E-Kitabi indir - Halk Sagligi Okulu ve E

Transkript

E-Kitabi indir - Halk Sagligi Okulu ve E
I. TARIM SAĞLIĞI VE
GÜVENLİĞİ SEMPOZYUMU
ÇEVRESEL VE MESLEKİ RİSKLER
6-7 Nisan 2012 - Şanlıurfa
1
Sempozyum Onursal Başkanları
Prof. Dr. İbrahim Halil MUTLU
Harran Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Tevfik SABUNCU
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı
Sadrettin KARAHOCAGİL
GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanı
Sempozyum Eş Başkanları
Prof. Dr. Zeynep Şimşek
Doç. Dr. Tacettin İnandı
Bilimsel Sekretarya
Yrd. Doç. Dr. İbrahim Koruk
Yrd. Doç. Dr. Hakan Baydur
Arş. Gör. Dr. Canan Demir
2
Sempozyum Düzenleme Kurulu
Prof. Dr. Zeynep Şimşek
Prof. Dr. Çağatay Güler
Prof. Dr. Muhsin Akbaba
Prof. Dr. Hilal Özcebe
Prof. Dr. Melikşah Ertem
Doç. Dr. Tacettin Inandi
Doç. Dr. Ferdi Tanır
Yrd. Doç. Dr. İbrahim Koruk
Arş. Gör. Dr. Canan Demir
Arş. Gör. Dr. Burcu Kara
Adalet Budak Akbaş
Uzman Celal Kaya
Sosyal Program Koordinatörü
Öğr. Gör. Hasan Kırmızı
Web Sitesi Sorumlusu
Yrd. Doç. Dr. Hakan Baydur
Organizasyon Komitesi
M. Murat Yaşar
Hüseyin Eriş
Nebiye Yentür Doni
Gülcan Gürses
Sami Akpirinç
Reşat Dikme
Gözde Erçetin
Hasret Yavuz
Semahat Doğru
Canan Demir
Burcu Kara
Evin Kımızıtoprak
İletişim Bilgileri
Harran Üniversitesi Halk Sağlığı
Anabilim Dalı-Şanlıurfa
BİLİMSEL KURUL
Yasemin AÇIK
Muhsin AKBABA
Ayşe AKIN
Ayhan ATLI
Erdal BEŞER
Nazmi BİLİR
Işıl BULUT
Z. Aytül ÇAKMAK
Mehmet Ali ÇULLU
Necati DEDEOĞLU
Alp ERGÖR
Çağatay GÜLER
Gülsen GÜNEŞ
Ali Osman KARABABA
Leyla KARAOĞLU
Oktay KESKİN
Pınar OKYAY
İrfan ÖZBERK
Hilal ÖZCEBE
Erkan PEHLİVAN
Ramazan SAĞLAM
Kemal SÖNMEZ
Zeynep ŞİMŞEK
Faruk YORULMAZ
Abuzer YÜCEL
Ferruh AYOĞLU
Çiğdem ÇAĞLAYAN
Yücel DEMİRAL
S. Erhan DEVECİ
Mehmet GENCER
Mustafa N. İLHAN
Emine Didem Evci KİRAZ
Tevfik PINAR
Meral SAYGUN
Salih SELEK
Burcu TOKUÇ
Pelin YAZGAN
A.Hulusi DİNÇOĞLU
Filiz ERGİN
İbrahim KORUK
A. Ferdane OĞUZÖNCÜL
A. Tevfik OZAN
Ali ÖZER
Nihat TEKEL
Berrin TELATAR
E.Işıl Arslan TOPAL
Y.Benal YURTLU
3
İÇİNDEKİLER
AÇILIŞ KONUŞMALARI......................................................................................................................................5
SEMPOZYUM PROGRAMI..................................................................................................................................8
SÖZLÜ BİLDİRİ LİSTESİ...................................................................................................................................10
POSTER BİLDİRİ LİSTESİ..................................................................................................................................11
KONFERANS VE PANEL METİNLERİ..............................................................................................................14
SÖZLÜ BİLDİRİ METİNLERİ............................................................................................................................150
POSTER BİLDİRİ METİNLERİ..........................................................................................................................215
4
Değerli Katılımcılar,
Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2011 verisine göre ülkemizde her dört kişiden biri tarımda istihdam edilmektedir. Dolayısıyla tarımın Türkiye ekonomisindeki yeri azalmaya başlamakla birlikte, gıda gereksiniminin
karşılanması, sanayi sektörüne girdi temini, ihracat ve yarattığı istihdam olanakları açısından önemini korumaktadır. Tarımda çalışan, kırsal alanda yaşayan insanların genel nüfus içindeki payı giderek azalmakla birlikte, toplam sayısı azalmamış tersine artmıştır. Ülkemizde ilk nüfus sayımı 1927 yılında yapılmış ve yaklaşık 13 milyon
nüfusun %80’inin kırsal alanda yaşadığı görülmüştür. Bu da yaklaşık 10 milyon dolayında insanın kırsal alanda
yaşadığını göstermektedir. Bugün kırsal alanda yaşayanların oranı % 20’ye kadar gerilemiş olsa da, toplam sayı
15 milyon dolayındadır.
Tarım sağlığı ve güvenliği tarım işgücünün mesleki yaralanma ve hastalıklarını azaltmayı ve bu alanda
sağlık hizmetlerini geliştirmeyi hedefler. Çünkü, tarım işçiliği, yaşam koşullarının ve barınma koşullarının uygunsuzluğu, temel sanitasyon eksikliği, yetersiz-dengesiz beslenme, kaza ve yaralanmalar, pestisit gibi kimyasal
etkilenimi, aşısı sıcak ve soğuk, hizmete erişememe nedeniyle hastalık ve ölümlerin en yüksek olduğu, çalışma
yaşamının en tehlikeli işlerinden biridir. Ülkemizde tarım sektöründe çalışan insanların güveliğine ve eğitimine
ilişkin yapılması gereken önemli işler bulunmaktadır. Gerek bireye gerekse çevreye yönelik koruyucu önlemlerin
alınması ve bu alanda yasal düzenlemelerin hazırlanması ve denetim mekanizmalarının kurulması öncelikli işler
arasındadır. Ülkemizde tarım sektöründe çalışan insanlarda gözlenen kaza ve hastalık sayıları, türleri ve nedenlerine ilişkin güncel, güvenilir ve geçerli veriler ile kanıtlanmış müdahale programlarına gereksinim vardır.
Tarım sektörü yapısı gereği işgücüne ihtiyaç duymakta ve diğer sektörlerden farklı olarak çoğunlukla ailedeki tüm bireyleri etkilemektedir. Bu nedenle tarım sağlığı ve güvenliği hizmetleri hem tarım alanlarına anaçocuk sağlığı, bulaşıcı hastalıkların kontrolü gibi temel sağlık hizmetlerinin, hem de pestisit, tarım aletleri gibi
doğrudan mesleki risklerin önlenmesini içeren işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerinin götürülmesini içermektedir. Yapılan çalışmalar incelendiğinde; tarım sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin yürütüldüğü ülkelerde tarımda
çalışmaya bağlı ortaya çıkan hastalıklar önlenmekte, yaşam kalitesi yükselmekte, bunlara bağlı tarımsal üretimin
niteliği ve niceliği de iyileşmektedir.
Ülkemizde tarım sağlığı alanında belirsizliklerden biri de bu alanda öncülüğü hangi kurumun yapacağıdır.
Kuşkusuz tarım sağlığı özünde bir halk sağlığı hizmetidir ve bu alanda pek çok sektörün işbirliği içinde çalışma
sorumluluğu vardır. Bu nedenle sempozyumun, hem tarım sağlığı ve güvenliği alanında bilimsel üretimin artmasına hem de hizmet sunum sisteminin kurulmasına katkıda bulunmasını sağlamak amacıyla ilgili tüm tarafların
katılımının sağlanması için yoğun emek harcanmıştır.
Ülkemizde ilk kez düzenlenen bu sempozyumda, mesleki ve çevresel riskler, bu risklerin neden olduğu
sağlık sorunları ve önleme yöntemlerinin tartışılması amaçlanmıştır.
Sempozyumun tarımda çalışanların sağlığına yönelik çalışmalara katkıda bulunmasını diler, destekleyen
tüm kurum ve kuruluşlar ile katılımcılara teşekkür ederiz.
Prof. Dr. Zeynep Şimşek
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi
Halk Sağlığı AD ve Sempozyum Eş Başkanı
Doç. Dr. Tacettin İnandı
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği Yönetim
Kurulu ve Sempozyum Eş Başkanı
5
Değerli Katılımcılar,
Şanlıurfa, günümüzden on bir bin yıl öncesine dayanan tarihiyle Anadolu’nun en eski kentlerinden biri,
uygarlığa açılan kapı, medeniyetler beşiği olarak bilinmektedir. Dünyanın en eski okulu bu topraklar üzerinde
kurulmuş ve birçok ünlü bilim adamı da bu bölgede yetişmiştir. Güneydoğu Anadolu projesinin kalbi konumunda
olan Şanlıurfa ilinin suyu, toprağı, doğal zenginlikleri bilinçli olarak kullanıldığı takdirde geçmişte olduğu gibi
bugünde dünyanın gelişmiş sayılı kentleri arasında yerini almış olacaktır. Ülkelerin ekonomik, toplumsal, kültürel
ve teknik yönden ilerlemelerinde en etkili araç bilgi üretimi olup, kalkınmanın sağlanmasında o bölgedeki üniversiteler büyük önem taşımaktadır. 1992 Yılında kurulan ve 20. Yıla erişmenin haklı gururunu yaşayan Harran
Üniversitesi her alanda bilgi üretme, araştıran ve sürekli gelişmeyi hedef edinen meslek elemanları yetiştirme
yanı sıra, toplumun ihtiyaçlarını saptayıp, çözümü için bütün kurum ve kuruluşlarımızla işbirliği içinde çalışmalar yapmayı misyon edinmiştir. Harran Üniversitesi, bugün 9 Fakülte, 11 Meslek Yüksekokulu, 4 Yüksekokul, 1
Devlet Konservatuarı ve 3 Enstitüsünde yaklaşık 16.000 öğrenciye eğitim araştırma hizmeti sunmanın yanı sıra
topluma yol gösterici lider olma sorumluluğunu yerine getirmeye çalışmaktadır.
Tarım, Türkiye için sosyal ve ekonomik bakımdan en önemli sektörlerin başında gelmekte olup, ülkemizde yaşayan her 4 kişiden biri tarımda istihdam edilmektedir. Bugün dünyada ve ülkemizde, hızla artan nüfusun
beslenmesi, üretim alanlarını artırmakla mümkün olmadığına göre, tarımsal üretimde verimliliğin artırılmasıyla
sağlanabilir. Dünyada sayılı projelerden olan Güneydoğu Anadolu Projesi tamamlandığında tarımsal üretimde
verimliliğin artması sağlanmış olacaktır. Tarımsal üretimin artırılması kadar, kaliteli ve sağlıklı ürünlerin üretimi
de önemlidir. Her alanda olduğu gibi tarımsal üretimin niteliği de üretenin sağlığı ile doğrudan ilişkilidir. Halk
Sağlığı Anabilim Dalımız tarafından çoğunluğu mevsimlik tarım işçilerinde olmakla birlikte, yapılan araştırmalar
toplumun sağlık düzeyinde tarımın belirleyici olduğunu göstermiş ve bu konuda gerekli çalışmalar başlatılmıştır.
Ancak, ülkemizde bugüne kadar tarımda çalışanların sağlığına yönelik bilimsel bir sempozyum yapılmamış ve bu
alanda kurumsal hizmetler de henüz gelişmemiştir. Üniversitemizin kuruluşunun 20. yılında böylesine önemli bir
alanda Halk Sağlığı Uzmanları Derneği ve GAP İdaresi Başkanlığı ile birlikte düzenlenen sempozyuma, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, TÜBİTAK, Şanlıurfa Valiliği, Belediye Başkanlığı, Ticaret ve
Sanayi Odası ve THY gibi kurum ve kuruluşların desteklediği ilk bilimsel toplantının yapılması ve bu toplantıya
dünyada tarım tıbbının kurucularından Iowa Üniversitesi Halk Sağlığı Okulu öğretim üyesi Sayın Prof.Dr. Kelley
Donham’ın ve ülkemizden değerli halk sağlığı bilim insanlarının katılması bizleri onurlandırmıştır.
Harran Üniversitesi olarak, Ülkemizde tarımda çalışanların sağlığı ve güvenliği konusunda araştırma, geliştirme ve insangücü yetiştirme hedeflerine erişmek için, yine sektörler arası işbirliği ile Tarım Sağlığı ve Güvenliği Eğitim, Araştırma ve Uygulama Merkezimizi kurmak ve bu alanda dünyanın önde gelen üniversiteleri ile
işbirliği içerisinde bilim insanı yetiştirmek önemli stratejilerimizdendir.
Sempozyumun gerek bilimsel gerekse uygulama çalışmaları açısından tarımda çalışanların sağlık düzeyine
katkı sağlayacağını umar, sempozyuma destek veren tüm katılımcılara şükranlarımı sunarım.
Prof.Dr. İbrahim Halil MUTLU
Rektör
6
Değerli Katılımcılar,
Temel hedefi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi halkının gelir düzeyi ve hayat standardını yükselterek, bu bölge
ile diğer bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını ortadan kaldırmak, kırsal alandaki verimliliği ve istihdam imkanlarını artırarak, sosyal istikrar, ekonomik büyüme gibi milli kalkınma hedeflerine katkıda bulunmak olan GAP,
çok sektörlü, entegre ve sürdürülebilir bir kalkınma anlayışı ile ele alınan bir bölgesel kalkınma projesidir. Proje
alanı Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak’ı kapsamakta ve GAP
Bölgesi olarak adlandırılmaktadır.
1970’lerde Fırat ve Dicle nehirleri üzerindeki sulama ve hidroelektrik amaçlı projeler olarak planlanan
GAP, 1980’lerde çok sektörlü, sosyo-ekonomik bir bölgesel kalkınma programına dönüştürülmüştür. Kalkınma
programı, sulama, hidroelektrik, enerji, tarım, kırsal ve kentsel altyapı, ormancılık, eğitim ve sağlık gibi sektörleri
kapsamaktadır. Su Kaynakları Programı 22 baraj, 19 hidroelektrik santrali ve 1.82 milyon hektar alanda sulama
sistemleri yapımını öngörmektedir. Toplam yatırım değeri 44.5 milyar TL’si olarak tahmin edilen GAP Projesi,
Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük bölgesel kalkınma projesi olma özelliğini taşımaktadır. GAP’ta nakdi gerçekleşme 38.8 milyara; proje kapsamında bugüne kadar üretilen elektrik miktarı 355 milyar kilovat saate ve üretilen
elektriğin parasal değeri 21.3 milyar dolara ulaşmıştır. GAP’ın meydana getireceği yüksek tarım ve sanayi potansiyeli, Bölgede gelir düzeyini 5 kat artıracak ve yaklaşık 3.8 milyon kişiye iş imkanı sağlanacaktır.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi toplam arazi varlığı ve bitkisel üretim potansiyeli açısından oldukça zengin
bir bölgedir. 7.5 milyon hektar olan toplam arazi varlığının % 43,6’sı bitkisel üretim, % 29,4’ü çayır-mera ve %
19,2’si orman-fundalık arazisidir. Mevcut durumda, GAP Bölgesi, Türkiye pamuk üretiminin yarısından fazlasını karşılamakta olup ülkemizde yetiştirilen diğer bitkisel ürünlerinde önemli bir bölümü Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nden karşılanmaktadır. Bölgede sulamaların tamamlanmasıyla birlikte özellikle yaş sebze, meyve ve
endüstri bitkilerinin üretiminde büyük artış beklenmektedir.
Dünyanın sayılı, Türkiye’nin ise en büyük bölgesel kalkınma projesi olan GAP, gelecek kuşaklar için kendilerini geliştirebilecekleri bir ortam yaratılmasını amaçlayan sürdürülebilir insani kalkınma felsefesi üzerine kurulmuştur. Sürdürülebilir kalkınma, insan ile doğa arasında denge kurarak doğal kaynakları tüketmeden, gelecek
nesillerin ihtiyaçlarının karşılanmasına ve kalkınmasına imkan verecek şekilde bugünün ve geleceğin yaşamını
ve kalkınmasını programlama anlamını taşımaktadır. Sürdürülebilir kalkınma sosyal, ekolojik, ekonomik, mekansal ve kültürel boyutları olan bir kavramdır.
GAP’ta kalkınma ve gelişme; ortalama yaşam süresi, bebek ölüm oranı, okur-yazarlık oranı, eğitime katılma süresi, sağlık hizmetlerine ulaşılabilirlik, bölgeler ve cinsler arası refah farklılıkları ile yaşam kalitesi ve
sürdürülebilirliği gibi göstergelerle tarif edilmektedir.
Sürdürülebilir insani kalkınmanın sağlanması ve insan kaynağının geliştirilmesi, yoksulluğun azaltılması,
sosyal ve ekonomik kalkınmanın sağlanması çabası içinde olan GAP İdaresi için alanında ilk olan bu sempozyum
oldukça önemlidir. Tarım toplumu olan ülkemizde istihdam edilen her dört kişiden biri tarım sektöründe çalışmaktadır. Sempozyum süresince, değerli bilim insanlarının katkılarıyla tarım sektöründe çalışanların hastalanmalarına, yaralanmalarına ve erken ölümlerine neden olan faktörler, sık görülen hastalıklar ve bunlardan korunma
yolları tartışılacak. Bu alanda yapılan bilimsel çalışmalar paylaşılacak ve ilgili taraflar yaptıkları çalışmalar hakkında bilgilendirmeler yapacaklar. Bu çabalar, ülkemizin lokomotif sektörü olan tarım sektörü çalışanlarının sağlık sorunlarının önlenmesi için yapılması gerekenleri ortaya çıkaracak. Ortaya çıkacak öneriler paketi bu alanda
çalışan kamu, sivil toplum ve özel sektör için bir ev ödevi ve yol haritası olacaktır.
Başta Harran Üniversitesi olmak üzere, sempozyumun gerçekleşmesine katkıda bulunan tüm kurum ve
kuruluşlara şahsım ve İdarem adına teşekkür ediyor ve saygı ile selamlıyorum.
Mustafa KÖLMEK
GAP İdaresi Başkan Vekili
7
6 NİSAN 2012
8.00-9.00
9.00-10.30
10.30-10.45
10.45-11.30
11.30-12.30
12.30-13.30
13.30-15.00
15.00-15.15
15.15-16.30
16.30-18.00
19.00-22.00
8
CUMA
Kayıt
Açılış Konuşmaları
Prof. Dr. Zeynep ŞİMŞEK
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Doç.Dr. Tacettin İNANDI
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği BaĢkanı
Prof Dr. İbrahim Halil MUTLU
Harran Üniversitesi Rektörü
Mustafa KÖLMEK
GAP Ġdaresi BaĢkan Vekili
Celalettin GÜVENÇ (Tensip Buyururlarsa)
ġanlıurfa Valisi
Ara
Konferans 1. Oturum BaĢkanı: Doç.Dr. Tacettin ĠNANDI
Tarımda Çevresel Riskler
Prof.Dr. Çağatay GÜLER
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Konferans 2. Oturum BaĢkanı: Prof.Dr. AyĢe AKIN
Tarım Sağlığı ve Güvenliği Alanında Iowa Modeli
Prof.Dr. Kelley J. DONHAM
Iowa Üniversitesi Halk Sağlığı Okulu, Tarım Sağlığı ve Güvenliği Merkezi
Yemek
Tarım Çalışanlarında Sık Rastlanan Sağlık Sorunları ve Koruma I
Oturum BaĢkanları: Prof.Dr. Alp ERGÖR, Prof.Dr. Mehmet Ali ÇULLU
Tarımda Çalışanların Sosyo-Demografik Özellikleri
Prof.Dr. Hilal ÖZCEBE
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Pestisit Etkilenimi
Prof.Dr. Ömer Faruk TEKBAġ
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Zoonoz Hastalıklar
Doç.Dr. Turan BUZGAN
Sağlık Bakanlığı MüsteĢar Yardımcısı
Su ile Bulaşan Hastalıklar
Prof.Dr. Günay SAKA
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Üreme Sağlığı Sorunları
Prof.Dr. AyĢe AKIN
BaĢkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Ara
Tarım Çalışanlarında Sık Rastlanan Sağlık Sorunları ve Koruma II
Oturum Başkanları: Prof.Dr. Ali Ġhsan BOZKURT, Prof.Dr. Ramazan SAĞLAM
Kaza ve Yaralanmalar
Prof.Dr. MelikĢah ERTEM
Ġzmir Ġl Sağlık Müdürlüğü
Dermatolojik Sorunlar
Prof.Dr. Muhsin AKBABA
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Solunum Sistemi Hastalıkları
Prof.Dr. Nazmi BĠLĠR
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Kas Ġskelet Sistemi Hastalıkları
Doç.Dr. Pelin YAZGAN
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı
Psiko-Sosyal Sorunlar
Prof.Dr. Zeynep ġĠMġEK
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sözlü Bildiri Oturumu
Oturum Başkanı: Prof.Dr. Selma KARABEY
Sıra Gecesi
7 NİSAN 2012
9.00-10.45
10:45-11:00
11:00-12:15
12:15-13.30
13:30-14:45
14:45-15:00
15:00-16.15
16.15-17.00
8 Nisan 2012-Pazar
CUMARTESİ
Tarımda Çalışanların Sağlığını Geliştirmede İyi Uygulamalar
Oturum Başkanları: Prof.Dr. Selma KARABEY, Prof.Dr. Erdal BEġER
Binyıl Kalkınma Hedefleri Açısından Tarımda Çalışanlar
Dr. Gökhan YILDIRIMKAYA
BirleĢmiĢ Milletler Nüfus Fonu
Mevsimlik Göçebe Tarım Ġşçilerinin Sağlığını Geliştirme Programları
Prof.Dr. Zeynep ġĠMġEK
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Mevsimlik Göçebe Tarım Ġşçilerinin Temel Sağlık Hizmetlerine Erişimi
Yrd.Doç.Dr. Ġbrahim KORUK
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Adana'da Mevsimlik Tarım Ġşçiliği
Doç.Dr. Ferdi TANIR
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
METĠP Projesi
Av. Gürbüz ERDOĞAN
ÇalıĢma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ÇASGEM 1. Hukuk MüĢaviri
SAFER Projesi
Yrd.Doç.Dr. YeĢim Benal YURTLU
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makineleri Bölümü,
Ara
Gıda Güvenliği-Genetiği Değiştirilmiş Ürünler ve Halk Sağlığı
Oturum Başkanları:Prof.Dr. Gül ERGÖR, Prof.Dr. Ayhan ATLI
Gıda Güvenliği
Yrd.Doç.Dr. Ahmet Hulusi DĠNÇOĞLU
HarranÜniversitesi Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Bölümü
Genetiği Değiştirilmiş Ürünlerin Sağlık Etkileri
Prof.Dr. Ali Osman KARABABA
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Genetiği Değiştirilmiş Ürünlerin Tarımsal Üretime ve Tarım Politikalarına Etkileri
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü
Genetiği Değiştirilmiş Ürünler ve Risk Algısı
Öğr.Gör.Dr. IĢıl ERGĠN
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Yemek
Tarım Sağlığı ve Güvenliği Alanında Kurumsal Hizmetler
Oturum Başkanı: Prof.Dr. Muhsin AKBABA, Prof. Dr. MelikĢah ERTEM
Dr. Rana GÜVEN
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
Ġş Sağlığı ve Güvenliği Genel Md.Yrd.
Dr. Mehmet Ali TORUNOĞLU
Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkan Yardımcısı
Dr. Mesut GÖLBAġI
Gıda, Tarım ve hayvancılık Bakanlığı
Uluslararası Tarımsal Eğitim Merkezi Müdürlüğü
Uzm.Ahmet TOZLU
Kalkınma Bakanlığı
Kadir Uysal
Uluslararası Çalışma Örgütü Türkiye Temsilciliği
Adalet BUDAK AKBAġ
GAP Bölge Ġdaresi Başkanlığı
Yrd.Doç.Dr. Talat BAHÇEBAġI
Tarım Çalışanlarına Uygun Hizmet Modeli
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Ara
Sözlü Bildiri Oturumu
Oturum Başkanı: Doç.Dr. Ferruh AYOĞLU
Kapanış
Sosyal Program
9
N0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
Tarımda Gıda Güvenliği
19
Genetiği DeğiĢtirilmiĢ Ürünlerin Sağlık Etkileri
20
Genetiği DeğiĢtirilmiĢ Ürünlerin Tarımsal Üretime ve Tarım
Politikalarına Etkileri
Genetiği DeğiĢtirilmiĢ Ürünler ve Risk Algısı
ÇalıĢma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ÇalıĢmaları
21
22
23
24
25
26
27
28
10
KONFERANS VE PANEL METİNLERİ
KONUŞMA BAŞLIĞI
KONUŞMACI
Tarımda Çevresel Riskler
Çağatay GÜLER
Agricultural Medicine: The Iowa Model
Kelley J. DONHAM
Tarım ÇalıĢanlarının Sosyo-Demografik Özellikleri ve Risk
Hilal ÖZCEBE
Altındaki Gruplar
Pestisit Etkilenimi
Ömer Faruk TEKBAġ
Tarım ÇalıĢanlarında Sık Görülen Zoonoz Hastalıklar ve
Turan BUZGAN
Korunma
Tarımda ÇalıĢanlarda Su ile BulaĢan Hastalıkların Kontrolü
Günay SAKA
Tarım ÇalıĢanlarında Üreme Sağlığı Sorunları
AyĢe AKIN
Tarım ĠĢ Kolunda Kazalar ve Yaralanmalar
MelikĢah ERTEM
Dermatolojik Sorunlar ve Koruma
Muhsin AKBABA
Tarım ÇalıĢanlarında Solunum Sistemi Hastalıkları
Nazmi BĠLĠR
Tarım Kesiminde ÇalıĢanlarda Kas Ġskelet Sistemi Hastalıkları Pelin YAZGAN
Tarım ÇalıĢanlarında Psiko-Sosyal Sorunlar ve Koruma
Zeynep ġĠMġEK
Binyıl Kalkınma Hedefleri Açısından Tarımda ÇalıĢanlar ve
Gökhan
Üreme Sağlığı
YILDIRIMKAYA
Mevsimlik Göçebe Tarım ĠĢçilerinin Sağlığını GeliĢtirme
Zeynep ġĠMġEK
Programları
Göçebe Mevsimlik Tarım ĠĢçilerinin Temel Sağlık
Ġbrahim KORUK
Hizmetlerine EriĢimi Sağlamaya Yönelik Bir Müdahale
Adana'da Mevsimlik Tarım ĠĢçiliğinin Sorunları
Ferdi TANIR
Mevsimlik Gezici Tarım ĠĢçilerinin ÇalıĢma ve Sosyal
Gürbüz ERDOĞAN
Hayatlarının ĠyileĢtirilmesi Projesi (METĠP)
Kırsal Alanlarda ÇalıĢanlar Ġçin Daha Güvenli Tarım (Safer)
Projesi
YeĢim Benal YURTLU
Sağlık Bakanlığı Tarafından Yürütülen Hizmetler
Tarım Sektöründe ĠĢ sağlığı ve Güvenliği’nde Tehlike
Kaynakları ve Önleyici YaklaĢımlar Ġçin Bazı Öneriler
Kalkınma Planları ve Yıllık Programlar Çerçevesinde ĠĢçi
Sağlığı ve Güvenliği
Dünya’da Tarım Sektöründe ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği: Genel Bir
BakıĢ ve ILO Düzenlemeleri
Sağlık Sistemi Ġçinde Uygun Hizmet Modeli
Güneydoğu Anadolu Projesi; Ġnsan Odaklı Sürdürülebilir Kalkınma
Projesi
Ahmet Hulusi
DĠNÇOĞLU
Ali Osman KARABABA
SAYFA NO
14
19
27
34
42
49
54
58
67
71
75
77
81
84
88
93
97
102
106
114
Tayfun ÖZKAYA
119
IĢıl ERGĠN
Rana GÜVEN
Mehmet Ali
TORUNOĞLU
124
130
133
Mesut GÖLBAġI
Ahmet TOZLU
Kadir UYSAL
Talat BAHÇEBAġI
Adalet BUDAK AKBAġ
135
139
141
143
148
S-N0
S-1
S-2
S-3
S-4
S-5
S-6
S-7
S-8
S-9
S-10
S-11
S-12
S-13
S-14
S-15
S-16
SÖZLÜ BİLDİRİLER
BAŞLIK
YAZARLAR
Çiftçilerin Pestisitleri Saklama KoĢulları Rukiye YALAP TUNA, Ġskender
ve Güvenli Kullanımı Konusunda Bilgi, GÜN, Osman CEYHAN
Tutum ve DavranıĢları
Tarım ĠĢgücünde Pestisit EtkilenimiE.Didem EVCĠ KĠRAZ, Filiz ERGĠN,
Aydın Farkındalık ÇalıĢması
Ebru SERTER, ġakir KARAKAYA
Mevsimlik Tarım ĠĢçisi Gençlerin
Zeynep ġĠMġEK, Evin
Güvenli Pestisit Kullanımı Bilgilerine
KIRMIZITOPRAK
Akran Eğitiminin Etkisi
Çay Tarımında ÇalıĢanlarda Kas-Ġskelet Leyla KARAOĞLU, Nazmi BĠLĠR,
Sistemi Ağrı Prevalansı ve ĠliĢkili
Hale SANDIKÇI, Gül DEVRĠMSEL,
Faktörler
Mehmet Sabri BALIK, Davut
KESKĠN
Çay Tarımında ÇalıĢanlarda Yaralanma
Leyla KARAOĞLU, Nazmi BĠLĠR,
Sıklığı ve Yaralanma Türleri
Hale SANDIKÇI, Gül DEVRĠMSEL,
Mehmet Sabri BALIK, Davut
KESKĠN
Çanakkale EvreĢe Beldesi Yülüce
Sibel CEVĠZCĠ, Ülken Tunga
Köyünde Çiftçilerin Tarım Ġlaçlarını
BABAOĞLU, CoĢkun BAKAR
Kullanımı
Tarım ÇalıĢanlarında Görülen
Ergonomik Problemler ve
Bahar TĠRYAKĠ, Tuna ORUL, Çağla
Uygulanabilecek Basit ve Etkili
Pınar ARSLAN TATAR
Çözümler
Tarım ĠĢçiliği ve Pazarcılığın Kadın
Erdal BESER, Filiz ERGĠN, Didem
Üreme Sağlığı Üzerine Etkisi
Evci KĠRAZ, Pınar OKYAY
Denizli’de Hayvancılığın Yaygın
ġerife AKALIN, Selda Sayın
Olduğu Dört Ġlçede Hayvancılıkla
KUTLU, Selmin DĠRGEN ÇAYLAK,
UğraĢan Ailelerde Kist Hidatik (KH)
Özgür ÖNAL, Selçuk KAYA, Ali
Seroprevelansı ve Risk Faktörleri
Ġhsan BOZKURT
Antakya Semt Pazarlarında Kendi
Nazan SAVAġ, Tacettin ĠNANDı,
Ürettikleri Tarımsal Ürünleri
Ersin PEKER, Ömer ALIġKIN
Pazarlayanların Tarımsal Sağlık Riskleri
ġanlıurfa Doğum ve Kadın Hastalıkları
Hastanesinde Tarım ĠĢçisi Gebelerde
Riskli Faktörler
Tarım ĠĢçilerinde Kanserle ĠliĢkili
Faktörler
GAP Bölgesinde Tarım ĠĢçilerini Tehdit
Eden Mikroorganizmalar
Tarımda ÇalıĢan Kadınların ve
Çocukların Sağlığı
Çukurova’da Pestisit Maruziyetinin
Değerlendirilmesi
ġanlıurfa Yöresinde Tarımsal Amaçlı
Sulama Kanallarındaki Suda Boğulma
Olayları
SAYFA NO
150
153
160
168
175
179
184
187
188
193
Feray KABALCIOĞLU, Bekir
YAGUġ, Metin ERĠġEN
196
Ersin NAZLICAN
197
Nebiye YENTÜR DONĠ, Gülcan
GÜRSES, Muharrem Öncül, ReĢat
DĠKME
Buhara ÖNAL
200
Nazan EKĠZ, Süleyman TÜREMĠġ,
AyĢe POSTALLI
Adnan AĞIR, HALĠL POLAT
207
205
211
11
P-N0
P-1
P-2
P-3
P-4
Mevsimlik Tarım ĠĢçilerinin Güvenli Pestisit
Kullanma DavranıĢları
P-9
P-10
Hayati Harrani Mahallesinde YaĢayan Tarım ĠĢçisi
Gebe Kadınların Aile Planlamasına ĠliĢkin
Tutumlarının Doğumdan Sonra Kullanacakları
Kontraseptif Yöntemler Ġle ĠliĢkisi
Malatya Merkezinde HaĢere Mücadelesi Ġle Ġlgili
YetiĢkinlerin Bilgi Düzeylerinin Değerlendirilmesi
Kutanöz Leishmaniasis Tedavisi Uygulanmakta
Olan Olguların Tanımlayıcı Özellikleri ve Hastalık
Hakkında Bilgileri
Tarım Sağlığı ve Güvenliği Alanında Dünya’da
Yapılan ÇalıĢmalar
Dünyada Gıda Güvenliği Ġçin Uygulanan
Yöntemlerin KarĢılaĢtırılması
Tarım ĠĢ Kolunda Akut Yaralanmalar ve Önleme
P-11
Topraktan BulaĢan Nematodlar
P-12
Akuatik Toksikoloji ÇalıĢmaları, AraĢtırmacı ve
Çevre Sağlığı
Türkiye’de Kimyasal Gübre Kullanımı ve Çevresel
Etkileri
Pestisitlerin TaĢınım Süreçleri ve Çevresel Etkileri
Pestisit YanlıĢ Kullanımı Sonuçları
Genç Tarım ĠĢçisinde: Karpal Eklemlerde Effüzyon
Kontrolsüz Tren Yolu Hemzemin Geçitlerinde
Tarım Makineleri Ġle GeçiĢ Güvenliği
P-5
P-6
P-7
P-8
P-13
P-14
P-15
P-16
P-17
P-18
P-19
P-20
P-21
12
POSTER BİLDİRİLER
BAŞLIK
YAZARLAR
Çanakkale Gelibolu’da Tarım Ġlaçlarının
Sibel CEVĠZCĠ, CoĢkun
Kontrolsüz ve Korunmasız Kullanımı
BAKAR
KırĢehir Ġlinde Merkeze Bağlı Bir Köyde
Ulken Tunga BABAOĞLU,
Hayvancılıkla UğraĢan Bireylerin Brusella ĠliĢkin
Sibel CEVĠZCĠ
Bilgi, Tutum ve DavranıĢları
Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrencilerinin Murat Emrah AÇIKGÖZ, Ġsmail
Genetiği DeğiĢtirilmiĢ Organizmalar Ġle Ġlgili Bilgi, ATÇEKEN, Tevfik PINAR,
Tutum ve DavranıĢlarının Belirlenmesi
Meral SAYGUN, Emre
AYGÜN
Mevsimlik Gezici Tarım ĠĢçilerinin ÇalıĢma ve
Sosyal Hayatlarının ĠyileĢtirilmesi Projesi (Metip)
ve 184 Sayılı ILO SözleĢmesinin KarĢılaĢtırılması
GAP Bölgesindeki Tehlike Schistosomiyazis
Leishmaniosis
Tarımda Mekanik ve Elektriksel Riskler
SAYFA NO
215
218
223
Zeynep ġĠMġEK, Canan
DEMĠR, Burcu KARA, Sami
AKPĠRĠNÇ, Gözde ERÇETĠN
Feray KABALCIOĞLU, Gamze
UÇAR, Ġnci YALÇINKAYA,
Derya YOLCU
225
Erkan Pehlivan, Ali Özer, Elvan
Türkol, Gülsen GüneĢ
Zeynep ġĠMġEK, Burcu
KARA, Canan DEMĠR
229
Hasret YAVUZ, Zeynep
ġĠMġEK
Murat Mehmet YAġAR,Nuri
YORULMAZ
Sami AKPĠRĠNÇ, Zeynep
ġĠMġEK
Nebiye YENTÜR DONĠ,
Gülcan GÜRSES, ReĢat
DĠKME
Arzu UÇAR, Muhammed
ATAMANALP, Gonca ALAK
Murat TOPAL, E.IĢıl ARSLAN
TOPAL
Meral TOPCU SULAK
Seva ÖNER, Gülçin YAPICI
Pelin YAZGAN, Rıfat ARĠDĠCĠ
Mesut GÖLBAġI, Ali Ġhsan
ACAR
234
Gürbüz ERDOĞAN, Esra
KARAMAN
Gülcan GÜRSES, Nebiye
YENTÜR DONĠ
Gülcan GÜRSES, Nebiye
YENTÜR DONĠ, ReĢat DĠKME
Nihan Merve AKGÜL, Aykut
KARAKAVAK
228
231
238
242
247
251
254
260
266
269
270
276
282
285
288
P-22
Tarım Sektöründe Elle TaĢıma ĠĢleminin ĠĢ Sağlığı
ve Güvenliği Açısından Değerlendirilmesi
P-23
Pestisitlerle ÇalıĢmalarda Kullanılan KiĢisel
Koruyucu Donanımlar
Güney Doğu Anadolu Bölgesinde Tarım
Sektöründe ÇalıĢanların Isıl Strese Maruziyeti
Organofosforlu ve Karbamatlı Pestisidlere Mesleki
Maruziyet
Tarımda ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Hayvan Kaynaklı
Riskler
P-24
P-25
P-26
P-27
P-28
P-29
P-30
P-31
P-32
P-33
P-34
P-35
Hububat Silolarında ĠĢ Güvenliği
Türkiye’de Tarım Sektörü Ġçin Avrupa Birliği
Tarım Rehberi Örneği
Tarım Sektöründe Kullanılan Ġlaçların Kullanım,
Depolanma ve Bertarafı Sonucu Meydana Gelen
Tehlikeler
Tarım Sektöründe Meydana Gelen ĠĢ Kazaları
Tarım Sektörüne Ait ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği
Alanındaki Yasal Düzenlemeler
Güneydoğu Anadolu Projesi ve GAP Organik
Tarım Küme Projesi
Mevsimlik Tarım ĠĢçisi Olarak ÇalıĢan Çocukların
Tarlada ġiddet Görme Durumları,
Depresyon,Ġstismar Düzeyleri ve Sıklıkları
Tarımda ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği
Kalkınma Bakanlığı GAP Bölge Kalkınma Ġdaresi
Tarafından Yürütülen ÇalıĢmalar
Çiğdem ALBAYRAK, Zafer
ALTIPARMAK, Yavuz
AYDEMĠR, AyĢe GÜMÜġ,
Nurdan KILIÇ, Seçil GÜRLER
Seçil CEYLAN, Berk ATLI
Alper Yasin ÖZÇELĠK, Funda
ġENTÜRK
Ümit TARHAN
Ömer SERT
302
306
312
317
320
Funda ġENTÜRK, Alper Yasin
ÖZÇELĠK
Hande TAġTEKĠN, Mustafa
TÜLÜ, Elif ATASOY, Mehmet
ÖZKAN
Çağla Pınar ARSLAN TATAR,
Bahar TĠRYAKĠ, Melis
ÖZMEN
Gökçe Begüm GÖREN,
Yağmur ERTEKĠN
S.Suna AHĠOĞLU, Ġlknur
ÇAKAR
324
Nusret MUTLU, Mehmet Murat
CANDEMĠR
344
Feray Kabalcıoğlu,Mehmet Nuri
Akat,Sedat Benek
Mehmet Berk
Sevgi ÖZEL
328
334
337
342
351
352
354
13
TARIMDA ÇEVRESEL RİSKLER
Prof.Dr. Çağatay Güler
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Eskiden çevre Sağlığı “İnsan ve toplum sağlığını doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen fiziksel, kimyasal,
biyolojik, sosyal ve psikolojik etkenlerin belirlenmesi ve kontrol altına alınması uygulamaları” olarak tanımlanırdı. Ancak insan merkezli yaklaşımların diğer canlılara ve ekosistemlere verdiği zararın sonuçlarının görülmesinden sonar bu tanım “İnsan ve diğer canlıların ve topluluklarının sağlığını doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen
fiziksel, kimyasal, biyolojik, sosyal ve psikolojik etkenlerin belirlenmesi ve kontrol altına alınması uygulamaları”
şekline dönüştü. Ekosistemlere dolayısıyla diğer canlılara yapılacak müdahaleler insan varlığını da tehlikeye
düşürebilecek boyutlara ulaşabilir. Last, bir halk sağlıkçı olarak “Sağlık insan ve ekosistemleri paylaşan diğer
yaratıklar arasında bir ahenk durumudur” derken bunu vurgulamaktadır (1).
Canlıların yaşadığı bölgeye canlıküre1 denir. Okyanusların tabanından canlıların yaşayabildiği atmosferin
üst tabakalarına kadar uzanır. Kalınlığı 16-20 kilometredir. Biyosfer ekosistem denilen birimlerden oluşmaktadır.
Ekosistem bitki ve hayvan canlı topluluğu ve bunlarla bağlı cansız çevrelerinin dinamik ve bağlantılı bir
tümleşiğidir. İlk kez 1930 yılında Roy Clapham tarafından kullanılmıştır. Bölgede enerji ve madde taşınması
ilişkisi içindeki canlı ve ölü organizmalarla fiziksel ve iklimsel özelliklerin hepsidir. Canlıların birbirleriyle ve
cansızlarla etkileşimine bağlı olarak enerji taşınmasının söz konusu olduğu herhangi bir bölgedir(2).
Ekosistem ekolojinin temel birimidir. Birbiriyle etkileşen canlı topluluğu ve çevre tümleşiği doğada bir
ekolojik birim oluşturur. Ekosistemler geçici ya da sürekli olabilir.
Ekosistemlerin boyutları çok değişir. Dünyayı da bütün bir ekosistem olarak ele almak mümkündür. Okyanuslar, göller, ormanlar, bataklıklar, kentler bir ekosistemdir.
Bu 4600 milyon yıllık dönem 460 km.lik bir yolculuk olarak alındığında belli başlı evrimsel aşamalar
Tablo 1’de özetlenmiştir(3):
Tablo 1: İnsanın biyolojik evrimi (3)
Başlangıç(km)
0
110
Olay
Ne kadar önce?
Dünya yaratıldı
4 600 000 000
Güneş enerjisini yakalayan biyokimyasal süreç- 3 500 000 000
ler gelişti
310
Çekirdekli tek hücreli canlılar gelişti
1 500 000 000
390
Çok hücreli canlılar belirdi
700 000 000
453
Modern memeliler belirdi
70 000 000
459
Hominid dalı gelişti
10 000 000
459,6
Australopirhecus belirdi
4 000 000
459,98
Neanderthal insan belirdi
100 000
459,999
Tarım başladı
10 000
459,99999
Günümüzde 100 yaşındaki insan doğdu
100
Gezegenimizin 4600 milyon yıllık ömrünü 460 kilometrelik bir yolculuk sayarsak yolculuğun ilk 100.
Km’sinde yaşam başladı. Tarımın ne kadar yakın olduğu açıkça görülmektedir.Günümüzde 100 yaşında olan bir
insan ise 460 km’lik bir yolculuğun sadece 10 milimeteresini geçmiştir. Tarım dünyanın yolculuğunda bir metrelik bölümde yer almakta. Ancak tarım nedenli küresel yıkımlar bir insan ömründen çok kısa sürede gerçekleşmiştir. Giderek ivmesi artan olumsuz bir sürece dönüşmüştür.
Tarım ve hayvancılık önemli bir ekosistem müdahalesi olarak ele alınmalı, Last’ın sözettiği ahenk bozulmamalıdır(1,4). Tarım uygulamalarının çevresel riskleri ile ilgili birçok gösterge vardır. Sözgelimi tarım arazi
1
14
biosphere
yönetimi tarım çevresel başarımının birincil belirleyicisidir.Tarım arazi yönetimi çevreyi kaynak kullanım ve
koruma etkililiği, doğal habitatların varlığı, tarımın doğal hayat ve istilacı türlerle örselenebilirliği vb nedenlerle
etkiler.Tarım toprak örtüsü göstergesi tarım topraklarının bir yılda örtülü ve erozyona yol açan etkenlerden korunmuş olduğu gün sayısıdır(5). Ancak bu göstergelerin belirlenmesi aslında tarım alanlarının belirlenmesi için yol
göstericidir sürekli izlemede kullanılabilmesi için etkin bir kayıt sistemi gerekir. Açılmış tarım alanlarının çevresel etkilerinin beirlenmesi ancak varolan durumun yani etkinin sonuçlarının belirlenmesine yönelik araştırmalarla
belirlenebilir. Tarım ve hayvancılığa bağlı çevresel etkiler Şekil 1^de özetlenmiştir.
.
Şekil 1. Tarım ve hayvancılığa bağlı başlıca etkiler
Ekin, ekin artıkları ve karla kaplı tarım alanalrı bir ölçüde erozyondan korunur. Bitki yetiştirme açısından
topraktaki azot, fosfor ve potasyum elzem elementlerdir. Gereğinde gübre desteği ile bu sağlanmaya çalışılır. Ancak organik ve anorganik gübre kullanımına bağlı sorunlar ortaya çıkabilir. Suyun insan ve hayvan atıkları ile kirlenmesi önemli salgınların nedeni olabilir. Topraktaki besin ögelerinin aşırı artışı çevresel risk nedenidir. Çünkü
bitkilerce kullanılmayan, ya da kuraklık vb sonucu ürün yetiştirilememesi çevreye yayılabilecek önemli bir
tehlike olarak kalır. Aşırı azot buharlaşarak atmosfer sera gazı oranını artırır. Azot ve fosfor suyla yeraltısularına
ve su kitlelerine taşınabilir. Suyun besinden zenginleşmesi (ötrofikasyon) suda suyosunu ve diğer bitkilerin art-
15
masına, su kitlelerinin oksijen kapsamının düşmesine neden olur. Sonunda ölen bitkilerin çürümesi sorunu daha
da ağırlaştırır ve su kitlesi canlıların yaşamasına elverişsiz hale gelir.
Tarımın yarattığı risklerden bir diğeri otkıran, böcekkıran vb canlıkıranalrın kullanılmasıdır. Ölçüsüz ve sınırsız kullanım diğer canlıların etkilenmesine, ürünlerin, su kaynakalrının kirlenmesine insan ve diğer canlıların
sağlıklarının tehlikeye düşmesine yol açar. Yağışlar, rüzgâr vb sözkonusu maddelerin hedeflenmeyen bölgelere
yayılmaınsa yol açar. İnsanda yaygın kullanılan bir ilacın hayvanalrda kullanımının yol açabileceği ekosistem
sorunları ve insan ve canlı sağlığı üzeründeki etkisi diğer kirleticilerin yol açabileceği sorunların anlaşılabilmesini
kolaylaştırabilir:
Diklofenak steroid olmayan bir antienflamatuar etkendir. Hayvanlarda kullanımı Hint altkıtasında akbaba
sayısının hızla düşmesine yol açmıştır. Son on yılda on milyonlarca akbaba ölmüştür.Azalmanın 2003’te %95
ve 2008 yılında % 99,9 a ulaştığı belirtilmektedir. Etki düzengesinin böbrek yetmezliği olduğu düşünülmektedir.
Veterinerlerce diklofenak verilen besi hayvanlarının ölülerini yiyen akbabaların bu kimyasalın birikime bağlı
olarak zehirlendiği belirtilmektedir. Kızıl akbabalar doğal ve evcil hayvan kalıntılarını parçalayan en önemli canlı grubudur. Bunların yok oluşunun vahşi ve başıboş köpek sayısının artmasına kuduz tehlikesinin büyümesine
yol açtığı belirtilmektedir. Isırık sayısı 50 000 civarına çıkmıştır. Cesetlerden köpek ve sıçanlara geçebilecek
hastalıkyaparların bölgedeki kalabalık ülkelerde, özellikle Hindistan’da büyük salgınlara yol açabileceğinden
korkulmaktadır. Akbaba sindirin sistemi bu tür hastalıkyapar etkenleri yok etmektedir. Köpeklerin çoğalması bu
hayvanlarla beslenen leoparların sayısının artmasına da neden olmuştur. Kentsel bölgelere köpek avlamaya inen
leoparlar bazen çocuklara da saldırmaktadır.O bölgedeki Zerdüşt toplulukları bile cesetlerini “Huzur kuleleri”
dedikleri yerlerde akbabalara terk etmekte iken geleneklerini değiştirmişlerdir. Diklofenak çelikbaş alabalıklar
gibi tatlısu balık türlerine de zarar vermektedir(6-8). Burada kasıtlı olarak tedavide kullanılan bir etken örnek verilmiştir. Canlıkıranlara bağlı olumsuz etkiler küresel çaptadır, canlılar üzerindeki etkileri ise diklofenakla kıyaslanamayacak boyuttadır. Canlıkıranarın doğrudan öldürücü etkilerinin yanı sıra salgıbozar etkileri, sinir sistemi ,
karaciğer ve böbrek üzerindeki etkileri de yıkıcıdır(9).
Havadan ilaçlama, ilaçlayıcıların kendi etkilenimlerine bağlı sorunları, ilaçlanan alanda bulunanalrın etkilenimi, ilaçlanan bölgelerde ikinci giriş zamanının belirtilmemesine bağlı habersiz etkilenimler; su, toprak ve
hava kirliliği etkiler, hamileler, çocuklar ve yaşlıların özel risk grubu olarak etkilenimleri özellikle önemlidir.
İlaçların kaplarının su ve yiyecek saklamak için kullanılması, çevreye rastgele atılması, depolanma ve saklanma
yetersizlikleri, kullanılmak üzere hazırlanırken ortaya çıkabilen sorunlar, hatta ilaçlama yapanların giyecekelrine
bulaşan canlıkıranlar başlıbaşına birer sorun haline gelmektedir(9).
Aşırı sulamaya bağlı olarak çoraklaşma tehlikesi doğabilir. Yeraltındaki tuz katmanalrında bulunan tuzlar
eriyerek topağın tuzlanmasına ve bitki yetiştirilemez duruma gelmesine neden olur. Bitki örtüsünün yokolması
akıntı ve tüzgar erozyonunu hızlandırır. Yüksek tuz oranı bitkilerin su ve temel besin ögelerini alabilmesini engeller.
Organik maddelerin temel bileşeni olan karbon, bitkilerin güneş enerjisinden yararlanarak yaptıkları fotosentezle organik yapı taşlarına dönüştürülür. Birki ve hayların ölümüyle toprağa karışır. Organik masddelerin
bozunması sırasında çoğu karbondioksit olarak havaya karışr. Bir kısmı organik madde olarak toprakta dengelenir. Toprak organik maddesi bitki ve toprak canlıların gelişmesi için gerekli bir çok temel besin ögesini de bulunduru. Ancak ağır metaller ve canlıkıranalr gibi bir çok zararlı maddeyi de bağlar.Kadmiyum, bakır, kurşun, çinko
gibi iz elemenler toprak tarafından güçlü bir biçimde bağlanır. Ancak aşırı miktarları zararlı olur. Ürünlerin metal
kirliliğini artırır. Bitkileri toksik hale getirir. Toprak canlılarına doğrudan toksik etki yaparlar.
Azot bütün bitkiler için temel maddedir. Hasat ve aşırı otlatma topraktaki azotun azalmasına neden olur.
Bazı baklagiller atmosfer azotunu bağlayarak kullanırlar. Hasattan sonra toprakta kalan azot yer altı sularına ve
atmosfere sızar. Toprakta kalan azotun çoğu çözünürlüğü yüksek nitrat halindedir. Yer altı sularına ve yüzeyel
sulara karışması canlı sağlığı ile ilgili sorunlar yaratır. Nitritsizleştirme süreci havaya NO, sera gazı N2O ve N2
biçiminde azot verilmesine neden olur. Toprağı azottan yoksullaştırır. Tıoprakta kalan anorganik azot nitrat biçimindedir ve çözünürlüğü yüksek olduğundan yer altı suları, akarsular ve su kitlelerinin kirlenmesine yol açar.
Fosfor da bütün bitkiler ve hayvanalr için temel ögelerdendir. Su kitlelerinde aşırı artması ötrofikasyona yol
açar. Siyanobakter üreme patlamasına neden olur. Hertürlü yararlanam amacı açısından su kitlelerinin niteliğini
düşürür.
16
İnsan etkinliklerine bağlı başlıca sera gazları CO2, CH4 ve N2O’dur.İnsan nedenli NH3 salınımım %785’i
tarımdan kaynaklanır(5).
Tarım alanları ve hayvancılık önemli bir koku nedeni olabilir. Değişik büyüklükteki uçartoz ve uçardamallar havada paraçacık kirliliğinin artmasına yol açar. Tarımda birincil ve ikincil organik madde oluşumuna katkı
yapan başlıca etkinlik ve etmenler Şekil 2’de, Tarım-ekosistem ve insan sağlığı ilişkisi Şekil 3’te gözterilmiştir(5)
Şekil 2.Tarımda birincil ve ikincil organik madde oluşumuna katkı yapan başlıca etkinlik ve etmenler(5) (Değiştirilerek)
Şekil 3.Ekosistemelr ve insan iyiliği arasındaki bağlantılar (10,11)
Hayvancılık ve mandıracılık “Ortamalının trajedisi’nde2” çok güzel işlendiği gibi meraların yıkımına neden olabilir. Kirli mandıracılık su, toprak ve3 hava kirliliği etkisiyle felakete dönüşebilir. Yeni Zelanda’daki kirli
mandıracılık olayını örnek verebiliriz.
Yeni Zelanda’da yoğun mandıracılık sığır atıkları nedeniyle akarsuların ağır bir biçimde kirlenmesine neden olmuştur. Çok esikiden başlayarak Walkato nehri, daha sonra Manawatu ırmağı yüksek kirlilik düzeylerine
ulaşmıştır. Ellesmere gölü 1970’lerden başlayarak azot-fosfat boğulumuna uğramıştır. Günümüzde Taup, Rotoura
2
Garret, Hardin; Tragedy of commons, Science 162 (3859): 1243–1248. 1968.
17
gölleriyle akarsuların büyük bölümü ağır biçimde kirli durumdadır(12,13).
Ekosistem sağlığının bozulmaya başladığını gösteren başlıca belirti ve bulgular şöyle sıralanabilir(14-17):
-Ekosistem atıklarının ve bunlar üzerinde çoğalan minicanlı, böcek ve benzerlerinin artması
-Seçici türlerin yani besin zincirinin en sonundaki avcı ve yırtıcı hayvanların kaybına bağlı olarak küçük
etçillerin çoğalması ve bu çoğalmanın otçul canlılar üzerinde baskı yaratması.
-Türlerin hastalığa bağlı ölümlerinin, diğer nedenlere bağlı ölümlerinin çok üzerine çıkması.
-Türlerin geçmişteki örneklerinden çok farklı biçimde bölgeye ya da bölge dışına göçmeye başlamaları.
-İstilacı türlerin ya da tek türlerin aşırı hızla çoğalmaya başlaması.
Bu belirtiler insan ve diğer canlıların sağlığı ve iyiliği açısından bir felaketin habercisi sayılmalıdır.
Kaynaklar
1. Last, John M.; John, M. Last’tan sözler; ”Quotations from John M. Last; Çev. Çağatay Güler, Yazıt Yayıncılık, Ankara, 2007.
2. The MIT Integrated Global System Model: Ecosystems Impacts, web. mit. edu/globalchange/www/tem.
html, 11 Eylül, 2009.
3. Astrand, Per Olof, Rodahl, Kaare, Textbook of Work Physiology, McGraw Hill International Editions,New
York, 1986.
4.Güler, Ç.Ekosistemelr ve Sağlık, Özgür Doruk Güler Çevre Dizisi No.55, Yazıt Yayıncılık, Ankara,2011.
5. MacKay,Eilers, Graham ,W., R., L. and Lefebvre, A. (editors), Environmental Sustainability of Canadian Agriculture: Agri-Environmental Indicator Report Series - Report No. 3, ISBN number: 978-1-100-16616-2,
Agriculture and Agri-Food Canada, 2010.
6. Oaks JL, Gilbert M, Virani MZ, Watson RT, Meteyer CU, Rideout BA, Shivaprasad HL, Ahmed S,
Chaudhry MJ, Arshad M, Mahmood S, Ali A, Khan AA,”Diclofenac residues as the cause of vulture population
decline in Pakistan”. Nature 427 (6975): 630–3.,2004.
7. Swan G, Naidoo V, Cuthbert R, Green RE, Pain DJ, Swarup D, Prakash V, Taggart M, Bekker L, Das D,
Diekmann J, Diekmann M, Killian E, Meharg A, Patra RC, Saini M, Wolter K “Removing the threat of diclofenac
to critically endangered Asian vultures”. PLoS Biol 4 (3): e66.,2006.
8.Diclofenac, http://en.wikipedia.org/wiki/Diclofenac#Ecological_problems, 8.7.2011.
9.Güler, Ç.Canlıkıranlar (pestisitler), Özgür Doruk Güler Çevre Disizi No. 82,Yazıt Yayıncılık, Ankara,
2011.
10.Turner, R.K. and G.C. Daily, The Ecosystem Services Framework and Natural Capital Conservation.
Environmental and Resource Economics, 39, 1: 25-35,2008.
11.Turner, R.K., S. Georgiou, R. Clark, R. Brouwer, and J. Burke, Economic valuation of water resources
in agriculture. FAO Water Reports 27, Rome,2004.
12.Dirty dairying, http://en.wikipedia.org/wiki/Dirty_dairying,2.4.2011.
13. PCE,Growing for good: Intensive farming, sustainability and New Zealand’s environment. Parliamentary Commissioner for the Environment, Wellington, Oct.2004.
14. Last, J. M., Soskolne, C. L., Human Health in a Changing World, in Robert B. Wallace, Neal Kohatsu
(eds); Wallace/Maxcy-Rosenau-Last, Public Health and Preventive Medicine, pg. 925-937, 15th ed., McGraw
Hill, Medical, New York, 2007.
15. Daily GC, ed. Nature’s Services: Societal Dependence on Natural Ecosystems. Washington, DC: Island
Press; 1997.
16. Hancock, T., Health, human development and the community ecosystem: three ecological models, Health Promotion International, 8, 41–47., 1993.
17. Canadian Public Health Association (CPHA), Human and Ecosystem Health. Canadian Perspectives,
Canadian Action, CPHA, Ottawa, 1992.
18
AgrIcultural MedIcIne: The Iowa Model
KELLEY J. DONHAM MS, DVM,DACVPM
Professor of Occupational and Environmental Health
Director Iowa’s Center for Agricultural Safety and Health
College of Public Health, University of Iowa, USA
Introduction: Connections and Comparison to The country of Turkey and the State of Iowa
Iowa is a major agricultural state in the middle of the United State of America. The development of
the agricultural in North American evolved from the Native Americans who began farming around 2000 BC.
Agriculture rapidly changed beginning in Iowa in the 1850’s as northern Europeans began to immigrate to claim
inexpensive and fertile land. In 2012 we have 92,000 farms, with approximately 280,000 men, women, children,
and employees living and working on those farms, making up about 10% of the population of the state of 3 million
people, on a land area of 146,306 km2. Turkey is 770,760 km2 with 3 million farms. Iowa’s main farm products
include pigs, eggs, cattle, corn, and soybeans. Turkey has a more diverse agriculture with cereals, cotton, tobacco,
fruits, vegetable, and livestock as major commodities (Akbay and Boz, 2005). About 27% of the workforce
of Turkey is employed in Agriculture (Hauer and Bauer 2007). The connection comes in that both states have
two major rivers that aid the agricultural production; the Tigress and Euphrates in Turkey, and the Missouri and
Mississippi rivers that bound the East and West boarders of Iowa. Turkey and Iowa are major export states of
agricultural products.
The agricultural worker health connection with Turkey initiated in June of 2011, with the arrival of Zeynep
Simsek who came to attend our Agricultural Medicine Core Course in Iowa City, Iowa. She was very engaged
in the course, and I was pleased to see she was able to use some of the knowledge and enthusiasm she gained to
help initiate this excellent conference. I look forward to continued connections with Turkey and in the future of
agricultural medicine training and other farm health programs that may evolve.
A history, overview, and definition of Agricultural Medicine in Iowa
It was in 1955 that the health of agricultural workers became a focus of research at the University of Iowa
with the founding of the Institute of Agricultural Medicine in the Department of Preventive Medicine in the
University of Iowa College of Medicine. With assistance in funding from the Kellogg Corporation (breakfast
cereal manufacturer) the Institute was established with multi-professional staffing to researching agricultural
illnesses. The faculty included the employment of veterinarians, physicians, toxicologist, agricultural engineers,
and social scientists. The author of this paper received his first post graduate training in occupational and
environmental medicine at this Institute. Having left and obtaining a degree in veterinary medicine, he came back
out of practice with the charge of establishing an enhanced educational program in agricultural medicine which
has been one of his major foci of work in addition to research and service for the past nearly 40 years. The author
was born and raised on a farm, and he still owns and operates a farm in addition to his academic duties. This
heritage and experience brings a certain practicality to the training and research, along with a degree of credibility
with the farm population.
We have two centers in our institute which focus on Agricultural Health and Safety. One is funded by the
State of Iowa (Iowa’s Center for Agricultural Safety and Health [I-CASH] [http://www.public-health.uiowa.edu/
icash/ ], which combines the University of Iowa, The Agricultural and Veterinary Colleges, and Extension service
at Iowa State University, the Iowa Department of Public Health, and the Iowa State Department of Agriculture
and Land Stewardship. Additionally, several nonprofit organizations, and farm organizations are also member of
I-CASH. I-CASH is an intervention and outreach organization, working together to establish prevention program
for farmer’s health.
The second Center (the Great Plains Center for Agricultural Health) is funded by our National Institute for
Occupational Safety and Health (NIOSH). It is, and is a research oriented center, but serves nine states of the
upper Midwest.
Originally, the Institute of Agricultural Medicine was within the College of Medicine, but in 1990, a new
19
College of Public Health was formed, which now houses the Institute, which was renamed the Institute for Rural
Environmental Health, within the Department of Occupational and Environmental Health. We have 18 professors
in the Department with various professional specialties including veterinary medicine, medicine, toxicology,
industrial hygiene, injury epidemiology, and ergonomics.
The term agricultural medicine was first used by an institute in Poland. We adopted the term for our
Institute early on and now use it as the name of our education program. We defined agricultural medicine in a peer
reviewed article in 2005 (Donham, Wheat, Simpson, and James, 2005), as a multidisciplinary specialty area of
occupational and environmental health, that focuses on the health and safety hazards of agricultural populations,
their assessment, diagnosis, treatment, and most important prevention.
The importance of developing a sustainable agricultural system,
that includes the health of the farming people
The evolution of agriculture in the “fertile crescent” changed the human condition. It allowed people to
spend time developing to a higher order of human endeavor in that they did not have to spend most of their time
and energy hunting and gathering food. It allowed civilizations to settle into cities rather that leading nomadic
lives. The famous sociologist Maslow created a pyramid model of an advancing society (Maslow, 1943). His
model suggests that before civilizations can progress to a higher order, it first must have very basic needs sustained
(food, clothing and shelter). These necessities are a product of agriculture. History tells us that no society has
thrived without a productive and secure and sustainable agricultural industry.
Agriculture has allowed our populations to increase at previous impossible numbers. Our farmers must
produce food for 6 billion people in the world as of 2012. By 2050, population’s scientist predicts we will have
9 billion mouths to feed.
In our developed industrial countries, a small percentage of the population is actively engaged in farming.
For North America, Western Europe, and Australia, only 2% -5% of the population is engaged in farming. Although
that percentage is higher for Turkey at the present, the trend is for fewer farmers on larger more productive farms
(Hauer and Bauer 2007). This makes each farmer and agricultural worker increasingly important over time.
Without farmers and farm workers, we have no agricultural production. The human capital of agriculture is its
most important component.
It is essential that worldwide, we have programs to protect our farmers and workers for the sake of our
civilizations today and well into the future.
The Iowa Model for the Health of Agricultural Populations
The Iowa model is essentially a public health approach (with some modification) but focused on the
agricultural community. We transitioned to the public health approach accelerated in 1990, with a national policy
conference we held in Iowa City titled “Agriculture at Risk”
(http://www.publichealth.uiowa.edu/icash/publications/Ag-At-Risk/index.html).
Agriculture at Risk was followed by a national public health conference (the Surgeon General’s
Conference on Agricultural Safety and Health [www.cdc.gov/niosh/pdfs/92-105-a.pdf] ) lead
by our national public health agency (Center for Disease Control [CDC]). The National Institute for
Occupational Safety and Health (NIOSH), was given the task of developing a national program on agricultural
health. This conference confirmed a policy for the nation that agricultural health and safety is a public health issue.
Considering the public health approach to prevention, CDC lists 10 essential services of public health
which follow (http://www.cdc.gov/nphpsp/essentialServices.html):
1.Monitor health status to identify and solve community health problems.
2.Diagnose and investigate health problems and health hazards in the community.
3.Inform, educate, and empower people about health issues.
4.Mobilize community partnerships and action to identify and solve health problems.
5.Develop policies and plans that support individual and community health efforts.
6.Enforce laws and regulations that protect health and ensure safety.
7.Link people to needed personal health services and assure the provision of health care when otherwise
20
unavailable.
8.Assure competent public and personal health care workforce.
9.Evaluate effectiveness, accessibility, and quality of personal and population-based health services.
10.Research for new insights and innovative solutions to health problems.
The Iowa Model of Agricultural Medicine includes all of these elements to a certain extent, but we
consolidate and simplify these elements into five basic components; surveillance, Research, Education,
intervention/prevention, and services to the people that deploy research to practice. An important key is that all
of these elements must be coordinated, for the best outcome of the public health approach. The following figure
1 illustrates this concept.
Figure 1
The Following paragraphs will define these elements in more detail as they function in the Iowa Model.
Surveillance
Surveillance in the Iowa model has two principal components: 1) statistics of injuries and illnesses
among our agricultural population, and the detailed causes of those injuries and illnesses; and 2) The specific
practices and associated hazardous exposures of production agricultural in specific regions / country (e.g. cotton
production, grain production etc.). The essential reasons of surveillance are to facilitate understanding of the
major problems, and to focus the research and prevention on those major problems to the greatest benefit of the
population. Secondly surveillance is important so that one can compare injury and illness rates over time to see
if the research and prevention programs are having a positive impact. Also, surveillance provides the tools for
program evaluation so that modifications may be made as necessary to assure that the resources and efforts are
being placed in the best way for the people we serve. Our surveillance has included a variety of elements that are
in part a function of our public health system, plus additional methods that we deploy separately. The elements
include 1) hospital records survey, 2) death certificate data, 3) injury reports in newspapers, and 4) questionnaire
surveys of the agricultural population (Thu, Donham Yoder, and Ogilvie, 1990).
Research
Surveillance has driven the subjects of our research programs. Based on our surveillance, we know that the
issues listed in the following figure 2 are our major problems, and we have research ongoing in all of these areas.
We have found that the major cause of respiratory disorders among farmers in Iowa and the U.S. generally is
exposure to organic agricultural dusts (eg. grain dust, livestock dust). Further, the number one cause of occupational
fatalities among our farmers is acute trauma from farm machinery; especially tractor overturns which crush the
operator. Diseases transmitted from Livestock to farmers are important topics of research. Currently we have
important research ongoing in Livestock associated methicillin resistant Staphylococcus aureus (MRSA).
21
Figure 2
Education
Our education program in agricultural medicine has evolved over the past four decades. The philosophy
and attributes of our training are well described in the text book we use for our core course (Agricultural Medicine,
Donham and Thelin, 2006). There are four essential characteristics of this training which include the following:
•Connecting the Environment to the Patient
oWe find it essential that the training includes sufficient information about the specific agricultural practices
and resulting risks and exposures such that the student can make the connection from the farm exposure to the
health risks, and resulting illnesses seen in a person or population. An example of the benefit is the ability to
anticipate health appropriate health risks in different types of operations, and the ability for a health care provider
to ascertain a proper and accurate occupational history leading to a correct diagnosis, treatment, and prevention
strategy.
•Multidisciplinary
oWe aim Agricultural Medicine training to a wide spectrum of disciplines, including health professionals
of all types, veterinarians, extension workers and other agriculturalists. First of all this is critical as it often takes
a multidiscipline team to solve and current programs. Further, as health care in most rural areas around the world
is in short supply, we must rely on many professionals in the rural community to assist in this endeavor.
•Cultural sensitivity and competency
oFor health professionals of all types, it is important to understand the specific culture of the population
you are dealing with. The agricultural population often have cultural differences and practices that differ from
their health providers
•Interventions theory and practice appropriate for Agricultural populations
oJust as culture, practices and resources vary among populations within common political boundaries,
so do effective prevention strategies and health delivery practices vary. Public health practices in large cities
obviously vary from that which might be appropriate for agricultural populations. Therefore, research, common
sense, and input from the target population should be sought in order to develop and apply the best practices for
your agricultural populations. This is a important key in our educational programs.
Having discussed important characteristics of our agricultural medicine training, I will now describe the
different elements of that program.
•Training of medical students
oWe began training of medical students in agricultural medicine back in the 1970’s. Our methods and
principles are described in a book designed as component of their community health training (Mutel and Donham,
1983) and in a public article, (Donham, Mutel, 1982). That training is now provided in lectures in the ambulatory
22
medicine curriculum for third-year medical students, and not being introduced into a new rural health track
training program for medical students. They will be required to take the 40 hour course we offer to graduate
students called rural health and agricultural medicine.
•Didactic / special post graduate programs in Agricultural Medicine
Although we have been offering post graduate courses in agricultural medicine for many years, it was
not until 2006 that we began offering special graduate degrees in agricultural medicine, within the Department
of Occupational and Environmental Health in our College of Public Health. We offer the following graduate
programs (See education and training at [http://www.public-health.uiowa.edu/icash/]).
a.Graduate Certificate in Agricultural Health and Safety
This is a 12 semester hour program, designed to reach health professionals who are already in practice.
They must attend the basic 40 hour Agricultural Health course offered during one week in the month of June on
our University campus. The other courses (Agricultural Safety, current topics in agricultural health, occupational
health or safety, and a preceptorship) are offered by distance learning.
b.Master of science and Doctorate graduate degrees in Agricultural Safety and Health
Both programs require rigorous course work plus research training with a thesis or dissertation. The
programs are offered such that there is substantial academic core information in agricultural safety and Health, plus
a required second area of training in one of the following areas: Industrial hygiene, Occupational Epidemiology,
Injury Prevention, Ergonomics, or Occupational Nursing. Practical training including a preceptorhip, and a
comprehensive examination are also required for completion of studies. We intend these graduates to be leaders
in the field in their future professional careers.
•Outreach and continuing education
a. We have 10 family medicine residency programs scatted across the state, and we have regular lectures in
those program on agricultural medicine.
b. The largest and most important program is what we call our “Building Capacity Program in Agricultural
Medicine”. This is a program that we offer to states outside our region to learn about agricultural medicine. The
aim is to create new centers of education in agricultural medicine so that a much broader area and more health
professionals can be trained. This program began in 2007, and since that time we have trained well over 600
health and agricultural specialists, and we now have sustaining programs in seven states and in Australia being
carried on by students who have taken our course in Iowa City, and worked with us to establish these programs.
The following figure 3 indicates the number of students, their home locations, and the sites where new training
programs have been established.
Figure 3
23
Intervention/prevention
Mentioned previously, specific characteristics an agricultural medicine program must fit the population
you aim to intervene. Although the basic principles of the Iowa Model may fit many countries, exact duplication
in Turkey may be difficult because of differences in culture, economic, political or other differences. Our Iowa
Model of Multiple Modes of Intervention has evolved over several years of research and experience, evaluation
and modification. Some key points include that the intervention must positively affect the profitability of the
operation. This must be visible and believable by your farm population, as farmers work from day to day to make
a living for their families, and to help assure they are in business the next harvest season. Therefore, health and
safety is usually not in their immediate thoughts. Education of the farm population is important, but for education
and intervention to the farm community to have the best chance of making an impact, it must include as many of
the following attributes as seen in Figure 4 below.
Figure 4
One of our most successful programs to date is called the Certified Safe Farm (http://www.public-health.
uiowa.edu/icash/programs/CSF/index.html). This program includes all of the attributes in Figure 4 above, in
addition to well farmer clinical exams, education, and on farm safety audits. Farms must achieve a passing
score of 85% on the farm audit, plus having completed the clinical and educational components to become
certified. Our goal is to provide incentives if they achieve Certified Safe Farm Status. We are working with farm
support businesses to lower insurance costs, and gain preferred customer status to attain lower seed, fertilizer and
operating loan costs. This program has been well studied over a 10 year period, and there is an ongoing effort to
standardize Certified Safe Farm across the country. Details of this program can be seen in the following web site,
and in the relevant articles in the bibliography that follows.
Service to the Farm Population People, and Research to Practice
Although it is critical that all of our rural health professionals have a base knowledge of agricultural
medicine, we have found it is helpful to have specialty clinics that have health professionals with additional
training and resources scattered around the countryside to offer more in-depth occupational health and safety
services to the farming community. In 1987, we established a service now called the AgriSafe Network (Gay,
Donham, Leonard, 1990). It began as a program of our Iowa’s Center for Agricultural Safety and Health, but in
2003, we facilitated this organization to become a new non-profit organization so that it could expand beyond
the borders of Iowa. The following figure 5 illustrates where the clinics are today in the United States. There
are foreign countries in the network as well. Australia is a recent addition to the Network, with trained AgriSafe
Providers in Canada, and Korea as well.
24
Figure 5
To become an AgriSafe provider, the health professional must take the agricultural medicine course that
we offer at Iowa or in one of the other locations that has evolved from out Building Capacity Program (see
figure 5 above). These clinics offer a variety of services, from those described above in the Certified Safe Farm
program, to selections and fitting of personal protective equipment and special training in in agricultural health
and safety for the farm community and families. The following web site provides additional information about
this important program (http://www.agrisafe.org/).
Summary and Conclusions
Agriculture is a fundamental industry critical to the sustainability of our nations and our world’s population.
However, the health and safety of our farmers and farm workers is often overlooked. If we do not have them,
we do not have agriculture. Farming worldwide is one of the most hazardous of occupations. Maintaining and
promoting the human capital of our agricultural industry takes a systems approach. The Iowa model described
includes an integrated system of surveillances, research, education, appropriate interventions and prevention, and
a service delivery system. As health care and other human services are often rare in rural areas, we need to create
a system of multi-professions training and collaboration in rural communities. This of course takes governmental
policy and resources to help develop and maintain the system (Donham 1993).
The Iowa Model has developed over a course of four decades. Elements of the Iowa Model may be relevant
to many countries, but certainly not all as there are many cultural, political, and economic differences among
countries. However, country-specific modifications of the basic surveillance, research, education, interventions
and prevention, and delivery system are likely common to strategic planning in many if not all countries.
This may all seem like an extremely large task. However it begins with a dream and a commitment from
the heart for some of the most important people of the world. One step at a time is the only way to make a journey
of a thousand miles.
References
Akbay, C, and Boz, I, Turkey’s livestock sector: Production, consumption and policies, Livestock Research
for Rural Development 17 (9) 2005, (http://www.lrrd.org/lrrd17/9/akba17105.htm)
Donham KJ. Agricultural medicine and environmental health: the missing components of the sustainable
agricultural movement. CRC Press, Inc 583-589, Jun 1995.
25
Donham KJ, Mutel CF. Agricultural medicine: The missing component of the rural health movement. J
Fam Prac 14(3):511-520, 1982.
Donham KJ, Thelin A. Agricultural medicine: rural occupational and environmental health for the health
professions. Blackwell Publishing, 2006.
Donham K, Thu K. Relationships of agricultural and economic policy to the health of farm families,
livestock, and the environment. JAVMA 202(7):1084-1091, 1993.
Donham KJ, Wheat JR, Simpson W, James P. What’s in a name? Revisited; Terms used to describe activities
related to the health and safety of agricultural-associated populations and consumers. J Agromedicine 10(1):5-11,
2005.
Gay J, Donham KJ, Leonard S. Iowa agricultural health and safety service project. Am J Ind Hyg 18:385389, 1990.
Hauer, U, and Bauer, K, EU Accesion of Turkey, Challenges and Opprotunities for Agricuolture and Ural
Developkment, 2007 (http://www.google.com/#hl=en&output=search&sclient=psy-ab&q=number+of+farms+in
+turkey+&oq=&aq=&aqi=&aql=&gs_l=&bav=on.2,or.r_gc.r_pw.r_qf.,cf.osb&fp=877d999dc4530baa&biw=10
24&bih=526)
Maslow, A, A Theory of Human Motivation, Psychological Review 50(4) (1943):370-96.
Mutel CF, Donham KJ. Medical Practice in Rural Communities. New York: Springer-Verlag, 1983.
Thu K, Donham KJ, Yoder D, Ogilvie L. The farm family perception of occupational health: A multi-state
survey of knowledge, attitudes, behaviors, and ideas. Am J Ind Med 18(4):427-431, 1990.
26
TARIM ÇALIŞANLARININ SOSYO-DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİ
VE RİSK ALTINDAKİ GRUPLAR
Prof. Dr. Hilal Özcebe
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Tarım ürünlerini eken, yetiştiren, hasatını yapan, işleyen kişilere tarım çalışanı adı verilmektedir. Tarım
işçisi hasatını yaptığı ürünlerin pazarlamasını da yapabilir. Tarım alanında çalışanlar tarım ürünlerinin yanı sıra
hayvan yetiştiriciliği de yapabilirler. Bu nedenle bu alanda çalışanlara tarım ve hayvancılıkta çalışanlar adı da
verilebilmektedir.1
İnsanlığın ilk dönemlerinde gelişmeye başlayan tarım, günümüze kadar pek çok değişim geçirmiştir. Sanayinin gelişme dönemine kadar tarım insanların temel geçim kaynağı olmuştur. Osmanlı Döneminde tarım
önce çok gelişmiş ancak daha sonra tüm alanlarda önce gelişen tarım sektörü daha sonra zayıflamaya başlamıştır. Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasından sonra yapılan İzmir İktisat Kongresinde tarımcılık ve hayvancılığın
geliştirilmesine ilişkin kararlar alınmış, vergi sistemi değiştirilmiş ve yabancı ülkelerin tekelinde olan bazı tarım
ürünlerinin devlete geçmesine ilişkin kararlar alınmıştır. Daha sonra 1926 yılında Medeni Kanun ile mülk edinme
ile ilgili süreç de başlatılmıştır. Türkiye Cumhuriyetinin ilk kurulduğu yıllarda halkın önemli bir kısmının gelir
kaynağı olan “tarım” geliştirilmeye çalışılmıştır.2
Pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de tarım alanında çalışanlar ağırlıklı olarak kırsal kesimde oturmaktadırlar. Bu makalede genel olarak kırsal kesimin nüfus yapısı, sosyoekonomik yapısı ve risk gruplarına ilişkin
durum analizi başlıkları altında değerlendirme yapılacaktır
Kırsal Kesim Nüfus Yapısı
Bir toplumun sağlık durumuna ilişkin risk analizinin tanımlanabilmesi için farklı göstergeler kullanılmaktadır3. Bu göstergelerin başında nüfus ile ilgili göstergeler yer almaktadır. Adrese Dayalı Nüfus Kayıtları Sistemi
31.12.2011 tarihi itibariyle Türkiye’nin toplam nüfusu 74.724.269’u olup bu nüfusun %23,9’u köylerde ve beldelerde yaşamaktadır. 4
Türkiye kırsal ve ülke nüfusunun yaş gruplarına göre dağılımı Tablo 1’de verilmiştir. Türkiye kırsal nüfusunun yaş gruplarına göre dağılımı değerlendirildiğinde çocukluk yaş gruplarının yüzdeleri arasında önemli bir
fark yok iken özellikle genç erişkin yaş grubunda genel nüfus yapısına göre farklılaşma görülmektedir. Kırsal nüfus yapısı içinde 20-54 yaş grubunun daha az payının olması dikkat çekicidir. Yaşlı nüfusun payı ise ülke geneline
göre daha yüksektir. Bu da genç erişkin nüfusun köy nüfusundan ayrıldığını göstermektedir. Kalan genç erişkin
nüfus ve aileleri ile köydeki yaşlı nüfus kırsal kesimi oluşturmaktadır.4
Tablo 1. Türkiye Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemine Göre 2011 Yılı Toplam ve Köy Nüfusunun Yaş
Grupları ve Cinsiyete Göre Dağılımı 4
Yaş Grupları
0-4
5-9
10-14
15-19
20-24
25-29
30-34
35-39
40-44
Türkiye
Erkek
4,26
4,18
4,53
4,34
4,25
4,30
4,40
3,80
3,25
Kadın
4,04
3,96
4,30
4,12
4,08
4,14
4,30
3,74
3,13
Toplam
8,52
8,36
9,07
8,68
8,55
8,67
8,93
7,74
6,56
Belde ve Köyler
Erkek Kadın
4,31
4,08
4,37
4,17
4,91
4,69
4,58
4,35
3,49
3,58
3,66
3,18
3,50
3,29
3,09
3,05
2,83
2,69
Toplam
8,40
8,54
9,61
8,92
7,07
6,84
6,79
6,14
5,52
27
45-49
50-54
55-59
60-64
65-69
70-74
75-79
80-84
85-89
90+
Toplam
3,22
2,56
2,30
1,65
1,17
0,87
0,67
0,35
0,13
0,03
74.724.269
3,19
2,52
2,33
1,79
1,33
1,07
0,83
0,57
0,25
0,08
6,58
5,21
4,75
3,52
2,56
1,99
1,53
0,94
0,39
0,10
3,06
3,03
2,54
2,55
2,56
2,70
2,06
2,33
1,67
1,91
1,39
1,65
1,15
1,31
0,61
0,90
0,21
0,38
0,04
0,11
17.338.563
6,09
5,08
5,26
4,39
3,58
3,04
2,46
1,51
0,59
0,16
Sosyal ve Ekonomik Yapı
Sosyal ve ekonomik yapı sağlığın temel belirleyicileri arasında yer almaktadır. Sosyalve ekonomik yapı
göstergeleri içinde, toplumun öğrenim durumu, nüfusun değişik yaş gruplarında öğrenim kurumlarına devam
yüzdeleri, meslek ve yapılan işlere ilişkin durum, yaşama ve çalışma koşulları kullanılabilir. Gelir düzeyi doğrudan veya dolaylı bazı ölçütlerle ifade edilebilir. Kişi başına düşen gayri safi milli hasıla kullanılan ve karşılaştırmalara uygun bir ölçüt olarak değerlendirilmektedir.3
Öğrenim Durumu
Türkiye’de kırsal kesimde yaşayan nüfusun öğrenim durumu genel Türkiye ortalamasına göre daha düşüktür. Kırsal kesimde erkeklerde altı yaş üzerinde eğitimi olmama/ilkokulu bitirmeme %26,1, ilköğretim birinci
kademeyi tamamlama %45,5, ilköğretim ikinci kademeyi tamamlama %15,3 ve lise ve üzeri öğrenim durumuna
sahip olma %12,7 iken bu yüzdelerin Türkiye değerleri %19,8; %36,7; %17,1 ve %25,9 şeklindedir. Kadınlarda
da benzer bir dağılım görülmektedir. Kırsal kesimde kadınlar arasında eğitimi olmama/ilkokul bitirmeme %47,6,
ilköğretim birinci kademeyi tamamlama %37,4, ilköğretim ikinci kademeyi tamamlama %8,8 ve lise ve üzeri öğrenimi olma %5,9’dur. Kadınlarda Türkiye ortalaması değerleri ise sırasıyla %33,3; %35,8; %12,3 ve %18,2’dir.
Yani hem erkek hem de kadınlar arasında öğrenim durumu Türkiye ortalamasından daha düşüktür.5 Bu da kırsal
kesime ilişkin risk etmenlerinin tanımlanması için önem taşımaktadır.
Tarım Alanında İstihdam
Cumhuriyetin ilk yıllarına ilişkin tarımsal ilk istatistiki bilgi 1927 yılında yapılan Ziraat Sayımı sonuçlarından elde edilmektedir. Buna göre, ülkenin toplam nüfusu 13,6 milyon, kırsal nüfus ise 10,3 milyondur. Çiftçi
ailesi sayısı da 1.751.239 olarak belirtilmektedir.2 Bu da Türkiye nüfusunun önemli bir kısmının tarımla geçindiğini göstermektedir.
Tarımdaki ilk system ilkel, kapalı ve ağalık sistemine dayalıdır. Toprak mülkiyetinde dağılım adaletsiz
olmuştur. Bu döneme ait kesin kayıtlar olmamakla birlikte 1938’de 35 ilde yapılan ve genelleştirilen bir anket
çalışmasına göre nüfusun %25’inin toprakların %14’üne sahip olduğu bulunmuştur. Yıllar boyunca bu eşitsizliğin giderilmesine ilişkin müdahaleler planlansa da toprak ve gelir dağılımı kırsal kesimde belirgin olarak devam
etmesi, kırsal bölgeden kentsel bölgeye göçün başlaması ve gelişen teknolojinin tarım alanında yeterince kullanılmaması da tarım gelirlerinin gayri safi milli hasıla içindeki payının daha da azalmasına neden olmuştur. 2
Tablo 2. Cumhuriyetten Günümüze Bazı Tarımsal Göstergeler 2
28
Yıllar
Tarımsal
İstihdam
Tarımsal
Tarımsal GSMH *
İstihdamın Payı (%) (sabit fiyatlarla)
Tarımın Payı (%)
1923
1930
1940
4.850
5.605
6.699
90
88
86
43,1
46,8
44,8
1.263,5
2.525,1
3.890,6
GSYİH’da
Tarım GSMH
Büyüme Hızı
(%)
27,2
-3,9
-1,2
1950
1960
1970
1980
1990
2000
2001
2002
7.939
8.940
8.835
8.960
9.233
7.628
8.089
7.458
85
75
64
54
48
36
37
35
15.760,8
26.590,5
10.595.792
12.287.951
13.746.287
15.608
14.923
15.978
*1923-1999 yılları değer Milyon TL 2000-2002 yılları Milyar TL.
40,9
37,5
30,7
24,2
16,3
13,1
13,7
13,8
10,9
2,3
2,8
1,3
7,0
4,0
-4,4
7,1
Türkiye’de 2001 yılında yapılan Genel Tarım Sayımı istatistikleri göstermektedir ki; nüfusu 25.000 altında olan il ve ilçe merkezleri dahil olmak üzere 37.465 yerleşim birimi olup bu yerleşim birimlerinde toplam
6.189.351 hanehalkı bulunmaktadır. Nüfusu 25.000 altında olan yerleşim birimlerinde haneahalklarının %66,4’ü
tarımsal faaliyette bulunmaktadır. Yerleşim birimlerinde gelir getiren faaliyette bulunan kişi sayısı 8.765.330 olup
bu nüfusun %56,9’u erkek ve %43,1’i kadındır. Tarımsal faaliyet ile geçimini sağlayan erkek nüfusun %2,6’sı
ve kadın nüfusun %2,9’u 12-14 yaş grubundadırlar. Tarımsal faaliyetten gelirini sağlayanların %86,3’ünün başka
gelir kaynağı getiren işi bulunmamaktadır. Gelir getiren başka bir işinin olma yüzdesi %10,9 olup, bu nüfusun
içinde olup sadece başka gelir kaynağı olma ise %2,8’dir. 6
Tarım alanında çalışanların bir kısmı kendi toprakları üzerinde çalışırken bir kısmı ise başkalarının topraklarında ücretli olarak çalışmaktadır. Çalışanların bir kısmı kentlerde oturmakta, tarımda iş olduğu zaman kırsal
kesime geçmektedir.1 Tablo 3’de görüldüğü gibi ülkemizde tarımsal işletmelerde çalışanların %98,5’i kendi ya
da ailesinin hesabına çalışmaktadır. Erkeklerde nüfusun %57,19’u kendi hesabına çalışırken %40,81’i ailesiyle
beraber ortak gelir havuzu için çalışmaktadır. Bu yüzdeler kadınlarda %6,48 ve %92,82’dir. Tarımsal işletmelerde
çalışanların %0,7’si ücretli çalışan iken %0,7’si ise işverendir. 6
Tablo 3. Tarımsal işletmelerde esas işi tarımsal faaliyet olan hanehalkı fertlerinin cinsiyete göre işteki
durumu, 20016
İşteki Durumu
Ücretli (maaşlı)
Yevmiyeli (mevsimlik)
İşveren
Kendi hesabına
Ücretsiz aile işçisi
Toplam
Erkek
Sayı
3.772
35.722
49.449
2.544.111
1.815.798
4.448.852
Kadın
Yüzde
0,08
0,80
1,11
57,19
40,81
100,0
Sayı
577
17.608
8.114
240.665
3.449 633
3.716.597
Yüzde
0,02
0,47
0,22
6,48
92,82
100,0
Toplam
Sayı
Yüzde
4.349
0,05
53.330
0,65
57.563
0,70
2.784.776 34,10
5.265.431 64,48
8.165.449 100,0
Tarım sektöründe çalışanlar arasında çocuk ve kadınlar diğer alanlara göre oransal olarak daha fazladırlar. Tarım çalışanları genel olarak aile olarak çalışmaktadırlar, bu nedenle de kazanılan para aile geliri olarak
görülmektedir. Kişilerin çalışma sürecinde özel olarak kendilerine ait gelirleri bulunmamaktadır. Diğer kişilerin
yanında çalışanlar ise genellikle düşük ücretle çalışan işçiler olup sosyal güvenceleri bulunmamaktadır. 1
Yaşam Koşulları
İnsanların yaşama koşulları sağlıklarını etkileyen temel çevre ortamlarından biri olduğu kadar sağlıklı konutta yaşamak temel bir insan hakkıdır. Konut koşullarının içinde temiz suya ulaşma ve atıkların sağlıklı bir
şekilde uzaklaştırılması aynı zamanda temel sağlık hizmetlerinin de içinde sayılan minimum ulaşılması gereken
hizmetlerdir. Türkiye’yi temsil eden bir araştırma olan Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmasında (2008) kırsal
bölgede konut koşulları aşağıdaki gibi bulunmuştur 5:
•Kırsal bölge hane nüfusunun %88,4’ü içme suyu kaynağına ulaşmaktadır. Evde/bahçede şebeke suyuna
ulaşma %18,7, evde/bahçede pınar suyuna ulaşma %53,4’dür. Diğer seçenekler evde/bahçe dışında ortak şebeke
29
suyu (%0,2) evde/bahçede kuyu suyu (%7,1), ortak kullanılan kuyu suyu (%1,4) ve şişe suyu (%7,6) şeklindedir.
•İyileştirilmemiş suya (pınar, ırmak, tanker vb) ulaşma %11,6’dır.
•İçme suyuna olan mesafe şu şekildedir: Evde/bahçede su olması %87,8, 30 dakikadan az sürede gitme ve
geri dönme mesafesinde su olması %5,4; 30 dakikadan uzak sürede gitme ve geri dönme mesafesinde su olması
%2,7’dir. İçme suyuna ulaşma (gidiş ve dönüş) 15 dakikadan az olma %91,4’dür.
•Hanelerin %61,3’ünün tuvaleti ev içinde, %35,1’inde evin dışında ve %2,8’inde hem içerde hem de
dışarda tuvalet vardır. Tuvaleti olmayan hane yüzdesi ise %0,8’dir. Ev içinde tuvaleti olan nüfus %57,4 olup ev
dışında tuvaleti olan nüfus %38,3’dür.
•Tuvaletin kanalizasayona bağlı olma durumu %40,8, açık çukur olması %15,3 ve kapalı çukur olması
%41,8’dir.
•Tuvaletlerin %94,7’si sadece hanehalkı tarafından kullanılırken %3,5’i ise diğer hanelerle ortak
kullanılmaktadır.
•Yeterli atık sistemi olan tuvaletlerin (sadece hanehalkının kullanımına açık) %39,8’i kanalizasyona bağlı
iken %39,3’ü kapalı çukur şeklindedir.
•Konutların zemin malzemesi %40,0’ında beton, %22,5’inde tahta ve %11,0’ında toprak şeklindedir.
•Konutların %83,3’ü soba- odun/kömür ve %10,1’i soba-tezek ile ısınmaktadır.
•Konutların %15,7’sinde ayrı mutfak ve %15,9’unda ayrı banyao yoktur.
Kırsal bölgede hanelerin %52,6’sının refah düzeyi çok düşük, %25,5’i düşük, %13,3’ü orta, %6,2’si yüksek ve %2,4’ü çok yüksektir. Bu yüzdeler kentsel kesimde %7,7, %17,9, %22,5, %25,2 ve %26,6’dır. 5
Tarım çalışanlarının en dezavantajlı grubu olam mevsimlik gezici tarım işçilerinin yaşam koşulları çok
daha kötüdür. Gezici işçi barınaklarında taban örtüsü olarak kilim tercih edilmektedir. Fakat, çadırın içini çoğunlukla düşük kaliteli kilim veya örtüler kaplamaktadır. İşçiler bazen yöredeki mevcut kamış, hasır vb. malzemelerle de barınak yapabilmektedir. Bu gibi barınakların yağmurdan korunmaları için üzeri naylonla örtülmüştür.
Pek çok yerleşim yerinde tuvalet bulunmamaktadır. Çadır içinde her bir kişiye düşen yaşam alanı çok küçüktür.
Kalabalık yaşam koşulları mahremiyet alanının daraltmaktadır ve kalabalık gruplar halinde yaşanılmaktadır. Temiz suya ulaşma zor olup, çadırın bir tarafında mutfak düzeneği oluşturulmaktadır. Tuvalet olanağı genellikle
çadırın bir yanında olmaktadır. 7
Çalışan Sağlığı
Çalışma hayatındaki temel çalışma alanlarından biri olan tarım sektöründe çalışan sayısı çok olmasına karşılık dağınık olarak oturma ve çalışma olmasının yanı sıra geleneksel bir bakış açısı ile irdelendiği için organize
olamamıştır. Genel olarak çalışma sağlığı içinde yer almayan tarım çalışanları uzun süre ihmal edilmişlerdir. 1
Çalışma koşulları ile ilişkili olarak sağlık sorunları ortaya çıkmaktadır. Açık havada çalışılmasının getirdiği güneş yanıkları, güneş çarpması, dehidratasyon gibi sağlık sorunlarının yanı sıra koşulların getirdiği olumsuz
etkenler kanser gibi uzun vadede çıkacak sağlık sorunları da ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan düzensiz çalışma
temposuna bağlı olarak iş olduğu zaman aşırı yorgunluk olması sorun olabileceği gibi kış aylarında sedanter yaşam söz konusu olabilmektedir. Yine yaşama ve çalışma koşullarından dolayı, hijyen koşullarının sağlanamaması,
beslenme sorunları, enfeksiyon ve enfestasyonlar, hayvan ısırıkları da sık görülen sağlık sorunları arasındadır.
Pestisid kullanımının da zehirlenme ve kanserojen etkisi ortaya çıkmaktadır. Ayrıca iş güvencesizliği ve gelir azlığı nedeniyle depresyon, alkol kulanımı, anksiyete ve intihar gibi psikososyal sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına
neden olmaktadır. 1,8
Tarım çalışanlarının sağlık kuruluşuna başvurusu da diğer sektörlerde çalışanlara göre farklıdır. Ülkemizde
kentsel yerleşime göre planlanmış olan sağlık hizmetleri genel olarak kırsal alanda yaşayanlar tarafından kolay
ulaşılamamaktadır. Bu da sağlık sorunlarının zamanında çözülmesinin önünde bir engel oluşturmaktadır.1
Kırsal alanda nüfus artışı ve ülkenin genel ekonomik durumuna bağlı olarak, tarımsal faaliyetlerde de
önemli değişimler olmaktadır. Türkiye’de küçük işletmeciliğin yanı sıra kırsal alanda topraksız hane halklarının
oranı da azımsanmayacak oranlardadır. Kırsal alanda yaşayan ve geçimi büyük ölçüde tarıma dayalı olan hane
halklarının %30,2’si topraksızdır. İşletmelerin giderek küçülmesi ve topraksızlık kırsal alanda yaşayan hane halklarının yeterli gelir elde etmesini güçleştirmektedir. Bunlardan dolayı, mevsimlik işgücü arzının en önemli nedeni
ve kaynağı; küçük işletmecilik ve topraksız çiftçi ailesinin oldukça fazla olmasıdır. Ayrıca, köyden kente göç
30
etmiş fakat yetersiz bilgi, eğitim ve sermaye nedeniyle atıl kalan işgücü de mevsimlik tarımsal işgücünün önemli
bir kaynağını oluşturmaktadır.10 Bu kesime yönelik kayıt düzeni/sistemi bulunmadığından çeşitli araştırmalara
göre farklı bölge ve üretim konularında aileleriyle birlikte 800 bin ile 1,2 milyon gezici ve geçici tarım işçisi
olduğu ve bunların da en az % 35-40’nın “5-17 yaş grubu” “çocuk işçiler”den oluştuğu tahmin edilmektedir. 11
Mevsimlik gezici tarım işçilerinin öğrenim düzeyleri oldukça düşüktür. Kırsal çalışma sırasında kadınlarla
yapılan bir çalışmada görüşülen kadınların %1’i ilkokul ve üstü öğrenim durumuna sahip iken erkeklerde ise
bu oran %42,4’dür. Mevsimlik tarım işçilerinin kentsel kesimden gelmesi durumunda ilkokul ve üstü öğrenim
düzeyine sahip olma kadınlarda %7,7-13,4 arasında değişirken erkeklerde %67,4’dür. Ergenlerde de okula devam etme yüzdeleri oldukça düşüktür. Ergenlerin %39,4’ü ilköğretim ve altı öğrenime sahip iken %58,1’i okula
devam etmemektedir. Bu yüzdeler kızlarda %24,6 ve erkeklerde %67,9’dur. Gezici mevsimlik tarım işçileri arasında sağlık güvencesi olmayan %21,7 ve yeşil kartı olan %73,5’dir. Kadın işçilerin %5.4-16.1’i Türkçe bilmemekte, Arapça ya da Kürtçe konuşmaktadırlar.11
Mevsimlik göçebe tarım işçiliği, yaşam koşullarının uygunsuzluğu (sağlıksız barınaklar, temiz içme–kullanma suyunun olmayışı, yaşam alanında biriken atıklar, sağlıksız tuvalet, gıda yetersizliği vb.), işin niteliğine
bağlı olarak maruz kaldıkları riskler (tarım ilacı, tozlar, güneş, gürültü, ısı etkisi) ve sağlık sorunları (kazalar ve
yaralanmalar, böcek sokmaları, güneş çarpması vb) ile temel sağlık insan hakkı olan hizmetlere (sağlık, eğitim ve
sosyal hizmetler) ulaşamama söz konusudur. Hanehalklarının yaşadığı imkansızlıklar yüzünden çocuklar yetersiz
beslenme koşullarında bulunmaktadır. Araştırmada beslenme koşullarından dolayı, çocukların %67,1’sinin “zayıf” gelişme grubunda olduğu belirlenmiştir. Yetersiz beslenme koşularının yanı sıra ağır çalışma ortamı ve uzun
süreli çalışmalar da çocukların fiziksel ve psikolojik gelişmelerini olumsuz yönde etkilemektedir. 10 Ayrıca trafikte
olumsuz koşullarda yapılan seyahatler nedeniyle trafik kazasında yaralanma riskleri de artmaktadır. 7
Kadın Sağlığı
Tarım sektörü kadınların en fazla çalıştığı alandır. Çalışma yaşamında oldukça az yer alan kadınlar tarımda
ücretsiz aile işçisi olarak yer almaktadırlar. Kadında erkekle beraber çalıştığı halde sosyal güvenceye sahip olmama yüzdeleri daha yüksektir (kadınlarda %96,1 ve erkeklerde %75,7). Kadının tarımda aktif olarak çalışmasının
yanı sıra evdeki işlerinde de azalma olmamaktadır. Bu nedenle günlük çalışma saati çok daha uzun olmaktadır.12
Kadının tarımsal etkinlikleri yanında, besin maddelerinin hazırlanması ve saklanması, içme suyunun, yakacakların taşınması, pazar için yoğurt, peynir yapımı gibi etkinlikleri kapalı aile ekonomisi içinde kaybolmakta,
kadın bağımsız olarak emeğinin karşılığını alma ve kullanma olanağından hukuken olmasa da uygulamada yoksun bulunmaktadır. Bu durumda bağımsız ücret kazanan kesime girmeyen fakat ekonomik açıdan üretim etkinliği
olan işleri yapan kadın, geleneksel değerlerin yaygın olduğu kırsal kesimde çalışan kadın statüsüne de sahip
değildir. Yaptığı ev dışı iş, kırsal yapılanma modelinde ev işinin bir uzantısı olarak görülmekte ve çoğunlukla
ekonomik faaliyet sınıfına alınmamaktadır. Kırsal kesimde kadın, ev işlerini işletme işleriyle birlikte aksatmadan
yürütebilecek şekilde planlamaktadır. Formel olarak herhangi bir iş planından söz etmek pek olası değilse de, her
kadın tarımsal işlerin yoğunluğuna ve önemine göre evdeki işlerini ayarlamakta ve ona göre yönlendirmektedir. 7
Kadın da erkek gibi çalışan sağlığı açısından olumsuz olarak etkilenmektedir. Kadının doğurganlık özelliği
onun farklı risklerle karşılaşmasına neden olmaktadır. Kadınların üreme sağlığı ile riskleri sağlık durumlarının
temel belirleyicileri arasındadır. Kırsal kesimde kadınların üreme sağlığı açısından daha fazla risk altında oldukları görülmektedir5:
•Kırsal kesimde toplam doğurganlık hızı 2,68’dir.
•Son gebeliklerin arasındaki süre 7-17 ay arasında olma %14,5 ve 18-23 ay arası %13,9’dur. Yani riskli
doğum aralığına sahip olma %28,4’dür.
•15-19 yaş grubundaki kadınların %6,5’i anne olmuş, %2,1’i ilk çocuğuna gebedir.
•15-49 yaş kadınlarda herhangi bir kontraseptif yöntem kullanma %68,9, herhangi bir modern yöntem
kullanma %40,4 , herhangi bir geleneksel yöntem kullanma %28,6 ve yöntem kullanmama %31,1’dir.
•Gebelerin %84,2’si doğum öncesi bakım almış, %80,2’sinin doğumu sağlık personeli tarafından
yaptırılmış, %73,7’si doğum sonrası bakım almıştır.
Kırsal kesimde kadınların doğurganlıklarının daha fazla olduğu, sağlık hizmetlerine ulaşılabilirliğin daha
sınırlı olduğu görülmektedir.
31
Tarım çalışanları arasında göçebe tarım işçilerinin sağlık riskleri daha yüksektir. Göçebe tarım işçisi kadınların %95’i 18 yaşın altında, yani çocuk yaşta evlenmektedirler.5 Kadın mevsimlik gezici tarım işçilerinin
üreme sağlığı hizmetlerinden yararlanması daha da düşüktür. Gebe kadınların %44,3’ünün tetanos aşısı olmayıp,
%53’ü son gebeliğinde gebelik izlemi olmamış, %57,6’sı son doğumunu sağlık kuruluşunda yapmıştır. Bu da
doğurganlığın ek olarak sağlık sorunlarına neden olduğunu göstermektedir.13 Mevsimlik tarım işçileri ile yapılan
bir çalışmada ailede ortalama çocuk sayısı 4,1 olarak bulunmuştur. Aile planlaması yöntemi kullanılmasına karşı
olma ise %24,1’dir. 7
Çocuk Sağlığı:
Kırsal kesimde doğurganlığın yüksek olmasının yanı sıra olumsuz yaşam koşullarının da eklenmesi çocukların risklerini artırmaktadır. Kırsal kesimde beş yaş altında çocukların nüfusa kayıtlı olmama yüzdesi %8,4’dür.
Çocukların temel sağlık hizmetlerine ulaşması ve sağlık durumları genel ülke ortalamasına göre daha düşüktür. 5
•Doğumdan sonra bebeklerin %79,9’u sağlık muayenesinden geçmiştir.
•Doğum ağırlığı bilinen bebeklerin %12’si küçük doğmuştur (2,5 kg dan daha az), doğum ağırlığı
bilinmeyen bebeklerin %28,4’ünün küçük doğduğu belirtilmiştir.
•Anne ifadesine göre 15-26 aylık bebeklerin %67,4’ü tam aşılıdır. BCG aşılama yüzdesi %94,3, DBT3
aşılama yüzdesi %82,2, polio3 aşılama yüzdesi %81,4, kızamık aşılama yüzdesi %86,5 ve hepatit3 aşılama
yüzdesi %78,2’dir.
•Beş yaş altı çocukların %24,7’si son iki hafta içinde ishal ve kanlı ishal olmuş, %1,9’u kanlı ishal olmuştur.
İshal olan çocukların %46,4’ü sağlık kuruluşuna götürülmüştür.
•Doğumdan sonra ilk bir saat içinde bebeklerin %33,9’u anne sütü almıştır. Ortanca emzirme süresi 15,1
aydır.
•Beş yaş altındaki çocukların %17,4’ünün yaşa göre boyu -2SS nın altında (kısa boylu, bodur) ve %5,9’unun
ise -3SS altındadır (çok kısa boylu). Çocukların %0,9’unun boya göre ağırlığı -2SS nın altında, %4,8’inin yaşa
göre ağırlığı -2SS altında (zayıf) ve %0,5’inin ise -3SS altındadır (çok zayıf).
•1998-2008 yılları için bebek ölüm hızı %033, yenidoğan ölüm hızı %020, yenidoğan sonrası ölüm hızı
%014 ve beş yaş altı ölüm hızı %043’dür.
Tarımda çocuk işçiliği hane halklarının ekonomik, sosyal ve kültürel konum ve tutumlarıyla yakından
ilgilidir. Çocuğun sosyalleşme sürecinde başta hane halkı olmak üzere toplumsal kurumların işleyişinde yer alan
değer ve normlar belirleyici olmaktadır. Çocuğun eğitimine karşı hane halkının tutumu ve okul sistemine anlam
veren toplumsal değer ve normların çocuğa yaklaşımı çocuk işçiliğinin işgücü içindeki yerini belirlemektedir.
Hane halkı, eğer çocuğa gelir getiren bir birey olarak değil de, eğitimini alan ve sosyalleşmesini gerçekleştirmek durumunda olan bir birey olarak bakarsa, bu durum çocuğun sağlıklı bir birey olarak aileye ve topluma
kazandırılmasına aracı olur. Burada hanehalklarının çocuk çalıştırılması konusundaki tutumlarının büyük ölçüde
ekonomik yetersizliklerden kaynaklandığı bilinmektedir. Çünkü, yoksul hanehalkları çocukların gelirlerine gereksinim duymaktadır. Çocuk gelir aracı olarak görülürken, çalışma sırasında karşılaşabileceği riskleri göz ardı
edilebilmektedir. 10
Mevsimlik gezici tarım işçilerinin çocuklarının daha fazla risk altında olduğu bilinmektedir. Çocuklar hem
çalıştırılmakta hem de yaşam koşulları kırsal alandan daha kötü olmaktadır. Tarım işçisi aileler açısından, çocukların tarım alanlarına götürülmesi, çocuklarına bakacak kimsenin olmaması nedeniyle bir zorunluluk, yaşı
büyük olanların tarla işlerinde, daha küçük yaşta olanların ise bulaşık, çamaşır ve kardeş bakımı gibi işlerde
çalıştırılması olağan bir durum olarak görülmektedir. Başka bir deyişle göçebe tarım işçisi ailelerde her yaşta
çocuk emeği tarım alanlarında kullanılmaktadır. Araştırmalarda, çocukların %12’sinin iş kazası geçirdiği belirtilmektedir. Tarlada geçen yaşama bağlı yılan, akrep (%17) ve böcek sokmaları (%65) sık karşılaşılan sağlık
problemleridir. Çocuklar arasında beslenme bozukluğu yaygın olup (%45), çocukların %16,9’u anemik, %17,8’i
psikomotor gelişimleri geri kalmış ve %38,1’i ise kısa boylu kalmıştır. 10,14. Çocukların sadece %48,8’i tam aşılı
olarak bulunmuştur. 11
Mevsimlik tarım işçileri ile yapılan bir çalışmada çocuğu olan ailelerin %56,8’i bir veya daha fazla çocuğunu kaybetmişlerdir. 7
32
Sonuç
Tarım çalışanlarının oluşturduğu sektör oldukça büyük olmasına karşılık yeterince organize değildir. Tarım çalışanlarının öğrenim durumları düşük, meslek ile ilgili özel bir eğitimleri bulunmamaktadır. Bu alanda çalışanların sosyal güvenceleri olmadığı gibi çalışma ve yaşama koşullarından dolayı risk altında bulunmaktadırlar.
Ücretsiz aile işçisi olarak kadın ve çocuklar hem bedensel özellikleri hem de çalışma koşullarının ağırlığından
dolayı risk gruplarını oluşturmaktadır. Tarım çalışanlarının arasında en dezavantajlı gruplar arasında mevsimlik
gezici tarım işçileri yer almaktadır.
Tarım çalışanları arasında yer alan risk gruplarının sosyodemografik özelliklerinin tanımlanması, çalışma
haklarının korunmasına yönelik sosyal politikalarının bir an önce uygulamalarıyla beraber yürürlüğe girmesi gerekmektedir. Tarım alanında çalışanların hem çalışma hem de yaşama koşullarının iyileştirilmesine yönelik acil
müdahalelere gereksinim vardır.
Risk gruplarının sağlık izlemlerinin yapılması, hastalıkların tanı ve tedavisinin yanı sıra sağlığın korunması
ve geliştirilmesine ilişkin hizmetlere ulaşabilmeleri sağlanmalıdır.
Kaynaklar
1. Bilir N, Yıldız AN. Tarımda İş Sağlığı ve Güvenliği. İş Sağlığı ve Güvenliği. Hacettepe Üniversitesi
Yayınları. Ankara. Hacettepe Üniversitesi Basımevi, 2004;313-318.
2. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı. Osmanlı’dan Günümüze Tarım ve Tarıma Hizmet Veren Kurumların Teşkilatlanma Süreçleri. http://www.tarim.gov.tr/TurkiyedeTarim,Osmanlida_Tarim.html, Erişim Tarihi: 10 Mart
2012.
3. Üner S, Açıkel C ve Özcebe H. Sağlık Yöneticileri ve Epidemiyolojinin Kullanımı. Editörler: Coşkun
Can Aktan ve Ulvi Saran. Sağlık Ekonomisi ve Sağlık Yönetimi. İstanbul. Aura Kitapları, 2007;549-582.
4. TÜİK, Nüfus Demografi, Konut ve Toplumsal Yapı. ttp://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?tb_id=39&ust_
id=11. Erişim Tarihi: 10 Mart 2012.
5. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü. Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması, 2008. Hacettepe
Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü,
Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve TÜBİTAK, 2009;17-184.
6. TÜİK. Tarım İstatistikler, Tarım Sayıları. Toplam yerleşim yeri ve hanehalkı sayısı ile tarımsal faaliyette
bulunan ve bulunmayan hanehalkı sayısı. http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=44&ust_id=13. Erişim Tarihi: 10 Mart 2012.
7. Yıldırak N, Gülbuçuk S, Olhan E, Kılıç M. Türkiye’de Gezici ve Geçici Kadın Tarım İşçilerinin Çalışma
ve Yaşam Koşulları ve Sorunları. Uluslararası Çalişma Örgütü Türkiye Temsilciliği, Ankara. 2002; 20-50.
8. Bakırcı N. Tarımda çalışanların sağlığı ve güvenliği. TTB. Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi. Ocak
Şubat Mart 2011: 7-13.
9. Yenigül SB. The effects of migration on urban. G.Ü. Fen Bilimleri Dergisi 2005;18(2): 273-288.
10. TBMM. Kayıp Çocuklar Başta Olmak Üzere Çocukların Mağdur Olduğu Sorunların Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu, Meclis Araştırması Komisyonu Raporu, Temmuz 2010.
11. Koruk İ. İhmal Edilen Bir Grup: Göçbe Mevsimlik Tarım İşçileri. TTB Mesleki Sağlık ve Güvenlik
Dergisi. Ekim Kasım Aralık 2010: 18-22.
12. Etiler N. Tarımda Kadın Emeğine Kısa bir Bakış. TTB Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi. Ocak Şubat
Mart 2011: 27-30.
13. Koruk İ, Şimşek Z. Göçebe mevsimlik tarım işçisi olan ve olmayan kadınlarda tetanoz aşılama durumu
ve ilişkili diğer faktörler. Türkiye Halk Sağlığı Dergisi 2010;8(3): 165-175.
14. Şimşek Z, Koruk İ. The Effects of migratory seasonal farmwork on psychomotor development and
growth among children ages 0-5 years in Southeastern Anatolia Turkish Journal of Public Health 2011;9(3):157165.
33
PESTİSİT ETKİLENİMİ
Prof.Dr. Ömer Faruk TEKBAŞ
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Giriş
Pestisitler, insan ve hayvan vücudu ile bitkiler üzerinde veya çevresinde yaşayan, besin kaynaklarının
üretim, depolanma ve tüketimi sırasında besin değerini düşüren ya da zarara uğratan böcek, kemirici, yabani
ot, mantar gibi canlı formlarının yıkıcı etkilerini azaltmak için kullanılan kimyasal maddelerdir3. Pestisit böcek
kontrolünde kullanılan tüm kimyasalları kapsamaktadır. Genellikle aktif oldukları etkene göre sınıflandırılırlar.
Pestisit çeşitlerinden sık kullanılanlar şunlardır1:
1. İnsektisit: Karınca, sinek, hamam böceği, sivrisinek vb. böcek öldürücüler.
2. Herbisit: Zararlı ot öldürücüler.
3. Fungisitler: Mantar öldürücüler.
4. Akarisitler: Keneler, halı böcekleri vb. akar öldürücülerdir.
5. Rodentisitler: Fare vb. kemirgen öldürücüler.
6. Pisisitler: Balık öldürücüler
7. Avisitler: Kuş öldürücüler
8. Mollususitler: Yumuşakça öldürücüler
9. Nematositler: Nematod öldürücüler
Entegre Zararlı Yönetimi (IPM; Integrated Pest Management) nedir5?
Entegre Zararlı Yönetimi, mevcut zararlı problemini insan sağlığına, çevreye ve diğer hedef alınmayan
organizmalara en az zararı vererek çözmeyi amaçlayan bir strateji olarak tanımlanabilir. Entegre Zararlı
Yönetiminin kapsamı; pestisitleri mümkün olan en az miktarda kullanmak, pestisitler arasında sağlık riski oluşturma
potansiyeli en düşük olanların ve varsa, pestisitlerin kimyasal olmayan alternatiflerinin kullanımını desteklemek,
pestisit kullanımını en aza indirecek çevre politikaları geliştirmek, yoğun olarak pestisit kullanan insan gruplarına
eğitim vermek şeklinde özetlenebilir. Entegre Zararlı Yönetiminin okullar bünyesindeki uygulamaları, çocukların
pestisit maruziyetinden tamamen uzak kalmaları üzerine bina edilmiştir. Zararlılarla mücadele için geliştirilecek
alternatif yöntemlerle pestisitlerin okul çevresinden bütünüyle uzaklaştırılmaları hedeflenmektedir.
Çeşitli Özelliklerine Göre Pestisitlerin Sınıflanması6
İşlev
Yaprak
Dökücüler
Kurutucular
Dezenfektanlar
Kaçıncılar
Çekiciler
Kısırlık
Yapanlar
Büyüme
Düzenleyiciler
Kimyasal Yapı
Organofosfatlar
Kullanım Alanı
Tarımsal
N-metil karbamatlar
Klorlu
hidrokarbonlar
Bisditiyokarbamatlar
Kereste koruma
Fenoksialifatik Asit
Endüstriyel
Piretroidler
Evsel
Fenol Türevleri
Bahçe Pestisitleri
Halk sağlığı
Yapısal
Kalıcılık
Kalıcı Olmayanlar
(Birkaç gün-12 hafta)
Orta Derecede Kalıcı Olanlar
(1-18 ay)
Kalıcı olanlar (20 yıla kadar)
(DDT, aldrin, dieldrin)
Sürekli kalıcılar
(Cıva, kurşun, arsenik)
Tarihçe ve Kullanım Alanları
Pestisit olarak kullanılan ilk maddeler arsenik ve kükürttür. Bunları 19. yüzyılda krizantemden elde edilen
pyrethrum, Colorado patates böceğine karşı ABD’de kullanılan Paris yeşili gibi bakır arsenik bileşikleri izlemiştir.
Cıva ve kurşun gibi metal bileşiklerinin kullanıma sokulması daha sonraki yıllara rastlamaktadır6,7.
34
Zararlılarla karşı savaşta pestisitlerin yaygın kullanımı 1940’lı yılların ortalarında başlamıştır. Alman
kimyacı Otjmar Ziedler tarafından 1874’te sentezlenen fakat pestisit özellikleri bilinmeyen diklorodifenil
trikoloroetamin yani DDT nin bu özelliği, 1939 yılında İsviçreli kimyacı Paul Mueller tarafından ortaya çıkarılmış,
1942 yılında piyasaya sürülen DDT hızla yaygın kullanıma girmiştir6.
DDT, 1980’lerde yasaklanana kadar tüm Dünya’da yaygın olarak kullanılmış olup, ülkemizde ve Dünya’da
gerçekleştirilen tifüs, sıtma gibi vektör mücadelelerinde oldukça önemli bir paya sahip bulunmaktadır8.
DDT ve diğer pestisitlerin sağlık zararları ile ilgili kaygıların başlaması 1960’lı yıllara rastlamaktadır.
Yıllarca sınırlama olmaksızın kullanılan DDT, ilk olarak 1969’da İsveç’te, 1971’de ABD’de yasaklanmıştır8.
Ülkemizde toplum sağlığı sorunların çözümünde kullanılan pestisitlere: “halk sağlığı alanında kullanılan
pestisitler” denilmektedir. Halk Sağlığı alanında kullanılan pestisiler şu özelliklere sahip olmalıdır1;
•Toksik özellikleri hedef canlıya spesifik olmalıdır,
•Ucuz olmalı, kolay uygulanabilmelidir,
•Toksik olmayan maddelere kolaylıkla dönüşebilmelidir,
•Yanıcı, patlayıcı, korozif ve boyayıcı olmamalıdır.
•
Günümüzde kullanılan pestisitlerin özellikleri nelerdir1,9?
• Günümüzde sentezlenmiş ve kullanıma sunulmuş olan yaklaşık 20.000 çeşit pestisit bulunmaktadır.
Yukarıda ifade edilen pestisit çeşitlerinin tamamı, 620 farklı hammaddeden değişik formülasyon ve preperatlar
kullanılarak üretilmiştir.
• Üretilen pestisitlerin %80’i tarım sektöründe zararlı ot ve haşerelerle mücadelede, herbisit ve insektisit
olarak kullanılmaktadır.
• Evlerde böcek mücadelesi için aerosol, yapışkan bant ve yem gibi formlarda kullanılan pestisitler üretilen
pestisitlerin çok küçük bir kısmını oluşturmakta, bu kullanım şekline “Raf üstü kullanım” denilmektedir.
Raf üstü kullanımda kullanılan miktar az olsa da insanların 24 saat yaşadıkları ortamlarda kullanıldıklarından
dolayı, birim alana düşen pestisit miktarı tarımda kullanılana göre daha fazladır ve beklenen sağlık riskleri daha
ciddidir.
Pestisit kullanımının kilometre taşları10
•Bilinen en eski pestisit kullanımının MÖ 2000 yıllarında olduğu sanılmaktadır,
•Bilinen en eski pestisitin antik Sümer’ler tarafından Mezapotamya’da kullanılan elementer sülfür olduğu
düşünülmektedir,
•Arsenik, kurşun, cıva gibi zehirli kimyasallar 15. yüzyılda pestisit olarak kullanılmaya başlanmıştır,
•On yedinci yüzyılda tütün yapraklarından elde edilen nikotin sülfat pestisit olarak kullanılmıştır,
•Sentetik pestisit üretiminin arttığı ve kullanımlarının yaygınlaştığı dönem 40’lı yıllara rastlamaktadır,
•Pestisit kullanımı 1940 ile 1950 yılları arasında 50 kata artarak 2,3 milyon tona yükselmiştir. Söz konusu
10 yıllık dönem pestisit çağı olarak adlandırılmaktadır.
•Dünyadaki tüm pestisit kullanımının %75’i gelişmiş ülkelerde gerçekleşmektedir ancak, gelişmekte olan
ülkelerde pestisit kullanımı artmaktadır.
Pestisitlerin Çevreye Etkileri
Çağımızın en büyük sorunlardan beslenme problemini çözmek amacıyla, tarım alanlarından maksimum
düzeyde ürün alınabilmesine çalışılmaktadır. Bu sebepten dolayı insanlar, zararlılarla mücadelede uygulama
kolaylığı ve hızlı sonuç alınması nedeniyle daha çok pestisit kullanımına başvurulmaktadır11.
Bunun yanında pestisit kullanımı; enfeksiyon hastalıklarının önlenmesi amacıyla vektörlerle mücadele
alanında da yoğunlaşmakta, pestisit kullanımı yaygınlaşmaktadır11.
Pestisitler, yaygın kullanım sonucu çevrenin temel bileşenlerinden olan hava, toprak, su ve bitkilerde
değişik oranlarda saptanabilmekte, hayvan ve insanların vücudunda tespit edilebilmektedirler1.
Pestisitlerin çevredeki hareketi arasında en istenmeyen durum pestisitlerin bitkilerin ve diğer canlıkların
yapısına girerek yoğunlaşması ve besin zincirine girmesidir1.
Ekolojik dengedeki besin zinciri göz önüne alındığında pestisitlerin, alt türlerden (bitki ve böcekler)
35
üst türlere (kuşlar, memeliler ve insan) doğru birikim ve yoğunlaşmaları söz konusu olmakta, bu duruma;
“biyoakümülasyon ve biyomagnifikasyon” adı verilmektedir1.
Pestisitlerin hedef olmayan organizmalara ulaşması12:
Tarımsal ekosistemler, insanların üretimi artırma çabaları nedeniyle pestisit katkıları içeren ekosistemlerdir.
Söz konusu ekosistemler çoğunlukla tek bir bitki türüyle sınırlanmış yapıya sahiptirler.
Böyle bir ekosistemde ürün kaybına neden olan zararlılara, hastalıklara ve yabancı otlara karşı yapılan
ilaçlamalarda atılan ilacın %0,015-%6,0’sı hedef alınan canlı üzerine ulaşmakta, geri kalan % 94,0-99,9’luk kısım
ise hedef olmayan organizmalara ve toprağa ulaşmakta ya da çevredeki diğer ekosistemlere kimyasal kirletici
olarak karışmaktadır.
Dünya’da ve Ülkemizde yıllık pestisit kullanımı ve yapılan harcama ne kadardır13–15
Kullanılan pestisit miktarı yıllık olarak Dünya genelinde 3 milyon, ülkemizde 13 bin tondur. Dünya
genelinde kullanılan pestisitin yıllık maliyet 31 milyar ABD dolarıdır. Dünyadaki pestisit kullanımının %20 si
ABD’de gerçekleşmekte ABD’yi Brezilya izlemektedir. ABD’nin yıllık pestisit harcanması yedi milyar dolardır.
Pestisitlerin biyolojik birikiminin sonuçları nelerdir1?
Pestisitler besin zincirinin üst basamaklarına doğru tırmandıkça, canlıların vücutlarında yoğunlaşabilmekte,
zincirin her aşamada daha büyük bir orana ulaşmaktadırlar. Biyolojik birikim ile ilgili kanıtları olan insektisitlerden
başlıcaları; organoklorlu insektisitler, DDT, dieldrin ve aldrindir. Bunların birçoğu yasaklanmıştır veya yasaklanma
aşamasındadır.
Yağda çözündükleri için dokularda birikebilen bu kimyasallar çevrede 15-20 yıl uygulanan miktarın
yarısına yakın oranda saptanabilmektedir. Pestisitler besin zincirinin en üstünde yer alan yırtıcı hayvanlar ve
leşçillerde normalin 80 000 katına kadar yoğunlaşabilmektedirler.
Pestisitlerin çevredeki hareketleri1
•Toprağın yapısına girebilirler,
•Buharlaşıp başka yerlere taşınabilirler. Doğrudan havaya karışarak rüzgârlarla uygulandıkları alanların
uzağına taşınabilir, orada yağmurlarla toprağa karışabilirler,
•Yıkanma ile toprağın alt katmanlarına difüze olabilirler,
•Bitkilerin, hayvanların ve insanların vücut yapısına girebilirler,
•Pestisitlerin çevredeki hareketi arasında en istenmeyen durum pestisitlerin bitkilerin ve diğer canlıkların
yapısına girerek yoğunlaşması ve besin zincirine girmesidir.
•Yeraltı ve yerüstü sularına karışabilirler,
•Suyun; kar, buz, yağmur, sis gibi tüm formlarında bulunabilirler,
Pestisitler kimyasal olarak değişebilir veya parçalanabilirler (Degredasyon). Bu değişim veya parçalanma,
toprağın yapısı, mikroorganizma içeriği, sıcak, soğuk ve UV ışınlar gibi etkenlerden dolayı gerçekleşmektedir
Pestisit etkilenimi en sık hangi yollarla gerçekleşmektedir18?
Etkilenimin en sık gerçekleştiği yol olarak deri yolu karşımıza çıkmaktadır. Vücudun örtülmemiş
yerlerinden, özellikle el ve yüz yoluyla gerçekleşmektedir. Vücudu tam olarak kapatmayan veya geçirgen yapıya
sahip giyecekler de deri yolu ile etkilenime yol açmaktadır.
Etkilenimin ikinci en sık gerçekleştiği yol solunum yoludur. Genellikle kapalı mekânlarda spreyleme
şeklinde yapılan pestisit uygulamalarından sonra görülmekte, mekânın havalandırılmaması ve sıcaklığın yüksek
olması etkilenimin düzeyinin artırmaktadır.
Önceki yollara göre sindirim yolu ile etkilenime daha nadir rastlanmaktadır. Kazayla veya yemeklere
bulaşan pestisitlerin tüketilmesiyle ya da intihar amaçlı olarak gerçekleşmektedir.
Pestisit etkilenimine karşı alınması gereken tedbirler nelerdir?19
36
Üretim
Nakliye
Depolama
Satın alma
Çalışanlara koruyucu kıyafetler sağlanmalı, azami çalışma süreleri
aşılmamalıdır. Çalışanların sağlığı takip edilmeli.
Toplu taşıma araçlarında taşınmamalı, kaza anında çevreye yayılımını
önleyecek uygun nakliye aracı ve paketleme kullanılmalı.
Depolama yerleri uygun malzemeden doğal afetlerde zarar görmeyecek
şekilde yapılmalı, mülki amirlerde depo yerlerinin listesi bulunmalı.
İhtiyaca uygun çeşit ve miktarda alınmalı, paketler zarar görmüş olmamalı.
Kullanım
Koruyucu giysiler (eldiven, gözlük, çizme vb.) kullanılmalı, çocukların
ulaşamayacağı yerlerde kilit altında bulundurulmalı. Kullanım sonunda tüm
vücut ve kullanılan aparat bol su ile yıkanmalı.
Kullanım
sonrasında
Boş kapları uygun şekilde bertaraf edin, boş pestisit kaplarını başka
amaçlarla kullanmayın, ateşe atmayın, biriktirmeyin.
Pestisitlerin İnsan Sağlığına Etkileri
DDT başta olmak üzere insektisitlerin sağlık etkileri olabileceği konusunda endişeler ve araştırmalar
1960’lı yıllarda yaygınlaşmaya başlamıştır1.
Bugün, ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) 165 pestisiti insanlar için karsinojen olabileceği şüphesi ile
karsinojenler kategorilerine dâhil etmiştir20.
Pestisitler; deriden, solunum sisteminden ve gastrointestinal (mide-barsak) yolundan alınabilmektedir.
Mesleki etkilenim, sanıldığının aksine büyük oranda solunum yoluyla değil deri yoluyla olmaktadır21.
Pestisitlerin insandaki etkilerinin değerlendirilmesi oldukça güçtür. Çünkü problemin tam niteliğiyle
ilgili bilmediğimiz birçok etmen bulunmaktadır. Yaş, cins, ırk, ekonomik durum gibi sosyo-demografik veriler
etkilenimin boyut ve sonuçlarını önemli oranda değiştirmektedir21,22.
Gıdalardaki pestisit kalıntıları özelikle çocuklarda erişkinlerdekinden çok daha farklı ve beklenenin
ötesinde sağlık sorunları oluşturabilirler23.
Pestisit zehirlenmelerinde bilinmesi gerekenler24:
Pestisitlerden yalnızca organofosfat ve karbamat zehirlenmelerinde atropin kullanılır,
Atropin, pestisit zehirlenmelerinden korumaz! Sadece belirtileri geciktirir.
Sedatif ilaçlar (uyku ilaçları), morfin, barbütiratlar, fenotiyazin, aminofilin ve solunumu yavaşlatan veya
durduran ilaçlar pestisit zehirlenmelerinde kesinlikle kullanılmaz.
Pestisitlerin ağız yolu ile alınması durumunda içilecek bir bardak sütün zehirlenmeden koruyucu etkisi
olmamakla birlikte, pestisit yayılımını yavaşlatıcı etkisi bulunmaktadır.
Pestisitlerin kullanıldığı her yerde pestisit zehirlenmelerinde yapılacakların yazdığı ve gerekli tüm ilk
yardım malzemelerini içeren bir ilk yardım çantası bulundurulmalıdır.
Rachel Carson kimdir?25
Rachel Carson; DDT’nin zararlı etkilerini kanıtlayan, ve toplumsal bilinçlendirme için çalışmalar yapan,
1962’de yayımladığı “Silent Spring” isimli kitabı ile dünyada çevresel hareketi başlatmış olan çevre dostu bir
bilim kadınıdır. Bu kitap Prof. Dr. Çağatay GÜLER tarafından Türkçeye çevrilmiş ve “Sessiz Bahar” adıyla
