nato zirvesi ve füze kalkanı projesi

Transkript

nato zirvesi ve füze kalkanı projesi
seta .
Analiz
S E TA | S i y a s e t , E k o n o m i v e To p l u m A r a ş t ı r m a l a r ı Va k f ı | w w w. s e t a v. o r g | A r a l ı k 2 0 1 0
NATO ZİRVESİ VE FÜZE KALKANI PROJESİ
SELİN M. BÖLME
S E TA
A N A L İ Z
seta .
AA, Fırat Yurdakul
Analiz
S ay ı: 3 0 | Ara l ı k 2 0 1 0
NATO ZİRVESİ VE FÜZE
KALKANI PROJESİ
SELİN M. BÖLME
İÇİNDEKİLER
FÜZE KALKANI PROJESININ GEÇMIŞI | 4
PROJENIN AMACI VE SON HALI | 7
İRAN TEHDIDI NEREDEN KAYNAKLANIYOR? | 11
TÜRKIYE PROJENIN NERESINDE? | 14
SONUÇ | 16
2 0 1 0 © Ya y ı n h a k l a r ı m a h f u z d u r
N AT O Z İ R V E S İ V E F Ü Z E
KALKANI PROJESİ
ÖZET
19-20 Kasım 2010 tarihleri arasında Lizbon’da gerçekleştirilen NATO Zirvesi arifesinde Türkiye’nin
gündemine oturan Füze Kalkanı Projesi’nin geçmişini Soğuk Savaş’ın sona erdiği ilk yıllara kadar götürebilmek mümkündür. Bununla birlikte projenin hayata geçirilmesine yönelik fiili çalışmalar Başkan George W. Bush döneminde başlamıştır. Projenin ABD’nin ulusal savunması kapsamında öngörülen ilk halinin Rusya’nın aşırı tepkisini çekmesi üzerine proje Başkan Barack Obama döneminde
revize edilmiştir. “Aşamalı uyarlanabilir yaklaşım” adı altında tasarlanan yeni proje, İran’ın tahmini
balistik füze geliştirme kapasitesine paralel şekilde füze savunma sistemini aşamalı olarak hayata
geçirmeyi öngörmektedir. Avrupa’nın bu tehlikeden korunması kapsamında belli ülkelere radarlar,
belli ülkelere ise savunma füzeleri konuşlandırılması planlanmaktadır. Türkiye, tehdit gelmesi beklenen Ortadoğu bölgesinde 1.000 kilometre bandında radarların yerleştirilmesi için en uygun ülke
olarak tanımlandığı için bu yönde ABD yönetiminin talepleri ile karşı karşıya kalmış ve Türkiye’nin
taşıdığı tereddütler İran ile ilişkilerine yorularak bir kez daha “eksen kayması” tartışmalarını gündeme
getirmiştir.
19-20 Kasım 2010’da Lizbon’da yapılan zirvede Türkiye’nin “evet” oyu ile birlikte ittifakın yeni stratejik konsepti kabul edilmiştir. Bu kapsamda, ittifakın füze saldırıları gibi tehditlere karşı savunma
yöntemleri geliştirmesi onaylanırken, “kolektif savunma” ilkesine yapılan atıfla sistemin üye ülke savunma sistemlerinden de yararlanarak ittifak topraklarının tümünü koruyacak şekilde geliştirilmesi
karara bağlanmıştır. NATO Lizbon Zirvesi ardından Türkiye’de tartışmalar her ne kadar füze kalkanının teknik detaylarına kilitlenmiş olsa da, zirveden çıkan yeni stratejik konsept, önümüzdeki dönemde dünya düzeninin parametrelerini ortaya koyması bakımından çok daha önemlidir.
Elinizdeki çalışmada, öncelikle füze kalkanı projesinin gelişimine, fikri alt yapısına değinilecek
ve projenin aldığı son hal siyasi arka planı ile birlikte aktarılacaktır. Daha sonra projenin temelini
oluşturan İran tehdidi algısının nereden kaynakladığı ve bunun gerekçeleri irdelenecektir. Son olarak Türkiye’nin projeye dâhil olma süreci çerçevesinde, Türk-Amerikan ilişkileri ve Türkiye’nin izlediği
politika analiz edilecektir.
3
S E TA
A N A L İ Z
NATO ZİRVESİ VE FÜZE
KALKANI PROJESİ
FÜZE KALKANI PROJESININ GEÇMIŞI
Füze Kalkanı Projesi her ne kadar Türkiye’nin de konuya dâhil olması ile birlikte
2010’un başından itibaren Türk kamuoyunun gündemini meşgul etse de projenin gelişimini izlemek için Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından yeniden şekillendirilen
ABD’nin ulusal güvenlik stratejilerine bakmak gerekmektedir. ABD Başkanı George
Bush’un “Yeni Dünya Düzeni” olarak nitelendirdiği bu dönemin başlangıcında, 1991
yılında, yayınlanan ulusal güvenlik stratejisi belgesi1 ABD’nin Soğuk Savaş’ın ardından
dünya algısının nasıl şekilleneceği göstermesi bakımından önemlidir. Yeni dönemdeki
düşmanın ana hatlarını çizen bu belgede, tek ve somut bir düşman yerine çeşitlenen
ve biçim değiştiren tehdit unsurlarından bahsedilerek, bunların Amerikan çıkarlarına
zarar verebileceği üzerinde durulmuştu. Her ne kadar Soğuk Savaş sona ermiş bile
olsa, stratejide de belirtildiği gibi, devam eden ekonomik rekabet içinde ABD bölgesel
çatışmaların yaratacağı güç boşluklarının kendi çıkarlarına ters şekilde doldurulmasını
istememekteydi. Bu nedenle Amerikan çıkarları açısından istikrarsızlık yaratabilecek
tehditlerin tanımlanması ve bunlara karşı tedbirlerin alınması önemliydi. Bu amaç,
ABD’nin ulusal güvenlik stratejilerine şekil veren ana eksen oldu.
Bill Clinton’ın başkanlığı ile birlikte yeni döneme damgasını vuracak ulusal güvenlik stratejisi netlik kazandı. Bu dönemde ABD çıkarlarına yönelik tehditlerin açık bir
sınıflandırmasına gidildi. 1997 yılında yayınlanan ulusal güvenlik stratejisi belgesin-
4
1. The National Security Strategy of the United States of America, August 1991, http://www.fas.org/man/
docs/918015-nss.htm
N AT O Z İ R V E S İ V E F Ü Z E
KALKANI PROJESİ
de2 “Bölgesel ya da Devlet Merkezli Tehditler” başlığı altında bazı ülkelerin ABD’nin
yaşamsal çıkarlarını tehdit etme niyetinde oldukları; bu ülkelerin nükleer, biyolojik,
kimyasal silahlar da dâhil olmak üzere saldırı kapasitelerini artırmaya çalıştıkları üzerinde duruluyordu. Aynı belgede “Kitle İmha Silahlarından Kaynaklanan Tehdit” başlığı
altındaysa bu silahların küresel güvenlik için en büyük tehdit olduğunun altı çizilerek,
ABD’ye düşman ve dünya güvenliğini hedef alan ülkelerin bu tür silahlara sahip olmalarının kabul edilemez olduğu ifade edilmekteydi. Silahların kontrolünü sağlamanın
önemi ile birlikte, 1998 stratejisinde füze savunması başlığı altında kısmen yer verilen ulusal füze savunma sistemi, 1999’daki stratejide derinlemesine ele alındı. Burada
ABD’nin uzun menzilli kitle imha silahları geliştirmekte olan devletlerden tehdit algıladığı vurgulanarak, “serseri” devletlerden gelebilecek kıtalararası balistik füze saldırısı ihtimaline karşı bir savunma sistemi ihtiyacından bahsedilmekteydi. Bu dönemde
1972’de imzalanan Anti-Balistik Füze Anlaşması Rusya ile ABD’nin sahip olacağı füze
sistemlerini sınırlandırdığı için ABD’nin elini kolunu bağlamaktaydı.3 ABD başlarda anlaşmanın ulusal füze savunma sistemi kurmasına izin verecek şekilde güncellenmesini
gündeme getirdiyse de, Başkan George W. Bush tarafından 2001 senesinde resmen
anlaşmadan çekileceklerinin açıklandı ve Haziran 2002 itibari ile ABD tek taraflı olarak
anlaşmayı feshetti.
ABD’nin kendi ulusal füze sistemini hayata geçirmesinin önündeki engelin kalkması
ile birlikte füze savunma sistemi üzerinde çalışmalar başlatıldı. Başkan Bush 16 Aralık
Silahların
kontrolünü
sağlamanın önemi
ile birlikte, 1998
stratejisinde füze
savunması başlığı
altında kısmen yer
verilen ulusal füze
savunma sistemi,
1999’daki stratejide
derinlemesine ele
alındı.
