştı.
Otele değişim(!) yapıldığı dönemde
tasarımı şöyle açıklamıştı: “…Salamis Bay
Otel’de şimdi artık birçok yenilik var. Otelin
basık ve havasız lobisi tarihe karışmış
durumda. Gayet geniş ve çok ferah bir
ortam haline getirilen yeni lobi, buram
buram Akdeniz kültürünü yansıtan mimari
anlayışla yeniden düzenlenmiş, denizle
iç içe bir görüntü arz ediyor… Casino,
Salamis harabelerini çağrıştıran mimariyle
yapılan sütun ve heykellerle süslenmiş…
Yeni mimarisi ile otel, turiste özgür bir
yaşam tarzı sunuyor…”
Düşünceler ve Sorular...
Malsahibi değişik bir bina yapma
hedefindeyseydi neden farklı bir yerde
yeni bir inşaat gerçekleştirmedi? Tonozlu
yapısı ve özgün mimari karakteri ile dünya
mimarisi literatürüne girmiş bu yapıya
içinde taşıdığı tüm anlamları silerek neden
müdahale edildi?
Son Söz
+
Korumacılık sadece tarihi binalar üzerinde
değil şehrin simgesi durumundaki
mimari değeri olan çağdaş tüm yapılar
için söz konusudur. Salamis Bay Oteli,
1970 yıllarda Kırsal alanlarla Mağusa
CMYK
kentinin birleştiği bir noktada çağdaş bir
simge durumundaydı. Şimdi kimliğini
kaybetmiş bir şekilde şehrin bir köşesinde
yaşam bulmaya çalışıyor. Bina üzerine
yapılan müdahale sonucunda, Bina
kompleksi arasında hiçbir dil bütünlüğü
bulunmamakta, anlamsız gereksiz
detaylarla abartılara gidilmiştir. 1960
yılların “less is more -az çoktur” felsefesi
doğrultusunda yapılan bina gerçekten
yalınlığın güzelliğini taşımaktaydı. Ancak
şu anda karmaşanın kötü bir çelişkisi ile
karşı karşıyadır.
Uğur Dağlı
(1)
Salamis Bay Otel’inin geçmiş
öyküsüne ait bilgiler, 1999 yılında İlker
Kılıç ile gerçekleştiridiğim sohbet sonucuna
dayanmaktadır.
(2)
Sözkonusu haber, Dilek Çetereisi
tarafından 2 Ağustos 1999 tarihinde Kıbrıs
gazetesinde yayınlanmıştır.
+
HAVADİS GAZETESİ EKİ / 04 TEMMUZ. SAYI 10. 2010.
04 GEÇMİŞİN SESSİZ TANIKLARI
Naciye Doratlı
Doğu Akdeniz Üniversitesi
SAYFA
“Uluslararası Kariyer İçin”
[email protected]
YEREL GÜNDEM 21 VE LEFKOŞA SUR-İÇİ VE GAZİMAĞUSA
SUR-İÇİ GİBİ TARİHİ KENTSEL ALANLARIN KADERİNİ
DEĞİŞTİRMEK*
Geçtiğimiz birkaç sayılarımızda kamu-
özel sektör-vatandaş işbirliğinin tarihi
kentsel alanların canlandırılması
açısından önemine değinmiştim. Bu
alanların kaderini değiştirebilmek için
klasik planlama yaklaşımlarının dışında,
tüm başarılı örneklerde gördüğümüz
yaklaşımlara, anlayışa gereksinim
olduğuna dikkat çekmeye çalışmıştım.
Çünkü inanıyorum ki kültür varlıkları olan
daha doğrusu kültür varlıklarımızın birikimi
olan Lefkoşa Sur-içi ve Gazimağusa Suriçi gibi tarihi kentsel alanların kaderini
değiştirmek ancak bu şekilde mümkün
olabilir.Konuyu biraz daha açacak
olursak, Türkiye de dâhil birçok ülkedeki
tarihi kentsel alanlardaki uygulamalara
bakıldığı zaman, başarılı örneklerde
temel yaklaşımın, geleneksel planlama
yaklaşımları yerine ‘kent işletmeciliği’
(urban management), ‘koruma ve
canlandırma süreçlerine kent halkının
katılımı’, ‘yönetişim’ (governance) ve
‘sürdürülebilirlik’ (sustainability) gibi
uzun soluklu, bizim yaşamımızda
henüz çok da yeri olmayan kavramlar
çerçevesinde temellendirildiğini görüyoruz.
Bunun yanında pek çok örnekte, alan
ölçeğindeki korumada yerel yönetimlerin
(belediyelerin), koruma ve canlandırmaya
ilişkin çeşitli oluşumların ortaya
çıkmasına öncülük etmekte olduğunu
gözlemlemekteyiz. Bu noktadan hareketle,
bugünkü sayımızda Belediyelerin inisiyatif
alarak özel sektörü ve vatandaşı harekete
geçirebilmesi için neler yapılabileceği
konusunu dikkatinize getirmeye
çalışacağım. Ama önce sizleri bazı
kavramlarla tanıştırmak, bu kavramlardan
haberdarsanız hatırlatmak istiyorum.
İznik ve Yerel Gündem 21
Dört yıl önce İznik Belediyesi bünyesinde
‘Yerel Gündem 21 Yürütme Kurulu’ ve bu
kurul koordinatörlüğünde, kentli tarafından
koza olarak isimlendirilen, 100 gönüllünün
katılımı ile 10 çalışma grubu oluşturulmuş.
Kültür ve sanat; kadın; gençlik; basın;
turizm; anıtlar; otantik el sanatları;
sponsorluk; çevre; tanıtım ve teknik işler
ana temaları çerçevesinde oluşturulan
bu çalışma grupları, İznik’in tarihi ve
kültürel değerlerinin korunması, sosyal ve
ekonomik gelişmesine katkıda bulunacak
projeler üzerinde çalışmaktadırlar.
Hazırlanan projeler için belli bir teminat,
bulunan sponsorlar yardımı ile IULA
kasasına yatırılmakta, IULA aynı miktar
parayı üzerine ekleyerek geri vermekte
ve anında uygulamaya geçilmektedir.
Uzmanların deyişiyle bu yöntemle İznik
kenti 300 yıllık uykusundan uyandırılmıştır.
Bu yöntemle 1990’larda dört yıl içinde
yapılan uygulamalar:

Ericcson sponsorluğunda,
Ayasofya geçici yanmaz çadırla ve mantar
sobalarla donatılmış ve Patrikhane ve
Kültür Bakanlığı desteğiyle burada dünya
papazları toplantısı gerçekleştirilmiştir. Bu
etkinlikle buraya gelen turistlerin sayısında
artış olmuştur.

Siteco sponsorluğunda kentin
İstanbul Kapısı ve Yeşil Cami’nin
aydınlatılması yapılmıştır.

Eczacıbaşı sponsorluğunda
Süleyman Paşa Medresesi’nin
restorasyonu tamamlanmıştır.
Mardin ve Yerel Gündem 21
‘Mardin Katılımcı Kentsel Rehabilitasyon
Projesi’ çarpıcı bir örnektir. Özellikle
proje için yapılan örgütlenmeden ders
almak mümkündür. Valilik ve Belediye
öncülüğünde oluşturulan 40 kişilik
kent konseyinde eski ve yeni belediye
başkanları, sendikacı, doktor, avukat,
papaz, nakliyeci, ev hanımı, yerel
sivil toplum örgütlerinin yöneticileri
bulunmaktadır. Kent Konseyi ve
Birleşmiş Milletler-HABİTAT, UNDP, İTÜ,
GAP İdaresi, İçişleri Bakanlığı- Yerel
Yönetimler Genel Müdürlüğü işbirliği ile
‘Mardin Katılımcı Kentsel Rehabilitasyon
Projesi-MERDİNAR’ ile Mardin’in ayağa
kaldırılması hedeflenmektedir.
Projenin koordinatörlüğünü yürüten
İTÜ’den Prof. Dr. Atilla Yücel proje’nin
özünü:
Özetlenecek olursa:

Her iki örnekte de tarihi ve kültürel
mirasın korunması hedefi ekonomik ve
sosyal gelişme hedefleri ile örtüşmektedir;

Halkın katılımı koruma sürecinin
ayrılmaz bir parçası haline getirilmiştir;

Yönetişimin iyi birer örneği
sergilenmektedir;

Geleneksel yaklaşımların dışında
yeni stratejik yaklaşımlar söz konusudur.
Biz de Yapabiliriz
Burada hemen ifade edilmelidir ki bir
yerde başarılı olan bir uygulamayı, olduğu
gibi ya da ufak tefek değişikliklerle yerel
koşullara aktarmak sanıldığı kadar kolay
olmayabilir. Başka ülkelerdeki başarılı
örnekleri izlemek, öğrenmek, kendi
yapımıza uygun modeli geliştirmeye yalnız
yardımcı olabilir demek daha doğru olur.
Önemli olan ülkenin toplumsal, kültürel
koşullara ve gelişme ereklerine en uygun
modelin seçilip benimsenmesidir. Bu
noktada Yerel Gündem 21 uygulamaları
ile ilgili bir sorunu hatırlatmakta yarar
vardır. Bu uygulamalar, IULA-EMME
(Uluslararası Yerel Yönetimler Birliği- Doğu
Akdeniz ve Ortadoğu Bölge Teşkilatı)
tarafından koordine edilmekte olduğunu
ve ambargolar nedeni ile Belediyelerimizin
böyle bir uygulamaya girebilmeleri zor
olduğunu göz önünde bulundurmak
gerekir. Ancak mali boyutunu bir kenara
koyarsak, örgütlenme biçimi, halkın
katılımı bağlamında alabileceğimiz
önemli dersler olduğunu düşünmekteyim.
Ama galiba, böyle dersler alabilmek için
kafalarımızdaki ambargoları kaldırmamız
gerek.
Yerel Gündem 21
Dünya Çevre ve Kalkınma Konferansı
(Rio, 1992) sonucunda kabul edilen
ve ‘sürdürülebilir gelişme’ kavramının
yaşama geçirilmesine yönelik bir eylem
planı niteliğindeki uluslararası belgenin
(Gündem 21), yerel düzeyde öncelik
taşıyan sürdürülebilir gelişme sorunlarının
çözümüne yönelik uzun vadeli, stratejik
bir planın hazırlanması ve uygulanması
yoluyla yerel hedeflere ulaşılmasını
amaçlayan katılımcı, çok-sektörlü
bir süreç boyunca atılması gereken
adımların listesidir (Keleş, et al. , 1999, p.
157). Yerel Gündem 21 pek çok ülkede
2000’i aşkın kentte uygulanmakta, yerel
yönetimler halkın da katıldığı projeler
başlatarak kendi kentleri için çalışmaktadır.
Sürdürülebilir gelişmenin reçetesi olarak
isimlendirebileceğimiz Yerel Gündem
21’in kentsel koruma ve canlandırma ile
ne ilgisi var diyeceksiniz. Kültür varlığı
olarak değerlerinin yanı sıra kaynak olarak
değerini de düşünürsek doğrudan ilişkisi
var. Bunun yanı sıra çok uzakta değil,
Türkiye’de Yerel Gündem 21’in çoğunlukla
kentsel koruma alanlarında uygulanmakta
olduğunu ve önemli başarılara imza atıldığı
görmekteyiz. Konunun iyice anlaşılması
için İznik ve Mardin’de neler yapıldığını
özetlemekte yarar görüyorum.
’Kenti onarmak, mimarisini sürdürmek,
kültürel değerleri yaşatmak, halkın
katılımı, bu katılımın motivasyonu,
araştırma, uygulama, bilgi ve eğitim’
şeklinde ifade etmiştir. Proje kapsamında
gerçekleştirilmiş ve korumanın, ekonomik
ve sosyal gelişme ile bir bütün olarak
ele alınmasının çok güzel bir biçimde
yansıtmakta olan bir uygulama olarak
bir konağın restorasyonunu örnek olarak
verebiliriz. Birinci derecede tarihi bir eser
olan ‘Cercis Murat Konağı’, Mardin’in ilk
içkili lokantası olarak restore edilmekle
kalmamış, burada aşçı olarak çalışanların
tümü ev hanımlarından oluşturularak
toplumsal gelişmeye de önemli bir katkıda
bulunulmuştur. Söz konusu konakta,
lokanta olarak hizmet verilmesinin yanı
sıra Mardin mutfağını öğrenmek isteyen
yabancı turistlere eğitim de verilmektedir.
Bu da sürdürülebilir koruma adına önemli
bir uygulama olarak kabul edilebilir.
Naciye Doratlı
* Bu metin, 2002 yılında, Çağdaş Kentler ve Yerel
Yönetimler Sempozyumu’nda sunduğum ve Bildiri
Kitapçığı’nda yer alan ‘Yerel Yönetimler ve Kentsel
Koruma’ başlıklı bildiri temel alınarak yazılmıştır.
üst: Cercis Murat Konağı/ Mardin
alt: Süleyman Baba Medresesi/ İznik
+
CMYK
Not:
1 Sürdürülebilir gelişme: Kaynakların geleceğini
tehlikeye sokmadan, ekonomik, ekolojik ve
toplumsal gelişme süreçleri arasında denge
sağlayan süreçtir.
+
HAVADİS GAZETESİ EKİ / 04 TEMMUZ. SAYI 10. 2010.
