Özbekistan Dış Politikasını Oluşturan Temel Faktörler

Transkript

Özbekistan Dış Politikasını Oluşturan Temel Faktörler
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Güz 2013, Cilt:13, Yıl:13, Sayı:2, 13:387-415
ÖZBEKİSTAN DIŞ POLİTİKASINI OLUŞTURAN TEMEL
FAKTÖRLER
A. Sait SÖNMEZ*
BASIC FACTORS THAT FORM UZBEKISTAN’S FOREIGN
POLICY
Öz
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla beraber bağımsızlığını kazanan on beş
cumhuriyet, yeni aktörler olarak uluslararası sisteme katılmışlardır. Bağımsızlık
sonrası dönemde bu ülkelerin her birisi değişik sorunlarla karşılaştılar. Devlet
organlarının kurumsallaşma süreci, ekonomik ve politik istikrarsızlılar ve
güvenlik zaafiyeti bu ülkelerin karşılaştıkları temel sorunlardır. Nitekim bu
sorunların bazıları aynı zamanda ilgili ülkelerin dış politikalarını etkileyen temel
faktörler haline geldi. Çalışmada Orta Asya’nın kilit ülkesi olarak görülen
Özbekistan’ın dış politikasını oluşturan temel faktörler analiz edilmektedir. Bu
bağlamda Özbekistan’ın Orta Asya jeopolitiğindeki özel konumu, yönetimin
etnik yapıyı homojenleştirme ve silahlı kuvvetleri güçlendirme çabaları ve
güvenlik sorunları gibi konular incelenecektir 1.
Anahtar Kelimeler: Orta Asya, Özbekistan, Bölgesel Güç, Jeopolitik, Güvenlik
Sorunları.
Abstract
Fifteen Republics, which gained their independence with the dissolution of the
Soviet Union, joined the international system as new international actors. Each
of these countries is faced with different troubles after the period of
independence. The process of the institutionalization of the government bodies,
economic and political instabilities and security vulnerability were the
fundamental problems that these countries encountered. As a matter of fact,
some of these problems became the main factors affecting the foreign policies of
*
Yrd. Doç. Dr., Ondokuz Mayıs Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi, e-mail :
[email protected]
1
Bu çalışmada Özbekistan’ın büyük güçlerle ilişkilerini etkileyen faktörler
analiz edilmektedir. Su ve sınır sorunları gibi konular da Özbekistan dış
politikasında etkili olmakla beraber ilgili konular Özbekistan’ın komşularıyla
ilişkilerini etkilediği için bu çalışmada onlara yer verilmeyecektir.
387
AIBU Journal of Social Sciences, Autumn 2013, Vol:13, Year:13, Issue:2, 13:387-415
the concerned countries. Basic factors that form foreign policy of Uzbekistan,
which is considered as the key country in Central Asia, are analyzed in this
study. In this context, issues such as the special position of Uzbekistan in the
geopolitics of Central Asia, the efforts of reinforcing the armed forces and
security problems will be dealt with.
Key Words: Central Asia, Uzbekistan, Regional Power, Geopolitics, Security
Problems
1. Giriş
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla beraber on beş ulus devlet, yeni
aktörler olarak uluslararası sisteme katıldılar. Ancak bağımsızlığa
hazırlıksız yakalanan bu ülkeler ekonomik, politik ve güvenlik
alanlarında birçok sorunla karşılaştılar. Bu sorunları aşmak için her birisi
farklı stratejiler izlemeye başladılar. Estonya, Letonya ve Latviya gibi
Baltık ülkeleri Avrupa Birliği (AB) ve Kuzey Atlantik Antlaşması
Örgütü’ne (NATO) üye olarak Batı kampına girmeyi başardılar. Ukrayna
ve Gürcistan gibi ülkeler ise batı yanlısı dış politika çizgisi takip etmeye
başladılar. Türkmenistan “tarafsız” ülke statüsüne kavuşurken, Belarus,
Ermenistan ve Tacikistan gibi ülkeler ise Rusya yanlısı bir dış politikayı
çıkarlarına uygun gördüler veya konjonktür gereği buna mecbur oldular.
Özbekistan yönetimi diğer ülke yönetimlerinden farklı bir dış politika
tercihinde bulunmaktadır. Bir yandan Rus etki alanından kurtulmak için
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) gibi batılı ve Çin gibi bölgesel
güçlerle işbirliğine gitmekte, diğer yandan çıkarlarının gerektirdiği
alanlarda Moskova’yla yakın ilişki kurabilmektedir. Taşkent aynı
zamanda bazı bölgesel sorunlarda Moskova’ya muhalefet hatta rekabet
edebilmektedir. Ayrıca Moskova ve Washington’u birbirlerine karşı
dengelemek Taşkent’in stratejileri arasındadır.
Özbekistan dış politikasında aslında iki aşamalı bir hedefin olduğunu
söylemek mümkündür. Bu hedeflerin birincisi “bağımsızlaşma” olarak
adlandırılan, bağımsızlığın daha sağlam temellere oturtularak garanti
altına alınmasıdır. Nitekim böyle bir hedef, bağımsızlığını yeni kazanan
ülkelerde görülmektedir. İkinci hedef ise, Orta Asya’da bölgesel güç
olabilmektir. Bu hedef, Özbekistan dış politikasını diğer Orta Asya
ülkelerinin dış politikalarından ayırmaktadır.
Özbekistan dış politikasında görülen bu farklılık yalnızca bu ülkenin iç
dinamikleriyle ilgili bir durum değildir. Bulunduğu bölgenin uluslararası
rekabete açık bir stratejik konumda olması Taşkent’in siyasi tercihlerinde
etkili olmaktadır. Sovyet sonrası dönemde Avrasya’da güç boşluğu
388
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Güz 2013, Cilt:13, Yıl:13, Sayı:2, 13:387-415
oluşmuş, buna bağlı olarak Orta Asya ve Kafkasya’da uluslararası
rekabet başlamıştır. Bu rekabet aynı coğrafyada XIX. Yüzyılda ve XX.
Yirminci yüzyılın başında Rusya ve İngiltere arasında yaşanan “Büyük
Oyuna” benzemesinden dolayı “Yeni Büyük Oyun” olarak
adlandırılmaktadır. Yirminci Yüzyıl boyunca bölgenin güneyinde rekabet
devam etmiştir. Soğuk Savaş döneminde Avrasya coğrafyasının
güneyinde bulunan Kuzey Kuşak (Northern Tier) ve Kenar Kuşak
(Rimland) olarak adlandırılan bölgede ABD ve Sovyetler Birliği arasında
rekabet yaşanmıştır. Doksanlı yıllarda bu rekabet Avrasya’nın iç
bölgelerine kaymış ve burada düşük yoğunlukta devam etmiştir. 11 Eylül
olayları sonrasında ise bu mücadele şiddetlenmiştir. Yeni Büyük Oyun’un
eskisinden en önemli farklarından birisi de Orta Asya bölgesinden bir
aktörün oyuna dâhil olmuş olmasıdır. Orta Asya’da hâkimiyet kurmak
isteyen güçler bölgede Özbekistan’la geliştirdikleri ittifak ilişkisi
sayesinde bu emellerine ulaşmaya çalışmaktadır. Zira Özbekistan’ı
yanına alan taraf, önemli bir avantaj elde ederek, rakiplerine karşı
stratejik üstünlük kazanabilmektedir. Özbekistan’ın saf değiştirmesi
durumunda bölgedeki dengeler değişmektedir. Çalışmada yukarıda ana
hatlarıyla açıklanan Özbekistan dış politikasını etkileyen temel faktörler
analiz edilmektedir.
2. Orta Asya Jeopolitiği ve Özbekistan
Sir Halford Mackinder meşhur Kara Hâkimiyeti Teorisi’nde dünya
hâkimiyetinin, Doğu Avrupa ve Kalpgah olarak adlandırdığı Avrasya
hakimiyetinden geçtiğini iddia etmektedir. Bu tespit ilgili coğrafyanın
zengin doğal kaynaklara sahip olması ve deniz güçleri tarafından işgal
edilmesinin güç olmasından dolayı “doğal bir kaleye benzemesi” gibi
bazı coğrafi özelliklerine dayandırılmaktaydı (Seiple, 2005: 245-246).
Mackinder 1904, 1919 ve 1943 yıllarında yazdığı yazılarda dönemin
stratejik şartlarını göz önüne alarak kalpgahın sınırlarını üç kez
değiştirmiştir. Ancak Batı Sibirya, İran ve Pakistan’ın kuzey bögeleri ve
Orta Asya her üç haritada da yer almaktadır (Seiple, www.fpri.org).
Mackinder’in XX. Yüzyıl’ın başında dikkat çektiği bu coğrafya,
Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında çağdaş jeopolitik kurmacıların
ilgisini çekmeye başlamıştır. Zira Sovyetler birliği sonrasında uluslararası
sisteme açılan bölge, başta enerji2 olmak üzere sahip olduğu doğal
2
Orta Asya bölgesi ve Hazar havzasında toplam 15 ile 31 milyar varil civarında
petrol bulunmaktadır. Bu rakam dünyadaki ispatlanmış toplam petrol miktarının
389
AIBU Journal of Social Sciences, Autumn 2013, Vol:13, Year:13, Issue:2, 13:387-415
kaynaklar; Rusya, Çin, Hindistan, Pakistan gibi nükleer güçler ve Türkiye
ve İran gibi bölgesel güçlerin ortasında bulunması; bağımsızlığını yeni
kazanmış beş cumhuriyetin geçirdikleri ekonomik dönüşüm ve ulus inşa
etme süreçleri; Sovyet sonrası dönemde bölgede ortaya çıkan radikal
hareketler, terörizm, uyuşturucu ağı, Sovyetlerin dağılmasıyla beraber
bölgede oluşan güç boşluğu ve uluslararası aktörler arasında ortaya çıkan
rekabet gibi nedenlerle öne çıkmaktadır.
Çağdaş jeopolitikçiler Mackinder’in izinden giderek küresel hakimiyetin
Avrasya’dan geçtiği iddiasını sürdürmektedir. Rusya’da Dugin’in başını
çektiği “Yeni Avrasyacı” ekip Rusya/Avrasya imparatorluğunun
kurulmasının yolunun Orta Asya’dan geçtiğini savunmaktadır. Bu
stratejinin iki önemli hedefi vardır: “bölgedeki petrol ve doğal gaz
kaynaklarının Rusya’nın denetimine alınarak Avrupa’nın enerji alanında
Rusya’ya bağımlı hale getirilmesi” ve ABD’ye karşı bölgede sağlam bir
ittifak zinciri oluşturulmasını savunmaktadır (Shlapentokh, 2007:
www.sciencedirect.com). Rus bilim adamlarından Oleg Zotov ise, “21.
yüzyılda Orta Asya’nın küresel jeopolitik rolünün petrol politikalarından
daha önemli olacağını” iddia etmektedir (Megoran, 2004: 351). Zbigniev
Brzezinski ise bölge hakkında “Avrasya Balkanları”3 tabirini
kullanmaktadır. Balkanlar tabirinin Avrupa’da etnik çatışmalar ve
bölgesel hakimiyet mücadelesini çağrıştırdığını belirten Brzezinski,
Sovyet sonrası dönemde bölgede ortaya çıkan güç boşluğu, istikrarsızlık
ve bölgesel güçler arasında baş gösteren jeopolitik rekabete dikkat
çekmektedir. Brzezinski bölgenin, Balkanlarla ortak özelliklerini bu
şekilde sıraladıktan sonra, iki bölge arasındaki en önemli farklılık olarak
Orta Asya ve Hazar havzasındaki enerji ve diğer doğal kaynakları
göstermektedir. Brzezinski’ye göre “Balkanlar Avrupa üstünlüğünü ele
geçirme mücadelesinde potansiyel jeopolitik ödülü” temsil etmektedir.
(Brzezinski, 1997: 175-177). “Avrasya Balkanları” ise Avrasya
hâkimiyeti için jeopolitik ödül olarak değerlendirilmektedir.
Yukarıda ana hatlarıyla jeopolitik önemi ortaya konulan Orta Asya
bölgesinin “kalpgahında” Özbekistan yer almaktadır. Tarihsel, kültürel,
politik ve ekonomik hususlar da Özbekistan’ın Orta Asya’nın “kalpgahı”,
% 2, 7’si kadardır. Orta Asya ülkelerindeki ispatlanmış doğal gaz miktarı ise 230
ila 360 trilyon metre küp (trillion cubic feet –tcf) civarındadır. Bu rakam
dünyadaki ispatlanmış toplam doğalgaz rezervlerinin % 7’sine karşılık
gelmektedir (Genç, 2008: 8).
