34. sayımızı okumak için tıklayın

Transkript

34. sayımızı okumak için tıklayın
İletişimsel
Toplum
Olma
Şansı
Küçük Bir
Mavi Kuştan
Korkmak
Nesrin NAS
Ahmet TULGAR
S.7’de
S.3’te
Newroz’daki
davet
İshak KARAKAŞ
S.5’te
Durum
Geçen hafta yine yoldaydım. Demokratik Toplum Kongresi’nin davetlisi olarak
ekip arkadaşım Ahmet Tulgar ile Diyarbakır Newrozu’na katıldık. Ertesi gün ise
Urfa’da Newroz kutlamalarını izledik.
Bu yolculuk sırasında sık sık geçmişi
düşündüm. Newroz alanlarına her baktığımda özgürlük ve barış için ödenen
bedelleri hatırladım. Newroz’u izlerken
düşündüklerim bu haftaki köşe yazımda.
Halkın Nabzı, bir gazete olarak bu barış
ve kardeşlik mücadelesinin bir parçası
olmuşsa ne mutlu bana.
Geçen haftaki söyleşimde Amed Dicle,
“toplum odaklı televizyonculuk” kavramını kullanıyordu. Evet, Halkın Nabzı
da toplum odaklı gazetecilik yapmaktadır ve seçimlerden sonra bu gazetecilik
anlayışı ile kültür hayatına da daha
yakından bakacaktır.
Bu haftaki söyleşim ise Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayı Fırat
Anlı ile. Diğer Eşbaşkan adayı ve aynı
zamanda BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak ile belediye başkan adaylığının ilk
günlerinde bir söyleşi yapmıştım. Fırat
Anlı ile seçimlere bir hafta kala söyleşi
yapmak kısmet oldu.
Fırat Anlı’nın söyledikleri Kürt halkının
barış perspektifini net olarak ortaya koyuyor. Bu deneyimli hukukçu ve siyasetçinin söyledikleri çok önemlidir.
Bu hafta köşe yazarlarımız yine baktıkları pencerelerden gördüklerini özgürce
yazdı. Bir sonraki sayımız yayımlandığın
seçimler sonuçlanmış olacak.
Bu seçimler yerel seçim olduğu kadar
birçok açıdan bir referandum niteliği de
kazandı.
İnsanların seçimini hem bulundukları
yerin özgünlükleri hem de genel siyaset
belirleyecek.
Seçimlerin barış, özgürlük ve
demokrasiye güç ve onay
vermesi umuduyla.
Haftaya görüşmek
üzere.
www.halkinnabzi.com.tr
Yıl 2
Sayı 34 26 Mart 2014
ÇARŞAMBA
e-mail: [email protected]
Fiyatı:1TL
Adalet Duygusu
Zedelendi Bu
Topraklarda
Fırat Anlı’yı Türkiye, 90’larda insan hakları davalarında gözü pek bir avukat olarak tanıdı. HADEP ve DEHAP’ta Diyarbakır İl Başkanlığı yaptı. 2004’te Diyarbakır Yenişehir Belediye Başkanı seçildi. 2009’daki KCK
operasyonlarında tutuklandı ve 2013 Şubat’ında serbest kaldı. Şimdi Gültan Kışanak ile birlikte BDP Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayı. Fırat Anlı’nın kendi kuşağının Türklerle birarada yaşamak isteyen
son Kürt kuşağı olduğu söylemi yıllardır birçok tartışmada ibraz edilir. Geçen hafta DTK’dan Newroz daveti
geldiğinde onunla bir söyleşiyi de programıma aldım. İstanbul’a dönmeden Fırat Anlı, ablamın evine geldi ve
bu uzun söyleşiyi yapma imkanı buldum:
S12’de
Sistem Partileri
Toplumu
Kutuplaştırdı
İshak KARAKAŞ
S8’de
1 HalkınNabzı 34.indd 1
25.03.2014 20:02
2-3 HalkınNabzı 34.indd 2
25.03.2014 19:24
2014
Çarşamba
26 Mart
YORUM 3
İletişimsel toplum
olma şansı
AHMET TULGAR
G
ezi Parkı göstericilerinin en içten, en derin ve dolayısıyla en
güçlü çağrısı Başbakan Erdoğan’a yönelikti ve yaklaşık olarak şöyle
sesleniyorlardı: “Benim kişisel mesele-
def alan popülist nutukları yurttaşlarda kaygı uyandırıyor. Kendisini yurttaşların yaşam tarzlarının tanzimine
yetkili gören Erdoğan tarafından hakarete uğramış hissediyor bu insanlar.
lerime karışma.”
Geçen Haziran ayında parkın yok
edilmesini ve ağaçların kesilmesini
protesto etmek için parkta çadır kuran
bir grup göstericiye yönelik polis şiddeti ile alevlenen ve hızla ülkenin geneline yayılan gösteriler artık dönem
dönem daha fazla süreklilik arz ederek
hemen her haftasonu yeniden patlak
veriyor ve polis yine her zamanki gibi
gaz, tazyikli su ve plastik mermi ile
acımasızca müdahale ediyor.
Polisin kullandığı şiddet öylesine
orantısız ki farklı şehirlerde gençler
öldü, ölüyor.
Polis şiddetine ve ölüm vakalarına
rağmen göstericiler barışçıl tavırlarını
ve mizahlarını koruyor ve bu da binaların duvarlarındaki graffitilerde ve
afişlerde dışavuruluyor. Bu mizah protesto hareketinin alameti farikası oldu.
Bu durum Türkiye için yeni bir şey ve
protestolara sol eğilimli ve kemalist-laik grupların yanı sıra ve daha çok kişisel gerekçelerle katılan genç kuşaklara
atfediliyor.
Evet, protesto eden halk kitlelerinin heterojenliği net, ama motif ortak.
Özel hayatın ve her yurttaşın bireyselliğinin savunusu.
Muhafazakar AKP, üçüncü kez iktidara geldiğinden beri Erdoğan’ın daha
çok Batı demokrasisi ve değerlerini he-
Erdoğan parlamentodaki parti grubu
konuşmalarında Türkiye’deki evli çiftlere kaç çocuk yapmaları gerektiğini
dikte ediyor ve televizyonda bir bardak
alkollü içki içen kişinin alkolik olarak
tanımlanabileceğini iddia ediyor. Onu
bir yandan da muhafazakarlar arasında güçlendiren söyleminden sadece
bir kaç örnek bunlar.
Protesto hareketinin bir başka özgünlüğü ise muhafazakar iktidar ve
polisin yanı sıra gösterileri iktidar lehine çarpıtılmış olarak veren ya da hiç
vermeyen büyük medyaya yönelik olmasıydı. Uzun zamandır ülkenin gündeminde olan ifade ve basın özgürlüğündeki kısıtlama şimdi daha geniş
halk kitlelerinin meselesi oldu.
Ülkenin Batısı’ndaki birçok yurttaş
için bu protesto hareketi bir uyanış ve
öyle görünüyor ki insanlara özgüven
zerketmiş. Çünkü 1980’deki askeri
darbeden beri ülkedeki asıl muhalefet
Kürt Hareketi’ydi ve Kürtler devletin şiddet ve baskısına karşı öylesine
kahramanca direndiler ki, milliyetçi önyargılar nedeniyle Kürtler’e kaşı
düşmanlık besleyenler bile Kürtler’in
kahramanlığını teslim ediyor ve belki
de içten içe Kürtler’i kıskanıyorlardı.
Büyük Türk halk kitleleri askeri rejimden ve belki de cumhuriyetin kuruluşundan beri ilk kez sokaktalar ve
2-3 HalkınNabzı 34.indd 3
şimdiye kadar özellikle Kemalistler
arasında yaygın olduğu üzere askeri
iktidara davet etmeden hakları için
mücadele ediyorlar. Kemalistler AKP
iktidarından beri kendilerini öylesine
tehlikede ve aşağılanmış hissediyorlar
ki yavaş yavaş Kürtler’le empati yapmaya başlıyorlar. Gösteriler sırasında
biri elinde Türk bayrağı diğeri ise elinde BDP flaması taşıyan iki göstericinin
el ele polisin tazyikli su sıkan toma
aracının önünden kaçışını gösteren
bir fotoğraf çekildi. Kemalist taraftan
Kürtler’e yönelik bu empati, paradoksal biçimde AKP hükümeti ile 15 yıldır hapiste olan PKK lideri Abdullah
Öcalan arasında sürdürülen müzakere
süreci için yararlı olabilir.
Bu sürecin selameti uğruna ve de
protestocular arasında Kemalistler’in
mevcudiyeti nedeniyle Kürt Hareketi
Gezi Direnişi’ne karşı belli bir dereceye
kadar mesafeliydi. Oysa protesto hareketi Öcalan ve KCK yönetimince selamlanmıştı ve o dönem BDP’li, şimdi
HDP’li Sırrı Süreyya Önder’in parkın
duvarını yıkmak için gelen belediye iş
makinelerinin önüne sembolik olarak
geçmesinin protestoların başlangıcında büyük rolü olmuştu.
Türkiyeli Kürtler’in en önemli taleplerinden biri de ‘demokratik özerklik.’ Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni yazar İshak Karakaş üç yıl önce bir
makalesinde kendisinin İstanbul’da
yerleşmiş bir Kürt olarak İstanbul için
de ‘demokratik özerklik’ talep ettiğini yazmış ve 2011’in Mart ayında bir
sempozyumda Sırrı Süreyya Önder’in
moderatör olduğu oturumda bu talebini içeren bir konuşma yapmış, bildiri
sunmuştu. İshak’ın bu talebini kıymetli buldum. Türkiye nüfusu başlıca üç
kültürel sektörden oluşuyor: Kürtler,
laik-Batı yönelimliler, muhafazakarlar. Bu sektörler ülkenin iktisadi üretiminde bir arada yer alıyorlar, ama
kültürel düzlemde aralarında gerçek
bir iletişim yok. Bu açıdan bakıldığında üniter bir Türkiye’den söz edilemez.
Farklı toplum sektörleri arasındaki bu
iletişimsizlik ağırlıkla Müslümanlar’ın
ve Kürtler’in değerlerinin cumhuriyetin kuruluşu sırasında baskılanmasının sonucudur. Özerklik, demokratik
özerklik bu ülkenin yeniden iletişimsel, demokratik bir toplum inşa edebilmesi için bir şans olabilirdi. Protestolar sırasında HDP Eşbaşkanı, dönemin
BDP milletvekili Sebahat Tuncel ülkenin tamamı için demokratik özerklik
talebini ifade etti.
Direnişin sadece hükümet önünde
değil uluslararası platformda da, özellikle toplu taşıma aracı ücretlerinin artırılmasına karşı protestolarda Türkçe
sloganlar atılan ve Türkçe pankartlar
taşınan Brezilya ve İspanya gibi ülkelerdeki etkisiyle özgüven kazanmış
‘Türkiye laik sektörü’ şimdi ülkenin
diğer toplumsal sektörleri ile iletişime
geçmeye şimdi çok daha açık ve hazır.
Kürtler zaten uzun zamandır Türkiye’nin diğer halklarına ortaklaşa yeni
demokratik bir cumhuriyet inşası çağrısında bulunuyor.
Evet, özgüveni olan insanlar iletişimsel bir toplum oluşturabilirler.
Yeni protesto hareketi Türkiye’de
farklı nüfus sektörleri arasında toplumsal iletişime ivme kazandıracaktır.
(Bu yazı Deutsche Welle için Almanca olarak yazdığım ve ‘Gezi Kuşağı’nın Protestosu başlığı ile 2013’ün
Ağustos ayında yayımlanan makalemin çevirisidir.)
Halkın Nabzı
Gazetesi
Süreli Yayın
AHİS Reklam Organizasyon
Prodüksiyon San. Tic. Ltd. Şti.
Adına İmtiyaz Sahibi ve Genel
Yayın Yönetmeni (sorumlu)
İSHAK KARAKAŞ
Editör: Ahmet TULGAR
Görsel Yönetmen
İsmail DOĞAN
Grafik Mizanpaj
Ayda ARAZ
Kazım ÇINAR
Hakan YILDIRIM
Spor Koordinatörü
Vahit KARAKAYA
Kültür Sanat
Bedros DAĞLIYAN
Avusturya Temsilcisi
Erdal BOYOĞLU
Viyana Temsilcisi
Emine BAŞKÖY
Spor Servisi
Arjen BARIŞ
Hukuk Danışmanı
Av. Uğur KARAKAŞ
Danışma Kurulu
Fehim IŞIK
Samet MENGÜÇ
Fuat TOKAT
Yer: Bağlarbaşı Mh. 2. İlkokul
Cd. No: 39 Cihangir İş Merk.
Kat 2 D:7 Maltepe - İstanbul
Tel: 0216 457 46 46
Fax: 0216 457 13 12
[email protected]
Baskı: GÜN MATBAA Beşyol
Mah. Akasya Sk No 23/A
Sefaköy-Küçükçekmece - İST.
Tel: +90 212 426 63 00
25.03.2014 19:24
4 YORUM
2014
Çarşamba
26 Mart
Kendine demokratım, solcuyum,
sosyalistim diyenlere!
İYANA’DAN
İ
nsanlar AKP’ye tepkililer, AKP’nin
yaptıklarını beğenmeyenler sokakta AKP’ye tepki verdiler, bu her
yönüyle olumlu ve insani bir tepkidir.
Bu tepkilere bir sözüm yok ve de olamaz. Demokratik haklarını kullanarak
yaptıkları çok olumlu bir duruştur. kısacası AKP’ye tepki gösterenler, insani
ve ahlaki bir tavır sergilediler. Bu tepkilere en ufak bir eleştirim yok. Bir bireyin olumsuzluğa gösterdiği tepki en
demokratik hakkıdır. Çünkü, her demokratik tepki kendi içinde olumluluk
içermektedir. Her yönüyle gösterilen
demokratik tepkiler umutlarin ve güzelliklerin yeşemesi için gereklidir.
Şimdi, söylemlerini ve tepkilerini
sadece AKP’ye yöneltenler, acaba insani sorumluluklarını yerine getiriyor
mu? Ben olayı bu pencereden değerlendirmek istiyorum. AKP’ye tepkiyi
4-5 HalkınNabzı 34.indd 4
ERDAL BOYOĞLU
gösterenler HDP’ye yönelik ırkçı saldırıları görmemezlikten geliyorsa bunların demokratik tepkilerinden kuşku
duymak gerekiyor diye sesli düşünüyorum. Bunlar AKP’nin ipini çekenlerin piyonlarıdır. İnsani erdemlilik her
türlü zumle her türlü ırkçı saldırılara
tavır almaktır. Egemen güçlerin yedeğine düşmek değildir.
Kendilerine solcu, sosyalist diyenler egemen güçlerin oyuna geliyorsa,
AKP’ye karşı hazırlanan CHP-MHP´Cemaat iktidarına oy veriyorlarsa
bunların solculuğu ve sosyalistliği kesinlikle sorgulanmalıdır.
ABD ve AB güçleri, AKP’nin ipini
çekti. Bunu Avrupa da yaşayanlar her
gün AKP alehine çıkan yazılarda görmektedir. Her gün AKP ile ilgili haberlerde görmektedir.görüyoruz. Düşünsenize şöyle bir; AB ülkeleri diyor ki
“seçimlere hile karışmaması için seçim
gözlemcileri olmalı” böyle yazıyorlar,
bunu söylüyorlar Acaba neden? Peki
simdiye kadar böyle bir öneri yoktu? Acaba bir hinoğlu hinlik kokmuyor mu? Demek ki daha önce bunlar
seçimlere hile karıştırmışlar ki, şimdi önlemlerin alınmasını yazıyorlar.
