49. Şefik Dündar

Transkript

49. Şefik Dündar
Iğdır Sevdası
ŞEFİK DÜNDAR
Numan Efendi’nin Yeğeni
Şefik amcayı tanımayan yoktur. Bir zamanlar büyük dedesi Maksud Ağa’nın memur olarak
girip çıktığı İshak Paşa sarayının tarihi giriş kapısında Turizm Bakanlığı elemanı olarak uzun yıllar
görev yapmıştı. Uçları yukarı kıvrık gür bıyıklarının
ona kazandırdığı görkemli ve heybetli tavrı, binlerce turistin objektifine hatıra fotoğrafı olarak girdi.
Onunla yaptığım söyleşi daha çok amcası Numan
Efendi’nin bilinmeyen yönlerini bulup çıkarmaya
yönelikti.
Hayatım
Şefik Dündar
1341 (1925) D.Beyazıt doğumluyum. Aile
şecerem Mısır’dan gelip Erciş’e yerleşen Maksud Ağa’ya kadar uzanır. Maksud Ağa, Osmanlı eyaleti Mısır’dan beraberinde 40-50 kişilik akrabasıyla
ayrılıp Erciş’e yerleşmiş; Beyazıt Beylerbeyi İshak Paşa, Maksud Ağa’ya
yanında memur olarak görevlendirmişti.
Dedem Hoca Yusuf ve kardeşi Ataş Ağa Erciş’te oturuyorlarmış. Yöre
aşiretleriyle çıkan bir kavgada aralarında ölüm olayı yaşanınca, Hoca Yusuf
can güvenliği nedeniyle Erciş’i terk edip Beyazıt’a yerleşmişti.
629
Şefik Dündar
Gerek Hoca Yusuf, gerekse de diğer dedelerim Geloylu aşiretiyle iç
içe yaşamış onlarla sıkı bir akrabalık ilişkisi içinde olmuş. Bu yüzden iki-üç
kuşak gerisine kadar biz kendimizi “Geloylu” olarak biliriz.
“Dündarzade” Lakabının Kökeni
Ailemiz halk arasında “Döner- Dönder” lakabıyla bilinmektedir. Bu
ismin kökeni şu hikayeye dayanır:
İshak Paşa zamanında kaynağı Beyazıt tarafında olan, Hallaç köyüne
yakın bir yerden sınırı geçip İran’a doğru akan bir akarsu varmış. Suyun düzenli akması kira kontratı üzerinden belirli bir ücrete bağlanmıştı. Bir ara Osmanlı-İran ilişkileri gerginleşince İran tarafı para vermeyi reddetmiş. Bunun
üzerine İshak Paşa, Maksud Ağa’ya, “Git suyu dönder!” şeklinde emretmiş.
Maksud Ağa, suyun akış yönünü Rusya’ya olacak şekilde değiştirmiş. Susuz
kalan İran, İshak Paşa’ya “Önceki kontratın iki katı kadar para vermeye hazırız” şeklinde bir name göndererek suyun yeniden bağlanmasını istemiş. Vilayetin gelirini artıran bu başarılı manevrası nedeniyle Maksud Ağa ve zürriyeti
halk arasında o günden beri “Döner-dönder” lakabıyla bilinir olmuştu.
Numan Efendi
Numan Efendi Erciş doğumludur (1885). Okul hayatına Erzurum ve
İstanbul’da devam etmiş, Mülkiye’yi bitirdikten sonra 25 yaşında Beyazıt’a
gelip önce vali yardımcılığı sonra da vali olarak 7 yıl hizmet vermişti. Yedi
lisan bilen Numan Efendi son derece aydın birisiymiş. Numan Efendi resmi
kayıtlarda “Numan Feridun Es”, “Numan bin Yusuf” ya da “Numan Dündarzade” olarak bilinir.
1885 Erciş
Doğum
1903
Erzurum
Lise
1906
İstanbul
Siyasal Bilgiler (Mülkiye)Fakültesi
Beyazıt Vali ve vali yardımcılığı
1910-17 1917-22
SibiryaSürgün
24-24
Beyazıt
1924
Iğdır
Tapu müdürü ve Davavekili
1930 Iğdır Vefat
Birinci Dünya Savaşı başladığında (1914) Ruslar Beyazıt vilayetini
işgal ettiler. 1917 yılında geri çekilen Ruslar, yanlarında götürdükleri önemli
Osmanlı devlet adamlarını Sibirya’ya sürgüne gönderdiler. Bunların arasında
Numan Efendi de vardı.
Beyazıt eşrafından evli Numan Efendi’nin dördü oğlan üçü kız yedi
630
Iğdır Sevdası
çocuğu ve hanımı aynı yıl Ermeni komitacıların elinde can
vermişti. Numan Efendi, 30-40
kişilik arkadaş grubuyla Sibirya’dan kaçıp Türkiye’ye geri
dönmüştü.
Beyazıt’a gelen Numan
Efendi, sürgün yıllarında tanıştığı Melahat Hanım’la -Semiha
adlı bir kız çocuğu varmış- evlenip birkaç yıl Bayazıt’ta ikamet
etmiş. Çok geçmeden tayini Iğdır’a Tapu Müdürü olarak çıkmış.
Iğdır Günleri
Numan Efendi, daha ilk
günden bölgedeki aşiretlerin saygı ve sevgisini kazanmış onlara