yayınlanmıştır.
Zooloji bölümü mezunu bir biyolog olan Rachel Carson 1940’lardan beri tüm dünyada yaygın olarak
kullanılan bir insektisit olan DDT’yi ölen kuşların yumurtasında saptamıştır.
Yaygın kullanılan insektisitlerin sadece böcekleri değil yaban hayvanlarını da öldürdüğünü gözlemlemiş,
Amerikan kartallarının sayısındaki azalma dikkatini çekmiştir.
Birçok deney sonucu kuşların yumurtalarının kabuğunda DDT olduğunu tespit etmiştir. Böylece toplumda
çevre bilincini oluşturmaya başlamış, dünyayı zehirleyen bu tür kimyasal maddelerin kullanımına yasal olarak
sınırlılık getirilmesinin yolunu açmıştır.
37
Bazı pestisitler, ait oldukları aile ve başlıca yan etkileri26
Pestisit
Endosulfan
(organoklorin)
Chlorpyrifos
(organofosfat)
Malathion
(organofosfat)
Pyrethrins
(doğal orijin)
Captan
Chlorothalonil
Atrazine
Paraquat
Türü
İnsektisit
İnsektisit
İnsektisit
Yan Etkileri
Baş ağrısı, gözyaşı, kusma, bulantı, ishal.
Kaşınma, yanma, baş ağrısı, baş dönmesi, nefes darlığı,
çarpıntı, koma.
Baş ağrısı, gözyaşı, kusma, bulantı, ishal, nefes daralması,
bilinç kaybı.
İnsektisit
Üst solunum yolu tahrişleri, dermatit, alerjik tepkiler, astım.
Fungisit
Fungisit
Herbisit
Herbisit
Göz, cilt, solunum yolu tahrişleri.
Gözdeki mukozalı hücrelerin tahrişi, alerjik dermatit
Göz, cilt, solunum yolu tahrişleri, karın ağrısı, ishal, kusma.
Ağızda, boğazda, göğüste yanma, ishal, sersemlik.
Pestisitlerin sağlık etkilerinin epidemiyolojisi
Pestisitlerin akut etkileri irritasyondan ölüme kadar değişmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO)
hesaplarına göre akut istenilmeksizin zehirlenmeler dünyada 3,5-5 milyon vaka arasındadır ve yirmi bini ölümle
sonuçlanmaktadır. İntihar amaçlı zehirlenmeler ise iki milyondur ve bunun iki yüz bininin ölümle sonuçlandığı
tahmin edilmektedir27.
Pestisitlerin neden olduğu bilinen başlıca kronik sağlık etkileri şunlardır28:
•Kanser
•Üreme sistemi ve fertiliteye olumsuz etkiler
•Doğum defektleri
•Endokrin bozukluklar
•Nörolojik hasar
•Baş Ağrısı, Bulantı, Aşırı Terleme, Baş Dönmesi, Kramplar
Pestisit zehirlenmesi istatistikleri:29
•Orijini kaza ya da intihar amaçlı olabilen pestisit zehirlenmeleri, tüm dünyada yaygın önemli bir morbidite
ve mortalite sebebidir.
•Dünyada yılda yaklaşık üç milyon ciddi akut pestisit zehirlenmesi olduğu tahmin edilmekte, bunların
220.000’den fazlası ölümle sonuçlanmaktadır.
•Fatal pestisit zehirlenmelerinin %95’i gelişmekte olan ülkelerde meydana gelmektedir
Ülkemizde pestisit zehirlenmeleri ile ilgili ayrıntılı istatistikî veriler bulunmamaktadır
Pestisitlerin akut toksik etkileri hakkında bilgi verir misiniz?30
Yüksek dozlarda karşılaşma sonucunda ani ortaya çıkan sağlık sorunlarıdır.
Ölümlerin tamamına yakını gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde olmaktadır. Dünyadaki pestisitin
sadece %25’i gelişmekte olan ülkelerde kullanılırken ölümlerin çoğunun bu ülkelerde olması kontrollü
kullanmanın önemini göstermektedir.
Tarım sektöründeki zehirlenmelerin çoğu kayıtlara geçmediğinden gerçek rakamlar bilinmemektedir. Çünkü
belirtiler çoğunlukla nonspesifiktir ve gastroenterit, soğuk algınlığı, nezle vb hastalıklarla karıştırılabilmektedir.
Bunun yanında gerek hekimler gerekse tarım işçileri bu belirtilerin pestisit zehirlenmelerinden kaynaklanabileceği
konusunda bilgisizdir. Ayrıntılı bir iş ve çevre öyküsü tanıyı koymada yardımcı olacaktır.
Pestisit zehirlenmelerinin tüm zehirler içindeki payı %4 civarındadır. Organofosfatlar ve karbamatlar bu
zehirlenmelerin üçte birinden sorumludur.
Pestisitlerin kronik toksik etkileri6
38
Toksik etki
Doğum
Defektleri
Özellikleri
Non Hodgkin lenfoma, lösemi, multiple myeloma, akciğer kanseri riskinde
istatistiksel olarak önemli risk artışı saptanmıştır.
Pestisitlerle karşılaşan tarım işçisi kadınlarda doğum defekti olan çocuk
doğurma sıklığı normal popülâsyona göre daha yüksektir.
Üreme Sistemi
Bozuklukları
Nemastosit olarak kullanılan 1, 2 dibromo 3 kloropropan (DBCP) ve Etilen
dibromürün (EDB) azospermi ve oligospermi yaptığı saptanmıştır.
Endokrin
Bozukluklar
Erken puberte, feminizasyon, meme başı büyümesi, hipospadias, meme
tümörleri, anormal ovaryan siklus gibi durumlar görülebilmektedir.
Özellikle organofosforlu pestisitler olmak üzere pestisitlerin sinir sistemi
üzerinde felç, demiyelizasyon, ağır psikolojik bozukluklar, bellek,
bozukluğu ve düşünme yeteneğinde önemli azalmalara neden olabilirler
Kanser
Nörolojik
Bozukluklar
Pestisit zehirlenmelerinde ilk yardım
Pestisit zehirlenmeleri genellikle kaza sonucunda veya intihar amaçlı olarak gerçekleşmektedir. Bu tür
zehirlenmeler, ilaçlama yaparken koruyucu önlemlerin alınmaması, pestisitlerin kolay ulaşılabilir yerlerde
bırakılması ve özellikle çocuklar başta olmak üzere, insanların yanlışlıkla bu ilaçlarla temas etmeleri ve pestisit
uygulamaları sırasında veya sonrasında pestisitlerin su ve gıdalara karışması sonucunda gelişebilmektedir1.
Tarımsal pestisit uygulamaları sırasında gerçekleşen zehirlenmeler önemli bir halk sağlığı sorunudur.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre; yalnızca Asya-Pasifik bölgesinde bu sebepten dolayı yılda yaklaşık 300.000
insan ölmektedir29.
Akut pestisit zehirlenmelerinde en sık görülen yakınmalar; baş ağrısı, vücut salgılarında artma, mide
bulantısı, kusma ve ishaldir30.
Pestisit zehirlenmelerinde yapılması gerekenler:31
•Kazazedeye müdahale etmeden önce pestisitten etkilenmemek için önlem alın,
•Kazazedeyi olay yerinden uzaklaştırın,
•Kazazedenin bilinç durumunu değerlendirin, solunum ve dolaşımı kontrol edin,
•Zehir danışmayı arayın (114),
•Derhal doktor veya sağlık ekibi çağırın,
•Doktor veya sağlık ekibine olay hakkında hızlı ve öz bilgi verin.
•Zehirlenme sebebi olan pestisitin kutusunu, kullanma kılavuzunu, etiket bilgilerini vb. doktor veya sağlık
ekibine teslim edin,
Tüm zehirlenmeler arasında pestisit zehirlenmelerinin payı nedir?29,31–34
• Zehirlenmeler ile acil servise başvuran hastalar arasında pestisit zehirlenmeleri önemli bir paya sahiptir.
• Dünyada her yıl yaklaşık 100.000 kişi organofosfat bileşikleri ile zehirlenmektedir. A B D ’ d e
Zehir Kontrol Merkezleri Birliği’nin 2007 raporuna göre zehirlenmeye maruz kalan olguların %3,9’u pestisit
zehirlenmesidir. Bu oran 19 yaş üzerinde %5,2’ye çıkmaktadır.
• Ülkemiz Sağlık Bakanlığı Hıfzıssıhha Merkez Başkanlığı Zehir Araştırma Müdürlüğü verilerine göre
tüm zehirlenme olguları arasında pestisitlerle zehirlenme üçüncü sırada yer almaktadır.
• Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi İlaç ve Zehir Danışma merkezi verilerine göre, Ocak 1993 ile
Aralık 2001 arasında zehirlenme ile başvurular arasında pestisitler %8 ile ikinci sırada yer almaktadır.
39
Pestisit zehirlenmelerinin geliştiği vücut bölgesine göre ilk yardım prensipleri35
Deri
Solunum
Sistemi
Deri yoluyla gerçekleşen zehirlenmelerin büyük kısmı el veya ön koldan olmaktadır.
Kazazedenin elbiseleri tamamen çıkarılmalı, vücudu su ve sabunla gerekirse
duş altında yıkanmalıdır. Kazazedeye müdahale edecek kişiler, kimyasallardan
etkilenmeyecek kıyafet kullanmalıdır.
Kazazede derhal temiz havaya çıkarılmalıdır. Solunum yolu kontrol edilmelidir.
Kazazedenin bilinç kaybı bulunduğunu fark ederseniz dilinin solunum yolunu
tıkamadığından emin olunuz. Kazazedeye oksijen solutmak faydalı olabilir.
Göz
Göz kapaklarını açık tutarak akan su ile gözü 15 dakika boyunca yıkayınız.
Sindirim
Sistemi
Halen ağızda bulunan pestisit varsa boşaltıp ağzı yıkayınız. Pestisitin yutulan
kısmına müdahale etmek için mutlaka etiketini okuyunuz veya zehir danışmayı
arayınız. Yutulmuş bazı pestisitleri su içerek sulandırmak zararlı olabilmektedir.
Kusturmanın gerekli olduğu durumlarda mutlaka hastanın bilinç durumunu
değerlendiriniz. Fayda sağlayacak ise ipeka şurubu veya aktif kömür yutturunuz.
KAYNAKLAR
1.Tekbaş ÖF. Çevre Sağlığı. Ankara. GATA Basımevi, 2010.
2. Güler Ç, Çobanoğlu Z. Vektör kemirici ve başıboş hayvanların kontrolü. Birinci Baskı. Ankara. Sağlık
Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 1994.
3. Koren H, Bisesi M. Handbook of Environmental Health and Safety Principles and Practices. 3rd ed. CRC
press, 1996.
4. Matthews GA. Pesticides: health, safety and the environment. Oxford. Wiley-Blackwell, 2006.
5. Dhawan AK, Peshin R. Integrated pest management: consept, oportunities and challanges. Eds: Dhawan
AK, Rajinder P: Integrated Pest Management: Innovation-Development Process. Springer, 2009.
6. Güler. Ç, Çobanoğlu. Z. Pestisitler, Çevre Sağlığı Temel Kaynak Dizisi No:52. Ankara. TC Sağlık
Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 1997.
7. McKinney ML, Schoch RM, Yonavjak L. Environmental science: systems and solutions. 4. Baskı.
Sudbury. Jones & Bartlett Learning, 2007.
8. Mastalerz P. The true story of DDT, PCB, and Dioxin. Wroclaw. Wydawnictwo Chemiczne, 2005.
9. Levine MJ. Pesticides: a toxic time bomb in our midst. Westport. Greenwood Publishing Group, 2007.
10. Miller GT. Living in the Environment. 12th ed. Belmont. Wadsworth/Thomson Learning, 2002.
11. Clive T. The Pesticide Manual. 14th edition. Hampshire. British Crop Protection Council (BCPC), 2006.
12. Yıldız M, Gürkan Mo, Turgut C, Kaya Ü, Ünal G. Tarımsal Savaşımda Kullanılan Pestisitlerin Yol
Açtığı Çevre Sorunları. http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/dd7a04804967197_ek.pdf?tipi=14&sube= [Erişim
Tarihi:17.07.2010].
13. 2000-2001 Pesticide Market Estimates: Sales. http://www.epa.gov/oppbead1/pestsales/01pestsales/
sales2001.htm [Erişim Tarihi:17.07.2010].
14. Crop Protection association Handbook. Peterborough. Crop Protection Association, 2000.
15. Durmusoglu E, Tiryaki O, Hilal C. Türkiye’de Pestisit Kullanımı, Kalıntı ve Dayanıklılık Sorunları.
http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/52cf38361a20908_ek.pdf [Erişim Tarihi:17.07.2010].
16. Fenske RA, Day EW. Assesment of Exposure for Pesticide Handlers in Agricultural, Residental and
Instutional Environments. Eds: Franklin C, Worgan JP: Occupational and residential exposure assessment for
pesticides. West Sussex. John Wiley and Sons, 2005.
17. Dong HM, Ross JH. Coping with Aggregate Pesticide Exposure Assesment: An Integration Approach.
Eds: Krieger RI: Handbook of Pesticide Toxicology: Principles. Second Edition. California. Academic Press,
2001.
18. Human Health Risk Assessment. http://www.epa.gov/pesticides/about/overview_risk_assess.htm
[Erişim Tarihi:19.07.2010].
40
19. Storage and Disposal. http://www.epa.gov/pesticides/regulating/storage.htm [Erişim Tarihi:19.07.2010].
20. Carroquino MJ ve ark. The U.S. EPA Conference on Preventable Causes of Cancer in Children: A
Research Agenda. Environ Health Perspect. 1998; 106 Sup 3: 867-73.
21. Keiffer MC, Wesseling C, McConnell R. Pesticides and Related Compounds. Eds: Rosenstock L,
Cullen M, Brodkin CA, Redlich CA. Textbook of Clinical Occupational and Environmental Medicine. Second
Edition. Elsevier Saunders, 2005.
22. Assessing Health Risks from Pesticides. http://www.epa.gov/pesticides/factsheets/riskassess.htm
[Erişim Tarihi:19.07.2010].
23. Fortmann RC, Sheldon LS, Cohen Hubal EA, Morgan MK, Stout DM, Thomas KW at al. The EPA
Natıonal Exposure Research Laboratory Chıldren’s Pestıcıde Exposure Measurement Program. http://www.epa.
gov/heasd/children/pdf/measurement-program-fortmann.pdf [Erişim Tarihi:19.07.2010].
24. Reigart JR, Roberts JR. Recognition and Management of Pesticide Poisonings. Washtington, DC.
Environmental Protection Agency, 1999.
25. Rachel C. Silent Spring. (Çev. Güler Ç. Sessiz Bahar). Ankara. Palme Yayıncılık, 2004.
26. Pesticide Reregistration Status. http://www.epa.gov/pesticides/reregistration/status.htm [Erişim
Tarihi:19.07.2010].
27. Bronstein AC, Spyker DA, Cantilena LR, Green JL, Rumack BH, Heard SE. 2007 Annual Report of
the American Association of Poison Control Centers’ National PoisonData System (NPDS): 25th Annual Report.
Clinical Toxicology. 2008; 46: 927-1057.
28. Potential Health Effects of Pesticides. http://pubs.cas.psu.edu/FreePubs/pdfs/uo198.pdf [Erişim
Tarihi:19.07.2010].
29. The impact of pesticides on health: preventing intentional and unintentional deaths from pesticide
poisoning. WHO, 2004. http://www.who.int/mental_health/prevention/suicide/en/PesticidesHealth2.pdf [Erişim
Tarihi:19.07.2010].
30. Cochran RC. Risk Assesment for Acute Exposure to Pesticides. Eds: Krieger RI: Handbook of Pesticide
Toxicology: Principles. Second Edition. California. Academic Press, 2001.
31. Clinical Management of Acute Pesticide Intoxication: Prevention of Suicidal Behaviours. Geneva.
World Health Organization, 2008.
32. Bronstein AC, Spyker DA, Cantilena LR, Green JL, Rumack BH, Heard SE. 2007 Annual Report of
the American Association of Poison Control Centers’ National PoisonData System (NPDS): 25th Annual Report.
Clinical Toxicology. 2008; 46: 927-1057.
33. Mollahaliloğlu S, Hülür Ü, Yardım N, Özbay H, Çaylan A, Ünüvar N, Aydın S. Türkiye’de Sağlığa
Bakış 2007. Ankara. Bölük Ofset Matbaacılık, 2007.
34. Tunçok Y. Türkiye’de ilaç ve zehir danışma merkezi aktiviteleri: Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi
İlaç ve Zehir Danışma Merkezi. Toksikoloji Dergisi. 2003; 1(1): 3-6.
35. Diane Publishing Company. Citizen’s Guide to Pest Control And Pesticide Safety. Diane Publishing,
2004.
41
TARIM ÇALIŞANLARINDA SIK GÖRÜLEN ZOONOZ
HASTALIKLAR VE KORUNMA
Doç Dr. Turan BUZGAN
Sağlık Bakanlığı, Müsteşar Yardımcısı
Zoonoz terimi Yunanca zoon (hayvan) ve noses (hastalıklar) kelimelerinden türetilmiştir. Zoonoz tanımı
önceleri sadece hayvanlardan insanlara geçen hastalıklar olarak yapılmaktayken, 1959 yılında FAO/WHO ortak
uzmanlar kurulunca “doğal olarak omurgalı hayvanlardan insanlara, insanlardan hayvanlara geçen hastalıklar veya enfeksiyonlar” olarak değiştirilmiş olup günümüzde de bu anlamda kullanılmaktadır. Asıl bulaşma
yolu insan insan bulaşı halini alan enfeksiyon hastalıkları hayvan kökenli de olsa artık klasik zoonoz sayılmamaktadır.
Konakları insan veya hayvan olan birçok mikroorganizma (bakteri, virüs, parazit, mantar, prion vs.) zoonotik hastalıklardan sorumludur. Zoonotik hastalıkların sınıflandırılması farklı şekillerde olabilmektedir. Zoonozlar
konakçıların insan ve hayvan olmasına göre 3 grup altında toplanırlar:
1-Antropozoonoz zoonozlar (hayvanlardan insanlara geçen zoonozlar): a)Yabani hayvanlardan insanlara
bulaşanlar (Tularemi, kuduz vb.) b)Yarı yabani hayvanlardan (güvercin, rat vs.) bulaşanlar (Leptospiroz, psittakoz vb.) c) Evcil hayvanlardan insanlara bulaşanlar (Kedi tırmalama hastalığı, bruselloz, toksoplazmozis vb.)
2-Zooantroponoz zoonozlar: İnsanlardan hayvanlara geçenler; difteri, amebiyazis vb.
3-Amfiksenöz zoonozlar: İnsan ve hayvanların her ikisi arasında da karşılıklı geçebilenler (stafilokoklar,
streptokoklar, mikobakteriler vb.)
Etiyolojilerine göre Zoonozlar (pratikte en çok kullanılan sınıflamadır):
1- Bakteriyel zoonozlar: Brusellozis, şarbon, leptospirozis, ruam, tularemi vb.
2- Viral zoonozlar: Kuduz, KKKA, hantavirüs enfeksiyonu, Batı Nil Virüsü enfeksiyonu vb.
3- Fungal zoonozlar: Aspergillozis, aktinomikozis, microsporum canis enfeksiyonu vb.
4- Protozoal zoonozlar: Layşmanyazis, babeziyozis, sıtma, kist hidatik vb.
5- Helmintik zoonozlar: Trişinozis, ekinokokkozis, tenyazis vb.
6- Prion zoonozlar: BSE.
Zoonozlar bütün dünyada önemi gittikçe artan hastalıklardır. Dünya Sağlık Örgütüne göre insanlarda görülen toplum kaynaklı enfeksiyonların %60’ını zoonozlar oluşturmakta olup, son 10 yılda ortaya çıkan enfeksiyonların %75’i de zoonotik karakterlidir. Ayrıca biyoterörizm ajanlarının %80’ini de zoonozlar oluşturmaktadır. Dünyada kuduz, sarıhumma gibi bazı zoonotik hastalıklar gösterilen çabalara rağmen eradike edilememişken,
son iki dekadda yeniden önem kazanan veya ilk kez tanımlanan zoonotik hastalıkların ortaya çıktığını görmekteyiz. Bunlara örnek olarak; Lyme hastalığı, kriptosporoidoz, hanta virüs enfeksiyonları ve kuş gribi verilebilir.
Ülkemizde şarbon, bruselloz gibi bazı zoonozlar hala hiperendemik iken 2000’li yıllardan itibaren KKKA, kuş
gribi, tularemi, hantavirus enfeksiyonu ve son olarak da batı nil ensefaliti gibi zoonozlar ilk defa veya yeniden
önemli sağlık sorunu olarak karşımıza çıkmıştır. Bu hususta sosyoekonomik faktörler, ekosistemdeki değişikler
ve iklim değişiklikleri gibi çeşitli faktörlerin rolünün olduğu düşünülmekle beraber, laboratuvar tanı imkânlarının
artması, hastalık kontrol programları dolayısıyla duyarlılık artışı ve hastalık bildirimlerinin de artmasının etkisi
de söz konusudur.
Ülkeler arası artan ticaret ve seyahatler nedeni ile dünyanın bir coğrafi bölgesinde görülen hastalık, diğer
ülkeleri de ilgilendirmektedir. Son yıllarda yaşanan SARS, Kuş Gribi ve Domuz Gribi Salgınları birçok ülkeyi
etkilemiştir. Değişen iklim şartları, göçler, artan kent/azalan kır nüfusu ve seyahatler zoonoz hastalıkların klasik
görülme şekillerini de değiştirmektedir.
Zoonozlar nedeniyle hayvanlarda ölümler görülebilmekte, evcil hayvanların et, süt ve döl verimi olumsuz
etkilenmekte ve bu nedenlerle de büyük ekonomik kayıplar ortaya çıkabilmektedir. Hasta hayvanlarla direkt temas veya hayvansal gıdaların tüketimi ile hastalık insanlara da bulaşabilmekte ve bu enfeksiyonlardan bazıları,
insanlarda da ölümcül seyredebilmektedir.
Zoonozlar özellikle toplumların sosyo-ekonomik düzeyi ve sosyo-kültürel alışkanlıkları ile paralel olarak
görülmektedir. Toplumun her kesiminde görülebilirse de özellikle kırsal kesimde yaşayanlar, tarım çalışanları,
42
veteriner hekimlik alanında çalışanlar daha fazla risk altındadır.
Zoonoz hastalık sayısı 200’den fazla olup bunların da yaklaşık 40’ı tarım çalışanlarının sağlığını tehdit
etmektedir. Ülkemiz için önemli olan zoonozlar; bruselloz, tularemi, kuduz, KKKA, leishmaniazis, leptospirozis,
şarbon, kistik ekinokokkozis, batı nil ensefaliti ve hantavirüs enfeksiyonu gibi hastalıklardır.
Zoonozların insidansının azaltılmasında en önemli faktör, yerinde ve zamanında uygulanması gereken
uzun süreli mücadele yöntemleridir. Bazı hastalıklarda bu mücadele oldukça uzun süreye ihtiyaç duyar. Örneğin;
şarbonda kontamine olmuş bölgeler etkenin sporlu olması nedeniyle uzun yıllar (40-50 yıl) sonra bile potansiyel
odaklardır.
Zooonotik hastalıklardan sorumlu olan enfeksiyon etkenleri insanlara değişik yollardan direkt veya indirekt temas ile bulaşmaktadır. Başlıca bulaşma yolları aşağıdaki gibi özetlenebilir;
a. İnhalasyon yolu ile (Q ateşi gibi),
b. Kontamine gıda veya suların yenmesi veya içilmesi (Salmonella ve Brusella türleri ile oluşan enfeksiyonlar
gibi),
c. Hayvan ısırmaları (kuduz, ısırık enfeksiyonları gibi),
d. Kontamine su ile deri teması (leptospiroz, şistozomiyaz gibi),
e. Artropod vektörlerle bulaş (arbovirüs enfeksiyonları, Lyme hastalığı gibi).
Tablo: Bazı Zoonozların Türkiye’de Görülme Sıklığı
Yıl
Hastalık (Bildirimi Yapılan Olgu Sayısı)
BruŞarbon TulaLeptospi- KKKA Kuduz
selloz
remi
roz
Riskli
Isırık
2000
2001
2002
2003
2004
2005
10.742
15.510
17.765
13.870
18.563
14.644
396
532
398
325
268
319
*
*
*
*
*
431
*
*
*
*
*
7
*
*
*
150
249
266
87.508
85.030
110.646
110.624
128.951
152.317
2006
10.790
272
126
6
438
2007
11.809
262
89
12
2008
9.818
236
71
2009
2010
2011
9.389
7.703
7.177
149
94
165
428
1.531
2.151
Hanta
Şark
Kist
Çıbanı
virüs Enf.
Hidatik
1.135
994
2.721
2.497
4.187
2.563
*
*
*
*
*
175
143.915
1.811
280
717
159.849
1.511
379
8
1.315
187.995
1.133
408
12
26
7
1.318
868
1.075
176.182
152.236
156.141
1.632
2.237
1.791
434
381
579
* 2005 yılından önce bildirim mecburiyeti yoktu.
*
*
*
*
*
31
57
34
BAKTERİYEL ZOONOZLAR
Bakteriyel zoonozlar; hem hayvanlarda hastalık yaparak ölümlere veya kalitesiz et, süt ve süt ürünleri gibi
gıdalar üretilmesine, hem de ekonomik kayıplara yol açmaktadır. Ayrıca, hayvansal ürünlerle insanlarda hastalık
oluşturarak toplum sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir.
Brusellozis: İnsanlarda hafif klinik seyirden ölüme kadar çok değişik klinik görünümlere yol açan önemli
bir zoonotik hastalıktır. Hasta hayvanlara ait enfekte sütlerin çiğ veya yeterli ısıl işlemden geçirilmeden tüketilmesi
ve bu hayvanlara ait enfekte materyal ile temas sonucunda insanlara bulaşabilmektedir. Özellikle Akdeniz ve ortadoğu ülkelerinde yaygın bir zoonozdur. Hastalık yıllar içinde azalmakla birlikte, geleneğe bağlı usullerle hayvancılığın yapıldığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde halk sağlığı problemi olmaya devam etmektedir.
Hastalık insanlarda değişik klinik görünümler sergilemekte ise de, genel olarak titreme ile yükselen ateş,
gece terlemeleri, kaslarda ve büyük eklemlerde ağrılarla karakterize bir klinik tablo ile seyretmekte ve kronikleşebilmektedir. Hastalık spesifik antibiyotik tedavisine cevap vermektedir.
43
Ülkemiz için bruselloz hem insan, hem de hayvan sağlığı açısından önemli bir morbidite ve ekonomik
kayıp nedenidir. Hayvanlarda et ve süt kaybı, düşük, infertilite ve ölüme neden olmaktadır. Bu durum ciddi ekonomik kayıplara yol açmaktadır. Brusellozla mücadele ve hastalığın kontrol altına alınmasında en etkili yöntem,
hayvanlarda hastalığın kontrol altına alınmasıdır. Bu sebeple hayvanların aşılanması, hastalıktan ari işletme
sayısının arttırılması oldukça önemlidir. Korunmada özellikle geleneksel olarak ısıl işlem yapılmadan üretilen süt
ve süt ürünlerinin tüketilmemesi, yavru atan hayvanların atıklarıyla temas etmeden bertaraf edilmesi ve bu amaçla
yaygın eğitim verilmesi gerekmektedir.
Şarbon: Şarbon, ot yiyen hayvanlardan insanlara bulaşan zoonotik bir enfeksiyon hastalığıdır. Etkeni sporlu bir basil olan Bacillus anthracis›tir. Şarbon hastalığı, tarihin bilinen en eski hastalıklarından biridir. Ülkemizde
bazı bölgelerde endemiktir. İnsanlara enfekte hayvanlardan direkt temas veya indirekt yolla bulaşabilmektedir.
Bulaşma endüstriyel, tarımsal ve laboratuvar kaynaklı olabilmektedir. Ülkemizde görülen şarbon olguları genellikle tarımsal kökenlidir. Tarımsal kökenli şarbon, enfekte otçul hayvanlarla direk temas sonucu gelişir. Hastalıklı
veya ölen hayvanların kesilmesi, derisinin yüzülmesi, etinin kıyılması sonucu direk temasla deri şarbonu veya
enfekte etlerin yenilmesi ile gastrointestinal sistem şarbonu gelişir.
Ülkemizde olguların büyük çoğunluğu deri şarbonu şeklinde ve Doğu Anadolu bölgesinde görülmektedir.
Mücadele tedbirleriyle hastalıkta giderek bir azalma gözlenmektedir. Hastalığın kontrolünde ve korunmasında
hayvanların, hastalığın görüldüğü bölgelerde en az 5 yıl süreyle şarbona karşı aşılanması, şarbon olduğundan şüphe edilen hayvanların asla kesilmemesi, yüzülmemesi, hasta hayvanların bulunduğu veya nakledildiği ortamların
dezenfeksiyonu, karantina tedbirlerine uyulması ve eğitim önem taşımaktadır.
Leptospirozis: Weil hastalığı, pirinç tarlası hastalığı, bataklık ateşi olarak da bilinen akut, sistemik enfeksiyonlardır. Leptospiraların en önemli rezervuarı fareler olmakla birlikte 180’den fazla hayvan türü kaynaklık
yapabilir. Her bölge kendi ekolojisi ile belirlenen serotiplere sahiptir. Her serovarın tercih ettiği hayvan konak ya
da konakları bulunmaktadır.
İnsanlarda yaz ve sonbaharda pik insidansa ulaşır. Hastalık sporadik olarak veya salgın şeklinde ortaya çıkabilir. Enfeksiyonun en önemli rezervuarı, uzamış leptospirürisi olan ve genellikle de hastalık belirtisi olmayan
hayvanlardır. İnsanlarda ve hayvanlarda enfeksiyonlar nazal, oral ve konjunktival mukoza ve deri sıyrıklarından
direkt ya da indirekt bulaşabilir. Hayvan idrarı ile kontamine olmuş toprak, su ve yiyecekler ile oluşan indirekt
temas en sık görülen yoldur. Epidemik salgınlar, sel baskını gibi çevresel değişiklikler sonrasında kemiricilerin
yerleşim yerlerine doğru yönelmesi ile ortaya çıkar. Leptospirozlar yüksek neme, nötral veya hafif alkalin pH›ya
ve uygun ısıya ihtiyaç duyarlar. Sel basmış topraklar, yapay ya da doğal tatlı su kaynakları (yapay göl, akarsu, su
deposu vb.) hayatta kalım için tercih edilen ortamlardır. İnsandan insana yayılım nadirdir.
Hayvanlarda hastalık asemptomatik olabileceği gibi düşük, hematüri, sarılık ve anemiyle birlikte olan akut
ateşli bir form şeklinde de görülebilir. Şiddetli formu; kanama, vaskülit ve böbrek yetmezliği ile seyreden Weil
hastalığıdır. Enfeksiyonların %90›ından fazlası kendini sınırlayan, özgül olmayan febril bir hastalık şeklinde
görülmektedir.
Hayvancılıkla uğraşanlar, çiftçiler, laboratuar çalışanları, veteriner hekimler, veteriner sağlık teknisyenleri,
avcılar, balıkçılar, hayvan bakıcıları, lağım işçileri, mezbahada çalışanlar ve inşaat işçileri risk grubunda yer almaktadır. Spesifik antibiyotikler tedavide etkilidir.
Korunmada; kişisel hijyene dikkat edilmesi, çiftlik işleri yapılırken koruyucu giysiler giyilmesi ve kemiriciler için koruyucu önlemler alınması, gıda güvenliği ve çöplerin uygun bertarafı, evcil hayvanlarda hastalığın
kontrolünün sağlanması, riskli akarsu ve diğer kontamine olabilecek su kaynaklarında yüzülmemesi ve yüksek
riskli meslek gruplarında (askerler, şeker kamışı ve pirinç-çeltik işçileri) profilaksi yapılması önemlidir. Doksisiklin (haftada bir oral olarak 200 mg) ile yapılacak kemoprofilaksi > %95 etkilidir.
Çin dışında insan aşılanmasında yaygın bir uygulama yoktur.
Tularemi: Tularemi tavşan ateşi veya avcı ateşi olarak da adlandırılan bir hastalıktır. Yüz yirmi beşten
fazla hayvan türünün F. tularensis’in konağı olduğu bilinmektedir. Tavşan, fare ve sincap gibi kemirici hayvanlar
hastalığın asıl kaynağıdır. Hastalık etkeni uygun çevre şartlarında dört aydan fazla hayatta kalabilmektedir. Etkenin iki alt tipinin bulunduğu ortaya konmuştur. Bunlardan F. tularensis subsp. tularensis çok virülan tip A suşları
olup, insan ve hayvanların klasik tularemi hastalığının nedenidir. Bu tip suşlar Kuzey Amerika’ya hastır. F. tula-
44
rensis subsp. halarctica ise düşük virülansa sahip tip B suşları olup, insan ve hayvanlarda daha hafif seyirli hastalıklara yol açar. Ülkemizde bu tip suş görülmektedir. Hayvanlarda çeşitli klinik görünümler olmakla birlikte daha
çok latent enfeksiyonlar şeklinde seyretmektedir. Tularemi etkeni kadavralarda 24-48 saatten fazla canlı kalamaz.
Buna karşılık dondurulmuş ette 120, deride 40 gün kadar canlı kalabilir. Etken, yüzülmüş deride 40 gün kadar
canlı kalmaktadır. İnsanlara hastalık temel olarak üç yol ile bulaşmaktadır: Deri ve mukozal yol, oral yol, solunum
yolu: Oral yol ülkemizdeki ana bulaş yoludur. Ülkemizde endemik bir hastalıktır. Yakın zamana kadar ağırlıklı
olarak Marmara, Batı ve Orta Karadeniz bölgelerinden olgular bildirilirken, son yıllarda, İç Anadolu Bölgesinden
(Yozgat, Çankırı, Kütahya vb) bildirilen olgu sayısındaki artış dikkati çekmektedir. Hastalığa karşı farkındalığın
artması, insan aktivitelerinde ve ekolojik değişiklikler ve laboratuvar tanı yöntemlerindeki gelişmeler tespit edilen olgu sayısındaki artışın muhtemel nedenleri arasında sayılabilir. Ülkemizde hastalık genellikle kırsal alanlarda
su kaynaklı salgın şeklinde görüldüğünden, en sık kırsal bölgelerde yaşayan çiftçi aileleri, ev hanımları, çocuklar,
avcılar ve orman işçileri etkilenmektedir. Her mevsimde görülebilmesine karşın, kemiricilere bağlı infeksiyonlar
avcılık nedeniyle kış aylarında, kene ile ilişkili olanlar ise daha çok yaz aylarında görülmektedir. Tularemide klinik bulgular subklinik seyirden sepsis ve ölüme kadar farklı klinik tablolar şeklindedir. Ülseroglandüler, glandüler, oküloglandüler, sistemik (tifoid), pulmoner ve nadir olarak karşılaşılan gastrointestinal şekilleri vardır. Olguların büyük çoğunluğu Ülseroglandüler ve glandüler tiptir. Tularemi tedavisinde spesifik antibiyotikler etkilidir.
Hastalıktan korunmada en önemli unsur, kaynağı belli olmayan içme ve kullanma sularının tüketilmemesidir. İçme ve kullanma sularıyla ilgili kaynak, depo ve taşıma hatlarının muhtemel bir bulaşı önleyici şekilde ıslah
edilmesi, içme ve kullanma sularının düzenli olarak klorlanması, meyve ve sebzelerin iyice yıkandıktan sonra
tüketilmesi, gıda maddelerinin kemirici hayvanların ulaşamayacağı şekilde muhafaza edilmesi, av hayvanlarını
yüzerken veya parçalarken korunma önlemlerinin alınması gerekmektedir. Av hayvanlarının etleri yenmeden
önce iyi pişirilmelidir. Kene ısırıklarından korunulması için kimyasal koruyucuların yanı sıra mukozal teması
önleyecek eldiven, önlük ve çizme gibi bariyer önlemlerine önem verilmelidir. Tularemi tanısı ile uğraşan laboratuvarlarda üçüncü derece güvenlik önlemlerinin alınması gerekmektedir.
Attenüe F. tularensis suşunun kullanıldığı aşı mevcut olup tifoid tulareminin gelişmesini önlediği,
ülseroglandüler tulareminin ise şiddetini azalttığı gösterilmiştir. Aşı sadece laboratuvar personeli gibi bu patojenle
sık karşılaşma riski olan kişilere önerilmektedir.
Lyme Hastalığı: Lyme hastalığı, bir spiroket olan Borrelia burgdorferi tarafından oluşturulmaktadır. Bir
çok memeli, kuş ve sürüngen etken için rezervuardır. Hastalık esas olarak Ixodes cinsi sert kenelerin ısırması
sonucunda bulaşmaktadır. Tarım çalışanları ve kırsal kesimde yaşayanlar riskli gruptur. Tüm sistemleri tutabilen,
kronikleşebilen bir hastalıktır. Ülkemizdeki epidemiyolojik veriler incelendiğinde seropozitiflik oranının %6.43
ile %35.9 arasında değiştiği görülmektedir. Hastalıktan korunmada, keneden korunmaya ait önlemlere uyulması
önem taşımaktadır.
VİRAL ZOONOZLAR
Özellikle deniz kabukluları tüketimiyle enterovirüsler, calicivirüsler, reovirüsler, hepatit A ve B virüsleri ve
Norwalk ajanı gibi çeşitli gastroenterit virüsleri insanlarda epidemilere neden olmakla birlikte, doğrudan temas
sonucu bulaşma olmadığından bu enfeksiyonlar zoonoz olarak kabul edilmemektedir. Bugün için tanımlanan
500›den fazla zoonotik virüs arasında yaklaşık 120 kadarı insanda enfeksiyon oluşturmaktadır. Zoonotik virüslerin doğal konakları genellikle bu virüslerden etkilenmezler. Viral zoonozlar büyük oranda artropodlardan ve
kemiricilerden bulaşır. Bir kişinin veya hayvanın zoonotik viral enfeksiyonlara karşı duyarlılığında endemik bölgede doğup büyümüş olması önem taşımaktadır. Örneğin; endemik bölgelerde yaşayan ve sıklıkla maternal antikorlarla korunan çocuklar, enfeksiyonu subklinik geçirir ya da erken yaşta enfeksiyona daha az duyarlı hale gelirler. Serolojik çalışmalar, bu bölgelerde klinik hastalık sıklığının beklenilenin altında olduğunu göstermektedir.
Rezervuarları olan hayvan konaklarında replike olan zoonotik virüsler, insana direkt (rezervuar hayvanın ısırığı
veya bu hayvanların kontamine doku ya da vücut sıvıları ile temas) ya da indirekt (kan emen vektör artropodların
ısırması) yollarla bulaşırlar. Viral zoonozlar insanlarda asemptomatik ya da özgül olmayan hafif semptomlarla
seyredebildiği gibi, ağır ve ölümle sonlanan sendromlarla da ortaya çıkabilmektedir.
Kuduz: Akut, ilerleyici viral bir ensefalomiyelittir. Ülkemizde insan kuduz vakası ya hiç görülmemekte ya
da yılda bir, nadiren iki vaka şeklinde görülmektedir. Ancak yıllık 150.000 civarındaki kuduz şüpheli ısırık sayısı
45
işin önemine işaret etmektedir. Kırsal alanda yaşayan veya çalışan insanlar, yabani hayvanlarla temas ihtimali
olduğu için riskli grup olarak değerlendirilir. Bununla beraber ülkemizde hastalık kontrolü için esas olan sokak
hayvanlarının rehabilitasyonu ve kontrolüdür. Hastalıktan korunmak için epidemiyolojik verilere ve yaptığı işe
göre temas öncesi profilaksi uygulanabilir. Riskli bir temas sonrası ise uygun yara bakımı, riskli temaslının tetanoz açısından değerlendirilmesi ve ihtiyaç duyduğu kuduz immünglobulini ve/veya kuduz aşısı uygulamalarının
en kısa sürede yapılması gerekmektedir.
Problemin esası, başıboş sokak hayvanı varlığının kontrol altına alınamayışı ve hayvanlarda gerekli aşılamaların yapılamayışıdır.
Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA): Hayvanlarda genellikle asemptomatik seyirli, insanlarda ise fatalitesi yüksek olan bir hastalıktır. İnsanlarda sporadik vaka veya salgınlar şeklinde görülmektedir. Hastalığın
bulaşması genellikle enfekte kene tutunması veya kene, enfekte hayvan kanı, dokusu ve çıkartılarıyla korunmasız temas ile hasta kişilerin çıkartı ve sekresyonları ile korunmasız temas sonucunda olmaktadır. Hastalık daha
çok hayvancılıkla uğraşanlar ve kırsal alanlarda yaşayanlarda görülmektedir. Ülkemizdeki varlığı 2003 yılında
ortaya konmuştur. Bahar ve yaz aylarında görülmektedir. Kuluçka süresi 10 günü geçmemektedir. Hastalık ateş,
halsizlik, çeşitli kanama odakları ile seyretmektedir. Klinik belirti olan olgularda ölüm % 5’lerdedir. Ölüm DİC
ve organ yetmezlikleri sebebiyle olmaktadır. KKKA’da tedavinin esasını destek tedavisi oluşturmaktadır. Spesifik tedavisi kullanılabilir güvenlikte etkin bir aşının bulunmaması, hastalıktan korunma tedbirlerinin önemli
kılmaktadır. Korunma tedbirlerinin başında ise kene popülasyonunun kontrolünün sağlanması, keneden korunmaya yönelik tedbirlerin alınması ve hayvanların ve vakaların kanı, dokusu ve çıkartılarına, korunmasız temas
edilmemesi gelmektedir.
Hantavirüs Enfeksiyonu: Hantavirüs enfeksiyonu ülkemizde 2009 yılından itibaren görülmeye başlayan
zoonotik karakterli bir hastalıktır. Türkiye’de Puumala ve Dobrova serotiplerinin etken olduğu renal sendromla
seyreden form görülmektedir. Doğadaki rezervuarları kemiricilerdir. Esas olarak, kemiricilerin idrar ve dışkılarıyla kontamine aerosollerin inhalasyonuyla bulaşmaktadır, kontamine hayvan salgıları ile direk temasla da
bulaşabilir. Hastalıktan korunmada en önemli unsur, insanların yaşam alanlarında kemirici kontrolünün sağlanması, kemirgen yuvalarıyla direkt temastan kaçınılmasıdır. Özellikle tarlada çalışanların, tarla farelerinden uzak
durması, riskli temas sonrası ellerin yıkanması önemlidir.
Batı Nil Virüsü Enfeksiyonu: Yabani kuşlar ana konaktır. Virüs insanlara ve atlara sivrisineklerin (culex)
ısırmasıyla bulaşır. Ancak bunlarda enfeksiyon düşük viremi ile seyrettiğinden insanlar ve atlar diğer sivrisinekleri enfekte edemez, dolayısı ile kazara döngüye girerler ve son konak olurlar. BNV ile enfekte olan vakaların
%20’sinde semptomatik enfeksiyon gelişir. Semptomatik enfeksiyon geçirenlerde düşük bir oranda nöroinvaziv
tutulum görülebilir. Ülkemizde BNV enfeksiyonu 2010 yılından itibaren görülmeye başlamıştır. Etkili bir aşısı
bulunmamaktadır. Hastalıktan en önemli korunma yöntemi sivrisineklere maruziyetin en aza indirilmesidir. Kapı
ve pencerelerden sivrisineklerin girişinin engellenmesi, yaşam alanında sivrisineklerin barınması ve çoğalmasına
yol açacak odakların bertaraf edilmesi, uzun kollu gömlek ve pantolon giyilmesi, endemik bölgelerde sivrisinekle
mücadele programlarının yürütülmesi gerekmektedir.
Kuş Gribi: Etkeni Orthomyxoviridae ailesindeki influenzavirus A H5N1’dir. Hastalığın bulaştırıcısı kanatlı hayvanlardır. Göçmen su kuşları virüsü barsaklarında taşırlar ve genellikle hastalanmazlar veya hastalığı hafifçe geçirirler. Salya, burun akıntısı ve dışkıyla doğrudan veya bu salgılarla kirletilen materyalle temas eden evcil
kanatlı hayvanlar hastalığa yakalanırlar. Hastalık evcil kanatlılarda %100 ölümcüldür. Kanatlı hayvandan insana
bulaşması enfekte hayvana korunmasız temasla, çevreden insana bulaşması ise; enfekte hayvanların gözyaşına,
burun ve boğaz akıntılarına veya dışkılarına temasla, enfekte salgı ve dışkılarla kontamine olmuş yüzeylere ve
eşyalara temasla, enfekte tozların solunmasıyla olur.
Hastalıktan korunmada en önemli öge kuşlar-kümes hayvanları-insan bulaşındaki zinciri kırmaktır. Ölü
kanatlı hayvanlara çıplak elle dokunulmaması, yumurta veya kanatlı etlerine temastan sonra ellerin sabun ve bol
su ile iyice yıkanması alınabilecek kişisel önemlerdir.
PARAZİTİK ZOONOZLAR
Parazitik zoonozlar arasında protozoonlar, helmintler (trematodlar, sestodlar ve nematodlar), pentastomidler ve artropodlar bulunmaktadır. Artropodlar aynı zamanda virüslerin, riketsiyaların, bakterilerin, proto-
46
zoonların ve helmintlerin taşıyıcısı olarak da rol oynarlar. Son yıllarda parazitik zoonozların önemli bir bölümü
fırsatçı enfeksiyon nedeni olarak da karşımıza çıkmaktadır. Örneğin; pek çok sağlıklı kişinin akciğerlerinde az
sayıda Pneumocystis carinii bulunmasına rağmen, bu parazit ancak immün sistemi baskılanmış hastalarda sıklıkla
fatal pnömoniye neden olabilmektedir. Yine çok rastlanan bir başka parazit olan Toxoplasma gondii uzun süreli
latent enfeksiyonlarda daha ılımlı iken, AİDS hastalarında fatal toksoplazmik ensefalite neden olabilmektedir.
Parazitik zoonozlar halk sağlığında, hayvan yetiştiriciliğinde ve et endüstrisinde son derece önemli problemlere neden olmaktadır. Bugüne kadarki bilgilerimiz parazitik zoonozların incelenmesi ve kontrol altına alınmasında biyolojinin, tıp ve veteriner hekimliğin birlikte çalışmaları gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Kist Hidatik: Kist hidatik hastalığı, erişkini köpek barsağında yaşayan Echinococcus granulosus adlı
parazitin enfekte köpek dışkısıyla atılan yumurtalarının kirli eller, su ve yiyeceklerle alınması sonucu karaciğerde,
bazen akciğerlerde daha nadiren diğer organlarda içi sıvı dolu kistlerin oluşumuyla seyreden zoonotik bir hastalıktır. Kaynak sıklıkla enfekte köpek, kurt, çakal, tilki gibi et yiyen hayvanlardır. Hastalık sıklıkla asemptomatik
seyreder ve olgular rutin radyolojik incelemeler sırasında tesadüfen saptanabilir. Hastalığın bulaş ve korunma
yolları hakkında eğitim, sokak köpeklerinin ıslahı, çiğ ve iyi pişmemiş et tüketilmemesi, kişisel hijyen kurallarına
dikkat edilmesi önemlidir.
Toksoplazmozis: Toksoplazmozis, Toxoplasma gondii tarafından oluşturulan protozoal bir enfeksiyondur.
Kediler enfeksiyonun yayılmasında temel bulaştırıcıdır. İnsana, protozoonun doku kistlerini içeren çiğ veya az
pişmiş etler veya enfekte kedi dışkısıyla atılan ookistlerin kontamine su ve gıdalarla alınmasıyla geçer. Toksoplazmozis, bağışıklık sistemi normal kişilerde genellikle asemptomatik veya hafif üst solunum yolu enfeksiyonu
şeklinde görülürken yenidoğan ve immün yetmezlikliler gibi risk gruplarında ise, ağır ve yaşamı tehdit eden
hastalık tablosuna neden olabilmektedir. Ayrıca gebelik esnasında anne ilk kez enfekte olursa konjenital enfeksiyonlara da yol açabilmektedir. Türkiye’de seroprevalans %30.1 ile %60.4 arasında değişmektedir. Enfeksiyonun
prevalansı sosyoekonomik şartlar kötüleştikçe artmaktadır. Doku kistlerinden korunmak için etlerin iyice pişirilmesi (66oC üzerinde), pastörize edilmemiş süt ve çiğ yumurtanın tüketilmemesi son derece önemlidir. Bununla
birlikte yemek hazırlamada, çiğ etle temas sırasında ellerin ağız ve göz gibi müköz membranlara dokunulmasından kaçınılması, kedi dışkısı ile kirlenmiş alanlara dikkat edilmesi önemlidir. Ayrıca konjenital toksoplazmoz için
seronegatif gebeler periyodik olarak kontrol edilmelidir.
Leishmaniazis: Kutanöz leishmaniazis, özellikle Şanlıurfa, Osmaniye, Adana, Hatay, Diyarbakır, Kahramanmaraş ve Mersin illerinde endemik olarak görülen bir hastalıktır. Etkeni L. tropica (ülkemizde) ve L.
major’dür. Visseral leishmaniazis (Kalaazar) olguları da daha çok Ege ve Akdeniz Bölgelerinde sporadik olarak
görülmektedir. Etkeni L. infantum (ülkemizde), L. donovani’dir. Rezervuarı insan, köpek ve kemirgenlerdir. Ülkemizde yıllık 20-30 civarında bir kalaazar bildirimi söz konusu olmaktadır. Hastalığın bulaşması vektör olan
Phlebotomus (tatarcık, kum sineği) ile olur. Korunmada, ince delikli cibinlik kullanılması, ev ve hayvan barınaklarının fiziksel şartlarının iyileştirilmesi (ahırların sıvanması ve kireçle badana yapılması, kalıcı insektisit
uygulanması), halk eğitimlerinin yapılması, tatarcığın yaşama alanlarının ıslahına ilişkin çalışmalar yapılması
önemlidir.
Kaynaklar:
1. World Health Organization Expert Committee onzoonoses (Steele, 1981; 1982):
2. World Health Organization. Neglected zoonotic diseases. (http://www.who.int/neglected_diseases/diseases/zoonoses/en/index.html) Erişim Tarihi: 05.03.2012
3. World Health Organization. Crimean-Congo Haemorrhagic Fever Fact Sheet (http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs208/en/) Erişim Tarihi: 05.03.2012
4. T.C. Sağlık Bakanlığı, Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü. Zoonotik Hastalıklar Hizmet İçi
Eğitim Modülü Kitabı. Ankara 2011.
5. T.C. Sağlık Bakanlığı, Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü. Tularemi Saha Rehberi. Ankara
2011.
6. Brucellosis in humans and animals.: WHO guidance. Geneva, World Health Organization, 2005.
7. Doganay M, Metan G. Human anthrax in Turkey from 1990 to 2007. Vector-Borne and Zoonotic Diseases 2009; 9: 131-139.
47
8. Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyolojisi. Editörler Willke TA, Söyletir G, Doğanay M. 3. baskı İstanbul. Nobel Tıp Kitabevleri 2008.
9. World Health Organization. Leptospirosis. (http://www.who.int/zoonoses/diseases/leptospirosis/en/)
Erişim Tarihi: 05.03.2012
10. World Health Organization. Rabies Fact Sheet (http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs099/en/)
Erişim Tarihi: 05.03.2012
11. Çelebi G. Hantavirüs Enfeksiyonları. Klinik Gelişim Dergisi. 2010: 23(3): 40-44
12. Centers for Diseases Control and Prevention. Parasites-Leishmaniazis. (http://www.cdc.gov/parasites/
leishmaniasis/epi.html) Erişim Tarihi: 05.03.2012
13. Azap A, Meço O. Batı Nil Virüsü Ensefaliti. Klinik Gelişim Dergisi. 2010: 23(3): 51-55
14. Öner AF. Grip ve Kuş Gribi. İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri. Sempozyum
Dizisi No:55 Ocak 2007; 125-138
15. Bulaşıcı Hastalıkların İhbarı ve Bildirim Sistemi Standart Tanı, Sürveyans ve Laboratuvar
16. Rehberi. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü. 4. Baskı. Eylül 2005
17. Ankara
18. Sağlık Bakanlığı Bulaşıcı hastalık İstatistikleri (2000-2011)
19. Acha PN, Szyfres B. Zoonoses and Communicable Diseases Common to Man and Animals. Pan
American Health Organization 2003.
20. Mandell CL, Bennett JE, Dolin R (eds). Principles and Practice of Infectious Diseases. 6th ed.
Philadelphia: Churchill Livingstone, 2005.
21. Krauss H, VVeber A, Apel M, et al. Zoonoses: Infectious Diseases Transmissible from Animals to
Humans. Washington: ASM Press, 2003.
22. Levett PN. Leptospirosis. Clin Microbiol Rev 2001; 14: 296-326.
23. Ustaçelebi Ş (editör). Temel ve Klinik Mikrobiyoloji. Güneş Kitabevi, 1999, Ankara.
24. B. Menne, KL Ebi (Eds). Climate Change and Adaptation Strategies for Human Health. Springer, 2006.
25. Doğanay M, Altıntaş N (Editörler). Zoonozlar. Bilimsel Tıp Yayınevi, 2009, Ankara.
48
TARIMDA ÇALIŞANLARDA SU İLE BULAŞAN HASTALIKLARIN KONTROLÜ
Prof. Dr. Günay SAKA
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD Diyarbakır
Tarımda sulama ve tarımda çalışanlar
Yaşam için vazgeçilmez olan su ve su kalitesi herkes için en önemli konulardandır. Dünya üzerindeki
temiz su miktarı sınırlıdır ve kalitesi sürekli baskı altındadır. Temiz suyun kalitesinin korunması, içme suyu ve
gıda üretimi için çok önemlidir. Su kalitesi enfeksiyon etkenleri ve toksik kimyasal maddeler ile bozulabilir (1).
Yaşamın tüm alanlarında ve tarımsal üretimde su gereklidir. Nüfus artışı, sanayileşme, tarımsal endüstrinin gelişmesi gibi nedenlerle bitkisel ve hayvansal ürün gereksinimi artmaktadır. Bu gereksinimin karşılanması için suyun
tarımda kullanımı tüm dünyada yaygınlaşmaktadır. (2). Son 40-50 yılda nüfustaki artış ve tarım teknolojisindeki
gelişmeler tarımsal endüstri için hayvansal ve bitkisel ürün gereksinimini arttırmıştır. Tarımsal üretimdeki bu
büyüme toprak ve suyun kirlenmesinde artışla sonuçlanmıştır (3). Türkiye’de de sulama alanları hızla genişlemektedir (4). Çukurova’dan sonra GAP bölgesinde tarım alanları sulamaya açılmaktadır. Halen GAP bölgesinde
gerçekleşme oranı %15 olduğu bilinmektedir. TUİK Hane Halkı İşgücü Anketi 2011 sonuçlarına göre Türkiye’de
ekonomik faaliyette buluna nüfusun %25,5’i (6 143 000) tarım sektöründe çalışmaktadır(5,6). Tarımda çalışanlar
aşağıdaki şekilde gruplandırılabilirler:
1. Ücretli: bir başkasının işinde gelir elde etmek amacıyla çalışanlar
2. Yevmiyeli (mevsimlik, geçici): başkasının işinde düzenli ve sürekli olmadan işine göre mevsimlik ya
da geçici olarak iş buldukça çalışanlar
3. İşveren: kendi işinde en az bir ücretli veya yevmiyeli eleman çalıştıranlar
4. Kendi hesabına: tek başına veya ücretsiz aile fertleriyle birlikte gelir elde etmek için çalışanlar
5. Ücretsiz aile işçisi: hane halkının yaptığı işe yardım etmek amacıyla ücret almaksızın çalışan aile
fertleri
Tarımda çalışanlar eğer işveren (veya kendi hesabına çalışan) değilse toplumun düşük sosyoekonomik
grubundandır. Özellikle gezici, mevsimlik tarım işçilerinin eğitim düzeyleri düşük, gelirleri yetersizdir. Başlıca
sorunları; sanitasyon, barınma, eğitim, sağlık hizmetlerine erişememe, beslenme, pestisitler gibi mesleki zararlılara maruz kalma yanı sıra bulaşıcı hastalıklardır (6). Çoğunlukla olumsuz çevre koşullarında yaşamakta, sağlık
hizmetlerine ulaşmakta da sorun yaşamaktadırlar. Mevsimlik tarım işçilerinin kendilerinin yanı sıra birlikte - aynı
koşullarda - yaşadıkları diğer bireyler, özellikle çocuklar da risk altındadırlar.
Tarımda çalışanlarda su ile bulaşabilen hastalıklar hem kullandıkları içme kullanma suyu hem de tarımsal
sulama suyu aracılığı ile olabilir. Ayrıca yetersiz içme – kullanma suyu nedeniyle de bazı hastalıklar ortaya çıkabilir. Küresel iklim değişikliklerinin de sudan kaynaklanan hastalıkları arttırabileceği belirtilmektedir (8).
Başlıca su ile bulaşan hastalıklar
1. Su ile bağlantılı enfeksiyon hastalıkları bulaşma yolları dikkate alınarak 4 ana grupta değerlendirilebilir (9,10):
2. Sudan kaynaklananlar: İnsan ve hayvan dışkısı ile suya karışan hastalık etkeni mikroorganizmalar
edilgen olarak taşınır ve bu kirli suyu kullananlara ulaşarak hastalık oluşturabilir: Tifo, kolera, hepatit
A gibi. Su kaynaklı hastalıkların çoğu ishale yol açarlar. Dünyadaki ishal olgularının %88’i güvenli
olmayan su, yetersiz hijyen ve sanitasyonla ilişkilidir. Bu hastalıklar çoğu çocuk 1,5 milyon kişinin
ölümüne yol açmaktadır (11). Kontamine olmuş suların tarımsal sulamada taze sebze ve meyve yetiştirilmesinde kullanılması yoluyla da mikroorganizmalar ve parazitler tarım çalışanlarında ve bu ürünleri
tüketenlerde hastalıklara neden olurlar.
3. Su yokluğundan kaynaklananlar: Yeterli temizlik yapılamayacağından ( kişisel hijyen, mutfak temizliği, giysiler v.b.) bazı hastalıklar ortaya çıkıp başkalarına da bulaşabilirler (sakabies, pedikülozis, trahom, basilli dizanteri gibi)
4. Suda yaşayan canlılarla bulaşanlar: Bazı parazit yumurtaları suda yaşayan omurgasız canlılarla ( salyangoz, midye v.b.) yerleşir ve gelişir: Olgunlaşan larvalar suya dökülür, bu su ile temas edilmesi veya
49
içilmesi ile enfeksiyon oluşabilir (şistozomiazis, hepatit A, salmonella).
5. Su ile bağlantılı vektörlerle bulaşanlar: Suda üreyen, su üzerinde yaşayan vektörler aracılığıyla bulaşan
hastalıklar bu gruptandır (Sıtma, Tripanozomiazis, Sarı ateş, onkoserkayazis v.b.).
Tablo 1: Su ile bağlantılı enfeksiyon hastalıkları (9,10,12)
Hastalık
Sudan
Tifo, paratifo
kaynaklananlar
Kolera
Hepatit A, E
Amipli dizanteri
Basilli dizanteri
Gastroenteritler
Dracunculiasis
Su
Skabies
yokluğundan Pedükülozis
kaynaklanan- Trahom
lar
İmpedigo
Dermatofitozlar
Askariazis
Lepra
Amipli dizanteri
Basilli dizanteri
Enterobius
Trichuriasis
Kancalı kurtlar
Paratifo
Tifüs
Suda yaşayan Şistozomiyazis
canlılar
aracılığıyla
bulaşanlar
Dracunculiasis
Etken
Kaynak
S. typhi,
İnsan
S.paratyphi
V. cholera
Hepatit A, E virusları
E. histolitica
Shigella dysanteria
Virüsler, bakteriler
D. medinensis
Sarcoptes scabies
Pdiculus capitis
Chlamidia trachomatis
Staf. Aureus strep. Pyogenes
Tinea
A.lumbricoides
M. lepra
Kaynaktan
çıkış
Dışkı
Bulaşma
yolu
Oral
İnsan
İnsan
İnsan
İnsan
İnsan, hayvan
İnsan
İnsan
İnsan
İnsan
İnsan
Dışkı
Dışkı
Dışkı
Dışkı
Dışkı
Oral
Oral
Oral
Oral
Oral
Dışkı
Deri
Deri
Mukoza
Deri
Oral
Temas
Temas
Temas
Temas
İnsan
İnsan
İnsan
Deri
Dışkı
Deri, burun
akıntısı
Dışkı
Dışkı
Dışkı
Dışkı
Dışkı
Temas
Oral
Deri,
solunum
Oral
Oral
Oral
Oral
Deri
Oral
Oral
Deri
Deri
E. histolitica
Shigella dysanteria
E. vermicularis
T. Trichura
N. americanus, A. duodenale
İnsan
İnsan
İnsan
İnsan
İnsan
S. Paratyphi
Riketsia prowazaki
S. mansoni,
İnsan
İnsan
İnsan
Dışkı
Kan
Dışkı
S. japonicum,
hayvan
Dışkı
İnsan
İdrar
Deri
S.hematobium
D. medinensis
Hayvan
50
Oral
Su ile
bağlantılı
vektörlerle bulaşan
hastalıklar
Malaria
P. vivax, malaria, ovale
Trypanosomiasis Trypanoma
Yellow fever
Flavivirus
İnsan
İnsan
İnsan
Kan
Kan
Kan
Deri
Deri
Deri
Onchocerciasis
Dengue
Filariasis
Hayvan
İnsan
İnsan
İnsan
Kan
Kan
Kan
Deri
Deri
Deri
O. volvulus
Dengue viruses
W. bancrofti
Şistosomiasis: Mısır’da Assuan barajı yapımı sonrası yaygınlaşan sulu tarım bu hastalığın prevalansını
arttırmıştır (13, 14). Ülkemizde tarımsal sulamanın yaygınlaşmasıyla artması beklenen hastalıklardan biri de
şistosomiasistir. 1934 yılından beri Güneydoğu Anadolu illerinde sporadik olarak hastalık ve hastalık taşıyıcısı
salyangozun varlığı gösterilmiştir (4, 15, 16).
Sıtma: Türkiye, sıtmanın endemik olduğu ve ara sıra salgınlara yol açtığı bir ülkedir. İklim koşulları sıtma
vektörünün çoğalması için çok uygundur. Ülkenin kuruluşundan beri, alınan değişik kontrol önlemlerine karşın,
tekrarlayan sıtma salgınları ortaya çıkmıştır. 1970-90 arası Çukurova bölgesinde, 90’lı yıllarda ise Güneydoğu
Anadolu bölgesinde salgınlar yaşanmıştır. Sıtmanın epidemiyolojik görünümünde kötüye gidişe etki eden pek
çok etken vardır. Çukurova ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşanan son salgınların nedenleri karşılaştırıldığında büyük benzerlikler görülmektedir. Vektör popülasyonunu artıran çevresel değişiklikler, sıtma parazitinin
yayılmasını kolaylaştıran nüfus hareketleri yanı sıra çeşitli yönetsel ve teknik sorunlar salgınların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Günümüzde kontrol altına alınmış olan sorun, alınan önlemler sürdürülmezse yeniden ortaya
çıkabilir (17).
Su ile bağlantılı hastalıklarda enfeksiyon zinciri
Sudan kaynaklanan hastalıklar başlıca hasta ya da taşıyıcı insan veya hayvan dışkısıyla kirlenmiş içme
kullanma sularının içilmesi veya besin hazırlanmasında kullanılması sonucu ağız yoluyla olur. Uygun şekilde
yok edilmeyen insan veya hayvan dışkısının içme kullanma suyuna, sulama suyuna karışması, buradan suyu içme
yoluyla doğrudan veya kirli eller, besinler ve eşyalar aracılığıyla dolaylı olarak ağız yoluyla alınmaktadır. Arıtılmamış atık suların sebze, meyve yetiştirilmesinde kullanılması ve bu yiyeceklerin tüketilmesi yoluyla da özellikle
barsak parazitleri, hepatit A, E bulaşabilmektedir.
Su eksikliğinden veya yokluğundan kaynaklanan hastalıklarda da kaynak çoğunlukla insandır. Hastalık
etkenleri insandan insana temas yoluyla bulaşmakta, bazıları yiyecek ve içeceklerle veya eller, eşyalar ve araçgereçler aracılığıyla ağız yoluyla vücuda girmektedirler. Burada suyun yokluğu veya azlığı sonucu kişisel hijyen
ve temizliğin yapılamaması başlıca rol oynamaktadır.
Bu iki grup hastalık tarımda çalışanlara özgü olmayıp olumsuz çevre ve sanitasyon koşullarının olduğu,
yeterli ve temiz içme kullanma sularının bulunmadığı bütün yörelerde görülmektedir. Ancak tarımda çalışanlar –
özellikle mevsimsel işçiler – göz önüne alındığında benzer koşullarda yaşadıkları görülmektedir.
Üçüncü grup hastalıklarda hastalık etkeni yaşamının bir bölümünü kirli sularda yaşayan bazı omurgasız
canlıların vücudunda geçirir. Schistosomiasis de de kaynak genellikle insandır. Dışkı veya idrarla vücuttan atılarak sulama suyuna karışan hastalık etkeni yumurtaları bir süre sudaki salyangozda yaşar. Salyangozdan çıkan
yavrular (cercariae) insan derisine temas ederse penetre olup vücuda girer. Bu grup hastalığın sulu tarımda çalışan
işçilere özgü olduğu söylenebilir.
Suda üreyen veya yaşayan vektörler (sivrisinekler) aracılığıyla taşınan hastalıklar da da enfeksiyon kaynağı
insandır. Bu grup hastalığın su ile ilgisi taşıyıcı vektörden dolayıdır. Bu vektörler hasta ya da taşıyıcı insandan
beslenmek amacıyla kan emdiklerinde etkeni alırlar, başka insanlara da kan emerken bulaştırmış olurlar. Sulu
tarımın yapıldığı sıcak ve ılıman bölgelerde tüm yaşayanları olduğu gibi tarımda çalışanları da etkileyebilirler.
Kontrol önlemleri (9, 18)
Kontrol önlemleri her grup hastalığın enfeksiyon zincirleri göz önüne alınarak hastalıklar ortaya çıkmadan
önce ve sonrası için düşünülmelidir. Hastalıklar henüz ortaya çıkmadan önce insanlara ve çevreye yönelik ön-
51
lemler, çıktıktan sonra ise kaynağa – bulaşma yollarına – sağlam kişilere yönelik önlemler olarak ele alınabilir.
Hastalıklar çıkmadan önce insanlara yönelik alınabilecek önlemler:
Hastalıklar ortaya çıkmadan önce hastalıkların etkenleri, bulaşma yolları, sağlık etkileri, korunma yolları,
bireysel temizlik gibi konularda yapılacak sağlık eğitimleri ile tarımda, özellikle sulu tarımda çalışanlarda olumlu
davranış değişiklikleri geliştirilmeye çalışılmalıdır. Bu çeşit işçiliğin yaygın olduğu yörelerde toplum sağlığı merkezleri – aile sağlığı merkezleri gibi temel sağlık hizmeti sunan kuruluşlar etkin rol üstlenmelidir.
Bireysel temizlik konusunda özellikle mevsimli tarım çalışanlarına gerekli olanaklar sağlanmalıdır. Uygun
barınma koşulları, yeterli ve temiz içme kullanma suyunun temini gereklidir.
Su ile bağlantılı hastalıkların bazıları zoonoz olduğundan sulu tarımın yaygın olduğu yörelerde veterinerlik hizmetlerinin güçlendirilmesiyle hayvan sağlığı iyileştirilmeli. Hayvan atıklarının doğrudan suya karışması
önlenmelidir.
Schistosomiasis, sıtma, sarıhumma, dizanteriler, hepatitler, tifo, kolera, trahom bildirimi zorunlu hastalıklar olup yerel sağlık kuruluşlarınca bu hastalıkların bildirilmesi gereklidir (19). Sulu tarımın ve mevsimsel
işçiliğin yoğun olduğu bölgelerde bu grup hastalıklara yönelik taramalar ile hasta ve taşıyıcılar bulunup tedavileri
yoluna gidilmelidir.
Şistozomiyazisten korunmak için tarım çalışanlarının durgun suyla temasını en aza indirmek, suya girerken
çizme gibi koruyucular giymesini sağlamak gerekir. Sıtmadan korunmak için insan sivrisinek ilişkisini kesecek
cibinlik kullanımı basit ve etkili bir yöntemdir. Sinek kaçırıcı veya öldürücü insektisitler diğer kontrol önlemleridir.
Hastalıklar çıkmadan önce çevreye yönelik alınabilecek önlemler:
İçme kullanma suları ve sulama sularının insan ve hayvan atıklarıyla kirlenmesine engel olacak önlemlerin
alınması öncelikli olmalıdır. Bu bağlamda atıkların uygun şekilde yok edilmesi, gübreliklerin kontrolü gerekir.
Kirli suların kullanılmadan önce arıtma, dezenfeksiyon işlemlerinden geçirilmelidir. Tarımda çalışan mevsimlik
işçilerin yeterli ve temiz içme kullanma suyunun sağlanması önemlidir. Yerel sağlık örgütlerince suların denetimi
yapılmalı, gerektiğinde suların dezenfeksiyonu sağlanmalıdır.
Şistozomiyazis etkeninin üzerinde yaşadığı salyangozların yok edilebilmesi için sudaki bitki örtüsünün
bozulması, sulama kanallarının açılması, suyun akış hızının değiştirilmesi yoluna gidilebilir. Sulu tarım nedeniyle oluşabilecek jit alanlarının (sivrisinek üreme alanları) oluşmaması için önlemler alınmalıdır. Bu amaçla su
birikintilerin oluşmaması için drenaja önem verilmelidir. Biyolojik veya kimyasal larva mücadelesi uygulanabilir.
Hastalıklar çıktıktan sonra kaynağa yönelik alınabilecek önlemler:
Suda yaşayan ve suda üreyen canlılar aracılığıyla insanlara bulaşabilen şistozomiyazis ve sıtma gibi hastalıklar yanısıra doğrudan su aracılığıyla bulaşan veya su azlığında ortaya çıkan tifo, hepatitler, dizanteriler, gastroenteritler, scabies, pedikülosis, askariasis gibi hastalıklarda ortak kaynak genellikle insandır. Bu durumda hastalık belirtisi gösteren veya taşıyıcı olan bireylerin saptanması, kesin tanılarının konup tedavilerinin sağlanması
hastalıkların kontrolünde etkili olacaktır. Sıtma için endemik bölgelerde aktif ve pasif sürveyansa önem verilmelidir. Tarımda yaşayanların sosyoekonomik özellikleri yaşam koşulları göz önüne alınarak bu gruplara sağlık
hizmetlerinin götürülmesi gereklidir. Mevsimlik tarım işçilerinin yerleştiği ilçenin Toplum Sağlığı Merkezince
bu hizmetler planlanmalıdır.
Su ile bağlantılı hastalıkların zoonoz olanları için (salmonellosis, trypanosomiasis, gastroenteritler, hepatovirüsler, giardia, ascaris, tenia v.b ) hayvan sağlığı hizmetleri önemlidir. Hasta hayvanların tedavisi veya yok
edilmesi düşünülebilir.
Hastalıklar çıktıktan sonra bulaşma yollarına yönelik alınabilecek önlemler:
Sularla ilişkili hastalık kontrolünde çevre koşullarının düzeltilmesine yönelik önlemler etkilidir. El yıkama
başta olmak üzere bireysel temizlik önemlidir. Tarımda çalışanların bireysel temizliklerini yapabilmelerini sağlamak öncelikle su olmak üzere gerekli koşullar sağlanmalıdır. Gerektiğinde sular dezenfekte edilmelidir. İnsan ve
hayvan dışkılarının uygun şekilde yok edilmesi, çöplük ve gübreliklerin kontrolü, yiyeceklerin temizliği hastalık
etkenlerinin bireye ulaşmasını engelleyebilecek etkili önlemlerdir.
Şistosomiasis için sulu tarımda çalışanların sulama suyuyla açık deri temasının olmaması gerekir.
Zorunlu hallerde çizme, eldiven v.b. kullanılmalıdır. Keza sulama suyunda salyangoz olup olmadığı varsa eliminasyonu gerekebilir. Sıtma kontrolü için biyolojik veya kimyasal larva ve erişkin sivrisinek mücadelesi ve insan
52
sivrisinek temasının engellenmesi uygundur.
Hastalıklar çıktıktan sonra sağlam kişilere yönelik alınabilecek önlemler:
Bu grup hastalıkların rutin uygulamada olan aşısı yoktur. Tifo, kolera, hepatit A, Yellow fever aşıları
endemik yörelerde çalışacak tarım işçileri için uygulanabilir. Sıtma için riskli bölgelere gidecekler için kemoprofilaksi uygulanabilir. Su ile bağlantılı hastalıkların özellikleri, sağlık etkileri, korunma yöntemleri gibi konularda
sağlıklı bireylerin eğitimi önemlidir. Öğrenim düzeyi düşük olan mevsimlik tarım işçilerinin sağlık eğitimi için
fırsatlar yaratılmalıdır.
Tarımda çalışanların sağlık sorunlarının önlenmesi çözümü için tarım, hayvan sağlığı ve sağlık sektörünün
birlikte çalışmaları gereklidir (20).
Kaynaklar:
1. http://www.oecd.org/document/55/0,3746,en_2649_37401_44753399_1_1_1_37401,00.html (erişim
13,03,2012)
2. Water in Agriculture Eds: Vang Seng, Eric Craswell, Shu Fukai and Ken Fischer ACIAR Proceedings
No. 116e (printed version published in 2004)
3. www.cdc.gov./healthywater/other/agricultural/contamination.html (erişim 11,03,2012)
4. Harmancıoğlu N, Alpaslan N, Beolee, E. Irrigation, health and environment: A review of the litereture
from Turkey. Colombo, Sri Lanka: International Water Management Institute (IWMI working paper ),
2001.
5. www.tuik.gov.tr (erişim 11.03.2012)
6. Bakırcı N. Tarımda çalışanların sağlığı ve güvenliği. Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi 2011;39:
7-13.
7. Wilk VA. Migrant and seasonal Farm Workers. In Maxy-Rosenau-Last Pblic Health&Preventive Medicine fourteenth edition, Wallace RB (edit), McGraw-Hill
8. McMichael AJ, Campbell-Lendrum DH, Corvalan CF et.al. Climate Change and Human Health. Wold
Health Organization, Geneva, 2003.
9. Aksakoğlu G. Bulaşıcı Hastalıklarla Savaşım, Üçüncü Yazım, İzmir 2008. (Sayfa 96)
10. Clasen T, Sugden S. Water and Sanitation. In Oxford Textbook of Public Health fifth edition Detel R,
Baeglehole R, Lansang MA, Gulliford M (edit). Vol 1, Oxford University Press 2009.
11. WHO, Safer Water, Beter Health: costs, benefits and suistanability of interventions to Project and
promote health. WHO, 2008 (http://whqlibdoc.who.int/publications/2008/9789241596435_eng.pdf,
erişim 11.03,2012)
12. Benenson AS (edit). İnsanda Bulaşıcı Hastalıkların Kontrolü (Akyol M. Çev.) Hatipoğlu yayınevi,
Ankara, 1986
13. Malek AE, Effect of the Aswan High Dam on prevalance of schistosomiasis in Egypt. Trop Geogr
Med,1975, Dec; 27(4): 359-64
14. Strickland GT, Abdel-Wahab MF. Schistosomiasis on the Aswan high Dam lake. Egyptyan Journal of
Bilharziasis 12(1), 1990, pp 197-205.
15. Sesem R, Yıldırım MZ. Life cycle of Bulinus trancatus under laboratory conditions. Acta Parasitologica Turcica 1994; 18:337.
16. Irmak H. Sularla İlgili Hastalıklar. Sağlık Bakanlığı yayın no 727, Ankara, 2008.
17. Saka G. İlçin E. Çukurova ve Güneydoğu sıtma epidemilerinin karşılaştırılması. İnfeksiyon Dergisi
(Turkish Journal of Infection) 2005; 19 (3): 397-402
18. Tekbaş ÖF. Çevre Sağlığı, Ankara, 2010, sayfa 49-126.
19. TC Sağlık Bakanlığı. Bulaşıcı Hastalıkların İhbarı ve Bildirim Sistemi Standart Tanı, Sürveyans ve
Laboratuar Rehberi, Ankara, Eylül 2005.
20. Hawkes C, Ruel M. The links between agriculture and health: an intersectoral opportunity to improve
the health and livelihoods of the poor. Bulletin of the World Health Organization, December 2006,
84(12): 984 – 87.
53
TARIM ÇALIŞANLARINDA ÜREME SAĞLIĞI SORUNLARI
Prof.Dr.Ayşe AKIN
Yrd.Doç.Dr.Elif DURUKAN
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Ankara
Tarım işçiliği dünyada en yaygın istihdam alanıdır (1). Türkiye İstatistik Kurumu’nun verisine göre
2011 yılında istihdam edilenlerin %25.4’ünün tarım sektöründe olduğu görülmektedir (2). Aileleri ile birlikte
düşünüldüğünde nüfusun önemli bir kısmının tarım işçiliği ile ilgili olduğu ortaya çıkmaktadır.
Mesleksel maruziyetler ve iş sağlığı ile ilgili risklerin tanımlandığı ilk endüstrilerden birisinin tarım
olmasına rağmen, modern koruyucu hekimlik ve iş sağlığı çalışmalarında bu alan genellikle göz ardı edilmiştir
(3).
Tarım endüstrisi çiftçilik, hayvan çiftliği, balıkçılık ve ormancılığı içermekte ve bu alanların tümü kaza,
yaralanma ve hastalık oluşumu için risk taşımaktadır (1). Tarım işçileri her yaş grubu ve cinsiyetten olabimektedir,
çoğunluğu göçmen tarım işçileridir ve yaşam koşullarının da beraberinde getirdiği sağlık risklerine sahiptirler (1).
Tarım endüstrisinde iş sahipleri, tarım işçileri ve aileleri tarımsal makine-teçhizatın kullanımı, pestisit ve gübre
uygulaması, ekipman yapımı ve kullanımı, çiftlik hayvanları ile içiçe bulunmak gibi nedenlerle kaza, yaralanma,
zehirlenme ve hastalıkla karşı karşıya kalmaktadır (3). Tarım çalışanlarında geliştiği bilinen ve en çok incelenen,
üzerinde durulan durumlar kazalar, kanser dışı solunum sistemi hastalıkları ve dermatitlerdir (4,5). Aşırı sıcak,
soğuk, yağmur, güneş ışınları, çalışırken sürekli eğilip kalkmak, tırmanmak, ağır yük taşımak gibi nedenle kasiskelet rahatsızlıkları da sık görülmektedir (6).
Pek çok ülkede yaplan çalışmalarda tarım çalışanlarında Hodgin hastalığı, lösemi, multiple myeloma, Nonhodgin lenfoma, dudak, mide, prostat, deri (melanotik ve melatonik olmayan), beyin ve bağ doku kanserlerine
bağlı mortalitenin genel populasyona göre daha yüksek olduğu bildirilmektedir(4). Bu durum tarım işçilerinin
güneş maruziyeti, beslenme durumları, kontamine içme suyu kullanmaları ve pek çok kimyasal ve biyoljik ajana
maruz kalmaları ile açıklanmaktadır (1,3,4,6). Trarım işçileri pestisidler, hayvan virüsleri, mycotoxinler, toz,
fosil yakıtlar, yağlar, tarımsal araçların egzozu, gübre gibi pek çok etkene sürekli veya aralıklı olarak maruz
kalmaktadır (3-8). Özellikle pestisitler kanserlere neden olmaktadır (4, 7,8).
Tarım çalışanlarının özellikle de kanser dışı sağlık sorunları ise sinir sistemi, böbrekler, solunum ve üreme
sistemi ile ilgilidir (4, 9,10). Bu yazı kapsamında özellikle üreme sistemi ve üreme sağlığı ile ilgili sorunlar
üzerinde durulacaktır.
Uzun süre ayakta kalma ve eğilip kalkma, aşırı yorgunluk, dehidrasyon, kötü beslenme, pestisid ve
kimyasal maruziyeti kendiliğinden düşük, premature doğum, fetal malformasyon ve büyüme geriliği va postnatal
anormal gelişme riskini artırmaktadır (6, 11,12). Düşük sosyoekonomik düzey, bu grupta sık ratlanılan genç
anne yaşı, hiç doğum öncesi bakım alınmaması/ geç ya da yetersiz alınması, hem anne hem bebek için sağlık
risklerini artırmaktadır (12). Göçebe tarım işçilerinde bebek ölümü normal poulasyondan daha yüksek, kimi
ülekelerde yaklaşık 2 katıdır (6,13). Amerika’da yapılan bir çalışmada tarım işçisi kadınların %24.2 ‘sinin en az
bir kendiliğinden düşük veya ölü doğum yaptığı (6); İspanya’da yapılan bir araştırmada tarım işçilerinde düşük
doğum ağırlıklı bebek prevalansının %6.2 ile diğer iş gruplarına göre daha yüksek olduğu bildirilmiştir (14).
Tarım çalışanlarında prostat, testis, rahim ve serviks kanserlerinin genel popülasyondan daha yüksek sıklıkta
görüldüğü bildirilmiştir (6, 15)
A.
Kimyasallardan kaynaklanan üreme sağlığı sorunları
1.
İnfertilite
Tarımsal alanda çalışanlarda mesleksel ve çevresel kimyasal maruziyeti ile erkek infertilitesi arasında
ilişki saptanmıştır. Dibromokloropan, etilen dibromid, karbaril, klordekon (kepon), tetraklorodibenzo-p-dioksin
(TCDD) gibi pek çok pestisid düşük sperm kalitesi ve azalmış fertilite/infertilite ile ilişkilidir (16).
Kadınlarda infertilite ile tarım işçiliği arasında ilişki olduğunu blidiren çalışmalar da mevcuttur ,ancak bu
ilişkiyi doğrulayacak direk maruziyeti değerlendiren çalışmalar yoktur (17). Bir infertilite kliniğinde tedavi gören
kadınlarda Serum ve folliküler sıvıda DDT’nin bir metaboliti olan p,p-DDE yüksekliği ile düşük fertilizasyon
54
hızı arasında ilişki saptanmıştır (17, 18). Fuortes ve ark.’nın bir çalışmasında tarım çalışanı kadınlarda infertilite
riskinin arttığı gösterilmiştir (19). Aynı çalışmada over veya tubal kaynaklı bir infertilite nedeni saptanma
olasılığının tarım çalışanlarında 4-16 kat daha yüksek olduğu belirlenmiştir (19).
2.
Gebelik sonuçları
Anne ve/veya babanın pestisit maruziyeti ile kendiliğinden düşük riski artmaktadır (17). Babanın
Dibromokloropan maruziyeti bu riski 3 kat artırmaktadır. (17). Çinli kadınlarda yapılan bir araştırmada serum DDE
seviyesi ile artmış kendiliğinden düşük insidansı arasında anlamlı ilişki saptanmıştır (20). Ontarioda yürütülen
çalışmalarda da babanın ditiyokarbamat ve karbaril kullanımı ile düşük riski ilişkili bulunmuş; Kolombiya’da da
hem çiçek yetiştiricisi kadınlar hem de erkek çiçek yetiştiricilerin eşlerinde kendiliğinden düşük riskinin genel
populasyondan yüksek olduğu belirlenmiştir (17).
Tarım işçiliği erken doğum, intra uterin gelişme geriliğine veya düşük doğum ağırlıklı bebek doğurmaya
neden olabilmektedir (17). Kanada’da herbisid maruziyeti ile erken doğum arasında ilişki gösterilmiştir. Kırsal
Iowa’da içme suyunda atrazin ve diğer herbisid seviyelerinin yüksekliği ile intrauterin gelişme geriliği riskinin
arttığı belirlenmiştir (21). Maternal pestisid kullanımı düşük doğum ağırlığı ile ilişkilidir (17).
3.
Doğum defektleri
Norveç’te 1967-1991 doğum kayıtları incelenerek yapılan bir araştırmada pestisid kullanımının yoğun
olduğu Nisan-Hairan aylarında pestisid maruziyeti ve bu dönemde meydana gelen konsepsiyonun bebekte santral
sinir sistemi defektleri, nöral tüp defektleri, uzuv eksiklilkleri, hipospadias ve kriptorşidizm gibi genitouriner
defektlerin görülme riskini arttırdığı gösterilmiştir (22). Annenin tarım işçisi olması ile bebekte yarık dudakyarık damak görülmesi arasında ilişki saptanan bir çalışma mevcuttur (23). Babanın tarım çalışanı olması ve
pestiside maruz kalması ile bebekte doğumsal defekt görülmesi arasında kesin ilişki saptanmamıştır (17).
İspanya’da annenin ilk trimesterda pestisid maruziyeti ile santral sinir sistemi defektleri ve yarık-dudak
yarık damak anomalis arasında kuvvetli ilişki olduğu gösterilmiştir(17). Filipinlerde de yoğun yüksek doz pestisid
kullanımının, doğum defekti riskini artırdığı belirlenmiştir (17).
4.
Çocukluk çağı kanserleri
Anne babanın tarım çalışanı olması ve tarımsal maruziyetleri ile çocukta kanser görülmesi arasında kesin
ilişki gösterilmemiş olmakla birlikte, uluslarası bir çalışmada çocukluk çağı beyin tümörleri ile annenin ciftlik
hayvanları ile bir arada bulunması, çiftlikte çalışması ve pestisid maruziyeti arasında nedensel ilişki olduğu
bildirilmiştir, ancak bununla ilgili kesin kanıt yoktur (17).
Kuzey Almanya ve birkaç ülkede Anne babanın mesleksel olarak pestisid maruziyeti lösemi, çocukluk
çağı beyin tümörleri, Wilm’s tümörü ve Ewing Sarkomu ile ilişkili bulunmıştur (17). Norveçte 1952-1991
arasında anne babanın tarımsal alanda çalışarak belirli bazı gübrelere maruziyetinin özellikle seminom olmak
üzere, testiküler kanser hızını artırdığı saptanmıştır (17). Küçük bir grupta yapılan bir çalışmada da anne babanın
pestisid maruziyetinin renal kanser riskini artırdığı bildirilmiştir (17)
B.
Üreme Sağlığı Açısından Risk Yaratan Biyolojik Etkenler
Toxoplasma, riketsiyal enfeksiyonlar, Psittacosis, bruselloz, malarya, lyme hastalığı gibi pek çok enfeksiyon
tarım işçilerinde üreme sağlığı sorunlarına neden olabilmektedir. Toxoplasma enfeksiyonu fetal ölüm veya kalıcı
nörolojik defekt; riketsiyal enfeksiyonlar düşük, ölü doğum, düşük doğum ağırlığı ve erken doğum; grip benzeri
enfeksiyon tablosu yaratan chlamydia psittaci fetal ölüm, düşük ve prterm doğum; bruselloz bebekte düşük doğum
ağırlığı ile birlikte gelişme geriliği, ateş, sarılık ve hepatosplenomegali ile kendini gösteren neonatal bruselloz;
malarya preterm doğum ve intrauterin gelişme geriliği, ölü doğum; Lyme hastalığı ölü doğuma neden olmaktadır
(17)
C. Üreme Sağlığı Açısından Risk Yaratan Fiziksel Riskler
Tarım çalışanlarında üreme sağlığını etkileyen fiziksel riskler genellikle gebelik süresince yapılan fiziksel
aktivitedir. Tarım işçiliğinde üreme sağlığını etkileyen fiziksel risklerle ilgili birkaç çalışma mevcuttur. Tarım
55
işçiliğinde fizik işgücü, ağır kaldırma, uzun çalışma süreleri ve vardiyalı çalışma gibi faktörlerin gebeliği olumsuz
etkilediği gösterilmiştir (1,3,6,17).
Eğilip kalkma ve ağır kaldırma gibi abdominal basıncı artıran işler, günde 6 saatten uzun süre ile ayakta
kalma, haftada 40 saaatten fazla çalışma kendiliğinden düşük ve preterm doğum insidansını artırmaktadır. Fizksel
güç gerektiren işler ile düşük doğum ağırlığı arasında bir ilişki saptanmamıştır; sadece bir çalışmada haftalar
boyunca ağır işlerde çalışan gebelerin bebeklerinin doğum ağırlığnın biraz daha düşük olduğunu göstermiştir.
Çalışma ortamında sürekli 85dB ve üzerindeki gürültü düşük doğum ağırlığı ile ilişkilidir. (17).
Tarım çalışanı kadınların gebelikleri süresince çalışma koşullarının yeniden düzenlenmesi, bu
sağlanamıyorsa, daha fazla doğum bakım hizmeti almalarının sağlanması son derece önemlidir.
TÜRKİYE’DE DURUM
Türkiye’de çok büyük bir kadın nüfusu, yoğun olarak tarım sektöründe çalışmaktadır. Özellikle az topraklı
ve topraksız ailelerde geçici veya mevsimlik tarım işçiliği yaparak tarım işçiliğinin her aşamasına katılmaktadırlar
(24). Kilis’te yapılan bir araştırmada tarımda çalışan kadınların %45’inin sosyal güvenlik kapsamında olmadığı
ve kadınların eğitimi, çevre ile ilişkileri, ücret yapısı, çalışma ve yaşam koşullarının önemli sorunlar olarak ortaya
çıktığı görülmüştür (25). Tarım işçisi kadınlar doğum öncesi ve sonrası bakım alamamakta, istemsiz düşükler,
ölü doğumlar, aşırı doğurganlık, erken gebelikler ve gebelikle ilişkili sağlık sorunları sık görülmektedir. Tarım
işçisi ailelerin kapsamlı ve ulaşılabilir sağlık hizmetine ihtiyaçları fazla iken, kentsel alanların dışında tarlalarda
yaşamaları, sık yer değiştirmeleri, sağlık güvencelerinin olmayışı, sağlıklarını koruma bilgilerinin olmayışı
nedeniyle hizmete erişememektedirler. (25,26).
Türkiye’de tarımda çalışan aileler, yaklaşık 7-8 ay yaşadıkları tarım alanlarında çadır ya da biriket
kulübelerde barınmaktadırlar. Bu alanlarda temiz içme-kullanma suyu temininde güçlük, tuvaletin olmayışı,
atıklar, güneş, toz, böcek sokmaları, bilinçsiz tarım ilacı kullanımı önde gelen çevresel riskleri oluşturmaktadır. En
sık görülen durumlardan biri trafik kazalarıdır. Mayıs-Ekim arasında basında yer alan trafik kazaları içerisinde
mevsimlik tarım işçilerinin önemli yer tuttuğu görülmektedir (24, 26)
SONUÇ
Kadın ve erkek tarım çalışanları ve tarım alanlarında yaşayanlar, geçici tarım işçileri genel sağlıkları ile ilgili
risk altındadırlar. Ancak her iki cinsiyet, özellikle de kadınlar hem kendileri hem de doğacak çocukları ile ilgili
olarak “üreme sağlığı açısından” çok daha fazla sağlık riski taşımaktadırlar. Tarım işçilerinde, biyolojik ve kimyasal
ajanlara maruziyeti ve fizksel yükten kaynaklanan riskleri kontrol altına almak, fertilite ve sonraki jenerasyonda
çocukta oluşacak olumsuz etkileri önlemek amaçlı programlar uygulanması gerekmektedir. Stratejiler mümkünse
kimyasal ajanların kullanımının azaltılması hatta eliminasyonu, kişisel koruyucu kullanımının sağlanması, çalışma
koşullarının ve hijyenin iyileştirilmesi, çlışanların eğitimi, bilinçlendirilmesi, biyolojik maruziyetlerin önlenmesi
ve annenin fiziksel güç gerektiren işlerde çalışma saatleri ve yoğunluğunun azaltılmasına yönelik olmalıdır.
Tarımda çalışanları kapsayan sosyal güvenlik sisteminin kapsamında olmaları ve bağlantılı olarak sağlık
hizmetinden yararlanmaları aynı zamanda işçi sağlığı iş güvenliği kapsamında ele alınmaları gerekmektedir. Bu
gruba verilecek hizmetlerin özellikle de “üreme sağlığı hizmetlerinin”, çalışma özelliklerine, mekânlarına uygun
ve uyumlu olarak ve mutlaka çalıştıkları yörelere düzenli olarak ulaşabilen “mobil sağlık hizmet” modeli ile
kendilerine koruyucu, erken tanı ve tedavi hizmetlerinin ulaştırılması sağlanmalıdır. Bu konuda Türkiye’ye en
uygun olabilecek hizmet modellerinin geliştirilerek özellikle de geçici tarım işçilerinin bulunduğu alanlarda rutin
olarak uygulanması, o gurubun “sağlık hakkının” teslimi sosyal devletin görevi olmalıdır.
KAYNAKLAR
1. Frank AL, McKnight R, Kirkhorn SR ve ark. Issues of agricultural safety and health. Annu Rev Public
Health. 2004;25:225-45.
2. http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=10761&tb_id=2 (erişim tarihi: 08/03/2012)
3. Chaudhuri RN. Occupational health problems among agricultural and plantation workers. J Indian Med
Assoc 2000;98(8):439-41, 445.
4. Alavanja MCr, Sandler P, McCaster SB ve ark. The Agricultural Health Study. Environl Health Perspect
56
1996; 104(4): 362-369
5. Hunter’s diseases of occupations, 8th ed (Raffle PAB, Adams PH, PJ Baxter, WR Lee, eds). Boston:Little,
Brown Co. 1994;490,554.
6. Hansen E, Donohoe M. Health issues of migrant and seasonal farmworkers. J Health
Care Poor Underserved 2003; 14(2): 153-164
7. Sordillo PP, Markovich RP, Hardy WD. Search for evidence of feline leukemia virus infection in
‘humans with leukemia, lymphomas, or soft-tissue sarcomas. J Natl Cancer Inst 1982;69:333-337
8. Morrison HI, LWilkins K, Semenciw R ve ark. Herbicides and cancer. J Natd Cancer Inst 1992;
84:1866-1874
9. Greaves IA. Agricultural health: exposure to toxic substances. Health Environ Digest 6(4):1-4 (1992).
10. Baker SR, Wilkeson CF, eds. Advances in modern environmental toxicology, vol XVIII. The effects of
pesticides on human health: exposure to pesticides. Princeton, NJ:Princeton Scientific Publishing Co.
1990;35-130.
11. Gwyther ME, Jenkins M. Migrant farmworker children: Health status, barriers to care, and nursing
innovations in health care delivery. J Pediatr Health Care 1998;12(2):60-66.
12. Smith KG. The hazards of migrant farm work: An overview for rural public health nurses. Public
Health Nurs 1986;3(1):48-56.
13. Slesinger DP, Christenson BA, Cautley E. Health and mortality of migrant farm children. Soc Sci Med
1986;23(1):65-74.
14. Ronda E, Regidor E. Higher birth weight and lower prevalence of low birth
weight in children of agricultural workers than in those of workers in other occupations. J Occup
Environ Med. 2003 Jan;45(1):34-40.
15. Zahm SH, Blair A. Cancer among migrant and seasonal farmworkers: An epidemiologic review and
research agenda. Am J Ind Med 1993 Dec;24(6):753-66
16. Petrelli G, figa-Talamanca I. Reduction in fertility in male greenhouse workers exposed to pesticides.
Eur J Epidemiol 2001;17: 675–677,.
17. Goldberg R. L, Janssen S. Reproductive Hazards. Agricultural Medicine, A Practical Guide. Eds:
Lessenger J.E. Springer, 2006, 492-504
18. Younglai EV, Foster WG, Hughes EG ve ark. Levels of environmental contaminants in human follicular
fluid, serum, and seminal plasma of couples undergoing invitro fertilization. Arck Environ Contam
Toxicol 2002; 43:121-126
19. Fuortes L, Clark MK, Kirchner HL ve ark. Association between female infertility and agricultural work
history. Am J Ind Med 1997; 31:445-451
20. Korrick SA, Chen C, Damakosh AI ve ark. Association of DDT with spontaneous abortion: a casecontrol study. Ann Epidemiol 2001; 11:491-496
21. Munger R, Isacson P, Hu S ve ark. Intrauterine growth retardation in Iowa communities with herbicide
contaminated drinking water supplies. Environ Health Perspect 1997; 105:308-314
22. Kristensen P, Irgens LM, Andersen A ve sark. Birth defects among offspring of Norwegian farmers
1967-1991. Epidemiology 1997;8:537-544
23. Engel LS, O’Meara ES, Schwartz SM. Maternal occupation in agriculture and risk of limb defects in
Washington State, 1980-1993. Scand J Work Environ Health 2000;26:193-198
24. Yıldırak N, Gülçubuk B, Gün S ve ark.“Türkiye’de Gezici ve Geçici Kadın Tarım İşçilerinin Çalışma ve
Yaşam Koşulları ve Sorunları” Uluslar arası Çalışma Örgütü Türkiye Temsilciliği, 2002 Ankara (http://
www.ilo.org/public/turkish/region /eurpro/ankara/publ/kadintarim.pdf) (erişim tarihi: 04/04/2009)
25. Türk NK. “Kilis ili Elbeyli ilçe merkezindeki kadın tarım işçilerinin sosyal ve ekonomik yapıları”
Ankara Üniver sitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi. Ankara 2006
26. Bakırcı N. Tarımda çalışanların sağlığı ve Güvenliği. TTB mesleki sağlık ve güvenlik dergisi 2011;
39:7-13 57
TARIM İŞ KOLUNDA KAZALAR VE YARALANMALAR VE KORUNMA
Prof.Dr. Melikşah ERTEM
İzmir İl Sağlık Müdürlüğü Karşıyaka Halk Sağlığı Laboratuarı
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK)’nun iş kazaları ve meslek hastalıklarına ilişkin istatistikleri ne göre, 2007
yılında 80 bin 602 iş kazası yaşandı, 1208 meslek hastalığı vakası tespit edildi. Bunların 1044’ü ölümle sonuçlandı ve her yüz kişiden biri 2007 yılında iş kazası geçirdi (1).
SGK verilerine göre, 2007 yılında en fazla kaza yaşanan sektör 11 bin 224 iş kazası ile toplam kazaların
yüzde 13,9’unu oluşturan metalden eşya imalatı (makine hariç) oldu. Bunu yüzde 9,4 ile inşaat, yüzde 7,8 ile kömür madenciliği, yüzde 6,9 ile dokuma sanayi ile nakil araçları imali, yüzde 6,8 ile makine imal ve tamiratı, yüzde
6,3 ile taş, toprak, kil, kum imali ve yüzde 5,6 ile nakliyat sektörleri izledi. Görüldüğü gibi tarım iş kolu kazaları
istatistiklere girememiştir. Bunun nedeni tarım iş kolunda kazaların olmaması değil, SGK kayıtlarına girmemesidir. Aslında tarım iş kolunda daha çok genç yaş grup çalışanlarını ilgilendirmek üzere kazalar oldukça sık görülmektedir. Amerika Birleşik Devletlerinde tarım iş kolunda 2000 yılında iş kazası insidansı 100 binde 7 olduğu ve
her yıl 806 iş kazası nedeniyle ölüm olduğu rapor edilmiştir (2). İş kazalarının izlendiği 15 Avrupa Birliği ülkesinde tarım iş kolunda iş kazası nedeniyle her yıl 674 kişi hayatını kaybetmektedir. Sözü edilen 15 AB ülkesinde
her yıl ölümcül olmayan 300 bin kaza olduğu rapor edilmektedir. Chicago eyaletinde iş kazaları nedeniyle olan
ölümlerin %10’unun tarımsal üretime bağlı olduğu ve 1998-2002 yılları arasında diğer endüstrilerde ortalama
fatalite hızı 100binde 3,9, tarım iş kolunda 100 binde 22,3 olduğu saptanmıştır. Avrupa Birliği ülkelerinde diğer
endüstrilerde 100 binde 5 olan ortalama fatalite hızı, tarım iş kolunda 100 binde 12,7 olarak rapor edilmiştir (3)
TUİK’in yaptığı çalışmada tarım iş kolunda son 12 ay içerisinde çalışmış olanların % 2’si bir iş kazası geçirmiş olduğunu belirtmiştir ve pek çok iş kolundan daha fazla iş kazası görüldüğü belirlenmiştir (4).
Tarım iş kolunun diğer iş kollarından ayıran en önemli özelliklerinden biri tarım işçisinin maruz kaldığı risklerin pek çoğuna ailelerinin de maruz kalmasıdır. Tarım işletmelerinin çoğunlukla aile işletmeleri olması
yanında aile üyelerinin yaşam alanları içinde tarım işinin yürütülmesi bunda etkilidir. Tarım iş kolu kazaları ve
meslek hastalıklarının 18 yaş altı çocukları yada 65 yaş üzeri grubu daha çok etkilemesi bu iş kolunun daha çok
aile işletmelerinden oluşması ve günlük yaşam alanıyla çalışma alanlarının iç içe olmasından kaynaklanmaktadır.
Mevsimlik tarım işçiliği, 18 yaş altı ya da 65 yaş üzeri işçilerin daha sık olarak kazaya maruz kalmasının önemli
nedenlerinden biridir. Mevsimlik tarım işçileri düşük ücretle, daha az güvenli koşullarda, sosyal güvenlik şemsiyesi dışında çalışmaktadır. Çoğunlukla küçük yaştaki, iş tecrübesi olmayan işçilerden oluşmaktadır. Bu durum
kaza riskini artırmaktadır.
Tarımda üretimi artırmak için kullanılan teknolojik ürünler beraberinde iş kazalarını da getirmektedir. Daha
az organize, mesleki eğitim olanaklarına ulaşamayan tarım iş kolu çalışanları tarım makineleri ve diğer teknolojik
ürünlerle ilişkili kazalara maruz kalmaktadır. Tarımda kullanılan kimyasallar, makineler, hayvanlar oldukça geniş
çeşitlilikte riskleri doğurmaktadır. İş kazaları bir yandan üretimde düşmeye, maddi kayıplara neden olurken asıl
önemlisi çalışanların sakatlanmasına, ölümüne yol açmaktadır. Gerek tıbbi bakım için yapılan harcamalar gerekse
kazazedelerin yaşadıkları yoksunluklar, acılar, iş göremezlik durumları iş kazalarının ekonomik boyutunu oluşturmaktadır.
İş kazalarının, iş güvenliği bilincinin geliştirilmesi ile engellenebilirliği söz konusudur. Çalışanları korumak, üretim güvenliğini korumak, işletme güvenliğini korumak iş güvenliğinin üç temel bileşenidir. Tarım iş
kolunda da iş güvenliğini sağlamak iş kazalarını azaltırken neden olduğu ekonomik kayıplar da engelleyebilir.
Tarım İş Kolunda İş Kazalarının Nedenleri:
Gelişmiş ülkelerde tarımsal alanda çalışan işçiler toplam işçilerin %10’unu oluştururken, gelişmekte olan
ülkelerde bu oran %60’lara ulaşmaktadır.
ABD’de 2009 yılında tarım iş kolunda 1.783.000 kişi çalıştığı ve iş kazası nedeniyle ölüm hızının 100binde 24,7 olduğu rapor edilmiştir. Bu ölümlerin en fazla (%36) 16-19 yaş grubunda görüldüğü kaydedilmiştir.
Gençlerdeki en sık kaza nedenleri %23 ile araç (traktör gibi) kazaları, %19 motorlu taşıt, %16 boğulmalar olarak
sıralanmıştır (5).
Gelişmiş ülkelerde bile tarım iş kolu kazalarını özellikle ölümcül olmayanları kayıt etmek ve istatistiksel
58
analizlerini yapmak pek olanaklı değildir. Kayıtların yetersizliği tarım iş kolu kazalarının gerçek nedenlerini
saptamayı zorlaştırmaktadır. Tarım sektöründe çalışanların yaşlarının daha genç ya da daha yaşlı olması kazaların ölümcül olma riskini artırmaktadır. Tarım iş kolunda en sık traktör kazaları görülmektedir. Grafik 1’de 2004
yılında yayınlanan ABD kaynaklı verilerden elde edilmiş, tarım iş kolundaki iş kazası nedenleri sıralanmıştır.
Görüldüğü gibi tarım iş kolu kazaları oldukça geniş bir spektruma sahiptir. (2)
Grafik 1: ABD’de tarım iş kolunda iş kazası nedenleri, 2004.
ABD’de ölümcül olan tarım iş kolu kazaları nedenleri incelendiğinde kazaların %47’sinin nedeninin taşıt
kazaları olduğu görülür (Grafik 2). Taşıt kazaları dışında sert cisim çarpmaları, boğulmalar, düşmeler, ateşli silah
yaralanmaları, hayvan nedenli kazalar ölüme neden olmuştur (aaa). Taşıt kazalarının %90’ınından fazlası traktör
kazalarıdır.
Grafik 2: ABD’de 1987-97 yılları arasında 8338 tarımsal iş kolu kazası ölümünün nedenlerine göre dağılımı.
Ölümcül olmayan kazalar en sık çiftlik hayvanı besleme, çiftlik işleri, tarla işleri, ürün işleme, tarım aleti
işlerinde olmaktadır. Çiftlik hayvanı, traktör dışındaki makineler, toprak işleme aletleri, el aletleri, traktörler, ağaç
aletleri, güç kaynakları, kamyon, diğer taşıtlar, sıvılar, pestisitler, kimyasallar kazaya neden olan materyallerdir.
Ölümcül olmayan kazalarda düşmeler, sert cisim çarpmaları, kayma, takılmalar, zararlı etkene maruz kalma, yol
kazaları, yanıklar, yorgunluktan düşmeler gibi olaylar gelişir.
Tarım Makineleri Nedeniyle Olan Kazalar:
Traktör kazaları tarım makineleriyle olan kazaların en fazla sayıda görülenidir. Traktör kazaları tarım iş
kolu kazalarının %36 ile %55 arasında değişmektedir. Tablo1’de farklı ülkelerdeki istatistiklere göre traktör kazalarının ağırlığı gösterilmektedir.
ABD’de 1992 ile 2009 yılları arasında olan ölümlerin %90’ı traktör kazalarıyladır (5).
Tablo 1: Tarım iş kolundaki kazalar içinde traktör kazalarının ağırlığı.
Yüzde
Finlandiya’da tarım iş kolu kaza insidansının %55’i
Kolombiya %50
Kanada iş kazası olan ölümlerin %45’i
Dönem
1988-2000
1996
1990-2002
Kaynak
Rissanen, Taattola 2003
ILO 2000
Brison, Pickett 2003
Yeni Zelenda tarımda ölümlerin %37’si
1985-94
Horsburgh 2001
ABD’de tarımda raporlanan ölümlerin %36’sı
1996-97
National Safety Council, 1999
Traktör kazaları arasında devrilmeler, traktör altında ezilmeler, kuyruk mili yada aktarma organları arasında
ezilmeler ile ilgili kazalar en sık nedenlerdir. Ürünün toplanması, işlemden geçirilmesi, taşınması ve boşaltılması
59
sırasında traktör kazaları olabilmektedir. Matkap, taşıyıcılar, çiftlik hayvanları besleme düzenekleri, toprak gübreleme aletleri gibi ek parçalar karmaşaya yol açıp kazalara neden olabilmektedir. Bunların içinde ne kadarının
traktörden kaynaklandığını kestirmek olanaksızdır. Traktör kazaları nedenleri çarpışma, devrilme, takılma, traktör
altında kalma, düşme, traktör bağlantılarına takılma, bağlantı arasına sıkışma vb. olarak sayılabilir.
Traktör kazalarının nedenlerinin incelendiği çalışmada denge kaybı, yüksek hız, uygun olmayan zemin,
kontrol kaybı, sürücü önsezi yanlışlığı gibi faktörler belirlenmiştir. Traktör kazalarının nedenleri Tablo 2’de sıralanmıştır (6).
Tablo 2: Traktör kazalarının nedenlerine göre sıralanması.
Kategori
Traktörle ilgili
Neden
Denge kaybı
Yüksek hız
Uygun olmayan zemin
Kontrol kaybı
Sürücü önsezi eksikliği
Sürücüsüz kazalar, trafik kazaları gibi
Sayı(%)
95 (17)
56 (10)
34 (6)
125 (22)
Sürücü faktörü
145 (26)
Diğer
105 (19)
TOPLAM
560 (100)
Traktör kazalarında çocuk ölümleri de görülmektedir. Çocuk ölümleri genellikle fazladan yolcu taşınması
nedeniyle olmaktadır. Traktörlerin güvenlik kabinlerinin olmaması ve kaza sonuçlarını ağırlaştırmakta, çoğunlukla ölümler, uzuv kayıplarıyla karşılaşılmaktadır. Çiftlik işlerinin neredeyse yarısı traktör gerektirmektedir.
Traktör kazalarının en sık şekli devrilmelerdir ve en sık ölüme neden olan da devrilmelerdir. Emniyet kemeri,
traktör kabini, koruyucu barlar traktör kazalarından ölümleri azaltabilecek önlemlerdir.
Traktör kazalarının engellenmesi için uyulması gereken kurallar:
• Kabinli traktörlerin kullanılması ve emniyet kemeri, koruyucu barların kullanılması
• Hendek kenarları, büyük çukurlar, zeminin çok bozuk olduğu yerler, büyük kayalar, ağaç kütükleri vb.
yerlerde traktör kullanmaktan kaçınma
• Tarlada yada yolda traktörlerin gereğinden fazla hızda kullanılmaması
• Rampada eğimden uzak durulması
• Traktörü özellikle çocuklar olmak üzere başkasının sürmesine müsaade edilmemesi
• Traktörle ilgili her türlü bilgiye sahip olunması
• Traktörün arkasına “yavaş tehlikeli araç” şeklinde uyarı yazılması
• Traktörde ekstradan yolcu taşınmaması
• Tarlada işi olmayan kişilerin uzaklaştırılması
• Benzinlikte , park ederken yada traktörü başka nedenle terk ederken motoru durdurmak, el frenini çekmek, anahtarı üzerinde bırakarak ve bağlantı parçalarını çıkararak bırakılması.
• Halka ayrılmış yollarda kullanırken uyarı ışığı yakılması
• Traktörün bakımının zamanında yapılması
• İlk yardım çantası taşınması
• Giysilerin traktörün hareketli parçalarına takılmasını engellemek için tertipli giyinilmesi
• Aracın el freni, tekerleri, hidroliğini, zincirlerini vb. kontrol edilmesi
• Uyku ilacı yada uykuya neden olan ilaçlar, alkol yada bağımlılık yapıcı madde ile traktör kullanılmaması (7)
KAZALARDAN KORUNMA:
Korunma yöntemlerini belirlerken kazaların nedenlerini anlamak ve bunlara yönelik önlemler almak gerekir. Kazaların nedenlerini kişiye ait ve çalışma ortamına ait nedenler olarak ikiye ayırabiliriz. Tarım kazaları
düşünüldüğünde kaza nedenleri aşağıdaki gibi sıralanabilir (8).
Bireysel faktörler:
60
• 18 yaş altı veya 65 yaş altı grup
• Erkek cinsiyet
• İş tecrübesi
• Madde bağımlığı, sigara ve alkol kullanımı
• Tehlike kaynaklarını bilmeme
• Tehlike kaynaklarını önemsememe
• Güvensiz davranış tarzını kolay seçenek olarak görme
• Çevresel/işin yürütüm koşullarına ait faktörler:
• Yüksek ısı, güneş altında çalışma
• Karmaşa içinde çalışma
• Makine ve aletlerle çalışma
• Pestisitler gibi kimyasallarla çalışma
• Hayvanlar
• Mevsimlik işçi olarak çalıştırılma
Tarım iş kolundaki kazaları önleyebilmek için tarım iş kolunu daha iyi anlamak gerekir. Her şeyden önce
tarım iş kolu bireylerin günlük yaşamlarıyla iç içedir ve maruz kalınan risk fark edilmemektedir. Tarım bireyler
sosyal güvencesiz ve kayıt dışı çalıştıkları gibi kazalar da çoğunlukla kayıt dışı kalmaktadır. Tablo 3’de tarım iş
koluyla diğer endüstri alanlarını birbirinden ayıran özellikler özetlenmeye çalışılmıştır.
Tablo 3: Tarım iş kolunu diğer endüstrilerden ayıran ve kazaların engellenmesini etkileyen bazı özellikleri.
Özellik
Çalışılan yer
İş gücü
Tarım iş kolu
Doğal yaşam alanı
Yönetim ile işçi aynı kişi
Çok değişken işyeri, kırsal alan
Çocuklar, yaşlılar, eşler çalışma gücünün parçası.
Çalışma rutini Sınırsız çalışma süreleri yada mevsimlik tarım
işçileri
İşle ilgili belirgin bir eğitim yok
Çok değişik iş konuları
Harman zamanı yada ekim zamanı gibi dönemlerde iş temposu çok yüksek
Kullanılan araç gerecin tamirini kendisi yapar
Sağlık Gereksi- İşçiler seçilmeden gelir
nimleri
Çok sınırlı olarak sağlıkları izlenir
Hijyenik hizmetlere çok sınırlı olarak ulaşırlar.
Sağlık ve sosyal güvenlik şemsiyesi dışında kalırlar
Tatil ve istirahat günleri belirgin değildir.
Acil Sağlık hiz- Ulaşılabilirliği sınırlıdır
metleri
Genellikle kendi başlarınadırlar.
Rehabilitasyon çok sınırlı
İşçilerin korun- Çok sınırlı
ması ve güçlendirilmesi
Diğer endüstri
Ev dışında ayrı bir yerde
Yöneticiler ve işçiler ayrı
İşçiler bir arada, gözlem yapmak kolay
İşçiler yetişkinlerle sınırlı
Haftada 40 saatle sınırlı
Çalışanların işle ilgili belli bir eğitimi var
Yapılacak iş çok belirgin ve sınırlı
İş temposu belirgin
Tamirat işleri için spesifik personel vardır.
Tıbbi olarak işe uygun işçi seçilir
Periyodik muayenelerle işçilerin sağlıkları izlenir
Hijyenik hizmetler organizedir.
Sağlık ve sosyal sigortası çalışma hayatıyla
başlar ve güvence altındadır
Belirlenmiş tatil ve istirahat günleri
Ulaşılabilir
Çalışma arkadaşları ilk yardım için eğitilmiştir
Rehabilitasyon çoğunlukla organize
Düzenli ve kuramsal
Kazalardan korunma 3 temel stratejiye sahiptir.
Çalışma ortamında standartların iyileştirilmesi ve yasal düzenlemeler
Tehlike kaynaklarına yönelik mühendislik önlemleri
61
Güvenli davranış konusunda çalışanların eğitimi ve gelişiminin sağlanması
Mühendislik önlemleri diğer stratejilerden daha etkinken kişilerin davranışlarında değişiklik yaratmak
daha zor ve etkinliği daha sınırlıdır.
Tarım iş kolunda kaza nedenleri ve bunların engellenmesi için yapılması gerekenler:
KORUNMANIN 4 ÖĞESİ:
Eğitim
Kanun çıkarma/ kanunları uygulama
Mühendislik önlemleri
Ekonomik teşvikler ve cezaların uygulanması
KAZALARA HALK SAĞLIĞI YAKLAŞIMI
Kazaların sürveyansı. Problemin ne olduğunun tanımlanması için yapılır. Tüm kazaların kayıt altına alınması ve analizinin de yapılabileceği tarım iş kolu kazalarının kayıt edildiği bir sistem geliştirilmelidir. Bu sistem
kolay ulaşılabilir, tüm ülkeyi yansıtır verileri içermelidir. Veri kaynaklarının iyi belirlenmesi ve veri kalitesinin
sürekli izlenmesi gerekir. Sürveyans bulgularına göre risklerin tanımlanması yapılır. Kaza nedenleri ortaya konur.
Kazaya neden olan faktörlerin etkisi ölçülebilir.
Toplumun kendi sorumluluğunu almasının sağlanması: Çiftçi eğitim programlarının geliştirilmesi ve bu
programlara kişilerin katılımını sağlayacak projelerin geliştirilmesi çok önemlidir. Sağlığı geliştirme programları
iş sağlığı ve güvenliği uygulamalarını da içermelidir. Tarım iş kolundaki genç ölümleri de düşünerek gençlik gelişim programlarına kazalardan korunma projelerini entegre edilmesi yararlı olur. Bilgilendirme, bilinçlendirme
çalışmaları internet de dahil olmak üzere tüm medya ortamını içermelidir. Bilinçlendirme programları mevsimlik
tarım işçilerini de kapsamalıdır.
Müdahale: Yapılan müdahalelerin neler olduğu, neler olabileceği, daha başka neler yapılabileceği sorularına cevap aranır. Müdahalelerin etkinliği irdelenir. Örneğin en sık görülen traktör kazalarını engellemek üzere
traktör kullanma sertifikası geliştirilmelidir. Traktör sertifikası olmayanların tarlada traktör kullanması yasal yollarla engellenmelidir. Traktörlerin gençliğin hayatındaki önemi yaygınlaştırılmalıdır.
Uygulama: Yapılan müdahalelerin ne düzeyde çalıştığının incelenmesi sağlanır.
Çıktıların ölçülmesi: Yapılan müdahaleler etkin oldu mu sorusuna yanıt aranır. (9).
KAZALARDAN KORUNMA
Primer korunma: risklerin yok edilmesi
Sekonder korunma: kazanın etkisini azaltma
Üçüncül korunma: sağlık düzeyinin iyileştirilmesi
PRİMER KORUNMA:
Primer korunmada kaza riskleri saptanıp yok edilmesi gerekmektedir. Kaza riskleri 3 başlık altında toplanabilir. Hayvansal kazaların nasıl, nerede, ne zaman olduğu belirlenip buna göre eleminasyon çalışmaları planlanmalıdır.
Çevresel nedenler
Hayvanlar: Tahmin edilenden çok daha fazla kazaya neden olabilmektedir. Özellikle gece saatlerinde taşıt
kazalarına neden olabilir. Hayvanların daha düzenli ve kontrol altında tutulması bu tip kazaları engelleyebilir.
Düşmeler: Tarım iş kolunda yüksekte çalışma işleri de vardır. Düşmelerin azaltılması için alınacak standart işler yaralı olabilir
Hava koşulları: Sıcak çarpmaları, donmalar, araçların bozulmasına bağlı kazalar görülebilir.
Tıkanıklık: Silo, kuyu, bacalardaki tıkanıklıklar kazalara neden olabilir.
Tarlada, ormanda yada yerleşim yerlerinden uzak tek başına çalışma şartları
Kullanılan aletlere bağlı
62
Traktörler: devrilmeler, çiğneme gibi pek çok tipi vardır. Traktör kazalarını engellemeye yönelik projeler
gelitirilmelidir.
Güç kaynağına bağlı kazalar: Çiftliklerde kullanılan elektrikli aletler olan kazalar
Koruyucu ekipman olmadan çalışma tarzı: Çoğunlukla çalışanlara koruyucu parçalar olmadan çalışmak
daha kolay daha pratik gelmektedir. Tüm bundan dolayı sık sık kazalar gelişmektedir. Çiftçilerde güvenli çalışma
bilinci geliştirilmeli bunun için eğitim çalışmaları yapılmalıdır.
İnsan faktörü
Yaş: Genç yaş kazaları özellikle tarım alanında büyük önem taşımaktadır. Gençlerin korunmasına yönelik
projeler geliştirilmelidir.
Açlık, bitkinlik: Tarım iş kolunda çalışan bireyler çoğunlukla yoksul ailelerdir ve tarım iş kolunda çalışma
saatleri güneş altında saatleri alabilmektedir. Bu durum çalışma şartları düzeltilmelidir.
Tecrübesizlik: Tarım iş kolunda fazlaca tecrübeye gerek olmadığı yolundaki yanlış inanış düzeltilmelidir.
Tecrübesiz gençlerin daha sık kazaya maruz kalması unutulmamalıdır.
Madde, alkol bağımlılığı: Madde ve alkol bağımlılığı ile mücadele edilmelidir.
İKİNCİL KORUMA
Kazaya yatkınlığı olan kişisel özellikteki işçilerin tıbbi muayenelerinin yapılması gerekmektedir. Tarım iş
kolunda kazalara neden olabilecek hastalıkların taramaları yapılabilir. Örneğin tansiyon, alkol-madde bağımlılığı
taramaları kazaları engelleyebilir.
Tarım iş kolunda sağlık hizmetlerine ulaşım önemli bir sorundur. Kazalara acil müdahale edebilecek sağlık
istasyonlarının yaygınlaştırılması gerekmektedir.
Kazalarda ölümlerin azaltılmasında sağlık hizmetlerindeki organizasyon önemli yere sahiptir. Kaza anında
kazazedeyi ilk gören arkadaşı yada aile üyesi, ilk karşılaşan sağlık personeli dışı yardım ekibi (itfaiye eri gibi),
acil servis çalışanları, ikincil hatta üçüncül bakım yapan sağlık personeli ve rehabilitasyondan sorumlu personel
birlikte organize olmalıdır. Kazalarda ölümleri artıran 3 temel neden sağlık merkezine geç getirilme, yaraların
kirli kontanime olması, tavmanın oldukça büyük boyutta olmasıdır. Yaralanmalar genellikle işçilerin tarlada, herkesten uzak ve tek başına olduğu anda gerçekleşmesi gecikmelerde en büyük nedendir. Gecikmede bir başka
neden sağlık merkezlerinin uzak olmasıdır. Bu tip bir gecikme kanamalı hastalar için çok daha önemlidir. Tarımda
çalışılan ortam mikrobik kontaminasyon için uygun olduğundan yaralanmalar çoğunlukla toprak, gübre vs. ile
kirlenmiştir. Çiftlik hayvanları için kullanılan antibiyotikler dirençli mikrobiyolojik ajanların çoğalmasına neden
olur. Clostridium tetani yada Clostridium perfringens kontaminasyonu oldukça yaygındır. Acil müdahale ekiplerinin varlığı, iletişim yeteneği, uzmanlaşmış hasta nakil sisteminin varlığı kazalardan ölümleri önemli ölçüde
azaltabilir. Sağlık çalışanlarının da tarım iş kolu kazaları konusunda eğitimli olması ve örgütlü olması değerli bir
stratejidir. Çiftliklerde çalışanların ilk yardım becerisine sahip olmalarının sağlanması gerekmektedir. İlk yardım
becerisine sahip bireyler tarım kazalarının temel tiplerini ; kazazedeye zarar vermemeyi ; kazazedenin daha fazla
zarar görmesinin nasıl engellenebileceğini ; acil servisi ve acil hizmet birimlerine nasıl ulaşabileceği ve olayın
yerini nasıl tarif edebileceğini bilmeli ve kardiyo pulmoner resüsitasyon becerilerine sahip olmalıdır.
ÇOCUKLARIN KAZALARDAN KORUNMASI
Çiftliklerde çocukların güvenle oynayabileceği alanlar oluşturulması ve bu alanların çiftlik işlerinden izole
edilmesi etkili olabilir
Traktör olsun biçer döver olsun pek çok tarım aracı kompleks bir yapıya sahiptir ve bu araçların kullanımı,
temizliği, bakımında 18 yaşın altındakiler çalıştırılmamalıdır.
Traktör yada tarım araçlarıyla çocukların yolcu olarak taşınmaması gerekir
Çocuklar tarım aletleri kadar hayvanlara da ilgi duyarlar ve çiftlik hayvanlarının zararına uğrayabilirler.
Bu nedenle çiftlik hayvanlarının bakımının, barınmasının sağlandığı alanlardan çocuklar uzak tutulmalıdır.
Anne babaların çocuklarını koruma sorumluluğu geliştirilmelidir.
Çocuklar için riskli iş ortamından uzaklaştırıldığından emin olunmalıdır. Küçük cüsseleri ve tehlikeyle
başa çıkma becerilerinin düşüklüğü unutulmamalıdır. (10)
63
65 YAŞ ÜZERİ BİREYLERİN KAZALARDAN KORUNMASI
Yaşlıların maruz kaldıkları kazalar aşağıdaki grafikte gösterilmiştir.
Yaşlıların yaptığı işlerin listesini çıkarıp riskleri analiz edilmelidir. Örneğin kazaların pek çoğunda yaşlıların dalgınlığından kaynaklanmaktadır. Uzun çalışma saatleri yaşlılar için uygun değildir.
Denge gerektiren işlerin yaşlılara yaptırılmaması gerekmektedir. Yüksek çalışma her zaman önemli riskleri
beraberinde getirmektedir.
TARIM MAKİNELERİYLE OLAN KAZALARIN ENGELLENMESİ
Tarım makineleriyle olan kazaların en sık nedenleri dikkate alınarak bunlara yönelik önlemler alınmalıdır.
Traktör yada diğer araç kazalarının en sık nedenleri:
Sürücülerin dikkatsiz davranışları ve hızlı sürmeleri
Araçtan düşmeler
Hareketli aletin altında kalıp ezilmeler
Devrilen aracın altında kalma
Traktör devrilmeleri
Ek araç ile traktör arasında sıkışma
Traktörlerle ilgili olarak alınabilecek önlemler:
Traktörlerin insan taşımak amacıyla kullanılmaması gerektiği bilincinin geliştirilmesi.
Traktörlerde kabinlerin çıkarılmaması
Traktör yada diğer tarım aletlerinin bakımlarının düzenli yapılması, eklemlerinin yağlanması vs.
Eskimiş traktörlerin kullanılmaması, bu konuda AB standartlarına uyulması
Traktör kabinlerinin temizliği, bakımının sağlanması
Frenlerin iyi çalışması
Hidroliklerin iyi çalıştığından emin olunması
Traktör ile diğer araçların bağlantı noktalarının yıpranmamış olması
Hidrolik sistemle ilgili önlemler
Hidrolik hortumların denetlenmesi ve eskilerinin değiştirilmesi
Hidrolik sızıntılarını parmaklarınızla kapatmaya çalışmaması
Hidrolik sızıntıları bir damla bile olsa önemsenmesi
Ölümcül olan tarım makineleriyle olan kazaların dağılımı şu şekilde olmaktadır. Kuyruk mili dolanmaları
%32, bir makine parçasına yakalanma %18, makine parçası altında ezilme %17, makine yada kamyon çarpması
%16, traktörle bir başka makine arasında sıkışma %11, makine parçası fırlaması %5 çeşitli ölümcül kaza nedenleridir.
Makinelerle standart prosedürler çerçevesinde çalışmak kazaları engelleyebilecek bir yoldur. İşçiler makine ile ilgili olarak uygun bir eğitim almalıdır. Kullanılan makineye ait kullanım kılavuzu ve uyarıların dikkatle
okunması sağlanmalıdır. Makine çalışırken etrafta özellikle çocukların olup olmadığı kontrol edilmelidir. Ma-
64
kinedeki tüm parçaların sağlam, iyi çalışmakta ve uygun yerinde olduğuna dikkat edilmelidir. Kuyruk mili tüm
ölümcül kazaların %32’sini oluşturduğundan kuyruk mili çalışmalarında standart prosedürlerin dışına çıkılmaması önemlidir. Kuyruk mili dönen parçaların tamamen kapalı olmasından emin olunmalıdır.
HAYVANLARLA OLAN KAZALARIN ENGELLENMESİ
Hayvan kazalarının nedenleri, çok farklılık göstermekle birlikte, azgın boğanın çarpması, attan yada eşekten düşme, çiftlik hayvanları tepmeleri olarak sayılabilir. Hayvanların uygun bir şekilde ahırlanması, hayvanlara
uygulanan işlemler sırasında uygun kafesleme işlerinin planlanması koruyucu önlemlerdir. Hayvanları beslerken,
tımarlarken, bir yerden bir yere götürürken kaza riskleri düşünülerek planlamalar yapılmalıdır.
DÜŞMELERE BAĞLI YARALANMALARI ENGELLEME
Damdan, araçtan, kaygan zemin nedeniyle düşmeler gibi pek çok nedenle düşmeler tarım iş kolunda önemli bir yüke sahiptir. Bina yapılarının uygun olmaması, gereksiz kalabalık ve düzensizlikler düşmelere zemin hazırlayabilir. Bina aralarının dar ve kör noktaların olması tehlikenin nereden geldiğinin fark edilmemesine bu da
kazalara yol açar. Bina aralarının yeterli genişlikte olması ve kör noktalara uyarıların asılması korunmada etkili
olabilir. Özellikle damlarda korkulukların sağlam ve güvenilir yükseklikte olması düşmeleri engelleyebilir. Çalışılan zeminin kaygan olması kazaya yol açan önemli bir faktördür. Çiftliklerde doğası gereği engebeli bir alan
üzerinde çalışılır ancak yine çalışılan alanda gereksiz hendekler, kanalların kapatılması da etkin bir önlem olabilir.
Merdivenler yine kayıp düşmeler için tehlike kaynağıdır. Kısa süreli bile olsa merdiven kullanılacaksa maksimum
önlem alınmalıdır. Merdiven sağlam bir yere fikse edilmeli yada bir yardımcı tarafından tutulmalıdır. Çiftlikte
tahtalarla çakılarak elle yapılmış yada kırık, eskimiş merdivenler genellikle güvensizdir ve kullanılmamalıdır.
Merdivenle ağır eşyalar taşınmamalıdır. Merdiven yerine bidon, kutu vs kullanmamak gerekir. Yüksekte uzun
süreli çalışılacaksa iskele kullanılması daha doğru bir yaklaşımdır. Çatı kaplama malzemeleri genellikle insan
ağırlığına dayanamayacak yapıdadır. Pek çok kez çatı kaplama malzemeleri kırılır ve çalışanların düşmesine neden olur. Çatıda çalışılacaksa uygun bir zemin hazırlanmalıdır.
Çiftlik binaları yapılırken güvenlik önlemleri planlanmalıdır. Yangın güvenlik önlemleri alınmalıdır. Yanıcı patlayıcı malzemeler ve yanarak çalışan makineler izole edilmelidir. Yangın söndürücüler bulundurulmalıdır.
Elektrik sistemi yangınlara neden olmayacak şekilde düzenlenmeli, yada onarılmalıdır. Yangın anında çiftlik
ortamını acil boşaltma planı yapılmalıdır.
ATÖLYE KAZALARINI ENGELLEME
Çiftlikleri pek çoğunda atölye bulunur ve atölyelerde kazalar olabilir. Atölye bina yapısı sağlam, yangınlara, yıkılmalara dayanıklı olmalıdır. Zeminin kaygan olmaması ve soğuğu geçirmemesi için tahtadan yapılması
tercih edilmelidir. Yanıcı yüzeylerden kaçınılmalı, yerlere gaz, yağ, benzin vs. döküldüğünde hemen temizlenmelidir. Aydınlatma çok önemlidir. Atölyede kullanılan kaldıraçlar, takozlar çok defa kazalara neden olur. Güç
kullanan matkap, dişli aletler sık sık kazalara neden olur. Bu tip aletlerin bakımı, uygun parçalarla kullanımı
sağlanmalıdır. Kullanılan kaynak makineleri, hava kompresleri de zararlı olabilir.
KİMYASALLARLA OLAN KAZALARIN ENGELLENMESİ
Tarımda kullanılan kimyasallar aşağıdaki gibi gruplandırılabilir:
Genel kullanımı olanlar: fertize ediciler, benzin, yağlar, gres yağları: Kimi zaman parlayıcı patlayıcı özelliğe sahip bu kimyasallar, ciltte yanma, solunum yollarında ve gözlerde tahriş yapabilirler. Depolanmalarında ve
taşınmalarında dikkatli olunması gerekir. Özellikle metallerin paslanmasını engellemek için kullanılan boyaların
içinde kurşun olabilir. Bu boyların solunması engellenmelidir.
Asitler veya bazlar: Formik yada sülfürik asit tarımda yaygın kullanılırlar. Gözlerde yanma, mukozalarda
tahrişe neden olur. Kullanımı sırasında koruyucu giysiler giyinilmelidir. Tarımda asitlerin yanında ağartıcı olarak
kullanılan bazlar da vardır. Gözlerde ve deride korozyona neden olur. Asit ve bazların kolayca kimyasal reaksiyona gireceği unutulmamalı ve saklanmalarına özen gösterilmelidir.
Bitki koruma ilaçları (herbisit, fungusit, insektisit): İnsan sağlığı için büyük risk oluştururlar. Koruyucu
giysiler kullanılmalıdır.
65
Biyosidaller (dezenfektanlar, pestisitler, diğer koruyucu maddeler): Rodentisit gibi insan sağlığını da tehdit
eden likidlerin kullanımı, saklanması, yada taşınması dikkat gerektirir. Yanlışlıkla içmelerin önüne geçilmeli,
kendi kabı dışında bir kapta saklanmamalıdır.
Veteriner ilaçları: Mutlaka prospektüsünde yazıldığı gibi kullanılmalı, çocukların ulaşamayacağı, kapalı
dolaplarda saklanmalıdır.
Kimyasallarla ilgili genel önlemler aşağıdaki gibi sıralanabilir:
Kimyasallar mutlaka kilitli, çocukların ulaşamayacağı yerlerde ve yangın tehlikesinden uzak yerlerde saklanmalıdır. Saklandıkları dolaplar tercihen çelik yada metal olmalıdır. Kimyasalların dökülme, saçılma durumlarında kolayca toplanabileceği şekilde dizayn edilmiş dolaplarda saklanması gerekmektedir. Saklama dolaplarına
tehlikeli kimyasalların olduğunu gösteren işaretler, amblemler konulmalıdır. Kimyasalları saklarken kendi orijinal ambalajında saklamak en doğrusudur. İçecek şişelerinde saklanması kazara içme durumlarına neden olabilir.
Yangın tehlikesi için her zaman tedbir alınmalıdır. Saçılmaları kolayca kurutacak tozlar saklama alanında bulundurulmalıdır. Buharlaşmanın olabileceği sıcak saatlerde değil daha çok akşam saatlerinde kimyasallarla çalışmak
daha güvenli olabilir. Pestisitlerin kullanılması çok ayrı bir eğitim gerektirmektedir. (11)
KAYNAKLAR
http://www.mess.org.tr/ti.asp?eid=2090&icid=2090 erişim tarihi: 12.01.2012
NIOSH. Worker Health Chartbook 2004. CDC. http://www.cdc.gov/niosh/docs/2004-146/ erişim tarihi:
18.01.2012
Madsen M, Donham KJ, Grafft LM, Thelin A. Acute Agricultural Injuries. (Agricultural Medicine: Rural
Occupational and Enviromental Healthfor the Health Professions kitabından Editör: .
TUIK, 2006-2007 İş Kazaları ve İşe Bağlı Sağlık Problemleri Araştırma Sonuçları http://www.tuik.gov.tr/
PreHaberBultenleri.do?id=3916. Erişim tarihi: 12.01.2012
http://www.cdc.gov/niosh/topics/aginjury/
Ahioğlu S. Tarımda iş sağlığı ve güvenliği. İSGÜM dergisi, 2009, 9(41): 11-15
Samulis RJ. Benificial facts for farmers. Farm Safety Newsleter 2002.
WHO, Occupational Health A Manual for Primary Health Care Workers. Module 6 Occupational safety
and accident prevention. http://www.who.int/occupational_health/regions/en/oehemhealthcareworkers.pdf erişim tarihi 02.02.2012
Agriculture Related Injuries: Report from Ohio Commission on the prevention of Injuries, 2003. http://
www.publicsafety.ohio.gov/links/Agriculture.pdf. erişim tarihi: 02.02.2012
CDC and NIOSH. Injuries to youth on farms and Safety Recommendations 2006. http://www.cdc.gov/
niosh/docs/2009-117/pdfs/2009-117.pdf erişim tarihi 02.02.2012
Health and Safety Authority. Code of practice for preventing injury and occupaitonal ill health in agriculture. http://www.hsa.ie/eng/Publications_and_Forms/Publications/Agriculture_and_Forestry/Code_of_Practice_Agri_.pdf erişim tarihi: 02.02.2012
66
DERMATOLOJİK SORUNLAR ve KORUMA
Prof.Dr. Muhsin AKBABA
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Tarımsal alanda çalışan işçiler ve kırsal alanda yaşayan insanlar deri hastalıklarına neden olabilen maddelere
sık sık temas etmektedirler. Amerika’daki tarım üreticileri ile ilgili yapılan bir çalışmada (382 erkek çiftçi ve onların eşi olan 256 kadın çiftlik çalışanı üzerinde), çiftçiler 12 ay boyunca takip edilmiş ve kadınların %14.4’ünde
ve erkeklerin % 9.6’sında kontakt dermatit oluştuğu gösterilmiştir1. Kaliforniya’da yapılan bir çalışmada, nüfus
oranıyla kıyaslandığında mesleğe bağlı deri hastalıkları içerisinde en yüksek oranın tarım işçilerinde olduğu gösterilmiştir2. Finlandiya’da yapılan bir çalışmada inek dışkısı, dezenfektanlar ve deterjanlar, pestisitler ve plastik
kimyasalların tarım işçilerinin ellerinde oluşan dermatitin ana sebebi olduğu rapor edilmiştir3.
Tarım işçilerinin önemli bir kısmı mevsimlik tarım işçisi olarak çalışmaktadır. Mevsimlik tarım işçiliği
oldukça zor koşullar altında yapılmakta olup, bu kişiler yılın 6-7 ayını evlerinden uzakta geçirmekte ve hijyenik
olmayan bir ortamda yaşamlarını idame ettirmektedirler. Mevsimlik tarım işçilerinin çalışma şartları da oldukça
zor olup sabahın aydınlığından akşamın karanlığına kadar yaklaşık 12-13 saat güneş altında çalışmaktadırlar.
Adana’da mevsimlik tarım işçilerinde yapılan bir çalışmada ise dermatit sebebiyle sağlık ocağına başvuru % 6.3