2002’de balistik füze savunması hakkında ulusal politikayı belirleyen Ulusal Güvenlik
Başkanlık Yönergesini (National Security Presidential Directives) imzalayarak bu konuda
ilk adımı attı.4
Bush dönemindeki planda, doğudaki “güvenilmez devletler” den5 gelecek uzun menzilli füze tehdidine karşı 2004 sonuna kadar ulusal füze savunma sisteminin kurulması
öngörülmüştü. Amerika ve Avrupa ayaklarından oluşan projede, karaya ve gemilere yerleştirilecek savunma füzeleri uzaydaki uydularla desteklenecek ve kurulacak
network ile komuta ve kontrol sağlanacaktı. Aralık 2004’te Kuzey Kore’nin uzun menzilli balistik füzelerine karşı Alaska’da kurulan füze rampalarına beş tane savunma füzesi yerleştirilmesi ile projenin ilk aşaması kısmen gerçekleştirilirken Kaliforniya’ya da
yerleştirilen bir dizi füze ile sistem desteklendi. Daha sonra Alaska’da füzelerin sayısı
24’e çıkarıldı. Ayrıca Grönland ve İngiltere’deki erken uyarı ve izleme radarlarının pro2. A National Security Strategy for a new Century, May 1997, http://www.au.af.mil/au/awc/awcgate/nss/nssr1098.pdf; Çağrı Erhan, “Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin Güvenlik Algılamaları,” Refet Yinanç, Hakan Taşdemir (ed),
Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Şeçkin Yayınevi, Ankara, 2002, ss.64-69
3. A National Security Strategy for a new Century, December 1999, http://www.au.af.mil/au/awc/awcgate/nss/nssr1299.pdf.
4. National Security Presidential Directive 23, December 16,2002 http://www.fas.org/irp/offdocs/nspd/nspd-23.
htm.
5. Burada hangi devletlerin kastedildiği konusunda proje ile ilişkili olarak ABD yönetimi tarafından açıkça sadece
Kuzey Kore ve İran’ın adı kullanılmıştır.
5
S E TA
A N A L İ Z
jeye uygun şekilde yenilenmesi için anlaşmalar yapıldı. Bu kapsamda İngiltere, North
Yorkshire’da iki üssünün kullanılmasına izin verdi.6
Ancak sistem henüz kurulum aşamasındayken bile ağır eleştirilerin hedefi haline gelmişti. Özellikle sistemin operasyonel başarısı üzerinde ciddi şüphelere neden olan bu
eleştiriler, sistemin test edilmediği ve bir takım teknolojik problemlerin varlığı üzerine
yoğunlaşmaktaydı. Buna göre, Alaska ve Kaliforniya’daki savunma füzelerinin uzun
menzilli füzeleri durdurmadaki başarısı Pentagon’un tahminlerinden çok uzaktı. Buna
Füze savunma
sistemi gündeme
geldiği günden
itibaren Rusya,
projenin bu
haliyle kendisine
karşı olduğunu
söyledi ve kendi
güvenliğini
zaafa uğratacağı
gerekçesi ile
ABD’ye itiraz etti.
karşın Bush yönetimi kurulan sistemi kısa menzilli füzelere karşı karada ve denizde
konuşlu balistik füze savunma sistemi ile destekleyeceklerini açıklayarak proje üzerindeki ısrarını sürdürdü. 7
Avrupa’daki müttefikleri ve burada bulunan Amerikan üslerini, orta ve kısa menzilli
saldırılardan korumak amacıyla projenin Avrupa ayağı için yer aranmaya başladı. Bir
kaç yıl süren uzun görüşmelerin ardından 2007’nin başlarında Bush yönetimi, İran’ın
balistik füze tehdidine karşı Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne resmi olarak Avrupa Füze
Savunma Sisteminin bir parçası olarak karada konuşlu savunma füzelerinin ve radar
sisteminin kurulmasını teklif etti. Yapılan teklife göre bu sistem, Polonya’ya uzun menzilli 10 karada konuşlu savunma füzesinin yerleştirilmesini ve Çek Cumhuriyeti’ne sabit ve ismi verilmeyen ancak İran’a yakın konumdaki başka bir ülkeye ise taşınabilir
radarların kurulmasını kapsamaktaydı. Proje için Bush yönetimi 2007 yılında, projenin
Avrupa ayağının başlangıcında, tasarım, inşaat ve orta menzilli savunma füzelerinin
konuşlandırılması için 2008 savunma bütçesinden 310 milyon dolar istedi. Bu şekliyle
tüm projenin 4 milyar dolara mal olması beklenirken, 2013’te tamamlanması hedeflenmişti.8 2008 yazında Polonya ve Çek Cumhuriyeti ile ABD arasında projeye ev sahipliği yapmalarına ilişkin anlaşmalar imzaladı.
Ancak füze savunma sistemi gündeme geldiği günden itibaren Rusya projeye karşıydı. Projenin bu haliyle kendisine karşı olduğunu söyleyen Moskova, kendisine
karşı casusluk amacı ile kullanılabileceğini ileri sürerek, füze kalkanının asıl amacının
Rusya’daki askeri tesisleri gözetlemek olduğu ve şu anda çok büyük olmasa da gelişmesi halinde kendi güvenliğini zaafa uğratacağı gerekçeleri ile ABD’ye itiraz etmekteydi. Hatta Moskova eğer İran’dan çekiniliyorsa, Azerbeycan’ın İran sınırında bulunan
ve Rusya tarafından kiralanmış bulunan radar üssünün kullanılabileceğini söyledi.
Ayrıca Devlet Eski Başkanı Putin, Rusya güneyindeki bir başka radar üssünü de kullanıma açabileceklerini belirterek ABD ve Avrupa ülkelerini ortak bir savunma sistemi
6. Dave Webb, “NATO and European Missile Defence,” NATO Watch, Briefing Paper No.13, 13 August 2010.
6
7. Steven A. Hildreth, Amy F. Woolf, “Ballistic Missile Defense and Offensive Arms Reductions: A Review of the
Historical Record,” Congressional Research Service Report, May 25, 2010, s. 16; Steven A. Hildreth, Carl Ek, “LongRange Ballistic Missile Defense in Europe,” Congressional Research Service Report, September 23, 2009, s. 6-7
8. Steven A. Hildreth, Carl Ek, “Long-Range Ballistic Missile Defense in Europe,” Congressional Research Service
Report, September 23, 2009, s.1
N AT O Z İ R V E S İ V E F Ü Z E
KALKANI PROJESİ
geliştirmeye davet etti.9 Rusya İran’ın füzelerinin menzilinin sınırlı olduğu gerekçesi ile
ABD’nin Avrupa’da füze sistemi kurmasına gerek olmadığı konusunda ısrarını sürdürdü. Polonya ile ön anlaşma yapılması sonrasında ise Rusya’nın bu konudaki dili daha
da sertleşti. Anlaşmanın akabinde Rusya Dışişleri Bakanlığının internet sayfasında yayımlanan açıklamada şu ifadelere yer verilmekteydi:
“Çek Cumhuriyeti’ndeki radar sistemleri, ülkemizin tüm Avrupa bölümünü kapsayabilir. Polonya’daki uzun menzilli füzelerin ise Rusya’daki kıtalararası füzeler
dışında hiçbir hedefi yok ve gelecekte de bunun dışında bir hedefi görülmüyor. ABD füze kalkanının, Avrupa’da genişletileceği ve modernize edileceği açıkça görülmektedir. Amerikan yönetimi de bunu saklamıyor. Bu durumda Rusya
sadece diplomatik yöntemlerden oluşmayan tepki vermek zorunda kalacak.
ABD’nin dünyadaki stratejik dengeyi kendi lehinde değiştirerek, dünyadaki güvenlik ve istikrarın kuvvetlenmesini engelleme girişimi daha açık ve somut bir
şekilde görülmektedir.” 10
Rusya’nın bir çekincesi de ABD’nin Anti-Balistik Füze Anlaşmasından çekilmiş olmasından kaynaklanmaktaydı. Sınırlandırma kalktığı için Rusya, artık ABD’nin istediği
gibi projeyi genişletebileceğini, bu durumun ise kendi savunma sistemini zaafa uğratacağını düşünüyordu. Ancak tüm bu sebeplerden daha önemlisi Rusya’nın yanı başına kurulacak sistemle kendi nüfuz alanında üstelik kendine söz hakkı tanınmadan
kurulmak istenen bu hâkimiyetten rahatsızlık duymasıydı. Rus Meclisi önce Avrupa
Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması’ndan (AKKA) çekilmeyi onaylayıp, konvansiyonel
Tüm bu
sebeplerden daha
önemlisi Rusya yanı
başına kurulacak
sistemle kendi
nüfuz alanında
üstelik kendine söz
hakkı tanınmadan
kurulmak istenen
bu hâkimiyetten
rahatsızlık
duymaktaydı.
silahları yeniden batı sınırına yerleştirme sinyali verdi ve Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’ndan (INF) çekilme tehdidinde bulundu. Ardından daha somut bir
adım geldi ve Moskova, 500 mil menzile sahip İskender-M füzelerini Polonya sınırındaki Rus toprağı Kaliningrad’da konuşlandırma kararı aldığını açıkladı.11 Polonya ve Çek
Cumhuriyeti ile yapılan anlaşmaların onaylamasında yaşanan gecikmeler de üstüne
eklenenice, projenin ilerlemesi için yeni adımları atmak Kasım 2008’de başkanlık seçimlerini kazanan yeni ABD Başkanı Barack Obama’ya kaldı.