3
Brzezinski, “Avrasya Balkanları” tanımlamasını Orta Asya ülkelerinin yanı sıra
Güney Kafkasya ve Afganistan’ın da yer aldığı coğrafi bölge için
kullanmaktadır.
390
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Güz 2013, Cilt:13, Yıl:13, Sayı:2, 13:387-415
olduğunu doğrulamaktadır. Özbekistan tarihsel süreçte Orta Asya’nın
idari, kültür, bilim ve uygarlık merkezi olmuştur. Buhara, Semerkant,
Hive gibi İslam ve Türk tarihinin en önemli merkezleri Özbekistan
sınırları içinde yer almaktadır. Tarihte bölgeye hâkim olan en güçlü
devletlerden biri olan Timur İmparatorluğu’nun bu ülke toprakları
üzerinde kurulmuş olması tesadüf değildir. Timur İmparatorluğundan
sonra bölgede kurulan Şeybani Devleti, Buhara, Hive ve Hokand
Hanlıklarının mirasçısı Özbekistan dır (Düğen, 2013: www.yyte.org).
Günümüzde ise jeopolitik konumu, nüfusu, doğal kaynakları, ekonomik,
siyasi ve askeri gücü, diğer Orta Asya ülkelerde yaşayan Özbek nüfus,
izlediği proaktif dış politika gibi faktörler Özbekistan’ı bölgenin “başat
aktörü” konumuna yükseltmektedir. Özbekistan coğrafi konumu itibariyle
diğer Orta Asya ülkelerinin ortasında yer almaktadır ve dolayısıyla bu
ülkeler ve Afganistan ile ortak sınıra sahiptir. Diğer yandan Rusya, İran
ve Çin gibi bölgesel güçlerle sınırdaş değildir. Özbekistan coğrafi konum
sayesinde, kendisinden daha zayıf durumda olan komşu ülkelerle kurduğu
ilişkilerde onları etkileyebilmekte, ayrıca bölgesel güçlerden bağımsız
hareket edebilmektedir.
Özbekistan Avrasya ve Orta Asya jeopoliğinde biricik bir pozisyondadır.
Özbekistan dünyada en fazla karaya sıkışık ülkelerinden biridir. Zira
kendisinin denizlere çıkışı olmadığı gibi komşuları da denizlere sahildar
değildir. Diğer yandan bu ülke coğrafi olarak, ekonomik, politik, kültürel
ilişkilerin ve (büyük güçlerin) stratejik çıkar ve önceliklerinin kesişim
noktasında bulunmaktadır. Avrasya ve Orta Asya coğrafyasında
Özbekistan’ın katılmadığı entegrasyon hareketleri eksik kalmaktadır.
Doğu ve Batı arasında ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi için
canlandırılmaya çalışılan tarihi İpek Yolu projesi bu ülke toprakları
üzerinden geçmektedir. Özbekistan ayrıca İslam, Ortadoks Hristiyanlık,
Budizm ve Zerdüştlük gibi farklı din ve kültürlerin odağında yer
almaktadır (Paramonov, 2006: 7).
Özbekistan’ın Orta Asya jeopolitiğindeki bu “özel” konumundan Orta
Asya’da “eksen ülke” (pivot state) olarak öne çıkmaktadır. Bu yüzden
bölgede hâkimiyet kurmak isteyen büyük güçler, öncelikle bu ülkeye
yönelik stratejiler geliştirmektedirler. Rusya Federasyonu’nun eski
Sovyet Cumhuriyetlerine yönelik izleyeceği dış politikanın ana hatlarının
belirtildiği “Yakın Çevre Doktirini”inde, Özbekistan’la ilgili başlıkta bu
ülkenin (jeopolitik faktörlerden dolayı) bölgenin en saygın ülkesi olduğu
ve bu ülkeyle hem BDT çerçevesinde hem de ikili düzeyde ilişkilerin
geliştirilmesinin önemi vurgulanmıştır. İlgili belgede Özbekistan’la ilgi
olarak ayrıca şu ifadelere yer verilmiştir: “Rusya’nın Özbekistan’la
391
AIBU Journal of Social Sciences, Autumn 2013, Vol:13, Year:13, Issue:2, 13:387-415
ilişkileri Orta Asya’daki yeni bağımsız devletlerdeki Rus menfaatlerinin
korunmasında belirleyici unsur olmanın yanı sıra, Orta Asya’da bizim
menfaatlerimize uygun güç dengesinin muhafaza edilmesinde önemli rol
oynamakta olduğu…” (Cafersoy, 2001:168). Yeltsin yönetimi özellikle
doksanlı yılların ikinci yarısında Özbekistan ağırlıklı Orta Asya politikası
izlemeye başlamış, bu doğrultuda Rus makamlarının Özbekistan’a yaptığı
resmi ziyaretler artmıştır. Vladimir Putin başbakanlığı döneminde ve
cumhurbaşkanı olduktan sonra ilk yurt dış gezisini Özbekistan’a
düzenlemesi Özbekistan’ın, Rusya’nın bölge politikasındaki önemini
göstermektedir (Purtaş, 2005: 201-203). Nitekim bu durum Putin’in
Özbekistan’a yaptığı ikinci ziyareti sırasında açıkça ifade edilmiştir:
“Özbekistan Rusya’nın Orta Asya bölgesi ile uluslararası bağlantıları
için destek noktası olabilir” (Cafersoy, 2001:172).
Bill Clinton döneminde ABD’nin bölgede daha aktif bir dış politika takip
etmesini savunan bazı Amerikalı stratejistler Özbekistan merkezli bir
Orta Asya politikası savunmaya başladılar. Bunlardan Frederick Starr ve
Zbigniew Brzezinski, Özbekistan’ın Orta Asya’daki jeopolitik/stratejik
konumuna vurgu yapmışlardır. Starr, “istikrar adası” olarak gördüğü bu
ülkenin Orta Asya’da bölgesel ve dengeleyici güç olma potansiyeli
taşımakta olduğunu ancak bunun Washington tarafından tam fark
edilmediğini belirtmekteydi (Starr, www.silkroadstudies.org). Brzezinski
Özbekistan’ın bölgedeki konumunu şu şekilde vurgulamaktaydı:
“bölgesel liderliğe oynayabilecek en önemli aday” (Brzezinski, 1997:
184).
Özbekistan’ın jeopolitik konumu Özbekistan’lı yönetici ve
akademisyenler tarafından da vurgulanmaktadır. Kerimov, ülkesinin
karşılaştığı güvenlik sorunlarından hareketle coğrafi konumunu “cephe
ülkesi” (front-line state) olarak tanımlamıştır (Cornell, 2000: 125). 11
Eylül saldırıları sonrasında Özbekistan’lı bazı akademisyenler dünyadaki
jeopolitik alan kaymasından söz etmişlerdir ( Tolipov, 2011: 629-639).
Sevara Sharapova “Orta Asya’nın dünyadaki yeni siyasi merkez
olduğunu öne sürerken”, Ferkhad Tolipov, ABD ile kurulan stratejik
ortaklıkta ülkesinin coğrafi konumunun önemini vurgulamak için,
Özbekistan’ın “kalpgah” veya “kenar kuşakta” yer aldığını belirtmektedir
(Aktaran, Megoran, 2004: 351-352).
392
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Güz 2013, Cilt:13, Yıl:13, Sayı:2, 13:387-415
3. Bağımsızlık ve Bölgesel Güç Olma Politikaları
Uluslararası sistemde devletler büyüklük veya küçüklük kriteri
doğrultusunda sınıflandırılır. Nitekim böyle bir sınıflandırma devletlerin
sahip oldukları nüfus, yüz ölçümü, doğal kaynaklar, ekonomik yapı ve
askeri güç gibi unsurların seviyesi doğrultusunda yapılmaktadır. Zira bu
seviye devletlerin güçlü veya zayıf, bir başka ifadeyle, büyük veya küçük
olduğunu göstermektedir. Bunun dışında, “Orta Büyüklükte Devlet”
tanımlaması da yapılmaktadır. Bu devlet tipinin belirgin özellikleri,
“uluslararası sisteme marjinal etkilerinin olması, bölgesel politikayı
(özellikle küçük komşularını) etkileyebilmesi, büyük devletlerden gelen
zorlamalara bir miktar dayanabilmesi, onlarla zaman zaman
pazarlıklara girişebilmesi ve o günkü koşulları iyi değerlendirerek onları
belli ölçüde etkileyebilmesidir”. Orta Büyüklükte devlet tanımlaması
yerine “Bölgesel Güç” kavramı da kullanılmaktadır (Oran, 2006 :29-30).
Bağımsızlık sonrası dönemde Özbekistan dış politikasının temel
hedeflerini; ilk olarak bağımsızlık sürecini pekiştirme sonrasında ise
bölgesel güç haline gelme şeklinde özetlemek mümkündür. Zira
Sovyetler Birliği’nin dağılmasına hazırlık yakalanan diğer Orta Asya
ülkeleri gibi Özbekistan da aslına dejure bir bağımsızlık kazanmıştı.
Dolayısıyla bunun defacto hale getirilmesi için, bazı politikaların
uygulanması gerekmekteydi. Bu politikalar aslında Özbekistan’ı Rus etki
alanından kurtaracak startejik öncelikleri ifade etmektedir. Bunun için de;
iç politikada yukarıda belirtilen güç unsularının harekete geçirilmesi, dış
politikada ise uluslararası aktörle kurulacak ilişkilerle bu etkinin asgari
seviyeye indirilmesi hedeflenmiştir. Diğer yandan Özbekistan’ın nüfusu,
ekonomik kaynakları ve askeri gücü komşularının kileriyle
kıyaslandığında, kendisini bölgesel güç konumuna getirecek durumda
olduğu ortaya çıkmaktadır. Kerimov yönetimi her iki hedefe yönelik
politikalar yürütmektedir.
Özbekistan, 29.5 milyonluk nüfusu ile Rusya ve Ukrayna’dan sonra eski
Sovyet cumhuriyetleri arasında en kalabalık ülkedir. Bu nüfus bütün Orta
Asya’nın %40’ını oluşturmaktadır. Ayrıca Özbekistan, diğer bölge
ülkelerine göre daha fazla homojen bir etnik yapıya sahiptir4. Etnik
yapının homojenleşmesinde Kerimov’un Ruslar’a çifte vatandaşlık hakkı
4
Orta Asya ülkeleri etnik yapıları itibariyle heterojen bir görünüm arz
etmektedir. Türkmenistan’ın % 75’i Türkmenlerden, Kırgızistan’ın % 68, 9’i
Kırgızlardan, Tacikistan’ın %67’si Taciklerden, Kazakistan’ın ise % 62’si
Kazaklardan
oluşmaktadır
(http://worldpopulationreview.com;
http://www.nationsonline.org).
393
AIBU Journal of Social Sciences, Autumn 2013, Vol:13, Year:13, Issue:2, 13:387-415
vermeyerek slav kökenlilerin önemli bir kısmının Özbekistan’ı terk
etmelerine neden olan politikası da etkili olmuştur. Bağımsızlığın ilk
yıllarında Özbekistan’da 2,5 milyon civarında Rus yaşamaktayken (o
dönemdeki nüfusun % 16’sı) (Purtaş, 201: 2005) bu rakam önemli oranda
azalmıştır. Buna bağlı olarak Rusların siyasi alandaki etkisi de büyük
ölçüde sona ermiştir. Özbekistan’daki etnik dağılım şu şekildedir; % 80
Özbek, %5.5 Rus, %3 Tacik, %4 Karakalpak, %1,5 Tatar ve %2.5
diğerleri (www.worldpopulationreview.com). Özbekistan nüfusunun
yüzde doksanı müslüman olup, yüzde altmışlık kısmı ise 25 yaşın
altındadır (Seiple, 2005: 247). Ayrıca, Kırgızistan’da %14.4,
Tacikistan’da %25(Kodaman - Birsel, 2006: 416), Türkmenistan’da %5
(www.nationsonline.org),
Afganistan’da
%
9
(www.worldpopulationreview.com),
oranında
Özbek
azınlık
yaşamaktadır. Özbekistan dışındaki Özbekler de hesaba katıldığında, Orta
Asya nüfusunun yaklaşık yarısının Özbeklerden oluştuğu görülmektedir.
