Devlet Opera ve Balesi`nin - Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü

Transkript

Devlet Opera ve Balesi`nin - Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
S2
MODERN DANS TOPLULUĞU’NUN 20. KURULUŞ YILI
ANKARA | İSTANBUL | İZMİR | MERSİN | ANTALYA | SAMSUN
S4
İNANÇ MAKİNEL’E İTALYA’DAN BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ
SAYI 17 OCAK - ŞUBAT 2013 İKİ AYLIK KÜLTÜR VE SANAT BÜLTENİ
Devlet
Opera
ve Sanat
Balesi’nin
Türkiye’de
2012 – 2013
Sezonu
yurtiçi ve yurtdışı programları
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, geçtiğimiz sezonlardan bu yana başarıyla gerçekleştirdiği yurtiçi ve yurtdışı turnelerine, seyirciden alınan büyük destekle bu sezon da yoğun bir şekilde devam ediyor.
T
ürk ve Dünya repertuvarının seçkin eserlerinin temsillerini ve prömiyerlerini gerçekleştiren Devlet Opera ve Balesi, bir yandan ulusal kültürümüzün
ve(Dans
müziğimizin
Çakırcalı Efe
Tiyatrosu)
evrensel sanata olan katkısını çoğaltırken, diğer yandan da dünya çoksesli müziğini yerel halk motifleriyle birleştirerek kültürümüzün ve müziğimizin geliştirilmesi
ve tanıtılması çabalarını yoğun olarak sürdürmektedir. Bu zorlu çalışmaların zengin ve başarılı ürünlerini, yıl boyu gerçekleştirdiği temsiller ve turnelerle sahneleyen
DOBGM, taşıdığı misyonu gerçekleştirmenin karşılığını seyirciden gelen ilgi, beğeni ve destekle alıyor.
Çin’de Türkiye Kültür Yılı: İpek, Kılıç ve Kalem
Yurtiçinde gerçekleştirdiği turnelerle Türkiye’nin dört bir yanını çoksesli müzikle buluşturan DOBGM, bu yıl Çin’de gerçekleştirilecek “Türkiye Kültür Yılı” etkinlikleri kapsamında Pekin ve Şanghay’da beş farklı opera ve bale sahneleyecek.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, etkinlikleri 21 Mart’ta Pekin ve 25 Mart’ta Şanghay’da düzenlenecek olan gala programıyla başlatacak. Etkinlikler çerçevesinde Çin ve Türk toplumlarının ortak kültürel değerleri ile Türkiye’nin tarihi ve çağdaş kültürel zenginliği yansıtılacak. Programın Sanat Yönetmenliğini Devlet Opera ve Balesi koreograflarından Beyhan
Murphy, Müzik Direktörlüğünü ise Devlet Opera ve Balesi şeflerinden Naci Özgüç yapacak.
100 kişinin sahne alacağı Gala programını, Devlet Opera ve Balesi sanatçıları ile misafir solist
sanatçılar olan İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu, İstanbul Sazendeleri ve Yarkın Ritim Grubu
16 Ocak 2013 - İstanbul, Hisar Okulları Turnesi: Genç Werther’in Acıları (B)
gerçekleştirecek. Programda, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası (yaylılar) ve Korosu, Ankara
18 Ocak 2013 - İstanbul, Hisar Okulları Turnesi: Bremen Mızıkacıları (MÇO)
ve İstanbul Modern Dans Topluluğu ile Samsun, Antalya, İzmir ve Ankara Devlet Opera ve Balesi Müdürlüklerinden solist bale sanatçıları yer alacak.
Çin ve Türk toplumlarının ortak kültürel değerlerini vurgulayan “İpek, Kılıç ve Kalem” adlı bu
özgün program, baştan sona birbiriyle bağlantılı olarak, bir bölümden diğer bölüme ilişkilendirilmiş
28 Ocak 2013 – Denizli: Çakırcalı Efe (Dans Tiyatrosu)
olarak sürecek. Programda, Geleneksel Türk Müziği ve deneysel müzik ile birlikte, Ahmed Adnan Say18 Şubat 2013 - Muğla: Çakırcalı Efe (Dans Tiyatrosu)
gun, Ferit Tüzün, Tuluğ Tırpan, Turgay Erdener gibi Türk bestecilerinin eserlerine de yer verilecek.
21 Mart’ta Pekin ve 25 Mart’ta Şanghay’da düzenlenecek olan gala programının ardından, 2013 yılı
içinde Çin’de DOBGM tarafından beş ayrı opera ve bale yapımının sahnelenmesi planlanıyor. Planla5 Ocak 2013 – Silifke: Kuklacı (MÇO)
nan etkinlik takvimi ise şöyle:
18 Ocak 2013 – Gaziantep: Zorba (B)
19 Ocak 2013 - Kahramanmaraş: Zorba (B)
• Nisan 2013’te Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde, III. Sincan Folklor Festivali kapsamında,
22 Şubat 2013 – Osmaniye: Seslerle Anadolu (MO)
Urumçi, Kaşgar ve Aksu şehirlerinde Seslerle Anadolu ile üç temsil,
23 Şubat 2013 – Gaziantep: Seslerle Anadolu (MO)
• 1 - 7 Mayıs 2013 tarihlerinde Pekin’de Saraydan Kız Kaçırma operası ile iki temsil,
• Eylül 2013’te Harem balesi ile Guang Zhou, Shenzhen ve Chong Qing şehirlerinde üç temsil,
• Ekim 2013’te Güldestan balesi ile Şanghay Festivali’nde iki temsil,
25 Şubat 2013 – Muğla: Film Müzikleri Konseri
• Aralık 2013’te Pekin ve Şanghay’da gerçekleştirilmesi planlanan kapanış gösterilerinde ise,
Mevlana’nın Çağrısı adlı bale eseri ile iki temsil.