PROJENIN AMACI VE SON HALI
Obama başkanlığının ilk günlerinde projeyi devam ettirmeyi denediyse de çok geçmeden özellikle de Rusya’nın itirazları sürerken projenin mevcut haliyle hayata geçirilmesinin güçlükleri ile yüzleşmek zorunda kaldı. Moskova, yeni ABD başkanının Rusya
ile ilişkileri geliştirme yönündeki vaadlerine karşılık füze kalkanı sorununda diyalog
kapısını açmış ve 29 Ocak 2009’da İskender füzelerini yerleştirme planını askıya almış-
9. “Putin offers joint missile shield,” BBC News, 7 June 2007.
10.���������������������������������������������������������������������������������
“Rusya: ‘Füze kalkanına diplomatik olmayan yöntemlerle de karşılık vereceğiz’,” Milliyet, 21 Ağustos 2008
11.���������������������������������������������������
“Russia fires warning shot over US missile plan,” Guardian, 7 November 2008.
7
S E TA
A N A L İ Z
tı.12 Ancak projeyi revize etmeden Rusya’nın endişlerini gidermek mümkün gözükmüyordu. Üstelik tek sorun Rusya da değildi. Bush yönetimi tarafından önerilen projenin
test edilmemiş olmasının getirdiği teknik sorunlar, maliyeti ve uzun vadede çözüm
getirmeyi hedeflemesi ve güncel tehditlere tam karşılık gelmemesi eleştirilmekteydi.
17 Eylül 2009’da ABD Başkanı Obama, devralınan projenin Avrupa Balistik Füze Savunma Programı ayağının iptal edildiğini ve onun yerine “aşamalı uyarlanabilir yaklaşım” (phased adaptive approach)13 adı altında yeni bir programın hayata geçirileceğini
Bush yönetimi
tarafından
önerilen projenin
test edilmemiş
olmasının
getirdiği teknik
sorunlar, maliyeti
ve uzun vadede
çözüm getirmeyi
hedeflemesi ve
güncel tehditlere
tam karşılık
gelmemesi
eleştirilmekteydi.
açıkladı. Bugün NATO’ya taşınmış olan ve Füze Kalkanı olarak bilinen proje Obama
yönetiminin revize ettiği bu projedir.
BALİSTİK FÜZE SAVUNMA SİSTEMİ NASIL ÇALIŞIYOR?
1. Balistik füze düşman ülke tarafından fırlatılıyor.
2. Infra-red dedektörler füze fırlatıldığında ortaya çıkan ısıyı algılıyabiliyorlar.
3. Eğer dedektörleri geçerse füze radar sisteminin oluşturduğu “bulut örtüsüne”
eriştiğinde radarlarca algılanıyor. Sistemde üç çeşit radar görev yapıyor;
- Uzaydaki radarlar: Füzenin yörüngesini tahminde kullanılıyor
- Erken uyarı radarları: Füzeyi tespit ve izlemede kullanılıyor
- X-bandı radarları: Yüksek frekanslı sinyallerler füzenin türünü tahmin
etmeye yardımcı oluyorlar
4. Füzeyi izleyen radarlar sayesinde, füzenin hızı ve büyüklüğü tespit ediliyor.
5. Füze dikey uçuşa devam ederken radarlar bu bilgileri komuta merkezine
aktarıyorlar.
6. Komuta merkezinde radarlardan gelen bilgiler işlenerek, füzeninin hangi
noktada hangi savunma füzesi ile durdurulacağı planlanıyor. Bu nokta füzenin
hızına ve eldeki savunma füzesinin menziline göre hesaplanan zorunlu bir
seçenek ortaya çıkıyor.
7. Bu sırada dikey uçuşuna devam eden balistik füze radarları şaşırtmak için
yanıltıcı yemler ateşliyor. Ancak radar sistemi bunları algılayacak şekilde
geliştirilmiş durumda.
8. Füzenin uçuş rotası çizildikten sonra, bu rota bilgisi savunma füzelerine iletiliyor.
9. Belirlenen noktada balistik füzeyi vurmak için savunma füzeleri ateşleniyor ve
havada vuruyorlar. Eğer bu atış başarısız olursa, o zaman füzenin rotasındaki
başka bir savunma füzesi devreye sokulabiliyor. 14
14
Son haliyle program kapsamında, İran tehdidine karşı Avrupa’yı korumak için uzun
menzilli yerine orta ve kısa menzilli füzelerin konuşlandırılması öngörülmektedir.
Obama yönetimi, İran’ın elinde henüz uzun menzilli füzelerin bulunmadığı, tehdidin
asıl kaynağının şu anda kısa ve orta menzilli füzeler olduğu gerçeğinden hareketle,
öncelikle bu soruna çözüm getirebilecek bir sistem üzerine odaklanmıştır. Ayrıca de12.������������������������������
“Obama’ya ‘İskender’ jesti,” Milliyet, 29 Ocak 2009
8
13.�Fact Sheet on U.S. Missile Defense Policy: A “Phased, Adaptive Approach” for Missile Defense in Europe, The White
House Office of the Press Secretary, September 17, 2009, http://www.whitehouse.gov/the_press_office/FACTSHEET-US-Missile-Defense-Policy-A-Phased-Adaptive-Approach-for-Missile-Defense-in-Europe/
14. “Guide to planned US missile shield,” BBC News, 22 June 2006.
N AT O Z İ R V E S İ V E F Ü Z E
KALKANI PROJESİ
nenmemiş ve geliştirilmekte olan bir sistem yerine, mevcut ve denenmiş savunma
füzelerine ve radarlarına dayandığı için sistemin daha güvenilir olduğu ileri sürülmektedir. Proje kapsamında yer alan SM-3 savunma füzeleri özel olarak kısa ve orta menzilli balistik füzelere karşı geliştirilmiş ve başarılı olduklarını 2002’den beri yapılan 23
denemenin 19’unda ispat etmişlerdir. Ayrıca Bush yönetimi tarafından Polonya’ya yerleştirilmesi planlanan karada konuşlu uzun menzilli füzelere göre maliyetleri de daha
düşüktür.15 Savunma kapasitesinin izleyen on yıl içinde büyümesi ve daha geniş bir
alanı kapsaması planlanmıştır. İran’ın uzun menzilli füzeye sahip olacağının düşünüldüğü 2020 yılından sonra, şu anda konuşlandırılması Rusya ile sorunlara neden olan,
yeni balistik füze savunma kapasitelerinin Avrupa’ya yerleştirilmesi planlanmıştır.16
Obama ve ekibi tarafından yapılan açıklamalarda, İran’ın kısa ve orta menzilli balistik
füzelerinin artmasına yönelik endişeler karşısında, müttefiklerle yapılan uzun müzakereler yoluyla geliştirilen bu yeni yaklaşımın daha etkin bir çözüm olduğu vurgulanmaktadır. Buna göre yeni sistem, Bush yönetimi tarafından önerilen Polonya’da
kurulacak sabit rampalı savunma füzelerinden ve Çek Cumhuriyeti’nde inşa edilecek
büyük bir radardan daha çabuk konuşlandırılabilecektir ve mevcut tehdidin niteliğine
daha uygundur.17 Cumhuriyetçiler, proje İran’ın uzun menzilli füze tehdidine odaklanmadığı için planın değişmesinden memnun olmasalar da Demokratlar, ilerdeki bir
tehdit yerine güncel ve mevcut bir tehdide karşı olduğu için yeni sistemin daha uygun olduğunu savunmaktadırlar. Projenin değişmesi ve ABD’nin işbirliği teklifleri ile
Obama yönetimi,
İran’ın elinde
henüz uzun
menzilli füzelerin
bulunmadığı,
tehdidin asıl
kaynağının şu anda
kısa ve orta menzilli
füzeler olduğundan
hareketle, öncelikle
bu soruna
odaklanmıştır.
birlikte Rus yönetimi sakinleşirken, bu süreçte İskender füzeleri konuşlandırma planı
da rafa kaldırılmıştır.
Balistik Füze Savunma projesi üç aşamadan oluşmaktadır;
•
İlk aşama (2011’den itibaren): İzleyen iki sene içinde, Avrupa’yı ve burada bulunan Amerikan askerlerini tehdit eden bölgesel balistik füze tehdidine karşı,
gemilerde konuşlandırılabilen Aegis Silah Sistemleri, SM-3 (Blok IA) savunma
füzeleri ve taşınabilir radar izleme sistemleri (AN/TPY-2) gibi sensörlerini içeren
mevcut ve denenmiş füze savunma sistemlerinin yerleştirilmesi.