Özbekistan gerek kendi nüfusu gerekse komşu ülkelerde yaşayan
Özbekler sayesinde, bu ülkeler üzerinde etki oluşturma potansiyeline
sahiptir.
Kerimov yönetimi ülkesinin bağımsızlığını desteklemek adına ekonomik
alanda da bazı tedbirler almıştır. Bağımsızlık sonrası dönemde diğer Orta
Asya Cumhuriyetleri gibi Özbekistan’ın da ekonomik dönüşüm sürecinde
karşılaştığı temel sorunlar: “piyasa ekonomisine geçiş, yeni pazar bulma,
yabancı sermayeyi uygun şartlarda ülkelerine getirme ve dönüşüm
sorunlarıydı”. Ancak doksanlı yıllarda ekonomi oluşturma politikası bu
bölgeye hâkim olmuş ve Orta Asya ülkeleri korumacı ekonomi
politikaları uygulamaya başlamıştır. Özbekistan 2000’li yıllardan itibaren
pazar ekonomisine geçiş sürecini başlatmıştır. Bu tarihlerden itibaren
IMF gözetiminde bazı ekonomik programları uygulamaya başlamış,
özellikle özelleştirme konusunda bazı adımlar atmıştır. Sonuçta
Özbekistan’ın yabancı sermaye için cazibesi kısmen artmıştır. Henüz
bağımsızlığın ilk yıllarında Ruble bölgesinde yaşanan kriz ve dış ticarette
alternatif arayışları sonucunda bölge dışı ülkelerle ticaret ilişkiler artmıştı.
1991 yılında ithalatının yüzde 95’ini Bağımsız Devletler Topluluğu
üyelerine gerçekleştiren Özbekistan’ın bundan sadece 4 yıl sonra yüzde
49’unu bu ülkelere gerçekleştirmiştir (Erol, 2013:115-117). Uygulanan
ekonomi politikalarının neticesinde 1992 yılında Özbekistan’ın Gayri
Safi Milli Hâsılası 3.571 milyon dolar iken, bu rakam 2009 yılında
33.461 milyon dolara yükselmiştir. Aynı seneler arasındaki dış ticaret
hacmi ise 6.180 milyon dolardan 8.415 milyon dolara yükselmiştir (Erol,
2013:120-121).
394
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Güz 2013, Cilt:13, Yıl:13, Sayı:2, 13:387-415
Özbekistan ekonomisi bölge ülkeleri arasında Kazakistan’dan sonra
ikinci sırada gelmektedir. Özbekistan ekonomik olarak önemli oranda
pamuğa dayalı bir tarım ülkesidir. Ancak doğal kaynaklar açısından da
zengin bir ülkedir. Birçok hammadde ihracında dünyada ilk sıralarda yer
almaktadır. Özbekistan pamuk üretiminde dünyada beşinci, uranyum
üretiminde dördüncü, altın üretiminde ise yedinci sırada gelmektedir
(Cornell, 2000: 132). Bu ülkede önemli oranda enerji rezervleri de
bulunmaktadır. Özbekistan’ın batı komşuları olan Kırgızistan ve
Tacikistan, enerji ve doğal kaynaklar açısından fakirdir. Kuzey ve
batısındaki komşuları olan Kazakistan ve Türkmenistan ise, enerji zengini
ülkelerdir. Özbekistan bölgede doğal gaz üretiminde Türkmenistan’dan
sonra, petrol üretiminde ise Kazakistan’dan sonra ikinci sırada
gelmektedir5. 1992-95 yılları arasında enerji politikasına ağırlık veren
Kerimov yönetimi, 1995 yılından itibaren ham petrol üretiminde kendi
kendine yeter hale gelerek ithalatı durdurmuş, doğal gaz ihracatını
artırmayı başarmıştır (Gleason, 2001: 177). Böylece doksanlı yılların
başında Rusya’dan yılda 5,5 milyon ton petrol ithal eden Özbekistan,
1996 yılında yıllık 8 milyon ton petrol üretme kapasitesine kavuşmuştur
(Cafersoy, 2001: 171). Bu durum petrol üretiminin en az üç kat
artırıldığını göstermektedir. Özbekistan dünyanın en büyük 8. doğal gaz
üreticisidir. Tahminen bu ülkede toplam 66,2 Tcf doğal gaz rezervi
bulunmaktadır. Ancak yeterli derecede reformların yapılmaması,
yönetimin korkuları ve değişken tutumu gibi nedenler, yabancı
yatırımcıları ürkütmektedir. Dolayısıyla enerji alnında yapılan üretim
artışı aslında potansiyelin altında kalmaktadır (Laçiner, 2006: 53-54).
Kerimov yönetimi ekonomik alanda ülkesinin Rusya’ya olan
bağımlılığını azaltmaya çalışmıştır. Henüz 1992 yılının ocak ayında
Yeltsin tarafından ekonominin liberalizasyonu politikası uygulamaya
konulduğunda, Özbek ekonomisinin bu durumdan olumsuz etkilenmesi
üzerine, Kerimov yönetimi BDT ve Ekonomik Topluluk antlaşmalarında
yer alan eşit ortaklık hükümlerinin uygulanma sorunu olduğunu görerek
Rusya’ya olan ekonomi politikası izlemeye başlamıştır. 1993 yılında
Ruble bölgesinden çıkarak kendi milli parasını tedavüle sokmuştur.
Ayrıca 1993 yılında itibaren, bölge ülkeleri arasında ekonomik birlik
kurulması için girişimlerde bulunmuştur. Yukarıda bahsedilen petrol
üretimini artırmayı hedefleyen politikalar ise aslında, Rusya’ya olan
enerji alnındaki bağımlılıktan kurtulma çabaları idi (Cafersoy, 2001:
171).
5
İlgili ülkelerin petrol ve doğal gaz rezervleri hakkında bkz. (Laçiner, 2006: 4550-52) ; (Genç, 2008: 10).
395
AIBU Journal of Social Sciences, Autumn 2013, Vol:13, Year:13, Issue:2, 13:387-415
Özbekistan Rusya’nın öncülüğünde BDT bünyesinde kurulan ekonomik
örgütlere katılmamaya çalışmıştır. 1996 yılında Rusya, Belarus,
Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan arasında Gümrük Birliği, 2000
yılında ise Gümrük Birliği Örgütü’ne taraf ülkeler arasında Avrasya
Ekonomi Birliği (AEB-EurAsEC), 2003 yılında ise Rusya, Belarus,
Ukrayna ve Kazakistan tarafından Ortak Ekonomik Alan adlı örgütler
kurulmuştur. Bunların yanı sıra 2007 yılında Rusya, Belarus ve
Kazakistan arasında Avrasya Gümrük Birliği kurulmuş, 2011 yılında bu
örgüt
Avrasya
Birliğine
dönüştürülmüştür
(Cohen,
2013:
http://valdaiclub.com). Özbekistan başlangıçta bu örgütlerin hiç birine
katılmayı kabul etmemiştir. Özbekistan Rusya dışında alternatif
arayışlarına girerek 1993 yılından itibaren Kazakistan, Kırgızistan ve
Tacikistan gibi Orta Asya ülkeleri arasında ekonomik örgüt kurulmasına
öncülük etmiştir. 2004 yılında Özbeksitan-ABD ilişkileri gerginleştiği
dönemde Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın üyesi
oldukları Orta Asya İşbirliği Örgütü’ne 2004 yılında Rusya da katılmıştır
(Sönmez, 2010: 58). Özbekistan’ın Batılı ülkelerle ilişkilerinin iyice
bozulduğu Andican olayları sonrasında ise bu örgüt lağvedilerek
EurAsEC’e katılmıştır. Ancak Özbekistan’ın AB ve ABD ile ilişkilerinin
düzelmeye başladığı 2008 yılında bu örgütten ayrılmıştır.
Diğer yandan Özbekistan bağımsızlıkla beraber milli ordusunu
güçlendirmeye çalışmıştır. Kerimov öncelikle ülkesindeki Sovyet askeri
kuvvetlerini ve ekipmanını millileştirerek işe başlamıştır. Daha sonra
diğer eski Sovyet Cumhuriyetlerinin ordularındaki Özbek kökenli
askerleri Özbekistan'a çağırmıştır, ayrıca Ruslara çifte vatandaşlık hakkı
vermeyerek Slav kökenli askerlerin Rusya'ya göç etmelerini sağlamıştır.
Özbekistan Rusya Federasyonu vatandaşlarına kendi ordusunda çalışma
hakkı tanımayan tek Orta Asya ülkesidir. Bu politikalar sayesinde
Özbekistan ordusu etnik olarak büyük ölçüde homojenleştirilmiştir
(www.globalsecurity.org). Zira bağımsızlık sonrasında askeri alanda
karşılaşılan sorunlardan birisi de, Özbekistan ordusundaki Özbek kökenli
üst düzey subay sayısının azlığı idi. Sovyetler Birliği döneminde Özbek
kökenli gençler daha çok inşaat birliklerine gönderilmekteydi. Nitelikli
personel genelde Ruslardan oluşmaktaydı. 1991 yılında ordudaki Özbek
subayların oranı % 6 iken, yönetimin yukarıda belirtilen çabaları
sonucunda 1997’de % 85’e çıkmıştır. Kerimov yönetimi doksanlı yılların
sonu itibariyle yaklaşık 50 bin kişilik kara kuvvetleri, 10 bin kişilik hava
kuvvetleri ve 20 bin kişilik içişlerine bağlı birlikler ile Orta Asya’nın en
güçlü ordusunu kurmayı başarmıştır (Güler, 2001: 188).
396
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Güz 2013, Cilt:13, Yıl:13, Sayı:2, 13:387-415
Bağımsızlığın ilk yıllarında güvenlik alanında Moskova ile ilişkilerini
sürdüren Kerimov yönetimi, 1990'lı yılların ortalarından itibaren
Almanya gibi bazı AB ülkeleri ve ABD’yle de ilgili alanda ilişkiler
kurmayı başarmıştır. 1994 yılında NATO Barış İçin Ortaklık’a (BİO) üye
olan Özbekistan, FMF (Foreign Military Financing), IMET (International
Military Education and Training) gibi programlar çerçevesinde ABD'den
askeri yardım almaya başlamıştır (Weitz, www.sldinfo.com). Bu şekilde
askeri alanda Rusya’ya olan bağımlılığı azaltmaya çalışmıştır. Özellikle
2002 yılında imzalanan Stratejik Ortaklık Antlaşması sonrasında
Özbekistan ordusunun modernizasyonuna ağırlık verilmiştir. Bu
bağlamda bazı Özbek subayları ABD üslerinde eğitim almışlardır
(Temirov, www.eurasianet.org). Ayrıca Özbekistan ordusunda bazı
yapısal reformlar yapılmıştır. Ancak Andican krizi sonrasında Batılı
ülkelerle ipleri koparan Taşkent, yeniden Rusya’ya ve Çin’e yönelmiş,
Rusya ve Çin’in yanı sıra Polonya ve Ukrayna gibi ülkelerden de önemli
oranda silah ve askeri ekipman satın almıştır. Ayrıca son dönemde
Batıyla buzların erimesiyle beraber Özbekistan yeniden ABD’den askeri
yardım almaya başlamıştır. Bu şekilde Özbekistan ordusunun
modernizasyonu devam etmektedir (Weitz, www.sldinfo.com).
Kerimov yönetimi, ayrıca Rusya’nın Özbekistan’daki askeri varlığını
azaltmaya yönelik politikalar izlemiştir. Bu doğruluda ülkesinde Rus
askerlerinin konuşlandırılmasına müsaade etmemiştir. Ayrıca eski Sovyet
sınırlarının ortak korunması görüşüne olumlu bakmayan Taşkent
yönetimi, BDT Dış Sınırlarının Savunması Hakkındaki Antlaşma’yı
imzalamamıştır. Diğer yandan Rus 201. Motorize Birliği’nin Tacikistan’a
konuşlandırılmasına muhalefet etmiştir (Güler, 2001: 187). Rusya 2009
yılından itibaren Orta Asya’daki askeri varlığını güçlendirmek adına
Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nü6 (KGAO) yeniden
yapılandırarak etkinleştirmek için çabalarda bulunmaktadır. Özellikle
KGAO nezdinde oluşturulan Kolektif Acil Müdahale Gücü'ne (KAMG),
üye ülkelerin içişlerine müdahale hakkı tanınması gibi gelişmeler
Özbekistan’ın muhalefetine neden olmuştur. Özbekistan son yıllarda
6
15 Mayıs 1992 tarihinde Taşkent’te Rusya Federasyonu, Ermenistan,
Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan arasında Kollektif Güvenlik
Antlaşması (Collective Security Treaty) imzalanmıştır. 1999 yılında Özbekistan
antlaşmayı yenilememiştir. Mayıs 2002’de ise diğer beş üye ve Belarus
tarafından KGAO kurulmuştur. Ortak savunma amaçlı kurulan bu örgüt BDT
içerisinde Rusya yanlısı ülkelerin askeri (ve siyasi) bloğu olarak
değerlendirilmektedir (Purtaş, 2005:269). Özbekistan 2005 yılında KGAO’ya
yeniden üye olmuştur.
