revolutIons are what you Make oF theM

Transkript

revolutIons are what you Make oF theM
Müjde Bilgütay
CI Focus
16
17
Devrimi
devirmek
RevolutIons are what
you make of them
Ağzım bir piçe hamile;
annesi insanlık tarihi,
babası kesin bir HAYIR
diye yazıyor
Alieh Abedini.
Yaygın inanışın aksine, İran İslam
Devrimi’nden sonra kadınların sanat
dünyasına katılımı ve görünürlüğü
ciddi surette arttı. Bunun nedeni,
İranlı kadınların toplumsal dışlanma ve
ötekileştirmeye karşı verdikleri örgütlü ve
bireysel mücadele.
En kötü kabusumuzdu: “Türkiye İran
olacak.” Güzeller güzeli İran kraliçesi
Farah Diba’nın hüzünlü yeşil gözlerine
vurgun orta direk Türk halkı, 1979’da
gerçekleşen İran İslam Devrimi karşısında
dehşete kapılmıştı. Her iki millet ezelden
beri komşu ve birbirine çok benzer
oldukları için, Türkler bu olayı, çoktan
geçmişe gömdüklerini sandıkları (daha
doğrusu öyle umdukları) kökten dinciliğin
Ayetullah Humeyni şeklinde bir kez
daha hortlaması gibi görmüşlerdi. Kırçıllı
sakalı, siyah cübbesi ve sert bakışlarıyla,
kendisini Paris’ten Tahran’a getiren
uçaktan inen Humeyni, kafalardaki “gerici
yobaz” imgesinin tam bir kopyasıydı
gerçekten de.
O sıralarda daha çocuktum ve
ben de dehşete kapılmıştım çünkü
şimdi Googoosh’a ne olacak diye
dertleniyordum. Ajda’nın İran versiyonu
olan bu kadını çok seviyordum. İran’dan
kaçabilirdi ama kaçmadı; şarkı söylemesi
(ve basınla konuşması) yasaklandı ve
ülkedeki bütün kadınlar örtünmeye
zorlandı. Laik 1923 devriminin inançlı
bir evladı olan babaannem “Türkiye
İran olmaz” diyerek içime su serpti. İlk
kez o gün işittiğim bu cümle sonraki
yıllarda belki milyonlarca defa tekrarlandı
ve İran’ın adını her duyduğumuzda
toplumsal bilinç altımızda yankılanan
sağır edici bir mırıltıya dönüştü.
“Ağzım bir piçe hamile; annesi insanlık
tarihi, babası kesin bir HAYIR” diye
yazıyor Alieh Abedini. İslam devriminden
sadece 9 yıl sonra, İran-Irak savaşının
1
sona ermesinden hemen önce, 1988
yılında doğan Alieh, bundan bir-iki sene
önce Avrupa’yı sarsan “Unexposed”
(“Gün Yüzüne Çıkmamış” olarak
çevrilebilir) sergisine katılan 40 yaş altı
40 genç İranlı kadın sanatçıdan biri. Bu
oldukça çarpıcı bir sergiydi; sadece
eserler gerçekten iyi olduğu için değil,
aynı zamanda Batılı zihinlerdeki tipik İranlı
kadın imajının, Betty Mahmoodi’nin çok
satan “Kızım Olmadan Asla” kitabının
kapağındaki peçeli kadın fotoğrafından
öteye gidemiyor olması yüzünden…
(O kitaptan sonra, Batıda Müslüman
kadınlarla ilgili yayınlanan hemen her
kitabın kapağında, baygın bakışlı
peçeli bir kadın fotoğrafı kullanıldı…)
Ama sergiye katılan genç İranlı kadın
sanatçılar işleriyle, en güzel ifadesini belki
de Alieh’in sözlerinde bulan bambaşka bir
duruş sergilemiş ve Batılıların ta Delacroix
ve Ingres gibi Romantik ve Oryantalist
XC90 Muzik Art Unlimited 277x400 mm.indd 1
17/09/15 16:14
18
CI Focus
3
2
ressamların zamanından beri devam eden
“egzotik yabancı” arzusunun nesnesi
olmayacaklarını göstermişlerdi.