•
İkinci aşama (2015’ten itibaren): Daha geniş bir bölgeyi kısa ve orta menzilli füzelerden korumak amacıyla uygun testlerden sonra, SM-3 savunma füzelerinin
hem kara hem de deniz için geliştirilmiş ileri versiyonlarının (Block IB) ve ileri
versiyon sensörlerin yerleştirilmesi.
•
Üçüncü aşama (2018’den itibaren): Şu anda geliştirme aşamasında olan daha
ileri SM-3 Blok IIA savunma füzelerinin geliştirme ve test süreci tamamlandıktan
sonra kısa, orta ve orta üstü menzile sahip füze tehdidine karşı yerleştirilmesi.
15.����������������
Gabriela Campos (spoke with Kingston Reif,) “A Shift in Focus: Changes in the Missile Defense Program” FPIP,
October 26, 2009.
16.������������������
Hildreth, Woolf, a.g.e, s. 16
17.�������������������������������������������������������������������������������
Michael D. Shear and Ann Scott Tyson, “Obama Shifts Focus Of Missile Shield,” Washington Post, September
18, 2009.
9
S E TA
A N A L İ Z
•
Son aşama (2020’de): SM-3 Blok IIB füzelerinin geliştirme ve test süreci tamamlandıktan sonra bu füzelerin, orta ve orta üstü menzile sahip füze tehdidine ve
gelecekte ortaya çıkacak olan ABD’ye yönelik potansiyel kıtalararası füze tehdidine karşı konuşlandırılması.18
Planın karada konuşlu füzelerin yerleştirileceği aşamaları için anlaşmaların bir kısmı
şimdiden sağlanmıştır. Romanya hükümeti füze rampaları kurulmasını kabul ederken,
Bulgaristan ile ABD arasında görüşmeler devam etmektedir. Temmuz 2010’da Polonya
Proje üzerinde
yapılan değişiklik,
NATO ülkelerinin
de desteğinin
alınmasını
sağlamış ve buna
paralel olarak
projenin Lizbon’da
gerçekleştirilen
zirvede açıklanan
yeni stratejik
konsept
kapsamına
alınmasının da
yolu açılmıştır.
ile varılan yeni anlaşma çerçevesinde bu ülkeye 2018’den itibaren mobil savunma füzeleri yerleştirilecektir ve Çek Cumhuriyeti’nde uydudan gelen bilgilerin toplanacağı
erken uyarı merkezi kurulacağı açıklanmıştır.19
2020’de tamamlanması planlanan projenin maliyetinin çoğunun ABD tarafından karşılanacağı açıklanmıştır. Diğer NATO ülkeleri için sisteme bağlanma maliyeti ile birlikte
önümüzdeki 10 yıla yayılacak maliyetin toplamda 200 milyon doları bulacağı tahmin
edilmektedir.20
Proje üzerinde yapılan değişiklik, NATO ülkelerinin de desteğinin alınmasını sağlamış
ve buna paralel olarak projenin 19-20 Kasım 2010 tarihleri arasında Lizbon’da gerçekleştirilen zirvede açıklanan yeni stratejik konsept kapsamına alınmasının da yolu açılmıştır. Füze Kalkanı projesinin NATO stratejik konsept belgesine girmesinin ne anlama
geldiğini yorumlamak için NATO’nun önceki stratejik konsept belgeleri ile geçirdiğe
değişime bakmak gerekmektedir. ABD’nin ulusal güvenlik stratejilerine paralel olarak
1991 ve 1999 yıllarında benimsenen stratejik konsept belgeleri ile NATO bünyesinde tehditler yeniden tanımlanarak örgütün görev alanı genişletilmiştir. Anlaşmanın
5. maddesinde21 ortaklaşa meşru müdafaa hakkının ancak taraflardan birine veya bir
kaçına saldırı olması durumda kullanılabileceği açıkça ifade edilmesine karşın artık,
ittifak açısından tehditler sadece üyelerin toprak bütünlüklerine, siyasi bağımsızlıklarına ve güvenliklerine yönelik durumlar veya sadece doğrudan saldırılarla sınırlandırılmamaktadır. Yeni konsept belgeleri ile birlikte Belirsizlikler, istikrarsızlık, etnik ve dinsel rekabet, bölgesel uyuşmazlıklar, insan hakları ihlalleri, devletlerin dağılması, kitle
imha silahlarının yayılması, organize suçlar, terörizm ve yaşamsal kaynakların kesil18.�Fact Sheet on U.S. Missile Defense Policy: A “Phased, Adaptive Approach” for Missile Defense in Europe, The White
House Office of the Press Secretary, September 17, 2009, http://www.whitehouse.gov/the_press_office/FACTSHEET-US-Missile-Defense-Policy-A-Phased-Adaptive-Approach-for-Missile-Defense-in-Europe/
19.�������
Webb, a.g.e.
20.�������
Webb, a.g.e.
10
21.����������������������������������������������������������������������������������������������������
NATO Anlaşması 5. madde; Taraflar, Kuzey Amerika’da veya Avrupa’da içlerinden bir veya daha çoğuna
yöneltilecek silahlı bir saldırının hepsine yöneltilmiş bir saldırı olarak değerlendirileceği ve eğer böyle bir saldırı
olursa BM Yasası’nın 51. Maddesinde tanınan bireysel ya da toplu öz savunma hakkını kullanarak, Kuzey Atlantik
bölgesinde güvenliği sağlamak ve korumak için bireysel olarak ve diğerler ile birlikte, silahlı kuvvet kullanımı
da dahil olmak üzere gerekli görülen eylemlerde bulunarak saldırıya uğrayan Taraf ya da Taraflara yardımcı
olacakları konusunda anlaşmışlardır.
Böylesi herhangi bir saldırı ve bunun sonucu olarak alınan bütün önlemler derhal Güven Konseyi’ne bildirilecektir.
Güvenlik Konseyi, uluslararası barış ve güvenliği sağlamak ve korumak için gerekli önlemleri aldığı zaman, bu
önlemlere son verilecektir.
N AT O Z İ R V E S İ V E F Ü Z E
KALKANI PROJESİ
mesi gibi konular ittifakın tehdit tanımlaması kapsamına alınmıştır.22 Böylelikle NATO
söz konusu tehditler nedeniyle de harekete geçebilecek bir örgüt haline gelmiştir.
Tehditlerin bu şekilde genişletilmiş olması NATO’nun 6. maddede tanımlanan alanı23
da geçersiz kılmıştır. Anlaşmanın amaç ve alanının bu şekilde değişime uğraması ile
birlikte, terörizmden enerji güvenliğine; iklim değişikliğinden organize suçlara kadar
henüz tanımlanmasında netlik olmayan yeni tehdit unsurları karşısında ittifakın nasıl
işletileceğine ilişkin belirsizlikler ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine 3-4 Nisan 2009 tarihleri arasında Strazburg/Kehl Zirvesinde alınan karar çerçevesinde ittifak, yeni konsept
üzerinde çalışmalara Temmuz 2009’da başlamıştır. Kasım 2010’daki zirvede bu doğrultuda geliştirilen ve füze kalkanını da içine alan yeni konsept belgesi açıklanmıştır.
İRAN TEHDIDI NEREDEN KAYNAKLANIYOR?
İlk aşamada füze kalkan projesinin, balistik füzelere sahip genel bir düşmanı hedef
aldığı fikri ortaya koyulduysa da Bush dönemiyle birlikte düşman tanımı netlik kazanmaya başlamıştır. Başkan Bush 29 Ocak 2002’de yaptığı konuşmasında “şer ekseni” adı
verdiği İran, Irak ve Kuzey Kore’yi uluslararası terörizme yardım ve yataklık ederek dünya barışını tehdit etmekle suçlamış ve kitle imha silahlarına sahip olma çabasında olan
bu ülkelerin büyüyen bir tehlike olduğunu söylemiştir.24 Irak’ın işgalinden sonra şer
ekseninden geriye iki ülke kalmıştır; Kuzey Kore ve İran. Füze kalkanı projesinin ABD
ayağı Kuzey Kore’den gelebilecek bir tehlikeye karşıyken Avrupa’ya ayağı doğrudan
İran’ın var olduğu sayılan balistik füze tehdidi üzerine inşa edilmiştir. Peki, İran gerçekten bir balistik füze tehdidi oluşturmakta mıdır?
Bugün ABD’nin
de aralarında
bulunduğu 32
ülke balistik füze
sahibidir. Sadece
dokuzunun aynı
zamanda nükleer
silahları vardır.
Nükleer güce sahip
bu dokuz ülkenin
dışında bugün
bir tek İran uzun
menzile sahip
füzeler üzerinde
çalışmaktadır.