olarak bulunmuştur4.
Tarımsal ve kırsal alan ile alakalı deri hastalıkları beş ana kategoride sınıflandırılabilir;
1. Kontakt dermatit
2. İnfeksiyöz dermatit
3. Artropod(bit, kene, akar vb) kaynaklı dermatit
4. Güneş ışığı kaynaklı dermatit
5. Sıcak, soğuk ve nem ile alakalı deri bozukluklarıdır.
Kontakt Dermatit
Bir takım maddelerin dışarıdan deriye direkt teması suretiyle meydana gelen dermatitlere kontakt dermatit
denir. Kontakt dermatitin çiftçiler arasında % 12 kadar yüksek bir oranda olduğu bazı çalışmalarda iddia edilmektedir3.
Kontakt dermatitler genel olarak üç grupta incelenebilir.
1-İrritan kontakt dermatit
2-Alerjik kontakt dermatit
3- Fotokontakt dermatit
a)Fototoksik dermatit
b)Fotoalerjik dermatit
c)İrritan Kontakt dermatit
Tarımsal alanda çalışanlarda en fazla görülen dermatit türü, irritan kontakt dermatittir. İrritan kontakt
dermatit güçlü bir irritan maddeye veya birden fazla zayıf irritan maddelere maruziyet sonucu gelişebilir. İrritan
kontakt dermatitin etyolojisinde rol oynayan etkenler kişinin deri yapısı, irritan maddenin özelliği ve konsantrasyonu, temas süresi gibi çevresel nedenlere bağlıdır.
Pestisit kaynaklı kontakt dermatitlerin çoğu irritan kontakt dermatittir. Pestisitler düzgün bir şekilde
sulandırılmadığı, koruyucu giysilerin giyilmediği ya da iş kıyafetlerinin yıkanmadan tekrar giyildiği durumlarda
görülür. Diğer bir maruz kalma şeklide; meyve toplayan işçilerin pestisit bulaşmış yapraklarla sürekli ve yakın
teması sonucudur. İlave risk faktörleri arasında; pestisitlerin karıştırılması, taşınması ve uygulanması ile ilgili bir
eğitim almamış olmak veya kimyasalların uygulanması sırasında yetersiz tedbir almak sayılabilir5.
Pestisitlere ek olarak kontakt dermatite yol açan pek çok madde vardır örneğin;
-Kullanılan antibiyotik ürünler hem irritan hem de alerjik kontakt dermatite yol açabilir. Tetrasiklinler
büyük baş hayvanlar ve kümes hayvanları için katkı maddesi olarak kullanılır. Yemlere temas sonucunda özellikle
güneşe maruz kalan yerlerde fotoirritan kontakt dermatit benzeri lezyonlara yol açabilir6.
-Suni gübreler nitrojen, fosfat gibi irritan maddeler içerir, bir çeşit gübre olan kuru amonyak kimyasal ya-
67
nıklara yol açabilir.
-Yağ ve benzin, irritan kontak dermatite yol açabilir. Yağ ile temastan sonra vücutta akne ve folikülitler
meydana gelebilir.
Alerjik kontakt dermatit
Toplumda alerjik kontakt dermatit insidansı %1-10 arasında değişmektedir. Mesleki dermatozlar içerisinde
önemli bir yer tutar7.
Tarımda kullanılan kimyasallar alerjik kontakt dermatite yol açabilir örneğin; herbisitler(propaclor, alaclor), insektisitler(pyretrhum), fungusitler(thiram, captan), antibiyotikler(furazolodin, spektinomisin). Mandırada
çalışan işçiler özellikle kauçuk, lateks maddesine karşı gecikmiş tipte bir alerjik reaksiyon geliştirebilir. Ayrıca
tarım arazilerinde yetişen bazı bitkilerde alerjik kontakt dermatit yapabilir örneğin(zehirli sarmaşık, meşe, sumak,
domates, kabak, patates, havuç ). Bitkilerle oluşan alerji daha çok bitkilerin öz suyundaki bazı maddeler ile temas
sonucu gelişir8.
Fotokontakt Dermatit
Fotoallerjik kontakt dermatit nadir görülmektedir. Mera ve sulak alanlarda yetişen bazı bitkiler ile güneş
ışığı ile birlikte temas eden çiftçilerde bu reaksiyon görülebilir. Güneş ışığı bazı bitkilerin öz suyunda bulunan flurokumarinleri değiştirir ve sonuçta deri için irritan reaksiyonlara yol açan maddelere dönüştürür7,8. Çeşitli boyar
maddeler, nonsteroidal ilaçlar, katran gibi maddeler sık karşılaşılan fototoksik ajanlar arasındadır8.
Kontakt Dermatitten Korunma
Kontakt dermatitin tüm tiplerinden neden olan ajana maruziyetin azaltılması ve ya hiç temas edilmeyerek
korunmak mümkündür. Özel önlemler arasında koruyucu giysi kullanmak, kirlendikleri zaman giysi ve eldivenleri değiştirmek, yemek öncesi ve iş bitimi sonrası maruziyet bölgelerini yıkamak sayılabilir. Tarım işçileri
pestisit, gübre ve diğer tarım ilaçlarını kullanırken paketin üzerindeki uyarı yazılarını mutlaka okumalı ve buna
uymalıdırlar. Bunların dışında çiftçilerin kullanacağı irritan yada alerjik maddenin absorbsiyonunu önleyen yada
azaltan deriye ve ellere uygulanan kremler vardır7,8.
Enfeksiyöz Dermatit
Tarım işçilerinde enfeksiyöz dermatoza yola açan en önemli hastalıklar; zoonotik dermatofitik mantarlar
ve iki viral hastalıktır (Milkers nodulu ve orf). Bu dermatozlar Tularemi, Antraks ve diğer infeksiyoz dermatozlar
gibi deri bulguları ile seyreder.
Çiftçilerde görülen dermatofitik fungal enfeksiyonlar özellikle Trikofiton ve Microsprium türleri tarafından
oluşturulur. Bugüne kadar hayvanlardan insana geçen en yaygın dermatofit Trikofiton Verrukozumdur. Bu türün
primer konağı sığırlardır. Diğer çiftlik hayvanları da sahip oldukları dermatofitlerle insanları enfekte edebilir. Bu
mantarlarla enfekte hayvanlarla direkt temas veya hayvanlara ait çevresel maddeler yoluyla insana geçebilir.
Orf pox virüs tarafından oluşturulan bir enfeksiyondur. Koyun ve keçilerde çok sık görülen bu hastalık
insanlara kontamine çevreden (çit, ahır) veya hayvanları beslerken hasarlı cilde hayvanın direkt teması sonucu
bulaşır. Bir haftalık inkübasyon süresini takiben lezyonlar tipik olarak ellerin, parmakların veya kolların dorsal
kısımlarından başlar. Lezyonlar bir yada birkaç tane kırmızı papül şeklinde başlayıp hafifçe kabarık nodüllere
dönüşerek hemorajik ve püstüler hale gelir. Lezyonun merkezi üzeri kabuklu, kırmızı ve sızıntılı bir şekle dönüşür. İkincil bakteriyel enfeksiyonlar sıktır. Bölgesel lenfadenopati veya hafif ateş gibi sistemik yanıtlar ortaya
çıkabilir. Orf lezyonları 6 hafta içinde kendiliğinden skar bırakarak iyileşir.
Milker’s nodulleri pox virüsleriyle oluşan başka bir enfeksiyondur. Fakat bu virüs psödo cowpox virüsüdür. Enfekte ineklerin meme ve meme başlarıyla derinin direkt teması sonucu bulaşır. İnsanlardaki lezyonlar
orf’taki lezyonlardan ayrılamaz. Tanıyı koymada hikaye önemli bir yer tutar. Orf lezyonlarına benzer şekilde
milker’s nodulleride 6 hafta içerisinde kendiliğinden skar bırakarak iyileşir.
Hem orf hemde milker nodullerinin tedavisinde amaç sekonder bakteriyel enfeksiyonların kontrolüdür.
Topikal antiboyotikli merhem sürülür ve lezyonun üstü bir bezle sarılabilir.
Ayrıca ülkemizde şark çıbanı olarak bilinen Kutanöz Leishmaniasis, kendiliğinden iyileştiğinde deride yü-
68
zeyinden çökük sikatris ve şekil bozukluğuna yol açan bir deri hastalığıdır. Hastalık phlebotomus(tatarcık sineği)
aracılığıyla L.tropica parazitinin insan vücuduna girmesiyle meydana gelir. Flebotomlar aktivitelerini geceleri
kan emerek gösterirler. Özellikle yaz aylarında saklandıkları ahırlar, samanlıklar, kerpiç evlerin duvarlarındaki
oyuklarından akşam alacakaranlıkta çıkarak kan emecek hayvan ve insan ararlar. Klinik lezyon sivilceye benzer
şekilde kahverengimsi eritemli bir papül şeklinde başlar. Yaklaşık 6 ay içinde ülsere nodül haline gelir. Tedavide
lokal veya sistemik antileishmanial ilaçlar(antimon bileşikleri, amfoterisin B, dapson vb.) kullanılır9.
Artropod Kaynaklı Dermatit
Tarım işçileri zamanlarının çoğunu açık havada geçirdiklerinden ısıran yada sokan eklembacaklıların pek
çok çeşidi karşılaşmaktadır. Bu türler; eklembacaklılar, arılar, karıncalar, çok çeşitli örümcekler, akarlar ve keneler, sivrisinek ve ısıran sinekler ve tırtılları içerir.
Bu eklembacaklıların sokmasına karşı gelişen kutanöz tepkiler, böceğin deri içine enjekte ettiği maddeye
ve kişinin hassasiyet derecesine göre önemli ölçüde değişir. Eklembacaklılar tükürük veya diğer salgılarını sadece
kan emmeyi kolaylaştırmak için(böcekler, sivrisinekler, keneler, kene vb.) ya da ani bir acı hissi vererek savunma amaçlı bir toksin gibi (örneğin, eşek arısı, arılar, karıncalar) kullanabilirler. Bazı eklembacaklılar sistemik
toksinlere sahiptir (örneğin, kara dul örümcekleri ve akrepler), bazıları da sitotoksik bir madde enjekte ederek
lokal nekroza neden olur (örneğin kahverengi örümcekler). Kan emici böceklerin ısırıkları ve sokmalarına karşı
başlangıçta az ya da hiç reaksiyon gelişmeyebilir. Ancak kişide duyarlılık(sensitivite) geliştikçe, genel anafilaktik
reaksiyonlar yada eritematöz maküller, papüller, kaşıntılı lezyonlar veya veziküller gibi lokal reaksiyonlar gelişebilir7-9.
Himenoptera türlerine (eşek arısı, arı, karınca) ait sokmalarda en sık, sokma yerinde ani bir ağrı ve yanma
hissi oluşur. Buna çoğu enzim yapısında olan, çevresindeki sinir dokusu ve yumuşak dokularda şiddetli yerel
inflamasyona yol açan toksik proteinler neden olur. Bu lezyonlar 10 güne kadar sürebilir. Diğer himenoptera sokmalarının çoğu hafif bir rahatsızlık ve geçici deri lezyonlarına neden olur.
Kırsal alanda yaşayan ve tarımla uğraşan insanlarda deri sorunlarına neden olabilen pek çok akar türü
vardır. Bu akarlar, hem parazit ,hem de serbest yaşayabilir. Insanlar da dahil olmak üzere pek çok hayvan türünün, skabiese(uyuz) neden olan, konağa özgü parazitik akarları vardır. Uyuz akarları epidermis içine dişilerinin
yumurta bırakabileceği tüneller açar, yaşam döngülerini tamamlar ve çok kaşıntılı bir enfestasyona neden olurlar.
At, sığır, ve köpek gibi hayvanlara has uyuz akarları geçici olarak insanlarda da enfestasyona neden olabilir.
Ancak, lezyonların dağılımı ve ciddiyeti, maruziyetin boyutuna ve konağın hassasiyet derecesine bağlıdır. Lezyonlar; normal görünümlü kaşıntılı alanlardan, makül, papül, peteşiyal lezyonlar, vezikül ve hatta büllöz alanlara
kadar farklı şekillerde olabilmektedir. İnsanlarda, hayvan uyuzuna ait lezyonlar, genellikle enfekte hayvanlarla
doğrudan temas halinde olan el ve ön kolda bulunur7-9.
Deri hastalıklarına neden olabilen örümcek türleri vardır, bunların bazıları sistemik yanıtlara da neden olabilir. Isırık yeri ve çevresindeki alan bir kaç gün içinde mor ile siyah arası bir renk alır ve nekroze deri alanlarına
dönüşür. İyileşme, nekroz alanının yer ve boyutuna göre 3 ay veya daha fazla sürebilir ve skarlaşma olabilir.
Dünyada, özellikle çöl ve subtropikal iklimlerin hakim olduğu sıcak bölgelerde, 500’den fazla akrep türü
yaşamaktadır. Toksin sıklıkla bir nörotoksindir. Ancak, sitotoksini de olan bazı türler vardır. Akrep sokmasının
da duyarlı bazı insanlarda hymentoptera türünün neden olduğuna benzer şekilde anafilaktik reaksiyona sebebiyet
verebileceği unutulmamalıdır.
Güneş Işığı İle Oluşan Dermatozlar
Hem akut hem de kronik deri değişiklikleri ultraviyole güneş ışınlarının sonucu oluşur. Birkaç istisna dışında, bu sorunların çoğu açık tenli bireylerde daha sık görülür. Güneş ışığına karşı görülen en sık reaksiyon güneş
yanığıdır. Deri kanseri ise yaşlı çiftçiler arasında önemli bir risktir.
Deride en sık görülen kronik, güneş kaynaklı değişiklikler, kalınlaşma, elastikiyet kaybı, kırışıklık, üçlüsü
ve aktinik keratozdur. Bu lezyonların %5-10 kadarı skuamöz hücreli karsinoma dönüşür.
Tüm güneş kaynaklı deri sorunları, geniş kenarlı şapka gibi koruyucu giysiler ve geniş spektrumlu güneş
kremi kullanımı ile büyük ölçüde azaltılabilir. Kimyasal güneş koruyucuların çocuklar için önerilmediği unutulmamalıdır. Tarım işçilerinin bahar ve yaz aylarında her sabah güneş kremi uygulamaları fayda sağlayacaktır.
Yoğun terleme, varsa öğlen ikinci bir uygulama akıllıca olacaktır. Mümkün olduğunca öğlen 12:00 ve 14:00 arası
69
güneşten kaçınmak, çalışılacaksa gölgede çalışmak önemle tavsiye edilmektedir.
Çiftçiler gibi saatlerce güneş altında çalışan diğer mesleklerden kişiler de deri kanseri için yüksek risk
altındadır. Çiftçiler arasında yapılan bir çalışmada, çiftçilerin baş veya boyunda görülen tüm deri kanserleri yönünden daha fazla risk altında olduğu, ancak vücudun diğer bölgelerinde olan deri kanseri için daha düşük bir risk
altında olduğu görülmüştür. Kanser riskini gösteren bu çalışma, yaşam tarzı ve korunmanın risk üzerinde büyük
bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir.
Güneşe maruz kalmaya ek olarak, eskiden yaygın olarak kullanılan arsenikli herbisitlere kronik maruziyet
de, karsinoma in situ de dahil olmak üzere deri kanserlerine neden olabilir.
En sık rastlanan deri kanseri bazal hücreli karsinomdur. Tedavi edilmeyen bazal hücreli karsinom, lokal
olarak çok yıkıcı olabilir, ancak nadiren metastaz yapar. Skuamöz hücreli karsinom, derinin yüzeysel katmanlarının neoplastik lezyonlarıdır. Bu karsinomlar aktinik keratozların görülme riskinin fazla olduğu yerlerde meydana
gelir ve yukarıda da belirtildiği gibi, aktinik keratoz zemininde de ortaya çıkabilir.
Melanomlar içinde sadece lentigo melanom, melanotik olmayan tümörler gibi kronik güneş maruziyetle
ilişkilidir. Güneşin çoğu melanom üzerine etkisi açık değildir. Çoğu deri kanserleri (melanoma hariç), kötü prognozlu değildir. Yaklaşık 2/100 kutanöz skuamöz hücreli karsinom metastaz yapar. Lezyonlar dudak veya kulak
üzerinde gelişirse metastaz ihtimali daha fazladır. Genellikle bölgesel lenf düğümlerine yayılmasına rağmen,
akciğer ikinci en sık metastaz yeridir.
Sıcak, Soğuk ve Neme Bağlı Deri Hastalıkları
Sıcak ve nemli ortamlar, Miliaria rubra’ya neden olabilir. Miliaria inflamasyon, olası enfeksiyon ve sonuçta ter kanallarının tıkanması sonucu ortaya çıkar. Miliaria yaygın olarak nemin yoğun olarak bulunduğu vücut
katlantı yerleri, koltuk altları gibi bölgelerde bulunur. Ayrıca, kemer çizgisi gibi basınç ve sürtünme alanlarında
oluşur. Tedavi, hastanın sıcak ve nemli ortamlardan uzaklaştırılması ile olur. Topikal steroid krem uygulanması
yararlı olabilir. Miliaria için, rahat ve hava alan kıyafetler giymek, evi serin tutmak için fan ve klima kullanmak
gibi önlemler alınabilir7-9.
Düzenli banyo yapmak ve iş günü başlangıcında, talk veya benzer vücut tozu kullanmak, nemi emer, sürtünmeyi azaltır ve Miliaria rubra riskini ve şiddetini azaltabilir.
Aşırı terleme, vücut kıvrımlarında maserasyonla eritematöz erupsiyonlar oluşması şeklinde tanımlanan
intertrigoya neden olabilir bu da özellikle obez kişiler arasında sekonder bakteriyel ve kandidal enfeksiyonlar için
risktir.
Perniosis, soğuk yaralanmasının hafif bir formudur. Özellikle el ve ayak parmakları, burun ve kulaklar gibi
vücudun dışta kalan kısımları etkilenir. Bu lezyonlar, büllöz şişlikler, ülserasyonlar ve kırmızımsı mavi renklenmeler şeklindedir. Tedavi semptomatiktir.
Kaynaklar
1-Park, Hyesook M, Sprince. Farm-Related Dermatoses in Iowa Male Farmers and Wives of Farmers: A
Cross-Sectional Analysis of the Iowa Farm Family Health and Hazard Surveillance Project. Journal of Occupational & Environmental Medicine 2001;43(4):364-369
2-Michael A, Mathias T. Distribution of lost-work-time claims for skin disease in California agriculture:
1978–1983. Am J Ind Med 1988;14(6):715-720
3-Susitaival P, Hannuksela M. The 12-year prognosis of hand dermatosis in 896 Finnish farmers. Contact
Dermatitis 1995;32(4):233-237
4-Sütoluk Z, Tanır F, Savaş N, Demirhindi H, Akbaba M. Mevsimlik Tarım İşçilerinin Sağlık Durumlarının
Değerlendirilmesi.Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi 2004;1:34-38
5. Arcury TA, Quandt SA, Mellen BG. An exploratory analysis of occupational skin disease among latino
migrant and seasonal farmworkers in North Carolina. J. Agric. Safety Health 2003;9(3):221-232.
6. Belsito D. Allergic Contact Dermatitis.In:Freedberg I, Eissen A, Wolf K, Austen K, Goldsmith L, Katz
S. 6th ed. New York:McGraw-Hill.2003;1164-1169
7.Atmanoğlu N. Kontakt Dermatitler.Ed: Atmanoğlu N. Hurriyet Ofset,1988;33-92.
8.Donham KJ, Thelin A. Agricultural Medicine. Eds: Donham KJ, Thelin A. 1st edition. Blackwell Puplishing, 2006;145-159.
9.Tüzün Y, Gürer MA, Serdaroğlu S ve ark.Dermatoloji. Ed:Tüzün Y, Gürer MA, Serdaroğlu S, Oğyz O,
Aksungur VL. 3.baskı, Nobel Tıp Kitabevleri, 2008;659-682.
70
TARIM ÇALIŞANLARINDA SOLUNUM SİSTEMİ
HASTALIKLARI VE KORUNMA
Prof. Dr. Nazmi BİLİR
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
GİRİŞ
Tarım ürünlerini eken, yetiştiren, hasatını yapan, bu ürünleri işleyen kişilere tarım çalışanı denir (1). Tarım
çalışanı ürettiklerinin pazarlamasını da yapabilir. Öte yandan tarım alanında çalışanlar hayvan yetiştiriciliği de
yapabilir. Dünyanın çoğu ülkesinde, özellikle gelişmekte olan ülkelerde tarım sektörü hakim olan çalışma alanıdır.
Dünyada tarım alanında çalışanların en fazla olduğu yer Asya kıtasıdır. Tarımda çalışanların dörtte üçü (%75,9)
bu kıtada çalışmaktadır. Bu bakımdan %12,8 pay ile ikinci sırada Afrika gelmektedir (2). Ülkelerin gelişmişlik
düzeyi arttıkça sanayi ve hizmet sektörleri gelişir, tarım alanında çalışan sayısı azalır. Türkiye’de son 40-50 yıl
içinde bu yönde bir değişiklik yaşanmıştır. Örneğin 1970 yılında çalışma hayatındaki erkeklerin yarısından çoğu
(%57), kadınların ise tamamına yakın bölümü (%90) tarım alanında çalışırken bu değer yıllar içinde azalamış ve
2010 yılında da %25,2’ye (erkeklerde %18,3 kadınlarda %42,4) düşmüştür (3).
Tarım çalışmaları çok çeşitli işleri içerir. Bu işlerin başlıcaları, toprağı gübreleme, sürme, düzleme
gibi ekim için hazırlama işleri, arkasından ekim işi, sonra bakım, sulama gibi ekilen tohumların yetiştirilmesi
işlemleri, sonra da ekilen ürünlerin toplanması (harman), depolanması, sevkedilmesi ve nihayet toprağın sonraki
ekim için hazırlanması işlemleridir (2). Tarım işletmelerinde çoğunlukla hayvan yetiştirme de olduğundan, bu
konudaki işler de tarım çalışmaları arasında sayılır. Tarım ve hayvancılık işlerinde bu işlemler ve bu işlemlerin
yapıldığı ortamdan kaynaklanan, ayrıca kullanılan araç-gereç ve malzemeye bağlı olarak çeşitli sağlık ve güvenlik
tehlikeleri söz konusudur. Bunlar arasında açık havada çalışmadan kaynaklanan sorunlar, enfeksiyon ve parazit
hastalıkları, beslenme sorunları, pestisid kullanımına bağlı sorunlar ve iş kazalarının yanı sıra tozlara ve başka
etkenlere bağlı akciğer sağlığı sorunları da olabilir.
TARIMDA ÇALIŞANLARDA SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARI (4-7)
Tarım alanında çalışanlarda çoğu işten daha çok olarak solunum sistemi sorunları görülebilir. Bu alanda
çalışanlar topraktan, bitki ve hayvanlardan, hayvan atıklarından ve onların besinlerinden, pestisid ve gübrelerden
kaynaklanan şekilde solunum sistemine etki eden çeşitli etkenlerle karşılaşabilirler. Bu etkenlerin kaynaklarının
başlıcaları Tablo 1’de yer almaktadır.
Tablo 1. Tarım çalışanlarında başlıca solunum sistemi etkenleri
Etkenin kaynağı
İlgili sorunlar
Bitkiler
Bitki tozları ve kırıntıları, tanenler
Böcekler
Böcek parçacıkları, hamamböceği dışkısı
Hayvanlar
Hayvan dışkısı, tüy ve kıllar,
Mikroorganizmalar
Bakteriler ve endotoksinleri, mantarlar
Pestisidler
Bitki üzerinde pestisid kalıntıları, çeşitli kimyasallar: metil bromür,
fosfin, formaldehit, CCl4
Enfeksiyon etkenleri
Bakteriler (şarbon, tularemi), Riketsia (Q fever), mantar (histoplazma,
blastomikoz), viruslar (kuş gribi, domuz gribi, Hantavirus
Yiyecek katkıları
Antibiyotikler, katkı maddeleri
Gazlar ve tütsüler
Amonyak (gübreden, hayvan dışkısından), H2S, metan (dışkıdan), azot
gazları (silolar), CO (araçların egzos gazları), kaynak gazları
Tarım alanında çalışanların bu etkenlerle karşılaşmaları genellikle düşük dozlardadır ve sürekli değildir.
Bununla birlikte bazı işlemler sırasında oldukça yüksek konsantrasyonda etkilenme olabilir. Örneğin tahılların
yükleme ve boşaltma işlemleri, siloların açılması ve boşaltılması, saman ve pamuk balyalarının açılması, hayvan
yiyeceklerinin karıştırılması ve hayvanların beslenmesi, pestisid uygulaması, hayvancılıkta hayvan dışkılarının
depolanması, gübre atma gibi işlemler sırasında çeşitli etkenlere fazlaca maruz kalınır. Hatta bu etkilenimler
tarım alanında çalışanların sorunu olmakla kalmaz, aslında tarım çalışanı olmayan ancak bu işlemlere karışan
71
bazı kişilerin de sorunu olabilir. Örneğin bazı operatörler (bantlı taşıma sistemi operatörü), kamyon sürücüleri,
mezbaha çalışanları, veterinerler, profesyonel ilaçlama yapanlar gibi işleri yapanlar da tarım işlerindeki bu
etkenlere maruz kalabilirler.
Tarım alanında çalışanlarda çeşitli sağlık sağlık sorunları olmakla birlikte bu kişilerde solunum sistemi ile
ilgili sorunlar da oldukça sıktır. Tablo 1’de yer alan etkenlere bağlı olarak ortaya çıkan solunum hastalıklarının
başlıcaları şunlardır:
1)
Tozlara bağlı hastalıklar:
Tarım çalışmaları sırasında hem inorganik toz hem de organik toz etkilenimi söz konusu olabilir.
Organik tozlar: Silolarda, tavuk çiftliklerinde, tahılların depo yerlerinde çok miktarda organik toz birikir.
Organik toz tek ve saf bir toz olmaktan çok bir karışımdır. Bu karışım içinde bitki kırıntısı, polen, hayvan dışkısı
kırıntısı, böcekler, kuş tüyü, mikro organizmalar, pestisid kalıntıları ve antibiyotikler bulunabilir. Organik toz
etkilenimi sonucu basit bir enflamasyon oluşabileceği gibi IgE aracılığı ile olan immün cevap ve allerjik tablolar
ortaya çıkabilir.
İnorganik tozlar: En çok toprağın sürülmesi, ekime hazırlanması, meyve toplama, patates sökümü ve
harman işlemleri sırasında topraktan kaynaklanan inorganik toz etkilenimi olur. Tarım işlerindeki inorganik toz
etkilenimi sanayide tozlu işletmelerdeki etkilenime göre daha azdır. Bununla birlikte kişilerin soluduğu havadaki
toz düzeyi zaman zaman izin verilen sınırların üzerinde olabilir. Özellikle temelde kronik akciğer hastalığı veya
astım vb. sorunları olan kişilerin hastalığının seyri bu etkilenim sonucunda alevlenebilir.
2)
Hayvan atıklarına bağlı hastalıklar:
Hayvan yetiştirme ağıllarında hayvanların dışkısından hidrojen sülfür (H2S), amonyak (NH3), karbon
dioksit (CO2) ve metan (CH4) gazları açığa çıkar. Karbon dioksit ayrıca hayvanların solunumu sonucu da açığa
çıkar ve bazan 5000 ppm değerini aşabilir. Metan gazı kapalı yerlerde yüksek konsantrasyona ulaştığında patlama
tehlikesi ortaya çıkar. Gazların çıkışı yaz dönemlerinde daha çok olur.
Hidrojen sülfür (H2S): Kimyasal boğucu bir gazdır, 1-3 ppm düzeyinde çürük yumurta kokusu ile tanınır,
düşük dozlarda gözlerde ve solunum yollarında tahrişe yol açar, 100-150 ppm düzeyinde koku duyusunu felç eder
ve kişiler gazın ortamda varlığını farkedemez. Ortamdaki düzeyi 250 ppm düzeyine ulaştığında akciğer ödemi
oluşur, 500 ppm üzerinde bilinç kaybı ve solunum felci olur, kişi yaşamını kaybeder. Dışkı yığını karıştırıldığı
zaman içeride biriken gaz ortama yayılır ve 1500 ppm düzeyine kadar yükselebilir. Gaz havadan ağır olduğu için
yere yakın bölgelerde daha yoğun bulunur.
Amonyak (NH3): Solunum yollarında ve mukoz membranlarda ciddi irritan etkisi olan keskin kokulu
bir gazdır. Yüksek konsantrasyonda öksürük ve göğüs ağrısına neden olur. Amerikan İş Sağlığı ve Güvenliği
Yönetimi (OSHA; Occupational Safety and Health Administration) tarafından izin verilen sınır değer 25 ppm
dir. Ancak çalışmalar 7 ppm düzeyindeki dozlarda da solunum yollarında sorun yaratabildiğine işaret etmektedir.
3)
Non-enfeksiyoz hastalıklar:
Tarım çalışanlarında görülen bazı solunum hastalıkları viruslar tarafından meydana getirilen tablolara
benzemekle birlikte hastalarda herhangi enfeksiyon yoktur. Bu hastalıkların nedeni çalışma ortamında karşılaşılan
bazı etkenlerdir. Bu başlık altında da bazı hastalıklar tanımlanmıştır.
Hipersensitivite pnömonisi: Aspergillus ailesinden mantar tarafından meydana getirilen bu tablo en çok
tavuk ve diğer hayvanları yetiştiren kişilerde ve hayvan bakıcılarında görülür. Etken, uzun zaman beklemiş ve
küflenmiş hayvan yemlerinde bulunur. Bu işlerde çalışanlarda görülme sıklığı %10’a kadar çıkabilmektedir.
Karmaşık bir immünolojik mekanizmaya bağlı olan hastalığın klinik olarak akut-subakut ve kronik seyirli formları
vadır. Akut form önceleri Çiftçi Akciğeri (Farmer’s Lung) olarak adlandırılırdı. Hastalığın önlenmesi bakımından
bu işlerde çalışanların koruyucu maske kullanması gereklidir.
Organik toksik toz sendromu: Hipersensitivite pnömonisine benzer bir tablodur. Farkı bu tablodaki
immünolojik mekanizmanın olmayışı ve tablonun organik tozlara ve küflere yoğun bir maruziyet sonucu meydana
gelmesidir. Hastalıktan esas olarak tahıllardaki endotoksin sorumlu tutulmaktadır ve bu konuda da özellikle darı
72
ve soya taneleri daha önemlidir. Bu işleri yapanlarda oldukça sık görülebilen bu tablonun belirtileri 24-72 saat
içnde şiddetli olarak ortaya çıkar, etkenle temasın kesilmesinden sonra da bir hafta içinde kendiliğinden iyileşir.
Mesleksel astım: Çeşitli uyaranların etkisi ile ortaya çıkan ve IgE üzerinden seyreden bir mekanizma
sonucu meydana gelen bir tablodur. Hayvan besleyicileri ve bakıcıları ile tahıl depolarında çalışanlarda görülen bu
tabloda akut belirtiler akut astım krizi gibidir. Hastalarda FEV1.0 değeri hzla düşer, ancak etkilenimin kesilmesi
ile tablo birkaç hafta içinde tamamen düzelir.
4)
Diğer toksik gazlara bağlı hastalıklar:
Azot dioksit(NO2): Silo Doldurucuların Hastalığı tablosunun da etkeni olan bu gazlar solunum yollarında
ciddi irritan etki yaparlar. Silolara doldurulan tahıllar (özellikle mısır) kapalı ortamda bekleyince bakteriel
fermentasyon oluşur ve bu hali ile hayvanlar için daha lezzetli hale gelir. Bu tahıl depolarında azot oksitleri
meydana gelir. Tahıl üretiminde azotlu gübre kullanılması durumunda bu gazlar daha fazla oluşur. Sarı-turuncu
renkte ve havadan ağır bir gaz olan NO2 için izin verilen sınır değer 3 ppm dir. 50-100 ppm değerlerinde gözlerde
irritasyon, bulantı, solunum yollarında hafif tahriş ortaya çıkar, etkilenim devam ederse 6-12 saat sonra belirtiler
artar ve sonunda akciğer ödemi talosu gelişebilir. 200 ppm ve üzerindeki düzeylerde belirtiler akut olarak ortaya
çıkar ve daha ciddi tabloya neden olur. Bu durumda steroidlerin kullanılması gerekebilir. Hastalıktan korunmak
bakımından tahılların doldurulduğu silolara 2 hafta süre içinde girilmemesi gerekir. Bu dönemde girilmesi
gerekiyorsa da uygun maske kullanılmalıdır.
Karbon monoksit (CO): Renksiz, kokusuz bir gaz olan CO çok tehlikelidir. Gazyağı ile çalışan ısıtıcılardan
ve araçların egzosundan ortama yayılır. Başlangıç belirtileri (baş ağrısı, halsizlik vb) nonspesifiktir, bu nedenle
farkında olunmaz. Gazın ortamda varlığı da farkedilmediği için hızla zehirlenme belirtileri ortaya çıkar. Kişi
gazın bulunduğu ortamdan hemen çıkarılmazsa hızla ölüm meydana gelir. Tedavide oksijen yarar sağlar.
Pestisidler: Organik fosforlu bileşikler ve karbamatlarla olan zehirlenme tablolarında solunum sistemi
belirtileri de vardır. Artmış bronşiyal sekresyon ve bronşlarda daralma nedeni ile nefes darlığı, öksürük, göğüs
ağrısı gibi belirtiler ortaya çıkar. Paraquat ise akciğerlerde fibrozise neden olur.
Dezenfektanlar: Dezenfektan özelliği olan klor ve amonyak içeren temizlik malzemeleri özellikle kapalı
ortamlarda kullanıldığı zaman solunum yollarında irritasyona neden olur. Yüksek konsantrasyonlarda etkilenim
durumunda akut solunum sıkıntısı ile seyreden astıma benzer tablo oluşabilir.
5)
Mikroorganizmalara bağlı hastalıklar:
Tarım çalışmaları sırasında karşılaşılan çeşitli mikroorganizmalara bağlı olarak da bazı sorunlar yaşanabilir.
Bunların başlıcaları şu şekildedir:
Hantavirus: Bir RNA virusu olan Hantavirus, akciğerlerde bilateral infiltrasyon ve ateş ile seyreden bir
tabloya yol açar (HPS: Hantavirus Pulmonary Syndrome). Hastalık en çok hayvanların barınaklarını temizleyen
kişilerde görülür. Hafif ateş, baş ağrısı, adale ağrısı gibi belirtilerin olduğu 3-5 gün süren prodromal tablodan
sonra yüksek ateş, iki taraflı akciğer infiltrasyonu, lökositoz, karaciğer fonksiyonlarında bozulma ile seyreden bir
hastalık tablosu oluşur. Oksijen ve destekleyici uygulamalar yapılır. Koruyucu amaçla solunum maskesi, eldiven
ve ayakkabı dahil olmak üzere koruyucu giysi kullanılmalıdır.
Blastomikozis: Üst solunum yolu enfeksiyonuna benzer bir tablodur ama bazı vakalarda plöritik ağrı ve
pnömoni gelişebilir. Akciğerlerde radyolojik olarak infiltrasyon ve nodüler görünüm vardır.
Zoonotik hastalıklar: Bu grupta da hayvan ve insanda hastalığa yol açan bazı tablolar vardır. Bunlar
arasında önemli olanlar şunlardır:
Şarbon: Gram (+) bakteri tarafından meydana getirilen bu hastalık esas olarak deri belirtileri ile seyreder
ancak bazı vakalarda akciğer ve diğer iç organ tutulumları olabilir. Bakteri solunum yolu ile girdiği zaman 3-5
gün içinde ateş, titreme, baş ağrısı, adale ağrısı ve göğüs ağrısı ile seyreden bir tablo ortaya çıkar. Mediastinal
lenf bezlerinde çok büyüme olur. Hızla tedavi yapılmazsa 3-4 gün içinde ölümle sonlanır. IV yolla antibiyotik
(doxycycline veya ciprofloxacin) tedavisi yarar sağlar. Akut dönemden sonra oral antibiyotiklere 60 gün devam
edilir.
Psitakozis: Tavukçuluk, özellikle de ördek, hindi ve papağan, kanarya gibi kuşları yetiştirenlerde görülen
bir hastalıktır. Veterinerler, pet-shop çalışanları da risk altındadır. Etken hasta kuşların dışkısında ve diğer
atıklarında bulunur. Bir-iki haftalık inkübasyon döneminden sonra ateş, titreme, öksürük, nefes darlığı, baş ağrısı
73
ile tablo ortaya çıkar. Radyolojik olarak akciğerlerde pnömonik infiltrasyon görülür. Hızla solunum yetmezliği ve
şok gelişir ve ölüm olur. Tedavide tetrasiklin ve doksisiklin kullanılır. Korunma için solunum maskesi, eldiven,
koruyucu giysi kullanılmalıdır.
İnfluenza: H1N1 virusu ile meydana gelen domuz influenzası insana da bulaşabilir. Domuz çiftliğinde
çalışanlar risk altındadır.
Tüberkloz: Veterinerler, hayvan çiftliklerinde çalışanlar, mezbaha çalışanları, hayvan bakıcıları bovin
tipi tüberküloz basili enfeksiyonu bakımından risk altındadır. Öksürük, ateş, iştahsızlık, halsizlik, kilo kaybı ile
seyreden bir hastalıktır.
TEDAVİ VE KORUNMA (1)
Tarım alanında çalışanlarda görülen solunum sistemi hastlıklarının bazıları için spesifik bir tedavi yöntemi
yoktur. Bu durumda genel destekleyici yaklaşımlar yapılır. Spesifik tedavi yöntemi varsa bu yöntemler uygulanır.
Ancak bu hastalıkların tedavisi bakımından ilk yapılması gereken, hastanın daha ileri etkileniminin önüne geçmek
bakımından kişinin çalışma ortamından uzaklaştırılmasıdır.
Korunma amacı ile İş Sağlığı ve Güvenliği Uygulama İlkeleri kurallarına uyulmalıdır.
Uygun işe yerleştirme: Kişiler işe başlarken muayeneden geçirilmeli ve nitelikleri ile uyumlu olan
bir işe yerleştirilmelidir. Allerjik problemi olan veya solunum sistemi rahatsızlığı olan kişilerin bu tür işlerde
çalıştırılması önlenmelidir.
İşyeri risklerinin saptanması: İşin niteliğine göre işyeri ortamında bulunan faktörler saptanmalı ve
miktarları belirlenmelidir.
İşyeri risklerinin kontrol altına alınması: Ortamda bulunan faktörler uygun yöntemlerle kontrol altına
alınmalıdır. Sorunlar hemen daima kapalı ortamdan kaynaklandığı için bu ortamların yeterinde havalandırılması
sağlanmalıdır. Ayrıca çalışanların kişisel koruyucu donanım kullanmaları konusunda titizlik gösterilmelidir.
Aralıklı kontrol muayenesi: Çalışanlar belirli aralıklarla sağlık kontrolünden geçirilmeli, gelişen bir
sağlık sorunu varsa erken dönemde saptanarak çözüm yolu bulunmalıdır.
İşyerinde sağlık ve güvenlik hizmetleri sağlanması: Bütün çalışanların gereksinim halinde ulaşabilecekleri
bir sağlık hizmeti işyerinde sağlanmalıdır.
Sağlık eğitimi: Bütün çalışanlara ve işverenlerine özellikle koruyucu uygulamalar konusunda bilgilendirme
yapılmalı, gereken durumlarda kişisel koruyucu donanım kullanımının önemi üzerinde durulmalıdır.
SONUÇ
Tarım alanında çalışanlar arasında solunum sistemi hastalıkları tahmin edildiğinden daha fazladır.
Özellikle erken tanı ve koruyucu uygulamalar konusunda yeterince titiz davranılmadığı takdirde geciken vakalar
bakımından güçlük yaşanabilecektir. Öte yandan koruyucu uygulamalarla hastalıklardan etkili şekilde korunma
sağlamak olanaklıdır.
KAYNAKLAR
1- Bilir N, Yıldız AN. Tarımda İş Sağlığı ve Güvenliği, İş Sağlığı ve Güvenliği içinde sayfa 313-317,
Hacettepe Üniversitesi Yayını, Ankara, 2004.
2- Agricultural Works, Encyclopedia of Occupational Health and Safety, ILO Publication, Fourth Edition,
(sayfa 64.2), ILO Geneva, 1998.
3- TUIK Hane Halkı İşgücü Anketi, 2010.
4- Donham K and Thelin A., Agricultural Respiratory Diseases, Agricultural Medicine, Rural Occupational
and Environmental Health for the Health Professions, USA, 2006..
5- Kirkhorn SR, Gary WF. Agricultural Lung Diseases, Environmental Health Perspectives (2000), 108:
705-712.
6- Shalat S, Robsen, M. G., Mohr, S. N. (2005.) Textbook of Clinical Occupational and Environmental
Medicine. L. Rosenstock, et al. Agricultural Workers. (s.193-200). Elsevier Saunders.
7- Schenker MB, Kirkhorn SR, Human Health Effects of Agriculture: Physical Diseases and Illnesses,
AHS-NET, 2001.
74
Tarım Kesiminde Çalışanlarda Kas İskelet Sistemi Hastalıkları
Doç.Dr. Pelin Yazgan
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı
1-Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Şanlıurfa
İşe bağlı gelişen kas iskelet sistemi hastalıklarının, prevalansı tüm dünyada giderek artmaktadır. Son
yıllarda tarımsal kesim çalışanlarında da tekrarlanan hareketler ve ergonomik koşulların kötülüğüne bağlı gelişen;
çeşitli kas iskelet sistemi hastalıkları (KİSH) giderek daha fazla tanınmakta ve önlemek için pek çok yöntem
geliştirilmektedir. Bugün bazı ülkelerin tarım işçilerinde KİSH gelişimini önlemek için, sağlık politikası vardır.
Ancak tarım kesiminde çalışanlarda KİSH’nın gerçek prevalansının bilinmemesi bu konudaki önemli engellerden biridir. Hastaların tedavi olmak için farklı merkezlere başvurması, kaçak ve çocuk çalışanların çokluğu ve iş
kaybetme korkusu da eklenince çoğu kayıt altına bile alınamamaktadır.
Farklı tarım kesimlerinde çalışanlarda, değişen ergonomik riskler nedeniyle KİSH’da çeşitlilik göstermektedir. Cinsiyet ve yaşa bağlı risklerde eklenince, bu çeşitlilik daha da artmaktadır. Örneğin; üzüm hasatı
sırasında kadınlarda KİSH %75, erkeklerde %45,1 oranında saptanmıştır. Tarım kesiminde KİSH; çok tekrarlayan
hareketler, titreşimli aletlerin kullanımı, elleriyle ağır taşıma ve uygun olmayan postürde, sıklıkla öne eğilmiş halde uzun süre, çalışmaya bağlı gelişmektedir. Ancak değişik iklim koşulları ve ısı farklarının olduğu ortamlarda
çalışmanın da etkisi vardır. Rüzgar, yağmur, aşırı sıcak, güneş ışınlarına maruz kalma risk faktörlerindendir. Bunun sonucunda, sıklıkla travmaya bağlı olmayan çeşitli yumuşak doku hastalılıkları gelişmektedir. Boyun, bel, el
bileği, omuzlar, kalça ve dizler özellikle sık etkilenen vücut kısımlarıdır.
Akut bel ağrısı, lomber diskopati, rotator kaf tendinitleri veya tenosinovitleri, el bileği tendiniti, karpal
tünel sendromu, diz ve kalça eklemi artritleri en sık tanı konulan hastalıklardır. Yaşa bağlı gelişen diz ve kalça
osteoartritinin varlığında kişiler çömelme sırasında ve traktör kullanırken zorlanır. Süt üreticilerinde ise omuz, kol
ve el bileği hastalıkları sorun oluşturmaktadır. Portakal bahçesinde çalışanlarda bel ağrısı sık görülürken; traktör
kullananlarda omuz ağrısı %60, bel ağrısı %56, boyun ağrısı %52 oranında gözlenmiştir. Tablo 1 de bugüne kadar
yapılan çalışmalarda farklı tarım kesiminde çalışanlarda belirlenen KİSH özetlenmiştir.
Hastalarda semptomların farklılığı da bir diğer sorunu oluşturmaktadır. Kişiler ayrıca tekrarlanan hareketlerin monotonluğuna da bağlı olarak; halsizlik, çalışma isteksizliği, yorgunluk, güç kaybı, ellerde uyuşma,
parmak uçlarında yanma, ellerine aldıkları gereçleri düşürme şikayetleriyle hekime başvurmaktadırlar. Semptomların çeşitliliği, kişilerin önceki hastalıklarına bağlı risk faktörlerini belirlemek ve iş verimliliğini arttırmak
amacıyla; bu alanda çeşitli sorgulama formu geliştirilmiştir. Eğitim düzeyinin yetersizliği, sigara tüketimi ve çok
erken yaşta çalışmaya başlamanın da bu riskleri artırdığı bilinmektedir.
Tarım kesimi
Süt üretimi
Üzüm hasatı
Portakal hasatı
Elma hasatı
Buğday hasatı
Sık görülen KİSH
1-el el bileği tendiniti
2-karpal tünel sendromu
3-pronotor teres sendromu
4-diz ve kalça artriti
1-bel ağrısı
2-el hastalıkları
3-omuz hastalıkları
Bel ağrısı
Bel, boyun ve omuzda ligamant hasarı
El ve el bileği hastalıkları
Tablo 1: sık görülen kas iskelet sistem hastalıkları
Şimdiye kadar vurgulanan hastalıklar daha çok tekrarlanan travmaların biriken etkisine bağlı olmakla birlikte; akut yaralanmalar düşme, kayma, hayvan ısırması, kesilme, kontüzyon ve laserasyon sonucu oluşmaktadır.
75
Kronik KİSH kadınlarda daha sık gözlenirken, akut yaralanmalar erkek çiftçilerde daha sıktır. Haftalık çalışma
süresi arttıkça akut yaralanmaların sıklığı da artmaktadır. Haftada 60 saatin üstünde çalışanlarda, akut KİSH riski
normalin üç katına çıkmaktadır.
Tekrarlanan travmaların birikimi sonucu; kas, tendon, bursa, ligament, kemik, kıkırdak, periferik sinir ve
intervertebral disklerde hasar oluşmaktadır. Servikal miyofasiyal ağrı, omuzun sıkışma sendromu, torasik çıkış
sendromu, epikondilit, karpal tünel sendromu, De Quervain tenosinoviti, tetik parmak ve mekanik bel ağrısı biriken hasarlar sonucu oluşan hastalıklara örneklerdir.
Tarım Kesiminde Çalışanlarda Sık Gözlenen Kas İskelet Sistemi Hastalıkları
1-Bel Ağrıları: Çiftçilerde %20 den %41 lere kadar değişen oranlarda, özellikle ekim sırasında gelişen bel
ağrısı bildirilmiştir. Semptomlar genellikle siyatalji şeklindir. Üç ayı geçen kronikleşmiş bel ağrılarının prevalansı %10 lara kadar çıkmaktadır. Hatta bel ağrısı oranı, genel olarak çalışan nüfusun bel ağrısı oranının iki katına
kadar çıkmaktadır. Traktör, biçer-döver gibi tarım makinelerini kullanmaya bağlı tüm vücudunun vibrasyona
maruz kalması, ağır taşıma, gövdenin kötü postürü bel ağrıları için risk faktörüdür. Gövdenin öne doğru 60º fazla
eğilerek çalıştığı durumlarda; bu oran daha fazla artmaktadır. Yirmi beş saniyeden fazla, 20º ve 45º aralığında
tekrarlayan gövde fleksiyon postürü yine risk oluşturmaktadır.
2-Üst ekstremite ağrıları (el, el bileği, omuz, kol, dirsek ağrıları): üst ekstremite ağrıları çiftçilerde %22
den %28’e değişen oranda gözlenmektedir. Kadınlar daha fazla etkilenmektedir. El bileğinin kötü duruşu, sık
tekrarlayan kavrama hareketi ve bu esnada el eklemlerine yük binmesi önemli nedenlerdir. El ve el bileğinin
dakikada 15 den fazla yapılan kavrama hareketi özellikle risk oluşturmaktadır. Hasat sırasında, ellerle aşırı güç
kullanma zorunda kalmak da bunu artırmaktadır. Süt sağma sırasında el bilekleri ve ellerin sık tekrarlayan hareketleri sonucu, karpal tünel sendromunun gelişimi sıktır. Tomates toplarken ve üzüm hasatı sırasında da omuzların
uzun süreli fleksiyon ve abduksiyonda durmasına bağlı omuz hastalıkları gelişmektedir. Meyve bahçelerinde;
a-yukarı uzanarak meyve toplama b-sepetleri omuz üstünde taşıma c-merdiven gibi gereçlerin ağaçtan ağaca
taşınması omuz eklemine yük bindirmektedir.
3-Alt ekstremite ağrıları (kalça, bacak, diz, ayak bileği, ayak ağrıları): hem kadın hem de erkek tarım
çalışanlarında kalça osteoartriti sıktır. Tütün ve süt üreticilerinde diz ve ayak hastalıkları daha sık görülmektedir.
Kalça, diz, ayak bileği ve ayaklarda osteoartrit gelişimi için risk faktörleri: a- 65 yaş üstü olmak b-BMI 30 kg/
M² üstünde olması c-oldukça tekrar gerektiren zorlayıcı işlerde çalışmak d-eğilme olarak sıralanmaktadır. Ağır
taşımak, uzun süre ağır yükle veya yüksüz yürümek, çömelerek çalışmak alt ekstremite hastalıkları için tetikleyici olabilmektedir. Zeminin sert, düzensiz ve dengesiz olması; uzun süre ayakta durma ve yürüme sırasında olası
riskleri artırmaktadır.
4-Sırt ve boyun ağrıları: yerden ürün toplama, budama, ot yolma sırasında boynun fleksiyonda ve ekstansiyonda uzun süreli durmasına bağlı olarak sırt ve boyun ağrıları sık gelişmektedir. Tarım kesiminde çalışan
kadınlarda da kollarla ağır taşımaya bağlı servikal spondiloz gelişimi sıktır.
Tarım kesiminde çalışanlarda sık gözlenen diğer sistem hastalıklarda eklenince, iş güçlüğüne bağlı erken
emeklilik bir diğer önemli sorundur. Bu nedenle tarım kesiminde çalışanlarda üretkenliği artırmak için; uygun
ergonomik koşullar oluşturulmaya çalışılmaktadır. Vibrasyonu azaltan tarım makinelerinin ve sepetler yerine
standart ağırlığı yayan çantaların kullanılması, selelerin ufak ve hafif olması önlemlerden bazılarıdır.
Kaynaklar
1-Ergonomic risks and musculoskeletal disorders in production agriculture: recommendations for effective
research to practice. Kirkhorn SR, Earle-Richardson G, Banks RJ. J Agromedicine. 2010;15(3):281- 99. Review.
2- Musculoskeletal disorders in labor-intensive agriculture. Fathallah FA. Appl Ergon. 2010;41(6):738- 43
Review.
3-Understanding the ergonomic risk for musculoskeletal disorders in the United States agricultural sector.
Davis KG, Kotowski SE. Am J Ind Med. 2007;50(7):501- 11. Review.
4-Risk factors for sick leave due to musculoskeletal disorders among self-employed Dutch farmers: a casecontrol study. Hartman E, Oude Vrielink HH, Huirne RB, Metz JH. Am J Ind Med. 2006;49(3):204- 14.
5-The changing face of agricultural health and safety--alternative agriculture. Donham KJ, Larabee B. J
Agromedicine. 2009;14(1):70- 5.
6-Musculoskeletal disorders in farmers and farm workers. Walker-Bone K, Palmer KT. Occup. Med. Vol.
52 No. 8, pp. 441–450, 2002
76
TARIM ÇALIŞANLARINDA PSİKOSOSYAL SORUNLAR VE KORUMA
Prof. Dr. Zeynep Şimşek
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından tanımlanan ve tüm üye ülkeler tarafından kabul edilen sağlık
tanımı, ‘kişinin sadece hastalık ya da engelliliğinin olmayışı değil, fiziksel, ruhsal ve sosyal yönlerden tam
iyilik halinde olmasıdır (1). Bilindiği gibi, 2020 yılında toplam hastalık yükünün %15’ini ruhsal bozuklukların
oluşturacağı, iskemik kalp hastalıklarından sonra 2. sırada depresyonun yer alacağı tahmin edilmektedir (2). Her
4 kişiden birinde yaşantısının herhangi bir döneminde bir ya da daha fazla ruhsal bozukluk gelişeceği, her 4
aileden birinde de ruhsal ya da davranışsal bozukluğu olan bir kişinin olduğu bildirilmektedir (3-4). Dolayısıyla
ruhsal bozukluklar görülme sıklığının yüksek olması, önemli ölçüde yeti yitimine neden olması ve yüksek maliyet
gerektiren hastalıklar olması nedeniyle önemli halk sağlığı sorunudur. Yapılan çalışmalar, ruhsal bozuklukların
cinsiyet, yaş, kalıtım gibi biyolojik faktörler yanı sıra fiziksel ve sosyo-kültürel çevre faktörlerinden etkilendiğini
ortaya koymuştur. Dolayısıyla, fiziksel ve psiko-sosyal sağlık sorunlarının etyolojisinde benzer sosyal, çevresel
ve ekonomik belirleyiciler rol oynamaktadır (4). Dolayısıyla toplumda ruhsal bozuklukların kontrol altına
alınmasında sağlığın geliştirilmesi stratejilerinin etkili olduğu bildirilmektedir. Ruh sağlığının geliştirilmesi,
bireylerin sağlıkları için destekleyici ve sağlıklı çevre koşulları yaratarak, sağlıklı yaşam biçimi kazanmaları ve
sürdürmeleri için gerekli girişimlerdir (4).
Ruhsal iyilik hali, sosyal destek ve güçlü sosyal ilişkiler fiziksel sağlığı da koruyan faktörlerdir. Diyabet,
kanser, kardiyovasküler hastalıklar, başta depresyon olmak üzere ruhsal bozukluklardan etkilenir. Örneğin kalp
hastalıkları depresyondaki kişilerde 2 kat daha fazla bulunurken, kalp hastalığı olan kişilerin yaklaşık yarısında da
majör depresyon atakları görülmektedir (3). Dolayısıyla risk faktörlerini ortadan kaldırma ya da erken dönemde
saptama amaçlı sağlığın korunmasına yönelik çalışmalar psiko-sosyal sağlığın korunmasında da en temel
adımlardır. Örneğin gebe adayında yeterli ve dengeli beslenmesinin sağlanması ve sürdürülmesi, doğumların
sağlıklı koşullarda yaptırılması anne ve bebeklerin ölümüne engel olurken, diğer yandan mental retardasyon da
kontrol altına alınmış olmaktadır.
Tarım iş kolunda psikososyal sorunlar incelendiğinde, genel olarak çevresel risklerle ilişkili olduğu ve iş
koluna özel fiziksel ve ruhsal bozuklukların ortaya çıktığı görülmektedir. Literatürde tarımda çalışanlarda stres ve
ortaya çıkardığı hastalıklarla ilgili çalışmalar yer almaktadır. Çevresel tehditlere kişinin verdiği cevaba atfen stres
kelimesi kullanılmaktadır ve Genel Adaptasyon Sendromu (GAS) olarak adlandırılan genel fiziksel cevap veya bir
sendromdur. Strese direnç kapasitesi kişiye göre değişmektedir. Uzun süre yoğun stres altında kalmanın büyümeyi
yavaşlattığı, öğrenme kapasitesini düşürdüğü, iyi huylu kolestrolü düşürüp kötü huylu kolestrolü yükselttiği,
sürekli stresin pankreastaki bata hücrelerini sürekli uyarma yoluyla beta hücrelerinin iş göremez hale gelmesiyle
tip II diyabetin geliştiği, depresyon başta olmak üzere anksiyete bozuklukları, uykusuzluk, post travmatik stres
bozukluğu, ilaç bağımlılığı, kronik ağrı bozukluklarının görüldüğü, abdominal bozukluklar, irritable barsak
sendromu, romatoid artrit ve ülseratif kolit gibi otoimmün hastalıkların stresden etkilendiği kanıtlanmıştır. Kronik
stresin tükenmişliğe neden olduğu, sıklıkla depresyonla ya da ölümle sonuçlanabildiği bildirilmektedir (5).
Son yıllarda yapılan araştırmalar tarım sektöründeki krizler nedeniyle tarım iş kolunda da, özellikle
çiftçilerde depresyon belirtilerinin ve intihar girişimlerinin arttığını göstermektedir. Yapılan çalışmalarda, hasat
döneminde kötü hava koşulları, makinelerin bozulması, hayvanların hastalanması tarımda önemli stres kaynakları
olmaktadır. Bütün bunlar iş ve aile çevresini etkileyerek hastalıkların ortaya çıkışını ve sürecini etkilemektedir.
Kronik streslerin de diyabet, obezite, depresyon ve kardiyovasküler hastalıkları ortaya çıkardığı bildirilmektedir
(5-6).
Strese verilen yanıt stres yaratan faktörün düzeyi ve başa çıkma becerisi ile yakından ilişkilidir. İki tip başa
çıkma yolu vardır, bunlar problem odaklı başa çıkma ve duygusal odaklı başa çıkmadır. Problem odaklı kişiler,
probleme neden olan durum ve çevre arasındaki ilişkiyi anlayıp nedenleri ortadan kaldırma yoluyla başa çıkarlar,
duygusal odaklı bireyler ise, probleme neden olan durum ve çevre arasındaki ilişkileri anlamaya çalışarak başa
çıkarlar. Sağlığın geliştirilmesi stratejilerinden özellikle sağlık okur-yazarlığının sağlanması, sağlık sistemini
güçlendirme, toplumu güçlendirme ve sektörler arası işbirliği çalışmalarında strese neden olan faktörlerin
77
tanımlanması ve kontrolüne yönelik çalışmaların etkisi büyük olacaktır.
Tarımda çalışanlarda stres yaratan faktörler içsel ve dışsal stres faktörleri olmak üzere iki grupta
incelenmektedir. Murray tarafından yapılan çalışmada, çiftçilerin %90’ı finansman yönetimi, yeni teknolojiler
konusunda bilgi ve bilinç düzeyinin düşüklüğü, tarımla ilgili yasaları bilmeme, tatil günlerinin olmayışı, uzun
çalışma saatleri, fiziksel kaza ve yaralanmalarla ilgili stresler bildirmişlerdir. Bunların yanı sıra, makinelerin
bozulması, hastalık salgınları, kazalar ve hükümetin tarımsal düzenlemeleri, hava durumunun tahmin
edilememesi, coğrafi uzaklık, önemli stresörler olarak tanımlanmıştır. Son yıllarda ise pestisit etkilenimi ile stres
ve depresyon arasındaki ilişkiye dikkat çeken çalışmalar bulunmaktadır. Belirtilen dış streslerle başa çıkmanın
problem odaklı başa çıkma stratejileriyle mümkün olduğu kanıtlanmıştır. Çiftçiler dış stres kaynaklarıyla başa
çıkma becerilerinden yoksun olduğunda, anksiyete ve depresyon insidansının yükseldiği bildirilmektedir (5-6).
İç stres faktörleriyle ilgili çalışmalar incelendiğinde, bunların çoğunlukla aile içi çatışmalar, ekip
çalışmasının olmayışı, çiftçiliğin kuşaklararası geçişi sırasındaki çatışmalar ve komşularla özellikle sınır çiftçilerle
çatışmalardır (7).
Tarımda cinsiyete göre stres düzeyinin farklılık gösterdiğini ortaya koyan çalışmalar bulunmaktadır.
Kadınlara hem tarla hem de evdeki işleri yapma sorumluluğunun verilmesi nedeniyle kadınlardaki stres düzeyinin
daha yüksek olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle diğer alanlarda olduğu gibi tarımda ruh sağlığı çalışmaları açısından
kadınlar risk grubu olarak tanımlanmıştır.
Stresin sonuçları incelendiğinde, stresin yarattığı fiziksel ve psikolojik değişimlere bağlı olarak, fiziksel
hastalıkların arttığı, her yıl %10’nun işini yapmaya engel olan bir yaralanma yaşadığı, iş sırasında konsantasyonun
kaybedilmesine bağlı ölümle sonuçlanabilen kazaların arttığı, bağışıklık sistemin zayıfladığı, ellerde titreme ve
kronik ağrılarda artma saptanmıştır. Carruth ve Logan tarafından çiftçi kadınlarda depresyonun araştırıldığı bir
çalışmada, fiziksel sağlık sorunları görülen kadınlarda depresyonun 8 kat daha fazla olduğu, traktör kullanan,
pestisit etkilenmi olan kadınlarda depresyonun 6 kat daha fazla görüldüğü saptanmıştır. Kendi tarlasını işleyenlerde
anksiyete ve kontrolü kaybetme korku düzeyinin yüksek olduğu da ifade edilmektedir. İntihar sıklığına yönelik
yapılan bir çalışmada, Kentucky’deki çiftçi erkeklerde çiftçi olmayanlara göre tamamlanmış intihar anlamlı olarak
yüksek bulunmuştur (Çiftçilerde 100.000’de 42.2; çiftçi olmayanlarda 100.000’de 30.1). Tehlikeli iş çevresinin,
soysal ve coğrafi izolasyonun, ekonomik değişimlerin, ağır aletleri kullanma gücünün azalmasının, kırsal alanda
acil sağlık hizmetlerine ulaşma güçlüğünün ve kırsal alanlarda ruh sağlığı hizmetlerinin yetersizliğinin intihar
riskini arttırdığı saptanmıştır (6).
Ücretli tarım işçileri, ücret karşılığı bir yerden başka yere göç ederek çalışanlar ve aynı ilde mevsimlik
çalışanlar olarak ikiye ayrılmakla birlikte, çoğunlukla ikisinin bir arada görüldüğü bu gruba göçebe mevsimlik
tarım işçisi adı verilmektedir. Yapılan çalışmalar gerek çevresel risklerin gerekse fiziksel sağlık durumunun
kötüleşmesinin önemli stres kaynakları olduğunu göstermektedir. Hovey ve Magana tarafından yapılan bir
çalışmada göçebe tarım işçilerinde, genel popülasyonda depresyon %20 iken bu grupta %40 olduğu saptanmıştır.
Bu çalışmada düşük benlik saygısı, aile fonksiyonlarının bozulması, sosyal destek sistemlerinin azalması, kontrol
duygusunun kaybolması ve göçebe mevsimlik tarım işçisi olarak yaşamanın anksiyete ve depresyonla ilişkili
faktörler olduğu saptanmıştır. Ülkemizde yapılan bir çalışmada, mevsimlik tarım işçilerinde ruhsal belirti sıklığı
%50 iken, tarım işçisi olmayanlarda %22.5 bulunmuştur (9). Hovey tarafından geliştirilen Göçebe Tarım İşçileri
Stres Ölçeği’nde; arkadaşlardan ve aileden uzak olma, aşırı fiziksel harekete bağlı ağrılar, işe bağlı güçlükler
(uzun çalışma saatleri, tatil günlerinin olmayışı, işin nerede bulunacağının önceden tahmin edilememesi),
olumsuz barınma koşulları, düşük gelir, yoksulluk, sağlık hizmetine erişememe, dil sorunları, coğrafi ve sosyal
izolasyon, fiziksel uzaklık (diğer insanlarla görüşememe, alışveriş yapamama), duygularını diğer insanlarla
paylaşılamaması, ulaşım olanaklarının olmayışı, güvensiz yolculuklar, çocukların eğitimi, toplumdan uzaklaşma,
işveren baskıları, çocukların bakım sorunu, aile içi şiddet/ sağlıksız aile içi ilişkiler, statülerinin yasal olmaması
ve kadın olmaya bağlı sorumluluklar önemli stres faktörleri olarak belirlenmiştir (10).
Şanlıurfa’da mevsimlik tarım işçisi 150 kişiyle yapılan derinlemesine görüşmelerde stres yaratan faktörler
sorgulanmış, okuma yazma bilenlere bunları yazmaları istenmiş, bilmeyenlerle derinlemesine görüşmeler
yapılmıştır. Daha sonra bu yazılan ve söylenen ifadeler listelenmiş ve 300 18 yaş üstündeki farklı yaş ve
cinsiyetteki kişilere uygulanmıştır. Geçerlik analizleri yapıldıktan sonra 59 maddelik ‘Mevsimlik Göçebe Tarım
İşçisi Stres Ölçeği’ geliştirilmiştir. Bu ölçekte toplam varyansın yaklaşık %80’ini açıklayan aşağıdaki maddeler
78
elde edilmiştir.
1. Sosyal faktörler
-Tarlada sorunlarını paylaşacak kişilerin olmaması
-Yakınlarından / arkadaşlarından uzakta olma
-Çocukların okul başarısızlığı
-Çocukların okula devam edememesi
-Açık ilköğretim ve lise ücretleri
-Açıktan okuyanlara derslerin anlatılmaması
-Aile içi şiddet
-Çalışılan yerlerde ayrımcılık yapılması
-Tarım işçisi olduğu için kendini değersiz hissetme
-Sürekli göç etme/yer değiştirme
-Güvensiz yolculuklar
-Aracı/yarıcıların kötü davranması
-Çocukların bakım sorunu
-Alışverişe gidememe
2. İşle ilgili faktörler
-Sıcakta çalışma
-Soğukta çalışma
-Uzun çalışma saatleri
-Çok erken işe başlama
-Güvensiz ve uzun yolculuklar
-Tatil günlerinin olamaması
-Sigortalı olmama
-Düşük ücret
-Ücretlerin vaktinde ödenmemesi
3. Barınma koşullarıyla ilişkili faktörler
-Temiz su olmaması
-Banyo olmaması
-Düzenli yemek yiyememe
-Tuvalet olmaması
-Çadırda yaşama
-Elektrik olmaması
4. Sağlıkla ilgili faktörler
-Kronik bir hastalığın olması
-Tarlada hasta olma
-Vücut ağrıları
-Böcek-akrep-yılan sokmaları
-Kaza ve yaralanmalar
-Sağlık hizmetine erişememe
-Çok fazla sigara içilmesi
Yapılan çalışmalarda stres puanı yükseldikçe anksiyete, depresyon, umutsuzluk ve intihar girişimlerinin
arttığı saptanmıştır. Tarımda çalışanlara stres faktörleriyle başa çıkma becerilerinin kazandırılması ve o faktörler
üzerinde kontrollerini arttırıcı sağlık eğitimi programlarının etkisi büyüktür.
Sonuç
Toplum ruh sağlığı hizmetleri açısından mevsimlik göçebe tarım işçileri başta olmak üzere tarımda
çalışanlar öncelikli risk gruplarından biridir. Ruh sağlığının korunması ve geliştirilmesi açısından; bu grupta
ruhsal bozuklukların sıklığı ile risk ve koruyucu faktörlerin saptanması, ruh sağlığı sürveyans sistemlerinin
geliştirilmesi, risk faktörlerinin kontrol altına alınması için önleme çalışmaları, erken tanı ve tedavi amaçlı tarama
çalışmalarının yapılması gerekmektedir.
Tarım işçiliğinin yaygın olduğu bölgelerde görev yapan sağlık çalışanlarının tarımda çalışanlara sağlıklı
yaşam alanları oluşturmak başta olmak üzere güvenli tarım ilacı kullanımı konusunda sağlık eğitimi yapmaları,
fiziksel hastalıkların ruh sağlığı ile ilişkisi düşünülerek kronik fiziksel hastalığı olanların ruh sağlığı açısından da
değerlendirilmesi, tarama ve muayenelerde Depresyon-Anksiyete ya da Genel Sağlık Anketi gibi risk altındaki
grupları yakalamaya yönelik ölçekleri kullanmalarının yararlı olacağı düşünülmektedir.
79
Kaynaklar
1. WHO. Basic Documents, 43rd edition. World Health Organization, 2001,Geneva.
2. WHO. Mental Health. New understanding, New hope. The World Health Report. World Health
Organization. 2001, Geneva.
3. Sturgeon S. Health Promotion Challenges. Promoting mental health as an essential aspect of health
promotion. Health Promotion International 2007;21(1): 36-38.
4. WHO. Promoting Mental Health. Concepts, Emerging Evidences, Practice. Summary Report. World
Health Organization Department of Mental Health and Substance Abuse in collaboration with the Victorian
Health Promotion Foundation and the University of Melbourne, 2004, Geneva.
5. Donham KJ, Thelin Anders. Psychosocial Conditions in Agriculture. In: Agricultural medicine:
Occupational and environmental health for the health professions. Iowa, USA: Blackwell Publishing, 2006;
281.-301.
6. Hovey JD, Seligman LD. The mental health of agricultural workers. (Ed: James E. Lessenger).
Agricultural Medicine, A Practical Guide, Springer, 2006;282-299.
7. Murray JD. The small farm; economic and emotional stres. Rural Community Mental Health
Newsletter 1995; 12:12-13.
8. Lefcourt H, Martin R. Locus of control and the rural experiences. In: Childs A, Melton G, eds. Rural
Psychology. New York: Plenum Pres, 1983.
9. Şimşek Z, Baklalı B, Kaya M ve ark. Bir Aile Sağlığı Merkezine Herhangi Bir Nedenle Başvuran
15-49 Yaşları Arasındaki Kişilerde Ruhsal Bozukluk Sıklığı ve İlişkili Faktörler. 14. Halk Sağlığı Kongresi.
Trabzon 2011.
10. Hovey JD. Correlates of migrant farmworker stres among migrant farmworkers in Michigan. Migrant
Health Newsline 2001: 18:5-6.
80
Binyıl Kalkınma Hedefleri Açısından
Tarımda Çalışanlar ve Üreme Sağlığı
Dr. Gökhan Yıldırımkaya
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu
Sürdürülebilir insani kakınmanın boyutları, toplam sekiz alanı kapsayan, ülkemizin sürdürülebilir insani
kalkınma mücadeleleriyle doğrudan ve son derece yakın ilişkili olan Binyıl Kalkınma Hedeflerini oluşturmaktadır.
Bunlar;
Amaç 1: Mutlak Yoksulluk ve Açlığı Ortadan Kaldırmak,
Amaç 2: Herkesin Temel Eğitim Almasını Sağlamak,
Amaç 3: Kadınların Konumunu Güçlendirmek ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Geliştirmek,
Amaç 4: Çocuk Ölümlerini Azaltmak,
Amaç 5: Anne Sağlığını İyileştirmek,
Amaç 6: HIV/AIDS, Sıtma ve Diğer Salgın Hastalıklarla Mücadele Etmek,
Amaç 7: Çevresel Sürdürülebilirliğin Sağlanması,
Amaç 8: Kalkınma için Küresel Ortaklıklar Geliştirmek,
olarak sıralanmıştır.
Ülkemiz ulusal düzeyde Binyıl Kalkınma Hedeflerine ulaşma yolunda çok iyi mesafe almış ve iyi
sayılabilecek bir noktaya gelmiştir. Ancak, halen toplumsal cinsiyet ve coğrafi özelliklere dayalı belirgin yapısal
eşitsizliklerin söz konusu olduğu bölgeler ve nüfus grupları bulunmaktadır.
Bu nedenle, Türkiye, tüm nüfus genelinde Birinci Hedef (yoksulluk ve açlığın yok edilmesi), Üçüncü
Hedef (toplumsal cinsiyet), Dördüncü Hedef (çocuk ölüm oranı) ve Beşinci Hedef (anne ölüm oranı), Altıncı
Hedefe (HIV/AIDS, sıtma ve diğer hastalıklarla mücadele) tüm sosyal grupların ve coğrafi bölgelerin tamamen
veya kısmen erişmiş olmasında eşitsizliklerden kaynaklanan güçlükler ve olumsuzluklarla yüzyüze gelecektir.
Kalkınma açısından karşılaştırılabilir ölçme aracı olan İnsani Kalkınma Endeksi kullanılarak yapılan
sıralamada, Türkiye 182 ülke içinde 92 inci sırada yer almaktadır.
Ancak yapılan güncel, çok boyulu analizler, ulusal boyutlardaki dengesizlik ve toplumsal cinsiyet
eşitsizliklerinin, temiz su ve gelişmiş sağlık imkânlarına erişimi nasıl engellediğini, ayrıca gelir dengesizliğinin
etkilerini nasıl artırdığını gözler önüne sermektedir. Bir başka deyişle, bölgesel ve nüfus gruplarına dayalı gelişmiş
farklılıklarının çok önemli bir sorun olarak ortaya çıktığını ve bunun her türlü eşitsizliği derinleştirdiği artık çok
belirgin hale gelmiştir.
Türkiye, sağlık ve eğitimle ilgili göstergelerde kişi başına düşen gelir sıralamasında kendisinden daha
düşük sıralarda olan ülkelere göre daha olumsuz göstergelere sahip olabilmektedir. Bu durum, ülkemizin insani
kalkınmanın sosyal boyutları itibariyle önemli bir mücadeleyle karşı karşıya bulunduğunu göstermektedir.
Bu eşitsizlikler, gezici mevsimlik tarım işçilerinde kalkınma ile ilgili tüm hedeflerde çok belirgin bir
şekilde göze çarpmaktadır. Türkiye’de nüfusun yaklaşık beşte biri ulusal yoksulluk sınırının altında gelire sahip
iken bu grubun beste dördü ulusal yoksulluk sınırının altında gelire sahiptir. Yine nufusun tamama yakını (%
97,4) ilköğrenimde okullaşırken , bu grupta her dört kişiden biri ilköğrenime devam etmemektedir. Bu sorun
çözülmeden Türkiye’nin hedef olarak belirlediği herkesin ilköğretimi tamamlama oranının %100’e ulaşmasını
güçleştirmektedir. Yanısıra, üçte birinin temiz içme suyuna erişemediği, dörtte birinin düzenli doğum öncesi
bakım alamadığı, kadınların yarısının henüz ergen ya da çocuk iken anne olduğu ve sonucunda ülke ortalamasının
birkaç kat üstünde anne ve çocuk ölümleri tanık olunduğu bir sosyal grup karşımıza çıkmaktadır.
Yer yer bu insanların nüfus kayıt sisteminde yer almamaları bile tek başına eğitim ve sağlık gibi kamu
hizmetlerinin tamamen dışında kalmalarına neden olabilmektedir. Ve belki de bu nedenle daha nüfusa kaydolmadan
ölen anne ve bebekler, istatistiklere bile konu olamadan aramızdan ayrılmaktadırlar.
Ülkemizde üreme sağlığı, anne ve çocuk sağlığı göstergelerini ulusal düzeyde ortaya koyan Türkiye Nüfus
ve Sağlık Araştırması (2008) sonuçlarının ortaya koyduğu gösterge ve sonuçlara temel alındığında, mevsimlik
tarım işçilerinin sağlık göstergeleri en olumsuz göstergelere sahip bölgelerden daha geride yeralmaktadır.
81
Mevsimlik Tarım İşçileri dısında , benzer özellikleri taşıyan gruplar da gözönünde bulundurulduğunda binyıl
kalıkınma hedeflerine erişebilmeye yönelik güçlüğün boyutu daha belirgin bir şekilde gözönüne serilmektedir.
Nüfusun en zengin ve en yoksul kesimi arasındaki ve bölgeler arasındaki belirgin farklılıklar dolayısıyla,
ekonomik büyümeden bütün nüfusun faydalanmasını sağlamak için özel çaba harcanması gerekecektir. Böylelikle,
Türkiye 2015’e kadar yoksulluğu yarıya indirme ve Binyılın Kalkınma Hedefleri kapsamındaki hedefe erişme
yolunda adım atmış olacaktır.
Günümüzde her alanda kalkınmanın, insan haklarına dayalı yaşamın, refahın, gelişmenin sağlanmasının;
her anlamda olumsuz farklılıkların azaltılmasının temel odak olduğu bir süreçte , mevsimlik tarım işçilerinin
yaşam ve sağlık standartlarının kararlılığı ile bir araya geldik. Bu süreçte kendimize sormadan edemiyoruz;
“Acaba temel kamu hizmetleri mevsimlik gezici tarım işçileri için erişilebilir mi?”
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) Türkiye Ofisi ve Harran Üniversitesi işbirliği ile ‘Mevsimlik
Tarım İşçilerinin ve Ailelerinin İhtiyaçlarının Belirlenmesi Araştırması’ öncelikle bu grubun demografik
özelliklerini ve sosyal hizmetlerden yararlanabilme düzeyini ortaya koymak üzere planlanmıştır.Araştırma
sonuçlarından hareketle bu grubun sağlığını ve sosyal düzeyini geliştirmeye yönelik müdahale araçları ve
uygulama modelleri geliştirilmesi temel amaçtır. Bu şekilde bu grupta yer alan bireyler üreme sağlığı ve kadına
yönelik şiddet alanlarında sunulan sosyal servislerden daha etkili ve sürekli yararlanabileceği düşünülmektedir.
Bu amaçla çalışmanın her aşamasında bu hizmetleri yürütmekle sorumlu yerel ve merkezi kamu kurumları ile
etkin ve etkileşimli bir işbirliği öngörülmektedir.
Bu ay (2012 Nisan) sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılması planlanan çalışma, bu grupta yer alanların karşı
karşıya kaldıkları sağlık risklerini, eşitsizliklerini çok boyutlu olarak ortaya koyacaktır. Aynı zamanda çalışma
bu alanda sosyal hizmetlere erişimin güçlendirilmesi ve Binyıl Kalkınma Hedeflerine erişim açısından yapılacak
müdahalelere ışık tutacaktır.
Özellikle üreme sağlığı , anne ve çocuk sağlığı açısından ülkemizin geldiği düzey ile bu grup arasındaki
farklar; ilk bakışta ülkemizin çeyrek yüzyıl öncesi bir zaman dilimindeki düzeyini ya da 2011 İnsani Gelişme
Raporunda orta/düşük gelişme indeksinde yer alan coğrafyaları çağrıştırmaktadır. Üreme sağlığı alanında (
güvenli annelik, hijyen, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, riskli gebelik, erken evlilik, cinsel şiddet, istismar,
istenmeyen gebeliklerin önlenmesi vb.) riskler ve karşılanmamış ihtiyaçlar daha fazla öne çıkmakta ve bu riskler
gençler sözkonusu olunca kat be kat artmaktadır.
Tarım işçisi kadınlar yeterince ve nitelikli doğum öncesi ve sonrası bakım alamamakta, istemsiz
düşükler, ölü doğumlar, aşırı doğurganlık, adölesan gebelikler ve gebelikle ilişkili sağlık sorunları açısından
riskleri oluşturmaktadır. Şanlıurfa’da yapılan bir saha çalışmasında, kadınların hastalıklarını çadırda kendi
kendilerine tedavi etmeye çalıştıkları, önemli bir kısmının tarlada olduğu zaman diliminde, çalışmayınca para
kazanamayacaklarından dolayı işi bırakıp hastalık nedeniyle sağlık kurumlarına gidemeyeceklerini paylaşmışlardır.
Sağlık sorunlarının nedenlerinin çok boyutlu olması nedeniyle, bölgesel farklılıkları azaltmada ‘Herkes İçin
Sağlık politikası ile ‘Binyıl Kalkınma Hedefleri’ne ulaşmada sağlığı geliştirme stratejileri anahtar stratejiler olarak
kabul edilmektedir.Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi tarafından, kalkınmada sağlığı geliştirme ve
hastalıkları önlemenin öncelikli önemi vurgulanmış ve sağlık okur-yazarlığının, sektörler arası işbirliğinin ve
sağlığın sosyal belirleyicilerinin önemi yeniden gündeme getirilmiştir.
UNFPA ülkemizde 40 yıldır özellikle üreme sağlığı ulusal programı başlığı altında; güvenli annelik, anne
ölümlerinin önlenmesi, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlarla mücadele, gençlerin cinsel sağlık üreme sağlığı
alanı gibi temel konularda ülkede karşılanmamış ihtiyacı karşılamaya yönelik programları yürütmektedir.
Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere birçok kamu kuruluşu, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör
ile yürüttüğü bir çok çalışmada ülkemizde üreme sağlığı hizmetlerini ve göstergelerini geliştirmeye yönelik
proaktif modeller geliştirmekte ve uygulamaktadır. Bu yolla ülkemizin bin yıl kalkınma hedeflerine erişimini
desteklemektedir.
Aslında bir kalkınma kuruluşu olan UNFPA, ülkemizde üreme sağlığı alanında en köklü ve kapsamlı
işbirliklerini yürütmektedir. UNFPA son dönemde üreme sağlığı politikalarında hizmetten yeterince yararlanamayan
gruplara öncelik vererek, ülkemizde üreme sağlığı ve anne sağlığı açısından göstergelerde ülke genelinde gözlenen
olumsuz farkı azaltmaya yönelik politikalara ağırlık vermeyi stratejik hedef olarak belirlemiştir.
Bu konuda yürütülecek olan geniş kapsamlı yeni projenin amacı, mevsimlik tarım işçisi ailelerin ihtiyaçlarını
82
saptayarak, araştırma sonuçlarına dayalı; bireysel güçlendirme (sağlık okur-yazarlığını arttırarak uygun sağlık
davranışı geliştirme), sağlık sistemini güçlendirme, toplumu güçlendirme, sağlıklı toplum politikaları geliştirmek
için sektörler arası işbirliğine yönelik öneriler geliştirmektir.
Ülkemizde benzer çalışmaların, ihtiyaç duyulan bölgelerde ve sosyal gruplar için ilgili kuruluşlarca
yaygınlaştırılarak sürdürü devam edeceğini umuyor, elde edilen sonuçların karar vericiler tarafından Türkiye’de
kadın ve erkeklerin üreme sağlığının geliştirilmesi ve bölgesel farklılıkların en alt düzeye indirilmesi amacıyla
dikkate alınacağını ümit ediyoruz.
Binyıl Kalkınma Hedeflerine tüm bireyler için eşitlikçi ölçülerde erişilmesinde ve bölgesel farkların
azaltılmasında önemli ışık tutuacağına inandığımız bu sempozyumu gerçekleştiren başta Harran Üniversitesi
Rektörlüğü, Tıp Fakültesi Dekanlığı ve de Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof Dr Zeynep Şimşek’e ,
Hasuder’e ve değerli yönetici ve temsilcilerine, katılımcılara teşekkür ederim.
83
MEVSİMLİK GÖÇEBE TARIM İŞÇİLERİNİN
SAĞLIĞINI GELİŞTİRME PROGRAMLARI
Prof. Dr. Zeynep Şimşek
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
GİRİŞ
Bir toplumun sağlık düzeyini, biyolojik faktörler (yaş, cinsiyet, genetik), beslenme, fiziksel çevre faktörleri (hava, su, barınma koşulları, çalışma koşulları, gürültü, kamu güvenliği, katı atıklar), sosyal çevre faktörleri (sosyo-ekonomik durum, eğitim, erken çocukluk dönemi, yaşam biçimi, çocuk yetiştirme normları, işsizlik,
sosyal destek, kültürel yapı, sosyal dışlanma, sosyal kontrol), sağlık, eğitim, sosyal hizmetler başta olmak üzere
hizmetlerin varlığı/erişilebilirliği, niteliği, gıda ve ulaşım politikaları belirlemektedir (Şekil 1). Bütün bu faktörlerin erken ölüm ve fiziksel ya da ruhsal hastalıklarla ilişkisi bilinmektedir.1,2 Bu nedenle de ülkeler, ülkelerin
bölgeleri ve bölgelerin kendi içinde de sosyo-ekonomik gruplar arasında farklılıklar söz konusudur. Günümüzde
küreselleşme, sosyal eşitsizlikler, kronik hastalıkların insidansının yükselmesi, yeni enfeksiyon hastalıklarının ortaya çıkışı ve kontrol altına alınan bazı enfeksiyon hastalıklarının yeniden artışı, göç, kentleşme, hızlı teknolojik
yenilikler ve iklim değişikliği dünyada sağlık alanında yaşanan önemli tehditlerdir. Sağlığı geliştirme, yaşanan
bu sorunların çözümünde ve ‘Herkes İçin Sağlık’ politikası ile ‘Binyıl Kalkınma Hedefleri’ne ulaşmada anahtar
bir strateji olarak belirlenmiştir. 1978 Alma-Ata Konferansı başta olmak üzere, 1986 yılında gerçekleşen Ottowa
konferansı’ndan 2009 yılında Nairobi’de yapılan 7. Sağlığı Geliştirme Konferansı’na kadar sağlığı tehdit eden
durumlarla başa çıkmak için hangi yöntemlerin kullanılması gerektiği konusunda önemli kanıtlar elde edilmiştir.3,4
Sağlığı geliştirme, bireylerin sağlık durumunu iyileştirmek için onların sağlığı tehdit eden faktörler üzerinde kontrollerini arttırmayı sağlayan bir süreç olarak tanımlanmaktadır. Ottowa Sözleşmesi’nden bu yana sağlığı
geliştirme stratejilerinin beş alanı kapsadığı görülmektedir. Bunlar 1. Bireysel güçlendirme (sağlık okur-yazarlığı
ve sağlık davranışı), 2-Toplumu güçlendirme, 3-Sağlık sistemini güçlendirme, 4- Sağlıklı toplum politikaları
inşa etmek için sektörler arası işbirliği, 5-Sağlığı geliştirmede kapasiteyi arttırmadır. Dolayısıyla sağlığı geliştirme, sadece bireylerin bilgi ve davranışlarını değil, toplumsal kapasiteyi güçlendirme ve politika değişimlerini
de kapsamaktadır. 2009 Haziran ayında toplanan Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi Bakanlar
Deklarasyonu’nda da kalkınmada sağlığı geliştirme ve hastalıkları önlemenin öncelikli önemi vurgulanmış ve
sağlık okur-yazarlığının, sektörler arası işbirliğinin ve sağlığın sosyal belirleyicilerinin önemi yeniden gündeme
getirilmiştir.3
Bölgesel eşitsizlikleri azaltmak için risk altındaki grupları belirlemek, bu grupların ihtiyaçlarını tanımlamak ve ihtiyaçlara uygun müdahale programları geliştirmek gerekmektedir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin,
sağlık ve eğitim düzeyi Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (TNSA, 2008)5 ve Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre ülke ortalamasının altındadır. Yapılan çalışmalar, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde mevsimlik tarım
işçiliğinin yaygın olduğunu ve sağlık sorunlarının önemli bir açıklayıcısı olduğunu göstermiştir.6-11 Tarımsal üretimin yaygın olduğu diğer ülkelerde de, kaza, yaralanma, hastalık ve erken ölümler açısından kadınlar, çocuklar,
yaşlılar ve mevsimlik gezici tarım işçileri özel risk grubu olarak tanımlanmıştır. Sürdürülebilir tarımsal üretimin
kalbi olarak tanımlanan mevsimlik tarım işçileri, dünyada 1,1 milyar tarım işgücünün yaklaşık 450 milyonunu
oluşturmaktadır.12 Gelişmiş ülkelerde tarımsal üretimin sürdürülmesinde istihdam edilenlerin çoğunluğunu mevsimlik göçmen tarım işçileri oluşturmaktadır. Avrupa’da yaklaşık 500.000´i Avrupa dışından gelen 4.5 milyon
tarım işçisi istihdam edildiği, bu sayının Amerika Birleşik Devletleri’nde yaklaşık 2.5 milyon olduğu bildirilmekte ve ABD’de tarımda istihdam edilenlerin %50’inden fazlasının diğer ülkelerden göç olduğu bildirilmektedir.13
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2011 yılı istatistiklerine göre yaklaşık 25 milyon istihdam edilen işgücünün yaklaşık %26’sını tarım işgücü oluşturmaktadır. Yaklaşık 6,3 milyon tarım iş gücünün, tüm aile bireyleri ile
birlikte hesaplandığında yaklaşık 3 milyonunu mevsimlik tarım işçilerinin oluşturduğu tahmin edilmektedir.
Mevsimlik tarım işçileri dünyada, yaşam koşullarının ve barınma koşullarının uygunsuzluğu, yetersiz-dengesiz beslenme, kaza ve yaralanmalar, üreme sağlığı sorunları, pestisit etkilenimi, aşırı sıcak ve soğuk, hizmete
erişememe nedeniyle erken ölümler ve hastalıkların yüksek olduğu, çalışma yaşamının en kötü şartlarına maruz
84
kalan ve sosyal dışlanmanın bütün boyutlarını yaşayan bir grup olarak ele alınmaktadır. Son yıllara kadar da karar
vericiler, kamu ve sivil toplum örgütlerinin yanı sıra, bilim insanları ve araştırma kurumlarınca ‘görülmeyenler ve
duyulmayanlar’ olarak rapor edilmiştir.6-14 Ülkemizde de, önceki yıllara göre tarım işçilerinde sağlık sorunlarına
yönelik bilimsel çalışmalar artmaya başlamış, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından, Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi Genelgesi (24 Mart 2010) yayınlanarak, kaza
ve yaralanmaların en çok yaşandığı ulaşımdan başlamak üzere, barınma, eğitim, ücret ve diğer kamu hizmetlerine
erişim konuları ele alınmış, ayrıca özellikle tarlalarda yaşam alanı oluşturma amaçlı altyapı çalışmaları için illere
hazırladıkları projelere yönelik bütçe aktarımları yapılmış ve halen devam etmektedir.
Mevsimlik tarım işçilerine yönelik yürütülen sağlığı geliştirme programları
Literatür incelendiğinde tarımda çalışanların sayısız mesleki ve çevresel risklerinden söz edilmektedir.8,9
Yukarıda da belirtildiği gibi MGTİ’leri sağlık açısından öncelikli risk gruplarından birini oluşturmaktadır. Sağlık
sorunlarının ortaya çıkışındaki risk faktörleri;
•Barınma koşulları,
•Atıklar,
•Beslenme sorunları,
•Çalışma ortamı,
•Yoksulluk,
•Tarımda kullanılan kimyasallar,
•Tarım aletleri,
•Koruyucu ekipman olmayışı,
•Uzun ve yorucu çalışma saatleri,
•Ulaşım sorunu,
•Hizmetlere erişememedir.
Yukarıda belirtilen risk faktörlerine bağlı olarak sıklıkla görülen sağlık sorunları;6-14
•İshalli hastalıklar ve zoonotik hastalıklar başta olmak üzere bulaşıcı hastalıklar,
•Beslenme bozuklukları,
•Kaza ve yaralanmalar,
•Kas-iskelet sistemi hastalıkları,
•Yılan, akrep ve böcek sokmaları ve kimyasal etkilenimi sonucu zehirlenmeler,
•Güneş çarpması,
•Kanserler,
•Üreme sağlığı sorunları,
85
•Solunum sistemi hastalıkları,
•Cilt hastalıkları,
•Ruhsal bozukluklar,
•Engellilik.
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanlığı tarafından mevsimlik
tarım işçilerine yönelik yürütülen sağlığı geliştirme programları
1.
Sağlık Sistemini Güçlendirme: Mevsimlik tarım işçilerinin sağlık hizmetlerine erişimlerini
sağlamak amacıyla;
•Mevsimlik tarım işçilerine gezici sağlık hizmeti modeli (BM-Sabancı Vakfı Ortak Programı):11 Tarım işçilerinin ikamet adreslerinde ve tarım alanlarında model geliştirmeye yönelik bir programdır.
•Topluma dayalı güvenli annelik programı:15 Mevsimlik tarım işçilerinin yoğunlukta yaşadığı bir bölgede 6 sağlık elçisi/aracısı yetiştirilerek sağlık personeline entegre çalışmaları sağlanmış bir modeldir. Programın
etkisi değerlendirildiğinde gebe tesbiti ve izlemlerinin arttıpı, aile planlaması hizmeti kullanımının arttığı ve aşı
oranlarının yükseldiği saptanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü tarafından da 1970’li yıllarda temel sağlık hizmetlerinin sunumunda gelişmemiş bölgelerde kullanımı ulusal programlarla desteklenmiş, ancak eğitim ve süpervizyon
eksikliği, sağlık aracılarının sağlık sistemine entegre edilmesinde yaşanan güçlükler, kanıtların yetersizliği nedeniyle 1990’lı yıllara kadar yaygınlaşamamıştır. 1990’lı yıllarda ise AIDS başta olmak üzere infeksiyon hastalıklarındaki artış, kronik hastalıkların kontrolünde sağlık sisteminin yetersiz kalması, sağlık davranışının gelişmesinde
rol modellerinin etkisinin anlaşılması, sivil toplum örgütlerinin hizmet sunumuna aktif katılımları, sağlık alt yapılarının hızla değişimine bağlı insan gücünde yaşanan krizler, dezavantajlı grupların hizmete erişiminde yaşanan
sosyal, kültürel güçlükler yeniden ilgiyi artırmıştır. Özellikle az gelişmiş bölgelerde, Milenyum Kalkınma Hedefleri kapsamında çocukları yaşatma, anne ölümlerini önleme ve tbc /AIDS kontrolünde önemli bir araç olarak ele
alınmış, emzirmenin desteklenmesi başta olmak üzere aile planlaması hizmetlerinde, pnömoninin topluma dayalı
yönetiminde etkisi kanıtlanmıştır.
•Dönem 3 Halk Sağlığı Komitesi’ne ‘Mevsimlik Tarım İşçilerinin Sağlık Sorunları ve Kontrolü’ adında
2 saatlik bir ders konulmuş ve intern eğitim programına dahil edilmiştir. Amaç risk altındaki bu grubun sağlık
sorunlarına ve çözümlerine duyarlı hekimler yetiştirmektir.
2.
Bireysel güçlendirme / Sağlık okur-yazarlığını arttırma
Mevsimlik tarım işçilerinin sağlıklarını bozan faktörler üzerinde kontrollerini arttırmak amacıyla sağlık
davranışı teorilerinin kullanıldığı akran eğitimi modellerinin sıklıkla uygulandığı sağlık eğitimi programlarıdır.
Programların içeriğini; tarlada sağlıklı yaşam alanı oluşturma, temel ilk yardım, hastalık kontrol programları, anaçocuk sağlığı programları, güvenli pestisit kullanımı oluşturmuştur. Bunlar;
•Gençten gence paylaşım projesi (Türk Filantropi Vakfı desteğiyle) (www.metider.org.tr):16 26 akran eğitici yetiştirilerek mevsimlik tarım işçisi gençlere ulamışlardır.
•Sağlık eğitimi filmleri yoluyla toplum eğitimi programı: METİP projesi kapsamında Polatlı
Kaymakamlığı’nın finansörlüğünde 5 adet toplum sağlığı filmi yaptırılmıştır. Bunlar; 1-Prof.Dr. Çağatay Güler
‘Tarlada Sağlıklı Yaşam Alanı Oluşturma’ 2-Prof.Dr. Ayşe Akın ‘Kadın Sağlığı’, 3-Prof.Dr. Hilal Özcebe ‘Çocuk
Sağlığı’, 4-Prof.Dr. Muhsin Akbaba ‘Güvenli pestisit kullanımı’, 5- Öğr.Gör. Nebiye Yentür Doni ‘İlk yardım’dır.
•GAP İdaresi ve Türkiye İş Kurumu’nun Tarım İnsangücü Yetiştirme Programlarına Tarım Sağlığı Eğitimlerinin entegrasyonu: Program kapsamında ağaç budama, seracılık gibi farklı insangücü yetiştirme eğitimlerine
‘Sağlığın Korunması’ adı altında 20 saatlik dersler eklenmiş ve oldukça yararlı olduğu geribildirimleri alınmıştır.
3.
Toplumu Güçlendirme
Mevsimlik Tarım İşçilerinin Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi Derneği’nin kurulması (www.metider.
org.tr). Bu dernek toplum katılımını sağlamak, kendi-kendine yardım ve sosyal destek sistemlerini geliştirmek
amacıyla kurulmuştur.
4.
86
Sektörler arası İşbirliği
•Savunuculuk Programı: Sağlık Bakanlığı, Şanlıurfa Valiliği, Şanlıurfa Belediyesi kaynaklarının harekete geçirilmesi sonucunda;
•İl Genel Meclisi tarafından 4 tam donanımlı gezici sağlık aracı almıştır, bu araçlar 2 yıldır hizmet vermektedir.
•Sağlık Bakanlığı tarlalarda uygun yaşam alanı oluşturma ve gezici sağlık hizmeti için genelge yayınlamıştır.
•Başbakanlık tarafından Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi Genelgesi yayınlanmıştır.
•Polatlı Kaymakamlığı’na eğitim ve farkındalık desteği verilmiştir,
•İl ve ulusal düzeyinde yapılan tüm toplantılarda konu gündeme getirilmiş ve çözüm önerileri sunulmuştur.
Sonuç: Sağlık göstergeleri oldukça düşük düzeyde olan mevsimlik tarım işçilerinin sağlığını iyileştirmeye
yönelik hazırlanan sağlığı geliştirme programlarının yaygınlaştırılmasının yararlı olacağı düşünülmektedir.
Kaynaklar
1. World Health Organization (2003). Social determinants of Health: The Solid Facts. (Eds: Richard
Wilkinson, Michael Marmot). 2. edition. International Centre for Health and Society, Denmark.
2. Berkman LF, Kawachi I. Social Epidemiology. Oxford University Press 2000.
3. World Health Organization. Promoting Health and Development: Closing the Implementation Gap ,
World Health Organization, Nairobi, 2009 (Erişim tarihi: 08.04.2010)
4. World Health Organization. An Official Journal of the International Union for Health Promotion and
Education 6th Global Conference on Health Promotion, Bangkok, 2005 (Erişim Tarihi: 04.04.2010)
5. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (2009) Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması, 2008.
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması
Genel Müdürlüğü, Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve TÜBİTAK, Ankara, Türkiye.
6. Şimşek Z, Mevsimlik Tarım İşçilerine Gezici Sağlık Hizmeti. 13.Ulusal Halk Sağlığı Kongresi 18-22
Ekim 2010 İzmir, Bildiri Özetleri Kitabı;ss:219-227
7. Koruk I, Simsek Z, Tekin Koruk S, Doni N, Gürses G. Intestinal parasites, nutritional status and
physchomotor development delay in migratory farm worker’s children. Child Care Health Dev. 2010
Nov;36(6):888-94.
8. Simsek Z, Koruk İ. The Effects of migratory seasonal farmwork on psychomotor development and
growth among children ages 0-5 years in Southeastern Anatolia. Turkish Journal of Public Health Vol
9, No 3 (2011): 157-165.
9. Şimşek Z, İnakçı Hİ, Koruk İ, Shermatov K. Şanlıurfa’da 12-23 Aylar Arasındaki Çocuklarda Aşılama
Durumu ve Belirleyicileri. Türkiye Klinikleri, J Pediatr 2010;19(1):20-9
10. Koruk I, Şimşek Z, Tekin Koruk S. Effect of migratory and seasonal farmworks on coverage of
vaccination of aged 0-5 years children in Sanliurfa in Turkey. 12.th World Congress on Public Health,
April 27-May 1, 2009. İstanbul.
11. Simsek Z, Koruk I, Doni NY.An Operational Study on Implementation of Mobile Primary Healthcare
Services for Seasonal Migratory Farmworkers, Turkey. Matern Child Health J. 2012 Jan 26
12. Hurst P, Temrine P, Karl M. Agricultural Workers and Their Contribution to Sustainable Agriculture
and Rural Development. 2007, International Labour Organization, Food and Agriculture Organization,
International Union of Food, Agricultural, Hotel, Restaurant, Catering, Tobacco and Allied Workers’
Associations.
13. Donham KJ, Thelin A. Agricultural Medicine Occupational and Environmental Health for the Health
Professions. Blackwell Publishing All right reserved, 2006; 3-27, 381-407.
14. Arcury TA, Quandt SA. Delivery of health services to migrant and seasonal farmworkers. Annu Rev
Public Health 2007; 28: 345–
15. Şimşek Z. Topluma Dayalı, Kültüre Duyarlı Güvenli Annelik Programının Etki Değerlendirmesi ve
Sağlık İnsangücü, «14. Ulusal Halk Sağlığı Kongresi» 4-7 Ekim 2011 Trabzon
16. Şimşek Z, Kırmızıtoprak E. Mevsimlik Göçebe Tarım İşçisi Gençlerin Sağlıklı Yaşam Bilgi ve
Davranışlarına Akran Eğitiminin Etkisi. I. Ulusal Nüfus Bilim Kongresi (Ankara); Genişletilmiş Bildiri
Özet Kitabı;7-10 Ekim 2010; 80-85
87
GÖÇEBE MEVSİMLİK TARIM İŞÇİLERİNİN TEMEL SAĞLIK
HİZMETLERİNE ERİŞİMİNİ SAĞLAMAYA YÖNELİK BİR MÜDAHALE
Yrd. Doç Dr. İbrahim KORUK
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
GİRİŞ
Gelişmekte olan ülkelerde ekonomi, tarım ve tarıma dayalı sanayi üzerinde yoğunlaşmakta dolayısıyla
tarım sektörünün yalnız istihdam açısından değil ekonominin geneli açsısından büyük önem taşıdığı kabul
edilmektedir. Dünya’da yaklaşık 450 milyon tarım işçisinin bulunduğu; %60’ından fazlasının yoksulluk sınırının
altında olduğu, en az %80’inin sosyal güvencesinin bulunmadığı ve %70’nin tarlalarda çocuklarıyla birlikte
çalıştıkları bildirilmektedir (1). Türkiye’de de Türkiye İstatistik Kurumu(TÜİK) Hane Halkı İşgücü İstatistikleri
2009’a göre sivil istihdam içinde tarımın payı %24.7 ile önemli bir düzeydedir (2). Ancak, göçebe mevsimlik
tarım işçileri(GMTİ) ve mevsimlik tarım işçilerinin(MTİ) sayısı tahmin edilememektedir.
Tarımda mevsimlik istihdam edilen, istihdam amaçlı geçici mesken kuran, oturduğu kalıcı yerden bir
gecede gidebilenleri “Göçebe Mevsimlik Tarım İşçisi”(GMTİsi) olarak tanımlanmaktadır(3). Genellikle ya
işleyecek toprağı bulunmayan veya yetersiz toprağa sahip olan aileler işgücü talebi yoğun olan yerlere giderek
tarım işçiliği yapmaktadır. Yaşam koşullarının uygunsuzluğu (sağlıksız barınaklar, temiz içme–kullanma suyunun
olmayışı, yaşam alanında biriken atıklar, sağlıksız tuvalet, gıda yetersizliği vb.), işin niteliğine bağlı olarak maruz
kaldıkları riskler (uzun çalışma saatleri, tarım ilacı, tozlar, güneş, gürültü, ısı etkisi) ve sağlık sorunları (kazalar
ve yaralanmalar, böcek sokmaları, güneş çarpması vb) ile temel insan hakkı olan hizmetlere (sağlık, eğitim ve
sosyal hizmetler) de ulaşamama nedeniyle Göçebe Mevsimlik Tarım İşçiliği(GMTİği tarım işçiliğinin en zor
biçimlerinden birisidir(4,5).
GMTİ, hastalıklar açısından yüksek risk altında olmalarına rağmen yeterince sağlık hizmeti alamamaktadır.
Coğrafik ve sosyal izolasyon, sürekli yer değiştirme, sağlık güvencesi yokluğu, sağlık gereksinimlerinin ve temel
sağlık hizmetlerinin farkında olmamak, yetersiz kaynaklar, dil sorunları gibi pek çok engel zor şartlar altında
çalışan ve yaşayan tarım işçilerinin sağlık hizmetine ulaşımını ve kullanımını zorlaştırmaktadır(6-9). Bu nedenle
bu ailelere kapsamlı ve nitelikli sağlık hizmetinin kolay ulaşılır hale getirilmesi son derece önemlidir.
Bu araştırma, Şanlıurfa’da göçebe mevsimlik tarım işçilerine etkin temel sağlık hizmetlerinin gezici
hizmetler yolu ile sağlanıp sağlanamayacağını göstermek amacı ile yapılmıştır.
YÖNTEM
Araştırma iki evreden oluşmuştur.
Birinci Evre:
Araştırma populasyonunun ve sağlık sorunlarının tanımlanması amacıyla bir dizi araştırmadan oluşmuştur.
Bu araştırmalar yaşayanların yaklaşık %70’inin mevsimlik tarım işçisi olduğu Hayati Harrani mahallesinde
yürütülmüştür. Toplam 341 hanede 580’i tarım işçisi olmak üzere toplam 828 15-49 yaş grubu kadın ile
görüşülmüş, 168 0-5 yaş çocuk değerlendirilmiştir. Ayrıca 33 mahalle muhtarı ile görüşülerek tarım işçisi sayısı
ve göç rotasına yönelik veri toplanmıştır. Çalışma sırasında sağlık ve sosyal hizmet gereksinimleri olanlar ilgili
merkezlere yönlendirilmiştir.
İkinci evre:
Ortaya konan problemlerin olası çözüm yollarının ve çalışma prensiplerinin belirlenmesi, müdahalenin
yapılması ve sonuçlarının değerlendirilmesi, sonuçların yaygınlaştırılması bölümlerinden oluşmuştur.
Müdahale, Şanlıurfa İli merkezine bağlı Paşabağı Sağlık Ocağı bölgesine bağlı tarım alanlarında
gerçekleştirilmiştir. Tespit edilen 85 yaşam alanı(çadır, baraka vs) ile burada yaşayan 157 15-49 yaş kadın ve 101
0-6 yaş çocuk Nisan –Ağustos dönemi boyunca izlenmiştir.
1.Problemin Tanımlanması
Çalışılan grubun sağlık düzeyini ortaya koymak için Şanlıurfa’nın Hayati Harrani mahallesinde bir dizi
araştırma yürütülmüştür. Bu araştırma sonuçlarına göre;
Ailelerin ortalama büyüklüğü 8.4 ± 2.8, ortalama çocuk sayısı 4.9 ± 2.2’dir. GMTİsi kadınlarda; ilkokul
88
ve üzerinde eğitim alanlar %7.1 ile %13.4 arasında bulunurken erkeklerde; %58.9 olarak belirlenmiştir. Hatta,
kadınların %5,4-%16.1’i hiç Türkçe bilmemekte Arapça ya da Kürtçe konuşmaktadır. Erkeklerde Türkçe
bilmeme çok daha düşüktür (%0.6). Ailelerin %47.6’sı ekonomik durumunu kötü olarak tanımlarken, %14.9’u
sosyal güvencesiz ve %67.9’u da yeşil kartlı olduğunu belirtmiştir(10,11).
Çocukların %55.4’ünde intestinal parazit(%37.2% Giardia intestinalis, %11.6 Taenia saginata, %
9.1 Hymenolepis nana, %7.9 Enterobius vermicularis, %6.7 Ascaris lumbricoides, %1.2 Trichirus trichiura)
saptanmıştır. Çocukların %38.1’i bodur, %20.8’i düşük kilolu, %5.4’ü kavruk, %16.6’sı anemik, %17.8’inde de
genel gelişme geriliği saptanmıştır. Bodurluğu GMTİği 2,6 kat, anne öğrenim durumunun 1,2 kat arttırmaktadır.
Sağlık hizmetine erişimin önemli göstergelerinden biri olarak, GMTİ’nin çocuklarında tam aşılı olma durumu
%48.8 bulunmuştur(10,12,13).
GMTİği, pek çok belirleyici ile birlikte genel anlamda ana-çocuk sağlığını da olumsuz etkilemektedir.
Şanlıurfa’daki GMTİsi kadınlarda tetanoz aşı durumu (%44.3) tarım işçisi olmayanlardan (%56.9), daha düşük
bulunmuştur. GMTİği, tetanoz aşı durumunu 1.6 kat olumsuz etkilemektedir. Tüm tetanoz dozların %80’den
fazlasının sağlık ocağına bağlı gezici ekipler tarafından yapılmış olması bu hizmete talebin arttırılması
çalışmalarının gerekliliğine işaret etmiştir. Doğum öncesi bakım hizmeti olanlarda tetanoz aşılamalarının da
yüksek olduğu bilinmektedir. Ancak, GMTİsi kadınların %53’ü son gebeliğinde doğum öncesi bakım almış ve
%57.6’sı son canlı doğumunu bir sağlık kuruluşunda yapmıştır(12).
Şanlıurfa Valiliği’nin desteği ile mahalle muhtarları ile yapılan toplantılar ve yazışmalar sonucunda il
merkezindeki mevsimlik tarım işçisi populasyonunun büyüklüğü ortaya konulmuştur. Şanlıurfa il merkezinde
yaşayanların %22.4’ünün (124.630), il merkezindeki sosyo-ekonomik düzeyi düşük toplam 33 mahallede
yaşayanların %44’ünü (282.936 kişi) GMT işçisi ailelerin oluşturduğu belirlenmiştir. Şanlıurfa’da yerleşik
GMTİ’nin, genellikle şehirden ayrılışları Şubat ayında, Şanlıurfa’ya geri dönüşleri ise Ekim ayında başlamaktadır.
Her aile bir yıl içinde ortalama iki farklı ile gitmektedir. Tarım işçilerinin göç yolları Konya, Adana, Eskişehir,
Hatay, Ankara, Yozgat, Kayseri, Aksaray, Kırıkkale, Malatya, Kütahya, Düzce, Antalya, Giresun, İzmir, Afyon,
Kahramanmaraş, Mersin, Kırşehir ve Bursa’nın da içinde olduğu en az 21 ilden geçmekte, Şanlıurfa’nın ilçesi
Harran ya da Şanlıurfa merkeze bağlı tarlalarda sonlanmaktadır. Ailelerin %71.1’i her yıl aynı yere gitmekte ve
%59.1’i gidilen yeri elçi/yarıcılar belirlemektedir. Aileler, yaklaşık 3 ile 8 ay arasında tarım alanlarında kalmakta
hatta bazı aileler bazı yıllar kalıcı adreslerine dönmemekte çalıştıkları illerde çadırlarda kalarak bir sonraki iş
mevsimini beklemektedir(14).
2. Olası çözüm yollarının tanımlanması
Bu aşamada karar vericiler(Şanlıurfa Valiliği, Şanlıurfa Belediyesi, Şanlıurfa İl Sağlık Müdürlüğü), sağlık
çalışanları, tarım işçileri ve muhtarlarla birlikte hareket edildi. Müdahalenin yapılacağı alanı belirleme, toplumla
iletişim sağlama, toplumu anlama, ihtiyaçlarına göre hizmet içeriğini belirleme, uygun bir çalışma programı
hazırlama, kaynak sağlama konuları gündeme getirildi.
Karar vericilerle yapılan üç toplantıda uygun, ölçülebilir, yasal, kolay uygulanabilir yöntem olarak Gezici
Temel Sağlık Hizmeti uygulamasının en uygun yöntem olacağına, başarılı olduğu taktirde de alınacak araçlarla
hizmetin yaygınlaştırılmasına karar verildi. Bu hizmetin “Gezici Sağlık Ocağı” şeklinde olması ana-çocuk
sağlığı programlarını(antenatal bakım, postnatal bakım, bebek çocuk izlemi, aile planlaması, neonatal tarama vs)
uygulayacak, tedavi hizmetleri sağlayacak, temel ilaçları sağlayacak, su hijyeni başta olmak üzere çevre sağlığına
yönelik hizmetler ile sağlık eğitimi çalışmaları yapması planlandı.
“Gezici Sağlık Ocağı” ekibinde araştırmanın yürütücüsü öğretim üyesi, bölgenin bağlı olduğu sağlık
ocağından bir doktor ve 2 hemşire/ebe, Halk Sağlığı Stajını yapan bir intörn doktor ve bir şoför yer aldı. Gezici
ekip üyeleri değişse de ekibin bu haliyle kalması sağlandı. Çalışmaya başlamadan önce tüm ekip kısa bir hazırlık
sürecinden geçirildi.
“Gezici Sağlık Ocağı” olarak dönüştürülen araç, aracın yakıtı ve şoförün ücreti Şanlıurfa Belediyesi
tarafından sağlandı.
Bu projenin doğrudan tarım işçilerini hedefliyor olması açısından bir ilk olduğu söylenebilir. Proje
yürütülürken yapılan uygulamaların yasal prosedüre bağlı yürütülmesi özen gösterildi ve yapılan çalışmaların
mevcut sisteme entegre olarak çalışması gözetildi.
89
Ek olarak, saha eğitimlerinde kullanılmak üzere tarım işçilerine yönelik ana-çocuk sağlığı, bulaşıcı
hastalıklar, su hijyeni, çöp bertarafı, hijyenik tuvalet konularını işleyen bir de broşür geliştirildi.
3. Müdahalenin yapılması ve değerlendirilmesi
Öncesi sonrası tarzı bir müdahale yapıldı.
Veri toplamak için “Mevsimlik Tarım İşçisi İzlem Formu” geliştirildi. Bu form sosyodemografik bilgileri,
birinci basamak sağlık kuruluşlarında yürütülen sağlık programlarına ait bilgileri ile yaşam alanları ve çevreyle
ilgili bilgileri toplamaya yönelik hazırlandı. Bu formların bir kopyası, araştırmanın bitiminde daha önceden
planlandığı gibi sağlık müdürlüğüne kendi sağlık ocaklarına gönderilmek üzere teslim edildi.
Müdahale Nisan-Ağustos aylarında yapıldı.
Hizmet sunumu yarım günlük periyodlar halinde sürdürüldü. Önceden belirlenen tarım alanları her gün farklı
rotaları izlemek yoluyla gözlendi ve saptanan GMTİ barınakları Google Earth’ten indirilen haritalara işaretlendi
ve ailelerin kayıtları yapılıp sağlık hizmetleri verildi. İhtiyaca göre bir sonraki ziyaret tarihi kaydedildikten sonra
ayrılındı.
Özellikle çocuk aşılamalarında aşılama programına uyum zorunluluğundan dolayı ve tekrarlardan
kaçınmak için aileden yeterli bilgi alınamadığında bağlı bulunduğu bölgenin sağlık ocağı ile iletişime geçilerek
eksik bilgiler tamamlanmaya çalışıldı.
Verilerin analizinde Spss 11.5 istatistik programı kullanılmıştır. Veriler tanımlayıcı istatistikler ve Mc
Nemar ki kare testi ile analiz edilmiştir.
SONUÇLAR
Verilen sağlık hizmetlerinin müdahale öncesi ve sonrasına ait durumları Tablo 1’de gösterilmiştir.
4. Sonuçların Paylaşılması
Mart 2008’de konunun Şanlıurfa İl Hıfzıssıhha Kurulu’nda tartışılması sağlanarak kuruldan, tarım
işçilerine yönelik hijyenik su sağlanması konusunda iş verenlerin uyarılması, sıhhi tuvalet yapımı konusunda
tarım işçilerinin eğitilmesi yönünde kararlar çıkması sağlanmıştır.
Daha sonra gezici sağlık hizmeti çalışmalarının sonuçları sağlık bakanlığı ile paylaşılmıştır. Bu rapor daha
sonra sağlık bakanlığı tarafından tarım aktivitelerinin yoğun olduğu 25 ile örnek olarak gönderilmiştir.
Bu çalışmaları takiben 27531 sayılı Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının
İyileştirilmesi Genelgesi yayınlanmasında, Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma Ve Sosyal Hayatlarının
İyileştirilmesi Stratejisi ve Eylem Planı oluşturulmasında da bu araştırmanın sonuçlarının önemli katkısı olmuştur.
Bu projenin bir parçası olarak Şanlıurfa Valiliği iç tasarımı Halk Sağlığı Anabilim Dalı tarafından yapılan
4 gezici sağlık aracı satın alarak Şanlıurfa İl Sağlık Müdürlüğüne devretmiştir.
Table 1: Tarım alanlarında Gezici Temel Sağlık Hizmetleri Sonuçları
Müdahale öncesi
Parametre
N
%
Çocukluk aşılaması
Aşısız
26
25.8
Tam/Eksik aşılı
75
74.2
15-49 Kadın TT aşılaması
Aşısız
72
45.9
1 doz ve fazla
85
54.1
Neonatal taraması
Yapılmamış
60
59.4
Yapılmış
41
40.6
Tuvalet
Uygun değil
24
28.2
90
Müdahale sonrası
N
%
2
163
4
153
0
7*
7
0.9
99.1
2.5
97.5
Ki kare
P
97.86
<0.0001
71.91
<0.0001
27.53
<0.0001
0.0
100.0
8.7
Uygun
61
Çöp Bertarafı
Açıkta biriktirme
66
Gömme
19
İyotlu tuz kullanımı
Kullanılmıyor
65
Kullanılıyor
20
Güvenli pestisit kullanımı
Yok
32
Var
53
71.8
78
91.7
77.6
22.4
40
45
47.0
53.0
6.78
0.009
76.5
23.5
31
54
36.5
63.5
0.35
0.84
37.7
62.3
6
79
7.0
93.0
19.06
<0.0001
*12 ayını tamamlamayan çocuklara yapılmıştır. İstatistiksel karşılaştırma yapılmamıştır.
TARTIŞMA ve ÖNERİLER
Doğrudan mevsimlik göçebe mevsimlik tarım işçilerine temel sağlık hizmeti ulaştırmayı hedefleyen bir
çalışma olması açısından ilk kapsamlı çalışmadır.
GMTİ hem çalışma hem de yaşam alanlarının zorluğundan ve risklerinden dolayı temel sağlık hizmetlerini
daha çok ihtiyaç duymaktadırlar ancak hizmete ulaşmada önemli sorunları vardır. Düşük eğitim düzeyi ve
yoksulluk bu sorunlarının çözümünü daha da zorlaştırmaktadır. Özellikle kadınların iletişim ve eğitim sorunları
çok daha fazladır.
Sağlık hizmetlerinin topluma uyumlu olması ilkesinden yola çıkarak Gezici Temel Sağlık Hizmetlerinin
özellikle tarım alanlarında konaklayan GMTİ için uygun bir model olduğu söylenebilir.
Toplumun ihtiyaçları göz önüne alındığında ana-çocuk sağlığı programları, çevreyi geliştirmeye yönelik
çalışmalar öncelikli olmakla birlikte, mesleki risklerin azaltılması, kronik hastalıkların önlenmesi ve ruh sağlığı
çalışmalarının da geliştirilmesi gerekmektedir. Nitekim Haran Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsünde yapılan
“Göçebe Mevsimlik Tarım İşçisi Ergenlerde Yaşam Kalitesi Düzeyi ve Sorun Davranışları Sıklığı” ve “Erişkin
Göçebe Mevsimlik Tarım İşçilerinin Yaşam Kalitesi Düzeyi ve Etkileyen Faktörler” isimli çalışmalar ruh sağlığı
hizmetlerinin de bu Gezici Temel Sağlık Hizmetleri içerisine dahil edilmesinin gerekliliğini ortaya koymuştur.
Ancak bu çalışma başarılı bir müdahale için bazı ipuçlarını da bize vermiştir. Şöyle ki:
• Bölgesel iklim koşulları göz önüne alındığında yüksek sıcaklık hizmet sunumunu zorlaştırmaktadır.
Hizmet sunum saatleri ve ortamları bu duruma uygun olmalıdır.
• Nitelikli hizmetin sunulması için istekli ve bilgili sağlık personelinin çalışması olmazsa olmazlardan
biridir.
• Zor çalışma koşulları ve personelin kişisel programları ancak yarım günlük periyodlar halinde çalışmayı
olanaklı kılmıştır.
• Araç şoförümüzün Arapça bilmesi iletişimimizi son derece kolaylaştırmış.
KAYNAKLAR
1. Sustainable Agricultural and Rural Development (SARD) Policy Brief 1. SARD and Agricultural
Workers, 2006. www.fao.org./sand/initiative. (Erişim Tarihi: 06.06.2010)
2. Türkiye İstatistik Kurumu, “Hane Halkı İşgücü İstatistikleri 2009”. http://www.tuik.gov.tr. (Erişim
Tarihi: 06.06.2011)
3. United States Code: Title 29 Migrant and Seasonal Worker Protection Act, Chapter 20, Section 1802
www.law.cornell.edu (Erişim Tarihi: 23.06.2010).
4. Yıldırak N, Gülçubuk B, Gün S, Olhan E, Kılıç M. Türkiye’de Gezici ve Geçici Kadın Tarım İşçilerinin
Çalışma ve Yaşam Koşulları ve Sorunları, Tarım-İş Sendikası Yayınları, 2003
5. Weathers AC, Garrison HG. Children of migratory agricultural workers: the ecological context of acute
care for a mobile population of immigrant children. Clin Ped Emerg Med 2004; 5: 120-129
6. Arcury TA, Q uandt SA. Delivery of health services to migrant and seasonal farmworkers. Annual
Review of Public Health 2007, 28, 345–363.
91
7. Hansen E, Donohoe M. Health issues of migrant and seasonal farmworkers.
Journal of Health Care for the Poor and Underserved 2003, 14, 153–164.
8. Gwyther M E, Jenkins M. Migrant farmworker children: Health status, barriers to care, and nursing
innovations in health care delivery. Journal of Pediatric Health Care 1998, 12, 60–66.
9. Bender DE, Harlan C. Increasing Latino access to quality health care: Spanish language training for
health professionals. Journal of Public Health Management and Practice 2005, 11, 46–49.
10. Koruk İ, Simsek Z, Koruk S, Gürses G, Doni N. Intestinal Parasites, Nutritional Status and Physchomotor
Development Delay in Migratory Farmworker’s Children. Child: Care, Health and Development, 2010; 36(6):
888-894
11. Koruk İ, Şimşek Z. Göçebe Mevsimlik Tarım İşçisi Olan ve Olmayan Kadınlarda Tetanoz Aşılama
Durumu ve İlişkili Diğer Faktörler. Türkiye Halk Sağlığı Dergisi, 2010; 8(3): 165-175
12. Şimşek, Z. ve İ. Koruk, “The Effects of Migratory Seasonal Farmwork on Psychomotor Development
and Growth Among Children Ages 0-5 Years in Southeastern Anatolia”, Türkiye Halk Sağlığı Dergisi 2011, 9,
157-165
13. Koruk, I., Simsek, Z., Koruk, T.S., “Effect of migratory and seasonal farmworks on coverage of
vaccination of aged 0-5 years children in Sanliurfa in Turkey 12th World Congress on Public Health, İstanbul,
Turkey, 2009
14. Şimşek Z, Koruk İ. Şanlıurfa İl Merkezinde Gezici Mevsimlik Tarım İşçisi Kadınların ve Çocuklarının
Gezici Sağlık Hizmeti Yoluyla Sağlık Hakkının Korunması Projesi Raporu, 2008
92
ADANA’DA MEVSİMLİK TARIM İŞÇİLİĞİNİN SORUNLARI
Doç.Dr. FERDİ TANIR
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
GİRİŞ
Tarım sektöründe üretim büyük ölçüde doğa koşullarına bağlıdır. Ayrıca üretimde insan emeğine olan
gereksinim diğer sektörlere göre daha fazladır. Üretim aşamalarına bağlı olarak işgücüne olan gereksinim de bazı
dönemlerde (mevsimlik olarak) artmaktadır. Türkiye’de nüfusun 1/3 kadarı (24.486.000 kişi) tarımda istihdam
edilmektedir. Bu nedenle tarım çalışanları toplumda önemli büyüklükte bir kesimdir ve sorunları bir halk sağlığı
sorunudur. Adana ili 539.000 hektar tarım arazisi olan Türkiye’nin en önemli ve büyük tarım merkezlerinden
birisidir(Tablo 1). Sivil Toplum Örgütlerine göre sayıları bir milyon, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına
göre 300 bin olan mevsimlik göçer tarım işçileri; her yıl, başlıca Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin, Adıyaman, Siirt,
Batman gibi Güneydoğu Anadolu illerinden ve Niğde, Aksaray, Nevşehir gibi Orta Anadolu illerinden Anadolu’nun
Güney, Kuzey ve Batısındaki 19 ilde tarım işlerinde çalışmaktadır. Çukurova bölgesine özellikle bahar aylarından
itibaren çoğunluğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinden olmak üzere çok sayıda mevsimlik göçer tarım
işçisi gelmektedir. Bu işçilerin çalışacakları yere gelmelerini, Çukurova’da “Elci“ adı verilen mevsimlik işçi ile
işveren arasında aracılık yapan kişiler sağlamaktadır. Elciler, İşkur’un verdiği “Tarım Aracısı” belgesiyle beraber
resmiyet kazanmışlardır. Buna karşın sayıları azda olsa resmi kayıtlı olmayan elciler de halen aracılık işlemlerini
sürdürmektedir.1,2
Mevsimlik tarım işçileri(MTİ) “mahalli” ve “gezici” olmak üzere ikiye ayrılırlar. Başka bir ifadeyle
mahalli işçileri “yöre içi mevsimlik tarım işçileri”, gezici işçileri ise “yöre dışı mevsimlik tarım işçileri”
olarak adlandırabiliriz. Yöre içi MTİ, bulundukları yerlerde ya da yakın çevrelerde sebze, meyve ve fındık
hasat zamanlarında saatlik, günlük ya da iş birimine göre belirlenen ücretlere bağlı olarak çalışırlar. Yöre dışı
mevsimlik tarım işçileri ise, işe göre çeşitli yörelere tek başına ya da aileleriyle giden tarım işçileridir. MTİ,
Çukurova bölgesine daha çok Mart ayı başında ve en çok Adana iline gelmektedir. Mevsimlik göçer tarım işçileri
yılın 6-7 ayını evlerinden uzakta geçirmektedirler. Yaşadıkları memleketlerinde sürekli işe sahip olmayan bu
kişiler, elcilerin gösterdikleri bölgelerde genelde saz, kamış, naylondan yapılı çadırlarda kalırlar. Elektrik, su,
kanalizasyon vb. alt yapısı olmayan geçici barınma yerlerinde, hijyenik olmayan koşullarda ikamet ederler. Uzun
çalışma saatleri ile olumsuz çevre koşullarında (güneş, yağmur, tarım ilacı vb.) ve düşük ücretle çalışırlar. Bu
çalışma, Adana ili Karataş ilçesi, Tuzla beldesi ve Yüreğir merkez ilçesinin Solaklı ve Doğankent mahalleleri
çevresine 2011 yılında gelen mevsimlik tarım işçilerinin koşullarını belirlemek ve düzeltilmesi için gerekenleri
paylaşmak amacıyla yapılmıştır.
GEREÇ ve YÖNTEM
Çukurova Bölgesinin Adana iline 2011 yılında gelen ve 4 yerleşim yerinin 9 çadır grubundaki 372 çadırda
yaşayan, 2.132 mevsimlik göçer tarım işçisinin barınma, gıda, su, atık, hijyen ve çalışma koşulları yerinde
gözlemlenmiş, aracılık yapan elcilerle yüz yüze görüşmeler yapılmıştır. Ayrıca 2011 yılının Adana İli Sağlık
Müdürlüğü kayıtlarındaki Adana iline gelen mevsimlik göçer tarım işçilerine verilen Toplum Sağlığı ve Aile
Sağlığı Merkezlerinde verilen hizmetler, Karataş İlçesi Belediyesi, Kaymakamlığı ile Özel İdare Müdürlüğü
çalışmaları, Adana İşkur, Yüreğir, Seyhan ve Ceyhan İlçe Tarım Müdürlükleri kayıtlarına göre yapılan çalışmalar
özetlenerek sunulmuştur. Çalışmamız, tanımlayıcı saha ve kayıt araştırmasıdır.
BULGULAR
Adana’da Adana iline 2011 yılı verilerine göre 74 yerleşim yerinde 80 kadar elcinin aracılığı ile 3.000’den
fazla çadırda 16.000 kadar tarım işçisi ailesi ile gelmiştir. Bu işçilerin 4 yerleşim yerindeki 9 çadır grubundaki
372 çadırda yaşayan 2.132’sinin koşulları ile diğer kayıtlı yerlerin verileri değerlendirilmiştir. Ziyaret edilen
çadır gruplarının geldikleri yerler; Adıyaman-Besni, Gerger, Kahta, Şanlıurfa-Harran, Siverek, ViranşehirMerkez, Kahramanmaraş-Çağlayancerit, Pazarcık, Diyarbakır-Çermik, Hatay-Altınözü, Mersin-Merkez, AdanaMerkez’dir.
93
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Konaklama yerlerinin çoğu drenaj-sulama kanalı kenarları, bir kısmı taşlı, yamaçlı, engebeli araziler ve
işverene ait tarla kenarlarına ait yerlerdir.
Konaklama alanlarının hemen hepsi, alt yapısı yapılmamış engebeli, taşlı çukurlu ve çamurlu yerlerdir.
Elektrik, su, kanalizasyon, çöp toplama vb. altyapı yoktur. Aydınlatmada mum veya lüks lamba benzeri
araçlar kullanılmaktadır.
Barınaklar, kamış, sera naylonu, branda, muşamba vb. malzemelerin kullanıldığı çadırlardan oluşmuştur.
Çadırlar; sıcak, soğuk, yağmur, don gibi hava koşullarına karşı dayanıksız, her türlü su taşkını ve sel
baskınlarına açık alanlardadır.
Genellikle çok çocuklu ve kalabalık (ortalama 6 kişi) aileler, tek gözlü çadırlarda yatmakta, gıdaları
koruma, hazırlama ve yeme aynı ortamda yapılmaktadır.
İçme-kullanma suyu ihtiyacı genellikle su tankerleri ve sağlıksız plastik kaplarla yerleşim alanına
taşınmakta, bazı konaklama alanlarına ise yakın köylerden plastik hortum veya boru ile su getirilmektedir.
İçme ve kullanma suyu taşıma ve saklanmasında sağlıksız, tarımda kullanılan ilaçlara ait boş bidonlar,
su tankerleri ve plastik kaplar kullanılmaktadır. Bu bidonların birçoğu paslı, kirli ve yosunludur.
Tankerlerle getirilen suyun çevredeki yakın çiftliklerdeki su kuyularından sağlandığı, herhangi bir
klorlama işleminin yapılmadığı, yapılan klor ölçümü sonuçlarından anlaşılmıştır.
Hijyenik tuvalet, banyo, çamaşır yıkama yerleri yoktur. MTİ ve aileleri tuvalet ihtiyaçlarını açık arazide
ve bazıları ise etrafı naylon ile çevrili sağlıksız
yapılarda gidermektedir.
MTİ barınaklarındaki sıvı ve katı atıkları, barınma yerlerine yakın drenaj kanallarına veya yakın
çevrelere atmaktadırlar. Konaklama alanlarındaki banyo,tuvalet, bulaşık suları ile çöplerin rastgele
çevreye atılması sonucu, haşereler ve kemiriciler için uygun ortam oluşmaktadır.
Barınakların kış aylarında ısıtılmasında sağlıklı olmayan ve tehlikeli olan teneke soba, mangal tarzı
açık tenekeler kullanılmaktadır.
Çalışma yaşında olmayan çocuklar çadırlarda kendi hallerine veya kendilerinde büyük ama yaşı çok
küçük kardeşlerine, yaşlılara bırakılmaktadır. Bu çocuklar her türlü çevresel tehlikeye karşı açıktır.
Çadırlar yerleşik toplumsal yapıdan uzak, sosyal ve kültürel ilişkileri zayıftır.
Okul çağındaki çocuklar düzenli eğitim almamaktadır. Okula kayıt yaptıranların devam etmedikleri
ama ilköğretimdeki sınıf geçme zorunluluğu nedeniyle öğrenimlerini tamamlamış gibi göründükleri
belirlenmiştir.
MTİ ve aileleri ile yerleşik düzendeki köylüler arasında iletişim, sosyo-kültürel bir çok sıkıntı yaşandığı
bildirilmiştir.
Sivil Toplum Kuruluşları(STK), kamusal yardımlar ve özellikle METİP projeleri ile sağlanan desteklerle
özellikle büyük çadır yerleşimlerinde ve yerel yönetimlerce destek verilen yerlerde mucur dökülerek
çadır zeminlerinin çamurdan kısmen veya tamamen de kurtarıldığı, çadırların yerine konteynırlar,
elektrik, içme suyu, seyyar tuvalet ve fosseptik tankı, banyo ile atıklar için çöp kutuları verildiği, çevre
ilaçlaması yapıldığı belirlenmiştir.
2011 yılında Adana bölgesine gelen MTİ için il Sağlık Müdürlüğü ekiplerince, gebe(205), loğusa(24),
bebek(333), çocuk(263), 15-49 yaş kadın(782) izlemleri, Aile Planlaması destekleri (66 hap, 2408
kondom) ile çocuk(238) ve gebe(108) aşılarının yapıldığı saptanmıştır.
Aile hekimlerine başvuran MTİ’nin en sık sağlık sorunları; halsizlik, yorgunluk, bel ağrısı gibi kasiskelet sistemi yakınmaları, gastroenteritler, solunum yolu enfeksiyonları, dermatit, piyodermi, scabies
gibi cilt hastalıkları, güneş çarpması, baş ağrısı, tarım ilaçları ile intoksikasyonlar olarak belirlenmiştir.
SONUÇ
Çadır grupları ile çalıştıkları tarım alanlarında MTİ ile, elcilerle, tarım işverenlerinle, belediyeler,
kaymakamlıklar, işkur, özel idare ve ilçe tarım müdürleri, bölgede çalışan Toplum Sağlığı Merkezi ve Aile Sağlığı
Merkezi hekimleriyle yapılan görüşmeler ve kayıtların incelenmesi ile daha önceki çalışmalar incelendikten
sonraki değerlendirme sonucunda:
1. Başbakanlık tarafından MTİ için 2010 yılında çıkarılan genelge, METİP başta olmak üzere MTİ için
94
gerçekleştirilen çeşitli kamusal ve Sivil Toplum Kuruluşları(STK) projeleri ile yerel koşullar ve destek farklarına
göre değişen oranlarda MTİ’ne çok değerli destekler sunulmuştur ve sunulmaktadır. Bu destekler mutlaka çok
yararlıdır ama organize olmayan ve yetersiz desteklerdir.
2. Destekler ve iyileştirmeler; MTİ yerel istekleri, bölgesel yönetim destekleri alınarak ve aşamalı
olarak yerine getirilmelidir. Organizasyon ilçe bazında kaymakamlık yönetiminde, elciler dahil kayıt ve hizmet
organizasyonu ile sekreterya ilçe tarım müdürlükleri, bütçe ve malzeme temini özel idare-köylere hizmet
götürme, sağlık hizmetleri toplum sağlık merkezleri, alt yapı(su, elektrik, atıklar, wc, banyo vb.) belediyeler ve
ilgili kuruluşlar, eğitim ilçe milli eğitim müdürlükleri tarafından sunulmalıdır.
3. METİP gibi kamusal ve STK’nın yaptıkları projelerin yönlendiricisi de aynı organizasyon olmalı ve
birbirinden habersiz aynı amaçla çalışan farklı kurum ve kuruluşların güçleri birleştirilerek zaman ve kaynak
tüketiminin önüne geçilmelidir.
4. MTİ için kamusal duyarlılık artırılmalı ve MTİ’nin sorunlarının toplumsal sorumlulukla yerine
getirilmesi gerektiği, yazılı-görsel basında yer alan toplantı ve kampanyalarla toplumsal paylaşımı periyodik
olarak yinelenmelidir.
5.MTİ için yapılacak aşağıdaki çalışmalarda tarım işverenlerin katkısı sağlanmalıdır.3,4
Yaşam ortamında yapılabilecek düzenlemeler:
•Çadırlara altyapı ve hizmetin götürülmesini kolaylaştırmak için çadır gruplarının dağınıklığı en aza
indirilmelidir. Çadırların sağlamlaştırılması için, saz-naylon iskelet yerine demir iskelet, vb. model çalışmalar
örnek alınarak yapılmalıdır.5,6,7
•Çadır zeminin iyileştirilmeli, çadır içinde toprakla bağlantıyı kesecek izolasyon yapılmalıdır. Çadır
gruplarında, özellikle yürüme yollarında görülen çamurun engellenmesi için, yollara basitçe taş-mucur
döşenmelidir. İtfaiye, ambulans ulaşımı sağlanabilmelidir.
•Sulama kanallarının çevresinin tel, çit gibi engelleyicilerle çevrelenmesi ve uyarıcı levhaların asılması
sağlanmalıdır.
•Hijyenik içme, kullanma suyu ile tuvalet, banyo ve çamaşırlık sağlanmalıdır.
•Sivrisinek, haşere ve böceğe karşı belediye yetkililerinin çadır gruplarının çevresini ve su birikintilerinin
ilaçlaması sağlanmalıdır.
•Sağlık kurumları bünyesinde gezici ekiplerle düzenli sağlık hizmeti (erken tanı, aşı, üreme sağlığı, gebe,
loğusa izlemi, çevre sağlığı, sağlık eğitimi-akılcı ilaç kullanımı, gıda güvenliği, sağlıklı beslenme,) ruh sağlığı
çalışmaları yapılmalıdır. Çadır gruplarında bir adet donanımlı ilkyardım dolabı bulunmalıdır.
•Toplantı, eğitim vb. amaçlı sosyal ortam çadırı ile çocuk oyun çadırı ve/veya alanı yapılmalıdır.
•Düzenlenen yerleşim yerleri geçici özellikli olmalı ama her yeniden kurulumunda yer ve kurulum çok
kısa sürede yapılabilecek uygunlukta olmalıdır.
Çalışma ortamında yapılabilecek düzenlemeler:
•Çalışma saatleri, belirli saatlere sınırlandırılmalıdır.
•Günde iki ya da üç kez dinlenme olanağı yaratılmalıdır.
•Güneşin etkisini azaltmak amacıyla şapka veya benzeri bir koruyucu kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.
•MTİ olan herkesin sosyal güvenlik kapsamına girmesi sağlanmalıdır.
•Çalışılan ile ulaşım gibi tarlaya gidiş–gelişler de daha güvenli hale getirilmelidir.
•MTİ ve ailelerinin, tarımda iş kazaları ve tarım ilaçlarından korunma eğitimlerini almaları sağlanmalıdır.
•Elci, çavuş vb. aracıların hepsinin kayıtlı olması sağlanmalıdır.
Tablo 1. Adana ili tarım arazileri dağılımı
Tarım alanı çeşidi
Tarla Alanı
Nadas Alanı
Meyve Alanı
Sebze Alanı
Toplam
Yüzölçümü (Hektar)
445.180
11.979
44.406
37.435
539.000
%
82.6
2.2
8.2
7.0
100
95
KAYNAKLAR
