Buradan - Ateizm Derneği

Transkript

Buradan - Ateizm Derneği
İÇİNDEKİLER
ATEİZM DERNEĞİ HAKKINDABİLGİLENDİRME………………………………………….3
ATEİZM DERNEĞİ’NİN ÖZGÜRLÜKLER KAPSAMINDA GÖRÜŞ VE ÖNERİLERİ.…..... 6
1) TCK 216……………………………………………………………………………….…......6
2) ZORUNLU DİN DERSİ………………………………………………………………. .…..….8
3) DİNSİZ VE ATEİSTLERİN YASAL STATÜLERİ…………………………………….....10
4) CENAZE VE DEFİN İŞLEMLERİ………………………………………………………..12
TÜRKİYE’DEKİ ATEİST, DİNSİZ VE MÜSLÜMAN OLMAYAN AZINLIĞIN ORANINA
DAİR ARAŞTIRMASI PROJEMİZ…………………………………………………………..14
- EKLER………………………………………………………………………….…….……....16
2
ATEİZM DERNEĞİ
1- Dernek
Ateizm Derneği, toplumda genel kabul görmüş olan dogmatik önyargı ve inançlardan arınmış;
dinin, felsefi ya da ideolojik görüşlerin, toplumsal bir baskı aracı olarak kullanılmasına karşı
kurumsal mücadele veren; Türkiye ateistlerinin kendi görüşlerini yasal zeminde özgürce ifade
edebilmesini teşvik eden, bilimsel, felsefi ve teolojik konularda eğitici ve sosyal projeler
düzenleyen yasal bir kurumdur.
2- Amaçlar
Günümüzde laik olduğu iddia edilen ülkemiz de dahil dinsiz, agnostik ya da ateist olmak, mevcut
dinsel inançları reddetmek tehlikeli hale getirilmiş, bu yönde görüş bildiren insanlar hukuki
yaptırımlara maruz bırakılmış, alenen hakarete uğrayıp aşağılanmaları, “din düşmanı” oldukları
iddiasıyla hedef gösterilmeleri bir alışkanlık haline getirilmiştir.
Ateizm Derneği; semavi din, mezhep ve dogmatik inançları reddeden insanların, kendi felsefi
görüşlerini hiçbir kaygı duymadan özgürce ifade etmesini teşvik eden, gerek ailede, gerek sosyal
yaşam çevresinde ve kamuda, söz konusu din ve mezheplerin mensupları tarafından dışlanmasını,
felsefi görüşleri nedeniyle aşağılanmasını, hakarete uğramasını, linç kültürüne ve psikolojik
baskıya maruz kalmasını önlemeyi, gerektiğinde hukuki yollarla, ücretli ya da gönüllü avukatlar
aracılığıyla haklarını savunmayı amaçlamaktadır.
İnsanın varoluşundan bu yana, doğayı ve evreni açıklama biçimi değişmiş, gelişmiş ve
ilerlemiştir. Bilimsel ve felsefi gelişmeleri yavaşlatan ya da engelleyen dini kaygılar, çoğu zaman
ahlaki gerekçeleri kullanmış, bilgi ve aydınlanma çağının ve modern yaşam kültürünün
gereklerini karşılamayan din temelli ahlakı “genel ahlak kabulü” şeklinde topluma dayatmış,
bireylerin mevcut din ve inançlardan bağımsız, doğal ve bilimsel yasaları esas alan, kendilerine
özgü bir ahlak anlayışı geliştirmelerini de engellemiştir.. Türkiye’de de bu dayatmaların bir
uzantısı olarak görülen “bilim-etik kurulu” gibi modern bilimle bağdaşmayan kurumlar
bulunmaktadır.
Ateizm Derneği; doğal olayları, doğanın ötesinde ya da doğanın dışında değil, neden-sonuç
ilişkileriyle ve bilimsel-doğal yöntemlerle açıklayan ve mevcut dinleri, geleneksel, sosyo-kültürel
olgular olarak görüp, uluslararası bilimsel ve akademik araştırmaların desteklenmesini savunan,
bu tür çalışmalarda bulunan kurumlarla uluslararası işbirliği yapan, din kaynaklı kaygıların
bilimsel araştırma ve gelişmeleri, yavaşlatmamasını, sınırlamamasını ve engel olmasını önlemeyi
amaçlar.