397
AIBU Journal of Social Sciences, Autumn 2013, Vol:13, Year:13, Issue:2, 13:387-415
yapılan KGAO zirvelerine katılmamış ve Örgütten ayrılmıştır (Askarov,
www.gundem.be).
Bağımsızlık sonrası süreçte Özbekistan çok yönlü dış politika izleyerek,
temel uluslar arası aktörlerle ilişki kurmuş, bu doğrultuda belli başlı
uluslararası örgütlere üye olmuştur: Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa
Güvelik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Avro-Atlantik Ortaklık Konseyi
Barış İçin Ortaklık programı, İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) ve
Ekonomik İşbirliği Örgütü (ECO) bunların başta gelenleridir
(www.princeton.edu). Özbekistan ekonomik, siyasi ve askeri alanlarda
büyük güçlerle ilişkiler kurmayı başarmıştır. Bu ilişkileri dengelemek
amacıyla pragmatik bir dış politika izleyerek farklı bölgesel örgütlere üye
olmayı tercih etmiştir. Örneğin ABD’nin desteğiyle kurulan GUUAM,
Rusya’nın başat aktör olduğu BDT, Çin’in etkili olduğu Şangay İşbirliği
Örgütü (ŞİÖ) Özbekistan’ın üye olduğu bölgesel örgütlerdendir
(Megoran, 2004: 350). Ayrıca Kerimov’un girişimleri sonucu
Özbekistan, Kırgızistan ve Kazakistan arasında, 1995 yılında, Orta Asya
İşbirliği Örgütü (Central Asian Cooperation Organization -CACO)
kurulmuştur.
Yukarıda güç unsurları ana hatlarıyla ortaya konan Özbekistan, bölgesel
güç olma özelliklerini büyük ölçüde taşımaktadır. Bölgedeki küçük
ülkeler bölgesel güçler arasındaki rekabet veya düşmanlıktan
yararlanarak, bu güçlerden her hangi birini etkileme yoluyla
güvenliklerini garantiye almaktadırlar. Özbekistan ise bunlardan farklı
olarak proaktif ve bağımsız dış politika izleyerek, bölgesel aktör rolü
oynamaktadır. Örneğin Taşkent Rusya’ya yönelik politikalarında yalnızca
Moskova’nın etki alanı olmaktan kurtulmamaya çalışmakta, aynı
zamanda Orta Asya’nın güney bölgelerinde Moskova’ya rakip
olabilmektedir. Bu yüzden Türkiye veya İsrail’in ABD ile kurdukları
ilişkilere benzer bir politika izlemektedir: “Komşu ülkelere yönelik onları
etkileme politikasından taviz vermeden, ABD ile güvenlik ilişkilerini
sürdürmek” (Cornell, 1999: 7). Benzeri bir durum Özbekistan – ABD
ilişkilerinde de görülmüştür. 11 Eylül sonrası dönemde, iki ülkenin
güvenlik alanındaki ilişkileri stratejik ortaklık seviyesine kadar
yükselmiş, bu sayede Özbekistan’ın bazı güvenlik sorunları önemli
ölçüde azalmıştır. Ancak Taşkent’in içişlerine karıştırtmama politikası ve
insan hakları ihlalinde bulunması, Andican ayaklanması sonrasında ikili
ilişkilerin kesilmesine neden olmuştur. Ancak ilgili alanlarda her hangi
bir değişiklik olmamasına rağmen, son dönemde ABD – Özbekistan
ilişkilerinde bir canlanma görülmektedir.
398
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Güz 2013, Cilt:13, Yıl:13, Sayı:2, 13:387-415
4. Rejim ve Lider Faktörü
Devletlerin dış politikalarını etkileyen unsurlar arasında hükümet yapısı
ve liderlik gibi değişkenler yer almaktadır. Özellikle lider faktörü Orta
Asya’daki eski Sovyet Cumhuriyetlerinin hemen hepsinde dış politikayı
önemli oranda belirleyen temel unsurdur. Devleti oluşturan kurumların
tamamen oluşmamış olması, lider faktörünün veya liderin “siyasi kişilik
kültünün” ön plana çıkmasına neden olmaktadır (Büyükakıncı, 2004:
786-787). Diğer Orta Asya ülkeleri gibi Özbekistan’da da siyasi yetkiler
sınırsız bir şekilde Cumhurbaşkanı’ında toplanmıştır. Politikalar ve siyasi
kararlar resmi hükümet veya parlamento tarafından değil, Kerimov ve
etrafındaki kişiler tarafından alınmaktadır (Sarı – Alpay, 2010: 530).
Kerimov ve ekibi tarafından kurulan rejim tipi “otoriteranayasal/patronaj” yönetim olarak sınıflandırılmaktadır. Bu rejim tipinde
kanunlar açısından anayasal/bürokratik bir sistem geçerlidir. Anaca
pratikte polis devleti uygulamaları söz konusudur. Anayasal devlet
tiplerinde görülen güçler ayrılığı ilkesi bu rejim tipinde sadece
“göstermelik” olarak vardır. Hiçbir devlet kurumu cumhurbaşkanından
özerk davranış sergileyemez. Rejim, baskı politikalarıyla varlığını
muhafaza etmektedir. Bu baskı çoğu zaman devlet için değil, kişisel
çıkarlar için kullanılmaktadır. “Hukuk devleti anlayışının gelişmediği,
toplumsal, ekonomik ve siyasi hayatın tamamen iktidarı ele geçiren kişi
veya grubun eline geçtiği, tüm muhalif hareketlerin ortadan kaldırıldığı,
kitle iletişim araçlarının kontrol altında tutulduğu, ekonomik kaynakların
yönetime destek veren klanlara dağıtıldığı, ifade özgürlüğünün
yasaklandığı ve toplumun tek tipleştirilmeye çalışıldığı bu rejim tipi,
Özbekistan dâhil Orta Asya ülkelerinin yönetimleri tarafından
uygulanmaktadır”.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla beraber uluslararası topluma entegre
olmaya çalışan Orta Asyalı liderler, dış dünyanın da baskısıyla serbest
piyasaya ekonomisine sahip, insan haklarına saygılı, laik ve demokratik
devlet kurma sözü verdiler. Ancak bu liderler güçlerini pekiştirdikten
sonra hızlı bir şekilde otoriter-anayasal/ patronaj rejimler kurdular. Bu
politikalarını meşrulaştırmak için ise, önceki ifadelerine zıt olarak “Batı
tarzı demokrasinin kendi özel şartlarına uygun olmadığını” iddia ederek,
toprak bütünlüğü, ulusal güvenlik ve toplumsal bütünlük gibi klasik
güvenlik unsurlarına öncelik vermeye başladılar (Efegil, 2006: 107-109).
Otoriter-Anayasal / Patronaj rejimi katı bir biçimde Kerimov yönetimi
tarafından uygulanmaktadır. Kerimov’un otoriter uygulamaları,
bağımsızlık sonrası dönemde başlamış değildir. Kerimov, Ağustos
399
AIBU Journal of Social Sciences, Autumn 2013, Vol:13, Year:13, Issue:2, 13:387-415
1991’de Kızıl Ordu tarafından düzenlenen başarısız darbe girişimine
destek vermiş olan tek birlik cumhuriyeti lideri idi (Purtaş, 2005 : 52).
Bağımsızlık sonrası dönemde Kerimov, öncelikle sivil toplum kuruluşları
ve siyasal muhalefeti sindirmekle işe başlamıştır. Glasnost döneminde
ortaya çıkan ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra yayılan yerel
ve bölgesel örgütlenmelere karşı sert politikalar uygulanmıştır (Sarı –
Alpay, 2010: 520). Bağımsızlıkla beraber Özbek siyasal hayatında yer
alan ve teokratik hedefleri olan Adalet, Tovba ve İslam Lashkarları
(askerleri) gibi dini parti ve örgütlerin (Tolipov- McDermott, 2003: 8)
yanı sıra, Birlik ve Erk gibi toplumsal tabanı olan laik muhalefet partileri
aşırı milliyetçi oldukları gerekçesiyle kapatılmıştır. Bunların yanı sıra
gayrı resmi ibadet mekânları ve İslami örgütlenmeler, vahhabilik
suçlamasıyla yasaklanmıştır(Pottenger, 2004: 68). Hatta geleneksel
“mahalle” yapıları da sıkı denetim altına alınmıştır. Daha önce, mahalle
halkının seçimi ile işbaşına gelen liderler, atanmaya başlanmıştır (Sarı –
Alpay, 2010: 520). Muhalefet partilerinin liderleri hayatlarından endişe
ederek yurt dışına kaçmışlardır. Ancak yönetim bu kişilerin peşini ülke
dışında da bırakmamaktadır. Örneğin Özbek muhalefetinin önemli
isimlerinden Muhammed Salih’in ismi “terörist” olarak Interpol’e
bildirilmiştir (Canbolat, 203: 106).
Kerimov yönetimi, rejimini muhafaza etmek adına gerektiğinde insan
hakları ihlalinde bulunmaktır. Yapılan yasal düzenlemelerle muhalefetin
oluşmasını önleyici tedbirler alınmıştır. Bu bağlamda Özbekistan
Anayasa’sında temel özgürlükleri kısıtlayıcı bazı tartışmalı hükümler yer
almaktadır. Örnek olarak, “Bir kişi, ancak kanunun belirlediği limitler
çerçevesinde özgürce konuşabilir” maddesi verilebilir. Kanunsuz
araştırmalar, dava açma hakkı ihlali, basın, yayın özgürlüklerinin
kısıtlanması (Kodaman – Birsel, 2006: 428); hayat hakkı ihlali, işkence
ve sürgünler, gibi birçok uygulamaların yapıldığı, Özbekistan’la ilgili
hazırlanan insan hakları raporlarında yer almaktadır. Uluslararası Af,
İnsan Hakları ve Uluslararası Kızılhaç Örgütleri binlerce kişinin
özgürlüklerine (özellikle dini) müdahale edildiği, suikast düzenlemeye ve
hükümeti yıkmaya teşebbüs, izinsiz mekânlarda ibadet etmek,
yasaklanmış yayınları okumak veya sakal uzatmak gibi nedenlerle
yukarıda belirtilen temel insan hakları ihlallerine maruz kaldığını
belirtmişlerdir (Pottenger, 2004: 70).
ABD Dış İşleri Bakanlığı tarafından 2001 yılında hazırlanan İnsan
hakları ile ilgili raporda, Özbekistan için şu ifadelere yer verilmekteydi:
“Özbekistan, kısıtlı medeni hakların bulunduğu otokratik bir devlettir.
Cumhurbaşkanı İslam Kerimov ve merkezi yürütme kanadı, tüm siyasal
400
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Güz 2013, Cilt:13, Yıl:13, Sayı:2, 13:387-415
hayata hükmetmektedir. Muhalefet partilerinin varlığına izin verilmeyen
ve parlamento'nun neredeyse tamamı cumhurbaşkanı tarafından atanan
ülkede sansür yaygındır. Eski KGB ajanlarından kurulu Ulusal Güvenlik
Servisi (UGS) ve polis sayısız insan haklan ihlali yapmaktadır. Yolsuzluk,
örgütlü suçlar ve uyuşturucu kaçakçılığı UGS ve polisin bilgisi dâhilinde
yürütülmekte, çok sayıda kişi işlemedikleri suçlarla itham edilerek keyfi
olarak gözaltına alınmakta ve tutuklanmaktadır. Uluslararası Kızılhaç;
Örgütü yetkililerinin hapishaneleri ziyaret etmesine de izin
verilmemektedir” (Erhan, 2005: 32-33).