1.TÜİK Ekim 2011. Hane Halkı İşgücü Araştırma Sonuçları. URL: www.tuik.gov.tr, Erişim: 10.02.2012
2.Adana İl Tarım Müdürlüğü. 2011 Tarım Raporu, Ocak 2012, Adana.
3.İnandı T. Doğankent, Solaklı-Yüzbaşı Sağlık Ocakları Bölgesine Gelen Mevsimlik Tarım İşçilerinin
Çocuklarında Malnütrisyon Prevalansı ve Etkileyen Faktörler. Uzmanlık tezi, 1995, Adana.
4.Gülçubuk B, Karabıyık E, Tanır F. Tarım Kesiminde En Kötü Biçimde Çalışan Çocuk İşçiliği Temel
Araştırması (Adana İli-Karataş İlçesinde Pamuk Hasadında Çalışan Çocuklar Örneği) Raporu. 2003, Ankara.
5.Özbekmezci Ş, Sahil S. Çukurova Yöresindeki Mevsimlik Tarım İşçilerinin Yerleşim Dokuları ve Yaşam
Üniteleri. Gazi Üniv. Müh. Mim. Fak. Der. 2004:19-4;375-91.
6. TMMOB Adana Mimarlar Odası. Çukurova Bölgesi Mevsimlik Tarım İşçilerine Yaşam Alanı Tasarımı
Ulusal Öğrenci Mimari Fikir Yarışması Projeleri, 2011.
7.Karaman K, Yılmaz A.S. Mevsimlik Tarım İşçileri ve Enformal İlişkiler Ağı: Giresun’da Çalışan
Mevsimlik tarım İşçileri Üzerine Bir araştırma. Zcitschrift für die welt der Türkan, 2011:3-1;211-26.
96
MEVSİMLİK GEZİCİ TARIM İŞÇİLERİNİN ÇALIŞMA VE
SOSYAL HAYATLARININ İYİLEŞTİRİLMESİ PROJESİ (METİP)
Av. GÜRBÜZ ERDOĞAN
METİP Hazırlama Komisyonu Üyesi ve Koordinatörü
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Eğitim ve Araştırma Merkezi 1. Hukuk Müşaviri
I. GİRİŞ
Mevsimlik tarım işçileri çalışma hayatındaki en zor şartlarda çalışan gruplardan biridir. Ülkemizde yaklaşık 300 bin kişi evlerinden ayrılarak binlerce km uzaklıktaki yerlere uygun olmayan araçlarla yolculuk yapmakta,
ilkel denilebilecek barınaklarda yaşamakta, yetersiz beslenmeyle karşı karşıya bulunmakta ve bunun yanında
daha düşük ücretle çalışmaktadırlar. Ayrıca sosyal güvenliklerinin olmayışı da sağlık sorunlarını ve gelecek kaygısını artırmaktadır. Çocukların eğitimi ise, hiç değinilmemiş bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Mevsimlik gezici tarım işçilerinin sorunlarını çözmek üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca
Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi Projesi (METİP) hazırlanmıştır. Bu proje için 2010 yılı ocak ayında çalışma grubu oluşturulmuştur. Çalışma grubu ilk olarak kaynak taraması yapmıştır. Ancak çalışmanın ilk başından itibaren bu konuda akademik kabul edilebilecek çalışmaların çok
az olduğu, istatistiklerinde yeterli olmadığı ve var olan istatistiklerin de sağlıklı olmadığı belirlenmiştir. Bunun
üzerine çalışma grubu saha araştırtmaları yaparak bu konuda kullanılabilecek veri ve bilgiler elde etmiştir. Elde
edilen bilgiler ışığında 81 il valiliğine mevsimlik tarım işçileri ile ilgili yapılan çalışmalar ile göç alan ve göç veren illerden özellikle istatistiksel veriler ile diğer bilgiler istenmiştir. Valiliklerden gelen raporlar bu çalışmalarda
değerlendirilerek bu alanda yapılması gerekli olan işlemlere katkı sağlamıştır. Bu projede öncelikle risk alanları
ve mevcut durum tespit edilerek, çözüme yönelik eylem planı hazırlanmıştır. Bu kapsamda 24.03.2010 tarihli ve
27531 sayılı Resmi Gazete de 2010/6 sayılı Başbakanlık Genelgesi yayınlanarak yürürlüğe girmiş ve müteakiben
de Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi Projesi (METİP) uygulanmaya başlanmıştır.
METİP projesi ile mevsimlik gezici tarım işçilerinin güvenli ulaşım, altyapıya sahip barınma alanları, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçların karşılanması amaçlanmaktadır. Sistem; il valiliklerince hazırlanan projelerin
Bakanlıkça değerlendirilmesi ile yeterli kaynağın bu valiliklere gönderilmesi ve belirlenen projenin valiliklerce
uygulanması şeklinde olmaktadır. Bu bağlamda projelerin uygulanmasında valiliklerle birlikte özellikle il özel
idaresi genel sekreterliği ile kaymakamlıkların ortak çalışmaları önemli yer tutmaktadır.
II. TÜRKİYEDE MEVSİMLİK GEZİCİ TARIM İŞÇİLERİ
Kırsal alanda topraksız çiftçilerin yanı sıra tarım işletmelerinin başta miras hukuku olmak üzere çeşitli
nedenlerle giderek küçülmesi ve parçalanması birçok işletmeyi kendine yeterli olmaktan uzaklaştırmıştır. Bunun
sonucu olarak, tarımsal faaliyet ile uğraşan birçok aile, geçimini sağlayabilmek amacıyla daha fazla tarımsal iş
olanağı bulunan yörelere gezici (yerleşik olmayan) ve mevsimlik (geçici) işçi olarak gitmek durumunda kalmaktadır. İşgücünün yaklaşık % 25’nin istihdam edildiği tarım sektöründe, özellikle gezici işçi olarak çalışan grup,
tarımın kendine özgü niteliklerinden dolayı oldukça ağır koşullarda çalışmaktadır.
Genellikle işleyecek toprağı bulunmayan, yetersiz toprağa sahip olan ya da çeşitli nedenlerle bu toprakları
işleyemeyen aileler, tarımsal işgücü talebi yoğun olan yerlere giderek, gezici veya geçici olarak çalışmaktadırlar.
Bu işçilerin sayısı konusunda güvenilir bir istatistikî veri, ulusal düzeyde bulunmamaktadır. Tarım işlerinin özelliği gereği mevsimsel iklim koşulları, teknoloji kullanım düzeyi gibi unsurların yanı sıra ülkenin içinde bulunduğu
ekonomik konjonktür de mevsimlik gezici tarım işçilerinin sayılarında değişikliğe yol açabilmektedir. Bu alanda
yapılan çalışmalar, çoğunlukla yerleşim yeri problemi ve toplum sağlığı gibi konu ve coğrafi alanlarla sınırlı olup
konuyu Türkiye düzeyinde bütünsel açıdan ele alan bilimsel çalışmalar bulunmamaktadır.
Mevsimlik gezici tarım işçilerinin zor koşullarda çalıştıkları bilinen bir gerçektir. İşçiler, içinde bulundukları çalışma ve yaşam koşulları ile eğitim düzeyleri ve örgütlenme gibi alanlarda asgari standartları elde edebilecek durumda değildirler. Bu işçilerin sorunları; eğitim, sağlık, ulaşım, güvenlik, barınma, iş ve sosyal güvenlik
vb. gibi çok boyutlu niteliktedir. Bu özelliği itibariyle, çok sayıda kurum ve kuruluş tarafından bütünsel yaklaşım-
97
dan uzak bir biçimde, kendi görev alanlarına giren konularda mevzuat düzenlemeleri yapılması, sorunlara kökten
ve bütüncül çözüm getirilmesini sağlayamamaktadır.
III. MEVSİMLİK GEZİCİ TARIM İŞÇİLERİNİN ÇALIŞMA VE SOSYAL HAYATLARININ
İYİLEŞTİRİLMESİ PROJESİ (METİP)
a.
Projenin Amacı
Proje, ülkemizde en zor şartlarda çalışan ve hayatlarını devam ettiren mevsimlik tarım işçilerinin; ulaşım,
barınma, eğitim, sağlık, güvenlik, sosyal çevre ile ilişkiler, iş ve sosyal güvenlik koşulları vb. konular itibariyle,
ülkenin uzun vadeli nitelikli işgücünü karşılamak, mevsimlik gezici tarım işçilerini kayıt altına almak amacıyla
mevsimlik gezici tarım işçilerinin ve aile üyelerinin yaşama ve çalışma şartlarının iyileştirilmesini amaçlamaktadır.
b.
Projenin Hedefleri
Bu çalışma, mevsimlik gezici tarım işçilerinin çalışma ve yaşam koşullarını bütünsel ve çok boyutlu bir
bakış açısıyla belirleyerek, oluşturulan faaliyet planı çerçevesinde iyileştirme öngörmektedir. Bununla ilgili tespit
edilen problemlere yönelik aşağıda belirteceğimiz hedefler ve çözüm yolları geliştirilmiştir.
•Ulaşım
Göç mevsiminde mevsimlik gezici tarım işçilerinin şehirlerarası ulaşımlarının ucuzlatılması yönünde tedbirler alınmakta, göç mevsiminde ikametgâhlarından çalışacakları yerlere ve tarladan konaklama mahalline ulaşımları esnasında yol güvenlikleri sağlanmaktadır.
Ulaşımda yol güvenliğini artırmak amacıyla, şehir içi nakillerde (tarladan-konaklama mahalline) yük
üzerinde yolcu taşınması engellenmekte, işçilerin güvenli bir şekilde ulaşımları ve daha güvenli olan yollardan gitmeleri sağlanmaktadır. Mevsimlik gezici tarım işçilerinin çalışma mahallerine gidiş ve dönüşlerinde, il/
ilçe merkezlerinde geçici konaklamaları için ihtiyaç halinde kamuya ait alan ve tesislerden yararlanma imkânı
sağlanmakta, şehir içinde, otogar ve istasyonlarda, parklarda, vs. gelişi güzel konaklama ve beklemelerine fırsat
verilmemektedir.
•Barınma
Mevsimlik gezici tarım işçilerinin asgari imkânları haiz, yeterli, güvenli ve sağlıklı konaklama alanlarında
barınmaları sağlanmaktadır. Toplulaştırılmış çadır yerleşimlerine sunulan hizmetlerin aksamadan yürütülmesini
sağlamak üzere “Toplulaştırılmış Çadır Yerleşimi Yönetimleri” oluşturulmuştur.
Mevsimlik gezici tarım işçilerinin yeterli yaşam alanı, tuvalet, banyo, ekmek ve yemek pişirme, çamaşır
ve bulaşık yıkama imkânları gibi asgari sosyal ihtiyaçların karşılandığı barınma yerlerinin işçileri çalıştıran arazi
sahibi veya işleyenlerce sağlanamadığı bölgelerde işçilerin yoğun olarak çalıştığı yerlere en yakın mesafede alt
yapısı il özel idarelerince hazırlanan toplulaştırılmış uygun yerleşim yerleri oluşturulmuştur. Konaklama yerlerinin mümkün olan en az sayıda belirlenmesine, dağınık yerleşimin asgari seviyeye indirilmesine gayret edilmiştir.
Konaklama alanının belirlenmesinde; sel, heyelan, taşkın, kaya düşmesi vb. doğa olaylarından etkilenilmeyecek
olması (dere, ırmak yatağı vb. olmaması), elektrik, su, kanalizasyon, yol gibi hizmetlerin sunumunun kolay olarak sağlanabileceği mesafede bulunması, tahmini işçi sayısının ihtiyacını karşılayacak büyüklükte olması, sağlık
şartlarını tehlikeye atan atık su tesisi, çöplükler, insan sağlığına zararlı mamul üretimi gerçekleştiren tesisler,
girilmesi yasak alanlar, turistik alanlar ve tehlikeli yapılara yeterli uzaklıkta olması gibi hususlar göz önünde bulundurulmaktadır. Yer tespitinde şahıslara ait araziler değil, hazine arazilerinin seçilmesine özen gösterilmektedir.
Toplulaştırılmış çadır yerleşim yerlerinde il özel idarelerince seyyar kolaylık tesisleri kurulmuştur. Kolaylık tesislerinde tahmini işçi sayısının ihtiyacını karşılayacak ölçüde; tuvalet, banyo, çamaşır ve bulaşık yıkama
yerleri ile ekmek pişirme imkânları, çocuk oyun alanları ve gerektiğinde derslik olarak kullanılabilecek sosyal
tesis bulundurulmaktadır. Toplulaştırılmış çadır yerleşim yerlerinde mevsimlik gezici tarım işçilerine aileleriyle
birlikte kalabilecekleri yeterli büyüklük ve sayıda, aynı zamanda soğuğa, dona, yağış ve sıcaklık gibi iklim koşullarına dayanıklı, havalandırmaya müsait tek tip çadırlar sağlanmaktadır. Mevsimlik gezici tarım işçileri barınma
alanlarının kullanımı, çevre temizliği, çevrede bulunan bitki örtüsünün ve ağaçların korunması, orman yangınlarının önlenmesi vb. konularda bilinçlendirilme çalışmaları yürütülmektedir.
•Eğitim
Mevsimlik gezici tarım işçiliği ile ilgili eğitimden kaynaklanan sorunların çözümüyle ilgili 24/03/2010
tarihli 2010/6 sayılı Başbakanlık Genelgesi gerekçe gösterilerek Milli Eğitim Bakanlığı’nca 20 Nisan 2011 tari-
98
hinde 2011/25 sayılı Mevsimlik Gezici Tarım İşçisi Çocuklarının Eğitimleri konulu Bakanlık Genelgesi yayınlanmıştır. Bu Genelgeyle proje kapsamında çocukların eğitimi ile ilgili sorunlarının çözümüne yönelik tedbirler
geliştirilmiştir. Proje eylem planında eğitim ile ilgili faaliyetler genelge kapsamında düzenlenmiştir.
Mevsimlik gezici tarım işçilerinin zorunlu eğitim çağında olan çocuklarının eğitime devam oranları artırılması hedeflenmiştir. Mevsimlik gezici tarım işçilerinin çocuklarının yeterli eğitim almaları amacıyla yatılı okul,
yaz okulu gibi öğretim seçenekleri değerlendirilmektedir. Okul çağının altındaki çocukların bakımının kolaylaştırılmasına yönelik tedbirler alınmaktadır.
Özel eğitim ihtiyacı bulunan işçiler ve aile üyelerinin tespit edilerek, eğitim olanaklarından ve “özel eğitim
ve rehabilitasyon merkezlerinden” yararlanabilmeleri sağlanmaktadır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarınca yardım almaya müstahak mevsimlik gezici tarım işçi ailelerinin, çalışmak amacıyla yer değiştiren, ancak
okula devam eden çocukları için şartlı nakit transferi (ŞNT/e-okul sistemine göre örgün ilk ve orta öğretime devam edenler) yardımları ve diğer eğitim yardımlarının devamı sağlanmaktadır.
Tarım aracılarının yapmakta oldukları mesleğe ilişkin niteliklerine dair kurslar düzenlenmektedir. Halk
Eğitim Merkez Müdürlüklerince çalışma saatleri dışında meslek edindirme kursları ve “Aile Eğitim Programları”
(okuma-yazma kursları, meslek edindirme kursları, ana çocuk sağlığı vb.) çerçevesince eğitim verilmektedir.
Mevsimlik tarım işçileri ve aile üyelerinin yörede gerçekleşen çeşitli sosyal faaliyetlerden yararlanmaları, aynı
zamanda toplumsal uyumu artırmaya yönelik olmak üzere en yakın yerleşim birimindeki imkânlardan (okul,
cami, kurslar vb.) yöre halkıyla birlikte yararlanmaları sağlanmaktadır.
•Sağlık
Mevsimlik gezici tarım işçilerinin yeterli ve düzenli sağlık hizmeti almaları amacıyla göç alan illerde hizmetlerin; öncelikle tam teşekküllü gezici sağlık araçlarıyla verilmesi olmak üzere, aile hekimleri ve aile sağlığı
elemanlarınca verilmesi, toplum sağlığı merkezlerince verilmesi, seçeneklerinden uygun olan hizmet sağlanmaktadır. Sağlık birimlerince mevsimlik gezici tarım işçilerinin ortak yerleşim alanlarına yönelik; bulaşıcı ve kronik
hastalıklar ve bunlara yönelik muayene ve tedavi hizmetleri, aşılama hizmetleri, özellikle banyo, tuvalet vb.
yerlerde çevre sağlığı, temiz içme ve kullanma suyu sağlanması, gebe ve bebek kontrolü, gıda güvenliği, özürlü
bakımı, ruh sağlığı vb. konularda sağlık hizmetleri sunulmuştur. Bunlarla birlikte yerleşim alanlarına çöp konteynırı konulması ve çöplerin alınması işlemi mücavir sınırlara göre ilgili belediye veya il özel idaresi tarafından
yerine getirilmektedir. Bunlarla birlikte yerleşim alanlarına çöp konteynırı konulması ve çöplerin alınması işlemi
mücavir sınırlara göre ilgili belediye veya il özel idaresi tarafından yerine getirilmektedir.
Barınma alanları ve çevresinin sağlık koşullarına uygunluğu konusunda önlemler alınmıştır. Barınakların
çevresinde, sivrisinek, akrep, yılan, karasinek, kene vb. haşerelere karşı ilaçlama, yine tuvalet ve banyo gibi ortak
kullanım alanlarının sağlık koşullarına uygunluğu konularında (tuvaletlerin kireçlenmesi vb.) önlemler alınmaktadır.
Mevsimlik gezici işçilere ve aile üyelerine yönelik uzman kişilerce; bulaşıcı hastalıklar, erken tanı yöntemleri, aile planlaması ve gebelik dönemi, çevre ve kişisel temizlik kuralları, su kullanımı, beslenme yetersizliği ve
iyot kullanımı, gıda güvenliği, çocuk ve bebek bakımı, anne sütü verilmesi, aşılamanın önemi, temel ilkyardım
bilgisi, ruh sağlığı, atıkların kontrolü, tarımsal ilaçlama, akılcı ilaç kullanımı, sağlık hizmetlerinin sunumuna ilişkin usuller, vb. konularda bilgilendirmeler yapılmıştır.
•Güvenlik
Konaklama alanlarının ve mevsimlik gezici tarım işçilerinin güvenliği sağlanmaktadır. Göç alan/veren
illerde güvenlikle ilgili bilinçlendirme çalışmaları yapılmıştır. İşçilerin belirlenen konaklama alanları dışında başka alanlara yerleşimlere izin verilmemektedir. Konaklama alanı veya tarla yakınlarında bulunan, kanal, kanalet,
baraj, göl, gölet, akarsu vb. gibi girilmesi yasak ve tehlikeli olan alanlarda boğulmalara karşı mevsimlik gezici
tarım işçilerinin bu yasak ve tehlikeli alanlara girmemesine yönelik tedbirler alınmaktadır.
•Sosyal Çevreyle İlişkiler
Mevsimlik gezici tarım işçilerinin sosyalleşmelerine yönelik her türlü sosyal dışlanmışlığın önlenmesi ve
toplumsal uyumun sağlanması için göç alan illerde bilinçlendirme çalışmaları yapılmaktadır. Konaklama alanlarında toplumsal gelişime destek faaliyetleri için ihtiyaç duyulan kolaylık tesisleri oluşturulmuştur ve yöre halkıyla
birlikte gerçekleştirilecek etkinlikler için ortak alan olarak kullanılmaktadır. Mevsimlik gezici tarım işçilerinin
toplumsal kaynaşmalarının artırılmasına ve sosyal dışlanmanın engellenmesine yönelik yöre halkının ve kamu
99
görevlilerinin duyarlılıkları artırılmaktadır. Çok eşlilik, berdel, küçük yaşta evlilik, kan davası, aşiret kavgası vb.
toplumsal sorunlara ilişkin konularda uzmanlarca belirli aralıklarla bilinçlendirme çalışmaları yürütülmektedir.
•İş ve Sosyal Güvenlik
Mevsimlik gezici tarım işçilerinin sosyal güvenlikleri açısından mevcut durumları Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından yürütülecek çalışmalarla iyileştirilmektedir. İş aracılarının ve toprak sahiplerinin/
işleyenlerin; ücret ödeme, genel sağlık sigortasından yararlanma, iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri ile ilgili usul ve
esaslar hakkında düzenleyici işlemler yapılmakta ve bilinçlendirilmeleri sağlanmaktadır.
Mevsimlik gezici tarım işçilerinin sosyal güvenlik kapsamı açısından mevzuat değişikliği yapılarak; iş
kazası ve meslek hastalıkları sigortası, genel sağlık sigortası ve uzun vadeli sigorta kollarından yararlanmaları
planlanmış olup bu kapsamda 6111 sayılı Kanunun ile gerekli düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerde mevsimlik tarım işçilerinin 2011 yılından başlamak üzere 18 gün ve her yıl bir gün artırılmak suretiyle prim yatırmaları halinde bütün sigortalılık kollarından yararlanmaları yer almaktadır.
Tarımda iş aracılığını düzenleyen yönetmelikte değişiklik yapılmış olup, belgesi olmayan ve sözleşme
imzalamadan iş alan aracılar, Türkiye İş Kurumu tarafından “Tarımda İş Aracılığı Yönetmeliği” hükümleri çerçevesinde denetlenmektedir. Mevsimlik gezici tarım işçilerine; tarımsal mekanizasyon, tarım ilaçlarının ve kişisel
koruyucuların kullanımı, muhafazası konularında iş sağlığı ve güvenliği eğitimi verilmesi sağlanmaktadır.
c.Ön Hazırlık, Projelendirme, İzleme ve Değerlendirme
Proje hazırlanırken Bakanlıkça Mevsimlik Gezici Tarım İşçileri Proje Hazırlama Komisyonu oluşturulmuştur. Öncelikle, bu konuda hazırlanan akademik çalışmalar, makaleler ve diğer yayınlar taranmış, bu konuda
çalışma yapan akademisyenler komisyona davet edilmiş, kamu ve sivil toplum kuruluşlarından ilgili olanlarla bu
kapsamda görüşülmüştür. 81 il valilikleriyle temasa geçilerek mevsimlik gezici tarım işçileriyle ilgili şu ana kadar
yapılan çalışmalar istenilmiş, ilgili kurumlardan istatistiki amaçla hangi ilden kaç kişi göç ettiği ve hangi illere
kaç mevsimlik gezici tarım işçisinin geldiği sorulmuştur. Daha sonra sorunları yerinde görmek üzere mevsimlik
gezici tarım işçilerinin yoğun olarak bulundukları yerlere gidilerek işçi, aracı, ziraat odası, emniyet, jandarma,
belediye başkanı ve kaymakamların da olduğu toplantılar yapılarak durum tespiti ve çözüm önerileri tartışılmıştır.
METİP Hazırlama Komisyonunca hazırlanan taslak proje Bakanlığa davet edilen 24 il vali ve belediye
başkanlarınca tartışılmış, İçişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı gibi
ilgili kurumların görüşü alınarak eylem planı hazırlanmış ve uygulanmak üzere Valiliklere gönderilmiştir.
Bu projede öngörülen faaliyetler için ihtiyaç duyulan kaynak, Valiliklerce hazırlanan projeler doğrultusunda; 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun geçici 6. maddesinde yer alan ekonomik kalkınma ve sosyal
gelişmeye yönelik altyapı yatırımları için işsizlik sigortası fonundan aktarılan kaynaklardan Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığınca il özel idarelerine gönderilecek ödenekler ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı ve
il özel idare bütçelerinden karşılanmaktadır.
İlgili kamu kurum ve kuruluşları arasındaki koordinasyonun sağlanması, yapılan iş ve işlemlerin izlenmesi ve bir veri tabanı oluşturulması için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde 2010 yılı içerisinde bir Müsteşar Yardımcısı Başkanlığında; “Mevsimlik Gezici Tarım İşçileri İzleme Kurulu” oluşturulmuştur.
İzleme Kurulu; İçişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğü, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, Türkiye Kızılay Derneği Başkanlığı, tarım
işkolunda örgütlü en çok üyeye sahip işçi sendikası ile Türkiye Ziraat Odaları Birliği temsilcilerinden oluşur.
Mevsimlik işçi gönderen ve alan her il ve ilçede mahalli mülki idare amirinin başkanlığında ilgili kurum,
kuruluş, tarım işçisi, aracı ve işveren (toprak sahibi/işleyen) temsilcilerinin katılımı ile 2010 yılı içerisinde bir “İl/
İlçe Mevsimlik Gezici Tarım İşçileri İzleme Kurulu” oluşturulmuştur. Mevsimlik çalışma döneminin başında ve
sonunda (tarım takvimine göre) İl/İlçe Mevsimlik Gezici Tarım İşçileri İzleme Kurulları yapılan faaliyetler, karşılaşılan sorunlar ve çözüm önerileri ile ilgili olarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde oluşturulan
İzleme Kuruluna rapor vermektedir.
Bu kapsamda 2010 yılında hazırlanarak, 2010-2011 döneminde yürütülen projeler için Bakanlığımız tarafından 44 Milyon TL bütçe ayrılmıştır. 2010 yılında Şanlıurfa iline 757.350,00 TL ödenek tahsis edilmiştir.
2011 yılında 27.5 milyon TL bütçeli projede toplam tahsis edilen 23.808.005,11 TL’nin Şanlıurfa için ayrılan kısmı 2.946.500,00 TL’dir.
100
YILLAR
2010
K A P SA N A N BARINMA
KİŞİ SAYISI
5.528
432.300
EĞİTİM
SAĞLIK
300.000
25.050
DİĞER
TOPLAM
757.350
2011
1.362
2.836.500
110.000
2.946.500
2012 yılı için proje değerlendirme çalışmalarımız devam etmekte olup Şanlıurfa ilinin 2012 projesi için
ödenek talebi 7.762.807 TL’dir.
IV. SONUÇ
Bu projeyle çalışma hayatımızın en zor şartlarında çalışan gruplarından biri olan mevsimlik gezici tarım
işçilerinin insan onuruna yakışır, asgari hayat şartlarına sahip olabilmeleri için ulaşım, barınma, sağlık, eğitim,
güvenlik ve sosyal çevreyle ilişkiler konusunda bir nebze de olsa iyileştirebilme yapmak projenin temel hedefini
oluşturmaktadır. Öte yandan, mevsimlik gezici tarım işçiliği uygulaması kesinlikle teşvik edilen ve tasvip edilen bir
sistem değildir. Bu çalışma şekli hiçbir şekilde 21. yüzyıl modern Türkiye’sine uymamaktadır. Bu projenin hiçbir
şekilde amacı bu sistemi teşvik etmek değil, bilakis mevcut durumu tüm sorunlarıyla beraber ortadan kaldırarak
ve sadece bir realiteyi dikkate alarak toplumsal sorunu çözmeye çalışmaktır. Bu amaçla, proje kapsamında hiç
bir şekilde kapsamdaki kişilere ayni ve ya nakdi yardım bulunulmamaktadır. Bu kapsamda çalışanların harcamış
olduğu elektrik ve su gibi giderleri de diğer vatandaşlarımız gibi ücret ödeyerek kullandırılmaktadır. Barınma
yerlerinde kesinlikle kalıcı yapıya müsaade edilmemekte, uzun vadede bu işçilerin kalıcı konutlarda sürekli iş
imkanlarıyla sabit ikametli çalışma imkanları araştırılmaktadır.
İşçi – aracı – işveren arasındaki üçlü yapı yönetmelikle düzenlenmeye çalışılmış ise de konunun mevzuat
yönünden kanunla düzenlenerek taraflara koruyacak güçlü bir yapıya ulaştırılması sağlanmalıdır. Proje, çalışma hayatının en zor bölümlerinden birinde çalışan mevsimlik gezici tarım işçilerinin hayat standardını yükseltmek amacını taşımaktadır. Bu nedenle, METİP projesi kapsadığı kesimin çalışma şartları ve hayat
standartları dikkate alındığında ısrarla uygulanması gerektiği ve bu projenin sürdürülebilirliği için her türlü imkanın sağlanması gerektiği düşünülmektedir. Proje verilerinin tamamı ayrıntılı olarak değerlendirildikten sonra bu
konuda atılması gereken yasal ve idari düzenlemelerinde yürürlüğe konulması hedeflenmektedir.
101
KIRSAL ALANDA ÇALIŞANLAR İÇİN DAHA GÜVENLİ TARIM
(SAFER) PROJESİ
Yeşim Benal YURTLU, Kerim EKMEKCİ, Mesut GÖLBAŞI
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makineleri Bölümü, Samsun,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Ankara
GİRİŞ VE AMAÇ
Tarım, birçok ülkede en tehlikeli sektörlerden biridir. Dünyadaki 1.2 milyon iş kazası sonucu gerçekleşen
ölümlerin yaklaşık yarısının tarımda meydana geldiği tahmin edilmektedir. Tarım makineleri kazaları ile bitki
koruma ilaçları ve diğer kimyasallara maruz kalma, sektördeki yaralanma ve hastalıkların iki temel nedenidir.
1.3 milyar dünya tarım çalışanının sadece % 5’inin çalışma koşulları denetime tabi olup, bunlar bir miktar yasal
güvenceye sahiptirler (Rosskam, 2001). Tarımda çalışanların iş güvenliği açısından yeterli bir seviyeye gelmemiş
olmasının önündeki temel nedenler hemen hemen tüm az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde benzerlikler
göstermektedir. Bunlar arasında; tarımda çalışanların genellikle örgütsüz veya iyi çalışmayan örgütler nedeniyle
ortak bir sesten yoksun oluşu, eğitim seviyelerinin yetersizliği, kadın işçilerin çoğunlukta oluşu, çalışanlar
arasında mevsimlik olanların veya yer değiştirme oranının yüksek olması gibi nedenler sayılabilir.
Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (EUROSTAT)’ne göre tarım, bölgede inşaattan sonra en tehlikeli sektör
konumundadır. Ülkeler bazında değerlendirildiğinde; İngiltere’de tarım, endüstriyel sektörler içerisinde ölümcül
kaza ve mesleki hastalıklar açısından en kötü sektördür. Tarımda çok iyi bir sosyal güvenliğin bulunduğu Fransa’da
kazalar genel olarak azalmaktadır. Ancak tarımda uygulanan mekanizasyon tüm kazalar içinde yaralanmaların %
25’inin ana nedenidir (Dupre, 2005; Anonim, 2000). Yine Amerikan iş istatistikleri bürosunun 2009 yılı verilerine
göre tarım ölümcül kazalar açısından Amerika’daki en tehlikeli birkaç sektörden biridir. Birleşik Devletler Çalışma
Bölümü verilerine göre tarım ve tarımla ilgili sektörler tüm sektörler içerisinde 100.00 tam zamanlı çalışan işçi
başına 29.4 ölümcül kaza ile en tehlikeli olanıdır (Anonim, 2009). Gelişmekte olan ülkelerde ise durum çok daha
kötüdür.
Avrupa Birliği adaylık sürecinde, iş güvenliği alanında oluşturulan yönetmeliklerin ülkemiz mevzuatı ile
uyumlaştırılması yaklaşımları sonucunda bu yöndeki yasal düzenlemeler ve uygun mevzuatların çıkarılmasını
sağlayacak altyapı çalışmaları devam etmektedir. Ancak bu yönetmeliklere bağlı olarak yapılan çalışmaların
uygulamaya aktarılmasında özellikle tarım kesimi açısından ciddi sıkıntılar bulunmaktadır.
İş güvenliği çalışmaları çerçevesinde konu ile ilgili çalışanların üzerinde anlaşmaya vardığı en önemli
nokta “önce güvenli ürün/makine/sistem sonra eğitim” anlayışıdır. Bu nedenle tarımda çalışanlar tarafından
kullanılacak her türlü ürün/makine/sistemin kabul görmüş güvenlik standartları içerisinde tasarlanması/üretilmesi
sağlanmalıdır. Bu bakımdan AB uyum çalışmaları çerçevesinde Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından
uygulamaya konulan 2006/42/AT Makine Yönetmeliği’nin tam olarak uygulanması büyük önem taşımaktadır.
Yine son kullanıcıların, sorunun ciddiyetinin farkına varması ve yaptıkları işin gereklerini yerine getirmeleri için
çok yönlü bir eğitim çalışması şarttır.
Tarımda iş güvenliği eğitimleri kapsamında, öncelikle tarımda kendi hesabına çalışanlar olmak üzere
(imkânları en az ve eğitime en fazla ihtiyaç duyan gruptur), ücretsiz aile işçileri, bir hizmet akdine bağlı olarak
veya olmayarak özel sektörde daimi veya geçici çalışan tarım işçileri ve profesyonel çiftçiler ile tarım makineleri
imalatçıları bulunmalıdır.
“Kırsal Alanda Çalışanlar için Daha Güvenli Tarım Safer Agriculture For Employees in Rural – SAFER”
projesi, Hayat Boyu Öğrenme Programı Leonardo da Vinci Yenilik Transferi Projeleri kapsamında Avrupa
Birliği tarafından desteklenen uluslararası bir projedir. Proje, Ondokuz Mayıs Üniversitesi koordinatörlüğünde,
Federacion Agroalimentaria de Comisiones Obreras (CCOO)-İspanya, Asesoria Declerq SL Estudios Europeosİspanya, Ente Nazionale per la Meccanizzazione Agricola (ENAMA)-İtalya ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı (yeni
adıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı) Uluslararası Tarımsal Eğitim Merkezi Müdürlüğü (UTEM), Ankara
Üniversitesi, Türk Tarım Alet ve Makineleri İmalatçıları Birliği (TARMAKBİR), Türkiye Ziraat Odaları Birliği
(TZOB) ve Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü (yeni oluşumda Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü) olmak üzere toplam dokuz kurum ve kuruluş ortaklığıyla yürütülmüştür. Proje
102
iki yıllık bir proje olup 1 Aralık 2008 tarihinde başlamış 31 Aralık 2010 tarihinde de tamamlanmıştır.
Bu projede, tarımda kazaların azaltılabilmesi için, öncelikle güvenli makine imal edilmesi, daha sonra
güvenlik kurallarına uygun makine kullanımını sağlayacak eğitimler düzenlenmesi gerektiği düşüncesinden
hareket edilmiştir. SAFER projesiyle, ülkemiz tarım makineleri imalatçıları ile başta çiftçilerimiz olmak üzere
tüm kullanıcılara yönelik, güvenli makine imalatı-kullanımı için ihtiyaçların belirlenmesi ve bu ihtiyaçlara uygun
eğitim materyallerinin geliştirilmesi amaçlanmıştır. Proje kapsamında, üretilen materyallerle pilot eğitimler
düzenlenerek tarımda iş güvenliği gönüllüleri oluşturulmaya çalışılmaktadır.
GEREÇ VE YÖNTEM
SAFER projesi, bir Yenilik Transferi Projesi kaspamında daha önce yürütülerek başarılı sonuçlar elde
edilmiş olan Training for the Correct Use of Farm Machinery–FORMAAGRI (http://80.38.213.111/formaagri/
en) projesinin yöntem ve sonuçlarının kullanımı, adaptasyonu ve geliştirilmesine dayandırılmıştır. FORMAAGRI
projesinde, tarımda küçük ve orta ölçekli işletmeler ile kendi hesabına çalışanlar için tarım makinelerinin doğru
kullanımı konusunda yenilikçi eğitim materyali geliştirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, iş yerlerinde güvenli
çalışma ve kazaların azaltılması, tarım makinelerinin doğru kullanılması ve bakımları ile performanslarının
artırılması konularında eğitim materyali üretilmiştir. Projede İspanya, İtalya, Fransa, Çek Cumhuriyeti, Polonya
ve Portekiz olmak üzere 6 farklı ülke yer almış, üretilen eğitim materyalleri her ülkenin kendi dilinde olmak üzere
proje web sitesinden kullanıcıların yararına sunulmuştur.
SAFER projesinin yürütülmesinde çeşitli iş paketleri oluşturularak bunların ortaklar tarafından yürütülmesi
sağlanmıştır. Projenin çatısını oluşturan iş paketlerinden biri olan bilgi ve veri toplanması aşamasında, transfer
edilen projenin yöntem ve çıktılarının incelenmesinin yanı sıra yerli ve yabancı kaynaklar taranarak konu ile
ilgili proje veri bankası oluşturulmuştur. Kullanıcı ve imalatçılara yönelik eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi
için yapılan anketlerde, transfer edilen projenin anket formu Türkiye şartlarına uyarlanarak geliştirilmiş ve
kullanılmıştır. Eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesine yönelik anketler, çoğu uzmanlar tarafından yüz yüze olmak
üzere kullanıcılar, imalatçılar, tarım makineleri satan yetkili bayiler, çeşitli kurum ve kuruluş temsilcileri, sivil
toplum kuruluşu üyeleri, üniversite çalışanları vb önceden belerilenmiş/seçilmiş kişilerle, kullanıcılar için 38,
imalatçılar için ise 42 kişi ile yapılmıştır. Anket sorularının büyük bölümü kolay cevaplanabilirliği sağlamak
amacıyla kapalı uçlu sorulardan ve çoktan seçmeli olarak hazırlanmıştır. Diğer bir ana iş paketinde, elde edilen
veriler ışığında proje çalışma grupları, eğitim modül ve materyallerini oluşturmuşlardır.
Bilginin üretilmesi ve yayılması aşamasında değişik zamanlarda diğer konu uzmanlarının görüşleri alınmaya
çalışılmıştır. Bu amaçla projenin ikinci yarısında “Güvenli Tarım Makineleri” konulu bir çalıştay düzenlenmiş,
üretilen proje çıktıları katılımcıların görüş ve önerilerine sunulmuştur.
Ayrıca, iş planına uygun olarak proje ortaklarını ve ilgili paydaşları bir araya getiren açılış, proje izleme
ve kapanış toplantıları Samsun-Türkiye, Roma-İtalya, Madrid-İspanya ve Ankara-Türkiye’de gerçekleştirilmiştir.
Proje çıktılarının etkinliğinin değerlendirilmesi amacıyla Ankara-Sincan Ziraat Odası işbirliği ile tarım
makinaları kullanıcılarına yönelik ve TARMAKBİR işbirliği ile de tarım makinaları imalatçılarına yönelik birer
pilot eğitim düzenlenmiştir.
TARTIŞMA VE SONUÇ
Projede eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi için yapılan anket sonuçları kullanıcı ve imalatçı eğitim ihtiyaçları
adı altında iki ayrı raporla değerlendirilmiştir. Anket sonuçları ve veri bankası bilgileri geliştirilecek modüllere
karar verme aşamasında kullanılmıştır. Geliştirilen modüller ülkemizde kazaların sıkça karşılaşıldığı koşullar ve
yaygın kullanılan makineler göz önüne alınarak 17 modülden oluşacak şekilde üretilmiştir (Tablo 1).
Projenin ana çıktıları olarak geliştirilen modüllerden bilgi kartları, animasyon ve video şeklinde üretilen
eğitim materyalleri yayım faaliyetleri ile hedef kitleye ulaştırılmaya devam etmektedir. Bu amaçla tüm eğitim modül
ve materyallerini içeren basılı materyaller ile CD ve DVD formatındaki eğitim setleri proje koordinatörlüğünce
ilgili kişi ve kurumlara iletilmiştir.
Bilgisayarın günümüz eğitimine sağladığı olanaklar düşünülerek bir proje web sayfası hazırlanmıştır.
http://safer-omu.net adresinden ulaşılabilecek web sayfasından projede hazırlanan tüm modül ve materyallere
erişim sağlanmaktadır (Şekil 1, Anonim, 2011). Bu sitede yer alacak iş güvenliği bilgi ve verilerinin bu alanda
103
çalışanlar kadar, eğitimcilere de katkı sağlayacağı umut edilmektedir.
Tablo 1. SAFER projesi eğitim modülleri
• Bitki koruma makineleri
•
• Yaya kontrollü traktörler, motorlu çapalar, taşıma
•
tekerlekli motorlu çapalar
•
• Dönü hareketli toprak işleme makineleri
•
• Çayır biçme makineleri
•
• Yem karıştırma ve dağıtma vagonları
•
• Hasat makineleri
•
• Balya makineleri
•
• Silaj makineleri
•
Kendi yürür tarım makineleri
Çekilir ve asılır makineler (Genel)
Değirmen ve karıştırıcılar
Mafsallı miller
Tarım arabaları
Harman makineleri
Helezon ve götürücüler
Tarım traktörleri
Kişisel koruyucu ekipmanlar
Ayrıca farklı kurumsal dergi, gazete, tarım fuarları ve TV programları ile projenin yaygın etkisinin
artırılmasına çalışılmaktadır.
Sonuç olarak, SAFER projesiyle, tarımda çalışanların güvenliği için, güvenli makine imalatı-kullanımı
için ihtiyaçların belirlenmesi ve bu ihtiyaçlara uygun eğitim materyallerinin geliştirilmesi amaçlanmıştır. Proje
kapsamında, üretilen materyallerle; son kullanıcı ve imalatçılar üzerinde yapılacak pilot eğitimler ile oluşturulan
kaynakların işlerlik dereceleri belirlenerek yararlanıcıların her zaman erişebilecekleri bir bilgi kanalına sahip
olmaları gerçekleştirilmek istenmektedir.
SAFER projesiyle, tarım sektöründe sıkça karşılaşılan ve çoğu tarım makineleri kullanımıyla ilgili olan
üzücü kazalar ile bu kazaların sonuçları hakkında toplumsal farkındalık yaratılması da beklenmektedir. Ondokuz
Mayıs Üniversitesi koordinatörlüğünde yürütülen bu projenin, tarımsal alanda faaliyet gösterenlere yararlı olması
en büyük dileğimizdir.
Teşekkür
Bu projenin gerçekleştirilmesine olan katkılarından dolayı Avrupa Komisyonu Eğitim ve Kültür Müdürlüğü
Leonardo da Vinci programına özel teşekkürlerimizi sunarız. Ayrıca, projenin hazırlanması ve yürütülmesinde
olağanüstü desteklerini gördüğümüz Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı (Ulusal
Ajans) yetkilileri ve çalışanlarına teşekkür ederiz.
Şekil 1. SAFER proje web sayfasından eğitim araçlarına erişim.
104
KAYNAKLAR
Anonim, 2000. ILO Safety and Health in Agriculture, 88th Session 2000, Report VI (1), p 100, İtalya.
Anonim, 2009. U.S. Bureau of Labor Statistics, U.S. Department of Labor, USA.
Anonim. http://safer-omu.net. Erişim tarihi: 8.3.2012.
Anonim. http://www.bls.gov/iif/oshnotice10.htm. Erişim tarihi: 8.3.2012.
Anonim. http://80.38.213.111/formaagri/en. Erişim tarihi: 8.3.2012.
Dupre D, 2005. Work Related Accidents in the EU, 1998-1999”, OSHA Magazine, Issue 4, p 5-8, Belçika.
Rosskam E, 2001. Tarımsal Çalışma Yaşamının İyileştirilmesi İçin Eğitim İhtiyacı, Çeviren: Dursun Güleç.
Türk Tabipler Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, Temmuz Sayısı, s 42-47, Ankara.
105
TARIMDA GIDA GÜVENLİĞİ
Yrd.Doç.Dr. Ahmet H. DİNÇOĞLU
Harran Üniversitesi Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Anabilim Dalı
GİRİŞ
Gıda güvenliği, tarımcılık ve diğer gıda üretim sektörleri için önemli halk sağlığı konularındandır. Dünya
nüfusu sürekli olarak artmaya devam ederken gıda güvenliği konusu büyük bir problem olarak yerini korumaktadır.
Küresel sağlığı tehdit eden temel risk açlık ve beslenme yetersizliğidir. Bu riskin boyutu; AIDS, malaria ve
tüberkülozisden etkilenen insanların toplamından daha büyüktür. Dünya üzerinde bir milyara yakın insan açlık
yüzünden sefalet çekmektedir. Bunun 200 milyon kadarını çocuklar oluşturmaktadır. Her beş saniyede bir olmak
üzere yılda 10 milyondan fazla insan açlık ve beslenme yetersizliğinden ölmektedir (1).
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) ilk 11 önceliğinden biri gıda güvenliğidir. WHO gıda kaynaklı mikrobiyel
hastalıkların riskini azaltmak için daha sistematik ve agresif adımların atılması gerektiğini ifade etmiştir. Bunun
için, küresel boyutta olmak üzere gıda mikrobiyolojisi alanında kapsamlı çalışmaların yapılması ve geniş çaplı
işbirliklerinin kurulması gerekliliğini ifade etmiştir..
Gıda kaynaklı mikrobiyel hastalıkların riskini azaltmak için pestisit ve diğer kimyasalların kullanımı, gıda
ışınlamaları ve ısısal olmayan teknolojilerin tek başına ya da kombine uygulamaları gibi temel gıda güvenliği
metotları denenmektedir. Bununla birlikte, genetiği değiştirilmiş gıdaların üretimi ve organik tarımcılığın daha
yeni metotları, kimyasal ve pestisitlerin kullanımını azaltırken küresel gıda ihtiyacı sorununu çözmenin yolu
olarak geliştirilmiştir. Organik çiftçilik son 20 yılda çok daha popüler hale gelmiştir. Fakat beraberinde gıda
güvenliği açısından bazı riskleri de getirmiştir.
Bu teknolojik ilerlemeler gıda güvenliği ve tedarikinin artmasına yardım etmesine rağmen tarım çalışanları
ve çevre üzerinde bazı potansiyel mesleki etkilere de sahip olabilirler.
Gıda Güvenliği ve Tarımın Kısa Hikâyesi
Tarım, insanlığın toplu hayata geçişinde büyük bir rol üstlenmiştir. Taş Devri süresince bulunan avcıtoplayıcı toplulukların, yerini tarımla uğraşan halklara bırakması, toplumları ve devletleri ortaya çıkarmıştır.
Sanayi devrimine kadar tarım, insanlığın büyük çoğunluğunun temel geçim kaynağı olmuştur. Ancak günümüzde
de tarımda gözle görülür gelişmeler ve teknolojinin getirdiği etkiler bulunmaktadır. Özellikle 20. yüzyıl boyunca
tarımda önemli değişiklikler yaşanmıştır. Tarımcılık, insanoğlunun mısır gibi 6000 yıldan daha önce yetiştirmeye
başladığı bitkilerden bugüne kadar geçen sürede evrim geçirmiştir. Günümüz dünyasında, tarım iki farklı temel
amaç için kullanılmaktadır. Bunlardan ilki, sadece ailesini besleyebilmek için üretim yapan insanlardan oluşan
grup, ikincisi ise ticari amaçla tarım yapan insanlardan ve kurumlardan oluşan gruptur (2). Mevcut tarımsal
uygulamalar dünya çapında çok çeşitli olmakla birlikte Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve gelişmiş ülkelerdeki
tarımsal uygulamalar 1940’lardan bu yana artan bir şekilde endüstriyel bir hal almıştır. Tarım mekaniğindeki
gelişmeler elle yapılan iş gücünü azaltmış ve tahıl ürünlerinin üretimini teşvik etmiştir. Ayrıca, arsenik ve kurşun
bazlı pestisitler 1800’lü yılların sonlarından beri yaygın bir şekilde kullanılmış olmakla birlikte 20. yüzyılın
ortalarındaki tarımsal patlama sonucunda yeni pestisit formülasyonları satış noktalarındaki yerini almıştır.
1960’lardan bu yana ABD’de pestisit kullanımı, organoklorinler (OK) gibi bazı toksik etkili olanların kullanımı
yasaklanmasına rağmen üç kat artarak yıllık 455 bin tonun üzerine çıkmıştır (3,4).
Bilimsel gelişmeler sayesinde, tarımsal faaliyetler çok farklı coğrafyalarda ve koşullarda yapılabilmektedir.
Bitki ve hayvanların genlerinde yapılan değişiklikler sayesinde belli türlerin karşı karşıya olduğu hastalık
riskleriyle savaşılabilmektedir. Buna ek olarak başvurulan tarımsal ilaçlamalar, her ne kadar verimi arttırsa da,
doğaya, ekin kalitesine ve tarım çalışanlarına zarar vermektedir. Ayrıca hayvanlara hormon verilerek daha kısa
sürede daha çok et ve süt vermesi sağlanmaktadır. Bu yöntem ekinlerde de kullanılmakta ve bitkisel ürünlerin
daha bol üretilmesini sağlamaktadır. Bununla beraber et ve süt üretiminde, hayvanlar küçük koğuşlarda aşırı
beslenerek ve gün ışığına çıkarılmayarak verim arttırıcı etki oluşturulmaktadır. Ancak bunlar da yine ürün
kalitesini düşürmekte ve doğallığı azaltmaktadır. Özellikle gelişmiş aşılama teknikleri, hayvan ve bitki türlerinin
karşı karşıya olduğu hastalık riskleriyle savaşmaktadır. Ayrıca çoğu batılı toplum başta olmak üzere organik
106
tarıma dönüş dikkat çekmektedir (2).
GIDA GÜVENLİĞİNE YÖNELİK TEHDİTLER
1) Gıdaların Mikrobiyel Kontaminasyonu
Gıda kökenli hastalıklar dünya çapında büyük bir risk olarak karşımızda durmaktadır. Dünya üzerinde
her yıl en az 2 milyar insan güvensiz gıdalar yüzünden hasta olmaktadır. Ayrıca, gıda ve su kaynaklı diarrel
hastalıklar nedeniyle her yıl çoğu çocuk olan 1,8 milyon insan hayatını kaybetmektedir. Spesifik gıda kökenli
mikrobiyel hastalıkların insidensinin doğru bir şekilde tespiti dünyanın birçok bölgesinde güçtür. ABD’de
her yıl gıda kaynaklı 76 milyon hastalık vakasının meydana geldiği, bunların 325 bin’inin hastaneye yattığı
ve 5000’inin ölümle sonuçlandığı tespit edilmiştir (5,6). Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) son verilerine
göre (7), ülkemizde gıda zehirlenmeleri sonucu hastaneye intikal eden vaka sayısının 8700 civarında olduğu
bunlardan 109’unun ölümle sonuçlandığı bildirilmiştir. Uygun ısıl işlem görmemiş, hatalı depolamaya maruz
kalmış veya sonradan kontamine olmuş et ve kanatlı ürünleri gıda kökenli patojenlerin en önemli kaynaklarıdır.
Salmonella, Camphlobacter, Escherichia coli O157, Cholera ve Listeria türleri gıda kökenli hastalıklarda en
önemli patojen grubundadırlar. Bununla birlikte, mikrobiyel ve kimyasal kaynaklar özellikle yaşlılar, çocuklar,
hamileler ve bağışıklık sistemi baskılanmış olanlar gibi belli insan grupları açısından daha büyük halk sağlığı
riskleri oluşturabilirler (6,8).
Önemli zoonotik hastalıkların meydana gelmesi açısından gıda güvenliğini tehdit eden bir diğer unsurda
enfekte hayvanlardan elde edilen et ve sütlerdir. Çiftçiler ile onların aileleri ve ziyaretçileri bu tehlikelerden
habersiz olabilirler. Bu yüzden bu grup insanlar bahsedilen tehlikeler yönünden bilgilendirilmelidirler. WHO ve
Dünya Sağlık Örgütü (FAO), gıda kökenli hastalıkları küresel ölçekte azaltmak için 5 anahtar strateji yayınlamıştır.
Bunlar:
1.
Eller ve pişmiş gıda yüzeylerinin temiz bir şekilde muhafazası
2.
Çiğ ve pişmiş gıdaların birbirinden ayrı tutulması
3.
Gıdaların tam olarak pişirilmesi
4.
Gıdaların uygun ısıda muhafaza edilmesi
5.
Güvenilir su ve çiğ gıda bileşenlerinin kullanımı (9).
WHO tarafından tavsiye edilen diğer metotlar ise; pişirilmiş gıdaların kısa sürede tüketilmesi, pişmiş
gıdaların tam olarak yeniden ısı işlemine tabii tutulması, mutfak yüzeyinin tam olarak itinayla temizlenmesi ile
gıda ve gıdayla ilişkili alanların haşereler, kemirgenler ve diğer hayvanlardan korunmasıdır (10).
2) Gıda Kökenli Hastalıkların Taşıyıcısı Olarak Tarım Çalışanları
Tarım işçileri ve ürünleri toplayanlar gıda kökenli hastalıkların potansiyel taşıyıcılarıdırlar. Ürünlerin
toplanması gibi birçok tarımsal uygulamalar taze ürünle direk insan kontağının en yoğun olarak gerçekleştiği
aşamadır. İnsanlar ve hayvanlar gıdalarımızdaki patojenlerin en büyük kaynaklarıdır. E. coli O157:H7, Salmonella
spp., Staphylococcus aureus, Giardia limblia ve Crytosporidium parvum gibi önemli patojenler insan yada
hayvansal kaynaklardan köken alırlar. Hepatit A vakaları dünya üzerindeki birçok yerde enfekte gıda çalışanları
tarafından kontamine olmuş gıdalarla ortaya çıkmaktadır (11-13).
Gıda çalışanlarının sebep olduğu taşınabilir hastalıkların yayılmasını azaltmanın temel yolu aşılama
gibi önleyici tedbirlerdir. Ayrıca yüksek risk grubunda bulunanların bulaşıcı hastalıkları taşıyıp taşımadıkları
yönünden belli periyotlarda taranması gerekmektedir. WHO, tarım işçileri ve gıda çalışanlarının rutin medikal ve
mikrobiyolojik taramalara tabii tutulmasını tavsiye etmemekle birlikte; sarılık, ishal, kusma, ateş, boğaz ağrısı,
deri kızarıklığı ya da deri lezyonları gibi semptomlar eşliğinde bir hastalık tablosu sergileyen işçilerin, o gün işe
başlamadan önce mutlak suretle bu durumu yöneticilerine haber vermeleri ve gıda ile direk teması gerektiren
uğraşılardan uzaklaştırılmaları gerektiğini ifade etmiştir (14).
Tarım sektöründe; üretim, ürünün toplanması ve gıdanın işlenmesi esnasında iyi hijyen uygulamaları
ile kontaminasyonlar önlenebilir yada en düşük seviyeye çekilebilir. Örneğin etkin bir el yıkama işleminin nasıl
gerçekleştirileceğinin işçilere öğretilmesi gibi basit önleyici tedbirler alınabilir. Sahadaki işçilerin sigara içmesinin
ve bir şeyler yemesinin yasaklanması (tükürük kazara ürün üzerine sıçrayabilir) ve taze ürüne el değdiği safhada
geçirgen olmayan nonlateks eldiven kullanımı üzerinde durulması alınması gereken diğer yararlı yöntemlerdir
(14).
107
3) Pestisit ve Kimyasallarla Gıdaların Kontaminasyonu
Pestisitler, insan ve hayvan vücudu ile bitkiler üzerinde veya çevresinde yaşayan, besin kaynaklarının
üretim, depolanma ve tüketimi sırasında besin değerini düşüren ya da zarara uğratan böcek, kemirici, yabani
ot, mantar gibi canlı formlarının yıkıcı etkilerini azaltmak için kullanılan kimyasal maddelerdir. Pestisitler ve
diğer kimyasalların tarımsal alanlarda kullanım miktarı artmaya devam etmekle birlikte artış hızı yavaşlamaya
başlamıştır. Dünyada toplam pestisit üretimi yıllık 3 milyon ton civarında olup, parasal değeri ise yaklaşık 30
milyar Euro’dur (15). Türkiye’de ise pestisit tüketimi 1970’li yıllarda 8 bin ton civarındayken bugün 55 bin ton
dolaylarındadır ve bunun parasal karşılığı 868 milyon TL’dir (16). Ortalama 55.000 ton olan tarım ilacı tüketiminin
%47’sini insektisitler, %24’ünü herbisitler, %16’sını fungisitler, %13’ünü de diğer gruplar oluşturmaktadır. Dünya
pestisit piyasasında Türkiye’nin payı % 0,6’dır. Türkiye’de pestisit kullanımı diğer ülkelere göre daha düşük
düzeyde bulunmasına karşılık, ihraç ettiği gıda ürünlerinde pestisit kalıntısı yönünden uygun bulunmayan parti
sayısı oldukça fazladır. AB ülkelerine gıda ihraç eden ülkeler arasında örneğin Hollanda’da pestisit kullanımı
13,8 kg/ha buna karşılık uygun bulunmayan parti sayısı 63 iken Türkiye’de pestisit kullanımı 0,7 kg/ha ve uygun
bulunmayan parti sayısı 309 olarak saptanmıştır. Uygun bulunmama nedeni olarak 60 partide pestisit kalıntısı,
203 partide toksin kalıntısı, 46 partide diğer kalıntılar (Sudan boyası, küf, böcek vs.) olduğu saptanmıştır (17).
Gelişmiş ülkelerde yasaklanmış veya geri çekilmiş Dikloro Difenil Trikloreton (DDT) ve diğer
organoklorinler gelişmekte olan ülkelerde hala üretilmekte ve satılmaktadır (18). Afrika’nın bazı bölgelerinde
malaria’ya karşı koruyucu olarak DDT spreylemesi gerçekleştirilmektedir. Daha eski ve daha toksik olan
organofosfatlar (OF) ve karbamat insektisitleri ile herbisitler üçüncü dünya ülkelerinde önemli bir satış alanı
bulmaktadır. Gelişen ülkelerde de bu pestisitler küçük çiftçiler tarafından hala tercih edilmektedir. Çünkü bunların
fiyatı ucuz, bulunması kolay ve biyoaktivite spektrumu geniştir (4,19,20).
Pestisitler hava, toprak ve su vasıtasıyla canlı dokulara geçerler. Gerçekte tarımsal olarak uygulanan
pestisitlerin %85-90’ının asla hedef pest organizmalara ulaşmadığı fakat hava, toprak ve su vasıtasıyla dağıldığı,
uzun süre orada kaldığı tespit edilmiştir. Örneğin Toxaphene’nin topraktaki yarılanma ömrü 29 yılın üzerindedir
(4,21).
Organoklorin ve metal ihtiva eden pestisitler insanların vücut yağlarında birikirler. Bunlar yağ enerji
için metabolize edilmedikçe orada kalırlar (4). Akrilamid ve semikarbazid’ler WHO tarafından insanlar için
sağlık sorunlarına yol açabilecek yeni kontaminantlar olarak tanımlanmıştır. Akrilamid, poliakrilamid ihtiva
eden materyallerin üretimi, içme ve atık sularında partikül ve atıkların uzaklaştırılması, baraj temelleri ve
tünellerin inşasında kullanılabilen bir kimyasaldır. Bununla birlikte Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC)
akrilamidi hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalardan elde edilen kanıtlarla insanlar için muhtemel karsinojenik
madde olarak sınıflandırmıştır. İlginçtir ki akrilamid aynı zamanda bazı gıdaların yüksek ısı derecesinde üretimi
esnasında açığa çıkmaktadır. 120 °C’nin altındaki ısı uygulamalarında tespit edilememiştir. En yüksek akrilamid
miktarı patates ve tahıl ürünleri gibi nişastalı gıdalarda saptanmıştır (22).
Semikarbazid, metal kapaklı cam kavanozlarda bulunan gıda ürünlerinde bulunmuştur. Bu kimyasal, bebek
gıdalarını da kapsayan birçok üründe düşük seviyelerde tespit edilmiştir. Yüksek dozlarda semikarbazid ihtiva
eden gıdalarla beslenen laboratuar hayvanlarında zayıf karsinojenik etkilerin ortaya çıktığı görülmüştür (23).
Poliklorinat bifenil’ler, dioksinler ve deniz ürünlerindeki cıva kontaminasyonu gıdalardaki diğer önemli kimyasal
kontaminant örneklerindendir (24).
4) Organik Çiftçilik ve Gıda Güvenliği
Geleneksel ve organik çiftçilik bugünkü tarımsal uygulamaların iki büyük temel formudur. Organik
çiftçiliğin temeli 1920’li yıllarda İngiltere’ye dayanmasına rağmen geniş yelpazede uygulama alanını son
dönemde bulmuştur. Organik tarımcılıkta sentetik kimyasalların ve genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO)
kullanımı yoktur (25).
Organik tarımcılığın birçok olumlu yanı olmasına rağmen bu tür tarımcılıktaki birkaç eleştiriden biri
gıdanın mikrobiyolojik açıdan kontamine olma riskidir. Bir başka endişe gübre olarak doğal hayvan gübrelerinin
kullanılmasıdır. Bu tür gübreler halk sağlığı için sorun yaratabilecek patojenleri taşıyabilirler. Bununla
birlikte işlem görmüş hayvansal gübreler etkili ve güvenilir bir gübre haline gelebilir. Organik tarımcılıktaki
diğer kontaminasyon kaynaklarını tarla ve işletme yakınlarındaki gübre yapım ve depolama alanları, hayvan
çiftlikleri, atık su ve biyolojik madde depoları, bölgede vahşi hayat unsurlarının yüksek düzeyde olması durumları
oluşturmaktadır (26).
108
GIDA GÜVENLİĞİNİ ARTIRMAK İÇİN KULLANILAN
METOTLARDAN KAYNAKLI MESLEKİ RİSKLER
1. Pestisit ve Kimyasalların Kullanımı
Bu maddeler özellikle insan ve hayvanlarda akut ve kronik zehirlenmeler ile teratojenik, mutajenik ve
karsinojenik etkilere sebep olurlar. Ayrıca lipit peroksidasyonu, kas ve sinirlerde dejenerasyon, çeşitli doku
ve organlarda hasar ve bozukluklar gibi sorunları doğuranları doğurabilirler. Pestisit kalıntılarına uzun süre
düşük miktarlarda maruz kalma ve kanser arasında ilişki olduğuna dair kanıtlar mevcuttur. Özellikle DDT ve
metabolitlerine maruz kalan kadınların göğüs kanserine yakalanma oranının daha yüksek olduğu tespit edilmiştir.
Diğer pestisitlerde kanser olgularıyla ilişkilendirilmiştir. Örneğin İtalya’da yapılan bir çalışmada herbisitlerden
olan Triazin’lere maruz kalan kadınlarda ovaryum kanseri riskinin önemli ölçüde arttığı gözlemlenmiştir (27-29).
Çalışma alanından kaynaklı faktörler ve iş uygulama şekilleri bu maddelere maruz kalma düzeylerini
etkiler. Tarımsal alanda pestisit ve diğer kimyasallara ne kadar zaman maruz kalındığı, çalışanlarda ortaya çıkacak
sağlık sorunlarının düzeyini belirleyen faktörlerden biridir. Pestisitlerin halk sağlığına etkilerini ortaya çıkaran
çalışmalar ana bulaşma noktasının tüketim sonrasında meydana geldiğini ortaya koymaktadır. Oral bulaşmayı,
deri ve solunum yoluyla ile meydana gelenler takip etmektedir (29,30).
Cinsiyet tabanlı yapılan çalışmalar, kadın tarım işçilerinin erkek tarım işçilerinden daha güvensiz şartlarda
çalıştıklarını, olası sıkıntılar konusunda daha bilgisiz olduklarını ve çalışma statülerinin daha düşük olduğunu,
bu nedenlerle de kadın işçilerin daha yüksek risk grubunda bulunduklarını ortaya koymuştur. Tayland’da 500’ün
üzerindeki tarım işçisinde yapılan bir çalışmada kadınların %53’ünün, erkeklerin ise %29’unun pestisitlerin
etiketlerindeki güvenlik uyarılarını okumadıkları tespit edilmiştir. Bu tür sıkıntılara maruz kalan bir diğer çalışan
grubu ise çocuklardır. Uluslararası İşçi Organizasyonu, dünya üzerinde yaşları 5 ile 14 arasında değişen 250
milyon çocuğun tam zamanlı ya da yarım zamanlı olarak çalıştığını bildirmektedir. Tarım sektöründe çalışanlar
içinde çocuklar büyük bir kitle oluşturmaktadır (27,31,32). Çocuk tarım işçilerinin çok büyük bir kısmı kayıt dışı
olduğundan dolayı bu gerçek rakamları yansıtan resmi bir veri yoktur. Bununla birlikte yapılan saha çalışmaları 1
milyona yakın çocuğun mevsimsel olarak bu sektörde çalıştığını ortaya koymaktadır. TÜİK verilerine göre (33),
Türkiye’de tarım sektöründe toplam 5 milyon 990 bin kişinin çalışmaktadır. Bunun 2 milyon 815 binini (%58,6)
kadınlar oluşturmaktadır.
1.
Gıda Işınlamaları
Gıda ışınlaması, gıda maddesinin istenilen bir teknolojik amaca ve yöntemine uygun olarak yeterli bir
dozda ışınlanmasıdır. Gıdaların ışınlanmaları, gıda kökenli hastalıkların insidensini azaltma potansiyeline sahip
bir uygulamadır. Bu uygulama metilbromid, etilen oksit ve propil oksit gibi toksik ve çevreye zararlı kimyasal
dezenfekte edicilerin yerini almada bir yöntemdir. Işınlama, belli gıda maddelerinin raf ömrünü artırmasının
yanında bozulma ve pestisitlerden kaynaklı zararları azaltabilir. Tartışılabilir olmasına rağmen gıda ışınlaması,
gıda üretimi ve servisi yapan gruplarda dahil birçok uluslararası bilimsel çevre ve halk sağlığı organizasyonları
tarafından geniş çapta desteklenmektedir. Gıda ışınlaması, gelişmiş ve gelişmekte olan 50 ülkede 50’den fazla
gıdanın kalite ve güvenliğinin sağlanmasında endüstriyel olarak uygulanmaktadır (34,35). 1970’li yılların
başından itibaren gıda ışınlama konusunda Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun araştırma merkezlerinde yoğun
çalışmalar yapılmaktadır. Gıda Işınlama Yönetmeliği; Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK), Tarım ve Köy
İşleri Bakanlığı (TKB) ile Sağlık Bakanlığı’nın (SB) işbirliği ile hazırlanarak 6 Kasım 1999 tarih ve 23868 sayılı
Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir (36).
Gıdaların ışınlanması teknolojisi gamma ışınları, elektron ışınları ve x-ışınlarının herhangi birinin
uygulanması esasına dayanır. Bu ışınlama teknolojilerinin hiçbiri gıdalarda insan sağlığını için tehlikeli olabilecek
bir radyoaktif kalıntı bırakmaz. Bu uygulamada dikkat edilmesi gereken husus bu işlemleri gerçekleştiren işçilerin
bu ışınlardan korunmasıdır (37).
Işınlama işleminde kullanılan radyasyon dozları üç grup altında incelenebilir. 1 kGy’den daha az olanlar
düşük doz, 1-10 kGy arasında olanlar pastörizasyon dozu, 10 kGy’den daha yüksek olanlarda sterilizasyon
dozudur. Gıda ışınlaması işlemlerinin yapıldığı alanlarda mesleki çalışma riski eğer güvenli çalışma talimatları
uygulanırsa çok düşük seviyede olur. ABD dışındaki bazı ülkelerde çok yüksek radyasyon dozuna maruz kalmış
bazı işçilerde ölümle sonuçlanan az sayıda vaka olduğu bildirilmiştir (34,38).
109
2.
Isısal Olmayan Alternatif Metotlar
Yüksek hidrostatik basınç, atımlı elektrik akımı, basınçla kombine yüksek yoğunluklu ultrason metotları,
bu metotların kombinasyonları veya ışınlama ile bu metotların kombine edilmesi ısısal olmayan alternatif
gıda muhafaza yöntemleridir. Bu metotların uygulanmasında çalışanların maruz kalabileceği riskleri ortadan
kaldırmak, oluşabilecek yaralanma ve kazaları önlemek için çalışanların iyi bir eğitimden geçirilmesi ve çalışma
talimatlarının etkin bir şekilde uygulanması yeterli olacaktır (39).
GIDA GÜVENLİĞİNDE BİYOTEKNOLOJİNİN ETKİSİ
Biyoteknolojik uygulamalar tarımda devrimsel nitelikte genomik ve transgenik gelişmelere yol açmıştır
ve bu sayede tarımda değişim devam etmektedir. Günümüzde genetiği değiştirilmiş tohumların dünya üzerindeki
pazar büyüklüğünün 12 milyar dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir. Ticari olarak transgenik ürün geliştiren
ülke sayısı 1992’de 1 iken bu rakam 2010 yılında 29’a çıkmıştır. Küresel olarak GDO’lu tohumların ekim alanı
ise 148 milyon hektara ulaşmıştır. ABD, Brezilya, Arjantin, Hindistan ve Çin GDO üretimi yapan ilk beş ülke
olarak sıralanmaktadır. Tarımsal Biyoteknoloji Uygulamaları için Uluslar arası Hizmetler Enstitüsü’nün (ISAAA)
tahminlerine göre 2015 yılına kadar 11 ülke daha GDO’lu ürün üretimine başlayacak (40).
Genetiği değiştirilmiş ürünler, tarımsal üretimdeki bazı girdileri ortadan kaldırıp bazılarını da azaltarak
çiftçiye ekonomik yarar sağlamış olurlar. Bu teknolojiyle, hızlı büyüyebilen, hastalık, iklim şartları ve böceklere
dirençli, herbisitlere dayanıklı bitkisel ürünlerin yanı sıra daha lezzetli, daha güvenilir, besleyiciliği ve verimliliği
yüksek, raf ömrü uzun, sağlık açısından daha faydalı bitkisel ve hayvansal ürünlerin elde edilmesi gibi potansiyel
faydalar elde edilebileceği düşünülmektedir (41)
Fakat bu yararlar tarım işçilerinde bazı problemleri de beraberinde getirmektedir. Biyolojik mücadelede
kullanılan Bacillus thrungiensis (Bt) sporlarının tarım işçilerinin sağlığı üzerindeki etkilerinin incelendiği bazı
çalışmalar yapılmıştır. Yoğun bir şekilde Bt pestisit spreyleme programını gerçekleştiren tarım işçilerinde kızarıklık
ve anjioödemi kapsayan bazı belirtilerin oluştuğu bildirilmiştir. Bu işçilerin birinde deri yangısı, kaşıntı, kabartı
ve konjuktival kızarıklıklar gelişmiştir. Yine astım sorunu olan tarım işçileri üzerinde yapılan bir çalışmada Bt’ye
maruz kalmış olanların astım sebebinin bu pestisit olduğu saptanmıştır (42,43).
TERÖRİZM VE GIDA GÜVENLİĞİ
Terörizm günümüzde dünyanın yüz yüze kaldığı acı bir gerçektir. Tarım sektörü de terörizm için potansiyel
bir hedef olabilir. Bu terörizm türünde (agroterörizm) kullanılan biyolojik silahların hedefi sadece insanlar
değildir. Bu silah ajanlarının, bir ülkenin hayvan popülasyonuna, tarım ürünlerine ve öz kaynaklarına zarar
verebileceği ifade edilmektedir. Bu amaç, çeşitli mikroorganizma ve zehirli maddeler kullanılarak gerçekleştirilir.
Örneğin, Swine Fever Virüs etkeni bir domuz sürüsünü etkileyip, önemli kayıplara yol açarak, ekonomik
açıdan zarara neden olmaktadır. Gıdalarda biyolojik ajanların etkisi sonucu meydana gelen kontaminasyon,
o ülkede besin kaynaklarının tüketimini sınırlayarak açlık durumunun ortaya çıkmasına neden olabilecektir.
Pirinç tüketimi yüksek bir ülkede pirinç tarlalarının enfekte edilmesi sonrası doğabilecek sıkıntılar bunun en
iyi örneği sayılmaktadır. Aynı şekilde enfeksiyöz ajanların evcil hayvanlarda ciddi sağlık problemlerine neden
olması sonucu, bu hayvanların her türlü yan ürünleri de dahil olmak üzere ihracatı yapılamadığı açıklanmaktadır.
1915 yılında enfekte edilmiş at ve sığırların ABD’den Almanya’ya yollandığı ve ilerleyen yıllarda Almanya ve
Romanya’da sığırlarda Anthrax ve atlarda Ruam olgularının yaygın olarak görüldüğü bildirilmiştir. 1984 yılında
Avustralya’daki sığırlarda Şap salgını gözlendiği ve bu dönemde konuyla ilgili olarak Avustralya hükümetinin
ABD ve diğer müttefik ülkelerle gizli görüşmeler yaptığı ifade edilmektedir (44).
Gıda terörizmi ile terörist grupların varmak istedikleri hedefler şunlardır: Geniş hayvan popülasyonlarının
hastalıklardan etkilenmesi, atık alanı olarak kullanılan sahalarda tahıl ürünlerinin yetiştirilmesi ve ekonomik
yönden zararın oluşması için saldırıların arttırılmasını sağlamaktır. Agroterörizm ABD’nin tarım ekonomisine
bugüne kadar 201 milyar dolarlık zarar verebilmiştir (45). Günümüzde potansiyel olarak agroterör eylemlerinde
kullanılma olasılığı olan mikroorganizmalar ve toksinler Tablo 1’de görülmektedir (46).
110
Tablo 1. Potansiyel agroterör etkenleri
Bakteriler
Bacillus anthracis
Yersinia pestis
Francisella tularensis
Coxiella burnetti
Brucella spp.
Burkholderia
mallei/pseudomallei
Rickettsia prowazekii
Chlamydia psittaci
Salmonella spp.
Shigella dysenteriae
Cryptosporidium parvum
Viruslar
Çiçek virusu
Kanamalı ateş etkeni viruslar
(Ebola, Marburg, Lassa,
Junin, Machupo)
Alfaviruslar
Venezuella at ensefaliti
Batı at ensefaliti
Doğu at ensefaliti
Biyolojik Toksinler
Botulinum toksini
Stafilokokal enterotoksin
B (SEB)
T-2 mikotoksini
Risin toksini
SONUÇ
Tüm dünyada neoliberal tarım politikalarının uygulanmaya başlamasıyla birlikte beslenmeden çevresel
sorunlara ve sosyo-ekonomik değişimlere varan olumsuz etkiler gün geçtikçe artmaktadır. Bir yandan tarımsal
üretim artışından bahsedilirken, diğer tarafta açlık sorunu devam etmektedir. Bu sorunları ortadan kaldırmak,
tarımsal gıda güvenliğini küresel olarak sağlayabilmek ve devam ettirebilmek için uluslar arası işbirliği mutlak
suretle gereklidir. İyi tarım uygulamaları kavramı, hızlı bir şekilde değişen ve küreselleşen gıda ekonomisinin
ihtiyaçlarını karşılamak ve gıda üretimi, gıda güvenliği ve kalitesi, tarımda çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması
üzerinde ilgili tarafların endişelerini gidermek için değişime uğramıştır. Gıda güvenliği ve kalitesini en üst
seviyede tutmak için çiftlikten sofraya şeklinde tabir edilen gıda zincirinin üretimden tüketim aşamasına kadar
bir bütün olarak ele alındığı sistemler uygulanmakta ve buda her geçen gün geliştirilmektedir. Bu sistemin daha
geniş uygulama alanlarına yayılması ve sistemin sürdürülebilirliğinin kontrol altında tutulması tarımsal alanda
vurgu yaptığımız sorunların giderilmesi ve gıda güvenliğinin sağlanmasında en önemli faktör olacaktır.
KAYNAKLAR
1. World Food Programme (WFP). http://www.wfp.org/hunger. Erişim Tarihi: 20.03.2012
2. VİKİPEDİ, Özgür Ansiklopedi. http://tr.wikipedia.org/wiki/Tar%C4%B1m. Erişim Tarihi: 18.03.2012
3. Joachim D, Davis R. From farm to fork: good reasons to choose pure food. In: fresh Choices. New
York: St. Martin^s Pres, 2004.
4. Mansour S. Pesticide exposure: Egyptian scene. Toxicol 2004; 198:91-115
5. World Health Organization. Food safety. http://www.who.int.foodsafety/en/. Erişim Tarihi: 18.03.2012
6. Mead PS, Slutsker L, Dietz V, et al. Food-related illness and death in the United States. Emerg Infect
Dis 1999; 5:607-25.
7. Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK), Sağlık İstatistikleri. http://www.tuik.gov.tr/PreIstatistikTablo.
do?istab_id=257. Erişim Tarihi: 18.03.2012
8. Murray CJL, Lopez AD, eds. The Global Burden of Diseases: A Comprehensive Assessment of
Mortality and Disability from Diseases, Injuries, and Risk Factors in 1990 and Projected to 2020.
Boston: Harward University Press; 1996.
9. World Health Organization. Five simple measures could significantly reduce the global incidence
of foodborne illness. http://www.who.int/mediacentre/news/releases/2004/pr72/en. Erişim Tarihi:
17.03.2012
10. Foodborne intoxications (Food poisoing). In: Chin J, ed. Control of Communicable Diseases Manual,
17th ed. 2000:202-12. Washington, DC: American Public Health Association; 2000.
11. Viral hepatitis A. In: Chin J, ed. Control of Communicable Diseases Manual, 17th ed. 2000:238-43.
Washington, DC: American Public Health Association; 2000.
111
12. Center for Disease Control and Preventation. Foodborne transmission of hepatitis A: Massachusetts,
2001.MMWR 2003;52:565-7.
13. Chaudhuri AK, Cassie G, Silver M. Outbreak of food-borne type A hepatitis in Glaskow. Lancet
1975;2:223-5
14. World Health Organization. Food safety and foodborne illness. http://www.who.
intlmediacentrelfactsheets/fs237/en/. Erişim Tarihi: 15.03.2012
15. Delen N. Fungisitler. Nobel Yayınevi, İzmir, 2008; 58.
16. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü (GKGM), 2010 Yılı
Bitki Koruma Ürünleri İstatistikî Bilgileri. http://www.gkgm.gov.tr.birimbitki_koruma_ur_aletbitki_
koruma_urun_alet_main.html. Erişim Tarihi: 17.03.2012.
17. Çağlayan Ç. Tarım Politikalarındaki Değişimin Sağlık Üzerine Etkileri. Türk Tabipler Birliği Mesleki
Sağlık ve Güvenlik Dergisi. 2010; 38: 7-17.
18. Dalaker J, Naifeh M. Poverty in United States: 1997. U.S. Bureau of the Census, Current Population
Reports, Series p60-201. Washington, DC: U.S. Government Printing Office, 1997.
19. Gupta PK. Pesticide exposure: Egyptian scene. Toxicol 2004; 198-91-115.
20. Wendo C. Uganda considers DDT to protect homes from malaria. Lancet 2004; 363:1376.
21. Moses M, Johnson ES, Anger WK et al. Environmental equity and pesticide exposure. Toxicol Ind
Health 1993; 9:913-59.
22. FAO/WHO consultation on the health implications of acrylamide in food. Geneva, 25-27 June 2002.
http://www.who.int/foodsafety/publications/chem/acrylamide_june2002/en/. Erişim Tarihi 18.03.2012
23. World Health Organization. Semicarbizide. http://www.who.int/foodsafety/chem/sem/en/print.html.
Erişim Tarihi: 18.03.2012
24. World Health Organization. PCBs and dioxin in salmon. http://www.who.int/foodsafety/chem/
pcbsalmon/en/. Erişim tarihi: 18.03.2012
25. Peggy GL. Genetically Engineered Plants and Foods: A Scientist’s Analysis of the Issues (Part I). Annu
Rev. Plant Biol. 2008; 59:771-812
26. James EL. Agriculturel Medicine: A practical guide. Morinda Medical Group, Inc Porterville, California,
2006 Springer Science+Business Media, Inc.
27. Garcia AM. Pesticide exposure and women’s health. Am J ınd Med, 2003; 44:584-94.
28. Mathur V, Bhatnagar P, Sharma RG, et al. Breast cancer incidence and exposure to pesticides among
women originating from Jaipur. Environ Int 2002; 28:331-336
29. Dona A, Crosignani P, Robutti f, et al. Trazine herbicides and ovarian epithelial neoplasms. Scand J
Work Environ Health 1989; 15:47-53.
30. Hakkert BC. Refinement of risk assessment of dermally and intermittenly exposed pesticide workers:
a critique. Ann Occup Hyg 2001; 45:23-28.
31. Kunstadter P, Prapamontol T, Sirirojn B, et al. Pesticide exposures among Hmong farmers in Thailand.
Int J Occup environ Health 2001; 7:313-325.
32. International Labor Organization. Child Labor 101. http://www.ilo.org/teachin/ilou101.
cfm?&bsuppresslayout=1. Erişim Tarihi 19.03.2012
33. Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK), Hane Halkı İşgücü Araştırması 2011 Aralık Dönemi Sonuçları.
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=10775. Erişim Tarihi: 15.03.2012.
34. Osterholm MT, Norgan A. The role of irradiation on food safety. N Engl J Med 2004, 350;1898-1901.
35. Crawford LM. Challenges and oppurtunities for food irradiation in the 21st century. In: Loaharanu P,
Thomas P, eds. Irradiation for Food Safety and Quality. Lancaster, PA: Technomic Publishing, 2001.
36. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü (GKGM), Gıda Işınlama
Yönetmeliği. http://www.kkgm.gov.tr/yonetmelik/gida_isinlama.html. Erişim Tarihi: 16.03.2012
37. Thayer DW. Irradiation of food: Helping to ensure food safety. N Engl J Med 2004; 350:1811-1812.
38. Loaharanu P. Irradiated Foods, 5th ed. New York: American Council on Science and Health, 2003.
39. Ross A, Griffiths MW, Mittal GS, et al. Combing nonthermal technologies to control foodborne
microorganisms. Int J Food Microbiol 2003; 89:125-138.
112
40. Çiftlik Dergisi, GDO’lu Ürün Pazarı. http://www.ciftlikdergisi.com.tr/kim-ne-derse-desingdolu-urunpazari-buyuyor.html. Erişim Tarihi:12.03.2012
41. Shutske JM, Jenkins SM. The impact of biotechnology on agricultural worker safety and health. J
Agric Saf Health 2002; 8(3):277-287.
42. Pearce M, Habbick B, Williams J, et al. The effects of aerial spraying with Bacillus thuringiensis
kurstaki on childeren with astma. Can J Public Health 2002; 93(1):21-25.
43. Bernstein JA, Bernstein IL, Bucchini L, et al. Clinical and laboratory investigation of allergy to
genetically modified foods. Environ Health Perspect 2003; 111(8):1114-1121.
44. McClain DJ. Smallpox: Medical aspects of biological. Edition Washington DC:TMM Publications
1997;539-559.
45. Casagrande R. Biological terrorism targeted targeted at agriculture: The threat to US national security.
46. Yenen OŞ, Doğanay M. Biyoterörizm. Aknem Derg 2008; 22(2): 95-116
113
GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ÜRÜNLERİN SAĞLIK ETKİLERİ
Prof.Dr. Ali Osman KARABABA, öğr. Gör. Dr. Işıl ERGİN
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Modern biyoteknolojinin tarım sektöründeki önemli uygulama alanlarından biri olan genetiği değiştirilmiş
ürünler (GDO) 1996 yılında ticari anlamda ekilmeye başlanmıştır. 1996 yılından buyana geçen 15 yılda, GDO’lu
tarım ürünlerinin ekim alanı 94 kat artarak 1.7 milyon hektardan 160 milyon hektara çıkmıştır (Şekil 1). Dünya
nüfusunun yarısından fazlasının (4 milyar kişi) yaşadığı 29 ülkede (10’u gelişmiş, 19’u gelişmekte olan),15
milyonu gelişmekte olan ülkelerde olmak üzere toplam 16.7 milyon çiftçi transgenik ürün yetiştirmektedir
(1). Bu çalışmada konuyla ilgili literatür gözden geçirilerek genetiği değiştirilmiş ürünlerin sağlık etkilerinin
değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
GDO’ın tarımsal üretimde kullanımından beklenen yararlar aşağıdaki gibi sıralanabilir:
1. Herbisidlere direnç 2. Bitki zararlılarına direnç 3. İklim koşullarına uyum 4. Üretim artışı
5. Dünyanın açlık sorununa çözüm 6. Küresel ısınmanın azaltılması (biyoyakıt için üretim)
GDO’lu ürünlerin üretimine bağlı olarak ortaya çıkması beklenen istenmeyen etkiler ise şunlardır:
1. Çevre sağlığı sorunları (Ekosistemin bozulması ve pestisit kirliliği)
2. İnsan sağlığı üzerine olumsuz etkiler
Bugüne kadar gerçekleştirilen gözlemler, bitki zararlılarının etkisini azaltmak için yapılan pestisit
uygulamalarının beklenen yararları tam olarak sağlayamadığı yönündedir. Hedefteki zararlıların (ki hepsi
ekosistemlerin birer parçasıdır) kullanılan pestisitlere zaman içinde direnç kazandıklarından, önce daha fazla
pestisit kullanımı, ardından da yenilerinin bulunup kullanılması gerekmektedir.
Şekil 1. Dünyada 1996-2010 yılları arasında genetiği değiştirilmiş tarım ürünleri ekim alanlarının değişimi
(milyon hektar)
Bu süreçte ekosistemler sürekli tahrip olmakta ve uzun erimde biyolojik çeşitliliğin korunamadığı, türlerin
sürekli yok olduğu gözlenmektedir. Bu yıkımın yanında pestisitlerin besin döngülerine girişi, toprak ve su
kaynaklarının kirlenmesi, sucul ortamlarda yaşayan canlılarda pestisit yoğunlaşması ve bu canlıları tüketenlerin
aldığı pestisitlerin yaratacağı sağlık etkilerinden ve ayrıca ekosistemlerdeki bozulmaların getireceği uzun erimli
toplumsal risklerden de söz edilmesi gerekir.
BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi Başkanı Ahmed Djohlaf, 2010 yılında İngiltere’de yayınlanan Guardian
gazetesine verdiği bir ropörtajda, biyolojik çeşitliliğin nasıl bir risk altında olduğunu anlatan aşağıdaki ifadeyi
kullanmıştır: “Biliminsanları, dünyada her 24 saat içerisinde 150-200 bitki, böcek, kuş ve memelinin soyunun
tükendiği tahmin ediyor. Bu neredeyse doğal ya da tarihte olan oranın 1000 katı. Ve birçok biyologa göre bu,
65 milyon yıl önceki dinozorların yok oluşundan beri olan en büyük yok oluş. Memeli türlerinin % 15’ i ve kuş
türlerinin % 11’ i soyu tehlike altındaki türler listesinde.” (2).
114
Biyolojik çeşitliliği korumanın en önemli nedenlerinden biri, gelecekte dünya nüfusunu doyurmak için
gerekli besin kaynaklarını garanti altına almaktır. Tarım bilimcilere göre, dünyada insan besini olmaya uygun
80 000 kadar bitki türü vardır. Tarih boyunca, bunlardan 3 000 kadarı yiyecek olarak kullanılmış, fakat ancak
150 tür geniş çapta yetiştirilmiştir. Günümüzde ise, tüm dünyada yalnızca 15 kadar bitki türü nüfusun %90’ını
doyurmakta. Sadece üç tür (buğday, pirinç, mısır)dünya tahıl üretiminin üçte ikisini oluşturmaktadır. Bu da
yeryüzünde besin olarak kullanılmaya uygun türlerin çok küçük bir bölümünden yararlandığımızı göstermektedir.
Üstelik yaygın olarak yetiştirilen tür sayısı da giderek azalmaktadır. Bu önemli birkaç türün yabani çeşitleri de
yavaş yavaş ortadan kalkmaktadır. Kaybolan yabani çeşitlerle birlikte, bu bitkilerin taşıdıkları genler de yok
olmakta, dolayısıyla gen zenginliği devamlı azalmaktadır (3).
Bir bitki veya hayvanın da bir kromozomunda bir bölgenin değiştirilmesi sonucunda “o organizma ne üretir
ya da önceden ürettiği neyi üretmeyi keser?” sorularının cevabını yanıtlamak çok çok zordur. GDO daha önce
hiç bilinmeyen ve bir ihtimal doğada hiç var olmamış yeni maddeler (proteinler) üretebilir. Bunların özellikle
uzun dönemde bu canlıları yiyenlerde ne gibi etkilere yol açacağını bulmak çok zor ve zaman alıcıdır hatta kimi
zaman olası değildir. GDO (transgenik) gıdaların özellikle tüketenin sağlığına zararlı etkilerinin olup olmadığını
anlamak için risk analizleri yapılmaktadır. Ancak iyi bir risk analizi yapabilmek için metottan ziyade gerekli en
önemli bilgi, olası etkilerdir. Örneğin 20 kromozomunda 50.000 gen içeren 2,5 milyar baz taşıyan mısır DNA’
sının bu genler aracılığı ile tam olarak neler ürettiğini (insan gözü örneğinde görüldüğü gibi bazı özellikler birden
çok genin birbiri ile etkileşimi ile ortaya çıkar), bu genlerin korelasyonu ile neler üretebileceğini, genlerin yeri ve
yapısında yapılacak yapay bir değişikliğin ne gibi sonuçlara yol açacağını bilmek mümkün müdür? Bu bilinse bile
bundan emin olmak çok ama çok zor olacaktır. Çünkü bu bahsettiğimiz 50.000 gen içeren mısır da çalışmadan
çalışmaya farklı çeşitlerde olduğundan (yani farklı mısır türleri ile GDO çalışmaları yapıldığından), ortaya akıl
almaz bir olasılıklar listesi çıkacaktır ve bu olasılıkları tam olarak bilmeden, yetkin bir risk değerlendirmesi
yapılamaz. Sonuçlardan bilimsel açıdan, istatistiki güvenilirlik payları ile bile emin olunamaz (4).
Günümüzde yaygın olarak üretilen GDO’lu tarım ürünleri; mısır, soya fasulyesi, kanola ve pamuktur. Bu
grup içinde özellikle soya ve mısır, gıda sektörünün çok farklı uygulamalarında yaygın olarak kullanılmaları
nedeniyle öne çıkmaktadırlar. Sürece bu açıdan yaklaştığımızda
GDO’lu olma riski bulunan ürünler; mısır ve soyadan üretilen yağ, un, nişasta, glikoz şurubu, sakkaroz,
fruktoz içeren gıdalar günlük tüketim maddeleri arasında yer almaktadır. Örneğin, bisküvi, kraker, pudingler,
bitkisel yağlar, bebek mamaları, şekerlemeler, çikolata ve gofretler, hazır çorbalar, mısır ve soyayı yem olarak
tüketen tavuk ve benzeri hayvanlardan elde edilen gıdalar ve pamuk sayılabilir.
Soya bitkisinden 900’e yakın çeşit ürün elde edilebilmektedir. Soya; sucuk, salam, sosis, köfte, pizza,
hamburger gibi kırmızı ette, et suyu tabletlerinde, soya eti kıymasında, soya ununda, şiş kebapta, fındık ve fıstık
ezmesinde, çikolatalı ürünlerde, pastalarda, süt tozunda, ekmek çeşitlerinde, kozmetik sanayisinde, hazır çorbada,
soya yağında ve hayvan yeminde kullanılmaktadır. Mısırdan elde edilen glikoz şurubu kolalı içecekler, meyve
suyu, gazoz, pasta ve baklavada tatlandırıcı olarak, bebek mamalarında, hazır çorbalarda, büyükbaş ve küçükbaş
hayvan yeminde kullanılabilmektedir. Buradan da anlaşılacağı gibi tüketicinin GDO’lu bir ürünü tüketmemesi
neredeyse olanaksız hale gelmektedir. Bu da sağlık açısından toplumsal riskin bu aşamada bile yüksek ve ciddi
önlemler alınmazsa kaçınılması zor olduğunu göstermektedir.
Bugüne kadar yapılan çalışmaların sonuçlarına göre GDO’lu ürünlerin tüketimiyle ilişkilendirilen sağlık
sorunları şunlardır:
1.
Toksik ya da allerjik etki,
2.
Antibiyotiklere karşı direnç oluşması
3.
İnsan ve hayvan bünyesindeki diğer mikroorganizmalarla birleşmesi
4.
Besinler yoluyla alınan DNA insan/ hayvan hücrelerine taşınabilmesi
5.
Besin değerlerinde değişme / azalma
GDO’ların sağlık etkisine dair söylenenler, söylenebilenler hikayenin tamamı mı?
Beslenmenin sağlık üzerindeki etkisini doğru olarak ölçmek o kadar zordur ki olası ilişki çoğu zaman gizli
kalabilmektedir. GDO’ların sağlığa zararlı olup olmadığına dair saptamaları yapmak ise beslenme epidemiyolojisi
alanının zorlukları yanı sıra risk değerlendirme sürecindeki sorunlar, hayvan deneylerindeki sınırlılıklarla daha da
115
zorlaşmaktadır.
Piyasada kullanım öncesi yürütülen değerlendirmeler 28-90 günlük fare deneylerini kapsamaktadır. Oysa
bu süreç sadece akut etkilenimlerin ortaya çıkması için yeterli olan süredir. Farelerin vücudundaki uzun erimli
etkileri görebilmek için 6 aydan 2 yıla kadar uzaması gereken incelemelere ihtiyaç vardır. Ancak kronik etkiler
incelenebilirse; metabolik, sinir sistemi, immun sistem, hormonal veya kanser yapıcı etkilerini anlayabilmek
mümkün olacaktır (Şekil 2).
Ayrıca 3-4 nesili inceleyen araştırmalar da büyük önem taşımaktadır. Oysa doğurganlığa, gelişime ve
nesiller arası geçişe dair etkiler piyasaya sunulan GDO’ların risk değerlendirmelerinde zorunlu olan testler
değildir. Bu incelemelerin de yasal risk değerlendirme süreçlerine eklenmesi şiddetle önerilmektedir.
Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), 2003 ‘te gıdalara gen transferi konusunun “ tamamen kontrollü bir
süreç” olmadığı bildirmekte, hem piyasaya sunulmadan önce hem de ürün piyasaya sürüldükten sonra Risk
Değerlendirmesi ve Güvenlik değerlendirmesi önermektedir (6).
Dünya Sağlık Örgütü de 2005 teki raporunda;(7)
•“İnsan sağlığı ve gelişimi için potansiyel risk olasılığı taşımaktadır”
•“Tarımsal GDO’larda kullanılan pek çok gen yenidir ve güvenli besin olarak tüketimlerine dair bir
geçmişleri yoktur”
•“Genetiği değişecek organizma genomuna yeni gen yerleştirilmesi istenmeyen gelişimsel ya da
fizyolojik etkilere neden olabilir” diye belirtmektedir.
Şekil 2. Tarımsal üretimde kullanılan GDO’ların ve ilişkili pestisidlerin sağlık etkileri (5).
Allerjik etkiler: GDO’ların sağlık etkileri içinde en öne çıkanıdır. 1996’larda bildirilen ve Brezilya
fındığından, albumin geni transfer edilen soyanın yarattığı alerjik reaksiyonlar bu konudaki en biline örnektir. Gen
transferi soyayı metioninden zengin hale getirirken, fındığa alerjisi olanlar için riskli bir gıdaya dönüştürmüştür
(8). Genlerin üreteceği yeni proteinlerin de insanın o güne kadar bilmediği, yemediği, bağışıklık sisteminin
tanımadığı proteinler olması da özellikle bağışıklık sistemi açısından endişeleri arttırmaktadır. GDO ile beslenen
farelerin barsaklarındaki bağışık yanıt hücrelerindeki artış, bu yönde bir uyarı olarak değerlendirilmektedir.
MON 810 mısır ile 30-90 gün beslenen farelerin barsaklarında incelemeler yapan Finnamore (9) bağışık
yanıtın ana hücrelerinde değişiklikler ve kan düzeylerinde artış saptamışlardır. GDOların risk değerlendirmesinde
barsaktaki ve kandaki bağışık yanıt hücrelerinin incelenmesinin önemine vurgu yapmaktadır. MON 810 mısır
Biyogüvenlik Kurulu’nun hazırlattığı Bilimsel Risk Değerlendirme Raporlarına göre (9 Şubat 2012), risk
taşımadığı, ithal edilebileceği ifade edilen GDO’lar arasında yer almaktadır (10).
Toksik etkiler: Bacillus Thuringiensis (Bt) toprakta yaşayan gram(+) bir bakteridir. Ürettiği Cry
toksini böcekleri öldürmekte ve 1920’lerden beri bakterinin sporları ve kristal proteinleri tarım ilacı olarak
kullanılmaktadır. Biyoteknoloji ise bu zehri kodlayan geni bitkiye transfer etmeyi ve GDO mısır veya patatesin,
onu yiyen böcekleri öldürecek zehri içerir hale gelmesini sağlamıştır. Araştırmalarda bu patateslerle beslenen
116
farelerin ince barsağında kalınlaşma gözlemlenmiştir (11). Malatesta ve ark. ise hücre düzeyinde yaptıkları
incelemelerde farelerin karaciğer ve pankreaslarında görünürde bir sorun yokken, özel boyalarla hücre içindeki
trafiğin hızlandığını saptamışlardır. 2007’deki bir başka araştırmada da GDO’lu gıda ile beslenen farelerin iki
atılım organında da (böbrek ve karaciğer) hasarlanma saptanmıştır (12).
Dokulara DNA geçişi: GDO’lu gıdalarla alınan DNA parçacıklarının tamamının sindirilmediği, barsağın
çeşitli bölümlerinde bu parçacıklara rastlandığı, bu genlerin memeli hücrelerine veya barsak bakterilerine YATAY
GEÇİŞ olasılığı taşıdığı DSÖ tarafından 2005’te bildirilmiştir.(6)
Araştırmalar bu genlerin barsak bakterilerine geçmeleri durumunda da barsak mukozasının onları yeni bir
saldırı olarak algılayıp immun yanıt vermelerinin söz konusu olabileceğini ayrıca antibiotik direnci konusunda da
önemli bir tehdit oluşturduğunu bildirmektedir.
Böylesi bir yatay geçişe dair kanıtlar var mıdır? İlk çalışma 1987’de bakteriden bakteriye gen kaçışını
göstermiştir. Tür bariyerlerinin aşılabildiği durumlar olduğu doğal ortamlarında pekçok kez örneklenmiştir (13).
- Bakteriden bakteriye (Trieu-Cuot ve ark, 1987, Courvalin, 1994, Mathur and Singh, 2005).
- Bakteriden bitkiye (Broothaerts ve ark, 2005).
- Bitkiden Bakteriye (Kay ve ark, 2002, Eede ve ark, 2004) geçişler gösterilmiştir.
Benzer geçişlerin örnekleri Keçilerde, balıklarda, domuzlarda gösterilmiştir.
Nesiller arası değişiklikler: Hacettepe Üniversitesinden Kılıç ve ark., GDO ile beslenen 3 nesil farede
yaptıkları araştırmada 3. nesilde böbrek ve karaciğerde patolojik değişiklikler saptamıştır (14). Viyana
Üniversitesi’nin 2008’de yayınlanan araştırması 4 nesil boyunca inceledikleri farelerin 3. nesilden itibaren
doğurganlık örüntülerinde bozulma olduğunu ve yeni nesil farelerde vücut boyutlarında değişiklikler oluştuğunu
göstermiştir.
Uzun erimli etkilerine dair hala çok az şey bilinmektedir. Gıda güvenliği testlerinin geliştirilmesine, hayvan
deneylerinin artması ve sürelerinin uzatılmasına, insana olan etkilerinin sürekli izlenmesine ihtiyaç mutlaktır.
Antibiyotiklere direnç: İşaretleyici genler, genetik olarak değiştirilmiş hücrelerin işaretlenememiş
olanlardan ayırt edilmesi ve tanımlanması için kullanılmaktadır. İşaretleyici gen olarak antibiyotik direnç genleri
kullanılmaktadır. Ancak bu genleri içeren GDO’ların ağızdan alınan antibiyotiklere karşı direnç oluşmasına yol
açabileceği endişesi bulunmaktadır. Üstelik direnç riski altındaki bu antibiyotiklerin insan ve hayvan sağlığı
açısından ciddi klinik önemi vardır. Kanamisin ve neomisin böylesi antibiyotiklerdir. Özellikle kanamisin dirençli
tüberküloz vakalarında önemli bir silahtır. Son olarak EFSA (Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi) uygulanacak
genleri üç gruba ayırmıştır: 1) Kanamisin ve neomisin direnci ile ilişkili genin kullanımı yasaklanmazken, 2)
ikinci gruptaki kloramfenikol, ampisilin, streptomisin ve spectinomisin genlerinin alan deneylerine izin verilmiş
ama pazara sunumu yasaklanmıştır. 3) Amikasin ve tetrasikline direnç oluşturan genleri içeren GDO’ların saha
deneyleri ise yasaklanmıştır (15). 2004’te DSÖ nün kararı da hücreye işaretleyici genler katan yöntemlerin
bırakılması yönündedir. Ama bu uyarının dikkate alınmadığı ve biyoteknoloji endüstrisinin kullanışlı bulduğu bu
yöntemden vazgeçmediği ve alternatif işaretleyici gen arayışlarına da girmediği görülmektedir.
Ülkemizde yasal sürecin son dönemdeki en güncel konusu “Antibiotik direnci içeren GDO’ın” ithalatına
ilişkin düzenlemelerdir. Ağustos 2010 itibarıyle Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Yönetmeliği gereğince
insan ve hayvan tedavisinde kullanılan antibiyotiklere karşı direnç genleri içeren GDO ve ürünlerinin ithalatına ve
piyasaya sunulmasına izin verilmiştir. Ancak Türk Tabipleri Birliği bu düzenlemenin önceki yasal düzenlemelerle
uyum içinde olmadığı ve antibiotik direnci açısından tehdit oluşturduğu gerekçesi ile dava açmıştır. Danıştay
Ekim 2011’de söz konusu hükme ilişkin yürütmeyi durdurma kararı vermiştir. Kararın gerekçesinde; bilimsel
çalışmalarda, antibiyotiklere karşı direnç genleri içeren GDO ve ürünlerinin kullanılmasının orta ve uzun vadede
insan ve hayvan tedavisinde kullanılan antibiyotiklere karşı direnç geliştirebileceğinin tespit edildiği, konu ile
ilgili çalışmaların halen sürdüğü bildirilmektedir. GDO Yönetmeliği’nin eski şeklinde bu antibiyotiklere karşı
direnç genleri içeren GDO ve ürünlerinin ithalatına ve piyasaya sunulmasının yasaklanmış olduğu, Biyogüvenlik
Kanunu tasarısının da bu yönde bir yasak içerdiği, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesinde ve esas alınan Biyogüvenlik
Kartagena Protokolünde insan, hayvan ve çevre sağlığının, biyoçeşitliliğin ve gıda güvenliğinin söz konusu ise
taraf devletlerin konuya ‘ihtiyatlılık ilkesi’ çerçevesinde yaklaşmaları gerektiği bildirilmiştir. İnsan ve hayvan
tedavisinde kullanılan antibiyotiklere karşı direnç genleri içeren GDO ve ürünlerinin orta ve uzun vadedeki
zararlı etkilerine işaret eden bilimsel çalışmalar mevcutken, bu tür ürünlerin ülkemize girişine izin veren bir
117
düzenlemenin hukuka uygunluk taşımadığı kararda ifade edilmiştir. Ancak, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı,
Şubat 2012’deki yönetmelik değişikliği ile “GDO ve ürünlerinin, insan ve hayvanların tedavisinde kullanılan
antibiyotiklere direnç genleri içermesi halinde, bu ürünlerdeki direnç genlerine yönelik bilimsel araştırma
sonuçlarının insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitliliğe zararlı olmadığı Risk Değerlendirme
Komitesi raporu ve Kurul Kararı ile tespit edilmedikçe bu ürünlerin ithal edilmesi ve piyasaya sürülmesi”
hükmünü eklemiştir. Böylelikle yargı, insan ve hayvan tedavisinde kullanılan antibiyotik direnç genleri içeren
GDO ve ürünlerini yasaklarken, Bakanlık bu yasağı “Risk Değerlendirme Komitesi ve Biyogüvenlik Kurulu
Kararına” bırakmıştır.
İhtiyat ilkesi; Etkenlerin birbirine bağımlılık ve çok yönlülük gösterdiği karmaşık nedensellik durumları
bilimin açık ve net yanıtlar vermesini zorlaştırabilmektedir. “Bilinebilir bir olasılığın” gösterilememesi veya
“Uzun erimli etkilerinin şimdilik gösterilmiyor olması (araştırılmıyor olması) İhtiyat ilkesine bizi daha da
yaklaştırmalıdır.
Riskin varlığı bir kez saptandıktan sonra oluşabilecek zararla buna sebep olarak gösterilen durum arasında
neden sonuç ilişkisini gösterecek açık ve net kanıtlar olmasa da sonucun gerçekleşmesini önlemek için gerekli
tedbirler alınmalıdır.
GDO’lar açısından risk ve ihtiyat arasında seçim yapılmalı ve ihtiyat lehinde karar verilmelidir.
Çevre ve insan sağlığına duyarlı herkesin bu ilkeye sıkı sıkıya sarılması çok önemlidir.
Kaynaklar
1. ISAAA: Global Status of Commercialized Biotech/GM Crops: 2011 (Erişim tarihi 2.3.2012)
2. http://www.guardian.co.uk/environment/2010/aug/16/nature-economic-security (Erişim tarihi 16
Ağustos 2010)
3. Kışlalıoğlu M, Berkes F. Çevre ve Ekoloji. Remzi Kitabevi, 8. Basım, 2003, 195-196.
4. http://www.tarimsal.com/makaleler/gdo_nedir_nasil_yapilir_neden_korkulur.htm (Erişim tarihi
2.3.2012)
5. Vendômois JS, Cellier D, Vélot C, Clair E, Mesnage R, Séralini GE. Debate on GMOs Health Risks after
Statistical Findings in Regulatory Tests. Int. J. Biol. Sci. 2010; 6(6):590-598.
6. WHO Food Safety Department. (2005) Modern food biotechnology, human health and development:
an evidence-based study. http://www.who.int/foodsafety/publications/biotech/biotech_en.pdf (Erişim tarihi
27.3.2007)
7. FAO/WHO. Safety assessment of foods derived from genetically modified animals, including fish, a
joint FAO/WHO expert consultation on food derived from biotechnology, Rome,Italy, 2003.
http://www.who.int/foodsafety/biotech/meetings/ec_nov2003/en/ (Erişim_tarihi 15.5.2007)
8. Nordlee JA, Taylor SL, Townsend JA, Thomas LA, Bush RK. Identification of a Brazil-Nut Allergen in
Transgenic Soybeans. N Engl J Med 1996; 334(11): 688-692.
9. Finamore A, Roselli M, Britti S, et al. Intestinal and peripheral immune response to MON810 maize
ingestion in weaning and old mice. J Agric Food Chem 2008; 56(23):11533-9
10. Yem amaçlı kullanılmak istenen genetiği değiştirilmiş Mon810 mısır çeşidi ve ürünleri için bilimsel
risk değerlendirme Raporu http://www.tbbdm.gov.tr/Files/rapor/risk/MON810.pdf)
11. Fares NH, El-Sayed AK. Fine structural changes in the ileum of mice fed on delta-endotoxin-treated
potatoes and transgenic potatoes. Nat Toxins 1998; 6:219-33
12. Malatesta M, Caporaloni C, Rossi L et al. Ultrastructural analysis of pancreatic acinar cells from mice
fed on genetically modified soybean. J Anat 2002; 201(5): 409–415.)
13. Kelly BG, Vespermann A, Bolton DJ. Gene transfer events and their occurrence in selected environments.
Food Chem Toxicol. 2009 May;47(5):978-83. Epub 2008 Jul 1.)
14. Kiliç A, Akay MT. A three generation study with genetically modified Bt corn in rats: Biochemical and
histopathological investigation. Food Chem Toxicol. 2008 Mar;46(3):1164-70. Epub 2007 Dec 5.
15. European Food Safety Authority (EFSA). EFSA provides scientific advice on the use of antibiotic
resistance marker genes in genetically modified plants Press Release19 April 2004. http://www.efsa.europa.eu/en/
press/news/gmo040419a.htm (Erişim tarihi 2.3.2012)
118
Genetiği Değiştirilmiş Ürünlerin Tarımsal
Üretime ve Tarım Politikalarına Etkileri
Prof. Dr. Tayfun Özkaya
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü
GDO açlık sorununu çözer mi, çözmez mi? Çok net bir şey var ki, GDO’lu tohumların çoğunluğu aslında
biyo-yakıt yapmak üzere üretiliyorlar. Mısırdan biyo- yakıtlar yapılıyor (metanol) ve arabalarda kullanılıyor.
Bunun temel nedeni ABD’nin petrole olan bağımlılığını hiç olmazsa bir miktar azalma konusundaki çabasıdır.
Şu biliniyor ki, bir depo biyo-yakıt elde etmek istiyorsanız bunun için (mısır vs kullanılıyor) bir insanın bir
yıllık yiyeceği miktarda tarım ürünü kullanmak zorundasınız. Bu demektir ki, bir insanı bir yıl boyunca aç
bırakarak bir depo yakıt elde ediyorsunuz. Siz eğer her hafta bir depo yakıt kullanıyorsanız yılda 52 insanı aç
bırakıyorsunuz. Amerika’nın nüfusunu düşünelim. Eğer biyo-yakıt kullanımı artarsa GDO yüzünden dünyada
açların sayısı çoğalacak. Örneğin Monsanto, GDO’lu biyo-yakıtlar üzerine çalışıyor. Çok daha enteresan bir şey
var. Bu mısırları üretmek için Brezilya’da yağmur ormanları katlediliyor. Ormanları kesiyorlar ve mısır ekiyorlar.
Bu sanırım yeter… Bunun açlığa çözüm olmayacağı, açlığı derinleştireceği kesin.
Şimdi bu grafiğe bakalım:
Ekim alanına göre GDO Uygulamaları
Her ikisine
dayanıklılık7%
1%
Virüslere
dayanıklılık
Böceklere
dayanıklılık 19%
73%
Ot öldürücü
ilaca
(herbisit)
dirençli
Kaynak: James C. 2001, ISAAA (International Service for the Acquisition
of Agri-biotech Applications)
Bu grafik şunu gösteriyor. Dünyada GDO ekim alanlarına göre GDO uygulamaları hangi konularda
yapılıyor? Ot öldürücü ilaçlara (herbisit) dayanıklılık gösteren uygulamalar tüm GDO ekiliş alanının %73’ünü
kapsıyor. Bu istatistikler GDO’yu desteklemek üzere oluşturulan ISAAA adlı kuruluşun yayınından alınmıştır.1
Herbisit ne işe yarar? Ot öldürücü ilacı attığınız zaman ana bitki de, yabancı ot da ölebilir. Ama ana bitkinin içine
öyle bir gen katılıyor ki, herbisiti attığınız zaman ana bitki ayakta kalıyor, yabani otlar ölüyor. Bu insanlara çok
güzel gibi görünüyor ama bunun birçok sakıncaları da var. Bu ot öldürücüleri kanserojen. Toprağı öldürüyor,
çevreyi bozuyor. Ayrıca bir süre sonra yabancı otlarda direnç geliştiği gibi herbisit kullanımı artıyor, ek olarak
daha da zararlı herbisitler kullanılıyor. GDO’lu bu üründe kullanılan herbisit tohumu satan aynı şirkete ait. Amaç
aynı zamanda herbisit satışını arttırmak.
İkinci dilimde göreceksiniz % 19 uygulama ise bazı böceklere dayanıklılık sağlıyor. Bt geni denilen ve
bakteriden alınan bir gen bitkinin genetik yapısına katılıyor ve güya bunlar böceklere karşı bir korunma sağlıyor.
% 7 uygulamada ise her ikisine de dayanıklılık gösteriyor. Yani hem Bt, hem de ot öldürücülere dayanıklılık
gösterecek genlere sahiptir. % 1’den az uygulamada ise virüslere dayanıklılığı olanlar var. Demek ki, birinci
kategori ile üçüncüyü toplarsak % 80 oranlarında yapılan bu iş, aslında ot öldürücülere dayanıklılık kazandırmak
1 James C. 2001, ISAAA (International Service for the Acquisition of Agri-biotech Applications)
119
için yapılmaktadır. Peki, bu ot öldürücüleri kim satmaktadır? Yine bu tohum firmaları satmaktadır. Yani olay
aslında ot öldürücülerini pazarlamak için yapılan bir oyundur.
Tohum Firmaları %
Monsanto+Delta
20
Pine
Dupont
12
Syngenta
8
Groupe
Limagrain
Land O’lakes
4
KWS AG
Bayer Crop
Science
3
2
Takii
2
Sakata
DLF Trifolium
2
2
10 Firma Toplamı
57
3
Tar.ilaç Fir.
Bayer
Syngenta
BASF
Dow
Monsanto
Dupont
Koor
Sumitomo
Nufarm
Arysta
%
17
17
12
10
9
6
4
4
3
2
10 Firma top.
84
Dünyada
tohum ve
tarım
ilaçlarında
tekelleşme
Yukarıdaki grafiğin sol tarafında dünyanın en büyük 10 tohum firması var. Sağ tarafında ise dünyanın en
büyük tarım ilaçları satan firmaları var. Bunların 5 tanesinin aynı firmalar olduğunu görüyorsunuz. Bunlar öyle bir
ürün üretiyorlar ki, (mısır veya pamuk) bu ürün adını ilaçtan (herbisit) alıyor. Olay apaçık ortadadır.
GDO şirketleri üç yönden kazanıyorlar. Birincisi tohum fiyatları çok artıyor. GDO’lu tohum fiyatları
muazzam bir artış gösteriyor.
ABD’de GDO’lu soya tohum fiyatları 2006- 2008 yılları arasında % 50 arttı. Bunlar pahalı tohumlar…
İkincisi kullandıkları ot öldürücü (herbisit) fiyatları arttı. 2006- 2008 yılları arasında 2 yıldan kısa bir süre içinde
ot öldürücü Roundup’ın fiyatı % 134 artıyor. Üçüncü bir nokta herbisit (uygun marka) kullanımı arttı. Firmanın
ürettiği tohuma uygun herbisit kullanmadığınızda işe yaramıyor. Uygun marka herbisit kullanımı (bunun
etkin maddesi glyphosate) 1994- 2005 arasında 15 kat arttı. Bunu üreten şirketler kârlarını anormal bir şekilde
büyütüyorlar.2
Peki, GDO’lu ürünler verimi artırıyor mu?
Amerika’nın meşhur gıda ve ilaç kuruluşu FDA ve çevre koruma kuruluşu EPA’nın uzmanı Sherman
şunu söylüyor; “verimi artıran hiçbir GDO ürünü yok. Aynı şekilde susuzluğa dayanıklı, gübre kirlenmesini
önleyici bir tek GDO’lu ürün yok”3. Ayrıca ABD Tarım Bakanlığı GDO’lu hiçbir ürünün verimi arttırmadığını
açıklamıştır.4 Ama zaman zaman GDO’yu savunanlar “altın pirinç” var, şu var, bu var diye, dünyayı kurtaracak
şeyler söylüyorlar. Bunların hiç biri piyasaya sürülmüş değil.
GDO’lu ürünlerin tarım ilacı kullanımını azaldığı iddiası var. Aslında böyle bir şey yok. Özellikle herbisit
kullanımı artıyor. Uygulamaların %80’i herbisite direnci arttırmak üzere tasarlanmıştır. Büyük ölçüde herbisite
direnci arttırmak üzere planlanan bir teknoloji nasıl olur da ilaç tüketimini düşürür? Böyle bir şey mantık olarak
söz konusu olamaz. Dr. Benbroock ABD Tarım Bakanlığının 1996 ile 2004 arasındaki tarım ilacı kullanımı verileri
üzerinde büyük bir çalışma yürütmüştür. Bu dokuz yıllık dönemde GDO’lu soya, mısır, pamuğun kabul edilmesi
ile 122 milyon libre daha fazla tarım ilacının kullanıldığını ortaya koymuştur. Benbrook böcek öldürücülerde 16
milyon librelik küçük bir düşüşe karşılık, herbisit dayanıklılığı olan GDO ürünler nedeniyle 138 milyon libre
2
Friends of the Earth, 2009, Who Benefits the GM Crops-Feeding the Biotech Giants, not the Worlds Poor, Amsterdam, (http://
www.foei.org/en/resources/publications/food-sovereignty/2009/gmcrops2009full.pdf)
3
Dog Gurian Sherman, 2009, Failure to Yield, Evaluating the Performance of Genetically Enginered Crops, Union of Concerned
Scientist, http://tiny.cc/eqZTS
4
Fernandez-Cornejo, J. and D. Schimmelpfennig, February 2004. Have Seed Industry Changes Affected Research Effort? USDA’s
Economic Research Service, Amber Waves,:14-19.
120
daha fazla herbisit kullanıldığını belirlemiştir.5 Ayrıca etkin maddesi glyphosate denilen ot ilacına karşı 2000
yılından sonra yabancı otlar büyük bir direnç göstermeye başlamışlardır. Elimizde çok büyük listeler var. 20’ye
yakın otta hangi yıllarda, ne direnci olduğu raporlarda var.6 Üstelik o büyük şirket; Monsanto da açıklamalarında
bunu kabul ediyor. Yani diyor ki “ot direnci vardır.” Hatta ve hatta açıklamalarında tekrar sürüm yaparak otları
alma tavsiyesinde bulunuyor. Bu açıklamalarda bu işlemlerin yapılması gereken tarihler var. Ayrıca başka ot
ilaçlarının da kullanılması öngörülüyor. Mesela 2002 – 2005 arasında glyphosate’a ilaveten çok daha fazla zararlı
olan ve etkin maddelerinin isimleri 2–4 D, atrazin, acetachlor, metalachlor/S-metalachlor olan herbisitlerin de
uygulanması gerektiğini söylüyorlar. Bunu firmanın kendisi söylüyor. Monsanto 13 Eylül 2005’de yayınladığı
basın bülteninde herhangi bir herbisit toleranslı ürününü eken çiftçilerin çimlenme öncesi roundup ot öldürücüsü
yanında başka ot öldürücülerini de kullanmaları gerektiğini salık vermiştir.7 Amerika Birleşik Devletleri’nde
2002- 2005 arasında mısırda atrazin kullanımı % 12 artıyor. Gene mısırda gylphosate kullanımı da 5 kat artıyor8.
Çünkü dayanıklılık ortaya çıkıyor. Evrim ile yabancı otlar kendilerini geliştiriyorlar. Bu dayanıklılık geliştiren
bitkiler Arjantin’de, Brezilya’da her yerde ortaya çıktı. Dolayısıyla ilaç kullanımını azalması söz konusu değildir.
Glyphosate’in başka bir ilacın yerini aldığı söyleniyordu. Bu da kesinlikle doğru değil. Neden illaki yabani
otu ilaçla öldürmek gibi bir çaba var? Çok basit, çünkü şirket satacak mal istiyor. Hâlbuki agroekoloji bilimi
ilaç kullanmadan, başka tekniklerle otların yok edilebileceğini söylüyor. Otların zararlarını azaltmanın çok yolu
vardır, ancak en basit şekilde otlar çapa yaparak yok edilir. Herbisit kullanımı dışında diğer bütün yöntemler az
veya çok işgücü kullanımını gerektirmektedir. Dolayısıyla bu ilaçların girmesi işçinin çıkması anlamına geliyor.
Tarımdaki şirketlerin daha da büyümesi anlamına geliyor. ABD, Brezilya’da dev tarım işletmeleri herbisiteri
tercih ediyorlar. Bu ilaçların çeşitli kanserojen etkileri olduğu kesin. Dediğim gibi büyük bir tehlike söz konusu,
o zaman neden bunun kullanımını savunuyoruz? Başka yöntemler de var.
Glyphosate’in zararları konusunda epeyce bir çalışma yapılmıştır. Friends of Erath tarafından hazırlanan
bir eserde bu etkiler bir araya getirilmiştir. 9 Şirketlerin göz ve cilt için düşük düzeyde tahriş dışında insan
sağlığına bir zararı olmadığı iddialarına karşı bağımsız araştırma bulguları değişik ülkelerde glyphosate’in en
çok zehirlenme olaylarına yol açan ilaçların içinde olduğunu göstemektedir. Gene şirketlerin ilacın su ve toprakta
çabucak inaktive olduğuna dair iddialara karşı araştırmalar topraklarda ve sedimentlerde çok dirençli olduğunu
göstermektedir. Bunlara daha başka etkiler de eklenebilir. Eserde bunlar ayrıntılı olarak dokümante edilmiştir.
Peki, neden GDO ekiliyor? Amerika’da, Brezilya’da, Arjantin’de hatta Hindistan’da… Bu ülkelerin sayısı
çok fazla değil ama bu ekim yapılıyor. Sebep aslında şu: Büyük işletmeler işçiyi sevmiyor. İlacı seviyorlar. Bir
örnek verelim; Gustave Grobocopatel denilen bir işletme var. 80.800 dekar büyüklüğünde korkunç bir işletme…
Bu işletme sahibinin açıklamaları; GDO’lu olmayan soyadan daha fazla verim alındığı halde işçi tasarrufu
nedeniyle GDO’lu herbisite dayanıklı soya ektikleri yönündedir. Çünkü işçi kullanmıyor, onun yerine herbisit
kullanarak bu olayı bitiriyor. Hâlbuki yabancı otun zarar vermesini engelleyecek birçok agroekolojik yöntem var.
Çapa bunlardan sadece birisidir. Bazı yerlerde yabancı ot dediğimiz şeyler yenmektedir. Büyük işletmeler işçiyi
dışlayarak zehirleri seviyorlar. Ama bunun yanında herbisitlerin kanser yaptığı da unutulmamalıdır.
İkinci bir nokta daha var. Latin Amerika ve Amerika’da köylü tarımı ortadan kalkmış durumda, buralarda
tarım büyük işletmeler tarafından yapılmaktadır. Brezilya’da toprak büyüklüğü Belçika’nın yüz ölçümü kadar
olan işletmeler var. Bu insanlar işçi sevmiyorlar. Dolayısıyla her şeyi ilaçla yapmak istiyorlar. Bunun sonu ne
oluyor? Brezilya’da ve Arjantin’de gördüğümüz sefalet manzaraları ortaya çıkıyor. İnsanlar şehirlere sürülüyorlar.
Orada tuvaleti bile olmayan yerlerde yaşamak zorunda kalıyorlar.
GDO’nun yayıldığı ülkelerde aynı zamanda şunlar da olmaktadır;
GDO’lu olmayan tohum bulmak zorlaşmaya başlıyor. Hindistan’da devlet GDO’yu destekliyor. Devlet
kendi ürettiği GDO’lu olmayan tohumların üretimini kısıyor. Bazı yerlerde de yasaklıyor. Çiftçilerin tohum satışı
yasalarla yasaklanıyor. Mesela ülkemizde de böyledir. Ülkemizde çiftçiler çıkan tohum yasasından sonra kendi
5
C. Benbrook, 2004, Genetically Engineered Crops and Pesticide Use in the United States: the First Nine Years, BioTech InfoNet, Technical
Paper no:7, Oct. 2004,. http://www.biotech-info.net/Full_version_first_nine.pdf
6
Friends of the Earth, 2009, Who Benefits the GM Crops-Feeding the Biotech Giants, not the Worlds Poor, Amsderdam, (http://www.foei.org/
en/resources/publications/food-sovereignty/2009/gmcrops2009full.pdf) s.21-22.
7
Monsanto, 13 Eylül 2005, Investigation Confirms Case of Glyphosate-Resistant Palmer Pigweed in Georgia, Monsanto pres release.
8
Friends of the Earth,2009, age,s.25.
9
David Buffin ve Topsy Jewell, 2001, Health and Environmental Impacts of Glyphosate: The Implications of Increased Use of Glyphosate in
Association with Genetically Modified Crops, Friends of The Earth,
121
tohumlarını satamazlar. Ancak değiştirebilirler. Bu müthiş bir hegemonya, müthiş bir baskı fakat biz buna alıştık.
Artık bu normal gelmeye başlıyor. Bütün bunlar ilerleme adına yapılıyor. Daha iyi, daha verimli olsun deniyor.
Köylüler sanki tohumlara bir hile katacaklar gibi düşünüyorlar. Tohum yasası köylüyü baskı altına alıyor, tohum
ve fide satmasını yasaklıyor.
GDO şirketleri başka bir şey daha yapıyor. Nedir o? Mesela Kanada’da artık GDO’lu olmayan kolza
yetiştirmek imkânsız hale geldi. Çünkü GDO’lu tohum tamamen bulaştı. Yetmiyor, GDO şirketleri, siz GDO’lu
bir şey yetiştirmek istemeseniz bile, komşunuzdan size bulaşıyorsa tohum çalmak suçu ile sizi mahkemeye verip,
ağır cezalar ödetmeye çalışıyor. Böyle yüzlerce örnek var. Bunun sonucunda Kanada’da, Amerika’da çiftçiler
artık GDO’lu olmayan tohumları artık ekmekten vazgeçiyorlar. O ürünü terk edenler var. Ya ürünü terk ediyor, ya
büyük şirketin boyunduruğunu kabul etmek zorunda kalıyorlar. Ancak şirketlere karşı davaları kazanıp, şirketlere
tazminat ödeten çiftçiler de var.
Bunun sonucunda Hindistan’da, pamukta büyük bir hegemonya yayıldı ve birçok çiftçi verim düşüklükleri
nedeniyle intihar etti.
Acaba dünyayı besleyebilecek başka seçenekler var mı? Yani biz GDO’lara muhtaç mıyız?
“Entegre ürün yönetimi” (ICM) veya “entegre zararlı yönetimi” (IPM) denilen bir yöntemle pamukta
veya başka ürünlerde hiç ilaç atmadan üretim yapmak mümkün. Bunu kabaca böceği böceğe yedirmek diye tarif
edelim. Ancak bakteri veya kültürel önlemler gibi başka uygulamalar da var. Entegre ürün yönetimi İzmir’de
pamukta da uygulanmış idi. Ancak çok küçük ölçülerde oldu. Hâlbuki başka ülkelerde örneğin Endonezya’da
milyonlarca çiftçi bu yöntemi başarı ile uyguluyor. Bu konuda yapılmış araştırmalar pamukta % 21 daha fazla
verim alındığını gösteriyor.10
Bir başka uygulama da çek-it teknolojisi (push-pull technology) adını alıyor. Mısırlarda ekilen alanın dışına
böcekleri çekici bir bitki yetiştiriyorsunuz, içine ise bu böceği ittirecek başka bitkiler yetiştiriyorsunuz. Mısırı
kurtarıyorsunuz.
Elimizde bir rapor var. 58 ülkeden 400 uzmanın yaptığı Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası’nın
desteklediği bir rapordur.11 Bu raporun hazırlanması 4 yıl sürüyor ve 2008’de tamamlanıyor. Bu raporun
hazırlanmasında katkıda bulunanların arasında tanıdıklarım da var. Çözüm olarak şunu gösteriyorlar, diyorlar ki,
“ekolojik, düşük girdili, düşük masraflı tarım yöntemleri açlıkla mücadele için en iyi yöntemdir.” “GDO ürünleri
açlık ve yoksullukla mücadelede çok az bir potansiyel gösteriyor”. Bu çalışmanın başında GDO şirketleri bu
raporu destekliyorlarmış, içinde yer almaya çalışıyorlarmış, sonunda bu raporun kendi isteklerini söylemeyeceği
anlaşıldığında hepsi bu çalışmadan ayrılmışlar. Bu yaklaşık 600 sayfalık büyük bir rapor.
Diğer yandan GDO dışı teknolojilerle daha başarılı ıslah yapılabiliyor. Bu “katılımcı ıslah” dediğimiz
bir yaklaşım. Bu yaklaşımda bilim insanları, ıslahçılar çiftçilerle en başından itibaren, yani daha ıslah çalışması
fikri ortaya çıkmadan önce birlikte çalışıyorlar. Bugünkü bütün kültür bitkilerini aslında çiftçiler tarafından
geliştirilmiştir. Ayrıca Türkiye’de Batı Akdeniz Araştırma Enstitüsü tarafından mısır, sap ve koçan kurduna karşı
mısır tohumu geliştirilebilmiştir. Yani GDO tek çözüm değil.
Ama ulusaşırı şirketler hızla yerel türlerin tohum kaynağını yok etmekteler. Tohum Yasası bunun en büyük
nedenlerinden biridir. GDO’lu şirketler “biz bu işten vazgeçtik” deseler bile başımızda çok büyük bir tehlike
var. Yerel çeşitlerimizi kaybediyoruz. Hâlbuki bu yerel çeşitler üzerine İngiltere’de ve Amerika’da yapılmış
araştırmalar, bunların bize büyük miktarda anti-oksidanlar sağladığını gösteriyor.
Bu nedenden dolayı hem zehirli ilaçlar, hem de besleyici özelliğini yitirmiş şirket tohumları nedeniyle
bütün ülkelerde ve ülkemizde kanser alabildiğine gidiyor. Bunun sebebi bu tarım sistemleridir.
Diğer yandan GDO’lu olan ve olmayan ürünler yan yana yaşayamıyorlar. GDO bulaşması söz konusu
oluyor. Mesela Kanada’da yağlık organik kolza üretimi tamamen yok olmuş vaziyettedir.
Türkiye’de en son bir Biyo-Güvenlik Yasası çıktı. GDO’ya Hayır Platformu’nun, Ziraat Mühendisleri
Odası’nın ve birçok insanın katkılarıyla ve çabalarıyla GDO’lu ürünlerin üretimi Türkiye’de yasaklandı, ancak
ithalatı serbest durumdadır. Fakat bana kalırsa hem ithalatı, hem üretiminin yasaklanması gerekir. Bunun yarattığı
birçok zarar var.
Bir de hep şu söyleniyor “yersiniz bunlar hazım olur gider.” Yapılan araştırmalarda insanların bağırsaklarında
10 Grain, 2007, “Bt cotton the facts behind the hype” Seedling içinde, January,2007, http://www.grain.org/seedling/?id=457
11
UNDP, FAO, UNEP, UNESCO, World Bank, WHO, GEF, 2009, International Assesment of Agricultural Knowledge, Science and
Technology for Development, Washington, http://www.agassessment.org/
122
milyarlarca faydalı bakteri olduğunu gösteriyor. Siz bize baktığınızda bir tek insan görüyorsunuz, bizim içimizde
bizimle beraber simbiyoz (dayanışma) halinde yaşayan milyarca faydalı bakteri var. Bunlara bu genlerin geçtiği
konusunda kesin kanıtlar var. Bitkilerden de toprak bakterilerine geçtiğine dair kesin bilgiler var. Bence Avrupa
veya Amerika’nın Gıda ve İlaç Örgütü açıklamalarına da güvenilmez. Bu ülkelerin bu kurumları çok iyidir demenin
de bir anlamı yok. Mesela EFSA “deli dana” hastalığında sınıfta kalmıştır. Yıllarca deli dana’yı küçümsediler,
ondan sonra tedbir almaya başladılar. Prion denilen bakteri altı bir varlığı etlerle yiyorsunuz. Beyninize gidiyor
ve orada çoğalmaya başlıyor. Sonra beyniniz süngere dönüyor. Biyoloji o kadar basit bir şey değil. “yeriz gider,
bunlardan kurtuluruz” demek çok yanlıştır.
123
GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ÜRÜNLER VE RİSK ALGISI
Öğr. Gör. Dr. Işıl ERGİN
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
GİRİŞ
Günümüz dünyası her gün yeni teknolojilerle tanışmakta, bu yenilikler çoğu zaman yaşam biçimlerimizi
derinden etkilemektedir. Bu yeni teknolojiler, çoğu zaman üretim ya da tüketim biçimlerimize de önemli
değişiklikler getirmektedir. Bir teknolojik yenilik (innovasyon) veya gelişme, temel olarak aslında bir “yarar”
sağlamak zorundadır. Yarar; daha düşük maliyet, daha işlevsel olma veya artmış kalite olabilir. Tarımsal
biyoteknoloji ürünleri(GDOlar) de, en azından onları geliştirenlerin kafasında, böylesi bir teknolojik yaratıcılık
ürünüdür. Yüksek verimlilik, düşük pestisid ihtiyacı, daha az çevresel kirlilik ve açlığın yeni türlerle giderilmesi
gibi yararlardan bahsedilmektedir. Bazı ülkeler tarafından ekonomik bir fırsat ve 21. Yüzyılın stratejik bir
teknolojisi olarak lanse edilmektedir (1, 2).
Peki, toplumlar-yani bu gıdaları tüketecek olanlar-söz konusu GDO’lu gıdaların “yararlı” olduğu konusunda
hem fikir midir? Endüstrinin ısrarla iddia ettiği bu yararlar ve hükümetlerin desteğine rağmen, çevreciler ve
toplumun pek çok kesiminden gelen karşıt görüşlerin teknolojiyi üretenler için sürpriz olduğu bildirilmektedir.
Çevrecilerin başı çektiği pek çok grup; gen kaçağı, ilaca dirençli otların ortaya çıkışı, biyoçeşitlilik sorunu,
bilinmeyen uzun erimli etkiler, etik sorunlar, etiketleme problemleri ve sağlık etkilerini sıkça sorgulayarak “risk”e
dair kaygıları dile getirmektedir (1). Biyoteknoloji ile üretilen bu gıdaların irdelenmesinde risk ve yarara dair
unsurlar tartışmalarda anahtar rol oynamaktadır.
Risk yanlış mı algılanıyor?
Ne zaman GDO’lu gıdalardan kaynaklanan riskler gündeme getirilse, endüstri ve yasa yapıcı kurumlar, riski
anlamakta toplumun yetersiz kaldığını öne sürmektedir. Uzman görüşleri, yararların zararlardan-ki hiçbir zararı
olmadığında ısrarcıdırlar-çok daha üstün olduğunu savunurlar. Toplumun bu konulardaki reddi görüldüğünde de,
yararların yeterince anlaşılmadığı için riskin “yanlış algılandığı” sonucuna varırlar (1,3).
Tüketicilerin bu gıdaları tüketmekle ilgili çekincelerini anlamak, endüstri için büyük önem taşımaktadır.
Risk algısının değerlendirilmesi, tüketici kabulü ve tutumunun araştırılması bu anlamda oldukça öne çıkmaktadır.
Bu bağlamdaki araştırmaların yapılma gerekçesi “yeni çıkan teknolojilere sosyal tepkileri anlamak ve pazar
stratejilerinin geliştirilmesinde ve gelecekte bilim ve teknolojinin stratejik gelişimini sağlamak” olarak
açıklanmaktadır. Aşağıdaki çalışma örneklerinde de görüldüğü üzere, toplumu ikna etme araçlarını keşfetmek
konusunda epey bir çaba sarfedildiği anlaşılmaktadır. Aşağıdaki araştırmaların tamamı, GDO’ları olumlayan ve
tüketici davranışının bu olumlama noktasına nasıl çekilebileceğine kafa yoran araştırmalardır.
GDO gıdalar toplum tarafından daha kabul edilebilir hale nasıl getirilebilir?/ Tüketici kabulü, GDOlara
atfedilen değer ve onlara karşı takınılan tutum: Gıda politikaları açısından etkiler, /GDOlara karşı tüketici tutumu/
Tüketicinin refah düzeyinin GDOlar ve etiketleme konusuna etkisi/ Güven, asimetri kuralı ve önceki inançların
rolü/
Riskin “yanlış anlaşıldığı” ve tepkilerin bundan kaynaklandığına inanan bu bakış açısına göre; bu durumu
çözmek için, GDOlu mahsullerin veya gıdaların özellikli bir risk içermediğine işaret eden bilimsel değerlendirmeler
ve güvenilir kaynaklarla yürütülecek bir risk iletişimine vurgu yapılır (4). Bu durum, GDO’ların yararlarının
çok aşikar olduğu saptamasına dayanır. Toplumun “yanlış” risk algısının karşıt kampanya yürüten gruplar veya
medyanın abartısı ile ilişkili olduğu düşünülür. Toplumun, tıpkı konunun uzmanları gibi bir risk-yarar analizi
