11 - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı

Transkript

11 - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
T.C.
MALİYE
BAKANLIĞI
SAYI 9
BÜLTEN
KASIM 2007
2007 Türkiye İlerleme Raporu
BU SAYIDA:
AB’YE ADAY ÜLKE – AB
İLİŞKİLERİNDE SON
DURUM ve TÜRKİYE’YE
İLİŞKİN 2007 YILI
İLERLEME RAPORU
SİYASİ VE EKONOMİK
KRİTERLER ÖZETİ
2
YAPISAL REFORMLAR
6
AB BÜTÇESİ – REFORM
ZAMANI GELDİ Mİ?
11
EUROMED VE
ÖNCELİKLİ REFORM
ALANLARI:
13
1-İş Ortamının
İyileştirilmesi
2-Ticaretin
Serbestleştirilmesi ve
Ekonominin Dışa
Açılımı
3-Kamu Kurumlarının
ve Yönetişim
Sistemlerinin
İyileştirilmesi
4-Makroekonomik
İstikrarı Güçlendirme
ve Kamu
Mali Yönetimini
İyileştirme
14
18
21
24
Avrupa Komisyonu tarafından Türkiye için hazırlanan 2007 yılı İlerleme Raporu
6 Kasım 2007 tarihinde yayımlanmıştır. Söz konusu Raporda geçtiğimiz bir yıl
içerisinde Ülkemizce kaydedilen aşama incelenmektedir. Bakanlığımız görev
alanını ilgilendiren başlıca fasıllara ilişkin özet değerlendirmeler şu şekildedir.
Vergilendirme faslında, Kurumlar Vergisi Kanunundaki değişiklikler ve transfer
fiyatlandırma gibi kavramların getirilmesi olumlu gelişmeler olarak kaydedilirken;
KDV yapısı ve oranlarının ve ÖTV yapı ve istisna hususlarının tam uyumlu
olmadığı; ayrıca alkollü içecekler ve tütün mamullerinin vergilendirilmesine
ilişkin ayrımcı uygulamaların devam etiği ifade edilmektedir.
Mali Kontrol faslında, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun
uygulanmasına ilişkin mevzuatın kabul edilmesi ve Maliye Bakanlığı tarafından
yürürlüğe konan yönetmelik ile birlikte döner sermayelerin bütçe ve
muhasebesine ilişkin prosedürlerin getirilmesi olumlu; İç Denetim Koordinasyon
Kurulu’nun uyumlaştırma ve koordinasyon görevlerinin halen sürekli bir merkezi
uyumlaştırma birimine devredilmemesi ve Kamu İç Mali Kontrol Politika
Belgesinin ve ekli Eylem Planının güncellenmemesi olumsuz karşılanmaktadır.
Mali ve Bütçesel Hükümler faslında, Öz kaynaklar sistemi uygulanmasının
AB sistemi ile uyumlu olduğu; ancak öz kaynakların doğru hesaplanması, tahsil
edilmesi, ödenmesi ve kontrolü ile öz kaynak kurallarının uygulanmasına ilişkin
hususların Avrupa Birliği’ne raporlanması için gerekli eşgüdüm yapıları ve
uygulama kurallarının zamanı gelince oluşturması gerektiği vurgulanmaktadır.
Kamu Alımları faslında Kamu İhale Kurumunun idari kapasitesinin artırılması
ve Çerçeve anlaşma yönteminin getirilmesi olumlu gelişmeler olarak
değerlendirilmiştir. İmtiyazlar ve kamu-özel ortaklığı dahil kamu alımlarında
bölünmüş idari yapıların, Kamu İhale Kanunu ile oluşturulan mekanizmaları
engellemesi ve kamu alımları mevzuatının halen birçok alanda AB müktesebatı
ile uyumsuz olması olumsuz gelişmeler olarak görülmektedir.
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
AB’YE ADAY ÜLKE- AB İLİŞKİLERİNDE SON DURUM ve TÜRKİYE’YE İLİŞKİN 2007 YILI
İLERLEME RAPORU SİYASİ VE EKONOMİK KRİTERLER ÖZETİ
HÜLYA SOYLU AB Uzmanı
Bildiğiniz üzere 6 Kasım 2007 tarihinde
Türkiye’ye ilişkin İlerleme Raporu yayımlandı.
Aynı tarihte diğer aday ülkeler olan Hırvatistan
ve Eski Yugoslav Cumhuriyeti Makedonya’ya
ilişkin İlerleme Raporları da açıklandı. Türkiye
ile ilgili değerlendirmelere geçmeden önce
aday ülkelerin Avrupa Birliği (AB) ile
ilişkilerinde son durumuna değinelim.
tartışma konusu olmaya devam ettiği ifade
edilmektedir.
Hırvatistan, AB katılım müzakerelerine Türkiye
ile birlikte 3 Ekim 2005 tarihinde başlamış ve
müzakere sürecinde Türkiye’ye göre daha hızlı
yol kat etmiştir. Bugüne kadar 33 müzakere
faslından 14’ü müzakerelere açılmış ve bu
müzakerelerden 2’si geçici olarak kapatılmıştır.
i
ii
Diğer 10 fasıl için, açılış kriterleri
iii iv
getirilmiştir.
Kamu yönetimi alt başlığında, Türkiye’nin, “iyi
düzenlemeler” alanında birtakım gelişmeler
gösterdiği belirtilmiş ve bazı eksiklikler aşağıda
belirtilen şekilde ifade edilmiştir:
Eski Yugoslav Cumhuriyeti Makedonya, Aralık
2005’te aday ülke statüsünü elde etmiştir.
Katılım müzakerelerine başlayabilmesi için
gerekli olan siyasi kriterleri yerine getirme
yolunda adımlar atmaya devam etmektedir.
Türkiye ile AB’ye katılım müzakereleri 3 Ekim
2005 tarihinde başlamış ve şimdiye kadar 33
müzakere
faslından
4’ü
müzakerelere
açılmıştır. Sadece 1 başlık geçici olarak
v vi
kapatılmıştır.
14 fasılda açılış kriterleri
vii
öngörülmüştür.
Türkiye’ye
ilişkin
yayımlanan
İlerleme
Raporunda, müzakerelerin hızını etkileyecek
siyasi ve ekonomik kriterler açısından dikkat
çeken noktalar bulunmaktadır. Raporun
Geliştirilmiş Siyasi Diyalog ve Siyasi Kriterler
Bölümünde Avrupa Komisyonu tarafından
Türkiye’nin
Kopenhag
siyasi
kriterlerini
yeterince karşılamaya devam ettiği görüşü
vurgulanmış ve aşağıda belirtilen alanlarda
kaydedilen ilerlemeler ve eksiklikler dile
getirilmiştir.
Geliştirilmiş Siyasi Diyalog ve Siyasi
Kriterler
Bölümünün
Demokrasi
ve
Hukukun Üstünlüğü başlığında,
Parlamento yapısına ilişkin olarak, yeni
seçilen parlamentonun ülkenin çeşitli siyasi
kesimlerini daha iyi temsil ettiği; ancak Avrupa
parlamenter sistemleri arasında en yüksek
oran olan parlamentoya girme barajının (%10)
Hükümet alt başlığında, hükümet programının,
reformların devam etmesine yönelik taahhütler
içerdiğini ve AB Genel Sekreterliği’nin personel
ve
kaynaklarının
arttırılmasına
ihtiyaç
bulunduğu vurgulanmaktadır.
“Kamu yönetimi ve kamu hizmeti sistemine
ilişkin birtakım ilerlemeler sağlanmasına
rağmen,
uygulama
ve
kapasitenin
oluşturulmasında
kaydedilen
ilerleme
sınırlıdır.”
“Yerel yönetimlere yetki devri ve yerel
yönetimlerin mali kaynaklarının arttırılmasının
yanı sıra kırtasiyeciliğin azaltılması, şeffaflığın
arttırılması
ve
hesap
verebilirlik
mekanizmalarının güçlendirilmesi konuları
üzerinde durulması gerekmektedir.”
Güvenlik güçleri üzerindeki sivil gözetim alt
başlığında da, Silahlı Kuvvetlerin siyasi etkinliği
ve askeri harcamaların parlamento tarafından
denetlenmesi yönünde herhangi bir ilerlemenin
olmadığı ifade edilmiştir.
Yargı sistemine ilişkin olarak; yasaların
uygulanmasında bazı ilerlemeler olduğu; ancak
yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin
daha fazla çabanın gösterilmesi gerektiği
vurgulanmıştır.
Yolsuzlukla mücadele politikası ile ilgili
olarak, yolsuzluğun yaygın olduğu, yolsuzlukla
mücadele
stratejisinin
geliştirilmesi,
uygulamayı koordine edecek merkezi bir
organın
oluşturulması
ve
yasaların
iyileştirilmesinin önem arz ettiği belirtilmiştir.
İnsan Hakları ve Azınlıkların Korunması
başlığında,
Uluslararası insan hakları hukukuna riayet
konusuna ilişkin, insan haklarıyla ilgili kurumsal
yapının iyileştirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
2
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Medeni ve siyasi haklar alt başlığında,
yasalarda yapılan iyileştirmelerin bulunmasıyla
birlikte bazı eksiklikler aşağıdaki gibi ifade
edilmiştir:
“301. madde, ilgili Avrupa standartlarıyla
uyumlu hale getirilmelidir. Aynı durum Ceza
Kanununun kovuşturma konusu olan şiddet
içermeyen düşüncelerin ifade edilmesi ve ifade
özgürlüğünü kısıtlayan diğer hükümleri için de
geçerlidir. Terörle Mücadele Kanununun ifade
özgürlüğü üzerindeki potansiyel etkisi endişe
uyandırmaktadır.”
“Cezaevlerinde yaşanan başlıca sorunlar aşırı
kalabalık olma durumu, ortak faaliyetlere ilişkin
hükümlerin
uygulanmasındaki
eksiklikler,
mahkumlar arasında haberleşmenin sınırlı
olması
ve
sağlık/psikiyatrik
hizmetlerin
yetersizliğidir.”
“İnanç özgürlüğü bakımından mevcut ortam,
bu özgürlüğe tam olarak saygı gösterilmesini
olanaklı kılmamaktadır. Bu konuda, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi ile paralel nitelikte
yasal çerçeve oluşturulmalıdır. Alevi ve
gayrimüslim dini cemaatlerin karşı karşıya
kaldığı temel zorlukların çözümüne yönelik
hiçbir ilerleme sağlanmamıştır.”
Ekonomik ve Sosyal Haklar alt başlığında ise
kadın haklarıyla ilgili olarak, kadının şiddetten
korunması ve çocuk hakları konusunda çocuk
işgücü, çocukların ilköğretime katılması ve
doğumla birlikte nüfusa kayıt konularında
ilerleme sağlandığı ifade edilmekle birlikte
aşağıda belirtilen birtakım eksiklikler dile
getirilmiştir:
Söz konusu gelişmelerin sosyal hayata
aktarılması çabalarında yetersizlik,
Özürlülerin eğitim, sağlık, sosyal hizmetler
ve kamu hizmetlerine erişimi konusunda
ilerlemenin olmaması,
Sendikal haklar bağlamında, Türkiye’nin
AB standartları ve Uluslararası Çalışma
Örgütü (ILO) Sözleşmesi gereğince özellikle örgütlenme, grev ve toplu pazarlık
hakları bakımından- tüm sendikal hakları
garanti altına alacak bir düzenleme
yapması gereği,
AİHM’de mülkiyet hakkıyla ilgili olarak
Türkiye’ye karşı açılan davada açıkça
ortaya konduğu gibi, Türkiye’nin 1 No’lu
Protokolü ihlal etmesi.
Azınlık
hakları,
kültürel
haklar
ve
azınlıkların
korunması
alt
başlığında,
yerlerinden edilmiş kişilerin durumuyla ilgili
olarak, tazminat sürecinde ilerlemeyle birlikte;
kültürel çeşitliği sağlama, azınlıklara saygı ve
azınlıkların korunması konusunda hiçbir
ilerleme sağlanamadığı ifade edilmiştir. Buna
ilaveten, Güneydoğu Bölgesi’nde ekonomik ve
sosyal gelişmeyi sağlayacak hiçbir adım
atılmadığı vurgulanmıştır.
Bölgesel
konular
ve
yükümlülükler başlığında,
uluslararası
Kıbrıs alt başlığında Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi ile ilişkilerin normalleştirilmesine
ilişkin
hiçbir
ilerleme
kaydedilmediği
belirtilmiştir.
Sınır anlaşmazlıklarının barışçıl yollardan
çözümü alt başlığında ise, Türkiye ve
Yunanistan’ın ikili ilişkilerinin geliştirilmesine
yönelik
çabalarının
devam
ettiği
dile
getirilmiştir.
Raporun Ekonomik Kriterler bölümünde,
Türkiye’nin işleyen bir piyasa ekonomisi
olarak değerlendirilebileceği ve yapısal
zayıflıklara yönelik kapsamlı bir reform
programı uyguladığı takdirde, orta vadede
Birlik içindeki rekabetçi baskı ve piyasa
güçleriyle
baş
edebileceği
sonucu
çıkmaktadır. Ekonomik Kriterler bölümünde
dikkat çeken başlıca hususlar aşağıdaki
gibidir:
İşleyen
piyasa
başlığının,
ekonomisinin
varlığı
Ekonomi politikalarının temel unsurları alt
başlığında, siyasi kaygıların, zaman zaman
reformların yavaşlamasına neden olduğu ve
sorumlulukların kamu kurumları arasında
dağılmış durumda olmasının bütçe ve orta
vadeli ekonomik politikanın oluşturulmasına
yönelik
eşgüdümü
olumsuz
etkilediği
belirtilmiştir.
Makroekonomik istikrara ilişkin, ekonomik
büyümenin güçlü olmasına rağmen çok az yeni
iş yaratılabildiğine dikkat çekilmiştir. Ayrıca,
büyümeyle birlikte önemli düzeyde bulunan
faiz dışı fazlanın borcun Gayrisafi Yurtiçi
Hasıla’ya oranını düşürdüğü vurgulanmıştır.
3
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Diğer taraftan, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu’nun
iç
kontrol
alanında
AB
mevzuatıyla büyük ölçüde uyumlu olduğu dile
getirilmiştir.
Ancak,
özellikle
Sayıştay
Kanunu’nda olmak üzere, şeffaflığı arttıracak
ve
yolsuzlukla
mücadele
çabalarını
destekleyecek bazı temel unsurların hala eksik
bulunduğu belirtilmiştir.
vergisi oranlarını indirme, vergi idaresinin
etkinliğini arttırma, özelleştirme ve kurumsal
yönetişimi arttırma yoluyla- iyileştirdiği de
vurgulanmıştır.
Bununla
birlikte,
devlet
yardımlarında ve piyasa çıkışlarında şeffaflığın
düşüklüğü gibi birtakım nedenlerin, piyasaların
işleyişini bozmaya devam ettiğine de dikkat
çekilmiştir.
Piyasa güçlerinin serbest etkileşimi alt
başlığında,
hükümetin
bazı
eksiklikler
olmasıyla birlikte,
düzenleme ve gözetim
görevini
yerine
getiren
ajansların
bağımsızlığını teyit ettiği; ancak özelleştirmeye
ilişkin programın henüz tamamlanmadığı
belirtilmiştir.
Beşeri ve fiziksel sermaye alt başlığında,
Ulusal Kalkınma Planı’nın (2007–2013) önemli
bir bölümü olarak yeni bir eğitim reform
programının tasarlandığı belirtilmiştir. Bununla
birlikte, aşağıda belirtilen hususlarda hala
eksikliklerin olduğu vurgulanmıştır:
Serbest piyasaya giriş ve çıkışa ilişkin
olarak, Türkiye’nin piyasa ekonomisine ilişkin
yasal
çerçevenin
büyük
bölümünü
oluşturduğunu; ancak uygulamayı arttırması
gerektiği ifade edilmiştir. Serbest piyasadan
çıkış engellerinin kaldırılmasına yönelik
ilerlemenin de, zayıf kaldığı vurgulanmıştır.