AKP’nin ipini çeken bunlar mi? Bir
hatirlatma Merkel-Erdogan görüsmesin de Merkel ‘in Erdogan’a kullandigi
sözler yabana atilir sözler degildir. Bu
sözler Erdogan’i gözden cikardiklarini
gösteren sözlerdi diye düşünüyorum.
Gezi halk hareketi de bu isin tuzu biberi oldu. Gezi direnisin de yasananlardan dolayi Avrupa parlementosu
Türkiye’yi kinadi. ABD disisleri bakani
kinadi, acaba neden? Sonuçta emperlalistler AKP’nin
defterini dürdüler. AKP’yi gözden cikardilar. Bunun tartisilacak hic bir
yani yok, bana göre. Ben, uzun yıllar
Avusturya’da yaşıyorum ve ilk defa
Avusturya medyasınin Türkiye üzerinde bu kadar durdugunu gördüm.
Avusturya medyasi, Türkiye’yi gündeminden düşürmüyor. Haberler de
AKP’yi yerden yere vuruyorlar. Bol bol
yazıyorlar bol bol çiziyorlar, bol bol
TV’lerde haber yapıyorlar. Hatta bazı
arkadaşlar bu haberleri ve yazılanları
sayfalarında övüne övüne paylaşıyorlar. Bu paylaşımı yapan arkadaşlara
sormak isterim.
Peki AKP Bakanları ve R.T.Erdoğan geldiğinde önlerinde iki büklüm
olanlar, AKP’yi övenler bunlar değil
miydi.? Tayyip Erdoğan’ın önüne kırmızı halıları döşeyenler bunlar değil
mi?
Avusturya’nın Sosyal Demokrat
Cumhurbaşkanı Hans Fischer, Erdoğan’ı kaç sefer ağırladı, acaba bunu
soran varmı? Cumhurbaşkanı sarayında dincilere ihtar sofrasını hazırlayan
Hans Fischer değil miydi? Ben sadece
Avusturya cephesinde gelişen bir kaç
ittifak ilişkisini dile getirmek istedim.
(Avrupa geneli değil) Avusturya basını
AKP’yi allayıp pullayıp kendi halkına
ballandıra ballandıra pazarlıyordu,
şimdi ne oldu da böyle anti AKP’ci bir
çizgide buluştular. Avusturyalı partiler ve Avusturya medyası yatıp kalkıp
anti AKP diyorlar. (Tayyip Erdoğan’ın
ipini çekenler arasında Avusturya da
var.) ABD ve AB’nin konsepti beterin
beteridir.
Bunlar, kendilerine göre her şeyi
hazırladılar. Ve şimdi hazırlanan Konsep’e ‘’Menü’’de CHP-MHP-Cemaat
var.Yemek masasına getiriyorlar. Bunu
yiyin diyorlar.Bu dayatmadır. Asıl tehlike dayatılan bu uclü ittifaktır. Devlet
partisi ile vurucu katilleri ısındırıyorlar.
Bana göre, kendine ilericiyim, demoktarım diyenin oyu mutlaka muhalif partilere gitmelidir. (benim gönlümde yatan HDP’dir. Eger muhalif
partiler başari gösteremezse durum
felaket ve dehşet. Bu yazıyı kendine
solcuyum-sosyalistim diyenler üzerine alsin. Ya insan gibi solculuklarında
kalırlar ya da emperyalistlerin konsepti olan Türkçü- ırkçı - miliyetçi partilerin (CHP-MHP) yedeğine düşerler.
Devrimin kıymetine gidenlerin anısına lütfen saygı. her devrimci, kendi
uykusuna ve rüyasına sahip çıkmalıdır.
25.03.2014 19:34
YORUM 5
2014
Çarşamba
26 Mart
Yeni planlar ve metrolar ile
Ataşehir’in yıldızı parlayacak
Newroz’daki
davet
İSHAK KARAKAŞ
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Ataşehir Örnek
Mahallesi’nde düzenlenen mitinge
katıldı. Başkan Topbaş’ın yanı sıra
İstanbul Milletvekili Alev Dedegil ve
eski milletvekili Hamza Yerlikaya’nın
katıldığı mitinge Ataşehirliler büyük
ilgi gösterdi. Vatandaşlara hitap eden
Başkan Topbaş, Ataşehir’in imar sorununu çözeceklerini söyledi, metro
ve ulaşım yatırımlarıyla ilgili müjdeler verdi.
Ak Parti Belediye Başkan Adayı
Nimetullah Topu ile birlikte Ataşehir’in imar sorununu çözeceklerini
ifade eden Başkan Topbaş, “Yönetimlerin yanlışlıklarından dolayı bugün imar konuşuyoruz, tapu konuşuyoruz. Zamanında bu planlamalar
yapılsaydı düzenli şehirler kurardık.
Dürüst siyasetçinin siyaset yapması zor. Yalan söyleyemezsiniz, iftira
atamazsınız. Karşınızda her şeyi söyleyecekler. Şimdi size evlerinizi boşaltın diye gelip Kadir Topbaş imzalı
sahte tebligatlar dağıtabilirler. Sakın
inanmayız. Kadir Topbaş olarak vatandaşımızın boynunu büktürmem,
gözyaşını döktürmem. Hiçbir konuda sizi mağdur edecek, geleceğinizi
karartacak karara imza koymam.
Bu kadar net ifade ediyorum. Büyükçekmece ve Silivri bölgesi planları
askıya çıkmıştı. İmar komisyonu başkanını çağırdım dedim ki bu planları
halka sordunuz mu? ‘Hayır’ dediler.
Kararı geri çekin dedim. İtiraz varsa
bir sorun var demektir. Planları artık
halk ile beraber yapacaksınız dedim.
Asla kapalı kapılar ardında plan istemiyorum. Yeni Sahra ve Barbaros
Mahallesi’nde planlar yapıldı, itirazlar
var. Orada yaşayan insanlarla görüşerek üzerinde çalışın ve planları öyle
yapın dedim. Aşık Veysel Mahallesi
4-5 HalkınNabzı 34.indd 5
ve Mustafa Kemal Mahallesi planları
da aynı şekilde. Örnek Mahallesi ve
Esatpaşa Mahallesi imar artışıyla
ilgili gerekiyorsa oturur konuşuruz.
Bunu Fikirtepe’de yaptık” dedi.
Metro ve Ulaşım
Başkan Topbaş Ataşehir’e yapılacak metro hatları ve ulaşım projelerinden de bahsederek, “Ataşehir’e
çok daha farklı hizmet vereceğimizi
söylüyoruz. Libadiye Caddesi Esatpaşa Mahallesi otoban girişi isteniyor,
bununla ilgili çalışmalarımız sürüyor. Giriş çıkışları kolaylaştıracak inşallah. Ataşehir’in 3 ayrı metro hattı
geliyor. Sultanbeyli-Kadıköy metro
hattı ki e5’e paralel geçecek. Örnek
Mahallesi ile Fetih Mahallesi bundan
istifade edebilecek. Bir başka hattımız
da Göztepe-Ümraniye Hastane Hattı.
Yeni Sahra’dan, Barbaros Mahallesi,
Finans Merkezi’nden geçecek olan bir
hat. Bir metro hattımız da Bostancı
İDO’dan Çekmeköy’e gidecek ve İçerenköy’den geçiyor. Havaray’dan bahsetmiyorum bile. Onlar çalışılıyor.
Ufak yatırımlar onlar” diye konuştu.
Topbaş çalışan kadınlar için de
her ilçeye birkaç tane olmak üzere
ilk etapta 100 kreş yapacaklarını ve
bu sayının artacağını söyledi. İşitme
engelli çocuklar için tedavi merkezleri kuracaklarını da belirten Kadir
Topbaş, “İşitme engelli çocuklar için
bir merkezi ziyaret ettiğimde çok etkilendim. Bir tanesi ‘ilk defa ezan sesi
duydum’ dedi, çok duygulandım. 0-4
yaş arası müdahale edilirse çocuklarkonuşabiliyor. İstanbul’da yeterli
sayıda bu tip merkezleri yapacağız”şeklinde konuştu.
Geçen Cuma günü Amed’de Newroz alanına bakarken bu büyük kitlesel
gösterinin sadece bir bayram kutlaması değil, hatta Kürt halkının özgürlük ve barış mücadelesinde irade ve kararlılığını ortaya koyuşundan da çok,
Kürtler’in bu topraklarda kuracağı hayatın bir nüvesi, bir ifadesi olduğunu
düşünüyordum.
Üç milyon insan bir araya gelmişti ve bu müthiş kalabalık kendi kendini
yönetmenin en net biçimini sergiliyordu. Disiplin ya da kuralcılık değildi
Newroz alanındaki bu insanların düzenini belirleyen. Bir güvenlik sisteminin sorunsuz işleyişinin sonucu da değildi. Kürtler’in samimiyetinin göstergesiydi.
Kürtler, geçen yıllar içinde barış, onurlu bir barış siyasetini ve halkların
kardeşliği ilkesini öylesine içselleştirdiler ki milyonlarcası bir araya gelip
talep ve protestosunu dile getirse de, herhangi bir düşmanlık ya da nefret
söylemi sızmıyor sloganlarının arasına. Kürt halkınının siyasi olgunluğu
öylesine yüksek ve kardeşlik duygusu öylesine içten ki, linç güruhlarının
her fırsatta ektiği nefret tohumlarının boy vermesine asla izin vermiyor.
Newroz alanında görünen bir diğer durum ise, dediğim gibi, Kürtler’in
kendi kendini yönetmeye ne denli hazır olduğuydu. “Kendi kendini yönetmek” derken bir yalnızlaşma ya da ayrışmadan bahsetmiyorum. Kürtler, bu
coğrafyadaki diğer halklarla bir arada yaşama yönünde kararlılıklarını net
olarak ifade etmiştir. “Kendi kendini yönetmek”ten kastım radikal demokrasidir.
Kürtler, bu Newroz alanında örgütlenmiş bir toplumun, bir halkın,
halkların, devletin güvenlik ve disiplin politikalarını ne denli gereksiz hale
getireceğini kanıtlıyorlardı. Kendi kendini yönetmek mümkündü. Kürtler,
demokratik özerklikten, kendi kendini yönetmekten söz ederken slogan atmıyor, bir gerçekliği ifade ediyor, halkları yeni bir toplumsal sisteme davet
ediyor.
Benim de Demokratik Toplum Kongresi’nin davetlisi olarak oturduğum
protokolde Ermenisi’nden Çerkesi’ne, sosyalistinden liberaline farklı etnik
ve siyasal gruplardan insanlar hayranlıkla izliyordu bu büyük gösteriyi. Davet edildiklerinin bir gösteri ya da kutlama değil, yeni bir toplumsal yaşam
biçimi olduğunun bilincinde olmalıydı onlar da. Alandaki genç yaşlı milyonlarca insan her sloganı ile onlara ve onların nezdinde halklara ve tüm
ezilenlere davetiye gönderiyordu.
Barış ve Demokrasi Partisi ile Halkların Demokratik Partisi’nin 30 Mart
seçimleri için seçmenlere çıkardığı davetiye de bu yöndedir. BDP ve HDP’ye
verilecek her oy barışa, kardeşliğe ve özgürlüğe verilmiş demektir. Bu kararlılık ve duygularla Newroz alanından seçim sandıklarına yürünmeli, ehveni
şer partilerde değil Kürt Siyasal Hareketi’nin açtığı meydanlarda buluşulmalı. Seçenek budur.
25.03.2014 19:34
6-7-8 HalkınNabzı 34.indd 6
25.03.2014 19:24
YORUM 7
2014
Çarşamba
26 Mart
Küçük bir mavi kuştan
korkmak...
ANAP Eski Genel Başkanı / İktisatçı
NESRİN NAS
K
im derdi ki,Türkiye gün gelecek Kuzey Kore ile tarihin aynı
sayfalarında yer alacak...
Kim derdi ki, sarsılmaz sanılan o herşeye muktedir güç, küçücük mavi bir
kuşun özgürlük için kanat çırpması
karşısında şaşırıp kalacak ve elindeki
her silahı o küçük kuşu öldürmek için
kullanacak ama yinede başaramayacak...
Kim derdi ki o küçük mavi bir kuş
sonun başlangıcını haber verecek, bir
toplumun özgürlük çığlıklarına önderlik edecek...
Kim derdi ki, o küçük mavi kuş savaşı bile göze alacak kadar sizi korkutacak...
Kim derdi ki, stratejik ortağı olmakla övündüğünüz ve sizi uzun süre
telefonla aramadığı zaman dahi bunalıma girdiğiniz ABD, sizi ‘kitap yakan
Nazi’ye benzetecek...
Ve hiç anlamadığınız, twitter mivıtter dediğiniz bilişim teknolojisi sizi
‘tarihin en komik yasağı’nı yapan durumuna düşürecek, hatta Cumhurbaşkanı’nız bile yasağı delecek...
Günlerdir Başbakan’ı dinliyorum.
Bazan günde 2-3 kez konuşuyor.”Ellerinde ne varsa çıkarsınlar, nasıl montaj
yaparlarsa yapsınlar” diye meydanlarda bağırıyor. Ama hemen sonrasında
“bu milleti Facebook’a, Youtube’a yedirmeyiz. Kapatılması dahil, atılması
6-7-8 HalkınNabzı 34.indd 7
gereken adımlar neyse atacağız,twitter
miwıtter kökünü kazıyacağız” diyor.
Ve ilave ediyor “Uluslararası camia
şunu der, bunu der, hiç beni ilgilendirmiyor.”
Galiba söylediklerine kendi de pek
inanmıyor ki Başbakanlık, dünya haber ajanslarına twitter yasağının haklı
gerekçelerini anlatmak için İngilizce
açıklama gönderiyor.
Ama en hazin tavrı sergileyenler,
toplumun özgürlüklerine vurulan darbeyi “Türkiye gücünü gösterdi” diye
sunanlar ve bunu meydanlarda dillendirenler ve manşetlerine taşıyanlar
medik mi? Bu “güçlü devlet” nedense
tüm gücünü elinde silahı olmayanlara, sadece kalem tutanlara, sevdiklerini savunanlara, haklarını arayanlara
karşı gösterir. Sıradan vatandaşların
karşısında aslan kesilen bu gücün tek
kaynağı yasaklardır. Özgürlükler sınırlanır, ülke kocaman bir hapishaneye
dönüştürülür, vatandaş ‘güçlü devlet’
sözleriyle korkutularak deli gömleği
giydirilir ki, asıl korkanın devletin gücünün arkasına sığınanlar olduğu ortaya çıkmasın...
Korkutarak devlet etme anlayışının baskın olduğu bu topraklarda hem
Korkutarak devlet etme anlayışının baskın olduğu
bu topraklarda hem twitter’ın yasaklanması, hem de
bu yasağın toplum tarafından delik deşik edilmesi çok
önemli bir kilometre taşıdır.
oldu.
Bu ülke vatandaşları Türk, kürt,
alevi, köylü, kentli, ermeni, rum, yahudi, genç, yaşlı, kadın, erkek Türkiye’nin
gücünü göstermesinin ne demek olduğunu iyi bilirler. Çok uzağa gitmeye
gerek yok. İşte Cumartesi anneleri...
Hala kayıp çocuklarının, eşlerinin,sevdiklerinin kemiklerini arıyorlar.