yaptığı varsayılır. Bu bakış açısına göre; toplum, ne yazık ki riski yanlış ölçmektedir. Bu varsayımlara göre sanki
yararlar konusunda herkes hemfikirdir (1,3).
Ancak yapılan kalitatif araştırmalar durumun bir risk-yarar analizinden ibaret olmadığını göstermektedir.
Onyedi ülkede yürütülen Eurobarometer araştırması, toplumların bu teknolojiye ilişkin olarak sadece tehlikeleri
değil, konunun ahlaki veya demokratik zararlarını da irdelediğini göstermektedir. Üstelik bireyler ağrı gidermek
ya da tedavi etmekte kullanılan biyoteknoloji uygulamalarını riskli olarak da algılamamaktadır. Yani durum bir
teknoloji karşıtlığından ibaret bir itiraz olmayıp, spesifik olarak GDO lara özel bir “reddi” göstermektedir (5).
Riskli teknolojileri toplumun reddi, bireyleri risk konusunda bilgilendirmek ve eğitme çabalarını
artırmıştır. Bu eğitimler sıklıkla bu tehlikeler için kantitatif risk tahminleri sunarlar, yıllık ölümlülük ya da sakat
124
bırakma olasılıklarından, yaşam yılı sürelerine etkilerden bahsederler. Ancak bu karşılaştırmaların, riskin kabul
edilebilirliği ile ilgili sonuçları olmadığı gösterilmiştir (1). İnsanların risklilikten ne anladığı, beklenen fatalite
sayısından daha fazla şey ifade etmektedir. Bu nedenle riskleri tanımlamak, karşılaştırmak veya düzenlemek
isteyenlerin risk kavramına daha geniş bir çerçeveden bakması gerekmektedir.
Peki, GDOlar özelinde, risk algısının şekillenmesinde etkili olan unsurlar nelerdir?
Risk algısı
Çevreden gelecek zararları algılamak ve ondan kaçınmak davranışı, her canlının yaşamını devam
ettirebilmesi için gereklidir. Bu durum; geçmiş deneyimleri derleyip, onlardan öğrenme yeteneği ile desteklenir.
İnsanın diğer canlılardan en önemli farkı ise çevresine sadece tepki vermesi değil onu değiştirme yeteneğinin
de olmasıdır. Bu yetenek riski hem yaratır, hem azaltır. Son yıllarda, kimyasal veya nükleer teknolojilerin artışı,
dünyayı ve dünyadaki yaşam formlarını tehdit edebilecek ve uzun süreli etkileri olan unsurları içermektedir. Bu
komplike teknolojiler, pek çok kişi için tanıdık olmayan ve anlaşılamaz mekanizmalar içerir. Tehlike sıklıkla uzun
erimlidir ve bu nedenle istatistiki analizlerle değerlendirmek güçtür ve deneme yanılma yöntemleriyle yönetilmeye
uygun değildirler. Günümüzün tehditlerinin bu yönleri göz önünde bulundurularak, risk değerlendirmesi adında
bir disiplin öne çıkmaktadır. Bu disiplin; riski tanımlamak, özelliklerini açıklamak ve ölçmeye yardımcı olmak
için tasarlanmıştır (6).
Tehlikeleri değerlendirmek için ileri teknolojik yöntemler kullanılmakla birlikte, bireylerin riske ilişkin
değerlendirmeleri, sezgisel özellikler taşıyan “risk algısı”na dayanmaktadır. Bu algıya dair bilgiler sosyoloji,
politika, antropoloji ve psikoloji alanlarından gelebilmektedir. Sosyolojik ve antropolojik araştırmalar risk
algısının ve riski kabullenmenin sosyal ve kültürel kökenleri olduğunu göstermiştir. Bu araştırmalar; tehlikelere
verilen tepkilerin, arkadaşlar, aile, iş arkadaşları ve saygın kamu yöneticileri tarafından yayılan etki ile
şekillendiğini de göstermektedir (7). Kişiler riskleri ihmal edilebilir, kabul edilebilir, göze alınabilir veya kabul
edilemez olarak değerlendirebilir. Bu değerlendirmeyi kazançları ya da yararları ile karşılaştırarak yapma eğilimi
yüksektir. Algılama kişinin yaşı, cinsiyeti, kültür ve eğitim düzeyi ile yakın bağlantı gösterir (8). Toplumların
risk ve fayda konusunda yaşanan deneyimler doğrultusunda “gerekli olan optimum” dengesini bularak tercihini
bildirdiği saptanmıştır. Tarihsel ve bugünkü risk ve yarar verilerine bakarak bir “kabul edilebilir” risk-yarar
paterni geliştirdiği öne sürülmektedir(3). Örneğin yaşanan kaza deneyimleri, toplumda riske ilişkin bakışın
şekillenmesinde rol oynamaktadır. Bhopal’deki kimyasal endüstri kazası veya Çernobil reaktöründeki patlama bu
tip teknoloji kazalarına örnek olabilir. Bu kazaların ciddiyeti aslında o olayın toplum açısından “işaret ettiklerinin”
etkisi ile belirlenir (6).
Ülkelerin politik kültürlerindeki farklılıklar da, özellikle biyoteknoloji konusunda yasa koyucuların tavır
farklılıklarını da açıklamaktadır. Özellikle bu fark, ABD ve Kanada’da, belirsizliğe yüksek tolerans(“belirsizliğin
ihmal edilme ölçeği-uncertainty avoidance index”- ile yapılan değerlendirmeler sonucu) ve daha opportunist bir
risk algısı ortamının, yasa yapıcı ve düzenleyici kurumların hızla mevcut yasal düzenlemeleri değiştirebilmesini
mümkün kıldığını göstermiştir. Buna karşılık Avrupa kıtasında hakim olan ve belirsizliğe daha düşük toleranslı
toplum yapısının, daha katı ve sıkı düzenlemelerin GDO alanında hakim olmasına yol açtığı bildirilmektedir.
Ayrıca bireylerin dünya görüşünün de bu algıda etkili olduğu gösterilmiştir. Bireylerin yaşamda kendilerini
konuşlandırdıkları gruplar veya kültürel değerler doğrultusunda bazı tehlikeleri göz alıp bazılarını görmezden
geldikleri de çalışmalarda saptanmıştır (3,9).
Risk algısı araştırmaları; bireylerin tehlikeli aktiviteleri ve teknolojileri tanımlamaları istendiğinde yapılan
değerlendirmeleri inceler. Daha erken dönemde yapılan risk çalışmaları riski “psikometrik paradigma” yaklaşımı
içinde incelemiştir. Tehlikeye dair algılanan risk, bir taksonomi içerisinde incelenir. Bu yaklaşım korku, yeni olma,
damgalama vb. pek çok unsurun bireyin risk algısını etkilediğini gösterir ve bunu ölçülebilir ve öngörülebilir
kılar.( Bu taksonomik şema bireylerin kimi tehlikeler için oldukça temkinli, kimileri içinse umursamaz bir tavır
takındıklarını ve bu aralık içerisinde diğer tehlikelerin sıralandığını göstermektedir (10). Duyma ve görme esasına
dayalı bu saptamalar iki temel grupta toplanabilir: 1) Bilinmeyen risk (unknown risk) ve 2) Korku riski(dread
risk) (Şekil 1 ve 2).
Tanıdık ve anlaşılabilir bir tren kazasında pek çok kişinin hayatını kaybetmesi daha az etki yaratırken,
bilinmezliklerle dolu bir teknolojinin (örneğin bir nükleer reaktörün küçük bir kazası veya bir DNA laboratuarındaki
kaza) o an itibarıyle az bir ölüme sebep olsa da, çok büyük sosyal sonuçlar doğurması beklenir. Çünkü daha
125
sonrasında gelişebilecek olası katastrofilerin habercisi olarak görülecektir. Eğer bir risk bilinmezlik taşıyor ve
potansiyel olarak katastrofik ise, küçük kazalar bile toplumda büyük tepki yaratır ve etkileri dalga dalga yayılır
(6).
1985’te Slovic’in 81 tehlikeyi bilinmeyen risk ve korku riski üzerinden incelediği araştırmasında, DNA
teknolojisi, nükleer güçle beraber, bilinmez risk açısından en yüksek risk sıralarında yer alır. Korku riski
açısından ise ortalarda yer almaktadır. Yani daha henüz gıdalar için genetik modifikasyon konusu tartışmalı bir
alan haline gelmeden önce bile, toplumsal kaygı düzeyinin yüksek olduğu bir unsurdur. Bu çalışmada saptanan
risk düzeyleri bireylerin mevcut risk unsurlarını pek çok aktivite açısından kabul edilemez biçimde yüksek
buldukları yönündedir. Algılanan risk düzeyi ile istendik risk düzeyi arasındaki bu açık, endüstrinin ve düzenleyici
mekanizmaların(yasaların) risk yarar dengesini kuruş biçiminden toplumun tatmin olmadığını göstermektedir
(1,6).
Daha sonraki çalışmalarda, Sjoberg bu teknolojilerin algılanma sürecine “doğaya müdahale etme”, “doğal
olmama” veya “ahlaki olmama” gibi özelliklerin incelenmesini de ekler (11). Siegrist ise biyoteknoloji açısından
algılanan riski “güven”(trust) ile de ilişkilendirir. Biyoteknoloji ile ilişkilendirilen risklerin veya yararların,
şirketlere veya bilim adamlarına duyulan güven ya da güvensizlikle de ilişkili olabileceğini gösterir (12). Uzman
görüşleri ile sokaktaki insanın değerlendirmeleri arasındaki derin uçurumda, yasa yapıcılara, bilim insanlarına ya
da bu teknolojileri kullanan endüstriye duyulan güven ya da güvensizliğin önemli etkisi olduğu bildirilmektedir
(3,13).
Şekil 1: 81 tehlikenin Bilinmeyen risk ve Korku riskine göre lokasyonu (6).
(Şekil 2’de yukarıdaki şeklin içerdiği unsurlar ele alınmıştır.)
126
Şekil 2: Tehlike lokasyonları oluşturulurken ele alınan 18 risk özelliği (6).
Son dönemdeki çalışmalar duygusal süreçlerin de risk algısında etkili olduğunu vurgulamaktadır. Bu
çalışmalar, inançların tercihleri şekillendirdiği düşünüşü yerine, tercihlerin inançları oluşturduğu varsayımını öne
sürer. Örneğin bir kişi için bilinmez olan daha çekici ise, daha az riskli olarak da algılanabilir. Kültürel teoriyle
uyumlu bir saptama yaparak, risk algısının mevcut değer ve tercihlerin bir dışa vurumu olduğu da bildirilmektedir.
Bu yorum; her bir yeni teknolojinin diğerlerinden bağımsız olarak risklerinin ve yararlarının değerlendirildiği,
tartıldığını ve mantıki bir tercih yapıldığını varsayan bakış açısına terstir. Bir takım kanıtların sunulması ile riske
ilişkin görüşlerin birden eriyip yokolmasını beklemenin yanlış olduğu bildirilmektedir. Bireylerin başlangıçta
sahip oldukları görüşler değişime dirençlidir ve mevcut bilginin algılanış biçimini de etkiler. Bireyin varolan
görüşleri ile örtüşüyor ise, kişi bu yeni kanıtları güvenilir ve bilgilendirici bulabilir. Eğer örtüşmüyorsa; bu
bilgiyi güvenilmez, hatalı veya temsil etmiyor diye algılama olasılığı yüksektir. Eğer kişinin bu konuda güçlü
görüşleri yoksa, bu konudaki problemi formüle etme çabasına girişir. Bu noktada aynı bilgiyi farklı şekillerde
sunmanın(örneğin ölümlülük verileri yerine sağ kalım üzerinden açıklamak) kişilerin bakış açılarını ve eylemlerini
değiştirebilmeyi mümkün kılabileceği belirtilmektedir (3,14,15).
Çalışmalar risk algısı üzerine bu kadar yoğunlaşmaktadır ama acaba tüketicinin GDO gıdaların yararlı olup
olmadığına dair algısı, tercihinin şekillenmesinde rol oynamakta mıdır? Risk üzerinde yoğunlaşan çalışmalar
yarar konusunda niye herkes hemfikirmiş gibi davranmakta, yarar algısını ve bunun tercihler üzerindeki etkisini
incelemeye değer bulmamaktadır? Yoksa tüketicinin yarar konusundaki bakış açısının öneminden korktukları için
mi bu alana girmek istememektedirler?
Yarar algısı
Eurobarometer araştırmasında yedi tane biyoteknoloji unsuru; 1)yarar indeksi, 2)risk indeksi, 3)ahlaki
olarak kabul edilebilir olup olmadığı ve 4)destekleme indeksi kullanılarak incelenmiştir. 4 puanlık skalada
değerlendirme yapan katılımcıların(kesinlikle katılmıyorum-kesinlikle katılıyorum aralığında) incelediği
biyoteknoloji unsurları:1.Genetik testler 2.İnsan hücresi ve dokusu kolonlama, 3.Hayvan klonlama, 4.Çevrenin
(toprak, su vs) kirlilikten arındırılması, 5.Genetiği değiştirilmiş ilaçlar, 6.Genetiği değiştirilmiş ekinler, 7.Genetiği
değiştirilmiş gıdalardır.
Her bir uygulamaya dair kısa açıklamalar da ankette yer almıştır. Çalışmanın ilk bölümü “ahlaki olarak
uygun bulup bulmama” bileşeninin de eklendiği tipik bir risk-yarar analizidir. Bu üç bileşenin, bireyin GDO
teknolojilerini destekleyip desteklememe kararını nasıl etkilediği incelenir. “Risk” algısı ile “destekleme” arasında
ilişkinin var olduğu ama bunun “yarar” ve “ahlaki olarak kabul edilebilir olma”nın etkisinden daha zayıf olduğu
görülür. Çalışmada katılımcıların verdiği yanıtlarla oluşturulan gruplar aşağıdaki Tablo 1’de özetlenmiştir (1).
127
Tablo 1: Katılımcıların risk, yarar ve destekleme konusundaki
yanıtlarının kategorizasyonu (1).
GDOlar gelecek nesiller için RİSK oluşturur
Katılıyorum
GDOlar pek
çok insan
için YARAR
sağlayacaktır
Katılmıyorum
Katılıyorum
Katılmıyorum
Yararlı & Riskli (Dengeci)
Toplam
Bu grup içinde
%18
Destekleyenler
%52
Yararlı değil & Riskli (Kuşku duyanlar)
Yararlı & Riskli değil (Rahat)
Toplam
Bu grup içinde
%14
Destekleyenler
%81
Yararlı değil & Riskli değil (İlgisiz)
Toplam
%62
Bu grup içinde
Destekleyenler
%17
Toplam
%6
Bu grup içinde
Destekleyenler
%27
Dengeci grupta risk ve denge dinamikleri daha net iken, rahat veya kuşkulu grupta risk-yarar unsurlarının
dışında da dinamiklerin olduğu görülmektedir. Rahat grubunda; yararlı bulmasına ve risksiz olduğunu düşünmesine
rağmen, GDO’ları desteklemeyen %19’luk bir grup bulunmakta ve kuşku duyan grup, tüm güvensizliğine rağmen
%17 oranında desteklemektedir. “İlgisiz” bulunan grup dışlanarak, “rahat”, “dengeci” ve “kuşkulu” gruplarının
özellikleri incelenmiştir. İncelenen özellikler; teknolojiye sıcak bakma, bilgi, güven, cinsiyet ve eğitim düzeyidir.
Teknolojiye sıcak bakma: Çalışmalar yeni teknolojiler konusunda sıcak düşünenlerin GDO lar konusunda
da olumlu davranış sergilediklerini göstermiştir. Bilgi: Bilimsel bilgi olmadığında “mantık dışı” veya “duygusal
kararlar” alındığı belirtilse de bu, tartışmalı bir alandır. Ancak burada belirtilmelidir ki, GDO konusundaki uzman
görüşlerinin toplumun kaygıları ile örtüşmeyen bir risk algısına sahip olduğuna dair yayınlar oldukça fazladır.
Güven: Güven duymama konusu akademik araştırma ve politik tartışmaların merkezi haline gelmiştir. Bilim
insanlarına veya yasa yapıcılara güven duyulmamasının, toplumun GDO konusundaki itirazlarının altında yatan
önemli bir neden olduğu bildirilmektedir (4). Cinsiyet: Kadınların bilim ve teknoloji konusunda desteklerinin
erkeklere göre daha az olduğu pek çok çalışmada gösterilmiştir. Eğitim: Eğitim de yine bilim ve teknoloji
konusundaki tutumu etkilemektedir.
Eurobarometer’ın araştırması sonucunda başkaca yeni teknolojilere sıcak bakanların, gıda zincirinin
bileşenlerine güvenenlerin, biyoloji ve genetik alanında bilgili olanların ve erkeklerin, GDO ları desteklemek
konusunda daha hevesli oldukları görülmüştür. Bu araştırmanın bir diğer kritik saptaması da yarar algısı arttıkça
risk algısının GDO’ları destekleme üzerindeki etkisinin şiddetlenmesi vurgusudur. Görüldüğü üzere, risk algısının
etkisi , “yarar” algısının büyük ölçüde güdümündedir. Kişiler GDO gıda ile ilgili fayda görmeleri durumunda,
risk algısı onların tutumunda daha etkili bir değişkene dönüşmektedir. Fayda görmemeleri durumunda ise oldukça
etkisizleşmektedir (1).
SONUÇ
GDO’lar tartışmasında “risk” kavramı oldukça sıklıkla gündemimizde yer alan bir başlıktır. Sağlık ve
güvenlik konusunda söz söyleyenlerin insanların risk konusunda nasıl düşündükleri ve nasıl tepki verdiklerini
anlamaya ihtiyacı vardır. Ancak bu çalışmada belirtildiği üzere, GDO taraftarları veya karşıt görüştekiler için
“risk” ve onun incelenmesi farklı anlamlar ifade etmektedir. GDO taraftarları için risk tartışması, daha çok bireyleri
ikna sürecinin bir parçası gibi görülmekte ve tüketici tutumunu iyileştirmenin bir aracı olarak ele alınmaktadır.
Karşıt görüştekiler için ise olayı sadece biyolojik bir “risk” boyutunda tartışmak, GDOların sosyal, ekonomik
ve etik etkilerini de içeren bütünlüklü bir tartışmadan uzaklaştırma olasılığı taşımaktadır. Oysa yukarıdaki
araştırmalarda da belirtildiği üzere toplumun GDO’ları reddi ile ilgili unsurlar ”biyolojik bir risk algısından”
ibaret olmayıp, bilimi, doğaya zararı, etik kabul edilebilirliği, kazaları, yol açabileceği sosyal yaraları kapsayan
geniş bir zemindir. Toplumların politik ve demokratik alt yapıları, onlara gelebilecek zararlara karşı durmak
konusundaki hassasiyetlerinde ve zarardan kaçınma davranışında etkin olmaktadır. Görülmektedir ki toplumlar
GDO’ların yararına veya “denenmiş ve test edilmiş” başkaca unsurlarla aynı sonuçlara varmak mümkünken,
neden risk alması gerektiğine ikna olmuş değildir. GDO karşıtlarının, bu gıdaların “yararı” olmadığı konusundaki
vurgularını artırması ve sürecin sosyo-ekonomik ve etik zararlarını daha netlikle vurgulaması toplumların zaten
varolan farkındalığını daha da güçlendirecektir.
128
Kaynaklar
1.Gaskell G, Allum N, Wagner W, Kronberger N, Torgersen H, Hampel J, Bardes J. GM foods and the
misperception of risk perception. Risk Anal. 2004 Feb;24(1):185-94.
2.de Melo-Martín I, Meghani Z. Beyond risk. A more realistic risk-benefit analysis of agricultural
biotechnologies. EMBO Rep. 2008 Apr;9(4):302-6.
3. Finucane ML, Holup JL. Psychosocial and cultural factors affecting the perceived risk of genetically
modified food: an overview of the literature. Soc Sci Med. 2005 Apr;60(7):1603-12. Review.
4. Poortinga W, Pidgeon NF. Trust in risk regulation: cause or consequence of the acceptability of GM
food? Risk Anal. 2005 Feb;25(1):199-209.
5.Savadori L, Savio S, Nicotra E, Rumiati R, Finucane M, Slovic P. Expert and public perception of risk
from biotechnology. Risk Anal. 2004 Oct;24(5):1289-99.
6. Slovic P. Perception of risk. Science. 1987 Apr 17;236(4799):280-5.
7. Frewer L, Lassen J, Kettlitz B, Scholderer J, Beekman V, Berdal KG. Societal aspects of genetically
modified foods. Food Chem Toxicol. 2004 Jul;42(7):1181-93. Review.
8. Güler Ç, Halk Sağlığı Temel Bilgiler Ed: Güler Ç, Akın L. Bölüm: Radyoaktif Kirlenme.Hacettepe
Üniversitesi Yayınları, Ankara, 2006. S:582
9.Gaskell G, Allum N. Sound Science, problematic publics? Contrasting representations of risk and
uncertainty. 2001 Politeia 63
10. Fischhoff B, Slovic P, Lichtenstein S, Read S, Combs B How safe is safe enough? A psychometric
study of attitudes towards technological risks and benefits. 1978 Policy Sci 9:127–152
11. Sjoberg L. Factors in risk perception. Risk Anal. 2000 Feb;20(1):1-11.
12.Siegrist M. The influence of trust and perceptions of risks and benefits on the acceptance of gene
technology. Risk Anal. 2000 Apr;20(2):195-203.
13. Frewer LJ, Scholderer J, Bredahl L. Communicating about the risks and benefits of genetically modified
foods: the mediating role of trust. Risk Anal. 2003 Dec;23(6):1117-33.
14. Townsend, E Affective Influences on Risk Perceptions of, and Attitudes Toward, Genetically Modified
Food. Journal of Risk Research, 2006; 9: 2 pp. 125-139
15. Slovic P, Finucane ML, Peters E, Mc Gregor DG. Risk as analysis and risk as feelings:Some thoughts
about affect, reason, risk and rationality. Risk Anal. 2004 ; 24:2: 311-322
129
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞININ ÇALIŞMALARI
Dr. Rana GÜVEN
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Md. Yrd.
GİRİŞ
Tarım sektörü ülkelerin ekonomik, kültürel ve politik açıdan en önemli sektörleri arasında yer almaktadır.
Ancak tarım, birçok ülkede en tehlikeli sektörlerden birisidir.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre, Dünya iş gücünün yarısına karşılık gelen 1,3 milyar
tarım işçisinden her yıl 170 bini ölmekte, önemli bir kısmı ciddi şekilde yaralanmakta veya meslek hastalığına
yakalanmaktadır. Dünyadaki 1.95 milyon iş kazası sonucu gerçekleşen ölümlerin yaklaşık yarısının tarım
sektöründe meydana geldiği tahmin edilmektedir. Bu denli önem arz eden tarım konusunda ILO atarfından
yayınlanan tarımla ilgili sözleşme ve tavsiye kararı sayısı 30’dur.
Avrupa İş Sağlığı ve Güvenliği Ajansı verilerine göre; Avrupa’da on milyondan fazla tarım çalışanı
bulunmakta olup tarım işyerlerinin %78’i aile işletmesi niteliğindedir. 2005 yılında yapılan 4. Avrupa Çalışma
Koşulları Araştırması sonucuna göre tarım işletmelerinin % 59’u bağımsız çalışanlardan oluşmaktadır. Bu
oran diğer sektörler için % 16.7’dir. Tarım geçici iş ilişkisinin en fazla yaşandığı (% 43.9) ve en fazla sözleşme
yapılmaksızın çalışılan (%24) sektördür.
1995-2002 yılları arasında 15 AB ülkesinde çalışanların %18’ i tarım ve balıkçılık sektöründe çalışırken
tarım çalışanlarının %40’ının sağlıkla ilgili risklerle karşı karşıya olduğu tahmin edilmektedir. AB ülkelerinde
iş kazası en fazla inşaat sektöründe, ikinci olarak ise tarım, avcılık ve ormancılık sektöründe görülmektedir. AB
ülklerinde kadın çalışanların en fazla yer aldığı sektör tarım sektörüdür. Tarım çalışanlarının %1.2’si iş kazaları
nedeniyle sürekli iş göremez hale gelmekte, %3.2’sinde ise meslek hastalıkları görülmektedir. Tarım sektöründe
iş kazaları ortalamanın 1.7 katı, ölümlü iş kazaları ise ortalamanın üç katı daha fazla görülmektedir.
Tarım çalışanlarının %15’i tehlikeli kimyasallarla temas etmekte, %30’u titreşime maruz kalmakta, en
fazla bu sektörde olmak üzere %60’ı ergonomik olmayan ağrılı çalışma duruşlarına maruz kalmakta, %50’si
ağır yük kaldırmakta ve tekrarlayıcı hareketlere maruz kalmakta, %20’si gürültüye maruz kalmaktadır. Tarım
çalışanlarının %8’inde allerjik reaksiyonlar, %10’unda cilt problemleri görülmektedir. Ancak bütün sektörler
arasında en az düzeyde olmak üzere tarım çalışanlarının sadece %30’u çalışma ortamındaki bu tehlikeler hakkında
bilgi sahibidir.
Genel istihdam, dış ticaret, ekonomi ve sanayi sektörüne hammadde sağlaması gibi diğer sektörler ile
olan yakın ilişkisi nedeni ile de tarım sektörü Türkiye ekonomisinde önemli bir yere sahiptir. Tarım, ülkemiz
nüfusunun yaklaşık üçte birinin geçim kaynağıdır. TÜİK verilerine göre 2010 yılında istihdam edilen kişi sayısı
22 milyon 594 bindir. Bunun yüzde 25,2′si tarım sektöründe yer almaktadır. Ekonomik açıdan bakıldığında TÜİK
2010 yılı istatistiki verilerine göre tarım sektörünün GSYİH (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla) içindeki payı % 9.1 olarak
açıklanmıştır. Sektördeki 2 milyon 724 bin kadının %76’sının ücretsiz aile işçisi olarak çalıştığı bilinmektedir.
Fiziksel, kimyasal, biyolojik, ergonomik ve psiko-sosyal risklerle karşı karşıya kalmakta olan tarım
sektöründe çalışanlar, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerine erişim konusunda diğer sektörlerden çok daha alt
sıralarda yer almaktadır.
Tarım sektöründe iş sağlığı ve güvenliği konusunda bugüne kadar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
olarak gerçekleştirilen çalışmalar aşağıda özetlenmiştir:
ARAŞTIRMA ve EĞİTİM ÇALIŞMALARI:
1.
İSGÜM (İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü) tarafından bugüne kadar gerçekleştirilen saha
araştırmaları
•Organik fosfor bileşikleri içeren pestisid üreten işyerlerinde sağlık taraması, 1987
•Tarımsal İşlerde Çalışanlarda Meslek Hastalığı Riskleri, 1988
•Organo fosforlu ve karbamatlı insektisit ürten işyerlerinde sağlık taraması, 1991
2.
İSGGM çalışanları tarafından gerçekleştirilen tez çalışmaları:
130
•Ümit TARHAN, Çukurova Bölgesinde Organofosforlu ve Karbomatlı İnsektisitlere Mesleki Maruziyet
Riskinin Araştırılması, Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1991
•Buhara ÖNAL, Tarım İşçilerinin Sağlık Sorunları, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Enstitüsü, Ankara, 1995
•S. Suna AHİOĞLU, Tarım Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği- Risk Değerlendirmesi, Uzmanlık Tezi,
2008
3.
İş Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından zirai mücadele ilaçlarının üretimi yapılan işyerlerinde iş
sağlığı ve güvenliği yönünden yapılan proje denetimleri yapılmış ve raporu yayınlanmıştır, 2005
4.
Tarım Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği (Pestisitler) konulu TAIEX Semineri 9 Kasım 2009
tarihinde Ankara’da ilgili sosyal tarafların katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Bu seminerin amacı, tarım sektöründe
çok yoğun kullanım alanı olan pestisitlere maruziyet risklerinin belirlenmesi, maruziyeti önlemek için alınması
gereken tedbirler ve pestisit maruziyetini belirlemek amacı ile örnekleme metodları konularında karşılıklı bilgi
alış verişinde bulunmak, bu gibi maruziyetleri olabilecek çalışanların sağlık ve güvenliklerinin korunmasını
sağlamak üzere uluslararası işbirliğini geliştirmek olmuştur.
5.
METİP - Mevsimlik Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi Projesi
kapsamında; 24.03.2010 tarihinde 2010/6 sayılı Başbakanlık Genelgesi yürürlüğe konulmuştur. Bu Genelgede
mevsimlik gezici tarım işçisi olarak çalışmak amacıyla, bulundukları illerden diğer illere aileleri ile birlikte
giden vatandaşlarımızın bu süreçte ulaşım, barınma, eğitim, sağlık, güvenlik, sosyal çevreyle ilişkiler, çalışma ve
sosyal güvenlik bakımından mevcut sorunlarının tespiti ile bu sorunların giderilmesine yönelik çalışmaların ilgili
kurum ve kuruluşların işbirliğiyle yürütüleceği belirtilmektedir.
Ayrıca, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca tüm tarafların katılımı ile bir eylem planı hazırlanmış,
Başbakanlık Genelgesinin ve eylem planının uygulanmasını takip ve koordinasyonun sağlanması amacıyla
Bakanlık bünyesinde “Mevsimlik Gezici Tarım İşçileri İzleme Kurulu” oluşturulmuştur. Bu çalışma, mevsimlik
gezici tarım işçilerinin çalışma ve sosyal hayat koşullarını bütünsel ve çok boyutlu bir bakış açısıyla belirleyerek,
oluşturulan faaliyet planı çerçevesinde iyileştirme öngörmektedir.
6.
11-15 Eylül 2011 tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilen 19. Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği
Kongresi kapsamında ISSA (Uluslararası Sosyal Güvenlik Kurumu)Tarım Bölümü tarafından “Tarımda İş sağlığı
ve Güvenliği Sempozyumu” düzenlenmiştir.
POLİTİKA ve MEVZUAT ÇALIŞMALARI:
Ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği açısından tarım sektöründe gerçekleştirilen çalışmalar yanısıra mevzuat
açısından da iyileştirme çabaları görülmektedir:
1.
Tarımla doğrudan ilgili ILO sözleşmelerinden ülkemiz tarafından onaylanmış olan bazı
sözleşmeler aşağıda sunulmuştur:
o
11 nolu Tarım İşçilerinin Dernek Kurma ve Birleşme Haklarına Mütellik Sözleşmesi (24.10.1960 )
o
99 nolu Tarımda Asgari Ücret Tesbiti Usulleri Hakkında Sözleşme (30 Nisan 1969)
o
155 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Sözleşmesi (2004)
o
161 sayılı İş sağlığı ve güvenliği Hizmetleri Sözleşmesi (2004)
2.
4857 sayılı İş Kanunu elliden fazla çaılşanı olan tarım işletmelerini kapsamaktadır. Ancak
ülkemizde çoğu tarım işletmesi elliden az işçinin çalıştığı küçük aile işletmeleridir. Yeni hazırlanıp TBMM’ye
gönderilme aşamasında olan İş sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısında bütün tarım çalışanları iş sağlığı ve güvenliği
koruması altına alınacaktır.
3.
“Tarımda İş Sağlığı ve Güvenliği İşbirliği Toplantısı”; Tarımda iş sağlığı ve güvenliği alanında
mevcut durumun belirlenmesi, ülke ölçeğinde yapılan çalışmaların toparlanması, ihtiyaçların belirlenmesi,
kurumlar arası bilgi ve deneyim paylaşımı amacı ile yapılan sektörün ilk toplantısı 28 Şubat 2012 tarihinde 22
ayrı kurum ve kuruluşun katılımı ile gerçekleştirilmiştir.
Gecikmiş ancak tarihi önemi olan bir buluşma sağlayansöz konusu toplantıda özellikle tarım sektöründe
yer alan işletmelerin küçük ve dağınık olması ile bu işletmelere ulaşımda yaşanan zorluklar, göçmen işçiler, kadın
işçiler ve çocuk işçilerin en çok bulunduğu sektör olduğuna ilişkin tespitler yapılmıştır. Toplantıda katılımcıların
sunumları ve genel değerlendirmeler yapılmış, gönüllü kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapılması kararlaştırılmıştır.
4.
“Tarımda İş Sağlığı ve Güvenliği Pilot Projesi”; Tarım sektöründe iş sağlığı ve güvenliğinin
131
geliştirilmesi amacı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Şanlıurfa ve Adana ilinde “Tarımda İş
Sağlığı ve Güvenliği Pilot Projesi” hazırlanmış, ve Proje 02.03.2012 tarihinde Bakanlık Makamınca onaylanmıştır.
• Tarımda İSG Pilot Projesinin hedefleri:
• Tarım sektöründe faaliyet gösteren kurum ve kuruluşların ve çalışanların tarımda iş sağlığı ve güvenliği
alanındaki farkındalıklarının tespit edilmesi,
• Pilot bölge olarak seçilen Şanlıurfa ve Adana’da hizmet veren tarım çalışanlarının maruz kaldıkları risk
faktörlerinin belirlenmesi,
• Belirlenen işyerlerinde kişisel maruziyet ölçümlerinin yapılması,
• Belirlenen işyerlerinde çalışanların sağlık taramalarının yapılması,
• Yapılan ölçüm ve taramalara göre alınması gereken önlemlerin belirlenmesi,
• Çalışanlara, işverenlere ve ilgili taraflara gerekli eğitimler verilerek iş sağlığı ve güvenliği alanında
duyarlılığın ve bilincin arttırılması,
• Sonuçların paylaşılması ve yaygınlaştırılması.
5.
“Tarımda İSG Alanında İşbirliği Protokolü”; Söz konusu projenin başarılı bir şekilde
gerçekleştirilebilmesi ve yaygınlaştırılabilmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı ile Harran, Çukurova ve Ankara Üniversitelerinin işbirliği ile bir işbirliği Protokolünün
imzalanması planlanmaktadır.
SONUÇ ve ÖNERİLER:
Ülkemizde tarımda iş sağlığı ve güvenliğinin iyileştirilebilmesi için;
•Koruyucu ve önleyici yaklaşımı temel alan,
•Risk değerlendirilmesine dayalı,
•İşyeri ortam ölçümleri yapılan,
• Çalışanların sağlık gözetimi yapılan,
• İş kazası ve meslek hastalıkları kayıtlarının tutulduğu,
• Çevresel koruma ve önleme tedbirlerinin alındığı,
• Çalışan ve işverenbe bilgilendirme eğitimlerinin verildiği,
• İş sağlığı hizmetlerinin sunulduğu,
• Sağlığı geliştirici önlemlerin alındığı,
• Işveren ve çalışananın etkin katılım sağladığı ,
“Tarımda İSG Yönetim Sistemi”ne ihtiyaç bulunmaktadır. Yapılacak çalışmalar sonucunda; ülkemize
özgü bir “Tarımda İSG Yönetim Sistemi” geliştirilmesi planlanmaktadır.
Bakanlığımız bugüne kadar öne çıkarılamayan tarım sektöründe iş sağlığı ve güvenliği konusunda sosyal
ortakların desteği ile toplumsal düzeyde farkındalık ve güvenlik kültürünün oluşturulmasını amaçlamaktadır.
Tarımda iş sağlığı ve güvenliği konusunda başarı ancak tüm tarafların ortak değerleri benimsemesi ve
üzerlerine düşen sorumlulukları gerektiği gibi yerine getirmeleri ile elde edilebilir. Bahsi geçen işbirliğinin
sağlam temellere oturması için öncelikli koşul iş sağlığı ve güvenliği bilincinin tüm taraflarca benimsenmesidir.
Gözden ırak ve ulaşılmaz olan tarım çalışanlarına ulaşmak ve sorunlarını tespit ederek çözüm yollarını
bulmak sosyal ortaklarla birlikte hepimizin ortak sorumluluğudur.
Kaynakça:
1. ILO, Encyclopeadia of Occupational Health and Safety, fourth edition, ilocis.org/en/contilo.html
2. www.ilo.org ILO. (2010). Code of practice on safety and health in agriculture. Geneva: International
Labour Organization.
3. Maintenance in Agriculture - A Safety and Health Guide, EU-OSHA, 2011.
4. http://osha.europa.eu/en/sector/agriculture
5. Global strategy on occupational health for all: The way to health at workhttp://www.who.int/
occupational_health/publications/globstrategy/en/index5.html
6. Community Strategy 2007-2012 on Health and Safety at Work, http://osha.europa.eu/en/legislation/
7. TÜİK 2010 İstatistik Yıllığı www.tuik.gov.tr/veribilgi
8. Türkiye’de Tarım Sektörü, www.tarim.gov.tr
132
Sağlık Bakanlığı Tarafından Yürütülen Hizmetler
Dr. Mehmet Ali TORUNOĞLU
Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu
Bakanlığımız tarafından 2003 yılında hayata geçirilen Sağlıkta Dönüşüm Programı kaliteli sağlık
hizmetlerine, hakkaniyet içinde ulaşılması ilkesiyle başarıyla sürdürülmektedir. Başta koruyucu sağlık
hizmetleri olmak üzere ülkemizdeki sağlık hizmetleri güçlendirilerek yaygınlaştırılmıştır.
02/11/2011 tarih ve 28103 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sağlık Bakanlığının teşkilat yapısı ve görevleri yeniden düzenlenmiştir. Tarım
çalışanlarının sağlığını ilgilendiren birinci basamak sağlık hizmetleri Türkiye Halk Sağlığı Kurumu tarafından yürütülmeye devam edecektir.
Çağdaş sağlık anlayışının temel unsurları arasında yer alan Aile Hekimliği Uygulaması 2005 yılında Düzce ilinde başlatılmış olup 2010 yılı sonu itibarıyla tüm Türkiye’de uygulanmaya başlanmıştır.
6524 Aile Sağlığı Merkezi, 957 Toplum Sağlığı Merkezi, 20.413 Aile Hekimi ile tüm vatandaşlarımıza
sağlık hizmeti ulaştırılmaktadır. Vatandaşlarımızın birinci basamak sağlık hizmetlerinden memnuniyeti
%90’a ulaşmıştır. Sağlık hizmetlerinden genel memnuniyet oranı ise % 76’ya kadar yükselmiştir.
Koruyucu ve temel sağlık hizmetleri için ayrılan bütçe her geçen yıl artarak 2011 yılında 6 milyar
424 milyon TL’ye ulaşmıştır.
Türkiye ekonomik olarak orta-üst gelir grubu bir ülke olmasına rağmen doğumda beklenen
ortalama yaşam süresi bu grup ülkelerin ortalamasının üstünde seyretmektedir (2009 yılı 73,7).
Kırsalda yaşayan, elverişsiz hava ve yol koşulları nedeniyle risk altında olan gebeler, doğuma
bir ay kala daha güvenli merkezlerde konaklatılarak doğumlarını hastane ortamında yapmaları sağlanmaktadır. “Misafir Anne” isimli proje ile 2008-2011 yılları arasında 12.275 anne adayı bu hizmetten
faydalanmıştır.
2005 yılından itibaren bütün bebeklerimize kemik sağlığı için ücretsiz D vitamini verilmektedir.
Yine kansızlığı önlemek için 2004 yılından itibaren bebeklerimize, 2005 yılından itibaren de gebelerimize ücretsiz demir desteği verilmektedir.
Aşı takvimimiz dünyadaki gelişmelere paralel olarak güncellenmiş ve yeni antijenler ilave edilerek başarı ile uygulanmaya devam edilmiştir. Aşı programımızda 11 antijene kadar ulaşılmış ve yeni
bazı aşıların da satın alınarak ücretsiz uygulanması konusunda gerekli çalışmalar devam etmektedir.
Aşılama oranlarında elde edilen başarı Dünya Sağlık Örgütü’nün sınıflamasına göre üst gelir grubundaki ülkelerin de üzerindedir.
Yürütülen yoğun programlar doğrultusunda bebek ölüm hızımız son yıllarda ciddi bir düşme göstermiş 2011 yılında binde 9,1’e kadar, anne ölüm hızımız yüzbinde 14,5’e kadar inmiştir.
İçme sularımızın güvenliği ile ilgili önemli ve diğer Bakanlıklarla koordineli çalışmalar yürütülerek
tifo gibi su ile bulaşan önemli hastalıklarda ciddi başarılar elde edilmiştir. Tifo vaka sayıları 20.000’lerden 26’ya düşmüştür.
Kızamık Eliminasyon Programı ile bir zamanlar yıllık 10.000’e yakın vakalarla ülkemizde önemli
bir problem olan kızamık, başarılı aşı çalışmalarımızla sonlandırılmış olup yerli vaka 2008 yılından beri
görülmemektedir.
Yürüttüğümüz ciddi çalışmalarla 2000’li yılların başında 10.000’lerde olan sıtma vaka sayıları
2010 yılında sıfıra inmiştir. Mevsimlik tarım işçilerine yönelik olarak illerde dönem dönem bulaşıcı
hastalıklarla ilgili taramalar yapılmakta, tedavileri sağlanmakta ve takip edilmektedir.
112 istasyon ve ambulans sayıları yıllar içerisinde artırılarak kırsal nüfusun tamamına 112 hizmeti
götürebilecek hale gelmiştir. Şu anda 1726 istasyonumuz, 2796 ambulansımız bulunmaktadır. Coğrafi
133
ve iklim şartları sebebiyle ulaşımda güçlük çekilen bölgeler için kar paletli ambulanslar, deniz ambulansları ve motosikletli ekipler kullanılmaktadır. Yine Ekim 2008 yılında hava ambulans hizmetlerimiz
başlatılmıştır. 15 ilde konuşlu 4 uçak ve 17 helikopter ambulansımızla 2011 yılı sonuna kadar 12.331
vaka ve 251 organ nakli vakası taşınmıştır. Ambulans uçaklarla yurt dışına da vaka gönderilmekte ya da
ülkemize yurt dışından vaka getirilmektedir.
Ayrıca gerek teşhis ve tedavi sonrası bakım sürecinde, gerek kronik bir hastalığın takibinde, gerekse herhangi bir sağlık problemi olmaksızın koruyucu sağlık ve tetkik hizmetlerinin verilmesi süreçlerinde, ihtiyaç sahiplerine kendi ortamlarında sağlık bakımı hizmetleri verilmektedir. 2010 yılında bu
hizmetten 98.000 vatandaşımız yararlanmıştır.
Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında vatandaşlarımızın sağlık hizmetinden daha kolay yararlanabilmesi amacıyla Merkezi Hastane Randevu sistemi de başlatılmış olup tüm illerimizde halkımızın
kullanımına sunulmuştur.
Bütün bunların yanı sıra Çalışan Sağlığı ve Güvenliği Daire Başkanlığımız tarafından tarım çalışanlarının sağlığına yönelik çalışmalar da daha koordineli olarak yürütülecektir.
134
Tarım Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliğinde Tehlike
Kaynakları vE ÖNLEYİCİ YAKLAŞIMLAR İçin Bazı Öneriler
Dr. Mesut GÖLBAŞI
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Uluslararası Tarımsal Eğitim Merkezi
Giriş
Tarım, dünya genelinde inşaat ve madencilikle beraber en tehlikeli 3 sektör arasındadır. ILO›ya göre dünyada
her yıl yaklaşık 2.3 milyon çalışan mesleki kazalar ve işle ilgili hastalıklar nedeniyle ölmektedir. Her yıl dünyada
337 milyon mesleki kaza ve 160 milyon mesleki hastalık yaşanmakta olup, ölümcül mesleki hastalığa yakalananların sayısı ise yaklaşık 1.95 milyondur. 2003 verilerine göre yıllık ölümcül mesleki kaza adedi yaklaşık 358.000
olup, bunun tahminen yarısı (170.000 ölüm) tarım çalışanları ile ilgilidir. Çalışma ortamı nedeniyle çalışanlar;
yüksek oranda, kanser, solunum yolları hastalıkları ve yaralanma riskleri ile karşı karşıyadır. Traktör ve diğer
tarım makineleri yüksek orandaki yaralanma ve ölümlerin başlıca nedenleridir. Pestisit ve diğer kimyasallara
maruziyet, temel mesleki riskler arasında olup hastalık ve ölümlere yol açmaktadır. Hayvanların idaresi, tehlikeli
bitki ve biyolojik maddelerle temas gibi işin belirli ölçüde doğasında olan durumlar, alerjilere, solunum düzensizliklerine, zoonotik enfeksiyonlara, ve parazitik hastalıklara yol açmaktadır. Gürültü kaynaklı işitme kayıpları,
kas iskelet rahatsızlıkları, stres, bel ağrıları, tüberküloz gibi bulaşıcı hastalıklar da sıklıkla görülen rahatsızlıklar
arasındadır(1)(2)(3).
Yaklaşık 1.3 milyar dünya tarım çalışanının sadece % 5’inin çalışma koşulları denetime tabi olup, bunlar
kısıtlı yasal güvenceye sahiptirler Tarımda çalışanların iş sağlığı ve güvenliği açısından yeterli bir seviyeye gelememiş olmasının önündeki temel nedenler, hemen hemen tüm az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde benzerlikler göstermektedir. Bunlar arasında; çalışanlarının genellikle örgütsüz veya iyi işlemeyen örgütler nedeniyle ortak
bir sesten yoksun oluşu, eğitim seviyelerinin yetersizliği, kadın ve çocuk işçilerin çoğunlukta oluşu, çalışanlar
arasında mevsimlik olanların veya yer değiştirme oranının yüksek olması gibi nedenler sayılabilir (4).
Sektörde hastalık ve kazaların ülkeler bazındaki durumuna bakıldığında; gelişmiş, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler açısından durumu değerlendirmeyi sağlayacak göstergeler açısından(100.000 işçi başına ölümcül
kaza, yaralı sayısı, üç günden fazla süreli mesleki hastalıklar nedeniyle işe ara verme sayısı vb.)belirgin bir farklılık varsa da genel durum hemen hemen tüm ülkelerde diğer sektörlerin gerisinde görünmektedir. Avrupa Birliği
İstatistik Ofisinin verilerine göre tarım, inşaattan sonra en tehlikeli sektör konumundadır. Ülkeler bazında değerlendirildiğinde; İngiltere’de tarım, endüstriyel sektörler içerisinde ölümcül kaza ve mesleki hastalıklar açısından
en kötü sektördür. Tarımda çok iyi bir sosyal güvenliğin bulunduğu Fransa’da kazalar genel olarak azalmakta olup
tarımda yaralanmaların %25’inin ana nedeni tarımsal mekanizasyon uygulamalarıdır. Yine Amerikan iş istatistikleri bürosunun 2005 yılı verilerine göre tarım, ölümcül kazalar açısından en tehlikeli birkaç sektörden biridir.
Gelişmekte olan ülkelerde ise durum çok daha kötüdür (5)(6)(7)(8).
Ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği çalışmalarının çerçevesi içerisinde tarım sektörü ile ilgili çalışmalar yok
denecek kadar azdır. Bunun en temel nedenleri arasında; tarım sektörü ile ilgili verilerin az oluşu ve güvenilirliği,
kurum ve kuruluşlar arasındaki işbirliği yetersizliği, mevzuat eksikliği ile sektörde bu yönde bir farkındalığın
olmayışı gibi konular sayılabilir.
Türkiye’de iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili kurumsal yapılanmaya bakıldığında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde kurulmuş bulunan İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğüne bağlı kuruluşlarda tarım
dışı sektörlerle ilgili düzenli çalışmalar olduğu gözlemlenmektedir. Bu bir ölçüde tarımsal işlerin mevzuatta kapsam dışı olmasıyla açıklansa da, ülkemizde iktisaden faal nüfusun %26.6’inin tarımda istihdam ediliyor olması
nedeniyle önemli bir eksikliktir(9).
Çizelge 1. İş gücünün sektörlere göre dağılımı (9).
SEKTÖR
Tarım
Sanayi
İnşaat
Hizmetler
TOPLAM
SAYI (Bin Kişi)
6.178
4.525
1.542
10.951
23. 195
ORAN (%)
26.6
19.5
6.6
47.2
100.0
135
Mevzuat açısından duruma bakıldığında 2003 yılında çıkartılan 4857 Sayılı İş Kanunu, tarım kesimi de dahil olmak üzere tüm iş kollarını kapsıyor olmasına rağmen istisnalar başlığı altında verilen 4. Maddesinde 50’den
az işçi çalıştırılan (50 dahil) tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde veya işletmelerinde bu kanunun geçerli olmadığı belirtilmektedir. Mevzuat açısından yukarıdaki eksiklikleri gideren, “işçi” yerine “çalışan» ifadesini
kullanan bağımsız bir İSG yasasının yakın bir zamanda kanunlaşacağı bildirilmektedir.
Tarım sektöründe meydana gelen kaza ve meslek hastalıkları yönünden bakıldığında verilerin sadece kaza
veya meslek hastalığı geçirenlerden hastanelere müracaatları nedeniyle SGK istatistiklerine geçenlerden ibaret
olduğu görülmektedir(10).
Çizelge 2. Tarımda gerçekleşen iş kazalarının dağılımı (10)
SEKTÖR
Nitelikli Tarım,
Hayvancılık,
Avcılık,
Ormancılık ve Su
Ürünleri
Çalışanları
2003
2004
2005
2006
2007
2008
729
783
544
521
572
519
Bu durum Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca kurulan “Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi”nin
2009-2013 dönemine ait İSG Politika Belgesinde de doğrulanmaktadır. Belgede, meslek hastalıklarının görülme sıklığının, genel standartlar açısından çalışan nüfusun binde 4–12’si arasında değişmekte olduğu ve buna
göre Türkiye’de zorunlu sigortalı ve Bağkur’lu çalışan (10.922.241) üzerinden bu değer hesaplandığında 43.689141.989 arasında meslek hastalığı beklendiği belirtilmiştir. Ancak, SGK istatistiklerine göre 2008 yılında bunun
539 meslek hastalığı vakası olarak tespit edildiği belirtilmiştir(11).
Tarımda Tehlike Kaynakları
Tarım; tarladan bahçeye, ahırdan kümese, seradan soğuk hava deposuna, tohum ekimden hasada, süt sağımından hayvan beslemeye geniş bir faaliyetler bütünüdür. Söz konusu faaliyetler diğer ekonomik sektörlerdeki
genel çalışan profilinden farklı olarak; çocuklar, kadınlar ve yaşlılar; sürekli çalışan işçiler, mevsimlik göçmen
işçiler, ücretsiz aile işçileri ve arazileri kiralayarak işleyen yarıcılar gibi yapılan faaliyetler hakkında yeterli bilgi
ve eğitime sahip olmayabilen ve bu nedenle ciddi risk altındaki çalışanları bünyesinde bulundurmaktadır. Çalışan
profilinin en belirgin özelliği çalışanlarına sanayi/endüstriyel üretim alanlarındaki gibi, düzenli bilgi akışı olmayışıdır(12).
Tarım işlerinin sağlık ve güvenlik koşullarını diğer işlerden ayıran belirgin özellikleri şunlardır (13):
• Tarımsal işlemlerin mevsimlik olması ve belirli işlerin birbiri ardına kısa sürede yapılması gerekliliği,
yoğun bir mevsimlik işgücü gerektirmesi,
• İşin çoğunun açık alanlarda gerçekleşmesi ve çalışanların bulunulan bölge ve mevsime göre farklı
iklim ve meteorolojik koşulların etkisinde kalması,
• Aynı kişi tarafından yapılan işlerde sıklıkla değişiklikler yapılması, görevlerin tam olarak tanımlanmamış olması,
• Düzenli çalışma ve dinlenme periyotlarının sağlanamaması,
• Enfeksiyon ve paraziter hastalıkların oluşumuna yol açacak şekillerde hayvanlar ve bitkilerle temasta
bulunma, ısırılma veya hayvanlar nedeniyle gerçekleşen diğer kazalar,
• Spor ihtiva eden tozlar, alerjik mantarlar, toksik veya tahriş edici bitki özleri etkisi,
• Çok çeşitli tarımsal kimyasalların (ilaçlar, gübreler, tohum ilaçlayıcılar/kaplayıcılar) kullanımı nedeniyle deri veya soluma ile zehirlenme tehlikesi,
• Çalışılan ve yaşanılan yer arasındaki mesafe fazlalığı, dikkat azalması, kazalara maruz kalma riski,
• Kırsal alanın özellikleri nedeniyle büyük miktarda enerji ve zaman sarfiyatı,
• Yeme alışkanlıklarının bozulması ve tıbbi gözetim zorlukları,
• Küçük işletmelerde genellikle ilkel yaşama koşulları, iş yeri ve yaşam alanlarının aynı çatı altında ve
genellikle hijyenden uzak oluşu,
• Çalışma yöntemlerindeki değişkenlik, aynı işin bulunulan yer veya bölgenin yerel alışkanlıkları veya
işletme büyüklükleri ve ekonomik gelişme seviyesine bağlı olarak elle veya makineli olarak yürütülebilir olması nedeniyle risk farklılıkları,
• Küçük işletmelerde iş sağlığı ve güvenliği standart ve yönetmeliklerine uymada güçlük,
136
•
•
Sıklıkla kalifiye olmayan mevsimlik işgücü kullanımı ve bunların riskler ve koruyucu tedbirler hakkında bilgilendirilmemiş olması.
Tarımsal alanda çalışanlar için sağlık ve güvenlik risklerinin oluşumuna yol açan potansiyel kaynaklar
tarım işinin doğası gereği çok çeşitlidir. Genel olarak bu tehlikelerin önemli bir kısmı, mekanizasyon
düzeyi ülkemiz gibi belirli bir seviyeye gelmiş olan ülkeler için tarımın ana kuvvet kaynakları olan
traktörler ve tarım makineleri ile ilgilidir. Tarımsal alanlarda makineler dışında potansiyel tehlike oluşturan diğer kaynaklar ise, çalışma ortamından çevresel koşullara bağlı olarak pek durumda ortaya
çıkabilmektedir. Aşağıda bu potansiyel tehlike kaynakları sıralanmıştır (14)
Tarım traktörleri:
Devrilme
Ezilme
Kuyruk miline yakalanma/dolanma
Kayma ve düşmeler
Gürültü
Titreşim
Tarım makineleri:
Sıkışma
Sarılma
Kesme/kesilme
Ezilme
Serbest dönen parçalar
Fırlatılan cisimler
Birikmiş enerji
Yanma
İçeri çekilme
Gürültü
Titreşim
Değişik çalışma alanları nedeniyle oluşan potansiyel tehlike kaynakları:
Yüksekte çalışma
Sınırlı/havasız ortam tehlikeleri (su kaynakları, sıvı, gaz, solumum önleyici ortamlar)
Kimyasallar
Toksik ve allerjik ajanlar
Yabani ve zehirli hayvanlarla temas
Biyolojik ajanlar ve hastalık vektörleri (zoonozlar vb.)
Hayvanlar tarafından fiziksel zorlamaları(tepme vb.)
Böcekler
Elektrik, yıldırım
Yangın
Ateşli silahlar
İklimsel koşullar (sıcak, soğuk..)
Fiziksel yüklenmeler(taşıma, kaldırma vb.)
Çevresel koşullar (toz, duman, gaz, stabil olmayan zeminler vb.)
İyileştirme Yaklaşımları İçin Bazı Öneriler
Tarım kesiminde çalışanların iş sağlığı ve güvenliği koşullarını iyileştirebilmek için genelde ve özelde
yapılması gereken pek çok çalışma vardır. Bu çalışmaların kapsamı bu bildirin sınırlarını fazlasıyla aşmaktadır.
Bu nedenle; burada, sadece sağlık ve güvenlik koşulları ile ilgili olumsuzlukları iyileştirmeyi amaçlayan genel
yaklaşımlar maddeler halinde sıralanmaya çalışılacaktır.
1. Mevcut Durum Belirleme: İş sağlığı ve güvenliğinde tüm alanlarda olduğu gibi tarımda da veri toplama, paydaşlar arası işbirliği ve koordinasyon, denetim, eğitim, yayım boyutları ayrı ayrı ve birlikte incelenerek
mevcut durum ve yapılması gerekenler belirlenmelidir. Bu konu ile ilgili tüm paydaşların yazılı ve yazılı olmayan
sorumluluklarının çerçevelerinin konunun yasal sahibi olduğu düşünülen ÇSGB koordinasyonunda belirlenmesi,
ve yine bu bakanlığın mevzuatta dahil olmak üzere tarım kesimi için bu kapsamda yapılması gerekenleri diğer
sektörlerde olduğu gibi mercek altına alarak mevcut durumu belirleyecek kapsamlı bir çalışmayı başlatması.
2. Güvenlik Kültürü Oluşturma: Hedef kitlede iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olumlu yönde davranış
değişikliğini oluşturmayı sağlayacak, küresel güvenlik kültürü geliştirme hedefleriyle de uyumlu çalışmalar başlatılmalıdır. Diğer sektörler için ÇSGB tarafından önemli ölçüde başarılmış bu konuya tarım sektörünün sahadaki
çalışanı oldukça yabancıdır. Bu nedenle bu sektörde öncelikle bu kültürü geliştirmek için yapılacak çalışmalar
137
belirlenmeli; daha sonra, kapsamlı, planlı ve önleyici yaklaşımların(önleme kültürü) nasıl uygulamaya aktarılacağına ilişkin çalışmalar gerçekleştirilmelidir.
3. Uygulama: Sanayi, İnşaat Madencilik, Hizmet sektörleri vb. alanlarda iş sağlığı ve güvenliği uygulamalarının hedef kitleye ulaştırılması ve uygulanması tarım sektörüne göre göreceli olarak daha kolaydır. Tarım
sektörü çalışanlarının genellikle belirli bir işyeri olmaması, okur-yazarlık oranlarının düşüklüğü vb. nedenlerle bu
çalışmaların çoğunlukla non-formal(yaygın) informal(sargın) eğitim faaliyetleri biçiminde yürütülme zorunluluğu vardır. ÇSGB’nın bu amaçla köylere kadar yaygın idari ağı bulunan GTHB ile birlikte çalışması önerilebilir.
Bu çalışmaların çerçevesini mevcut durum belirleme çalışmalarından çıkan sonuçlara göre oluşturulacak uygulama/yol haritası oluşturmalıdır.
Sonuç
Tarım sektöründe çalışanların sağlık ve güvenlik açısından karşı karşıya olduğu tehlikeler ve riskler yapılan
işin doğası gereği çok çeşitlidir. Bu tehlikelerin çerçevesi tarımın gelişmişlik düzeyi ile de ilgilidir. Genel olarak
tarım sektöründeki hastalıklar, ölümcül yaralanmalar, sürekli ve geçici iş göremezlik oranları gerek gelişmiş ülkelerde ve gerekse gelişmekte olan ülkelerde diğer sektörlerden yüksektir. Sektör çalışanlarının genellikle ortak
bir sesten yoksun oluşu ve işin doğası, bu alanda etkin çalışmalar yapılmasının önündeki en büyük engellerdendir.
Ülkemiz açısından bu alanda yapılması gerekli çalışmalar; öncelikle sektörün iş sağlığı ve güvenliği alanında sahip olduğu mevcut durumun belirlenmesi ve bununla paralel olarak güvenlik kültürü oluşturmaya imkan
verecek çalışmaların çok yönlü olarak başlatılmasıdır. Durum tespiti çalışmalarının sonuçlarına göre çizilecek
yol haritasıyla, mevcut ve olası sağlık-güvenlik risklerinin önlenmesi ve/veya azaltılmasına yönelik uygulamalar,
sektörün özellikleri göz önüne alınarak gerçekleştirilebilecektir.
Kaynaklar
1. Anonim. Safety and Health. Food, Agriculture & Decent Work http://www.fao- ilo.org/( Erişim tarihi: 02.03.2012).
2. Niu S. Ergonomics and occupational safety and health: An ILO perspective., Applied Ergonomics
2010; 41 : 744-753.
3. Al-Tuwaijri, et al. Introductory report “beyond death and injuries: the ilo’s role in promoting safe and
healthy jobs”. In: XVIII World Congress on Safety and Health at Work, June 2008, Seoul, Korea.
4. Rosskam, E. “Tarımsal Çalışma Yaşamının İyileştirilmesi İçin Eğitim İhtiyacı” Çeviren: Dursun Güleç, Türk Tabipler Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, Temmuz 2001,42-47.
5. Dupre D. “Work Related Accidents in the EU, 1998-1999”, OSHA Magazine, 2005 Issue 4, p 5-8
6. HSE. Health and Safety Executive Web Sitesi, “Health and Safety in
Agriculture” (http://www.hse.gov.uk/agriculture/hsagriculture.htm) (Erişim : 02.09.2009).
7. ILO, 2000, Safety and Health in Agriculture, 88th Session 2000, Report VI (1), p 100
8. BLS, 2008 US Department of Labor Bureau of Labor Statistics “Number and Rate of Fatal Occupational Injuries, by Industry Sector, 2008”, (http://www.bls.gov/ (Erişim Tarihi : 02.09.2009).
9. Anonim. Hane Halkı İşgücü İstatistikleri, 2003-2008. T.C. Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu,
http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul (Erişim Tarihi: 30.11.2010).
10. Anonim, 2010. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı İstatistik
Yıllığı, T.C. Sosyal Güvenlik Kurumu Web Sitesi http://www.sgk.gov.tr/wps/portal/Anasayfa/Istatistikler (Erişim Tarihi: 30.11.2010).
11. Anonim. “Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Politika Belgesi(2009-2013)”, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, Ankara.
12. Gölbaşı, M., Orel, O., Acar, A.İ., Öztürk, R., 2010. “Tarim Sektöründe Gerçekleşen İş Kazalarinin
Değerlendirilmesi”, 16. Ulusal Ergonomi Kongresi, 03 – 05 Aralık 2010, Çorum.
13. Anonim, 1983. Encyclopedia of Occupational Health and Safety (Third Edition),
14.Gölbaşı, M., 2002,.”Tarım Alet-Makine ve Traktörlerin Kullanımından Kaynaklanan İş Kazaları Nedenlerinin ve Tahmini Kaza Maliyetleri İndeksinin Belirlenmesi”, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü,
Ankara.
138
KALKINMA PLANLARI VE YILLIK PROGRAMLAR
ÇERÇEVESİNDE İŞÇİ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ
AHMET TOZLU
Kalkınma Bakanlığı
Türkiye’de Tarım İstihdamı
Ülkemizde istihdamın sektörel dağılımı incelendiğinde önemli bir değişim süreci içerisinde olunduğu göze
çarpmaktadır. Bu değişim sürecinin en dikkat çeken göstergesi ise tarım istihdamın toplam istihdam içerisindeki
payının azalmakta olması, tarım dışı istihdamın ise ekonomik gelişmişliğe paralel olarak artmasıdır.
Kaynak:TÜİK
Toplam İstihdam
Tarım İstihdamı
%
1990
17.988
8.444
46,94
1995
20.587
9.080
44,11
2000
21.580
7.769
36,00
2005
20.067
5.154
25,68
2010
22.594
5.683
25,15
2011
24.110
6.143
25,48
Tablodan da anlaşılacağı gibi 1990’larda toplam istihdamın yarıya yakınını oluşturan tarım istihdamı
2011 yılına gelindiğinde yüzde 25,48 seviyesine gerilemiş durumdadır. Nüfusunun önemli bir kısmı tarımda
çalışmaktayken ekonomik gelişmeler doğrultusunda bu alanda bir çözülme yaşayan ülkemizde sektörler yeniden
şekillenme evresine girmiş ve bu da beraberinde hem birçok açıdan gerekli düzenlenmelerden yoksun sektörler
hem de gerekli tecrübe ve eğitimden yoksun çalışanlar ortaya çıkarmıştır. Böyle bir ekonomik ve sosyal ortamda
da var olan işçi sağlığı ve güvenliği sorunları yeniden şekillenmiş ve yeni sorunlar da görülmeye başlanmıştır.
Bunun yanı sıra toplam istihdam içerisinde hala önemli bir paya sahip olan tarım sektöründe çalışanların
kendi alanlarına özgü sağlık ve güvenlik problemleri önemini korumaktadır. İşçi sağlığı ve güvenliği konusuna
yeterince ağırlık vermemiş olan ülkemiz son dönemlerde modern dünyanın önemli bir parçası olması ve hızlı bir
gelişim-dönüşüm sürecine girmesi sebebiyle bu alana gerektiği gibi yönelme trendine girmiştir. Ayrıca tarımda
çalışanların sağlığı ve güvenliğinin de önemi vurgulanmaktadır.
Türkiye’de İşçi Sağlığı ve Güvenliği ve Tarım Sektörü
Gerek mevzuat gerek kurumsal gerekse strateji ve uygulama anlamında kapsamlı ve bütüncül bir şekilde
ele alınarak planlanması gereken işçi sağlığı ve güvenliğinin iyileştirilmesi ve geliştirilmesi konusunun önemli
bir ayağı da tarımda çalışanların sağlığı ve güvenliği olmalıdır.
Tarımda çalışanların bilgiye ulaşmada yaşadığı engeller düşünüldüğünde bu işçilere yönelik bilinçlendirme faaliyetlerinin ayrı bir özenle gerçekleştirilmesi önem kazanmaktadır. İşçi sağlığı ve güvenliği
alanında; işyeri hekimliği uygulamasındaki sorunların giderilmesi, mevzuatın iyileştirilerek mümkün olduğunca
bütünleştirilmesi, bu alanda sürekli ve etkin bir izleme ve denetim mekanizması oluşturulması, işyeri kazaları ve
mesleki hastalıklarla ilgili bilinçlendirme ve önleme faaliyetlerinin yaygınlaştırılması, işyerlerinde işçi sağlığı ve
güvenliğini tam anlamıyla sağlamak amacıyla gerekli branşlarda personel istihdamının zorunlu hale getirilmesi
gibi birçok çalışmanın yapılması gerekmektedir. Bu çalışmalar gerçekleştirilirken tarımda çalışanlarının özel ve
nispeten daha korunmasız durumu da ayrıca dikkate alınmalıdır.
Tarım sektöründe yapılan işler birçok sağlık sorununu veya kazayı beraberinde getirebilmektedir. Bunun
yanı sıra tarımın bir kırsal alan faaliyeti olması sebebiyle denetim eksikliği, sağlık önlemlerinin ve müdahalelerinin zaman alması gibi sorunlar da genel işçi sağlığı ve güvenliği sorunlarının yanında ek olarak yer alabilmektedir.
Tarım sektörü için işçi sağlığı ve güvenliği meselesi ele alınırken dikkat edilmesi gereken diğer bir önemli nokta
sektör içerisindeki büyük işletmelerle küçük aile tipi işletmelerinin yalamış oldukları kaza ya da hastalıkların
farklılık gösterebileceğidir.
139
Kalkınma Planlarının İşçi Sağlığı ve Güvenliği Sorununa Yaklaşımı
Bilindiği üzere Kalkınma Planları, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu›nda
görüşüldükten sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu Kararı ile uygulamaya konan dokümanlardır.
Ülkemizde temel dayanağı Anayasa’nın 166. Maddesi olan planlama uygulamasının en belirgin özelliği kamu
kesimi için emredici, özel kesim için ise yol gösterici nitelikte olmasıdır. Özel kesimin, yol gösterici olan
plan hedeflerine uygun hareketini sağlamak için makro-ekonomik politikalar ve özellikle teşvik politikaları
kullanılmaktadır. Plan hazırlıkları sırasında teşkil edilen geçici ve daimi özel ihtisas komisyonları vasıtasıyla
toplumun çeşitli kesimlerinin ekonomik ve sosyal politikalar ve hedefler konusundaki görüş ve istekleri kalkınma
planlarına yansıtılabilmektedir.
Çok boyutlu ve kapsamlı bir şekilde Kalkınma Bakanlığı (Devlet Planlama Teşkilatı) tarafından hazırlanan
kalkınma planları yıllık programlarla uygulamaya geçirilmektedir. Yıllık programlar, kalkınma planlarında benimsenen hedef ve politikalarla tutarlı olarak, Kalkınma Bakanlığı tarafından ilgili kuruluşların da görüşleri alınarak
hazırlanır, Yüksek Planlama Kurulu ve Bakanlar Kurulu tarafından onaylanır. Bütçe ve kamu kuruluşlarının iş
programlarının, yıllık programın hedef ve politikaları ile tutarlı olması gerekmektedir.
İşçi sağlığı ve güvenliği önemli bir çalışma hayatı konusu ve çalışma sorunudur. İşçi sağlığı ve güvenliği
konusunun kalkınma planlarında ele alınması ise 1963-1967 yılları arasını kapsayan Birinci Kalkınma Planına
kadar gitmektedir. İlk kalkınma planından itibaren işçi sağlığı ve güvenliği meselesinin ele alınması bir takım
benzerlikler göstermiştir. Buna göre;
İşçi sağlığı ve güvenliğine yönelik tespit ve öneriler planların istihdam, çalışma hayatı, sağlık ve sosyal
güvenlikle ilgili kısımlarında yoğunlaşmıştır.
İş sağlığı ve güvenliği konusu tüm sektörler için geçerli olmakla birlikte özellikle tarım sektörünün diğer
sektörlere nazaran yeteri kadar bu kapsamda değerlendirilmediği görülmüştür.
Bu alanda yeteri kadar etkin bir denetim mekanizmasını bulunmadığı tespiti ve kapsayıcı bir yasal düzenlemenin eksikliği dikkat çekmiştir.
Tarım sektörü için ayrı bir İş Kanununun yürürlüğe konulması ihtiyacı belirtilmiştir.
Kalkınma planlarında işçi sağlığı ve güvenliği sorununun ele alınış biçimi ve önem derecesini vurgulamak açısından Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planında işçilerin, çalışma ortamının şartları nedeniyle sağlığının
bozulmasının önlenmesi ve işçilerin çalışma ortamının tehlikelerinden korunması hususunun milli sağlık
politikasının temel ilkeleri arasında gösterilmiş olması örnek olarak verilebilir.
Kalkınma planları haricinde yıllık programlar ve yine Kalkınma Bakanlığı tarafından üçer yıllık perspektifle hazırlanmakta olan Orta Vadeli Programlar da işçi sağlığı ve güvenliği alanına ilişkin tespit ve tedbirler
içermektedir. Bunun dışında Kalkınma Bakanlığı Yatırım Programlarında da tarımda veya tarım dışı sektörlerde
işçi sağlığı ve güvenliğinin geliştirilmesine yönelik projelere yer vererek bu alana yönelik katkılar sunmaktadır.
Hali hazırda Çalışma ve Sosyal Güvenli Bakanlığı tarafından yürütülmekte olan İSGİP ve METİP projeleri buna
örnek olarak gösterilebilir.
Hükümet faaliyetlerinin belirlenmesi ve önceliklendirilmesinde temel dokümanlar olma niteliği taşıyan bu
plan ve programların hazırlanması aşamasında kamu ve özel sektörden birçok kesimin düşünce ve önerilerinin dikkate alınması sorunlara daha gerçekçi yaklaşabilme avantajını da beraberinde getirmektedir. Özellikle kalkınma
planları öncesinde birçok konu ve sektöre ilişkin çalışmalar yapmak üzere oluşturulan Özel İhtisas Komisyonları
meseleleri daha ayrıntılı ele almaktadır. Kalkınma Bakanlığı bu süreçte sekizinci kalkınma planında olduğu gibi
işçi sağlığı ve güvenliği konusunu özel olarak ele almayı planlamaktadır. Sorunun çözümüne ilişkin ayrı bir rapor
hazırlamak ve burada tarımda çalışanların sağlığı ve güvenliği konusunda da tespitler yaparak önerilerde bulunmak kurumsal anlamda yapılacak en değerli katkı olacaktır.
140
Dünyada Tarım Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği:
Genel Bir Bakış ve ILO Düzenlemeleri
Kadir Uysal
ILO Türkiye Ofisi
ILO verilerine göre dünya işgücünün üçte birinden fazlası tarımda istihdam edilmektedir ve bu özelliğiyle
tarım sektörü, servis sektörünün ardından en büyük ikinci istihdam kaynağı olarak dikkat çekmektedir. Gelişmiş
ülkelerde işgücünün yaklaşık ortalama yüzde 9’u tarımda istihdam ediliyor iken, gelişmekte olan ülkelerde bu
oran toplam iş gücünün yüzde 60’ına kadar çıkabilmektedir. Toplam çalışan sayısına bakıldığında ise ILO’nun
tahminlerine göre dünya üzerinde 1.3 milyar insan tarımla uğraşmaktadır.1
Çalışma hayatının bu kadar büyük bir bölümünü kapsıyor olmasına rağmen maalesef tarım sektörü, iş
sağlığı ve güvenliği açısından madencilik ve inşaat sektörlerinin ardından en yüksek risk oranına sahip sektör
olarak tanımlanmıştır. Yine ILO tahminlerine göre, dünyada görülen ölümcül iş kazalarının yarısı tarım sektörü
kaynaklıdır. Bu oran, dünya üzerinde her yıl 170.000 tarım işçisinin hayatını kaybettiği anlamına gelmektedir.
Tarım sektöründe meydana gelen ölüm, yaralanma veya hastalıkları doğuran kazalar incelendiğinde şu
sebepler öne çıkmaktadır: Kullanılan makine, araç, alet ve hayvanlar, aşırı gürültü veya titreşime maruz kalmak,
kaymalar, takılmalar veya yüksekten düşmeler, ağır kaldırmak ya da kas-iskelet sistemi hastalıklarına sebep olan
diğer işler, toza, kimyasallara ya da diğer bulaşıcı etkenlere maruz kalmak ve aşırı sıcak ya da soğuğa maruz
kalmak, vahşi hayvanların saldırısına uğramak gibi kırsal kesimde sık görülen diğer çalışma koşulları.
Bu riskler neticesinde kaza ya da hastalığa maruz kalan çalışanlar arasında özellikle dezavantajlı gruplar
dikkati çekmektedir. Mesela çocuk işçiliği tarım sektöründe sık görülmektedir. Öyle ki dünyada çocuk işçiliğinin
neredeyse yüzde 70’I tarım sektöründen kaynaklanmaktadır. Kuşkusuz yukarıda bahsedilen riskler çocuk işçiler
için daha da tehlikeli bir çalışma ortamı doğurmaktadır.
Kadın emeği açısından bakıldığında da tarımın en önemli sektörlerden bir tanesi olduğunu görmekteyiz.
Özellikle geçimlik tarım alanında kadınların sıkça çalıştıkları bilinmektedir. Keza göçmen, geçici ve mevsimlik
işçiler gibi diğer dezavantajlı gruplar da ağırlıklı olarak tarım sektöründe istihdam edilmektedir. Bunun sonucu
olarak tarım sektörü kayıt dışı istihdamın çok yoğun yaşandığı bir sektör haline gelmekte ve bu durum iş sağlığı
ve güvenliği alanında yapılan düzenlemelerin etkisinin sınırlı olması sonucunu doğurmaktadır.
Kayıt dışı istihdamın dışında dünyada sağlıklı ve güvenli bir iş ortamı sağlamakta çeşitli zorluklarla
karşılaşılmaktadır. Özellikle yasal mevzuat alanında kaydedilmesi gereken önemli ilerlemeler mevcuttur.
Dünyada tarım sektöründe istihdam edilen işçilerin çoğunluğu ülkelerinin ulusal iş yasalarınca korunmamakta,
hatta bazı ülkelerde tarım sektörü özellikle genel iş yasalarının kapsamı dışında bırakılmaktadır. Bazı ülkelerde ise
iş yasaları tarım sektörünü kapsıyor olmasına karşın, uygulamada sıkıntı yaşanmaktadır. Özellikle tarımın yoğun
olarak yapıldığı kırsal alanların iş müfettişleri tarafından teftişinde yaşanan zorluklar bu uygulama sorunlarını
doğurmaktadır. Tarımda iş sağlığı ve güvenliğini geliştirmeye yönelik ulusal programların yetersizliği ve işçiler
ile işverenlerin bu alanda kaliteli bilgilendirme hizmetine ulaşmasının önündeki engeller de diğer bir önemli
sıkıntı olarak sayılabilir.
Diğer yandan, tarımda iş sağlığı ve güvenliğini sağlamakta karşılaşılan en önemli zorluk, tarımın dünya
genelinde sendikaların iş gücünü organize etmekte en çok zorlandıkları sektörlerden birisi olması gerçeğinden
kaynaklanmaktadır. Hukuki kısıtlamalar, coğrafi tecrit ve kültürel tutum ve yaklaşımlar bu sekdikalaşma sorununun
en önemli sebepleridir. Bunun yanında geçici, mevsimlik ve göçebe işçilerin yoğun olarak çalıştırılması da, iş
gücünün sendikalaşmasının önündeki diğer engellerdir.
ILO tarım sektöründe iş sağlığı ve güvenliği alanında yaşanan bu zorlukları aşmak amacıyla üye ülkelere
sözleşmeler, tavsiye kararları ve uygulama kılavuzlarından oluşan önemli kaynaklar sunmaktadır. Türkiye’nin
2004’te imzalamış olduğu, 155 sayılı 1981 tarihli İş Sağlığı ve Güvenliği Sözleşmesi, her ne kadar tarım sektörüne
odaklı olmasa da tüm sektörlerle birlikte tarımı da içeren yükümlülükler getirmektedir.
Türkiye’nin imzalamamış olduğu 184 sayılı 2001 tarihli Tarımda İş Sağlığı ve Güvenliği Sözleşmesi ve
eki olan 192 sayılı Tavsiye Kararı tarım sektörünün ihityaçları gözetilerek hazırlanan ve iş sağlığı ve güvenliği
alanına önemli düzenlemeler getiren kaynaklardır. Aynı doğrultuda, 187 sayılı 2006 tarihli İş Sağlığı ve Güvenliği
1
İstatistikler için: http://laborsta.ilo.org/
141
Çerçeve Sözleşmesi ve eki olan 197 numaralı Tavsiye Kararı da Türkiye tarafından imzalanmamış sözleşmeler
arasındadır.
Bu sözleşmeleri tamamlayarak, uygulanmasını kolaylaştırmak ve tarımda iş sağlığı ve güvenliğini
sağlamaya rehberlik etmek amacıyla farklı ülkelerden uzmanlar bir araya gelerek ILO Tarımda İş Sağlığı ve
Güvenliği Uygulama Kılavuzu’nu hazırlanmıştır.2 2011 Kasım ayında basılan kılavuzuz hem tarımda iş sağlığı ve
güvenliği ile ilgili en güncel kaynak olma özelliğini taşımakta, hem de sözleşme ve tavsiye kararlarına nazaran
çok daha detaylı bilgiler içermektedir. Dolayısıyla burada Uygulama Kılavuzu’nu kısaca tanıtmanın, müstakil İş
Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun yapılış aşamasında olduğumuz şu günlerde faydalı olacağını düşünüyorum.
Uygulama Kılavuzu tarımda kullanılan kimyasallardan, makinaların gürültü ve titreşimlerine kadar birçok
konuda detaylı rehberlik sunmaktadır. Ancak burada özellikle altı çizilmesi gereken genel olarak tarımda iş sağlığı
ve güvenliğinin yönetimine dair üç ana başlıktır. Bunlar; uygulanması gereken ulusal programlara dair bilgiler,
işyeri bazında yönetim sistemleri ve uzmanlık ve eğitim ana başlıklarıdır.
ILO Uygulama Kılavuzu’na göre Tarımda İş Sağlığı ve Güvenliği ulusal programları öncelikle tüm
çalışanları kapsayacak şekilde düzenlenmeli, cinsiyet ya da iş statüsü ayrımı yapmadan sağlıklı ve güvenli bir
iş ortamı sağlamanın yollarını aramalıdır. Bunun yanında, iş müfettişlerinin teftiş yetkilerini kırsal alanlarda da
kullanabilmeleri için gerekli düzenlemeler yapılarak iş müfettişlerine yeterli kaynaklar sağlanmalıdır. Ayrıca
ILO Uygulama Kılavuzu ulusal programın hazırlanış sürecine de vurgu yaparak, ILO değerlerine uygun şekilde
hükümet, işçi ve işveren örgütleri ile tüm taraflarca işbirliği içerisinde hazırlanması ve uygulanması gerekliliğini
belirtmektedir.
Ulusal programların içerik olarak da nasıl hazırlanması gerektiği Kılavuz’da yer almaktadır. Buna göre
tarımda iş sağlığı ve güvenliğinden sorumlu kurumlarla birlikte, risklerle ilgili danışma hizmetleri, işveren ve
çalışanlar için eğitim hizmetleri, veri toplanması ve analizi için gerekli mekanizmalar, sosyal güvenlik sistemleriyle
entegrasyon ve geçimlik ya da kayıtdışı tarım gibi alanlarda destek mekanizmaları ulusal programların içermesi
gereken özelliklerdir.
ILO Uygulama Kılavuzu ulusal programların yanı sıra işyeri bazında iş sağlığı ve güvenliği yönetim
sistemlerinin de önemini belirtmektedir. İşyerlerinde önleyici bir iş sağlığı ve güvenliği kültürü oluşması ve iş
sağlığı ve güvenliğine karşı pozitif bir tutumun geliştirilmesi açısından işyerlerinde yönetim sistemleri kurulması
önem arz etmektedir. İçerik açısından bakıldığında, işyeri bazında yönetim sistemlerinin öncelikle bir iş sağlığı
ve güvenliği planı içermesi gerekir. Bunun yanında risk tanımlama ve değerlendirilmesi, kontrol planlama ve
uygulama mekanizmaları ise birlikte bir iş sağlığı ve güvenliği performans gözleme, değerlendirme ve geliştirme
sistemini de yönetim sistemlerinin içermesi gerekmektedir.
ILO’nun üzerinde durduğu diğer ana başlık da uzmanlık ve eğitim konusudur. ILO’ya göre sosyal tarafların
da desteği ile uzmanlar tarafından bir ulusal yeterlilik çerçevesi oluşturulmalı ve tarım sektörüyle ilgili olarak
güvenilir bir sertifika sistemi geliştirilmelidir. Gerekli uzmanlık şartları işveren tarafından, yine ILO prensiplerine
uygun şekilde işçi örgütlerine danışarak, ulusal yönetmeliklere uygun bir şekilde belirlenmelidir.
İçerik açısından ise eğitim programlarının yöneticiler, göçmen işçiler, geçici işçiler ve sözleşmeli işçiler de
dahil olacak şekilde tüm çalışanları kapsaması, uzman kişilerce yürütülmesi, belirli sıklıkta bilgileri hatırlatmak
amacıyla tekrarlanması, çalışanlarca anlaşılabilecek dilde ve yöntemde yapılması, katılımcıların değerlendirilmesi
için bir sistem içermesi ve de periyodik olarak işveren tarafından çalışanlarla iletişim içerisinde gözden geçirilmesi
gerekmektedir.
Türkiye’nin İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu yapım sürecinde olduğu düşünüldüğünde, kanunun Türkiye’nin
imzalamış olduğu 155 sayılı sözleşme ve tarımda iş sağlığı güvenliği alanındaki Uygulama Kılavuzu’da dahil tüm
ILO kaynaklarından faydalanılarak yapılması tarımda görülen kaza ve hastalıkların azalmasına katkı sağlayacaktır.
2
Uygulama Kılavuzu’nun tam metni için:
http://www.ilo.org/safework/normative/codes/WCMS_161135/lang--en/index.htm
142
SAĞLIK SİSTEMİ İÇİNDE UYGUN HİZMET MODELİ
Yrd. Doç Dr. Talat BAHÇEBAŞI
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
GİRİŞ
İş sağlığı ve iş güvenliği “İşyerlerinde işin yürütülmesi sırasında, çeşitli nedenlerden kaynaklanan, sağlığa
zarar verebilecek koşullardan korunmak amacıyla yapılan sistemli ve bilimsel çalışmalardır.”
İş Sağlığı hizmetleri standart ve homojen bir hizmet olmayıp, bilimsel kanıtlar ışığında ülke ve bölge
gereksinimlerine göre şekillendirilir. İş sağlığı politikaları ulusal, uluslararası ve ekonomik politikaların kesiştiği
noktadadır.
Bir ülkenin sağlık düzeyini sadece sağlık örgütlerinin belirlemesi mümkün değildir. Her sektörün önceliğini insan olarak belirlemesi ve bu konudaki sorumluluklarını yerine getirmesine bağlı olarak toplumun sağlık
düzeyi oluşur. Multidisipliner bir konu olan iş sağlığı hizmetlerinin başarısı ancak ilgili kurum ve kuruluşların
konuya duyarlılık göstermelerine ve aralarında eşgüdüm ve uyum olmasına bağlıdır.
Genel olarak çalışanların büyük çoğunluğu iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerine erişememektedir. Ülkemizde çalışanların büyük bir bölümünün istihdam edildiği tarım sektörü ve KOBİ’lerde çalışanların iş sağlığı ve
güvenliği hizmetlerinden yeterince yararlanamamasının yanında, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin gereğince
alınmadığı kayıt dışı sektörde de önemli sağlık sorunları görülmektedir. Ülkemizde iş sağlığı ve güvenliğine
yönelik veriler (karar alma, hedef belirleme için yeterli veri olmaması) bu konuda çok yol almamız gerektiğini
göstermektedir.
Ülkemizde de, iş sağlığı hizmetlerinin etkin, yaygın ve erişilebilir hale gelmesini temin etmek üzere birinci
basamak sağlık hizmetleri sunumuna iş sağlığı hizmetlerinin entegre edilmesi gerekmektedir. Temel İş Sağlığı
Hizmet Modeli (TİSH) içeriği doğrultusunda, kapsayıcılığı artıran, gerçekçi, ihtiyaca uygun, alt yapısı iyi organize edilmiş modellerle uygulamaya geçilmesi, iş sağlığı ilkelerine uygun olarak hizmetlerin yaygın ve etkin bir
şekilde yürütümünü sağlayacaktır. İş sağlığı ve güvenliği hizmeti alamayan özellikle tarım sektörü çalışanları için
hizmet modellerinin geliştirilmesi öncelikli olmalıdır.
TEMEL İŞ SAĞLIĞI HİZMET MODELİ
Temel İş Sağlığı Hizmet Modeli, çalışanların sağlıklarının korunması ve daha da geliştirilmesi için gerekli
olan koruyucu iş sağlığı hizmetleridir. Bu hizmetler standart ve homojen bir hizmet olmayıp, bilimsel kanıtlar
ışığında ülke ve bölgesel ihtiyaçlar gözetilerek şekillendirilen özellikte, temel sağlık hizmetleri kapsamında iş
sağlığı hizmetlerinin sunulmasıdır.
Kavram ve amaçlar: TİSH’ de amaç, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde özellikle tarım, kayıt dışı sektör
ve küçük işletmelerde çalışanlar ile kendi hesabına çalışanlar gibi iş sağlığı hizmetlerine ulaşamayan çalışanlara
İSH sunulmasıdır. TİSH; ekonomik duruma, işletme büyüklüğüne, coğrafi bölgeye veya iş sözleşmesinin içeriğine bakılmaksızın dünyadaki her çalışana iş sağlığı hizmetlerini sağlamak için gösterilen bir çabadır. Çalışanların,
çalışma sürecinde sağlıklarının korunması ve iyilik durumlarının, çalışma kapasitelerinin ve sağlıklarının geliştirilmesi için bilimsel olarak geçerli ve toplum tarafından kabul edilen yöntemlerle gerekli iş sağlığı hizmetlerinin
sunulmasıdır.
Bütünsel iş sağlığı ve güvenliği sistemi: TİSH; iş sağlığı alanında Birincil Sağlık Hizmetleri politikasının
bir uygulamasıdır ve altyapısı olmadan, bu hizmetlerin yaygın ve sürdürülebilir olması mümkün değildir. ILO,
genel iş sağlığı ve güvenliği (İSG) sisteminin bir parçası olan TİSH için bütünleşmiş İSG sistemini geliştirmeyi
amaçlamaktadır. TİSH birincil sağlık hizmetleri ile güvenlik hizmetleri ile işbirliği içinde çeşitli hizmet birimleri
tarafından yürütülebilir.
TİSH Sistemi: İSH sisteminde hizmetlerin uygunluğu, yeterliliği ve kalitesi sağlanmalıdır; İSH, çalışanların
ve işletmelerin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermeli ve planlanan faaliyetler, İSH’nin gerçek içeriği ile uyum kaygısı olmadan, ulusal ve yerel koşullara göre düzenlenmelidir. İSH çalışanlarının, en önemli iş sağlığı tehlikeleri,
riskleri ve bunların kaynağı, özellikleri ve önleme araçları hakkında bilgi sahibi olmaları gerekmektedir ki bu da
İSH temeli ve yöntemleri konusunda en azından minimum düzeyde özel bir eğitim olmadan İSH’nin sağlana-
143
mayacağını ifade etmektedir. TİSH alt yapısının oluşturulmasında aşamalı bir gelişim stratejisi önerilmektedir;
bunun nedeni her ülkenin, bölgenin ya da çalışan gruplarının farklı gelişim aşamalarında bulunmalarıdır. Ülkeler,
İSH alanında mevcut koşullarını analiz ederek bu analiz temelinde, ulusal bir strateji ve eylem programı planlamalıdır. İSH’nin söz konusu gelişim aşamaları aşağıda açıklanmaktadır:
Aşama I: Başlangıç Düzeyi→ Bu düzey, İSH’yi hiçbir şekilde almayan çalışanlar ve işyerlerine yönelik
olarak makul bir başlangıç noktasıdır ve burada İSH yeterliliği ve içeriğini hala korumaktadır. İSH konusunda
kısa bir eğitime sahip olan ve TSH kapsamında veya kendi işyerinde çalışan İSH çalışanlarını (bir hemşire ve
güvenlik temsilcisi) kullanan bir hizmettir. Hizmetin içeriği; kaza riskleri, ağır işler, temel sağlık koşulları ve
hijyen ile en tehlikeli kimyasal, fiziksel ve biyolojik faktörler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Uzman hizmetlerden
yararlanmak isteyenlere öneride bulunmak, hizmetin önemli bir kısmını oluşturmaktadır.
Aşama II: Temel İş Sağlığı Hizmetleri→ İşyerleri ve topluluklar ile en yakın şekilde çalışan altyapıya dayalı
bir hizmettir. Hizmetin sunum modeli, yerel koşullar ve ihtiyaçlara bağlı olarak değişebilir. Genellikle bir doktor
ve bir hemşireden oluşan personelin, iş sağlığı konusunda kısa bir eğitimi vardır. (10 hafta gibi) Ayrıca, kaza
önleme ve temel güvenlik konusunda yetkili bir güvenlik uzmanının desteğinden yararlanılmaktadır.
Aşama III: Uluslararası Standart Hizmet→ Bu düzey, 161 No’lu UÇÖ Sözleşmesinde belirtildiği üzere her
ülke için minimum bir amacı oluşturmaktadır. İyileştirme hizmetleri de uygun bir biçimde sağlanmakla birlikte
bazı seçenekler içeren hizmet altyapısının içeriği temelde önleyici olmaktadır. Hizmet personelinin başında özel
eğitilmiş bir uzman (genellikle işyeri hekimi) bulunmalı ve ekip tercihen çok disiplinli bir yapıdan oluşmalı
veya hizmetin çok disiplinli içeriği, uzmanlaşmış birimlerin (iş sağlığı enstitüsü vb) uygun destek hizmetleri ile
sağlanmalıdır.
Aşama IV: Kapsamlı İş Sağlığı Hizmetleri→ Bu düzey genellikle sanayileşmiş ülkelerin büyük şirketlerinde görülmektedir veya çok sayıda şirketlere bu hizmetleri sunan büyük İSH merkezleri tarafından sağlanmaktadır.
Personel; uzman doktor, iş sağlığı hemşiresi, iş hijyeni uzmanı, ergonomist, psikiyatrist, güvenlik mühendisi, vb.
uzmanların dahil olduğu çok disiplinli bir ekipten oluşmaktadır. Hizmetlerin içeriği; koruma, önleme, tedavi, sağlığı geliştirme, çalışma becerisini geliştirme ve sağlıklı çalışma organizasyonu gibi faaliyetlerden oluşmaktadır. I.
ve II. Aşamalar öncelikle en küçük işletmeler, kendi hesabına çalışanlar ve III. Aşamadan hemen başlama olanağı
olmayan kayıt dışı sektör için tasarlanmıştır. Büyük işletmeler ve iyi organize olmuş KOBİ’ler III. düzeyde hizmetleri oluşturabilmektedir ve bu düzey, 161 ve 155 No’lu ILO Sözleşmelerinde belirtildiği gibi uzun vadede her
ülke ve her işyeri için minimum amaç olmalıdır.
Ülkemizdeki Birinci Basamak Sağlık Sistemi: Sağlıkta dönüşüm programı ile birlikte birinci basamak
(hizmet sunumuna göre) sağlık hizmetini sunan kuruluşlar yeniden belirlenmiş, bu belirlemede birinci basamak
sağlık hizmeti sunan üç temel kurum oluşturulmuştur; Aile Sağlığı Merkezi (ASM), Toplum Sağlığı Merkezi
(TSM) ve 112 Acil Sağlık Hizmetleri olarak belirlenmiştir. Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması, Sıtma Savaş,
Verem Savaş ve Halk Sağlığı Laboratuvar hizmetlerinin Toplum Sağlığı Merkezi çatısı altında daha etkin olacak
şekilde yer alması planlanmıştır.
Aile sağlığı merkezi görev tanımlamasında kısaca tarif edilecek olursa, kişilerin koruyucu ve tedavi edici
hizmetlerini de sunan aile hekimi ve aile sağlığı elemanından oluşan aile hekimliği birimlerinin birlikteliğidir.
Toplum sağlığı merkezi birinci basamak sağlık hizmetinden; toplumla ilişkili hastalıkların kontrolü, çevre
sağlığı, gerektiğinde adli tıp hizmetleri, okul sağlığı, iş sağlığı ve güvenliği, acil sağlık hizmetleri, sağlık eğitimi,
laboratuvar hizmetleri gibi hizmetlerin sunumu ve gerekli kurumlarla işbirliği içinde koruyucu ve tedavi edici
hizmetlerden herkesin en iyi şekilde yararlanması için bölgedeki nüfusun sağlık düzeyini yükseltici planların
yapılması ve bu hizmetlerin yapılmasına destek veren kurumlar ile işbirliği içerisinde yürütür. Toplum sağlığı merkezi bölgesinde yaşayan toplumdaki insanların sağlık düzeyini yükseltmek, sağlık düzeyini korumak ve
bozulan sağlık düzeyini iyileştirici tedbirleri almak üzere tüm kurum ve kuruluşlarla gerekli işbirliğini yaparak
hizmetlerini yürütür. Toplum sağlığı merkezi bu hizmetini yürütürken bazı sağlık hizmetlerini direkt kendisi sunabileceği gibi, diğer sağlık kuruluşlarından elde etmiş olduğu sağlık verilerini analiz ederek gerekli müdahaleleri
gerçekleştirmesi gerekmektedir.
112 acil sağlık hizmeti, hastane öncesi ve hastaneler arası hasta nakli veya kişilerin acil tıbbi müdahale
ihtiyaçları durumunda hizmeti sunan bir merkeze bağlı istasyonlarda görev yapan sağlık personeli ile ambulanslarından oluşur.
144
Ülkemizden tarım sektöründe çalışanları temel olarak üç grup da değerlendirmek gerekmektedir. Birinci
grup kendi arazisinde aile fertleri ile tarımsal faaliyete bulunanlar, İkinci grup devamlı veya dönemsel olarak
tarımsal alanda çalışanlar ama ikametini sürekli olarak orada sağlayan kişiler, üçüncü grup olan mevsimlik gezici
tarım işçisi olarak çalışmak amacıyla, bulundukları illerden diğer illere aileleri ile birlikte giden ve çalışma sonrası tekrar illerine dönenlerdir.
Her üç tarım sektörü çalışanlarının kendilerine özel iş sağlığı sorunları ve ihtiyaçları vardır. Yerleşik olarak
tarımsal faaliyete bulunan birinci ve ikinci grupta temel iş sağlığı bölgesel özellikler göre bulaşıcı hastalıklar,
kazalar, kimyasal (biosidal v.b.) maruziyet gibi bir çok etkenin sebep olduğu akut ve kronik hastalıkların önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınmasından ve tedavine kadar geniş bir uygulama alanı bulmaktadır. Üçüncü grupta
(Mevsimlik gezici tarım işçisi) ise diğer gruplardaki sorunların üzerine çalışma sürecinde ulaşım, barınma, eğitim, sağlık, güvenlik, sosyal çevreyle ilişkiler, çalışma ve sosyal güvenlik bakımından sorunlarının çözümü de
içermesi gerekmektedir.
Durum analizinde yön ve hedefler ortaya koyacak verilerin olmaması sistem geliştirilmesinde sıkıntılar
yaşanmasına sebep olmuştur. Bulunulan noktaya ve sorunlara dair veriler olmadığı takdirde hayatın pratiğine yönelik eylemler ve hedefler koymak mümkün olmadığı gibi bilinmeyen bir durumdan şu kadar ileriye/ geriye diye
hedeflere işarette gerçekçi ve ölçülebilir olmamaktadır.
SONUÇ
Genel olarak, iş sağlığı hizmetlerinin sunumu için birçok model bulunmaktadır; bunlar, birincil sağlık
hizmetleri modeli, şirket içi hizmetlerle birlikte büyük şirket modeli, birkaç KOBİ tarafından ortaklaşa organize
edilen grup hizmetleri, bir hizmet sağlayıcı olarak sosyal güvenlik kurumu, iş sağlığı konusunda özel uzmanlığı
olan serbest çalışan doktor, sadece iş sağlığı hizmetlerini ya da hizmetlerinin bir parçası olarak iş sağlığını sunan
özel sağlık merkezi veya yerel veya bölgesel hastanelerin ayakta tedavi klinikleri olabilir. TİSH alıcılarının, çoğunlukla KOBİ çalışanları ve kendi hesabına çalışanlarla çiftçiler ve kayıt dışı sektörde çalışanlar olması nedeniyle bu hizmetlerin en geniş kapsamına, birincil sağlık hizmetleri birimi modeli yolu ile ulaşmak mümkündür.
Kamu birincil sağlık bakım birimlerinin, KOBİ’ler ve kendi hesabına çalışanlar için TİSH‘yi sunduğu ülkelerde,
toplam iş sağlığı hizmet sunumunun önemli bir kısmı (% 40’a kadar) karşılanabilmektedir. Bu birimler sıklıkla,
kayıt dışı sektörü kapsayan tek seçenektir. Bazı ülkelerde sosyal sigorta kurumları, iş sağlığı hizmetlerini organize etmektedir ki bu durumda sigortasız olanlar kapsama girememektedir. Ayrıca bazı ülkelerde ayakta tedavi
klinikleri bu gruplara İSH sağlarken bazı ülkelerde sendikalar üyeleri için İSH’yi organize etmektedir. Devlet;
iş sağlığı alanında sağlık muayeneleri ile TİSH personeli, işverenler ve çalışanların eğitimi de dahil olmak üzere
TİSH sağlayıcılarına uzmanlaşmış analitik, ölçüm ve danışmanlık hizmetleri sağlayan ikincil düzeyde destek
hizmetlerinin verilmesini dikkate almalıdır.
TİSH hizmet sunum modelleri, ülkenin koşulları dikkate alınarak farklı türlerde organize edilebilir. Bununla birlikte özellikle KOBİ çalışanları, kendi hesabına çalışanlar, tarımda çalışanlar ve kayıt dışı sektörde çalışanlara TİSH’ in en geniş kapsamda verilmesi, ancak kamu eliyle sunulacak birincil sağlık hizmetleri modeli yolu ile
mümkündür.İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın ilgili tüm tarafların uzlaşmasıyla bir an önce yürürlüğe girmesinin
sağlanması, TİSH uygulamalarında çok önemli bir rol oynayacaktır.
En uygun hizmet modeli, iş sağlığı hizmetlerinin çok disiplinli (doktor, hemşire, iş hijyenisti, ergonomist
ve psikolog vb) bir ekip tarafından sağlanmasıdır ancak hizmet alan küçük birimleri, özellikle KOBİ’leri, kırsal tarım ve kayıtdışı sektörleri bu ekiple organize etmek mümkün değildir; bu durumda iş sağlığı alanında bir
uzmanlığı olmayan doktor ve hemşireye güvenilmesi gerekmektedir. Başlangıç düzeyi minimum olarak İSH ile
ilgili kısa bir eğitimi olan bir hemşire ve tercihen temel güvenlik unsurlarını bilen bir güvenlik görevlisi olmalıdır. TİSH düzeyi; bir BSB birimi veya diğer altyapı için çalışan ve İSH alanında kısa bir özel kurs almış olan bir
doktor ve bir hemşireye sahip olmalıdır. III. ve IV. düzeyler, uzmanlık eğitimi olan doktorlarca yürütülmektedir.
Birçok gelişmiş ülkede, doktor ve hemşirelere yönelik temel eğitim programı iş sağlığı alanında kısa bir tanıtım
kursunu içermektedir. TİSH çoğunlukla uzman olmayan genel pratisyenler tarafından sağlanmaktadır ancak iş
sağlığı alanında özel bir eğitim olmaksızın yeterli iş sağlığı hizmetlerini sağlamak mümkün değildir. Bu yüzden
iş sağlığı hizmetlerinde minimum düzeyde belirli bir eğitim alınması çok önemlidir; bazı ülkelerde mezuniyet
sonrası 10 haftalık kurs minimum eğitim olarak düşünülmektedir. TİSH’de İSH personelinin sayısal ihtiyacı, bi-
145
leşenlerin yapıları ve bunların ihtiyaçlarına göre değişebilmektedir. Deneyime dayalı bir tahmin; endüstri dalı ve
işyerlerinin büyüklüğünün yanısıra coğrafi dağılıma bağlı olarak minimum ihtiyacı 5000 çalışan başına bir doktor
ve iki hemşire olarak ortaya koymaktadır. İlgili kamu otoriteleri, böyle bir kaynağın hazır bulundurulmasından ve
yeterliliğinin düzenli olarak güncellenmesinden sorumludur.
Başlıca İş Sağlığı Hizmeti ilkeleri olarak aşağıdakiler belirlenmiştir;
1. Tüm çalışanlara, özellikle ve öncelikle Tarım sektörü ve KOBİ’lere yönelik ve erişilebilir olmalıdır.
2. Bütüncül bir anlayışla sunulmalıdır.
3. İş güvenliği hizmetlerini kapsamalıdır.
4. Kamu ve yerel yönetimler, işçi ve işveren sendikaları ve meslek kuruluşları tarafından desteklenmelidir.
5. Ülke sağlık politikaları ile ilişkilendirilmelidir.
6. Temel sağlık hizmetleri ile desteklenmelidir.
7. İkinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetleri tarafından desteklenmelidir.
8. Yerel gereksinimlere yönelmeli ve yerel koşullara uygun olmalıdır.
9. İş sağlığı hizmetlerinde nitelikli ve yetişmiş insan gücü desteklenmelidir. (İşyeri hekimi, işyeri hemşiresi, iş sağlığı ve güvenliği uzmanları, psikolog, iş hijyeni uzmanı, ergonomi uzmanı gibi.)
10. İş kazaları ve meslek hastalıkları istatistiklerinin güncel ve erişilebilir olması sağlanmalıdır.
11. İşveren ve sendikaların farkında lığı arttırılmalıdır. Bilinç ve duyarlılık arttırılmalıdır.
12. T.C.Sağlık Bakanlığı ve T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve sosyal taraflar işbirliği içinde
olmalıdır.
13. Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü kurulmalıdır.
14. Üniversiteler, eğitim ve araştırma konularında Temel İş Sağlığı Hizmetlerine katkıda bulunmalıdır.
TSM ’leri, temel iş sağlığı hizmetlerinin yerine getirilmesi amacı ile bölgedeki işyerlerinde görevli işyeri
hekimleri, her türlü sağlık kuruluşu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı merkez ya da taşra örgütleri ile işbirliği yapabilir. Gerektiğinde TSM tarafından ilgili mevzuata uygun olarak sağlık ve güvenlik birimi kurulabilir.
Bu birimde, hizmet sunulacak işyerlerinin risk durumlarına ve çalışan sayılarına göre gerekli donanım sağlanarak,
İSG eğitimleri sağlanan yeterli sayıda hekim, mühendis, hemşire ve çevre sağlığı teknisyeni görevlendirilebilir.
Söz konusu personelin nitelik ve nicelik olarak yeterli düzeyde hazır bulundurulması ve bu yeterliliğin düzenli
olarak güncellenmesi konusunda ilgili kamu otoriteleri ortaklaşa sorumludurlar.İşyerlerinde çalışma ortamı gözetimi ve çalışanların sağlık gözetimi ile İSG profesyonelleri, işverenler ve çalışanların eğitimi konularında TİSH
sunucularına gerekli destek hizmetlerinin kamu tarafından düzenlenmesi büyük önem taşımaktadır. Ayrıca TİSH
kapsamında kayıt sisteminin oluşturularak ulusal sağlık sistemine entegre edilmesi ve sürekli güncellenmesi büyük önem taşımaktadır.
Toplum Sağlığı Merkezleri iş sağlığı hizmetleri planlaması için, hekim ve diğer sağlık personeli ile birlikte
SGK ve yerel yönetimlerle işbirliği halinde bölgesindeki kayıtlı olan ve olmayan işyeri sayısı, sektörel dağılım,
tehlike sınıfı ve kullanılan enerji durumuna göre dağılımını yılda bir kez yazılı ve elektronik ortamdan veri alarak
saptar, işyerlerinin durum tespitini yapar.
Ayrıca yukarda tanımlanan ekibe ek olarak işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanının katılımıyla (iş sağlığı
ve güvenliği ekibi oluşturularak) bölgesindeki işyerlerinde meslek hastalıkları ve iş kazalarını kayıt altına almak
ve müdahale planı oluşturmak üzere ilgili kurumlarla işbirliği halinde her yeni olguda ve aylık olarak verileri yazılı ve elektronik ortamdan alarak, iş ve meslek hastalıklarının sayısı, türleri, sektörlere ve zamana göre dağılımı
ile iş kazası ve meslek hastalığına yol açabilecek kişisel, çevresel, tüm etmenleri inceler.
İş sağlığı ve güvenliği ekibinin tümünün katılımıyla TSM bölgesindeki işyerlerinin tanımının yapılması,
çalışanın sağlığının izlenmesi ve değerlendirilmesi, İSG kurullarının etkinliğinin değerlendirilmesi ve önerilerde bulunmak için işyerinin risk değerlendirme sonuçlarına göre çalışma ortam ölçümlerini planlaması; çalışma
ortamında sağlığın korunması, sürdürülmesi ve geliştirilmesi için ilgili kurumlarla işbirliği halinde bölgesindeki
işyerlerinden verileri alıp fiziksel, kimyasal, biyolojik, ergonomik, psikososyal riskleri hakkında durum değerlendirmesi yaparak, sonuçlarının incelenmesi çalışan sağlığının geliştirilmesine yönelik eylem planı hazırlanması;
çalışmalarını yürütür.
TSM yine aynı şekilde bölgesindeki işyerlerinde çalışanların sosyo demografik özelliklerini saptamak,
sağlık gözetimini yönlendirmek, sağlığının izlenmesi ve değerlendirilmesi amacıyla yazılı ve elektronik ortamdan
146
çalışanlara ait verileri, işe giriş /periyodik muayene durumlarını değerlendirir, eğitim ve sağlığın geliştirilmesi ve
teşviki çalışmalarını ilgili kurumlarla işbirliğiyle yürütür.
Sonuç olarak: Çalışma Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere iş sağlığı ve güvenliği konusundaki tüm paydaşlar ortak vizyon olarak “Tüm çalışanları ve çalışma ortamlarını kapsayan; bütüncül, dinamik ve
insan sağlığını önceleyen iş sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerinin, başka ülkelere ilham verecek standartlarda verildiği bir Türkiye oluşturmak” kavramının benimsemesi ile gerekli strateji, temel politikalarını ve eylem planlarını
belirlemeli ve uygulamada ortak hareket etmelidir.
1972
KAYNAKLAR
1. Velicangil Sıtkı Koruyucu ve Sosyal Tıp Filiz Kitabevi İstanbul 1980
2. Erkan Cahit Dr. İş Sağlığı Ders Kitabı 2. Baskı Ankara Üniv. Tıp Fak. Yay. 264 AnkaraÜniv Basımevi
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü 21 Hedefte Türkiye Sağlıkta Gelecek Ankara 2007
T.C. Sağlık Bakanlığı Stratejik Plan 2010-2014
Akdağ Recep, Türkiye Sağlıkta Dönüşüm Programı İlerleme Raporu 2008
T.C. Sağlık Bakanlığı Web sayfası
T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Web sayfası
Temel İş Sağlığı Hizmetlerinin Uygulama usul ve Esasları Hakkında yönerge
İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliği
147
GÜNEYDOĞU ANADOLU PROJESİ: İNSAN ODAKLI
SÜRDÜRÜLEBİLİR İNSANİ GELİŞME PROJESİ
Adalet BUDAK AKBAŞ
GAP İdaresi Başkanlığı
Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), Güneydoğu Anadolu Bölgesinin sahip olduğu su ve toprak
kaynaklarının değerlendirilerek, Bölge halkının gelir düzeyini ve yaşam standardını yükseltmeyi, bölgelerarası
gelişmişlik farkını ortadan kaldırmayı, kırsal alanda verimliliği ve istihdam imkanlarını arttırmayı, sosyal istikrar
ve ekonomik büyüme gibi milli kalkınma hedeflerine katkıda bulunmayı hedefleyen çok sektörlü, entegre ve
sürdürülebilir bir kalkınma anlayışı ile ele alınan bir bölgesel kalkınma projesidir.
Entegre niteliğiyle Proje, sadece barajlar, hidro-elektrik santralleri, sulama yapıları gibi fiziksel yatırımlarla
sınırlı kalmayıp, bunların yanında ve birbiriyle eşgüdüm içinde tarımsal gelişme, sanayi, kentsel ve kırsal
altyapı, haberleşme, eğitim, sağlık, kültür, turizm ve diğer sosyal hizmetler gibi sosyo-ekonomik sektörlerin
geliştirilmesine yönelik yatırım ve etkinlikleri de içermektedir.
Entegre bir bölgesel kalkınma projesi olan GAP, 90’lı yılların ortalarında insan odaklı, sürdürülebilir insani
gelişme felsefesiyle yürütülen bir bölgesel kalkınma projesine dönüştürülmüştür. İnsani gelişme hedefine yönelen
planlama ve uygulama faaliyetleri katılımcılık, eşitlik ve hakkaniyet ve insan kaynaklarını geliştirme ilkeleri
çerçevesinde yürütülmeye başlanmıştır.
Katılımcılık, projeden etkilenen tüm tarafların projenin hazırlanma sürecinden, uygulanmasına ve izlemedeğerlendirmesine kadar tüm aşamalarına katılımı olarak anlaşılmaktadır. Tarafların duyarlılığını oluşturarak,
projelerin sosyal yapılabilirliğini artırarak, projelerin maliyetlerini düşürerek ve Bölge halkının dile getirdiği
sorunlarını çözerek projelerin başarısını olumlu olarak etkilemektedir.
GAP çerçevesinde kalkınmada eşitlik ve adillik, sosyal, ekonomik ve kültürel olarak dezavantajlı konumda
yaşayan halkın, kalkınma sürecine entegrasyonu anlamına gelmektedir. GAP Bölgesi‘nde kadınlar, çocuklar,
topraksız ve küçük topraklı çiftçiler, küçük işletmeciler, sulama dışı alanlarda yaşayan çiftçiler dezavantajlı
gruplar olarak tanımlanmakta ve bu grupların da katılımı ile özel programlar gerçekleştirilmektedir.
GAP’ta kalkınma ve gelişme; ortalama yaşam süresi, bebek ölüm oranı, okur-yazarlık oranı, eğitime
katılma süresi, sağlık hizmetlerine ulaşılabilirlik, bölgeler ve cinsler arası refah farklılıklar ile yaşam kalitesi ve
sürdürülebilirliği ile tarif edilmektedir.
Bir toplumsal dönüşüm projesi olan GAP kapsamında 22 baraj (15 baraj tamamlanmış) inşa edilecek,
19 hidroelektrik santrali (10 santral yapılmış) yapılacak ve 1.82 milyon hektar tarım arazisi (300.397 ha alan
sulamaya açılmış) sulamaya açılacaktır. Barajların ve sulama altyapılarının tamamlanması, tarımda sulamanın
yaygınlaşması, ürün deseninin ve tarımsal pratiklerin değişmesi, sanayileşme ve kentleşme sonucunda ekolojik
ve çevresel değişmelere bağlı olarak ortaya çıkabilecek sağlık sorunlarının azaltılması amacıyla, GAP İdaresi
Başkanlığı, ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği içinde çeşitli araştırma ve uygulama projeleri gerçekleştirmektedir.
Söz konusu projeler:
Şanlıurfa’da Şark Çıbanı Projesi: Yale, Ege, Çukurova, Dicle, Gaziantep ve Harran Üniversitelerinin
işbirliği ile yürütülmüştür.
Halk Sağlığı Projesi: GAP Bölgesi Halk Sağlığı Eylem Planının hazırlanması yoluyla, kuruluşlar ve
sektörler arası eşgüdümün sağlanarak, sağlık sorunlarının önlenmesinde entegre bir yaklaşımın hayata geçirilmesi
amacıyla uygulanmış bir araştırma projesidir. GAP kapsamındaki 9 ilde yürütülmüş olan bu çalışma kapsamında
ele alınan konular sağlık hizmetlerinin durumu, üreme sağlığı, çocuk sağlığı, bulaşıcı hastalıklar, enfeksiyon ve
paraziter hastalıklar, kronik hastalıklar, çevre, özürlüler ve mevsimlik göçlerdir.
Diyarbakır ve Batman İllerinde Sıtma Kontrolü Projesi: Diyarbakır ve Batman İllerinde Sıtma Kontrol
çalışmalarını güçlendirmek amacıyla uygulanan proje, GAP İdaresi Başkanlığı, Sağlık Bakanlığı Sıtma Savaş
Dairesi Başkanlığı, Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Diyarbakır ve Batman Valilikleri işbirliğiyle
uygulanmıştır.
148
Sıtma Hizmetlerinde Toplum Katılımı Projesi: Dünya Sağlık Örgütü’nün desteği ve Sağlık Bakanlığı’nın
koordinasyonu ile yürütülen projenin amacı; sıtmanın belirtileri, bulaşma şekli, tedavisi ve korunma yolları
konusunda farkındalık yaratmaktır. Proje uygulama alanı olan Batman, Mardin, Siirt, Şırnak ve Şanlıurfa illerinde
bulunan ÇATOM katılımcısı genç kız ve kadınlar, sıtma hizmetlerinde sağlık gönüllüsü olarak görev almıştır.
Kırsal Alanda Sağlık Eğitimleri: ÇATOM’ların ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği içinde oluşturdukları
ekiplerle kırsal alanda yaşayan kadın ve çocuklara yönelik sağlık alanında sundukları bilgi ve hizmet desteğinden
oluşmaktadır. Hizmet desteği kapsamında mevsimlik tarım işçisi kadınların ve çocukların saç kesimleri yapılmakta,
bit taramaları gerçekleştirilmekte, bulaşıcı hastalıklardan korunma yolları anlatılmakta, böcek sokması, yaralanma
vb konularda ilk yardım eğitimleri verilmektedir.
Ulusal Aşı Günleri Kampanyası: Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülen programda hedef gruba ulaşma
konusunda sağlık personeline destek vermek üzere Batman, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak ÇATOM katılımcıları görev
almıştır.
GAP Tarım Kampı Lider Çiftçi Yetiştirme Projesi: Kırsal alanda yaşayan 12-14 yaş grubundaki kız
ve erkek çocukların katılımıyla düzenlenen tarım kamplarında; sosyal, kültürel, sportif ve eğitsel çalışmalar
düzenlenmektedir. Eğitim çalışmaları kapsamında tarım ilaçlarının insan sağlığı üzerindeki zararları konusunda
bilgilendirmeler yapılmaktadır.
Topluma Dayalı Ana Çocuk Sağlığı: Batman, Siirt, Adıyaman, Mardin, Kilis, Diyarbakır ve Şırnak
illerinin gecekondu mahallelerinde yaşayan kadın ve çocuklara yönelik temel anne, bebek, çocuk ve üreme sağlığı
konularında eğitimler verilmiştir.
Tarım toplumu olan ülkemizde, istihdam edilen her dört kişiden birinin tarım sektöründe çalıştığı göz önünde
bulundurulduğunda, tarım sektöründe çalışanların sağlığı ve güvenliğine yönelik yapılan çalışmaların oldukça
sınırlı olduğu görülmektedir. Bu alanda Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Halk
Sağlığı Uzmanları Derneği, Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı işbirliği ile Türkiye’de ilki gerçekleştirilen 1. Tarım Sağlığı ve Güvenliği Sempozyumunun,
tarım sektöründe çalışanların sağlığı ve güvenliğine yönelik adımların atılmasına katkıda bulunacaktır.
GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı olarak bu Sempozyumun çıktılarına dayalı, GAP Bölgesinde
tarım sektöründe çalışanların sağlığı ve güvenliği konusunda proje geliştirip uygulayacak ve bu alanda diğer
kurumların yapacağı çalışmaları destekleyeceğiz.
149
MALATYA MERKEZİNDE HAŞERE MÜCADELESİ İLE İLGİLİ YETİŞKİNLERİN BİLGİ
DÜZEYLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Prof.Dr.Erkan Pehlivan*, Yrd.Doç.Dr.Ali ÖZER*, Dr.Elvan TÜRKOL, Prof.Dr.Gülsen GÜNEŞ*
(*) İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı A.Dalı.
Giriş ve Amaç
İnsan, hayvan ve bitkilere zarar veren haşerelere (insekt, böcek ve diğer zararlılar) karşı mücadele çok uzun
yıllar önce başlamıştır. Mücadele 20.Yüzyılın ortalarında bazı bileşiklerin keşfi ile önemli bir aşama kaydetmiştir.1
Önceleri ürünlerde verimi arttırmak için tarım zararlılarına karşı kullanılan pestisidler, zamanla insan sağlığını
koruma amaçlı tüm vektörlere karşı kullanılmıştır.2 Zararlılara karşı kullanılan kimyasallar, sularda ve toprakta
ve organizmada birikir, doğrudan veya dolaylı olarak tabiata ve tüm canlılara zarar verir hale gelir.
Şimdiye kadar bu alanda 30 binin üzerinde ürün üretilerek pazara sunulmuştur. Bunların 2600 kadarı
yoğun üretimdedir.3,4 ABD Çevre Koruma Kurumu (USEPA) pestisidleri kimyasal pestisidler, biyopestisidler ve
zararlı kontrol cihazları diye üç grup altında incelemektedir. Günümüzde, bunlardan kimyasal ve biyopestisitleri
kullanmakla elde edilen fayda ile ortaya çıkardığı zarar, sağlıkla ilgili uluslar arası örgütlerin başlıca inceleme
konusu olmaktadır.6
Pestisid olarak kullanılan ilk maddeler arsenik ve kükürttür. Bitki zararlılarına karşı tarih içinde zehirli bitki
fumigasyonları, zeytin yağı, şarap gibi maddeler kullanılmıştır.6 Pestisid amaçlı 19. yy’da elde edilen ilk doğal
bitkisel madde “pyretrum”dur. Zaman içinde paris yeşili, civa ve bakır tuzları, arsenik, kükürt gibi maddeler
insekt, böcekler ve diğer artropodlara karşı kullanılan başlıca maddeler oldular. Çoğu pestisidler inorganik veya
organik bileşiklerdir. İnorganik olanlar flor, fosfat ve sülfür bileşikleridir. Organik bileşikler ise bitkisel kökenli
doğal veya sentetik bileşiklerdir. Sentetik bileşikler; klorlu hidrokarbonlar, organofosforlular, karbamatlar, bitki
ve diğer organizmalardan elde edilen kitin, hormon inhibitörü, bakteri toksinleri şeklinde olan bileşiklerdir. Elde
edilmesi, maliyet, etki mekanizması, koku ve renklendirme yönünden sağladığı kolaylıklar nedeniyle sentetik
bileşikler tercih edilmektedir.
Kentlerde haşerelere karşı mücadelede entegre mücadele yöntemlerinden kimyasal ajanlarla yapılanı en
son olarak kullanılması gerekendir.2,6,7 Öncelikle fiziki ve biyolojik mücadele tercih edilmelidir. Öte yandan
haşere populasyonunu azaltmada vaktinde yapılmış larva mücadelesi önem kazanmaktadır. 7-9
Bu çalışmanın amacı Malatya merkez ilçe sınırları içerisinde 2000 yılından itibaren sürdürülen vektör
mücadelesi ile ilgili erişkin bireylerin farkındalık ve bilgi düzeylerini belirlemektir.
Gereç ve yöntem
Her yıl mart-ekim ayları arasında larva ve erişkin vektör mücadelesinin dönüşümlü olarak yapıldığı kent
merkezinde 2008 Yılı Haziran-Ekim arasında gerçekleştirilen bu çalışma kesitsel bir araştırmadır. Dünya Sağlık
Örgütünün gelişmekte olan ülkeler için önerdiği 30 küme örneklem yöntemi kullanılarak kent merkezinde larva
mücadelesinin yapıldığı bölgeler araştırmanın evrenini oluşturmuştur. Sağlık evi ve mahalle tabanlı 30 küme
oluşturulmuş, her kümeden tesadüfi olarak seçilen 14 hane olmak üzere toplam 420 hanede bir anket uygulaması
planlanmıştır. 13 sorusu hangi haşerelere karşı mücadele yapıldığı, kullanılan yöntemler ve ilaç türleri, hangi
kurum tarafından yapıldığı, ilaçların etkileri konusunda bilgi düzeyi ile ilgili olan 20 soruluk anket araştırmacılar
gözetiminde ilaçlama grup şefleri tarafından uygulanmış, 381 yetişkin birey anketi cevaplamıştır. Araştırmaya
150
katılım oranı %90.7’dir. Değerlendirme 13 tam puan üzerinden yapılmış ve verilerin analizinde Student t testi ve
One Way ANOVA kullanılmıştır.
Bulgular
Araştırma kapsamına giren 381 kişinin %44.9’u erkek, %55.1’i ise kadın idi. Ortalama yaş 38.4 ± 12.7
olup, katılanların %10.5’i okur-yazar değil, %34.9’u okur-yazar veya ilkokul mezunu, %22.8’i orta okul, %23.6’sı
lise ve %8.1’i ise yüksek öğrenimli idi. Araştırma kapsamına girenlerin %22.1’i memur, işçi veya emeklileri,
%34.6’sı esnaf veya serbest, %31.2’si ev hanımı ve %12.1’i ise öğrenci idi (Tablo 1).
Tablo.1. Araştırma grubunun sosyo-demografik özelliklere göre dağılımı
Sosyodemografik özellikler
Cinsiyet
Erkek
Kadın
Yaş
<30 yaş
30-39 yaş
40-49 yaş
50-59 yaş
≥60 yaş
Öğrenim durumu
Okuryazar değil
Okuryazar+İlk
Orta
Lise
Yüksek
Toplam
n
%
171
210
44.9
55.1
107
112
92
41
29
28.1
29.4
24.1
10.8
7.6
40
133
87
90
31
381
10.5
34.9
22.8
23.6
8.1
100.0
Araştırma kapsamına girenlerden %92.6’sı sivrisinek, %76.9’u karasinek, %29.1’i tatarcık ve %36.5’i ise
kenelere karşı ilaçla mücadele yapıldığından haberli idiler. İlaçlamanın Malatya Belediyesi tarafından yapıldığını
katılımcıların %87.7’si, 2000 yılından beri yapıldığını ise % 56.4’ü bilmişlerdir. Katılımcıların yaklaşık 1/3’ü
mücadelede kullanılan kimyasal ajanların insan sağlığına (%32.8) ve çevreye (%35.2) zararlı olduğunu ifade
etmişlerdir. Ayrıca katılımcıların %40’7’si Malatya’da haşere mücadelesinde kullanılan ilaçların az zehirli
ilaçlardan olduğunu söylemişlerdir (Tablo 2).
Tablo 2. Çalışma grubunun haşere mücadelesi ile ilgili farkındalıkları ve bilgileri
Konular
Karasinek mücadelesi
Sivrisinek mücadelesi
Tatarcık mücadelesi
Kene mücadelesi
Akrep, sıçan, böcekler
Larva mücadelesi
Uçan sinekler
Kullanılan ilaçları bilme
İlaçlama yapan kurumu bilme
Kaç yıldır ilaçlama yapıldığını bilme
Sağlığa olumsuz etkiler
Çevredeki canlılara etki durumu
Malatya’da kullanılan haşere ilaçları az zehirli
Haşere İle Mücadele Bilgi Düzeyi
Evet
Hayır
n
%
n
%
293
352
111
139
29
133
309
12
334
215
125
134
155
76.9
92.4
29.1
36.5
7.6
34.9
81.1
3.1
87.7
56.4
32.8
35.2
40.7
88
29
270
242
352
248
72
369
47
166
256
247
226
23.1
7.6
70.9
63.5
92.4
65.1
18.9
96.9
12.3
43.6
67.2
64.8
59.3
151
Erkeklerin “Haşere İle Mücadele Bilgi Puan Ortalaması” 6.1± 1.9, kadınların ise 6.2±1.9 olup aradaki fark
anlamlı değildir (p>0.05). Katılımcılardan 30 yaşın altında olanların “Haşere İle Mücadele Bilgi Puan Ortalaması”
6.4±2.1, 40-49 yaş arasındakilerde 6.1 ±1.9 ve 60 yaş üzerindekilerde ise 5.6 ±1.7 ‘dır. “Haşere İle Mücadele Bilgi
Puanı” yaşla birlikte azalmakla birlikte istatistiksel farklılık yoktur (p>0.05). Okur yazar olmayanlarda “Haşere
İle Mücadele Bilgi Puan Ortalaması” 5.8±2.0, yüksek öğrenimlilerde ise 7.3±2.0’dir. Eğitim düzeyi yükseldikçe
“Haşere İle Mücadele Bilgi Puan Ortalaması” anlamlı olarak artmaktadır (p<0.05). “Haşere İle Mücadele Bilgi
Puan Ortalaması” ev hanımlarında 5.8±1.9 memurlarda 6.1±2.3, esnaflarda 6.4±1.8, öğrencilerde ise 6.7±1.9
olup, mesleklere göre anlamlı farklılık yoktur (p>0.05). Kent merkezinde yapılan vektör mücadelesini doğru
bulanların “Haşere İle Mücadele Bilgi Puan Ortalaması”, (6.3±1.9) mücadeleyi doğru bulmayanlardan (5.7±2.1)
daha anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (p<0.05); (Tablo 3).
Tablo 3. Çeşitli değişkenlere göre “Haşere İle Mücadele Bilgi Puan Ortalaması”nın dağılımı
Haşere İle Mücadele Bilgi Puanı
AO±SS
p
Cinsiyet
Erkek
6.12±1.91
0.885
Kadın
6.15±1.91
Yaş
<30 yaş
6.36±2.08
30-39 yaş
6.22±1.76
40-49 yaş
6.14±1.86
50-59 yaş
5.75±2.02
≥60 yaş
5.58±1.72
0.218
Öğrenim durumu
Okuryazar değil
5.75±2.02c
Okuryazar+İlk
5.67±1.84a
Orta
6.26±1.99
Lise
6.51±1.63b
Yüksek
7.25±1.96b
0.001
Meslek
Esnaf
6.36±1.84
Ev hanımı
5.82±1.87
Öğrenci
6.71±1.92
Emekli
5.70±1.48
Memur
6.09±2.30
Çiftçi
6.27±1.48
0.056
Evde ilaç bulundurma
durumu
Evet
6.31±1.87
0.076
Hayır
5.96±1.94
Haşere mücadelesini doğru bulma durumu
Doğru buluyorum
6.27±1.85
0.016
Doğru bulmuyorum
5.70±2.05
Tartışma
Araştırmaya katılanların büyük bir kısmı sivrisinek (%93) dörtte üçü ise (%77) karasineklere karşı
yapılan kimyasal mücadeleyi bilmekte idiler. Tatarcık ve kenelere karşı mücadele yapıldığını ise araştırmaya
katılanların üçte biri bilmekte idiler. İlaçlamanın Malatya Belediyesi tarafından yapıldığını katılımcıların
%87.7’si, 2000 yılından beri yapıldığını ise % 56.4’ü bilmekteydiler. 2000 yılında Ankara Gölbaşı İlçesinde
yapılan bir araştırmada, Sivrisineklere karşı Belediye tarafından yapılan mücadelenin büyük ölçüde farkında
olduklarını belirtmişlerdir (10).Haşerelere karşı kullanılan ilaçların insan ve çevre sağlığına zararlı olabileceğini
152
ifade edenler araştırmaya katılanların 1/3 ü kadardılar. Buna karşılık olarak katılımcıların yaklaşık %41’i
ise kullanılan ilaçların az zehirli ilaçlardan olduğuna inandıklarını belirtmişlerdi. Gölbaşı ilçesinde yapılan
araştırmada ilaçlamada kullanılan kimyasal ajanların insan ve çevre sağlığına zararından dolayı, biyolojik amaçla
kullanılan predatörlerin korunmasının %95 oranında gerekli olduğunu belirtmişlerdir. Gölbaşı çalışmasında
“entegre mücadele yöntemine” olumlu bakmayanların oranı ise sadece %2.4 olarak bulunmuştur. 10 Şanlıurfa’da
buğday tarımı ile ilgilenen kişiler üzerinde 2004 yılında yapılan bir araştırmada katılımcıların %41.1’i kullanılan
ilaçların insan sağlığına zararlı olduğunu belirtmişlerdir.11 Buna karşılık Tokat İli Artova İlçesinde kırsal yörede
yaşayan halkın bilinç düzeyi ile ilgili yapılan bir araştırmada ilaçların insan ve çevre sağlığına zararlılık düzeyine
bakanların oranının %5.6 olduğu tespit edilmiştir. Halkın tarım amaçlı kullanılan ilaçlar hakkında orta düzeyde
bilinç düzeyine sahip oldukları bulunmuştur.12
Malatya merkezinde larva mücadelesinin yapıldığı bölgelerdeki kümelerde araştırma yapılmasına rağmen
Araştırmaya katılanların %34.9’u larva mücadelesinden haberli olduğunu belirtmiştir. Katılımcıların %81.1’i ise
uçkun (ergin sinek) mücadelesi yapıldığını ifade etmişlerdir. Bu uygulamayı bilmelerinin nedeni, ULV yöntemi
(sıcak sisleme) ile cadde ve sokaklarda uçkun mücadelesinin yapıldığını görmeleridir.
Uygulamalar sırasında kullanılan ilaçların insan sağlığına zararlı olduğunu söyleyenlerin oranı %32.8
ve çevredeki diğer canlılar üzerinde zararlı olduğunu ifade edenler ise %35.2 idi. Katılımcıların ancak %3.1’i
kullanılan ilaçların hangi tür ilaçlardan olduğunu bildiğini, %50.7’si evlerinde haşerelere karşı kullanmak üzere
ilaç bulundurduklarını ve hatta %25’sinin evlerinde tarım ilacı bulunduğunu bildirmişlerdir. Hangi tür ilaçların
kullanıldığını bildiklerini söyleyenlerin de etken maddeleri kapsamayan genel bilgi tarzında ifadede bulundukları
tespit edilmiştir.
Katılımcıların %77’7’si vektörlere karşı yapılan kimyasal mücadeleyi “doğru” bulduklarını, %13.4’ü ise
doğru bulmadıklarını belirtmişlerdir. Katılımcılardan %80.3’ü sivrisineklere, %74.5’i karasineklere karşı ilaçla
mücadelenin başarı sağladığını ifade etmişlerdir.
Araştırmaya katılanların hangi haşerelere karşı mücadele yapıldığını bilme durumu ile yaş gruplarına
dağılım arasında fark olmamakla birlikte, eğitim yükseldikçe mücadeleyi yapan kurumu bilme durumu arasında
fark bulunmuştur. Tokat İli Artova İlçesi kırsalında yapılan araştırmada yaş grupları ile çevre bilinci arasında
bir ilişki bulunmuştur. Aynı zamanda 20-38 yaş aralığında olan gençlerde çevre bilincinin daha yüksek olduğu
bulunmuştur.12
Eğitim düzeyi yükseldikçe “Haşere İle Mücadele Bilgi Puan Ortalaması” anlamlı olarak artmaktadır
(p<0.05). Bu fark Tokat İli Artova İlçesi kırsalında yapılan araştırmada da elde edilmiştir.
Araştırmaya katılan kadınlar ve erkekler pestisidler konusunda benzer şekilde orta düzeyde bilgiye
sahiptirler. Katılımcılardan yaşı arttıkça bilgi ortalamaları düşmekle birlikte fark anlamlı bulunmamıştır (p>0.05).
Her iki araştırmada eğitim ile bilgi düzeyi veya bilinç düzeyi arasında bir ilişki bulunmaktadır. Çünkü bu çalışmada
katılımcıların öğrenim düzeyi arttıkça bilgi düzeyleri de belirgin şekilde artmaktadır.
Sonuç olarak; Malatya kent merkezinde yaşayan halk, haşerelere karşı yapılan mücadelenin büyük oranda
farkındadırlar ve ilaçlamayı faydalı bulmaktadırlar. Buna karşılık haşere mücadelesi ile ilgili genel bilgi düzeyleri
orta seviyededir. Bu amaçla kullanılan kimyasal ilaçların insan ve çevre sağlığına zararları konusunda yeterli
bilince sahip olmadıkları söylenebilir.
Bu konuda yetkili kurum ve kuruluşların entegre mücadele yöntemleri konusunda halkı bilinçlendirmeleri
153
gerektiği önerilebilir.
Anahtar kelimeler: haşere mücadelesi, kentler, bilgi düzeyi
Kaynaklar:
1-Delen N, Türkiye’de tarım ilacı kullanımı ve sorunları Eds. A.Ş. Tan, A.Aydın, N.Ercan, M.A. Gül, ve
A.Oğuz. TAYEK/TYUAP Tarla Bitkileri Grubu, Ege Tarımsal Araştırma Müdürlüğü, Yayın No: 2002.(109): 233247
2-Güler Ç, Çobanoğlu Z. Pestisitler. Çevre Sağlığı Temel Kaynak Dizisi No:52. T.C. Sağlık Bakanlığı
Yayınları. Ankara 1997.
3-EPA, A Summary of OPP reduced-risk pesticides initavite. www.epa.gov/pesticides.US EPA. 2007 11 pp.
4-WHO, Chemistry and specifications. Occupational and environmental medicine. 2002; 59-202-203.
5-EPA. Pesticides regulation- ındex of pesticides data. htpp://npic.orst.edu/epareg.htm.2007 US EPA. 4 pp.
6-Kutlu Ş. “Pestisit Güvenliği” II.Ulusal Çevre Hekimliği Kongresi. Ankara. 18-21 Ocak 2006 ss. 104-107
7-Özcel MA, Daldal N(editörler). Parazitoloji’de Artropod Hastalıkları ve Vektörler. Türkiye Parazitoloji
Derneği Yayınları No:13. İzmir 1997.
8-EPA. Policy and guidence efficiacy document, technical science to all pesticides. www.epa/gov/pesticides/
science/policies/. 2007 127 pp
9-WHO: Pesticides and their Applications. For the control vectors and pests of public health importances.
Sixth Edition. WHO/CDS/NTD/WHOPES/GCDPP/2006.1
10. Aldemir A, Boşgelmez A.:Ankara-Gölbaşı’nda Sivrisinek (Diptera: Culicidae) Kontrol Çalışmaları
Hakkında Yöre Halkının Düşünce, Beklenti ve Önerileri. Türkiye Parazitoloji Dergisi, 2005, 29 (1): 50-55
11. Aktaş Y,, Öcal F, Yılmaz G, Kubaş A.:Şanlıurfa’da Buğday Tarımının Tarımsal Yayım Açısından
Çözümlenmesi. Türkiye VI.Tarım Ekonomisi Kongresi. Tokat 16-18 Eylül 2004.