Yasal sistem alt başlığında ise, mülkiyet
haklarının düzenlenmesi de dahil olmak üzere
yasal sistemin mevcut olduğu; ancak özerk
otoritelerin
ve
mahkeme
kararlarının
uygulanabilirliğinin, güç olmaya devam ettiği
dile getirilmiştir.
Mali sektörün gelişimine ilişkin, bankacılık
sektöründe denetleme standartlarının, 2005
yılında Bankacılık Kanunun uygulanmasıyla
iyileştirildiği ve finansal aracılık hizmetinin
geliştirilmesinde de –ekonomik büyüme ve
yasal iyileştirmelerin desteğiyle- önemli
düzeyde ilerleme sağlandığı ifade edilmiştir.
Ancak, banka defterlerindeki faiz oranı riski ile
ülke, transfer riskine yönelik bir düzenlemenin
bulunmaması durumunun, hukuki çerçevenin
etkinliğini azalttığı vurgulanmıştır.
Birlik içinde rekabetçi baskı ve piyasa
güçleri ile baş edebilme kapasitesi
başlığının,
İşleyen piyasa ekonomisinin varlığı alt
başlığında ise, makroekonomik istikrarın büyük
ölçüde korunduğu; yakın bir zamanda olan
mali piyasa dalgalanmalarının, iş ortamına
belirsizlik getirdiği; ancak aynı zamanda
ekonominin şoka dayanıklılığının gelişmiş
olduğunu
da
gösterdiği
belirtilmiştir.
Otoritelerin, yatırım ortamını -gelir ve kurumlar
-Temel yetkinlik ve problem çözmede yeterlilik
açısından öğrenciler arasında çoğunluğun
aleyhine farklılıkların bulunması; yüksek
öğrenime katılımın, uluslararası standartlara
oranla düşük kalması,
-İşgücüne katılım oranının – özellikle kadınlar
ve yaşlı insanlar için- geçen yıla göre sınırlı bir
artış gösterse de düşük düzeyde olması,
-Hızlı büyüyen çalışma yaşındaki nüfus ve
tarımdan sektörel çıkışların, yeni işlere yönelik
güçlü bir talep yaratmasına rağmen; kırsal
ekonominin
sınırlı
olması,
becerilerin
uyumsuzluğu
ve
emek
piyasasında
katılıklardan ötürü dengesizliklerin devam
etmesi,
-İşgücü üzerinde vergilerin görece yüksek
olması ve bu sistemin girişimcileri kayıt dışında
kalmaya yöneltmesi.
Diğer taraftan, altyapı yatırımlarının, kamu
finansmanı gereği ve daha az öncelikli
harcamaların
azaltılamamasından
dolayı
sekteye uğradığı ifade edilmiştir.
Sektörün
ve
işletmenin
yeniden
yapılandırılması alt başlığında ise, yapısal
dönüşüm sürecinin genel olarak hızlandığı
belirtilmiştir.
Devletin rekabet üzerindeki nüfuzu alt
başlığında ise, genel olarak devletin piyasada
aktif rolünün azaltıldığı; ancak şeffaf bir devlet
yardımı gözetimi ve aksaklıkları giderecek
politikaların
bulunmamasının,
ekonomide
rekabeti ve rekabet edebilirliği olumsuz yönde
etkilediği ifade edilmiştir.
4
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
AB ile ekonomik entegrasyon alt başlığında
ise, Türkiye’nin ticarete açık olma durumunun,
önemli oranda yükseldiği ve imalat sektöründe
işgücü verimliliğinin ise, 2006 yılına oranla artış
gösterdiği vurgulanmıştır.
Bu çerçevede, Katılım Öncesi Yardım Aracı
(IPA) altında aday ülkelere verilecek mali
yardım miktarı aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
Tablo: IPA Altında 2007-2011 Dönemi İçin Aday Ülkelere Tahsis Edilen Yardım Miktarı
Katılım Öncesi Yardım
(milyon Avro)
Hırvatistan
Eski Yugoslav Cumhuriyeti
Makedonya
Türkiye
Toplam
2007
2008
2009
2010
2011
2007-2011
141,2
58,5
146,0
70,2
151,2
81,8
154,2
92,3
157,2
98,7
749,8
401,5
497,2
696,9
538,7
754,9
566,4
799,4
653,7
900,2
781,9
1037,8
3037,9
4189,2
KAYNAKLAR:
Commission of the European Communities, “Commission Staff Working Document- Turkey 2007
Progress Report”, Brussels, 6.11, 2007.
(http://ec.europa.eu/enlargement/pdf/key_documents/2007/nov/turkey_progress_reports_en.pdf)
EU Press Releases, “Key Findings of the Progress Reports on the Candidate Countries: Croatia,
the Former Yugoslav Republic of Macedonia and Turkey”, Brussels, 6 November 2007.
(http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=MEMO/07/447&format=HTML&aged=0)
i
Açık bulunan 12 fasıl: Yerleşme Hakkı ve Hizmet Sunma Özgürlüğü, Şirketler Hukuku, Fikri Mülkiyet
Hukuku, Mali Hizmetler, Bilgi Toplumu ve Medya, Ekonomik ve Parasal Politika, İstatistik, İşletme ve Sanayi
Politikası, Tüketici ve Sağlığın Korunması, Gümrük Birliği, Mali Kontrol ve Dış İlişkiler.
ii
Geçici olarak kapatılan 2 fasıl: Bilim ve Araştırma, Eğitim ve Kültür.
iii
Açılış kriterleri getirilen fasıllar: Kamu Alımları, Rekabet Politikası, Adalet, Özgürlük ve Güvenlik, Sosyal
Politika ve İstihdam, Sermayenin Serbest Dolaşımı, Tarım ve Kırsal Kalkınma, Çevre, Gıda Güvenliği, Bölgesel
Politika. Açılış kriterleri Konsey’ce üzerinde uzlaşılmış ve Hırvatistan’a iletilmiştir. Bu aşamada Komisyon,
sadece adalet, özgürlük ve güvenliğe ilişkin açılış kriterlerinin karşılanmasını ele almaktadır.
iv
Açılış ve kapanış kriterleri, beşinci genişlemeden çıkarılan ders sonucu getirilen yeni bir enstrümandır. Burada
amaç, aday ülkeleri başlangıç aşamasında gerekli reformların kalitesini arttırmaya yöneliktir. Genel olarak açılış
kriterleri, AB müktesebatına uyum için hazırlık niteliğindeki adımları (eylem planları vs.) içermektedir. Kapanış
kriterleri ise, AB mevzuatı ve standartlarının uygulamasına yönelik idari önlemler, idare ve yargı organları ve
izleme hususlarını ilgilendirmektedir.
v
Açık bulunan fasıllar: İstatistik, İşletme ve Sanayi Politikası, Mali Kontrol.
vi
Geçici olarak kapatılan fasıl: Bilim ve Araştırma.
vii
Açılış kriterleri getirilen fasıllar: Sermayenin Serbest Dolaşımı, Kamu Alımları, Fikri Mülkiyet Hukuku,
Rekabet Politikası, Tarım ve Kırsal Kalkınma, Vergilendirme, Sosyal Politika ve İstihdam, Gümrük Birliği,
Şirketler Hukuku, Yerleşme Hakkı ve Hizmet Sunma Özgürlüğü, Gıda Güvenliği, Malların Serbest Dolaşımı,
Çevre ve Mali Hizmetler.
5
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
“YAPISAL REFORMLARIN MAKROEKONOMİK ETKİLERİ” KONFERANSI
ORHAN ELÇİ AB Uzman Yardımcısı
Hazine Müsteşarlığınca 26 Ekim 2007
tarihinde “Yapısal Reformların Makroekonomik
Etkileri” başlıklı bir konferans düzenlenmiştir.
Konferans, Devlet Bakanı Sayın Mehmet
Şimşek’in açılış konuşması ile başlamıştır.
Sayın Şimşek konuşmasında, sıkı para ve
maliye politikaları ile makroekonomik istikrarın
sağlanması yolunda önemli adımlar atıldığını
vurgulamış,
ekonomideki
belirsizliklerin
azaltıldığını,
sürdürülebilir
büyümenin
sağlandığını, enflasyon ve faiz oranlarının
düştüğünü ifade etmiştir. Ekonomide yaşanan
bu gelişmelerin sürdürülebilmesi için, söz
konusu gelişmelerin toplumun tüm kesimlerine
yayılması gerektiğine dikkat çeken Sayın
Bakan, rekabetçi ortamın güçlendirilmesi ve
istihdamın desteklenmesine yönelik yapısal
reformların gündemde önemli bir yere sahip
olduğunu belirtmiştir. Ortalama %7,4’lük
büyüme oranının yakalandığı 2002–2006
döneminde kişi başına milli gelir de 2500 $’dan
5500$’a çıkmıştır. 2007 yılı tahmini ise
7000$’dır.
Ekonomideki
özel
sektör
dinamizmine
dayalı
bu
gelişmelerin
sürdürülebilmesi
amacıyla,
sıkı
maliye
politikaları uygulanarak mali disiplin sağlanmış
ve yüksek faiz dışı fazla verilmiştir. Böylelikle
risk primi düşmüş ve borçlanma maliyetleri
azalmıştır. 2002 yılında %78,4 olan Kamu Net
Borç Stokunun GSMH’ya oranı 2006 yılında
%45 seviyesine gerilemiştir. Bu oranın 2007
yılında %40 olması beklenmektedir. Bir diğer
gelişme de enflasyon oranında yaşanan
düşüştür. Uygulanan sıkı para politikası ve
enflasyon
hedeflemesinin
sonucunda
enflasyon oranı 2001 yılında %69 iken Eylül
2007’de %7,1’e gerilemiştir. 2007 yılında dış
ticaret hacmi 250 milyar $’a ulaşmış, 100
milyar
$’lık
ihracat
yapılmıştır.
Enerji
fiyatlarındaki ve ara malı ithalatındaki artışlara
bağlı olarak cari açığın GSMH’ya oranı %8
olmuştur ancak enerji fiyatlarından arındırılmış
oran %4’tür. Yatırım ortamının iyileştirilmesi ve
ekonomi politikalarına artan güven ülkeye 40
milyar $’lık yabancı doğrudan sermaye
çekmiştir. Böylece cari açık daha sağlıklı bir
şekilde
finanse
edilmiştir.
Kararlılıkla
sürdürülen yapısal reformlar kapsamında mali
sektörün yeniden yapılandırılması, ürün
piyasasında rekabetin artırılması, kamu
yönetiminde şeffaflık ve etkinliğin artırılması,
vergi idaresinin iyileştirilmesi, yatırım ortamının
iyileştirilmesi, sosyal güvenlik ve sağlık
sistemin iyileştirilmesine yönelik çalışmalar
yapılmıştır. Bankacılık sektöründe güçlü bir
düzenleme ve denetleme yapısı kurulmuş,
kamu bankaları operasyonel ve mali yeniden
yapılandırmaya tabi tutulmuş ve özelleştirme
çalışmaları başlatılmıştır. Bir yandan ipotekli
konut finansmanı gibi yeni mali araçlar
piyasaya kazandırılırken diğer yandan sosyal
güvenlik sisteminde reformlara başlanmış,
emeklilik ve sağlık sisteminin tek çatı altında
toplanması amaçlanmıştır. Emeklilik yaşı
artırılarak, prim ve emeklilik için yeni
hesaplama yöntemleri kullanılarak açıkların
kapatılması hedeflenmektedir. Şeffaflık ve
etkin kamu yönetimini teminen Bilgi Edinme
Kanunu, Kamu Görevlileri Etik Kanunu, Kamu
Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Kamu İhale
Kanunu olmak üzere yasal düzenlemeler
yapılmıştır. Vergi yükü azaltılmış, kurumlar
vergisi %20’ye, gelir vergisinde uygulanan
dilim sayısı 4’e düşürülmüştür. Sayın Bakan,
Katma Değer Vergisinde gerçekleştirilen
düzenlemelerin erken bir uygulama olduğunu
ifade etmiş, önceliğin arz yönlü vergilere,
üretimi etkileyen vergilere verilmesi gerektiğini
vurgulamıştır. Piyasa mekanizmasının daha
sağlıklı işleyebilmesi için telekomünikasyon,
tütün, şeker, elektrik ve doğalgaz alanlarında
düzenleme
ve
denetleme
kurumları
oluşturulmuştur. Doğrudan Yabancı Yatırım
Kanunu ile yerli ve yabancı yatırımcının
statüsü eşitlenmiştir. İş kurmanın önündeki
idari engeller azaltılmış, Yatırım Danışma
Konseyi,
Yatırım
Ortamını
İyileştirme
Koordinasyon Kurulu, Türkiye Yatırım Destek
ve Tanıtım Ajansı kurulmuştur. Sayın Bakan,
konuşmasını
2007-2012
dönemi
için
hazırlanan
eylem
planında
yer
alan
makroekonomik
istikrarın
kalıcı
hale
getirilmesi, sosyal güvenlik reformunun hayata
geçirilmesi, işgücü üzerindeki mali ve mali
olmayan yüklerin azaltılması, aktif işgücü
politikalarının uygulanması, eğitim sisteminin
işgücü piyasasının ihtiyaçlarını karşılayacak
şekilde yapılandırılması, gelir idaresinin
güçlendirilmesi,
ekonomide
kayıtdışılığın
azaltılması, finansal piyasalarda çeşitlilik ve
derinliğin artırılması, enerji ve bankacılık
sektörlerinde
özelleştirmeler,
ulaştırma
altyapısının
iyileştirilmesi,
Ar-Ge
ve
yenilikçiliğin öne çıkarılması gibi hususlara
değinerek
bitirmiş,
konferansın
başarılı
geçmesine yönelik dileklerini dile getirmiştir.
6
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
I-YAPISAL REFORMLARIN
MAKROEKONOMİK ETKİLERİ
Birinci oturumda, OECD Yapısal Politika
Analizleri II Bölüm Başkanı Dr S. BLÖNDAL,
Dünya Bankası Ülke Ekonomileri Bölümü
Yöneticisi Dr M. FERRO ve Avrupa Komisyonu
Yapısal
Reformların
Koordinasyonu
ve
Makroekonomik Etkileri Bölümü Başkanı D.
COSTELLO aşağıda belirtilen başlıklarda
sunuş yapmışlardır.
Yapısal Reformların
Üzerindeki Etkileri
Yaşam
artırır. Bunun yanında işgücü verimliliğinin
diğer ülkelerdeki iyi uygulamalarla olan farkını
kapatmayı da hızlandırır. Ancak yapısal
reformların işgücü verimliliği üzerindeki bu
etkileri
belirsiz
olduğu
için
OECD
çalışmalarında
hesaba
katılmamaktadır.
Bununla birlikte ülkelerin en iyi uygulamaları
yakalayabilme hızı ürün piyasalarının rekabet
gücüne bağlıdır. Dolayısıyla rekabet gücünü
artırmak üzere ürün piyasası düzenlemelerine
ilişkin reformlar işgücü verimliliğini yüksek
seviyelere taşımayı hızlandıracaktır.
Standartları
Kişi başına düşen GSYİH 4 bileşenden
oluşmaktadır: 1. üretkenlik bileşeni, 2. ortalama
çalışma saati bileşeni, 3. istihdam oranı
bileşeni ve 4. nüfus bileşeni. Kişi başına
GSYİH, bu bileşenlerden en az biri artırılarak
artırılabilir. Ampirik çalışmalar da yapısal
reformların üretkenliği, ortalama çalışma
saatini ve istihdam oranını artırabildiğini
göstermektedir.