KONUT VE YAŞAM
Doğu Akdeniz Üniversitesi
“Uluslararası Kariyer İçin”
05
Hera-C
SAYFA
[email protected]
KULLANICI İHTİYAÇ VE BEKLENTİLERİ DOĞRULTUSUNDA
DEĞİŞİP DÖNÜŞEN KONUT
Doğal Çevre içerisinde hızlı yapılaşan konut alanlarından bir örnek
İnsanoğlunun ilkçağlardaki barınma
ihtiyacı ile başlayan konut olgusu,
günümüzde küreselleşmenin ve popüler
kültürün de etkisi ile bir değişim dönüşüm
süreci içerisindedir. Değişen toplumsal
yapılar ve onların yaşam şartları konuta
bakışı ve konut tasarımını kökten
etkilemiştir. Artık konut, sadece bir
barınak veya temel yaşam aktivitelerinin
sürdürüldüğü mekanları içeren bir yapı
değil, günümüz tüketim toplumunun
farklılık, çoğulculuk ve populerlik gibi
beklentilerini de karşılayan tüketim
ürünlerinden biri olmuştur. Bir başka
deyişle, konut artık birçok aktiviteyi
birarada yapabilmeye imkan veren ve
de çoğu zaman ihtiyaçtan fazlasının
talep edildiği, tüketilen mekanlar
dizisidir. Bu anlamda, Kuzey Kıbrıs’ta
konuta bakıldığında, alışılagelmiş temel
fonksiyonlardan başka farklı kullanım
alanlarının talep edildiği, estetik değerlerin
genellikle büyüklükle ilişkilendirildiği ve de
kullanıcının en az mimar kadar belirleyici
olduğu tasarımlar öne çıkar. Hatta
kullanıcının belirleyiciliği o kadar esastır
ki, kullanım sürecinde, onun ihtiyaç ve
beklentileri doğrultusunda değişmeye ve
dönüşmeye mecbur kalır.
Konutun, içinde yaşayan kullanıcılar
gibi, yaşayan bir organizma olduğu
kabul edilirse, ortaya çıkan değişim ve
dönüşümün normal bir süreç olduğu kabul
edilebilir. Kullanıcı ister aynı, isterse farklı
olsun her konut mutlaka değişir. Yıllar
boyu aynı evi kullanan aile, büyüyen
çocuklar, evden ayrılan gençler, yaşlanan
ebeveynlerle, sürekli bir biyolojik ve
sosyolojik devinim içerisindeyken, evin
kendisinin de bu doğal değişime uyum
sağlamak için mimari anlamda defalarca
yeniden değişmesi kaçınılmazdır. Yeter
ki, ilk başta daha tasarım aşamasında
iken, bu değişimi öngörecek mimari
yaklaşım, bu bilinç ile alınmış kararlar ve
farklı değişiklikleri mümkün kılacak esnek,
uyarlanabilen, dönüştürülebilecek ve de
sürdürülebilecek çözümler üretilmiş olsun.
Bu bakış açısı ile 2004 yılı sonrasında
ülkemizde yaşanan inşaat patlaması ve
Tekrarlanan konut tiplerinden biri
yapılan uygulamalara bakıldığında, diğer
başka sorunlar gibi, konut tasarımının
bu boyutu üzerinde de, pek durulmadığı
gözlemlenmektedir. Özellikle, üretilmiş
olan birçok konutun farklı kültür ve
yaşama biçimlerinden insanlar için olduğu
düşünülecek olursa, değişime imkan
verecek esnek çözümlemelerin aslında
işin başından beri pek önemsenmediği
söylenebilir. Adada gerçekleşecek olası bir
politik çözüm ve diğer Avrupa ülkelerine
kıyasla uygun fiyat avantajı, bu konut
alanlarını gerek yerli gerekse yabancı
birçok kişi için cazip kılmıştır. Ancak,
kullanıcı profilindeki çeşitliliğe rağmen, bu
dönemde üretilen konutlara bakıldığında,
birbirinden pek de farklı olmayan plan ve
cephe tipolojileri karşımıza çıkar. Daha
çok, yatak odası sayısının önemli olduğu
ve bu nedenle de ‘büyüklük’leri dışında
ayırt edilebilen pek de ciddi farklılıkları
olmayan neredeyse tek tip konutlardır
bunlar. Bu durum, her ne kadar da değişik
açılardan uygulamada belirli avantajlar
sağlasa da, sonradan kullanıcı tarafından
talep edilebilecek birçok kaçınılmaz
değişikliğin de doğal gerekçesi olur.
genellikle, kullanıcıların estetik kaygı,
konfor, hijyen, güvenlik ve dayanıklılık gibi
beklentileri ile ilişkili olduğu düşünülür.
Oturma ve yatak odalarında, duvar ve
zemin yüzeylerindeki farklı renk ve dokular
ile mutfaktaki, dolap yüzeylerinin farklı
malzeme ve bölüntüleri içermesi daha iyi
bir görüntü elde etmek ve zaten yıpranmış
olan mekan donatılarını yenilemek adına
yapılan değişikliklerdir. Öte yandan,
dış cephede değiştirilen renk, dokulu
malzemeyle kaplanan yüzeyler aracılığıyla
konut birimlerinin birbirinden ayırt edilmesi
amaçlanır. Dış cephede yaratılan bir başka
farklılık da şüphesiz pancur kullanımıdır.
Pancurun, görsel etkisinin ötesinde, hiç
şüphesiz ki iklimsel konfor, güvenli bir
ortam ve de mahremiyet sağlamada rolü
büyüktür.
Çoğu zaman, tasarım aşamasına
katılmamış kullanıcı, yaşayacağı konut
ile ilgili kendi gereksinim ve hayallerini,
kullanım sürecinde iç veya dış mekanlarda
yaptığı değişikliklerle gerçekleştirme
yoluna gider. Hiç şüphesiz ki, yapılan
degişikliklerin türü ve ölçüsü kullanım
süresiyle doğru orantılı olup, mülkiyet
durumu, yaş ve aile yapısı ile de
ilgilidir. Mekan ekleme, birleştirme veya
ayırma gibi köklü değişiklikler yanında,
kimi zaman, iç mekânda malzeme,
cephede renk veya doku değişiklikleri
yapılır. Aslında, kullanıcı tarafından
gerçekleştirilmiş olan bu değişimleri,
kendi konutunu, kendi beğenileri ve
talepleri doğrultusunda, benzerleri
arasında farklılaştırıp özelleştirmesi,
kişiselleştirmesi ve de sahiplenmesi olarak
da değerlendirmek mümkündür. Böylelikle
konut, bir kimlik göstergesine dönüşür
kaçınılmaz olarak.
Sıklıkla görülen malzeme değişimleri’nin,
+
Mevcut mekanların kullanım değişiklikleri
olarak tanımlanabilecek fonksiyonel
değişimler genellikle gereğinden fazla
sayıda olan yatak odalarından birinin farklı
maksatlarla kullanılmasıdır. Bu durum,
özellikle ikinci ev ya da yazlıklarda çok
sıklıkla görülmekle birlikte, daha da sıklıkla
Kuzey Kıbrıs’tan konut edinen yabancı
kullanıcıların evlerinde görülür. Bu gibi
konutlarda, genellikle küçük yatak odası,
yemek, çalışma, veya giyinme odasına
dönüşür. Mekanların bölünüp ayrılmasını,
bağlantı kurulup birleşmesini veya
büyümesini sağlayan mekansal değişimler
ise mekanın nitel veya nicel özellikleri
ile ilgili müdahalelerdir. Genellikle, açık
mutfak düzenlemeleri içerecek şekilde
tasarlanan bu konutlarda, mutfak ve
oturma alanının bölücü elemanlarla
birbirinden ayrılması, günümüzün
geçerli beğeni kalıpları düşünüldüğünde,
beklenmedik değişimler arasında yeralır.
Kullanıcı bakış açısıyla, gerek yemek
kokusu, gerekse görünüm açısından
kaçınılmaz olarak değerlendirilen
mutfak-oturma alanı ayrımı mekansal
organizasyonda sıklıkla gözlenen ciddi
bir değişikliktir. Öte yandan, iç mekanların
daha büyük ve ferah hissedilmesi için
konut içi ile dışı arasındaki görsel ve
fiziksel bağlantının artırılması en çok
talep edilenler arasındadır. Bu maksatla,
CMYK
dış mekanlara güçlü bağlantı sağlayan
pencere ve kapı gibi boşlukların
genişlemesi sözkonusu olmaktadır.
Akdeniz iklimi ve coğrafyasının hakim
olduğu bir ortamda, bu tür değişiklik ve
ya beklentinin olması aslında hiç de
şaşırtıcı değildir. Bu bağlamda, konutun
dış görünüşünü etkileyen biçimsel
değişimlere de bakıldığında, kullanıcılarda
daha geniş balkonlara sahip olma isteği
görülür. Neredeyse iki sandalye koyup
oturulamayacak kadar küçük tasarlanmış
bu balkonlar, esinti almayacak ve güneşten
faydalanamayacak yönde de olurlarsa,
kullanıcılar tarafından kapatılıp iç mekana
dahil edilirler. Uygun konuma sahip olanlar
ise, ek taşıyıcı elemanlarla desteklenip
genişletilirler, ve böylelikle, zemin katta da
genişleyen terasları örtmüş olurlar.
Özellikle yeni yapılaşan konut alanlarında
daha kolay gözlenebilen bu gibi talep ve
değişiklikler bize, kullanıcı memnuniyeti
ve beklentileri ile ilgili konularda bilgi
verir ve ders almamıza yardımcı
olur. Hayatımızda, her an bir değişim
yaşanırken, yaşadığımız mekanların
değişime uğramaması kuşkusuz söz
konusu edilemez bir gerçektir. Bu
nedenledir ki, ister özel olarak tasarlatılmış
bir konutta, isterse de tek tipin tekrarından
oluşan toplu konutlarda olsun kullanıcıya
esnek kullanım fırsatı veren ve değişimdönüşüm potansiyeline sahip mekan
organizasyonları sunulmalıdır. Ancak, bu
konuda kullanıcının ne kadar bilinçli ve
talepkar olduğu ya da olabileceği de ayrı
bir sorunsaldır. Kullanıcının konut seçimine
yönelik, farkındalık, beğeni ve tercihlerinin
geliştirilmesi, sadece biz eğitimcilerin ve
mimarların görevi olmamalıdır.
Halide Orçunoğlu
Bu yazı, 2006 yılında Doğu Akdeniz
Üniversitesi Mimarlık Bölümü Yüksek Lisans
programı kapsamında, Doç. Dr. Hıfsiye
Pulhan yöneticiliğinde, Halide Orçunoğlu
tarafından tamamlanan “An Investigation on
User Initiated Changes and Aspirations on
Housing Complexes of Girne Region, North
Cyprus” başlıklı yüksek lisans tezi üzerine
temellendirilmiiştir.
+
HAVADİS GAZETESİ EKİ / 04 TEMMUZ. SAYI 10. 2010.
06 GELENEKTEN EVRENSELE MİMARİ
Kağan GünÇe konuk yazar: AFET ÇELİKER
Doğu Akdeniz Üniversitesi
SAYFA
“Uluslararası Kariyer İçin”
[email protected] [email protected]
YAŞAMIN AKIŞKANLIĞI BAĞLAMINDA ‘KONUT’
Müstakil konutlarda terasla ilişkilendirilen
bu mekanlar, apartmanlarda daha küçük
balkonlarla birlikte düşünülüyor.
Mimarlık denince akla gelen ilk yapı
grubu hiç kuşkusuz konutlardır. Konut
– insan sarmalı ile ilgili yapılan birçok
çalışma vardır. Hepsinin kökeninde
insan davranışlarının kaçınılmaz etkileri
muhakkak ön plandadır. Geleneksel
olanda da, çağdaş olanda da bu
böyledir... Şengül Öymen Gür, Konut
Kültürü (2000) isimli kitabında konutu,
“İletişim, etkileşim, mekan, zaman
ve anlamın örgütlü bir örüntüsü”
olarak tanımlamakta ve şöyle devam
etmektedir; “Bir yandan ait olduğu
etnik grubun karakteristiklerini, yaşam
biçimini, davranış kurallarını, çevresel
tercihlerini, imgelerini, zaman – mekan
taksonomilerini yansıtırken, öte yandan
kullanıcısının özüyle ilgili imgelerini,
kendini kanıtlama ve anlatma eğilimini,
böylece tasarım, donatım ve biçimi ile
bireyin kişilik ve ayrıcalığını yansıtır.”
‘Gelenekten Evrensele Mimari’ isimli
sayfanın bu sayısında çok kıymetli
arkadaşım Afet Çeliker’i misafir ediyorum.
Yaşamımızın büyük bir bölümünün
geçtiği, insana ait yaşam mekanlarının
en anlamlı temsilcis olan ‘konut’u,
konuk yazarımızın kaleminden okumaya
çalışacağız.
Kağan Günçe
İnsan ve mekan, o kadar ilintili ve
ilişkilidir ki birbirinden ayrı düşünülemez.
İnsanın doğadaki varlığı olmasa
mekanlar oluşmazdı; mekan olmasa
da doğa şartlarında insanın yaşamını
sürdürebilmesi imkansız değil ama güç
olurdu. En temel barınma ihtiyacından
dolayı ortaya çıkan ve bir meslek olan
mimarlık, insana işte bu noktada yaşam
için ve yaşam kalitesi için gelişerek
hizmet veriyor.
Bu çerçeveden bakıldığında mimarlık;
iklimin, topoğrafyanın, kültürün,
gelenek göreneklerin ve benzeri birçok
etkinin ışığında var olur, olgunlaşır ve
yaşamımızı sürdürebilmemiz için gerekli
her türlü mekanı yaratır. Kişisel yaşam
tarzımıza uygun biçimlendirdiğimiz ve
onu yuvaya dönüştürdüğümüz en önemli
mekan ise konutlarımızdır. Çevresiyle
birlikte, mahallesiyle sokağıyla bize
ait, bizi şekillendiren en özel yerdir.
Elbette mimari anlamda binaların formu,
mekanların organizasyonu, işleyişi,
estetik bağlamında çevreyle uyumu
son derece önemlidir. Aynı zamanda
kullanıcıların yaşam tarzıyla örtüşmesi,
yaşam kalitesini artırması da beklenir.
Winston Churchill’in de dediği gibi
“Biz binalarımızı şekillendiririz, sonra
binalarımız bizi şekillendirir.” Dolayısıyla,
ortaya çıkan konutlar sadece yaşadığımız
bölgenin sosyal, ekonomik, kültürel ve
fiziki özelliklerinin yanında gelenek,
görenek, alışkanlıklar ve yaşam tarzının
birlikte ele alınmasıyla gerçekleşmelidir ki
sıra binalarımızın bizi şekillendirmesine
geldiğinde yaşamımız daha da kaliteli bir
hal alsın.
Adamız farklı uygarlıkların etkisiyle
çok zengin bir kültür ve bu kültürün
de yansıması olarak çok çeşitli mimari
eserlere evsahipliği yapmaktadır.