Bugün ABD’nin de aralarında bulunduğu 32 ülke balistik füze sahibidir. Bunların içinde
Çin, Fransa, Hindistan, İsrail, Kuzey Kore, Pakistan, Rusya, İngiltere ve ABD olmak üzere
sadece dokuzunun aynı zamanda nükleer silahları vardır ya da olduğu düşünülmektedir. Nükleer güce sahip bu dokuz ülkenin dışında bugün bir tek İran 10.000 km’den
daha uzun menzile sahip kıtalararası füzeler üzerinde çalışmaktadır ki bu uzaklık yaklaşık olarak Tahran ile New York arasındaki mesafeye tekabül etmektedir. İran’ın bu fü22.� The Alliance’s New Strategic Concept, Meeting of North Atlantic Council, 7-8 November 1991, http://www.
nato.int/cps/en/natolive/official_texts_23847.htm; erişim tarihi: 25.06.2008; The Alliance’s New Strategic Concept,
Meeting of North Atlantic Council, 29 April 1999, http://www.nato.int/cps/en/natolive/official_texts_27433.htm;
erişim tarihi: 25.06.2008.
23.�������������������������������������������������������������������������������������������������������
NATO Anlaşması 6. maddeye göre, ittifak ancak aşağıdaki tanımlanan alan içinde saldırı söz konusu ise
çalıştırılacaktır;
- Tarafların Avrupa ya da Kuzey Amerika’daki topraklarına Fransa’nın Cezayir Bölgesine (Cezayir’in bağımsızlığını
kazanması ile bu ibare kaldırılmıştır) Türkiye topraklarına veya Taraflardan herhangi birinin egemenliği altında
olan ve Yengeç Dönencesi’nin kuzeyinde yer alan adalara yapılan silahlı saldırı;
- Bu topraklarda ya da bu toprakların üzerindeki hava sahasında bulunan ya da Antlaşma’nın yürürlüğe girdiği
tarihte Taraflardan herhangi birinin işgal kuvvetlerinin üslenrniş bulunduğu herhangi bir Avrupa toprağında
veya Akdeniz’de, ya da Yengeç Dönencesi’nin kuzeyindeki Kuzey Atlantik bölgesinde bulunan Tarafların herhangi
birine ait kuvvetlere, gemilere, ya da uçaklara yapılan silahlı saldırı.
24.� The President’s State of the Union Address, Washington, D.C., The White House Office of the Press Secretary,
January 29, 2002.
11
S E TA
A N A L İ Z
zelere sahip olması ABD’yi vurma kapasitesine sahip olması anlamına gelirken, bugün
sadece Çin ve Rusya kendi topraklarından ateşleyecekleri füzelerle Amerikan kıtasını
vurabilecek konumdadırlar.25 Bush dönemindeki planda doğrudan kıtalararası balistik
füzelere sahip İran tehdidi üzerine yoğunlaşılırken, Obama döneminde 10 yıl içinde
İran’ın bu füzeleri geliştirmiş olamayacağından hareketle ilk aşamada İran’ın kısa ve
orta menzilli füzelerinin Avrupa üzerinde yaratacağı tehdidin önlenmesi, daha sonra
uzun menzilli füzelere karşı önlem alınması yönünde karar alınmıştır.
Bütün projenin
üzerine kurulduğu
ve ana tehdit
olduğu iddia
edilen İran’ın
balistik füze
teknolojisi
hakkında bugün
için Batı’nın
elinde net bilgiler
bulunmamaktadır.
İran’ın Elinde Olduğu İleri Sürülen Kısa Menzilli Balistik Füzeler26
Türü
Menzili
Başlık yük
kapasitesi
Sayısı
Açıklama
CSS-8
150 km
190 kg
200
Karadan havaya balistik füze. 1989’da Çin’den
alındığı düşünülüyor. Çin’in uygun kimyasal
başlıkları verip vermediği konusunda farklı
görüşler var.
M-11
280 km
800 kg
30-50
Çin’in inkar etmesine rağmen İran’a 1995’te
sattığı ileri sürülüyor. Tahrip gücü yüksek
savaş başlığının yanı sıra, nükleer ve
kimyasal başlık takılabiliyor.
SCUD-B
300 km
985 kg
100-400
İran balistik füze gücünün temeli kabul
ediliyor. Rus yapımı füze, nükleer, kimyasal
ve tahrip gücü yüksek patlayıcı başlık
takılabiliyor.
SCUD-C
500 km
600 kg
100-170
SCUD-B’nin
Kuzey
Kore
tarafından
geliştirilmiş sıvı yakıtlı versiyonu. Başlık
yükünün menzilini düşürdüğü söyleniyor.
Nükleer yük taşıma kapasitesinin yetersiz
olduğu ancak K.Kore tarafından kimyasal ve
biyolojik başlığın sağlandığı ileri sürülüyor.
26
Bütün projenin üzerine kurulduğu ve ana tehdit olduğu iddia edilen İran’ın balistik
füze teknolojisi hakkında bugün için Batı’nın elinde net bilgiler bulunmamaktadır.
Bununla birlikte tehdit söyleminin ana kaynağı İran’ın üzerinde çalışmakta olduğu
orta menzilli Şahab-3 ve Siccil-1 ve Siccil-2 füzeleridir. Şahab-3 füzelerinin temelde
Kuzey Kore’den alınan No-Dong-1 füzelerine dayandığı Amerikalı uzmanlarca ileri sürülmektedir. Menzilinin 1.300 km ulaştığı tahmin edilen ve 1.200 kg yük kapasitesi
olan Şahab-3’lerin geliştirilmesinde Kuzey Kore ve Pakistan, Çin’in yanı sıra Rusya’nın
da adı CIA raporlarında teknolojik destek sağlayan ülkeler arasında geçmektedir. Ekim
2001’de İran’ın Şahab-3’lerin seri üretimine geçtiği ve senede 20 füze üretebileceği
12
25.�������
Campos, a.g.e.
26.Andrew Feickert, Iran’s Ballistic Missile Capabilities, CRS Report, August 23, 2004, s.1-3
N AT O Z İ R V E S İ V E F Ü Z E
KALKANI PROJESİ
basına yansımıştır.27 1998’de geliştirilmesine başlanan Şahab-3’ler İran tarafından bugüne kadar en az altı kez test edilmişlerdir. Şahab’ların üretimine paralel olarak İran,
katı yakıtlı ve çok kademeli füze sistemlerinin de gelişmesi ile birlikte füzelerinin yerdeki dayanıklılığını ve uçma menzilini sistemli olarak artırmıştır.28 Şubat 2009’da İran’ın
ilk yerel uydusu olan Omid’i yörüngeye yerleştirmesi ile birlikte füze teknolojisinde
yeni bir evreye geçilmiştir. Bu gelişme, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’ın
uydunun telekomünikasyon alanında kullanılmak üzere gönderildiği yönündeki açıklamalarına rağmen İran’ın balistik füze gücü ile ilgili endişelerin artmasına neden olmuştur.29 2008 sonlarında geliştirilen Siccil-1’in ardından Mayıs 2009’da Siccil-2’nin de
testleri başarı ile gerçekleştirilmiştir. İki aşamalı bu füzeler Ahmedinecad tarafından
Şahab-3’ten çok daha üstün ve daha önceki füzelerle kıyaslanamayacak kadar ileri
teknoloji ürünü olarak sunulmuşlardır.30 İran’ın, Balkanlar, Doğu Avrupa, Körfez bölgesi ve İsrail’i vurabilecek 2.000 km menzile sahip bu füzelerinin başarılı olması, Tahran’ın
nükleer çalışmaları ile birleşince, ABD’nin yanı sıra bölge ülkelerinin de İran tehdidi
algısı güçlenmiştir.
Bütün bu gelişmelere karşın İran’ın sahip olduğu füzelerin gerçek bir tehdit oluşturup
oluşturmadığı konusunda farklı görüşler vardır. Her şeyden önce İran tarafından sahip olduğu teknolojisinin ve füze kapasitesinin gerçeğinden daha yüksek gösterildiği
yönünde güçlü iddialar vardır. Nitekim, birçok Batı raporunda en fazla kullanılan füze
sistemleri için farklı ve çelişkili füze isimleri göze çarpmakta, füze menzili, envanteri
İran ile ilgili birçok
Batı raporunda
en fazla kullanılan
füze sistemleri için
farklı ve çelişkili
füze isimleri göze
çarpmakta, füze
menzili, envanteri
ve özellikleri
konularında
farklı tespitler
yapılmaktadır.
ve özellikleri konularında farklı tespitler yapılmaktadır.31 İran’ın 2008’de basına verdiği Şahab-3 füzelerinin denemelerine ilişkin fotoğraflarda photoshop ile füze sayısının
çoğaltılması bu durumun başka bir kanıtı olarak gösterilmektedir.32 Ayrıca Şahab3’lerin menzili konusunda farklı kaynaklarda 1500-2500 km arasında değişen farklı
rakamlar verilmektedir.33 Bir başka neden ise ABD’nin 1990’ların başlarından itibaren
izleyen 10 yıl içinde İran’ın kıtalararası balistik füzeye sahip olacağı yönündeki iddiaları
çeşitli kereler dile getirmiş olmasıdır.34 İran’ın bugün teknolojik olarak tek başına bu
füzeleri geliştirmesinin mümkün olmadığı ve dışarıdan da destek görmekte zorlandığı
savunulmaktadır. Ayrıca İran’ın uzun menzilli füze geliştirme faaliyeti içinde olduğunu
gösteren kesin deliller bulunmamaktadır. Tüm bunlar bir kenara bırakıldığında bile,
32 balistik füze sahibi ülke arasında dünya barışını açıkça tehdit ettiği ileri sürülen
İran’ın, Körfez ülkelerinin rahatsızlıklarına karşın ABD ve İsrail dışında diğer ülkelere
yönelik açıkça saldırı tehditleri bulunmamaktadır ve tüm bu tehditlerine karşın kendi27.������������������
Andrew Feickert, a.g.e, s.4.