İstanbul Devlet Opera ve Balesi:
İzmir Devlet Opera ve Balesi:
Mersin Devlet Opera ve Balesi:
Antalya Devlet Opera ve Balesi:
Pilot İller
Yurtiçinde ve 2010 yılından bu yana sürdürülen “Pilot İl” projesi kapsamında Devlet Opera ve
Balesi Müdürlükleri tarafından gerçekleştirilen turneler, bu sezon da devam edecek. Proje kapsamında
Ocak ve Şubat aylarında gerçekleştirilecek yurtiçi turne programı ise şöyle:
Samsun Devlet Opera ve Balesi:
8 Ocak 2013 - Ordu (K)
9 Ocak 2013 - Trabzon (K)
B: Bale, K: Konser, MÇO: Müzikli Çocuk Oyunu, MO: Müzikli Oyun
Pastoral bir opera:
Öldüren Aşk
İstanbul DOB, Türkiye Prömiyeri
21 Şubat 2013
Bosna’lı ünlü besteci Asım Horozic’e
ait Öldüren Aşk (Hasanaginica) operası,
Devlet Opera ve Balesi sahnelerinde Türkiye prömiyerini gerçekleştirecek. Temsil
tarihi 21 Şubat 2013 olan eser, İstanbul
DOB tarafından Süreyya operasında seyirciye farklı bir kültürün tatlarını sunacak.
Pastoral özellikleriyle dikkat çeken eser,
Murat Göksu tarafından ve Türkçe olarak
sahneye konuluyor. Orkestra şefliğini
Elşad Bagirov ve Emir Nuhanoviç’in
yapacağı eserin dekor tasarımı Zeki
Sarayoğlu’ya, kostüm tasarımı İ. Serdar
Başbuğ’a, ışık tasarımı ise Metin Koçtürk’e
ait. Tarih boyunca, Sırp ve Hırvat saldırılarıyla sarsılmış ve bu savaşlarda yaşadığı
acı deneyimleri ve hikayeleriyle ünlü
Bosna’nın geleneksel yüzünden bir kesitinin sunulduğu eserin konusu kısaca şöyle;
Hasan Ağa, Bosna surlarındaki bir savaşta
yaralanır. Biokova dağındaki çadırda yaralı olarak yatmaktadır. Hasan Ağa’yı annesi
ve kız kardeşi ziyarete gelir. Eşi Fatima ise
evde çocuklarının yanında kalır, çünkü
eski gelenekler bunu gerektirmektedir.
Hasan Ağa, eşinin kendisini ziyarete gelmemesinden dolayı son derece kırgındır.
Eşine mesaj gönderir ve çocuklarını almadan evini terk etmesini ister. Bu mesajı
öğrenen Hasan Ağa’nın eşinin erkek kardeşi Pintoroviç, tüm uğraşlarına rağmen
kız kardeşinin Hasan Ağa’nın evinden
çıkarılmasına engel olamaz. Bunun üzerine Pintoroviç onu zengin İmot Kadısı ile
evlendirmeye karar verir. Evlenmeden
evvel Fatima, erkek kardeşinden son bir
dilekte bulunur ve kendisine uzun bir
peçe vermesini ister. Böylelikle Fatima,
düğün alayı ile birlikte eskiden yaşadığı
evinin önünden geçerken çocuklarını
görmeyecektir. Ne var ki, çocukları onu
tanır ve annelerine seslenirler. Fatima son
bir kez onlara veda etmek için durduğu
sırada, üzüntüsünden ölür.
Muhteşem
Süleyman’ın dünya
prömiyeri İzmir’de
gerçekleşiyor
İzmir DOB, Dünya prömiyeri
15 Ocak 2013
Bestesi Tevfik Akbaşlı’ya ait olan ve
15 Ocak 2013’de dünya prömiyeri gerçekleştirilecek olan eseri Mehmet Balkan
sahneye koyuyor. Librettosu Işık Noyan’a
ait olan iki perdelik Muhteşem Süleyman
konsertant operasının şefliğini T. Gagliar-
do Varas yapacak. Eserin dekor tasarımı
Tayfun Çebi’ye, kostüm tasarımı ise Sevda
Aksakoğlu’na ait.
Batılı oryantalistlerin “Muhteşem
Süleyman” adıyla andığı, 46 yıl Osmanlı
Payitahtına hizmet ederek en uzun padişahlık görevinde bulunan Kanuni Sultan
Süleyman, görevi boyunca 13 kez sefere
çıkarak, imparatorluk sınırlarını batıda
Macaristan içinde olmak üzere, Afrika’da
Cezayir sınırlarına dek genişletmiştir.
Tarihi, siyasi ve kültürel olarak Doğu
ve Batı dünyasında tanınan ve birçok esere konu olan Kanuni Sultan Süleyman’ın
özellikle, 1529 yılında yaptığı I. Viyana
kuşatmasıyla batı dünyasında sanatsal ve
kültürel anlamda bir “Türk akımı” başlamıştır. Turquerie adı verilen bu akımla
beslenen ve Mehter ritminden esinlenen
Mozart, 11 numaralı La majör Piyano
Sonatının üçüncü bölümünü “Rondo alla
Turca” (“Türk Marşı“) olarak besteler.
Türk ezgi ve ritimlerini daha sonra da
birçok opera eserinde kullanacak ve
zengin melodik renklerle örecektir.