Devrimin yediği çocuklar
Serginin küratörü Fery Malek-Madani,
“Ben devrime inanan ve katılan
jenerasyondanım” diyor, “Dünyaya
açık, özgür ve demokratik İran hayalini
gerçekleştirmek için bütün umutlarımızı
devrime bağlamıştık.” Ama sonrası için
büyük İranlı şair Goshiri’den bir alıntı
yapıyor: “Önümüzde kara günler var…
Böyle günler uzun sürmez…”
Mallet, devrimler kendi çocuklarını yer
demişti. İslamcı yönetim, devrimden
hemen sonra patlak veren İran-Irak
savaşının yarattığı militarist söylemle
kendini iyice pekiştirirken, “Yurttaşlarım
bireyselliklerini yenmeyi, kendilerini
gizlemeyi ve söyleyeceklerini dolaylı
söyleme sanatını öğrendiler.”
Ama sonuçta devrimler de devrilebilir,
tersine döndürülebilir… Sanat
eleştirmeni ve Tahran Sanat Üniveristesi
öğretim görevlisi Heila Darabi, “İslam
Devrimi’nden bu yana kadınların geldiği
duruma bakarsak, yaygın inanışın aksine,
kadınların eğitim, çalışma hayatı ve
siyasete katılımında İslamlaşma yüzünden
bir azalma değil, özellikle 1990’lardan
sonra ciddi bir artış yaşandı” diye
yazıyor, “Bu duruma, İranlı kadınların
toplumsal dışlanma ve ötekileştirilmeye
karşı verdikleri örgütlü ve bireysel
mücadelelerin ışığında bakılabilir.”
Kastettiği kadınlar, Shirin Neshat,
Tahmineh Milani, Rakhshan Bani Etemad,
ve Samira Makhmalbaf gibi yönetmen ve
sanatçılar, 2003 Nobel Barış Ödülü sahibi
Shirin Ebadi, 1997 Nobel Edebiyat Ödülü
adayı şair Simin Behbahani ve daha
niceleri...Bu kadınlar, kendilerine karşı
açıkça düşmanlık yapan kökten dinci bir
yönetim altında ezilen ve ötekileştirilen
cins olmayı reddederek bugün İran’daki
en etkili insan hakları grupları arasında
yer alan kadın hakları örgütlerine öncülük
ettiler ve güç verdiler.
“Unexposed” sergisine katılan 40 genç
kadın sanatçı, Tahran ve diğer büyük
şehirlerdeki sanat galerileri ve sosyal
medya aracılığıyla yapılan bir duyuruya
cevap veren sanatçılar arasından
seçilerek belirlendi. Söz konusu duyuruya
tam 400 kadın sanatçı başvurmuştu.
“Tahran’daki sanat çevrelerinin çok
renkli ve canlı olduğunu söylemek
artık neredeyse bir klişe haline geldi
ve kadınlar bu alanda da tartışılmaz
bir yer tutuyorlar” diyor Heila, sergi
katalogunun girişinde yayınlanan, “İranlı
Kadın Sanatçı; İkinci Cins mi, Ayrıcalıklı
Sanatçı mı?” adlı makalesinde, “İran’ın
kültürel hayatında ressam, aktris, şair ve
roman yazarı kadınların varlığı giderek
daha çok hissediliyor; görsel sanatlar
alanında ise kadınları sadece sanatçı
olarak değil, galeri sahibi, hami ve sanat
yönetmeni rollerinde de görüyoruz.
Ayrıca sanat eğitiminde de önemli bir
yerleri var.” Bunun bir sebebi de Şah
rejiminin zamanında uyguladığı kapsamlı
modernleşme programı. Kadınların
toplumsal, kültürel ve bilimsel hayatta
yer almaya teşvik edilmesi bu programın
önemli unsurlarından biriydi.
Bıçak sırtında
Heila şöyle devam ediyor: “İranlı kadın
sanatçıların çoğu orta sınıf ailelerden
geliyor ve çoğu ne aile hayatlarında ne
de iş çevrelerinde ciddi bir ayrımcılığa
uğramıyor. Hatta İranlı bir kadın sanatçı
olarak Batılı küratörler, galeri sahipleri,
sanat yönetmenleri, jüri üyeleri vs.
tarafından özel bir ilgi bile görebiliyorlar.
Bu yüzden İranlı kadın sanatçı ciddi bir
ikilemle karşı karşıya: Bir yandan kendisini
doğrudan etkileyen hayati sorunları ve
yaşam tecrübelerini ifade etmek istiyor
ama bir yandan da giderek yaygınlaşan
‘egzotik öteki’ imgesinin, İranlı kadınları
belirleyen bir norm haline getirmekten
çekiniyor.”