Üretkenlik fiziksel sermaye yatırımlarına
bağlıdır. Fiziksel sermaye yatırımları da bilgi ve
haberleşme teknolojisi (BHT) yatırımlarına
bağlıdır. BHT yatırımları rekabeti engelleyici
ürün piyasası kurallarından ve beşeri
sermayeden
etkilenmektedir.
BHT
dışı
yatırımlar da (vergi politikası gibi) uygulanan
politikalardan etkilenmektedir.
Üretkenlik beşeri sermaye yatırımlarına
bağlıdır. Eğitim politikaları beşeri sermayenin
hacmini ve kalitesini etkilemektedir. Fakat
eğitim alanında yapılan reformlar, üretkenlik
üzerindeki tam etkilerini ancak uzun dönemde
göstermektedir.
Üretkenlik Ar-Ge yatırımlarına bağlıdır. Bir
ekonomide
Ar-Ge
yatırımları
çerçeve
politikalarla (ürün piyasalarında rekabeti
güçlendirecek politikalar, işgücü piyasasının
ihtiyaçlarını karşılayacak eğitim politikaları) ve
yenilikçiliği
teşvik
eden
politikalarla
geliştirilebilir.
Üretkenlik yerli piyasalardaki rekabet gücüne
bağlıdır. Tarife ve tarife dışı engeller, yabancı
doğrudan yatırımların önündeki engeller
azaltılarak,
ürün
piyasasına
ilişkin
düzenlemeler sadeleştirilerek rekabet gücü
artırılabilir. Üretkenliği etkileyen bu faktörlerde
değişiklik yapan yapısal reformlar uzun
dönemde işgücü verimliliğini kalıcı olarak
Yapısal reformlar çalışılan saati etkilemektedir.
Yüksek marjinal vergi oranları özellikle kadın
çalışanların çalıştıkları saati azaltmaktadır.
Mesai saati ve fazla mesai için belirlenen
ücretlerdeki düşük seviyeler özellikle erkek
çalışanların çalıştıkları saati azaltmaktadır.
Yıllık izinler, hamilelik izinleri, hastalık izinleri
ortalama çalışma saatini etkilemektedir. Ürün
piyasalarındaki katı düzenlemeler ve istihdamı
korumaya ilişkin yasal düzenlemeler erkeklerin
ortalama çalışma saatlerini azaltmaktadır.
Yapısal
reformlar
istihdam
oranını
etkilemektedir. İşsiz kalınan sürede elde edilen
faydalar ve bu faydaları elde etme süreleri,
ortalama vergi yükü ve özürlülere yönelik
düzenlemeler çalışma çağındaki kadın ve
erkeklerin, gençlerin ve 55 yaşından büyüklerin
istihdam
edilme
oranını
etkilemektedir.
Çalışma çağındaki kadınları istihdam oranı
nakdi aile yardımlarından, hamilelik döneminde
sağlanan yardımların süresinden, çocuk
yardımlarından, kadınlara yönelik eğitimlerden
ve piyasadaki ilgili diğer düzenlemelerden de
etkilenmektedir. 55 yaşından büyüklerin
istihdam oranı erken emeklilik sonrası
ödenecek vergilerden ve emekli olma yaşından
da etkilenmektedir.
Mikroekonomik Reformlar, Makroekonomik
Etkiler
Yapısal reformlar daha yüksek verimliliğe ve
şokların üstesinden daha iyi gelebilme
kabiliyetine imkan sağlayacak esnekliği ve
rekabeti artırma eğilimindedir. Ancak katı
ekonomilerde negatif şokların etkisinden
kurtulmak daha uzun sürmektedir ve elverişli
dışsal
koşullardan
düşük
düzeyde
yararlanılmaktadır. Ayrıca faktör ve ürün
piyasaları büyük ölçüde faktör piyasası
kurumlarının özelikleri ve ürün piyasası
düzenlemeleri tarafından belirlenir. Ancak
büyüme hedefli projeler için açık ve net bir
7
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
metodoloji bulunmamaktadır. Bununla birlikte
mali disiplin, harcamaların temel sağlık ve
eğitim gibi ekonomik getirisi ve gelir dağılımını
iyileştirme potansiyeli yüksek olana alanlara
kaydırılması,
marjinal
vergi
oranlarının
düşürülmesi ve vergi matrahının genişletilmesi,
faiz oranlarının liberalizasyonu, rekabetçi bir
döviz kuru, ticaretin serbestleştirilmesi, yabancı
doğrudan
yatırımların
serbestleştirilmesi,
özelleştirme, piyasaya giriş çıkışları engelleyen
düzenlemelerin azaltılması, mülkiyet hakkının
korunması hususları (Washington consensus)
dikkate alınabilir.
Telekomünikasyon alanındaki düzenlemelerin
sadeleştirilmesi, az gelişmiş ülkeler de dahil
olmak üzere tüm dünyada yapısal reformların
fiyat seviyesini düşürmeye yardımcı olduğunu
göstermiştir. Latin Amerika ve Hindistan’da
giriş-çıkış engellerinin kaldırılması, ABD,
İngiltere,
Avustralya,
AB
Ülkeleri
ve
Pakistan’da rekabet politikaları ve tekelleşmeyi
engelleyecek düzenlemeler, Peru’da yasal
düzenlemelerin
güçlendirilmesi,
Tayland,
Arnavutluk, Hindistan, Peru, Azerbaycan ve
Pakistan’da mülkiyet haklarının güçlendirilmesi
yapısal reformların, verimliliği ve özel
yatırımları artırmaya yardımcı olduğunu
göstermektedir.
Türkiye
ve
Pakistan’da
bankacılık sektörü reformları, Hindistan ve
Endonezya’da kamu kuruluşlarının yeniden
yapılandırılması, Endonezya ve Pakistan’da
özellikle enerji sektöründeki sübvansiyonlara
ilişkin reformlar, İspanya, Portekiz ve
Hindistan’da vergi politikası ve idaresine ilişkin
reformlar ve Hırvatistan, Kazakistan, Şili, Çin
ve Fas’ta uygulanan emeklilik reformları
yapısal reformların mali ve yarı mali açıkların
azaltılmasına
yardımcı
olduğunu
göstermektedir.
İktisatçılar arasındaki yaygın görüş yapısal
reformların uzun dönemde refahı artırdığı
yönündedir. Ancak reformlara karşı, toplumun
azınlık sayılabilecek fakat iyi organize olmuş
çeşitli kesimlerinden, kısa vadeli maliyetlerden
dolayı bir direnç gelebilmektedir. Reformlar
daha çok kriz dönemlerini takiben karşımıza
çıkmaktadır. Bu dönemlerde mevcut iktisat
politikaları geçerliliğini yitirir, hiçbir hareket
yapmamanın maliyeti çok yüksektir ve reforma
karşı daha az muhalefet yapılır. Reformlara
kamu desteğinin alınması için hem bu
reformların yapılmaması halinde uğranacak
kayıpların hem de reformlarla elde edilecek
yararların kamuya açıkça anlatılması
gerekmektedir.
Avrupa Birliğinde
Koordinasyonu
Yapısal
Reformların
2000 yılında oluşturulan ve 2005 yılında
yenilenen
Lizbon
stratejisinde
büyüme
potansiyelinin artırılması ile küreselleşme ve
nüfusun
yaşlanmasından
kaynaklanan
zorlukların aşılması amaçlanmıştır. Strateji,
ürün piyasası ve hizmet sektöründe yenilik ve
beşeri sermaye akımını geliştirmeye yönelik
makroekonomik politikaları, istihdam reformları
ve mikroekonomik reformları kapsamaktadır.
Kısa vadeli yoğun maliyetlere karşı faydaların
uzun vadeli ve belirsiz olması gibi nedenlerle
reformlarda karşılaşılan darboğazların dışsal
zorlamalar ve baskılarla aşılabileceği görüşüne
dayanan
strateji,
ekonomik
analizlerle
desteklenen politik bir süreçtir. Genel politika
amaçları AB Bahar Zirvesinde Devlet veya
Hükümet Başkanlarınca belirlenir. 2010 yılında
istihdamın oranının %70 olması, Ar-Ge için
ayrılan harcamaların GSYİH’nın %3’üne
çıkarılması, 2006-2010 döneminde idari
engellerin %25 azaltılması gibi temel hedefleri
vardır. Reform öncelikleri üçer yıllık dönemler
için belirlenmekle birlikte yıllık değerlendirmeler
yapılmakta ve raporlar hazırlanmaktadır.
Yapısal
reformların
izlenmesi
ve
değerlendirilmesi
için
üç
temel
araç
bulunmaktadır. Bunlardan ilki Üye Devletlerde
uygulanan yapısal reformlara ilişkin daha iyi
bilgi toplama, ikincisi olması gerekenden düşük
düzeyli GSYİH bileşenleri ve politika alanlarını
belirlemeye yönelik sistematik bir çerçeve,
üçüncüsü modelleme araçları ve ekonomik
çalışmaların kullanılmasıdır.
Bunların
yanında
AB
deneyimlerinden
çıkarılabilecek derslerin arasında reform
öncelikleri
ve
değerlendirme
sürecinin
belirlenmesinde kanıtlara dayalı yaklaşımların
kullanılmasıdır. Fakat çok basit hedeflerden
kaçınılmalıdır,
süreç
yıllık
olarak
değerlendirilmelidir, gerçekçi bir bakış açısıyla
tüm modelleme ve ekonometrik araçlar
kullanılmalıdır. Bir ders de tekerleği yeniden
icat etmeye gerek olmadığıdır. Mevcut
çalışmalar, analizler ve göstergeler incelenerek
uygun olanlar kullanılmalıdır. Politik süreçle
desteklenen kanıta dayalı analizlerle sonuç
elde etmek mümkündür. Ancak izlenecek
politika reformları üzerinde bir konsensüs
oluşturmak zaman alacaktır.
8
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
II-YAPISAL REFORMLARIN
MAKROEKONOMİK ETKİLERİNİN
ÖLÇÜLMESİ
İkinci oturumda, Alman Ekonomik Araştırmalar
Enstitüsü Makroanaliz ve Tahminler Bölüm
Başkan Yardımcısı Dr C. DREGER, Brüksel
Özgür Üniversitesi’nden Prof A. BAYAR ve
OECD Ekonomi Bölümü’nden Dr E. ERNST
aşağıda
belirtilen
başlıklarda
sunuş
yapmışlardır.
Ekonometrik Modeller
Mevcut asimetrik bilgiler, çeşitli çıkar
gruplarının rant elde etme istekleri ve yönetim
problemleri
de
hesaba
katıldığında,
düzenlemelerin sınırlayıcı olması ekonomik
performansı olumsuz yönde etkilemektedir.
Finansal piyasalarda düzenlemeler daha
sadeleştirilmiş
iken
ürün
ve
işgücü
piyasalarında durum böyle değildir. Ancak,
çıktı ve istihdam, bu tip düzenlemelerin
sadeleştirildiği
ortamlarda
gelişim
göstermektedir. Esnek piyasalar şokları ve kısa
dönemli işsizlikleri daha yumuşak bir şekilde
atlatmaktadır.
Yapısal reformlar ekonominin genel işleyişini
etkilemektedir. Böylelikle ürün, işgücü ve mali
piyasaların işleyişini geliştirmektedir. Reformlar
ekonominin arz yönünde, piyasaya dayalı
uyumlaştırmaları
sağlamaya
hizmet
etmektedir.
Rekabeti artırıcı düzenlemeler ve Ar-Ge’nin
teşvik edilmesi verimliliği artırarak çıktı ve
istihdamı
artırmaktadır.
Düzenlemelerin
getireceği dinamik etkiler de bu artışların uzun
vadeye yayılmasını sağlayacaktır.
Yeni iş imkanlarının yaratılması ile birlikte
çalışanların
perspektifleri
gelişmektedir.
İşgücündeki yer değişikliklerinin hızı mevcut
iktisadi koşullara bağlıdır. Bununla birlikte
hanehalkının daha fazla çalışmaya teşvik
edilmesi işgücü arzını özendirmektedir.
Yukarıda
da
belirtildiği
gibi,
finansal
piyasalarda düzenlemeler diğer piyasalara
göre daha çok sadeleştirilmektedir.
Yapısal reformların olumlu etkilerinin yanında
bir takım olumsuz etkileri de bulunmaktadır.
Reformlardan
uzun
vadeli
kazançlar
beklenmektedir, ancak yeni koşullara uyum
sağlanması zaman alacağı için kısa vadeli
kayıplar
olacaktır.
Kaynakların
yeniden
dağıtılmasının maliyetli olması nedeniyle geçiş
döneminde işsizlikte artışlar olabilmektedir.
Reformlar gelir dağılımını da etkilemektedir. Bu
dağılımda
çeşitli
olumsuzluklarla
karşılaşılabilir. Son alarak reformlardan
kaynaklanan kayıplar toplu bir şekilde
hissedilirken faydalar her bireye dağılmakta ve
toplam fayda gözden kaçırılabilmektedir.
Yapısal reformların etkilerinin ölçülmesinde
oluşturulacak modellerin uzun dönemi, orta ve
kısa vadeli etkilerle incelemesi gerekir. Bu
modeller tek ve kapsamlı bir reform stratejisini
incelemeye elverişli olmalıdır. Farklı reform
alanlarının birbiri ile ilişkileri göz önünde
bulundurulmalıdır, reformların sırası, bu
reformların siyasi olarak kabullenilmeleri
açısından önem arz etmektedir. Ekonomideki
temsili bireyin davranışlarında bir değişiklik
olmaması halinde de geçmiş reformlar,
uygulanacak reformların etkileri hakkında bilgi
verecektir.
Yapısal reformların etkilerini ölçmeye yönelik
çeşitli
modeller
bulunmaktadır.
Bunlar
mikroekonomik simülasyonlar ve kısmi/genel
denge modeli,
diğer makroekonometrik
modeller ve dinamik stokastik genel denge
modeli gibi makroekonometrik tekniklerdir.
Ancak her modelin kullanacağı veri seti farklı
olmakla birlikte, reform öncesi ve sonrası
analizler, doğrudan ve dolaylı etkilerin analizi,
ekonominin tamamı veya bir kısmının analizi,
statik veya dinamik analiz için farklı modeller
kullanılmaktadır.
Yapısal Reformlar İçin Politika Modelleri
Ekonomiler karmaşık ve dinamik bir yapıya
sahiptir. Uygulanacak politikaların etkileri de
tüm ekonomiyi etkileyecek nitelikte olabilir.
Ancak ekonomik aktörler ve piyasalar zaman
içinde
davranışlarını
değiştirmektedirler.
Modeller bu karmaşık yapıyı anlamayı ve daha
iyi kararlar almayı kolaylaştırır.
Bir model özdeşlikler, davranışsal eşitlikler ve
dışsal
girdilerden
oluşur.
Bu
model,
bünyesinde teorik ve ampirik bilgiler barındırır.
Bu noktada belirtilmesi gereken önemli bir
husus; akademisyenler ile politikacıların
geliştirdikleri modellerin birbirinden farklı
olduğudur.
Politika modelleri ilgili, saydam, zamanında,
geçerli, sürekli takip edilen ve güncellenen
9
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
nitelikli olmalıdır. Modelleme uzun vadeli bir
çalışmadır. Yapısal reformlar için iyi kararlar,
iyi kararlar için de iyi modeller gerekmektedir.
Modeller güçlü araçlar olmakla birlikte sosyal
sorumlulukla kullanılmalıdır.
Modellemede
toplanacak
veriler,
parametrelerin
belirlenmesi,
modellerin
önseçimi, beklentiler ve piyasa yapısı önemli
hususlardır. Beklentilerde geleceği görememe,
mevcut duruma intibak etme, aşırı ihtiyatlılık
gibi sorunlar göze çarpmaktadır. Piyasaların da
eksik rekabetçi yapıya sahip olması sorunu
vardır.