3
İnsanın doğumunda, insanda doğuştan bulunmayan dini ve dogmatik inançların, kişilere sonradan
ailesi ve çevresi yoluyla “sanki kendisinde doğuştan varmış gibi” öğretilmesi, gerek aile içinde
gerek okulda ve çevrede dini propagandaya ve baskıya maruz kalması, çocukların psikolojik
gelişimini olumsuz yönde etkilemekte, sorumluluk almak yerine özgür iradeyi manipüle ya da
pasifize eden, sorgulamayan, bağımlı, kaderci bireyler yetişmektedir.. Bebeklerin doğuştan, “x
bir dini inanca mensup doğdukları” iddiası, coğrafi konumu ve etkisini hiçe sayan, zamanı ve
mekanı hiçe sayan bir önyargıdır.
Ateizm Derneği; çocukların geleceğini daha doğuştan sahiplenen güdümlü eğitim sistemine karşı
bilimsel eğitimi savunmayı ve desteklemeyi ve teşvik etmeyi, henüz ailede başlayan dini
baskıların etkisini asgari düzeye indirmeyi, çocukların birer yetişkin olduklarında kendi felsefi
görüşlerini ve inançlarını kendilerinin seçmesini sağlamayı, kişiler hangi felsefi görüş, din ve
mezhepten olurlarsa olsunlar resmi kurumlar önünde eşit ve önyargısız muamele görmeleri için
T.C kimliklerinde bulunan din hanesinin, yeni doğan çocuklar için önce boş bırakılmasını, sonra
da tümden kaldırılmasını amaçlar.
Ateizm Derneği; cinsiyet ayrımcılığını besleyen dinlere karşı tarafsız değildir. Erkek egemen
ataerkil kültür, dini ve dinsel dogmaları, kutsal olduğu iddia edilen metinlerdeki kadınlarla ilgili
sosyal ve ahlaki düzenlemeleri birer baskı aracı kullanmaktadır.. Kadınları; “tohum ekilmesi
gereken tarlalar” olarak görmüyoruz.
Ateizm Derneği; Kadınların toplumda sosyal statü kazanmaları için “evlilik ya da mutlak
annelik” öğütleyen toplumda kazanabileceği saygınlığın doğurmak yoluyla sağlanabileceğini
telkin eden ve dinler tarafından da beslenen mevcut sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik şartların
yerine, kadınların erken yaşta aile zoruyla ve/veya izniye evlendirilmemelerini, fırsat eşitliği ve
eğitim konusunda erkeklerle eşit olanaklardan ve aynı oranda faydalanmalarını, evlenip
evlenmeyeceklerine, ne zaman doğuracaklarına, doğurup doğurmayacaklarına, doğum süreciyle
ilgili her detaya eşlerinin ya da ailelerinin değil, kendilerinin karar vereceği, bununla ilgili yasal
düzenlemelerin yapılmasını ve ivedilikle hayata geçirilmesini amaçlar ve eşleri ya da yakınları
tarafından şiddete, tacize, tecavüze ya da tehditlere maruz kalan kadınlar için de ilgili sivil
toplum kuruluşlarıyla işbirliği içinde ortak projeler üretir.
Doğası gereği sosyal bir varlık olan insanların, kurduğu siyasi partiler, sosyal yardımlaşma
kurum ve vakıfları, kâr amaçlı şirketler aracılığıyla düzenledikleri reklam ve kampanyalarda sanki din kendi tekellerindeymiş gibi- dini öğeleri kullanarak, din üzerinden maddi, manevi,
siyasi ya da mesleki çıkar sağlamalarını asgariye indirmek, toplumsal insan ilişkilerinde de dinin
belirleyici etkisini azaltmak ya da mümkünse engellemek için,
Ateizm Derneği; faaliyetlerinde dini öncelikli bir kriter olarak kabul eden kişi ve kurumlara karşı
bütün demokratik ve hukuki zeminlerde mücadele etmeyi amaçlar.
Toplumda halen hüküm süren cinsiyet ayrımcılığının, kadına ve eşcinsellere karşı yürütülen
sistematik/psikolojik baskının temelinde de dinin, din temelli ahlak anlayışının, sosyo-kültürel,
muhafazakar etkisini yadsımayan Ateizm Derneği, sosyal ya da mesleki statüsü yüzünden cinsel
kimliğini gizlemek zorunda kalan her bireyin cinsel kimliğini özgürce ifade edebildiği, salt cinsel
kimliği yüzünden mesleki ya da sosyal kaygılar taşımadığı, nefret suçuna, hakarete, aşağılanmaya
4
ya da ikinci sınıf muameleye maruz kalmadığı, ayıplanmadığı bir sosyal yaşam alanı
oluşturabilmek için, kadınların ve farklı cinsel kimliği olan insanların da yasal haklarını
savunabilmesi için hukuki danışmanlık sağlamayı amaçlar, destekler ve gerektiğinde demokratik
protesto hakkını kullanmayı hedefler.