Bu İranlı kadın sanatçılar için bıçak
sırtında bir durum. Bir yandan oldukları
gibi kabul edilmek, yani kurtarılması
gereken kadınlar değil, bağımsız
düşünebilen sanatçılar olarak görülmek
istiyorlar. Aynı zamanda içinde yaşadıkları
toplumsal ve siyasi atmosfere değinmek
ve eserlerinde toplumsal cinsiyet
sorunlarını dile getirmek gibi bir dürtüleri
de var. Ama öte yandan, İranlı kadınların
klişeleşmiş bir peçe imajına daha fazla
hapsedilmesine neden olmak ve Batının
bitmek bilmez Oryantalist iştahını
beslemek de istemiyorlar.
“Çoğu kent kökenli, eğitimli bu yeni
nesil sanatçılar, devrimci öncüllerinden
farklılar. İslam’ın siyasetteki yerini,
Batı karşıtı rejimi ve erkekleri namuslu,
kadınları iffetli kılmak için çırpınan ayrımcı
politikaları sorguluyorlar” diyor Fery,
“Unexposed” sergisinin arka planındaki
anafikri açıklarken, “Dini okullardan
yetişen bu jenerasyonun dogmaları
yıktığını, kendini ifade ettiğini, kendisini
duyurduğunu ve yaratıcılığını geliştirdiğini
kabul etmeliyiz. Kafalarından geçen
birçok cevapsız soruyu içselleştirmiş
olmak bu jenerasyonda büyük bir
hüsran yarattı ve bu hüsranı eserlerinde
bir makineli tüfek gibi kustular.” Ve
ekliyor: “Bu sergi için özellikle bir
tema belirlemedik. Tek ortak noktaları
siyasi, geleneksel, dini, cinsellik ya da
herhangi bir sebepten dolayı İran’da
hiç sergilenememiş olmaları… Bu
yüzden sergiye ‘Unexposed’ (Gün Yüzü
Görmemiş) adını verdik.”
1 Maryam Avarzamani, “I take after my-self!”
(Ben kendime çekmişim!), tuval üzerine karışık
teknik Maryam Avarzamani, “I take after myself!”
Mixed Technique on Canvas
2 Alieh Abedini, İsimsiz, Fotomontaj
Alieh Abedini, Untitled, Photomontage
3 Shiva Nooran, “Stable Authority of
Modernization - Victors of My City’s Roofs”
(Modernleşmenin İstikrarlı Hakimiyeti – Şehrimin
Çatılarını Fethedenler),
tuval üzerine akrilik
Shiva Nooran, “Stable Authority of Modernization
- Victors of My City’s Roofs” acrylic on canvas
4 Shadi Noyani, “Like, Dislike of Body” (Bedeni
Sevmek, Sevmemek), tuval üzerine akrilik
Shadi Noyani, “Like, Dislike of Body”
Acrylic on Canvas
20
CI Focus
4
A review of women’s experience
since the Islamic Revolution shows
that, contrary to commonly held views,
women’s participation and visibility
in the art scene have increased in
Iran. This might be seen in the light of
individual and collective endeavours
of Iranian women against social
exclusion and marginalization
It was the worst nightmare: “Turkey
will become Iran.” Madly in love
with the wistful green eyes of the
beautiful Farah Diba, the then queen
of Iran, Turkish middle classes
were horrified with the 1979 Islamic
revolution. Because the two nations
had been neighbours since forever
and were so similar in many ways,
they took it as if the gruesome ghost
of fundamentalist bigotry they thought
(or rather hoped) to be buried deep in
our past had risen from its ashes, in
the form of Ayatollah Khomeini, who
was a picture-perfect representation
of a “religious zealot” with his shaggy
beard, black westment and fearsome
eyes as he descended from the plane
that flew him from Paris to Tehran.
I was a kid back then and I was
horrified too, mostly at the thought
of what happens to Googoosh now,
the Iranian pop diva that I loved so
much. She could have fled but she
stayed in Iran, but she was banned
to perform (and talk to the press)
since all pop music was banned and
women were forced into hijabs. As a
devoted daughter of the secular 1923
revolution, “Turkey will not become
Iran” my grandmother assured me.
This was the first of a zillion times
I have heard the same statement
since then, which has gradually
turned into a deafening dhikr
constantly murmured in our collective
unconscious every time we heard the
name Iran.
“My mouth is pregnant with a
bastard child whose mother is the
history of humanity and whose father
is a heavy NO” writes Alieh Abedini.
Born in 1988, just 9 years after the
Islamic revolution, in the final year
of the Iran-Iraq war, she is one of
the 40 young Iranian female artists
(under the age of 40) who took part
in the “Unexposed” exhibition which
shook Europe a couple of years ago.