Kanuni Sultan Süleyman’ın son seferi
olan Zigetvar’da, savaş otağındaki ölüm
döşeğinde başlayan eserin geri dönüşlerle
süslenen hikâyesi, şehzade Selim ve Hafza
Hatun’un oğulları Süleyman’ın “Muhteşem Süleyman”a uzanan anlatısından
oluşmaktadır.
Muhteşem Süleyman:
Uyum ve uyumsuzluğun
tam ortasında…
Muhteşem Süleyman hakkındaki düşüncelerini eserin bestecisi Tevfik Akbaşlı
şöyle anlatıyor:
Muhteşem Süleyman’ ı anlatmak yerine, eserde kullandığım müzikal gramerin
çıkış noktası üzerine konuşmayı daha
doğru buluyorum. Kendimi bildim bileli,
resim sanatı çok ilgimi çekmiştir. Ortaokul
yıllarına geldiğimde ailem dahil herkes,
ressam ya da karikatürcü olacağıma kesin
gözüyle bakıyordu. Ancak, umutsuzca girdiğim konservatuar sınavlarını kazanmam
üzerine yaşam boyu sürecek yepyeni bir
yolculuk başladı. Sonraları, çoksesli müzik
repertuvarını tanıyıp eser analizi yaptıkça,
resim sanatında gözlemlediğim ve farkına
vardığım bazı temel prensiplerin müzik sanatı için de geçerli olduğunu anlayacaktım.
Özellikle rönesans tablosu düzeyinde sağlam deseni olan, altyapısı güçlü bazı çağdaş
ressamlar, geçmiş ve geleceğin, uyum ve
uyumsuzluğun tam ortasında, adeta bıçak
sırtında duran kışkırtıcı eserleriyle beni
kendine hayran bırakırken, çeşitli marjinal
yöntemlerle üretilen kimi deneysel çalışmalar, cahil görünmemek adına o günlerde
yüksek sesle dile getiremesem de, ne yazık ki
bana pek bir şey ifade etmiyordu. Sorunun
kendimde olduğunu düşünüyor, sanatsal
algı kapasitemin bir an önce muasır
medeniyetler seviyesine ulaşmasını
gönülden temenni ediyordum. Ne var ki, orkestra sanatçısı olarak
çalıştığım yaklaşık otuz yıl boyunca sanatsever kitlenin büyük çoğunluğunun da,
çağdaş sanatla arasının bir türlü düzelmediğini gözlemleme fırsatım oldu. Sadece
sanatsever kitle mi? Biz icracılar bile, alışılmışın dışında bir eseri icra etmek zorunda
kaldığımızda kaçmak için bahaneler arıyor,
başaramazsak karalar bağlıyor ve başımıza gelen “bu büyük felaketten” sürekli
yakınıyorduk.
Beni asıl şaşırtan şuydu ki, çağdaş
tınıların tahammül sınırlarını çok daha
fazla zorlayan, daha uç noktalardaki
deneysel versiyonlarına bazı eserlerde,
özellikle de film müziklerinde
rastladığımızda, bu son derece alışılmadık
tınıları bayıla bayıla dinliyor, dahası,
para verip müzik CD’ sini bile satın alabiliyorduk. Fark sunumda ya da görsellikte
miydi? Belki evet, belki hayır. Ama bence
asıl fark, dinleyici ve besteci arasında tesis
edilen, ya da bir türlü edilemeyen güvendeydi. Dinleyici, bestecinin açıkça veya
gizlice dayatmak istediği bir “misyonu” ya
da “takıntıları” olduğuna inandığı anda,
artık ona güvenmez oluyor, samimiyetine
inanmadığı eserden kopuyor ve ruhen
Modern Dans
Topluluğu’nun
20. yılı
kutlanıyor
Uygar dünyada sahne sanatları yelpazesi içinde, klasik bale topluluklarının
yanı sıra, modern dans toplulukları da
gelişerek çok kısa zamanda sanat dünyasındaki yerlerini sağlamlaştırdılar. Bunun
nedeni, yerleşik izleyicisine rağmen klasik
balenin özellikle 1960’lar ve sonrası toplumun kültürel gelişiminini ifade gereksinimine tam anlamıyla cevap verememesi
ve konu ve yöntem itibariyle modern
dansın bu ihtiyacı karşılayabilmesidir.
Modern dansı yaratan koreograflar
toplumun tarihsel, kültürel ve sosyal
gerçekleri ve değerleri ile çalışırlar ve
bir tür “toplumun aynası olma” görevini
üstlenirler. Dolayısıyla modern bir
topluluğun toplumla kurabileceği iletişim
çok farklıdır.
1992 yılında dönemin Devlet Opera ve
Balesi Genel Müdürü Rengim Gökmen’in
Beyhan Murphy’i Türkiye’ye davet etmesiyle Modern Dans Topluluğu’nun (MDT)
temeli atıldı. Genel Müdürlük bünyesinde
kurulan MDT, kısıtlı kadrosuyla Şubat
1993’te gerçekleştirdiği prömiyeri ile profesyonel repertuvar topluluğu niteliğindeki faaliyetlerine başladı.
MDT, 2009’dan beri Ankara Devlet
Opera ve Balesi bünyesinde çalışmalarını
sürdürürken, 2011 yılında da İstanbul’da
yine Beyhan Murphy yönetiminde, proje
bazında Modern Dans çalışmaları başlamış ve kısa geçmişine rağmen, “MDTİst
projesi” adı altında, dünyanın birçok
ülkesine turneler düzenleyerek kendi
dans ekolünü oluşturmaya ve modern
dans alanında kendi koreograflarını yetiştirmeye başlamıştır.