İnsanın varoluşundan bu yana “bilinmeyenlerden beslenen dogmalar” günümüzde de araştırmak
ve keşfetmek yerine kendi mistik inançlarını usulca bir adım ötesine taşımaktadır. Dünyada ve
Türkiye’de de yaygınlaşmakta olan “kişisel gelişim”, “spritüel mistisizm”, “fosil sergileri”,
“ufoculuk”, “kuantum yaşam koçluğu” vb. yeni mesleki alanların, yeni oluşumların; bilginin
dezenformasyonu yoluyla popülarite ve/veya maddi çıkar peşinde olan fırsatçılar tarafından art
niyetle kullanıldığını görmekteyiz. Hiçbir geçerliliği olmayan, bilimsel bir temele dayanmayan,
tutarlı olmaktan uzak, bu tür bilimdışı-metafizik argümanlardan beslenen kişi ve kurumların;
“dolandırıcılık” suçuna yeni bir tanım gerektirdikleri aşikârdır.
Ateizm Derneği; bünyesinde bulunan ve uluslararası bağlantıda olduğu bilim insanları ve
kuruluşlarının da katkılarıyla, sahte bilim alanında faaliyet gösteren kişi ve kurumlara karşı halkı
bilinçlendirmeye yönelik eğitim çalışmaları, panel, konferans ve sempozyumlar düzenlemeyi
amaçlamaktadır.
Ateizm Derneği; edebiyat, müzik, resim, karikatür, tiyatro, sinema vb. gibi sanatsal faaliyetlerde
bulunan ve kimi zaman icra ettikleri sanatsal eserlerde non-teist görüşleri ifade ettikleri
gerekçesiyle, hukuki yaptırımlara maruz kalan ve/veya konvansiyonel-sosyal medya yoluyla
psikolojik linç kültürüne ve baskılara maruz kalan sanatçılara hukuki yollardan sahip çıkmayı ve
sanatı din eksenli sınırlamalardan arındırmayı amaçlamaktadır.
5
TÜRKİYE’DE İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ
KAPSAMINDA GÖRÜŞ VE ÖNERİLERİMİZ
1- TCK 216
Din, inanç ve ifade özgürlüğü kapsamında, Türkiye ateistlerine yönelik olarak yargıya intikal
etmiş olan bazı davaların neredeyse tamamı Türkiye ateistlerinin aleyhine sonuçlanmış olup, bazı
davalar ise halen sürmektedir.
Aşağıda bu davalardan bazı örnekler sunmadan önce, bu davaların tamamına hukuki dayanak
olan gösterilen TCK maddesine bir göz atmakta fayda var.
“TCK 216.
Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama
(1)Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir
kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu
güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak
alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını
bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Yukarda da görüldüğü gibi, devlet otoritesi maddenin 3. bendinde gayet muallak bir suç tanımı
yapmış, bu maddenin ihlali gerekçesiyle açılan davalarda da, davacılara bu yasanın istismar
edilmesi fırsatını doğurduğu gibi, davacıların da bu yasa boşluğu nedeniyle hüküm giymesinin
zemini hazırlanmıştır.
Maddenin 3. bendinde suçun oluşması için gerekli olan şart "fiilin kamu barışını bozmaya
elverişli olması" olarak gösterilmiş olsa da, yargıdaki uygulamalarda maalesef bu şartın oluşup
oluşmadığı hiç dikkate alınmamıştır. Dolayısıyla kişinin sadece gayrimüslim olduğunu, ya da
deist, agnostik, ateist/inançsız olduğunu ifade etmesi bile suç kapsamında görülmüş ve yargı
sürecinde de aleyhine kararlar alınmıştır. Bununla ilgili belge ve kanıtları dosyanın eklerine
görebilirsiniz.
TCK 216/3 gerekçesiyle Türkiye'de yargıya intikal etmiş olan bazı örnekler aşağıdadır:
- Fazıl Say'ın tweet'i yüzünden yargılanması,
- Sevan Nişanyan'ın peygamber aleyhine yazdığı yazılardan dolayı yargılanması
- "Allah yok, din yalan" karikatürü sebebiyle karikatürist Bahadır Baruter'in yargılanması
- Richard Dawkins'in sayfasının kapatılması ve kitabının yasaklanması.