Yaşam, konutlarda tasarlandığı gibi
birtakım odalar dahilinde sınırlandırılabilir
mi? Birçok işlev için gerekli mekanlar,
gece ve gündüz kullanımlarına göre
tasarlanırken gerek iklimsel gerek
insani diğer ihtiyaçlar çerçevesinde
dış mekanlar da değer kazanıyor.
Bu bağlamda, apartman dairelerinde
oluşturulan küçük balkonların aslında
ada insanı için pek de uygun olmadığı
ortadadır. Başka bir açıdan bakıldığında
ise, bu küçük balkonların zaman içinde
kapalı mekanlara dahil edildikleri
de gözlemlenmektedir. İhtiyaçlar
doğrultusunda ve aile bireylerinin
yaşamları değiştikçe bu da kaçınılmaz bir
dönüşüm olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kıbrıs’dan konut örneği
Farklı zaman dilimlerinde farklı yaşam
tarzları etkilerini göstermiştir. Bu sürecin
günümüze kattığı zenginlik sonucunda
elbette ki konutlar da nasibini almıştır.
gerçekleştiği yegane mekan günlük
yaşama alanlarımızdır ki, biz onlara
“oturma odası” da diyoruz. Her kültürde
varolan bu mekanların aslında ne
kadar değişken ve çok boyutlu oldukları
gözlemlenmektedir. Aile mahremiyetini
barındıran, bireylerin kendilerini en rahat
hissettikleri ve en çok yaşanılan alan
olan ‘günlük yaşama odaları’ konutun
en sık kullanılan alanıdır. Özellikle kış
mevsiminde daha içedönük bir hayat
süren aile bireyleri için bir buluşma
mekanıdır da aynı zamanda...
Mimari elemanlarda gözlemlenen değişim
konut formunda da görülmektedir.
Dolayısıyla, yaşamın nasıl sürdüğüne
dair ipuçları kendini göstermektedir.
Osmanlı dönemi konutlarında
karakteristik özellik olarak karşımıza
çıkan iç avlularla mahremiyetin ne kadar
önemli bir etmen olduğu anlaşılırken,
iklim koşullarından dolayı dış mekan
kullanımının da konut yaşamının önemli
bir ihtiyacı olduğu ortaya konulmaktadır.
1960’lı yıllarda inşa edilmiş konutların ise
genellikle tek katlı olup ön cephelerinde
‘veranda’ diye de bilinen terasların varlığı
dikkat çekmektedir. Günümüze daha da
yaklaştığımızda, iki katlı konutların sayısı
artarken, apartman sayısında da büyük
bir artış yaşanmaktadır.
Yakın geçmişte tasarlanmış birtakım
konutlarda giriş kapısıyla direk
ilişkide olan ‘günlük yaşama odaları’,
günümüzde daha farklı çözümlerle
de karşımıza çıkabiliyor. Müstakil
konutlarda antreden geçtikten sonra
ulaşılabilen mekanlar olabildikleri gibi,
apartman dairelerinde mutfakla da
ilşkiye girerek kullanıcılarını barındırıyor.
Bunların ışığında adamızdaki konutlara
bakıldığında ‘günlük yaşama odaları’nın
dış mekanla ilişkisi gözden kaçmıyor.
Konutların iç mekanlarının dış mekanlarla
ilişkisi son derece önemlidir. Özellikle
iklim koşulları sebebiyle adamızda üç
ayla sınırlı olmayan yaz mevsimi, dış
mekan kullanımını daha da artırmaktadır.
Bu sebeple, yaşanılası mekanlar için,
avlular / teraslar / balkonlar konutların en
sık kullanılan mekanlarından olmuştur.
Yaz akşamları kapı önlerinde oturan,
birbirleriyle sohbet eden insanları görmek
son derece alıştığımız bir manzaradır.
Bu manzarayla sokaklar, mahalleler,
meydanlar insanlarla cıvıl cıvıl olur.
Sadece kamusal alanlar değil, aynı
zamanda konutların bulunduğu alanlarda
da canlanma dış mekan kullanımlarının
sayesindedir. Bundandır ki adamızın yaz
geceleri güzeldir...
Hep dış mekanlardan söz ettik... Halbuki,
birbirinin aynı olsa bile konutların iç
mekanları kullanıcılarının kimliğini,
kişiliğini, ilgi alanlarını, hatta hayat
duruşunu gösteren ve bundan dolayı
farklılaşan alanlardır. Bu sebepledir ki
konut artık kullanıcısının yuvası olur.
Yaşamın süregeldiği konutlarda tüm aile
bireyleriyle paylaşılan, farklı faaliyetlerin
Kıbrıs’dan konut iç mekan örneği
+
CMYK
Yaşam, içten dışa ve dıştan içe akarak
sürer. Sınırları yoktur. Bu akışkan olma
hali de son derece heyecan vericidir,
çünkü mimarlık mesleğinin eserleri
olarak ortaya çıkan binalardan konutlar
da aslında yaşamın bu akışkan olma
hali doğrultusunda varlık gösterirler.
Yakın çevreleri her zaman tasarım süreci
dahilindedir. Sokaklar, mahalleler de
bu vesileyle bir karaktere sahip olurlar.
Kullanıcısının kimliği sadece kendi
yuvasını değil, daha büyük ölçekte
yakın çevresini de etkisi altına alır. Daha
önce de bahsedilen birtakım çevresel
koşullar, sosyal, ekonomik ve benzeri
tüm etmenler, mimarlıktan ve onun
kullanıcısı olan insandan bağımsız
düşünülemez. İşte tam bu kesişmede,
mimarlığın meslek olarak insan yaşamını
doğrudan şekillendirmesinin büyüleyiciliği
ve çevreyle insanı bir bütün olarak
ortaya koyması tasarımcıları son derece
heyecanlandırmaktadır.
Afet Çeliker
+
HAVADİS GAZETESİ EKİ / 04 TEMMUZ. SAYI 10. 2010.
07
Doğu Akdeniz Üniversitesi
T
ASARIMIN EVRENSEL İKONLARIENDÜSTRİ ÜRÜNLERİ TASARIMI
Gu ta Far varsadr
“Uluslararası Kariyer İçin”
SAYFA
İ
İ
İ
[email protected]
ULUSLARARASI TASARIM GÜNÜNDE TASARIMIN ROLÜNÜ
Diğer %90 için çalışan toplumsal
sorumluluk sahibi tasarımcılar dünyamızın
problemleri için pratik ve ulaşılabilir
çözümler üretmekteler...
2007 yılından beri 29 Haziran “Dünya
Endüstri Tasarımı Günü” olarak
kutlanmakta. Dünyanın tüm endüstri
ürünleri tasarımı örgütlerinin bağlı olduğu
kuruluş, ICSID (International Council
of Societies of Industrial Design) bu yıl
kutlamaların temasını ‘Endüstri Tasarımı:
İyileşen Bir Dünya İçin İnsanca Çözümler’
olarak belirledi. Bu başlık tüm tasarımcıları
dünya problemleri için gerçekçi çözümler
aramaya davet etmiştir. ICSID bu tema
ile iki aşamalı bir poster yarışması
düzenleyerek juri üyelerinin seçmiş olduğu
beş posteri halk oylamasına sunmuştur.
Halk oylamasıyla birinci seçilen poster
bu yıl yapılan tüm kutlamalarda kullanıldı
(şekil 1).
tasarımlar dünya ekonomisinin çarklarının
dönmesinde çok büyük bir rol üstlenmekle
birlikte, bilinçsizce yapılan tüketimin
dünyamıza büyük zararlar verebileceğinin
bilincinde olmalıyız.Tasarımın etkin olduğu
çok önemli ve genellikle gözden kaçan
diğer bir alan da gündelik ve hepimizin
kullandığı eşyaların tasarımındadır. Her
gün, her an kullandığımız bu ürünlerin
de tasarımcıları vardır ve bunlar her an
hayatımızı etkilemektedirler. Bu mütevazi
objeler (ki çoğunun tasarımcılarının adını
bile duymamışızdır) hayatımızın ayrılmaz
parçaları olurlar.
Bu yazıda yukarıda sözünü ettiğimiz
sergide yer alan bazı tasarım ürünlerinden
örnekler verilmiştir. Bu ürünler yoksul
insanların en acil ihtiyaçlarını gidermek
üzere tasarlanmışlardır.
1-Bamboo su pompası:
Bu pompa yoksul çiftçilerin kuru mevsimde
yer altı sularına ulaşmalarını sağlar.
Pompa iki pedalın hareketi ile, yani
insan gücüyle çalışır. Tüm parçaları
yerel ve ucuz malzemeler kullanılarak,
yerel demir atölyelerinde üretilebilecek
şekilde tasarlanmıştır. Şu anda yalnız
Bangladeş’te bu pompa 1.7 milyon adet
satılmıştır (şekil 2).
Yukarıda sözünü ettiğimiz tasarımların
tümü hala dünya nüfusunun çok küçük
bir bölümüne ulaşmaktadır. Uluslararası
Gelişim Girişimleri Kuruluşun’dan
(International Development Enterprises)
Dr. Paul Polak’ın da söylediği gibi
“dünyanın çoğu tasarımcıları tüm
çabalarını %10 luk en varlıklı kısımın
2- Hayat Kamışı (LifeStraw)
Her gün dünyamızda çoğu çocuk, 6000
kişi kirli su kullandığı için ölüyor. LifeSraw
(hayat kamışı) Gana, Nijerya, Pakistan gibi
5- Her Çocuğa bir Laptop
100 dolarlık laptop, gelişmekte olan
ülkelerde yaşayan çocuklara hizmet
etmek için tasarlanmış bir eğitim aracıdır.
Devletler bu laptopu kendileri alırlar ve
ülkedeki okullara dağıtırlar. Bu ürünün
milyonlarcası şimdiden bir çok devlet
tarafından satın alınmıştır (şekil 6).
Şekil 6: Her çocuğa bir laptop •Konsept:
Nicholas Negroponte• Tasarımcı: Yves Béhar,
fuseproject (Martin Schnitzer ve Bret Recor ile))
(Kaynak: http://calendar.walkerart.org/canopy.
wac?id=4376)
6- PermaNet
Afrika kıtasında milyonlarca kişinin
ölümünden sorumlu Malerya sivri sinekleri
ile yaşayan insanlar için üretilen bu
haşarelere karşı cibinlik 20 kere yıkansa
bile 4 yıla kadar tüm sivri sinekleri
öldürmekte veya uzak tutmaktadır.
Şekil 1: Uluslararası Endüstri Tasarımı
Günü posteri (Kaynak: http://www.icsid.org/
Şekil 2: Bamboo su pompası
•Tassarımcı: Gunnar Barnes, Nepal
Şekil 3: LifeStraw •Tasarımcı: Torben
Vestergaard Frandsen (Kaynak: http://
Şekil 4: Kap içinde kap soğutucusu
•Tasarımcı: Mohammed Bah Abba
Şekil 5: Q Drum •Tasarımcı: P. J. and J.
P. S. Hendrikse (Kaynak: http://calendar.
Şekil 6: Her çocuğa bir laptop •Konsept:
Şekil 7: PermaNet Tasarımcı: Vestergaard
Frandsen (Kaynak: http://calendar.walkerart.
Şekil 8: Jaipur ayak ve diz altı protezi
• Tasarımcıalr: Master Ram Chandra
Sharma ve Dr P. K. Sethi (Kaynak: http://
education/gallery/category197.htm)
(Kaynak: http://calendar.walkerart.org/canopy.
walkerart.org/canopy.wac?id=4376)
Nicholas Negroponte• Tasarımcı: Yves Béhar,
fuseproject (Martin Schnitzer ve Bret Recor ile))
(Kaynak: http://calendar.walkerart.org/canopy.
Bu yılın tasarım günü teması ile ilişkili
tasarımı ve tasarımcıların rolünü tartışma
zamanının geldiğine inanıyorum.
Tasarımcılar çeşitli alanlarda, farklı
amaçlara ve kullanıcılara hizmet etmek
üzere tasarım yaparlar. Genellikle
medyada karşımıza çıkan tasarımlar
tanınmış tasarımcıların ürettikleri ve
çok kısıtlı sayıda, gelir düzeyi yüksek
bir kısıma hitap eden ürünlerdir. Bu
ürünlerin bir kısmı tasarım dünyasının
öncüleri olarak tasarımın güncel çizgisini
belirlemekte ve dolayısıyla bu alan için
önem kazanmaktadırlar. Bir başka deyişle,
bu tasarım ürünleri yeni teknolojiler, üretim
teknikleri, malzemeler kullandıkları ve
var olanlardan farklılaşan bir anlayışla
tasarlandıkları için tasarım dünyasında
yeni ufuklar açarlar. Bunun yanısıra,
bazı tasarım ürünlerinin de yeni modalar
yaratmak ve tüketimi teşvik etmek
üzere üretildiğini söylemek mümkündür.
Özellikle giyim ve aksesuar alanlarında
bu tür tasarım yaklaşımlarına sıkça
rastlanmaktadır. Tabii ki bu yaklaşım biçimi
sadece bu alanlarla sınırlı değildir. Moda
olgusu bir çok diğer alanda da görülür.
Bunlara örnek olarak beyaz eşya, araba,
telefon gibi ürünleri gösterebiliriz. Bu
kullanacağı ürünlerin ve hizmetlerin
geliştirilmesi için kullanırlar”. Polak’a göre
geri kalan %90’a ulaşmak için tasarımda
devrim gereklidir. Dünyamızda yaşayan
nüfusun yaklaşık %90’ı her an bizim
elimizin altında olan ürünler ve hizmetlere
ulaşamıyor. İnsanların çoğu yemek,
temiz su, sağlık hizmetleri, eğitim, ulaşım
ve barınaktan yoksun yaşamaktadırlar.