Hapishaneler, mezarlıklar haklarını
arayanlarla dolu. Daha geçenlerde 14
yaşındaki Berkin Elvan’ı toprağa ver-
twitter’ın yasaklanması, hemde bu
yasağın toplum tarafından delik deşik edilmesi çok önemli bir kilometre
taşıdır. Öylesine önemlidir ki, seçim
arifesinde savaş tamtamlarının çalınması bile beklenen etkiyi yaratmamış,
toplum kaşlarını kaldırarak yalancı
çoban hikayesindeki gibi “acaba” demiştir. Toplum korku eşiğini aşmıştır.
Korkularından başka korkacak birşey
olmadığı gerçeğine uyanmıştır.
Biliyorum başbakanın “kökünü
kazıyacağız” dediği twitter’ın birkaç
saat sonra kapatıldığı bir ülke de asla
demokrasi olmaz olamaz, ama bu yasağın 24 saat geçmeden delik deşik
edildiği bir ülkede de diktatörlük yaşamaz. Herkes benim istediğim gibi
yaşayacak, düşünecek ve davranacak
diyen bir diktatör heveslisinin cilası
çabuk dökülür.
Tarih, otoriterleşmenin, dünyadan
kopmanın, gerçeklik algısını yitirmenin,toplumsal barışı ıskalamanın, yolsuzluklar ve taşlaşmış vicdanların her
iktidar için sonun başlangıcı olduğuna dair sayısız örnekle doludur. Önce
gerçeklik algısı yitirilir, sonra topluma
bir deli gömleği giydirilerek bambaşka
bir hikaye anlatılır. Bu hikayeye inanmayanlara parmaklar uzatılarak ‘vatan hain’i denir. Bu süreç, inananların
korkunç bir sosyal ve ekonomik krize
uyanması ve elinde avucundakileri
kaybetmesiyle sonlanır genellikle...
Geride kalanlar uzun yıllar utanarak
yaşamaya mahkum olur.
İşte o küçük mavi kuşun yasaklanması da, bu yasağı toplumun büyük bir
kesiminin ırgalamaması da sıradan bir
olay değildir. Çünkü tarihin bizi nasıl
anacağı küçük mavi kuşun kanatları
arasındadır artık...
25.03.2014 19:24
SOYLESI
8 SÖYLEŞİ
Sistem Partileri
2014
Çarşamba
26 Mart
Toplumu Kutuplaştırdı
İshak Karakaş
Gülistan Diken
Halkların Demokratik Partisi Maltepe Belediye Eşbaşkan
adayları Zabit Vurdu ve Gülistan Diken sabah saatlerinde
ofisimize geldi. Ahmet Tulgar
her zamanki gibi ofisi açmış,
çayı hazırlamıştı. Çay sohbeti
uzadıkça uzadı. Zabit Arkadaş,
sabaha karşı uyanıp Zümrütevler metro çıkışında bildiri
dağıtmış. Gülistan arkadaş da
yorgun görünüyor. Biz böyle
çalışıyoruz.
Zabit Vurdu’yu senelerdir tanırım. Maltepe’de birçok
etkinlikte beraber yer aldık.
Gülistan Diken ise daha genç
ama siyasi mücadelesi az değil. HDP Maltepe’de ne kadar
oy alır, kestirmek zor ama bu
kampanya HDP Maltepe’deki
gücünü artırdı.
Vurdu ve Diken ile Maltepe’de HDP’yi konuştum:
9-10-11 HalkınNabzı 34.indd 8
Zabit Vurdu
İshak Karakaş: Öncelikle hoşgeldiniz.
Biz kırmayıp da gazeteye geldiğiniz
için ve bizle söyleşi yapmayı kabul
ettiğiniz için size teşekkürlerimi sunuyorum. Öncelikle hocam size soruyorum, kendinizi okurlarımıza tanıtır
mısınız? Zabit Vurdu kimdir?
Zabit Vurdu: 1954 Erzincan-Tercan
doğumluyum. İlkokulu bir köyde, ortaokulu Tercan’da, liseyi Erzincan’da,
yüksek öğrenimi ise Trabzon Fatih
Eğitim Enstitüsü Matematik bölümünde okudum. 1978 yılında öğretmenlik
görevine başladım. 12 Eylül darbesinden sonra gözaltına alındım, kısa bir
süre sonra serbest bırakıldım.
İ.K.: Niçin gözaltına alındınız?
Z.V.: O dönem siyasi operasyonlar
yoğundu. 12 Eylül askeri darbesi olmuştu Türkiye’de. Solcuyum, sosyalistim, demokratım diyen herkes toplanıyordu. Bizim yöremiz küçük bir ilçe
olduğu için biz solcu olarak biliniyorduk bu nedenle ilk operasyonlarda 13
Eylül’de gözaltına alındım. Ardından
1982 Anayasası halk oylamasınından
bir gün önce tekrar gözaltına alındım
uzun bir süre tutuklu kaldım, tutuklu
kaldıktan sonra mahkemece serbest
bırakıldım. Mahkemem 1985 yılında
beraatle sonuçlanınca tekrar öğretmenlik görevime döndüm. 1986-1987
yıllarında özellikle eğitim emekçilerinin sendikal mücadelesi için çalışmalarda bulundum. 1990 yıllarında EğitSen adlı sendikaya kurucu üye olarak
katıldım. Daha sonra meslek yaşamım
boyunca Eğitim-Sen 5 No’lu şube üyesi olarak bulundum, genel kurul delegeliği yaptım. Öğretmenlik süresi
boyunca kamu emekçilerinin sendikal
hakları mücadelesinin hayata geçmesi
için, bunun yasal dayanaklarının oluşması için fiili ve meşru bir mücadele
yürüttük. 2008 yılında emekli oldum.
1.5 yıl sonra bir süreliğine BDP Maltepe ilçe başkanlığı yaptım. Gerek öğretmenlik süresi boyunca gerekse daha
sonraki süreçlerde hep siyasetin içinde
oldum. Ezilenlerin, baskı görenlerin,
mücadelesinin içinde ve yanında olmaya çalıştım. Bugün de yaptığımız bu
mücadeleyi bir adım ileriye taşımak
ve bunun gerçekten ülkenin demokratikleşeceği bir sonuçla bir kazanımla
mücadelemizi sürdürüyoruz. 30 Mart
seçimleri bu anlamda HDP‘nin kendini Türkiye halklarına tanıtmak şansı
verdi. Biz onun potansiyelini yerelde
yaptığımız çalışmalarımızda çok rahatlıkla görebiliyoruz.
İ.K.: Hocam neden HDP, neden Maltepe?
Z.V.: HDP, biz solcuların ve sosyalistlerin uzun zamandan beri düşündüğü fakat çeşitli gerekçelerle biraraya
gelemediğimiz bir proje olduğu için,
biz bu ülkede ezilen, baskı gören, sömürülen, dilinden ve kimliğinden ve
inancından dolayı ötekileştirilen insanların bir arada olabileceğine inandığımız için geliştirilen bir projeydi.
Biz bu projenin uzun yıllar savunulucuğunu yaptık. Her ne kadar çeşitli
platformlarda bir araya geldik ise de
bunlar geçici yol arkadaşlıkları oldu.
Oysa bizim uzun vadeli, taleplerimizi
karşılayabilecek geniş birlikteliklere
ihtiyacımız vardı. HDP de böyle bir
proje olduğu için HDP içinde gönüllü
çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
İ.K.: Birazda Gülistan Diken’den bahsedelim. Biraz kendinizi tanıtır mısınız?
25.03.2014 19:34
HABER 9
2014
Çarşamba
26 Mart
Gülistan Diken: Ben 1985 Bingöl-Solhan doğumluyum. Ben 2 yaşındayken İstanbul’a yerleşmişiz ve o
günden beri İstanbul’dayız. Orta öğretim hayatımı İstanbul’da tamamladım.
Üniversiteyi Bursa Uludağ Üniversitesi Maliye bölümünde okudum ve mezun oldum. 2012 yılında BDP Maltepe
ilçe örgütünde yöneticilik yapmaya
başladım. 2012 yılının Ocak ayında bir
operasyonla tutuklanarak cezaevine
gönderildim.
İ.K.: Eşbaşkanlar olarak ikiniz de tutukluluk hayatı geçirmişsiniz.
G.D.: Evet. 21 aylık bir cezaevi döneminden sonra son mahkemede tahliye edildim ama ceza aldım. Dosyam
halen Yargıtay’da.
lik anlayışı ne yazık ki ranta dayalı bir
anlayış. Bu toplumun köklü sorunlarını çözmediği gibi klasik kaldırım belediyeciliğini yansıtıyor. Yol yapmak, asfalt dökmek ve benzeri şeylerle sınırlı
kalıyor. Bu işler normalde kamunun
yapması gereken işlerdir ancak bunları
bile bir bahşişmiş gibi halka sunuluyor
oysa bu halkın ödediği vergiler üzerinden oluşuyor bütçeler. Kaynakların
verimli kullanılmadığını düşünüyoruz. Gereksiz harcamaların ve gereksiz
işlerin yapıldığını sokağa çıktığınızda
görmek mümkün. Biz mahallelinin ve
halkın sorunlarına çözüm olacak şekilde kaynakları verimli kullanacağız.
Biz sadece alt yapıyla sorunlarıyla ilgili
değil halkın ekonomik, sosyal, siyasal
tür yöntemlerle kirletilmesine karşıyız.
Ama kendimizi az da olsa ifade etmek
için çok seyrek olarak bayraklarımızı
ve afişlerimizi halkımızın huzuruna
çıkarıyoruz.
beklentilerini de karşılayacak bir yerel
yönetim modelini esas alıyoruz.
temas kurduğumuzda çok olumlu tepkiler alıyoruz. Bize yöneltilen ilk soru;
‘Siz %50 kadın kotası olan bir partisiniz. Eşbaşkanlık sistemini bize anlatır
mısınız?’’ oluyor. Çok merak edilen bir
soru oluyor bu, özellikle kadınlar tarafından heyecanla soruluyor. Eşbaşkanlık sistemi Türkiye’de siyasi alana kalın
çizgilerle bir hat olarak çizildi. Artık
her partide kadınlar siyasi yaşamda
seslerini daha çok yükseltebilecekler.
Bu eşitlik anlamında çok önemli bir
kazanım. İkincisi, biz mahalle meclislerinden bahsediyoruz.
İ.K.: Gülistan Başkan seçim çalışmaları HDP’nin Maltepe’deki görünürlüğünü arttırdı mı?
G.D.: Şüphesiz ki. Seçim çalışmaları HDP’nin görünürlüğünü arttırdı.
Yeni bir partiyiz. Eski gelenekten gelen ve içeriğini Kürt siyasi mücadelesinden de alan ve zenginleştiren bir
partiyiz. Bu seçimlerle birlikte ilk kez
seçimlere giriyoruz. Buna rağmen esnaf ve ev ziyaretlerinde ve halkla her
kararlar alındığı ve bunların kent meclislerine gönderildiği ve belediye meclisinin önüne sunulduğu bir örgütlenme olacak.
İ.K.: Bu bir tür özerklik değil mi?
G.D.: Özerkliğin kendisidir. Biz
burada özetle özerkliği anlatmaya çalışıyoruz. Biz parti olarak öz yönetim
ile özerkliği savunuyoruz. 2009’dan bu
yana sırf bunları dile getirdikleri için
halen KCK operasyonları ile bir çok
arkadaşımız cezaevinde bulunmaktadır. İlla belediye başkanı olalım demiyoruz. Bu seçimin sonucu cezaevinde
bulunan hasta ve siyasi tutuklu arkadaşlarımıza ne ölçüde destek olduğumuzu belirleyecektir. Bağımsız anket-
İ.K.: Ne kadar ceza aldınız?
G.D.: 6 yıl 3 ay örgüt üyeliğinden
ceza aldım. KCK tutuklusu olarak yargılandım. Şimdi ise HDP ile birlikte
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
İ.K.: Zabit Hocam yine size gelelim.
Maltepe’de AKP ve CHP’nin yarıştığı
gibi bir izlenim ediniliyor. Sokaklarda üçüncü yolun ifadesi olan HDP
sokakta nasıl bir kampanya sürdürüyor?
Z.V.: Diğer partilerden farklı bir
anlayışa ve farklı bir programa sahip
olduğumuz için doğal olarak diğer
partileri biz kendimize model olarak
almıyoruz. Onların yürütmüş olduğu faaliyet ve propaganda çalışmaları
olanaklarının çok geniş olması itibariyle görsel olarak belki öne çıkıyor
ama esas olarak her iki partinin de
birbirinden çok farklı olmadığını düşünüyoruz. Maltepe halkı daha önce
bu iki partiyi ve diğer partileri denedi.
Sonuçta ortaya koydukları çalışmalar,
yaptıkları işler halkı memnun eden
bir vaziyette değil. Özellikle E-5’in
üstündeki gecekondu alanı olarak nitelendirdiğimiz bölgelerde halkın bu
konuda şikayetleriyle karşılaştık. Her
ne kadar sistem bu iki partinin yarıştığını gösterse de bunlar birbirlerinin
aynısıdır. Bunun alternatifi Halkaların
Demokratik Partisi’dir. HDP bütün kesimleri içerisinde barındıran, kente ve
insanlığa karşı suç işlememiş, herkesin
kendisini burada ifade edebileceği yerel bir platformdur. Biz belediyeciliği
sadece kaldırım belediyeciliği olarak
algılamıyoruz. Rantçılığı bir yaşam ilkesi olarak reddediyoruz. Biz yerelin
sürece katılabileceği, yerelin kendisini
örgütlediği, kendi sorunlarının üzerinden kendini ifade ettiği demokratik
bir yerel yönetim modeli düşünüyoruz. Bugüne kadar var olan belediyeci-
9-10-11 HalkınNabzı 34.indd 9
İ.K.: Hocam sokaklara baktığınızda
her yer bayraklarla, pankartlarla donatılmış. Sizin bayraklarınız hemen
hemen hiç yok. Ekolojik bir belediyecilik anlayışınız mı var?
Z.V.: Evet. Biz Gezi olaylarında da
açığa çıktığı gibi İstanbul’un ve Maltepe’nin insanlarının nefes alabileceği
bir dinlenme alanı olarak gidip oturabilecekleri yerler ne yazık ki çok sınırlı. Sadece inşaat yapmayı alışkanlık haline getirmiş bir sistemle karşı
karşıyayız. Biz çok mecbur kalmazsak
bayrak asmayı da doğru bulmuyoruz.
Çevre kirliliğine de duyarlı ekolojik bir
partiyiz. Hem kaynak israfının önlenmesi hem de çevrenin doğallığının bu
İ.K.: Nedir bu mahalle meclisleri?
G.D.: Mahalle meclisleri, halkın
kendi mahalle insiyatifleriyle bir araya
gelerek, herkesin yaşadığı ve herkesin söz sahibi olduğu alanlarda fikrini
söyleyebildiği, tartışabildiği ve ortak
lerden yola çıkarsak eğer oylarımız da
bayağı artmış durumda.
İ.K.: Ne kadar oyunuz var peki?
G.D.: İstanbul genelinde %11’in
aşıldığı söyleniyor. Geçen seçimlerde
Maltepe bölgesinde yaklaşık 6.700 oy
almıştık. Bu seçimde ise bu rakamın
ikiye veya üçe katlanacağını söyleyebiliriz.
İ.K.: Peki alacağınız oy sizin kazanmanıza yetiyor mu?
G.D.: Bizim açımızdan kazanmaktan ziyade oyumuzun ne kadar artacağı önemli. Biliyorsunuz, Kürt Halk
Önderi Sayın Abdullah Öcalan ile devlet arasında bir diyalog ve müzakere
süreci yürütülmekte. Her oy bu müzakerede daha çok kazanıma yol açacağı
anlamına geliyor. O yüzden bir oy bile
25.03.2014 19:34
SOYLESI
10SÖYLEŞİ
önemlidir.