- "Allah'ın kızları" adlı romanı sebebiyle yazar Nedim Gürsel'in yargılanması
- "Tanrı'nın doğum günü", "Bin Yıllık Kuran Tefsiri: Levhi Mahfuz" ve "Peygamber Çocuklar"
kitapları sebebiyle yazar Burak Özdemir'in yargılanması,
6
- "Ajanda 2010 İllallah"ın editörlerinin ve Metis yayınevinin yargılanması
- Reformist İslamcı yazar Edip Yüksel'in sayfasının kapatılması ve yargılanması
- Ateizm.org sayfasının kurucuları oldukları ithamıyla Türkiye'deki iki kişinin yargılanması
(evleri basılıp bilgisayarlarına falan el konularak)
- Din karşıtı, evrim savunucusu, vs videolar hazırlayan Greener Nautilus'un (Çağan Çelik)
yargılanması
- Yine internette videolar yapan Efe Aydal'ın yargılanması (Onun da evi basıldı, bilgisayarına el
konuldu)
- Adnan Oktar'ı dava etmiş olan gruptan ("Bir Grup Evrimci") bazı kişilerin başında davalar
bulunuyor olması. (Örneğin Aydın Türk ve İzzet Murat Güler)
- Karikatür sanatçısı Mehmet Düzenli'nin Harun Yahya'ya (Adnan Oktar) hakaret ettiği
gerekçesiyle hapis cezasına çarptırılması
- Fikirsel adlı forum sitesinin kurucusu Culture Club adıyla yazan arkadaşımızın da yine Harun
Yahya'ya hakaret yüzünden yargılanması.
- Gujan Ceylan'ın yine Harun Yahya'ya hakaretten para cezasına çarptırılması
TCK 216 ile ilgili Çözüm Önerileri ve Taleplerimiz
Maddenin 3.bendi bir tür siyasi araç olarak Türkiye'deki farklı inanç kesimlerini susturmak,
sansürlemek ya da yıldırmak için kullanılmaktadır. 3. bend kaldırılmalı ya da şimdiki halinde
görüldüğü gibi muallakta olmayan daha net bir suç tanımı yapılmalıdır.
Yasada "Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerler" şeklinde bir tabir kullanılsa da,
yargıdaki uygulamasında hep aynı kesime yönelik ifadeler dava konusu haline gelmiştir.
Birine “ateist, dinsiz, imansız," demek hakaret olarak algılanırken - Fazıl Say örneğinde de
gördüğümüz gibi - 800 sene önce bile o dönemin hukuki koşullarında, yargı takibine maruz
kalmayan Hayyam rubaileri, günümüzde suç sayılmış, aslında edebi bir değeri olan söz konusu
rubaileri paylaşan kişi yargı önünde mahkûm edilmiştir.
Bu maddenin bu haliyle yürürlükte kalması, T.C'nin AİHM'de dahi insan hakları ihlalleri
dolayısıyla mahkûm edilmesine ve gerek kişilere, gerek kurumlara yüklü tazminatlar ödemesine
yol açabilir. AB uyum süreci kapsamında, din ve inanç özgürlüğü ile ilgili fasılların açılması,
AB'nin de Türkiye'ye bu konuda ısrarcı yaklaşımı faydalı olabilir.
TCK 216 ile ilgili olası bir değişiklik, bu yasanın demokratikleştirilmesi, diğer
inançları/inançsızlıkları da kapsayacak biçimde genişletilmesi de bir seçenektir. Fakat yargıdaki
uygulamasında bu yasanın, belli bir inanç kesimine yönelik susturma, korkutma aracı olarak
kullanılması ve suistimal edilmesinin önüne geçilmesi öncelik arz etmektedir.
Ateizm Derneği olarak, hem Türkiye'deki diğer dini ve mezhepsel azınlıkların, hem de tüm nonteistlerin hukuki yaptırımlara maruz kalmasına yasal zemin hazırlamış olan TCK 216'nın, siyasi
otorite tarafından, başımızın üzerinde sallanan bir tür demokles kılıcı gibi kullanılmaması için
diğer inanç kesimleriyle işbirliği yapmaya hazır olduğumuzu bildirir, bu konuda kamuoyu
oluşturmak için elimizden geleni yapacağımızın da bilinmesini isteriz.
7
2- Zorunlu Din Dersi
Türkiye ateistlerinin mağdur edildiği bir başka konu da okullardaki zorunlu din dersidir.
"Din kültürü ve ahlak bilgisi" adı altında verilen derste salt Sünnilik mezhebi işlenmesi bir yana
dursun, diğer din ve inançlar hakkında yeterli bilgi verilmemekte ve ayrıca bu dersten muaf
tutulmak için, öğrenci ailelerinin gayrimüslim olduklarını, belgelemesi ve kanıtlaması
istenmektedir.
Bu durum anayasanın 24. maddesinde belirtilen "Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere
katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden
dolayı kınanamaz ve suçlanamaz." ilkesine aykırıdır. Çünkü söz konusu aileler; çocuklarının,
zorunlu din dersinden muaf tutulmaları için dini inançlarını açıklamak, ibraz etmek, belgelemek
durumunda kalmaktadır.