Dünyamızda bazı tasarımcılar medyada
daha az görünen ancak oldukça önemli
bir uğraş vermektedirler. Bu tasarımcılar
tasarım güçlerini yoksulluk ve çaresizlik
içinde yaşayan büyük çoğunluğunun
hizmetinde kullanıyorlar. Bu tasarımlar
çok iddiali ve görsel olarak ayrıcalıklı
tasarımlar olmamakla birlikte tasarıma
bakış açımızı değiştirmek açısından
çok büyük bir rol oynamaktadırlar. Bu
tasarımları yapmak için tasarımcılar
problemi bire bir yaşayan insanlarla
beraber olup, onlarla beraber, onların
karşılayabilecekleri maliyetlerle, basit
ve pratik tasarımlar yapmaktalar. Bu
tasarımlardan bazıları Smithsonian’s
Cooper-Hewitt National Design Museum
tarafından düzenlenen “Öteki %90 için
Tasarım” (Design for the Other 90%)
sergisi ve kitabı ile dünyaya sunuldu.
calendar.walkerart.org/canopy.wac?id=4376)
org/canopy.wac?id=4376)
calendar.walkerart.org/canopy.wac?id=4376)
bir çok ülkede kullanılan ve kirli suyu temiz
suya çeviren kişisel bir su arıtma aracıdır
(şekil 3).
3- Kap içinde Kap Soğutucusu
Tamamen çevreci bir yaklaşım ve çok
düşük maliyetle üretilen kap içindeki kap
soğutucusu, içi içe konulmuş ve arası kum
ve su ile doldurulmuş iki çömlekten oluşur.
Su buharlaşırken ısıyı içerdeki kaptan
almakta ve bu da kap içerisindeki meyve
ve sebzeleri taze tutmaktadır. Böylece
çiftçiler mahsüllerini daha uzun bir zaman
taze tutabilir ve pazarda satışa sunabilirler.
Bu soğutucu şu anda bir çok Afrika
ülkesinde kullanılmaktadır (şekil4).
4- Q Drum
Dünyada milyonlarca insan temiz su
kaynaklarından kilometrelerce uzakta
yaşar. Yeterli miktarda suyu yaşadıkları
yere taşımak oldukça zahmetlidir. Q
Drum bu suyu kolayca taşımak üzere
tasarlanmıştır. Ürün şu anda Afrika’nın
pek çok kırsal bölgesinde kullanılmaktadır
(şekil 5).
+
(Kaynak: http://calendar.walkerart.org/canopy.
wac?id=4376)
CMYK
PermaNet, bir çok Afrika ve Asya ülkesinde
Malerya’ya karşı çok etkin bir araç olarak
kullanılmaktadır (şekil 7).
7- Jaipur Ayak ve Diz Altı Protezi
Düşük maliyetli, sağlam ve suya karşı
dayanıklı Jaipur protezi yerel bir zanaatkar
ve bir ortopedi cerrahının ortak ürünüdür.
Ayağın doğal hareklerine izin veren bu
protez ayak, yerel üretim teknikleri ile
üretilmekte ve şimdiden Afganistan,
Bangladeş, Honduras, Nijerya, Nepal, ve
Sudan gibi bir çok ülkede bir milyona yakın
kişi tarafından kullanılmaktadır (şekil 8).
Yukarıda sözü edilen tasarım
ürünleri, toplumsal sorumluluk taşıyan
tasarımcıların çabalarının yalnızca küçük
bir bölümünü temsil ediyor. Tasarımın
herkesin hayatını daha iyiye doğru
değiştireceği günlere ulaşmak umuduyla...
Guita Farivarsadri
Kaynaklar:
•Smithsonian Institution (2007), ‘Design for the Other
90%’, NewYork:Cooper-Hewitt, National Museum.
•http://other90.cooperhewitt.org
•http://calendarwalkerartorgcanopy.wac?id= 4376
•http://www.icsid.org/education/gallery/ategory197.
htm
+
HAVADİS GAZETESİ EKİ / 04 TEMMUZ. SAYI 10. 2010.
08 ENDÜSTRİ ÜRÜNLERİ TASARIMI
Nazİfe Özay
Doğu Akdeniz Üniversitesi
SAYFA
“Uluslararası Kariyer İçin”
[email protected]
TASARIMIN EVRENSEL İKONLARI
2O. yy tüm dünyayı derinden etkileyen
politik olayları, hızla gelişen teknolojileri
ve bunlara paralel olarak değişen yaşam
biçimleri, sosyo-kültürel yapı, ihtiyaçlar ve
tabii ki tasarım ve tasarımcıları ile tarihte
önemli izler bırakmıştır.
Bugün hepimizin belki de farkında bile
olmadan, olmazsa olmazları arasına giren
ürünler, bazen hayatımızı kolaylaştırıp,
konforumuzu ve yaşam standartlarımızı
yükseltirken, bazen de hayatımıza yeni
anlamlar yüklemekle kalmayıp, aynı
zamanda sosyal statü göstergesi olarak
imaj kazandırıp bir kimlik yüklemektedir.
Eski dönemlere baktığımızda bir tasarımın
ne kadar başarılı olduğu onun işlevi,
dayanıklılığı ve estetik değeri ile alakalı
iken, değişen zaman ve paralelinde gelen
gelişmelerle beraber ürünün ne kadar
konforlu (ergonomik), tarz ve hatta güncel,
popüler ve moda olduğu ile alakalı olmaya
başlamıştır.
Değişen Alışveriş
Alışkanlıklarımız...
Günümüzde alışveriş küçük
dükkanlardan, beyaz eşyadan, giyime,
bahçe mobilyasından, ekmeğe bir
çok ürün yelpazesini bir arada sunan
büyük mağazalara, bir başka deyişle
hipermarketlere taşınmıştır. Bu
mağazalarla birlikte gelişen ürün reyonları,
bize bir ürünün birçok çeşidini bir arada
bulma olanağı sağlamaktadır. Her geçen
gün artan seçenekler, farklı fiyat, kalite ve
tasarımları ile değişik kullanıcı gruplarına
hitap ederek, pazardaki yerlerini koruma
ve güçlendirme çabası içindedirler. Çeşit
artışı farklı alternatifleri doğururken,
ürünün tüketici üzerinde bıraktığı ilk
intiba, seçimini etkileyen unsurların belki
de en başında gelmektedir.Alışveriş
alışkanlıklarının değiştiği, günümüzün
tüketim toplumunda, ürün kimi zaman
ambalajı, kimi zaman kullanılan renkler,
form, bir slogan, simge, kullanıcıya
sunduğu işlev ve olanaklarla, yani
tasarımı oluşturan tüm kriterler ile diğerleri
arasından sıyrılıp farkındalığını ortaya
koymaktadır.20. yy’ın farklı dönemlerinde,
bulundukları zamanın koşullarına uygun
olarak tasarlanan birçok ürün, kendinden
sonrakilere örnek olup tasarım dünyasında
iz bırakmıştır. Otomobilden, çantaya,
sandalyeden, aydınlatma elemanına ve
ambalaj tasarımına kadar birçok alanda
hizmet veren tasarımlar, kullanıcılarına
yükledikleri kimlikle birer sembol halini
almışlardır. Bazı zaman özgürlüğü,
bazen de konforu, sadeliği veya ihtişamı
simgeleyen bu tasarımlar, güncelliğini
koruyup tasarım klasikleri arasındaki
yerlerini pekiştirmişlerdir.Küreselleşmenin
etkisi ile her geçen gün küçülen ve popüler
kültürün etkisi ile şekillenen dünyamızda,
hemen hemen her kesimden kullanıcının
beğenisini kazanmış sözkonusu ikon
tasarımlar, tasarımcılarına da ün
kazandırmışlardır. Yakından tanıdığımız,
kimini hergün kullandığımız, bazende
sahip olmak için hayallerimizi süsleyen bu
tasarımların, tasarımcıları ve hikayelerine
kısaca göz atarsak onların bu denli tercih
sebebi olmalarının nedenini daha iyi
anlamış oluruz.
20. Yüzyıla Yön Veren
Bazı Tasarımlar ve Bizim
Sembolleştirdiklerimiz...
sunulmuştur. Cıvıl cıvıl renkleri, düz ayak
koyma yeri ve dizleri koruyan rüzgarlığı ile
popüler kültür tarafında beğeni kazandı.
Halen gürültüsüz ve rahat kullanımı
sayesinde hem erkek hem de bayan
kullanıcılar tarafından çok tutulan bir
tasarım olan Vespa, aynı zamanda zarif
kişisel taşımacılığın da sembolü olmuştur
(Fig.2). Yine aynı dönemin popüler
tasarımlarından, birçok kadının hayali olan
Chanel’in zincir askılı 2:55 model çantası,
adını Şubat 1955 olan doğum tarihinden
alır. Coco Chanel tarafından tasarlanan
Chanel 2:55, yaratıcısının “Moda geçici,
stil kalıcıdır” sözlerini doğrular nitelikte,
kapitone dikişleri ve kendine has klasik
tarzı ile halen güncelliğini korumaktadır
(Fig.1). Günümüzde modern mobilya
dendiğinde belki de ilk akla gelenlerden
biri olan Eero Aarnio tasarımı “Bubble
Chair” Sabun Köpüğü sandalyenin
tasarım tarihi 1960lı yıllara dayanmaktadır.
Tasarımcı, 1962 yılında tasarladığı, mekan
ve insan ile kurduğu başarılı ilişki ile Space
Age dönemini en iyi şekilde yansıtan “Ball”
sandalyenin ardından, sabun köpüğünü
anımsatan bu sandalyeyi tasarlar.
Sandalyenin yapımında, sabun köpüğü
formunu ve şeffaflığını en iyi yansıtabilen
malzeme olan akrilik kullanılmıştır. 1968
yılında üretilmeye başlanan Sabun
İlk olarak 19. yy’ın sonlarında ilaç olarak
patenti alınan CocaCola, I. Dünya Savaşı
sırasında askerleri ferahlatan bir içecek
olarak orduya kadar girmeyi başarır. O
günden bu güne serüvenini aynı hızla
sürdüren CocaCola, hayatımızda yer
almaya başladığı yüzyılı aşkın zaman
dilimi içinde sadece bir içecek olarak değil,
aynı zamanda bizlere sunulduğu şişesi
ile de tasarım ikonları arasındaki yerini
almıştır. CocaCola Firması tarafından
açılan bir yarışma sonrasında Earl R.
Dean tarafından 1915 yılında tasarlanan
klasik cam şişe, 1916 yılında raflardaki
yerini almıştır. “Contour Bottle” olarak
da bilinen şişe, belirgin dış hatları ile
dikkat çekmekte, karanlıkta dahi kendini
diğerlerinden ayırt ettirmektedir (Fig.1).
1946 yılına gelindiğinde, özgürlüğün
ifadesi olarak nitelendirilen Vespa,
scooter tipi bir motosiklet modeli olarak
tasarımcı Corradio D’Ascanio tarafından
tasarlanmıştır. Savaş sonrası dönemin
kısıtlı ekonomisi ve bozulan yollarına
bir çözüm önerisi olarak piyasaya
Fig.1 CocaCola’nın efsane şişesi
-
Klasik çizgisi ile Chanel 2:55
Nazife Özay
-
Gençliğin eğlenceli ve dinamik yüzü
Swatch Saatler
Köpüğü sandalyenin içine yastıklar
konup, asılmasını sağlamak için de zincir
eklenmiştir. Kullanıcısına özel oluşturduğu
alanla sandalye popüler kültürün önemli
temsilcilerinden olmuştur (Fig.3).
Fig.2 Dünden bugüne Vespa
Yalın ve zarif halleri ile mekanlarımızı
süsleyen Arco lambalar, bize sokak
lambalarını andırmaktadır. Mermer
taban üzerinden yükselen, eğimli çelik
bir gövdeye sahip aydınlatma elemanı,
Castiglioni kardeşler tarafından 1962
yılında tasarlanmıştır (Fig.3).
Fig.3 Kullanıcısına özel Sabun Köpüğü
sandalye / Mekanlarımızın zarif elemanı
Arco lamba
bunu yaparken yol tutuşu ve konforundan
da ödün vermeyen Mini Cooper, 1959
yılında BMC Firması tarafından üretilmeye
başlandı. Sevimli ve dinamik görünümleri
ile herkesin beğenisini kazanan bu araçlar,
1994 yılında yenilenen imajları ile BMW
Firması tarafından yeniden üretilmeye
başlandı. Değişik renk seçenekleri ve
aksesuarlar ile oluşturulan farklı tasarımlar,
kullanıcısının yaşam tarzını yansıtmaktadır
(Fig.4). Teknolojinin gelişimi ile yeni
malzeme ve sistemlerin, tasarımdaki
etkisi daha da bariz bir şekilde görülmeye
başlanır. Saat tasarımında plastik
malzemeyi kullanarak rengarenk, eğlenceli
ve uygun fiyatları ile özellikle gençler için
yüzlerce model sunan Swatch, ilk kez
1983 yılında piyasa ile tanışır. Bugün
ünlü tasarımcılara farklı kolleksiyonlar
hazırlatan firma, sunduğu tasarımlarla
popülerliğini her geçen gün arttırmaktadır
(Fig.1). Tasarımın her alanında sayılarını
artırabileceğimiz tasarımın evrensel
ikonları, tüketimin artması ve iletişim
ağının yayılması ile her geçen gün
aralarına yenilerini almaktadır.
+
Kalabalık şehirlerin trafik ve park sorununa
küçük boyutu ile kolaylık getiren, fakat
CMYK
Fig.4Yenilenen tasarımına rağmen
imajını koruyan Mini Cooper
+
HAVADİS GAZETESİ EKİ / 04 TEMMUZ. SAYI 10. 2010.
İÇİMARLIK
Doğu Akdeniz Üniversitesi
SAYFA
09
Betül Bİlge
“Uluslararası Kariyer İçin”
[email protected]
ENGELSİZ YAŞAM: EVRENSEL TASARIM
edebilen mekan ve ürün tasarımlarının
oluşumu hedeflenerek, birlikte yaşadığımız
çevrede her bireyin eşit derecede kullanım
ve hareket özgürlüğüne sahip olabileceği
yaşam standardını sunmak genel bir
sorumluluk anlayışını yansıtmak olacaktır.
Evrensel tasarımın kimliğini işte bu fikir
yolu oluşturmaktadır.
Evrensel TasarımUlaşılabilirlik
Görme, duyma, tepki verme, zamana
ve insana bağlı olarak değişmekte. Bu
değişim içerisinde yer alan ihtiyaçlar,
“Evrensel Tasarım”, “Ulaşılabilir Mekanlar”
çalışma başlıkları altında, aslında
toplumun her kesiminden kişilerin
ihtiyaçları doğrultusunda yaşamlarını
kolaylaştırıcı çözüm önerilerini ortaya
koymaktadır.