MDT’nin kuruluş amacı ve üstlenmiş
olduğu misyon, Batı taklidi olmadan,
kendi kültürüne bağlı özgün bir ekol
oluşturmak, ülkemizi, dünya platformlarında nitelikli eserlerle temsil edilebilecek
kadrodan oluşan çağdaş, profesyonel bir
topluluk yaratmak; Türk toplumunun
çağdaş kimliğinin sahne sanatlarındaki
temsilcisi olarak modern dansı tanıtmak
ve özgün sanat bilincini geniş kitlelere
yansıtmak olmuştur.
MDT, ilk 3 yıl boyunca, kendi iç eğitiminin yanı sıra birçok üniversitede çeşitli
etkinlikler ve gerçekleştirdiği söyleşilerle,
gençlere modern dansla ulaşmayı başardı ve birçok üniversitede Modern Dans
Bölümü açılmasında öncülük etti. 20 yıl
içerisinde küçük ve büyük ölçekli, Türk
ve yabancı koreograflarla 100’ün üstünde
eser üreten MDT, periyodik olarak verdiği
gösteriler ve her yıl repertuvarına eklediği
yeni eserlerle, temsillerini ve turnelerini
sürdürmektedir.
Bu sene 20. Kuruluş yılını kutladığımız MDT, sistemli ve dinamik çalışmalarıyla çağdaş dansın Türk toplumunun
sanat bilinci içerisinde yeşerebileceğini de
kanıtlamıştır.
MDT kendi bünyesinden yaratıcı
kadro yetiştirme ilkesine sadık kalarak
Devlet Opera ve Balesi içinden yetişmekte
olan eğitmen, repetitör ve koreograflara
imkânlar tanımakta ve teşvik edici projeler uygulamaktadır. MDT, bu eğitsel
programlar dahilinde Devlet Opera ve
Balesi’nde ilk defa hafta içinde yapılan ücretsiz okul matinelerine öncülük etmiştir.
Birçok çalışma, eser, yorum, müzik
ve koreografi ile başarılarını bugüne
taşıyan Ankara MDT, kuruluşunun 20.
yılında, birçok özgün Türk koreograf ve
yorumcunun eserleri ile sahnelerimizde
olacak. Ankara DOB’da, Dünya prömiyeri
yapılacak olan Arda Boyları 29 Aralık
2012’de, Türkiye Prömiyeri yapılacak
olan Gündüz ve Gece ise 7 Şubat 2013’de
seyirci karşısında olacak.
uzaklaşıyordu. Tıpkı çağdaş-deneysel bir
resme baktığında, ressamın aslında çöpten
adam bile çizemeyecek kadar zayıf deseni
olduğuna kanaat getiren ve esere dudak
büken bir sergi ziyaretçisi gibi… Sanatın
her dalında “deha ürünü” ve “deli saçması”
arasındaki sınırın bu denli ince ve belirsiz
olması bana son derece ürkütücü görünüyor, besteci olmayı düşleyen deneyimsiz
bir genç olarak doğrusu hayli cesaretimi
kırıyordu. Neydi bestecinin olası “misyon”
ya da “takıntı”ları? Kanımca, sesler dünyasında “armonik bir hiyerarşi” olduğu sanrısına kapılarak disonansın, yani uyumsuz
aralıkların, kayıtsız şartsız ve her koşulda
uyumlulardan üstün sayılması, dahası
dinleyiciye durmaksızın dayatılması şeklinde özetlenebilecek, iddialı yazı biçimlerini,
simetriyi, matematiği, samimiyete, doğallığa ve masumiyete tercih eden ısrarcı bir dil
kullanımı. Ancak tıpkı yaşam gibi, sonsuz
çeşitlilik ve renkler içeren sesler dünyası
da, sadece tek bir renge, bir kurama veya
ekole indirgenemezdi. Bir yandan da, içinde fırtınalar kopan her genç besteci adayı
gibi, sahip olduğum materyalin tamamını
mümkünse tek bir eserde ve bir an önce insanlığa sunmak arzusundaydım. Ne var ki,
öğrenilmiş kalıpları ucundan kenarından
değiştirerek kopyala-yapıştır yöntemiyle
muhtelif projelere uygulamak her zaman
aynı sonuçlar vermeyebiliyordu. Örneğin
sahnede ancak kıyamet anına uygun düşebilecek son derece kaotik bir müzikal etkiyi
-biraz da kompozisyon hocaları veya akademik ortamdaki ‘rakipler beğenmez’ korkusuyla- yoğun bir aşkın anlatıldığı sahneye
de aynen taşımaya kalkıştığımızda, bunun
bedelini perde sonunu bile beklemeden
boşalan koltuklarla ödüyor, daha da vahimi, bizi “anlamadığı” için “cahil” seyirciyi
suçluyorduk. Oysa, yaşamın her anı bir diğerinden
nasıl farklıysa, o anı anlatacak olan müzikal dil de benzersiz ve “sadece o ana özgü”
olmalıydı. Olmak zorundaydı, çünkü günümüz dinleyicisi geçen yüzyıllara kıyasla
artık çok daha zekiydi, hızlıydı, seçiciydi;
ve en önemlisi dünyanın en seçkin örnekleri
artık istediği anda elinin altındaydı. Besteci
açısından bakıldığında ise, internet erişimi
olan herkesin tonalite dışı müzik yazma