Reformların Ekonomik Esneklik Üzerindeki
Etkilerini Değerlendirmek İçin Dinamik
Stokastik
Genel
Denge
Modellerinin
Kullanılması
Dr E. ERNST, reformların Dinamik Stokastik
Genel Denge Modellerinin Kullanılmasına
ilişkin teknik bir sunuş yapmıştır. Söz konusu
teknik
detaylara
bu
çalışmada
yer
verilmemekle birlikte Sayın ERNST’ın
vurguladığı noktalara aşağıda değinilmiştir.
Yapısal reformlar, ekonomik performansın
uzun vadede iyileştirilmesine ilişkin politika
tartışmalarında merkezi bir yere sahiptir. Fakat
ekonomide esneklikler nedeniyle, reformların
kısa
vadeli
etkileri
tam
olarak
bilinememektedir. Bununla birlikte, yapısal
politika ve reformların ölçülmesi önemini
korumaktadır. Yapısal reformların etkilerinin
ölçülmesine yönelik iki temel yaklaşım
bulunmaktadır. OECD, Dünya Bankası ve
Avrupa Komisyonu tarafından benimsenen
analitik ex-post göstergeler ve modele dayalı
ex-ante göstergeler. Analizlerin çoğu, işgücü
ve verimlilik artışı için yapılan reformların
rolüne yoğunlaşmaktadır.
Yapısal reformların bir modele dayalı olarak
incelenmesinin yapısal politika göstergelerinin
kolayca yorumlanması ve birçok politika
boyutunun bir arada ele alınması gibi
metodolojik avantajlarının yanında politika
değişikliklerinin
genel
denge
etkilerinin
ölçülmesi ve dinamik etkilerin hesaba katılması
gibi politika analizi avantajları da vardır.
AB Liderleri Finans Piyasalarını görüşmek üzere 19 Ekim 2007 tarihinde Lizbon’da Gayrı resmi
AB Zirve’sinde bir araya geldi
Almanya Başbakanı Angela Markel, Fransız Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve İngiltere
Başbakanı Gordon Brown, ABD’de meydana gelen krizin ardından AB finans piyasalarının durumunu
görüşmek üzere bir araya geldi. Toplantıda yapılan değerlendirmeler neticesinde finans piyasalarında
şeffaflığın artırılması gerektiğine ve bu kapsamda 27 AB üyesi arasında bilgi akışının iyileştirilmesine
karar verildi. Ayrıca oluşabilecek krizlere hazırlıklı olunabilmesi için bir erken uyarı sisteminin
oluşturulması konusunda liderler fikir birliğine vardı. Toplantının ardından Almanya, Fransa ve
İngiltere’nin liderleri finans piyasalarında şeffaflığın artırılmasına ilişkin yeni yasal düzenlemelere
ihtiyaç olup olmadığı konusunda gelecek AB Ekonomi ve Maliye Bakanları (ECOFIN) toplantısında bir
rapor hazırlanmasını talep ettiler. Söz konusu ECOFIN toplantısında ayrıca menkul borçlar hakkında
gerekli olan bilgiler ve diğer finansal ürünler, likit olmayan aktif varlıklar ve risk yönetimine etkileri,
finansal kurumların likidite uygulamaları, risk yönetiminde muhtemel zayıf noktalar ve kurumsal
yatırımcılar konuları görüşülecek.
Kaynak: http://www.ikv.org.tr
10
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
AB BÜTÇESİ – REFORM ZAMANI GELDİ Mİ?
MÜGE HAYRİYE GÜVENÇ AB UzmanYardımcısı
Avrupa
Komisyonu
başkanı
Barroso,
geçtiğimiz
Eylül
ayında
kamuoyunun
istişaresine sunulan AB bütçesini yeniden
yapılandırma çalışmaları kapsamında, AB
harcamalarının doğru politika alanlarına
odaklanması gerekliliğine dikkat çekti. Bu
durum uzun yıllardan beri AB bütçesinin
yeniden yapılandırılmasının gerekli olduğunu
pek çok kez dile getiren çeşitli merciler
açısından çok da büyük bir sürpriz niteliği
taşımıyor.
Nitekim geçtiğimiz yirmi yıl bu tarz pek çok
girişime tanık oldu. Ancak, AB bütçesinin
büyüyen Birliğin ihtiyaçlarını karşılayamaz hale
geldiği
ve
bu
nedenle
yeniden
yapılandırılmasının gerekli olduğu üzerinde AB
kamuoyunda ve üye ülkelerde büyük bir fikir
birliği oluşmasına rağmen, bu yeniden
yapılandırmanın
ne
şekilde
gerçekleştirilebileceği üzerinde anlaşılamadı.
Bunun en büyük nedenlerinden birisi şüphesiz,
AB’nin giderek artan eleştirilere maruz kaldığı
bir dönemde, üye ülkelerin kendi kamuoylarını
rahatlatmak ve Birlik’ten azami fayda
sağladıklarını kanıtlamak amacıyla bütçeye
olan katkılarını asgari düzeye çekmeye
çalışmalarıydı. Bu nedenle müzakereler
çoğunlukla bütçenin ıslah edilmesinden ziyade
bütçeye en az katkı sağlama ya da bütçeden
en fazla pay alma çerçevesinde gerçekleştirildi
ve nihayet şimdiye kadar herhangi yapıcı bir
sonuç alınamadı.
AB bütçesinin gelir kalemlerinin ne şekilde
yenileneceği ve AB kaynaklarının hangi politika
alanlarına tahsis edileceği gibi üye ülkelerin
şimdiye kadar bir türlü üzerinde anlaşmaya
varamadıkları kritik konularda kayda değer bir
ilerlemenin kaydedilmesi için 2008 yılı belki de
en iyi fırsatlardan bir tanesi olarak öne çıkıyor.
Çünkü 2007-2013 yıllarına ilişkin mali
çerçevenin görüşülmesi sırasında alınan en
önemli kararlardan bir tanesi de AB bütçesinin
tümüyle bir çıkmaza sürüklenmesine sebep
olan Avrupa Ortak Tarım Politikası (OTP) ve
her yıl İngiltere’ye aktarılan İngiltere İndirimi
(UK Rebate) gibi konular da dahil olmak üzere
bütçenin 2008-2009 yıllarında yapılacak
çalışmalar sonucunda yeniden
yapılandırılmasıydı.
Böylece,
bütçe
kaynaklarının tahsis edilmesi konusunda daha
önce kendi aralarında amansız bir mücadeleye
giren en büyük üye ülkelerden Fransa, İngiltere
i
ve Almanya geri adım atmış oluyorlardı .
Bununla birlikte Fransa Cumhurbaşkanı
Nicolas Sarkozy’nin yeni bir Ortak Tarım
Politikası konusunda çalışmalar yapılması
gerektiğini ifade etmesi geçmiş yıllara oranla
büyük bir gelişme olarak nitelendirilebilir.
Kuşkusuz 2005 yılının Haziran ayında
Hollanda
ve
Fransa’da
gerçekleşen
referandumlarda Avrupa Birliği Anayasası’nın
ezici çoğunlukta ret oyu almasının bu
gelişmelerdeki katkısı yadsınamaz. Halkın
Avrupa Birliği fikri ve kurumlarına karşı giderek
yabancılaşması, küreselleşme ve 2004 yılının
Mayıs ayında gerçekleşen Doğu Avrupa
bütünleşmesinin beraberinde getirdiği işsizlik
korkusu ve diğer sosyal kaygılar, dünya
çapında artan terör olaylarının sonucunda
oluşan güvensizlik ve içe kapanma ile tüm
bunlara rağmen Birlik politikalarının muğlak
alanlara yönelik olması ve verimli sonuçlar elde
edilememesi, üye ülkelerin Birliğin geleceğini
sorgulamalarına ve bunun sonucunda da bütçe
başta olmak üzere çeşitli aksayan alanlarda bir
adım atmaya karar vermelerine sebep
olmuştur. Nitekim, 2000-2006 yıllarına ilişkin
mali çerçevede büyük değişiklikler yapılmış,
daha önce sekiz olan harcama kalemi sayısı
2007-2013 mali çerçevesinde beşe indirilmiş
ve bu yolla kaynakların en çok ihtiyaç duyulan
alanlara tahsis edilmesi suretiyle daha verimli
kullanımının sağlanması amaçlanmıştır.
Bu kapsamda, 2007-2013 mali çerçevesinde
yer alan beş başlık ve bunların alt başlıkları
aşağıdaki gibidir:
Başlık 1a- Büyüme ve istihdam için rekabet
edebilirlik
Başlık 1b-Büyüme ve istihdam için dayanışma
Başlık 2- Doğal kaynakların yönetimi ve
korunması
Başlık 3a- Özgürlük, güvenlik ve adalet
Başlık 3b- Diğer iç politikalar
Başlık 4- Küresel bir aktör olarak AB
Başlık 5- Yönetim harcamaları
11
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Yeni mali perspektifin hazırlanmasına ilişkin
olarak yürütülen çalışmalar süresince, üye
ülkeler
bütçenin
ve
OTP’nin
yapısal
sorunlarının çözümüne yönelik kritik reform
kararları üzerinde anlaşmaya varamamışlardır.
Nitekim, yeni mali perspektif daha önceki mali
Delors I
(1992)
OTP
Yapısal Harcamalar
İç Politikalar
Dış Harcamalar
%56
%25
%4,5
%3,7
Delors II
(1999)
perspektiflerle
karşılaştırıldığı
zaman
harcamaların dağılımının çok büyük oranda
aynı kaldığı görülmektedirii. Ancak, Birliğin
Avrupa vatandaşları için yararlı işlere imza
attığı izlenimi kuvvetlendirilmeye çalışılmıştır.
Ajanda 2000
(2006)
%47
%36
%6
%7
%43
%36
%8
%5
Son MÇ
(2013)
%40,3
%35,7
%11,8
%6,3
Kaynak: Mali Çerçevelerin derlenmesi
Bu gelişmeler ışığında, önümüzdeki sürecin
çok
önemli
olduğu
açıktır.
Avrupa
Komisyonu’nun 12 Eylül tarihinde bütçenin
yeniden
yapılandırılmasını
kamuoyunun
istişaresine açması ve bu istişare sonucunda
çıkacak reform önerilerinin, 2008 yılının sonu
ya da 2009 yılının başında gerçekleştirilecek
dönem ortası gözden geçirme çalışmalarında
kaynak niteliği taşıyacak olması son derece
önemlidir. Avrupa Birliği kamuoyunda bütçenin
yeniden yapılandırılması üzerinde çok büyük
bir görüş birliği oluşması ve en azından bir
kısım üye ülkenin bu konuda bu sefer
gerçekten ileri adımlar atmaya niyetli
olduklarını yapmış oldukları açıklamalar ile
göstermeleri önümüzdeki sürecin diğer bütçe
gözden geçirmelerine kıyasla daha özel
olduğuna ve daha verimli geçeceğine işaret
etmektedir.
Not: Reform önerilerinin neler olabileceği gelecek bültende ele alınacaktır.
KAYNAKLAR:
Güvenç, Müge H., 2007, “Avrupa Birliği Bütçesi, Bütçede Reform”, ODTÜ Avrupa Çalışmaları Bölümü,
yayınlanmamış yüksel lisans tez çalışmasının son bölümünden alınmıştır.
Avrupa Parlamentosu Bültenleri, www.theparliament.com
i
Fransa, Avrupa Birliği Bütçesinden pay alan en büyük kalem olan Ortak Tarım Politikası’ndan (%40,3) en fazla
yararlanan ülkelerin başında gelmekte ve bu nedenle bütçenin herhangi bir reform sürecinde tarım ve kırsal
kalkınma alanına tahsis edilen kaynakların azalmasını istememektedir. Öte yandan, 1984 yılında gerçekleştirilen
Fontainebleau Avrupa Konseyi’nde alınan bir karar doğrultusunda İngiltere’ye, bütçeye yaptığı ödemelerin ve
bütçeden aldığı payların arasında kalan tutarın %66,6’sı her yıl geri ödenmektedir (UK rebate). İngiltere, 20012004 yılları arasında ortalama yıllık olarak aldığı 5.3 milyar Euro tutarındaki bir geri ödemeden Fransa Ortak
Tarım Politikası konusunda bir geri adım atmadığı sürece vazgeçecek görünmemektedir. Almanya ise bütçeye en
büyük katkı yapan ülkelerin, Hollanda, İsveç ve Avusturya ile birlikte başını çekmektedir.
ii
Ortak Tarım Politikası ikinci harcama başlığı altında bütçeden en büyük payı almayı sürdürmüştür (OTP,
%40,3; Yapısal ve Dayanışma Fonu Harcamaları, %35,7). Bununla beraber, Doğu Avrupa bütünleşmesinin
sonucunda Birliğe üye olan düşük gelirli ülkelerdeki bölgesel ekonomik ve sosyal farklılıkların giderilmesi ve bu
ülkelerin en azından Birlik ortalamasına yaklaştırılmaları amacıyla yapısal fonların en çok ihtiyaç duyulan
bölgelere tahsis edilmesine karar verilmiştir.
12
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
ÖZEL BÖLÜM
EUROMED VE ÖNCELİKLİ REFORM ALANLARI
Euro-Med (Euro-Mediterranean PartnershipAvrupa-Akdeniz Ortaklığı), 27-28 Kasım 1995
tarihlerinde Barselona’da 15 AB üyesi
(Almanya, Avusturya, Belçika, Birleşik Krallık,
Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda,
İrlanda, İspanya, İsveç, İtalya, Lüksemburg,
Portekiz, Yunanistan) ile 12 Akdeniz ülkesinin
(Cezayir, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Mısır,
İsrail, Ürdün, Lübnan, Malta, Fas, Suriye,
Tunus, Türkiye, Filistin) Dışişleri Bakanları
düzeyinde toplanan Konferans ile somut bir
temele oturtulmuştur. Ortaklığın anayasası
niteliğindeki Barselona Bildirgesi, AB ve
Akdenizli Ortaklarının yer aldığı bir serbest
ticaret
bölgesinin
kurulması
hedefi
doğrultusunda ekonomik, mali, siyasi, sosyal,
kültürel ve beşeri alanlarda işbirliğini
öngörmektedir. Akdeniz bölgesini bir diyalog,
değişim ve işbirliği alanına dönüştürme hedefi
taşıyan Euro-Med, politika ve güvenlik
ortaklığı; ekonomik ve mali ortaklık; sosyal,
kültürel ve insani boyutlarda ortaklık olmak
üzere üç temel üzerine oturmuştur.
Bu sayımızın bu bölümünde, 19- 20 Haziran
2005 tarihlerinde Fas’ın başkenti RabatSkhirat’ta
toplanan
1.
Euromed-Ecofin
Bakanlar Konseyi Toplantısı’nda belirlenen ve
15 Eylül 2007 tarihinde Portekiz’in başkenti
Porto’da gerçekleşen 3. Euromed-Ecofin
Bakanlar Konseyi Toplantısı’nda da önemli bir
gündem maddesini oluşturan dört öncelikli
reform alanı üzerinde durulacaktır. Skhirat
öncelikleri olarak da bilinen ve Avrupa-Akdeniz
ortaklığının temel hedeflerinden biri olan ortak
refah bölgesinin oluşturulmasında ekonomik
reformların hızlandırılması için tespit edilen bu
dört önemli öncelik alanı
•
•
•
•
iş ortamının iyileştirilmesi,
ticaretin serbestleştirilmesi ve ekonominin
dışa açılması,
kamu
kurumlarının
ve
yönetişim
sistemlerinin iyileştirilmesi,
makroekonomik istikrarın güçlendirilmesi
ve kamu mali yönetimin iyileştirilmesidir.