“Ortalama İnsan” ?
Toplumumuzda yer alan engellilerin
sayısı küçümsenmeyecek bir orandadır.
Çevremizde, bulunduğumuz ortamlarda
engelli yaşam sürmek zorunda kalan
insanlara sık rastlamayışımızın
sebeplerinden biri de, çevrelerinin olumsuz
şartlarıdır.
İç ve dış mekanlar, çevre düzenlemeleri,
kullandığımız ürünler ya da eşyalar;
insan ölçüleri ve ergonomik veriler temel
alınarak tasarlanmaktadır. Ergonomi, esas
olarak insan kullanımına yönelik tasarım,
çalışma ve yaşama koşullarının optimal
hale getirilmesini amaçlayan uygulamalar
bütünüdür. Ergonomi, çevrenin insana
uygun hale getirilmesini amaçlar.
İnsanların yaşam kalitesini yükseltir.
Çevrenin sağlık koşullarına uygun hale
getirilmesi, bir takım tehlike olasılıklarının
ortadan kaldırılması temel amaçtır.
Çevrenin, kısacası hayatın insana uygun
hale getirilmesi, ortalama insanın temel
ölçütlerinin alınması tüm gereksinimleri
karşılayabilmekte midir? Kim olabilir bu
“ortalama insan”? Sadece bu verilerin
kullanılması ile dünyada var olan insan
nüfusunun tüm ihtiyaçlarına cevap
verebilmek mümkün müdür?
Elbette değildir. Aslında ulaşılmak istenen;
tasarlanan çevrenin ve ürünlerin olabilecek
en üst düzeyde, yeni bir uyarlamaya ya
da özel bir tasarıma ihtiyaç duyulmadan,
tüm insanlar tarafından kullanılabilirliğini
sağlamaktır. Farklı kullanıcılara hitap
Eşit Kullanım Hakkı
Ulaşılabilirlik, ya da başka bir değiş ile
erişilebilirliğin tanımı; “herkesin bağımsız
olarak istediği her yere ulaşabilmesi
ve burayı kullanabilmesi” olarak
tanımlanabilir. Bu tanım içerisinde sözü
geçen “herkes” ifadesi önemli, çünkü
“herkes” aynı özelliklere sahip bir bütünü
oluşturmamaktadır. Toplumumuzda
yer alan ve hareket kısıtlılığı değişik
sebeplerden dolayı oluşan farklı
kullanıcıları; fiziksel-zihinsel özürlüler,
yaşlılar, çocuklar, geçici bir süre özürlü
olanlar, bebek arabaları, hamileler, yük ve
eşya taşıyanlar, iri ve şişman olanlar, çok
uzun ya da çok kısa olanlar oluşturur.
Özürlü Olmak mı? Engelli
Olmak mı?
Ulaşılabilirlik açısından “özürlülük”
kavramına bakıldığı zaman, “engelli
olmak” tanımından da bahsetmek gerekir.
Özürlü olmak, 1982 tarihli “Birleşmiş
Milletler Dünya Eylem Programı” içerisinde
tanım olarak şu şekilde yer almaktadır; “
Bir insan için normal kabul edilen şekilde
veya düzeydeki bir etkinliği, bir bozukluğun
sonucu olarak, gerçekleştirebilme
eksikliği ya da kısıtlılığıdır.” Bu
durumda özürlü olmak kişinin vücudu
ile ilgili bir kısıtlılıktır. Kişi bu eylemi
yapmakta ya zorluk çekmekte ya da hiç
gerçekleştirememektedir.
Engelli olmak ise; “bozukluk veya özrün
neden olduğu kaybın, yaş, cinsiyet,
sosyal ve kültürel faktörlere bağlı olarak
ve bir birey için normal görülen bir rolün
gerçekleştirilmesini kısıtlama veya önleme”
olarak açıklanmaktadır.
Bu durumda aslında konu özürlü olmak
değil, tam tersine; özürlü kişilerin
çevreleri ile ilişkilerinde görülen fiziksel
ya da toplumsal kısıtlamaların “engelli
olmaya” neden olmasıdır. Aslında biz
yapısal çevremizde engelleri kendimiz
oluşturduğumuz için özürlü olmak,
engelli olmaya yol açmaktadır. Bunu
örnek ile açıklamak belki de iki kavram
arasındaki ayrımı çok açık bir şekilde
ortaya koyacaktır. Doğuştan felçli bir
tekerlekli sandalye kullanıcısı ya da koltuk
değneği kullanan bir ortopedik özürlü,
bozuk ve seviye farkı oluşan kaldırımda
yürüyemediği, yaya kaldırımlarından
Herkes İçin Tasarım
inemediği için engellidir. Tren ya da
metroda yolculuk eden bir işitme
özürlü, içerideki sesli uyarı sistemlerini
algılayamadığı için engellidir. Aslında
engeller evimizin içinden başlayarak
dışarı çıktığımız andan itibaren karşımıza
çıkan merdivenler, açıp kapatmakta
zorlandığımız kapılar, yeterince iyi
aydınlatılmamış alanlar, düzensiz olarak
yerleştirilen elektrik direkleri, kaygan yer
döşemeleri, reklam panoları ve daha
burada sayamadığım pek çok örnekle
çevremizi kuşatmış durumdadır. Ulaşılabilir
mekanlar ve düzenlemeler bu açıdan çok
önemlidir.
Çözüm Ne Olabilir?
Bu noktada “duyarlı tasarım” ön plana
çıkmaktadır. Evrensel Tasarım işte bu
düşüncenin gelişmesi ile ortaya konmuştur.
Evrensel Tasarım; düşüncede herkes
tarafından kullanışlı olabilen çevre, bina ve
ürün tasarımlarını gerçekleştirmek için bir
yaklaşım sunmaktadır. Tüm insanları yaş,
yapabilirlik gibi özelliklerini gözetmeden,
tüm binalara, ürünlere ve yaşam alanlarına
yönelik olarak değerlendirmektedir.
Kullanımda Eşitlik (adil kullanım)
kullanıcılar için tasarımda eşit şartlar
sağlanmalıdır. Kullanıcılar arasında ayırım
olmamalı, kullanıcı damgalanmamalıdır.
Güvenlik ve mahremiyet ile ilgili kurallar,
tüm kullanıcıları kapsamalıdır.
İLKE 2: Kullanımda Esneklik:
“Tasarım, kullanım yöntemlerinin seçimi
ve kullanıcının hızına, doğruluğuna ve
davranış biçimine adapte edilmesi yoluyla
yetenek ve tercihler alanı sağlamalıdır.”
Tasarım, farklı bireysel tercih ve
yetkinlikleri kapsamalıdır. Farklı kullanım
biçimleri olanağı sağlanmalıdır. Ürün, sağ
ve sol elini kullananlar için aynı derecede
kullanışlı ve kullanılabilir olmalıdır.
Kullanıcının hata yapmasına olanak
sağlamalıdır. Ürün, kullanıcının farklı hızda
algılamasına fırsat vermelidir.
Fakat bu değerlendirme, uygulamada
ne anlama gelir? Herhangi bir kimsenin
kullanacağı herhangi bir ürün-mekan
tasarlamak mümkün müdür? Gerçekte
tasarlanılan mekan ya da ürünlerin
kullanılabilir ya da ulaşılabilir olabilmesi
için kullanan kişilerin aynı deneyimlere,
kültüre, tecrübeye sahip olduğunu garanti
edemeyiz, ama evrensel tasarımın
ortaya koyduğu genel başlıkların içerdiği
hedeflere doğru yönelebilir ve eşit bir
deneyim sağlamak için çaba gösteririz.
Duyarlı oluruz ve duyarlı olmaya
özendiririz.
Evrensel Tasarım İlkeleri
İLKE 1: Kullanımda Eşitlik (adil
kullanım):
“Hiçbir kullanıcı gözardı edilemez ya da
etiketlenemez.”
Tasarım, farklı yapabilirlik düzeyleri olan
kişiler için kullanılabilir olmalıdır. Farklı
CMYK
+
Kullanımda Esneklik
>> DEVAMI SAYFA 10’DA
+
HAVADİS GAZETESİ EKİ / 04 TEMMUZ. SAYI 10. 2010.
SAYFA
10 İÇMİMARLIK
Doğu Akdeniz Üniversitesi
Betül Bİlge
“Uluslararası Kariyer İçin”
[email protected]
ENGELSİZ YAŞAM: EVRENSEL TASARIM
İLKE 7: Yaklaşım ve Kullanım
İçin Gerekli Boyut ve Alan:
>> SAYFA 9’DAN DEVAM
İLKE 3: Basit ve Sezgisel
Kullanım:
“Sistem, kullanıcının bilgi, deneyim, dil
veya konsantrasyon düzeyine aldırmadan
basit ve sezgisel kullanım sağlamalıdır.
Tasarım, kullanıcıların beklentilerini
desteklemeli ve farklı dil ve okur-yazarlık
becerilerini barındırmalıdır.”
Tasarım, kullanıcının tecrübe, bilgi, dil
becerisi ve anlık odaklanma düzeyinden
bağımsız olarak kolay anlaşılabilir
olmalıdır. Gereksiz karmaşıklıktan
kaçınılmalıdır. Kullanıcının beklentilerine
ve sezgisel kullanıma aykırı olmamalıdır.
Tasarım, geniş bir yelpazedeki okuma
düzeyi ve dil becerisini kapsamalıdır. Bilgi,
önem dercesine göre sıralanmış olmalıdır.
Kullanım sırasında ve sonrasında doğru
“Sistemin yerleştirilişi erişilebilir ve
herhangi bir kullanıcının beden boyutunu,
duruşunu veya hareketliliğini dikkate
almaksızın kullanılabilir olmalıdır.
Önemli unsurlar oturan ve ayakta
duran kullanıcıların her ikisi için de aynı
görüş çizgisinde olmalıdır. Tüm fiziksel
bileşenlere ayakta ve oturan kullanıcılar
tarafından kolaylıkla erişilebilmelidir.”
“Sağa sapılmaz” mı? yoksa “Sola
sapma, sağdan git” mi?
Anlaşılabilir Bilgi
İLKE 6: Düşük Fiziksel Çaba:
İLKE 5: Hata Toleransı:
“Sistemler, kullanımı rahat olmalı ve
minimum fiziksel çaba ve yorgunluk
“Yanlış anlamaların veya kasıtsız
Hata Toleransı
Basit ve Sezgisel Kullanım
zamanda kullanım bilgisi ve geribildirim
sağlanmalıdır.
Yaklaşım ve Kullanım İçin Gerekli
gerektirmemelidirler. Sistemin fiziksel
tasarımı, uygun çalıştırma çabasıyla doğal
bir durumu sürdürebilmesi için kullanıcıya
izin vermelidir.”
Tasarım, etkinlik ve rahatlıkla kullanılabilir
olmalı, yorgunluğa en az derecede
olanak vermelidir. Kullanıcı, vücudunu
doğal olmayan konumlarda bulundurmak
zorunda kalmamalıdır. Ürün, kabul
edilebilir derecede güç kullanarak
çalıştırılabilmelidir. Ürün, üst üste tekrar
eden davranışları gerektirmemelidir. Uzun
süreli güç kullanımı gerekliliği en aza
indirilmelidir.
davranışların neden olduğu zararların
etkileri en aza indirgenmelidir. Potansiyel
tehlike durumları kaldırılmalı ya da
erişimleri zorlaştırılmalıdır. Potansiyel
tehlikeler uyarıcılarla korumaya
alınmalıdır.” Tasarım, kaza veya
istenmeyen davranışlar sonucu ortaya
çıkabilecek tehlikeli ve kötü sonuçları
en aza indirmelidir. Tasarım unsurlarının
en kullanılanları en ulaşılabilir biçimde,
tehlikeye sebep olabilecekler ise yok
edilmiş, izole edilmiş veya korunaklı
biçimde düzenlenmiş olmalıdır. Kaza
ve hatalara sebep olabilecek davranış
biçimleri ve tasarım unsurları açık olarak
ifade edilmiş olmalıdır.
İLKE 4: Anlaşılabilir Bilgi:
“Tasarım, bilginin etkili iletişimini çevresel
koşullara veya kullanıcı yeteneklerine
bakmaksızın sağlamalıdır. Sunumun
fazlalığı önemlidir: bilgi farklı formlarda
ve tarzlarda sunulmalıdır (grafik, sözlü,
yazılı vb.). esas bilginin üzerinde durulmalı
ve çevresel içerikten açık bir şekilde
farklılaştırılmalıdır.”
Tasarım, kullanıcı için gerekli bilgiyi,
ortam koşullarından, ya da kullanıcının
algılama becerisinden bağımsız olarak,
etkin bir biçimde sunmalıdır. Temel
bilgilerin “okunabilirliği” en üst düzeyde
olmalıdır. Ürüne özgü bilgiler, kullanıcıya
kolay açıklanabilir nitelikte olmalıdır. Ürün,
duyusal kısıtlılıkları olan kullanıcıları
kapsayacak biçimde, uyumluluğu
sağlayacak teknikleri ya da ara yüzleri
içermelidir.
Kullanıcının vücut ölçüleri, duruş
pozisyonu ve hareketliliğinden bağımsız
olarak, yaklaşma, uzanabilme, elle
kullanım ve genel kullanım için uygun
boyut ve alan sağlanmış olmalıdır. Hem
oturan, hem de ayaktaki kullanıcılar
için önemli kullanım öğelerine engelsiz
Yaklaşım ve Kullanım İçin Gerekli
bakış açısı sağlanmalıdır. Tüm kullanım
öğelerine otururken ya da ayakta aynı
derecede kolaylıkla ulaşılabilmelidir. Farklı
el büyüklüğü ve el ile kavrama özelliği
düşünülmüş olmalıdır. Yardımcı gereçler
(tekerlekli sandalye, yürüme gereçleri, vb.)
veya yardımcı olacak kişiler için yeterli
alan sağlanmalıdır.
Herkes için eşit kullanım hakkı veren
mekanlar ve ürün tasarımları için “Evrensel
Tasarım” düşüncesinden oluşan genel
prensipler, bize iyi bir başlangıç noktası
verebilir. Bu ilkelerin hepsi, tüm durum
ve koşullarda eşit uygulanmaya olanak
sağlamayabilir. Farklı boyutları ile
incelenen, düşünülen ve ortaya çıkan
tasarım, çoklu- model etkileşimine dayanır.