The exhibition was striking, not only
because it was genuinely a great
one, but also the typical image of an
Iranian woman in the Western mind
was the “veiled victim” on the cover
of Betty Mahmoodi’s best-seller “Not
Without My Daughter”. (After that
book, almost all the books about
Muslim women published in the West
typically came with a portrait of a
veiled woman with dreamy eyes...)
However the daring works of these
young women had a completely
different stance that is translated
in Alieh’s words, which no longer
wanted to be an object of the never
ending Western desire for the “exotic
other” since the days of Romantic
and Orientalist artists like Ingres and
Delacroix.
Devoured children
“I am of the generation who believed
in the revolution, who was involved
in it” says Fery Malek-Madani, the
curator of the exhibition, “We put all
our hopes in the revolution so that
we could have a free and democratic
Iran, which was open to the world.”
But then she quotes great Iranian
poet Golshiri who wrote “We have
black days before us... Such times
cannot last…”
Mallet said, revolutions devour
their own children. While the Islamist
regime consolidated itself with
the militarist narratives of the IranIraq war which broke just after the
revolution, Fery says, “My compatriots
have learned to conquer their
individualism, they have concealed
themselves, and they have learned
to express themselves via the art of
evasion.”
But a revolution is what you make
of it after all. “A review of women’s
experience since the Islamic
Revolution illustrates that, contrary to
commonly held views on the position
of women as a result of Islamization,
women’s education, employment,
and political participation had
increased, particularly during the
1990s” writes art critic Helia Darabi
who is also a lecturer at the Art
University of Tehran, “This might be
seen in the light of individual and
collective endeavours of Iranian
women against social exclusion and
marginalization.” She means women
like 2003 Nobel Peace prize winner
Shirin Ebadi, directors and visual
artists Shirin Neshat, Tahmineh Milani,
Rakhshan Bani Etemad, and Samira
Makhmalbaf, poet and nominee
for 1997 Nobel Prize for literature
Simin Behbahani, who refused to
be subjugated as secondary sex
under a fundamentalist regime that
was blatantly hostile to women,
empowering many women’s rights
groups which are among the most
active human rights groups in Iran
today.
The 40 young female artists in
“Unexposed” were selected through
a competitive process which began
with a call through social networks
and art galleries in Tehran and other
major cities in Iran. Four hundred
women responded to this call. “This
has become almost a cliché to say
that the art scene in Tehran is affluent
and vibrant, and once again, women
are its indisputable players” says
Helia in her article “Iranian Female
Artist, a Second Sex or a Privileged
Performer?” at the beginning of the
exhibition catalogue, “Iran’s cultural
life increasingly witnesses the
presence of women artists, actresses,
poets and novelists; and in the field of
visual art, their influence is not merely
as artists, but also as gallery owners,
patrons, and art managers. They also
play a significant role in art education.”
This is partly thanks to the expansive
modernization agenda of the Shah
Pahlavi regime which placed notable
attention on the encouragement of
women in various social, cultural and
scientific fields.
Tricky
“Woman artists in Iran usually come
from a middle-class background,
and most of them do not experience
rigorous segregation in their life or
career” Heila continues, “As female
artists coming from Iran, they might
even receive extra attention from
Western agents, i.e. curators, gallerists,
art managers, jury, etc. Therefore,
it remains a dilemma for the Iranian
female artist, how to address their
most vital issues and lived experiences
while trying not to perpetuate the
ever-growing ‘exoticized’ image and
normative idea of Iranian femininity.”
This is a tricky situation for the young
female artists of Iran. On the one hand
they want to be regarded as what
they actually are; that is, independent
thinking artists rather than subjugated
damsels in distress... They also seek to
address the socio-political atmosphere
they live in and refer to their genderbased issues and experiences in their
works. However on the other hand, they
want to refrain from reiterating the
stereotypical images of Iranian women
as victims in veil and evade satisfying
the Western desire for the “exotic
other”.
“This new, mostly urban, educated
generation of Iranian artists are
different than their revolutionary
predecessors. They question Islam in
politics, the anti-Western regime and
segregation policies which seek to
separate men and women, desperate
to keep men chaste and women pure”
says Fery as she explains the idea
behind the “Unexposed” exhibition,
“We have to say, this generation, which
was brought up in religious schools,
is breaking its dictates, expressing
itself, making itself heard and enriching
its creativity. Internalizing the many
unanswered questions they harbor,
has increased the sense of frustration
in this generation—a frustration which
instead has exploded in their works
like gunfire.” Then she adds, “ We have
deliberately not chosen a theme for
this exhibition, unless it’s that most of
these works have never been shown in
Iran for one reason or another: politics,
tradition, religion, sex,… That’s why
we’ve simply called it ‘Unexposed.”