28.�����������������������������������������������������������������������������������
Greg Bruno, Iran’s Ballistic Missile Program, CFR Backgrounders, October 15, 2009.
29.��������������������������������������������������������
“Iran launches first domestically produced satellite,” Guardian, 3 Şubat 2009.
30.��������������������������������������������������
“İran’ın füze antolojisine Siccil-2 de katıldı,” Radikal, 21 Mayıs 2009.
31.��������
Bruno, a.g.e.
32.����������������������������������������������������������������
“İran füzeleri ‘photoshop’lu muydu?,” NTVMSNBC, 11 Temmuz 2008.
33.��������
Bruno, a.g.e.
34.��������
Bruno, a.g.e.
13
S E TA
A N A L İ Z
sine saldırılması sonucunda girdiği İran-Irak Savaşından bu yana her hangi bir ülkeyle
de savaşmamıştır. İran’ın mevcut çalışmaları ve bu konuda eriştiği konum inkâr edilemeyecek olmakla birlikte bu durum açıkça saldırganca bir tutum içinde olduğunu
göstermemektedir.
TÜRKIYE PROJENIN NERESINDE?
Tehdit gelmesi
beklenen
Ortadoğu
bölgesinde
1000 kilometre
bandında
radarların
yerleştirilmesi için
en uygun ülke
olarak tanımlanan
Türkiye üzerindeki
baskılar NATO
zirve tarihinin
yaklaşması
ile birlikte
yoğunlaşmıştır.
Füze kalkanı projesi, Obama yönetimi tarafından Eylül 2009’da değiştirilmesi ile birlikte NATO bünyesine alınabilecek bir proje kimliğine bürünmüştür. Haziran 2010’da
Bratislava’da gerçekleştirilen NATO Savunma Bakanları Toplantısında gündeme getirilmesinin ardından Türkiye’nin adı proje kapsamında daha sık geçmeye başlamıştır. Aslında Bush dönemindeki projede de Türkiye, İran’a yakın mobil radarın yerleştirilmesine uygun aday ülkeler arasındadır. Ancak Ankara’nın bu dönemde bir Amerikan projesi kapsamında radar ve füzelere topraklarını açmayı kesinlikle geri çevirdiği basına
yansımıştır.35 Buna karşın, Bush döneminde proje için Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne
kurulacak üslerin müzakerelerini bizzat yürüten isim olan ve projenin mimarı olarak
anılan Daniel Fata Türkiye’nin adının geçmediğini söylemekte ve bunu o zamanki Türkiye-ABD ilişkilerinin çok parlak olmamasına bağlamaktadır.36
Projenin revize edilmesi ve diğer NATO ülkelerinden destek görmesi ile birlikte Washington bu kez Ankara’nın kapısını çalmıştır. ABD Savunma Bakanı Gates, Türkiye’den
destek beklediklerini açıklarken, Ekim ayı ortalarında Türkiye ile resmi görüşmelerin
başladığı yolunda haberler basında yer almaya başlamıştır.37 Aynı dönemde basına bir
açıklama yapan ABD Savunma Bakanlığı’nın Avrupa ve NATO’dan sorumlu isimlerinden Jim Townsend, Lizbon’da düzenlenecek NATO Zirvesi’ne ilişkin olarak Türkiye’den
iki beklentileri olduğunu ve bu konularda Ankara’nın düşünmesi gerektiğini söylemektedir:
“Birincisi, NATO’ nun, füze savunma sistemini bir İttifak kapasitesi olarak üstlenmesi konusunda verecekleri oy. İkincisi de, Türkiye’nin ne tür bir rol oynamak
istediği. Şurası açık ki, coğrafi konumundan dolayı Türkiye, sistemin bazı bölümlerine ev sahipliği yapmada iyi bir yer. Türkiye’nin ve tüm müttefiklerin öne
çıkarak, füze savunmasının NATO kapasitesi olarak kabul edilmesinde anlaşma
içinde olacağından umutluyuz” 38
Tehdit gelmesi beklenen Ortadoğu bölgesinde 1000 kilometre bandında radarların
yerleştirilmesi için en uygun ülke olarak tanımlanan Türkiye üzerindeki baskılar NATO
35.����������������������������������������������������������������������������������
Lale Kemal, “Turkey to oppose hosting US missile shield, Turkish diplomats say,” Today’s Zaman, 30 Kasım
2009.
14
36.������������������������������������������������������������
“Daniel Fata: Bush Türkiye’yi devre dışı bırakmak istedi,” CNNTürk, 16 Kasım 2010
37.�������������������������������������������
“ABD füze kalkanı için Türkiye’yi seçti,” Milliyet, 13 Ekim 2010.
38.��������������������������������������������
“ABD’den Türkiye’ye füze kalkanı baskısı,” Milliyet, 14 Ekim 2010;
N AT O Z İ R V E S İ V E F Ü Z E
KALKANI PROJESİ
zirve tarihinin yaklaşması ile birlikte yoğunlaşmıştır. Ankara’nın cevabı, eksen kayması tartışmalarının baskısı altında NATO’ya bağlılığının bir test alanına dönüştürülürken, ABD ile ilişkilerin geleceği açısından da önemli bir nitelik kazanmıştır. Türkiye’nin
projeye tereddütle yaklaşmasının birkaç nedeni vardır. Öncelikle Türkiye, Bush dönemindeki projeye ciddi şekilde itiraz eden ve mevcut tavrını sürdürmesi halinde kendisini zor durumda bırakacak olan Rusya’nın alacağı tutumu görmek istemiştir. Ancak asıl olarak sorun, tehdidin İran olarak tanımlanmasından kaynaklanmıştır. Ekim
ayında gerçekleştirilen Milli Güvenlik Kurulunda onaylanan yeni Milli Güvenlik Siyaset
Belgesi’nde İran’ı da öncelikli tehdit yerine, işbirliği ve ortak vizyon oluşturulan yeni
müttefiklerden biri olarak tanımlayan Ankara, bir ay geçmeden İran’ı doğrudan teh39
dit gösteren bir projeye onay vermek istememiştir Tüm bu tartışmaların gölgesinde
sürdürülen ABD ile görüşmelerde Türkiye’nin zirve sonunda açıklanacak yeni stratejik
konsept belgesine ilişkin birkaç talebi ön plana çıkmıştır. Bunlar,
•
Balistik füze tehdidine ve kitle imha silahlarından kaynaklı tehdide ilişkin olarak
ülke adı verilmemesi, başka bir deyişle İran’ın veya Suriye’nin adının açıkça zikredilmemesi;
•
Füze kalkanı projesinin NATO’nun kolektif savunma anlayışı çerçevesinde hayata geçirilmesi;
•
Füze kalkanı projesinin Türkiye topraklarında “tam kapsama” sağlaması, NATO
ülkelerinin topraklarının tamamını bu tip saldırılardan korumasıdır.
Füze savunma kalkanı ile ilgili Türkiye’de en uzun tartışmalardan biri kontrolün kimin
elinde olacağı üzerine yapılmıştır. Başbakan Recep T. Erdoğan’ın “NATO’nun bir üyesi
NATO bünyesindeki
bir savunma
kapsamında
kullanılacak
füzelerin yetkisinin
tek bir ülkeye
verilmesi mümkün
değildir. Bu
nedenle öncesinde,
üyeler arasındaki
müzakeler yoluyla
ayrıntılı işletim
kuralları (rules
of engagement)
oluşturulur.
olarak bu kapsamda atılacak bir adım ve bu işin komutasının kime verileceği hususu.