Gerekli olan ilkelerin birbirleri ile etkileşimi
sonucu hedefe varılabilir.
Aslında yapılan ve yapılacak olan her
tasarım evrensel düşünce sistemini
içermelidir. Sadece sağlıklı bireyler
için yaşanılır mekanlar ya da kullanılır
ürünler elde etmek, gelecek için ne kadar
yapıcı olabilir? Düşüncelerimize sokmak,
dile getirmek istemememize rağmen
aslında hepimiz potansiyel engelli değil
miyiz? Biz birey olarak bir noktadan
başlayalım. Küçük birikimler, toplumsal
çözümlemelerin ilk ayağını oluşturacaktır.
Güzel olanı; hepimiz için engelsiz bir
yaşam olsun.
Betül Bilge
Düşük Fiziksel Çaba
+
CMYK
+
HAVADİS GAZETESİ EKİ / 04 TEMMUZ. SAYI 10. 2010.
KENTİN TADI TUZU
Doğu Akdeniz Üniversitesi
SAYFA
11
Şebnem HoŞKARA
“Uluslararası Kariyer İçin”
[email protected]
‘KENT MEKANI İLE EN İYİ İLİŞKİ KURAN KAMUSAL BİNA
YARIŞMASI’NIN ARDINDAN
Hatırlayacağınız üzere, Doğu Akdeniz
Üniversitesi Kentsel Araştırma Merkezi
ve KTMMOB Mimarlar Odası, geçtiğimiz
ay içinde, “bina tasarımının kentsel çevre
niteliğinin belirlenmesindeki rolüne ve
‘kent mekanıyla dost’ binalar oluşturmanın
önemine dikkat çekebilmek amacıyla”,
mimarlara, mimarlık eğitimcilerine ve
öğrencilerine açık, tek aşamalı bir yarışma
düzenledi. Prof. Dr. Derya Oktay, Ekrem
Bodamyalızade, Prof. Dr. İbrahim Numan,
Doç. Dr. Naciye Doratlı, Doç. Dr. Zeynep
Onur, Doç. Dr. Türkan Uraz ve Behzat
Azizbeyli’den oluşan değerlendirme
jürisi, yarışmaya sunulan 51 öneri
arasından, Lefkoşa Büyük Han tarihi
binasını birinciliğe, Lefkoşa’nın SABOR
ve Mağusa’nın D&B Lokanta binalarını
ikinciliğe, ve yine Mağusa’mızın Petek
Pastanesi’ni üçüncülüğe değer buldu. Biz
de, kentsel çevre konusunda bilinçlenmeye
yönelik önemli olduğunu düşündüğümüz
yarışmanın 30 Haziran`daki ödül töreninin
ardından, bu sayıdaki yazımızı, kentsel
mekan bağlamında “kent mekanı ile en
iyi ilişki kuran kamusal bina” yarışmasının
sonuçlarını, bir başka deyişle “kazanan
binalarını” değerlendirmeye ayırmayı
uygun gördük.
Öncelikle bina ve kent mekanı ilişkisi ile
ilgili yarışmadan beklenenleri -yarışma
çağrı metnine doğrudan referans vererekhatırlayalım:
“Kentsel kamu mekanları, insanların
iletişim ve etkinliklerine zemin oluşturma
bağlamında çok önemli araçlardır.
Kentin toplumsal bütünlüğü ve kent
yaşamının canlanması, kısmen yapısal
biçimlerin dış mekanlarla ilişkilerine,
işlevsel (fonksiyonel) düzenlemelerinin
dış mekana yansıttığı etkiye ve bu
mekanların özelliklerine bağlıdır. Bu
nedenle, bina tasarlanırken, kentsel
bağlamın bir bileşeni olarak kamusal
mekana ve toplumsal yaşama yapacağı
katkının önceden irdelenip, tasarımın buna
göre yönlendirilmesi, özellikle merkezi
kent bölgelerinin canlılığı açısından
son derece önemlidir. Bu anlamda
gösterilecek duyarlılık, zamanlamanın
(gece - gündüz, hafta içi - hafta sonu
aktif kullanımın sağlanması), aktif bina
önyüzlerinin, karma-işlevlerin, yoğunluğun,
fiziksel tanımlanmanın, ölçeğin, görsel
hoşnutluğun, ve “yer” duygusunun
sağlanması ile ilgilidir. Ayrıca, araştırmalar
kanıtlamıştır ki, insanlar için günlük
kullanıma yönelik kent mekanlarında
önemli olan stiller değil, kendilerini rahat ve
mutlu hissedecekleri mekanlardır. Çarpıcı
geometrik biçimler ve abartılı ayrıntılarla
tasarlanmış pek çok yeni kamusal alanın
düşünüldüğü gibi kullanılamaması bu savı
desteklemektedir.” (1)
Bu anlatımlar ışığında, yarışmaya
katılması beklenen, KTMMOB Mimarlar
Odası Üyesi olan, KKTC’deki kurumlarda
görevini/eğitimini sürdüren mimarlar,
mimarlık eğitimcileri ve mimarlık /
kentsel yasarım (lisans / yüksek lisans)
öğrencilerinden (ya da bir mimarla
birlikte yarışmaya katılabilecek şehir
plancıları’ndan) beklenen; kentlerimizde
yer alan kamusal binalara, sadece binayı
ve binanın mimari tasarım özelliklerini
sürdürülebilirliğine de katkı yapmaktadır.”
(Nil Paşaoğulları, Kağan Günçe, Nazife
Özay) (4)
Yarışma Eş-İkincisi: D&B
Lokantası (Mimar: Anonim,
İç-Tasarım: Tarkan Oktay )
Mağusa Suriçi’nin en canlı noktalarından
birinde, Namık Kemal Meydanı’na yandan
bakan bir konumda bulunan D&B binası,
yarışmada ikinciliği paylaşan diğer grup
arkadaşımızın (Beser Oktay Vehbi, Banu
Çavuşoğlu, Leyla Çınar, Zehra Öngül ve
Mukaddes Faslı) değerlendirmelerine
göre, kentsel mekana doğrudan giriş-çıkışı
ve canlılık kazandıran işlevleri, giriş katı
yüzeyindeki saydamlığı, bina yüzeyinde
derinlik ve doku zenginliği, ve cephede
nitelikli malzeme kullanılarak tasarlanmış
detayları ile, kent mekanı ile pozitif bir ilişki
kurmaktadır.
Yarışma birincisi: Büyük Han
düşünerek değil, “binanın içinde bulunduğu
kentsel mekan ile birlikte” bakmalarıydı. Bu
bağlamda, önerecekleri binaları,
bulunan ikinci giriş ise, küçük bir meydana
açılmaktadır; böylece kamusal fonksiyona
sahip bu bina, açık kamusal alanla entegre
olmuştur. İnşa edildiği dönemin teknolojini
ve özgün malzemesini günümüze taşıyan
bu taş bina, tarih içinde hapishane ve fakir
ailelerin kalacak yeri olarak kullanılmıştır.”
(Elda İstillozlu ve Nesil Afşin) (3)
“kentsel mekana olan giriş-çıkışları;
kentsel mekana canlılık kazandıran
işlevleri; giriş katı yüzeyinde saydamlık ve
iç-dış mekan arası görülebilirlik düzeyleri,
bina yüzeyinde derinlik ve doku zenginliği;
ve, cephede nitelikli malzeme ve gelişmiş
düzeyde tasarlanmış detayları” (2)
İşte kent mekanı ile ilişkisi bağlamındaki
bu özellikleri ile Büyük Han, tarihten gelen
güçlü mimarisi yanında, bugünkü “başarılı
restorasyonu” ve “yeniden kullanım
özellikleriyle”, kent dokusu içindeki örnek
kamusal binalardan ve mekanlardan
birisidir.
açısından değerlendirmeleriydi. Yarışma,
bu yönüyle, binaları belli bir bağlam içinde
değerlendirmeye davet eden ilk yarışma
özelliğini taşıyordu.
Yarışma Eş-İkincisi: SABOR
Lokantası (Mimar: Yücel
Köken)
İşte bu bakış açısıyla ele alınan 51 adet
öneri arasından, günün sonunda, 4 adet
binamız ödül aldı. Şimdi bu binaları,
yukarıdaki değerlendirme ölçütleri içinde
tek tek sizlere tanıtalım.
Sabor lokantası çoğumuzun belki de
sıklıkla gittigi ve çok sevdiği bir mekandır.
Biz Mağusalılar bile, Lefkoşa’ya
geldiğimizde Sabor`da bir yemek yemeden
ayrılmak istemeyiz çoğu zaman. Bunun
sebebi, Sabor’un yemeklerinin tadının
yanında, mekanın gerek iç mekan
konforu ve tasarımı, gerekse bulundugu
tarihi kentsel mekanın büyüsündendir. O
noktada, o mekanda bulunmak, mekanı
yaşamak, hissetmek, özellikle meslekten
olan kişiler olarak bizlere büyük haz
verir.. Nedir Sabor`u özel kılan? Gelin
bunu da, yarışma da ikinciliği paylaşan
arkadaşlarımızdan bir grubun kaleminden
okuyalım:
Yarışma birincisi: Büyük
Han (Mimar: Anonim, Tarihi
Bina; Restorasyon: İlkay
Feridun)
Lefkoşa Suriçi’nin en gözde tarihi
binalarından birisi olan Büyük Han,
geleneksel Osmanlı han mimarisinin de
önemli örneklerindendir. Söz konusu
yarışmanın değerlendirme ölçütleri
açısından Büyük Han’ı, yarışmaya
bu yapıyı öneren arkadaşlarımızın
kaleminden şu şekilde anlatabiliriz:
“Binanın ana girişinin tanımlayıcı
niteliklerinden olan ve tarihi dokuyu
yansıtan arkatları, tanımladıkları
fonksiyonlarla birlikte bir yandan çevredeki
yeni oluşumlara referans oluştururken,
diğer girişinde kullanılan kemerli giriş,
ana girişle bir bütünsellik içerisindedir. Bu
fonksiyonlarla kentle olan ilişki güçlenirlen,
iç mekandaki fonksiyonlar için de bir
çekim gücü yaratılmıştır. Birbiri içine
geçmiş bu fonksiyonlar, büyük bir kullanıcı
kitlesine hitab ederken, kentsel ölçeğe
bağlanan mekanlarıyla dokuya zenginlik
sağlamaktadır. Binanın arka tarafında
+
“Lefkoşa tarihi suriçinin Selimiye
Meydanı’nda yer alan bina, iki kattan
oluşmaktadır. Meydan ve çevresinde
bulunan dini, kültürel, alışveriş ve konut
aktivitelerine ilaveten El Sabor Restoran
verdiği kafe ve restoran hizmetleri
ile meydanı canlandırmaktadır. Her
mevsimde, gerek gün içi gerekse akşam
saaatlerinde servis veren bina, saydam
ön yüzeyi ve açık mekanları sayesinde
misafirlerini Lefkoşa’nın tarihi ile
kucaklaştırmaktadır. Tarihi kültürel mirasın
önemli eserlerinden birisi olan binanın
uygun işlev ile canlandırılması binanın
CMYK
Yarışma Üçüncüsü: Petek
Pastanesi (Mimar: Gökan
Noyan)
Son olarak, Petek Pastanesi... Mağusa
sur içinin neredeyse tarihi binalar kadar
simgesi olmuş bir mekan. Özellikle kent
içindeki çok özel konumuyla, hem yerel
halkın hem de turistlerin uğrak yeri. Peki
Petek pastanesini özel kılan ne? Bunu da
yarışma da üçüncülüğü paylaşan ekiplerin
birinin kaleminden sunuyoruz:
“Tarihi Mağusa kale içinde köşe arazi
üzerine konumlanmış bina iki katlıdır.
Saydam yüzeyleri sayesinde tarih ile iç
içe bir ortam sağlanmaktadır. Genellikle
gündüz kullanılan işlevlerin bulunduğu
çevreye, hafta içi ve hafta sonları
gündüz ve akşam saatlerinde canlılık
kazandırmaktadır. İki kattan oluşan
binanın insan ölçeğinde oluşu, özellikle
giriş katın saydam cephe düzeni ve yarıaçık ve açık mekanları, Kıbrıs’ın iklimine
uygun her mevsim çevre ile iç içe bir
kullanımı misafirlerine sunmaktadır.” (Nil
Paşaoğulları, Kağan Günçe, Nazife Özay)
(5)
Son Söz Yerine Bir Dilek...
Umarız sizler de, belki de sıklıkla
ziyaret edip kullanmakta olduğunuz bu
kamusal binaları – ve hatta diğerlerini
de, bundan sonra, farklı bir bakış açısıyla
değerlendirirsiniz. Ve sevgili mimar
dostlar...umarız sizler de, binalarınızı
tasarlarken kent bağlamını hep aklınızda
bulundurursunuz.
Şebnem Hoşkara
Notlar:
(1), (2) Yarışma Çağrı Broşürü’nden alıntı.
(3) (4) (5) Adı geçen yarışmacılar tarafından
hazırlanan öneri bina değerlendirme
formlarından alıntı.
+
HAVADİS GAZETESİ EKİ / 04 TEMMUZ. SAYI 10. 2010.
12 AL GÖZÜM SEYREYLE
Türkan Ulusu Uraz konuk yazar: Beser V. Oktay
Doğu Akdeniz Üniversitesi
SAYFA
[email protected] [email protected]
“Uluslararası Kariyer İçin”
HİÇ UYUMAYAN ŞEHİR MADRİD
Geçen sayılarda Şebnem Hoşkara’nın
köşesinde iki önemli şehir mekanını,
‘Puerta Del Sol’ ve ‘Plaza Mayor’
Meydanları’nı tanıtan Beser Oktay
Vehbi, bu sayıda, bu meydanların şehri
‘Madrid’ ile sayfamıza konuk oluyor.
Yalın dili ve akıcı anlatımıyla, konferans
gezginlerinin, bir kenti keşfetme
sürecini paylaşıyor bizimle. Sizi, onun
kaleminden Madrid’de hızlı ve telaşlı,
ama bir o kadar da seçici ve kapsayıcı
bir tura davet ediyoruz.