İ.K.: Maltepe’de oldukça yüksek bir
Kürt nüfusu bulunmakta. Bu oyların
hepsini alamıyor musunuz?
G.D.: Tabii ki hepsini alamıyoruz.
Partimizi herkese anlatıyoruz ancak
bazı kesimler özellikle eski geleneğe
sahip olanlar bize ve partimize hak
vermesine ve bizi anlamasına rağmen
‘’Ben eskiden beri örneğin CHP’ye veriyorum, böyle devam edecek’’ diyorlar. Ancak gençler üzerinde etkimiz
daha fazla. Bu tür yargıları bir türlü
kıramıyoruz.
İ.K.: CHP sizin partinizi oyları bölmekle suçluyor. İddia edildiği gibi
oyları bölüyor musunuz? Bölücü müsünüz?
G.D.: Kesinlikle böyle birşey yok.
Özellikle son zamanlarda CHP tabanımıza ‘’Biz HDP ile anlaştık, yerelde
bizi destekleyecekler’’ gibi söylentilerle
halka lanse ediyorlar. Bunun hiç bir şekilde doğruluk payı yoktur. Önceden
bu konuyla alakalı müzakere yürütüldü iki parti arasında ancak olumsuz
sonuçlandı. Bunu İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkan adayımız Sayın Sırrı
Süreyya Önder açıkladı zaten.
İ.K.: Peki sizler Kürdistan’daki BDP
belediyeciliğini kendinize örnek alı-
9-10-11 HalkınNabzı 34.indd 10
2014
Çarşamba
26 Mart
yor musunuz?
G.D.: Kesinlikle örnek alıyoruz.
Zaten HDP ile BDP’nin yerel bazda ve
belediyecilik anlayışında bakış açıları
ortaktır. Bunu her yerde dile getiriyoruz, BDP’nin Kürdistan’daki belediyecilik anlayışını Türkiye’de yaşamsal
kılmaya adayız parti olarak.
İ.K.: Hocam HDP’nin belediyecilik
açısından Maltepe’de öncelikleri nelerdir?
Z.V.: Toplumun söz ve karar sahibi
olabileceği bir belediyecilik anlayışını
kabul ediyoruz. Yerelin kendi sorunlarını kendi çözebileceği demokratik
mekanizmalar oluştururak buradan
çözümlerin üretilmesini sağlamayı
amaçlıyoruz. Ülkemizde günde ortalama 5 kadın katlediliyor. Maltepe’de
sığınma ve dayanışma evleri yok denecek kadar az hatta yok. Özellikle
çalışmayan kadınlar evde yarı hapis
durumunda yaşıyor. Bizim mahallelerde açacağımız sığınma ve dayanışma
evleri ile kadınların kendilerini ifade
edebilecekleri, diğer kadın arkadaşlarıyla aynı ortamda bulunabilecekleri
sosyal mekanlar oluşturmayı hedefliyoruz. Ayrıca kadınların üretim açısından katkıda bulunabileceğini düşündüğümüz için orada ürettiği şeyleri
tanıtımını yaparak pazarlamasını yap-
mayı hedefiyoruz. Sakatlara ve engellilere engellerini hissettirmeyecek şekilde bir ilçe dizayn etmeyi amaçlıyoruz.
Sistem partileri bunları dile getirse de
pratikte hiç bir icraat yapılmadığını
görüyoruz.
İ.K.: ‘’Kentimizi de kendimizi de biz
yöneteceğiz’’ diyorsunuz. Bunu biraz
açar mısınız?
Z.V.: 5 yılda bir yerel seçimler yapılıyor. Sadece yerel seçimlerde oy kullanıyoruz, bunun dışında denetleme
hakkına sahip değiliz. Oysa bizim belediyecilik anlayışımızda bizim belediye başkanlarımız veya yöneticilerimiz
beklentilerimizin altında ise onları
geri çağırma hakkına sahip olacağız.
Nasıl ki seçme hakkı varsa denetim ve
geri çağırma hakkı da olacak halkın.
Belediyelerde ihaleler yapılıyor ve bu
ihalelerin ne şekilde yapıldığını halkımız bilmiyor, oysa biz ihale olacaksa
şeffaf ve halka açık olmasını sağlayacağız. Bugün belediyelerde taşeron sistemi var. Bizim belediyelerimizde taşeron sistemi olmayacak. Her ne kadar
taşeron şirketlerde de çalışsalar kadrolu bir işçinin tüm haklarına sahip olacaklar. Kendimizi de kentimizi de yönetmek demek, yukarılardan çok şey
beklemeden kendi insiyatifiyle kendi
sorunlarını çözeceği, kendisini gelişti-
rebileceği, kendisinin sözünün geçtiği
bir platform olarak düşünüyoruz.
İ.K.: Gülistan Başkan kısaca seçimlerden beklentilerinizi alabilir miyiz?
G.D.: Ben inanıyorum ki seçimlerde HDP olarak asgaride olsa örgütlenmiş şekilde çıkacağımızı düşünüyorum. Oylarımızın olabildiğince
artacağına inanıyorum. Bana göre halka kendimizi ne kadar çok anlatabilirsek ne kadar çok örgütlenebilirsek bir
sonra ki seçimlerde sesimizi o kadar
çok duyurabileceğimize inanıyorum.
Bu sayede önümüzde ki genel seçimlerde milletvekili sayısı olarak daha
çok temsilcimizin olacağına inanıyorum. %10 seçim barajını bu şekilde
yerle bir edeceğiz. Ben bu seçimlerden
umutluyum, oylarımızı çok yükselteceğiz, buna eminim ve belki belediye
başkanlığını da alabiliriz. Biz belediye
seçimlerini kazansak da kazanmasakta
halk ve mahalle meclislerimizi oluşturduk ve oluşturmaya devam edeceğiz. Bizim esas olarak kendimize örnek
aldığımız model Rojava’da kurulan
kantonlardır. Bence parti olarak bir
çok şeyi başarmış durumdayız ve bu
seçimlerle birlikte dahada çok güçleneceğiz.
İ.K.: Hocam son olarak sizin eklemek
istediğiniz bir şeyler var mı?
Z.V.: Bizim hedefimiz elbette ki seçimleri kazanmaktır. Biz de bu amaçla
seçimlere giriyoruz ve yeni bir model
sunuyoruz halkımıza. Birlikte yönetilim diyoruz. Sistem partileri alabildiğine toplumu germişler, toplumu kutuplaştırmışlar. Sanki iki kutup varmış
gibi halk ikisinden birine oy vermeye
zorlanıyor. Yerelde de bu yapılmak
isteniyor. Biz burada üçüncü bir cepheyiz. Biz diyoruz ki; halklar arasında
asla bir düşmanlık olmaz. Bu aralar
AKP karşıtlığı üzerinden kutuplaşma yapılmak isteniyor ancak biz parti
olarak partilere değil direkt var olan
sisteme karşıyız. HDP kimseyi yönetmeyi ve rantı vaat etmiyor. HDP
herkesin kendisini ifade edebileceği
bir platformdur. Gelin, ne yapacaksak
buna birlikte karar verelim. Ülkemizi
demokratikleştirelim. Biz yeni bir partiyiz, yeni bir yüzüz. Gelin, bu önerdiğimiz yeni modeli uygulayabilmemiz
için bize fırsat verin.
İ.K.: Çok teşekkür ediyorum sayın
başkanlarım. Başarılar diliyorum.
Bize bu fırsatı verdiğiniz için biz teşekkür ederiz.
25.03.2014 19:34
9-10-11 HalkınNabzı 34.indd 11
25.03.2014 19:34
12 SÖYLEŞİ
2014
Çarşamba
26 Mart
D
Fırat Anlı
Size “Başkanım, başkanım” diye
hitap ediyorum, inşallah bu gerçekleşecek bu seçimde. Sizi çok eskiden beri
tanıyorum, Yenişehir belediyesinden
beri tanıyorum. Bu yoğun gündeminizde bizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Bu seçim döneminde,
bu Newroz günlerinde diyeyim, bizi
kabul ettiğiniz için.
Ben de size teşekkür ederim, gazetenizi takip ediyorum ve beğeniyorum.
Başkanım, düzen partilerinde
kadroların ağırlığı işadamlarında ve
müteahhitlerdedir. BDP’de ise ağırlık
hukukçularda. Hukuk ile Kürt Hareketi’nin ilişkisi nedir?
Öncelikle siz de hoşgeldiniz. Gönüllerin başkentinde Newroz’da birlikte olmaktan büyük keyif aldık. Diyarbakır bir kez daha Newroz’da artık
12-13-14-15-16 HalkınNabzı 34.indd 12
polislerin verdiği rakamla üç milyon
insan bir araya geldi. Bu üç milyon
insanın temel talebi bence aslında hukuktur. Oradaki bütün insanlar doksan
yıldır, yüz yıldır, yüz elli yıldır yaşanan
bir hukuksuzluğu, bir adalet arayışını
da beraberinde getiriyorlar vicdanlarında. Adalet duygusu zedelendi bu
topraklarda. Doğal olarak hukuku nasıl sağlarız, hukuksuzluğu nasıl gideririz, bugüne kadar ki bize yapılan yanlışları, anti-demokratik uygulamaları,
insan hakları ihlallerini nasıl ortaya çıkarırız ve bundan sonra olmasını nasıl
engelleriz. Hep ruhumuzda, düşüncemizde, beynimizde bu var. Onun için
bizim partide hukukçuların ön plana
çıkması, partide çok çalışıyor olması,
seçimlerde aday olması biraz bununla
bağlantılı. Tabii, burada, Diyarbakır’da
ki Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin altını çizmek lazım.
Katkısı çok olmuş herhalde size
okulunuzun. Öyle mi?
Bizim fakültenin kuruluşu ile Kürt
Hareketi’nin yükselişi aynı döneme
denk geldi. Fakülte 1982’de kuruldu.
Ve ondan sonra verdiği mezunların
tümü bir biçimiyle Diyarbakır’da İnsan Hakları Derneği’nde çalıştılar, Diyarbakır’da siyasal partilerde HEP’ten
beri bugüne kadar çalıştılar. Diyarbakır’daki sivil toplum örgütlerinde
çalıştılar, insan hakları ihlallerini, yakılan köyleri, işkenceleri belgelemeye
çalıştılar, geçmiş insan hakları ihlallerini ortaya çıkarmaya çalıştılar. Onun
için hani Deniz Gezmiş’in üstüne söylenen meşhur türkü vardır, işte “avukatı olaydım” diye. Bu 1999’a geldiğinde
özellikle Sayın Öcalan şahsında somutlaştı. Ben çok kişi gördüm, “Keşke
hukukçu olsaydık, keşke avukat olsaydık, cezaevine gitseydik, ziyaret etsey-
dik, avukatlığını yapsaydık” diyen. O
açıdan Kürtler halen bir hukuk arayışı
içerisindeler, bu hem iç hukuk açısından böyledir hem uluslararası hukuk
açısından. Çünkü Lozan anlaşmasıyla
öncesinden başlayan Kürtlerin toprakları birkaç parçaya bölünmüş, halen de
yaşadıkları bölgelerin bir çoğunda bir
statüye sahip değiller, bulundukları
pozisyonlar böyle et ve tırnakla, çabayla ortaya koydukları kazanımlardır
ama onların da halen de uluslararası
bir garantisi çok da yok, o açıdan bizim en büyük özlemimiz hukuğun
ama olması gereken pozitif hukuk
anlamında değil olması gereken ideal
hukuk çerçevesinde yürütülmesi, bir
diğer nokta tabii aslında hukuk yerine
ahlak demek belki günümüz koşullarında uygun olur, çünkü egemenlerin
hukuku güçlülerin hukuku, zenginlerin ve kapitalistlerin hukukudur, oysa
25.03.2014 19:58
SÖYLEŞİ13
2014
Çarşamba
26 Mart
Diyarbakır’ın başarısı
Hewler’in de,
Trabzon’un da
başarısıdır
İshak Karakaş
ahlak doğal toplumun özelliğidir.
Bir hukukçu olarak egemenlerin
hukukunun alternatifini öneriyorsunuz, değil mi?
Doğal toplumda hukuk bu kadar
önemli olmaz. Çünkü ahlaki ve politik
insanları bir araya getirmekle hukuk
ikinci plana düşer. Yani biraz kapitalist
modernitenin öne çıkardığı, yarattığı
ve herkesi de bu zeminde meşru kıldığı bir kavram oldu hukuk. Ama halklar için hukuk kadar vicdan, ahlak da
önemlidir.
Kürt siyasal hareketine hukuk sizi
yönlendirdi mi? Sizin hukukçu olmanız bu sorunu daha öncelikli kıldı mı
sizin için?
Yani şudur, tabii öğrencilikten itibaren eylem süreçlerinde ve yaşanan
olumsuzluklarda, anti-demokratik uy-
12-13-14-15-16 HalkınNabzı 34.indd 13
Fırat Anlı’yı Türkiye, 90’larda işkence ve insan hakları davalarında gözü pek bir avukat olarak tanıdı. HADEP ve DEHAP’ta uzun süre Diyarbakır İl Başkanlığı yaptı. Bu dönemde uzun
bir tutukluluk süreci yaşadı. 2004’te Diyarbakır Yenişehir Belediye Başkanı seçildi. 2009’da başlayan KCK operasyonları sırasında tutuklandı ve 2013 Şubat’ında serbest kaldı. Şimdi Gültan
Kışanak ile birlikte Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayı.
Fırat Anlı’nın kendi kuşağının Türklerle birarada yaşamak isteyen son Kürt kuşağı olduğu
yolundaki söylemi yıllardır birçok tartışma ve makalede ibraz edilir. Ben de Fırat Anlı’nın politik ve hukuki mücadelesini senelerdir takip ederim. Uzun zamandır onunla bir söyleşi yapmak
isterdim. Geçen hafta DTK’dan Newroz daveti geldiğinde onunla bir söyleşi yapmayı da programıma aldım. Ancak adaylarımız şu sıralar çok yoğun. Yine de biz İstanbul’a dönmeden Fırat
Anlı, ablamın evine geldi ve kendisiyle bu uzun söyleşiyi yapma imkanı buldum:
gulamaların hep içindeydik. Ben stajda başladım işte cezaevlerine gitmeye,
stajda başladık işkence davalarıyla ilgilenmeye, morgların önüne gitmeye,
işte anaların günlerce çocuklarından
haber alamadığı günlerinde yanlarında biz vardık, onun için de hem mesleğimizi hem politik kimliğimizi yürüttüğümüz bir alan oldu. Çok net olarak
söyleyeyim, tabii bugünkü hukukçuların durumunu beğenmiyorum. Maalesef bugün hukukçular önemli oranda,
tabii bütün hukukçuları kast etmiyorum, son derece namuslu, değerli hukukçular var ama önemli oranda metanın, paranın, zenginliğin son derece
öne çıktığı bir süreci yaşıyoruz, mesela
ben çok eski bir avukat değilim ama
benim de 21, 22 yılım dolmak üzere,
diyebilirim ki biz mesleğe başladığımızda işte Devlet Güvenlik Mahkemeleri ve Sıkıyönetim Mahkemelerinin
devam eden dosyaları vardı, yani hep
bir olağanüstü rejim, hep bir çifte standart, bu bölgeye, Kürdistan’a uygulanmış ayrı bir hukuk sisteminden, mevzuatından bahsetmek mümkün.
Evet, ben de böylesi şartlarda yetiştim. Sizi iyi anlıyorum.