kuramlarına, deneysellik ve rastlamsallık
yöntemlerine, grafik notasyona zahmetsizce erişebilmesi, hatta bazı gelişmiş müzik
programlarının kendi kendine son derece
yenilikçi müzikler yazabilmesi, alışılmadık
tınılar üretmek için “deha” sahibi olmak
gerekliliğini uzunca bir süredir ortadan
kaldırmıştı. İnsanlık, binlerce yıl sonra uzayda
koloniler kurduğunda bile, nabzı
aynı tempoda atacak, sevgiyi, nefreti,
korkuyu, güveni aynı fiziksel ve kimyasal
süreçlerden geçerek yaşayacaktı. Başarıya
ulaşmış çağdaş eserlerin, aslında modası
geçmemiş ve asla geçmeyecek aynı sihirli
formüllerle yaratıldığını anladığımda,
her çağda sevilen ve daima sevilecek
eserlerin de aslında ölümsüz klasiklerin
günümüze uyarlanmış ve son derece
güncel bir gramerle yeniden yorumlanmış
versiyonları olduğunu gözlemlediğimde,
tüm taşlar yerine oturmuştu. Ancak işin en zor kısmı yeni başlıyordu;
çünkü düşündüklerimi artık daha fazla
zaman kaybetmeden eyleme dönüştürmek
istiyordum. Muhteşem Süleyman, işte yıllar süren
böylesi bir zihinsel hazırlanma dönemi ve
sahnelenmiş/seslendirilmiş pek çok eserin
ardından, 2006 yılı başlarında bestelenmeye başlandı. Gişe rekortmeni 6 adet film
müziği, İZDOB’ un siparişi üzerine yazdığım
iki perdelik Kösem Sultan balesi ve sayısız
popüler müzik çalışması arasında, ağır
ağır yanan keyifli bir ateşte pişen özenli bir
yemek misali olgunlaştı ve geçtiğimiz yıl
nihayet kendi kendini tamamladı. Eserler, bestecilerin bir bakıma evlatlarıdır ve her anne-baba gibi bestecinin de
kendi eserine karşı tarafsız olmasını beklemek, kanımca gerçekçi değildir. Bu yüzden
Muhteşem Süleyman’ ı daha fazla anlatmak yerine son kararı önce seyirciye, ardından da müzik tarihinin şaşmaz terazisine
bırakmanın daha doğru olacağı inancıyla
herkese iyi seyirler diliyorum.
Muhteşem bir aşk
öyküsü, modern
dans ile sahnede:
Arda Boyları
Ankara DOB, Dünya prömiyeri
29 Aralık 2012
dan, gazetemizin baskıya gireceği günlerde sahnelenmiş olacak. Seyircinin yoğun
ilgi göstermesi beklenen eser, temsillerine
Ocak ayında da devam edecek. Trakya
yöresine ait “Arda Boyları” türküsünden
yola çıkılarak hazırlanan bir aşk öyküsünün anlatıldığı ve librettosu Ayşegül
Çelik’e ait eserde, birbirlerine yıllardır
âşık olan iki genç Halime ve Recep ile
Köy Ağası’nın oğlu İsmail’in Halime’ye
olan tutkusu, yörenin kültürel renkleriyle
örülüyor.
Arda Boyları’nın İzinden…
Arda Boyları’nın koreografı Özgür
Adam İnanç’a kulak verelim:
Arda Boyları bilindiği üzere Trakya
yöresine ait bir türküdür. Bizim yaptığımız
da bu türkünün izinden yola çıkarak, bize
ait olan bazen tatlı, bazen acı anlarla dolu
olan bu sıcacık öyküyü Modern Dans diliyle
sanatseverlere aktarmaya çalışmaktır.”
Her şey 2010 yılında Ankara Devlet
Balesi’nin düzenlediği ‘Genç Türk Koreografları Gecesi’ ile başladı. Bu önemli gecenin
amacı Türkiye’den genç ve dinamik koreografların yetişebilmesi için onlara imkân
sağlamaktı. Bu gecede Türk motifleri ile
özgün bir Türk öyküsünün işleneceği eserler
aranmıştı. Ben de çok sevdiğim “Arda Boyları” türküsünün hikâyesini konsept gereği
20 dakikalık bir sunumla aktarmıştım.
Eser, müziklerin canlı olarak sahne gerisinde çalınması ve bir orta oyunu çerçevesinde
izleyiciyle buluşmuştu. Eserin yorumunu
değerli Modern Dans Topluluğu gerçekleştirmiş ve özgün ifade biçimiyle eser, oldukça
beğeni toplamıştı.
Arda Boyları Projesi…
Geçtiğimiz sanat sezonunun sonunda
MDT’nin Genel Sanat Yönetmeni Yener
Turan, toplulukla gerçekleştirdiği bir toplantıda özgün bir Türk eserinin MDT repertuvarında bulunması ile ilgili arzularından
bahsetmiş ve özellikle yurtdışı turnelerinde
karşılaştıkları sorunlardan ve yoğun isteklerden, böyle bir eserin repertuvarda yer
almasının Türkiye ve Modern Dans sanatı
için ne denli önemli olduğunu bizlerle paylaşmıştı. Ve böylece daha önce çalışmalarını
gerçekleştirdiğimiz Arda Boyları’nın MDT
repertuvarına alınması söz konusu oldu.