bir anlamda lider olmuş; Tapu
müdürü olarak aşiret liderlerine,
“Ağrı Dağı eteklerindeki köylerinizi bırakın Iğdır’a yerleşin.
Numan Efendi
Oradaki yerler zaten sizin hiç
olmasa şehir yaşamından mahrum kalmayın” şeklinde telkinlerde bulunmuştu.
Ağrı Dağı İsyanı sırasında Numan Efendi elinden geldiğince isyancıları, sorunlarını devletle anlaşarak çözmeleri için ikna etmeye çalışmış ama
İhsan Nuri Paşa’nın katı tutumu çabalarını boşa çıkarmıştı.
Numan Efendi’nin Öldürülmesi
Amcam Numan Efendi öldürüldüğünde 5-6 yaşlarında çocuk olarak
Iğdır’daki evinde kalıyordum. Bir gün amcamın evine, Rusya’daki sürgün
yıllarında tanıştığı bir arkadaşı ziyarete gelmişti. Bir hafta kadar bizde yatıp
kalktı. Bu ara nasıl olmuşsa bu arkadaşı şehir merkezinde dolaşırken subay
hanımlarından birisine sözlü sarkıntılık etmiş, subay da bunun intikamını almak için 4-5 kişilik bir müfrezeyi onu cezalandırmak için görevlendirmişti.
Amcamın olup bitenden haberi yoktu.
Bir sonbahar günüydü. Akşama doğru arkadaşının isteği üzerine
birlikte dolaşmaya karar verdiler. Amcam silahını çıkartıp masanın üzerine
koydu, ben ve kuzenim Semiha önde hep birlikte yola çıktık. Amcam solda
631
Şefik Dündar
arkadaşı sağda olacak şekilde kasaba hamamına (Asri Hamam) yakın yerde
yürüyorduk. Kesik çimlerin üst üste konulmasıyla örülmüş toprak bir duvarın
arkasında askerleri gördüğümü çok iyi hatırlıyorum. Kurşun seslerini işittiğimizde amcamın yere düştü; arkadaşı korkudan kaçıp gitti. Biz çocuklar
ağlamaya başladık. Amcam, “Koşun silahımı getirin!” dedi. Ancak evden
hayli uzaklaşmıştık. Birisi kalbine isabet eden iki kurşun yarasıyla amcam
birkaç saat içinde hayata gözlerini yumdu. Vefatı sırasında 45 yaş civarındaydı. Amcam Iğdır’da defnedildi ancak mezarının nerede olduğu bugüne kadar
meçhul kaldı.
İshak’ın Öldürülmesi
Numan Efendi’ye ateş açanların asker olduğu gerçeği aile içinde sır
gibi saklandı. Özellikle Kerem Bey ve Ahmed Şemo gibi liderler bunun böyle olmasını istiyorlardı. Ağrı Dağı İsyanı’nın son aylarında askerleri hedef
almayı kimse istemiyor olmalıydı. Katilin İshak olduğu şeklindeki dedikodunun ortalığa nasıl yayıldığını bilmiyorum.
Bir gün Ahmed Şemo, Kerem Bey ve diğer Kürt liderleri toplantı halindeyken, Melahat Hanım içeri girmiş, leçeğini ortaya atarak,
“Numan gibi bir insanın kanı yerde kaldı. Alın bu leçeği giyin öyle
dolaşın” demesi üzerine intikam için karar alınmış; Orgof köyünden Elyanlı
aşiretinden Elo ve dayısı bu iş için görevlendirilmişlerdi. Dayı-yeğen İshak’ı
Ağrı şehir merkezinde kıstırmışlar. İshak ve Savcı kahvede oturmuş sohbet
ediyorlarmış. Elo, dayısına,
“Ben İshak’ı takip edip öldüreceğim sen beni Leylek Pınarı’nda bekle!” demiş. Akşama doğru İshak ve Savcı evlerine doğru yola çıkmışlar. Elo
onları yakın takibe almış. Hatta bir ara Savcı yüksek sesle, “Bu kuro niye bizi
takip ediyor?” demiş. İshak’ın kayınvalidesinin evi savcının evinden önceymiş. Savcı kendi evine doğru yolunu ayırınca, İshak evin bahçesine girmiş.
Elo o anda ileri atılıp 14 mermiyi İshak’ın kafasına boşaltmış.
Olay yerinden uzaklaşan Elo, Leylek Pınarı’na geldiğinde amcasının
korkudan ortalıktan yok olduğunu görmüş. Bekçi Tahar adlı birisi Elo’yu
tespit edip kovalamaya başlamış, jandarmalar çok geçmeden onu şehir merkezinde yakalamışlar. Elo yaş muafiyeti nedeniyle 14 yıl ceza aldı. Bunun 4
yılı affa uğradığı için 10 yıllık bir hükümden sonra serbest kalıp Orgof’a geri
döndü.
Numan Efendinin vefatından bir yıl sonra hanımı Melahat ve kızlığı
Semiha, amcama ait yerleri satıp Bursa’ya yerleştiler. Semiha bir öğretmenle
evlenip yaşamını devam ettirdi.
632

Benzer belgeler