Turkan Ulusu Uraz
Bir konferansa katılmak amacı ile
üniversiteden bir akadaşım ve eşlerimizle
yapmış olduğumuz Madrid seyahati,
aslında 3 gece 4 günlük kısa bir zaman
aralığına sığdırıldı. Bu nedenle, şehrin
bütün önemli bina ve meydanlarını görmek
olanağımız yoktu. Yine de bu kadar kısa
zamanda görülmesi gereken birçok şeyi
görmek için her fırsatı değerlendirdik.
Dolayısıyla bu yazıda size, bu hızlı
Madrid gezintisinin durakları hakkında
bilgi vereceğim. Bellibaşlı bazı bina
ve meydanlarının yanısıra yeniden
işlevlendirilerek bir çekim merkezi
haline gelen, ve bir tren istasyonundan
çok botanik bahçesini andıran ‘Atocha’
istasyonu bu durakların en önemlisi.
Hem Kraliyet Döneminin izlerini taşıyan
muhteşem Sarayları ve Katedralleri ile
bir tarih şehri, hem aralarında Picasso,
Rembrandt, Von Gogh, Monet gibi
dünyaca ünlü ressamların tablolarının
sergilendiği müzeleri ile bir kültür şehri
Madrid, bir turizm ülkesi İspanya’nın
başkenti. Oldukça modern görünümlü bu
Avrupa başkentinde, şehir merkezinde
özellikle 19 yy. ait çok sayıda bina yer
almakta. Burada, şehrin hafızasını koruyan
bu doku hakimken, şehir dışına çıkıldıkça
modern, ve planlı yaşam alanları ile
karşılaşılmakta.
İlk gün oraya vardığımızda Madrid’in
haritasını elimize aldık ve önce yaya olarak
tarihi merkezde, ertesi gün ise yeni gelişen
Tarihi merkez
bölgelerde dolaştık. Turistlere yönelik şehir
turlarına ise ancak buradan ayrılmadan
bir gün once katılabildik. Böylece,
dolaşamadığımız birkaç meydan veya
binayı da bu tur sayesinde fotoğraflama
fırsatı yakalamış olduk. Bu otobüslerde
şehrin önemli yerlerinden geçilir, isteyen
iner gezer ve bir sonrakine tekrar biner.
Burada seçebileceğiniz iki tur var. Biri,
tarihi sehir merkezinin, diğeri ise şehrin
önemli Modern Mimarlık örneklerinin
üzerine yoğunlaşır. Bizler, tarihi merkezi
dolaşanı tercih ettik ama, yeni gelişen
bölgeyi de zaten kendimiz keşfetmiştik.
Tarihi merkezde, geçen yazımda da
belirttiğim üzere ‘Puerta Del Sol ’ (Güneş’in
Kapısı) yolların kesiştiği, ‘Plaza Mayor’
(Büyük Meydan) ise kentin en önemli
toplanma yeri olarak tanımlanıyor. Bu iki
önemli kent mekanının yanısıra, bu gün
burada bulunan Kraliyet Sarayı (Palacio
Real), aslında eskisinin 1734 yılındaki
bir yangında kullanılmaz hale gelmesinin
ardından V. Philip tarafından yangına
dayanıklı bir saray inşa edilmesi isteği
üzerine yapılmış. Sarayın doğusunda,
‘Plaza de Oriente’ olarak adlandırılan
bahçeli, havuzlu meydanla birlikte hepsi
şehrin görülmeye değer parçaları. Bu
küçük ve huzurlu meydan çevresinde eski
kralların heykelleri sıralanıyor. Park hemen
ileride opera binasının önüne açılıyor.
Bunların yanısıra, ‘Museo del Prado’ ve
‘Museo Arquelogico Nacional’ de önemli
müzeleri Madrid’in, zaman bulunursa
ziyaret edilmeli mutlaka.
Tarihi merkez
Parktan çıkmak için İngilizce bilen bir
İspanyol bayandan yol tarifi için yardım
istediğimizde ‘aşağı doğru giderseniz
Estacion Atocha’ya gelmiş olursunuz’
yantını almıştık. Atocha’ya da aslında bir
gün önce Barcelona bilet fiyatlarını sormak
için gitmistik ama gezemeden dönmüştük.
Bu arada Barcelona Madrid arasının
trenle 3 saat ve 250 Euro olduğunu
öğrenince bizim Barcelona gezisi de
zaten hayal olmuştu. Bunun üzerine biz
de daha Mardid’i görmeden, internetten
fotoğraflarını görüp çok etkilendiğimiz
bu binayı dolaşmaya kara verdik. Halen
Madrid’in en büyük tren istasyonu olan
Atocha, içerisinde bulunan mağazalar,
restaurantlar, kafeler ve en önemlisi,
botanik bahçesi ile bir istasyondan öte
bir şey, mutlaka görülmesi gereken bir
yer. 2004 yılındaki terör saldırısında bu
bina hedef alınmış ve bu saldırıda ölen
192 kişi anısına botanik bahçesine 192
ağaç dikilmiş. Görkemli ağaçlar, çiçekler,
havuz içerisinde kaplumbağalar, yeşilin
her tonu bu camekânın altında. İlk merak
ettiğimiz bu çelik ve cam örtünün içinde
bu ağaçların nasıl yaşayabildiğiydi.
Meğerse, ağaçlara buhar formunda
su püskürtülüyormuş. Botanik bahçesi
içinde yürüş yolları da tasarlanmış fakat
ağaçlara zarar verildiği gerekçesiyle bu
geçişler kapatılmıştı. Bahçenin etrafı
oturma köşeleri ve restaurantlarla(food
court) çevrili. Buralarda duygulu veda veya
buluşma anlarını yaşayanların yanısıra, bir
soluk alıp bahçe keyfi çıkarmak işteyenleri
de bulmak mümkün. Biz ise Retiro
Parkı’nın yorgunluğunu atma yeri olarak
seçtiğimiz Atocha tren istasyonunda,
damak tadımıza uygun bir yerden akşam
yemeğimizi alıp, görkemli ağaçların
yakınındaki bankların birine oturup bu
ihtişamın keyfini çıkarttık.
Bütün bu önemli binaların yanısıra geniş
bulvarları saran ihtişamlı mağazalar
da dikkatimizden kaçmadı doğrusu.
‘El Corte Ingles’ Madrid’in en ünlü
büyük mağazasının adı. Her caddede
bunun bir şubesini bulmak mümkün.
1910 yılında eski şehrin bir parçasının
yıkılması ile oluşturulan ‘Gran Via’,
Madrid’in Şanzelizesi. Gran Via sizi
‘Metropolis’ binasından geçerek doğrudan
‘Plaza de Cibelles’ e götürür. Madrid’in
simgelerinden XIII.yy’dan kalma havuzlu
çeşmeyi burada görebilirsiniz. Çeşmeyi, bir
çift arslanın çektiği arabada oturan bereket
tanrısı Kybele heykeli süslüyor, bu nedenle
de adını ondan alıyormuş. Meydanın
karşısında ‘Palacio de Comunicaciones’
bulunuyor. Postane binası olan bu bina
iletişimin Notr Dame’ı olarak anılıyor.
1930 dan kalma bina halen aynı işleve
hizmet veriyor yani postane binası olarak
kullanılıyor.Postane’nin önünden geçen
otobüs bizleri Madrid’in en büyük parkı
‘Parque del Retiro’ya götürüyor. Del
Retiro’da büyük havuzlar, çeşmeler, kukla
tiyatrosu, göl üzerinde tekne gezintisi,
sokak sanatçıları ve daha daha fazlası sizi
bekliyor. Bir zamanlar boğa güreşlerine
ve törenlere sahne olan bu parkta
Londra’daki Kristal Palas örnek alınarak
yapılan, içerisinde sergiler ve etkinliklerin
düzenlendiği ‘Palacio Crystal’ bulunuyor.
Biz bu parkı ayrıca bir başka gün
yürüyerek dolaşma fırsatı bulduk. Sanki
bütün Madrid o gün bu parkı ziyarete
gelmiş gibiydi. Sokak göstericileri, kanoya
binenler, paten ve kay-kay yapanlar, küçük
çocuktan yaşlısına kadar neredeyse bütün
kentli, bizim gibi şakınlıkla bütün bunları
seyreden turistler ve parkın ördekleri ve
kuşları herkes ama herkes oradaydı.
+
Yemeğimizin ardından bir dükkandan
İspanyol dansçılarının giydiği topuklu
ayakkabıların kızım Maya için olanlarını
görünce çok mutlu olduk. Çünkü
İspanya’ya gelmeden önce anne bana
CMYK
‘topuk’ alalım (yani topuklu ayakkabı)
diye tuturmuştu. Kırmızı ve pembe
olarak iki çift aldığımız ayakkabıların
satıldığı dükkandan ayrılırken saat akşam
10.30 olmuştu bile ve tüm mağazalar
kapanıyordu. Ne var ki şehrin başka
bölgelerinde ve başka mekanlarında
aslında gün yeni başlıyordu: İspanyol
yemekleri ve Flamenko eşliğinde sabaha
değin sürecek bir eğlence dünyası sunar
Madrid. Herkes aynı anda yemek yer, işe
gider ya da siesta (öğle uyukusu) yapar ve
günün sonunun, ‘gece’nin keyfini çıkarır
Bu arada bu dört günlük seyehat boyunca
ne yediğimizi merak ettiyseniz: İspanyol
Mutfağı’na has hiçbirseyin bana hitap
etmediğini söylemek zorundayım. Bu
nedenle de her yerde bulunan, ve çabuk
yenen yemekler hayatımızı kurtardı.
İspanyollar tatlıya çok meraklı, her köşe
başında bir tatlıcı bulmak mümkün. Öyle
ki sabah kahvaltısında ekmekten cok tatlı
çeşitleri süslüyordu oteldeki masaları.
Ayrıca bizim tulumba tatlısına benzeyen
ve bir çubukla çikolataya batırılarak yenen
bir tatlı çeşitleri var ki birçok dükkan sırf
bunu satıyor. ‘Paella’ dedikleri safranlı,
midyeli veya karidesli, bol yağlı pilav ve
‘Tapas’ denilen akşam üzeri içkisiyle yenen
küçük mezeler, İspanyol mutfağının en
ünlülerinden.
Bu kısa Madrid gezimizde bizler de
saat üçte öğle,ve saat onbirde akşam
yemeğimizi yerken, insanların ve şehrin
canlılığına, yaşanmışlığına ayak uydurup
sokaklara karışıp gittiğimizde zaman
kavramını yitiriyor ve daha çok bu şehrin
bir parçası oluyorduk. Bu arada, ailemizi
aramak için saate baktığımızda ise, vakit
çok geç ve onlar çoktan uyumuş oluyordu.
Yapacak bir şey yok ve Madrid’te zaman
kavramının altüst olması kaçınılmaz.
Beser Oktay Vehbi
Kaynakça: http://www.travelinginspain.com/
madrid_train_station.htm
+
HAVADİS GAZETESİ EKİ / 04 TEMMUZ. SAYI 10. 2010.
PROVO- ETK İNLİK
Doğu Akdeniz Üniversitesi
SAYFA
13
Beril Özmen Mayer konuk yazar: Şebnem HoŞKARA
“Uluslararası Kariyer İçin”
[email protected] - [email protected]
LONDRA’NIN BATI YAKASI – CANLI
Geçen sayımızda Milano’dan farklı
anlayışta gezer bir tiyatronun müziktiyatro-media performansıyla başlayan
Provo-Yaz-ın-Etkinliklerimiz bu hafta da
müzikallerle devam ediyor. Farklı Avrupa
kentlerinde araştırma yapmamızın
gazete yazı konularıyla örtüşmesi
bize gazeteciliğin üç ana sorusunu
– kim?/ne?, nerede?, ne zaman? –
anımsatırken, yazacaklarımız aslında
araştırmacının “ne?, neden?, nasıl?”
sorularının yanıtlarını da kapsayacak
diye umuyoruz. Sokak festivallerinin
güzelliğinin ve kentliye sunulan buna
benzer etkinliklerin bizim kentlerimizde
de olması heyecanıyla sözü Londra’da
bulunan konuk yazarımıza bırakıyorum.
Teşekkürler Şebnem..
Beril Özmen Mayer
Bu sayfanın sorumlusu Beril arkadaşımız,
yaz dönemi boyunca, kitap yerine ya da
kitap yanında, etkinliklere de yer vermeye
karar verip, bir önceki sayımızda bunu
başlatınca, ben de sayfanın “Londra’nın
sesi” rolünü üstlenmeye talip oldum.
Neden derseniz...
Neydi bu etkinlik? Nasıl bir şeydi? Neydi
onu önemli önemli kılan?
poundun üzerinde katkı sağlayan bir dizi
tiyatro ve müzikale ev sahipliği yapıyor.
Bu, müthiş bir sektör. Dekor tasarımı, renk,
sahne düzeni tasarımı, kostüm seçimi ve
tasarımı, ve pek çok ayrı tasarım olayını
da içinde barındıran bu sektöre bir de
opera, bale, konser gibi benzer etkinlikleri
eklediğinizde olayın boyutu iyice büyüyor.
“Londra’nın Batı Yakasından - Canlı” isimli
bu etkinlik, Westminster Kent Konseyi
tarafından, Londra Tiyatro Topluluğu adlı
sivil toplum örgütünün de desteğiyle,
her yıl Haziran ayında düzenlenen ve
Londra’da gösterimde olan müzikallerden
beşer onar dakikalık canlı performansların
seyirciyle buluşturulduğu bir etkinlik.
Londra Tiyatro Topluluğu’nun başkanı
Nica Burns etkinliği, etkinlik broşüründe
şöyle tanımlıyor: “Londra, dünyadaki en
iyi tiyatroların (ve oyunların) olduğu bir
kent ve West End Live, insanların Batı
Yakası’ndaki en popüler gösterimlerden
/ müzikallerden bazılarını ücretsiz olarak
izlemelerine imkan sağlayan harika bir
etkinlik.”
Tabi tüm bu etkinliklerin içinde yer aldığı
binalar...Bunların mimari tasarımı, kent
içindeki konumları, kent dokusuna olan
etkileri...hepsi ayrı ayrı konular...