Ayrıca 4+4+4 eğitim sistemiyle birlikte, daha da erken yaşlarda verilmeye başlanan zorunlu din
dersleri, seçmeli ders adı altında sunulan ve bazı okullarda "kadro eksikliği" bahane edilerek
alternatifsiz bırakılan "peygamberin hayatı" gibi dersler toplumda dinsel asimilasyonu
hedefleyen, din ve inanç özgürlüğünü kısıtlayan, ayrıştırıcı, ötekileştirici projelerdir.
Toplumda çoğunlukta olan dini inancın, diğer inanç kesimlerine karşı bir baskı aracı olarak
kullanılması henüz okul çağındaki çocuklara kadar inmiştir.
Zorunlu din dersinden muaf tutulma şartı olarak "gayrimüslim olduğunun okul yönetimine
belgelenmesi" demek, o öğrencinin ve ailesinin de alenen deşifre edilmesi demektir. Bu durum
henüz ergenlik çağındaki çocuğun sosyal yaşantısını da olumsuz etkileyebilir, psikolojik
gelişimine zarar verebilir. Yasa koyucu, burada kendi koyduğu 24. madde ile çelişmektedir.
Buna ek olarak biyoloji derslerine kadar giren yaratılış hipotezi, çocukların bilimsel düşünme
yetisi geliştirmelerini yavaşlatmakta ya da engellemektedir. Biyoloji dersinde tanrının bazı
hayvanları tasarladığını(!) öğrenen çocuk, ilerde evrimcilere/ateistlere karşı önyargılı
yaklaşabilir. Deistlere ve ateistlere karşı önyargıların oluşmasında ve beslenmesinde, okullardaki
taraflı, tek tipçi eğitimin de payı olduğunu düşünüyoruz. Uzun vadede düşünüldüğünde ailelerin
kendi içinde bile huzursuzluğa yol açacak bir uygulama bu.
Okullardaki zorunlu din dersinin yanı sıra, devlet gözetimindeki yurtlarda kalan çocukların da
yine ibadete, namaz kılmaya, akşam sohbetlerine katılmaları yönünde baskı yapıldığına defaten
tanık olmaktayız. Örneğin henüz 17 yaşında olan ve yurtta kalan bir kız öğrenci olan Y.K'nın
derneğimize başvurması ve yardım talebi sonucunda gerekli incelemeyi yaptık ve koruyucu aile
bulunması ve yurt müdür hakkında soruşturma açılması için gerekli olan hukuki işlemleri
başlatma aşamasına geldik.
8
Zorunlu Din Dersleri ile ilgili Çözüm Önerileri ve Taleplerimiz
Bu durumdan muzdarip olan Hıristiyanların ve Musevilerin ve hatta Alevilerin de olabileceğini
düşündüğümüzde, gerek anayasanın 24. maddesiyle çeliştiği için, gerek dinsel asimilasyona yol
açtığı için, bu uygulamanın kaldırılması ya da yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
Öncelikle uygulamanın anayasadaki 24. madde ile çelişmemesi için, kimliğin yani gayrimüslim
olma halinin ibraz edilmesi şartı kaldırılmalıdır. Çünkü çocuklarının zorunlu din dersi almasını
istemeyenler sadece Hıristiyanlar ve Museviler değildir. Muhtemelen aleviler de, deistler de,
ateistler de -kimliklerindeki din hanesinde her ne yazarsa yazsın- çocuklarının bu dersi almasını
uygun görmeyebilirler.
Üstelik bu uygulamada, çocuğunun zorunlu din dersinden muaf tutulmasını talep eden ailenin de
dini inancı deşifre edildiği için, kişiler dini inançlarını açıklamak zorunda bırakıldıkları için hem
anayasanın 24. maddesinin ihlali, hem de Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası insan hakları
sözleşmesinin ihlali söz konusudur. Bununla ilgili olarak Sinan Işık'ın 2010 yılının Şubat ayında
AİHM'e yaptığı 21924/05 no'lu başvuruyu örnek verebiliriz.
Çocukların zorunlu din dersi almasında, Türkiye non-teistleri olarak biz maalesef azınlıklardan
daha zor durumdayız. Bir Hıristiyan ya da bir Musevi, mensup olduğu dinin deşifre olmasını
kabul ettiği takdirde zorunlu din dersinden muaf tutulabilirken, bir ateistin -deşifre olmayı göze
alsa bile- zorunlu din dersinden muaf tutulması maalesef mümkün olmamaktadır.