Bu doğrultuda, AB Uzman Yardımcılarımızdan
Ayşenur ONUR iş ortamının iyileştirilmesini;
Özgür ÜTÜK ticaretin serbestleştirilmesi ve
ekonominin dışa açılmasını; İbrahim Barış
ŞAYLAN kamu kurumlarının ve yönetişim
sistemlerinin iyileştirilmesini ve son olarak da
Işıl DEĞERLİ makroekonomik istikrarın
güçlendirilmesi ve kamu mali yönetimin
iyileştirilmesini ele alacaktır. Böylece EuromedEcofin Bakanlar Toplantısı’nın üzerinde
durduğu ve belirtilen amaçlara ulaşmak için
benzer sorunlarla karşı karşıya olan Akdeniz
ülkelerinin
sorunları
ile
bu
amaçlara
ulaşmadaki amaç ve araçları belirtilecektir.
13
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
1- İŞ ORTAMININ İYİLEŞTİRİLMESİ
AYŞENUR ONUR AB Uzman Yardımcısı
Aşırı denetimden arındırılmış dinamik ve
rekabetçi bir özel sektör, hızlı ve sürdürülebilir
büyüme ve istihdam yaratmada en önemli rolü
oynar. Hantal bürokrasinin bulunduğu ve
kurumların zayıf olduğu ekonomilerde her ne
kadar dışa açık ekonomi politikaları uygulansa
da bunun ekonomideki büyümeye katkısı
oldukça sınırlı kalmaktadır. Bu nedenle
Akdeniz bölgesinde sağlam ve destekleyici bir
iş ortamı yaratılarak iş ortamının iyileştirilmesi
yalnızca yerel özel sektöre, özellikle de
KOBİ’lere
yeni bir teşvik
sağlamakla
kalmayacak, aynı zamanda ekonomik büyüme
ve istihdam yaratılması için gerekli olan
Doğrudan Yabancı Yatırımların (DYY) da
bölgeye çekilmesini sağlayacaktır. Akdeniz
bölgesinde iş ortamının ne derece iyileştiğini
ve ilerleme kaydettiğini anlayabilmek için
bölgede özel sektörün ve DYY’lerin mevcut
durumuna bakmak gereklidir.
Son zamanlarda Akdeniz bölgesindeki iş
ortamı özellikle FEMIP, yani Avrupa-Akdeniz
Yatırım ve Ortaklık İmkânı sayesinde
gelişmektedir. 18 Ekim 2002 tarihinde
oluşturulan ve temel amacı Akdeniz bölgesinde
ekonomik kalkınmayı ve istikrarı teşvik etmek
olan FEMIP, esas olarak özel sektör gelişimine
ve
yatırımlar
için
uygun
ortamın
oluşturulmasına odaklanmıştır. Özel sektörün
desteklenmesine büyük önem veren FEMIP,
Akdeniz bölgesi ülkelerinin KOBİ’lere yönelik
finansman
erişimini
geliştirmelerine
çalışmaktadır. Bunun en önemli nedeni
bölgede finans kaynaklarına erişimin özellikle
KOBİ’ler başta olmak üzere özel teşebbüsler
açısından önemli bir problem olmasıdır.
Akdeniz ülkeleri kapsamında iş ortamının
%95’ini
ve
istihdamın
%50-70’ini
oluşturmalarına rağmen KOBİ’ler, özel sektör
genelinde krediye erişimde en büyük zorluğu
yaşamaktadır.
Bunun
başta
gelen
nedenlerinde
biri,
bankalarda
devlet
mülkiyetinin yaygın olması ve bu nedenle de
kredilerin daha çok ticari olmayan kriterler
üzerinden
kamu
mülkiyetinin
olduğu
işletmelere dağıtılmasıdır. KOBİ’lerin finans
kaynaklarına erişimini zorlaştıran bir başka
neden de, özellikle küçük işletmelere yüksek
faizli ve kısa süreli kredilerin verilmesidir. Bu
zorlukların yanına bankaların gelişmemiş
aktarım kanalları ve kurumsal zayıflıkları da
eklenince, bankaların özel sektöre sağladığı
krediler, özel sektörün yatırım ihtiyaçlarının
sadece
%4’ü
ile
%20’si
arasını
karşılayabilmiştir. Bu bağlamda, bankacılık
sektöründe dinamiği sağlamak üzere FEMIP,
Akdeniz ülkelerinin bankacılık sektörlerinin
modernizasyonunu hedeflemekte ve bunun için
de yerel bankalara, kapasitelerini geliştirmek;
orta ve uzun dönemli kredi limitlerini yeniden
düzenlemelerini sağlamak; yatırım sermayesi,
leasing, mikro-kredi gibi yüksek manivela etkisi
olan finansal araçları geliştirmek için teknik
yardım sağlamaktadır. Bu sayede Ürdün gibi
bazı
ülkeler
bankacılık
sektörlerini
liberalleştirecek ve vergi rejimlerini tadil edecek
ve bu sayede de ekonomiye yüksek oranda
özel sektör katılımını sağlayacak önlemleri
alabilmiştir. Fas ve Tunus örneklerine
bakıldığında ise finansal sektörle ilgili yasal,
düzenleyici ve denetleyici çerçeveleri geliştirici
ilerlemeler kaydedilebilmiştir, ancak yine de
Fas örneğinde KOBİ’lerin kredilere erişimlerini
geliştirici ek çabalara ihtiyaç duyulmaktadır.
Özel sektörün kredilere erişimi özellikle
bölgede yeni gelişmekte olan özelleştirme
süreci açısından da çok önemlidir. Ülke ayrımı
gözetmeksizin genel olarak bölgedeki geçiş
ekonomilerine bakıldığında,
hükümetlerin,
dürüst
olmayan
ticaret,
öznel
idari
uygulamalar, garanti edilmemiş mülkiyet
hakları, idari engeller gibi girişimciliği ve yeni
firmaların oluşmasına ve gelişmesine engel
olabilecek gereksiz prosedürlerin önüne
geçecek
programları
içeren
reformları
uygulamaya başladıkları görülmüştür. Bu
doğrultuda da bölge ülkeleri, 2004 yılında
kabul edilen İşletmeler için Avrupa-Akdeniz
Şartı’nın on temel eylem alanı çerçevesinde bir
şirketin tescil edilmesinde gereken zaman,
maliyet, formalitelerin ve asgari sermaye
şartının
azaltılmasını
öngören
basit
prosedürleri;
girişimcilik
çabalarının
desteklenmesi ve küçük işletmelerin eğitimi;
gelişmiş işgücü için mesleki eğitimi; kredilere
kolay erişimi ve yatırımları teşvik eden etkin
vergilendirme sistemlerini; pazar erişimini;
yenilikçi şirket kapasitesini; güçlü şirket
ortaklıklarını; kaliteli işletme destek projelerini;
Avrupa-Akdeniz ağlarını ve ortaklıklarını; ve de
en iyi uygulama örnekleri bilgilerinin bölge
ülkeleri arasında paylaşımını hedefleyen
reform ve programlarını ülke koşullarını ve
önceliklerini göz önüne alarak geliştirmektedir.
Bu da gösteriyor ki bölge hükümetleri söz
14
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
konusu alanlarda reformlara gitmenin ne
derece hayati olduğunun farkına varmışlardır.
Nitekim yapılan araştırmaların da gösterdiği
üzere karmaşık idari ve yasal düzenlemelere
ve hantal prosedürlere sahip olan ülkelerde
işsizlik oranı da yüksek olmakta ve kayıt dışı
sektörlerin sayısı artmaktadır. Bu bağlamda
son üç yıldır Akdeniz ülkelerindeki iş ortamının
gelişim
sürecine
bakıldığında
dünya
ortalamasının üzerine çıkıldığı görülmektedir.
Örneğin, en büyük ilerleme Ürdün, Fas ve
Tunus’ta gerçekleşmiştir. Öyle ki Ürdün
yalnızca Akdeniz bölgesi ülkeleri arasında
kalmamış, dünya genelinde reformların en çok
gerçekleştiği ülkelerden biri olmuştur. Ancak,
bunun tersine Suriye’de sınırlı ilerleme
kaydedilebilmiştir. Sözleşmelerin yürürlüğe
konulmasına gelindiğinde ise bölge genel
olarak dünya ortalamasının altında kalmıştır.
Bölge genelinde ticari sözleşmelerin yürürlüğe
girmesi için gereken süre ortalama 430 gün
iken bu süre OECD ülkelerinde bu sürenin
yarısı kadardır. Özellikle de bölge ülkeleri
arasında ortalama 721 gün ile Lübnan ve 672
gün ile de Suriye sözleşmelerin yürürlüğe
girmesi hususunda en geri örneklerdir. Ancak,
bölge ortalamasını iyileştiren ve sürenin
yalnızca ortalama 27 gün olduğu Tunus gibi
olumlu örnekler de yok değildir. Katı iş
koşullarında reform sürecinde gelinen noktaya
bakıldığında ise genel olarak Akdeniz
ülkelerinin yavaş ve birbirlerinden farklı
ilerledikleri görülmektedir. Örneğin, Ürdün
2004 yılında emek piyasasında esnekliği
sağlayacak yeni bir iş kanununu kabul
etmişken Suriye hâlâ işverenin ekonomik
nedenlerden ötürü olsa bile işten çıkarmalarını
sınırlayan önlemleri içeren ve bu nedenle de
ekonomideki hareketliliğin önüne geçen katı bir
emek piyasasına sahiptir. Benzer şekilde Mısır
ve Tunus da işten çıkarmalarda katı
düzenlemelere sahiptir ve bu nedenle de emek
piyasasında
reformları
gerçekleştirecek
önlemlerin alınması gerekmektedir. Bunun
dışında bölgede iş ortamının gelişmesini
engelleyen bir diğer etken de yeni bir
işletmenin kurulmasında karşılaşılan hantal
prosedürlerdir. Hakikaten de dünya geneline
bakıldığında yeni bir işletmenin kurulması için
gerekli olan zaman, maliyet ve işlemlerin sayısı
açısından bölge, dünya ortalamasının hayli
altında kalmaktadır. Buna rağmen bazı
gelişmeler de yaşanmaktadır. Örneğin, Fas’ta
işlem sayılarında önemli düşüş yaşanırken,
Tunus’ta iş kurmak için gerekli olan asgari
sermaye %90 oranında, Mısır’da ise işe
başlamak için gerekli olan süre azaltılmıştır.
Bölgede iş ortamını etkileyen bir diğer önemli
etken de vergilendirmedir. Her ne kadar ülke
bazında değişiklik gösterse de uygulanan
yüksek vergi oranları da iş ortamını olumsuz
yönde etkilemektedir. Hakikaten de yüksek
vergiler kayıt dışı ekonomiyi daha cazip hale
getirmiştir.
Ancak,
işletmelerin
vergi
ödemekten kaçındıkları, işçilerin sağlık ve
emeklilik
güvencelerinin
olmadığı
ve
işletmelerin kredilere erişimlerini engelleyen
kayıt dışı sektörler genel olarak bölge
ülkelerinin ekonomik refahını olumsuz yönde
etkilemektedir. Bu bağlamda vergi yüklerinin
azaltılması
yönünde
reformların
acilen
gerçekleştirilmesi
gerekmektedir.
Akdeniz
bölgesinde sürdürülebilir ekonomik kalkınma
ve yaşam standartlarındaki iyileşme için iş
ortamındaki gelişmelere ve iyileşmelere katkı
sağlayan ve göz önüne alınması gereken bir
diğer önemli konu Doğrudan Yabancı
Yatırımların
(DYY)
bölgedeki
mevcut
durumudur. Yatırım oranı ile büyüme
arasındaki doğrudan ilişki göz önüne
alındığında hakikaten de DYY çekiminde
kullanılacak politikalar ile DYY’lerle ilgili
uluslararası kurallar, iş ortamı gelişmelerini
doğrudan etkilemektedir; çünkü bunlar bir
yanda yatırımcılar için hukuki kesinlik ve
güvenilirlik sağlarken diğer yanda yatırımlara
yönelik algılanan riskleri de azaltmış olur.
DYY’lerin çekiminde politik ve makroekonomik
durumlar, altyapı, insan sermayesi ve
bürokratik koşullar gibi bazı etkenler vardır.
Yatırımlarla ilgili uluslararası kuralları istikrarlı,
şeffaf ve ayrım gözetmeksizin uygulayan yerel
reformlar ile mülkiyet haklarının korunduğu ve
yansız hukuk sisteminin uygulandığı iş ortamı
sayesinde de yabancı yatırımcıların risk
algılamaları azaltılabilecek ve böylece de daha
çok DYY çekilebilecektir. Ancak Akdeniz
ülkelerindeki yatırım oranı diğer gelişmekte
olan ülkeler ile karşılaştırıldığında oldukça
düşüktür. Öyle ki gelişmekte olan ülkelere
gelen DYY’lerin yalnızca %3’ü Akdeniz
bölgesine gelmektedir. Bu durum en başta
yüksek siyasi ve ekonomik risk algılamasına
bağlı zayıf iş ortamıyla açıklanabilir. Her ne
kadar iş ortamının gelişiminde önemli mesafe
kat edilmiş olsa da bölge halen finans
kaynaklarına
erişim,
mülkiyet
kaydı,
yatırımcıların korunması, işe başlamak için
idari prosedürlerin karmaşıklığı ve lisanslama
gibi konularda iş ortamında iş yapmayı
zorlaştırıcı
zorluklar
nedeniyle
dünya
ortalamasının altındadır. Bunun yanında,
DYY’lerin çekilmesine odaklanan stratejiler
yetersiz ve etkisizdir. Uluslararası yatırımları
15
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
çekecek politikaların uygulanması da halen
sınırlıdır. Bazı ülkeler yabancıların yerli
şirketlere katılımlarını hâlâ sınırlı tutmaktadır.
Bundan başka, ulaşım maliyetlerinin yüksek
olması da yabancı yatırımların çekilmesi
yolunda var olan temel engellerden biridir.
Akdeniz bölgesinde faaliyet gösteren yabancı
şirketler için finansal hizmetlerin maliyetli
olması ve ticari ve finansal faaliyetlerinde
yeterli hukuki güvenlikten yoksun olmaları da
yabancı
yatırımcılar
önündeki
temel
engellerdendir. Bütün bu etkenlerin olumsuz
etkilerinin farkında olan bölge hükümetleri,
sınır ötesi yatırımcıların çekilmesi için sağlam
bir hukuki ortamın yaratılmasına çalışmaktadır.
Bu yüzden de özel sektörün uzmanlığı ile
kamu sektörünün kaynaklarını birleştirecek ve
bu sayede de yüksek kaliteli kamusal
hizmetlerin, kara, hava ve deniz yolu
taşımacılığının, limanların ve diğer pek çok
olanağın oluşturulmasını sağlayacak özel
sektör-kamu
sektörü
ortaklıklarının
oluşturulması, pek çok bölge hükümetinin önde
gelen gündem maddelerindendir. Bunun
yanında, özellikle FEMIP’in sağladığı kredilerle
desteklenen altyapı yatırımları ve EIB (Avrupa
Yatırım Bankası)’nın verdiği risk sermayesi
sayesinde (bu araç özellikle Fas, Tunus ve
Mısır’da kullanılmaktadır) uzun dönemli
yatırımların yapılması için yeterli miktardaki
krediler bölgeye aktarılmaktadır. Bu bağlamda,
AB ülkeleri ile 12 Akdeniz ortağı ülkeyi bir
araya getiren Avrupa-Akdeniz Ortaklığı’nın
oynadığı rol her türlü takdirin üstündedir, çünkü
Barselona
sürecinin
bölgenin
rekabet
edebilirliği hususunda yarattığı sinerji ve AB
tarafından sağlanan risk sermayesi ve teknik
destek
sayesinde
DYY’ler
bölgeye
çekilebilmektedir. Zaten bölgedeki yabancı
yatırımcıların çoğu Avrupa’dan gelmekte, bunu
Amerika ve Arap ülkeleri takip etmektedir.