Dönelim asıl konumuz olan “Londra’nın
Batı Yakasından - Canlı” etkinliğine.
Bu canlı ve renkli performans, Londra’nın
en önemli bölgelerinden birinin içinde yer
alan en önemli meydanlarından birinde yer
alıyor her sene.
Evet gerçekten de Londra, sayısı yüzleri
aşan ve milyonlarca insana durmaksızın
Londra, hepinizin bildiği üzere bir sosyal
yaşam merkezi. Bir dünya kenti... Bir
kültürler yuvası... Londra’da adım attığınız
her an, her yerde bir etkinlik var. Özellikle
yaz aylarında. Kaçmanız imkansız.
Kaçsanız da etkinlikler sizi kovalıyor. Ben
de Londra’da bulunacağım yaz döneminde
sizlerle çeşitli etkinlikleri paylaşmayı
bir borç bildim kendime. Hani şu “...
muhabirimiz ..... Londra’dan bildiriyor!”
türünden yazılar yazacağım sizlere;
gerek bu, gerekse gazetemizin diğer
sayfalarında.
“Londra’nın Batı Yakasından - Canlı”
etkinliği süresince bu meydana büyük
bir sahne kuruldu. Müzikal gösterilerinin
sunulduğu bu sahnenin dışında, meydanın
dört köşesine yerleştirilmiş büyük ekranlar,
performansları izlemeyi kolaylaştırmaya
yönelikti. Ayrıca meydanın etrafına kurulan
çadırlarda, çeşitli tiyatroların özellikle
çocuklara yönelik etkinlikleri mevcuttu.
Taç yapma, kukla tasarımı, tiyatro afişi
tasarımı, kostüm giyme gibi etkinlikler
çocuklarla birlikte tüm katılımcıların
ilgisini çekiyordu. Meydanın bir köşesinde
ise, çeşitli tiyatro oyunlarında dekor
olarak kullanılan eski model arabalar
sergileniyordu. Kare formuyla, dört
köşesinden giriş alan ve tamamen
kapalılık hissi veren bu meydan, 2 gün
boyunca, rengarenk ve müzik doluydu. Ve
tabi yüzlerce insan…
Kanımca etkinliğin en önemli
özelliklerinden biri, 7’den 70’e her kesimin
ilgisini çekiyor olması yanında, kent
mekanına getirmiş olduğu canlılık ve
hareketti. Bu etkinliğin ardından insanın
tiyatrolara koşası geliyor olması da
sanırım işin başarısının bir göstergesi.
Bundan sonraki yıllarda Londra`ya gitmeyi
planlıyorsanız, mutlaka bu gidişinizi bu
etkinlikle çakıştırmaya çalışın. Pişman
olmayacaksınız.
Bu hafta muhabiriniz “Londra’nın Batı
Yakasından - Canlı” bildiriyor!
Yok hayır bu bir şaka değil, etkinliğin
başlığı: “West End Live”ı böyle çevirdim
sizler için. Londra’nın Batı Yakası denilen
bölgede yer alan ünlü Leicester (Square)
Meydanı, 19-20 Haziran tarihlerinde iki
gün boyunca, müthiş bir etkinliğe ev
sahipliği yaptı.
ve alışveriş bölgelerinden birisi. Bölgede,
yaklaşık 2,500 restorant, cafe-bar, 2,000’in
üzerinde dükkan / alışveriş mekanı, 40
tiyatro binası, 30 müze ve galeri, 7 adet
önemli park mevcut. Leicester Square
bölge içinde yer alan ünlü bir kentsel
mekan. Bu yıl içinde, aldığı mali destek
ile, bir değişim, dönüşüm ve yenilenme
geçirecek. Ekim 2010’da başlanacak olan
ve 2012 Londra Olimpiyatları’na kadar
tamamlanması hedeflenen meydanın
yenilenme projesi, yeni bir aydınlatma
sistemini, yeniden tasarlanmış oturma
alanlarını, yenilenmiş tuvaletleri, ve yeşil
alanları içeriyor. Leicester square, 2012
Nisan ayında, yeni yüzüyle Londralılar ve
ziyaretçilerle buluşacak.
Etkinlik alanından iki prenses
kültürel anlamda hizmet veren ve bu
kültürel eğlence sektörü sayesinde her
yıl kent ve ülke ekonomisine 2 milyar
Londra’nın Batı Yakası (West End),
dünyanın en önde gelen kültürel, eğlence
“Londra’nın Batı Yakasından - Canlı” etkinlikleri çerçevesinde performans gösterileri
“Londra’nın Batı Yakasından - Canlı” boyunca sergiler
+
CMYK
Şebnem Hoşkara
+
HAVADİS GAZETESİ EKİ / 04 TEMMUZ. SAYI 10. 2010.
14 SORULAR- CEVAPLAR/ YANLIŞLAR- DOĞRULAR
Ercan HoŞKARA
SAYFA
Doğu Akdeniz Üniversitesi
“Uluslararası Kariyer İçin”
[email protected]
YEREL YÖNETİM SEÇİMLERİNİN ARDINDAN
Geçen hafta yapılan yerel yönetim
seçimlerinin ardından bir değerlendirme
yapmak gerekirse, 3 Belediye Başkanı
hariç diğer tüm belediye başkanlarının
koltuklarını koruduğu görülmektedir.
Peki bu durum, belediyelerimizin çok
başarılı olduğu ve vatandaşın da verilen
hizmetten memnun olduğu sonucunu
çıkarır mı? Bazıları için bu sorunun
cevabı evettir, ama aslında bu sonuç,
sadece adaylar arasında en güçlü ve en
iyi olanların seçmene göre mevcut olan
belediye Başkanları olduğu sonucunu
gösterebilir. Umarım bu sonuçlar
mevcut olan ve seçimler sırasında da
değinilen veya değinilmeyen sorunların
gözardı edilmesine neden olmaz.
Daha önceki yazımda, belediyeler
ve yapılması gereken işler konusuna
değinmiştim. Bu bağlamda, belediyeler
yeni döneme girerken kent ve mimarlık
ile ilgili süregelen yanlışları ve
eksiklikleri bu çalışmada özetlemekte fayda olacaktır. Aynı zamanda bu
çalışmada fotoğraflarla yanlış ve doğru
örneklere dikkat çekilecektir.
Ercan Hoşkara
YANLIŞLAR VE EKSİKLİKLER
•
İmar planları olmadan
kentlerin gelişimini sağlıklı olarak
sürdürebileceğimizi sanmak.
•
Planın sadece çevreyi korumak için olduğunu düşünmek ve onun
sağlayacağı ekonomik verimlilik ve sosyal gelişmeyi görememek
•
Gereksinimlere cevap verecek
projeleri hazırlarken kent bütününü
düşünmeden ve bütün içindeki etkilerini
hesaplamadan parçacı yaklaşımlarla
projeleri hazırlamak
•
Kentsel tasarım projelerini henüz
gündeme almamak
•
Etkin yapı denetimi yap(a)mamak
•
Altyapı çalışmalarına gereken
önceliği vermemek
•
Kaldırımları yaya kullanımına
açacak tedbirleri alamamak
•
Toplumsal dahiliyet projelerine
gerekli önceliği ve önemi ver(e)memek
•
Kentlerimiz için önemli olan mimari projeleri herhangi bir mimari kaygı
duymadan hazırlamak
•
Önemli mimari projeler için mimari proje yarışmaları düzenlememek
•
Çevre düzeni ve temizliği için
plan ve kentsel tasarım projelerine ihtiyaç olduğunu görememek
•
Kentteki fiziksel gelişmeyi,
önceliği tamamen kar olan, özel sektöre
bırakmak ve niteliği artıracak, özel sektöre önderlik edecek girişimlerde bulunmamak
•
Toplu taşımacılığın önemine
inanmamak
•
Yaya ve bisiklet yollarına gerekli
önemi vermemek
Foto: Turuğsan Arslankelle
Şekil: Lefkoşa’da yağmurlardan sonra bir otobüs durağı.
Plansız gelişmenin getirdiği sıkıntılar ve toplu taşımaya verilmeyen önem otobüs
durağının niteliğinden belli olabiliyor.
Foto: Ercan Hoşkara
Şekil: Mağusa’da bir otobüs durağı.
Otobüs durağının önüne araba park etmiş, kaldırım üzerindeki çöp konteynerleri
yaya ulaşımını engelliyor.
DOĞRU
Foto: Turuğsan Arslankelle
Şekil: Lefkoşa’da dere yatağına inşaa edilen ve selden dolayı hasar gören bir
site.
Şekil: Araç park yerleri ve çöp konteynerleriyle ilgili bir düzenleme.
Bu düzenlemeyle Araçlar veya çöp konteynerleri yaya yolunu kapatmıyor
DOĞRU
foto: Turuğsan Arslankelle
Şekil: Lefkoşa’da Plansız gelişmenin yaşattığı sıkıntılar...
Bütünü tasarlamadan parça parça yapılan uygulamaların sonucu olarak, ayrı
Londra’da sıradan bir otobüs durağı.
+
CMYK
+
HAVADİS GAZETESİ EKİ / 04 TEMMUZ. SAYI 10. 2010.
GÜNCEL HABERLER
Doğu Akdeniz Üniversitesi
[email protected] - [email protected]
STADYUMLAR
2010 Dünya Kupası super bir
Artık günümüzde hem
oyuncuların hemde seyircilerin
tüm konforunun düşünüldüğü
stadyumlar tasarlanıp, inşa
edilmeye başlandı. Bu
sayımızda siz futbol severler
için gündem oluşturan ilgi
çekici spor yapıları ile ilgili
haberleri derledik. Umarız
dünya kupasının sonunda
dostluk ve fair play kazanır.
15
Kutsal ÖztÜRK- Begüm MozaİKCİ
“Uluslararası Kariyer İçin”
açılış maçı ile bir aylık futbol
heyecanına 11 haziran günü
başladı. Ülkemizde erkekler
kadar, bayanların da severek
izlediği futbol her ne kadar
maç izlenirken oynanan oyun,
futbolcuları ve hakemleri ile
önemli olsa da maçın yapıldığı
stadyumda izleyenlerin ilgisini
çekiyor. Hatta bazen takımların
maçları kaybetmeleri veya
kazanmaları stadyumlara mal
edilebiliyor.
SAYFA
Bakü Olimpik Stadyumu
Azerbaycan Bakü’de şehrin
yeni simgelerinden biri olmaya
aday Bakü Olimpik Stadyumu
kent merkezine girişte, Haydar
Aliyev Bulvarı ile Büyük Şor Gölü
sınırında, Azizbeyov Kavşağı ile
Sabuncu Kavşakları arasında
bulunan 50 hektarlık arazide
konumlanmaktadır.
Modern mimarinin kent kullanıcısı
ile buluştuğu bir çekim noktası
yaratmayı hedefleyen proje;
çağdaş spor yapılarına yeni bir
anlayış getirmeyi hedeflemektedir.
Yapının mimari karakterini birbiri
içine geçmiş, 5 farklı kabuk
örtüsü formu ile bu asimetrik
örtülerin üzerinde yer aldığı
dairesel platform oluşturmaktadır.
Olimpiyat bayrağındaki 5 halka ile
temsil edilen 5 kıta, çatı örtüsünü
oluşturan 5 parçalı strüktür ile
temsil edilmektedir. Kıtalardaki
insanların olimpiyat ruhu ile sportif
ve kültürel etkileşimi, dünyayı
simgeleyen platform üzerindeki
hareket imgesi ile sembolize
edilmiştir.
Çatı örtüsü tribün hizalarından
başlayarak aynı karakterde cephe
örtüsü haline dönüşmektedir.
Yapıya yaklaşımdan saha içine
kadar proje bütününde bu örtü
hissedilmektedir. Olimpiyat bayrağı
fonu gibi beyaz olan cephe, dış
aydınlatma ile kıtaları simgeleyen
renklerle gece de kendini ifade
edecektir.
Yazı Kaynak: TOCA Mimarlık Proje Ve
Uygulama Ltd. Şti.
Fotoğraf Kaynak: Toca Mimarlık Proje
ve Uyğulama Ltd. Şti
Dünya Bu
Stadyumu Bekliyor
Rusya`nın Yeni
Stadyumu
2010 Dünya Kupası’na sayılı
Rusya, 2014 yılında ev sahipliği
günler kala Katar başta olmak
üzere 10 ülke, 2022 Dünya
Kupası’na ev sahipliği yapabilmek
için kıyasıya yarışa girdi. Katar, bu
amaç doğrultusunda teknolojiden
sonuna kadar faydalanan 5 yeni
stadyum projesini kamuoyuyla
paylaştı.
Güneş enerjisiyle elektrik ihtiyacını
karşılayacak olan stadyumlar,
güneş ışığını kullanırken diğer
yandan da içerisinde bulunan
dahili klimalar sayesinde stadyum
içi sıcaklığı 28 derecenin altında
tutmaya çalışacak ve böylece
yaz günleri sıcaktan kavrulan
taraftarlar da rahat bir nefes
alacak. 10 ülkenin ev sahibi olmak
için kıyasıya yarıştığı 2022 Dünya
Kupası’na ev sahipliği yapacak
ülke Aralık ayında belli olacak.
yapacağı Kış Olimpiyatları’nda
gerçekten iddialı bir stadyum ile
ilgiyi üzerine çekmeye çalışacak.
40,000 kişilik kapasitesi,
kışa özgü teması ve kristalin
cazibesi ile Sochi’de yapılması
planlanan Kış Olimpiyatları
bütün gözleri üzerine çekecek
gibi. Özellikle gece boyunca
ışıklandırmaları ile şahane bir
atmosferin oluşturulmasında
iddialı görünen Populous firması
bu stadın yapımını üstleniyor.
Sizlerde Rusya’nın Sochi
şehrinde yapılması beklenen ve
Kış Olimpiyatlarına ev sahipliği
yapacak Kristal Stadyum tasarımı
ile ilgili çekeceğe benziyor.
Kaynak: Hürriyet
Fotoğraf Kaynak: Hürriyet
Çeviri: Mimdap
Kaynak: Hürriyet
Fotoğraf Kaynak: Hürriyet
Çeviri: Mimdap
Kristal Stadyum
Bakü Olimpik Stadyumu
+
CMYK
+
+
REKLAM
CMYK

Benzer belgeler