Zorunlu din dersi konusunda ailelerin kararına güvenilmeli, çocuklarının din dersinden muaf
tutulması konusunda öğrenci velisinin okul yönetimine sözlü beyanı yeterli hale gelmelidir. Bu
durumda hem azınlık ailelerin dini inancı açıklamaları zorunlu tutulmayacak, hem de hangi
dinden olursa olsun çocuklarının zorunlu din dersinden muaf tutulmasını talep eden ailelerin
isteği göz ardı edilmemiş olacaktır. Çocuklarının geleceğine, alacakları dini eğitime karar
vermek, devletin değil, ailelerin tasarrufuna bırakılmalıdır.
9
3- Dinsizlerin ve Ateistlerin Yasal Statüleri
Türkiye'nin de taraf olduğu BM çocuk hakları sözleşmesi, 14. maddesiyle çocukların din ve inanç
özgürlüğünü koruduğu halde, ülkemizde maalesef çocukların ailelerinin mensup olduğu din,
doğumdan itibaren çocuklara empoze edilmekte, kimliklerindeki din hanesine de aynen
yazılmaktadır.
Bilindiği gibi din ve inanç, genetik aktarımla, biyolojik olarak nesilden nesile geçen bir özellik
değildir. 0 (sıfır) yaşındaki bir bebeğin salt ailesinin dininden dolayı, x bir dine mensup olduğunu
varsayan devlet, taraf olduğu BM çocuk hakları sözleşmesini ihlal etmektedir. Çocukta doğuştan
var olmayan bir inancın, çocuğun kimliğindeki din hanesine yazılması, çocuğun yasal statüsünü
tanımlamakta ve kendi dini tercihlerini seçmesini yavaşlatmakta ya da engellemektedir.
Buna ek olarak deist, agnostik ya da ateist bireylerin de felsefi hayat görüşleri yasalar tarafından
tanınmamakta, hiçbir yasal statüleri olmadığı için de gerek eğitim hayatında, gerek iş hayatında
ve sosyal yaşamda, gerekse defin işlemlerinde mağdur edilmektedir.
Dinsiz ya da ateist olmak, çoğu zaman ahlaksızlıkla bağdaştırılmakta, siyasilerin söylemlerinde
bir tür hakaret ve aşağılama aracı olarak kullanılmaktadır. Bu durum toplumun her katmanına da
bulaşmış ve maalesef kanıksanmış olduğu için, yayınlanmış olan bazı kamuoyu anketlerinde de,
toplumun ezici bir çoğunluğunun "ateist/dinsiz komşu istemediği" ortaya çıkmıştır. Dinsiz ya da
ateist olmak kişilerin birbirlerini aşağılama aracı olarak kullanıldığı için, "halkı kin ve
düşmanlığa sevk etmek" açısından bakıldığında, yasa koyucu burada kendi koyduğu yasaları
dahi ihlal etmektedir. Dinsizlerin ve ateistlerin yasal statü kazanamamış olması, bireylerin,
siyasi kurumların ve toplumsal katmanların da birbirlerine karşı "dinsizlik ya da ateizm
üzerinden" nefret suçu işlemelerine de yol açmaktadır.
“Bunu ateistler bile yapmaz" diyen siyasiler, aslında ateistlerden her türlü kötülüğü beklediklerini
ve kendi önyargılarını itiraf etmişlerdir. "Bunlar hep ateist, terörist" diyen siyasiler, ateistlere
karşı hem nefret suçu işlemiş, hem alenen hedef göstermiş hem de Türkiye ateistlerini şiddet
yanlısı gibi göstererek ötekileştirmiştir
10
Yasal Statü hakkında Çözüm Önerileri ve Taleplerimiz
-
Kişilerin doğuştan x bir dine mensup olduğunu varsayan anlayış değişmeli, T.C nüfus
cüzdanlarındaki din hanesi, çocuklar reşit olana kadar boş bırakılmalıdır.
-
18 yaşını doldurmuş her yurttaş, istediğinde ya da gerek gördüğünde bireysel başvurusunu
yaparak din hanesine istediği dini/mezhebi ya da inancı yazdırabilmelidir.
-
Devlet sadece azınlık vakıfları ve dernekleriyle değil, Ateizm Derneği, İnanç Özgürlüğü
Girişimi gibi STK'larla da müzakere etmeli, mevcut yasal düzenlemelerin
demokratikleştirilmesi ile ilgili uluslararası ateist/seküler kurumlarla işbirliği yapmalıdır.
-
Dinsizliği ve/veya Ateizmi bir tür aşağılama aracı olarak kullanılmasına, inançsızlara karşı
nefret suçu işlenmesine yönelik gerekli yasal düzenlemeler ivedilikle yapılmalı, bu tür
nefret suçu işleyenlere karşı yasal işlem başlatılmalı ve caydırıcı hukuki yaptırımlar
düzenlemelidir
-
Diyanet işleri başkanlığı dindarlar ve dinsizler arasındaki ayrımcılığı besleyecek
açıklamalardan kaçınmalı, örneğin ramazanda oruç tutmayan ailelerin toplumsal linç
kampanyasına maruz kalmasına karşı hoşgörüyü teşvik eden açıklamalar yapmalıdır.