Ki bunun özellikle topraklarımızın genelinde böyle bir şey düşünülüyorsa, zaten kesinlikle bu bize verilmeli, aksi takdirde bunun kabulü mümkün değil”40 açıklamasının
ardından, savunma füzelerinin nasıl devreye gireceğine ilişkin bir kontrol tartışması
yaşanmıştır. NATO bünyesindeki bir savunma kapsamında kullanılacak füzelerin yetkisinin tek bir ülkeye verilmesi mümkün değildir. Bununla birlikte bir kriz esnasında
saldırıya etkin şekilde karşı koymak için kararların hızla alınması gerekmektedir. Bu
nedenle ilke olarak öncesinde, üyeler arasındaki görüşmeler ve müzakeler yoluyla
üzerinde mutabakata varılmış ayrıntılı işletim kuralları (rules of engagement) oluşturulur. Burada sistemin işleyişindeki önceliklerin belirlenmesi ayrı bir önem taşımaktadır. Oluşturulan protokol balistik füze saldırısı gerçekleştiğinde yetkili olacak olan
komutana verilir. Pratikte uygulamaya baktığımızda, bu komutan hemen her zaman
bir Amerikalı olan Avrupa Yüksek Kuvvetler Komutanıdır.41 Nitekim Başbakan Erdoğan
daha sonra yaptığı açıklamalarda komutanın NATO’da olması gerektiğini söylemiş39.�����������������������������������
“Yeni Kırmızı Kitap’a MGK onayı,” Yeni Şafak, 28 Ekim 2010.
40.�������������������������������������������
“Erdoğan’dan füze kalkanı için iki şart,” Radikal, 15 Kasım 2010.
41.����������������������������������������������������
David S. Yost, “Missile defence on NATO’s agenda,” NATO Review, Autumn 2006.
15
S E TA
A N A L İ Z
tir.42 Bundan sonraki süreçte Türkiye protokolün oluşturulmasında kendi çekincelerini
ortaya koyacak sistemin hangi şartlar altında işleyeceği konusunda pazarlık gücünü
kullanacaktır.
19-20 Kasım 2010’da Lizbon’da yapılan zirvede ittifakın yeni stratejik konsepti kabul
edilmiştir.43 Türkiye yeni stratejik konsepte onay verirken, ısrarları sonuç vermiş İran’ın
veya her hangi başka bir ülkenin adı daha önceki stratejik konsept belgelerinde de
olduğu gibi tehdit olarak geçmemiştir. Buna karşı “İttifak hiçbir ülkeyi düşman olarak
Türkiye’de
tartışmalar her
ne kadar füze
kalkanının teknik
detaylarına
kilitlenmiş olsa da,
zirveden çıkan yeni
stratejik konsept,
önümüzdeki
dönemde
dünya düzenin
parametrelerini
ortaya koyması
bakımdan çok
daha önemlidir.
görmez. Ancak, hiç kimsenin şüphesi olmasın ki herhangi bir üyesinin güvenliği tehdit
edildiğinde, NATO’nun herhangi kararlılığından şüphe edilmesin” ifadesi yer almıştır.
Aynı zamanda ittifakın füze saldırıları gibi tehditlere karşı savunma yöntemleri geliştirmesi onaylanırken, “kolektif savunma” ilkesine yapılan atıfla sistemin üye ülke savunma sistemlerinden de yararlanarak ittifak topraklarının tümünü koruyacak şekilde
geliştirilmesi karara bağlanmıştır.
Kararın çıkmasının ardından bugün gelinen aşamada füze kalkanı sisteminde hangi
ülkenin ne şekilde görev alacağına ilişkin bir takım belirsizlikler varlığını korumaktadır. NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı Oramiral James Stavridis tarafından
yapılan açıklamaya göre füze savunma sisteminin komuta ve kontrolü ve ABD’nin füze
savunma sistemiyle NATO’nun sisteminin birbiriyle nasıl entegre olacağı gibi konulara
dair detaylar üzerinde çalışılarak bir teklif oluşturulacak ve önümüzdeki 6 ay içinde
bu teklif Kuzey Atlantik Konseyi yoluyla üye ülkelere sunulacaktır.44 Türkiye’den proje
kapsamında öncelikle radarlara ev sahipliği yapması istendiği bilinmektedir. Bununla
birlikte Türkiye’nin cevabının ne yönde olacağı kesinlik kazanmamıştır.
SONUÇ
NATO Lizbon zirvesi ardından Türkiye’de tartışmalar her ne kadar füze kalkanının teknik detaylarına kilitlenmiş olsa da, zirveden çıkan yeni stratejik konsept, önümüzdeki dönemde dünya düzeninin parametrelerini ortaya koyması bakımından çok daha
önemlidir. Soğuk Savaş sonrasında NATO’nun varlığının sorgulanmaya başlaması ile
birlikte stratejik konsept belgeleri ile yeniden kurgulanan NATO bugün ilk kurulduğu
günden çok farklı bir noktadadır. Bu nedenle ittifakın kesintisiz bir şekilde varlığını sürdürmüş olmasına bakarak kuruluş dönemindeki ortamla bugün üzerine kıyaslamalar
yapmak doğru değildir. Bununla birlikte bütün bu savunma ittifakı tanımlamalarının
ötesine geçerek, NATO’yu askeri, ekonomik ve siyasi anlamda bir bütünleştirme aracı
olarak ele aldığımız takdirde II. Dünya Savaşı sonrasında da bugün de ABD tarafından
aynı amaç doğrultusunda kullanılmaya çalışıldığını söyleyebilmemiz mümkündür.
16
42.��������������������������
“Komuta NATO’da olmalı,” CNNTürk, 22 Kasım 2010.
43.�Strategic Concept For the Defence and Security of The Members of the North Atlantic Treaty Organisation, Lisbon,
19-20 Kasım 2010, http://www.nato.int/lisbon2010/strategic-concept-2010-eng.pdf
44.�����������������������������������������
“Füze kalkanı için henüz somut adım yok,”Hürriyet, 25 Kasım 2010.
N AT O Z İ R V E S İ V E F Ü Z E
KALKANI PROJESİ
II. Dünya Savaşı’nın ardından ortaya çıkan iki kutuplu dünya ve Komünizm tehdidi
Batılı ülkeleri bir ittifak çatısı altında bir araya gelmeye ikna etmiş ve ittifak beraberinde kapitalist sistemin sağlıklı işleyeceği bir blok yaratmıştır. Komünizmi sınırları içine
hapsetmek için kullanılan ittifaklar sistemi aslında daha çok bu sınırların dışında kalan
ülkeleri dönüştürme işlevi görmüşlerdir. Elbette Soğuk Savaş döneminde Sovyetler
Birliği ile ABD arasında rekabet gerçektir. Bununla birlikte Sovyetler Birliği’nin izlediği politikaya, sahip olduğu askeri güce bakarak o dönemde ABD’den daha saldırgan
veya tehditkâr olduğu söylenemez. Nitekim dönemin belgelerine de bakıldığında
Sovyetlerin saldırma ihtimalinin çok düşük olduğunun Amerikan yönetimi tarafından
da bilindiği görülmektedir. Bununla birlikte yaratılan bu paranoya ABD’nin dünyaya
istediği şekilde yön vermesinde fazlasıyla işine yaramıştır.
Sovyetler Birliği’nin dağılması ile birlikte ilk anda ortaya çıkan ortam ABD’ye büyük
bir güven vermiş olsa da Washington çok geçmeden dünyanın tek kutuplu kalmayacağı gerçeği ile yüzleşmek zorunda kalmıştır. Bu yeni düzende II. Dünya Savaşı’nın
sonundaki ekonomik gücüne sahip olmayan ABD, yeni ekonomik rakiplerle ve bölgesel çatışmaların ortaya çıkardığı güçlerle karşı karşıya kalmıştır. Küresel ekonominin
işleyişinde kontrolü kaybetmeye başlayan ABD daha sert askeri politikalara sığınırken,
dünyaya çeki düzen verme gayesi yeni tehditler bulma ihtiyacı doğurmuştur. Kitle
ABD, komünizmSovyetler Birliği
ikilisinin kendisine
sağladığı fırsatlar
dünyasını kitle
imha silahlarıserseri devletler
ikilisi ile yeniden
yaratma peşine
düşmüştür.
imha silahlarından, bölgesel çatışmalara kadar bu tehditler ilk önce ABD’nin ulusal
strateji belgelerinde daha sonra 1999’daki NATO konsept belgesinde tanımlanmışlardır. Her ne kadar küresel barışın tehdit altında olduğundan bahsedilse de sorun
aslında ABD’nin sürdürmeyi arzu ettiği küresel düzene direnç gösterme gücüne sahip
devletlerin ortaya çıkmış olmasıdır. Üstelik bu tehdit karşısında Batı ittifakının Soğuk
Savaş döneminde gösterdiği dayanışma da kan kaybetmektedir. Bu noktada ABD,
komünizm-Sovyetler Birliği ikilisinin kendisine sağladığı fırsatlar dünyasını kitle imha
silahları-serseri devletler ikilisi ile yeniden yaratma peşine düşmüştür.