Devlet Güvenlik Mahkemeleri böyleydi, olağanüstü hal rejimi böyleydi,
sürgün kararnameleri böyleydi, sansürler uygulandı. Hep biz mücadele
ederek demokratik nefes alma kanalları açmaya çalışıyorduk.
Yani bu hukuk, bu bölgede uygulanan
hukuk aslında sistemin hem asimilasyon politikasının hem ezme politikasının hem yıldırma politikasının bir
parçasıdır. Ama şunu da söyleyeyim,
o tarihteki mesleki hukukla bugünkü
hukuku karşılaştırınca o günleri aradığımız çok oldu, askeri hakimler olmasına rağmen, o gün çok kötü koşullar
olmasında rağmen hakim, savcıların
bu kadar böyle kin ve nefretle, bu kadar bölge insanına düşman hukuku diyebileceğimiz kavramlarla yaklaştığına
tanık olmadık.
Avukatlar bu hukuksuzluğu dile
getiriyor muydu mahkemelerde?
Bir arkadaşımla başladık bu davalara ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde en çok dosyası olan birisiydi
o, onun için ben de yoğun girdim ve
duruşmalarda biz hep bunu savunduk.
Özel Yetkili Mahkemeleri kast ediyorsunuz, değil mi?
Evet, özellikle bugün kaldırılan
Özel Yetkili Mahkemeler’de, işte ben
kendim de yargılandım, inanılmaz bir
nefret, sadece bize değil, sanıklara değil, avukatlara, onları savunanlara, ai-
25.03.2014 19:58
14 SÖYLEŞİ
lelerine çok büyük bir öfke, çok büyük
bir düşman görme mantığı var.
Bu mahkemelerin ağırlıklı olarak
Kürtler için kurulduğunu ve hukuksuzluk üzerine inşa edilidiğini söyleyebilir miyiz?
Yani genelleme yaparsak ağırlıklı
Kürtler içindir ama Türkiye’deki namuslu, vicdanlı, demokrat, sol, sosyalist, hatta dindar insanlar da bu cendereden geçtiler. Hem de çok ağır bir
şekilde bedel ödeyerek geçtiler, ama şu
anki özel yetkili mahkemelerin -tabii
kaldırılmış görünse de- ana çalışma
bölgesi Kürdistan’dır. Kürdistan’daki
demokratik siyasetin önünü kapatmaktır, Kürtler’in ifade özgürlüğünü,
örgütlenme hakkını ortadan kaldırmaktır. Ama bunu işte Ergenekon’ ile
ama bunu işte Balyoz ile benzer birkaç
davayla soslayarak dengelemeye çalıştılar sadece. Ama gördük ki şimdi
onlar kahramanlar gibi çıkıyor, hatta
iade-i itibar edildi, hatta Başbakan neredeyse gidip Başbuğ’u kapıda karşılayacaktı.
Önce “Savcısıyım” dedi Başbakan
bu Ergekon ve Balyoz davalarının,
sonra avukatı oldu.
12-13-14-15-16 HalkınNabzı 34.indd 14
2014
Çarşamba
26 Mart
Evet. Şimdi Veli Küçük’ler, Levent
Göktaş’lar, yani bunlar, isim sayabilirim, bunlar bu bölge halkının çok yakından tanıdığı isimler, yani geçmişte
işkence yapmış, köy yakmış, bütün o
savaşın ağır tahribatını yaratmış insanlar, onlar tahliye olurken Hatip
Dicle’lerin içeride kalması, belediye
başkanlarımızın içeride kalması, yoksul halk çocuklarının içeride kalması
aslında hem hukukun hem Türkiye
siyasetinin hem Türkiye’nin idaresinin, yönetiminin ne olduğunu çok net
gösterdi. Yani bu hukuk sistemi devam
ettikçe bize düşen zindan olacak, bize
düşen haksızlık olacak, hukuksuzluk
olacak, anti-demokratik müdahaleler
olacak. Onun için biz bu hukuku yasal
çerçevede aştık, zihinsel olarak aştık,
meşru olduğuna inandığımız, meşru
sınırlar içerisinde doğru bulduğumuz
şeyleri yapıyoruz.
Yani Kürtler artık egemenlerin
hukukuna uymuyor. Öyle mi?
Mesela bize dediler ki; “Siz Kürtçe
ifade veremezsiniz, yasalarda yok”, işte
“Kürtçe diye bir dili mahkemelerde
kullanamazsınız, siz Türkçe’yi biliyorsunuz, Türkçe ifade vereceksiniz”. Üç
yıl boyunca tek bir arkadaşımız tek
bir kelime dahi Türkçe konuşmadı.
Sadece ortak açıklamalarımızda, mahkemeden kimi taleplerimizde Türkçe
konuşuyorduk, anlaşılsın diye ama tek
bir gün tutuksuz arkadaşlarımızın da
hiçbiri Türkçe konuşmadı ve sonunda
mahkeme yarı meşru bir zeminde avukatlarımızı tercüman gibi kabul ederek
bizim ifadelerimizi aldı. En son bu yasanın çıkmasından önceki son mağdur
kişi benim. Benden sonra yasa değişti ve tercüman atandı, işte son derece
geniş bir şekilde arkadaşlarımız kendilerini savunabildi. Şunu gösteriyor,
yani Kürtler anadil meselesinde böyle
yaptılar, siyasal partide böyle yaptılar,
eşbaşkanlık sisteminde böyle yaptılar,
belediyelerde böyle yaptılar, çokdilliliği esas aldılar, uyguladılar, bunun bedelini ödediler.
Hem de ağır bedeller ödendi bugün çok daha kolay yapılabilen uygulamalar için, değil mi?
Biz ilk “Newroz pîroz be, ser sala
we pîroz be”, yeni yıl, bayram kutlamalarında, Kürtçe afiş astğımızda,
Kırmancî ya da Zazakî hemen on beş
gün içerisinde tebligat geliyordu ve
savcılık ya da emniyet tarafından sorgulanıyorduk. Şimdi bakıyorsunuz Ak
Parti’nin adayları bile Diyarbakır’ın
her tarafına Kürtçe pankart asmışlar
ve çıkıp şunu söylüyorlar televizyonda, “Bakın bu hükümet sayesinde siz
bu imkanlara ulaştınız”, oysa bunların
hepsinde alınteri vardır, emek vardır,
bedel vardır, yaratılmış değerler vardır
ve bu yıllardır, on yıllardır üretilen bir
emektir, değerdir, onun için bu halkımıza hani minnet edercesine yaklaşıyorlar, hani “Siz niye hala bunların
arkasından gidiyorsunuz, gelin işte Ak
Parti’yi, hükümeti beklerseniz anadilde eğitim de olur, anadilde haklarınızı
da alırsınız”, işte “Birçok hakkınızı bu
hükümet verecek yani sizin mücadele etmenize gerek yok”, bütün şey bu,
şimdi Kürtler de diyor ki, “Hayır, tam
tersine biz mücadele etmezsek, biz
sahip çıkmazsak, biz gerçekten arkasında durmazsak, siz bize hiçbir hak
vermezsiniz, tam tersine elimizde olan
hakları da geri alırsınız.”
Ben dün (22 Mart) Sayın Baydemir’in daveti üzerine Ahmet Tulgar
ile Urfa’ya gittim. Orada Ak Parti
adayı Türkçe, Kürtçe, Arapça afiş
asmış. Baydemir’in basın danışmanı
İrfan da “Biz Kürtçe astık, onlar da
Kürtçe astı, biz Arapça astık, onlar da
25.03.2014 19:58
SÖYLEŞİ 15
SOYLESI
2014
Çarşamba
26 Mart
Arapça astı” dedi. Siz birçok konuda
öncülük yapıyorsunuz. Aslında bütün
bu kazanımlar Kürt hareketinin emeğiyle oldu. Değil mi?
Evet. Bizim mücadelemizle kazanımlar elde ediliyor ve hükümet bunları sahipleniyor ve sonra da kendi
yapmış gibi sunuyor.
Başkanım, sizin bir lafınız yıllarca
Kürt meselesine ilişkin tartışmalarda
kullanıldı. “Biz bir arada yaşamak isteyen son Kürt kuşağıyız” demiştiniz.
Bu kuşak hala etkili mi?
Etkili. Şu anda Kürt siyasetinin
omurgasını oluşturan bu kuşaktır hala.
Ben kuşak derken 70’lerin o devrimci
ruhunu kısmen yaşamış, kısmen ondan etkilenmiş insanlarız. Çünkü 85,
90’lara kadar bu ruhun etkileri sürdü.
Ama 90’dan sonra çok ağır bir savaş,
çok ağır bir travma, çok ağır bir yıkım
oldu ve bundan dolayı sonradan gelen
gençler daha öfkeli, çok fazla okuma
gereği duymayan, çok fazla kendisini yetiştirme imkanı bulmayan, buna
şansı da olmayan insanlardı. Yani bizim evimizde mutlaka sol yayınlar da
olurdu, Kürt tarihi ile ilgili, Kürtler’le
ilgili yayınlar da olurdu, dünyayla ilgili
yayınlar olurdu, hem Latin Amerika’yı
takip etmek hem Asya’yı takip etmek
hem Filistin’i takip etmek, dünyayı takip etmek, dünyadaki değişimi takip
etmek fırsatı oldu. Ama 90’lı kuşakların böyle bir şansı hiç olmadı, çoğu
yakılan yıkılan köylerden göç eden,
12-13-14-15-16 HalkınNabzı 34.indd 15
sadece burada yaşamaya ve direnmeye mecbur kalan insanlardı. O yüzden
hala Kürt meselesinde görünen aktörler, görünen yüzler bence bu kuşağın
temsilcileridir. Bizden sonraki kuşak
çok daha net çözümlere sahip, daha
kararlı, daha radikal bir tutum içerisinde. Belki onlar haklıdır. Belki onlar
haklı çıkacaktır. Belki onlar süreç içerisinde gelişecektir.
Ama diğer halklarla bir arada
yaşama iradesi çok güçlü Kürtler’de,
değil mi?
Rojava devrimi bize şunu gösterdi, Suriye’deki tecrübe, sonunda biz
Araplar’la birlikte yaşayacağız, Türkler’le birlikte yaşayacağız, Ermeniler’le birlikte yaşaycağız, Yunanlılar’la
birlikte yaşayacağız, Farslar’la birlikte
yaşayacağız, hatta Yahudiler’le birlikte yaşayacağız, yani bizim savaşarak,
güç kazanarak elde ettiğimiz başarılar
ortak mücadele yapabilmek, ortak bir
gelecek kurmak bence zor ve zahmetli
olandır ama bunu tercih etmek uzun
vadede bütün halkların yararınadır.
Yani Sayın Öcalan vurgu yapmıştı,
hani “Birbirini boğazlayan, birbirine
tahammül sınırlarını aşan bir toplumsal yapı yerine bir arada yaşayabilen, birbirinin farklı kimliklerine, her
türlü farklı yönelimlerine, her türlü
farklı dünya görüşlerine, bir arada
yaşayabilecek, bir arada saygı duyabilecek bir toplumsal yaşam, bir halklar bahçesi kurabilmek”, bütün dert,
bütün dava bu. Yani dikkat ederseniz
bu seçimlerde bizim bu yanımıza çok
vurgu yapıldı. Kimi yerde dil meselesi eleştiri konusu yapıldı, kimi yerde
kadınların öne çıkması, neden eşbaşkanlıklarda kadınlar oldu, diye, hatta
kimi yerde eşcinsellerin sorunlarına
sahip çıkılması eleştiri konusu yapıldı
oysa biz biliyoruz ki baskı hangi bölgeye yapılmışsa biz orada mücadele
ederiz. Biz bütün mağdurları, mazlum
bütün halkların, bütün kimliklerin savunucusu pozisyonundadır Kürtler.
Yani Kürtler’in böyle bir iddiası var ve
pratikte de bunu gösterdiler. Çünkü
vicdanı, adaleti, hakkı önemseyen bir
halk bu.
Rojavı’yı örnek alıyor musunuz?
İleride burada da aynı tip bir özerklik
olabilir mi diye?
Tabii, şöyle, Kuzey Kürdistan Kürdistan’ın en büyük parçasıdır ve en
kalabalık parçasıdır nüfus olarak ve
birçok açıdan aslında diğer parçaların
örnek aldığı bir yerdir. Çünkü örgütlülüğüyle, ulaştığı düzeyle, hani Mam
Celal’in sözüdür; “Keşke ben Kuzey
Kürdistan Kürdü olsaydım”, çünkü
hem politik olarak hem sosyal ilişki
ağı itibariyle, sosyalite açısından çok
geniş hem de bu ülkedeki devrimci,
demokrat, solcu, vicdan sahibi müslümanları kattığımızda hem Güney Kürdistan’ın hem Rojava’nın güvencesidir.
Yani Kuzey’in mücadelesi olmasaydı
inanın belki de Güney’in mücadelesi
çoktan bastırılmıştı. Türkiye ciddi anlamda bu kadar ilişki geliştirmeyi bir
tarafa bırakalım, her türlü müdahaleyi
yapacaktı. Yine Rojava’da eğer Kürtler
bugün direnebiliyorlarsa, Kürtler orada bugün kazanımlara sahipse bunda
Kuzey’in varlığının, o manevi direnişin, o manevi sahiplenmenin çok
büyük etkisi var. Onun için bu seçim
artık Kuzey’in seçimidir, artık dönem
Kürtler’in ve Kürdistan’ın dönemidir.
Burada da Kuzey parçası yeni bir statü
arayışı içerisindedir. Hani biz ne Güney’deki modeli ne Rojava’daki modeli
reddetmiyoruz, bizim için önemli olan
demokratik katılımdır, yani halkın,
halkların, toplulukların, kimliklerin
burada kendisini ifade edebilmesidir,
bunu ifade ederken de bir yere bağlı
olarak ya da bir yerin vesayeti altında
olmamasıdır.
Yani özerklik mi diyorsunuz burada?