Arda Boyları, özgün konusu, müziksel altyapısı ve anlatım diliyle kendimizden parçaları bulabileceğimiz, izleklerimizde hoş anıların kalacağı dramatik bir
aşk hikâyesi. Özellikle dramatik yapısı
yüzünden en iyi ve kuvvetli ifadenin modern dans diliyle vücut bulacağı düşünülmüş ve daha küçük, mobilize bir ekiple
gerçekleşebilmesi için bir perde (yaklaşık
55 dakika) olabilecek şekilde tasarlandı ve
proje çalışmalarına Haziran ayı gibi başlandı. Eserin müziklerini iki değerli genç
Türk bestecisi İsmail Sezen ve Arda Erdem
yazdı, librettosunu sevgili dramaturg
Ayşegül Çelik kaleme aldı. Kostüm tasarımlarını değerli Gazal Erten, sahne-dekor
realizasyonunu ise yetenekli kreatörümüz
Talat Ayhan gerçekleştirdi. Işık tasarımlarını Fuat Gök’ün yaptığı eserde farklı bir
atmosfer yaratılması planlanıyor. Arda
Boyları, devamı planlanan bir dizi sanat
projesinin sacayaklarından biri olarak
hazırlandı.
Cazın perküsyonla
renklendiği
modern dans
Ankara DOB, Türkiye prömiyeri
7 Şubat 2013
Ünlü İtalyan koreograf Roberto
Scafati’nin, geçen sene Ocak ayında
Almanya’da dünya prömiyerini gerçekleştirdiği, klasik adımlarla temellendirilmiş
modern bir çalışma olan Gündüz ve Gece
adlı eser, 7 Şubat 2013 gecesi gerçekleşecek Türkiye prömiyerinde seyirciyi farklı
bir versiyonu ile karşılayarak, caz dünyasının perküsyonla renklendirildiği büyülü
bir yorumla buluşma olanağı sağlayacak.
Çağdaş dans sanatının başarılı örneği
“Umut” balesi
Antalya DOB, Türkiye prömiyeri 23 Şubat 2013
Müzik, beste ve düzenlemesini Arda
Erdem ve İsmail Sezen’in yaptığı modern
dans eseri Arda Boyları’nın koreografisi
Özgür Adam İnanç’a ait. Anadolu’nun
değişik yörelerinden derlenen ezgi ve
hikâyelerin anlatılacağı ve devamı gelecek
bir projenin ilk prodüksiyonu olan Arda
Boyları, dünya prömiyerini, 29 Aralık
2012’de, Ankara Devlet Opera ve Balesi
Modern Dans Topluluğu (MDT) tarafın-
Türkiye - Hollanda ilişkilerinin 400. Yılı
Kutlamaları onuruna “Lale Çılgınlığı”
Antalya DOB, Dünya prömiyeri 2 Şubat 2013
Değerli bestecimiz Ali Hoca tarafından, Türkiye - Hollanda ilişkilerinin 400. Yılı
Kutlamaları çerçevesinde bestelenen iki perdelik Lale Çılgınlığı operasının Antalya
Devlet Opera ve Balesi tarafından gerçekleştirilecek dünya prömiyerinin tarihi 02
Şubat 2013. Müzikleri ve konusu ile seyircinin beğeni ve dikkatini çekecek bir eser
olan ve 17’inci yüzyıl kültürel ve siyasi bir kesitinin sahnelere zengin bir anlatımla
aktarıldığı operanın librettosu Şefik Kahramankaptan’a ait.
17’inci yüzyıl Hollanda’sında başlayıp, aynı dönem İstanbul’unda sona eren
eserin konusu kısaca şöyle: Gözüne kestirdiği değerli eşyaları, ince planlarla ele
geçirmeyi zevk edinen, macera tutkunu, soylu Fink van Broot, günün modası
gereği, ilgisini lalelere çevirmiştir. O günlerde bir avuç cins lale soğanının bir köşk
karşılığı el değiştirdiği görülmemiş olay değildir. Fink van Broot, bu çılgın piyasadaki fısıltılara kulak kabartarak, güzeller güzeli Lotte’nin babası, Lale Borsası Başkanı
Jan den Boyl’un çok nadide, değerli bir lale soğanına sahip
olduğunu öğrenir. Bu “Büyük Amiral” adıyla anılan lale soğanlarını elde etmek için planlar yapmaya başlar ve bu maceraperestliği, O’nu İstanbul’da Sadrazam Damat Paşa’nın konağına
dek götürecek olaylar dizisini başlatır. O dönem İstanbul’da
Saray ve halk tam bir lale çılgınlığı yaşamaktadır. Eserin finali,
kahramanımız Fink van Broot’u ve seyirciyi şaşırtacak kadar
farklı bitecektir.
Antalya Devlet Opera ve Balesi tarafından, 23 Şubat
2013’de gerçekleştirilecek Türkiye prömiyeriyle seyirci
karşısına çıkmaya hazırlanan Umut balesi, Ludwig van
Beethoven’in 7. Senfonisinin ikinci bölümü ile 9.
Senfonisinin müzikleri üzerine kurulu, umut temalı bir
eser.
Koreografisini Makedonya’nın önde gelen
koreograflarından Risima Risimkin’in üstlendiği Umut
balesi, etkili ve çarpıcı imgelerle çağdaş dans sanatının
yetkin örneklerinden birini sahnelere taşıyacak.
Seslerle Anadolu, türkülerimizi çok sesli
müzik ve dansla buluşturuyor
Mersin DOB prömiyeri 16 Şubat 2013
Karadeniz türkülerinden Ege zeybeğine, İstanbul şarkılarından Mevlana’ya,
Karagöz-Hacivat’tan Köroğlu’na uzanan geniş bir repertuvarı olan Seslerle Anadolu,
sayısız temsiller gerçekleştirmiş, yurtiçi ve yurtdışı turneleriyle binlerce seyirciye
ulaşmış, tarihi ve kültürel varlığımızın zenginliğini tüm dünyaya tanıtmıştır.