Kerimov yönetiminin uyguladığı politikaların Özbek toplumunu ne
şekilde bezdirdiği, toplumun her an patlamaya hazır bir halde olduğu
Andican ayaklanmasında görülmüştür. Andican ayaklanmasının arka
planında 2003 yılından itibaren ülkede patlak veren ekonomik kriz
sonrasında bazı informel grupların komşu ülkelerle sınır ticareti yaparak
zenginleşmeye başlaması yatmaktadır. Ancak Kerimov ve çevresi
zamanla Fergana Vadisindeki ekonomik hayatta etkinliği artan bu
grupları rakip olarak görmeye başladılar. Nitekim bu gruplardan
Akramiya grubunun lideri ve arkadaşların tutuklanması, Mayıs 2005’te
Andican olaylarının patlamasına neden oldu (Sarı –Alpay, 2010: 522523).
Kerimov yönetimi Akramiya grubunun liderlerini bölücü ve
fundemantalist olmakla suçlamış ve haziran 2004’te tutuklatmıştır.
Tutuklanan bu kişilerin serbest bırakılması için 10 mayıs 2005’ten
itibaren gösteriler düzenlenmeye başlamıştır. Her geçen gün sayıları artan
göstericilere bazı silahlı gruplar da dahil olarak 13 mayıs günü
hapishaneleri basarak 500 mahkumun serbest kalmasını sağlamışlardır.
Bu arada bazı devlet binalarının da işgal edilmesi üzerine Özbekistan
silahlı kuvvetleri yalnızca eylemciler değil gösteri yapan silahsız kişilere
de ateş açmıştır. Yaklaşık 400-600 kişinin hayatını kaybettiği Andijan
olayları sonrasında bölgedeki bazı yerleşim birimlerinde de gösteriler
yapılmıştır. Bu gösteriler de kanlı bir şekilde bastırılmış, yaklaşık 200
kişi hayatını kaybetmiştir. Hükümet yetkilileri tarafından ölü sayısı düşük
gösterilmiş, olayların terörist örgütler tarafından düzenlendiği iddia
edilmiştir (www.en.wikipedia.org). Kerimov Ukrayna, Gürcistan ve
Kırgızistan gibi eski Sovyet cumhuriyetlerinde renkli devrimlerin
yaşandığı dönemde otaya çıkan bu hareketin arkasında ABD menşeli bir
sivil toplum kuruluşu olan Soros Vakfı’nın olduğunu iddia etmiştir.
Kerimov Andican olayları sonrasında ülkesindeki bütün batılı sivil
toplum örgütlerini yasaklatmış, temel özgürlükleri daha da kısmış ve halk
üzerindeki baskıyı artırmıştır.
401
AIBU Journal of Social Sciences, Autumn 2013, Vol:13, Year:13, Issue:2, 13:387-415
Kerimov yönetiminin “rejimin güvenliği” adına uyguladığı politikaların
iki önemli sonucu olmuştur. Öncelikle baskı ortamı, muhalefeti yok
etmemiş, yer altına itmiştir. Diğer yandan, radikal örgütlerin bölgede
propaganda yaparak taraftar toplamaları için uygun bir zemin oluşmuştur.
Sonuçta muhalefet daha da agresif ve radikal hale gelerek, Afganistan ve
Tacikistan gibi ülkelere yerleşmiş ve sorunun uluslararasılaşmasına neden
olmuştur (Yaman, 2010: 585). Sonuçta yasal muhalefet zemininin yok
edilmesiyle illegal muhalefet hareketleri güçlenmiş, Özbekistan için ciddi
bir güvenlik sorunu haline gelmiştir. Ayrıca bu politikalar Özbekistan’ın
Batılı ülkelerle olan ilişkilerini de zedelemektedir. Örneğin Kerimov
yönetiminin muhaliflerinden Muhammed Salih’in Türkiye’de ikamet
etmesi, doksanlı yılların ortalarında Türkiye - Özbekistan ilişkilerinde
çıkan krizin temel nedenlerindendir7.
5. Güvenlik Sorunları8
Bağımsızlık sonrası Özbekistan’ın karşılaştığı güvenlik sorunlarını iki
başlık altında incelemek mümkündür. Birincisi, Özbekistan’ın tarihsel ve
sosyo-kültürel yapısından kaynaklanan fundamentalist hareketler, diğeri
ise komşu ülkelerde yaşanan iç savaşlardır. Bu iki güvenlik sorunu bir
yandan birbirini beslemekte, diğer yandan Özbekistan’ın uluslararası
aktörlerle kurduğu ilişkilerin temel gerekçesini oluşturmaktadır. Bir
başka ifadeyle Özbekistan dış politikasını etkileyen etkenlerin başında
güvenlik sorunları gelmektedir. Özellikle doksanlı yıllarda, Kerimov
yönetiminin en önemli hedefi bu sorunların üstesinden gelmek olmuştur.
5.1. Fundamentalist/Radikal Hareketler
Orta Asya Ülkeleri arasında sosyal hayatta dinin en yoğun bir şekilde
etkisinin görüldüğü ülkeler Özbekistan ve Tacikistan dır. Buhara,
Semerkand ve Termez gibi İslam uygarlığını eski merkezleri Özbekistan
sınırları içerisindedir ( Sarı – Alpay, 2010: 521). Tarihsel süreçte Orta
Asya’nın dini merkezi olan bu coğrafya, Sovyetler Birliği döneminde de
bu özelliğini korumuştur. Ayrıca Orta Asya’nın etnik, dini ve sosyoekonomik açıdan en karışık bölgesi olan Fergana Vadisinin %60’lık
7
Ayrıntılı bilgi için bakınız (Sürücü, 2007:352-355).
Çalışmanın bu bölümünde yayın aşamasındaki, A.Sait Sönmez, “The Effects of
Security Problems on the US- Uzbekistan Relations”, ss. 2-4, kısmından
yararlanılmıştır. İlgili bölüm genişletilmiştir.
8
402
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Güz 2013, Cilt:13, Yıl:13, Sayı:2, 13:387-415
kısmı Özbekistan sınırları içerisinde yer almaktadır. Yesevi, Kübrevi,
Nakşi ve Kadiri gibi değişik sufi tarikatları, yüzyıllar boyunca bölgede
etkin olmuştur. Şeyh-mürit hiyerarşisi temelinde şekillenen tarikatlar,
yapıları gereği baskıcı rejim altında da varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Haliyle Fergana Vadisi Sovyet-Rus egemenliği döneminde bile bu “dini”
yapısını kısmen koruyabilmiştir. Nitekim 1918-35 yılları arasında Sovyet
Yönetimine karşı ayaklanan yerel Türk gruplarının yürüttüğü Basmacı
Hareketi’nin çıkış noktası ve merkezi Fergana Vadisidir (Yaman, 2010:
585-586-588).
1980’li yıllarda Glasnostla beraber Moskova’nın dinlere karşı daha
müsamahalı politikalar izlemesi üzerine dini hayatta yeniden “canlanma”
(revival) görüldü. Geleneksel dini kurumların (sufizm) (Yaman, 2010:
591)yanı sıra birçok dini akım, bu arada Orta Doğu menşeli bazı radikal
gruplar başta Fergana Vadisi olmak üzere Özbekistan’daki faaliyetlerini
artırdılar. Zaten Sovyet sonrası dönemde ortaya çıkan ideolojik bunalım,
toplumun yoksullaşması ve artan işsizlik bu örgütlerin bölgedeki
faaliyetleri için gerekli atmosferi hazırlamıştır (Baycaun, 2001: 86).
Diğer yandan önemli oranda Özbek nüfusun yaşadığı komşu Afganistan
ve Tacikistan’da yaşanan iç savaşlar bölgedeki radikal hareketleri
etkiledi. Bütün bunlara ek olarak Kerimov yönetiminin ülkeyi demir
yumrukla yönetmesi, daha önce de bahsedildiği gibi, ilgili hareketlerin
daha da marjinalleşerek yeraltına inmelerine neden oldu. Doksanlı
yılların sonuna doğru Özbekistan’da terör saldırıları düzenleyen bu
örgütler Taşkent için ciddi bir güvenlik sorunu hainle gelmiştir.
Özbekistan’da faaliyet gösteren radikal gruplardan ikisi ön plana
çıkmaktadır: Özbekistan İslami Hareketi (ÖİH) ve Hizb-ut Tahrir (HT).
ÖİH 1992 yılında Kerimov’un başlattığı bastırma ve tutuklama hareketi
sonrasında Özbekistan’ı terk eden Tahir Yoldaş’ın liderliği ve Cuma
Namangani’nin askeri sorumluluğunda kurulmuştur. Örgüt, Tacik
muhalefeti ve Taliban’la bağlantı kurmuş ve Afganistan’da askeri ve
doktiriner eğitim almıştır. Böylece Orta Asya’daki İslami hareketler
ideolojik ve metodolojik olarak değişmeye başlamıştır. Zira bu gruplar
üzerinde bu tarihe kadar bölgede etkin olan geleneksel (Sufi) İslam’ın
etkisi yerini, mücadele yöntemi olarak militarizme, ideolojik olarak
radikal görüşlere bırakmaya başlamıştır (Çelikpala, 2006: 236).
Aralık 1997’de Namangan kentinde 4 Özbek polisin öldürülmesiyle
beraber ülkedeki terör olayları da başlamış oldu. Olayların sorumlusu
403
AIBU Journal of Social Sciences, Autumn 2013, Vol:13, Year:13, Issue:2, 13:387-415
olarak Vahhabi Örgütler gösterilerek9, bölgedeki genç ve sakallı olan
herkes gözaltına alındı ve 800’ün üzerinde cami kapatıldı. Daha sonra
çıkarılan yasalarla, dinin gündelik hayatta yaşanmasını dahi kısıtlayıcı bir
dizi önlem alındı. Bu bağlamda kadınların kullandığı geleneksel islami
giyim tarzı, sakal bırakma, okullarda dini eğitim verilmesi ve camilerde
ezan okunması yasaklanmıştır. Baskı ve tutuklamaların artmasıyla
beraber Özbek gençlerin önemli bir kısmı radikal örgütlerle temasa
geçtiler. Böylece gerekli “insan kaynağının” bulunmasıyla beraber,
radikal hareketler örgütlü militer yapılarını bölgedeki yönetimleri
sarsacak seviyede güçlendirmiş oldular (Çelikpala, 2006: 237). Sonuçta
doksanlı yılların sonunda radikal örgütlerin muhalefeti terör eylemleri
şeklinde kendini gösterecektir.
Şubat 1999’da İslam Kerimov’a yönelik Taşkent’te geniş saplı bir suikast
düzenlendi. Yapılan bombalı saldırı sonucunda, 13 kişi öldü, 128 kişi ise
yaralandı. Özbek yetkililerce yürütülen soruşturma sonucunda
saldırılardan ÖİH sorumlu tutuldu. Zaten örgütün kendisi de eylemi
üstlendi (Yaman, 2010: 603)10. ÖİH 1999 yılının yaz ayında ise, çok daha
geniş çaplı bir eylem düzenledi. Tacikistan’dan Kırgızistan’ın Batken
bölgesine giren ÖİH gerillaları, burada 4 japon mühendisi ve bazı üst
düzey Kırgız subayları rehin aldılar. Dokuz hafta boyunca bölgeyi işgal
9
Aslında Orta Asya ve Kafkasya’da Vahhabi İnancına mensup kimse yoktur.
Burada Ruslarla ortak dil kullanılarak her türlü aşırı dinci hareket vahhabi
olmakla suçlanmaktadır (Karasar, 2001: 229).
10
Bazı uzmanlar ÖİH’nun düzenlediği bu geniş çaplı eylemlerin ancak
Moskova’nın gizli desteği veya izni sayesinde yapılabileceğini iddia
etmektedirler. Zira Moskova’ya muhalefet eden liderler bir şekilde
“cezalandırılmaktaydılar”. Saldırıdan kısa bir süre önce Kerimov’un ülkesinin
Kolektif Güvenlik Anlaşmasından çekileceği açıklaması şüphesiz Moskova’yı
rahatsız etmişti. Yine aynı dönemde Kafkasya’da A. Mashadov ve E.