Evet, Kürtler özerktir aslında. Devlet, Kürtler’in bu özerkliğini elinden
alamaz. Kürdistan sorununun temelinde yatan Kürtlerin özerklik arayışıdır. 1850’lere kadar, Bedirxan isyanına
kadar Kürtler özerkti. Bunu Türkiye
Cumhuriyeti herkesten iyi biliyor. Bedirxan isyanının çıkış sebebi o zaman
merkezi devletin güçlenmesiyle Bedirxan gibi artık lokal güçlere, yerel
Kürdistani güçlere çok ciddi derecede
ihtiyaç kalmadı, tam aksine bunlar bir
engel olarak görüldü ve Musul’a bağlanmak istendi. Yani Cizre, Botan bölgesi Musul’a bağlanmak istendi, buna
isyan ettiler, “Biz Diyarbakır’a bağlı
kalmak istiyoruz” dediler. Çünkü Diyarbakır’a bağlı kalmak “özerkliğimizi sürdürüyoruz” demektir. O açıdan
bakarsak bu Kürtlerin özerkliklerini
unutmak istememeleridir. Şimdi diyorlar ki, Kürtler hiçbir tarihte bir
devlet yönetmemiş, bir devletleri olmamış, bir örgütlülükleri olmamış,
oysa Kürtler bin yıldan çok bu topraklarda özerk, kendi özgün yapıları içerisinde, kimi zaman klanlar, kimi zaman aşiretler, kimi zaman daha büyük
konfederasyonlar şeklinde yaşamışlar,
bugün de Kürtler bu topraklarda o
dönemdeki özerkliklerini yaşamak istiyorlar. Ama bu Türkiye Cumhuriyeti
devletinin bölünmesi anlamına gelmiyor, ama bu sınırların parçalanması
anlamına gelmiyor, ama bu ortak yaşam idealinden vazgeçilmesi anlamına
gelmiyor. Anlatmaya çalıştıkça anlamamaya çalışıyorlar. Onun için böyle
bir derdimiz de yok. İnandığımız şeyi
söylüyoruz. Karşı tarafın neye inanıp
inanmadığı açıkçası onların sorunu-
25.03.2014 19:58
SÖYLEŞİ
16 SOYLESI
2014
Çarşamba
26 Mart
Ama ne yapıyor? Ankara’nın yaklaşımı
şu: “Ha, siz özerklik istediniz, buyrun
size kar getirmeyen, maliyeti yüksek,
geri dönüşümü olmayan kamu işlerini
biz size bırakıyoruz, paranız da yok,
bunun altında ezileceksiniz, ama karlı
işleri, paralı işleri biz Ankara’da tutmaya devam edeceğiz.” Bakın, çok nettir,
yeraltı sularını vermiyorlar, madenleri
vermiyorlar, kum ocaklarını vermiyorlar, yani doğayı tahrip edebilecek
hiçbir şeyi vermiyorlar, petrolü, kaya
gazını, her şeyi kendi inisiyatiflerine
alıyorlar ama spordur, sosyal hizmetlerdir, işte insanların altyapı sorunlarıdır, insanların mezarlık sorunudur,
insanların afet sorunudur, insanların
barınma ve beslenme ihtiyacıdır, tümünü belediyelere bırakıyorlar. Bununla bizi yıldıracaklarını sanıyorlarsa
yanılıyorlar. Bütün Kürdistan’ı yarın
bize bıraksalar biz bir dakika yönetme
sıkıntısı yaşamayız.
dur. Bizim kafamızın arkasında başka
bir proje yok. İlk adım bu, ikinci adım
federasyon, üçüncü adım bağımsızlık
diye bir proje yok. Halkların kendi kaderini tayın hakkına inanmış insanlarız.
Ama çabalar da hep hepimizin istediği bir arada yaşam yönünde, değil
mi?
Kürtler yarın nasıl yaşamak istiyorlarsa bunu yaşarlar. Hiçbir güç de
bunu engelleyemez. Biz bunu ne zorlayabiliriz ne bundan bu halkı vazgeçirebiliriz. Ama şu anda bu halkın tamamı
bir arada yaşamaktan, beraber yaşamaktan, kardeşçe yaşamaktan, özerk
bir şekilde yaşamaktan yana. Bunu da
çekinmeden söylüyorlar. Ama bizim
düşüncemiz Karadeniz’deki insanlar için de, Ege’deki insanlar için de,
İç Anadolu, Ege, Marmara, Akdeniz,
yani nerede varsa, yani bir İzmir neden özerk olmasın, İzmir başlı başına
bir dünyadır. Neden sürekli Ankara ile
çatışan, kan kaybettirilen bir İzmir, bir
Antalya ya da Karadeniz’deki şehirleri
sayabiliriz, neden buralarda özerklik
olmasın?
Özerklik kavramını Kürtler dile
getirdiği için Batı’da, İç Anadolu’da
yanlış anlaşılıyor. Hemen bölünme
korkusu ile karşı çıkıyorlar. Ben 2011
yılında Sırrı Süreyya Önder moderatörlüğünden bir oturuma sunduğum
bildirimde ve yaptığım konuşmada İstanbul için özerklik istemiştim
ve buna bazı gruplar karşı çıkmıştı.
Daha önce de Günlük gazetesinde bu
konuda bir yazı yazmıştım. Bir yıldır
BDP ve HDP vekilleri İstanbul için
12-13-14-15-16 HalkınNabzı 34.indd 16
özerklik talebini ifade ediyor, bu da
hoşuma gidiyor açıkçası.
Bence çok güzel bir talepte bulunmuşsunuz. Çok yerinde bir talep.
Başkan seçimlere gelelim. Seçimler
için öngörünüz nedir?
Burada BDP, Batı’da HDP bugüne
kadar aldığı en yüksek oyu ve aldığı en
yüksek sayıdaki belediyeyi alacak. Rakam vermek istemiyorum ama seçim
gecesi hani hep boya yapılır, renk verilir, Kürdistan da olduğu gibi Kürtler’in
rengi olacak, bu konuda hiçbir şeyim
yok, hiçbir tereddütüm yok.
Buna Urfa dahil mi?
Urfa.
Bingöl?
Bingöl de dahil.
Kars?
Buna Kars da dahildir. Çok net
söyleyeyim. Ha, kazanamazsak, bu bir
kayıp değil, onu da söyleyeyim. Çünkü
Urfa’yı kazanmışız. Benim gördüğüm,
Urfa bitmiş yani, bu saatten sonra Vali’nin orada belediye başkanlığı yapma
ihtimali kalmamıştır. Devlet sistemi
bitmiştir. Zihinde bitmiştir. Şu anda
bir vali var, Urfa’da da bir vali olur, Bingöl’de de bir vali olur, Kars’ta da bir vali
olur, başka yerde de bir vali olur. Budur. Biz hayatımızda belediye başkanı
olarak doğmadık. Bu halk hep belediyeleri yönetmedi. Belediyesiz de biz
yaşamaya devam ettik. Hatta boykot
ettik. Dedik ki; “Biz bu sistemin, anti-demokratik sistemin parçası olmayacağız.” 94’te temelden boykot ettik.
Belediye başkanlığı yapabildiler mi bu-
rada? Halk yoksa belediye yoktur, halk
yoksa o kurum bir binadır. Onun için
biz halkı örgütlemeye düşmüşüz. Şu
anda köylerdeyiz, analarımızlayız, biz
bunlarla uğraşıyoruz. Diğerleri, yok
beşinci köprü yapacağız, yok onaltıncı
tünel yapacağız, yirmibeşinci bilmem
neyi yapacağız. Ne olacak peki? İnsan
nerede? İnsan nerede? Yani Diyarbakır’a afiş asmışlar, “Yerli uçağımızı üretiyoruz, savaş helikopterlerimiz hizmetinizdedir.” Bu Diyarbakırlılar bu
kadar tarihini unutmuş insanlar mıdır
yani? Bırakın BDP’lileri, Ak Parti’ye oy
veren insanları ben düşünüyorum, yakından da biliyorum, hepsi kafada bitirmişler, hepsi kafada bitirmiş, ne bu
hükümetten ne de benzer hiçbir hükümetten bu meseleye dönük bir çözüm
gelmeyeceğinden emindirler. Çok net.
Ama kiminin menfaati vardır, kiminin
geçmişten beri bir şeyi vardır, sürdürme eğilimindedir. Ama hepsinin gönlü bizimledir. O konuda hiçbir şüphem
yok. Oyunu vermese de gönlü bizimledir. Urfa’da halkın %80’inin gönlü Osman Baydemir’dedir. Bu yeterlidir.
Amed, özerk belediyeciliğin bir
ön örneği midir? Özerk belediyecilik
bundan sonra nasıl bir gelişim gösterecek?
Tabii, büyükşehir yasasının getirdiği birçok yenilikler var. 15.000 km2
alanda artık biz kendi başımızla, kendi inisiyatifimizle çalışırız. Çok nettir.
Devlet istediği kadar işte ben şuralarda
şu hizmeti yapacağım desin şu anda
kaymakamlıklar ve valilikler bitmiştir.
Halkın kafasında bitmiştir. Yasal olarak
da aslında çok fazla bir şey kalmadı.
Nitekim Diyarbakır’da belediyeyi
engellemeye çok çalıştılar, değil mi?
99’da o gün Ak Parti yoktu, Anavatan Partisi vardı, o gün Doğru Yol
Partisi vardı ve şunu söylüyorlardı,
“Kürtler, Diyarbakır’ı alırlarsa 24 saat
sonra sizin suyunuz olmaz, 24 saat
sonra çöpünüz toplanmaz, 24 saat sonra bu şehir harabeye döner.” Eh, şimdi
gördük, 15 yılda bu beğenmediğiniz,
bu hor gördüğünüz Kürtler bu şehri
adam gibi yönettiler, adam gibi demeyeyim, biraz cinsiyetçi olmasın, insan
gibi yönettiler, hakkıyla yönettiler ve
bugün sadece Türkiye’deki insanlar
bunun değerini bilmedi, inan ki Avrupa’sından dünyanın birçok yerinde
hem katılımcılık boyutu hem kadın
boyutu hem de yerelde bu imkansızlıklar içinde bu işlerin yapılmasını gelip izliyorlar. Biz bununla da övünüyoruz. Diyoruz ki, “Türkiye’de yaşayanlar
da bununla övünsünler.” Diyarbakır’ın
başarısı İstanbul’un başarısıdır, Diyarbakır’ın başarısı Trabzon’un başarısıdır, Diyarbakır başarısı Hewler’in
başarısıdır, Erivan’ın başarısıdır, Bağdat’ın, Tahran’ın başarısıdır. Şimdi bir
model isek her tarafta birbirimizden
örnek alacağız, hep beraber yeni bir
yaşam kuracağız. Ve gördünüz, üç milyona yakın insan bir araya geldi, tek
bir nefret söylemi, tek bir başka birini
inciten bir söz geçmedi. Sadece barış,
kardeşlik, özgürlük türküleri söylendi.
Bizim derdimiz, davamız bu. Bütün
hayat felsefemiz bu.
Size çok teşekkür ederim. Başarılar dilerim. Yolunuz aydınlık olsun.
Ben de çok teşekkür ederim.
25.03.2014 19:58
2014
Çarşamba
26 Mart
KULTUR 17
KÜLTÜR
Gurbet Çocukları
BEDROS DAĞLIYAN
Gurbet Çocukları
Mahallede gurbet kokusu
Çocukların gül yüzlerinden
Bir de yanık ezgilerinden akardı memleketin
Bir, gökyüzüne aldanırdı çiçekleri dağların
Bir, doğan güneşe
Kanatlanır güvercin olurdu
Bembeyaz yarınlara isyankâr bakışların
Mahallenin yüksek tepeleri
Her vakit gözyaşıyla hemhâl
Pir olup devrime
Bir olup kavgaya akardı
Giden her oğulun ardından
Bir tek anaların kurumazdı
Bütün yağmurları, dereleri ve ırmakları
Her yara Munzur’dan bir gözeydi
Ve mahalle demek
Aş, iş, ekmek ve hürriyetti
Gün geldiğinde çekilen halay
Özlenen memleketti
Bilir misin kaç nesildir sürer bu isyan
Neçe ağıt yakılır her gidenin ardından
Umudumu sürüp indirdim Eğripınar’dan,
Munzur’dan
Ey Hızır Paşa niye bu zulüm; neden bu
nisyan?
Biz gönlümüzden indirdik yeryüzüne
sevdayı
Ve her dilden yeni kelâmları, duaları
İndirdik Rojava’dan dili susmuş kuşları
Ve ekmeği bölüp de koyduk başımızın
üstüne
Ah Anadolu kavimlerin, göçlerin
Ve dili lal olan anaların diyarı
Ey! Savaşlar ve kıyamlarla sınananlar
Ey hayatı, neşeyi ve sevdayı unutanlar
Ey Harput’tan, Hozat’tan ve Dersimden
gelenler
Ey Diyarbekir, Siirt ve Adıyaman’ın çocukları
Sivas’ın, Erzurum ve Erzincan’ın sabileri
Trabzon’un, Rize’nin ve Samsun’un
uşakları
Sizi burada buluşturan sevdayı bilmez
misiniz?
Bereketli toprakların, ağaçların ve çiçeklerin
Büyülü ezgilerin efkârını yürekte duymaz mısınız?
Hangi dil, hangi din eksik anlatır ki gideni?
Duymaz mısın biçare analardan süzülen
figanı?
Sen ki geçinmek ve yaşamak için geldin
Zulmün ve hıyanetin başkentine
Aç, çaresiz ve evsizdin
İşsiz, aşsız ve kadersizdin
Unutma seni üç otuz paraya satanları
Unutma memlekette bıraktığın sevdalı
yarınları
Unutma hayatını, ufkunu, geleceğini çalanları
Şu yokuştan kayıp giden senin hayallerindir
Ve ölüp giden her yiğit senin kardeşindir
Hiçbir dinin, hiçbir dilin unutturamadığı
merhametli gözlerinde
Ve sol göğsündeki cevahirde sakladığın
Bir avuç toprakla beraber
Ekmek, gül ve özgürlüğündür
Direnirken unutma!
Newrozda Diyarbakır’da Olmak...
Çerkes Halkları İnsiyatifi’ni (ÇHİ)
oluştururken yola çıkış amacımız «özgürlükçü muhalif» bir çizgide Çerkes
meselesini «görünür» kılarak, sorunun
çözüm yollarını aramaktı.
Bu anlamda “reel politika” yapma
konusundaki tavrımız netti.
Yola çıkarken Çerkes meselesinin siyasi bir mesele olduğunu çok net olarak
biliyorduk. Çözüm yollarının da siyasi
olduğu konusunda hemfikirdik.
Çok net hedeflerle yola çıktık: Anadil
eğitimi ve devlet destekli 7/24 Çerkesce
yayın yapacak bir televizyon talebi. Bu
taleplerle yapılan mitingler devlet ve
Çerkes kurumlarının görmeme ve engel olma konusundaki tüm tavırlarına
rağmen, gerek Türkiye toplumunda, gerekse Çerkes toplumunda oluşmuş tüm
algıları altüst etti.
Artık Çerkes meselesinde, Çerkes
halkından yana siyasi tavır almayanların, Çerkes halkı nezdindeki kredileri
de, itibarları da bitmiştir.
***
Devlet ve Çerkes kurumları ÇHİ’nin
çabalarını ve yürüttüğü mücadeleyi görmüyordu ama ülkede bu çabaları gören
kurum ve kuruluşlar da vardı. İşte bu
gören kuruluşlardan biri de Diyarbakır’dan Demokratik Toplum Kongresi
(DTK) oldu. Demokratik Toplum kongresi ÇHİ’yi 2014 Diyarbakır Newroz’una
17-18-19 HalkınNabzı 34.indd 17
davet etti.
ÇHİ yürütme kurulu Newroz’da Çerkes Halkını temsil etme görevini bana
verdi. Tabii Çerkeslerin bir kısmının,
anadil eğitimi ve Çerkesce televizyon
talebi ile ilgili mitinglerimize bile «bizi
PKK ile, Kürtlerle aynı kefeye mi koyduracaksınız?» türü saldırılarından sonra,
şimdi nasıl bir histeriye tutulacaklarını
da gayet iyi biliyoruz.
Bizler ne PKK’li, ne AKP’li ne de
başka bir siyasi hareketin mensubu olmak zorunda değiliz. Bizler ÇHİ’liyiz.
Ve Çerkes halkının politikalarını oluşturup “yeniden bir ulus inşa edebilmenin”
davası peşindeyiz.
Biz eşit koşullarda tüm siyasi partilerle, devletlerle, uluslararası kuruluşlarla ilişkiler kurduk ve bundan sonra da
kurmaya devam edeceğiz.
***
Ben fotoğraf ve görsel malzeme yönünden özürlü bir insanım. Fotoğraf
çekmem ve kolay kolay da fotoğraf çektirmem. Bu yüzden bir facebook hesabım bile yok (Bazılarının bir kedisinin
bile olmadığı gibi). Sanırım ben de 1980
öncesinden kalan bir refleks. Üniversite
yıllarımdan arkadaşlarımla çekilmiş tek
kare fotoğrafım yoktur. Birlikte çektireceğimiz fotoğraflar sonra poliste delil
olur diye fotoğraf çektirmezdik.