12. Kızılaslan H,: Çevre konularında kırsal halkın bilinç düzeyi ve davranışları (Tokat İli Artova
İlçesi) ZKÜ Sosyal Bilimler Dergisi 2005 Cilt 1, Sayı 1. 77
154
SÖZLÜ BİLDİRİLER
SB-1
ÇİFTÇİLERİN PESTİSİTLERİ SAKLAMA KOŞULLARI VE GÜVENLİ KULLANIMI KONUSUNDA BİLGİ, TUTUM VE DAVRANIŞLARI
Rukİye YALAP TUNA*, İskender GÜN**, Osman CEYHAN**
* Kayseri İl Sağlık Müdürlüğü. KAYSERİ
** ERÜ. Tıp Fak. Halk Sağlığı AD. KAYSERİ
GİRİŞ VE AMAÇ
Bu çalışmada; çiftçilerin pestisitleri saklama koşullarını ve güvenli kullanımı konusunda ki bilgi, tutum
ve davranışlarını ortaya koyarak; konuya dikkat çekmek, pestisitlerin kullanımıyla ilgili sorunların boyutlarının
anlaşılmasına yardımcı olabilmek, bu alanda gerekli eğitim programlarının ve koruyucu tedbirlerin düzenlenmesine
katkıda bulunabilmek amaçlanmıştır.
GEREÇ VE YÖNTEM
Tanımlayıcı nitelikteki bu çalışma Kayseri iline bağlı merkez ilçe olan İncesu ilçesinde ve köylerinde
yürütülmüştür. Literatürde pestisit kullanım sıklığı ile ilgili bir veri tespit edilemediğinden evrenin %20’sinin
(n=465) örnekleme alınması planlanmıştır. Örneklem seçimi İncesu İlçe Tarım Müdürlüğü’nden alınan çiftçi
listesinden sistematik örnekleme yöntemi ile yapılmış, ulaşılamayan (n=27) ve araştırmaya katılmayı kabul
etmeyen (n=12) çiftçilerin yerine listeden bir sonraki kişi seçilerek toplam 465 kişi ile görüşülmüştür. Araştırmayı
kabul eden çiftçilere yüz yüze görüşme metodu ile toplam 30 sorudan oluşan anket formu doldurularak veriler
elde edilmiştir. Araştırmaya katılmayı kabul eden hastalardan sözlü olarak bilgilendirilmiş onam alınmıştır.
Elde edilen veriler bilgisayar ortamında değerlendirilmiştir. İstatistiksel analizde Ki-kare, t testi ve lojistik
regresyon uygulanmış ve p< 0.05 değerleri anlamlı olarak kabul edilmiştir.
BULGULAR
Araştırma kapsamına alınan çiftçilerin %98.1’i erkek olup araştırma grubunun yaş ortalaması 51.3 (±8.6)
olarak saptanmıştır. Çiftçilerin %62.4’ü ilköğretim mezunudur. Araştırma kapsamına alınan çiftçilerin %12’si
hiç pestisit kullanmadığını ifade etmiştir. Çiftçilerin %6.5’i ise evinde pestisit bulunmadığını; sadece kullanacağı
miktar kadar aldığını, kalan miktarı imha ettiğini ifade etmiştir. Evinde pestisit bulunan çiftçi oranı %81.5’tir.
Çiftçilerin %65.2’sinin evinde insektisit grubu, %31.6’sının evinde herbisit grubu, %28.8’inin evinde ise
fungusit grubu pestisit bulunduğu saptanmıştır.
Araştırma kapsamına alınan çiftçilerin %52.5’inin pestisitleri evlerinde depo-ardiyede, %17.2’sinin
mutfakta, %12.7’sinin kilerde, %6.1’inin yaşam alanında, %5’inin hayvan barınağında ve %5’inin evin diğer
alanlarında muhafaza ettikleri belirlenmiştir. Lise ve üstü eğitim alan çiftçilerin, ailesinde 5 yaş ve altı çocuk olan
çiftçilerin ve yine ailesinde 65 yaş üstü yaşlı birey olan çiftçilerin pestisitleri uygun koşullarda saklama oranı
anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (p<0.05).
Tablo I. Saklama Koşullarının Uygunluğunun Çiftçilerin Bazı Özelliklerine Göre Dağılımı
Uygun
Eğitim Durumu
Sayı
%
Uygun değil
Sayı
%
Sayı
Toplam
%
X2
p
İlköğretim ve altı
Lise ve üstü
101
108
43.0
75.0
134
36
57.0
25.0
235
144
100.0
100.0
37.013
0.000
Var
Yok
36
173
69.2
52.9
16
154
30.8
47.1
52
327
100.0
100.0
4.834
0.028
Ailede 5 yaş ve altı çocuk
Ailede 65 yaş üstü yaşlı birey
155
Var
Yok
19
190
82.6
53.4
4
166
17.4
46.6
23
356
100.0
100.0
7.466
0.006
Var
Yok
3
206
209
37.5
55.5
55.1
5
165
170
62.5
44.5
44.9
8
371
379
100.0
100.0
100.0
Fisher’s
Exact Test
0.311
Ailede zihinsel engelli birey
Toplam
Araştırma kapsamına alınan çiftçilerden %72’sinin ilaçlama işlemini kendisinin yaptığını ifade etmiştir.
İlaçlama işlemini kendisi yapan çiftçilerden %25.2’si ilaçlama işleminden sonra çeşitli sağlık sorunları yaşadığını
ifade etmiştir. Sağlık sorunu yaşayan çiftçilerde görülen şikayetler sırası ile; baş dönmesi, bulantı-kusma, halsizlik,
baş ağrısı, gözde kızarma-yanma, çarpıntı, nefes darlığı, karın ağrısı ve diğer bulgulardır.
Tablo II’de görüldüğü gibi tarım ilaçlarının etiketini/kullanma talimatlarını okuduğunu ve talimatlara her
zaman ya da genellikle uyduğunu ifade eden çiftçilerin ilaçlama sonrası sağlık sorunu yaşama oranları daha düşük
olup aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05).
Tablo II. Çiftçilerin Kullanma Talimatlarını Okuma ve Uyma Durumuna Göre Sağlık Sorunu Yaşama
Oranları
Talimatlarla ilgili
tutum
Sağlık Sorunu
Yaşamamış Toplam
Yaşamış
Sayı
%
Sayı
%
Etiketini/kullanma talimatlarını okuma durumu
Sayı
%
Her zaman /genellikle
37
13.2
243
86.5
280
100.0
Bazen okurum / hiç
61
56.0
48
44.0
109
100.0
86.6
42.9
74.8
284
105
389
100.0
100.0
100.0
Kullanma talimatlarına uyma durumu
Her zaman /genellikle
Bazen uyarım / hiç
Toplam
38
60
98
13.4
57.1
25.2
246
45
291
X2
p
76.079
0.000
77.901
0.000
Tablo III’te görüldüğü gibi araştırma kapsamına alınan çiftçilerde eldiven ve maske kullanımı
değerlendirildiğinde; bazen kullandığını ya da hiç kullanmadığını ifade eden çiftçilerde ilaçlama sonrası sağlık
sorunu yaşamış olanların oranı anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (p<0.05). İlaçlama esnasında koruyucu elbise
kullandığını ifade eden çiftçilerde ilaçlama sonrası sağlık sorunu yaşama oranı bazen kullandığını ya da hiç
kullanmadığını ifade eden çiftçilere göre daha düşük bulunmuş ancak aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı
bulunmamıştır (p>0.05).
Tablo III. Çiftçilerin Koruyucu Malzemeleri Kullanma Durumuna Göre Sağlık Sorunu Yaşama Oranları
Koruyucu malzeme
kullanma
Sağlık Sorunu
Yaşamış
Sayı
Yaşamamış
Toplam
%
Sayı
%
Sayı
%
Eldiven kullanma durumu
Her zaman / genellikle
18
12.5
126
87.5
144
100.0
Bazen / hiç
80
32.7
165
67.3
245
100.0
17.0
26.3
39
252
83.0
73.7
47
342
100.0
100.0
X2
p
19.545
0.000
1.894
0.169
18.809
0.000
Koruyucu elbise kullanma durumu
Her zaman / genellikle
Bazen / hiç
8
90
Maske kullanma durumu
156
Her zaman / genellikle
17
12.3
121
87.7
138
100.0
Bazen / Hiç
81
32.3
170
67.7
251
100.0
Toplam
98
25.2
291
74.8
389
100.0
Çiftçilerin %86.1’i ilacı hazırlama işlemini açık alanda yaptıklarını %13.9’u kapalı alanda yaptıklarını
belirtmişlerdir. Tarım ilacını hazırlama işlemini kapalı alanda yaptıklarını ifade eden çiftçilerin açık alanda yapan
çiftçilere göre sağlık sorunu yaşama oranı anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (x2 =30.673, p=0.000).Çiftçilerin
tarım ilacını kullandıktan sonra boşalan ambalajları ne yaptıkları ile ilgili değerlendirmede; %50.1’inin (n=195)
çöpe attığı, %32.9’unun gömerek ya da yakarak imha ettiği, %9.5’inin boş araziye attığı ve %7.5’inin boş ambalajı
başka amaçlar için kullandığı belirlenmiştir.
SONUÇ
Araştırma kapsamına alınan çiftçilerin çoğunluğu pestisit kullanmaktadır ve uygun koşullarda saklayan
çiftçi oranı düşüktür. Lise ve üstü eğitim düzeyine sahip çiftçilerde, ailesinde 5 yaş altı çocuğu olan ve 65 yaş
üstü yaşlı birey olan çiftçilerde uygun koşullarda saklama oranları daha yüksektir. Pestisitlerin etiket/kullanma
talimatlarını okuduğunu ve uyduğunu belirten çiftçilerin ve ilaçlama esnasında koruyucu malzeme kullandığını
belirten çiftçilerin daha az sağlık sorunu yaşadıkları belirlenmiştir. İlaçlama esnasında riskli davranışlarda
bulunan çiftçilerde sağlık sorunu yaşama oranı yüksektir. Bu sonuçlara göre şu önerilerde bulunabiliriz; çiftçilere
pestisitlerin nasıl saklanacağı, ilaçlama yaparken nelere dikkat etmesi gerektiği, koruyucu malzemeleri nasıl
kullanacağı, boşalan ambalajların nasıl imha edilmesi gerektiği ve zehirlenen birinde ne tür bulgular olabileceği
ve ilk müdahale olarak neler yapılacağı konusunda eğitimler düzenlenmelidir. İlaçlama işleminin profesyonel
elemanlarca yapılması pestisitlerin yanlış ve fazla kullanımını önleyerek insana ve çevreye olan zararlı etkilerini
azaltabileceği gibi aynı zamanda akut pestisit zehirlenmelerinin de önlenmesini sağlayabilir. Tarım ilaçlarına ait
boş ambalajların çiftçilerden toplanarak imha edilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
157
SB-2
TARIM İŞGÜCÜNDE PESTİSİT ETKİLENİMİ
AYDIN FARKINDALIK ÇALIŞMASI
E.DİDEM EVCİ KİRAZ*, FİLİZ ERGİN*, EBRU SERTER**, ŞAKİR KARAKAYA**
*Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD.
** Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü
GİRİŞ VE AMAÇ
Pestisitler “siyah ve beyaz” ayrımı yapılması zor olan bir kimyasal maddeler topluluğudur. Canlı formların
yıkıcı etkisini azaltmak için canlı eliyle üretilen bir üründür. Kimyasal içeriği nedeniyle çevre ve halk sağlığına
etkileri dikkatle izlenmekte, uygulaması için özel düzenlemeler getirilmektedir. Aslında bir bakıma ilaçtır,
reçete bilgileri vardır, satış yerleri ve satış usulleri, satın alan kişilerin kullanma sırasında uyması gereken şartlar
belirlenmiştir. Klasik bilgilere göre pestisitler etkili oldukları canlıya, kimyasal tiplerine, işlevlerine, dayanıklılık
sürelerine, inert bileşenlerine göre sınıflandırılmaktadırlar. Bu sınıflamaya bir de mevzuatlar açısından pestisitleri
eklemek uygun olacaktır. Halk sağlığı alanında (biyosidal) ve tarımda (bitki koruma ürünleri) kullanılan pestisitler
için ayrı mevzuat düzenlemeleri bulunmaktadır.
Pestisitlere ilişkin düzenlemelerde adı geçen uluslar arası kuruluşlar arasında başlıcaları Dünya Sağlık
Örgütü (DSÖ), Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), Avrupa Birliği (AB), Birleşmiş Milletler Tarım ve
Gıda Örgütü (FAO), Çevre Koruma Ajansı (EPA)’dır. Bu kuruluşlar yayınladıkları uluslar arası katılımlı metinlerle
pestisitlerin Dünya’da dolaşımı, izlenmesi, değerlendirilmesi, bunların sonuçlarına göre çevre ve halk sağlığına
zararlarının en aza indirilmesi, sağlıklı ve güvenli kullanım konularında bilgilendirme yapmaktadırlar. “Bazı
Tehlikeli Kimyasallar ve Pestisitlerin Uluslar Arası Ticaretinde Ön Bildirimli Kabul Usülüne Dair Rotterdam
Sözleşmesi” bunlardan birisidir.
Dünya çapında çok çeşitli alanlardan uzmanlar pestisitlerle ilgili bilimsel çalışmalar yapmaktadırlar ve
bunlar uluslar arası bilimsel dergilerde yayınlanmaktadır. Pub Med bilimsel makale arama motoru üzerinden
“pestisit” anahtar sözcüğü ile yapılan incelemede 2011 yılında toplam 217 makale yayınlandığı görülmektedir.
Farklı anahtar kelimelerle bu sayı daha da artabilir (1).
Tüm bu bilgiler/bilgilendirmelere rağmen pestisitlere bağlı ani ve uzun dönemde etkilenimler görülmekte
ve bunların sayısı giderek artmaktadır. Pestisitlerle insan etkilenimi pestisit üretimi-satışı-uygulaması-tüketimiyayılımı aşamalarında görülmektedir. Halk sağlığı ve toksikoloji açısından pestisitlerin etkileri iki şekilde
görülür. (1) Dikkatsiz kullanma sonucu akut zehirlenmeler (2) Çevre-ekosistemler üzerine bozucu etkisi ve
bu durumun insan sağlığına olumsuz etkileri. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Hastalık Kontrol ve Önleme
Merkezi (CDC)’nin verilerine göre; 20 000’den fazla pestisit piyasada bulunmaktadır. EPA’nın verilerine göre
ABD’de yaklaşık 2 milyon tarım işçisi bulunmakta ve bunlar arasında her yıl, 10 000-20 000 hekim tanısı almış
pestisit zehirlenmesi görülmektedir (2).
Bu noktada sorulması gereken soru “Tarım işgücünün kullanımı için hazırlanan, tarıma özel bir ilaç neden bu
kadar çok kişiyi olumsuz etkiler?” olmalıdır. Cevap, bilgisizlik, eğitim eksikliği, dikkatsizlik, kurallara uymama,
kaza vb. şeklinde olabilir. Ancak, ilgili kurum ve kuruluşlar düzeyinde bilgilendirme, kayıt, izleme, eğitim, denetim
mekanizmalarının da kurulmuş olduğu görülmektedir. Örnek olarak; Türkiye’de 21.11.2009 tarihinde yayımlanan,
27413 sayılı “Bitki Koruma Ürünlerinin Uygulama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik”“bitki ve bitkisel
ürünlere arız olan zararlı organizmalarla mücadelede kullanılan bitki koruma ürünlerinin tarla, bahçe veya
bağlar ile ürünlerin saklandığı yerlerde uygulanmasında kullanıcıların, bitkilerin, hayvanların ve çevrenin
korunması amacıyla hazırlanmıştır”. Bu yönetmeliğe göre; profesyonel veya kendi arazisinde üretim yapanların
ilaçlama yapabilmesi için taşıması ve uyması gereken özellikler ile eğitim konuları belirlenmiştir.
Aydın’ın Buharkent ilçesinde yaşayan bir üretici yukarıda örnekleri verilen “pestisitlere ilişkin bilgiler”in
varlığından ne kadar haberdardır? Bu noktadan hareketle; Aydın ilinde pestisit hazırlama, uygulama ve
uygulanmış tarlalarda uzun süreli çalışmaları nedeniyle daha fazla risk altında olan tarım işgücünün, pestisit
kullanımı konusunda farkındalıklarını belirlemek amacıyla bir çalışma planlanmıştır.
158
GEREÇ VE YÖNTEM
Çalışma Ege bölgesi, Aydın ili Buharkent ilçesinde 14 Ekim 2011- 5 Aralık 2011 tarihleri arasında
gerçekleştirilmiş tanımlayıcı bir çalışmadır.
Çalışma Bölgesinin Tanıtımı
Buharkent Aydın-Denizli sınırında, içinden buharlar geçen, temel geçim kaynağı tarım olan bir ilçedir. 160
m rakımda yer alan ilçenin sekiz köyü bulunmaktadır. 2011 verilerine göre; merkezle birlikte toplam 2946 hanede,
12652 kişi (%46,2 erkek, %53,8 kadın) yaşamaktadır. İlçenin %40,0’ı tarım arazisidir; 45 sera bulunmaktadır ve
yetişen temel ürünler sebze (50000 ton), taze incir (10128 ton) ve zeytin (8650 ton)dir. İncirde görülen zararlılar
arasında kanlıbasra, kırmızı örümcek ve ekşilik böceği sayılabilir. Bununla birlikte bölge açısından önemli
olan incir için pestisit kullanımı sınırlıdır. Zeytinde ise zeytin sineği ve zeytin güvesi görülmektedir. Sebzelerin
çeşitlerine göre zararlılar da farklılaşmaktadır. İlçe Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü yanı sıra yedi adet
zirai kooperatif bulunmaktadır. Bitki koruma ürünlerinin uygulama usul ve esasları hakkında eğitim toplantıları
çerçevesinde 2011 yılında 129 kişi eğitilmiştir.
Gereç
Araştırmada araştırmacı tarafından geliştirilmiş yapılandırılmış bir anket kullanılmıştır. Anket formu
“Bitki Koruma Ürünlerinin Uygulama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik” maddeleri ve T.C. Gıda,Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı, “2011 Yılı Bitki Sağlığı ve Karantina Çalışma Program ve Prensipleri” kitabındaki
“İlaç-Alet” bölümünden yararlanarak hazırlanmıştır.Anket formu beş bölümden oluşmaktadır: sosyodemografik
özellikler, ürün yetiştirilen yer, güvenli pestisit kullanımı bilgi düzeyi, uygulama, zehirlenme. Güvenli pestisit
kullanımı, beş soruya verilen cevaplar üzerinden puanlanmıştır. Bu sorular “pestisit satın alırken ilk dikkat edilen
özellik?” “ürünlere doğru zamanda pestisit uygulaması yapılıp yapılmadığı” “pestisitlerin doğru depolanıp
depolanmadığı?” “güvenli ve sağlıklı pestisit seçiminde bakılan kriterler?”’dir. Her doğru cevap “1 puan” yanlış
cevap ise “0 puan” almıştır.
Yöntem
Çalışma, Aydın ili Buharkent ilçesinde, ilçe pazarlarındaki üreticilerle, beş hafta boyunca yapılandırılmış
anket aracılığıyla, yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak, katılmayı kabul eden 340 üretici ile gerçekleştirilmiştir.
Anketlerin ön denemesi Aydın salı pazarında satış yapan 20 üretici ile yapılmıştır. Elde edilen verilere göre ankete
son şekli verilmiştir. Anketleri uygulamak üzere Buharkent belediyesi tarafından belirlenen gönüllü iki anketör
eğitime alınmıştır. Anketörler ankete başlamadan önce, katılımcılara araştırmanın amacını açıklamış, araştırmaya
katılmayı kabul edenlerin sözlü onamlarını aldıktan sonra sorularını yönetmişlerdir.Türkiyede tarım işçilerinde
pestisit kullanımı farkındalığı konusunda herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. Bu nedenle p=%50 alındığında
%95 güven aralığında d=0.05 iken tespit edilen örnek büyüklüğü 384’dür. Brezilya’da yapılmış bir çalışmada
da benzer şekilde bir örneklem büyüklüğü belirlenmiştir (3). Çalışmaya katılmayı kabul edenlerin sayısı 340’dır
ve örnek büyüklüğünün %88,5’ine ulaşılmıştır, Çalışmaya dahil edilme kriterleri, 18 yaş ve üzeri olmak, Türkçe
konuşuyor olmak ve iletişim güçlüğü olmamak olarak belirlenmiştir,
Analiz
Verilerin analizinde SPSS (17.0 for Windows® software) programı kullanılmıştır. Tanımlayıcı verilerin
sunumunda ortalama, standart sapma, sayı ve %’ler kullanılmıştır. p < 0,05 istatistiksel açıdan anlamlı olarak
kabul edilmiştir. Güvenli pestisit seçimi, satın alma, kullanımı, depolama ve uygulamaya yönelik beş soruya
verilen cevaplar üzerinden farkındalık düzeyi puanlanmıştır.
BULGULAR
Araştırmaya katılanların yaş ortalaması 46,33+12,59 (19-83)olup, %93,3’ü 21-64 yaş arasındadır.
Pazarcıların %93,8’i erkek, %67,1’i ilkokul ve altı eğitimli, %87,9’unun çocuğu vardır. Katılımcılar evde
ortalama 3,61+1,47 (1-10) kişi ile yaşamaktadır. %20.0’sinin süregen hastalığı olup, ailesinde hastalık bulunan
159
kişiler %28,7’dir. Katılımcıların bazı sosyodemografik özellikleri Tablo 1’de verilmiştir.
Tablo 1: Katılımcıların bazı sosyodemografik özellikleri, Buharkent-Aydın
Sayı
%
21
319
6,2
93,8
3
306
19
0,9
93,3
5,8
3
218
104
0,9
67,1
32,0
247
71
77,7
22,3
293
44
86,9
13,1
295
43
87,3
12,7
26
1
21
10
27
38,8
1,5
31,3
14,9
40,3
45
1
39
9
4
35
46,9
1,0
40,6
9,4
4,2
36,4
Cinsiyet (340)
Kadın
Erkek
Yaş (328)
≤20
21-64
65 yaş ve üstü
Eğitim (325)
Okur-yazar olmayan
İlkokul
Orta okul ve üstü
Aile Tipi (318)
Çekirdek aile
Geniş aile
Medeni Durum (337)
Evli
Boşanmış
Sosyal Güvence (338)
Evet
Hayır
Katılımcıların Sağlık Sorunları (67)
Tansiyon
Tiroid
Şeker
Sol yolu (alerji-astım-bronşit-nefes darlığı-KoAH)
Diğer (kolesterol, mide, baş dönmesi, akıl hast. vb)
Katılımcıların Ailesinde Sağlık Sorunları (96)
Tansiyon
Tiroid
Şeker
Sol yolu (alerji-astım-bronşit-nefes darlığı-KoAH)
Deri hast
Diğer (kolesterol, mide, baş dönmesi, akıl hast. vb)
Katılımcıların %53,9’u ürünleri yetiştirdikleri yerde yaşamaktadırlar, Pazarcıların ürünleri yetiştirdikleri
yer ile yaşadıkları yer arası mesafe 236,44+201,64 (0-500) metre ile 3,67+3,09 (1-25) kilometre arasında
değişmektedir. Sıklıkla pestisit uygulanan üç ürün zeytin (%64,4), incir (%49,1) ve domatestir (%26,8),
Katılımcılar sıklıkla kırmızı örümcekler(%71,2), yaprak bitkileri (%47,1) ve meyve sinekleri (%41,5) için pestisit
uyguladıklarını belirtmiştir, Tüketilen pestisitlerin sadece %18,8’inin reçetesi olduğu ifade edilmiştir, Pazara
gelmeden bir gün önce pestisit uyguladığını belirten pazarcılar %6,3’dür, Araştırmanın yapıldığı gün pazara
çıkarılan ürüne ortalama 88,46+69,74 (1-240) gün önce pestisit uygulandığı belirtilmiştir,
Pestisitleri satın alma bakımından, %92,2’si kendilerinin, %3,6’sı eşilerinin %1,3’ü çocuklarının satın
aldığını belirtmiştir, Ayrıca 93,8’i pesitisitleri kendisinin hazırladığını belirtirken, % 3,9’u eşlerinin %1,3’ü
çocuklarının hazırladığını; uygulama aşamasında % 92,5’i kendisinin pestisit uygulamadığını, %4,5’i eşlerinin,
%1,3’ü çocuklarının pestisit uygulaması yaptığını ifade etmiştir, Katılımcılardan %86,4’ü pestisitlerin zararlı
özellikleri arasında ilk akla gelen özelliği zehirlenme olarak belirtmiş, %4,3’ü çocuklara zararlı olduğunu
ifade etmiştir. Katılımcıların pestisit kullanımı ile ilgili mevcut farkındalıklarına ilişkin bazı bilgiler Tablo 2’de
sunulmuştur.
160
Tablo 2: Pazarcıların pestisit kullanımı ile ilgili tutum ve davranışları, Buharkent-Aydın
Pestisit kullanımı konusunda bazı tutum ve davranışlar
Sayı
156
Pestisit satın alırken dikkat Tarihi
Kalitesi
56
edilen ilk özellik (n=295)
Etkisi
51
Diğer*
32
185
Pestisitlerin sağlıklı ve güvenli Daha önce satın alanların tavsiyelerine göre hareket ederim
Etiket/ambalaj
üsündeki
bilgilere
bakarım
161
olduğuna karar verme (n=300)
Ziraat odasından bilgi alırım
73
Satılan
her
pestisit
denetimden
geçmiştir,
güvenle
alırım
70
Fiyatına bakarım
55
Daha
önce
rekramlarını
gördüğüm
ürünü
tercih
ederim
10
Diğer**
7
258
Pestisitlerin üzerinde bulunan Evet
Hayır
82
etiketi okuma (n=287)
193
Etiket/ambalajda
bakılan Sağlık Bakanlığı izni
$
Tehlike işaretleri
190
bilgiler
Uygulama
dozu
188
Uyarılar
185
Kullanma
biçimi
181
Üretim son kullanma tarihi
180
Koruma uyarıları
118
İçeriği
(içindeki
maddelerin
miktarı,
oranları)
114
Zehir danışma ve acil yardım hattı numaraları
54
Pestisitlerin saklandığı yer (n=302)
Pestisitlerin depolandığı yer (n=302)
Pestisitlerin saklandığı kap (n=302)
Ahırda
Evde kilerde
Bahçede
Evde odalardan birinde
Evde mutfakta
Evde banyoda
Diğer***
Dolap
Yer
Çekmece
Balkon
Diğer#
Kendi orijinal ambalajında
Çamaşır tozu kabı
İlaç dolabında
Plastik bidon içinde
53
49
32
11
1
5
151
256
25
7
1
13
299
1
1
1
Yüzde
52,9
19,0
17,3
10,8
61,6
53,6
24,3
23,3
18,3
3,3
2,3
89,9
10,1
56,8
55,9
55,3
54,4
53,2
52,9
34,7
33,5
15,9
17,5
16,2
10,6
3,6
0,3
1,7
50,0
84,7
8,3
2,3
0,3
4,3
99,1
0,3
0,3
0,3
161
Pesitisit hazırlarken dikkat edilen
noktalar$
Pestisit uygularken
edilen noktalar
dikkat
Eldiven kullanırım
Maske kullanırım
Reçetesine göre hazırlarım Farklı kıyafetler giyerim Uyguladıktan sonra kıyafetlerimi değiştiririm Evde hazırlamam, dışarıda hazırlarım Uyguladığım yer kapalı alan ise en az 1 saat havalandırırım
Gözlük kullanıyorum
Eldiven kullanırım
Maske kullanırım
Rüzgara dikkat ederim Çocuklarımı uzaklaştırırım Reçetesine göre hazırlarım Uyguladıktan sonra kıyafetlerimi değiştiririm Uyguladığım yer kapalı alan ise en az 1 saat havalandırırım,
Etiketinde yer alan kullanım bilgilerine bakarım
Gözlük kullanıyorum
214
204
174
136
120
105
22
2
234
204
194
186
170
130
56
28
3
62,9
60,0
51,2
40,0
35,3
30,9
6,5
0,6
68,8
60,0
57,1
54,7
50,0
38,2
16,5
8,2
0,9
Birden çok seçenek işaretlenmiştir, *Satıcı tavsiyesi, sağlığa etkisi, kullanım yeri **Bir bardak içerim, ruhsatına bakarım, ziraatçiye sorarım, tarihe bakarım ***Depoda, serin bir yerde, mağazada, yüksekte, ilaç dolabında, yaylada, bodrumda vb. #Serin bir yerde,
yüksekte, duvarda, ilaç sandığında, vb. Tarımla uğraşan ve üretici konumunda bulunan kişilerde sağlıklı ve güvenli pestisit tüketimi ile ilgili
farkındalık düzeyi ortalaması 3,15±0,84 (0-5) olarak tespit edilmiştir. Beş puan üzerinden yapılan değerlendirmede
toplam puanı (beş) alan üreticiler %1,9’dir. Toplam puan alan üreticilerin hiçbiri ürünleri yetiştirdikleri yerde
yaşamazken, farkınlığı düşük düzeyde saptanan üreticilerin %52,8’i ürünleri yetiştirdikleri yerde yaşadıklarını
ifade etmişlerdir (p=0,012). Katılımcıların %83,8’inin doğru hazırlama kurallarından herhangi birini yaptığı,
%81,5’inin doğru uygulama kurallarından herhangi birini yaptığı tespit edilmiştir.
Pestisit hazırlama ve uygulama aşamalarında cinsiyet açısından farklılık olup olmadığına bakıldığında
kadınlarda riskli davranışların daha fazla görüldüğü tespit edilmiştir. Cinsiyete göre katılımcıların bazı sosyodemografik özellikleri ile pestisit kullanımıyla ilgili tutum ve davranışları Tablo 3’de verilmiştir. Tablo 3: Cinsiyete göre katılımcıların bazı sosyo-demografik özellikleri ile pestisit kullanımıyla ilgili
tutum ve davranışları, Buharkent-Aydın
$
Yaş
Kadın
Sayı
%*
ki-kare
p
20 yaş ve altı
21-64
65 ve üzeri
3
287
19
1,0
92,9
6,1
0
19
0
100,0
-
1,450
0,484
İlkokul ve altı
Ortaokul ve üzeri
206
113
64,6
35,4
14
7
66,7
33,3
0,038
0,846
Evli
Bekar/boşanmış/dul
274
45
85,9
14,1
19
2
90,5
9,5
0,347
0,751$
Yok
Var
37
282
11,6
88,4
6
15
28,6
71,4
5,138
0,036
Var
Yok
62
253
19,7
80,3
5
15
25,0
75,0
0,332
0,567$
Eğitim
Medeni durumu
Sosyal güvence
Tanı konmuş hastalık 162
Erkek
Sayı
%*
Ailede tanı
hastalık
konmuş
Var
Yok
94
220
29,9
70,1
1
19
5,0
95,0
5,744
0,017
Çekirdek
Geniş
235
64
78,6
21,4
12
7
63,2
36,8
2,455
0,152$
Evet
Hayır
166
147
53,0
47,0
12
7
63,2
36,8
0,738
0,390
Evet
Hayır
239
28
89,5
10,5
19
1
95,0
5,0
0,617
0,705
Evet
Hayır
196
123
61,4
38,6
7
14
33,3
66,7
6,471
0,011
Evet
Hayır
205
114
64,3
35,7
8
13
38,1
61,9
5,766
0,016
Evet
Hayır
103
216
32,3
67,7
2
19
9,5
90,5
4,784
0,029
Evet
Hayır
170
149
53,3
46,7
4
17
19,0
81,0
9,247
0,002
Evet
Hayır
130
189
40,8
59,2
6
15
28,6
71,4
1,218
0,270
Evet
Hayır
116
203
36,4
63,6
4
17
19,0
81,0
2,597
0,108
Evet
Hayır
22
297
6,9
93,1
0
21
100,0
1,548
0,381$
Evet
Hayır
195
124
61,1
38,9
8
13
38,1
61,9
4,345
0,037
Evet
Hayır
224
95
70,2
29,8
8
13
38,1
61,9
9,381
0,002
Evet
Hayır
182
137
57,1
42,9
5
16
23,8
76,2
8,798
0,003
Evet
Hayır
164
155
51,4
48,6
6
15
28,6
71,4
4,111
0,043
Evet
Hayır
191
128
59,9
40,1
4
17
19,0
81,0
13,427
0,000
Evet
Hayır
128
191
40,1
59,9
3
18
14,3
85,7
5,555
0,018
Evet
Hayır
52
267
16,3
83,7
4
17
19,0
81,0
0,108
0,761$
Evet
Hayır
29
290
9,1
90,9
0
21
100,0
2,087
0,237$
Aile tipi
Ürünleri yetiştirdiği yerde yaşama
Etiket okuma
Maske kullanımı
Eldiven kullanımı
Ev dışında hazırlama
Reçete bilgilerine uyma
Farklı kıyafet giyme
Hazırlık sonrası kıyafetlerini değiştirme
Hazırlama yerini en az bir saat havalandırma
Maske kullanımı
Eldiven kullanımı
Çocuklardan uzak tutma
Reçete bilgilerine uyma
Rüzgar yönüne dikkat
etme
Uygulama
sonrası
kıyafetleri değiştirme
Uygulama yerini en az bir saat havalandırma
Etikette yer alan kullanım
bilgilerine uyma
* Sütun yüzdesi alınmıştır $ Fisher-in kesin testi 163
Gerek pestisit hazırlama gerek uygulama aşamalarında kadın üreticilerin erkeklere göre yaklaşık iki kat
fazla riskli davranışlar (maske, eldiven kullanımı, reçete bilgilerine uyma gibi) sergilediği tespit edilmiştir.
Katılımcıların sadece %4,1’i pestisit satın alırken insan sağlığı üzerine etkisi olup olmadığını incelediğini
belirtmiş olup, %4,3’ü geçmişte evlerinde pestisitlerden kaynaklanan bir zehirlenme durumu yaşandığını
belirtmiştir. Zehirlenme yaşayanların %69,2’si kendisi olup, zehirlenme sonrasında %53,8’i hastaneye gittiğini,
gerisi ise sarımsak yediğini veya ayran içtiğini belirtmiştir.
SONUÇ
Araştırma sonuçları yoğun etkilenim durumunda bulunan ve risk grubu olarak belirtilen tarım üreticilerinin
sağlıklı ve güvenli pestisit tüketimi konusunda tutum ve davranışlarının istenilen seviyede olmadığını
göstermektedir. Pestisit tüketimi ile ilgili beş puan üzerinden yapılan farkındalık düzeyi ortalaması 3,15±0,84
(0-5) olarak tespit edilmiştir. Tam puan alan üreticiler %1,9 olup, bu üreticilerin hiçbiri ürünleri yetiştirdikleri
yerde yaşamadıklarını ifade etmişlerdir. Pestisit hazırlama ve uygulama aşamalarında üreticilerin büyük bir
çoğunluğunun (%80 ve üzeri) herhangi bir doğru uygulamayı yaptığı saptanmıştır. Cinsiyet açısından farklılık
olup olmadığına bakıldığında kadınlarda riskli davranışların daha fazla görüldüğü tespit edilmiştir. Pestisit
hazırlama aşamasında maske, eldiven kullanımı, reçete bilgilerine uyma ve ev dışında hazırlama kurallarına uyma
kadınlarda erkeklere göre daha düşük düzeydedir. Pestisit uygulama aşamasında da benzer şekilde maske, eldiven
kullanma, reçete bilgilerine uyma, çocuklardan uzak tutma, rüzgarın yönüne dikkat etme ve uygulama sonrası
kıyafetlerini değiştirme kadınlarda erkeklere göre daha düşük düzeyde bulunmuştur.
Ülkemizde çalışan nüfusun yaklaşık %20’si tarım sektöründe çalışmaktadır. Bu alanda çalışanlar, gerek
çalışma koşulları gerek çevresel etkilenimlerden kaynaklanan nedenlerle sağlığı etkileyen pek çok olumsuz durumla
karşı karşıya kalabilmektedir. Çevresel etkilenimler içinde pestisitler önemli bir yer almaktadır. Pestisitlerin
insanlarda belirli miktarlarda toksik olmaları nedeniyle savaşımda çalışan herkesin bunların kullanımı sırasında
meydana gelebilecek potansiyel zarardan sakınmaları gerekir. Üretici konumunda bulunan ve yoğun olarak maruz
kalma durumunda bulunan bu kişilerin pestisitlerin sağlık üzerinde etkileri konusunda farkında olması ve güvenli
uygulamalarda bulunmaları gerek kendi sağlıkları gerekse ürünleri tüketen kişilerin sağlıkları açısından önem
arz etmektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde hatalı uygulamalar nedeniyle ölüm veya ciddi hastalıklarla
sonuçlanan zehirleme durumları ile de karşı karşıya kalınabilmektedir.
KAYNAKLAR
1-Pub Med. gov, http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed?term=pesticide%202011, 17 Mart 2012.
2- Pesticide Illness & Injury Surveillance, Center for Disease Control and Prevention-Chemicals, http://
www.cdc.gov/niosh/topics/pesticides/, 17 Mart 2012.
3-Maria Celina P, Recenaa, Eloisa D, Caldasb,_, Dario X, Piresa, Elenir Rose J,C, Pontes (2006), Pesticides
exposure in Culturama, Brazil—Knowledge, attitudes, and practices, Environmental Research 102:230–236.
164
SB-3
MEVSİMLİK GÖÇEBE TARIM İŞÇİSİ GENÇLERİN
SAĞLIKLI YAŞAM BİLGİ VE DAVRANIŞLARINA AKRAN EĞİTİMİNİN ETKİSİ
ZEYNEP ŞİMŞEK*, EVİN KIRMIZITOPRAK**,
*Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD. ** Sağlık Müdürlüğü
GİRİŞ VE AMAÇ
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından biyolojik, psikolojik ve sosyal değişikliklerin hızlı bir biçimde
yaşandığı 15-24 yaş aralığı gençlik dönemi olarak tanımlanmaktadır. Gençlik döneminde fiziksel hastalıkların
görülme sıklığı düşük olmakla birlikte, uzun dönemde sağlığı etkileyen risk faktörlerine maruziyetin yüksek
olduğu bir dönemdir (1-2).
Sürdürülebilir tarımsal üretimin kalbi olarak tanımlanan mevsimlik göçebe tarım işçileri (MGTİ),
dünyada 1.1 milyar tarım işgücünün çoğunluğu çocuk ve genç olmak üzere yaklaşık 450 milyonunu oluşturduğu
bildirilmektedir (3). Türkiye’de ise yaklaşık 8 165 449 tarımda çalışan olduğu (4), kesin veri olmamakla birlikte
yaklaşık 3 milyonunun göçebe tarım işçisi olduğu tahmin edilmektedir. MGTİ kentsel ya da kırsal yaşam
alanlarının dışında yaşayan, bu nedenle de politika belirleyiciler, karar vericiler, kamu ve sivil toplum örgütleri
yanı sıra, bilim insanları ve araştırma kurumları açısından da ‘görünmeyenler ve duyulmayanlar’ olarak rapor
edilmiştir (3).
Literatür incelendiğinde MGTİ’nin sağlık açısından öncelikli risk gruplarından birini oluşturduğu
görülmektedir. Ottowa Sözleşmesi’nde de ifade edildiği gibi, sağlığın ön koşulları barış, barınma, eğitim,
gıda, gelir, sürdürülebilir eko sistem, sürdürülebilir kaynaklar, sosyal adalet ve eşitliktir (5). Tarım işçilerinin
barınma koşulları incelendiğinde, tarla başlarında ya da köylere yakın yerlerde çoğunlukla bez ya da naylon
çadır ya da biriket şeklinde yapılmış, korunaksız, uygun olmayan tuvalet, banyo, temiz içme-kullanma suyundan
yoksun alanlarda yaşadıkları saptanmıştır (6). 2008 verisine göre; dünya nüfusunun %39’u (2.6 milyar) temel
sanitasyondan uzak yaşamakta, %17’si açık alanlara dışkılamakta, %25’i alt yapı yetersizliği nedeniyle sağlıksız
su kullanmaktadır (7). Uluslar arası Çalışma Örgütü (ILO) tahminlerine göre; çalışma yaşamında yıllık 2.31
million kaza ve hastalık görülmekte (358.000 ölümcül kaza, 1.95 milyon işle ilgili hastalık), bunun yaklaşık
yarısı ulaşım ya da tarım aletlerini kullanırken tarımda gerçekleşmektedir (8). Tarlada açık alanda yaşama sonucu,
yılan, akrep ve böcek sokmaları ile güneş çarpması sık karşılaşılan sağlık problemleridir. Gerek tarlada geçirilen
zaman gerekse eldiven ve benzeri koruyucu olmadan toplama ve hasat işleri işçilerin organik tozlar, toprak ve
bitkilerle temasını artırmakta, alerjik ve kontak dermatitlere neden olmaktadır (9). Tarımsal mücadelede kullanılan
kimyasallar bir diğer risk faktörüdür. Kimyasallar organizmaya çeşitli yollarla girmekte ve organizmada sinir
sistemi, endokrin sistem, immün sistem, karaciğer, kas, kalp, kan, boşaltım ve diğer sistemleri etkilemektedirler
(10,11). Özellikle çevresel faktörler (sosyal izolasyon, dışlanma, ağır çalışma koşulları gibi) tarım işçilerinde
ruhsal bozukluklara yatkınlığı artırmaktadır (12).
Tarım işçisi ailelerin çocuklarında aşı kapsayıcılığı düşük, malnütrisyon, gelişimsel gerilik, paraziter
hastalık ve anemi prevalansı yüksektir. Fiziksel sağlık sorunları yanı sıra, çocuklarda duygusal ve davranışsal
sorunlar, ağız-diş sağlığı sorunları, çocuk ihmali ve istismarı daha fazladır (13-23). Tüberküloz gibi uzun süreli
ilaç tedavisi gereken hastalıklarda da tedavi başarısızlığı yüksektir (24). Tarım işçisi kadınlar doğum öncesi ve
sonrası bakım alamamakta, istemsiz düşükler, ölü doğumlar, aşırı doğurganlık, adölesan gebelikler ve gebelikle
ilişkili sağlık sorunları açısından önemli risk grubudur (25-27).
Tarım işçisi ailelerin kapsamlı ve ulaşılabilir sağlık hizmetine ihtiyaçları fazla iken, kentsel alanların dışında
tarlalarda yaşamaları, sık yer değiştirmeler, sağlık güvencelerinin olmayışı, sağlıklarını koruma bilgilerinin
olmayışı ve özellikle kadınların dil farklılığına bağlı iletişim sorunları nedeniyle hizmete erişememektedirler (28).
Sonuç olarak, mevsimlik göçebe tarım işçiliği, yaşam koşullarının ve barınma koşullarının uygunsuzluğu,
temel sanitasyon eksikliği, yetersiz-dengesiz beslenme, kaza ve yaralanmalar, pestisit etkilenimi, aşısı sıcak
ve soğuk, hizmete erişememe nedeniyle mortalite ve morbiditenin yüksek olduğu, çalışma yaşamının en kötü
biçimlerinden biri olarak tanımlanmakta ve sosyal dışlanmanın bütün boyutlarını yaşayan bir grup olarak ele
165
alınmaktadır.
Şanlıurfa mevsimlik göçebe tarım işçilerinin en fazla olduğu illerden biridir. İl merkezindeki alt sosyoekonomik düzeyde toplam 33 mahallede 282.936 kişinin yaşadığı, bunların %44’ünün (124.630) tarım işçisi
olduğu saptanmıştır. Bu aileler, düşük gelirli, düşük öğrenime sahip (annelerin sadece %11.5’i ilkokul mezunu),
çok çocuklu (ortalama 5) ve kalabalık (ortalama 8.5) ailelerdir. Ailelerin %81.2’sinin yeşil kartı, %3.6’sının
Bağkur kaydı bulunurken, %15.2’sinin herhangi bir sağlık güvencesi bulunmamaktadır. Mevsimlik tarım işçisi
aileler çocukları ile birlikte Mart-Ekim ayları arasında yaklaşık 25 farklı ilde tarım işlerinde çalışmak için göç
etmektedirler. Her aile bir yıl içinde ortalama 3 farklı ile gitmektedir. Aileler, yaklaşık 7-8 ay yaşadıkları tarım
alanlarında çadır ya da biriket kulübelerde barınmaktadırlar. Bu alanlarda temiz içme-kullanma suyu temininde
güçlük, tuvaletin olmayışı, atıklar, güneş, toz, böcek sokmaları, bilinçsiz tarım ilacı kullanımı önde gelen çevresel
riskleri oluşturmaktadır (6).
Tarım sağlığı ve güvenliği alanında halk sağlığı yaklaşımı sürveyans, epidemiyoloji, sağlık davranışı
ve sağlık eğitimi, sosyal pazarlama, müdahale programı geliştirme ve yürütülen çalışmaları değerlendirmeyi
içermektedir (29). Sağlık eğitimi dünyada tarımda en fazla kullanılan önleyici programlardan biridir. Ancak gerek
kontrol grubu kullanılan çalışmaların yetersiz olması, gerekse ölçümlerin ve göstergelerin iyi tanımlanmamış
olması nedeniyle eğitimin etkisini gösteren kanıtlar çok azdır (30). Eğitim programları incelendiğinde, gençlerin
çoğu bilgi ve davranışı arkadaşlarından öğrenmeleri ve yine bunları arkadaşlarıyla paylaşmaları nedeniyle,
gençlere kendi yaşıtlarıyla ulaşmanın daha uygun bir yaklaşım olduğu kabul edilmektedir (31-36). Aynı sosyal grup
içinde olan kişiler “akran” sayılmakta, akran eğitimi ise “akrandan akrana yapılan eğitim” anlamını taşımaktadır.
Akran eğitiminin temeli, bireyin kendi yaş grubunun bilgi, düşünce ve davranışlarından daha çok etkilenmesine
dayanmaktadır (37). Bu çalışmada, mevsimlik tarım işçisi gençlerin sağlıklı yaşam bilgi ve davranışlarına akran
eğitiminin etkisinin saptanması amaçlanmıştır.
GEREÇ VE YÖNTEM
Epidemiyolojik araştırma yöntemlerinden müdahale tipinin kullanıldığı bu çalışmanın evrenini mevsimlik
tarım işçisinin yoğunlukta olduğu Hayati Harrani ve Osmanlı Mahalleleri oluşturmuştur. 2009 Aralık ayında
rastgele yöntemle Hayati Harrani Mahallesi müdahale grubunu, Osmanlı Mahallesi ise kontrol grubunu
oluşturmuştur. Müdahale grubunu oluşturan Hayati Harrani mahallesinden ilköğretim okulunun desteğiyle 18-24
yaşlar arasındaki 26 mevsimlik tarım işçisi genç akran eğiticisi olarak belirlenmiştir.
Akran eğiticilerinin eğitimini, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA)’un akran eğiticisi eğitimlerini
tamamlayan ikinci araştırmacı ile birlikte, 1 yüksek lisans öğrencisi ve 6 intern doktor görev almıştır. Seçilen 26
MTIG akran eğiticisi ise gönüllü olarak bu çalışmada yer almak isteyen, en az okuma yazma bilen 10’u erkek,
16’sı kız olmak üzere toplam 26 gençtir. 1 erkek eğiticilerin eğitimi sonrasında Yozgat’a sera işçiliğine gitmek
zorunda kaldığından çalışmadan ayrılmıştır.
Eğitim programında; sağlık inancı teorisi, nedene dayalı davranış teorisi, sosyal öğrenme teorisi ve
transteoretik modele dayalı olarak UNFPA tarafından geliştirilmiş üreme sağlığı/cinsel sağlık eğitim modülü
kullanılmış, ayrıca tarım işçileri için öncelikli risk taşıyan konular belirlenerek benzer modüller haline getirilmiştir.
Eğitim modülünde aşağıdaki konular yer almıştır.
•
Gençlerin hakları ve sık rastlanan sorunlar
•
Sağlığı etkileyen faktörler
•
Sistemlere göre hastalıklar ve korunma yolları
•
Tarlada sağlıklı yaşam alanı oluşturma (tuvalet, içme-kullanma suyu, atıklar)
•
İlk yardım
•
Güvenli tarım ilacı kullanımı
•
Toplumsal cinsiyet
•
Güvenli annelik
•
Aile Planlaması Yöntemleri
•
Aile içi şiddet
•
Meme-testis muayenesi
•
Cinsel yolla bulaşan hastalıkların kontrolü
166
Yukarıda belirtilen konularla ilgili ayrıca broşürler ve ders notları hazırlanmıştır. Eğitimde beyin fırtınası,
rol yapma, grup çalışmaları başta olmak üzere interaktif yöntemler kullanılmış, motivasyonu ve grup içinde
etkileşimi sağlamak için kültüre uygun ısınma oyunlarından yararlanılmıştır. Eğitimin ilk oturumunda oldukça
çekingen davranan gençler, oturumlar ilerledikçe etkileşim halinde öğrenme etkinliklerine aktif katılmışlardır.
Gençlere akşamları ödevler verilmiş, ayrıca gün içerisinde yaşadıkları duyguları yazmaları istenmiştir. Ödevler
gün içinde işlenen konulara yönelik aktivitelerden oluşmuştur; örneğin tuzu kontrol etme ve iyotsuz tuzsa iyotlu
tuzun yararını anlatıp satın alma, küçük çocukların ve kadınların aşılarını sorgulayıp aşısızları sağlık ocağına
yönlendirme gibi.
Akran eğiticisi olarak yetiştirilen 26 gence eğitim öncesi ve sonrası yüzyüze görüşme yöntemiyle 120
sorudan oluşan yarı-yapılandırılmış görüşme formu uygulanmıştır. Eğitim sonrasında tüm gençler soruların
tümünü doğru yanıtlamış, eğitimin kendilerine olan etkisini sözlü ya da yazılı olarak bildirmişlerdir. Eğitim
programı sonrasında en sık ifade edilen duygular;
•Sabah salona girdiğimde endişeden yerime zor oturdum. İlk tanışma öyle hoşuma gitti ki, endişelerim
kayboldu. İlk geldiğimde, ilk gün hepimiz kız-erkek ayrı ayrı oturduk, iki düşman gibi. Ne bileyim beraber oturup
kalkmak güzel bir duygu. Beraberce kardeş gibi yaşamak ne güzel.
•Hele ilk ısınma etkinliğinde hiç tanımadığım kişilerle tokalaşırken çok utandım, saatler geçtikçe yeni
açılan bir gül gibi açıldığımı hissettim, burada öğrendiklerim sayesinde bende sayamayacağım kadar değişiklik
oldu.
•Kız erkek karışık olunca ilk gün çok utandım, sonra hocaların yardımı ile utancı atıp ortama alıştık.
•İlk kez bu kadar çok güldüm. Bilgi dolu, sımsıcak bir ortamdı. Bu günlerimi hep özleyeceğim. Hayatımın
en güzel günleriydi.
•Hayatımda hiç üniversiteye girmemiştim. Bu eğitim kendime güvenimi arttırdı. Erkek, kız ne güzel
kaynaştık. Doktora bile söyleyemediğimiz şeyleri konuştuk, öğrendik.
•Bu eğitimde anlatılan bilgilerin çoğunu bilmiyordum, şimdi öğrendim. 26 kişi demek 26 bin nesil demek.
•Biz bu projede eğitim almadık, aile olduk, saygıyı, sevgiyi, kardeşliği anladık. Bu beş günde bunlar
nasıl sağlandı? İlk gün hiçbir şey bilmeyen, söylemekten ve duymaktan çekinen biri iken şimdi anlatır oldum.
Arkadaşlarım, ‘Kız sen nerden biliyorsun bütün bunları! Aboooov! Falan demeye başladılar. ‘Eğitim aldım, ben
sana anlattım, sen de başkalarına anlat, senin sağlıklı olman için çevrenin de sağlıklı olması gerek’ diyorum. Bu
günler en güzel günlerim olarak kalacak.
•Ben kızları burada daha iyi anladım. Bize kadını, doğum yapan, yemek yapan, temizlik yapan, dayak
yiyen ve seks aracı olarak öğrettiler. Benim bu kursta en büyük kazancım kadın nedir öğrenmek oldu. Bizi
eğitenler kadındı. Bir toplumu geliştirmek için önce kadınlar eğitilmeli ve onlar iyi örnekler olmalıdır. Biz kadını
annelerimizden, bacılarımızdan öğrendik. Ama şimdi böyle olmadığını gördük. Televizyonda görünce film işte
derdik. Gerçek olduğunu gördüm. Ben artık kadın-erkek eşitsizliğine hayır diyorum. Kadın da erkek de candır.
•Urfa’da insanlar çok hastalanır. İyi ki bu eğitimi verdiniz. Şimdi birçok hastalığın nasıl önlendiğini
öğrendim. Bütün çevreme öğrendiklerimi anlatacağım.
•İnsanın yaradılışını bilmemek ne kötüymüş, insanın kendini tanıması ne kadar güzel.
•Biz bu kursta haklarımızı öğrendik. Erkek nedir, kadın nedir öğrendik.
Bu eğitim herkese verilse cahillik ortadan kalkar, ne töre cinayeti, ne hastalık ne de şiddet olur.
Akran eğiticilerine ve çalışmaya katılan gençlere, araştırmanın varsayımı söylenmemiş; bir başka ifadeyle
“farkına vardırmama ilkesi” kullanılmıştır. Araştırmanın saha çalışması için Şanlıurfa Valiliği’nden izin alınmıştır.
Seçilen gençlerden çalışmaya katılmak istediklerini belirten sözlü onamları alınmıştır.
Müdahalenin etkisini değerlendirmek amacıyla, araştırmacılar tarafından yurtdışı ve yurtiçi çalışmalarda
kullanılan sorulardan seçilmiş, ‘Gençlerin Sağlığı Bilgi ve Davranış Formu’ hazırlanarak kullanılmıştır. Bu
formda 11 sosyo-demografik özelliği olan, 1 bilgi kaynaklarını ortaya koymayı amaçlayan, 7 sağlıklı yaşam
alanı oluşturma, 4 ilk yardım, 9 tarım ilacı kullanımı, 9 bulaşıcı hastalık kontrolü, 44 üreme sağlığı-cinsel sağlık
sorusu, 8 toplumsal cinsiyet ve 7 davranış olmak üzere toplam 100 soru yer almıştır. Toplumsal cinsiyete yönelik
maddeler gençlerin tutumları ile ilgilidir. Bölgede sık karşılaşılan durumlar tutum ifadelerine dönüştürülmüştür.
167
Bunlar kız çocukların eğitimi, evlenme kararı, adölesan evlilik, çok eşlilik, başlık parası, erkek çocuk tercihi
ve kararlara katılma ile ilgilidir. Puanın yüksekliği olumlu tutumu göstermektedir. Akran eğitiminin davranış
değişimine etkisini belirlemek için; iyotlu tuz kullanma, kesik ve yanıkta ilk yardım, çocuk ve 15-49 yaş kadınları
aşıya gönderme ve meme/testis muayenesi olmak üzere 7 davranış sorusu hazırlanmıştır.
Formun ilk bölümünde, gençlerin sosyo demografik özellikleri (yaş, cinsiyet, öğrenim durumu, medeni
durum, ebeveynlerinin öğrenim durumu, kardeş sayısı, ailede engelli birey varlığı, kaç yıldır tarım işçisi olarak
çalıştığı, tarlada kaç ay kaldığı ve tarlada nerede yaşadığı, sorularını paylaştığı kişi), ikinci bölümünde ise, tarlada
sağlıklı yaşam alanı oluşturma, bulaşıcı hastalıkların kontrolü, ilk yardım, güvenli tarım ilacı kullanımı, üreme
sağlığı ve CYBE ile ilgili sorular ve toplumsal cinsiyet eşitliği soruları yer almıştır. Sorular doğru, yanlış ve
bilmiyorum seçeneklerini içeren maddeler şeklinde düzenlenmiştir. Puanlar hesaplanırken, her bir doğru seçenek
için 1 puan verilmiş ve toplamları alınmıştır.
Eğitim öncesi ve sonrası anketleri uygulamak üzere 5 öğrenci belirlenmiş ve bu gençlere 1 günlük anket
uygulama konusunda eğitim verilmiştir. Ön değerlendirme eğitim öncesinde, son değerlendirme ise eğitimden
ortalama 3 ay sonra yapılmıştır.
Programın etkisini değerlendirmek için Nisan 2010’da 25 gencin ulaştığı 650 gençten %20’sine (120 genç)
ve kontrol grubunu oluşturan Osmanlı Mahallesinde yaşayan 120 gence basit rastgele örnekleme yöntemiyle
ulaşılması planlanmıştır. Müdahale grubunda 113 gence (yanıtlama hızı %90), kontrol grubunda 118 gence
(yanıtlama hızı %94) ulaşılmıştır.
Analizlerde tanımlayıcı istatistikler (sayı, yüzde, ortalama, standart sapma) verilmiştir. Müdahale ve kontrol
grubunda puan ortalamaları arasındaki farkı test etmede bağımlı gruplarda ‘t testi’ , yüzdeler arasındaki farkı test
etmede ‘ki-kare testi’ kullanılmıştır.
BULGULAR
Tablo 1’de izlendiği gibi, araştırmaya katılan müdahale ve kontrol grubundaki gençlerin cinsiyet, öğrenim
durumu, medeni durum, tarlada yaşanılan yer açısından farklılık göstermediği saptanmıştır (p>0.05). Her iki
gruptaki gençlerin çoğunluğunu kızlar (sırasıyla; %76.1, %66.1) bekarlar (%93.8, %93.2), hiç okula gitmemiş ya
da ilkokulu bitirmemişler (%55.8, %63.6) ve tarlada çadırda yaşayanlar (%76.1, %74.6) oluşturmuştur. Müdahale
grubundaki 113 gencin yaş ortalaması 19.03±2.77, kontrol grubundaki 118 gencin ise 19.67±2.45’dir. Ortalama
kardeş sayısı incelendiğinde müdahale grubunda 6.98±2.47, kontrol grubundaki ise 7.62±2.65’dir. Yaş ve kardeş
sayısı açısından da gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmamıştır (p>0.05).
Gençlere sorunlarını kiminle paylaştığı sorulduğunda müdahale grubunda %51’i, kontrol grubunda ise
%46.4’ü arkadaş yanıtını vermiştir. Sorunların paylaşıldığı kişi gruplara göre anlamlı fark göstermemiştir (p>0.05).
Tablo 1: Gençlerin Demografik Özellikleri
Değişkenler
Cinsiyet
Kız
Erkek
Müdahale grubu
%
Sayı
Kontrol grubu
%
86
27
76.1
23.9
78
40
63
55.8
75
13
37
11.5
32.7
13
30
Medeni Durum
Bekar
Evli
11.0
25.4
χ²=1.667; sd:2; p= 0.434
106
7
93.8
6.2
110
8
Tarlada yaşanılan yer
Çadır
Baraka
93.2
6.8
χ²=1.112; sd:2; p= 0.652
86
27
76.1
23.9
88
30
Öğrenim Durumu
Hiç okula gitmemiş/İlkokulu
bitirmemiş
İlkokul
Ortaokul ve üstü
168
Sayı
66.1
33.9
χ²=2.806; sd:1; p= 0.094
63.6
74.6
25.4
χ²=0.073; sd:1; p= 0.787
Sorunların Paylaşıldığı Kişi
Anne
Baba
Kardeş
Arkadaş
Hiç kimse
Diğer
14
2
22
52
5
7
13.7
2.0
21.6
51.0
4.9
6.9
11
4
16
45
16
5
Toplam
113
100.0
118
11.3
4.1
16.5
46.4
16.5
5.2
χ²=8.454; sd:5; p= 0.133
100.0
Akran Eğitimi Öncesi ve Sonrasında Bilgi ve Davranış Değişimi
Tablo 2’de izlendiği gibi, akran eğitimi sonrasında müdahale grubunun temiz-içme kullanma suyu sağlama,
sağlıklı tuvalet yapımı, ilk yardım, güvenli tarım ilacı kullanımı, bulaşıcı hastalıkların kontrolü ve üreme sağlığıcinsel sağlık konularındaki bilgi puanı ortalamaları kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek bulunmuştur
(p<0.05). Toplam bilgi puanı da müdahale grubunda 50.8±8.6 iken kontrol grubunda 27.2±9.1 olarak saptanmıştır.
Gençlerin hangi alanda daha çok bilgi sahibi oldukları ve eğitimin hangi alanda daha etkili olduğunu
saptamak için her bir alan puanı madde sayısına bölünmüş ve elde edilen puanlar Tablo 1’de yer almıştır. Madde
sayısına bölünmüş puanlar incelendiğinde; kontrol grubunda en az bilginin güvenli tarım ilacı kullanımı ve
üreme sağlığı-cinsel sağlık alanında olduğu, en yüksek bilginin ise bulaşıcı hastalıkların kontrolü konusunda
olduğu izlenmektedir. Müdahale grubunda temiz-içme kullanma suyu, sağlıklı tuvalet yapımı, güvenli tarım
ilacı kullanımı konularında bilginin daha fazla arttığı, bunu ilk yardım, bulaşıcı hastalıkların kontrolü ile üreme
sağlığı-cinsel sağlık konularının izlediği saptanmıştır.
Tablo 2: Müdahale ve Kontrol Gruplarında Sağlıklı Yaşam Bilgisi Puanları
Eğitim alanları
Temiz-içme
kullanma
suyu
sağlanması
Sağlıklı tuvalet yapımı
İlk yardım
Güvenli tarım ilacı kullanımı
Bulaşıcı hastalıkların kontrolü
Üreme sağlığı-cinsel sağlık
Toplam Puan
Toplam Puanlar
Müdahale grubu
Ortalama±sd
3.4±.77
Kontrol grubu
Ortalama±sd
1.6±1.2
Madde sayısına Bölünmüş Puanlar
Müdahale grubu Kontrol grubu
Ortalama±sd
Ortalama±sd
.86±.19
.40±.29
2.7±.63
3.4±.78
6.1±1.7
8.2±1.2
30.6±7.1
50.8±8.6
1.4±.90
1.9±1.3
2.4±2.2
5.3±2.4
16.6±5.9
27.2±9.1
.89±.21
.84±.20
.67±.19
.91±.13
.70±.16
4.9±.70
.47±.30
.47±.32
.26±.24
.59±.27
.38±.13
2.5±1.0
Bütün alanlarda müdahale ve kontrol grubu arasında p <0.05 düzeyinde anlamlı farklılık saptanmıştır.
Tablo 3’de görüldüğü gibi müdahale grubunda kontrol grubuna göre iyotlu tuz kullanımı, doğru ilk
yardım, aşıya gönderme ve meme/testis muayeneleri kontrol grubuna göre anlamlı ölçüde yükselmiştir(p<0.05).
Tablo 3: Müdahale ve Kontrol Gruplarında Seçilmiş Davranışların Dağılımı
Davranışlar
İyotlu tuz kullanma
Kesiklerde doğru ilk yardım
Yanıklarda doğru ilk yardım
Çocukları aşıya gönderme
Tetanoz Aşısına gönderme
Meme muayenesi
Testis Muayenesi
Müdahale Grubu
Sayı (%)
109
(96.4)
98
(86.9)
90
(80.3)
95
(84.1)
94
(83.2)
56
(49.6)
11
(39.5)
Kontrol Grubu
Sayı (%)
58
(51.3)
42
(37.2)
57
(49.8)
5
(4.2)
4
(3.4)
3
(2.5)
5
(4.2)
Mevsimlik göçebe tarım işçisi gençlerin toplumsal cinsiyete ilişkin tutumlarına akran eğitiminin etkisi
incelendiğinde; Grafik 1’de izlendiği gibi toplumsal cinsiyet puan ortalaması kontrol grubunda 4.4±2.6, müdahale
grubunda ise 6.5±2.1 olarak saptanmış ve aralarında anlamlı farklılık bulunmuştur (p<0.05). Bir başka ifade ile
akran eğitimi olumlu yönde tutum değişimine neden olmuştur.
169
Grafik 1: Toplumsal cinsiyete yönelik tutum puan ortalaması
7
6
5
4
3
2
1
0
6,5
4,4
Müdahale
Kontr ol
TARTIŞMA
Bu çalışmada mevsimlik tarım işçisi gençlerin sağlıklı yaşam bilgi ve davranışlarına akran eğitiminin
etkisi araştırılmıştır.Bu çalışmanın ve benzer araştırmaların bulguları, gençlerin bilgi kaynaklarının çoğunlukla
arkadaş çevreleri olduğunu göstermektedir. Gençlere sorunlarını kiminle paylaştığı sorulduğunda her iki grupta
da yaklaşık yarısı arkadaş yanıtını vermiştir. Lise, üniversite ve toplum örneklerinde yapılan çalışmalarda da bilgi
kaynağı olarak çoğunlukla arkadaşlar bildirilmiştir (1,38-40).Bu araştırmada, araştırmaya katılan gençlerin eğitim
öncesi ve sonrası bilgi puanları, sağlık davranışları ve toplumsal cinsiyet tutumları anlamlı farklılık göstermiştir
Randomize klinik deneyler ve meta analizler de bizim çalışmamızın sonuçlarına benzer şekilde, akran eğitimi
programlarının bilgi puanını yükselttiğini, sağlıklı davranışları arttırdığını göstermiştir (31-36,42).
Akran eğitiminde etkin rol alan bireylerin toplumsal roller açısından ortak ilgi alanlarına sahip olduğunda
bilgi aktarımı da daha kolay olmaktadır. Bu grupta uygulanan akran eğitimi programının diğer çalışmalara göre
etkinliğinin daha yüksek olmasının nedenleri arasında; mevsimlik tarım işlerinde çalışan gençlerin yılın ortalama
7-8 ayını tarlalarda geçirmeleri, çoğunluğunun okula gitmemesi, yoksulluk nedeniyle kentsel hizmetlerden
yararlanamamaları nedeniyle bilgiye erişimlerinin daha sınırlı olması olabilir. Ayrıca gençlerin akranlarının
davranışlarını örnek alması ve gözlemlemesi güvenli bilgi ve davranışların kazanılmasında yararlı olmaktadır.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Bu araştırmada gençlerin eğitim öncesi ve sonrası bilgi puanları, sağlık davranışları ve toplumsal cinsiyet
tutumları anlamlı farklılık göstermiştir Akran eğitimi modeli kullanılarak yapılan diğer çalışmalarda da bilgi
puanının anlamlı olarak yükseldiği saptanmıştır. Bu bulgu, akran eğitimi yönteminin MGTİ gençlerde de başarı
ile uygulanabileceğini göstermektedir. Bu çalışmanın sonuçlarına dayalı olarak; 1- Açılmakta olan gençlik sağlığı
ve gençlik merkezlerinde görev alan sağlık çalışanlarına sağlık eğitimi yöntemleri kapsamında akran eğitiminin
öğretilmesi, 2- Sağlık çalışanları yoluyla hizmet verilen bölgede seçilecek MGTİ gençlerin akran eğiticisi olarak
yetiştirilmesi, 3-Gençlik sağlığı hizmetlerinin yönetimi çerçevesinde; eğitimin kapsam ve ulaşılabilirliğinin
arttırılması için yetiştirilen gençlerin sağlık personeli ile koordineli çalışmalarının sağlanmasının sağlığı koruma
ve geliştirme programlarının başarısını arttıracağı düşünülmektedir.
Teşekkür
Bu çalışmaya maddi katkılarından dolayı Türk Philantropik Vakfı’na teşekkür ederiz.
KAYNAKLAR
1.Bertan M. Introduction. In: Adolescence and Adolescent Reproductive Health. International Children’s
Center, Meteksan AŞ, Ankara; 2003. p. 118-123.
2. Kreipe RE, McAnarney ER. Psychosocial aspects of adolescent medicine. Semin Adolescent Med
1985;1(1):33-45.
3.Hurst P, Temrine P, Karl M. Agricultural Workers and Their Contribution to Sustainable Agriculture and
Rural Development. 2007, International Labour Organization, Food and Agriculture Organization, International
Union of Food, Agricultural, Hotel, Restaurant, Catering, Tobacco and Allied Workers’ Associations
4.Genel Tarım Sayımı Tarımsal İşletmelerde (Hanehalkı) Anketi Sonuçları http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.
doctb_id=44&ust_id=13.
170
5. Ottawa Charter for Health Promotion First International Conference on Health Promotion. Ottawa, 21
November 1986 - WHO/HPR/HEP/95.1
6. Şimşek Z, Koruk İ. Şanlıurfa İl Merkezinde Gezici Mevsimlik Tarım İşçisi Kadınların ve Çocuklarının
Gezici Sağlık Hizmeti Yoluyla Sağlık Hakkının Korunması Projesi Raporu, 2008.
7. WHO/UNICEF joint monitoring report 2010: Progress on Sanitation and Drinking Water, Fast facts.
http://www.who.int/water_sanitation_health/monitoring/fast_facts/en/index.html
8. International Labour Organization. 2010 World Day for Safety and Health at Work; Emerging risks
and new patterns of prevention in a changing world of work, 2010, Geneva. http://www.ilo.org/safework/info/
publications/lang--en/docName--WCMS_123653/index.htm
9. Simsek Z, Koruk I. Şanlıurfa İl Merkezinde Gezici Mevsimlik Tarım İşçiliği Durumu ve Sağlık Hizmetine
Erişim. XII. Ulusal Halk Sağlığı Kongresi 2008, 22-26 Ekim, Ankara
10. Gilden RC, Huffling K, Sattler B. Pesticides and Health Risks. Obstetric and Neonatal Nurses, JOGNN
2010; 39 (1);103-110.
11. Guest JA, Copley MP, Homernic KL. Carsinogenic effects of pesticides. Pathol., Pharmacol. 1991;71(3):
387- 390.
12. Hiott AE, Grzywacz, JG, Davis SW, Quandt SA, Arcury TA. Migrant Farmworker Stress: Mental
Health Implications. The Journal of Rural Health, 2008; 24(1): 32-3
13. Şimsek Z, Koruk I. Effect of migratory and seasonal farmworks on growth and psychomotor development
of aged 0-5 years children. 12.th World Congress on Public Health 2009, April 27-May 1, İstanbul.
14. Şimşek Z, İnakçı Hİ, Koruk İ, Shermatov K. Şanlıurfa’da 12-23 Aylar Arasındaki Çocuklarda Aşılama
Durumu ve Belirleyicileri. Türkiye Klinikleri, J Pediatr 2010;19(1):20-9
15. Koruk, I., Simsek, Z., Tekin Koruk, S., Doni, N., & Gürses G (2010). Intestinal parasites, nutritional
status and physchomotor development delay in migratory farm worker’s children.Child Care Health Dev, 36(6),
888-94.
16. Koruk I, Simsek Z, Tekin Koruk S. Effect of migratory and seasonal farmworks on coverage of
vaccination of aged 0-5 years children in Sanliurfa in Turkey. 12.th World Congress on Public Health 2009, April
27-May 1, İstanbul.
17. Kabalcıoğlu F, Can M. Şanlıurfa ili Şuruç ilçesinde mevsimlik tarım işçisi çocukların çalışma durumları.
7. Sokakta Çalışan ve Yaşayan Çocuklar Sempozyumu. 7-9 Kasım 2008. Şanlıurfa (ss:96-99).
18. Larson OW3rd, Doris J.Alvarez WF. Migrants and maltreatment: comparative evidence from central
register data. Child Abuse Negl. 1990;14(3):375–85.
19.Kupersmidt JB. Martin SL. Mental health problems of children of migrant and seasonal farm workers:
a pilot study. J. Am. Acad. Child Adolesc. Psychiatry 1997; 36:224–32.
20.Gwyther ME, Jenkins M. Migrant farmworker children: Health status, barriers to care, and nursing
innovations in health care delivery. Journal of Pediatric Health Care 1998;12: 60–66.
21. Nurko C, Aponte-Merced L, Bradley, EL. Dental caries prevalence and dental health care of MexicanAmerican workers’ children. ASDC J Dent. Child 1998; 65:65–72.
22. Hansen E, Donohoe M. Health issues of migrant and seasonal farmworkers. Journal of Health Care for
the Poor and Underserved 2003;14,2.
C, Garrison HG. Children of migratory agricultural workers: The Ecological Context of Acute. Ped Emerg
Med 2004;5:120-129.
24. Koçakoğlu Ş, Şimşek Z, Ceylan E. 2001-2006 Yılları Arasında Şanlıurfa Verem Savaş Dispanserinde
Takip Edilen Tüberküloz Olgularının Epidemiyolojik Özellikleri. Türk Toraks Dergisi;200910:9-14.
25. Lambert MI. Migrant and seasonal farm worker women. Journal of Obstetric and Neonatal Nursing
1995;(March/April).
26. Koruk I, Şimsek Z. Mevsimlik tarım işçiliğinin kadın sağlığına etkisi. 12. Ulusal Halk sağlığı Kongresi
2008, Ankara.
27. Yıldırak N, Gülçubuk B, Gün S, Olhan E, Kılıç M. Türkiye’de Gezici ve Geçici Kadın Tarım İşçilerinin
Çalışma ve Yaşam Koşulları ve Sorunları, Ankara, 2003.
28. Arcury TA, Quandt SA. Delivery of health services to migrant and seasonal farmworkers. Annual
171
Review of Public Health 2007; 28: 345–363.
29. Kelley, J.D., Thelin A. (2006). Prevention of illness and injury in agricultural populations. In.
Agricultural Medicine; Occupational and environmental health fort he health professions. Blackwell Publishing
Iova, USA, 381-410.
30. Murphy, D., Kiernan, N., Chapman, L. (1996). An occupational health and safety intervention research
agenda for production agriculture: Does safety education work? An J Ind Med 29 (4), 392-396.
31. Caron F, Godin G, Otis J, Lambert LD. Evaluation of a theoretically based AIDS/STD peer education
program on postponing sexual intercourse and on condom use among adolescents attending high school. Health
Educ Res 2004;19(2):185-97.
32. Kvalem IL, Sundet JM, Rivø KI, Eilertsen DA, Bakketeig LS. The effect of sex education on adolescents’
use of condoms: applying the Solomon four-group design. Health Educ Q 1996;23(1):34-47.
33. Saroj P, Rajesh, K, Indarjeet, Arun KA. Reproductive Health Education Intervention Trial. Indian
Journal Pediatrics 2005;72:287-92.
34. Bailey RC, Moses S, Parker C. Male circumcision for HIV prevention in young men in Kisumu Kenya:a
randomised controlled trial.Lancet 2007;12:369.
35. Sieverding J, Boyer CB, Siller J, Gallaread A, Krone M, Chang YJ. Youth United through Health
Education: building capacity through a community collaborative intervention to prevent HIV/STD in adolescents
residing in a high STD prevalent neighborhood. AIDS Educ Prev 2005;17(4):375– 85.
36. Ozcebe H, Akın L. Effects of peer education on reproductive health knowledge for adolescents living
in rural areas of Turkey. Journal of Adolescent Health 2003;33:217–18.
37. Özvarış ŞB. Adölesanlarda üreme ve cinsel sağlığı. Sosyal Pediatri Dergisi (Özel Sayı Eylül) 2005;
124-29.
38. Şimşek Z, Koruk İ, Altındağ A. Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Fen-Edebiyat Fakültesi birinci
sınıf öğrencilerinin riskli sağlık davranışları. Toplum Hekimliği Bülteni 2007;26(3):19-24.
39. Uluslararası Çocuk Merkezi (ICC). Üniversite Birinci Sınıf Öğrencilerinin Adölesan Dönemi
Konusundaki Bilgi ve Yaşam Tarzlarının Belirlenmesi Araştırması. Meteksan Matbaacılık, Ankara. 2007.
40. Üniversite Gençlerinin Cinsel ve Üreme Sağlığı, Beş Üniversite Çalışması (özet raporu). Sağlık ve
Sosyal yardım Vakfı-Hacettepe Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi-Hacettepe AIDS
Tedavi ve Araştırma Merkezi, 2006
41. Mandel J, Carr W, Hillmer T, Leonard P, Halberg J, Sanderson W, Mandel J. Safe handling of
agricultural pesticides in Minnesota: Results of a country-wide educational intervention. J Rural H 16(2); 148154.
42. Liller K, Noland V, Rijal P, Pesce K, Gonzalez R. (2002). Development and evaluation of the Kids
Count Farm Safety Lesson. J Agric Saf Health 8(4):41.42
172
SB-4
ÇAY TARIMINDA ÇALIŞANLARDA KAS-İSKELET SİSTEMİ AĞRI
PREVALANSI VE İLİŞKİLİ FAKTÖRLER
LEYLA KARAOĞLU, NAZMİ BİLİR, HALE SANDIKÇI, GÜL DEVRİMSEL,
MEHMET SABRİ BALIK, DAVUT KESKİN
GİRİŞ VE AMAÇ
Kas iskelet sistemi hastalıkları, her yaş ve cinste yaygın olarak görülen, ağrıdan engelliliğe kadar sağlık
sorunlarına yol açan, sağlık hizmetlerine başvurunun en önde gelen nedenlerinden biri olan, sağlık harcamalarının
önemli bir kısmını oluşturan bir halk sağlığı sorunudur. Her yıl bir milyon kişi kas iskelet sistemi hastalıkları
nedeniyle işten izin almaktadır. İşle ilgili kas iskelet sistemi hastalıklarının ekonomiye etkisi yılda 54 milyar dolar
olarak hesaplanmıştır (1).
Baş, boyun, omuz, sırt, bel, kol, el, bacak, diz ve ayaklarda itme, çekme, kaldırma gibi işler sonucu oluşan
ya da bu işlerle agreve olan yaralanmalar işle ilişkili kas iskelet sistemi hastalıkları olarak tanımlanabilir. Yük
kaldırma ve objeleri hareket ettirme bel ve diğer kas iskelet yaralanmalarının oluşmasında önemlidir.
Tarım ağır iştir ve sırt, omuz, kol,el ağrıları tarım çalışanlarında sıkça görülmektedir. Tekrarlayan hareket,
statik postür, ağır yük kaldırma, itme, çekme, ani dönme, vibrasyon kas, eklem, tendon incinmelerine neden
olmaktadır. Avrupa’da tarım çalışanlarının %50’sinin ağır yük taşıdığı, %50’sinin tekrarlayıcı el hareketleri yaptığı,
%60’ının ağrıya yol açacak postürde çalıştığı saptanmıştır. Tarım ve inşaat sektöründe çalışanlarda bel ağrıları,
tarımda çalışanlarda üst ekstremite ağrıları sıklıkla görülmektedir. İngiltere’de kas iskelet sistemi hastalıkları
insidansı en yüksek tarım çalışanlarında, Hollanda ve Fransa’da tekrarlayıcı zorlama sonucu incinmeler en sık
tarım çalışanlarında gözlenmiştir(2).
Çay tarımında işin doğası gereği uzun süre ayakta kalma, eklem, kas ve tendonlara aşırı güç yüklenmesi,
ağır yük kaldırma, itme, çekme, ani dönme, statik postür, tekrarlayıcı hareketler gibi kas iskelet sistemi
hastalıklarına yol açan hareketler mevcuttur. Çay ürünü makas ile hasat edilmektedir. Çay çalışanları uzun süre
ayakta kalarak, bazen eğilerek hasat işini yapmaktadır. Toplanan ürün torba ya da çuvallarla sırtta ya da omuzda
taşınarak tarladan çıkarılmaktadır. Çay yüklü torbalar çekilerek, itilerek tartıya konmaktadır. Bu işler çoğunlukla
kadınlar tarafından yapılmaktadır. Çay çalışanlarının aldığı hastalık tanıları omuzlarda rotator cuff sendromu,
dirseklerde epikondilit, el bileğinde tendinit, karpal tünel sendromu, bel ve boyun fıtığı, plantar fasitis, gonartroz
(dejeneratif diz osteoartriti) şeklindedir (3).
Rize’de arazi eğimli ve diktir. İklim nemli ve yağmurludur. Bu durum çalışma şartlarını daha da
güçleştirmektedir. Üreticinin kas iskelet sistemi hastalıklarına yol açan davranışlarla ilgili riskli davranışları
yüksektir. Çay çalışanlarının maruz kalabileceği fiziksel ve çevresel riskler sistematik olarak çalışılmamış,
öncelikler tanımlanmamıştır.
Bu çalışmanın amacı Rize kırsal alanında çay tarımında çalışan 18-65 yaş arasındaki kişilerde kas iskelet
sistemi ağrı prevalanslarını ve ilişkili faktörleri saptamaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM
Araştırma kesitsel tiptedir. Küme örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Örneklem birimi köydür. ÇAYKUR
kayıtlarına göre Rize’de 2010 yılında 123 000 yaş çay üreticisi mevcuttur. Çay yetiştiriciliği yapan üreticilerin
genel karakteristiği küçük aile işletmeciliğidir. Üreticilerin % 80’ini 5 dekar ve 5 dekarın altındaki çay
bahçelerinde yetiştiricilik yapmaktadırlar. Bir ailede birden fazla kayıtlı üretici olabilmektedir. Araştırmanın
evrenini ve örneklem çerçevesini Rize ilindeki çay üretilen köyler ve son çay sezonunda çay toplamış köylüler
oluşturmaktadır. Rize merkez ilçeye bağlı yedi ve Pazar ilçesine bağlı bir köy olmak üzere uygun bulunan 8
köy araştırma kapsamına alınmıştır. Sekiz yerleşim yerinden 18-65 yaş arasında 225 kişi araştırmaya katılmıştır
(Kış sezonu olduğu için köylerdeki kişi sayısı azdır). İskandinav kas iskelet sistemi hastalıkları şemasından
yararlanılarak hazırlanan anket formu Ocak-Şubat 2012 tarihleri arasında katılımcılara yüzyüze uygulanmıştır.
Bu ankette dokuz vücut bölgesi ile ilgili ağrı sorgulanmaktadır (boyun, omuz, sırt, dirsek, el/el bileği, bel, kalça,
diz ve ayak/ayak bileği). Veri analizi SPSS 18.0 programı ile yapılmış, analizlerde ki-kare testi kullanılmıştır.
173
BULGULAR
Araştırma kapsamına girenlerin 140’ı (%62.2) kadın, 85’i (%37.8) ise erkektir. Yaş ortalaması 39.7±0.8
yıldır. Kadınların %22.9’u, erkeklerin %4.7’si ilkokulu bitirmemiştir. Katılımcıların %84.9’u dik, %15.1’i
düz arazide çay tarımı yaptıklarını belirtmişlerdir. Çay hasadı sırasında çalışanlar ayda ortalama 16.8±0.6 gün
çalıştıklarını ve günde ortalama 7.7±0.2 (medyan=8) saat ayakta kaldıklarını ifade etmişlerdir. Katılımcıların
%16.9’u boyun fıtığı, %29.3’ü bel fıtığı, %21.8’i kırık ya da eklem hasarı tanısı almıştı, %3.6’sı bel fıtığı, %2.2’si
karpal tünel ameliyatı geçirmişti.
Tablo 1: Araştırma kapsamına girenlerde kas iskelet sistemi ağrı prevalanslarının
vücut bölgeleri ve cinsiyete göre dağılımı
Vücut bölgeleri
Boyun
Hayat boyu
Son bir yıl
Son bir ay
Bugün
Omuz
Hayat boyu
Son bir yıl
Son bir ay
Bugün
Sırt
Hayat boyu
Son bir yıl
Son bir ay
Bugün
Dirsek
Hayat boyu
Son bir yıl
Son bir ay
Bugün
El/el bileği
Hayat boyu
Son bir yıl
Son bir ay
Bugün
Bel
Hayat boyu
Son bir yıl
Son bir ay
Bugün
Kalça/uyluk
Hayat boyu
Son bir yıl
Son bir ay
Bugün
Diz
Hayat boyu
Son bir yıl
Son bir ay
Bugün
174
Erkek
(N=85)
Sayı
Cinsiyet
%
Kadın
(N=140)
Sayı
%
Toplam
(N=225)
Sayı
%
33
30
21
13
38.8
35.3
24.7
15.3
88
73
50
31
*62.9
*52.1
35.7
22.1
121
103
71
44
53.8
45.8
31.6
19.6
27
20
14
8
31.8
23.5
16.5
9.4
82
71
44
29
*58.6
*50.7
*31.4
*20.7
109
91
58
37
48.4
40.4
25.8
16.4
11
5
5
1
12.9
5.9
5.9
1.2
60
49
34
18
*42.9
*35.0
*24.3
*12.9
71
54
39
19
31.6
24.0
17.3
8.4
14
11
8
5
16.5
12.9
9.4
5.9
32
27
19
10
22.9
19.3
13.6
7.1
46
38
27
15
20.4
16.9
12.0
6.7
18
12
4
4
21.2
14.1
4.7
4.7
72
62
39
20
*51.4
*44.3
*27.9
*14.4
90
74
43
24
40.0
32.9
19.1
10.7
45
33
18
15
52.9
38.8
21.2
17.6
96
81
59
28
*68.6
*57.9
*42.1
20.0
141
114
77
43
62.7
50.7
34.2
19.1
18
13
8
5
21.2
15.3
9.4
5.9
39
34
23
10
27.9
24.3
16.4
7.1
57
47
31
15
25.3
20.9
13.8
6.7
36
30
18
13
42.4
35.3
21.2
15.3
83
76
53
32
*59.3
*54.3
*37.9
22.9
119
106
71
45
52.9
47.1
31.6
20.0
Ayak/ayak bileği
Hayat boyu
Son bir yıl
Son bir ay
Bugün
Toplam prevalans1
Hayat boyu
Son bir yıl
Son bir ay
Bugün
19
13
15
13
22.4
17.6
15.3
8.2
51
32
43
34
*36.7
*30.7
24.3
12.1
70
58
47
24
31.1
25.8
20.9
10.7
73
61
41
35
85.9
71.8
48.2
41.2
134
124
91
65
*94.7
*88.6
*65.0
47.1
207
185
132
100
92.0
82.2
58.7
44.9
* p<0.05, ki-kare, 1 Herhangi bir vücut bölgesinde ağrısı olanlar
Araştırma kapsamına girenlerin %92.0’ı hayatları boyunca en az bir kez, dokuz vücut bölgesinin en az
birinde ağrı, acı, gerginlik ya da uyuşukluk hissetmiştir. Son bir yılda en az bir bölgede rahatsızlık prevalansı
%82.2, son bir ayda %58.7 ve bugün (kronik) itibarıyla en az bir bölgede rahatsızlık prevalansı %44.9’dur. Hayat
boyu en sık ağrı hissedilen bölgeler sırayla bel (%62.7), boyun (%53.8), diz (%52.9) ve omuz (%48.4) olarak
bildirilmiştir. En sık kronik ağrı sırayla diz (%20.0) , boyun (%19.6), bel (%19.1) ve omuz bölgesi (%16.4) için
bildirilmiştir (Tablo 1).
Katılımcılar arasında son bir yıl içinde her vücut bölgesinde ağrı olduğunu belirtenlerin sıklığı %2.2, hem
bel hem boyun bölgesinde ağrı olduğunu belirtenlerin sıklığı %6.7, bel, kalça/uyluk, boyun, sırt ve omuz ağrısının
birlikte belirtenlerin sıklığı %29.8’di. Ağrı prevalansları cinsiyete göre değişmektedir. Dirsek ve kalça/uyluk
hariç tüm vücut bölgeleri için hayat boyu ve son bir yılda bildirilen ağrı prevalansları kadınlarda erkeklerden
daha yüksek düzeydedir. Omuz, sırt ve el/el bileği bölgeleri için kronik ağrı (bugün) prevalansları kadınlarda
erkeklerden daha yüksek düzeydedir (p<0.05) (Tablo 1).
Ağrı prevalansları yaş, tarımda çalışma süresi, eğitim düzeyi, toplanan çay miktarı ve yük taşıma ile ilişkili
bulunmuştur (p<0.05). Şekil 1’de görüldüğü gibi hayat boyu, son bir yıl, son bir ay ve bugün itibarıyle ağrı
prevalansları yaş arttıkça artmaktadır (p<0.05).
Şekil 1: Araştırma kapsamına girenlerde, kas iskelet sistemi toplam ağrı prevalanslarının yaş gruplarına
göre dağılımı
Şekil 2’de toplam ağrı prevalanslarının eğitim düzeyine göre dağılımı sunulmuştur. Hayat boyu prevalanslar
hariç, son bir yıl, son bir ay ve bugün için saptanan prevalanslar ilkokulu bitirmemişlerde en yüksek düzeyde, orta
ve üzeri mezunlarda ise en düşük düzeydedir (p<0.05).
175
Şekil 2: Araştırma kapsamına girenlerde toplam kas iskelet sistemi ağrı prevalanslarının eğitim düzeyine
göre dağılımı
Tablo 2: Kas iskelet sistemi ağrısı olanlarda ortalama
çay tarımında çalışma süresi
Kas iskelet sistemi ağrısı
Hayat boyu
Ağrı var
Ağrı yok
Son bir yıl
Ağrı var
Ağrı yok
Son bir ay
Ağrı var
Ağrı yok
Bugün
Ağrı var
Ağrı yok
Çalışma süresi
(ortalama yıl±sh)
*p<0.05, t-testi
Toplam sayı
*24.5±0.9
14.6±2.3
207
18
*25.5±0.9
15.3±1.6
185
40
*27.4±1.1
18.4±1.2
132
93
*28.9±1.2
19.5±1.1
100
124
Hayat boyu, son bir yıl, son bir ay ve bugün itibarıyle kas iskelet sistemi ağrısı olanlarla olmayanlar arasında
ortalama çay tarımında çalışma süresi anlamlı olarak farklılık göstermektedir (p<0.05). Kronik ağrısı olanların
çay tarımında çalışma süresi en uzundur (28.9 yıl) (Tablo 2).
Tablo 3: Geçen sezon toplanan çay miktarı ve taşınan yük miktarına göre kas iskelet sistemi ağrı
prevalanslarının dağılımı
Vücut bölgeleri
Boyun
Son bir yıl
Son bir ay
Bugün
Omuz
Son bir yıl
Son bir ay
Bugün
Sırt
Son bir yıl
Son bir ay
Bugün
Dirsek
Son bir yıl
Son bir ay
Bugün
176
Geçen sezon toplanan çay
miktarı (kilo) (N=225)
Ağrı prevalansları
Geçen sezon
yük taşıma
(N=200)1
≤175
<3000
≥3000
>175
39.8
24.8
15.9
51.8
*38.4
*23.2
44.7
27.6
15.8
46.0
33.1
17.7
35.4
21.2
13.3
45.5
30.4
*19.6
35.5
19.7
11.8
37.9
25.8
13.7
16.8
11.5
5.3
*31.3
*23.2
11.6
25.0
15.8
2.6
21.8
16.1
*9.7
14.2
11.5
3.5
19.6
12.5
9.8
17.1
11.8
3.9
13.7
10.5
6.5
El/el bileği
Son bir yıl
Son bir ay
Bugün
Bel
Son bir yıl
Son bir ay
Bugün
Kalça/uyluk
Son bir yıl
Son bir ay
Bugün
Diz
Son bir yıl
Son bir ay
Bugün
Ayak/ayak bileği
Son bir yıl
Son bir ay
Bugün
24.8
14.2
6.3
*41.1
24.1
*15.2
32.9
15.8
9.3
29.0
18.5
10.5
43.4
26.5
13.3
*58.0
*42.0
*25.0
52.6
36.8
18.4
50.0
31.5
18.5
16.8
11.5
3.5
25.0
16.1
9.8
21.1
13.2
1.3
20.2
12.1
*8.9
40.7
24.8
13.3
53.6
*38.4
*26.8
43.4
26.3
14.5
47.6
33.1
20.2
21.2
15.9
8.0
30.4
25.9
13.4
26.2
19.7
9.2
23.4
20.2
9.7
* p<0.05, ki-kare testi
1 Hiç yük taşımayan 25 kişi analiz dışı tutulmuştur. Bu kişilerde ağrı prevalansları daha yüksek saptanmıştır.
Ağrıları olduğu için yük taşımadıklarını belirtmişlerdir.
Tablo 3’de görüldüğü gibi geçen çay sezonunda toplam 3000 kilo ve daha fazla çay topladığını belirtenlerde
boyun, omuz, sırt, el/el bileği, bel ve diz ağrısı son bir ay ve bugün prevalansları anlamlı olarak daha yüksek
düzeydedir (p<0.05). Geçen sezon toplam günde 175 kilodan fazla çayı sırtında taşındığını belirtenlerde kronik
sırt (%9.7) ve kalça/uyluk ağrısı prevalansları (%8.9) daha yüksektir (p<0.05). Yük taşımadığını belirten 25 kişide
ise ağrı prevalansları daha yüksek saptanmıştır.
Tablo 4: Son bir aydır kas iskelet sistemi ağrısı olanlarda vücut bölgelerine göre ağrı sıklığı ve ağrı şiddetinin
dağılımı
Boyun
omuz
sırt
dirsek
El/el
bileği
bel
Kalça/
uyluk
diz
Ayak/
a y a k
bileği
46.5
31.0
22.5
51.7
22.4
25.9
33.3
35.9
30.8
40.7
33.3
26.0
39.5
11.6
48.9
45.5
23.4
31.1
45.2
16.1
38.7
52.1
23.9
24.0
48.9
25.5
25.6
14.1
12.7
36.6
36.6
17.2
15.5
29.5
37.8
12.9
20.6
28.2
38.3
18.5
18.5
25.9
37.1
23.2
21.0
23.3
32.5
20.8
16.9
19.5
42.8
22.6
25.8
22.6
29.0
21.1
18.3
29.5
31.1
23.4
21.3
23.4
31.9
Ortalama
5.7
±0.3
5.5
±0.3
5.5
±0.4
5.3
±0.5
5.2
±0.4
5.7
±0.3
6.3
±0.5
5.2
±0.3
5.0
±0.4
Toplam sayı
71
58
39
27
43
77
31
71
47
Ağrı sıklığı
Hemen her gün
Haftada birkaç gün
Haftada bir veya daha
seyrek
Ağrı şiddeti (skor:0-10)
1-2
3-4
5-6
≥7
Tablo 4’de görüldüğü gibi son bir aydır değişik vücut bölgelerinde ağrısı olanlar, haftanın çoğu gününü orta
şiddetli ağrı ile geçirmişlerdir.
Araştırma kapsamına girenler, bir seferde taşınması uygun olan maksimum ağırlığın kadınlar için 34.0±0.8
kilo (medyan=30), erkekler için 49.3±1.0 (medyan=50) kilo olabileceğini belirtmişlerdir.
Erkek ve kadınlarda benzer olmak üzere katılımcıların %84.9’u çay taşıma işinin kadınlar için uygun bir
iş olmadığını, %89.7’si de çay satma işinin kadınlar için uygun bir iş olmadığı, kadınlar için ağır bir iş olduğunu
belirtmişlerdir.
177
Araştırma kapsamına girenlerin %52.0’ı geceleyin ellerinde uyuşma, %16.0’ı başparmakta ağrı, %20.0’ı
ayak topuklarında ağrı, %32.9’u saç tararken omuz ağrısı, %49.3’ü çömelirken diz ağrısı olduğunu belirtmiştir. Bu
ağrılar kadınlarda daha yüksektir. Hayat boyu boyun ağrısı olanların %61.2’si, omuz ağrısı olanların %57.8’i, sırt
ağrısı olanların %62.0’ı, dirsek ağrısı olanların %52.2’si, el ağrısı olanların %67.8’i, bel ağrısı olanların %66.7’si,
kalça/uyluk ağrısı olanların %61.4’ü, diz ağrısı olanların %53.8’i ve ayak/ayak bileği ağrısı olanların %48.6’sı
ağrılarının çay sezonunda arttığını belirtmiştir. Katılımcıların %29.3’üne doktor tarafından yük taşımama,
çalışmama önerisinde bulunulmuştur.
TARTIŞMA ve SONUÇ
Çay tarımında çalışanlar arazi şartları ve çalışma koşulları nedeniyle kas iskelet sistemi hastalıkları
için duyarlı bir grubu oluşturmaktadırlar. Bu çalışma çay tarımında çalışanların kas iskelet sistemi ağrılarının
yaygınlığına ilişkin ilk çalışmadır. Çalışma, Rize kırsalında, çay tarımında çalışanlarda dokuz farklı vücut
bölgesindeki kas iskelet sistemi ağrılarının yaygın olduğunu, aynı anda birden fazla vücut bölgesinde ağrı sorunu
olduğunu ve ağrıların kronik özellik gösterdiğini ortaya koymuştur.
1997 yılında Kenya’da yapılan bir çalışmada çay toplayanların %64.0’ında bel ağrısı saptanmış, kronik bel
ağrısı olanlarda ortalama çay toplama işinde çalışma süresinin 16 yıl olduğu rapor edilmiştir. Aynı çalışmada, çay
toplayıcılarının %29.0’ının çay toplamaya başlamadan önce ağrısı olmadığı, dolayısıyle çalışanların %35’inde
bel ağrısının çay toplamayla direk ilişkili olduğu belirtilmiştir (4). Benzer şekilde, bizim çalışmamızda hayat
boyu en az bir kez bel ağrısı prevalansı %62.7 saptanmıştır. Ancak kronik bel ağrısı olanların ortalama çalışma
süresi 30 yıl olarak tespit edilmiştir. Buna göre Rize’de 15-18 yaşlarında çay toplamaya başlayan bir kişinin 30-33
yaş civarında bel ağrısı olacağını, 45-48 yaş civarında kronik bel ağrısı sahibi olacağı sonucuna varılabilir.
Tekrarlayıcı ve hızlı el bileği ekstansiyon, fleksiyon, pronasyon hareketlerinin karpal tünel sendromu ve
intersection sendromuna neden olduğunu gösteren önemli kanıtlar mevcuttur (5,6). Rize’de çay hasadı genellikle
çay makası kullanılarak yapılmaktadır. Çay makasıyla çay toplama sırasında tekrarlayıcı fleksiyon, ekstansiyon
pronasyon hareketleri yapılmaktadır. Araştırmamıza katılan kişilerden %40’ı hayatları boyunca, %33’ü son bir
yılda, %19’u son bir ayda ve %11’i bugün el/el bileği ağrısı tanımlamıştır. Geçen çay sezonunda 3 ton ve daha
fazla çay topladığını belirtenlerde kronik el/el bileği ağrıları, 3 tondan az çay toplayanlara kıyasla (%6.3) beş kat
daha fazla gözlenmiştir (%15.2). Yine çay toplayanların yarısının geceleri ellerinde uyuşma olduğu saptanmıştır.
Bu durum çay toplama makasının el ve el bileği üzerindeki etkilerinin incelenmesi gerekliliğini göstermektedir.
El bileği için koruyucu bileklik kullanılması ya da çay toplama makas kollarının kauçukla kaplanarak bileğe ve
kola yaptığı baskının azaltılması önerilebilir.
Sabit postürde uzun süre ayakta durarak ya da arazi şartları nedeniyle öne, yana eğilerek makasla çay
kesme sırt ve bel ağrılarına da neden olabilir. Çalışmamızda geçen sezon üç ton ve üzerinde çay toplayanlarda,
son bir aylık ve bugün itibarıyle boyun, omuz, sırt ve bel ağrıları üç tondan az çay toplayanlara kıyasla anlamlı
olarak yüksek bulunmuştur. Geçen sezon günde 175 kilodan fazla yük taşıyanlarda kronik sırt ve kalça/uyluk
ağrıları belirgin olarak yüksek saptanmıştır. Karadeniz bölgesinde arazi şartları nedeniyle yük taşıma insanlar
tarafından çoğunlukla sırtta ve daha az olmak üzere omuzda yapılmaktadır. Boyundan ayaklara kadar tüm
vücut bölgelerini etkileyebilecek olan bu yük taşıma biçiminin ayrıntılı olarak incelenmesi ve alternatif taşıma
yöntemlerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Maksimum kaldırılması önerilen yük kadınlar için vücut ağırlığının
dörtte biri, erkekler için ise vücut ağırlığının üçte biridir. Maksimum taşınması gereken yük ağırlığı ile ilgili
olarak araştırmaya katılanların bilgi düzeyinin düşük olduğu tespit edilmiştir. Çay tarımında çalışanların bilgi
eksikliğinden kaynaklanan riskli davranışlarını azaltmak için konuyla iligili eğitim verilmesi gereklidir. Ayrıca
yaş çay 40-60 kiloluk torbalara konarak bahçeden alım yerlerine götürülmektedir. Alım yerlerinde bu ağırlıktaki
torbalar kantara konmakta, kantardan indirilerek kamyonlara boşaltılmaktadır. Arazi koşullarının zorluğu
nedeniyle tarladaki taşıma sisteminin önlenmesi için alınabilecek uygun tedbirlerin tespiti uzun zaman alsa da çay
satış ünitelerinde asansör, raylı sistemler ya da erkek personel çalıştırılarak buradaki faktörlerden kaynaklanan
incinme ve ağrılar kısa süre içerisinde önlenebilir. Çay alım evlerinde yapılabilecek basit teknik (konveyör
gibi) ve personelle ilgili değişiklikler, vahşi ve ilkel bir görünüme sahip olan çay tarımının modernizasyonunu
başlatılabilir. Çalışanların %90’ı çay satma işinin kadınlara uygun olmadığını düşünmektedir.
Uzun süre ayakta kalma ve çok miktarda çay toplama sonucu oluşan bel, sırt, dirsek, el ağrılarının azaltılması
178
için, araştırmaya katılanlar tarafından da belirtilmiş olduğu gibi, satış koşullarının ve kota uygulamasının yeniden
düzenlenmesi, kısa vadede alınabilecek bir tedbir olarak önerilebilir. Yaş çay alımlarında “planlı alım sistemine”
geçilmesi önerisi ilgili sektörler tarafından da dile getirilmiştir (7).
Çalışmada ağrı prevalansları literatürle uyumlu olarak kadınlarda erkeklerden daha yüksek düzeyde
saptanmıştır. Özellikle omuz, sırt, el/el bileği ve bel bölgelerinde hem hayat boyu hem de kronik ağrı prevalansları
kadınlarda erkeklerden belirgin olarak yüksektir. Diğer vücut bölgelerinde ise kronikleştikçe erkek ve kadın ağrı
prevalansları arasındaki fark devam etse bile önemliliğini kaybetmektedir. Kadınlarda, toplam kas kitlesi daha
az, kas tonusu ve kuvveti daha zayıftır. Yağ dokusu erkeğinkinin iki katıdır, yağsız vücut kitlesi ile kuvvet ve
dayanıklılık arasındaki pozitif ilişki literatürde gösterilmiştir (8). Boy, kilo ve beden kitle indeksi ölçümlerinin
yapılmamış olması bu çalışmanın kısıtlılıklarından biridir. Çay tarımı yoğun olarak Mayıs-Eylül arasında
yapılmakta, diğer aylarda ve kış süresince üreticiler fiziksel olarak hareketsiz kalmaktadırlar. Fizik kondisyonunu
kaybettikten sonra ağır bir çalışma temposuna girmek kas iskelet sisteminde incinmeleri kolaylaştırabilir.
Üreticiler bu konuda bilinçlendirilmeli ve çay tarımından kaynaklanabilecek kas iskelet hastalıklarından korunma
için yapılması gereken egzersizler konusunda eğitilmelidir.
Çalışmada, araştırmaya katılanların çoğunda ağrı prevalanslarının yüksek olması bölgenin nemli ve
yağmurlu olmasıyla da ilişkili olabilir. Dejeneratif kas iskelet sistemi hastalıklarında nemin ağrıyı artırdığına
ilişkin yayınlar mevcuttur (9).
Sonuç olarak, araştırma Rize kırsal alanında çay tarımında çalışan 18-65 yaş arasındaki kişilerde kas iskelet
sistemi ağrı prevalanslarının oldukça yüksek olduğunu göstermiştir. Araştırma, çay tarımının çalışanların sağlığı
üzerine etkilerini kapsamlı olarak değerlendirmek için işin kendisi, işyeri özellikleri ve çalışanların işe uyumu
gibi konularda ileri araştırmalar yapılması, hem çalışanlara hem de işe ve işyerine spesifik önleme programlarının
yürütülmesi gerektiğini göstermektedir.
KAYNAKLAR
Center for Disease Control and Prevention (CDC). Work-Related Musculoskeletal
Disorders (WMSD) Prevention.
http://www.cdc.gov/workplacehealthpromotion/implementation/topics/disorders.html
2.
European Agency for Safety and Health at Work. Musculoskeletal disorders in agriculture. http://
osha.europa.eu/en/sector/agriculture/index_html/msds
3.
Ferguson S., Silverstein B., Cherniack M.,et al. Prevention of Work-Related Musculoskeletal
Disorders. Proceedings of the human factors and ergonomics society 50th annual meeting,2006.
4.
The Tea Market – a background study, Industrial Health, 1995, 33, 101-117,Oxfam). http://www.
maketradefair.com/assets/english/TeaMarket.pdf
5.
Mirbod SM, Fujita S., Miyashıta K., et al. Some aspects of occupational safety and health in
green tea workers, Industrial Health, 1995, 33, 101-117.
6.
Keith T Palmer. Carpal tunnel syndrome: The role of occupational factors. Best Pract Res Clin
Rheumatol. 2011 February; 25(1): 15–29.
7.
DPT. Gıda sanayii özel ihtisas komisyonu raporu çay sanayii alt komisyon raporu ankara
sekizinci beş yıllık kalkınma planı: 2640 - öik: 648, Ankara, 2001.
8.
Ecerkale Ö. Postür analizinde symmetrigraf ile orthoröntgenogram sonuçlarının değerlendirilmesi
İstanbul,2006, (Uzmanlık Tezi)
http://www.istanbulsaglik.gov.tr/w/tez/pdf/fizik_tedavi/dr_oznur_ecerkale.pdf.
9.Tokumori K, Wang DH, Takigawa T, Takaki J, Ogino K. The relationship between joint pain and climate
conditions in Japan. Acta Med Okayama. 2011 Feb;65(1):41-8.
1.
179
SB-5
ÇAY TARIMINDA ÇALIŞANLARDA YARALANMA SIKLIĞI
ve YARALANMA TÜRLERİ
LEYLA KARAOĞLU, NAZMİ BİLİR, HALE SANDIKÇI, GÜL DEVRİMSEL,
MEHMET SABRİ BALIK, DAVUT KESKİN
GİRİŞ VE AMAÇ
Kaza incelemesi bir sistem içinde yapılır. Bu sistemde insan ve çevre bir bütün olarak ele alınır. İnsana ait
yaş, cinsiyet, eğitim, alışkanlık, yorgunluk, iş deneyimi, sağlık durumu kazaya yol açabilen faktörler arasındadır.
İşyeri ortam ve çevre faktörleri, ekipman faktörleri tehlikeli durumlara ve tehlikeli hareketlere yol açarak kazalara
neden olabilir.
Türkiye’de en çok iş kazası bildirilen iş kolları metalden eşya imalatı, inşaat ve kömür madenciliğidir. İnsan
düşmesi, malzeme düşmesi ve sıçraması inşaat iş kolunda sıklıkla görülmektedir (1). İş kazalarının %50’sinin
kolaylıkla önlenebileceği belirilmektedir. Tarım sektöründeki kazalarla ilgili literatür bilgisi nadirdir. Srilanka’da
1996-97 yılında çay tarımında en sık görülen kaza ve yaralanmalar sırayla kırık/çıkık/burkulma, kesi ve yılan
sık fidan dikimi ve özel çizme giymeme olarak bildirilmiştir. Kırık/çıkık ve burkulma nedeni yük taşıma sonucu
dengeyi kaybetme ve düşmedir. Kesilerin nedeni makas, bıçak gibi kesici aletlerin uygun kullanılmaması ve
uygun kıyafet giyilmemesi olarak belirtilmiştir (2). Hindistan’da yapılan bir çalışmada, kesileri, bel ağrısı ve
böcek sokmalarının takip ettiği saptanmıştır (3).
Rize ilinde çay tarımı çoğunlukla dik yamaçlı arazilerde yapılmaktadır. Çay üreticileri daha fazla mahsül
alabilmek için yürümeye ya da rahat hareket etmeye yer kalmayacak kadar sık aralıklarla tarlaya çay dikmektedirler.
Çay tarımında ot biçme, çay makası kullanma, ağır yük kaldırma ve taşıma, yağmurda çalışma, gübre ve pestisid
gibi kimyasallara maruz kalma gibi tehlikeler mevcuttur. Hem arazi koşulları hem de riskli hareketlere yatkınlık
kaza ve yaralanma olasılığını artırmaktadır (Şekil 1).
Şekil 1: Güvensiz çalışma ortamı ve güvensiz hareket
Bu çalışmanın amacı, Rize kırsal alanında çay tarımında çalışan 18-65 yaş arasındaki kişiler arasında
çalışma hayatları boyunca yaralanma sıklığını, yaralanma türlerini ve ilişkili faktörleri saptamaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM
Araştırma kesitsel tanımlayıcı tiptedir. Küme örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Örneklem birimi köydür.
ÇAYKUR kayıtlarına göre Rize’de 2010 yılında 123 000 yaş çay üreticisi mevcuttur. Çay yetiştiriciliği yapan
üreticilerin genel karakteristiği küçük aile işletmeciliğidir. Üreticilerin % 80’ini 5 dekar ve 5 dekarın altındaki
çay bahçelerinde yetiştiricilik yapmaktadırlar. Bir ailede birden fazla kayıtlı üretici olabilmektedir. Araştırmanın
evrenini ve örneklem çerçevesini Rize ilindeki çay üretilen köyler ve son çay sezonunda çay toplamış köylüler
oluşturmaktadır.
Rize merkez ilçeye bağlı yedi ve Pazar ilçesine bağlı bir köy olmak üzere uygun bulunan 8 köy araştırma
kapsamına alınmıştır. Sekiz yerleşim yerinden 18-65 yaş arasında 225 kişi araştırmaya katılmıştır (Kış sezonu
olduğu için köylerdeki kişi sayısı azdır). Kaza sıklığı, kaza yeri ve yaralanma tiplerine ilişkin sorular içeren anket
formu Ocak-Şubat 2012 tarihleri arasında katılımcılara yüz yüze uygulanmıştır. Veri analizi SPSS 18.0 programı
ile yapılmış, analizlerde ki-kare testi ve iki yüzde arasındaki farkın önemlilik testi kullanılmıştır.
180
BULGULAR
Araştırma kapsamına girenlerin %30.7’si çayın sahibi, %4.4’ü yarıcı, %64.9’u aile işçisidir, ortanca yaş
40 ve ortanca çalışma süresi 25 yıldır. Araştırma kapsamına giren kadınlar kendilerini hem ev kadını hem çiftçi
olarak tanıtmışlardır. Kadınların %25’inin, erkeklerin %61.2’sinin adına çay defteri olduğu saptanmıştır (p<0.05).
Araştırma kapsamına girenlerin %45.5’i çay tarımını zor bir iş olarak değerlendirmiştir. % 62.2’si taşıma
işinin,%17.3’ü gübreleme, %7.6’sı ot biçme işinin beden için zararlı olduğunu,%59.8’i çay satma işleminin stres
yarattığını belirtmiştir. Çalışanların %88.9’u ot biçme işini yaptıklarını ve ot biçme işini yapanların %77.5’i ot
biçerken eldiven kullandıklarını belirtmiştir. Gübre serpenlerin %65.3’ü gübreyi eldivenle serptiğini belirtmiştir.
Katılanların %7.6’sı tarla içindeki otlar için herbisit kullandığını belirtmiştir.
Tablo 1’de araştırma kapsamına giren kişilerde hayat boyu en az bir kez kaza geçirme sonucu yaralanma
sıklığının cinsiyete göre dağılımı sunulmuştur. Çay işiyle uğraşırken, hayat boyu, en az bir kez kaza sonucu
yaralanma sıklığı %38.7’dir (87 kişi). Yaralanma kadınlarda (% 44.3) erkeklerden (%29.4) daha yüksek düzeydedir
(p<0.05) (Tablo 1). Yaralanma sıklığı, eğitim düzeyi ve yaşla ilişkili bulunmamıştır (p>0.05).
Tablo 1: Araştırma kapsamına girenlerde en az bir kez kaza sonucu yaralanma sıklığının cinsiyete göre
dağılımı
Yaralanma durumu
(N=225)
Erkek
Sayı
%
Kadın
Sayı
%
Sayı
Toplam
%
Yaralanan
Yaralanmayan
25
60
29.4
70.6
62
78
44.3
55.7
87
138
38.7
61.3
Toplam
85
37.8
140
62.2
225
100.0
*p=0.026, ki-kare testi
Hayat boyu en az bir kez yaralanan 87 kişinin, %64.4’ü ayaktan ve %10.3’ü yatarak tedavi görmüştür.
Ayaktan ya da yatarak tedavi görme yönünden kadınlar ve erkekler arasında fark yoktur (p>0.05) (Tablo 2).
Tablo 2: Yaralanma nedeniyle ayaktan tedavi görme ve hastaneye yatma sıklığının cinsiyete göre dağılımı
Tedavi
Ayaktan tedavi almış
Yatarak tedavi görmüş
Toplam
Erkek
Sayı
%
16
64.0
2
8.0
25
28.7
Kadın
Sayı
%
40
64.5
7
11.3
62
71.3
Toplam
Sayı
56
9
87
%
64.4
10.3
100.0
Kaza sonucu yaralandığını bildiren 87 kişi birden fazla kaza geçirmiştir. Toplam kaza sayısı 105’dir.
Kişi başına 1.2 kez yaralanmayla sonuçlanan kaza geçirilmiştir. Geçirilen kaza türlerinin dağılımı Şekil 1’de
sunulmuştur.
En çok bildirilen kaza çeşitleri sırayla düşme (%65.7), alet kesmesi (çay makası, orak) (%22.9), cisim
çarpmasıdır (çay torbası, teleferik) (%9.5. Bir cisim sıkıştırması bildirilmiştir (Parmak ucu teleferik teli ile çay
torbasının ipi arasına sıkışarak kopmuş ve ampüte edilmiş bir erkek).
Şekil 1: Geçirilen kazaların tiplerine göre dağılımı
181
Kaza ve yaralanma özellikleri
Kaza türü
Düşme
Alet kesmesi, cisim batması
(çay makası, orak, dal, diken)
Cisim çarpması (çay torbası, teleferik)
Cisim sıkıştırması (teleferik)
Hayat boyu kaza olasılığı
(toplam kaza sayısı/N)x100
Yaralanma türü
Yumuşak doku travması (ekimoz, şişlik)
Kesi, sıyrık
Lif kopması, burkulma, kas yırtılması
Yaban arısı sokması
Kırık/çıkık
Kene ısırığı/yılan sokması
Kafa travması, bayılma
Zehirlenme (suni gübre)
Hayat boyu yaralanma olasılığı (toplam
yaralanma sayısı/N)x100
Erkek
(N=85)
Kadın
(N=140)
Toplam
(N=225)
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
21
7
24.7
8.2
48
17
34.3
12.1
69
24
30.6
10.6
6
1
35
7.1
1.2
41.2
3
0
68
2.1
0
48.6
10
1
105
4.4
0.4
46.2
7
6
4
2
3
0
1
0
23
8.2
7.1
4.7
2.3
3.5
0
1.2
0
27.0
15
14
15
10
4
3
2
1
65
10.7
10.0
10.7
7.1
2.9
2.1
1.4
0.7
46.4
22
20
19
12
7
3
3
1
88
9.8
8.9
8.4
5.3
3.1
1.3
1.3
0.4
39.1
Tablo 3’de hayat boyu yaralanmayla sonuçlanan kaza ve yaralanma sıklıklarının cinsiyete ve kaza/
yaralanma türlerine göre dağılımı sunulmuştur.
Hayat boyu en az bir kez yaralanmayla sonuçlanan kaza geçirmiş olma sıklığı, erkeklerde %41.2, kadınlarda
%48.6 olmak üzere toplam %46.2’dir (Tablo 3).
Tablo 3: Hayat boyu kaza ve yaralanma sıklıklarının cinsiyete ve kaza/yaralanma türlerine göre dağılımı
En çok bildirilen yaralanma nedenleri sırayla çamurlu/ıslak/kaygan zemin (%42.5), Dikkatsizlik,
yorgunluk, acemilik, düztabanlık, iletişimsizlik, tansiyon, baş dönmesi gibi kişisel faktörler (%16.1), dik/engebeli
arazi (%12.6) ve ağır yük taşımadır (%11.5). Yaralanmaların çoğu tarlada olmuştur (Tablo 4). Bir kadın çay
alım evinde kantara çay torbasını koyarken belini incitmiştir, tedavi gördüğünü ve kazanın nedeninin ağır yük
olduğunu belirtmiştir.
TARTIŞMA VE SONUÇ
Rize’de kayıtlı 123 000 çay üreticisi mevcuttur, aile bireyleri ile birlikte en az 250 bin kişinin çayla ilişkili
olduğu ve çay tarımıyla ilgili risklere maruz kaldığı varsayılabilir. Rize’de çay tarımı yapılan arazinin yamaç,
dik ve engebeli olması ve çay sezonu boyunca oldukça fazla yağmur yağması çay tarımındaki riski artırmaktadır.
Bu çalışmada, Rize kırsalında, çay tarımında çalışan 18-65 yaş arası kişilerde hayat boyu en az bir kez kaza
sonucu yaralanma sıklığı %38.7 olarak saptanmıştır. Yaralananların yaklaşık üçte ikisinin ayaktan tedavi gördüğü,
yaralanan her on kişiden birinin de yatarak tedavi gördüğü gözlenmiştir. Bu bulgular, çay tarımının yüksek riskli
bir işkolu olduğunu göstermektedir.
182
En çok düşme şeklinde kaza geçirildiği, düşmelerin en çok çay tarlasında gerçekleştiği, tarladaki zeminin
yağmur sonucu ıslak, kaygan/çamurlu olmasının en önemli düşme nedeni olduğu saptanmıştır. Yaralanmalar
kadınlarda belirgin olarak daha sıktır (p<0.05).En çok belirtilen yaralanma yumuşak doku travmasıdır. Her on
kişiden biri hayat boyunca vücudunun herhangi bir bölgesinde yaralanma nedeniyle ekimoz, şişlik, morarma,
ağrı sorunu yaşamıştır. Bazı ekimozlar, ciddi kazaların tesadüfen hafif atlatılan sonuçlarıdır. Çay torbasını
koyma sırasında teleferiğe asılı kalıp havada giderken düşen bir kadında, kaza sadece bacaklarında ekimozla
sonuçlanmıştır.
Yaralanma geçiren yaklaşık her on kişiden biri lif kopması, burkulma, kas yırtılması, kırık/çıkık gibi
aşırı gerilme, zorlanma ve kuvvete maruz kalma nedeniyle oluşabilecek yaralanma geçirmişlerdir. Bu olaylar
ağır kaldırma, yük taşıma sırasında denge kaybedip düşme, düşüp bir yere çarpma ya da bir cismin bedene
çarpması sonucu oluşmuştur. Çay tarımında çalışanlar kara lastik ya da çizme giymektedirler. Lastikler kaymayı
engellememektedir. Çamurlu araziye uygun kaymayı engelleyici ayakkabı ihtiyacı mevcuttur. Araştırmaya
katılanlar yağmurda kullandıkları muşamba şeklindeki yağmurlukların terlettiğini, kötü kokuya sebep olduğunu
belirtmişlerdir. Hafif ve hava alan yağmurlukların üretilmesi ve kullanılması gereklidir. Ot biçen her dört ya da
beş kişiden biri ve gübre serpen her üç kişiden biri bu işleri yaparken eldiven kullanmadıklarını belirtmiştir.
Yaralananlar arasında kesiler sık bildirilmiştir ve çalışanların ellerinde dermatit gözlendiği klinisyenler tarafından
ifade edilmektedir. Eldivenlerle rahat çalışılamaması kullanmamanın en önemli nedenidir. Yine gözlemlere
dayanarak gübre serperken maske kullanımının olmadığı söylenebilir. Azot içeren kimyasal gübre solunumla
burun mukozasında, bronşlarda ve buharıyla gözlerde irritasyondan yanığa kadar değişen şiddette zararlı sonuçlar
yaratabilmektedir. Yaralanan bir kişi güneşli havada azotlu gübre serperken zehirlendiğini belirtmiştir.
Böcek ve yılan sokmalarından kişisel koruyucu giysilerle, arı sokmalarından karşı tarlalarda arı kapanları
kullanılarak korunulabilir.
Araştırma, çay tarımında çalışanlara iş güvenliği, kazalardan korunma konusunda eğitim verilmesi
gerektiğini göstermiştir. Çay tarımında çalışanlarda ve ilgili sektörlerde güvenlik kültürü yerleştirmeye
çalışılmalıdır. Teleferik, el arabası, çay makası, orak gibi aletlerin yapısı ve kullanımı incelenerek yol açabileceği
zararlar önlenmelidir. Yaralanmaların sürveyansı, iş yeri ortam faktörlerinin ayrıntılı analizi ve çalışanlara yönelik
eğitim programları düzenlemmesi yaralanmaları azaltılabilecektir.
KAYNAKLAR
1.
SSK İstatistikleri. 2006.
www.csgb.gov.tr/csgbPortal/ShowProperty/.../istatistikler/.../iskazasi1...
2.
ILO, Sri Lanka Tea Plantation Occupational Safety and Health EFC - Asian-Pacific Newsletter
on Occupational Health and Safety
http://www.ilo.org/public/english/region/asro/bangkok/asiaosh/country/srilanka/sloshtea.htm.
3.
Joseph B, Minj C. Risk rating in the tea planting industry: The employees’ opinion. Indian J
Occup Environ Med [serial online]. 2010 [cited 2012 Mar 25];14:97-9. Available from: http://www.ijoem.com/
text.asp?2010/14/3/97/75698.
183
SB-6
ÇANAKKALE EVREŞE BELDESİ YÜLÜCE
KÖYÜNDE ÇİFTÇİLERİN TARIM İLAÇLARINI KULLANIMI
SİBEL CEVİZCİ*, ÜLKEN TUNGA BABAOĞLU**, COŞKUN BAKAR*
*Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Çanakkale
**Ahi Evran Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Anabilim Dalı, Kırşehir
GİRİŞ
Tarımdaki zararlılara karşı kullanılan ilaçlar ile böcek ilaçları ve fare zehirleri pestisit olarak
adlandırılmaktadır. Pestisitle zehirlenmeler özellikle kişisel koruyucu önlemlerin alınmaması, ilaçların kolay
erişilebilir yerlerde muhafaza edilmeleri ve kullanılan ilaçların suya, toprağa ve havaya karışması nedeniyle
olmaktadır (1). Türkiye’de pestisit kullanımı dünya geneline kıyasla az olmasına karşılık, Ege ve Akdeniz
bölgelerinde kullanım düzeyi yüksek olup, en yoğun kullanılan pestisitler insan, hayvan ve çevre sağlığını
tehdit etmektedir (2). Başpınar ve arkadaşlarının Türkiye’de tarım ilaçlarının üretimi ve kullanımına ilişkin
değerlendirmeleri oldukça çarpıcıdır. 2004-2008 yılları arasında Türkiye’de insektisit, akarisit, fumigant, bitki
gelişim düzenleyicisi ve herbisit üretiminde genel bir artış eğilimi görülmektedir. 2008 yılında Türkiye’de 33.240
ton ilaç üretilmiş, 4.490 ton ilaç ihraç edilmiş ve buna karşılık 193.720 ton ilaç ithal edilmiştir. Bu rakamlara
rağmen, Türkiye’de pestisit kullanımı pek çok ülkeye göre düşük düzeyde olsa da, bilinçsiz, riskli ve güvenli
olmayan ilaç kullanımlarına bağlı olarak, bitkisel tarım ihracatında kalıntı sorunları yaşanmaktadır (Son yıllarda
amitraz kalıntısı nedeniyle zarar gören armut ihracatı, vb) (3). Çevreye gelişigüzel bırakılan tarım ilaçları,
ekosistemin normal fonksiyonlarını kısa veya uzun süreli, geri dönüşümlü veya kalıcı olarak değiştirebilmektedir.
Toprakta ayrışmaya başlayan bazı kimyasallar hedeflerindeki zararlılara ulaşmanın yansıra zararsız olan ve
ekosistemin yaşamı için gerekli faydalı elementleri de olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu nedenle, gereksiz
ve bilinçsiz ilaç kullanımından kaçınılması yaşamsal öneme sahiptir (4). Tarım ilaçlarının kullanımı dünyada hızla
yaygınlaşmakta ve çiftçilerin kontrolsüz ve güvenli olmayan koşullarda bu ilaçları kullanmalarına herhangi bir
müdahale yapılmamaktadır. Özellikle kişisel koruyucu önlemlere dikkat edilmeden yapılan tüm ilaç uygulamaları
başta bireyin beraberinde ise içinde yaşadığı toplumun sağlığını tehdit edecek boyutlara ulaşabilmektedir.
Dünyada tarım ilaçlarının kullanımı, çiftçilerin bilgi durumları, risk algıları ve koruyucu yöntemleri
uygulamaları konusundaki tutum ve davranışlarını inceleyen çalışmalar yapılmakta ve bu çalışmalar sonucunda
müdahale programları oluşturulmaktadır (5-8). Türkiye’de ise durum farklı olup, tarım sağlığı ve çiftçilerin
iş sağlığı, güvenliği konusunda henüz yeni adımlar atılmaya başlanmıştır. Özellikle tarım ilaçlarının güvensiz
kullanımı öncelikle çiftçinin kendisine zarar verebilmekte, beraberinde içinde yaşadığı çevrenin ve toplumun
sağlığını tehdit etmektedir. Ayrıca yapılan araştırmalar Hodgkin dışı lenfomalı erkeklerde geçmiş yıllarda çoklu
pestisit kullanımı öyküsüne de dikkat çekmektedir (9-13).
Bu çalışmada Tarım ve hayvancılığın geçim kaynağı olduğu ve genellikle aile tipi, küçük veya orta ölçekli
çiftçilik yapılan Çanakkale’nin Evreşe beldesine bağlı Yülüce köyünde yaşayan çiftçilerin tarım ilaçlarını
kullanım alışkanlıklarının incelenmesi amaçlandı
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu tanımlayıcı tipteki çalışma Ocak 2012’de Gelibolu yarımadası, Evreşe beldesine bağlı Yülüce köyünde
gerçekleştirildi. Çalışma alanında 180 hane bulunmakta olup, 117’sine ulaşıldı. Her hane halkından birer kişiyle
veriler oluşturuldu.
Anketler kadınlarla evlerde, erkeklerle ise köy kahvesinde yüz yüze görüşme yöntemi ile dolduruldu.
Tanımlayıcı verilerin analizinde SPSS programından yararlanılarak sıklık ve yüzde hesapları kullanıldı.
BULGULAR
Çalışma grubunun yaş ortalaması 42,84’tü. Katılımcıların tamamı (n=117) yaşamları boyunca en az bir kez
tarım ilacı kullandıklarını bildirdi. Çalışmaya katılan bireylerin %38,5’i kadın, %61,5’i erkekti.
184
Tablo 1. Çalışma grubunun sosyo-demografik özellikleri
Cinsiyet
n
%
Kadın
45
38,5
Erkek
72
61,5
Eğitim
Okuryazar değil
1
0,9
Okuryazar
2
1,7
İlköğretim
98
83,8
Lise
16
13,7
Medeni durum
Evli
99
84,6
Bekar
13
11,1
Dul
4
3,4
Boşanmış
1
0,9
Meslek
Çiftçi
115
98,3
Ev hanımı ve çiftçi
2
1,7
Hayvancılık
Evet
103
88,0
Hayır
14
12,0
Sorulara katılımcıların 117’si yanıt vermiştir.
Çalışma grubunun %83,8’i ilköğretim mezunu, %13,7’si lise mezunu iken 2 kişi (%1,7) okuryazar
olduğunu, bir kişi (%0,9) ise okuryazar olmadığını bildirdi (Tablo 1). Çiftçilerin sağlık sorunu yaşadıklarında
ilk başvuru yerleri, sağlık sorunu varlığı ve madde kullanımı ile ilgili verdikleri bilgiler Tablo 2’de sunulmuştur.
Tablo 2. Çalışma grubunun bildirdiği sağlık durumu ve madde kullanımı
Sağlık sorunları için ilk başvuru yeri
n
ASM
80
Hastane
37
Sağlık sorunu varlığı
Evet
42
Hayır
75
Sigara kullanımı
Evet
55
Hayır
52
Kullandım, bıraktım
10
Alkol kullanımı
Evet
45
Hayır
65
Kullandım, bıraktım
7
Sorulara katılımcıların 117’si yanıt vermiştir.
%
68,4
31,6
35,9
64,1
47,0
44,4
8,5
38,5
55,6
6,0
Çiftçilerin %66,7’si (n=78) ailede kanserden ölen en az bir kişi olduğunu, %31,6’sı (n=37) ailede kanser
tedavisi gören en az bir kişi olduğunu belirtti. “Yaşamlarında kanser tanısı almış olanlar tarım ilaçlarını kullanmışlar
mıydı?” sorusuna katılımcıların %53’ü “evet”, %19,7’si “hayır” ve %13,7’si “bilmiyorum” yanıtlarını verdi.
Çiftçilerin pestisit kullanım süreleri Tablo 3’te verilmiştir.
Tablo 3.Çalışma grubunun bildirdiği pestisit kullanım süreleri
Pestisit kullanım süresi (gün/ay)
1-3
3-5
5-7
7 ve üzeri
Pestisit kullanım süresi (saat/gün)
1-3
3-5
5-7
7 ve üzeri
Kullanılan ilaç isimlerini biliyor musunuz?
Evet
Hayır
Pestisit karışımlarını evde mi hazırlıyorsunuz?
Evet
Hayır
Pestisit karışımlarını çeşmede mi hazırlıyorsunuz?
Evet
Hayır
İlaçları nerede saklıyorsunuz?
Ev
Depo-Mağza
Ahır-Dam
Sorulara katılımcıların 117’si yanıt vermiştir.
n
55
46
12
4
%
47,0
39,3
10,3
3,4
26
40
29
22
22,2
34,2
24,8
18,8
70
47
59,8
40,2
26
91
22,2
77,8
91
26
77,8
22,2
3
94
20
2,6
80,3
17,1
185
Çiftçilerin %77,8’i ilaç karışımlarını “çeşme”de, %22,2’si “evde” hazırladıklarını bildirdi. Bireylerin
%80,3’ü İlaçları kuru gıdaları ve diğer malzemeleri de sakladıkları depo-mağaza olarak tanımladıkları yerlerde,
%17,1’i hayvanların da bulunduğu Ahır-damda, %2,6’sı ise evlerinde tuttuklarını bildirdi (Tablo 3).
Katılımcıların %59,8’i kullandıkları ilaçların isimlerini bildiklerini, %40,2’si bilmediklerini belirtti.
İlaçlama sonrasında bireylerin %48,7’si kirli kıyafetleri tek başına elde yıkadıklarını, %26,5’i diğer kıyafetlerle
karıştırmadan makinede yıkadıklarını, %24,8’i diğer kıyafetlerle birlikte makinede yıkadıklarını bildirdi.
Çiftçilerin koruyucu kıyafetleri kullanma ve güvenli uygulamalara dikkat etme durumları Tablo 4’te gösterilmiştir.
Tablo 4. Çalışma grubunun koruyucu kıyafetleri kullanma ve güvenli ilaç uygulama durumları
Koruyucu kıyafetleri kullanma (Her zaman yanıtını verenler)
Eldiven
Gözlük
Şapka
Ceket
Pantolon
Bot-uzun bot
Maske
İş tulumu
Güvenli uygulama yöntemleri
(En yüksek yüzdeler verilmiştir)
Önerilen dozu uygulama (Her zaman yanıtını verenler)
İlaçları hazırlarken korunma (Bazen yanıtını verenler)
İlaç uygularken sigara içme (Hiç yanıtını verenler)
Yorgunken ilaç uygulama (Bazen yanıtını verenler)
İlaç uygularken yiyip-içme (Bazen yanıtını verenler)
Çok terli iken ilaç uygulama (Bazen yanıtını verenler)
Uygulama sonrası kıyafet değiştirme (Her zaman yanıtını verenler)
Uygulama sonrası aynı gün banyo yapma (Her zaman yanıtını verenler)
Rüzgara karşı ilaç uygulama (Bazen yanıtını verenler)
İlaçlama sırasında sık mola verme (Bazen yanıtını verenler)
Malzemeleri tamir ederken temizlerken koruyucu önlem alma (Bazen yanıtını
verenler)
n
23
5
21
17
17
20
5
7
%
19,7
4,3
17,9
14,5
14,5
17,1
4,3
6,0
83
47
74
42
44
45
101
97
44
52
49
70,9
40,2
63,2
35,9
37,6
38,5
86,3
82,9
37,6
44,4
41,9
Çiftçilerin %42,7’si ilaç kullanım kılavuzlarını okuyamadıklarını, %66,7’si ise ilaç kutuları üzerindeki
etiketleri anlayamadıklarını bildirdi. “Etiketleri anlamadığınızda ne yapıyorsunuz?” sorusuna katılımcıların
%44,4’ü “ilaçları az kullandıkları”, %37,6’sı “kullanmadıkları”, %8,5’i “kullanmaya devam ettikleri”, %5,1’i
“danıştıkları”, %4,3’ü “bilmedikleri” yanıtlarını verdi. Katılımcıların ilaçların zararlı etkileri, boş ilaç kapları
konusundaki davranışları ve ilaçları satın aldıkları yerler Tablo 5’te verilmiştir. Çalışma grubunun tamamı ilaç
etiketlerinin ve kullanım kılavuzlarının anlaşılır ve açık bir dille yazılmasını istediklerini bildirmiştir. Ayrıca 90
kişi tarım ilaçlarının güvenli kullanımı konusunda eğitim almak istediklerini ifade etmiştir (Tablo 6).
Tablo 5. Çalışma grubunun ilaçların zararları, uygulama öncesi ve sonrasında bildirdikleri davranışları ve
ilaçları temin etme konusundaki davranışları
Tarım ilaçları zararlı mı?
Evet
Hayır
İlaç uygulama öncesinde hayvan varlığı
kontrolü
Evet
Hayır
Boş ilaç kaplarını nereye atıyorsunuz?
Tarlaya
Dere kenarına
Orman içine
Çuvalda toplayıp yakıyorum
Kuyu içine
Boş kapları başka işlerde kullanma
Evet
Hayır
İlaçları satın alma yeri
186
n
68
49
%
58,1
41,9
65
52
55,6
44,4
44
22
26
24
1
37,6
18,8
22,2
20,5
0,9
13
104
11,1
88,9
İlaç bayileri
İlçe tarım-ziraat odaları
İlaç satılan yerler
İlaç bayileri ve ziraat odaları
Diğer çiftçiler
Satın aldığınız yerde size bilgi veriliyor
mu?
Evet
Hayır
Siz ilaç satın alırken danışıyor musunuz?
Evet
Hayır
Sorulara katılımcıların 117’si yanıt vermiştir.
56
36
14
10
1
47,9
30,8
12,0
8,5
0,9
98
19
83,8
16,2
55
62
47,0
53,0
Tablo 6. Çalışma grubunun ilaç etiketleri, kılavuzları, bilgilendirme ve güvenli kullanımı konusundaki
beklentileri
Zararlı etkilerin açık ve anlaşılır
yazılmasını ister misiniz?
Evet
Hayır
İlaç kullanım bilgilerinin açık ve anlaşılır
yazılmasını ister misiniz?
Evet
Hayır
İlaçları satın alırken mutlaka size bilgi
verilmesini ister misiniz?
Evet
Hayır
Tarım ilaçlarının güvenli kullanımı
konusunda Eğitim almak ister misiniz?
Evet
Hayır
Bilmiyorum
Sorulara katılımcıların 117’si yanıt vermiştir.
n
%
117
-
100,0
-
117
-
100,0
-
116
1
99,1
0,9
90
3
24
76,9
2,6
20,5
Çiftçilerin %78,6’sı ilaçlama yaptıkları tarla etrafında su kaynakları olduğunu, %73,5’i ilaçların suya,
toprağa ve havaya karıştığını bildiğini, %44,4’ü son bir yıl içinde ilaçlama sonrasında en az bir sağlık sorunu
yaşadığını bildirdi.
SONUÇ
Bölgede görüşülen çiftçilerin 2/3’ünün ailesinde kanserden ölen en az bir kişinin olması dikkat çekici
bir bulgudur. Ayrıca, çiftçilerin ilaçların güvenli kullanımı ve saklama koşullarına yönelik verdikleri yanıtlar
son derece çarpıcı olup, bu çalışma grubunda “ilaç kullanımı sırasında dikkat edilmesi gerekenler”, “koruyucu
yöntemler” gibi konularda eğitim verilmesi gerekmektedir. Yerel yönetimlerin bölgedeki durumu daha detaylı
incelemek ve çiftçilerin güvenli ilaç kullanımını desteklemek için acil eylem planı oluşturmalarına ihtiyaç vardır.
Türkiye’de yöresel çalışmalarla çiftçilerin ilaç kullanım alışkanlıklarının, güvenli ilaç kullanımı konusunda
bilgi düzeylerinin araştırılması, sağlık sorunlarını belirleyecek tanımlayıcı çalışmaların yapılması, sağlık eğitimi
çalışmalarının planlanmasını ve müdahalelerin de daha hızlı ve etkili yapılmasını sağlayacaktır.
KAYNAKLAR
1.
Sağlık Bakanlığı, Refik Saydam Hıfzı Sıhha Merkezi Başkanlığı, Zehir Araştırmaları Müdürlüğü.
2.
Delen N, Durmuşoğlu E, Güncan A, et al. Türkiye’de pestisit kullanımı, kalıntı ve organizmalarda
duyarlılık azalışı sorunları. Türkiye Ziraat Mühendisliği 6. Teknik Kongre. S1-21.
3.
Başpınar H, Durmuşoğlu E, Yıldırım EM. Türkiye’ de tarım ilaçları üretim ve kullanımı.
4.
Öğüt S, Seçilmiş H. Tarım ilaçlarının (pestisitler) olası çevre etkileri.
5.
Peres F, Rozemberg B, de Lucca SR. Risk perception related to work in a rural community of Rio
de Janeiro State, Brazil: pesticides, health, and environment Cad Saude Publica 2005; 21(6): 1836-1844.
6.
Recena MC, Caldas ED. Risk perception, attitudes and practices on pesticide use among farmers
of a city in Midwestern Brazil. Rev Saude Publica 2008; 42(2): 294-301.
7.
Ngowi AV, Maeda DN, Partanen TJ. Knowledge, attitudes and practices (KAP) among agricultural
extension workers concerning the reduction of the adverse impact of pesticides in agricultural areas in Tanzania.
187
Med Lav 2002; 93(4): 338-346.
8.
Recena MC, Caldas ED, Pires DX, Pontes ER. Pesticides exposure in Culturama, Brazil-knowledge, attitudes, and practices. Environ Res 2006; 102(2): 230-236.
9.
Zahm SH, Blair A. Pesticides and non-Hodgkin’s lymphoma. Cancer Res 1992; 52(19 Suppl):
5485s-5488s.
10.
De Roos AJ, Zahm SH, Cantor KP, Weisenburger DD, Holmes FF, Burmeister LF, Blair A.
Integrative assessment of multiple pesticides as risk factors for non-Hodgkin’s lymphoma among men. Occup
Environ Med 2003; 60(9): E11.
11.
Dreiher J, Kordysh E. Non-Hodgkin lymphoma and pesticide exposure: 25 years of research.
Acta Haematol 2006; 116(3): 153-164.
12.
Pearce N, McLean D. Agricultural exposures and non-Hodgkin’s lymphoma. Scand J Work
Environ Health 2005; 31 Suppl 1: 18-25.
13.
Chiu BC, Dave BJ, Blair A, Gapstur SM, Zahm SH, Weisenburger DD. Agricultural pesticide use
and risk of t(14;18)-defined subtypes of non-Hodgkin lymphoma. Blood 2006; 108(4): 1363-1369.
188
SB-7
TARIM ÇALIŞANLARINDA GÖRÜLEN ERGONOMİK PROBLEMLER VE UYGULANABİLECEK BASİT VE ETKİLİ ÇÖZÜMLER
BAHAR TİRYAKİ*, TUNA ORUL*, ÇAĞLA PINAR ARSLAN TATAR*
*Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü
AMAÇ
Bu çalışmada tarım işçilerinin ergonomik açıdan karşılaştıkları bazı problemler ele alınmış ve uygun
olabilecek çözümler sunulması amaçlanmıştır.
GİRİŞ
Tarımın Türkiye ekonomisindeki önemi azalmış olmakla birlikte, yurtiçi gıda gereksiniminin karşılanması,
sanayi sektörüne girdi temini, ihracat ve yarattığı istihdam olanakları açısından halâ büyük önem taşımaktadır.
Cumhuriyetin kurulduğu yıl tarım sektörünün GSMH içindeki payı %42.8 iken, 1970’li yıllarda %36.0, 1980
yılında %25, 1990 yılında %16, 2000 yılında %13.5, 2003 yılında ise %12.6 düzeyine düşmüştür. Türkiye’de
tarım sektörünün GSMH’daki payının giderek azalması, sanayileşme ve hizmetler sektörlerinde gelişmeye daha
çok önem verilmesinin bir sonucudur. Tarım sektörü, yapısı gereği işgücüne büyük ölçüde ihtiyaç duymaktadır.
Gerçekten de tarımsal faaliyet bir yaşam biçimidir. Bu bağlamda, tarımın istihdamdaki payı 1980’de %50.6 iken,
2003’te %34.3’e gerilemiştir.
İş yükü ve çalışma gücünün en iyi şekilde dengelenip, hem çalışanın sağlığını koruyan, hem de üretimin
artmasını sağlayan insan – makine – çevre sisteminin başarılması için biyolojik bilginin anatomi, fizyoloji ve
deneysel psikoloji alanlarında uygulanmasına ergonomi denir. Bu bağlamda tarım, fiziksel olarak güç gerektiren
bir iş olduğundan, sağlık problemi oluşturma riski de yüksektir. Çalışanlar özellikle kas-iskelet rahatsızlıkları
ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Fakat tarım çalışmalarının neden olduğu rahatsızlıklarla ilgili yeterli veri
elde edilememektedir ve bunun nedeni de meydana gelen rahatsızlıkların çalışma ile ilgili olduğunun farkına
varılmamasıdır. Tarım çalışanlarının birçoğu ağır yükleri uygun olmayan pozisyonlarda kaldırmakta, sık sık
eğilmekte, kolları omuz hizasından yüksekteyken çalışmakta, el ve bileklerini sürekli hareket ettirmekte ve
durarak çalışmaktadırlar.
Tarım çalışanları zaman zaman tarım aletleri kullanımında titreşim ve gürültüye maruz kalmaktadır. Ayrıca
parça başına ücret ödenen yerlerde hızlı çalışmak zorunda kalmaktadırlar ve bu durum dikkatsiz çalışmaya neden
olup kazalara yol açmaktadır. Bunların dışında burkulma ve incinmeler de tarım çalışanları için önemli risk
faktörü oluşturmaktadır.
Tarım işçilerinde en çok görülen ergonomik rahatsızlıklar sırt, kol, bacak ve omuzlarda oluşan kas-iskelet
rahatsızlıklarıdır. Kas-iskelet rahatsızlıkları çalışanların yaptıkları islere göre farklılık göstermektedir. Örneğin
bilekte oluşan karpel tünel sendromu olarak bilinen rahatsızlık süt sağan çiftçilerde sıkça gözlemlenmekteyken
dizde ve kalçada görülen artrit mandıralarda ağır yük taşıyan işçilerde görülmektedir. Bu rahatsızlıklar çeşitli
sakatlıklara yol açabilir ve bu durum çalışan sağlığının dışında çalışanın kazancına ve büyüme profiline de etki
etmektedir. Ergonomik rahatsızlıkların basit ve az maliyetli önlemlerle çözülmesi mümkündür. Bu çalışmada bazı
genel önlemlerin yanı sıra kolay uygulanabilir bazı çözümlerin de anlatılması amaçlanmıştır.
Çalışma sırasında öncelikle aşağıdaki kurallara mutlaka uyulmalıdır:
•Çalışma araçları omuz yüksekliğinden yukarı konmamalıdır.
•Tekrar eden işler arasında yeterli süre olmalı yada işçiler arasında rotasyon yapılmalıdır.
•Bacaklardan destek alınarak kaldırma yapılmalıdır.
•Toplanan meyve ya da sebzeye yakın mesafede olunmalıdır.
•Taşımanın kolaylaşması için küçük paketler veya yığınlar yapılmalı, ağır kaldırmamaya özen
gösterilmelidir.
189
Yukarıdaki kurallara uymakla birlikte sık görülen problemlere karşı pratik çözüm önerileri de göz önüne
alınmalıdır. En fazla görülen problemler ve bunlara dair uygulanabilir çözüm önerileri aşağıdaki gibi sıralanabilir:
o
Problem: Ağır saksıları kaldırmak ve taşımak için işçi defalarca eğilmek zorunda kalmaktadır. Öne
doğru eğilmek sırt ağrısına yol açmaktadır. Ayrıca taşıma sırasında ağırlık nedeniyle işçinin sırt bölgesi zarar
görmektedir.