Samsun Devlet Opera ve Balesi tarafından 28 Şubat 2013’de sahnelenecek Seslerle Anadolu müzikli
oyunu, sanatseverlere gerçek bir şölen yaşatacak.
Araştırma ve metni D. Şadi Erdoğan’a, düzenleme ve bestesi ise Ali Aykaç’a ait olan, Anadolu insanının özgünlüğünün ve kültürel zenginliğinin yanı
sıra kostümleriyle yerel motiflerini de taşıyan eser,
gazetemizin baskıya girdiği şu günlerde Ankara’da
özel bir temsille de kendinden söz ettirecek.
Ortak dilimiz olan türküleri çok sesli müzik ve
dansla buluşturan, Seslerle Anadolu müzikli oyunu,
Ankara Devlet Operası sanatçıları tarafından, tam
kadro olarak 28 Aralık 2012 saat 19.00’da, Ankara
Açık Ceza İnfaz Kurumu’nda hükümlü ve tutuklular için sahnelenerek önemli bir sosyal sorumluluk
projesine imzasını attı.
İnanç Makinel’e İtalya’dan birincilik ödülü
Ankara Devlet Opera ve Balesi sanatçısı İnanç Makinel, İtalya’nın Alessandria şehrinde, bu yıl yedincisi düzenlenen Uluslararası Capucilli-Patane-Respighi Şan Yarışması’nda birincilik ödülü kazandı.
Yarışmada jürinin dikkatini çeken İnanç Makinel, Bootega del lirica 2013 Yaz Festivali’ne davet
edilerek, Verdi’nin Atilla operasında Ezio rolü için angajman yaptı. 8 kişilik jüride tek Türk olan sanatçımız Mehmet Yılmaz da jüri ikinci başkanı olarak görev aldı. İtalya, ABD ve Slovenya’dan müzik
dünyasının önemli isimlerinin yer aldığı jürinin başkanlığını ünlü orkestra şefi Lorenzo Castriota Skanderberg yaptı.
Makinel, yaptığı açıklamada, yurtdışında katıldığı ilk yarışma sonrası böyle bir sonuç aldığı için
mutlu ve gururlu olduğunu söyledi ve şunları ekledi: “Bir Türk sanatçı olarak İtalya’da ülkemi en iyi
şekilde temsil ettiğimi düşünüyorum. Benim gibi sanata gönül vermiş diğer gençlerin de önünün açılması
için sanata, sanatçıya desteğin artarak devam etmesini umuyorum.”
İnanç Makinel
1977’de Düsseldorf’ta doğan sanatçı, 1998’de girdiği Dokuz Eylül
Üniversitesi Devlet Konservatuarı’ndan Tanju Nebol’un öğrencisi
olarak 2003’te mezun oldu. 2001’de Devlet Opera ve Balesi’nin açtığı sınavı kazandı. 2005’ten -beri çalışmalarını Ankara Devlet Opera
ve Balesi’nde sürdürüyor. Türkiye’nin birçok sahnesinde rol alan
sanatçının repertuvarında bulunan başlıca eserler Sevil Berberi
(Figaro), Figaro’nun Düğünü (Kont Almaviva), Lucia di Lammermoor (Enrico), Iphigenie en Tauride (Orestes), Cosi fan Tutte (Guglielmo), Madama Butterfly (Sharpless), Agrippina (Ottone) eserleri
bulunuyor. Sanatçı, 2009 yılında İzmir’de düzenlenen Ulusal Genç
Solistler Yarışması’nda da birinciliğe layık görülmüştü.
Tuncay Kurtoğlu’ndan yeni bir başarı
Ankara Devlet Opera ve Balesi (ADOB) solist opera sanatçılarından bas Tuncay Kurtoğlu,
2012 başında Hamburg Staatsoper’de sahnelenen ve rejisi dünyaca ünlü Alman yönetmen Peter
Konwitschny’e ait olan Verdi’nin Don Carlos operasında Büyük Engizisyoncu rolünü söylemek için
davet almış ve gerçekleştirilen beş temsilde de büyük beğeni toplamıştı.
Bu rolde sergilediği başarılı performansı gerek seyirciler, gerekse eleştirmenler tarafından övgüyle
karşılanan Kurtoğlu, aynı kurumdan bu kez Marco Arturo Marelli tarafından sahnelenen Verdi’nin
Falstaff operasında, bir buffo karakter olan Pistola rolünü söylemek için davet aldı. Eserin 2012’nin
Ekim ve Kasım aylarında gerçekleştirilen beş temsilinde de rolünü başarıyla icra eden Kurtoğlu, 2013 yılı için ise yine Hamburg
Staatsoper’den Ocak ve Şubat aylarında yeniden sahnelenecek
olan Don Carlos prodüksiyonunun dört temsilinde daha söylemek üzere tekrar davet aldı.
Hamburg’da elde ettiği büyük başarıyla ilgili gazetemize
konuşan Kurtoğlu, geride bıraktığımız 2012 yılında gerçekleştirdiği başarılı Don Carlos ve Falstaff temsillerinin ardından,
aynı kurumdan tekrar davet alıyor olmasının oldukça sevindirici
olduğunu belirtti ve sözlerine şöyle devam etti: “Hedefleriniz büyük, hayalleriniz ise sınırsız olmalı. En başından beri beni besleyen
ve daha iyiye, başarmaya sürükleyen düşünce buydu. Şimdiye
kadar elde ettiğim başarıların, yarın elde edeceğim başarıların
temeli olduğunu düşünüyorum. Farklı sahneler, kostümler, ışıklar,
makyaj, seyirci… Dünyanın birçok yerinde temsiller yaptım ve
hepsi birbirinden farklı ve faydalı birer deneyim oldu benim için.