Avrupalı yatırımcılar daha çok
Mısır, Lübnan, Ürdün, Suriye ve Tunus’a,
Amerikalı yatırımcılar ise daha çok Cezayir ve
İsrail’e odaklanmıştır. Sektörler bazında
bakıldığında ise Cezayir, Mısır ve Suriye’ye
enerji ve madencilik; Tunus, Ürdün, Fas ve
Mısır’a turizm; İsrail’e ise elektronik ve ileri
teknoloji
alanlarında
DYY’lerin
geldiği
görülmektedir.
Sonuç olarak, son birkaç yıldır öncelikli
alanlarda kayda değer gelişmeler yaşanmakla
birlikte birtakım zorluklar halen mevcuttur. Bu
zorluklar arasında yeni istihdam olanaklarının
oluşturulması ve işsizlik başta gelmektedir. Her
ne kadar pek çok bölge ülkesi, ENP (Avrupa
Komşuluk Politikası) Eylem Planları’ndan ve
İşletmeler için Avrupa-Akdeniz Şartı’ndan
(Euro- Mediterranean Charter for Enterprise)
kaynaklanan yükümlülüklerini iş ortamının ve
yatırım havasının iyileşmesi doğrultusunda
yerine getirmeye çalışsa da, daha çok çabanın,
mevcut düzenleyici sınırların ve özellikle de
bölgesel performansın dünya ortalamasının
altında
kaldığı
alanlarda
üstlenilmesi
gerekmektedir.
Bu
bağlamda,
bölge
hükümetleri gerek iş ortamının iyileştirilmesi
gerek de yatırım ve ticaretin bölgede
yoğunlaşması için, daha sıkı bir şekilde,
bölgede rekabete açık serbest piyasa modelini
güçlendirilmeli; fikri ve sınai mülkiyet hakları,
patent ve akreditasyon konularına işlerlik
kazandırmalı;
yargı
sisteminin
sağlıklı
çalışmasını sağlamalı; yasal ve kurumsal
altyapıyı güçlendirmeli; dinamik yapıları ve
üretken nitelikleri ile ekonominin itici gücü olan
ve bölgesel ve yerel kalkınmaya önemli katkılar
sağlayan KOBİ’leri desteklemeli; bürokrasiyi
azaltmalı; hem özel sektörde hem de kamu
sektöründe idari kapasitenin ve şeffaflığın
artırılması amaçlarını güden programlara ve
reformlara hız kazandırmalıdır
Karadağ’ın AB Üyeliğine Yönelik İlk Adımı: İstikrar ve Ortaklık Anlaşması
AB ve Karadağ 15 Ekim 2007 tarihinde Lüksemburg’da gerçekleştirilen AB Dışişleri Bakanları
toplantısında İstikrar ve Ortaklık Anlaşması’nı imzaladılar. Bu anlaşma, halen tam üyelik için resmi
başvuruda bulunmamış olan Karadağ için AB’ye yönelik olarak atılan önemli bir adım olarak
görülmektedir. AB Dışişleri Bakanları, Karadağ’ın hukukun üstünlüğü, organize suç ve yolsuzlukla
mücadele ile bağımsız bir yargı sisteminin kurulması alanlarında sağlayacağı ilerlemelerin bu
kapsamda büyük öneme sahip olduğunu belirtmişlerdir.
Karadağ, Mayıs 2006’da yapılan referandum sonucu %55,5 ile Sırbistan’dan ayrılmayı kabul
etmiştir. Ayrıca, Karadağ 2002 yılında tek taraflı olarak aldığı kararla Avro’yu kullanmaya başlamıştır.
http://www.euractiv.com
16
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
KAYNAKLAR:
Euro-Mediterranean Ecofin Ministerial Meeting (Rabat-Skhirat, 19-20 June 2005), Economic
Developments, Prospects and Challenges in the EU Mediterranean Partners, Issues Paper for
Discussion, European Commission.
Euro-Mediterranean Ecofin Ministerial Meeting (Tunıs, 25-26 June 2006), Economic Reforms in the
Mediterranean Region An Overwiew of Progress in the Four Priority Areas Agreed by the Euro-Med
Ecofin in Rabar-Skhirat (June 2005) Background Note, European Commission, Directorate General
Economic and Financial Affairs, accessible at:
http://ec.europa.eu/external_relations/euromed/ecofin/2006/eco_presentation.pdf
“Euro-Mediterranean Charter for Enterprise”, accessible at:
http://ec.europa.eu/enterprise/enterprise_policy/ind_coop_programmes/med/ doc/f1949_en.pdf
Commission of the European Communities, Communication from the Commission to the Council,
“Assessment of the Facility for Euro-Mediterranean Investment and Partnership (FEMIP) and Future
Options {SEC(2006)1294}, Brussels, 17.10.2006.
Jean-Louis Reiffers and Jean-Claude Tourret, “Investing in a Euro-Mediterranean Free Trade Area”,
Institut de la Mediterranee, Lisbon, Portugal 28 February 2000, accessible at:
http://www.femise.net/PDF/Investment_en_InsMed.pdf
“Services and Investment Liberalization in the Euro-Mediterranean Region: Questions and Answers”,
accessible at: http://trade-info.cec.eu.int/doclib/html/127733.htm
Prof. Katarzyna Żukrowska, Aleksandra Galek, Magda Hussain, Paweł Czerpak, Małgorzata Grącik,
Joanna Stryjek, “FDI in Mediterranean Partnership Countries. How to improve the institutional
environment in the Mediterranean region to attract the FDI?”, The Political Economy of Governance in
the Euro-Mediterranean Partnership, Deliverable No.3, Go-EuroMed W orking Paper No. 0605,
International Security Department Warsaw School of Economics Poland, 31/12/2006, The Sixth
Framework Programme, Contract No. 028386, accessible at: http://www.goeuromed.org/documents/working_paper/Go-EuroMed_WP_0605_Poland_on_Investment.pdf
“2005 Year of the Mediterranean The Barcelona Process: Ten Years On”, accessible at:
http://ec.europa.eu/europaid/reports/brochure-barcelona10_en.pdf
Mena-Oecd Investment Programme, “Fostering an Enterpreneurial Business Environment for Firm
Creation and SMEs Growth in the MENA Region”, accessible at:
http://www.oecd.org/dataoecd/36/27/36094588.pdf
Heather D. Gibson, Nicholas T. Tsaveas and Thomas Vlassopoulos, “Capital Flows, Capital Account
Liberalisation and Mediterranean Countries”, Bank of Greece, Working Paper, No. 33 February 2006,
accessible at: http://www.bankofgreece.gr/publications/pdf/Paper200633.pdf
17
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
2-TİCARETİN SERBESTLEŞTİRİLMESİ VE EKONOMİNİN DIŞA AÇILIMI
ÖZGÜR ÜTÜK AB Uzman Yardımcısı
Akdeniz ülkelerinin ticari dışa açıklıkları son
yıllarda büyük ölçüde artmıştır. Gümrük
tarifelerindeki indirimler sayesinde, özellikle
Mısır’da,
ticari
reformlar
büyük
ivme
kazanmıştır. Ayrıca iki taraflı ve çok taraflı
anlaşmaların ve 2010 yılında Euro-Med
Serbest Ticaret Bölgesi kurulmasını amaçlayan
Euro-Med Ortaklık Anlaşmaları’nın hayata
geçirilmesi dışa açılma sürecini olumlu
etkilemiştir. Bunların yanı sıra bölge içi ticaretin
serbestleştirilmesine yönelik olarak çeşitli
girişimlerde bulunulmuştur. Bu girişimlerin en
önemlisi Mısır, Ürdün, Fas ve Tunus arasında
Şubat 2004’te imzalanan Agadir Serbest
Ticaret Anlaşması’dır.
Ancak gümrük tarifesi reformunda büyük
ilerlemeler kaydedilmesine karşın ticaretin
serbestleştirilmesi
süreci
henüz
tamamlanmamıştır. Gümrük tarifelerindeki
düşüş trendine karşılık Akdeniz ülkelerinin
birçoğu yüksek ithalat tarifelerini ve dolayısıyla
korumacı ticaret politikalarını uygulamayı
sürdürmektedir. Örneğin Cezayir, Ürdün, Fas,
Suriye ve Tunus’un ortalama gümrük tarifeleri
dünya ortalamasının %10 üzerindedir. Ancak
bölge aynı zamanda farklı ürün standartları,
vergilendirme farklılıkları, ayrımcı kamu alımı
politikaları ve uzun ve şeffaf olmayan gümrük
prosedürleri gibi tarife dışı engellerin
yaygınlaşmasından olumsuz etkilenmektedir.
Ayrıca görece yüksek maliyetli ve düşük verimli
nakliye koşulları, işlem maliyetlerini yükselten
ve ticareti sekteye uğratan ek kısıtlamalardır.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen ticaretin
kolaylaştırılmasında
çeşitli
adımlar
atılmaktadır. Örneğin, Tunus ve Fas gümrük
prosedürlerini
basitleştirecek
çeşitli
düzenlemelere
gitmişlerdir.
Euro-Med’in
kuruluşunun 10. yıldönümünde Barselona’da
Kasım 2005’te gerçekleştirilen zirvede 2010
yılında Euro-Med Serbest Ticaret Bölgesi’nin
kurulması kararlılığı yeniden vurgulanmıştır. Bu
amaç doğrultusunda 5 yıllık çalışma programı
ve ticaret yol haritası hazırlanmış ve
uygulamaya
konulmuştur.
Yapılan
bu
çalışmalarda hedeflenen temel konulardan biri
ticaretin
serbestleştirilmesi
ve
bölgesel
entegrasyon yoluyla daha fazla iş imkanının ve
sürdürülebilir
ekonomik
büyümenin
yaratılmasıdır. Euro-Med’in kurulmasından
itibaren AB ve Akdenizli ortakları arasında
sanayi ürünlerinde ticaretin serbestleştirilmesi
büyük ölçüde başarılmıştır. Ancak bu
liberalizasyon sürecinin diğer alanlara da
(tarım, balıkçılık, hizmet sektörü ve yerleşme
hakkı gibi) yansıtılması gerekmektedir. Ayrıca
bu sayede oluşturulacak bölgesel pazar
Akdeniz’in güneyinde yatırımları ve büyümeyi
arttıracak ve AB ülkeleri ile güney Akdenizli
ortakları arasındaki ekonomik gelişmişlik
farkının kapatılmasına katkıda bulunacaktır.
Akdeniz’in güneyindeki ülkelerdeki yüksek
nüfus artış oranı da göz önüne alındığında
daha fazla yatırım çekilmesi, yüksek büyüme
oranlarına ulaşılması ve daha fazla iş
olanaklarının yaratılması öncelikli hedefler
arasında yer almaktadır. Bu hedeflerin nasıl
gerçekleştirileceği 4 temel başlık altında
açıklanmıştır.
1- Gönüllü Ortaklar arasında Hizmetler ve
Yatırımlar Konularında Bölgesel Temelde
Ticaretin Serbestleştirilmesi
Hizmet sektörü Akdeniz ülkelerinin GSYİH’nın
yaklaşık %60’ını oluşturmaktadır. Dünya
Bankası’nın araştırmaları hizmet sektöründe
ticaretin
serbestleştirilmesinin
getireceği
ekonomik
getirilerin
malların
ticaretinin
serbestleştirilmesinden kaynaklanan getirilerin
yaklaşık 3 katı olacağını ortaya koymaktadır.
Ayrıca bu alanda gerçekleşecek liberalleşme
kapsamlı reformları gerektireceği için ulusal
ekonomik
düzenlemelere
de
katkıda
bulunacaktır.
Bölgeye yönelik yabancı yatırımlar yetersiz
kalmakta
ve
Euro-Med’in
en
önemli
eksikliklerinden biri olarak görülmektedir. Bu
sorunu aşmak için Akdenizli ortaklar,
ülkelerinde yatırımı kolaylaştırıcı adımlar atmak
zorundadır. Atılacak bu adımlar yatırımlara
yönelik
kanuni
düzenlemelerle
sınırlı
kalmamalı, aynı zamanda işlem maliyetleri,
sözleşmelerin uygulanması ve güvenlik gibi
hususları da kapsamalıdır.
Bu sayede AB ve ortakları arasında ticaret ve
yatırımlar geliştirilerek kuzey-güney arasındaki
refah
farkının
kapanmasına
katkıda
bulunulacaktır. Bu bağlamda AB ve ortakları
hizmetler
ticaretinin
ve
yatırımların
serbestleştirilmesi konusunda bölgesel
18
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
düzeyde ve Komşuluk Eylem Planlarında
yapılan taahhütler doğrultusunda müzakerelere
başlamalıdırlar.
2- Tarım ve Deniz Ürünlerinde Ticaretin
Serbestleştirilmesi ve İşbirliği
Üst düzey yetkililer toplantısında yapılan
çalışmalar temelinde deniz ürünleri ve işlenmiş
ve işlenmemiş tarım ürünlerinin ticaretinin
serbestleştirilmesine yönelik bir yol haritası
üzerinde anlaşmaya varılmalıdır. Ayrıca
Komşuluk Politikası amaçları doğrultusunda
kırsal
kalkınma
için
bölgesel
işbirliği
programının
hayata
geçirilmesi
öngörülmektedir.
3- Ticaretin Kolaylaştırılması Amacıyla
Teknik Mevzuat Üzerinde Mutabakatın
Sağlanması
Standartlar ve uyum konularında teknik
mevzuatların yakınlaştırılması ticaret hacminin
arttırılması, yatırımın çekilmesi ve son olarak
ekonomilerin entegrasyonu için önemli bir
husus teşkil etmektedir. Buradaki amaç teknik
gereklilikleri
standart
hale
getirerek,
sertifikalandırmaya
yönelik
maliyetleri
düşürerek, pazara erişimi kolaylaştırarak,
ticaretin
geliştirilmesini
sağlamaktır.
Ekonomiye
ilişkin
mevzuatın
yakınlaştırılmasına Temmuz 2003’teki EuroMed
Ticaret
Bakanları
Toplantısı’nda
başlanmış ve Euro-Med bölgesinde ticaret
standartlarının uyumlaştırılmasına ve karşılıklı
tanınmasına yönelik önemli adımlar atılmıştır.
4- Güney-Güney Ekonomik Entegrasyonu
Euro-Med sadece AB ve Akdenizli ortakları
arasında tercihli ve karşılıklı ticari ilişkilerin
oluşturulmasını
hedeflememekte
aynı
zamanda
Akdenizli
ortakların
kendi
aralarındaki
ticari
ilişkilere
ivme
kazandırılmasını da amaçlamaktadır. Ancak bu
şekilde Barselona sürecinin temel hedefleri
arasında
yer
alan
ve 2010
yılında
gerçekleştirilmesi öngörülen bölgesel serbest
ticaret alanının oluşturulması tamamlanabilir.
Güney-Güney bölgesel entegrasyonu, KuzeyGüney diyalogu ile birlikte gelişmekte olan
bölge ülkelerinin ekonomilerini çeşitli ve
dinamik hale getirecektir. Ancak bölgesel
serbest ticaret alanının oluşturulması için bölge
ülkelerinin aralarında daha fazla anlaşmaya
imza atması ve mevcut anlaşmalarda
öngörülen bütünleşme çalışmalarının daha da
geliştirilmesi gerekmektedir. İlave olarak, bölge
ülkeleri arasında oluşturulacak serbest ticaret
bölgeleri
Pan
Avrupa-Akdeniz
Menşe
Kümülasyonu
Sistemi’nin
uygulanmasını
sağlayacaktır. Bu sistem üye ülkeler arasında
aynı menşe kurallarına sahip serbest ticaret
anlaşmaları kapsamında yapılan tercihli
ticarette, sisteme taraf ülkeler menşeli girdilerin
diğer taraf ülkelerce serbestçe kullanılmasına,
üretilen eşyanın söz konusu ülkelerin tercihli
rejiminden yararlanabilmesine ve bu şekilde
mevcut üretim kaynaklarının birleştirilmesine
olanak tanıyan ticaret sistemidir. Bu sayede
ticaretin
serbestleştirilmesi
ve
bölgesel
ekonomik entegrasyon yolunda önemli bir
aşama kaydedilmiş olacak ve Barselona süreci
ile belirlenen bölge ülkelerinde iş imkanlarının
arttırılması ve sürdürülebilir ekonomik büyüme
hedeflerine yaklaşılmış olacaktır.