Çözüm: Bu tür saksıları kaldırmak için özel tasarlanmış tutacak kullanılmalıdır. Bu tutacakların
kullanımı eğilme açısını azaltacak, eğilme süresini kısaltacaktır. Ayrıca sırtta kaldırma esnasında oluşan gerginliği
azaltacak ve bu nedenlerle çalışanın verimliliğini arttıracaktır.
o
Problem: Yerden bitki toplama sırasında eğilmeye bağlı olarak sırt ağrısı oluşabilir. Saksıya koyma işlemi
yapılmadan önce bitkiler genellikle plastiklerde muhafaza edilmektedir. Çalışanlar yabani otları temizlemek için
eğilmekte ve bir süre bu pozisyonda kalmaktadırlar.

Çözüm: Ayıklama sırasında hareket edebilen bir sehpa kullanılması sırttaki gerilimi azaltacak ve
işçi daha rahat ayıklama yapabilecektir.
o
Problem: Meyve toplama ve taşımada kullanılan leğenlerin büyük ve ağır olması nedeniyle bu leğenleri
kullanan işçilerin kaldırma ve taşıma sırasında kas-iskelet rahatsızlıklarına yakalanma olasılıkları yüksektir.

Çözüm: Daha küçük leğen kullanımı hem taşıma hem de kaldırma sırasında işçinin daha rahat
hareket etmesine olanak sağlayacaktır.
o
Problem: Ağır yüklerin tek kişiyle hareket ettirilmeye çalışılması sonucu kas-iskelet rahatsızlıkları ortaya
çıkabilir.

Çözüm: Ağır yüklerin yardımlaşma yoluyla çok kişiyle kaldırılma işin hızını arttıracak ve
oluşabilecek rahatsızlıkların önüne geçecektir.
o
Problem: Küçük odunsu bitkileri keserken kullanılan kesicilerin yetersizliği ve yinelenen tutma hareketi
el, kol ve bileklerde kronik problemlere yol açabilir.

Çözüm: Tezgaha monte edilmiş güçlü bir kesici kullanılması güç gerektiren ve sürekli yapılan
isin zorluğunu azaltır ve kesileceklerin elle tutulması zorunluluğunu ortadan kaldırır. Ayrıca üretim hızını da
arttırır.
o
Problem: Uzun saplı metal yer kazıma aletinin sürükleme ve itme esnasında çok güç harcamayı gerektirir.

Çözüm: Alete el ergonomisine uygun tutma yeri eklenmesi hem sürüklemeyi kolaylaştırır hem de
daha geniş bir alana kuvvet uygulanmasını sağlar.
o
Problem: Yeşil yapraklı sebzelerin yıkanması sırasında oluşan yıpranma ve zaman kaybı oluşur. Çalışan
yıkama sırasında sürekli eğilmek, kaldırmak ve sıkıca tutmak zorundadır ve yavaş yıkama ürün kalitesini bozar.

Çözüm: Yıkama sırasında çuval kullanılması prosesi hızlandırır, kaliteyi arttırır ve soğuk su ile
temasın az olmasını sağlar.
o
Problem: Düzgün olmayan kapların ağırlık merkezi vücuttan uzaktır ve taşıması zordur.

Çözüm: Standart kapların kullanımı ağırlık merkezinin vücuda yakın olmasını ve kavramanın
kolaylaşmasını sağlar. Aynı boyuttaki kapların bir arada durması daha kolaydır.
o
Problem: Ağır yüklerin elle taşınması yorucudur ve bir defada az sayıda yük taşınabilir. Ayrıca eğilme,
dönme, durma hareketleri yapılır. Zaman açısından da verimsizdir.

Çözüm: Ağır yükler uygun el arabalarıyla taşınmalıdır.
SONUÇ
Tarım çalışanları kimyasal kullanımına bağlı maruziyet, böcek sokmaları, hayvanlardan gelen darbeler,
uygun olmayan iklim koşulları, makine kullanımı sonucu oluşan kazalar gibi bir çok sağlık ve güvenlik riskinin
yanında ergonomik olarak da birçok risk ile karşı karşıya bulunmaktadırlar. Fakat bu ergonomik sorunlar çalışma
araçlarının omuz yüksekliğinden yukarı konmaması, tekrar eden işler arasında yeterli süre geçmesi yada işçiler
arasında rotasyon yapılması, bacaklardan destek alınarak kaldırma yapılması, toplanan meyve ya da sebzeye yakın
mesafede olunması, taşımanın kolaylaşması için küçük paketler veya yığınlar yapılması ve ağır kaldırmamaya
özen gösterilmesi ya da yapılan işe uygun araç kullanılması gibi küçük ama etkili çözümlerle oluşabilecek
rahatsızlıkların önlenmesi için gerekli çalışmalar yapılmalıdır.
190
KAYNAKLAR
1. Kirkhorn SR, Earle-Richardson G, Banks RJ., Ergonomic risks and musculoskeletal disorders in
production agriculture: recommendations for effective research to practice. National Farm Medicine Center,
Marshfield, Wisconsin , USA
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/20665313
(Erişim Tarihi: 29.02.2012)
2.Yavuz,F. Türkiye’de Tarım kitapçığı, Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Aralık - 2005
3.İTU Ergonomi Grubu, “Ergonomi nedir?” http://www.ergonomi.itu.edu.tr/ergonomi.html
(Erişim Tarihi: 29.02.2012)
4.Chapman, L., Meyers J., Ergonomics and Musculoskeletal Injuries in Agriculture: Recognizing and
Preventing the Industry’s Most Widespread Health and Safety Problem University of Wisconsin-Madison,
Wisconsin, USA
5.Baron S., Estill C.F., Steege A., Lalich N., Simple Solutions: Ergonomics For Farm Workers, U.S
Department of Health and Human Services,Public Health Service, Centers for Disease Control and Prevention,
National Institute for Occupational Safety and Health
191
SB-8
TARIM İŞÇİLİĞİ VE PAZARCILIĞIN
KADIN ÜREME SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİSİ
ERDAL BEŞER*,FİLİZ ERGİN* , DİDEM EVCİ KİRAZ*, PINAR OKYAY*
*ADÜ Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı,AYDIN
GİRİŞ VE AMAÇ
Ülkemizde çalışan nüfusun %24’ü tarım sektöründe çalışmaktadır. Tarım sektöründe çalışanların %80’ini
ise kadınlar oluşturmaktadır. Tarım sektöründe çalışan kadın işçilerin eğitim seviyelerinin düşük oluşu, beslenme
yetersizliklerinin sık görülüşü, sağlıklı yaşam biçimi davranışlarına sahip olmamaları, sağlık hizmetlerinden
yeterince yararlanamamaları (doğum öncesi bakım, sağlıklı doğum ve doğum sonrası bakım yetersizlikleri)
ve zararlı çevresel etkilenimlere maruziyetlerle (pestisitler vb.) karşı karşıya kalmaları nedeniyle kadın sağlığı
üzerinde olumsuz etkiler görülebilmektedir.
Bu çalışma tarım işçiliği ve pazarcılığın kadın üreme sağlığı üzerine etkisini değerlendirmektir.
GEREÇ VE YÖNTEM
Araştırma Aydın ili İncirliova İlçesi Acarlar Beldesi’nde gerçekleştirilmiştir. Belde nüfusu 10595 (5215
erkek, 5380 kadın) olup, halkın tamamına yakını tarım ve pazarcılıkla ilgilenmektedir. Kadının gelir getirici
faaliyetlere daha erken katılabilmesi için erken yaşta evlilikler yapılmakta, zamanlarının büyük bir bölümünü
pazarlarda geçirmeleri sebebiyle sağlık hizmetlerinden yeterince faydalanamamaktadırlar. Belirtilen sorunları
araştırmak amacıyla ADÜ Halk Sağlığı Anabilim Dalı Koordinatörlüğünde Ağustos-Ekim2010 tarihleri
arasında “Acarlar Örnek Belde Projesi” için anket çalışması gerçekleştirilmiştir. Projenin amacı öncelikle
mevcut durumu tespit etmek, valilik bünyesinde çeşitli kurum/kuruluşları aktive ederek beldenin sorunlarına
çözümler bulmak, belirli aralıklarla yıllar içindeki değişimi tespit etmektir. Resmi/resmi olmayan ve başından en
az bir kez evlilik tecrübesi geçmiş kadınlara, Aydın Valiliği-İncirliova Kaymakamlığı Koordinasyonu ile Acarlar
Sağlık Ocağı sağlık personeli tarafından yüz-yüze görüşme yöntemi ile soru formu uygulanmıştır. Araştırmada
belirlenen kriterlere uyan tüm kadınlara ulaşılması hedeflenmiştir. Tespit edilen 2000 anne/anne adayının 1203’üne
ulaşılabilmiştir. Tanımlayıcı istatistiklerde ortalama±standart sapma ve yüzde değerleri verilmiştir.
BULGULAR
Ankete katılanların yaş ortalaması 35.31 ±14.59(13-93) dır. Kadınların %26.5’u okur-yazar olmayıp,
%7.7’si okuryazardır. Kadınların %59.1 i geniş ailede yaşamaktadır. Kadınların % 34.5’i görücü usulü ile, %33.2 si
severek, %17.8 i kaçarak evlenmiştir. Evlilik sayısı ortalama 1.24±0.51 (min-max=1-4) olup, ilk evlilik yaşı 14.95±
2.01, (min-max=10-26)’dür. İlk gebelik yaşı ortalaması 16.42±2.67 (min-max=11-38), ilk doğum yaşı ortalaması
17.14± (min-max=12-38)’dir. Toplam gebelik sayısı ortalama 4.41±2.81 (min-max=1-20), kendiliğinden düşük
sayısı 1.73±1.17 (min-max=1-10), isteyerek düşük sayısı 2.63±1.84 (min-max=1-15), toplam ölü doğum sayısı
1.34±0.84 (min-max=1-5)’dir. Canlı doğup ilk 5 yıl içinde ölen çocuğu olan kadınlar %2.99 olup, kadınların
ortalama 1.17±0.45 (min-max=1-3) çocuğu beş yaş altında hayatını kaybetmiştir. Kadınların %75.8’i 18 yaş
altında, %0.1’i 35 yaş ve üzerinde gebe kalmışlardır. İki yıldan kısa aralıklı doğum yapan kadınlar %39.6; 4
ve üzerinde doğumu olan kadınlar %15.5 olarak saptanmıştır. Kadınların %89.6’sının yaş, doğum aralığı veya
doğum sayısı bakımından herhangi bir risk kategorisinde olduğu saptanmıştır. Kadınların %8.5’i hem yaş, hem
doğum aralığı hem de doğum sayısı bakımından her üç risk kategorisinde bulunmaktadır.
SONUÇ
Tarımla uğraşan kadınların gerek eğitim seviyelerinin düşük olması, gerek sağlık hizmetlerinden yeterince
yararlanamamaları kadınların üreme sağlığı düzeylerini olumsuz etkilemekte, kadın ve çocuk sağlığını olumsuz
etkileyen riskli durumları beraberinde getirmektedir. Bu nedenle çzellikle tarım sektöründe çalışanlara cinsiyete
özel yaklaşımlar (eğitim, sağlık hizmetlerinden daha kolay yararlanabilmeyi sağlayan olanaklar gibi) önem arz
etmektedir.
192
SB-9
DENİZLİ’DE HAYVANCILIĞIN YAYGIN OLDUĞU
DÖRT İLÇEDE HAYVANCILIKLA UĞRAŞAN AİLELERDE
KİST HİDATİK SEROPREVELANSI VE RİSK FAKTÖRLERİ
ŞERİFE AKALIN*, SELDA SAYIN KUTLU*, SELMİN DİRGEN ÇAYLAK*, ÖZGÜR ONAL**,
SELÇUK KAYA***, ALİ İHSAN BOZKURT**
*Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD,
**Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı AD,
***Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji AD,
GİRİŞ VE AMAÇ
Bu araştırmada Denizli İli’nde hayvancılığın yoğun olduğu dört ilçede hayvancılıkla uğraşan kişilerde kist
hidatik seroprevelansının belirlenmesi amaçlanmıştır.
GEREÇ VE YÖNTEM
Çalışma Mayıs-Temmuz 2009 tarihleri arasında Denizli’nin hayvancılığın yoğun olarak yapıldığı dört
ilçesinde (Çivril, Buldan, Honaz ve Bozkurt) ve bağlı köylerinde gerçekleştirildi. Bu ilçelerde hayvancılıkla
uğraşanların listesi Denizli Tarım İl Müdürlüğü’nden temin edildi. Verilere göre 8148 aile hayvancılıkla uğraşıyordu.
Tahmini kist hidatik prevalansı %5 olarak kabul edilip %2 sapma ile %95 güven aralığında minimum örneklem
büyüklüğü 440 aile olarak hesaplandı. Tarım İl Müdürlüğü’nden elde edilen listeden sistematik örnekleme
yöntemi ile 44 adres (Çivril’de 27, Buldan’da 7, Honaz’da 6 ve Bozkurt’da 4) belirlendi. Listede belirlenen bu 44
adresteki aile ve listedeki sonraki 9 aile (toplamda 10) ve toplamda ise 440 aile araştırmaya alındı.
Araştırma grubuna alınan ailelerdeki 18 yaş ve üzeri kişiler uygulanacak anket ve kan örneklerinin alınması
ile ilgili bilgilendirildi ve gönüllü olur formu okutularak onayları alındı. Gönüllü olan kişiler araştırmaya dâhil
edildi.
Araştırmaya alınan kişilere uygulanan ankette temel sosyodemografik bilgilerin yanı sıra hayvancılıkla ilgili
bazı bilgiler, kedi ve köpek teması ile ilgili sorular yer almaktaydı. Anket, her bir kişi ile yüz yüze görüşülerek ve
gözlemciler arası farklılık olmaması açısından tek bir araştırıcı tarafından uygulandı.
Bireylere önce anket uygulandı sonrasında yaklaşık 10 ml kan alındı. Kanlar aynı gün içerisinde soğuk
zincire uyularak Pamukkale Üniversitesi Tıp Fak. Mikrobiyoloji laboratuvarına ulaştırıldı. Alınan kan örnekleri
dakikada 1500 devirde 5 dakika santrifüj edilerek serumları ayrıldı ve derin dondurucularda -80 ºC saklandı.
Sonrasında çalışma bitiminde topluca Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fak. Mikrobiyoloji Anabilim Dalı
Laboratuvarı’nda enzyme-linked immunosorbent assay (ELISA) yöntemi ile kist hidatik Ig G antikorları çalışıldı.
Seropozitif olan kişiler ileri tetkik için (batın ultrasonografisi ve akciğer grafisi) sağlık müdürlüğü aracılığı ile
hastaneye çağrılarak başvuranlara ileri tetkikleri yapıldı.
İstatistik değerlendirmede X2 testi ve lojistik regresyon analizi kullanıldı.
BULGULAR
Araştırmaya alınan 1133 kişinin 530’u erkek, 603’ü kadındı. Araştırma grubuna alınan kişilerin yaş
ortalaması 44,6 ± 15,1 di. Çalışmaya dahil edilen 18 yaş üstü kişilerde kist hidatik seroprevalansı %6,9 (n=78)
olarak saptandı. Kist hidatik IgG pozitifliği saptananlarda yaş ortalaması 48,3 ± 15,9 idi.
Kist hidatik seropozitifliği eğitimsiz kişilerde (%11,5), hayvanlarına veteriner kontrolü yaptırmayanlarda
(%9,7) ve “30-39” ve “60+” yaş gruplarında (sırasıyla %9,5 ve %10,3) anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur.
Kadınlarda (%8,1) erkeklere göre yüksek olmakla birlikte istatiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmamıştır.
Bozkurt ve Honaz ilçelerinde diğer iki ilçeye göre yüksek oranlardadır(p>0.05) (Tablo 1-2).
Yapılan çoklu analizlerde ise kist hidatik seropozitifliği üzerine “hayvanlarına veteriner kontrolü yaptırma
sıklığı” ve kişinin “yaş”ının etkili olduğu saptanmıştır (Tablo 3).
193
Tablo 1. Bazı Özelliklere Göre Kist Hidatik (Ig G) Seropozitifliği
Odds oranı
%
(95% güven aralığı)
p
29
49
6
23
16
13
20
5,5
8,1
3,1
9,5
5,5
6,1
10,3
0,08
77
1
9
13
47
9
18
7,2
1,5
5,3
8,3
6,6
9,8
11,7
referans
1.53(0.93±2.52)
referans
3.31 (1.24±9.27)
1.82 (0.65±5.30)
2.05 (0.71±6.18)
3.06 (1.33±10.28)
5,2(0.77±10.2)
referans
referans
1.60 (0.62±4.21)
1.25 (0.58±2.80)
1.93 (0.67±5.54)
867
109
56
4
6,4
3,7
1,98 (1.09±3,55)
0,03
845
288
1133
52
26
78
6,2
9,0
6,9
ELISA IgG
N
Pozitif
530
603
194
241
292
212
194
1065
68
169
157
715
92
157
Cinsiyet
Yaş grubu (yıl)
Meslek
İlçe
Öğrenim
düzeyi*
Erkek
Kadın
18-29
30-39
40-49
50-59
≥60
Çiftçi
Diğer
Buldan
Honaz
Çivril
Bozkurt
OY değil-OY
İlkokul
Ortaokul ve üzeri
Sağlık sigortası var
Yok
Toplam
*Analizde ilkokul ve üzeri birleştirilmiştir
referans
referans
1,51(0,90±2,54
0,02
0,08
0,49
0,09
Tablo 2 Hayvancılıkla İlgili Bazı Özelliklere Göre Kist hidatik (Ig G) Seropozitifliği
ELISA IgG
Odds oranı
N Pozitif
Hayvanlara veteriner kontrolü yaptırma sıklığı*
Düzenli
137
8
Sıklıkla
739
45
Bazen veya hiç
257
25
%
(95% güven aralığı)
p
5,8
6,1
9,7
referans
0,04
1,67(0,99±2,82)
Köpek sahibi olma
Var
Yok
734
399
51
27
6,9
6,8
referans
1.03 (0.62±1.72)
Köpek maruziyeti
Var
Yok
557
576
43
35
7,7
6,1
1.29 (0.8±2.11)
referans
Beslenen hayvan türü**
Büyükbaş
Küçükbaş
Büyükbaş+küçükbaş
0,91
0,28
0,89
763
38
332
52
2
24
6,8
5,3
7,2
1,43(0,31±8,22)
referans
*Analizde düzenli ve sıklıkla grubu birleştirilmiştir.
** Analizler büyükbaş besleyenlerle diğerleri arasında yapılmıştır.
Tablo 3. Çoklu analizde* Kist hidatik ELISA Ig G Seropozitifliği ile İlişkili Bulunan Değişkenler
194
Değişkenler
Hayvanlara
veteriner kontrolü
yaptırma sıklığı
Yaş grubu
Bazen ya da hiç
Wald
4,59
p
0,032
Sıklıkla-devamlı
18-29
30-39
40-49
50-59
≥60
Exp(B)
1,75
%95 Güven Aralığı
1,05
2,93
1,30
0,66
0,74
1,57
8,33
4,54
5,45
10,61
Referans
12,55
6,28
1,23
1,89
8,33
0,014
0,012
0,267
0,169
0,004
Referans
3,28
1,72
2,01
4,08
*Çoklu analize ilçe, meslek, yaş, cinsiyet, beslenen hayvan tipi, veteriner kontrolü, köpek teması dahil
edilmiştir.
SONUÇ
Kistik ekinokokkozis (KE) hem dünyada hem de Türkiyede önemli zoonozlardan birisidir. Echinococcus
granulosus’un larval formunun sebep olduğu bu hastalık ülkemizde önemli bir halk sağlığı problemi olmasına
rağmen, epidemiyolojik çalışmalar az sayıdadır. Bu çalışma KE ile ilgili Denizli’den yapılmış ilk prevalans
çalışmasıdır.
Ülkemizdeki KE raporları öncelikli olarak genel cerrahi kliniklerinin kayıtlarından elde edilmiş hastane
verirlidir (1,2). Cerrahi vakaların raporlarından elde edilmiş verilere göre KE prevalansı 100.000’de 0,8–2
iken, epidemiyolojik çalışmalarda bu oran 100.000’de 291–6.884 gibi yüksek oranlarda bulunmuştur(3,4). KE
seroprevalansı ülkemizin farklı bölgelerinde yapılan çalışmalarda % 2,7–14,6 arasında bulunmuştur(3-8). Bizim
çalışmamızda, KE seropozitiflik oranı % 6,9 olarak bulundu. Bazı ülkelerde KE seroprevalansı % 3–13,8 olarak
bildirilmiştir(9-12). Ancak bulunan %6,9 oranı değerlendirilirken çalışmanın hayvancılığın yoğun yapıldığı
ilçelerde yapılmış olduğu dikkate alınmalıdır.
Seropozitif olan kişiler ileri tetkik için (batın ultrasonografisi ve akciğer grafisi) sağlık müdürlüğü aracılığı
ile hastaneye çağrılmıştır. Ancak, 78 seropozitif kişinin sadece 26’sı hastanemize başvurdu ve bu kişilerin
radyolojik bulguları normaldi. Seropozitif bulunan fakat batın ultrasonografi ve akciğer grafilerinde herhangi
bir lezyon görülmeyen hastalarda hidatik kist belirlenemeyecek kadar küçük, kalsifiye veya inaktif ya da bakılan
bölgeler dışında bir lokalizasyonu olabilir (9). Ayrıca hasta enfekte olmadığı halde test herhangi bir nedenle
yalancı pozitiflik veriyor olabilir (9,13).
Çalışma Denizli’de hayvancılığın en yaygın olduğu dört ilçede yapıldı, seropozitiflik açısından ilçeler
arasında istatiksel olarak fark bulunamamıştır, ancak seropozitiflik %9,8 ile Bozkurt’ta en yüksek iken, Buldan’da
% 5,3 ile en düşük oranda idi.
Tüm yaş gruplarında ve her iki cinste de KE görülebilir, ancak genellikle yaşla birlikte artış gösterir
(14,15). Özelikle 3. ve 4. dekatlarda daha sıktır. Bizim olgularımızın %50’si bu dekatlardaydı ve aktif olarak
hayvancılıkla uğraştıklarından dolayı özellikle 30-39 yaş grubu risk grubu olarak gözlenmiştir. Ayrıca 60+ yaş
grubu da yüksek seropozitiflik açısından dikkati çekmektedir. Çalışmamızda hem “30-39” hem de “60 üstü” yaş
gruplarında pozitiflik oranı daha fazlaydı. Çoklu analizlerde de destekler sonuçlar elde edilmiştir.
Çalışmamızda, hem ikili analizlerde hemde çoklu analizlerde seropozitiflik kadınlarda (% 8,1) erkeklerden
daha yüksek bulunmuş ancak istatistiksel fark yoktur (p=0.08). Kadınlarda nispeten fazla görülmesinin sebebini
kadınların köpeklerin bakımını ve temizliğini üstlenmelerinin yanı sıra ahır temizliği gibi erkeklerden daha fazla
risk faktörlerine maruz kalmaları olabilir. Diğer ülkelerdeki çalışmalarda da kadınlarda daha yüksek oranlar rapor
edilmiştir (14,16,17).
Öğrenim düzeyine göre seropozitiflik değerlendirildiğinde, ikili analizde KE seropozitifliği okur-yazar
olmayanlarda diğer eğitim seviyelerine göre yaklaşık olarak iki kat daha fazla bulunmuştur (p=0,03). Ancak çoklu
analizlerde eğitimin etkili olmadığı görülmektedir. Okur-yazar olmayanlarda ileri yaştakinlerin yüksek oranda
olması, 60 yaş üzerinde de seropozitivitenin yüksek olması nedeniyle bu sonucun çıktığı, aslında eğitimin değil
yaşın etkili olduğu görülmüştür.
Meslek ile seropozitiflik arasında anlamlı bir fark saptanamamakla beraber hem tekli hemde çoklu
195
analizlerde diğer meslek gruplarına göre karşılaştırıldığında seropozitiflik çiftçilerde daha yüksek oranlardadır
(%7,2) (p=0,08). Özetle çalışmaya hayvancılık yapan aileler alınmakla birlikte ailenin hayvancılıkla uğraşmayan
bireylerinde daha düşük seropozitiflik gözlenmiştir.
Köpek sahibi olmak veya köpeklere temas öyküsü olanlarla olmayanların seropozitiflik yüzdeleri arasında
fark bulunamamıştır. Bazı yurt dışı çalışmalarda da benzer sonuçlar bildirilmiştir (9,11,18,19). Bazılarında ise
köpek sahibi olmak önemli risk faktörü olarak bulunmuştur (20,21). Yetiştirilen hayvan tipi (büyükbaş/ koyun/
keçi) ile seropozitiflik arasında fark bulunmamıştır (p=0,89).
Veteriner kontrolü incelenmiş ve hem tekli hemde çoklu analizlerde hayvanlarına düzenli kontrol
yaptıranlarda seropozitiflik daha düşük bulunmuştur (p=0.04).
Sonuç olarak; çalışmamızda kırsal bölgede hayvancılıkla uğraşan kişilerde KE prevelansı yüksek bulundu.
Düzenli veteriner kontrolü KE prevalansını düşürmede önemli bir faktör olarak saptanmıştır. Yaş diğer bir etkili
faktördür.
Çalışma verileri hayvancılıkla uğraşan bölgelerde bir halk sağlığı problemi olan KE ile mücadele için yol
gösterici olacaktır.
KAYNAKLAR
1. Altintas N (2003) Past to present: echinococcosis in Turkey. Acta Trop 85: 105-112
2. Altintas N (2008) Parasitic zoonotic diseases in Turkey. Veterinaria Italiana 44(4):633-646
3. Altintas N, Yazar S, Yolasigmaz A, et al (1999) A sero-epidemiological study of cystic echinococcosis
in İzmir and its surroundings area. Helminthologia 36(1):19-23
4. Cetinkaya Z, Ciftci IH, Demirel R, Altindis M, Ayaz E (2005) A seroepidemiologic study on cystic
echinococcosis in Midwestern region of Turkey. Saudi Med J 26:350
5. Celiktas M, Koltas IS, Ozerdem D, Parsak CK (2009) The Prevalence of Human Cystic Echinococcosis
in an Endemic Region of Adana: A Pilot Radiologic-Serologic Survey. Turkiye Klinikleri J Med Sci
29(4):890-4
6. Ozkol M, Kilimcioğlu AA, Girginkardesler N, et al (2005) A discrepancy between cystic
7. echinococcosis confirmed by ultrasound and seropositivity in Turkish children. Acta Trop 93: 213-6
8. Yazar S, Yaman O, Cetinkaya F, Sahin I (2006) Cystic echinococcosis in Central Anatolia, Turkey.
Saudi Med J 27(2):205-209
9. Bilgin A, Pullukçu H, Yamazhan T, et al (2009) Prevalence of Echinococcus granulosus detected
using enzyme immunoassay andbabdominal ultrasonography in a group of students staying in a state
dormitory in Turkey. Turk J Med Sci 39 (5): 791-794
10. Harandi MF, Moazezi SS, Saba M, et al (2011) Sonographical and Serological Survey of Human
11. Cystic Echinococcosis and Analysis of Risk Factors Associated with Seroconversion in Rural
Communities of Kerman, Iran. Zoonoses Public Health 58(8):582-8
12. Sarkari B, Sadjjadi SM, Beheshtian MM, Aghaee M, and Sedaghat F (2010) Human cystic echinococcosis
in Yasuj district in southwest of Iran: an epidemiological study of seroprevalence and surgical cases
over a ten-year period. Zoonoses Public Health 57;146–150
13. Rafiei A, Hemadi A, Maraghi S, Kaikhaei B, and Craig PS (2007). Human cystic echinococcosis in
nomads of south-west Islamic Republic of Iran. East Mediterr. Health J 13(1): 41–48
14. Moro PL, Bonifacio N, Gilman RH, Lopera L, Silva B, et al. (1999) Field diagnosis of Echinococcus
granulosus infection among intermediate and definitive hosts in an endemic focus of human cystic
echinococcosis.Trans R Soc Trop Med Hyg 93: 611–5
15. Scherer K, Gupta N, Caine WP, Panda M(2009) Differential diagnosis and management of a recurrent
hepatic cyst: a case report and review of literature. J Gen Intern Med 24(10):1161-5
16. Eckert J, Gemmell MA, Meslin FX, Pawlowski ZS. (Eds.) (2001) WHO/OIE manual on echinococcosis
in humans and animals: a public health problem of global concern. Genevan, Paris, France, pp 1 – 265
17. Tiaoying L, Jiamin Q, Wen Y, et al (2005). Echinococcosis in Tibetan populations, western Sichuan
Province, China. Emerg Infect Dis 11(12):1866-73
18. Torgerson PR, Karaeva RR, Corkeri N, et al (2003) Human cystic echinococcosis in Kyrgystan:an
196
epidemiological study. Acta Tropica 85;51-61
19. Dowling PM, Torgerson PR (2000) A cross sectional survey to determine the risk factors associated
with human cystic echinococcosis in an endemic area of mid-Wales. Ann. Trop. Med. Parasitol 94;
241-245
20. Carmona C, Perdomo R, Alvarez C, et al (1998) Risk factors associated with human cystic echinococcosis
in Florida, Uruguay: results of a mass screening study using ultrasound and serology. Am. J. Trop.
Med. Hyg 58;599–605
21. Dowling PM, Abo-Shehada MN, and Torgerson PR (2000) Risk factors associated with human cystic
echinococcosis in Jordan: results of a case-control study. Ann. Trop. Med. Parasitol 94, 69–75
22. Campos-Bueno A, Lopez-Abente G, and Andres-Cercadillo AM (2000) Risk factors for Echinococcus
granulosus infection:a case-control study. Am. J. Trop. Med. Hyg 62;329–334
23. Moro PL, Cavero CA, Tambini M, Briceno Y, Jimenez R, Cabrera L (2008) Identification of risk factors
for cystic echinococcosis in a peri- urban population of Peru. Trans. R. Soc. Trop. Med. Hyg 102;75–78
197
SB-10
ANTAKYA SEMT PAZARLARINDA KENDİ ÜRETTİKLERİ TARIMSAL
ÜRÜNLERİ PAZARLAYANLARIN TARIMSAL SAĞLIK RİSKLERİ
Nazan SAVAŞ*, Tacettin İNANDI*, Ersin PEKER*, Ömer ALIŞKIN*
Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Hatay
GİRİŞ ve AMAÇ
Ülkemizde haftanın belli günlerinde il ve ilçe merkezlerindeki mahallelerde semt pazarları kurulmaktadır.
Bu pazar yerleri, pazarcıların kendi tarlasında/bahçesinde ürettiği veya başkasının tarlasından/bahçesinden ya
da halden satın aldığı ürünleri satabildiği açık veya kapalı alanlar olarak tanımlanabilir.1 Pazarcılar ise köylüden
(kendi bahçesinin ürününü satan), küçük esnafa (organize etmekte), emekliden öğrenciye (daha çok ek gelir amaçlı)
toplumun hemen her yaş ve kesiminden insanlardan oluşmaktadır.1 Sebzeciler ve Pazarcılar Federasyonu’nun
(TÜSPAF) 2009 yılı verilerine göre; Türkiye’de günde 550 kadar pazar kurulmakta, 330 bin kadar da tezgah
açılmaktadır.2 Ancak bu tezgahların sadece 80 bini kayıtlıdır.2
Kırsal alanda tarımda istihdam edilen kadınların çoğu ücretsiz aile işçisi konumunda iken yine bu alanda
istihdam edilen erkeklerin çoğu kendi hesabına çalışmakta ve bu insanların bir kısmı ürünlerini semt pazarlarında
satışa sunmaktadır.3 Diğer yandan kısal alandan kente olan göçün daha çok genç yaş gruplarında olmasının
bir sonucu olarak kırsal nüfusta yaşlı nüfus oranı artmıştır ve bu yaşlı nüfus tarımsal faaliyet göstermektedir.
Ayrıca son yıllarda kırsal kadınların işgücüne katılım oranlarında gözlenen düşüş özellikle genç grupta daha
belirgindir, çünkü genç grup zaman içinde daha eğitimli hale gelmekte ve daha iyi bir yaşam, istihdam olanağı
ve tarım dışında çalışan erkeklerle evlenme arayışındadır. Bu nedenle genç kuşak daha yüksek ücretli imalat ve
hizmetler sektöründeki işlere geçmek istemekte,4 ileri yaş ve yaşlı grubundakiler tarımsal faaliyet göstermektedir.
Dolayısıyla tarımsal faaliyet gösterenlerin kronik hastalıkları olması kaçınılmazdır.
TR63 (Osmaniye, Hatay, Kahramanmaraş) bölgesinde istihdam edilen kadınların %56.8’i, erkeklerinse
%22.2’si tarımda sektöründe çalışmaktadır.5 Şahin ve Savaş’ın yaptığı çalışmaya göre; Hatay kırsalında 15-49
yaş kadınların %49’u tarımsal faaliyet göstermekte ve bunların %26’sı ürününü pazarlamakta, üretim sırasında
bilinçsiz pestisid kullanmakta ve bilinçsiz gübreleme ve sulama yapmaktadır.6
Bu çalışmanın amacı Antakya semt pazarlarında kendi ürettikleri tarımsal ürünleri satan pazarcıların üretim
işleriyle ilgili olabilecek sağlık durumu ve riskli davranışların prevalansını belirlemektir.
GEREÇ ve YÖNTEM
Kesitsel nitelikteki bu çalışmanın evreni Antakya Semt pazarlarında kendi tarımsal ürünlerini satan
pazarcılar olup, evrenin tamamına ulaşılması hedeflenmiştir. Çalışmada 2012 yılı 22-28 Şubat tarihleri arasında
Antakya’da kurulan 10 semt pazarında hedef kitleye uyan 72 pazarcıya ulaşıldı. Pazarcıların bir kısmı birden
fazla pazar yerinde tezgah açıyordu. Ulaşılan pazarcıların tamamı araştırmaya katılmayı kabul etti. Katılımcılara
yüz yüze görüşme tekniğiyle sosyodemografik, genel sağlık ve tarımsal faaliyet bölümlerinden oluşan 50 soruluk
anket uygulandı. İstatistiksel analizlerde frekans tabloları, kikare, Mann Whitney-U testlerinden yararlanıldı ve
p<0.05 anlamlı kabul edildi.
BULGULAR
Araştırma grubunun %41.7’si (30) kadın, %58.3’ü (42) erkekti. Kadınların yaş ortalaması 48.5±10.9
(30-75), erkeklerinki ise 48.3±10.5 (24-70) olup, her iki cinsiyetin yaş dağılımı benzerdi (p>0.05). Kadınların
%46.7’si (14) ilkokul terk, %23.3’ü (7) okur yazar değil (OYD), %20’si (6) ilkokul mezunu iken, erkeklerinse
%58.5’i (25) ilkokul mezunu, %14.3’ü (6) ilkokul terk, %11.9’u (5) ortaokul mezunu ve %7.1’i (3) de OYD’di.
Eğtim düzeyine göre gruplandırılarak analiz yapıldığında; kadınların %70’i, erkeklerin ise %22’si eğitimsiz ya
da çok düşük eğitimli grupta (OYD, kurslu okuryazar ve ilkokul terk) bulunuyordu ve bu farklılık istatistiksel
olarak da anlamlıydı (p<0.001).
Katılımcıların tamamı köy ya da beldelerde yaşıyordu. %45.8’i (33) Antakya, %19.4’ü (14) Samandağ ve
%18.1’i (13) de Yayladağı ilçesine bağlı köy veya beldelerde ikamet ediyor, tarımsal faaliyetlerini bu yerlerde
198
gerçekleştiriyorlardı.
Kronik hastalıklar bakımından değerlendirildiğinde; %43’ünün (31) kronik hastalığı vardı ve %36’sı (26)
ilaç kullanıyordu. Kronik hastalığı olanların %61’inin (19) kardiyovasküler, diyabet ve solunum sistemi ile ilgili
hastalıkları bulunuyordu.
Katılımcıların %50’si (36) hiç sigara kullanmamıştı. Sigara kullanımı cinsiyete göre değerlendirildiğinde;
erkeklerin %26.2’si (11), kadınlarınsa %83.3’ü (25) hiç sigara kullanmamıştı ayrıca erkeklerin %40.5’i (17),
kadınlarınsa %3.3’ü (1) daha önce kullanıp bırakmıştı, erkeklerin %33.3’ü (14), kadınlarınsa %13.3’ü (4) halen
sigara kullanıyordu (p>0.001). Hem kadınlarda hem de erkeklerde astım ya da kardiyovasküler hastalığının olması
bakımından sigara kullanıp bırakanlar ya da halen kullananlar ile hiç kullanmamışlar arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmadı (erkek; p>0.05, kadın; p>0.05). Bu analizde yaşın kafa karıştırıcı faktör olduğu
göz önüne alınarak yaşı da katarak yeniden analiz yapıldığında; erkeklerde halen sigara içen ya da önceden
içip bırakmış olanlarda da hiç sigara kullanmamış olanlarda da astım ya da kardiyovasküler hastalığın varlığı
yaş dağılımıyla ilişkili bulunmadı (p>0.05, p>0.05). Ancak kadınlarda hiç sigara kullanmamış olanlarda astım
ya da kardiyovasküler hastalığın varlığı yaş dağılımı ile ilişkili bulundu (p<0.01), sigara hiç kullanmamış ama
bu hastalıklardan biri ya da ikisi olan kadınların (8 kadın) yaş ortancası 61 iken sigara hiç kullanmamış ama bu
hastalıklardan hiçbiri olmayan kadınların (17 kadın) yaş ortancası 45 idi.
Hastalanınca ilk başvurdukları yer aile hekimi (%44) ve daha sonra devlet hastanesi (%27.8) idi. “Aile
hekiminiz sizi evinizde hiç ziyaret etti mi?” sorusuna %19.4’ü (14) “Evet” yanıtını verdi.
Tarımsal üretim ve pazarlama işini ortalama yapma süreleri 14.1±8.8 yıldı. En çok tarımsal üretimleri
sırasıyla; bahçe bitkileri (48, %66.7), süt ve süt ürünleri (20, %27.7), kümes hayvancılığı (10, %13.9) ve besicilikti
(2, %2.8) . Katılımcıların %51.4’ü (37) üretimi kendi evinin bahçesinde yapıyordu.
Katılımcıların %65.3’ünün (47) ailesinde bu işi yapan bir ya da birden fazla aile bireyi de bulunuyordu.
Kırkiki (%58.3) pazarcının sosyal güvencesi vardı. Bu pazarcıların 9’u (%21.4) kadındı (p<0.01) ve 3
kadının sosyal güvencesi kendi üzerineydi.
Bahçe bitkisi yetiştirenlerin %89.4’ü gübre (%90.4’ü doğal gübre) kullanıyor, %53.8’i gübre kullanırken
kimseye danışmıyor, %32.1’i de gübreleme sırasında eldiven kullanmıyordu. İlaçlama yapan (%65.2) pazarcıların
%68.3’ü ilaçlama konusunda zırai ilaç satıcılarına danışıyor, ilaçlama sırasında %69’u maske, %87.8’i eldiven
takıyor, %71.4’ü koruyucu giysi giyiyordu.
İş sırasında en çok akrep/yılan sokması (%20.8), nefes darlığı (%14.9) ve egzema (%10.4) şikayetleri
yaşamışlardı. Nefes darlığı yaşayan 5 kişiden sadece birinin solunum sistemi hastalığı vardı.
Katılımcıların %72.7’si tarım aleti, %27.8’i tarım makinesi kullanıyordu. Bunlara bağlı iş kazası geçiren 12
(%21.8) kişinin 7’sinde kalıcı iz oluşmuştu.
Bitki yetiştirme, gübreleme ve ilaçlama ile ilgili bilgilerini en çok aile büyüklerinden alıyorlardı. Bitki
yetiştirmede %17.5’ü, gübrelemede %33.4’ü ve ilaçlamada %25’ü zırai ilaç satıcılarından bilgi alıyordu. Organik
tarım ifadesini hiç duymayan %19.7 idi.
SONUÇ
1. Antakya semt pazarlarında kendi tarımsal ürünlerini pazarlayanlar daha çok ileri yaş grubunda olup,
pek çoğunun kronik hastalığı/hastalıkları vardı.
2. Kırsal alanda yaşadıklarından yaklaşık beşte biri gezici aile hekimliği hizmeti almakta, pek çoğu
yeterince bu hizmetten yararlanamamaktaydı.
3. Kadınlarda daha fazla olmak üzere yarısına yakınının sosyal güvencesi yoktu.
4. Üretimlerini aileden aldıkları geleneksel bilgilerle yapmakta ve işle ilgili pek çok riskli davranışlar
sergilemekteydi.
5. Gübreleme, ilaçlama ve yetiştiricilik konusunda çok azı uzmandan destek alıyordu
6. Beşte biri kullandığı makine veya aletle iş kazası geçirmişti.
7. Beşte birini çalışma sırasında akrep/yılan sokmuştu.
8. Tarımsal faaliyetleri konusunda yaygın eğitimlerin verilmesi işle ilgili olabilecek sağlık riski
davranışlarını azaltacaktır. 199
KAYNAKLAR
1.
Koçak O, Çakmak YZ. Pazarcılık Sektörünün Enformal Boyutu Üzerine Bir Araştırma: Yalova
Örneği. Sosyal Siyaset Konferansları, Sayı: 60, 2011/1, s. 223–258.
2.
http://www.tuspaf.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=63:330-binpazarcidan-250-bini-kayitdisi&catid=1:son-haberler&Itemid=50 Mart 2012
3.
Birleşmiş Milletler Ortak Programı “Hekes İçin İnsana Yakışır İş: Ulusal Gençlik İstihdam
Programı ve Antalya Pilot Bölge Programı, Türkiye’de Kırsal İstihdamın Yapısı. Olhan E. FAO Türkiye
Temsilciliği. Haziran 2011
4. Türkiye’de Kadınların İşgücüne Katılımı: Eğilimler, Belirleyici Faktörler ve Politika Çerçevesi. Beşeri Kalkınma
Sektörü Avrupa ve Orta Asya Bölgesi. DPT & Dünya Bankası. Kasım, 2009
5. TR 63 (Hatay, Kahramanmaraş, Osmaniye) Bölge Planı 2010-2013. DOĞAKA Ağustos, 2010
6.
Hatay Kırsalında Kadının Statüsü ve Sorunları. Şahin N, Savaş N. DOĞAKA Haziran, 2011
200
SB-11
ŞANLIURFA KADIN VE DOĞUM HASTALIKLARI HASTANESİNDE
TARIM İŞÇİSİ GEBELERDE RİSK FAKTÖRLERİ
FERAY KABALCIOĞLU*, BEKİR YAGUŞ*, METİN ERİŞEN*
*Harran Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, Hemşirelik Bölümü
ÖZET
Giriş ve Amaç: Riskli gebeliklerin anne ve bebek sağlığını olumsuz yönde etkilediği bilinmektedir. Bu
çalışma Şanlıurfa ilinde doğumların çoğunun yapıldığı Doğumevi’nde doğum yapan tarım işçisi kadınlarda risk
faktörlerini saptamak ve ilde anne ve bebek sağlığına yönelik yapılan eğitim, araştırma ve hizmetlere yararda
bulunmak amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: 01 Kasım 2011 - 20 Ocak 2012 tarihleri arasında hastaneye doğum yapmak için başvuran
580 tarım işçisi kadın çalışmanın örneğini oluşturmuştur. Doğum yapan tarım işçisi kadınlara araştırmacılar
tarafından hazırlanmış soru formu yüz yüze görüşme yolu ile yapılmıştır. Bu verilerin değerlendirilmesinde SPPS
11.5 paket programı kullanılmıştır.
Bulgular: Toplam 580 kadının yaş ortalaması 31.4 ±8.65’dır. Kadınların %65.5’i hiç okula gitmemiş,
%8.4’ü okulsuz okur-yazar, %21.7’si ise ilköğretim mezunudur. Kadınların %49.8’i ekonomik durumlarının kötü
olduğunu bildirmiştir. Kadınların %51.4’ünün akraba evliliği yaptığı, ilk evlenme yaşları ortalaması; 16.3 ±2.83,
ilk doğum yaşı ortalaması; 17.8 ±3.00 olduğu saptanmıştır. Kadınların %43.8’inin daha önce düşük yaptığı
%41.7’sinin kendiliğinden %2.1’i ise isteyerek düşük yaptığı saptanmıştır. Kadınların %77.6’sının bir önceki
doğumunu hastanede doğum yaptığı %16.9’unun ise ara mahalle ebesi ile evde doğum yaptığı belirlenmiştir.
Kadınların %93.1’inin en az bir defa kontrol amaçlı sağlık kuruluşuna başvurduğu, ortalama 7 ±3.89 defa doktor
kontrolüne gittiği belirlenmiştir. Kadınların %48.1’inin anemik olduğu tespit edilmiştir. Kadınların gebelik ile
ilgili risk durumları incelendiğinde;
% 16’sında polihidroamnios, % 20’sinde eklemsi ve preeklemsi, % 17’sinde preterm eylem riski, %15’inde
Gebeliğe bağlı hipertansiyon, % 6’sında gestasyonel diyabet, %7’sinde +4 gebelik tanıları konmuştur.
Sonuç: Anket ile Şanlıurfa Doğum Ve Kadın Hastalıkları Hastanesi’nde 580 tarım işçisi kadın ile
görüşülmüştür. Saha çalışmasının yürütüldüğü doğum ve kadın hastalıkları hastanesindeki şartlar, iletişim güçlüğü
ve araştırmacılar tarafından hazırlanan soru formu dikkate alındığında, görüşülen kişi sayısı oldukça yüksektir.
Yapılan bu ön çalışmada bulgular, çalışmanın ana amacı olan, ilimizde tarım işçisi riskli gebeliklerin yaygın
olduğu saptanırken, gebeliğe bağlı komplikasyonların azaltılması amacıyla ilde anne ve bebek sağlığına yönelik
yapılan eğitim, araştırma ve hizmetlerde bu sonuçların önemli bir temel oluşturacağı düşünülmektedir.
201
SB-12
TARIM İŞÇİLERİNDE KANSERLE İLİŞKİLİ FAKTÖRLER
ERSİN NAZLICAN
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Kanser oluşumunda çevresel faktörlerin yeri büyüktür. Günümüzdeki bilgilere göre kanserlerin %80
kadarı, çevresel faktörlerin etkisi ile meydana gelmektedir. Çevresel faktörler arasında iş yeri ortamında bulunan,
kişilerin çalışma hayatı içinde karşılaştıkları faktörlerin de rolü vardır. Mesleksel kanserler diğer kanserlere göre
daha genç yaşlarda görülür. Kanser riskinin yüksek olduğu işlerde çalışanlar daha çok erkekler olduğundan,
mesleksel kanserler de erkeklerde daha fazladır.
Tarım ulusal ekonomimizin önemli bir bileşenidir ve tarım sektöründe çalışanlarda birbirine benzer
özellikler göstermektedir.
Tarım işçileri potansiyel olarak bir çok zararlı madde ile temas edebilirler örneğin; pestisitler, gübre, benzin
ve yağlar, boyalar, organik çözücüler, tozlar gibi1.
Son 20 yıl içerisinde tarım işçilerinde kanser olguları ile ilgili olarak 100’den fazla makale yayınlanmıştır.
Cerhan ve arkadaşlarının 1998 yılında Amerika’da yaptıkları bir çalışmada tarım işçileri arasında görülen kanser
tipleri ve en sık ölüme yol açan kanser tipleri sınıflandırılmıştır2. Bu çalışmaya göre tarım işçileri arasında ölüme
yol açan kanserler sırasıyla: 1) Akciğer kanseri
%25-37
2)Kolon kanseri
%11-20
3)Non-Hodgkin lenfoma%6-7
4)Beyin
%7
5)Prostat
%4-7
6)Pankreas
%6
7)Böbrek
%6
8)Melanoma
%3-5
9)Lösemi
%3-5
10)Mide kanseri
%2
Tarım işçilerinde genel populasyona oranla bazı kanser tipleri sıklığı daha fazla görülmektedir. Bu
kanser tipleri akciğer, safra kesesi, karaciğer, dil, özefagus, kolon, rektum ve böbrek kanserleridir. Lösemi, deri
kanserleri (bazal hücreli ve squamöz hücreli), dudak ve multipl myeloma ile tarım işçiliği arasında çok önemli
ilişki vardır. Non-Hodgkin lenfoma, Hodgkin lenfoma, prostat kanseri, yumuşak doku ve beyin kanseri ile tarım
işçiliği arasında değişken oranlarda ilişki bulunmuştur. Testis ve mide kanseri ile tarım işçiliği arasında kısıtlı
bazı kanıtlar bulunmuştur. Yapılan çalışmalarda normal populasyona göre tarım işçilerinde kanser tipine göre
değişmek üzere %20-200 arasında relatif bir risk artışı olduğundan bahsedilebilir3. Ancak bu çalışmalar genelde
mortalite çalışması olduğu için bu bir kısıtlılık olarak karşımıza çıkmaktadır.
Toksik Maruziyet
Tarımsal alanda kansere yol açan maddeler ve bunların mekanizmaları bugün hala tam olarak
açıklanamamıştır. Bununla birlikte bazı maddelerin etkileri bilimsel olarak gösterilmiştir. Örneğin inorganik
arsenik içeren pestisit ve herbisitlerin, akciğer ve deri kanserine yol açtıkları gösterilmiştir. Ayrıca bazı kimyasallar
yıllar önce yasaklanmasına rağmen etkileri hala bugün görülebilmektedir4.
Güneş ışığına kronik maruziyet ve melanotik olmayan deri kanserleri(bazal, skuamöz,dudak) arasındaki
ilişki çok açıktır. Herbisitlerde kullanılan fenoksiasetik ile yumuşak doku sarkomu ve non hodgkin lenfoma
arasında ilişki gösterilmiştir. Bir çok çalışmada organik fosforlu insektisitler ile lösemi, non-hodgkin lenfoma,
yumuşak doku sarkomu ve pankreatik kanser arasındaki ilişki gösterilmiştir. Organofosfatlar serin esteraz
enzimini inhibe ederek hücresel immün sistemin fonksiyonunu bozar ve kanser hücrelerine karşı bağışıklığı azaltır.
Organofosfatların kansere yol açabileceklerinin bir diğer göstergesi de genetik materyale zarar vermesinden
202
kaynaklanmaktadır1.
Klorlu hidrokarbon insektisitler endokrin sistem üzerine toksik etkisinin olduğu ayrıca genitoüriner sistem
tümörleri ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Dizel yakıtların dumanı IgG ve IgA antikor üretimini azaltarak
bağışıklık sistemini etkileyen polisiklik aromatik bileşikler içerir. Mikotoksinler (çeşitli küf mantarları tarafından
üretilirler) bağışıklık sistemini etkileyerek karsinogenezde rol oynayabilir. Mikotoksinler tarım sektöründe
maruz kalınan tozların ortak bir bileşeni olduğuı için, özellikle küflü tahıllardan kaynaklanan tozlar, çiftçilerde
görülen kanserlerde rol oynayabilir. Kırsal alanda yüzeyel kaynaklar veya sığ kuyulardan sağlanan içme suları
genellikle yüksek düzeyde nitrat ve atrazine(mısırda kullanılan bir herbisit) içerir. Bunlar midenin asit ortamı
içinde kanserojen olarak bilinen nitrozaminlere dönüşebilir1.
Belirli Kanser Türleri İçin Tarımsal Risk Faktörleri
Hemotopoetik ve retikuloendotelyal sistem
Tarım alanında çalışan nüfusta yapılan epidemiyolojik çalışmalarda hematopoetik kanserle artmış oranda
görüldüğü gösterilmiştir. Yapılan çalışmaların çoğunda lösemi, hodgkin lenfoma, non-hodgkin lenfoma ve multipl
miyelom tipik olarak yüksek bulunmaktadır. Ayrıca, sayılan kanserler için bu yüksek oranlar, uzun yıllar boyunca
artma veya azalma eğilimi göstermeksizin nispeten tutarlı bir şekilde aynı seviyede kalmıştır3.
Deri ve dudak kanseri
Bazal hücreli ve skuamöz hücreli deri kanserleri tarım alanında çalışanlarda görülen kanser türleri
içerisinde en fazla görülen kanser türleridir. Bu deri kanserleri nadiren metastaz yapar ve ölüme neden olurlar; bu
nedenle de çoğu mortalite ile ilgili olan kanser epidemiyolojisi araştırmalarında fazlaca belirgin değillerdir. Ancak
bu kanserler dudakta oluşursa metastaz olasılıkları biraz daha artar. Uzun süreli, kronik güneş maruziyetinin
bu deri kanserleri için en önemli risk faktörü olduğu açıktır. Bu kanserler genellikle altıncı dekattan önce pek
görülmezler, güneşe fazla maruz kalan deride ortaya çıkarlar; açık tenli kişilerde ve genellikle aktinik keratoz
zemininde oluşurlar. Yapılan çalışmalarda tarım alanında çalışanlarda malign melanomanın insidansı ve mortalite
hızının yüksek olduğu gösterilmiştir5.
Prostat kanseri
Tarımla uğraşan işçilerde prostat kanseri son yıllarda yaygın olarak çalışılmıştır. En önemli risk faktörleri
organofosfat, pretrin ve permetrin içeren pestisitler ve metil bromür içeren fumigantlar arasında ciddi ilişkiler
bulunmuştur. Prostat kanseri için aile hikayesi de göz önünde bulundurulmalıdır6.
Testis kanseri
Yapılan çalışmalarda diğer meslek grupları ile karşılaştırıldığında, tarım topluluklarında testis kanserinin
göreceli olarak artmış olduğu gösterilmiştir. Yaşamın erken döneminden itibaren toksik maddelere maruz kalmak
testis kanserinin görülmesi için bir risk faktörüdür7.
Beyin kanseri
Çiftçilerde beyin kanseri ile ilgili risk faktörleri ve mekanizmaları açıklayan görece az sayıda araştırma
kanıtı vardır. Khuder ve arkadaşlarının Amerika’da yaptıkları bir meta analizde, 33 epidemiyolojik çalışma
değerlendirilmiş ve relatif risk 1.3 oranında bulunmuştur. Ayrıca yapılan bazı çalışmalarda Toxoplazma gondii ve
insektisitlerin beyin kanseri oluşumu için risk faktörü olduğu gösterilmiştir3.
Meme kanseri
Yapılan çalışmalarda meme kanseri ile pestisitler arasında önemli ilişkiler bulunmuştur. Verilere göre eğer
kadınlardaki maruziyet premenapozal dönemde erken ergen yaşlarda olursa daha yüksek risk mevcuttur8,9.
Tarım İşçilerinde Kanserin Önlenmesi
Kanserin önlenmesindeki temel yöntemler iş sağlığındaki diğer önleyici stratejilere benzer. Bu önlemler
arasında; düzenlemelerin yaygınlaşması ve uygulanması, tehlikeyi tanımlama ve ortadan kaldırma, daha güvenli
203
madde ile yer değiştirme veya üretim sürecinin değiştirilmesi, uygun kişisel koruyucu ekipmanların kullanımı,
hastalıkların erken teşhisi ve eğitim sayılabilir. Çeşitli kanserler için belirli risk faktörleri değerlendirilmiş
olmasına karşın, spesifik zararlı maruziyetler tam olarak bilinmemektedir. Tarımsal nüfusu etkilediği düşünülen
muhtemel kanserojen riskler arasında güneşe maruziyet ve pestisitler bulunmaktadır. Bu risk faktörlerinin
ötesindeki bilgiler çok spesifik değildir, ancak kanserden korunmak için şunlara dikkat edilmesi gerekir; tüm
pestisitlere karşı maruziyet sınırlanmalı, nitrat ve atrazine bulundurmayan içme suyu temin edilmeli ve hayvan
tümör virüslerine maruziyet minimize edilmelidir. İşçilerin korumasına yönelik uygulamalar tarım sektöründe
görece az olduğundan, vurgu daha çok eğitim ve kanser taraması üzerine yapılmalıdır.
Hatırda tutulması gereken bir nokta da akciğer, kolon ve prostat kanserlerinin kanser mortalitesinin en
önemli nedenlerindendir. Akciğer kanseri özellikle tarımla ilişkili olmasa bile çiftlçilere sigarayı bırakma
konusunda vurgu yapılmalıdır. Ana risk faktörü iyi bilindiğinden, sigaranın bırakılmasıyla kanserin azaltılması
adına büyük kazanımlar elde etmek mümkündür. Meme, kolon ve prostat kanserinin önlenmesi için beslenme
şekillerine dikkat edilmelidir. Kanser taramaları ile ilgili olarak, standart öneriler takip edilmelidir. Örneğin, 50
yaş üstü kadın ve erkekler düzenli olarak meme ve prostat kanseri taramalarından geçmelidirler. Ancak, tarımla
uğraşan halk arasında kanser taraması çok yaygın değildir. Ayrıca, bu tür hizmetler kırsal kesimde birçok yerde
çok iyi erişilebilir değildir ve burada yaşayan insanlar sağlık hizmetlerini daha çok akut hastalıkların tedavisi için
kullanmak eğilimindedir. Tarımla uğraşan nüfus için kanser taramasına engel olanlar şunlardır10:
1)Kanser taramasının maliyeti,
2)İş nedeni ile zaman sıkıntısı,
3)Sağlık merkezlerine olan mesafe
4)Aşırı özgüven davranışları.
Bu nedenle, kırsalda çalışan sağlık profesyonelleri tarımla uğraşan nüfusta kanser tarama düzeyini artırmak
için özel çaba sarf etmeli, kırsal alanda tarama programları planlanmalıdır.
Deri kanserini önleme, güneşe maruziyetin önlenmesi prensibine dayanmaktadır. Güneş koruyucu kullanımı,
doğrudan gelir ve eğitim seviyesi ile ilişkili olduğuna dair çalışmalar vardır. Sağlık çalışanları tarımla uğraşan
nüfusta rutin deri muayenesi yapmalı ve güneşten korunma yöntemlerinin rutin kullanımını teşvik etmelidirler.
Ülkemizde tarım işçileri ve kanser konusunda yeterli araştırmalar bulunmamaktadır. Bu nedenle bu konuda
ülkemizdeki durum hakkında detaylı bilgilere sahip değiliz. Ülkemizin halen bir tarım ülkesi olduğu bilinciyle
sağlık araştırmacılarının bu konuya özel ilgi gösterip detaylı araştırmalar planlaması gerekmektedir.
KAYNAKLAR
1. Blair A, Zahm HS. Agricultural exposures and cancer. Environmental Health Perspectives.
1995;105(8):205-208.
2. Cerhan S, Cantor K, Williamson K ve ark. Cancer mortality among Iowa farmers:Recent results, time
trends, and lifestyle factors. Cancer Causes Control 199;9:311-319.
3.Blair A, Zahm S. Agricultural exposures and cancer. Environmental Health Perspectives. 1995;10(3):205208.
4. Milham S. Cancer among farmers:A metaanalysis. Annals of Epidemiology. 1999; 9:71.
5.Khuder SA. Etiologic clues to lip cancer from epidemiological studies on farmers. Scandinavian Journal
of Work Environmental Health. 1999;25(2):125-130.
6.Settimi L, Comba P, Bosia S ve ark. Cancer risk among male farmers:A multi-site case control studies.
International Journal of Occupational Medicine and Environmental Health. 2001;14(4):339-347.
7.Faroy B, Deschamps F. Relationships between occupational exposure and cancer of the testis. Annals of
Medicine Interne. 2002;153(2):89-96.
8. Alavanja MCR, Sandler DP, Lynch CF ve ark. Cancer incidence in the Agricultural Health Study.
Scandinavian Journal of Work, Environment and Health 2005; 31(Suppl 1):39-45.
9. Brody JG, Moysich KB, Humblet O ve ark.Environmental pollutants and breast cancer, epidemiologic
studies. Cancer (Supplement) 2007; 109:2667-711.
10.Reading D, Lappe K, Kreuger M ve ark. Screening and prevention in rural Wisconson:The greater
marshfield experience. Wisconsin Medical Journal. 1997;32-37.
204
SB-13
GAP BÖLGESİNDE TARIM İŞÇİLERİNİ
TEHDİT EDEN MİKROORGANİZMALAR
NEBİYE YENTÜR DONİ1, GÜLCAN GÜRSES1, REŞAT DİKME1, MUHARREM ÖNCÜL2
Harran Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, 2Şanlıurfa Sağlık İl Müdürlüğü Bulaşıcı
Hastalıklar Şubesi
1
GİRİŞ
Dünya üzerindeki nüfusun yaklaşık % 20’si güvenilir olmayan içme suyu kullanmakta, yılda 200 milyon
civarında insan su ile bağlantılı hastalıklara yakalanmakta ve 2 milyondan fazla insan kirli sulardan kaynaklanan
hastalıklar nedeniyle yaşamını yitirmektedir. Yeryüzündeki tüm hastalıkların yarısına yakını sularla ilişkili olarak
ortaya çıkmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde atık suların ancak %5’inin arıtılabilmesi, endüstriyel ve evsel
atıkların çevreye, akarsulara ve yer altı sularına denetimsiz bir şekilde verilmesi de ayrı bir sorundur (Irmak
2006).
Gelişmekte olan ülkelerde yaklaşık nüfusun yarısı dizanteri, giardiyaz, Hepatit A, rotavirus, tifo ve kolera
gibi suyla bulaşan enfeksiyonlar açısından risk altındadırlar. İshalli hastalıklar gelişmekte olan ülkelerde önemli
mortalite ve morbidite nedenidir (OPS 2000). Son yıllarda, suyla bulaşan zoonotik hastalıkların artışı konususunda
endişeler duyulmaya başlanmıştır. Bazı Avrupa ülkelerinde ve Amerika Birleşik Devletlerinde Cryptosporidium
gibi protozoon, Escherichia coli O157: H7, Campylobacter, Salmonella Enteriditis ve Hepatit A ve E virusu gibi
patojenlerle ilgili vaka sayısında artış olduğu gözlenmiştir (Benenson 1997; Binder ve ark. 1999; Hubálek 2003).
Toplumdaki aktif ya da taşıyıcı hastalarda bulunan hastalık yapıcı bakteriler, virüsler ve protozoonlar dışkı
ile atıldıklarında suya geçmekte; böylece su, enfekte olmaktadır. Kontamine suların içilmesi, gıda hazırlamada
kullanılması, banyo yapılması, hatta inhale edilmesiyle; bu sularda yüzülmesi ve oynanması sonucu çeşitli
enfeksiyonlar gelişebilmektedir.
Ülkemizde de suyla bulaşan hastalıklar, insan sağlığını tehdit eden en büyük çevresel etkenlerden biri
olmaya devam etmektedir.
Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) bölgesinde, Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin,
Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak illerinin yer almaktadır. Kalkınma programı, sulama, hidroelektrik, enerji, tarım, kırsal
ve kentsel altyapı, ormancılık, eğitim ve sağlık gibi sektörleri kapsamaktadır. Su Kaynakları Programı 22 baraj, 19
hidroelektrik santrali ve 1.82 milyon hektar alanda sulama sistemleri yapımını öngörmektedir. GAP, Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nin sahip olduğu kaynakları değerlendirerek bu yörede yaşayan insanların gelir düzeyini ve
yaşam kalitesini yükseltmeyi, bölgelerarası farklılıkları gidermeyi ve ulusal düzeyde ekonomik gelişme ve sosyal
istikrar hedeflerine katkıda bulunmayı amaçlayan, aynı zamanda ülkemizi uluslararası alanda markalaştıran son
derece önemli ve kapsamlı bir projedir (http://www.gap.gov.tr). GAP Bölgesi’nde 1.822.000 ha alanın sulamaya
açılması planlanmıştır. 2009 yılı sonu itibariyle Fırat ve Dicle Havzası’nda toplam 300.397 ha alan sulamaya
açılmıştır. (DSİ Genel Müdürlüğü 2010).
Şanlıurfa ili, genel arazi bölünüşü içerisinde tarım alanları bakımından hem Türkiye’deki tarım
alanlarından (%36), hem de GAP Bölgesi’ndeki tarım alanlarından (% 43) daha yüksek orana (%64.1) sahiptir.
Yine Şanlıurfa’da, GAP projesi tamamlandığında sulanacak alan miktarı 5.181.420 dekar olarak planlanmıştır.
Şanlıurfa ili, GAP içerisinde “tarım ve tarıma dayalı ihracat üssü” olarak değerlendirilmektedir (Benek 2006).
GAP bölgesinde insan nüfus artış hızı, Türkiye’nin diğer bölgelerine göre daha fazladır. Örneğin, 20002009 yılları arasında GAP Bölgesi’nde yıllık nüfus artış hızı yaklaşık binde 13,51 iken Türkiye genelinde binde
7,53 olarak gerçekleşmiştir. Ayrıca 2009 yılı itibariyle bölge illerine bakıldığında şehirleşme oranın en düşük
olduğu iller % 55,76 ile Şanlıurfa ve % 57 ile Mardin ve Adıyaman izlemektedir. (http://www.gap.gov.tr)
Toprak, su ve insan kaynaklarını geliştirmeyi hedefleyen bu projenin topluma sağladığı tarımsal, sosyal,
ekonomik ve kültürel yararların yanında, önceden tedbir alınmaması durumunda bölgede meydana gelen hızlı
nüfus artışı, ekolojik ve çevresel değişikler sağlık sorunlarını da beraberinde getirecektir. Sulu tarıma geçiş, bölgede
ekonomik olarak refah düzeyinin artması, bölgeye başka illerden iç göç olayı ve mevsimlik tarım işçilerinin
göç olayını artıracaktır. Tarımla uğraşan işçilerin yerleşik hayatları olmayacağından çadır gibi geçici yerleşim
205
yerlerinde yaşayacaklardır. Nüfus artışıyla beraber, sağlıksız kentleşme, yetersiz konut, tuvalet, atık hijyeni, temiz
içme ve kullanma suyunun yetersizliği ve insanların sağlık konusunda yetersiz bilgiye sahip olmaları, çiftçilerin
yeraltı su kaynaklarını değerlendirerek sulama kuyusu; bir kısım yöre çiftçisinin de baraj göletlerinde sulama
tesisleri kurup sulama olanakları yaratmaları gibi nedenler, tarımla uğraşılan bölgelerde parazit ve enfeksiyon
hastalıklarının çok sık görülmesine neden olacaktır.
Bölgede görülen parazit ve enfeksiyon hastalıkları halk sağlığı sorunu olarak önemini korumaktadır. GAP
bölgesinde mevcut olup tarım işçilerini de tehdit etmeye devam edecek olan ve suyla bulaşan hastalık etkenleri
ve neden olduğu hastalıklar tablo 1’de verilmiştir.
Tablo 1: Suyla bulaşan mikroorganizmalar ve yaptığı hastalıklar
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışma, Şanlıurfa İl Sağlık Müdürlüğü Bulaşıcı Hastalıklar Şubesi’nden elde edilen 2001–2005 yılları
arasına ait ve suyla bulaşan hastalıkları belirten verilerin retrospektif olarak incelenmesi sonucu yapılmıştır.
BULGULAR
Bu etkenlerin neden olduğu hastalıkların büyük bir kısmı GAP Bölgesi’nde halen çok büyük bir sağlık
sorunu olmaya devam etmektedir. Örneğin, GAP Bölgesi’nin 9 ilinden biri olan Şanlıurfa Sağlık İl Müdürlüğü
Bulaşıcı Hastalıklar Şubesi’ne bildirilen verilere göre 2005-2011 yılları arasında en sık görülen mikroorganizmalar
ve toplam sayıları sırasıyla Giardia intestinalis (5664), Salmonella (4966), Entamoeba histolytica (3758),
Hepatit A Virusu (1123), Shigella (78), Hepatit E Virusu (4), Escherichia coli (4) ve Cryptosporidium (4) olarak
bulunmuştur (Grafik 1).
Grafik 1: 2005-2011 yılları arasında Şanlıurfa’da en sık görülen mikroorganizmalar ve yıllara göre
dağılımı
206
Giardia ve Cryptosporidium: Giardia ve Cryptosporidium gelişmekte olan ülkelerde su kaynaklı
mikroorganizmaların en önemlileridir. Giardia intestinalis kistleri ve Cryptosporidium ookistleri sulu yerlerde
tespit edilmişlerdir. İçme sularının tüketilmesinden sonra sudan kaynaklanan epidemik salgınlara yol açmaktadırlar.
Bu protozoonlar barsak hücrelerini enfekte ederek sıvı ve besin emilim bozukluğuna, bunun sonucunda ishale yol
açmaktadırlar (WHO 2004).
Shigella: Shigella türleri gastroenteritin en önemli etkenlerinden biridir. Kontamine su ve besinlerle bulaşan
özelikle küçük çocuklarda ishale neden olan bir hastalıktır (Tünger ve ark. 2003). İnsandan insana da geçişin söz
konusu olduğu bu hastalık, sanitasyon eksikliğinde, kişisel ve tuvalet hijyeninin uygulanmadığı durumlarda, GAP
bölgesinde artış gösterecektir.
Salmonella: Salmonella bakterileri çeşitli enfeksiyonlara neden olan önemli bir halk sağlığı sorunudur. Gün
ışığından uzak nemli ortamlarda, kuyu sularında, kanalizasyon sularında, toprakta uzun süre canlı kalabilirler
(WHO; 2004). Hastalık genellikle kontamine su ve yiyeceklerin ağız yoluyla alınmasıyla veya çocuklar arasında
direkt oral-fekal bulaşır. Kanalizasyon sularının, içme ve kullanma sularına karışması sonucunda tifo salgınları
görülür.
Escherichia coli: İnsanların tarlalarda kuyu suyu veya açıkta bulunan kontamine suları içmesi sonucu
bulaşan hastalık etkenidir. Hastalık E. Coli’ nin bulaştığı sebze ve meyvelerin yenmesiyle, kontamine suda
yüzmekle de bulaşır. Tedavi edilmediği taktirde kanlı ishal sonucu ölüme yol açabilir.
Vibrio cholerae: Vibrio türleri sularda ve su çevrelerinde yaygın olarak bulunur. V. cholerae taşıyıcısı
insanların ve deniz kabuklularının kontamine ettiği su ve gıdaların ağız yoluyla alınması sonucu bulaşır.
Campylobacter jejuni: Yaz aylarında gastroenteritlere yol açan ve genellikle kontamine su ve yiyeceklerle
bulaşan bakteriyel bir enfeksiyondur (Tünger ve ark. 2006).
Entamoeba histolytica: Sosyo-ekonomik yönden az gelişmiş ülkelerde kistlerin karıştığı suların içilmesi
veya bu sularla sulanmış sebzelerin yenilmesi ile enfeksiyon oral-fekal bulaşır. Sanitasyon ve hijyen eksikliği
nedeniyle bölge halkında sık görülmektedir.
Schistosoma: Schistosoma’lar insan dışkısı ve idrarıyla enfekte olmuş sularla temas eden insanlara deri
yoluyla aktif olarak bulaşır. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Bulinus’ların bulunması, bölgenin göç alması,
GAP ve sınır komşularımızda Schistosomiyaz görülmesi nedeniyle ülkemiz ciddi risk altındadır. GAP yöresine
gelebilecek şistosomiosise yakalanmış insanların bu bölgeye atılmış atom bombası kadar tehlikeli olabilecekleri
unutulmamalıdır (Özcel 2001).
Plasmodium: Dünyadaki en önemli paraziter enfeksiyon hastalığıdır. Sıtma, Dünya tarihi üzerine diğer
bütün enfeksiyon hastalıklarından daha fazla etki etmiştir. Geçmişte ciddi sağlık problemlerine yol açan birçok
enfeksiyoz hastalık çağımızda büyük oranda kontrol altına alınmışken, sıtma önemini günümüzde de korumaktadır.
Dünya üzerinde her yıl çoğu çocuk olmak üzere 1 milyondan fazla insan sıtmadan hayatını kaybetmektedir.
Ülkemizde de sıtma özellikle Cumhuriyet’in ilk yıllarında büyük yıkımlara neden olmuştur. Günümüzde de sorun
olmaya devam eden sıtmanın görülme sıklığında Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) gibi projeler nedeniyle artış
olacağı düşünülmektedir (Akdur 2004). Kuru tarımdan sulu tarıma geçişte çeltik, pamuk ekimleri artmış, havadaki
207
nem oranı da artmıştır. Bu ortam sivrisineklerin çokça üreyip gelişebilmesi için uygun bir ortam olacaktır.
Hepatit A ve E Virusu: Çoğunlukla insan dışkısı ile kontamine olmuş sularla bulaşmaktadır. Bunun dışında
yeterli alt yapı hizmetlerinin sağlanamadığı sağlık ve hijyen koşullarının uygun olmadığı bölgelerde, su ile
birlikte, özellikle çiğ olarak yenen sebze ve meyveler bulaştırmada rol alırlar (Irmak 2006).
Rota virus: Rotavirüsler gelişmekte olan ülkelerde çocukluk çağı ishallerinin en sık etkeni olup, ishale
bağlı ölümlerin % 10-20’sinden sorumludurlar. Oral-fekal yolla bulaşır. Sularda, havuzlarda, eller ve eşyaların
üzerinde uzun süre yaşayabildiklerinden salgın oluşturmaları kolaylaşır.
Caliciviridae: Caliciviridae ailesinde en önemli etken noroviruslardır. En çok kontamine yiyecek ve su
kaynaklı gastroenterite neden olur. Noroviruslar bütün gastroenterit salgınlarının %60-85’inden ve nonbakteriyel
gastroenterit salgınlarının %86-100’ünden sorumludur (Ustaçelebi ve ark. 2006)
KORUNMA
1- Suyun idrar ve dışkı ile kontaminasyonu engellenmelidir. Temiz içecek suyu sağlanmalı, sular
klorlanmalıdır. Klorun bulunmadığı durumlarda sular kaynatıldıktan sonra içilmelidir.
2- Suyla bulaşan hastalıklar oral-fekal bulaştığından toplum, el yıkama ve kişisel hijyen konularında
eğitilmelidir. Eller, sabun, deterjan veya dezenfektan kullanarak yıkanmalıdır.
3- Larvaları su yataklarında yaşayan insektlerle mücadele edilmelidir.
4-Dışkılamanın rastgele yerlere yapılması engellenmeli, tarım işçilerinin tuvalet kullanması sağlanmalı,
geçici işçi akımının olabileceği bölgelere geçici tuvaletler yapılmalı, su kuyuları bu tuvaletlerden uzak yerlerde
açılmalıdır (Baydar 1997).
5-İnsan dışkısının gübre olarak kullanılması engellenmelidir.
6-Sıtmanın önlenmesi için durgun su birikintilerinin ortadan kaldırılması ve suyun borularla taşınması
sağlanmalıdır.
7-Sodyum hipoklorit, çamaşır sularının içinde ortalama %5 oranında bulunmaktadır. Bu tür çamaşır
sularından 1 lt suya 2-3 damla; ya da 1 teneke suya 1 çorba kaşığı ilave etmek içme sularının dezenfeksiyonu için
yeterlidir.
8-Çiğ sebze ve meyveler önce 1/5000’lik permanganat solüsyonunda 15 dakika veya sodyum hipoklorit
solüsyonunun 10 kat yoğun hazırlanmışında yarım saat bekletilmeli ve daha sonra iyice yıkandıktan sonra
yenilmelidir.
9-Tarım işçilerinin çizme, eldiven gibi koruyucu kıyafetler giymeleri sağlanmalıdır. Karasineklerin ve
larvaların bulunduğu su kaynaklar ilaçlanmalıdır. Larvalara karşı durgun sular ve bataklıklar kurutulmalıdır.
Gölet gibi su birikintileri sık sık dalgalandırılıp, larvaların barınmasına elverişsiz hale getirilmelidir. Böyle su
birikintilerinde larva yiyen Gambusia veya Respora cinsi balıklar yetiştirilmeli, Kurutulamayan su birikintilerinde
larvaların solumasına engel olmak için tedbirler alınmalıdır (Özcel MA, 1993).
10-Bölge halkı, sularla bulaşan hastalıklar ve bunlardan korunma konularında eğitilmelidir.
GAP ile bölgede önem kazanan ve sularla bulaşan mikroorganizmaların bulaşmasının kontrol alınması,
bölge halkının sağlık eğitimlerinin yapılması sağlıklı ve eğitimli insan gücünü artıracaktır. Bu da GAP’ın
sorunsuz bir şekilde ülke kalkınmasındaki önemini artıracaktır. Unutmamız gereken su sanitasyonu ve suyla
bulaşan hastalıklarla mücadele koruyucu sağlık hizmetlerinin önemli bir gerekliliğidir.
KAYNAKLAR
1-Baydar, İ. GAP ve su ile bulaşan enfeksiyonlar. ANKEM Derg 11 (No. 3): 315-317 (1997).
2-Benek, S. Şanlıurfa İlinin Tarımsal Yapısı, Sorunları ve Çözüm Önerileri. Coğrafi Bilimler Dergisi.
2006;4 (1): 67-91.
3-Benenson, AS. Manual para el control de enfermedades transmisibles. OPS
Publicacion Científica 545, Organización Panamericana de la Salud, Washington, DC. 1997.
4-Binder, S. Levilt, A. and Hugues, J. Preventing emerging infectious diseases as we enter the 21st century:
CDC’s strategy. Public Health Rep. 114 (2), 130–134.1999.
5-DSİ Genel Müdürlüğü. www.dsi.gov.tr (Erişim:22.02.2012)
6-Hubálek, Z. Emerging human infectious diseases: anthroponoses, zoonoses, and
208
sapronoses. Emerg. Infect. Dis. [serial online], March, 2003.
(available from http://www.cdc.gov/ncidod/EID/vol9no3/02-0208.htm).
7-http://www.gap.gov.tr/gap/gap-son-durum (Erişim: 06.03.2012). GAP son durum 2010.
8-Irmak, H. Sularla ilişkili hastalıklar. Sinem Matbaacılık. T.C. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri
Genel Müdürlüğü Gıda Güvenliği Daire Başkanlığı. Ankara. 2006.
9-OPS. Análisis de Situación de Salud en las Americas, 1999–2000. Organización Panamericana de la
Salud. Bol. Epidemiol. 21(4), 1–3. 2000.
10-Özcel MA. GAP yöresinde parazit ve infeksiyon hastalıkları: Dünü, bugünü ve yarını. ANKEM Derg
15 (No. 3): 636-639 (2001).
11-Özcel MA. GAP ve Parazit Hastalıkları. Ege Ünv. Basımevi, İzmir. 1993.
12-Ustaçelebi Ş, Badur S, Abacıoğlu H. Moleküler, Klinik ve Tanısal Viroloji. 2006.
13-World Health Organization (WHO). Waterborne Zoonoses: Identification, Causes and Control. Edited
by J.A. Cotruvo, A. Dufour, G. Rees, J. Bartram, R. Carr, D.O. Cliver, G.F. Craun, R. Fayer, and V.P.J. Gannon.
Published by IWA Publishing, London, UK. ISBN: 1 84339 058 2. 2004.
209
SB-14
TARIMDA ÇALIŞAN KADINLARIN VE ÇOCUKLARIN SAĞLIK
SORUNLARININ ARAŞTIRILMASI
BUHARA ÖNAL
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, ANKARA
GİRİŞ VE AMAÇ
Ülkemizde son yıllarda tarım sektörünün işgücü istihdamında ilk sırayı hizmet sektörüne bırakmasına
rağmen hala tarımda önemli bir işgücünün mevcut olduğu bilinmektedir, ancak bu sektördeki işgücü açısından
ciddi bir kayıt sorununun olduğu da bir gerçektir. Bu nedenle tarım çalışanlarının çalışma ve yaşam koşullarına
ilişkin olarak çeşitli araştırmalar yapılmış olmasına rağmen bu araştırmaların geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması
gereği ortaya çıkmaktadır.
Bu amaçtan hareketle gerçekleştirilen bu çalışma, tarım çalışmalarının yoğun olarak yapıldığı
bölgelerimizden birisi olan Çukurova Bölgesinde pamuk tarımında çalışanların çevre ve iş sağlığı koşullarının
araştırılması üzerine planlanmıştır.
GEREÇ VE YÖNTEM
Pamuk tarımında çalışan kadınlara ve çocuklara uygulanan anket formu ile sosyo-demografik özellikleri
tanımlanmış; iş ve çevre sağlığı ile ilgili olarak tarım çalışanlarının sınıflandırması, sosyal güvence durumları,
çalışma ve yaşama koşulları, çalışma süreleri, ücret durumları araştırılmış ve bunların yanı sıra çalışanların sağlık
muayeneleri ve tam kan sayımları yapılarak mevcut sağlık durumları ortaya konmuş, geçirdikleri iş kazaları ve
meslek hastalıkları sorgulanmış ve ayrıca çalışanların sağlık hizmetlerine ulaşabilirlikleri araştırılmıştır.
Çalışanlar, genel olarak tanımlandıktan sonra ayrıca yerleşik ve göçmen olarak gruplandırılarak karşılaştırma
yapılmıştır. Araştırmada toplanan veriler SPSS istatiksel analiz programı ile değerlendirilerek sonuçlandırılmıştır.
BULGULAR
Çalışma kapsamına alınan toplam 122 hanede yaşayan 550 çalışanın % 32.7’si kadın, %45.3’ü çocuk olarak
saptanmıştır.
Araştırılan kadın çalışanların yaklaşık yarısı 30 yaş ve altında olup çalışmaya başlama yaşı açısından ise
% 85’inin 20 yaş altında olduğu bulunmuştur. Eğitim düzeyleri ile ilgili olarak ise yaklaşık % 80’i okur-yazar
değildir. Medeni durumları sorgulandığında, yarısından fazlasının evli olduğu belirlenmiş olup evli kadınlardan
ilk gebelik yaşının 20 yaş altında olanlarının oranı % 77 olarak bulunmuştur. Bu arada gebelikte tetanoz aşısı
yaptırıp yaptırmadıkları sorulduğunda yaptıranların oranı ancak % 21.3 olarak bulunmuştur. Sağlık muayeneleri
sonucunda kadın çalışanların yaklaşık % 60’ında patoloji bulunmuştur; bunların başında % 33.9 ile kas-iskelet
sistemi rahatsızlıkları gelmektedir, diğerleri ise sırasıyla üro-genital sistem rahatsızlıkları (%9.7), sindirim
sistemi rahatsızlıkları (% 8.1) ve nöro-psikiyatrik bulguları (% 8.1) olarak sıralanmaktadır. Bu arada yapılan
tam kan sayımı sonuçlarına göre tüm kadın çalışanların yaklaşık % 80’inde hemoglobin değerleri 12 g/dl altında
bulunmuştur. Alışkanlıklar ile ilgili sorgulanma sonucunda kadınların % 88’inin sigara içmediği belirlenmiştir.
Çocuk çalışanlara bakıldığında, toplam 249 çocuğun % 64’ünün erkek, % 36’sının kız olduğu, çocuk
çalışanların yaş dağılımına bakıldığında % 57’sinin 15 yaş altında olduğu belirlenmiş olup en küçük yaş 92’dur.
Eğitim düzeyleri araştırıldığında, yaklaşık üçte birinin okur-yazar olmadığı saptanmıştır. Sağlık muayeneleri
sonucunda çocuk çalışanların yaklaşık % 37’sinde patoloji belirlenmiş olup, bu rahatsızlıklar % 38 sindirim,
% 17.6 üst solunum yolları, % 8.7 deri olarak saptanmıştır. Son olarak çocuk çalışanların vücut kitle indeksi
hesaplanmış ve ancak % 36.8’inde ideal değerler bulunmuştur.
TARTIŞMA VE SONUÇ
Araştırmamızın bulgularından da anlaşıldığı üzere, yıllardır çevre ve iş sağlığı açısından kötü koşullar
altında çalıştıkları bilinen tarım çalışanları arasında özellikle kadın ve çocukların durumlarının ön plana çıktığı
bir kez daha görülmektedir.
210
Risk grupları veya özel politika geliştirilmesi gereken gruplar olarak da tanımlanan kadın ve çocuk
çalışanların sağlık sorunlarının gerek çevre koşullarına bağlı gerekse çalışma ortam ve koşullarına bağlı olarak
geliştiği açıkça ortaya konmaktadır.
Ülkemizde geç de olsa İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın çıkarılmasının gündemde olduğu bugünlerde,
söz konusu Yasa’nın çıkarılmasını takiben özellikle riskli sektörlerden birisi olarak bilinen tarım sektörü ve risk
grupları kapsamında bulunan kadın ve çocuk çalışanların mevcut durumlarına yönelik alt düzenlemelerin acilen
hayata geçirilmesi büyük önem taşımaktadır.
KAYNAKLAR
1. ILO, Encyclopeadia of Occupational Health and Safety, fourth edition, ilocis.org/en/contilo.html
Erişim tarihi: 01.03.2012.
2. ILO, Introduction to Working Conditions and Environment, Geneva, 1992.
3. TÜİK 2010 İstatistik Yıllığı. www.tuik.gov.tr/veribilgi Erişim tarihi: 05.03 2012.
4. MPM, Akdeniz Bölgesinde tarımda Verimlilik Sempozyumu, MPM yayınları No:433, Ankara, 1990.
5. Tarım-İş, 12. Genel Kurulu Çalışma Raporu, Ankara, 1989.
6. Tarım-İş, Türkiye’de Tarım ve Orman İşçilerinin Yasal Sorunları Sempozyumu, Ankara, 1992.
7. Şule Özbekmezci ve Sare Sahil, Mevsimlik Tarım İşçilerinin Sosyal, Ekonomik ve Barınma Sorunlarının
Analizi , Gazi Üniv. Müh. Mim. Fak. Der. .Cilt 19, no 3, 261-274, 2004 vol 19, no 3, 261-274, 2004
8. Uluslararası Çalışma Örgütü Türkiye Temsilciliği, Türkiye.de Gezici ve Geçici Kadın Tarım İşçilerinin
Çalışma ve Yaşam Koşulları ve Sorunları, Ankara, 2002.
211
SB-15
ÇUKUROVADA PESTİSİT MARUZİYETİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
NAZAN EKİZ*, SÜLEYMAN TÜREMİŞ*, AYŞE POSTALLI*
*Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, Adana
GİRİŞ VE AMAÇ
İnsanlar, hayvanlar ve bitkiler için zararlı olan mikroorganizmalar veya diğer türdeki canlıların zararlarından
korunmak için bütün dünyada kullanılan Pestisitler ekolojik dengenin bozulması yanında bu kimyasalları üreten
ve kullanan işçilerde sağlık problemlerinin görülmesine de neden olmaktadır.
Üretilmekte veya kullanılmakta olan pestisitlerin içeriğinde Organik fosforlu veya Karbamatlı bileşikler
solunum, sindirim veya deri yolu ile absorbe edilerek kolinesteraz enzimini inhibe etmektedir.
Bu çalışmada İSGÜM Adana Bölge Laboratuarının 1990 – 1999 yılları arasında yürüttüğü Kolinesteraz
Enzim Aktivitesi Çalışmaları sayısal olarak verilmiştir.
Ayrıca Bölgemizde kurulu bulunan ve pestisit üretimi yapan işyerlerinde işyeri ortam koşullarında inceleme
yapılmış, sıvı pestisit dolum ve toz ürün paketleme bölümünde çalışan işçilerin toz ve solvent maruziyetlerini
tespit etmek amacıyla numuneler alınarak analizleri yapılmıştır.
PESTİSİTLERİN SINIFLANDIRILMASI
İnsektisitler
Böcekleri öldürenler
Rodendisitler
Kemiricileri öldürenler
Fungusitler
Mantarları öldürenler
Bakterisitler
Bakterileri öldürenler
Mitisitler
Keneleri öldürenler
Larvasitler
Larvaları öldürenler
Nematositler
Solucanları öldürenler
Akarisitler
Örümcekleri öldürenler
Mollusitler
Salyangozları öldürenler
Herbisitler
Yabancı otları öldürenler
GEREÇ VE YÖNTEM
Plazma Kolinesteraz Enzim Aktiviteleri Boehringer Kolinesteraz Enzim Aktivitesi Kiti kullanılarak tayin
edilmiş sonuçlar, çalışılan metodda Erkekler ve 40 yaşın üzerindeki kadınlar için Normal Değer aralığı olarak
verilen 4.300 – 10.500 U/L ( 30 oC ) ‘ e göre değerlendirilmiştir.
Solvent numuneleri; Debisi 100 ml/dak ya kalibre yapılmış SKC 210 -1002 TX Pocket Pump Coconut
Shell Charcoal Sorbent tüpü ile NMAM 1501 (NIOSH) Aromatik Hidrokarbon metoduna göre alınmış ve
analizleri yapılmıştır.
SKC Hava Örnekleme Pompaları ile Glass fibre filtrelerin ( 25 mm ) yerleştirildiği IOM Başlıklar kullanılarak
solunabilir toz, PVC filtrelerin yerleştirildiği Siklon başlıklar kullanılarak alveollere ulaşan toz konsantrasyonunu
tespit etmek amacıyla MDHS 14/3 Metoduna göre numuneler alınmış ve gravimetrik analizleri yapılmıştır.
BULGULAR
Kolinesteraz aktivitesini inhibe eden ve genellikle ensektisit olarak kullanılan organik fosfor bileşiklerinin
üretildiği ve kullanıldığı işyerlerinde alınacak tedbirlere ilgili 11.01.1974 tarih 14765 sayılı Resmi Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe giren İşçi sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü Madde 65’ de “ Herhangi bir şekilde organik
212
fosforlu ve karbamatlı ensektisitlere maruz kalanlarda rutin olarak biyokimyasal testle kolinesteraz enzim
aktivitesinin tayini yapılacak, işçi işe girerken ve işin devamı süresince en az 6 ayda bir defa hassas tıbbi
kontrole tabi tutulacaktır. Kolinesteraz seviyesi % 25 oranında düşünce işçi organik fosfor bileşikleri ile temas
ettirilmeyecek, işi değiştirilecektir.” Hükmü bulunmaktadır.
İSGÜM Adana Laboratuarı tarafından 1990-1999 yıllarında yapılan tarım ilaçları üreten veya kullanan
işyerlerinde çalışan işçilerde tespit edilen kolinesteraz enzim aktivitesi sonuçları sayısal olarak verilmiştir.
Uçakla ilaçlama yapan pilotlarda, flamacılarda, bitki koruma ve pamuk üretme çiftliği çalışanlarında etkilenme
görülmüştür. 26.05.2006 tarihinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından uçakla ilaçlama bazı uygulamalar
dışında yasaklanmıştır.
Ayrıca Bölgemizde kurulu bulunan ve pestisit üretimi yapan işyerlerinde işyeri ortam koşullarında inceleme
yapılmış, pestisit dolum ve paketleme bölümünde çalışan işçilerin toz ve solvent maruziyetlerini tespit etmek
amacıyla numuneler alınarak analizleri yapılmıştır.
İSGÜM ADANA LABORATUARI TARAFINDAN TARIM İLAÇLARINA MARUZ KALAN İŞÇİLERDE YAPILAN
KOLİNESTERAZ ENZİM AKTİVİTESİ SONUÇLARININ
YILLARA GÖRE DAĞILIMI
YIL
1990
ÇALIŞILAN BÖLÜM
İŞÇİ SAYISI
ETKİLENME DURUMU
BİTKİ KORUMA BÖLÜMÜ
27
4 İŞÇİDE ETKİLENME
PAMUK ÜRETME ÇİFTLİĞİ
34
13 İŞÇİDE ETKİLENME
UÇAKLA İLAÇLAMA
26
15 İŞÇİDE ETKİLENME
PESTİSİT İMALAT
15
ETKİLENME YOK
UÇAKLA İLAÇLAMA
29
2 İŞÇİDE ETKİLENME
1999
1990 - 1999
TOPLAM
131 İŞÇİ
34 İŞÇİDE ETKİLENME
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü Madde 65: Herhangi bir şekilde organik fosforlu ve karbamatlı
ensektisitlere maruz kalanlarda rutin olarak biyokimyasal testle kolinesteraz enzim aktivitesinin tayini yapılacak,
işçi işe girerken ve işin devamı süresince en az 6 ayda bir defa hassas tıbbi kontrole tabi tutulacaktır. Kolinesteraz
seviyesi % 25 oranında düşünce işçi organik fosfor bileşikleri ile temas ettirilmeyecek, işi değiştirilecektir.
Plazma Kolinesteraz Enzim Aktiviteleri Boehringer Kolinesteraz Enzim Aktivitesi Kiti kullanılarak tayin
edilmiş sonuçlar, çalışılan metodda Erkekler ve 40 yaşın üzerindeki kadınlar için Normal Değer aralığı olarak
verilen 4.300 – 10.500 U/L ( 30 oC ) ‘ e göre değerlendirilmiştir.
213
KSİLEN ÖLÇÜM SONUÇLARI
ÖLÇÜMÜ YAPILAN BÖLÜM
SONUÇ (mg/m³)
0,79
Dolum ve Üretim
Tespit edilmemiştir
İnsektisit Ünitesi Şişe Gönderme
0,3813
Herbisit Ünitesi Sıvı Dolum Makinesi Kontrol
Numuneler Debisi 100 ml/dak ya kalibre yapılmış SKC 210 -1002 TX Pocket Pump Coconut Shell Charcoal Sorbent tüpü
ile NMAM 1501 (NIOSH) Aromatik Hidrokarbon metoduna göre alınmış ve analizleri yapılmıştır.
Parlayıcı Patlayıcı, Tehlikeli ve Zararlı Maddelerle Çalışılan İşyerlerinde ve İşlerde Alınacak Tedbirler Hakkında Tüzük
Çizelge 1’de Ksilen için MAK Değer 100 ppm, “ Kimyasal Maddelerle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında
Yönetmelik “ Ek – I / B ’de Ksilen için TWA (8 saat): 50 ppm, ( 221 mg/m³ ) STEL( 15 dakika ) : 100 ppm ( 442 mg/m³ )
dir.
TOZ ÖLÇÜM SONUÇLARI
ÖLÇÜM YAPILAN BÖLÜM
INSEKTISIT PAKETLEME
TOZUN ÖZELLİĞİ
SONUÇ (mg/m³ )
SOLUNABİLİR TOZ
1.608
ALVEOLLERE ULAŞAN TOZ
0.591
Referans Sınır Değer Mevzuatımızda, OSHA ve ACGIH listelerinde tanımlanmamıştır. Ancak
Toz ürün dolum ünitelerinde çalışan işçilerin solunum seviyelerinde alınan hava
numunelerinde solunabilir ve alveollere ulaşan toz tespit edilmiştir. Dolum ünitesinde
çalışan işçilerin, paketleme yapılan ürünlerdeki tüm bileşenleri dolayısıyla zehir olan aktif
maddeleri de solunum yolu ile vücutlarına almaları söz konusudur.
214
SONUÇ
1990-1999 yıllarında kullanılan ve üretilen tarım ilaçları, Kolinesteraz Enzimini inaktive eden
Organofosforlu ve Karbamatlı Bileşikler içerdiği için çalışan işçilerin kolinesteraz enzim aktiviteleri tayini
yapılmıştır. Uçakla ilaçlama yapan pilotlarda, flamacılarda, bitki koruma ve pamuk üretme çiftliğinde tarım
ilacı kullananlarda etkilenme görülmüştür. Tarama kapsamına alınan işçilerde etkilenme oranı %26 olarak tespit
edilmiştir.
Kolinesteraz
aktivitesini
inhibe
eden
ve
genellikle
ensektisit
olarak
kullanılan
organik
fosfor
ve
karbamatlı
bileşiklerinin
üretildiği
ve
kullanıldığı
işyerlerinde
İşçi
Sağlığı ve Güvenliği Tüzüğü’ nün 65. Maddesinde yer alan hükümlere uymak zorunludur.
Pestisit
üretimi
yapan
işyerlerinde
yapılan
İSGÜM
İncelemesi
sonucunda;
Toz ürün dolum ünitelerinde çalışan işçilerin solunum seviyelerinde alınan hava numunelerinde solunabilir
ve alveollere ulaşan toz tespit edilmiştir. Dolum ünitesinde çalışan işçilerin, paketleme yapılan ürünlerdeki
tüm bileşenleri dolayısıyla zehir olan aktif maddeleri solunum yolu ile vücutlarına almaları söz konusudur.
Sıvı ürün dolum ünitelerinde ölçülen Ksilen konsantrasyonları Mevzuatımızda belirtilen Referans Değerlerin
altında tespit edilmiştir.
Zehirli toz, duman, gaz, buhar, sis veya sıvılarla çalışmalar, teknik imkanlara göre kapalı sistemde
yapılacak, bu gibi işyerlerinde, etkili ve yeterli havalandırma sağlanacak, atıklar, zararsız hale getirilmeden
atmosfere ve dış çevreye verilmeyecektir. İşçilerin, tehlike ve zararın özelliğine göre, belirli sürelerde sağlık
muayeneleri ve gerektiğinde laboratuar araştırmaları yapılacaktır (İşçi Sağlığı ve Güvenliği Tüzüğü Madde 59).
Kişisel koruyucu donanım, risklerin, toplu korumayı sağlayacak teknik önlemlerle veya iş organizasyonu ve
çalışma yöntemleriyle önlenemediği veya tam olarak sınırlandırılamadığı durumlarda kullanılacaktır (Kişisel
Koruyucu Donanımların İşyerlerinde Kullanılması Hakkında Yönetmelik Madde 5).
KAYNAKLAR:
Par.Pat.Tehlikeli ve Zararlı Maddelerle Çalışılan İşyerlerinde ve İşlerde Alınacak Tedbirler Hakkındaki
Tüzük,
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü
Kimyasal Maddelerle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik
Kişisel Koruyucu Donanımların İşyerlerinde Kullanılması Hakkında Yönetmelik 215
SB-16
ŞANLIURFA YÖRESİNDE TARIMSAL AMAÇLI
SULAMA KANALLARINDA YAŞANAN SUDA BOĞULMA OLAYLARI
HALİL POLAT, ADNAN AĞIR
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
GİRİŞ VE AMAÇ
Tarım sektörü, ülkemizin ekonomik ve sosyal gelişmesinde önemli görevler üstlenmiş ve bu görevini
günümüze kadar etkin bir şekilde sürdürmüştür. Ancak, uzun yıllar ekonominin temel unsuru olan tarım
sektörünün, Türkiye ekonomisi içindeki azalan nispi payını, son yıllarda gelişme önceliği gösteren sanayi, ticaret
ve hizmetler sektörlerine bırakmıştır.
Her şeye rağmen ulusal gelirimizin %15’ini ve istihdamın %45’ini oluşturan tarım sektörü; gıdaların
üretimi ve beslenme ile doğrudan ilgisi, aktif nüfus ve işgücünün yüksek değerler göstermesi, milli gelire katkısı
ve sanayi sektörüne sağladığı hammadde ve sermaye yanında, sağlıklı çevrenin oluşması ve korunması, ekolojik
dengenin kurulması ve sürdürülebilirliği açısından, tüm ülke halkını ilgilendirmesiyle, ekonomik ve sosyal bir
sektör olma özelliğini korumaktadır.
Ulusal gelirimizin önemli bir bölümünü oluşturan tarım sektörü yıllar itibariyle gelişim göstermiş ve hızla
artan nüfusumuzun yeterli ve dengeli beslenmesini sağlama adına gündemdeki yerini sürekli korumuştur. Ancak,
yürürlükteki iş mevzuatı açısından tarım sektörünün kapsam dışında olması iş sağlığı ve güvenliği yönünden
olumlu tablonun gelişmesine hep engel olmuştur.
ILO’ya göre 1,3 milyar tarım işçisinden her yıl 170.000’i ölmektedir. Öte yandan, tarım, ABD’de en
tehlikeli birkaç sektörden biri olarak kabul edilmektedir. Avrupa Birliği’nde ise, en tehlikeli ikinci sektör olarak
karşımıza çıkmaktadır. İngiltere’de ölümcül kazalar ve meslek hastalıkları açısından en kötü sektör olarak tarım
sektörü tanımlanmıştır.
Bölgenin Sosyo-Ekonomik Yapısı ve Tarımsal Gelişimi