ABD’nin düşman ve dünya güvenliğini hedef alan “serseri” devletler olarak tanımladığı bu devletlerin başında ise İran gelmektedir. Bugün ABD’nin İran tehdidini bu kadar büyütmesinin arkasında, İran’ın gittikçe büyüyen füze kapasitesi kadar, yeni bir
Sovyetler Birliği sendromu yaratma tutkusu yatmaktadır. Kitle imha silahlarına sahip
bunca ülke varken İran üzerinden bu tehdidin somutlaştırılmasının nedeni öncelikle
ülkenin İslami kimliğidir. İran bir yandan rejim ihraç edebilecek bir tehdit olarak sunulabilirken öte yandan yaratılan İslami terör korkusu bu çerçeveye oturtulabilmektedir.
Ayrıca Ortadoğu gibi güç rekabetinin çok olduğu bir bölgeye düzen verme gayesinde olan ABD’nin İran gibi bölgede nüfuz sahibi bir ülke üzerinden söz söylemesi yeni
rakiplere daha somut bir gözdağı verecektir. Ayrıca her ne kadar kendi yanına çekme
gayretinde bir nebze başarılı olmuş olsa da Rusya’nın ve en ciddi küresel rakiplerden
biri olan Çin’in sadece, ABD’yi kendi topraklarından vurabilecek kapasiteye sahip olmaları uzun vadede tüm bu önlemlerin nihai hedefi olduklarını akla getirmektedir.
17
S E TA
A N A L İ Z
Elbette Soğuk Savaş’taki Sovyet-Amerikan rekabetinde olduğu gibi bugün de İran ile
ABD arasında çatışan çıkarlar söz konusudur. Ancak burada, en azından bugün için,
küresel bir tehditten söz etmek mümkün değildir. Bunun yanı sıra dünya barışı açısından bakıldığında ABD’nin İran’ı tehdidi, İran’ın ABD’yi tehdidinden çok daha fazladır.
Dolayısıyla bugün NATO’yu bir tehdit olarak görmediğini söyleyen, elindeki mevcut
füzeleri Orta Avrupa’ya kadar bile ulaşamayan İran’a karşı 28 NATO üyesinin bir araya
gelerek bir savunma sistemi kurmalarını üye ülkelerinin topraklarını savunmak olarak
görmek çok naif bir yaklaşım olur.
Türkiye’nin
İran adının
zikredilmemesi
yönünde
gösterdiği çaba,
yaratılmak istenen
kutuplaşmaya ve
mevcut küresel
düzene direnç
göstermesinden
kaynaklanmaktadır.
Soğuk Savaş sonrasında etkinsizleşen NATO’ya yeniden görev bulunma çabası içinde konsept belgelerinde pek çok güncel tehdit sıralanmıştır. Bugün ittifak üyeleri için
en ciddi tehdit İran’ın geliştirmekte olduğu balistik füzeler midir? Irak, Afganistan ve
Filistin’de işgaller ve çatışmalar devam ederken, Balkanlar’ın kırılgan yapısının üzerine
oturduğu siyasette istikrarsızlık sürerken, Kafkasya’da bütün dengeleri bozabilecek bir
savaşın uzak olmadığı görülmüşken NATO’nun füze kalkanı projesi üzerine tamamen
yoğunlaşması ABD’nin Obama döneminde de Bush döneminden devraldığı tek taraflı
politika anlayışını (unilateralism) devam ettirdiğini göstermektedir.
Türkiye’nin izlemekte olduğu politikayı tüm bu resme bakarak yorumlamak gerekir.
Bugün Türkiye, kendisine yeniden biçilmek istenen cephe ülkesi rolünü taşımak istememektedir. İran adının zikredilmemesi yönünde gösterdiği çaba aslında İran’la
ilişkileri koruma arzusu kadar, yaratılmak istenen bu kutuplaşmaya ve mevcut küresel düzene direnç göstermesinden kaynaklanmaktadır. Çünkü açıkça böyle bir cepheleşmenin tarafı olmak Türkiye gibi küresel bir rol oynama çabasında olan bir ülkeyi
eski kısır döngülerin içine hapsedecektir. Türkiye’nin izlediği politika Batı ittifakı içinde
alan yaratarak büyüme gayretidir. Eksen kayması tartışmalarına yol açan, Türkiye’nin
aslında Batı ittifakından uzaklaşması değil, ittifakın içinde kendisine daha etkin bir rol
bulma ve çözüm alternatifleri üretme çabasıdır. Aksi takdirde Türkiye’nin genel anlamda NATO tarafından tanımlanan küresel tehditlerden muaf olduğu düşünülemez.
Uluslararası terörden, nükleer silahlara kadar Türkiye’nin tehdit algılaması Batı ittifakı
ile örtüşmektedir. Bununla birlikte Türkiye, bu tehditler karşısında bir siyaset belirlenecekse burada söz sahibi olma arzusundadır. Dolayısıyla Ankara’nın füze kalkanı
konusunda bir yandan ittifaka destek vererek “yanınızdayım” demesini, öte yandan
bu konuda ince eleyip sık dokuyarak izlemekte olduğu mevcut dış politikayı koruma
ısrarını, taşların yerinden oynadığı küresel düzen içinde ayaklarını yere sağlam basma
çabası olarak görmek gerekir.
18
19-20 Kasım 2010 tarihleri arasında Lizbon’da gerçekleştirilen NATO Zirvesi arifesinde Türkiye’nin gündemine oturan Füze Kalkanı Projesi’nin geçmişini Soğuk Savaş’ın sona erdiği ilk yıllara kadar götürebilmek mümkündür. Bununla
birlikte projenin hayata geçirilmesine yönelik fiili çalışmalar Başkan George W.
Bush döneminde başlamıştır. Projenin ABD’nin ulusal savunması kapsamında
öngörülen ilk halinin Rusya’nın aşırı tepkisini çekmesi üzerine proje Başkan Barack Obama döneminde revize edilmiştir. “Aşamalı uyarlanabilir yaklaşım” adı
altında tasarlanan yeni proje, İran’ın tahmini balistik füze geliştirme kapasitesine paralel şekilde füze savunma sistemini aşamalı olarak hayata geçirmeyi öngörmektedir. Avrupa’nın bu tehlikeden korunması kapsamında belli ülkelere
radarlar, belli ülkelere ise savunma füzeleri konuşlandırılması planlanmaktadır.
Türkiye, tehdit gelmesi beklenen Ortadoğu bölgesinde 1.000 kilometre bandında radarların yerleştirilmesi için en uygun ülke olarak tanımlandığı için bu
yönde ABD yönetiminin talepleri ile karşı karşıya kalmış ve Türkiye’nin taşıdığı
tereddütler İran ile ilişkilerine yorularak bir kez daha “eksen kayması” tartışmalarını gündeme getirmiştir.
19-20 Kasım 2010’da Lizbon’da yapılan zirvede Türkiye’nin “evet” oyu ile birlikte ittifakın yeni stratejik konsepti kabul edilmiştir. Bu kapsamda, ittifakın füze
saldırıları gibi tehditlere karşı savunma yöntemleri geliştirmesi onaylanırken,
“kolektif savunma” ilkesine yapılan atıfla sistemin üye ülke savunma sistemlerinden de yararlanarak ittifak topraklarının tümünü koruyacak şekilde geliştirilmesi karara bağlanmıştır. NATO Lizbon Zirvesi ardından Türkiye’de tartışmalar her ne kadar füze kalkanının teknik detaylarına kilitlenmiş olsa da, zirveden
çıkan yeni stratejik konsept, önümüzdeki dönemde dünya düzeninin parametrelerini ortaya koyması bakımından çok daha önemlidir.
Selin M. BÖLME
Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümünde lisans eğitimi aldı. Aynı üniversitenin
Uluslararası İlişkiler Bölümünde İsrail dış politikası üzerine master yaptı. Ankara
Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalında “ABD’nin Üs Politikası ve Türkiye:
Kuruluşundan Bugüne İncirlik Üssü” başlıklı tez ile doktorasını tamamladı. Kuruluşundan
bu yana SETA’da görev alan Bölme, SETA’da araştırmacı olarak çalışmaktadır.
S E TA | S İ YA S E T, E K O N O M İ V E T O P L U M A R A Ş T I R M A L A R I VA K F I
Reşit Galip Cd. Hereke Sokak No: 10
GOP Çankaya 06700 Ankara TÜRKİYE
Te l : + 9 0 3 1 2 . 4 0 5 6 1 5 1 | Fa k s : + 9 0 3 1 2 . 4 0 5 6 9 0 3
www.setav.org | [email protected]
S E TA | Wa s h i n g t o n D. C . O f f i c e
1025 Connec ticut Avenue, N.W., Suite 1106
Washington, D.C., 20036
Te l : 2 0 2 - 2 2 3 - 9 8 8 5 | Fa k s : 2 0 2 - 2 2 3 - 6 0 9 9
www.setadc.org | [email protected]

Benzer belgeler

füze kalkanı projesi ve türkiye

füze kalkanı projesi ve türkiye karşın Bush yönetimi kurulan sistemi kısa menzilli füzelere karşı karada ve denizde konuşlu balistik füze savunma sistemi ile destekleyeceklerini açıklayarak proje üzerindeki ısrarını sürdürdü. 7 A...

Detaylı