Schevardnadze gibi Rusya’nın hedefinde olan liderlere de suikast
düzenlenmiştir. Ayrıca istihbarat kaynaklarına göre T. Yoldaş Rusya ile İran
arasında geçen nükleer pazarlıkta aracı olmuştu. Hatta C. Namangani’ye bağlı
birlikler Rus askeri konvoylarının eşliğinde Tacikistan’dan Afganistan’a
geçmişlerdi. Zaten Tacikistan sınırlarının Rusya’ya bağlı birlikler tarafından
korunduğu göz önüne alınırsa, ÖİH militanlarının Moskova’nın haberi olmadan
bu ülke üzerinden Özbekistan ve Kırgızistan’a sızmalarının zor bir durum olduğu
ortaya çıkmaktadır (Karasar, 2001: 235). Hatta Ağustos 2000’de Özbekistan’a
düzenlenen saldırının da, Rusya’nın teşviki ile ve Tacikistan’ın örtülü desteği ile
yapıldığı iddia edilmektedir (Cafersoy, 2001:179). Eski Sovyet coğrafyasında
güvenlik sorunlarını tırmandırarak, bölge ülkelerini kendisine yaklaşmasını
sağlamak ve bu ülkelerde askeri üsler elde etmek Sovyet sonrası dönemde
Moskova’nın uyguladığı stratejilerdendir.
404
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Güz 2013, Cilt:13, Yıl:13, Sayı:2, 13:387-415
altında tutan bu güçler, hedeflerinin Fergana Vadisine geçerek Kerimov
yönetimini devirmek ve İslam Emirliği kurmak olduğunu belirttiler.
Özbekistan’ın hava taarruzu dışında herhangi bir askeri müdahale ile
karşılaşmayan militanlar, kış şartlarının başlaması üzerine Afganistan’a
geri döndüler (Karasar, 2001: 237).
Ağustos 2000’de ÖİH militanları, Özbekistan’ın güneyindeki dağlık
Surkhanderya’da Özbek silahlı kuvvetleriyle çatışmalara girdi. 100’den
fazla askerin öldüğü çatışmalar, kısa sürede Taşkent yakınlarına kadar
sıçradı. Örgütün bu hareket sırasındaki talepleri hapisteki ÖİH üyelerinin
serbest bırakılması, kılık kıyafet konusundaki yasakların kaldırılması ve
kapatılan camilerin tekrar açılması idi. Buna karşılık Özbek, Kırgız ve
Tacik hükümetleri, ÖİH’ye karşı harekat yürütmek amacıyla, Ağustos
ayında Tacikistan’ın Leninabad bölgesinde ortak bir karargah
oluşturmuşlardır. 20 Ağustos’ta bu üç ülke ve Kazakistan’ın liderleri ve
Rusya Federasyonu Güvenlik Konseyi sekreteri Sergey İvanov’un
katılımıyla Bişkek’te bir araya gelerek hükümetlerinin terörist eylemlere
karşı sert tedbirlere başvurmakta kararlı olduklarını açıklamışlardır. Fakat
bölge ülkelerinin bu tedbirleri ÖİH’nin eylemlerini engellemeye
yetmemiştir. ÖİH militanları Tacikistan ve Kırgızistan üzerinden
Özbekistan’a sızarak 11 Eylül 2001’e kadar zaman zaman sıcak
çatışmalara varan eylemler düzenlemeye devam etmişlerdir. Bu
durumdan cesaretlenen ÖİH yetkilileri, hedeflerini Özbekistan sınırlarının
dışına kadar genişletmişlerdir. Namangani Mayıs 2001’de Çin’in Uygur
bölgesini de kapsayacak biçimde tüm Orta Asya’yı kapsayan “Türkistan
Hizb-i İslamisi” partisini kurmuştur. Özellikle 1999 ve 2000 yıllarında
eylemleriyle etkisini gösteren ÖİH Özbekistan için en önemli güvenlik
sorunu haline gelmiştir. Kerimov’un Rusya, ABD ve Çin ile kurduğu
ilişkilerin temelinde bu güvenlik sorununun “aşılması” yatmaktadır.
11 Eylül olayları sonrasında düzenlenen operasyon sırasında, ÖİH’ye ağır
darbe indirilmiş, ancak örgüt tamamen bitirilememiştir. Örgüt üyelerinin
bir kısmı, yeniden Orta Asya’ya sızarak uygun zemini kollamaya
başlamışlardır. Nitekim Afganistan operasyonu sonrasında ÖİH’den
ayrılan bir grup tarafından Özbekistan İslami Cihat Birliği (ÖİCB-Islamic
Jihad Union of Uzbekistan) adlı örgüt kurulmuştur. ÖİCB militanları
2004 yılının mart ve nisan aylarında 47 kişinin ölümüyle sonuçlanan
saldırılar düzenlediler (Nichol, 2013: 12). Ayrıca örgüt tarafından 2005
yılının nisan ve haziran aylarında Özbekistan’da değişik aralıklarla
intihar eylemleri düzenlenmiştir. Haziran 2005’teki saldırıların hedefi
ABD ve İsrail büyükelçilikleri idi (Çelikpala, 2006: 238-240). 2009
yılında Özbekistan-Kırgızistan sınırındaki bazı karakollara, Hanabad,
405
AIBU Journal of Social Sciences, Autumn 2013, Vol:13, Year:13, Issue:2, 13:387-415
Andican ve Taşkent’te ki bazı mekanlara yönelik bombalı saldırılar
gerçekleştirdiler (Nichol, 2011:15).
HT teokratik hedefleri olan, ancak şiddet yolunu seçmeyen bir örgüt
olarak bilinmektedir. 1950’li yıllarda Filistinli bir ilahiyatçı olan
Takiyuddin An-Naklihoni tarafından kurulmuştur. Günümüzde
Lübnan’da yaşayan Ürdünlü Abdulkaddim tarafından idare edilmektedir.
Örgüt Müslümanların yaşadığı birçok bölgede faaliyette bulunmaktadır.
Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında Özbekistan, Tacikistan ve
Kırgızistan gibi Orta Asya ülkelerinde yavaş yavaş yer altında
örgütlenmeye başlamıştır. Şii ve Yahudi düşmanlığını ön planda tutan
örgüt, uzun vadede Orta Asya’da bir din devleti kurmayı
hedeflemektedir. Örgüt her ne kadar şiddete başvurmasa da, propaganda
yöntemiyle gücünü her geçen gün artırmaktadır. Örgütün sadece
Taşkent’te 60 bin üyesi olduğu iddia edilmektedir (Karasar, 2001: 229230). Özellikle Fergana Vadisi’nde bulunan radikal grupların, yapılan
baskılar sonucunda gizlenmeleri veya bölge dışına çıkmaları üzerine
bölgede bir boşluk olmuşmuş ve bu boşluk, şiddet dışı yöntemler
kullanan HT tarafından doldurulmuştur. 1998 yılından itibaren Kerimov
yönetimi HT’yi hedef alan operasyonlar başlatmıştır. Her ne kadar HT
kabul etmese de Kerimov yönetimi, Şubat 1999’daki bombalı
saldırılardan ve Andican olaylarından HT’yi de sorumlu tutmaktadır
(Yaman, 2010: 512).
5.2. Komşu Ülkelerdeki İç savaşlar
Özbekistan’ın güvenliğini etkileyen dış gelişmelerin en önemlisi komşu
ülkelerde yaşanan iç savaşlar olmuştur. Bu savaşların birincisi Tacikistan
iç savaşıdır. Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecine girdiği dönemde,
Tacikistan Komünist Partisi eliti ve muhalefet arasında başlayan iktidar
mücadelesi kısa zaman sonra kanlı bir iç savaşa dönüşmüştür. Süreç
içinde yönetim birkaç kez el değiştirdiyse de, siyasi istikrar sağlanamadı.
Aralık 1992’de Kulab bölgesinden İmam Ali Rahmanov, Tacik
Parlamentosu tarafından devlet başkanlığına getirilmesiyle Tacikistan’da
yeni bir dönem başlamıştır. Özbekistan ve Rusya’nın askeri desteğini
alan hükümet güçleri, şubat 1993’ten itibaren başkent Duşanbe ve
çevresinde denetimi sağlamayı başarmıştır. Eylül 1994’te ateşkes
imzalanmış, ancak Afganistan sınırına yakın bölgelerdeki çatışmalar
haziran 1997’de varılan barış anlaşmasına kadar devam etmiştir. Tacik İç
savaşı sonucunda yaklaşık 100.000 kişi hayatını kaybetmiş, 600.000 kişi
406
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Güz 2013, Cilt:13, Yıl:13, Sayı:2, 13:387-415
yerlerinden göç etmek zorunda kalmış, bunların 80.000’i komşu ülkelere
sığınmıştır (Aydın – Baycaun, 2005: 384).
Tacik iç savaşı birçok açıdan Özbekistan’ı etkilemekteydi. Öncelikle
Özbekistan’da Tacikler ve Tacikistan’da Özbekler yaşamaktaydı. Ayrıca
Tacikistan’ın bazı bölgeleri ile Özbekistan arasında sıkı ekonomik bağlar
kurulmuştu. Kerimov yönetiminin en önemli endişesi, Tacikistan’daki
muhalif güçlerin iktidarı ele geçirmesi idi. Zira bu durumda
Özbekistan’daki Tacikler ve radikal güçlerin Tacikistan’daki
gelişmelerden etkilenmesi kaçınılmaz idi. Zaten ÖİH’nun lideri, iç savaş
sırasında Tacikistan’a yerleşmişti. Daha sonra Kerimov’un Tacikistan
yönetimine yaptığı baskılar sonucunda Namangani bu ülkeden ayrılmak
zorunda kalmıştır. Namangani’nin bir sonraki adresi ise Özbeklerin
yoğun olarak yaşadıkları Afganistan’ın Mezarı Şerif bölgesi olmuştur
(Kasım, 2010: 512).
Kerimov yönetimi, iç savaş sırasında Duşanbe hükümetine askeri yardım
da dâhil olmak üzere her türlü destekte bulunmuştur. Muhaliflerin
Duşanbe’yi ele geçirdikleri Eylül 1992’de bu güçlere karşı fiilen abluka
uygulamıştır. Ayrıca Özbekistan silahlı kuvvetleri muhaliflerin güçlü
olduğu yerlere hava saldırısı düzenlemiştir. Diğer yandan Tacikistan’daki
Özbeklerin önemli bir kısmı, iç savaş sırasında merkezi hükümetin
yanında yer alarak muhalefete karşı savaşmışlardır. Bu durum Kerimov
yönetiminin Tacik iç savaşına yönelik tavrında etkili olmuştur(Aydın –
Baycaun, 2005: 395-396). Özbekistan yönetiminin Tacikistan kaynaklı
tehdit algısı iç savaş sonrasında da devam etmiştir. Tacik muhalefeti laik,
demokratik ve fundamentalist gibi farklı çevrelerden oluşmakta idi. Bu
geniş yelpazeden oluşan muhalefet, anlaşma sonrasında kurulan uzlaşı
hükümetinde yer almıştır. Bu durumun Kerimov’a muhalif olan
Özbekistan’daki benzeri çevreleri kendi aralarında işbirliğine gitme
konusunda cesaretlendirmesi ihtimali vardı. Diğer yandan uzlaşı
hükümetinde yer alan milliyetçi Taciklerin, aslında büyük Tacikistan’ı
hedefleyen, Buhara ve Semerkant ile ilgili sözleri Taşkent’in rahatsız
olmasına neden olmuştur. Özellikle milliyetçi grupların yönetimde söz
sahibi olmaları Özbekistan’da yaşayan 1,2 milyon Tacik azınlığın
Tacikistan’la birleşme konusunda harekete geçirebilirdi. İki cumhuriyet
arasındaki etnisite temelli sorunlar Sovyetler Birliği döneminde
başlamıştır. 1929 yılında Moskova, Tacikistan’ı Özbekistan’dan ayırma
kararı aldığında Özbekler buna itiraz ederken, Tacikler ise Buhara ve
Semerkant gibi Taciklerin yoğun olarak yaşadıkları şehirlerin
Özbekistan’a bırakılmasından rahatsız olmuşlardır (Aydın – Baycaun,
2005: 395-396).