Seyircilerden ve eleştirmenlerden aldığım olumlu tepkiler, özellikle
yurtdışında bir Türk olarak beni daha da gururlandırdı. Toplum
olarak, diğer sanat dallarına nazaran, bu sanata biraz daha
uzağız maalesef. Dolayısıyla bu alanda elde edilen başarılar daha
anlamlı, daha keyifli oluyor. ‘Türk bas’ olarak başarılarımla anılmak çok hoş geliyor kulağıma.”
Uluslararası Opera Ödülleri için geri sayım başladı…
22 Nisan 2013 gecesi Londra Hilton Park Lane’de sahiplerini bulacak olan Uluslararası
Opera Ödülleri için aday kayıtları başladı. Kayıtlar 31 Ocak 2013 tarihine dek devam edecek.
Detaylı bilgi için: www.operaawards.org
Opera Bale Gazetesi
DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NÜN YAYIN ORGANIDIR. İKİ AYDA BİR YAYIMLANIR.
ÜCRETSİZDİR. DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ADINA SAHİBİ: PROF. RENGİM GÖKMEN
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ: Ö. SERHAN BALİ I HABER MÜDÜRÜ: GÜLÜMDEN ALEV KARAMAN
YAYIN KURULU: GÜLÜMDEN ALEV KARAMAN, BAŞAK ATALAY, PEYKAN DEMİRKAYA, SERHAN BALİ
YAYINA HAZIRLAYAN: ‘‘TÜRKİYE’NİN KLASİK MÜZİK DERGİSİ’’ ANDANTE I AKÇAAĞAÇ SOK. GÖRHAN APT.
NO:1/1 ACIBADEM-ÜSKÜDAR İSTANBUL I TEL: 0216 325 27 13 I www.andante.com.tr I [email protected]
TASARIM-UYGULAMA: FARUK ÖZCAN RENK AYRIMI-BASKI: ŞAN OFSET 0212 289 24 24
Aramızdan Ayrılanlar
Galina Vişnevskaya (1926-2012)
Geçtiğimiz yüzyılın büyük sopranolarından Galina Pavlova
Vişnevskaya, 1926’da Leningrad’da (bugünkü St. Petersburg) doğdu.
18 yaşında ilk sahne deneyimini kazandıktan sonra 1952’de Bolşoy
Operası’na kabul edildi. 1955’te ise yüzyılın büyük viyolonselcisi Mstislav
Rostropoviç ile evlendi. 1961 tarihli Metropolitan temsilinden başlayarak
dünyanın tüm önemli opera kurumlarında sahneye çıktı. Repertuvarında
Rus bestecilerin opera ve şarkılarına büyük önem verdi, resitallerinde
kendisine eşi Rostropoviç piyano ile eşlik etti. Benjamin Britten War
Requiem’in soprano partisini Vişnevskaya için yazdı. Dimitri Şostakoviç
ile Satirler adlı şarkı dizisinden başlayarak yaşam boyu bir işbirliğini
sürdüren sanatçı, bestecinin 14. Senfonisinin ilk seslendirilişinde yer
aldı. Rostropoviç-Vişnevskaya çifti, muhalif yazar Aleksandr Soljenitsin’i
daçalarında konuk ettikleri iddiaları üzerine maruz kaldıkları baskıların
sonucunda 1974’te SSCB’yi terk etmek zorunda kaldılar, 1978 yılında da
vatandaşlıktan çıkarıldılar. Uzun yıllar
Paris ve New York’ta yaşayan çifte, 1990
yılında ülkelerine dönme izni verildi.
1982’de Yevgeni Onegin operasında
Tatyana rolüyle opera sahnelerine veda
eden sanatçı, son olarak 2007’de Aleksandr Sokurov’un Aleksandra adlı filminde oyuncu olarak rol aldı. 11 Aralık
2012’de 86 yaşında kaybettiğimiz Galina Vişnevskaya, ölümünden kısa süre
önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir
Putin tarafından Üstün Devlet Nişanı ile
onurlandırılmıştı.
ÖDÜLLÜ BULMACA
Aşağıdaki 3 soruya doğru yanıt gönderen 3 okuyucumuza Devlet Opera ve
Balesi 2012-2013 Yıllığı ve 2013 Takvimi armağan edilecektir. Okurlarımızın yanıtlarını içeren e-postalarında açık posta adreslerini de bildirmeleri
rica olunur.
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, Çin’de Türkiye Kültür Yılı
etkinlikleri kapsamında hangi tarihlerde, Çin’in hangi şehirlerinde
gala programı düzenlenecek?
İzmir DOB tarafından 7 Şubat 2013’de prömiyeri yapılacak olan Giselle balesini hangi koreografilerden yola çıkarak, kim sahneleyecek?
Ankara Devlet Opera ve Balesi (ADOB) solist opera sanatçılarından
bas Tuncay Kurtoğlu, Hamburg Staatsoper’den hangi operalarda,
hangi rolleri söylemek üzere davet aldı?
Geçen Sayının Doğru Cevapları
1 - Cevap: Meriç Sümen
2 - Cevap: Donizetti Paşa, Guatelli Paşa ve Angelo Mariani
3 - Cevap: Şule Köken
YANITLARINIZI:
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
Hanımeli Sok. No:11 06430 Sıhhiye-Ankara posta adresine veya
[email protected] elektronik posta adresine gönderiniz.

Benzer belgeler

İstanbul - Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü

İstanbul - Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü MODERN DANS TOPLULUĞU’NUN 20. KURULUŞ YILI

Detaylı