-
Dinsiz/Ateist olduğunu açıklamış olan bireylere karşı hakaret, basın yoluyla hedef
gösterme, iş hayatında ya da okulda ayrımcılık yapan ve bunu teşvik eden kişilerle ilgili
yasal düzenleme yapılmalıdır.
-
Devlet memurlarını, yurtlardaki öğrencilerini ibadete zorlayan, giyimine, saç ve sakal
şeklinde müdahale eden yönetici ve amirlere karşı soruşturma başlatılmasının önündeki
yasal engeller kaldırılmalı, bu tür davaların yargıya intikal etmesi kolaylaştırılmalıdır.
11
4- Cenaze ve Defin işlemleri
Mevcut yasalar tüm vatandaşların cenaze ve defin işlemleri ile ilgili işlemlerde yerel
yönetimlere(belediyeler) tam yetki vermiştir. Belediyeler de kişinin kimliğindeki din hanesine
göre işlem yapmakta olduğu için dinsiz ya da ateist bireylerin öldükten sonra cenazeleriyle ne
yapılacağına maalesef kendileri değil, başkaları karar vermektedir.
Buna ek olarak, yakılmak ve küllerinin muhafaza edilmesini isteyen bireyler için Türkiye'de aktif
bir krematoryum yoktur. Yakın geçmişte kaybettiğimiz senarist Meral Okay bunun en somut
örneğidir. Vasiyetinde yakılmak istediğini beyan ettiği halde, defin işlemleri İslami usullere göre
yapılmış ve Müslüman mezarlığına defnedilmiştir.
Bu durum hem kendi mezarlıklarında dinsiz/ateist kişilerin defnedilmesini istemeyen
Müslüman/Hıristiyan/Museviler için haksızlık ve onların inancına saygısızlık hem de dinsiz/ateist
bireylerin de vasiyetlerine sadık kalınmaması anlamına gelir
Ateist bir birey için camide cenaze namazı kılınması, oradaki imam tarafından günahlarının
bağışlanması için tanrıdan merhamet dilenmesi, İslami usullere göre defnedilmesi, en basit tabirle
hem İslam dinine hem de söz konusu mevtaya saygısızlıktır.
Bireylerin öldükten sonra bedenleriyle ne yapılacağına kendileri karar vermeleri gerekir.
Organlarının bağışlanmasını, bedenlerinin kadavra olarak kullanılmasını isteyen ya da yakılmak
isteyen bireyler sadece dinsizler ve ateistler değildir. Batıda da, doğuda da defnedilmek yerine
yakılmak isteyen çeşitli dini inançlardan bireyler vardır. Dinsizlerin ve ateistlerin de bu konuda
mutabık kaldıkları ortak bir görüşü yoktur. Dolayısıyla dinsizlerin ve ateistlerin yasal statü
kazanmalarıyla birlikte, kendi defin işlemleriyle ilgili tasarrufun ailelerine, devlet organlarına ya
da belediyeye değil, kendilerine bırakılması gerekir.
Günümüzde maalesef Türkiye'de aktif krematoryum olmadığı için yakılmak isteyen bireylerin
vasiyetini yerine getirmek isteyen aileler, cenazenin yurtdışına gönderilmesi oradaki
krematoryumda yakılması ve küllerin tekrar Türkiye'de muhafaza edilmesi konusunda ciddi mali
giderleri karşılamak zorunda bırakılmıştır.
12
Cenaze ve Defin İşlemleri ile ilgili Çözüm Önerileri ve Taleplerimiz
-
Belediyeler sadece azınlık dinlerin mensuplarına değil, dinsizlere ve ateistlere de mezarlık
alanı tahsis etmelidir.
-
Dinsiz ve ateist (non-teist) bireylerin ölümlerinden sonra bedenleriyle ne yapılacağı
konusunda öncelikle kendi vasiyetleri esas alınmalıdır.
Sadece dinsiz ve ateistler için değil, toplumun her kesimi için organ ve kadavra bağışını
teşvik edici kampanyalar düzenlenmelidir.
-
-
Türkiye’nin hemen her bölgesinde aktif krematoryumlar açılmalı, öldükten sonra yakılmak
isteyen bireylerin vasiyetleri kendi istekleri doğrultusunda yerine getirilmelidir.
-
Küllerinin mezarlıkta muhafaza edilmesini ya da ailelerine teslim edilmesini isteyen
bireylerin taleplerinin yerine getirilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
-
Mezarlık tahsisi işi, din ve inanç özgürlüğü kapsamında, devletin tarafsızlık ve
çoğulculuğu gözetme sorumluluğunu esasına göre yapılmalıdır.