407
AIBU Journal of Social Sciences, Autumn 2013, Vol:13, Year:13, Issue:2, 13:387-415
Özbekistan’ın Tacik İç Savaşı’na müdahalesi savaşın seyrini etkilemiş,
demokratik, İslamcı ve milliyetçi gruplar yerine eski komunistler ve
Leninabad-Kulyab bölgelerinin eliti yönetime gelmiştir. Ancak savaşın
gidişatını etkileyen asıl önemli olan gelişme Rusya’nın bu konuda
harekete geçmiş olmasıdır. Tacik iç savaşı bölge yönetimlerinin
bağımsızlık sonrası dönemde Moskova’ya bağımlılıklarını bir kez daha
göstermiştir. Ancak doksanların ortalarına gelindiğinde kendini güvende
hisseden Kerimov yönetimi Tacikistan’a yönelik Moskova’dan bağımsız
politikalar izlemeye başlamıştır. Hatta Tacikistan üzerinde iki ülke
sırasında üstü örtülü bir rekabet ortaya çıkmıştır. Zira Kerimov yönetimi
Tacikistan yönetimine verdiği destek sayesinde bu ülke üzerinde kontrol
sağlayacağını düşünmekte idi. Ancak Tacikistan üzerinde esas kontrol
sağlayan ülke Rusya olmuştur. Diğer yandan Tacikistan’daki Özbeklerin
huzursuzluğu yeni yönetim döneminde de devam etmiştir. Buna karşılık
Kerimov, Kazakistan ve Kırgızistan’ın yöneticileriyle bir araya gelerek,
muhalif güçlerle işbirliği yapması için, Tacikistan yönetimine çağrı da
bulunmuştur (Kasım, 2010: 512). Ancak Kerimov’un bu girişimleri
Özbekistan’ın Tacikistan üzerindeki etkisini artırmamıştır. Tacikistan
Rusya’ya daha fazla bağımlı hale gelmiştir. 1998 yılında Rusya ve
Tacikistan arasında imzalanan anlaşmalar ile Tacikistan’ın Rusya’ya olan
bağımlılığı daha da artmıştır (Purtaş, 2005: 208).
Özbekistan için güvenlik sorunu haline gelen bir başka gelişme ise,
Afganistan’da yaşanan iç savaş olmuştur. 1989 yılında Sovyetler
Birliği’nin Afganistan’dan çekilmesi sonrasında, mücahit gruplar
arasında başlayan iktidar mücadelesi, kısa zamanda bir iç savaşa
dönüşmüştür. Kendilerini “Taliban” olarak adlandıran medrese
talebelerinin Pakistan’ın da yardımını alarak mücadeleye katılmasıyla iç
savaş daha da şiddetlenmiştir. Taliban, Afganistan nüfusunun
çoğunluğunu oluşturan Sünni Peştunlardan oluşmaktaydı. 1994-96 yılları
arasında Kandahar, Herat ve Kabil gibi stratejik noktaları ele geçiren
Taliban, Afganistan’ın güney ve batı bölgelerine tamamen hâkim
olmuştur. Taliban’ın Afganistan’ın kuzeyine yönelmesi Taliban karşıtı bir
koalisyonun kurulmasına neden oldu. Sovyet işgaline karşı mücadele
etmiş olan Ahmet Şah Mesut ve General Raşid Dostum gibi değişik
gruplar Taliban’a karşı “Kuzey İttifakını” kurdular. Ancak dış ülkelerden
maddi destek olan bu ittifak Taliban karşısında başarılı olamadı. 1998
yılında Kuzey ittifakının merkezi olan Mezarı Şerif Taliban’ın kontrolüne
girdi (Balcı, 2010:390-392).
Afganistan iç savaşı birçok açıdan Özbekistan için güvenlik sorununa
dönüşmüştür. Öncelikle Afganistan’ın % 9’u Özbeklerden oluşmaktaydı.
408
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Güz 2013, Cilt:13, Yıl:13, Sayı:2, 13:387-415
Haliyle Afganistan Özbekleri bu gelişmelerden etkilenmekteydi. Diğer
yandan Kuzey ittifakı liderlerinden Raşid Dostum Özbek idi. Haliyle
Afganistan Özbekleri ağırlıklı olarak bu ittifak içinde yer almıştı.
Kerimov’u ve diğer Orta Asya yöneticilerini kaygılandıran asıl önemli
gelişme ise, Taliban’ın Afganistan’da teokratik yönetim kurmasıydı.
Taliban’ın rejim ihraç etme girişiminde bulunması halinde, bağımsızlığını
yeni kazanmış Orta Asya ülkelerinin “laik” rejimleri için bu durum
önemli bir tehdide dönüşebilirdi. Zaten ÖİH yöneticileri, Tacikistan’dan
sonra Afganistan’a yerleşmişlerdi. Taliban yönetimi ise, bu örgütlerin
Tacikistan sınırlarından Özbekistan’a yönelik yaptığı saldırıları
desteklemekteydi (Aydın – Baycaun, 2005:394-395).
Taliban’ın Kabili ele geçirmesinden hemen sonra Kerimov yönetiminin
girişimleri sonucunda Özbekistan, Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan
Devlet Başkanları ve Rusya Başbakanı Viktor Çernomirdin, Almatı’da
bir araya gelerek durum değerlendirmesi yaptılar. Toplantıda
Afganistan’daki gelişmelerin ciddi bir güvenlik sorunu olduğu belirtildi.
Yayınlanan deklarasyonda ise Afganistan – BDT sınırda istikrarı bozacak
herhangi bir hareketin kabul edilemez olduğu vurgulandı. Böyle bir
gelişmeye BDT ortak güvenlik antlaşması gereğince cevap verileceği
belirtildi.
Özbekistan, diğer Orta Asya ülkelerinden farklı olarak iç savaş sırasında
Afganistan’a yönelik daha kararlı politikalar izlemekteydi. Özellikle
Afganistan’ın kuzey bölgesinin Taliban’ın kontrolüne girmemesi için
Dostuma her türlü destekte bulundu. Zira Kuzey İttifakı sayesinde
Özbekistan ve Taliban’ın kontrolündeki bölgeler arasında bir güvenlik
tamponu oluşmuştu. Ayrıca Afganistan’ın iç savaş sonucunda bölünmesi
durumunda Özbeklerin yoğun olarak yaşadığı kuzey Afganistan’ın
Özbekistan’a katılması ihtimali de Kerimov’un hesapları arasında idi
(Cafersoy, 2001:176).
Bu doğrultuda 1997-98 yıllarında Raşid Dostum’a maddi ve manevi ciddi
destekle bulunan Kerimov, iç savaşın çıkmaza girdiği anlaşıldığında
ülkesini tehlikeli bir maceraya atmaktan çekinmiştir. Bunun yerine
Tacikistan iç savaşı örneğinde olduğu gibi Rusya ile bu sorunu aşmak
yolunu tercih etmiştir. 1998 yılında Yeltsin’in Taşkent’e düzenlediği
resmi ziyaret sırasında Taliban konusu görüşüldü. İlgili konuda varılan
anlaşmaya göre (anlaşmaya taraf) her hangi bir ülkeye (Taliban
tarafından) saldırılması durumunda diğeri yardımda bulunacaktı.
Kerimov ayrıca, Kuzey İttifakının mağlup olmasından sonra, Taliban ile
uzlaşma yollarını da aradı. Özellikle 1999 yılından itibaren ÖİH’nin
Özbekistan’a yönelik eylemlerini artırdığı dönemde, Özbekistan
409
AIBU Journal of Social Sciences, Autumn 2013, Vol:13, Year:13, Issue:2, 13:387-415
hükümeti bazı ÖİH üyelerinin Özbekistan’a verilmesi için Pakistan’da
Taliban yetkileri ile pazarlıklar yaptı. Ancak Taliban’ın “tanınma” şartı
bu konuda anlaşmaya varılmasına engel teşkil etti (Güler, 2001:190-191).
Diğer yandan Rusya ile varılan ittifaka ve Kolektif Güvenlik
Antlaşması’na rağmen Taliban’a karşı Moskova’nın gerekli önlemleri
almadığını belirterek Şubat 1999’da antlaşmadan çekilmiştir. Aynı sene
ilgili sorunları aşmak için ABD ile yakınlaşmaya çalışmış, fakat
Washington’dan da beklediği desteği bulamamıştır. Putin’in işbaşına
gelmesiyle beraber ilgili sorunlarla mücadele için yeniden Moskova’ya
yönelmiştir (Purtaş, 2005: 202-203).
11 Eylül saldırılarından sonra Afganistan’a yapılan müdahale ile Taliban
yönetimi Afganistan’daki kontrolünü kaybetti. Ancak Taliban’ın
Afganistan’ın kırsal kesimlerinde kontrol sağlama çabaları ve ABD ve
NATO askerlerine karşı zaman zaman düzenlediği saldırılar, Taliban
tehdidinin tamamen ortadan kalkmadığını göstermektedir. İşgalin
üzerinden geçen 12 yıla rağmen Taliban’ın hala varlığını sürdürmesi,
Afganistan’ın geleceğine yönelik yapılan senaryolarda bu örgütün de göz
önüne alınmasına neden olmaktadır. Özellikle ABD’nin Afganistan’dan
çekilmesi sonrasında, Taliban’ın bu ülkede etkisini artırması ihtimali,
Kerimov yönetiminin temel endişeleri arasındadır.
6. Sonuç
Bağımsızlığı üzerinden yirmi yıl geçen Özbekistan’ın dış politikası
ağırlıklı olarak çalışmada analiz edilen faktörlerin etkisinde
belirlenmiştir. Özbekistan dış politikasında bu ülkenin jeopolitik
konumunun etkisi olmuştur. Özellikle büyük güçlerle kurulan ilişkilerde
bu etki bariz bir şekilde görülmektedir. Orta Asya’da doğu-batı
istikametindeki ekonomik ve ticari ilişkiler, Özbekistan üzerinden
yapılmaktadır. Başta Çin olmak üzere Doğu Asya’daki büyüyen
ekonomiler uzun vadede Orta Asya ve Kafkasya ülkeleriyle, enerji dâhil
olmak üzere, ekonomik ve ticari ilişiklerini artıracaktır. Diğer yandan
Türkmenistan doğalgazının kuzeye, Kazakistan petrollerinin ise güneye
nakledilmesi için ek projeler gündemdedir. Bu projelerin hayata
geçirilmesi durumunda Özbekistan’ın stratejik önemi daha da artacaktır.
Ayrıca Afganistan’da bir türlü sağlanamayan istikrar, İran’la Batılıların
yaşadığı sürtüşme ve Orta Doğu’da yeni sorunların ortaya çıkması gibi
gelişmeler, ABD için Orta Asya’nın jeopolitik öneminin artmasına neden
olabilir.
410
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Güz 2013, Cilt:13, Yıl:13, Sayı:2, 13:387-415
Özbekistan’ın bağımsızlık ve bölgesel güç olma politikaları önemli
oranda başarıya ulaşmıştır. Kerimov yönetimi Washington’u Moskova’ya
karşı dengeleyici bir unsur olarak kullanmasını becermiştir. Taşkent’in
ekonomik ve politik alanda gerekli reformları yapması durumunda
potansiyelleri harekete geçecek, buna bağlı olarak bölgedeki etkisi daha
da artacaktır. Taşkent’in bölgesel güç olma politikaları Rusya’nın
çıkarlarına ters düşmekte, bazen Moskova ile rekabete neden olmaktadır.
Ancak Tacik İç Savaşı ve Andican olayları sonrasında yaşanan gelişmeler
Özbekistan’ın Rusya’ya olan bağımlılığının tamamen ortadan
kalkmadığını göstermektedir. Ayrıca bu politika Orta Asya’nın en büyük
ekonomik gücü olan Kazakistan’ı da rahatsız etmektedir. Diğer yandan
Özbekistan dış politikasında ortaya çıkan “u” dönüşleri, Washington ve
Moskova arasında yaşanan gel gitler, uzun vadede bazı risklere neden
olabilir.
Rejim ve lider faktörü Özbekistan dış politikasını belirlenmesindeki en
önemli iç etken olarak değerlendirmek mümkündür. Rejimin korunması
yönetimin birincil öncelikleri arasındadır. Ancak rejimi korumak adına
uygulanan baskıcı politikalar ve işlenen insan hakları ihlalleri
Özbekistan’ın batılı ülkelerle ilişkilerine zarar vermektedir. Böylece
Batı’dan dışlanan Taşkent, etkisinden kurtulmaya çalıştığı Moskova’ya
mahkûm olabilmektedir. Diğer yandan gerekli reformların yapılmaması
ve ülkedeki iç istikrarsızlılar yabancı yatırımcıları ürkütmektedir.
Dolayısıyla sahip olduğu doğal kaynaklar, Özbekistan’ın kalkınmasına
tam olarak yansımamaktadır. Ayrıca Kerimov sonrası dönem hakkında
beyinlerde soru işaretleri vardır. Zira Özbekistan’ın gündelik hayatında
etkili olan klanlar ve değişik ideolojik ve siyasi gruplar vardır. Kerimov
sonrası dönmede bu gruplar arasında çatışma çıkması mümkündür.
Ayrıca “Arap Baharı” benzeri bir toplumsal ayaklanmanın Orta Asya’ya
sıçraması ihtimal dışı bir durum değildir. Sonuçta rejim güvenliği adına
uygulanan politikalar orta veya uzun vadede Özbekistan’da istikrarsızlığa
neden olacaktır.