2011 yılında anavatanımızı ziyaret
ettiğimde de, arkadaşlarım binlerce kare
fotoğraf çekmişlerdi. Ben bir kare bile
fotoğraf çekmemiştim. Ama Kafkasya
gezisi anılarımı 13 bölüm halinde Kafkasevi web sitesinde yayınlamıştım.
Tam bir görsel şölen olan 2014
Diyarbakır Newrozunda da malesef
tek kare fotoğraf çekmedim. Ama bu
Newrozda yaşadıklarımı ve hissettiklerimi sizlerle paylaşacağım. Newroza katıldığımın tek belgesi Demokratik Toplum
Kongresi’nin adıma düzenlediği protokol davetiyesidir.
***
Diyarbakır’a daha önce hiç gitmemiştim. İstanbul’da birçok Kürt dostum
olmasına rağmen Diyarbakır’da tanıştığım dostlarım yoktu. Ama ben Diyarbakır’da yeni dostlar ve dostluklar geliştireceğimden emindim. Demokratik
Toplum Kongresi’nden bizimle ilgilenen
Evren Bey Otel rezervasyonumuzu yaptırıp, bir araba göndererek beni havaalanından aldıracağını söyledi. Bu arada
Mardin Kızıltepe’den 20 yıldır görmediğim dostum Çeçen Adil Güler de arayıp
beni Diyarbakır Havaalanı’ndan alacağını söyledi.
Uçağımız 20 Mart günü saat 12.30 da
Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan kalkıyordu. İstanbul’da havaalanında tanıştığımız Halkın Nabzı gazetesinin sahibi
Diyarbakırlı İshak Karakaş ve Gazeteci
Ahmet Tulgar’la birlikte hemen bir ekip
oluşturduk. İshak Karakaş otele gitmeden önce, beni Diyarbakırın en ünlü ciğercisine götüreceğine söz verdi.
Devamı haftaya
Murat ÖZDEN
25.03.2014 19:25
18 YORUM
2014
Çarşamba
26 Mart
Irak Kürt Hareketinin
Kısa Tarihçesi (3)
FEHİM IŞIK
M
ahabad Kürt Cumhuriyeti, uzun ömürlü olamadı.
Sovyetler’in İran’dan geri
çekilmesi ve İran hükümeti ile Azeri politikası doğrultusunda anlaşarak
desteğini İran Kürt hareketinden çekmesiyle birlikte, İran hükümet güçleri
Kürdistan’ı yeniden işgal etti. Mahabad Kürt Cumhuriyeti, 1946 yılının
sonlarına doğru daha 11 aylık iken yıkıldı. Barzani ile diğer ileri gelenlerin
tüm ısrarlarına rağmen halkına yönelik bir katliama neden olacağı gerekçesiyle Mahabad’ı terk etmeyen Kadı
Muhammed, yakalandıktan yaklaşık
3 ay sonra, 31 Aralık 1947’de Cumhuriyet’i ilan ettiği meydanda asılarak
idam edildi.
Mahabad’ın yıkılışı döneminde
Mustafa Barzani teslim olmayı reddetti. O, aynı şekilde Kadı Muhammed’in
de Mahabad’da kalmasını istemiyordu.
Sovyetler’in geri çekilmesinden sonra
onlarla anlaşma yolu kapandığı için,
Barzaniler, Sovyetler’e sığınabilecek
durumda da değildiler. Bu nedenle
Barzanilerin büyük çoğunluğu İran’da
17-18-19 HalkınNabzı 34.indd 18
kalmayarak Irak Kürdistanı’na dönme
kararı aldılar. Kürtlerin önemli bir kısmı, Irak’a geçerek hükümete teslim olmayı kabul etmişlerdi. Mustafa Barzani Irak sınırına vardıklarında, kardeşi
Şeyh Ahmet’e veda etti. Irak Kürdistanı’na geçerek bir kez daha hükümete
teslim olmayacağını ve Irak zindanlarında ölmektense Sovyetler’e geçmeyi
ve gerekirse çatışarak ölmeyi deneyeceği kararını bildirdi. Mustafa Barzani,
bu kararıyla 12 yıl sürecek yeni bir ayrılığa doğru ilk adımı atmanın kararını
da vermişti.
Sovyetler’e uzun yürüyüş
Mustafa Barzani bu kararını duygusal bir konuşmayla peşmergelere de
bildirdi. 560 peşmerge Barzani ile birlikte hareket edeceklerini, Irak’a teslim
olmayacaklarını belirtti. Barzani’nin
coşkulu ve duygusal konuşmasıyla 6
Mayıs 1947’de Irak Kürdistanı’nın Ergoş köyünden başlayan zorlu ve uzun
yürüyüş, onlarca çatışma, açlık ve se-
faletin ardından 18 Haziran 1947’de
Aras nehrinden Azerbaycan’a girişle
son buldu. Bazen Türkiye, bazen de
İran topraklarında süren bu yürüyüşte, Barzani peşmergeleri hem çatışmalardan, hem de açlık, hastalık ve yorgunluktan onlarca şehit verdi.
Mustafa Barzani’nin uzun yürüyüşü dünya basınında da yankısını
bulmuştu. İngiliz BBC radyosu, Barzanilerin Sovyetler’e varışını bültenlerinde ilk haber olarak duyurdu. Ancak
onca zorlu ve o kadar riskli bir yolculuktan sonra onlarca şehit bahasına
Sovyetler’e varan Mustafa Barzani ve
peşmergeleri, ilk etapta umduklarını
bulamamışlardı. Mele Mustafa, daha
Azerbaycan’a varır varmaz gruptan
ayrı tutuldu. Diğer peşmergelerin yaşam şartları ise daha ağırdı. Sığınma
isteklerine uzun zaman yanıt verilmedi. Barzani’nin Stalin ve Bakırov’a
yazdığı onlarca mektup ve rapor, yanıtsız kaldı. Barzani, Azerbaycan’a
vardıktan ancak 6 ay sonra, 1947’nin
sonlarına doğru Bakırov’la görüşme
olanağı yakalayabildi. Bu ilk görüşme-
den sonra Barzanilerin durumu eskiye
nazaran nispeten iyileşti. Kamplarda
Kürtçe okuma-yazma kursları açıldı.
Bazı peşmergeler, Sovyet subaylarının
denetiminde modern anlamda silahlı
gerilla eğitimine tabi tutuldular. Ancak
bir müddet sonra Bakırov, Stalin üzerindeki nüfuzunu da kullanarak, Kürtleri Mustafa Barzani aracılığıyla kendilerine bağlamayı, olmazsa Barzani
ile peşmergelerini izole etmeyi; deyim
yerindeyse onları siyaseten öndersiz
bırakmayı tasarladı. Mele Mustafa, Bakırov’un bu yönlü taleplerini sezmişti
ve kendisine yönelik tüm girişimleri
reddetti. Kürtlerin ayrı bir halk olduğunu ve kendi ülkelerinin özgürlüğü
için mücadele ettiğini, bu durumun
sosyalizmle çelişmediğini, Sovyet sosyalistlerinin de bu anlamda kendilerine destek vermeleri gerekirken onları
siyaseten bitirip yok etmeyi tasarladıklarını rapor eden Mele Mustafa, bu
nedenle Stalin’le görüşmek istediğini,
Bakırov’a bildirdi. Barzani, Stalin’le
görüştürüleceği yalanına kanarak,
Kremlin’in de isteği üzerine, peşmergelerinden koparıldı ve Aral gölü yakınlarındaki bir yerleşim biriminde
birkaç komutanı ile birlikte zorunlu
ikamete tabi tutuldu. Barzani’nin peşmergelerden hile ile koparılmasından
sonra sığınmacı Kürtler için yeni ve
zorlu bir süreç başladı. Birçok peşmerge farklı yerlere sürgün edildi. Gruplar
dağıtıldı. Aralarındaki iletişim koparıldı, haberleşmeleri engellendi. Bazı
peşmerge komutanları Barzani ile görüştürülecekleri vaadiyle kandırılarak,
ta Semerkant’a kadar sürgüne gönderildiler. Kürt sığınmacılar tamamen
izole ediliyorlardı. Gittikleri yerlerde
hem kendi aralarında hem de halk ile
görüşmeleri engelleniyordu. Kremlin’in bilgisi dahilinde ve Bakırov’un
tasarrufuyla yaşama geçirilen politikalar, Kürtleri tedirgin etmişti. Özellikle
Barzani’nin akıbeti konusundaki şüpheler, şaibeler, yalanlar, asılsız haberler
Barzanileri çılgına çeviriyordu.
-Devam Edecek-
25.03.2014 19:25
SAĞLIK 19
SAGLIK
2014
Çarşamba
26 Mart
İnsanlık ve hekimlik
Genel Cerrahi Uzmanı
İstanbul Tabip Odası Divan Başkanı
DR. SAMET MENGÜÇ
G
ezi sürecinde mağdur ve yaralılara sokaklarda sağlık hizmeti veren sağlık çalışanları bu
insani görev ve sorumluluklarından
dolayı yargılanıyorlar. AKP iktidarı çıkardığı son torba sağlık yasası ile
bu insani davranışı suç haline getirdi
ve yargılamaya başladı. AKP iktidarı şöyle buyuruyor; “Ben vururum,
yaralarım ve gerekirse öldürürüm.”
(AKP’nin bu icraatları kamuoyunun
gözleri önünde ve mevcut belge ve delillerle sabittir)
AKP; Ben bu işi yaparken siz hekimler bunları iyileştirirseniz, hayatlarını kurtarır veya kurtarmaya teşebbüs
ederseniz sizi de yakarım, içeri atarım,
para cezası verir sizi mahvederim diyor bu yasa ve yargılamalarıyla. Yasayı
çıkarmakla sağlıkçılardan hıncını yeterince alamadığını düşünmüş olacak
ki birde yasayı geriye doğru işleterek
başta hekimler olmak üzere kişisel bir
çok sağlık çalışanına ve kurumsal olarak bu insani görevlerini suç unsuru
kabul ederek Ankara ve Hatay Tabip
Odası Yöneticilerine karşı görevden
almak amacıyla yargılamalar başlatmıştır.
Herkes en iyi bildiğini yapar. AKP
anti-demokratik yasaları bir gecede
17-18-19 HalkınNabzı 34.indd 19
çıkarmayı, insanları ötekileştirmeyi,
toplumda kin ve nefret söylemlerini
çok iyi yapmaktadır. Biz hekimlerde
insana yardımı, mağdura yardımı, insanca yaşatmayı, yaralı ve hastalara
yardım etmeyi çok iyi biliriz. Siz nasıl
bildiğinizi yapıyorsanız, hekimlerde
bildiklerini hiçbir koşulda yapmaktan
geri kalmayacaktır, bu da böyle biline…
Gezi süresince öldürülenleri yaşatabilseydik, gözlerini kaybedenlerin
gözlerini, sakat kalanların sakatlıklarını önleyebilseydik bedeli 100 yıllar
hapis bile olsa biz yine hekimlik yapar, onları yaşatır, görmelerini sağlar,
sakatlıklarını önler ve insanlığımızın,
hekimliğimizin bedelini gider mahpusta yatardık, bu da böyle biline…
İnsan yaşamına duyulan en yüksek
saygı, tehlike altında bile sürdürülmeli
ve herhangi bir tıbbi bilginin insanlık
yasalarına aykırı biçimde kullanılmasına fırsat verilmemelidir (Dünya Tabipler Birliği Tokyo Bildirgesi)
Tüm halkta bilsin ki; 130 bin hekim işin ucunda, değil 2-3 yıl 200-300
yıl hapiste olsa, değil 200 bin TL, 30
milyon, milyar, trilyon para cezası da
olsa bu insani, onurlu ve iyi görevini
seve seve yapacaktır. Dün yaptı, bugün
yargılanıyor!
Gezi süresince öldürülenleri yaşatabilseydik, gözlerini
kaybedenlerin gözlerini, sakat kalanların sakatlıklarını önleyebilseydik bedeli 100 yıllar hapis bile olsa biz yine hekimlik yapar, onları yaşatır, görmelerini sağlar, sakatlıklarını
önler ve insanlığımızın, hekimliğimizin bedelini gider mahpusta yatardık, bu da böyle biline…
yapıyor, yarın da yapacaktır. Biz yemin
ettik, hem de HİPPOKRAT YEMİNİ,
dönemeyiz bu yeminimizden, bu da
böyle biline…
İyi ve onurlu hekimliğin kaç bin
yıllık kökeni var bilirmisin? Zulümlerin, haksızlıkların on binlerce yıllık
kökeni var biliriz.
Gel ‘’Alma mazlumun ahını ’’
Gel ‘’ mağdur etme insanlığı’’
Gel ’’Yeme kul hakkını’’
Gel ’’Yeter ki gel, kim olursan ol
gene gel’’
Gel gel…
25.03.2014 19:25
20SPOR
2014
Çarşamba
26 Mart
Futbol ve altyapı gerçegi
(Görüşürüz ne olursa olsun, gönlünüz daima sporla dolsun)
VAHİT KARAKAYA
Merhaba sevgili okurlarım bu sayıda
sizlerle maalesef futbolda bitmek üzere
olan alt yapı gerçeğini bir örnekle paylaşmak istiyorum. Biliyorsunuz ağaç yaşken
eğilir. Bir futbol adamı olarak biliyorum
ki futbolda gelişimin ve başarının yolu alt
yapıya verilen değerden geçer. Futbolu
ve liglerimizi takip edenler çok iyi bilir,
her sezon takımlarımıza sayısız yabancı oyuncu geliyor. İnanın çoğu menajer
kimliği altında rant uğruna takımlarımıza
pazarlanıyor ve bunun karşılıgında başarısızlık, uyumsuzluk ve maalesef boşa giden milyonlar. Asgari ücretin çok düşük
olduğu ülkemizde yazık hemde çok yazık
giden bu paralara. İşte bu vurdumduymazlık takımlarımıza büyük darbeler vuruyor. Ortada bir başarı yok, hep hüsran
ve böyle giderse dünya ve Avrupa futbolundan silinip gideceğiz. Acil önlemler gerekiyor, bu da özümüze dönmek ve güçlü
altyapılarla futbolumuza yeni yetenekler
kazandırmaktan geçer. Başarıya çok açız
çünkü biz futbolu çok seviyoruz. Görüşümüz ne olursa olsun hepimizin gönlünde
muhakkak bağlı olduğumuz, tuttuğumuz
bir renk vardır. Altyapıya çok önem veren
futbol adamı olarak yaşadığım somut bir
örneği sizinle paylaşmak istiyorum.
Futbol ateşi ve sevgisiyle bütünleşen
gençliğinde çoğumuz gibi meşin yuvarlağın peşinde koşan ve hiç sönmeyen bu
ateşi oğluna hazırlayan değerli arkadaşım
Hüsamettin Sökmen ısrarla çok sevdiği
yavrusu Burak’ı takip etmemi istedi, bende izledim. Burak daha 11 yaşında. Bu yaşına rağmen çok iyi bir sol ayak, hırs, istek
ve yeteneğe sahip. Baba Hüsamettin Sökmen oğlu Burak’ı Beşiktaş futbol okuluna
götürür ve daha ilk idmanda göze batar,
hemde çok iyi hocaların gözleminde. Adnan Dinçer, Ali Eken, ve Hasan Özer gibi
gerçekten Türk futbolunda önemli isimlerin gözleminde. Bu Burak için de büyük
şans tabii. Hocaları Burak’ı ve futbol yeteneğini gördükten sonra derhal Beşiktaş
Fulya altyapı tesislerinde yönlendirirler.