2005 yılında birçok Akdeniz ülkesi sanayi
ürünleri için gümrük tarifelerini düşürerek
(Mısır, Fas ve Tunus) ve menşei kurallarına
ilişkin yeni Pan Avrupa-Akdeniz Protokolü’nü
kabul ederek (Mısır, İsrail, Ürdün, Fas ve
Tunus) Ortaklık Anlaşmaları’nın uygulanması
hususunda ilerlemeler kaydetmiştir. Yine 2005
yılında AB’nin Cezayir ve Lübnan’la Ortaklık
Anlaşmaları ve Avrupa Komşuluk Politikası
çerçevesinde çok sayıda Akdeniz ülkesine
yönelik Eylem Planı yürürlülüğe girmiş ve diğer
Akdeniz ülkelerine yönelik benzer çalışmalara
başlanmıştır. Eylem Planları ekonomik, sosyal
ve sektörel konularda AB ile diyalogun
arttırılmasını
hedeflemektedir.
Ayrıca
gümrüklerde ticarete yönelik kısıtlamalarla
mücadele ve ticaretin
ve
yatırımların
serbestleştirilmesi için yapısal ve düzenleyici
reformların başlatılması Eylem Planları’nın en
önemli hedefleri arasında yer almaktadır.
24 Mart 2006 tarihinde Marakeş’te düzenlenen
5. Euro-Med Ticaret Bakanları Toplantısı
yatırımların ve hizmet sektöründe ticaretin
serbestleştirilmesi sürecini başlatacak siyasi
dürtüyü sağlamıştır. Buna ilaveten, toplantıda
hizmet sektörü ve yatırımlar konusunda
serbestleşmenin sonucu olarak ekonomik
büyüme ve istihdamın arttırılacağı, daha fazla
doğrudan yabancı yatırım çekileceği ve sonuç
olarak bölgesel ekonomik entegrasyonun
geliştirilerek Euro-Med’in temel hedeflerinden
biri olan ekonomik kalkınma düzeyinin
yükseltilmesine katkıda bulunulacağına dikkat
çekilmiştir.
Bu
amaçlar
doğrultusunda
Marakeş’teki toplantıda hizmetler ve yerleşme
hakkı konularında Fas, Tunus, İsrail, Ürdün,
19
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Lübnan, Mısır ve Filistin Yönetimi ile
müzakereler gerçekleştirilmiş ve bunların
dışında kalan ortak ülkelerle de müzakerelerin
başlatılması kararlaştırılarak Güney-Güney
liberalizasyon
sürecinin
teşvik
edilmesi
öngörülmüştür. Marakeş’teki toplantıda ele
alınan diğer bir konu ise işlenmiş ve
işlenmemiş tarım ürünleri ile deniz ürünleri
ticaretinde serbestleşmenin sağlanmasıdır.
Barselona Deklarasyonu ve 5 yıllık çalışma
programında belirtilen ilkeler ve gösterilen
hedefler
doğrultusunda
tarım
ürünleri
ticaretinin
serbestleştirilme
sürecinin
derinleştirilmesine karar verilmiştir. Ayrıca
sürdürülebilir kırsal kalkınma, coğrafi işaretler
ve üretimin kalitesi gibi ticari olmayan
kavramların pazar erişimi müzakerelerinin
tamamlayıcı öğeleri olduğunun altı çizilmiş ve
bu konularda da çalışmalar yürütüleceği
belirtilmiştir.
Son
olarak,
Ortaklık
Anlaşmalarının
uygulanması
sayesinde
malların ve hizmetlerin ticaretinde büyük bir
artış yaşanacağı ve bu durumun ticari
anlaşmazlıkların
çözümü
için
etkin
mekanizmaların oluşturulmasını zorunlu
kılacağı
vurgulanmıştır.
Bu
amaç
doğrultusunda AB ve Akdenizli ortaklar
arasında görüşmelerin başlatılmasına ve 2007
yılı sonunda ikili protokollerin imza edilmiş
olmasına karar verilmiştir. 2005 yılı başlarında
Dünya
Ticaret
Örgütü
Çok
Elyaflılar
Anlaşması’nın sona ermesinin ve özellikle
Asya kıtasından gelen rekabetçi baskıların
artışının ihracatları büyük ölçüde tekstil
sektörüne aranan bazı Akdeniz ülkelerinde
(Tunus, Fas, Ürdün ve Mısır) olumsuz etkileri
olmuştur. Oluşan bu olumsuz durumu ortadan
kaldırmak
ve
bölgenin
rekabetçiliğini,
verimliliğini ve üretkenliğini arttırmak için
ticaretin daha da serbestleştirilmesi ve bölgeyi
yabancı yatırımlar açısından daha cazip hale
getirecek reformların hayata geçirilmesi
gerekmektedir. Ticaretin serbestleştirilmesine
ve dışa açıklığın arttırılmasına yönelik bu
reformların
iş
ortamının
geliştirilmesini,
özellikle eğitim yoluyla insana yatırımı ve
yoksulların korunmasını hedefleyerek daha
geniş bir kalkınma stratejisi içinde ele alınması
gerekmektedir.
KAYNAKLAR:
EURO-MEDITERRANEAN ECOFIN MINISTERIAL MEETING (TUNIS, 25-26 JUNE 2006) “Economic
Reforms in the Mediterranean Region - An Overview of Progress in the 4 Priority Areas - Background
Note”
http://ec.europa.eu/external_relations/euromed/ecofin/2006/background.pdf
COMMUNICATION FROM THE COMMISSION TO THE COUNCIL AND THE
EUROPEAN PARLIAMENT “Tenth Anniversary of the Euro-Mediterranean Partnership: A Work
Programme to Meet the Challenges of the Next Five Years” Euromed Report Edition No:89, 14 April
2005
http://ec.europa.eu/external_relations/euromed/barcelona_10/docs/10th_comm_en.pdf
Services and Investment Liberalization in the Euro-Mediterranean Region “Questions and
answers”
http://trade.ec.europa.eu/doclib/docs/2006/march/tradoc_127733.pdf
EURO-MEDITERRANEAN ECOFIN MINISTERIAL MEETING (RABAT-SKHIRAT, 19-20 JUNE 2005)
“Economic Developments, Prospects and Challenges in the EU Mediterranean Partners”, Issues
Paper for Discussion, European Commission
http://ec.europa.eu/external_relations/euromed/ecofin/issues.pdf
th
5 EUROMED TRADE MINISTERIAL CONFERENCE CONCLUSIONS (MARRAKECH, MOROCCO,
24 MARCH 2006)
http://trade.ec.europa.eu/doclib/docs/2006/march/tradoc_127976.pdf
http://www.gumruk.gov.tr/Gumruk/DosyaUpload/ab/haberler/PAAMK1.doc
20
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
3-KAMU KURUMLARININ VE YÖNETİŞİM SİSTEMLERİNİN İYİLEŞTİRİLMESİ
İBRAHİM BARIŞ ŞAYLAN AB Uzman Yardımcısı
Euro-Med çerçevesinde AB’nin Akdeniz
Ortakları’nın öncelikli olarak gerçekleştirmesi
gereken reform alanlarından biri de kamu
kurumlarının
ve
yönetişim
sistemlerinin
iyileştirilmesi olarak belirlenmiştir. Bu alanda
gerçekleştirilecek
reformlar
sayesinde,
bölgedeki ülkelerin ulusal hükümetlerinin
kapasitesini; kurumları, insan kaynakları,
teknolojik yeterlilikleri ve mali yönetimleri
açısından güçlendirerek, bölgede zenginliğin,
barış ve istikrarın arttırılması; hukukun
üstünlüğünün, demokrasinin, insan haklarına
saygının tesis edilmesi ile ortak bölgesel
projelerin gerçekleştirilmesi ve vatandaşların
talep ve ihtiyaçlarının etkin bir şekilde
karşılanması amaçlanmıştır. Bu doğrultuda
gerçekleştirilecek olan bilgi paylaşımı ve en iyi
uygulamaların teşviki ile Akdeniz ülkeleri, hem
kendi aralarında hem de AB içerisindeki
tecrübe ve uygulamalardan etkin bir şekilde
yararlanabilecektir.
Siyasi çoğulculuk ile özellikle kadınların ve
gençlerin siyasete katılımının genişletilmesi,
adil ve serbest seçimlerin gerçekleştirilmesi
dahil olmak üzere adil ve rekabete dayalı bir
siyasi ortamın aktif olarak teşvik edilmesi;
yönetişim alanında ademi merkeziyetçiliğin
arttırılması
ve
kamu
hizmetlerinin
sağlanmasında kamu ile ilişkilerin yönetimi
yolları dahil olmak üzere vatandaşların yerel
düzeyde
karar
alma
mekanizmalarına
katılmalarının
sağlanması,
Euro-Med
çerçevesinde AB’nin Akdeniz Ortakları’nın
gerçekleştirmeleri beklenen başlıca reformlar
olarak belirlenmiştir. Bu amaçla, kamu
kurumlarının güçlendirilmesi ve etkinliğinin
arttırılması ve kamu yönetiminin geliştirilmesi
amacıyla birçok AB Akdeniz Ortağı ülkesi
modernleştirme programları ve reformları
devreye sokmuş ve kamu yönetimi ile ilgili
reformları gerçekleştirmek için bazıları bakanlık
düzeyinde (Fas, Cezayir, Mısır örnekleri gibi)
olmak üzere birçok kurum kurulmuştur.
Özellikle eğitim, sağlık, altyapı ve sürdürülebilir
kalkınma gibi alanlar olmak üzere kamu
hizmetlerinin sağlanmasında devletlerin rolü
üzerine
odaklanarak,
bu
hizmetlerin
sunulmasının iyileştirilmesi amaçlanmaktadır.
Bu
bağlamda,
kamu
müdahalelerinin
verimliliğini ve etkinliğini ve kamu hizmetlerinin
kalitesini yükseltmek; yargı bağımsızlığını
güvence altına almak ve kamu faaliyetlerinin
şeffaflığını ve hesap verilebilirliğini arttırmak
başlıca amaçlar arasında bulunmaktadır. Bu
reformlar kapsamında olan altyapı gelişimi,
Akdeniz bölgesinin kalkınması ve rekabet
gücünün artmasında önemli bir unsurdur.
Ulaştırma,
enerji
ve
telekomünikasyon
sektörlerinde yapılacak reform ve yatırımlar
Avrupa ve Akdeniz ülkeleri arasındaki
işbirliğini, ticareti ve yatırımı teşvik edecektir.
Yine reform alanlarından biri olan eğitimin
kalitesinin
yükseltilmesi
ve
herkese
ulaştırılması, Akdeniz Ortakları’nın sosyal ve
beşeri açıdan kalkınması için hayati öneme
sahiptir. Akdeniz Ortakları’nın nüfusunun üçte
birinin 15 yaşın altında olması ve her yıl
çalışma hayatına 5 milyon kişinin dahil olması
eğitimin bu ülkeler için önemini daha da
arttırmaktadır. Bu durumla birlikte, Akdeniz
ülkelerinin ekonomik ve sosyal açıdan
kalkınması
için
insan
kaynaklarının
geliştirilmesinde eğitimin rolünü göz önünde
bulunduran AB, bu doğrultuda Akdeniz
Ortakları’na MEDA Programı çerçevesinde
2000-2006 yılları arasında eğitim ve iş eğitimini
desteklemek amacıyla 704 milyon Avro tahsis
etmiştir. 2007 yılı itibariyle Avrupa Komisyonu
eğitim alanında mali işbirliği oranını % 50
oranında arttırmayı planlamaktadır. Ayrıca BM
Binyıl Kalkınma Hedefleri doğrultusunda 2015
yılına kadar bölgede okuryazar olmayan hiç
kimsenin bırakılmaması, tüm kız ve erkek
çocukların
ilköğretime
kayıt
olmasının
sağlanması ve eğitimde cinsiyet eşitsizliklerinin
ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır.
Başka bir reform alanı olan sürdürülebilir
kalkınmanın gerçekleştirilmesi amacıyla AB,
Akdeniz Ortakları’na çevreye dost altyapı
projeleri (özellikle içme suyu ve enerji
alanlarında olmak üzere) geliştirebilmeleri için
düşük faizli krediler ve teknik destek
sağlamaktadır. Diğer bir reform alanı olan
sağlık sektörünün, sürdürülebilir kalkınma ve
bireylerin refah içinde yaşaması açısından
önemi göz önüne alındığında, sağlık ile ilgili
olarak halk bilincinin arttırılması, bilgilendirme
kampanyalarının gerçekleştirilmesi ve önleyici
tedbirlerin alınması ile birlikte, özellikle kamu
sağlığı hizmetlerinin geliştirilmesi, kaliteli içme
suyunun sağlanması, gıda sağlığı, aşılama ve
21
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
aile planlaması gibi önlemler 1995 yılında
Barselona Çalışma Programı ile kararlaştırılan
sağlık
alanında
işbirliğinin
gerçekleştirilmesinde önemli rollere sahiptir.
Bu alandaki reform sürecinin öncelikli
başlıklarından biri olan kamu mali yönetimi
reformu, bütçe ile ilgili kurumların işleyişi ve
kalitesi ile yakından ilgilidir. Etkin, şeffaf ve
hesap verebilir bütçe yönetim sistemlerinin ve
kurumlarının geliştirilmesi Akdeniz ülkelerinde
ve AB üye ülkelerinde olumlu mali sonuçların
elde edilmesi açısından başlıca öncelik olarak
ortaya çıkmaktadır. Kamu harcamalarının etkili
ve verimli bir şekilde gerçekleştirilmesi
tasarrufları arttırmakta ve bunun yanında kamu
mali yönetimi reformu, mali sonuçların daha da
olumlu olmasının sağlanmasında ve böylece
kamu
müdahalesinin
etkililiğinin
ve
verimliliğinin arttırılmasında önemli bir unsur
olacaktır. Kamu maliyesinin ve bütçe ile ilgili
kurumların niteliği, uzun dönemli olarak
ekonomik
büyümenin
gerçekleştirilmesi
açısından kaynakların en etkili ve verimli
şekilde kullanılmasında önemli bir aracı teşkil
etmektedir. Sağlık, eğitim, ulaştırma, gibi kamu
hizmetlerinin sağlanması, bütçede önemli bir
yük oluşturmaktadır. Bu açıdan etkili ve verimli
bir kamu harcama yönetimi bu alanlardaki
sosyal
harcamalar
dikkate
alınarak
gerçekleştirilmelidir.
Çoğu Akdeniz ülkesi, kamu hizmeti, refah
devleti ve kamu mali yönetim sistemleri dahil
olmak üzere, kamu kurumları ve yönetişimi
alanında çeşitli derecelerde de olsa bazı
ilerlemeler kaydetmiştir. Kamu mali yönetim
sistemine ilişkin olarak, şeffaf ve hesap
verebilir
bütçe
yönetim
sistemleri
ve
kurumlarının oluşturulmasının önemi üzerine
vurgu yapılmış ve bu doğrultuda, bütçenin
kapsamının ve şeffaflığın arttırılması başta
olmak
üzere
çeşitli
reformlar
gerçekleştirilmiştir. Yönetişim alanında ise,
Akdeniz ülkeleri, kamu sektörlerinin hesap
verebilirliğini ve kamu yönetiminin kalitesini
yükseltmek için çeşitli reformlar başlatmış ve
bu reform sürecinde belli bir yol alınmıştır.