Güvenlik sorunları Özbekistan dış politikasının en zayıf tarafını
oluşturmaktadır. Moskova ve Washington ile kurulmaya çalışılan
işbirliğinin temelinde güvenlik sorunları yatmaktadır. Tacik İç Savaşı’nı
Rusya’nın, Taliban tehdidini ise ABD’nin müdahalesi sayesinde atlatan
Özbekistan, bu sorunların üstesinden gelmenin rahatlığını yaşamaktadır.
Ancak özellikle Afganistan merkezli tehdidin tamamen yok edildiğini
iddia etmek güçtür. Zira ABD’nin bu ülkeden çekilmesi sonrasında ne
gibi bir siyasi manzaranın oluşacağı belirsizdir. Afganistan’da ortaya
çıkan istikrarsızlık ÖİH ve benzeri örgütlerin güçlenmelerini teşvik
411
AIBU Journal of Social Sciences, Autumn 2013, Vol:13, Year:13, Issue:2, 13:387-415
edebilir. Böyle bir durumda Özbekistan’ın Rusya veya ABD ile stratejik
ittifak kurmaktan başka çaresi kalmamaktadır.
Kaynaklar
Uzbekistan Army,
http://www.globalsecurity.org/military/world/centralasia/uzbekarmy.htm Erişim (10.09.2012).
Askarov, Sabir, “Özbekistan Dış Politikası Ve KGAÖ”,
http://www.gundem.be/tr/dunya/ozbekistan-dis-politikasi-ve-kgao
Erişim (10.09.2012).
Aydın, Mustafa - Saule Baycaun (2005) “Tacik İç Savaşı Orta Asya’ya
Etkileri”, Mustafa Aydın (ed.), Küresel Politikada Orta Asya
(Avrasya Üçlemesi I), Nobel Yayın Dağıtım, Ankara.
Balcı, Ali (2010) “Afganistan: Küresel Güçlerin Oyun Alanı”, Kemal İnat
ve diğ. (ed.), Dünya Çatışmaları: Çatışma Bölgeleri ve Konuları,
Cilt 1, Nobel Yayın Dağıtım, Genişletilmiş 3. Baskı, Ankara.
Baycaun, Saule (Sonbahar 2001) “Orta Asya ve Özbekistan’da İslam ve
Köktendincilik”, Avrasya Dosyası, Özbekistan Özel, 7 (3).
Brzezinski, Zbigniew (1997) Büyük Satranç Tahtası: Amerika’nın
Küresel Üstünlüğü ve Bunun Jeostratejik Gereklilikleri, (çev.
Yelda Türedi), İnkılap Kitabevi, Ankara, 1997.
Büyükakıncı, Erhan (2004) “Sovyet sonrası Orta Asya’da Türkiye’nin
Dış Politika Açılımları: Özbekistan ve Türkmenistan ile ilişkileri”,
Faruk Sönmezoğlu (ed.), Türk Dış Politikasının Analizi, Der
Yayınları, 3. Baskı, İstanbul.
Cafersoy, Nazim (Sonbahar 2001) “Bağımsızlık ve Güvenlik Gölgesinde
Rusya-Özbekistan İlişkileri (1991-2001)”, Avrasya Dosyası, 7(3).
Canbolat, İbrahim S., (2003) Savaş ve Barış Arasında Dünya, Korku ve
Umut Arasında İnsan, Alfa Yayınları, İstanbul.
Cohen, Ariel (25 Haziran 2013)
“Russia’s Eurasian Union Could
Endanger The Neighborhood And US Interests”, ,
http://valdaiclub.com/russia_and_the_world/59580.html Erişim (10
Haziran 2013)
Cornell, Svante E. (Haziran 1999) “Geopolitics and Strategic Alignments
in the Caucasus and Central Asia”, Perceptions, Journal of
International
Affairs,
4(2),
http://sam.gov.tr/wpcontent/uploads/2012/01/SVANTE-E.-CORNELL.pdf , Erişim
(10.09.2012).
412
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Güz 2013, Cilt:13, Yıl:13, Sayı:2, 13:387-415
Cornell, Svante (2000) “Uzbekistan: A Regional Player in Eurasian
Geopolitics ?”, European Security, 9 (2).
Çelikpala, Mitat (2006) “Sovyetlerden Günümüze Orta Asya
Kafkasya’da Vahhabilik ve Siyasal İslam”, Yelda Demirağ - Cem
Karadeli (ed.), Geçmişten Günümüze Dönüşen Orta Asya ve
Kafkasya, Palme Yayıncılık, Ankara.
Düğen, Tugay (13 Mayıs 2013) “Rusya’nın Türkistan Hamleleri 2:
Özbekistan’ı Kazanmak”, ,http:www.21yyte.org/arastirma/orta–
asya-arastirmalarimerkezi/2013/05/13/6994/
rusyanin-turkistan-hamleleri-2- ozbekistani-kazanmak Erişim
(20.05.2013).
Efegil, Ertan (2006) “Orta Asya’da Anayasal Patronaj Rejimler ve Bush
Yönetiminin Orta Asya ülkeleri ile ilişkileri” Yelda Demirağ Cem Karadeli (ed.), Geçmişten Günümüze Dönüşen Orta Asya ve
Kafkasya, Palme Yayıncılık, Ankara, 2006.
Erhan, Çağrı (2005) “ABD’nin Orta Asya Politikaları ve 11 Eylül sonrası
Açılımları,” Mustafa Aydın (ed.), Küresel Politikada Orta Asya
(Avrasya Üçlemesi I), Nobel Yayın Dağıtım, Ankara.
Erol, M. Seyfettin, Mehmet Şahin (Bahar 2013) “Bağımsızlıkların 20.
Yılında Orta Asya ve Kafkasya’daki Türk Cumhuriyetlerinin
Entegrasyon Süreci (1991 – 2011)”, Karadeniz
Araştırmaları,
Sayı 37.
Genç, Savaş (Ağustos 2008) "The Role of the Caspian Energy Game in
Central Asian History", Caucasus Journal of Social Sciences, 1(1).
Gleason Gregory, “Foreign policy and domestic reform in Central Asia”,
Central Asian Survey, 20(2), 2001.
Güler Nermin (Sonbahar (2001) “11 Eylül Sonrası ABD ve Rusya
arasında Özbekistan”, Avrasya Dosyası, 7 (3).
http://en.wikipedia.org/wiki/Andijan_massacre Erişim (01.02.2013).
http://www.princeton.edu/~achaney/tmve/wiki100k/docs/Foreign_relatio
ns_of_Uzbekistan.html Erişim (01.02.2012).
http://worldpopulationreview.com Erişim (01.02.2012).
http://worldpopulationreview.com/population-of-afghanistan
Erişim
(01.02.2012).
http://worldpopulationreview.com/population-of-uzbekistan
Erişim
(01.02.2012).
http://www.nationsonline.org. Erişim (01.02.2012).
413
AIBU Journal of Social Sciences, Autumn 2013, Vol:13, Year:13, Issue:2, 13:387-415
http://www.nationsonline.org/oneworld/turkmenistan.htm
Erişim
(01.02.2012).
Karasar Hasan Ali, (Kış 2001) “Bağımsızlıklar Sonrası Türkistan’da Rus
Siyaseti,” Avrasya Dosyası, Rusya Özel, 6 (4).
Kasım, Kamer (2010) “Tacikistan: Çok Boyutlu Bir İç Savaş”, Kemal
İnat ve diğ. (ed.), Dünya Çatışmaları: Çatışma Bölgeleri ve
Konuları, Cilt 1, Nobel Yayın Dağıtım, Genişletilmiş 3. Baskı,
Ankara.
Kodaman, Timuçin - Haktan Birsel (2006) “Bağımsızlık Sonrası
Özbekistan ve Dış Politikası,” Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler
Dergisi, 16(2).
Laçiner, Sedat (Aralık 2004) “Hazar Enerji Kaynakları ve Enerji Siyaset
İlişkisi”, OAKA, 1(1).
Megoran, Nick (Aralık 2004) “Revisiting the ‘pivot’: the influence of
Halford Mackinder on analysis of Uzbekistan's International
Relations”, The Geographical Journal, , 170 (4).
Nichol, Jim (12 Ekim 2011), “Central Asia: Regional Developments and
Implications for U.S. Interests”, CRS Report for Congress.
http://fpc.state.gov/documents/organization/176014.pdf,
Erişim
(01.02.2012).
Nichol, Jim (21 Ağustos 2013), “Uzbekistan: Recent Developments and
U.S. Interests”, CRS Report for Members and committees of
Congress, http://www.fas.org/sgp/crs/ row/RS21238.pdf Erişim
(28.08.2013).
Oran, Baskın (2006) “TDP’nin Kuramsal Çerçevesi”, Baskın Oran (ed.),
Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular,
Belgeler, Yorumlar, Cilt II (1980-2001), İletişim Yayınları 9.
Baskı, İstanbul.
Paramanov, Vladimir et al, (Ağustos 2006) “Regional Cooperation in
Central Asia: A View from Uzbekistan (I)”, Problems of Economic
Transition, 49 (4).
Pottenger, John (2004) “Civil Society Religious Freedom and Islam
Kerimov: Uzbekistan's struggle for a decent society”, Central
Asian Survey, 23 (1).
Purtaş, Fırat (2005) Rusya Federasyonu Ekseninde Bağımsız Devletler
Topluluğu, Platin, Ankara.
Sarı, Yaşar - Mahmut Alpay (2010) “Özbekistan: Orta Asya’da
Demokrasi Korkusu”, Kemal İnat ve diğ (ed.), Dünya Çatışmaları:
414
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Güz 2013, Cilt:13, Yıl:13, Sayı:2, 13:387-415
Çatışma Bölgeleri ve Konuları, Cilt 1, Nobel Yayın Dağıtım,
Genişletilmiş 3. Baskı, Ankara.
Seiple, Chris, “Heartland Geopolitics and the Case of Uzbekistan”,
http://www.fpri.org/enotes/20040125.asia.seiple.mackinderuzbekis
tan.html Erişim (01.12.2012).
Seiple, Chris, “Uzbekistan: Civil Society in the Heartland,” Orbis, 49(2),
İlkbahar 2005.
Shlapentokh, Dmitry, (Haziran 2007). “Dugin, Eurasianism, and Central
Asia”, Communist and Post-Communist Studies, 40 (2),
http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0967067X07000
190 Erişim (01.02.2012).
Sönmez, Sait (Haziran 2010) “Moskova’nın Kutuplaşma Çabaları: Putin
Dönemi Rus Dış Politikası”,
Avrasya Etüdleri, 16 (37)
Starr, Frederick, “Making Eurasia Stable”, Foreign Affairs, 75(1),
Ocak/Şubat
1996,
http://www.silkroadstudies.org/docs/publications/OLD/Starr_96.ht
m Erişim (01.10.2012).
Sürücü, Cengiz (2007) “Türkiye-Özbekistan İlişkilerinin Üç Evresi”,
Mustafa Aydın (ed.), Türkiye’nin Avrasya Macerası 1989-2006,
Avrasya Üçlemesi II, Ankara, Nobel Yayın Dağıtım.
Temirov, Rustam, “Uzbekistan's Army: Going Professional”,
http://www.eurasianet.org/departments/insight/articles/eav051404.
shtml Erişim (10.09.2012).
Tolipov, Farkhad - Roger N. McDermott (2003) “Uzbekistan and the US:
Partners Against Terrorism”, The Review of International Affairs, 2
(4).
Tolipov, Farkhod, (Temmuz 2011) “Micro-Geopolitics of Central Asia:
A Uzbekistan Perspective”, Strategic Analysis, 35 (4).
Weitz, Richard, “Uzbekistan’s Military Reform and Partner Potential”,
http://www.sldinfo.com/uzbekistans-military-reform-and-partnerpotential/ Erişim (10.09.2012).
Yaman, Ali (2010) “Fergana Vadisi: Orta Asya’nın Jeopolitik ve Stratejik
Merkezi”, Kemal İnat ve diğ.(ed.), Dünya Çatışmaları: Çatışma
Bölgeleri ve Konuları, Cilt 1, Nobel Yayın Dağıtım, Genişletilmiş
3. Baskı, Ankara.
415
AIBU Journal of Social Sciences, Autumn 2013, Vol:13, Year:13, Issue:2, 13:387-415
416

Benzer belgeler