Tabii ki sevindirici bir olay bu, babada
ayrı bir heyecan ve sevgi, Burak’ta da aynı
duygular. Bunları ve tüm gelişmelere birebir şahit oldum.
Gerçekten bende mutlu olmuştum.
Futbolumuzda böyle yeteneklerin olması
ilerisi için büyük bir gelişme diye düşündüm ve dile kolay koskoca Beşiktaş Kulübü. Fakat Burak’ı ve diğer yetenekleri
izlemek için gittiğimde büyük bir rezaletle karşılaştım. 1903 yılında kurulmuş
bir takımın Fulya tesisleri tam anlamıyla
mide bulandırıcı vaziyetteydi. Berbat bir
zeminde yüzlerce futbolcu adayı orada
koşuyorlar, başlarında hocalar taktik ve
teknik öğretiyorlar. Dikkatlice gözlemledim ve maalesef ayrıca yalakalık, eyyam
ne isterseniz var. Yazık, sayın başkan Fikret Orman bir an önce buraya el atmalı
yoksa biz çok bekleriz başarı için. Herşeye
rağmen duyarlı baba Hüsamettin Sökmen
yaz-kış usanmadan oğlu Burak’ı eksiksiz
bir şekilde idmanlara götürür, fakat böyle bir tesiste bırakın futbolcu yetiştirmeyi
var olan yeteneklerimiz de kaybolur gider,
yazık. Burak lisansı çıkmasına rağmen sebepsiz yere takımdan gönderildi, ben hala
nedenini çözemedim gazetemden sesleniyorum; değerlerimize sahip çıkalım
çok geç olmadan. Burak şimdi Pendikspor altyapısında olağan yeteneklerinden
dolayı beğenildi ve hemen takıma alındı.
Nisan ayında ki lige hazırlanıyor çok iyi
tesis ve altyapı ile. Pendikspor yönetimi
ve hocalarına teşekkür ediyorum, Burak
Sökmen ve diğer yeteneklerin devamlı takipçisi olacağım tabii ki. Onun yeteneğini azimle ve sabırla futbola kazandırmak
için mücadele eden Baba Hüsamettin
Sökmen ve aynı konumda ki tüm babalara da teşekkürlerler. Spor; sevgi, dostluk
ve kardeşlik demektir. Unutmayalım. Sevgi ve saygılarımla.
Maltepespor
Hezimete
Uğradı:
M
1-4
altepespor bu sezon da geçtiğimiz sezonlardaki gibi istikrarsız bir grafik çizen bir takım. Maalesef deplasmanda
Çorum Belediyespor’a 4-1 gibi farklı bir skorla mağlup
olarak taraftarlarını hayal kırıklığına uğrattı. Karşılaşma boyunca
etkili bir futbol oynayamayan Maltepe temsilcisi için mağlubiyet
kaçınılmaz oldu. Halbuki ligde orta sıralarda bulunan takımın daha
yukarıları hedeflemesi lazım çünkü bu kötü sonuçlar ve düşüş devam ederse ilerleyen haftalarda takımı daha büyük sıkıntıların beklediği bir gerçek. Yönetimin acil bu gidişe bir dur demesi lazım, çünkü bu güzel ilçenin
bu güzide ekibi, tesisi, sahası ve gönül veren taraftarıyla daha iyilerini hakediyor. Maltepespor gelecek hafta kendi sahasında Elibol Sandıklıspor’u konuk edecek.
Çorum Belediyespor: 4 – Maltepespor: 1
Stat: Dr. Turhan Kılıççıoğlu
Hakemler: Hüdaverdi Savcı, Mehmet Cevrin, Harun Kiraz
Çorum Belediyespor: Çağrı, Osman, Yakup, İmam, Ahmet, Murathan (Dk.79
Oğuzhan), Nedim, Eray, Gökhan (Dk.39 Furkan), Emir, Murat (Dk.62 Kıvanç)
Maltepespor: Emre, Bülent, Kadir (Dk.69 Ethem), Serhat (Dk.46 Emre), Ömer,
Can, Gani, Umut (Dk.79 Metehan), Çağlar, Muzaffer, Yavuz
Goller: Dk.27 Ahmet, Dk.42 Osman, Dk.75 Murathan, Dk.81 Oğuzhan (Çorum
Belediyespor) – Dk.86 Metehan (Maltepespor)
Sarı Kartlar: Dk.38 Nedim, Dk.44 Osman (Çorum Belediyespor) – Dk.37 Serhat,
Dk.42 Emre, Dk.44 Gani, Dk.44 Bülent, Dk.89 Ömer (Maltepespor)
20-21 HalkınNabzı 34.indd 20
25.03.2014 19:25
SPOR 21
2014
Çarşamba
26 Mart
Lidere Pendik Darbesi:
H
aftalardır istikrarsız bir
grafik çizen Pendikspor
sahasında ağırladığı ligin flaş ekibi Giresunspor’u 2-1
yenerek hem rakibinin yenilmezlik serisine son verdi hemde
liderlikten etti.
Tribünlerde ise tam bir Giresunspor hakimiyeti vardı. Takımına inanan Giresunlular stadı hınca hınç doldurmuşlardı. Takımlarına destek için İstanbul’un her yerinden koşup bu önemli maça
gelmişler. Bravo diyorum fakat bu tribün hakimiyeti sahada tam tersine oldu. Her iki takımda maça kontrollü
başladı. Genelde orta saha mücadelesi şeklinde geçen
karşılaşmada gol yollarında daha istekli ve arzulu görünen evsahibi Pendikspor 34. dakikada kazanılan serbest
vuruşu golcüsü Arif ile değerlendirip skoru lehine çevirmeyi başardı ve soyunma odasına 1-0 önde gitti. İkinci 45 dakikada ise rakip Giresunspor topla
daha çok oynayan taraftı ve bu neticede ise Pendikspor ceza sahası içinde
yaşanan karambolde kaleci Yakup’un hatasını affetmeyen Cihan 55. dakikada
2-1
Giresunspor’un beraberlik sayısını kaydetti. Bu golden sonra tribünleri görmek lazımdı, Giresunlular gol sevincini müthiş yaşadılar fakat bu sevinç fazla
uzun sürmedi. Kötü gidişe dur demek isteyen Pendikspor Giresunspor’un
defanstaki hatasını affetmedi ve 55. dakikada golcüsü Arif ’in akıl dolu plase
golüyle maçta tekrar 2-1 öne geçmeyi başardı. Maçın geri kalan bölümünde
kontrolü elinden bırakmayan Pendikspor rakibine gol şansı tanımayınca maç
sonunda gülen taraf oldu ve bundan sonraki haftalarda da şampiyonluk yarışında var olduğunu ispatlamış oldu. Kırmızı-Beyazlılar gelecek hafta deplasmanda Sarıyer ile karşı karşıya gelecek.
Pendikspor: 2 – Giresunspor: 1
Stat: Pendik
Hakemler: Yiğit Peşin, Ahmet Karapınar, Mert Türk
Pendikspor: Yakup, Recep, Hakan, Salih (Dk.80 Yaser), Abdullah, Oğuz,
Deniz, Umut, Eser (Dk.89 Hakan), Azimet (Dk.46 Emre), Arif
Giresunspor: Eray, Uğur (Dk.62 Hüsamettin), Selim, Berkan, Özgür, Samed, Adlan, Emre (Dk.67 Hasan), Ergün, Çağrı (Dk.79 Eşref), Cihan
Goller: Dk.33, Dk.59 Arif (Pendikspor) – Dk.55 Cihan (Giresunspor)
Sarı Kartlar: Dk.19 Azimet, Dk.67 Hakan, Dk.89 Arif (Pendikspor) –
Dk.32 Uğur, Dk.75 Selim (Giresunspor)
Kartalspor
Seriye Bağladı :
K
1-0
artalspor kanatlandı. Son iki haftayı iki galibiyet ve 6 puanla
kapatan Kartalspor zorlu Turgutluspor deplasmanından 3
puan çıkartarak şampiyonluk şansı matematiksel olarak çok
az olsada play-off için bende varım dedi. Mücadelenin ilk yarısının
son anlarında Ersel’in golüyle öne geçen Kartalspor bu skoru maç
sonuna kadar korudu ve karşılaşmadan 1-0 galip ayrıldı. Seri galibiyetler sonrası deplasmanda alınan üç puan hem takımın moral ve
motivasyonunu üst düzeye taşırken ilerleyen haftalarda ise takıma
büyük güç kattığı bir gerçek. Daha önce PTT 1. Lig tecrübesi yaşayan Kartalspor’a bundan sonraki maçlarında da başarılar diliyor ve bu hızla adına yakışır gibi kanatlanıp
hedefine ulaşmasını temenni ediyorum. Kartal ekibi gelecek hafta kendi sahasında Gaziosmanpaşa’yı ağırlayacak.
Turgutluspor: 0 – Kartalspor: 1
Stat: 7 Eylül
Hakemler: Ali Karatutlu, Asker Açıkgöz, İlker Karaciğer
Turgutluspor: Metin, Selçuk (Dk.68 Mehmet Ali), Özkan, Şevket, Hasan (Dk.87
İbrahim), Abdullah, Barış, Oğuz (Dk.46 Tayfun Özkan), Özcan, Gökhan, Ferdi
Kartalspor: Osman, Onur, Okan, Burak (Dk.65 Dündar), Ramiz, Uğur, Fırat (Dk.88
Mert), Azad, Ersel, Muammer, Burak Akdiş (Dk.77 Muharrem) Gol: Dk.41 Ersel (Kartalspor) Sarı Kartlar: Dk.28 Selçuk, Dk.35 Hasan, Dk.56 Tayfun, Dk.63 Süleyman (yedek
oyuncu), Dk.76 Özcan (Turgutluspor) - Dk.68 Burak Akdiş, Dk.88 Dündar (Kartalspor)
Kırmızı Kart: Dk.63 Abdullah (Turgutluspor)
20-21 HalkınNabzı 34.indd 21
25.03.2014 19:25
22 HABER
2014
Çarşamba
26 Mart
Bakan’dan Maltepelilere tapu sözü
MALTEPE- Çevre ve Şehircilik
Bakanı İdris Güllüce ‘Size söz
verdiler çözemediler. Sizin tüm
sorunlarınızı biliyoruz. Tapu da
dahil tüm sorunlarınızı çözeceğiz.
Çünkü büyükşehir ve hükümeti
de arkasına alan bir yönetim
Maltepe’yi yönetecek.’ dedi.
Sabah saatlerinde Maltepe’ye
gelen Çevre ve Şehircilik Bakanı
İdris Güllüce, Ak Parti Maltepe
Belediye Başkanı Prof. Dr.
Edibe Sözen Yavuz ile birlikte
işadamlarıyla bir araya geldi.
Bakan Güllüce ve Sözen
daha sonra Başıbüyük ve
Esenkent mahallelerini gezerek
vatandaşlarla sohbet etti,
sorunlarını dinledi.
Bakan Güllüce Başıbüyük Atatürk
Parkı’nda toplanan vatandaşlara
yaptığı konuşmada, Maltepe’yi
emin ellere teslim etmenin
zamanının geldiğini söyledi.
Güllüce şunları söyledi:
‘’Değerli Maltepeliler, size söz
verdiler, sözlerinde durmadılar.
Size tapu sözü verdiler çözemedi
bıraktı gittiler. Sizin tüm
sorunlarınızı biliyoruz.Tapu da
dahil tüm sorunlarınızı çözeceğiz.
Çünkü büyükşehir ve hükümeti
de arkasına alan bir yönetim
Maltepe’yi yönetecek. Sizin
sorununuzu biliyoruz ve inşallah
Edibe Hanım başkanlığa geçtikten
ve kutlamalar bittikten 3-4 gün
sonra bakanlıktan ekiplerimiz
gelecek ve sorunlarınızı çözmek
için çalışma başlatacak.’’
Prof. Dr. Edibe Sözen Yavuz’un
Kadıköy’de
Ali İsmail Korkmaz
Parkı açıldı
Gezi direnişi sırasında Eskişehir’de
dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın adı Kadıköy’de yeni parkta yaşayacak.
Gezi eylemleri sırasında Yeldeğirmeni Dayanışması’nın, mahalle
sakinleriyle forumların yaptığı Rasimpaşa Mahallesi, İskele Sokak’taki
küçük otopark alanını Kadıköy Bele-
22-23-24 HalkınNabzı 34.indd 22
diyesi, gelen talepler ve dilekçe ile başvurular üzerine parka dönüştürmüş ve
Ali İsmail Korkmaz’ın adını vermişti.
Ali İsmail Korkmaz Parkı’nın açılışına Ali İsmail Kormaz’ın Hatay’da
yaşayan annesi Emel Korkmaz ve babası Şahap Korkmaz’ ın katılımıyla
gerçekleşti.
Maltepe için şans olduğunu dile
getiren Bakan Güllüce,’’Biz size
iş çözecek, siyaseti bilen, siyasette
olurdu İstanbul’da trafik’’ dedi.
SİZİNLE SÖZLEŞME
İMZALIYORUM
AK Parti Maltepe Belediye
Başkan Adayı Prof. Dr. Edibe
Sözen Yavuz ise, Maltepe’deki
sorunları bakanlıkların da
desteklerini alarak çözeceklerini
söyledi.
Şimdiden sorunları belirlediklerini
ifade eden Prof. Dr. Edibe Sözen
Yavuz, şunları söyledi: “Göreve geldiğimiz andan itibaren
arkadaşlarımız, tespit edilen
sorunlara dair, ilgili bakanlıklara
ulaşacaklar. Bizzat ben
bakanlarımızla görüşerek, sorun
ne ise çözümü için çalışacağım.
Size bir söz veriyorum, sizinle bir
gücü olan en değerli arkadaşımızı
sözleşme imzalıyorum. Bu kadar
seçtik hizmet için. Siz de Edibe
da net söylüyorum, sizin tapu
Hanım’ı seçin, size hizmet için
sorununuzu çözeceğim. Size bu
koşsun. Türkiye’de halka hizmetin sözü verdiler ve beş yıl boyunca
yolunu kesmek isteyenler var.
hiçbir sorununuzu çözmeden
Bunlara asla itibar etmeyin. Bunlar kaçtı gittiler, biz kaçanlardan
geçmişte boğaz köprülerine de
olmayacağız.” karşı çıkmışlardı; düşünün şimdi
boğaz köprüleri olmasaydı ne
Ali Kılıç STK’ların
taleplerini dinledi
CHP Maltepe Belediye Başkan Adayı Ali Kılıç, ilçedeki STK’ların temsilcileri ile bir araya geldi. Kılıç, STK’ların taleplerini dinledi ve yaptığı konuşmada bu talepleri karşılayacağı sözünü verdi.
Çok sayıda STK yöneticisinin katıldığı toplantıda engelliler ilçenin kendilerinin de kullanabileceği şekilde imar edilmesini isterken, İşçi-Der yöneticisi taşeron sorununa çözüm istedi.
Maltepe Kadın Platformu sözcüsü ise kadınların ve çocukların sorunları
için çözüm istedi.
25.03.2014 19:42
22-23-24 HalkınNabzı 34.indd 23
25.03.2014 19:42
22-23-24 HalkınNabzı 34.indd 24
25.03.2014 19:42

Benzer belgeler

29. sayımızı okumak için tıklayın

29. sayımızı okumak için tıklayın yakından izlenmeli. Halkın Nabzı bunu yapıyor. Bu hafta da HDP Sancaktepe Belediye Eşbaşkan adayları Engin Aras ve Nahide Kılıç ile bir söyleşi yaptım. Bu iki HDP adayının söylediklerinde sokaktaki...

Detaylı