Örnek vermek gerekirse, 2005 yılından beri
Ürdün, Fas ve Mısır, kamu yönetimi alanında
çeşitli başarılara imza atmıştır. Bölgede,
Cezayir, Ürdün ve Mısır dahil olmak üzere
çeşitli
ülkelerde,
yolsuzlukla
mücadele
alanında bazı olumlu adımlar atılmıştır.
Lübnan, yolsuzlukla mücadele kapsamında
kamu çalışanlarına yeni ahlak kuralları
getirmiştir.
Kamu
sektörünün
hesap
verebilirliğini arttırmaya yönelik önemli bir
başarı, Fas’ta siyasi partilerin güvenilirliğinin ve
etkinliğinin yükselmesini sağlayacak olan
Siyasi Partiler Kanunu’nun kabulü ile
gerçekleştirilmiştir. Bu kanun, siyasi partilerin
daha çok sorumluluk almasını ve seçmenlerine
karşı daha çok hesap verebilir olmasını
sağlamakta ve parlamentodaki çalışmaların
etkinliğini arttırmayı amaçlamaktadır. Genel
olarak bakıldığında, Dünya Bankası tarafından
hazırlanan Yönetişim Göstergeleri (1996-2006
yılları arası) ışığında, AB’nin Akdeniz
Ortakları’nın Barselona sürecini kapsayan bu
dönem içerisinde, hesap verebilirlik, siyasi
istikrar,
devletin
etkinliği,
düzenleyici
mekanizmalar,
hukukun
üstünlüğü
ve
yolsuzlukla mücadele alanlarında büyük
ilerlemeler kaydettiği söylenebilir. Ancak bu
ilerlemelere rağmen, devletin zayıf bir şekilde
kalan etkinliği, düşük kalitedeki yönetim ile
hesap verebilirliğin yeterli düzeyde olmaması
AB’nin Akdeniz Ortakları’nın çözmesi gereken
başlıca sorunları olarak görülmektedir.
Sonuç olarak, kamu kurumlarının ve yönetişim
sistemlerinin
iyileştirilmesi
kapsamındaki
reform süreci, özellikle diğer alanlardaki
önceliklerin gerçekleştirilebilmesi açısından
büyük önem arz etmektedir. Daha güçlü ve
daha iyi işleyen kamu kurumlarının bulunduğu
ve ayrıca iyi yönetişimin başarıldığı bir ülkede,
kamu hizmetleri daha iyi verilecek; kamu
maliyesi daha düzgün işleyecek; eğitim, sağlık,
ulaştırma ve altyapı gibi alanlarda yapılan
reform
ve
yatırımlar
ile
sürdürülebilir
kalkınmanın
ve
ekonomik
büyümenin
başarılması daha da gerçekçi bir hedef haline
dönüşecektir.
Bu
açıdan
bakıldığında,
Barselona süreci çerçevesinde gerçekleştirilen
ve gerçekleştirilecek hedefler, bu reform
sürecinin daha hızlı ilerlemesini sağlayacaktır.
22
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
AB-27 ve Avro Alanı Eylül ayı enflasyon ve işsizlik rakamları açıklandı
AB’nin resmi istatistik kurumu Eurostat, AB-27 ve Avro Alanı Eylül ayı enflasyon ve işsizlik
rakamlarını açıkladı. Verilere göre, 13 ülkenin dahil olduğu Avro Alanı’nda Eylül ayı itibariyle yıllık
enflasyon, Avrupa Merkez Bankası'nın orta vadeli % 2 hedefini aşarak % 2,1'e yükseldi. Eylül ayında
AB'de en yüksek enflasyon oranı % 11,5'le Letonya’da kaydedilirken en düşük enflasyona sahip
ülkenin ise binde 9 ile Malta olduğu belirtildi.
Yine Eurostat verilerine göre, Eylül ayı işsizlik oranı AB-27 içerisinde % 7 olarak gerçekleşti.
Avro Alanı’nda ise Eylül ayı işsizlik oranı % 7,3 olarak açıklandı. Eylül 2007 ayında AB içerisinde en
yüksek işsizlik oranı % 11,1 ile Slovakya’da, en düşük işsizlik oranı ise % 3,1 ile Hollanda’da
gerçekleşti.
Eurostat, AB içerisinde Eylül 2007 itibariyle 16,7 milyon işsizin (bu rakamın 11,2 milyonu Avro
Alanı’nda yaşamaktadır) bulunduğunu hesaplamıştır. Eurostat tarafından yapılan açıklamada, Eylül
2007 işsizlik oranlarının ABD’de % 4,7 ve Japonya’da % 4 olduğu belirtildi.
Kaynak: http://ec.europa.eu/eurostat ve http://www.ikv.org.tr
KAYNAKLAR:
Governance Matters 2007: Worldwide Governance Indicators 2007 (1996-2006), World Bank.
http://info.worldbank.org/governance/wgi2007/home.htm
Economic developments, prospects and challanges in the EU Mediterranean Partners, Issues Paper
for Discussion, European Commission.
Economic reforms in the Mediterranean region: An overview of progress in the four priority areas
agreed by the Euromed Ecofin in Rabat-Skhirat (June 2005), Background Note, Euro-Mediterranean
Ecofin Ministerial Meeting (Tunis, 25-26 June 2006), European Commission
Directorate General Economic and Financial Affairs.
Euro-Mediterranean Partnership, MEDA, Regional Indicative Programme 2005-2006.
Five Year Work Programme, 10th Anniversary Euro-Mediterranean Summit, Barcelona, 27 and 28
November 2005, Brussels, 28 November 2005 15074/05 (Presse 327), Council of
the European Union.
Fiscal performance, quality of public finances and budget management in Mediterranean countries:
Creating conditions for growth and job creation, Issues Paper for Discussion, Euro-Mediterranean
Ecofin Ministerial Meeting (Tunis, 25-26 June 2006), European Commission
Directorate General Economic and Financial Affairs.
Tenth Anniversary of the Euro-Mediterranean Partnership: A work programme to meet the challenges
of the next five years, Communication from the Commission to the Council and the European
Parliament.
23
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
4-MAKROEKONOMİK İSTİKRARI GÜÇLENDİRME VE KAMU MALİ YÖNETİMİNİ İYİLEŞTİRME
IŞIL DEĞERLİ AB Uzman Yardımcısı
Makroekonomik istikrarı güçlendirmek için
başlıca
beş
konuya
dikkat
etmek
gerekmektedir. Bunlar, GSYİH’ deki reel
büyüme, enflasyon oranı, işsizlik oranı, kamu
açık ve borçları ve cari hesap dengesidir.
Son on yılda Akdeniz ülkeleri enflasyonla olan
mücadelelerinde
önemli
başarılar
elde
etmişlerdir ancak bu durumun güçlendirilmesi
gerekmektedir. Şu anki makroekonomik istikrar
daha çok uygulanan para politikalarına
bağlıdır. Maliye politikasının bugünkü duruma
katkısı son derece sınırlıdır. Petrol ihraç eden
ülkelerde son zamanlarda gerçekleşen petrol
gelirlerindeki artışlar sıkı maliye politikalarıyla
desteklenememiştir. Petrol ithal eden ülkelerde
de mali durum daha çok dış yardımlara
bağlıdır. Makroekonomik politikalar konusunda
bölgedeki ülkelerdeki genel sorun güçlü bir
maliye politikası desteğinin eksikliğidir. Bu da
bugüne kadar elde edilmiş olan başarıların
kalıcı olup olmayacağı ve dış şoklara karşı
daha dayanıklı olup olunamayacağı sorununu
gündeme getirmektedir.
Akdeniz ülkelerinin birçoğu bütçe ve mali
yönetim sistemlerini geliştirmek için bugün
önemli adımlar atmaktadırlar. Bunu yaparken
genellikle Avrupa Komisyonu gibi uluslararası
kuruluşlardan finansal ve teknik destek
almaktadırlar. Buna rağmen, çoğu ülkenin
kamu mali yönetimi sistemlerinde önemli
eksiklikler vardır. Bunlardan bazıları bütçe
süreç ve sonuçlarının şeffaflığının az olması,
bütçe belgelerinin eksik dokümantasyonu, orta
ve uzun vadeli bütçe planlaması için uygun
araçların eksikliği, muhasebe uygulamalarında
sınırlamalar, bütçenin düşük performans
yönelimi
ve
denetim
sistemlerinde
eksikliklerdir. Bu eksikliklere aktif bir kamu mali
yönetimi politikası yoluyla müdahale etmek
hem
kamu
harcamalarının
etkinliğini
maksimize etmek hem de mali disiplini ve
güvenilirliği sağlayabilmek açısından oldukça
önemlidir.
2006’da Tunus’ta gerçekleştirilen Euro-Med
Ecofin Bakanlık
Toplantısı’nda Akdeniz
Bölgesi’ndeki ekonomik reformlar üzerine bazı
notlar alınmıştır. Buna göre makroekonomik
istikrar ve kamu mali yönetimi alanlarında
kaydedilen gelişmeler özetle şöyledir:
Bölge dış şoklara karşı aşırı duyarlı olmaya
devam ederken makroekonomik istikrarını
güçlendirmiştir. Son yıllarda yaşanan güçlü
ekonomik performans 2005’te de devam etmiş
ancak artan petrol fiyatları nedeniyle baskı
altına girmiştir. Yapısal reformlarda yeni
gelişmeler
olmadığı
takdirde
ekonomik
durumun
orta
vadede
bozulacağı
öngörülmektedir.
2004’teki ekonomik gelişmenin ve %5’lik
büyümenin ardından, bölge 2005’te de benzer
hızda büyümeye devam etmiştir (%4,8).
Ekonomik gelişmeye rağmen bölgedeki
büyüme hızı, hala diğer gelişmekte olan
ülkelerde görülen %7,2’lik büyüme hızının
gerisinde kalmıştır. Kişi başına düşen milli
gelire bakıldığında Akdeniz ülkelerinin büyüme
hızı diğer tüm gelişmekte olan ülkelerin
büyüme hızları ortalamasının gerisindedir.
(Akdeniz ülkelerinde %3, diğer ülkeler %4,7).
Çıktı miktarındaki büyüme genel olarak dış
faktörlere bağlı olmuştur. Petrol fiyatlarındaki
artışlar mali hesaplar üzerinde bir baskı
oluştursa da, petrol üreticisi durumundaki Arap
ülkeleriyle sıkı ekonomik bağlantıları olan bazı
Akdeniz ülkeleri bundan fayda sağlamıştır.
Fakat petrol fiyatlarındaki artışın büyüme
üzerindeki net etkisi yapısal reformlar devam
etmediği takdirde olumsuz olabilir. Lübnan ve
Fas, bölgedeki olumlu trendin dışında
kalmışlardır. Lübnan’da politik kargaşa ve
Fas’ta da kuraklık, yüksek petrol fiyatları ve
tekstil kotalarının kaldırılması nedenleriyle bu
ülkelerde
ekonomik
büyüme
gerçekleşmemiştir.
İşsizlik bu ülkelerin çoğunda yüksek kalmaya
devam etmiştir. Resmi işsizlik oranları İsrail’de
%9,1’den, Mısır’da %9,5 ve Batı Şeria ve
Gazze’de %23’e kadar değişmektedir.
Enflasyonist baskılar 2005’te %2,8 civarında
kalmıştır (2004’te %2,9). Petrol fiyatlarındaki
artış, fiyat düzenlemeleri ve sübvansiyonlar
sayesinde enflasyonda önemli bir artışa neden
olmamıştır. Ancak Suriye’de para biriminin
büyük ölçüde değer kaybetmesi nedeniyle
enflasyon oranı 2004’teki %4,6 seviyesinden
2005’te %10’a kadar yükselmiştir.
24
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Bütçenin iyileştirilme çalışmalarına rağmen,
mali durum bölgedeki birçok ülkede sorun
olmaya devam etmiştir. Petrol fiyatlarının
artması petrol ithal eden ülkelerde devlet
bütçesi üzerinde büyük baskı oluşturmuştur.
Yüksek büyüme oranlarının dışında, mali
dengelerde 2004’te görülen sınırlı iyileşme
2005’te de devam etmiş ve bölgede kamu
borcunun milli gelire oranı 2004’teki %2,1
seviyesinden 2005’te %1,2’ye düşmüştür.
Mısır, Fas ve Ürdün’de kamu açıkları 2004’e
kıyasla artmıştır. Petrol sübvansiyonlarının
artmasının yanında, birçok ülkede kamu
kesimindeki ücretlerde meydana gelen artışlar
da toplam harcamaların 2005’te yaklaşık %13
oranında yükselmesine neden olmuştur. Çoğu
ülkede vergi matrahı zayıf kalmaya devam
ettiyse de, 2005’te bölgede gelir ve tüketim
vergilerinden elde edilen kazanç artmıştır.
Kamu borcunun azaltılması Lübnan, Mısır,
İsrail ve Ürdün için orta vadede en önemli
amaç olmuştur. Lübnan dışındakiler bu konuda
önemli ilerlemeler kaydetmişlerdir.
Akdeniz ülkelerinin birçoğu bütçe ve mali
yönetim sistemlerini geliştirmek için önemli
adımlar atmaktadırlar. Reformlara erken
başlayan ülkeler şimdiden sağlam bir kamu
mali yönetim sisteminin temellerini atmada
başarılı olmuşlardır. Yine de birçok ülkede
bütçenin ve bütçe uygulamalarının yeterince
şeffaf ve kapsamlı olmaması sorun olmaya
devam etmektedir. Bu sorunları çözebilmek,
kamu harcamalarının verimliliğini maksimize
edebilmek ve istikrar, sürdürülebilirlik ve dış
şoklara dayanıklılık konularında daha iyi mali
sonuçlar elde edebilmek için aktif bir kamu mali
yönetimi
sisteminin
yerleşmesi
oldukça
önemlidir.
Cari hesaplardaki oynaklık ve dış şoklara karşı
aşırı duyarlılık hala bölgeye hâkim olmaktadır.
Petrol fiyatlarının artmasına bağlı olarak petrol
ithal eden ülkelerin çoğunda 2005’te ödeme
dengeleri bozulmuştur. Petrol ihraç etmeyen
ülkelerde önemli miktardaki ticaret açıkları cari
hesaplar üzerinde baskı oluşturmuştur. Bu
baskıyı azaltmada ve dış finansmanda en
güçlü unsur işçi dövizleri olmuştur. Bölgede dış
ticaret dengesini ve bunun oynaklığını
etkileyen en önemli faktörler ihraç ürünleri
çeşitliliğinin sınırlı olması, iklim şartlarına bağlı
olarak değişen tarımsal üretim ve turizm
gelirleri üzerinde büyük ölçüde etkili olan
güvenlik riskleridir.
Güçlü bir kamu mali yönetimi sistemi
geliştirmek için tavsiye edilebilecek bazı
politika önerileri şunlardır: bütçenin kapsamını
ve şeffaflığını artırmak, orta vadeli bütçelemeyi
geliştirmek, hazine yönetimini ve bütçe
uygulamalarını
iyileştirmek,
kaliteli
bir
raporlama ve kamu muhasebesi sistemi temin
etmek, iç kontroller, dış gözetimler ve
denetimler
yoluyla
mali
sorumluluğu
güçlendirmek.
KAYNAKLAR:
http://ec.europa.eu/external_relations/euromed/ecofin/2006/eco_presentation.pdf
http://ec.europa.eu/external_relations/euromed/ecofin/2006/background.pdf
http://ec.europa.eu/external_relations/euromed/ecofin/2006/issues.pdf
http://ec.europa.eu/external_relations/euromed/ecofin/2006/fiscal_presentation.pdf
25
T.C.
MALİYE BAKANLIĞI
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
İlkadım Caddesi No:2 Kat:6 06450 Dikmen/ANKARA
Telefon: (312) 415 23 37- 415 23 41
Faks: (312) 417 11 72
e-posta: [email protected]
http://www.maliye-abdid.gov.tr/
© 2007 T.C. Maliye Bakanlığı
Tüm hakları saklıdır.

Benzer belgeler