13
5- TÜRKİYE’DEKİ ATEİST, DİNSİZ VE MÜSLÜMAN
OLMAYAN AZINLIĞIN ORANINA DAİR ARAŞTIRMASI
PROJEMİZ
Bilindiği üzere “Türkiye’nin %99’u Müslüman’dır” şeklinde ki kalıplaşmış görüş hemen hemen
her ortamda karşımıza çıkmaktadır. Bu asılsız istatistiğin temeli devlet eliyle yeni doğan
bebeklerin doğum belgeleri ve kimliklerine İslam dininin yazılmasından kaynaklanmaktadır.
Yapılan nüfus sayımlarında olduğu gibi sistemsel olarak din araştırması yapıldığında ise %9899’luk bir oran Müslüman olarak kayıtlara geçmektedir.
Bu durumun dışında ülkemizde Müslüman olmayanlar dışında tespitlerin din algısını ele alırsak;
Türkiye nüfusunun yüksek bir çoğunluğunun sadece bir yaratıcıya inandığına, fakat kutsal kitapta
yazanları uygulamadığına hepimiz tanık olmuşuzdur. Ülkemizdeki kitap okuma-araştırma
oranlarını ele aldığımızda, yüksek bir çoğunluğun inanılan dinin kutsal kitabının Türkçe mealini
okumadığını ve aileden ya da çevre faktörlerle dini bilgi edindiğini gözlemleyebiliriz.
Buradan hareketle, ülkemizdeki Müslüman olmayan azınlığın oranının daha sağlıklı tahlil
edilmesi ve %99’u Müslüman bir ülkede yaşadığımız efsanesine bir son vermek adına Ateizm
Derneği öncülüğünde kapsamlı bir kamu oyu araştırması(anket) yapmayı planlamaktayız.
Böylelikle ülkemizdeki Müslüman olmayan nüfusun oranını belirlemenin yanı sıra, deist ve ateist
oranını da ülke tarihinde ilk defa somut olarak araştırmak ve belgelemeyi hedefliyoruz.
Soru formumuzda din ve algı sorularının içeriğinde deizmin temel sorularının yanı sıra Kuran’da
yer alan ağır cezaların bulunduğu ayetlerin özetinin bazı sorgularda görüşmeciye sorularak
‘’katılıp katılmadığını’’ sorduğumuzda ülkede yapılmış olan araştırma sonuçlarının aksine ‘deist’
kavramının ülkemizde ağırlıklı olduğu ile ilgili bir rapor elde edileceği görüşüne varabiliriz.
Türkiye’de din ve ideoloji araştırmaları genellikle gündem araştırmaları (genel din, dil ve ırk
tespiti) olarak, genel sorgular ile farklı araştırma konuları içinden ve filtrelenerek TUİK
tarafından kamuoyuna duyurulmaktadır.
Türkiye’de maalesef nüfus cüzdanı işlemleri sırasında sizlere kan grubunuz sorulmaz ve belge
göstermedikçe kimliklerimizdeki kan hanesi boş bırakılır. Aynı şekilde dininiz sorulmaksızın,
belge göstermediğiniz sürece din hanemize İslam ibaresi yazılmaktadır.
Araştırma kapsamında;



Türkiye genelinde 7 bölgede 30+ ilde yaşayan,
18 yaş üzeri %50 Kadın - %50 olmak üzere 5.000 kişi ile görüşülmesi hedeflenmektedir.
±3 hata payı ve %95 güvenirlik düzeyinde istatistiki oranda hesaplanarak önerilmiştir.
14
Yaptığımız ön araştırmada bu çalışmanın yaklaşık 90.000 TL seviyesinde bir maliyeti olacağı
hesaplanmıştır. Bu bağlamda AB üyesi ülkelerin büyükelçileri, AB Türkiye Delegasyonu, Norveç
Helsinki Konferansı, İnanç Özgürlüğü Girişimi ve 3 yaygın dinin temsilcileri ve yerli/yabancı
diğer vakıf ve derneklerle birlikte ortak bir çalışma yaparak bu projenin hayata geçmesi için
yardımlarınızı bekleriz.
15
EKLER:
1- Adnan Oktar’ın ateizm.org sitesi için aldırdığı ihtiyati tedbir kararı
2- Avukat Ceyhun Gökdoğan’ın inançsızlara karşı açtığı savaş ile ilgili Akit Gazetesi’nde yer
alan haberler
3- Şamil Tayyar’ın “Fazıl Say” için hakaret içeren mesajlarının haberi.
16
17
18
19
20

Benzer belgeler