Verimli tarım arazilerine sahip olmakla birlikte tarih boyunca bu bölgede sık sık kuraklıklar yaşanmış,
susuzluk nedeniyle tek geçim kaynağı olan tarım olumsuz bir şekilde etkilenmiştir. Bu bölgenin yöneticileri tarım
arazilerini sulamak, daha çok ürün almak için hep gayret göstermişlerdir.

Son çeyrek asırda bir yandan temel çözüm olarak düşünülen GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) inşaatı
devam ederken bölgeye elektriğin gelişiyle birlikte yeraltı sulama kuyularından su çekilerek sulama yapılmıştır.

1995 yılından başlamak üzere sulama kanallarının art arda hizmete açılmasıyla birlikte tarım arazileri bu
kanallardan verilen sularla sulanmaya başlanmış tarımda yüksek verim elde edilmesiyle başta tarımla uğraşan
bölge çiftçileri olmak üzere tüm kesimlerde gözle görülür bir iyileşme gerçekleşmiştir.

Kuraklık ve susuzluk nedeniyle 1995 yılına kadar başta Çukurova olmak üzere iç Anadolu ve diğer
bölgelere mevsimsel tarım işçisi göçü veren yöre bu tarihten itibaren sulama kanallarının hizmete girmesi ile göç
alan bir bölge durumuna dönüşmüştür.

Bu iyileşme ile birlikte tarımsal amaçlı hizmete giren sulama kanalları çevresinde yeterli güvenlik
önleminin alınmaması, tarım işçilerinin ve o bölgede yaşayan halkın çoğunun yüzme bilmemesi, gerekli
ışıklandırma ve yönlendirme ışıklarının bulunmayışı gibi sebeplerden dolayı sulama kanallarında boğulma
olayları meydana gelmeye başlamıştır. Bu durum bir güvenlik olduğu kadar serinlemek amacıyla kanallara giren
çocuk ve gençlerin boğulması ile sonuçlanan bir çevre sağlığı sorunudur.

Bölgede meydana gelen boğulma olayları ile ilgili toplu bir istatistiki bilgi elde edilememiş, Şanlıurfa
Cumhuriyet Başsavcılığından yazılı olarak 1995–2011 yılları arasında “Şanlıurfa yöresinde tarımsal amaçlı
sulama kanallarında yaşanan boğulma olayları ” ile ilgili yürütülen soruşturma ve yapılan otopsi dosyalarından
yer alan sayısal bilgi talep edilmiş, ancak ellerinde konu ile ilgili derli toplu istatistiki bir veri olmadığı beyan
edilmiştir.

Yöre halkının can ve mal kaybının önlenmesi için bu konunun gündeme getirilerek gerekli çalışmaların
yapılması için harekete geçilmesi gerektiği amaçlanmıştır.
216
BASINA YANSIYAN BAZI BOĞULMA HABERLERİ
Haber 1- Şanlıurfa’da İki Yılda 34 Kişi Su Kanallarında Boğularak Hayatını Kaybetti
Şanlıurfa’da iki yılda 34 kişinin sulama kanallarında boğularak hayatını kaybettiği bildirildi. Şanlıurfa
Valisi Muzaffer Dilek, yaptığı açıklamasında, havaların ısınması ile bölge halkının sulama kanallarına yüzmek
için gittiği ve boğularak ölüm olaylarının yaşandığını söyledi.
Halkın daha dikkatli olmasını isteyen Vali Dilek, “Atatürk Barajı ile Şanlıurfa ve Harran ovalarına hayat
veren sulama kanallarına serinlemek için girenlerin dikkatli olması gerekiyor. Sulama kanalları ile bölgemizde sulu
tarım yapabilme şansını elde eden vatandaşlarımız, yaz mevsiminin oldukça sıcak geçmesi sebebiyle serinlemek
için sulama kanallarına girmektedirler. Küçük çocuklarında girdiği sulama kanallarında ölümler yaşanmaktadır”
dedi.
Şanlıurfa’da sulama kanallarında 2000 yılında 18 kişi, 2001 yılında da 16 kişi’nin hayatını kaybettiği
hatırlatan Vali Dilek, “İki yılda şehrimizde 34 kişi su kanallarında hayatını kaybetti. Adeta halkımıza mezar olan
sulama kanallarının insanları yutmasını engellemek için tedbirler alıyoruz” şeklinde konuştu.
Haber 2-Sulama Kanalları ve Ölüm
Fırat Nehri’nin suyunu Atatürk Barajı’ndan Harran Ovası’na taşıyan sulama kanalları, özellikle çocuklar ve
gençler için ölüm saçıyor. Şanlıurfa’da son 5 yılda sulama kanallarına giren yaklaşık 200 kişinin boğularak
hayatını kaybettiğini belirten yetkililer, aileleri bu konuda uyardı. Sulama kanallarına girmenin tehlikeli ve
yasak olduğunu belirten yetkililer, özellikle ailelere büyük sorumluluk düştüğünü söyledi.
Özellikle yaz aylarında, kanallarda görülen boğulma olaylarında çok büyük artış olduğunu ifade eden
yetkililer, “Kanaletlerde boğulanların cesetlerini bile bulamıyoruz. Şanlıurfalı gençler ve çocuklar, yasaklara
riayet etmiyor. Şanlıurfa’da son 5 yıl içerisinde sulama kanallarında yaklaşık 200 kişi boğuldu” şeklinde konuştu.
Yaz aylarının gelmesi ile birlikte kavurucu sıcakların etkisini gösterdiği Urfa’da gençler, çocuklar,
öğrenciler soluğu sulama kanaların da alıyor. Geçtiğimiz aylarda yapılan YGS ve SBS sınavlarında terleyen
Urfalı öğrenciler şimdi de sıcaklarla boğuşuyor. Aşırı sıcakların bastırılmasıyla nefesi sulama kanallarında alan
çocuklarımızın acı sonlarının haberini gazetelerden öğreniyoruz. Hz İbrahim’e serin ve selamet olan İbrahim’in
torunlarına karşı serin ve selamet olmuyor. Serin ve selamet olan su, ateş olup aile ocağını yıkıp yakıyor.
10 May 2011... Sulama kanalı 3 can aldı. Şanlıurfa’da serinlemek için Devlet Su İşleri’ne (DSİ) ait sulama
kanalına giren 24 yaşındaki Yusuf İpek ve...28 May 2008... İşte Cumartesi günü küçük Salih sulama kanalı
kenarında oynarken...8 May 2011... Sulama kanalı bir can daha aldı… Gibi haberleri maalesef çok duymaya
ve okumaya başladık. Şanlıurfa’da 3 ayda meydana gelen boğulma olaylarında 22 kişi hayatını kaybetti Adana
Adli Tıp Kurumu’nda yapılan bir araştırmada ise Türkiye ‘de her yıl ortalama bin kişinin suda boğulma sonucu
hayatını kaybettiği belirlendi. Ölümlerin yüzde 52,84’ünün yazın sulama kanallarında yaşandığı tespit edildi.
Tarım arazileri için kullanılan sulama kanalları, kavurucu yaz sıcaklarında çocukların uğrak yeri haline geliyor.
Urfa’daki boğulma vakalarının tamamı ise DSİ’ ye ait sulama kanallarının bulunduğu kırsal kesimlerde yaşanıyor.
Haber 3-Şanlıurfa’ da 3 Kişi Boğularak Öldü
Şanlıurfa ile Viranşehir İlçesi’nde, serinlemek için DSİ’ye ait sulama kanalına giren 24
yaşındaki Yusuf İpek ile ayaklarının kayması sonucu kanala düşen 2 çocuk boğularak yaşamını yitirdi.
1-Hafta sonu arkadaşları ile birlikte pikniğe giden 24 yaşındaki Yusuf İpek, akşam saatlerinde eve
dönmedi. İhbar üzerine İpek’in piknik yaptığı yerdeki sulama kanalına girmiş olabileceği ihtimali üzerine Veysel
Karani Mahallesi’nden geçen DSİ’ye ait sulama kanalı çevresinde çalışma başlatıldı. Suya girdiği yerden 200
metre uzaklıkta, balçığa saplanmış olarak bulunan İpek’in cesedi otopsi için Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma
Hastanesi morguna gönderildi. Bu sırada, İpek’in ölüm haberini alan yakınları uzun süre gözyaşı döktü.
2-Merkeze bağlı İbrik Köyü’nde yaşayan 9 yaşındaki Raşit Çağır, arkadaşları ile evlerinin yakınında oyun
oynadığı sırada ayağının kayması soncu DSİ’ye ait sulama kanalına düştü. Akıntıya kapılan küçük çocuğun
arkadaşlarının haber vermesi üzerine yakınları kanal boyunda arama çalışması başlattı. Güvenlik güçlerinin de
köye gelmesinin ardından yapılan çalışmada, suya düştüğü yerden yaklaşık 1 kilometre uzaklıkta küçük çocuğun
cesedine ulaşıldı. Boğularak öldüğü belirlenen küçük Raşit’in cesedi yakınları tarafından köyde toprağa verildi.
3-Arkadaşları ile oynayan Faysal İnanpolat, uzun süre eve dönmemesi üzerine yakınları tarafından
aranmaya başlandı. Küçük çocuk, ailesinin oturduğu ev ve köyde yapılan aramalara rağmen bulunamayınca
güvenlik güçlerinden yardım istendi. İhbar üzerine köye gelen jandarmalar, küçük Faysal’ın evinin yakınından
geçen DSİ’ye ait sulama kanalına düşme olasılığı üzerine, kanal güzergahında arama başlattı. Yaklaşık 3 saat süren
217
çalışma sonrası, evinden 3 kilometre uzaklıktaki sulama kanalında küçük Faysal’ın cesedine ulaşıldı. Kanaldan
çıkarılan küçük Faysal’ın yapılan otopsisinde boğularak öldüğü saptandı. Küçük çocuğun cesedi defnedilmek
üzere yakınlarına teslim edildi.
Haber 4-Şanlıurfa’da otomobiliyle sulama kanalına düşen bir polis memuru, boğuldu.
Alınan bilgiye göre, merkez Tepedibi köyü yakınlarında, Bekir POLAT (45) yönetimindeki 35 AST 01
plakalı otomobil, yol kenarındaki Devlet Su İşlerine (DSİ) ait sulama kanalına düştü.
Çevreden kazayı gören vatandaşların bildirmesiyle olay yerine giden İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü
dalgıçların yaklaşık 2 saat süren çalışmanın ardından bulunan sürücü Polat’ın cansız bedeni ve kullandığı otomobil
kanaldan çıkartıldı.
Hatay Emniyet Müdürlüğünde görevli olduğu ve kaza yeri yakınlarındaki köylerde akrabalarının bulunduğu
öğrenilen Bekir POLAT’IN cesedi, otopsi yapılmak üzere Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı.
Haber 5- Şanlıurfa’da serinlemek için sulama kanalına giren çocuk boğuldu.
Alınan bilgiye göre, merkeze bağlı Ulubağ köyü yakınlarından geçen sulama kanalına dün akşam saatlerinde
serinlemek için arkadaşlarıyla birlikte giren Ömer Kayar (13) akıntıya kapılarak kayboldu. Gece durumdan
haberdar olan Kayar ailesi kanal etrafında yaptıkları aramalarda sonuç alamayınca durumu güvenlik güçlerine
bildirdi. Gece karanlığında sulama kanalının içinde arama yapamayan ekipler, sabah saatlerinde gerçekleştirdikleri
yaklaşık 3 saatlik çalışmanın ardından Kayar’ın cesedine düştüğü yerin yakınlarında ulaştı. Kanaldan çıkarılan
Kayar’ın cenazesi otopsi yapılmak üzere Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesini kaldırıldı.
Haber 6- Boğulma Sezonu Tam Gaz “Şanlıurfa’da 2’si çocuk 3 kişi boğuldu.”
Şanlıurfa ile Viranşehir İlçesi’nde, serinlemek için Devlet Su İşleri’ne (DSİ) ait sulama kanalına giren 24
yaşındaki Yusuf İpek ile ayaklarının kayması sonucu kanala düşen 9 yaşındaki Raşit Çağır ile aynı yaştaki Faysal
İnanpolat boğularak yaşamını yitirdi
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışma, geriye dönük (retrospektif) bir çalışma olup, sulama kanallarının aşama aşama faaliyete
geçmeye başladığı 1995–2011 yılları arasındaki zaman periyodunu kapsamaktadır.
BULGULAR
Tüm aramalara rağmen bu konu ile ilgili derli toplu bir istatistiksel veriye ulaşılamamış, çalışmada sulama
kanallarında hayatını kaybeden ailelerle yüz yüze görüşme, devletin resmi kayıtlarının ve basında bu konuda çıkan
haberlere dayanarak bilgiler elde edilmeye çalışılmıştır. Resmi kayıtlardan herhangi bir veri elde edilememiştir.
Yüz yüze görüşülenler ölenlerin babası, amcası gibi yakın kişilerdir. Bunlardan biri 2 çocuğunu kaybeden bir
baba ile yeğenini kaybeden bir amcadır.
Basında yer alan haberlerde boğulma olaylarında tarım işi ile uğraşan ve serinlemek, yüzmek amacıyla
sulama kanallarına çocuklar ön plana çıkmaktadır. Görüşülenlerin özelliği tarımsal alanlarda çalışan, sulama
kanallarında arazilerine su alan, tarım işi ile uğraşan kişiler ve serinlemek amacıyla kanallara girenler çocuklardan
oluşmaktadır.
Tablo: Ş.Urfa Merkez İlçeye Bağlı Köylerde Sulama Kanallarına Düşerek Boğulan Kişilere Ait Bilgiler.
ADI
SOYADI
KÖYÜ
YAŞ İŞİ
DÜŞME ŞEKLİ
Orhan
SEÇKİN
Tebedibi
25 Çiftçi
Bisikletle kanala düşme
Bozan
KILIÇ
Balkatan
24 Çiftçi
Taksi kazası
Mahmut
AYNABEK Çatallı
40 Çiftçi
Düşme/Kayma
Abdulhakim
POLAT
Asri
12 Çocuk (Baba Çiftçi)
Oyun oylarken kanala düşme
Abdulkadir
POLAT
Asri
6
Çocuk (Baba Çiftçi)
Oyun oylarken kanala düşme
Bekir
POLAT
Tebedibi
42 Polis Mem-Çiftçi
Aracı ile kanala düşme
Meryem
DEMİR
Balkatan
36 Çiftçi
Düşme/Kayma
Mehmet
MOL
Erbaş
?
Çiftçi
Düşme/Kayma
*Halaf
KILIÇ
Tebedibi
40 Çiftçi
Araç ile ailece kanala düşme
Not: Halaf KILIÇ isimli şahıs bir aileyi asker dönüşü ziyarete götürürken aracının kanala düşmesi sonucu beraberinde ayni
aileden 8 kişi boğulmuşlardır
218
SONUÇ
Tarımsal amaçlı sulama kanallarında yaşanan boğulma olayları başta tarım işçileri ve çiftçiler olmak üzere
bölge halkı için önemli bir güvenlik sorunu oluşturmaktadır. Bu olayları can ve mal kaybı olmadan önlemek hem
kolay, hem de ucuzdur. Ölümle sonuçlanan olayların maliyeti söz konusu dahi olamaz. Şanlıurfa ve yöresinde
aşağıda belirtilen güvenlik tedbirlerinin alınması, toplumda bu konuda bir farkındalık oluşturulması başta devlet
olmak üzere her kesimin üzerinde durması gereken ölümle sonuçlanan bölge için önemli bir halk sağlığı ve
güvenlik sorunudur.
Bu sorunun çözümü için devlet eliyle bir çalışma ekibi veya komisyonunun kurularak somut kararların
alınması bu konuda gerekli tedbirlerin uygulanması için gayret gösterilmesi gerekmektedir.
ÖNERİLER
1-Öncelikle Yerleşim birimlerinin olduğu yerlerden geçen sulama kanallarının çevrelerine , kanal boyunca
koruyucu tel örgü, demir parmaklık vb yapılması,
2-Sulama kanalları çevresine monte edilen bir kısım koruyucu tellerin kötü niyetli şahıslarca sökülerek
çalındığı ifade edilmektedir. Bunun önüne geçmek amacıyla kanal çevrelerine monte edilecek koruyucu tel
örgülerinin/kafeslerinin DSİ tarafından sulama birliklerine, zimmetlenmesi, sulama birliklerinin de bunları
mahiyetlerinde çalışan bekçilere zimmet karşılığı teslim etmelerinin, muhtarlarında bu konuda sorumluluk
almalarının, sulama birlikleri kendi bütçelerinden pay ayırarak sadece yaz aylarında meydana gelen boğulmaları
önleyici tedbirler almasının sağlanması,
3-Gece yol seçimini kolaylıkla bulmak amacıyla sulama kanallarına paralel şekilde bulunan stabilize
yollarda fosforlu işaret levhalarının yerleştirilmesi, DSİ veya sulama birliklerince boğulma olaylarının yaşandığı
kanal boylarına “Dikkat kanala yaklaşmak, sarkmak vb. hareketlerde bulunmak tehlikeli ve yasaktır” gibi
uyarıcı levhaların konulması.
4-Sulama kanalı çevresinde yaşayan halka ve tarım işçilerine tehlike konusunda farkındalık ve boğulmalarda
ilkyardım eğitimlerinin verilmesi, Eğitimciler ve öğretmenler tarafından sürekli kanalda yüzmenin çok tehlikeli
olduğunun anlatılması, bu konuda gerekli uyarılar yapılması, halkıın bu konuda aydınlatması, çocuklara görsel
olarak bu tehlikenin anlatılması
5-Kalabalık bölgelerde çocuk ve gençlerin yüzebilmeleri amacıyla kanalların yakınlarına ve bu kanallardan
su alınarak yüzme havuzlarının yapılması, Çocukların yüzme havuzuna yönlendirilmesi,
6-Kanala düşen kişi veya malzemeyi kolay bulabilmek için belli aralıkla ana kanal içine tel veya demir
ızgaralar konulması,
7-Her meskûn mahal bölgelerindeki nüfus yoğunluğuna göre gönüllü gençlerden boğulmalarda kurtarma
ve ilk yardım sorumlusu olarak seçilip, eğitime alınmalarının sağlanması,
8-İhtiyaç olan yerlerde kurtarma amaçlı kayık, cankurtaran simitleri, sudan çekme amaçlı uzun saplı kanca,
uygun kalınlık ve uzunlukta ip bulundurulması,
9-Boğulma olaylarında en kısa sürede ambulans ve kurtarma konusunda haberleşme ve yardım alma
konusunda sistematik bir mekanizma kurulmasıdır.
KAYNAKLAR
•Tekin S. “30.04.2002” Haber Vitrini “Şanlıurfa’da İki Yılda 34 Kişi Su Kanallarında Boğularak
Hayatını Kaybetti” www.habervitrini.com ,20.03.2012
•Çatkın, H, 22.07.2011,Gazete İpekyol, “Sulama Kanalları ve Ölüm” www.ipekyol.haber.com ,20.03.2012
• Doğan Haber Ajansı,”10.05.2011”, “Şanlıurfa’ da 3 Kişi Boğularak Öldü” www.dha.com.tr , 20.03.2012
• Şanliurfa.com, 27.09.2010 “Şanlıurfa’da otomobiliyle sulama kanalına düşen bir polis memuru,
boğuldu.” www.sanliurfa.com , 20.03.2012
• URFA1.COM, 02.09.2011 “Şanlıurfa’da serinlemek için sulama kanalına giren çocuk boğuldu.” www.
urfa1.com , 20.03.2012
• Şanlıurfa Com, 10.05.2011 “Boğulma Sezonu Tam Gaz” www.sanliurfa.com , 20.03.2012
•Polat,Kemal, Ş.Urfa Merkez İlçe Asri Köyü 2012 (Görüşme)
•Polat,İsmail.Ş.Urfa Defterdarlığı 2012 (Görüşme)
•Polat, Süleyman,Ş.Urfa, Hakan Plastik Sulama Boruları Bayisi, 2012
219
POSTER BİLDİRİLER
PB-1
ÇANAKKALE GELİBOLU’DA TARIM İLAÇLARININ
KONTROLSÜZ VE GÜVENSİZ KULLANIMI
SİBEL CEVİZCİ, COŞKUN BAKAR
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı,
GİRİŞ VE AMAÇ
Pestisitler, tarımsal ürünlerin zararlılara karşı korunarak, verimin artırılması amacıyla yaygın olarak
kullanılmaktadır (1). Tarımsal üretimde de teknolojik ilerlemeler olmasına karşılık, günümüzde toplumların
kimyasal ajanlara, tarım ilaçlarına maruziyeti halen önemli bir halk sağlığı sorunudur. Özellikle gelişmekte
olan ülkelerde pestisitlerin güvenli olmayan koşullarda kullanımı, uygulanması ve boş ilaç kutularının
güvenli olmayan koşullarda uzaklaştırılması, çevrede bırakılması, tarım çalışanlarının sağlığını etkilediği gibi
çevre ve toplum sağlığına da ciddi zararlar vermektedir. Mısır’da yapılan bir çalışmada çiftçiler içme sularını
kuyulardan sağladıklarını bildirmiş; ancak çiftçilerin yarıdan fazlasının pestisitlerin yeraltı sularına karışabileceği
konusunda emin olmadıkları tespit edilmiştir (2). Bu nedenle, pestisitlerin güvenli kullanımı konusunda eğitim
programlarının düzenlenmesine, yerel yönetimlerin bilgilendirme yapmasına, atık pestisit kaplarının özel toplama
sistemleri ile belirli zamanlarda önceden tespit edilen noktalardan güvenli bir şekilde toplanmasına acilen ihtiyaç
bulunmaktadır. Çiftçiler arasında akut ve kronik pestisit zehirlenmesini artıran en önemli risk faktörleri, kişisel
koruyucu önlemlerin alınmaması, özellikle uygulamalar sırasında eldiven ve gözlük kullanılmamasıdır (3).
Genellikle geçmişte pestisit kullanımına bağlı sağlık sorunları yaşayan çiftçilerin risk algısının daha gelişmiş
olduğu ve sonraki uygulamalarında koruyucu önlemlere daha fazla dikkat etmeye başladıkları gözlenmiştir (4).
Türkiye’de çiftçilerin pestisitleri güvenli ve kontrollü kullanımı konusundaki bilgi, tutum ve davranışları, risk
algıları bilinmemektedir. Bu bilinmezlik ise, farklı bölgelerde yaşayanların sosyo-kültürel, eğitim ve ekonomik
yapısına göre pestisitlerin zararlı etkilerini azaltmaya yönelik halk sağlığını koruyucu ve geliştirici müdahaleler
yapılmasını zorlaştırmaktadır.
Gelibolu yarımadası buğday, ayçiçeği, mısır gibi tahıl ürünlerinin yetiştirildiği ve tarım ilaçlarının yaygın
olarak kullanıldığı bir bölgedir. Bu çalışmada Gelibolu’da merkezde yaşayan çiftçilerin tarım ilaçlarının güvenli
kullanımı ve boş ilaç kaplarının atılması konusundaki görüşlerinin değerlendirilmesi ve tarım ilaçlarının çevresel
olarak incelenmesi amaçlandı.
GEREÇ VE YÖNTEM
Tanımlayıcı tipteki bu çalışmada 2012 Ocak Ayında Gelibolu merkezde yaşayan 50 çiftçiye “İlaçları
kullanırken eldiven, maske gibi kişisel koruyucu kıyafetler kullanıyor musunuz?”, “Hiç elle ilaç attınız mı?”,
“ilaçlama bitince boş kapları nereye atıyorsunuz?” ve “İlaçlar insana, hayvana ve çevreye zararlı mı?” soruları
soruldu.
BULGULAR
Çiftçilerin 43’ü ilaçlama sırasında hiçbir zaman eldiven veya maske kullanmadıklarını, 7’si bazen eldiven
kullandığını belirtti. Çiftçilerin hepsi geçmiş yıllarda en az bir kez elle ilaç attıklarını, 18’i ilaçlama sonrasında boş
ilaç kaplarını tarlaya bıraktıklarını, 13’ü dere kenarına attıklarını, 11’i orman içinde hayvanların ulaşamayacağı
çalılıklara bıraktıklarını ve 9’u çuvala koyup yaktıklarını bildirdi. Katılımcıların 31’i kullandıkları ilaçların insan,
hayvan ve çevre sağlığı için zararlı olduğunu belirtti. Katılımcılardan elde edilen bilgiler doğrultusunda merkeze
bağlı köylerde yapılan gözlemlerde çeşme etrafında, dere yataklarında ve tarlalarda boş ilaç kaplarını içeren
yırtılmış çuvallar ve çevreye saçılmış kutular tespit edildi (Resim 1-4).
220
KULLANILAN TARIM İLAÇLARININ BOŞ KAPLARI ÇEŞME BAŞLARINDA, TARLALARDA,
DERE YATAKLARINDA!
Resim 1. Köy çeşmesi
Resim 2. Çeşme başında çamur içinde bulunan boş ilaç kapları (Hammer ve Trafilin ilaç kutuları) Bulunma
zamanı 2012 Ocak Ayı, Kullanım zamanının 2011 Nisan-Mayıs olduğu tahmin edilmektedir.
Resim 3. Aynı çeşmenin etrafında görülen boş ilaç kutularını içeren çuvallar
221
Resim 4. Boş ilaç kutularının bulunduğu dere yatağı ve tarlalar (A ve C: Dere kenarındaki tarım arazileri,
B: Dere yatağı ve etrafında köpekler, D: Dere yatağına yakın tarım arazisi ve üzerindeki saman balyaları.
SONUÇ
Çalışma grubunda yer alan çiftçilerin ilaçların güvenli kullanımı ve kullanım sonrası imha edilmeleri
konusundaki bilgileri yetersizdi. Bölge halkının sağlığının korunabilmesi için tutum ve davranışlarının
iyileştirilmesine yönelik acil sağlık eğitim çalışmalarına ihtiyaç vardır. Ayrıca yerel yönetimlerin katı atık toplama
sistemlerine ilave olarak, özellikle ilaçlama zamanında tarım ilaçları atıklarının da sağlıklı ve güvenli toplanması
konusunda çalışma yapmalarının acil ve gerekli olduğu düşüncesindeyiz.
KAYNAKLAR
1. Jurewicz J, Hanke W, Sobala W, Ligocka D, Gawora-Ziółek M. Occupational exposure to pesticides
among farmers of the Łódź’ voivodeship agricultural area. Med Pr 2011; 62(1): 9-16.
2. Ibitayo OO. Egyptian farmers’ attitudes and behaviors regarding agricultural pesticides: implications
for pesticide risk communication. Risk Anal 2006; 26(4): 989-995.
3. Perry MJ, Layde PM. Sources, Routes, and Frequency of Pesticide Exposure Among Farmers. Journal
of Occupational & Environmental Medicine 1998; 40(8): 697-701.
4. Lichtenberg E, Zimmerman R. Adverse Health Experiences, Environmental Attitudes, and Pesticide
Usage Behavior of Farm Operators. Risk Analysis 19(2): 283-294.
222
PB-2
KIRŞEHİR İLİNDE MERKEZE BAĞLI BİR KÖYDE HAYVANCILIKLA
UĞRAŞAN BİREYLERİN BRUSELLA İLİŞKİN BİLGİ, TUTUM VE DAVRANIŞLARI
ÜLKEN TUNGA BABAOĞLU*, SİBEL CEVİZCİ**
*Ahi Evran Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü.
**Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı A.D.
GİRİŞ VE AMAÇ
Brusella, dünya genelinde insanlarda, yıllık 500.000 den fazla yeni vaka ile seyreden, önemli kalıntılar
bırakan zoonotik bir hastalıktır1, 2. Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Dünya
Hayvan Sağlığı Örgütü (OIE)’e göre brusella en önemli zoonoz hastalıklardan biri olarak tanımlamaktadır3.
Dünya’da yaygın bir seyir göstermesiyle birlikte Akdeniz ülkelerinde, Arap yarımadasında, Güney, Orta ve Batı
Asya ülkelerinde endemik, güneydoğu Asya ülkelerinde sporadik olarak görülmektedir. Birçok Avrupa ülkesi
bruselladan eradikedir4,5. Ülkemizde de endemik olan brusella, insanlara direkt veya indirekt olarak hayvan veya
hayvansal ürünlerden (et, süt ve ürünleri, idrar, vb.) bulaşmaktadır6, 7. Bruselloz; hayvanlarda abortusa, steriliteye,
süt ve ette verim kaybına sebep olan lokalize bir hastalık tablosuyla seyrederken, insanlarda ateşli, septisemik
bir hastalıktan çeşitli doku ve organ tutulumuna kadar, çok çeşitli klinik tablolar şeklinde görülebilmektedir1,2.
Ülkemizde, bruselladan eradikasyon sağlamak amacıyla 1984 yılında başlayan “Türkiye Brusellozis mücadele
projesi” uygulanmaktadır. Çeşitli bölgelerde yapılan çalışmalarda, Brusella görülme oranı %6-34 arasında tespit
edilmiştir8,9,10. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yürüttüğü prevalans çalışmasında sığırlarda %1,43, koyunlarda
ise %1,97 oranında brusella tespit edilmiştir11. Türkiye’de özellikle İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
bölgesinde insanlar ve hayvanlar arasında yaygın olarak görülmektedir12. Çalışma alanı çevresindeki illere
bakıldığında, Kırıkkale yöresinde süt ineklerinde yapılan çalışmada brusella seroprevelansı %19 olarak tespit
edilmiştir13. Kayseri’de yapılan çalışmada insanlardaki brusella prevalensı %3,4 (ilçeler arası %19,6-%5,0)
bildirilmiştir. Kayseri’de yapılan bu çalışmada eğitim düzeyi yükseldikçe brusella prevelansının düştüğü
bildirilmiştir. Çiğ sütten peynir, tereyağ ve kremasını yapanlarda, brusella prevelansı daha yüksek çıkmıştır14.
Bu çalışma halk sağlığı ve hayvan endüstrisi yönünden büyük önemi olan bruselloz konusunda Kırşehir
ilinde merkeze bağlı köylerde yaşayan ve hayvancılıkla uğraşan bireylerin bilgi durumunu tespit etmek ve
brusellaya yönelik bilinçlendirme çalışmaları gereksinimini belirlemek amacıyla yapılmıştır.
GEREÇ – YÖNTEM
Tanımlayıcı tipte yapılan bu çalışma, Kırşehir merkez’e bağlı bir köyde yaşayan ve hayvancılıkla uğraşan
48 kişinin katılımı ile yapıldı. Araştırmanın verileri, 01-10 Şubat 2012 tarihleri arasında, köydeki kahvehanelere
hayvan yetiştirenler çağrılarak, yüz yüze anket tekniği ile toplanmıştır. Çalışmaya katılan bireylerin sosyo
demografik özellikleri ve brusella’ya karşı bilgi ve tutum düzeylerini belirlemek amacıyla literatür taranarak
hazırlanan anket soruları hazırlanmıştır. Anket iki bölümden oluşmaktadır. Sosyo demografik özelliklerini
sorgulayan 10 soruluk ilk kısım ve 35 sorudan oluşan bruselloz bilgi ve tutumlar ile ilişkin sorulardan oluşmuştur.
Araştırmadan elde edilen veriler, SPSS istatistik programı ile değerlendirilmiştir. Verilerin analizinde
tanımlayıcı istatistikle, sayı ve yüzdelikleri bulunmuş ve değerlendirilmiştir.
BULGULAR
Çalışmaya toplam 48 kişi katıldı. Çalışmaya katılanların ortalama yaşları 48,2±11,8 (min:18-maks:70)
idi. Katılımcılardan %6,3 (n:3) tanesi okur-yazar, %77,1 (n: 37) tanesi ilköğretim ve %16,7 (n:8) tanesi lise
mezunuydu. Katılımcıların %91,7 (n: 44)’si evli idi. Çalışmamıza katılanların %83,3 (n:40)’ü meslek olarak
çiftçiliği seçtiler. Katılımcıların ortalama 16,7±25,6 (min:1-maks:150) hayvan sayılarına sahiptiler. Katılımcıların
%91,7 (n:44)’si sadece büyükbaş hayvan, %4,2 (n:2)’si sadece küçükbaş hayvan ve %4,2 (n:2)’si ise hem büyükbaş
hem de küçükbaş hayvan yetiştirdiklerini belirtiler. Katılımcıların %72,9 (n: 35)’u hayvanlarıyla tüm ev halkının
ilgilendiğini, %27,1 (n: 13) tanesi hayvanlarına yalnızca kendilerinin baktığını belirtiler (Tablo 1).
223
Tablo 1. Katılımcıların Sosyodemografik Özellikleri
Sayı (n)
Özellikler
3
Eğitim
Okur-yazar
37
İlköğretim
8
Lise
Medeni Durum
44
Evli
4
Bekar
40
Meslek
Çiftçi
8
Diğer
44
Bakılan hayvan türü
Büyükbaş
2
Küçükbaş
2
Büyük-Küçükbaş
13
Hayvanlara bakan
Kendim
35
Tüm ev halkı
Yüzde (%)
6,3
77,1
16,7
91,7
8,3
83,3
16,7
91,7
4,2
4,2
27,1
72,9
Çalışmaya katılan hayvan yetiştiricilerinin %66,7 (n:32)’si hayvan doğumu sırasında eldiven kullandıklarını
belirtmiştir. Hayvanlarının sağımını makineyle yapanların oranı %58,3 (n:28) olduğu tespit edilmiştir.
Katılımcıların %93,8 (n:45)’i sağım öncesi hayvanın memesini temizlediklerini belirtmiştir. Hayvanlara
dokunduktan sonra elleri yıkadıklarını belirten katılımcı oranı %85,4 (n:41)’ü olduğu bulunmuştur. Çalışmaya
katılan hayvan yetiştiricilerinin hayvan bakımı sırasında uygulamalarına ilişkin Tablo 2 de özetlenmiştir.
Tablo 2. Katılımcıların hayvan bakımı sırasında enfeksiyondan korunmak için uygulama ve tutumları
Sayı (n)
Yüzde (%)
Hayvan doğumu sırasında eldiven
kullanır mısınız?
32
66,7
Evet
16
33,3
Hayır
Hayvan sağımını nasıl yaparsınız?
18
37,5
Çıplak elle
28
58,3
Makineyle
1
2,1
Süt sağmam
1
2,1
Diğer
Sağım öncesi hayvanın bulunduğu
yeri temizler misiniz?
45
93,8
Evet
3
6,3
Hayır
Sağım öncesi hayvanın memesini
temizler misiniz?
45
93,8
Evet
3
6,3
Hayır
Sağım sonrası hayvanın memesini
temizler misiniz?
15
31,3
Evet
33
68,8
Hayır
Hayvanlara dokunduktan sonra
elleri yıkar mısınız?
41
85,4
Evet
7
14,6
Hayır
Ahırları dezenfekte etme süresi ne kadardır?
9
18,8
3 ayda bir
13
27,1
6 ayda bir
16
33,3
Yılda bir
10
20,8
Hiç yapmam
Ankete “Hayvanların atıklarını, doğum zarını nasıl imha edersiniz?” sorusuna yanıt verenlerin %41,7
(n:20)’si köpeklere veririm dedikleri belirlenmiştir. “Atık yapan hayvana ne yaparsınız?” sorusuna yanıt
verenlerin %50 (n:24)’si sürüde saklarım yanıtını vermişlerdir. “Atık olduğunda kime haber verirsiniz?” sorusuna
224
katılımcıların %52,1 (n:25)’i veteriner hekime bildirdiklerini belirtmiştir (Tablo 3). Çalışmaya katılan hayvan
yetiştiricilerinde brusella belirtilerine ilişkin tutumları Tablo 3’de özetlenmiştir.
Tablo3. Katılımcıların hayvanlardaki bruselloz belirtileri ve bruselloz riskinin arttığı durumlardaki tutumları
Sayı (n)
Yüzde (%)
Hayvanlarda ölü doğum, yavru atma oldu mu?
16
33,3
Var
32
66,7
Yok
Hayvanların atıklarını, doğum zarını nasıl imha edersiniz?
20
41,7
Köpeklere veririm
16
33,3
Toprağa gömerim
8
16,7
Dışarı atarım
3
6,3
Uzak bir yere atarım
1
2,1
Bilmiyorum
Atık yapan hayvanları nasıl sağarsınız?
11
22,9
Hiç sağmam
14
29,2
En son sağarım
1
2,1
İlk sırada sağarım
20
41,7
Dikkat etmem
2
4,2
Bilmiyorum
Atık yapan hayvana ne yaparsınız?
24
50,0
Sürüde saklarım
8
16,7
Satarım
6
12,5
Keserim
3
6,3
Kasaba veririm
7
14,6
Bilmiyorum
Atık olduğu zaman ahırı kireçler misiniz?
27
56,3
Evet
9
18,8
Hayır
12
25,0
Her zaman değil
Çalışmaya katılanların, %91,7 (n: 44)’si Brusella hastalığını duyduklarını, %14,6 (n:7)’sı brusella hastalığı
geçirdiğini belirtmiştir. Katılımcıların %45,8 (n:22)’i brusella hastalığının insana bulaşma yolu olarak çiğ süt ve
süt ürünlerini tüketme olduğunu belirtmiştir. Bruselloz bulaşma ve riskli davranışları hakkında bilgi ve tutumları
Tablo 4’de özetlenmiştir.
Tablo 4. Katılımcıların bruselloz bulaşma yolları üzerine bilgileri ve günlük pratikte karşı karşıya oldukları
risklere yönelik tutumları
Sayı
Yüzde (%)
(n)
Brusella hastalığını duydunuz mu?
44
91,7
Evet
4
8,3
Hayır
Hayvanları brusella’dan nasıl korursunuz?
38
79,2
Aşılattırırım
1
2,1
Hasta hayvanları tedavi ettiririm
2
4,2
Korumaya gerek yok
7
14,6
Bilmiyorum
Bruselloz insanlara nasıl bulaşır?
4
8,3
Hayvan doğurturken
22
45,8
Çiğ süt ve süt ürünlerini tüketme
9
18,8
Dogum, Çiğ süt ve süt ürünlerini tüketme
1
2,1
Çiğ et tüketiminde
12
25,0
Bilmiyorum
Bruselloz hayvandan insana bulaşır mı?
42
87,5
Evet
5
10,4
Hayır
1
2,1
Bilmiyorum
Çiğ sütten beyaz peynir yapar mısınız?
15
31,3
Evet
33
68,8
Hayır
Yaptığınız peyniri nasıl tüketirsiniz?
225
Tereyağını nasıl yaparsınız?
Brusella hastalığı geçirdiniz mi?
Brusella hakkında daha önceden eğitim
aldınız mı?
Bruselloz hakkındaki bilgileri nereden
öğrendiniz?
Taze olarak
Salamura yapıp
Tulumda 3 ay bekletip
Hepsi
10
6
16
16
20,8
12,5
33,3
33,3
Kremadan (çiğ kaymaktan)
Yoğurttan
26
22
54,2
45,8
Evet
Hayır
7
41
14,6
85,4
Evet
Hayır
11
37
22,9
77,1
Televizyon
Doktor
Arkadaş
Diğer
7
8
22
11
14,6
16,7
45,8
22,9
SONUÇ
Ülkemizde, çiftçiler ve kırsal kesimde besicilikle uğraşanlar arasında yaygın olarak görülen brusella
önemli bir halk sağlığı sorunudur. Kırşehir ilinde daha önce yapılan bir çalışma yoktur. Türkiye genelinde yapılan
Brusella çalışmalarında, sığırlarda % 1.43, koyunlarda % 1.97 oranlarında brusella hastalığı görülmüştür15. Çevre
bölgelerde ise, Kayseri yöresinde sığırlarda yapılan çalışmada %10,37, Kırıkkale bölgesinde yine sığırlarda
yapılan çalışmada %1913, Konya’da koyun sürülerinde yapılan çalışmalarda %24-81,8 oranında brusella hastalığı
tespit edilmiştir17. Kırşehir ilinde il sağlık müdürlüğünün verilerine göre 2010 yılında 77 kayıtlı hasta tespit
edilmiştir16. Çalışmaya katılanların %14,6 (n:7)’sı brusella geçirdiğini belirtmiştir.
Brusella, insanlara birçok yolla bulaşabilmektedir. Bunlara; enfekte hayvan salgıları, doğum sonrası
atıklarına koruyucusuz temas, atıkların doğru imha edilmemesi, atık yapan hayvanların sürüden ayrılmaması
ve hijyen önlemlerinin alınmaması gösterilebilir7. Yapılan çalışmada hayvanlarla temas halindeyken eldiven
kullanım oranı %66,7 (n:32), çıplak elle sağım %37,5 (n:18), hayvanlara dokunduktan sonra elleri yıkayanlar
%85,4 (n:41) oranında olduğu, katılımcıların %41,7 (n:20)’sinin hayvan atıklarını köpeklere verdiğini, %33,3
(n:16)’sının toprağa gömdüklerini, atık yapan hayvanlara ne yaparsınız sorusuna ise %50 (n:24)’ü sürüde
sakladıklarını bildirmişlerdir. Bu oranlar, hayvan yetiştiricilerinin büyük bir kısmının bu konuda önlem almasına
rağmen, önemli bir kısmınında bu konuda farkındalık ve bilinç düzeyinin düşük olduğunu göstermektedir7.
Brusella hastalığının en önemli bulaşma yolu ise, çiğ süt ve süt ürünlerinin tüketimidir8. Yapılan çalışmada
hayvan yetiştiricilerinden %42,8 (n:22)’sinin brusellanın çiğ süt ve süt ürünleri kullanımından bulaştığını
bildiklerini bildirmiştir fakat katılımcıların %31,3 (n:15)’i çiğ sütten beyaz peynir ürettiklerini, %54,2 (n:26)’ı ise
çiğ kaymaktan tereyağı yaptıklarını bildirmişleridir. Sonuçlara bakıldığında, çiğ süt ve süt ürünlerinin risk altında
olduğu anlaşılmaktadır.
Türkiye’de hayvanlarda yaygın olarak görülen brusella, zoonoz olması nedeniyle önemli bir halk sağlığı
sorunu olarak hem insan sağlığını olumsuz yönde etkilemekte hem de hayvancılığı olumsuz yönde etkilemesinden
ötürü, ülke ekonomisini olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle risk grubunda bulunan hayvan yetiştiricilerinde
Brusella hastalığı hakkında bilinçlendirme çalışmalarının yapılması, bu hastalığın eradikasyon çalışması için son
derece önemlidir. Çalışmaya katılanların %77,1 (n:37)’i daha önceden brusella hakkında eğitim almadıklarını,
%45,8 (n:22)’i brusella hakkındaki bilgilerini arkadaşlarından öğrendiklerini bildirmişlerdir. Çalışma sonuçlarına
bakıldığında hayvan yetiştiricilerinin bu konuda bir takım önlemler almalarına rağmen, hastalık hakkındaki bilgi
düzeyinin düşük olması sebebiyle halk risk altındadır. Kırşehir bölgesinde daha önceden bu yönde bir çalışma
yapılmamış olması nedeniyle bir ön çalışma olan bu araştırmanın daha geniş ve kapsamlı yapılması, elde edilen
sonuçlara göre hayvancılıkla uğraşan bireylere bilinçlendirme çalışmalarının yapılmasının hastalıkla mücadele
konusunda yararlı olacağı kanısındayız.
226
KAYNAKLAR
1. Corbel MJ: Brucellosis: an overview. Emerg Infect Dis, 3:213–21, 1997.
2. Joint FAO/WHO expert committee on brucellosis. World Health Organ Tech Rep Ser, 740: 1–132,
1986.
3. Lopes LB: Nicolino R. Haddad JPA. Brucellosis-Risk Factors and Prevalence: A Review. The Open
Veterinary Science Journal, 4, 72-84, 2010.
4. Benkirane A: Ovine and caprine brucellasis: world distribution and control/eradication strategies in
the West Asia/North Africa Regio. 6th International Sheep Veterinary Congress, Crete, Greece, 17-21
Haziran 2005.
5. Young EJ: An overview of human brucellosis. Clin Infect Dis, 21: 283–89, 1995.
6. http://www.who.int/zoonoses/diseases/brucellosis/en/index.html Erişim tarihi: 26.01.2012.
7. Akkuş Y. Karatay G. Gülmez A: Hayvancılıkla Uğraşan Bireylerin Bruselloza İlişkin Bilgi ve
Uygulamaları, Kafkas J Med Sci, 1(1), 16-20, 2011.
8. Ceylan E. Irmak H. Buzğan T. Ve ark: Van İline Bağlı Bazı Köylerde İnsan ve Hayvan Populasyonunda
Bruselloz Seroprevalansı, Van Tıp Dergisi,10 (1), 2003.
9. Çelebi, Ö, Atabay U.I: Seroepidemiological investigation of brucellasis in sheep abortions in Kars,
Turkey. Trop. Anim. Health.Prod. 41, 115-119, (2009).
10. Öngör, H., Muz, A, Çetinkaya, B: Atık yapmış koyunlarda Brucelloszis ‘in teşhisinde ELlSA ile diğer
serolojik testlerin karşılaştırılması. Turk J.Vet. Anirn Sci. 25, 21-26, 2001.
11. T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü , http://www.kkgm.gov.tr/
birim/hay_sagl/Hastaliklar/brucella.htm Erişim tarihi: 06.01.2012
12. Akdeniz H, Irmak H, Timurkan H, Buzğan T, Karahocagil MK, Deveci A, Demiröz AP: Van Edremit
İlçesi Gölkarşı Köyünde yapılan bruselloz araştırması. Van Tıp Derg, 7:128-132, 2000.
13. Öcal N ve ark: Kırıkkale yöresinde süt sığırcıklarında Brusellozis,Listeriozis ve Toksoplazmozis’in
seroprevalansı ve birlikte görülme sıklığı. Kafkas Üniv Vet Fak Derg, 14 (1):75-81, 2008.
14. Çetinkaya F ve ark: Prevalence of Brucellozis in the rural area of Kayseri, Central Anatolia. Turkey.
Turk J Med Sci, 35, 121-126, 2005.
15. İyisan AS, Akmaz Ö, Gökçen Düzgün S, ve ark: Türkiye’de sığır ve koyunlarda Brucellosis’in
seroepidemiyolojisi Pendik Vet Mikrobiyol Derg, 31(1): 21 – 75, 2000.
16. Kırşehir il çevre ve orman müdürlüğü, İl çevre durum raporu, 99-100, 2008.
17. Aras Z. Ateş M: Konya ilinde atık yapmış koyun sürülerinde brusellozisin seroprevelansı ve risk
faktörlerinin değerlendirilmesi. Vet Bil Derg, 25,1-2;29-25, 2009.
227
PB-3
KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR İLE İLGİLİ BİLGİ, TUTUM VE DAVRANIŞLARININ
BELİRLENMESİ
MURAT EMRAH AÇIKGÖZ, İSMAİL ATÇEKEN, TEVFİK PINAR,
MERAL SAYGUN, EMRE AYGÜN
GİRİŞ VE AMAÇ
Bu çalışma, dünya gündeminde önemli yeri olan genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) hakkında
Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi (KÜTF) öğrencilerinin bilgi, tutum ve davranışlarını tespit etmek amacıyla
yapılmıştır.
GEREÇ VE YÖNTEM
Araştırma, Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesinde Aralık 2011 tarihinde yapılmış kesitsel bir çalışmadır.
Araştırmaya tıp fakültesinin tüm sınıflarını oluşturan toplam 472 öğrencinin 386’sına genetiği değiştirilmiş
organizmalara ilişkin bilgi ve yaklaşımlarını irdeleyen anket uygulanmıştır.
BULGULAR
Araştırmaya katılanların %57.0’si kız, %43.0’ü erkektir. Kız öğrencilerin %91.4’ü, erkek öğrencilerin %
91.6’sı GDO’lu ürünler hakkında bilgi sahibi olduklarını belirtmiştir (p= 0.944).
GDO hakkındaki bilgi %73.5 oranında TV ve Radyodan edinilmiştir.
Öğrencilerin %92.7’si satın alınan gıdaların GDO’lu olduğunu, %89.8’u GDO’nun daha çok tarımsal
alanda kullanıldığını düşünmektedir.
Öğrencilerin %66.3’ü GDO’ların sağlığa zararlı olduğunu, %26.4’ü GDO’ların bazılarının yararlı
bazılarının zararlı olabileceğini, %79.2’si GDO’ların ekosisteme zararlı olduğunu düşünmektedirler.
“GDO’lu ürünler ekosistemi nasıl etkiler?” sorusuna kız öğrencilerin %82.3’ü olumsuz etkiler, %2.5’i
olumlu etkiler, %3.4’ü etkilemez %11.8’i fikrim yok diye cevaplamıştır. Erkek öğrencilerin ise %75.2’si olumsuz
etkiler, %3.9’u olumlu etkiler, %5.9’u etkilemez %15.0’i fikrim yok diye cevaplamıştır (p= 0.394). Aynı soruya
teorik derslerin görüldüğü 1, 2, 3. Sınıfların %78.3’ü olumsuz etkiler, uygulamalı derslerin görüldüğü 4, 5, 6.
Sınıfların %81.0’i olumsuz etkiler cevabını vermiştir (p= 1,43).
Öğrencilerin %35.5’inin GDO’lu ürünleri tüketmekte bir sakınca görmediklerini, %52.4’ünün sakıncalı
bulduğunu ve tüketmeyeceklerini, % 14.1’inin fikrinin olmadığını ifade etmişlerdir. Bu konuda erkeklerle kızlar
arasında istatistiksel olarak fark bulunmamıştır (p= 0.132).
Öğrencilerin %50.3’ü (erkeklerin %39.9’u; kız %58.1’i) Ülkemizde GDO teknolojisi ile besin üretilmesini
uygun bulmadığını, %41.9’unun (erkek %47.7’si; kız %37.4’ü) bazı ürünler için uygulanabileceğini belirtmişlerdir.
Erkeklerle kızlar arasında anlamlı fark saptanmıştır (p=0.002).
“GDO’lu ürünler gelişmiş ülkelerde üretiliyor ve tüketiliyor. Zararlı olsaydı tüketmezlerdi” savına
öğrencilerin % 87.6’sının katılmadığı (erkeklerin %92.1’i; kızların %81.7’si) saptanmıştır. Erkeklerle kızlar
arasında anlamlı fark saptanmıştır (p=0.003).
“Dünyanın büyük bir bölümü açlık çekmektedir ve GDO’lu üretim tek çözümdür” fikrine katılanların oranı
%15.2 (kızların %9.8’i; erkeklerin %22.4’ü) iken, “dünyadaki açlık sorununun çözümünün GDO’lu üretim değil
adil paylaşım” olduğunu söyleyenlerin oranı %80.9’dur. Kızlarla erkekler arasında anlamlı fark saptanmıştır (p=
0.005).
Açlık sorunu yaşayan ve toprakları tarıma elverişli olmayan ülkelerde GDO teknolojisinin kullanılmasını
öğrencilerin %41.9’unun olumlu, %45.0’inin olumsuz karşıladığı %13.0’ünün fikrinin olmadığı saptanmıştır.
Öğrencilerin %93.8’inin tüketilen besinlerin üzerinde GDO’lu olduğunun belirtilmesinin gerektiğini
bildirmişlerdir.
Öğrencilerin %24.5’inin satın aldıkları ürünlerin etiketlerini GDO yönünden inceledikleri %75.5’inin
incelemedikleri saptanmıştır.
228
Ürünlerin etiketlerini incelememe nedeni olarak öğrencilerin %16.4’ü etiketleri önemsemedikleri için,
%40.8’i ürünlerin üzerinde etiket olmadığı için, %1.9’u GDO’yu zararlı bulmadığı için, %6.9’u etikette yazılanları
anlamadığı için, %18.7’si etiketi okumaktan sıkıldıkları için incelemediğini ifade etmiştir. Kızlarla erkekler
arasında fark saptanmıştır (p= 0.001).
“Güvenilen bir markanın ucuz GDO’lu ürününü diğer pahalı GDO’suz bir ürüne tercih edermisiniz?”
sorusuna öğrencilerin %30.7’si (kızların %28.7’si; erkeklerin %33.3’ü) evet, %61.7’si (kızların %66.3’ü;
erkeklerin %55.6’sı) hayır, %7.6’sı fikrim yok şeklinde cevap vermiştir. Erkeklerle kızlar arasında anlamlı fark
saptanmıştır (p=0.037).
Öğrencilerin en fazla fikir sahibi olmadıkları konular irdelendiğinde “GDO’lu ürün tüketirmisiniz?”
sorusu (%14.1) ve “GDO’lu ürünlerin eko sistem üzerine etkisi nedir?” sorusu (%13.2) konusunda fikir sahibi
olmadıklarını ifade etmişlerdir. En az karasız %1.7 ile “ülkemizde üretim yapılması” konusundadır.
SONUÇ
Çalışmamıza göre öğrencilerin büyük çoğunluğunun GDO’lu ürünleri zararlı buldukları saptanmıştır.
Ancak, bilimsel belirsizliklerin ortadan kaldırılması, GDO’nun uzun dönem etkilerini belirleyecek iyi planlanmış
araştırmaların yapılmasına ihtiyaç olduğu da değerlendirilmektedir.
229
PB-4
MEVSİMLİK TARIM İŞÇİLERİNİN GÜVENLİ PESTİSİT KULLANMA DAVRANIŞLARI
ZEYNEP ŞİMŞEK*, CANAN DEMİR*, BURCU KARA*,
SAMİ AKPİRİNÇ **,GÖZDE ERÇETİN***
*Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD. ** Harran Üniversitesi SHMYO
***Harran Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Lisans Öğrencisi
GİRİŞ VE AMAÇ
Pestisit deyimi, insektisit (böcek öldürücü), herbisit (yabani ot öldürücü), fungusit (küf öldürücü),
rodentisit (kemirgen öldürücü) gibi farklı sınıflandırmaları olan kimyasal maddelerin tümünü kapsamaktadır.
Pestisitlerin kullanımı çok eski tarihlere dayanmaktadır. M.Ö. 1500’lere ait bir papirüs üzerinde bit, pire ve
eşek arılarına karşı insektisitlerin hazırlanışına dair kayıtlar bulunmuştur. 19.yy’da zararlılara karşı inorganik
pestisitler kullanılmış,1940’lardan sonra pestisit üretiminde organik kimyadan faydalanılmış, DDT ve diğer iyi
bilinen insektisit ve herbisitler keşfedilmiştir. Bugüne kadar 6000 kadar sentetik bileşik patent almasına karşın,
bunlardan 600 kadarı ticari kullanım olanağı bulmuştur. Toksik kimyasallara maruziyet dünyada önemli halk
sağlığı sorunlarından biridir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından her yıl 355.000 istemsiz zehirlenme meydana
geldiği, bunun üçte ikisinin gelişmekte olan ülkelerde olduğu bildirilmektedir. Yapılan çalışmalar, kimyasal
üretiminin her yıl önemli ölçüde arttığını, bu durumun da özellikle yoksul bölgelerde sağlık ve çevresel riskleri
arttıracağını göstermektedir (1).
Toplum sağlığı açısından tarımsal mücadelede kullanılan pestisitler önemli risk faktörüdür. Pestisitlerin
insanlar üzerindeki etkileri fetal yaşamdan itibaren başlamakta, plasentadan fetüse geçmekte, bunun sonucunda
düşükler, anomalili doğumlar görülmektedir. Tarım ilaçlarının bir bölümü de (Organofosfatlı ve karbamatlı
insektisitler) etkilerini doğrudan doğruya periferal ve merkezi sinir sistemi üzerinde göstererek organizmanın
yaşamını tehdit etmektedir. Araştırmalar, gebelikten önceki iki yıl tarım ilacına maruz kalındığında bebekte
böbrek kanseri riskinin arttığını, gebeliğin ilk üç ayında maruz kalındığında, anensefali ve kendiliğinden düşük
riskinin yükseldiğini göstermiştir. Dolayısıyla bu maddeler hedef olmayan organizmaya çeşitli yollarla girmekte
ve organizmada sinir sistemi, endokrin sistem, immün sistem, karaciğer, kas, kalp, kan, boşaltım ve diğer sistemleri
etkileyebilmektedirler (1-8).
Toplumda bilgi eksikliği, sağlık personelinin toksik etkilenim probleminin büyüklüğünün farkında olmayışı,
enfeksiyon hastalıkları gibi hastalıkların önceliği alması, var olan kayıt sistemlerinin zehirlenmelere bağlı gerçek
morbidite ve mortaliteyi yansıtmaması ve tanı sorunlarının önemli bariyerler olduğu saptanmıştır (9). Korumada
öncelikli strateji; özellikle toplumun çevresel riskler üzerinde kontrollerini arttırmak amacıyla sağlık eğitimi dahil
sağlığı geliştirme programlarının düzenlenmesidir.
Pestisitler açısından tarımda çalışanlar ve özellikle de mevsimlik tarım işçileri, tarlaları hem çalışma hem
de yaşam alanı olarak kullanması nedeniyle risk grubu olarak tanımlanmaktadır(10). Bu çalışmada mevsimlik
tarım işçilerinde pestisit kullanımı ve korunma davranışlarının saptanması amaçlanmıştır.
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışmada Şanlıurfa ve Adıyaman il merkezlerinde yürütülen ‘Mevsimlik Tarım İşçisi Ailelerin
İhtiyaçlarının Belirlenmesi 2011’ çok amaçlı kesitsel tipteki araştırmanın pestisit kullanımı ile ilgili maddeleri
analiz edilmiştir. Araştırmanın evreni, Adıyaman ve Şanlıurfa illerinin il merkezlerinde yaşayan ve araştırmanın
yürütüldüğü son 1 yıl içinde mevsimlik tarım işçisi olarak çalışan “15-49” yaş arasındaki kadınlar ve 15 yaş ve
üzerindeki erkeklerdir. Örnek büyüklüğü 1198 hane olup, kadınlarda yanıtlama hızı yaklaşık %91, erkeklerde
%80’dir. Evde birden fazla kadın ve erkek olduğunda “Kish” yöntemi kullanılarak
belirlenen kişiye yüz yüze görüşme yöntemiyle soru formları uygulanmıştır. Veri girişi ve analizler için
SPSS programı (11,5) kullanılarak analizler yapılmıştır.
BULGULAR
Araştırmaya katılan kadınların %20’si, erkeklerin ise %28’i tarlada ilaçlama yaptıklarını bildirmişlerdir.
230
Tablo 1’de izlendiği gibi, her iki cinsiyette de en fazla alınan önlem el ve yüz yıkamadır. Yaklaşık %70’i
ilaçlama yaparken maske takmadığını, %90’ı tulum/ilaçlama kıyafeti giymediğini bildirirken, iki kişiden biri
ilaçlama yaptıkları kıyafetleri diğer çamaşırlarla birlikte yıkadıklarını, beş kişiden dördü pestisit kutularını
gömmediklerini belirtmişlerdir. Pestisitlerin kanser, kısırlık gibi sağlık sorunlarına yol açabileceğini bilme
durumu sorgulandığında; kadınların %9.4’ü, erkeklerin %20’si bildiğini ifade etmiştir. Kadınlarda öğrenim
düzeyi yükseldikçe duş alma oranının yükseldiği (okur-yazar olmayan,okur-yazar %60; İlkokul ve üstü %76)
(p<0.05), öğrenimin diğer davranışlarla ilişkisinin bulunmadığı saptanmıştır(p>0.05). Benzer şekilde öğrenim
durumu yükseldikçe pestisitlerin sağlığa olumsuz etkilerini bilme durumu da anlamlı olarak yükselmektedir
(okur-yazar olmayan,okur-yazar %7; İlkokul ve üstü %20) (p<0.05). Erkeklerde öğrenim durumuyla güvenli
pestisit kullanımı davranışları ve bilgi durumu arasında farklılık bulunmamıştır(p>0.05).
Tablo 1: Kadın ve Erkeklerin Pestisit Kullanma Davranışları (%)
Davranışlar
Maske Takma
Eldiven Giyme
Saçları Kapatma
Tulum Giyme
El ve Yüz Yıkama
Duş Alma
Kıyafetleri Ayrı Yıkama
İlaç Kutularını Gömme
Kadın (242)
31,1
43,2
83,8
10,8
79,2
58,3
41,8
17,1
Erkek (289)
37,5
46,7
28,8
14,5
87,5
73,5
43,3
26,3
Şekil 1: Cinsiyete Göre Pestisitlerin Sağlık Etkilerini Bilme Durumu
20
20
15
10
9,4
5
0
Kadın
Er k ek
TARTIŞMA
Bu çalışmada koruyucu ekipman kullanımı % 10.8 ile % 83.8 arasında değişmektedir. Yapılan diğer
çalışmalarda da benzer sonuçlar elde edilmiştir. Örneğin Brezilya’da yapılan bir çalışmada çiftçilerin %90’ından
çoğunun pestisitlerin sağlığa zararlı olmasını bilmesine rağmen %20’sinden azının koruyucu ekipman
(eldiven,maske,iş tulumu,çizme) kullandığı belirlenmiştir(11).
Çömelekoğlu ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada; üreticilerin % 35’inin ilaçlamaya başlamadan önce ve
ilaçlama boyunca maske,eldiven ve gözlük takma gibi önlemler aldığını % 65’inin ise bu tür önlemleri almadığı
bildirilmiştir(12). Eğirdir’de yapılan başka bir çalışmada üreticilerin % 38’inin ilaçlama yaparken bazen tedbir
aldığı % 32’sinin ise hiçbir tedbir almadığı belirtilmiştir(13). Şahin ve arkadaşlarının 2010 yılında yaptıkları
çalışmada; olguların %23.5’i her zaman/sıklıkla ilaçlama sırasında eldiven kullandığını, %8.8’i maske taktığını,
%9,6’sı tulum giydiğini, %61’i ilaçlama sonrası sıklıkla ellerini yıkadığını, % 18.4’ü boş ilaç kutularını toprağa
gömdüğünü belirtmiştir(14). Bu çalışmada 10 kadından ve 5 erkekten biri pestisitlerin sağlığa etkilerini bildiğini
ifade etmiştir.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Tarım ilaçları ile ilişkili olarak ortaya çıkabilecek insan ve çevre sağlığı sorunlarını en aza indirmek için,
tarım alanında çalışan bireylere sürekli danışmanlık ve eğitim verilmesi, çevreye ve sağlığa en az zarar verecek
biçimde önlem alınarak kullanımının sağlanması ve uygulamaların denetlenmesi gerekmektedir. İlaçlama
sırasında tarım ilaçlarından olabildiğince az etkilenmek için koruyucu önlemlere dikkat edilmesi gerekmektedir.
Pestisitlerden korunmada koruyucu giysi kullanımı ve kişisel hijyen alışkanlıkları önemlidir. Gelişmiş ülkelerde
pestisit uygulayan tarım isçileri gerekli koruyucu önlemleri alırken, ülkemizde bu konuya gereken önemin
231
verilmediği gözlenmiştir. Bu konuda pestisit ilaçları ile birlikte kişisel koruyucu donanımların verilmesi ve bu ilaç
kutularında koruyucu önlemlerin yer aldığı anlaşılır kılavuzların bulunması, tarımda çalışanlara güvenli pestisit
kullanımı konusunda sağlık eğitimi verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
KAYNAKLAR
1. WHO. Toxic hazards http://www.who.int/heli/risks/toxics/chemicals/en/index.html (Erişim tarihi:
20.3.2012)
2. McEven FL, Stephenson GL. The Use and Significiance of Pesticides in the Environment, John Wiley
& Sons Pub., New York 538, 1979.
3. Ami BH, Haim SA. Direct effect of phosphamidon on isolated working rat heart electrical and mechanical
function. Toxicol., Apply Pharmacol.1992;110(3):429-434.
4. Amdur MO, Doull J, Klassen CD. Casarett and Doull’s Toxicology: The Basic Science of Poisons,
Pergamon Press, New York. 1999;1033: 565-623.
5. Blasiak J, Walter Z, Bawronska M. The changes of osmotic fragility of pig erytrocytes induced by
organophosphorus insecticides. Acta Biochim. Pol. 1991;38(1): 75-80.
6. Gilden RC, Huffling K, Sattler B. Pesticides and Health Risks. Obstetric and Neonatal Nurses, JOGNN
2010 39 (1); 103-110.
7. Guest JA, Copley MP, Homernic KL. Carsinogenic effects of pesticides. Pathol., Pharmacol. 1991;71(3):
387- 390.
8.Yáñez L et al. Overview of human health and chemical mixtures: problems facing developing countries.
Environmental Health Perspectives, 2002, 110(6):901–909.
9. Guidelines On The Prevention Of Toxic Exposures Education And Public
Awareness Activities. World Health Organization in Collaboration With
The United Nations Environment Programme And The International Labour Organization, 2004; erişim:
http://www.who.int/ipcs/features/prevention_guidelines.pdf
10.Donham KJ, Thelin A. Agricultural Medicine Occupational and Environmental Health for the Health
Professions. Blackwell Publishing All right reserved, 2006;3-27,381-407
11.Recena MC, Caldas ED, Pires DX. Pesticides Exposure in Culturama, Brazil-Knowledge, Attitudes, and
Practices. Environmental Research. 2006; 10: 230-236.
12.Çömelekoglu Ü, Arpacı A, Mazmancı B. Pestisidlerle kronik olarak karsılasan tarım isçilerinin
pestisidlerden korunma konusundaki tutumları. Ankara. 3. Isçi Saglıgı Kongresi, 1998.
13. Boyraz N, Kaymak S, Yiğit F. Eğirdir İlçesi Elma Üreticilerinin Kimyasal Savaşım Uygulamalarının
Genel Değerlendirilmesi. S.Ü. Ziraat Fakültesi Dergisi. 2005; 19(36): 37-51.
14. Şahin G, Uskun E, Ay R, Öğüt S. Elma Yetiştiriciliği Alanında Çalışanların Tarım İlaçları Konusunda
Bilgi, Tutum ve Davranışları TAF Prev Med Bull 2010; 9(6):633-644
232
PB-5
HAYATİ HARRANİ MAHALLESİNDE YAŞAYAN TARIM İŞÇİSİ GEBE KADINLARIN
AİLE PLANLAMASINA İLİŞKİN TUTUMLARININ DOĞUMDAN SONRA KULLANACAKLARI KONTRASEPTİF YÖNTEMLER İLE İLİŞKİSİ
FERAY KABALCIOĞLU*,GAMZE UÇAR*,İNCİ YALÇINKAYA*,DERYA YOLCU*
*Harran Üniversitesi SağlıkYüksekokulu,Hemşirelik Bölümü
Giriş
Bu çalışma, 15-49 yaş grubu tarım işçisi gebe kadınların aile planlamasına ilişkin tutumlarının doğumdan
sonra kullanacakları kontraseptif yöntemler ile ilişkisini değerlendirmek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem
Araştırmanın örneklemini, Şanlıurfa ili merkezinde bulunan Hayati Harrani Aile Sağlığı Merkezine kayıtlı
103 kadın oluşturmaktadır. Araştırmanın verileri gebelere ev ziyaretleri esnasında ulaşılmış olup kadınlara
uygulanmak üzere bir adet anket formu ve aile planlamasına yönelik tutumları belirlemek için Örsal tarafından
geliştirilmiş Aile Planlaması Tutum Ölçeği yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak toplanmıştır. Veriler SPSS 11.5
paket programında analiz edilmiştir
Bulgular
Araştırma kapsamına alınan gebe kadınların yaş ortalamaları; 28.86 ± 5.89, ilk gebelik yaşı ortalaması;
19.38 ± 5.0, gebe kalma sayılarının ortalamaları; 6,39 ± 3,40’dır. Son iki gebelik arası sürelerinin ortalama
%53.4’ü 2 yıldan az süreyle, %40.8’i 2 yıl ve üzeri süreyle ve %5.8’inin ise ilk gebeliği olduğu saptanmıştır.
Aile planlaması hakkında bilgisi olan kadınlar (%52.4) arasında en çok bilinen yöntemler sırasıyla hap (%67),
rahim içi araç (%66), enjeksiyon (%59.2) ve geri çekme(%49.5)’dır. En az bilinen yöntemler sırasıyla tüplerin
bağlatılması (%35.0), emzirme (%36.9), kondom (%29.1) ve takvim yöntemi(%1)’dır.
Kadınlara uygulanan Aile Planlaması Tutum Ölçeği ortalaması; 94,89 ±11,17’dir. (Min: 67 – Max:
133) Sonuç
Kadınların kullandıkları aile planlaması yönteminin seçimini, yaşın, eğitim durumunun, çalışma durumunun,
gelir düzeyinin, aile planlaması eğitimi almanın, kullanılan aile planlaması yönteminin eşle ilişkiyi etkileme
durumunun, kullanılan aile planlaması yöntemine kimin karar verdiğinin ve kadının hamile kalma korkusunun
eşle ilişkiyi etkileme durumunun etkilemediği tespit edilmiştir. Aile sağlık merkezine başvuran bu kadınların
riskli gebelik kapsamında büyük çoğunluğunun 2 yıldan az süreyle gebe kaldıkları saptanmıştır.
233
PB-6
MALATYA MERKEZİNDE HAŞERE MÜCADELESİ İLE İLGİLİ YETİŞKİNLERİN
BİLGİ DÜZEYLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
ERKAN PEHLİVAN, ALİ ÖZER, ELVAN TÜRKOL, GÜLSEN GÜNEŞ
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
AMAÇ: Türkiye kent merkezlerinde sivrisinek, karasinek,tatarcık ve diğer haşerelere karşı kimyasal
ajanlarla yoğun bir mücadele uygulanmaya başlamıştır. Malatya merkez ilçe sınırları içerisinde entegre mücadele
yerine insektisitlerle 2000 yılından vektör mücadelesi sürdürülmektedir. Bu araştırma konuya ilişkin erişkin
bireylerin bilgi düzeylerini değerlendirmek üzere planlanmıştır.
GEREÇ-YÖNTEM: Her yıl Mart-Ekim ayları arasında larva ve erişkin vektör mücadelesinin dönüşümlü
olarak yapıldığı kent merkezinde 2008 Yılı Haziran-Ekim arasında gerçekleştirilen bu çalışma kesitsel bir
araştırmadır. Dünya Sağlık Örgütünün gelişmekte olan ülkeler için önerdiği 30 küme örneklem yöntemi
kullanılarak kent merkezinde larva mücadelesinin yapıldığı bölgeler araştırmanın evrenini oluşturmuştur. Sağlık
evi ve mahalle tabanlı 30 küme oluşturulmuş, her kümeden tesadüfi olarak seçilen 14 hane olmak üzere toplam
420 hanede bir anket uygulaması planlanmıştır. 13 sorusu hangi haşerelere karşı mücadele yapıldığı, kullanılan
yöntemler ve ilaç türleri, hangi kurum tarafından yapıldığı, ilaçların etkileri konusunda bilgi düzeyi ile ilgili
olan 20 soruluk anket araştırmacılar gözetiminde ilaçlama grup şefleri tarafından uygulanmış, 381 yetişkin birey
anketi cevaplamıştır. Araştırmaya katılım oranı %90.7’dir. Değerlendirme 13 tam puan üzerinden yapılmış ve
verilerin analizinde bağımsız örneklerde Student t testi ve One-Way Anova post hoc olarak Bonferroni analizi
kullanılmıştır.
BULGULAR VE SONUÇ: Araştırma kapsamına giren 381 kişinin %44.9’u erkek, %55.1’i ise kadın
idi. Ortalama yaş 38.4 ± 12.7 olup, katılanların %10.5’i okur-yazar değil, %34.9’u okur-yazar veya ilkokul
mezunu, %22.8’ orta okul, %23.6’sı lise ve %8.1’i ise yüksek öğrenimli idi. Araştırma kapsamına girenlerin
%22.1’i memur, işçi veya emeklileri, %34.6’sı esnaf veya serbest, %31.2’si ev hanımı ve %12.1’i ise öğrenci idi.
Araştırma kapsamına girenlerden %92.6’sı sivrisinek, %76.9’u karasinek, %29.1’i tatarcık ve %36.5’i ise
kenelere karşı ilaçla mücadele yapıldığından haberli idiler. İlaçlamanın Malatya Belediyesi tarafından yapıldığını
katılımcıların %87.7’si, 2000 yılından beri yapıldığını ise % 56.4’ü bilmişlerdir. Katılımcıların yaklaşık 1/3’ü
mücadelede kullanılan kimyasal ajanların insan sağlığına (%32.8) ve çevreye (%35.2) zararlı olduğunu ifade
etmişlerdir. Ayrıca katılımcıların %40’7’si Malatya’da haşere mücadelesinde kullanılan ilaçların az zehirli
ilaçlardan olduğunu söylemişlerdir.
Toplam 13 soruya doğru cevap veren erkeklerin ortalaması 6.1± 1.9, kadınların ortalaması ise 6.2±1.9
ile benzerlik göstermiştir (p=0.885). Katılımcılardan 30 yaşın altında olanların bilgi ortalaması 6.4±2.1, 40-49
yaş arasındakilerde 6.1 ±1.9 ve 60 yaş üzerindekilerde ise 5.6 ±1.7 ‘dır. Bilgi ortalaması puanları yaşla birlikte
azalmakla birlikte istatistiksel farklılık bulunmamıştır (p=0.218). Okur yazar olmayanlarda bilgi puan ortalaması
5.8±2.0, yüksek öğrenimlilerde ise 7.3±2.0’dir. Eğitim düzeyi yükseldikçe bilgi puan ortalaması artmaktadır
(p=0.001). Bilgi puan ortalamalarının mesleklere göre değerlendirmesi yapıldığında; ev hanımlarının ortama
5.8±1.9 soruyu, memurların 6.1±2.3, esnafın 6.4±1.8, öğrencilerin ise 6.7±1.9 soruyu bildikleri saptanmıştır.
Bilgi puan ortalamalarına göre mesleklerin farklılık göstermediği bulunmuştur (p=0.056).
Katılımcıların evlerinde haşerelere karşı mücadele ilaçları bulundurmaları ile kent merkezinde yapılan
mücadele hakkında bilgi sahibi olmaları arasında bir ilişki bulunmamıştır (p=076). Ancak kent merkezinde
yapılan vektör mücadelesini doğru bulanların bilgi puan ortalaması (6.3±1.9) mücadeleyi doğru bulmayanlardan
(5.7±2.1) daha yüksek bulunmuştur (p=0.016)
Vektör mücadelesinde uygulanan yöntemler konusunda sorulan soruya cevaben, %34.9’u larva mücadelesi,
%81.1’i ise uçkun (ergin sinek) mücadelesi yapıldığını ifade etmişlerdir. Uygulamalar sırasında kullanılan ilaçların
insan sağlığına zararlı olduğunu söyleyenlerin oranı %32.8 ve çevredeki diğer canlılar üzerinde zararlı olduğunu
ifade edenler ise %35.2 idi. Katılımcıların ancak %3.1’i kullanılan ilaçların hangi tür ilaçlardan olduğunu bildiğini,
234
%50.7’si evlerinde haşerelere karşı kullanmak üzere ilaç bulundurduklarını ve hatta %25’sinin evlerinde tarım
ilacı bulunduğunu bildirmişlerdir. Hangi tür ilaçların kullanıldığını bildiklerini söyleyenlerin de etken maddeleri
kapsamayan genel bilgi tarzında ifadede bulundukları tespit edilmiştir.
Katılımcıların %77’7’si vektörlere karşı yapılan kimyasal mücadeleyi “doğru” bulduklarını, %13.4’ü ise
doğru bulmadıklarını belirtmişlerdir. Katılımcılardan %80.3’ü sivrisineklere, %74.5’i karasineklere karşı ilaçla
mücadelenin başarı sağladığını ifade etmişlerdir. Katılanların %87.7’si haşerelere karşı ilaçlama işinin belediye
tarafından yaptırıldığını doğru bilmişlerdir. Bu amaçla kullanılan ilaçların az zehirli ilaçlardan seçildiğini ifade
edenlerin oranı %40.7, bilmediğini söyleyenler %34.6, yüksek zehirli diyenler %8.9 ve zehirsiz diyenler ise
%15.7’dir.
Araştırmaya katılanların hangi haşerelere karşı mücadele yapıldığını bilme durumu ile yaş gruplarına
dağılım arasında fark olmamakla birlikte (p>0.05), eğitim yükseldikçe mücadeleyi yapan kurumu bilme durumu
arasında fark bulunmuştur (P<0.05).
Evde tarım ilacı veya böcek ilacı bulundurma ile eğitim düzeyi ve mesleklere dağılım arasında fark
bulunmuştur (P<0.05). Yapılan ilaçlamanın insan sağlığı ve çevredeki diğer canlılar üzerinde olumsuz etkisine
inanma durumu ile cinsiyet arasında fark yok (P>0.05), ancak eğitim durumuna göre fark vardır (P<0.05).
Araştırmaya katılanların bazı demografik özellikleri ile vektörlere karşı yapılan kimyasal mücadelenin yarar
sağlayıp sağlamadığı konusundaki düşünceleri karşılaştırıldığında, eğitim düzeyi ile karasinek mücadelesinde
başarı sağlandığını ifade etme durumu arasında fark bulunmuş (P<0.05), sivrisinek mücadelesini başarılı olarak
değerlendirme durumu arasında fark bulunmamıştır (p>0.05).
Sonuç olarak; kent merkezinde yaşayan halkın haşerelere karşı yapılan mücadeleden büyük oranda bilgi
sahibi olmakla birlikte, uygulamanın farklı yönlerine ilişkin bilgi düzeylerinin %40-50 arasında orta düzeyde
bulunduğu ve kullanılan kimyasal ilaçların insan ve çevre sağlığına zararları konusunda yeterli bilince sahip
olmadıkları söylenebilir. Bu konuda yetkili kurum ve kuruluşların entegre mücadele yöntemleri konusunda halkı
bilinçlendirmeleri gerektiği önerilebilir.
235
PB-7
ŞARK ÇIBANI TEDAVİSİ UYGULANMAKTA OLAN OLGULARIN TANIMLAYICI ÖZELLİKLERİ ve HASTALIK HAKKINDA BİLGİ DURUMLARI
ZEYNEP ŞİMŞEK*, BURCU KARA*, CANAN DEMİR*
*Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
GİRİŞ VE AMAÇ
Şark çıbanı (kutanöz leishmaniasis, KL), bazı Leishmania cinsi protozoonların neden olduğu, enfekte
dişi tatarcık sineklerinin (Phlebotomus, yakarca) kan emerken bulaştırdıkları bir enfeksiyondur. Dünyada 72’si
az gelişmiş ülkeler olmak üzere 88 ülkede endemiktir. Şekil 1 ve 2’de izlendiği gibi, KL olgularının %90’ından
fazlasının Afganistan, Suriye, Suudi Arabistan, İran, Brezilya ve Peru’da ortaya çıktığı bildirilmektedir (1,2).
Günümüzde başta Şanlıurfa başta olmak üzere Güneydoğu ve Akdeniz Bölgesi’nde L. Tropica’nın sebep olduğu
“Antroponotik Kutanöz Leishmaniasis (AKL)” gözlenmektedir (3,4,5 ). GAP projesi ile artan tarımsal sulama ile
KL’nin artış gösterebileceği de bildirilmektedir (6).
Şekil 1:L.Tropica’nın Neden Olduğu KL Olgularının Dağılımı
Şekil 2: L.Major’un Neden Olduğu KL Olgularının Dağılımı
KL’nin artışında göç hareketleri, iklim değişikliği ve malnütrisyon önemli faktörlerdir. Özellikle Şanlıurfa
ili mevsimlik tarım işçiliğinin yaygın olduğu, her yıl yaklaşık 48 ile tarım işgücü göçünün olduğu, GAP ile
birlikte sulu tarım alanlarının artmasıyla Suriye başta olmak üzere hem sınır ülkelerden hem de Türkiye’nin
diğer illerinden yoğun işgücü göçünün yaşanacağı bir ildir. KL’nin Şanlıurfa’nın endemik bir hastalığı olması
nedeniyle, bu çalışmada hastalık kontrol programlarında kullanılmak üzere, şark çıbanı olgularının tanımlayıcı
özellikleri, mevsimlik tarım işçiliği durumu ve olguların hastalık hakkında bilgilerinin saptanması amaçlanmıştır.
GEREÇ VE YÖNTEMKesitsel tipteki bu araştırma Şanlıurfa İl Sağlık Müdürlüğü’ne bağlı Şark Çıbanı
Tedavi Birimi’nde Şubat 2012’de pazartesi ve perşembe olmak üzere iki tedavi gününde 82 hasta üzerinde
236
yürütülmüştür. Tedavi almaya gelen hastalara yaş, cinsiyet, mevsimlik tarım işçisi olup olmadıkları, hastalığın
nedeni, hastalığın önlenebilir olup olmadığı, önlenebilirse nasıl önlenebileceğine yönelik sorular sorulmuştur.
Anketler yüz yüze görüşme yöntemiyle uygulanmıştır. Veri girişi ve analizler için SPSS programı (11,5)
kullanılarak analizler yapılmıştır.
BULGULAR
Tablo 1’de izlendiği gibi olguların %50’si kadın, %50’si erkek, %50’si 9 yaş ve altındadır. Yaş ortalaması
17,3±17,2’dir. %45.1’i ailesinde daha önce KL olgusu bildirmiştir. Tedavi yapılan bu olguların ortalama doz
sayısı 4,6±3,1’dir. Bu grupta mevsimlik tarım işçisi olma sıklığı %19,5’dir. Mevsimlik işçi göçünün yapıldığı iller
Adana, Kayseri, Konya, Mardin, Yozgat, Mersin ve Şanlıurfa’nın ilçeleridir.
Tablo 1: Olguların Tanımlayıcı Özellikleri
Değişkenler
Cinsiyet
Kadın
Erkek
Yaş Grupları
0-9 yaş arası
10-19 yaş arası
20 yaş üstü
Aile Öyküsü
Var
Yok
Mevsimlik Tarım İşçiliği (MTİ)Durumu
MTİ
MTİ değil
Toplam
Sayı
Yüzde
41
41
50.0
50.0
41
18
23
50.0
22.0
28.0
37
45
45,1
54,9
16
66
82
19.5
80.5
100
Şanlıurfa ilinde şark çıbanı tedavisi almakta olan olguların %53’ü Devteşti, Akşemseddin, Süleymaniye
olmak üzere üç mahallede yaşamakla birlikte, Şanlıurfa il merkezinin bütün ilçelerinde ve mahallelerinde ikamet
ettikleri saptanmıştır.
Olgulara hastalık konusundaki bilgilerini belirlemek için bazı sorular sorulmuştur. Hastalığın nedeni
sorulduğunda yaklaşık yarısının bilmediği, cevap verenlerin ise doğru bilgiye sahip olmadığı saptanmıştır.
Yaklaşık %51’ i önlenebileceğini ifade ederken, bu konuda görüşleri sorulduğunda çoğunluğu bilmiyorum
cevabını verirken, 9 kişi cibinlik kullanımı, aşı, ilaçlama ve çevre temizliği yanıtlarını vermişlerdir.
Tablo 2: Olguların Hastalık Hakkında Bilgisi
Hastalığın Nedeni
Sivrisinek
Böcek-hayvan-karınca
Çevre kirliliği, mikrop
Sivilce
Genetik
Bilmiyor
Önlenebilirliği
Önlenebilir
Önlenemez
Bilmiyor
Sayı
Yüzde
29
9
6
1
1
37
34,9
10,8
7,2
1,2
1,2
44,7
42
4
36
51,2
4,9
43,9
TARTIŞMA VE SONUÇ
KL kadın ve erkeklerde benzerlik göstermekte olup, olguların çoğunluğu 9 yaş altındadır. Olguların tedavi
görmelerine rağmen hastalığın nedeni ve nasıl önlenebileceği konusunda bilgileri bulunmamaktadır. Bu nedenle
KL’nin nedeni, bulaş yolları ve kontrolüne yönelik sağlık eğitimi programları yapılmalıdır. Böylece halkın hastalık
konusunda bilinç düzeyi artırılarak enfeksiyon zincirinin kırılması sağlanmalıdır.
237
Her beş olgudan biri mevsimlik tarım işçisidir ve Türkiye’nin farklı illerinde tarımsal üretim alanlarında
çalışmaktadırlar. Dolayısıyla hastalığın ülke genelinde yayılmasında gidilen illerdeki tatarcık popülasyonuna
bağlı olmakla birlikte MTİ önemli risk faktörüdür. Ayrıca tarımsal üretimin yoğunluğu arttıkça Şanlıurfa iline
de diğer illerden ve komşu ülkelerden işçi göçü olacağı dikkate alınarak tarama çalışmalarının yapılması ve
erken tanı ve tedavi ile enfeksiyon zincirinin kırılması önemlidir. Şark çıbanının nedeninin, bulaşma ve korunma
yollarının mevsimlik tarım işçilerine anlatılması ve halkın farkındalık düzeyinin artırılması hastalığın kontrolü
açısından çok önemlidir.
KAYNAKLAR
1.WHO.Leishmaniasis
leishmaniasismapshttp://www.who.int/leishmaniasis/leishmaniasis_maps/en/
index.html (Erişim tarihi: 20.3.2012)
2. Murray HW, Berman JD, Davies CR, Saravia NG, 2005.Advances in Layşmanyaz. Lancet 66: 1561–
1577.
3. Akkafa F, Şimşek Z, Dilmeç F, Bulut K, 2002. Şanlıurfa ilinde kutanöz leishmaniasis epidemiyolojisi.
Türkiye Parazitol Derg, 26(2): 34–37.
4. Ertem M, Aytekin S, Acemoğlu H, Akpolat N, Aytekin N, 2004. Diyarbakır Dicle ilçesi Dedeköy ve
Durabeyli’de kutanöz leishmaniasis olgularının incelenmesi. Türkiye Parazitol Derg, 28(2): 65–68.
5. Ok ÜZ, Balcıoğlu İC, Taylan Özkan A, Özensoy S, Özbel Y, 2002. Leishmaniasis in Turkey. Acta
Tropica, 84:43–48.
6. Aksoy S, Aritürk S, Armstrong MYK, Chang KP, Dörtbudak Z, Gottlieb M, Özcel MA, Richards FF,
Western K, 1995. The GAP Project in southeastern Turkey: the potential for emergence of diseases. Emerg Infect
Dis, 1(2): 62–63.
238
PB-8
TARIM SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ ALANINDA DÜNYADA YAPILAN ÇALIŞMALAR
Hasret YAVUZ*, Zeynep ŞİMŞEK**
*Suruç Devlet Hastanesi, Halk Sağlığı Yüksek Lisans Öğrencisi
**Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD
GİRİŞ
Tarım, birçok ülkede en tehlikeli sektörlerden biridir. Uluslar arası Çalışma Örgütü’ne göre (ILO), 1,3
milyar tarım işçisinden her yıl 170 000 kişi ölmekte, önemli bir kısmı ciddi şekilde yaralanmakta veya meslek
hastalığına yakalanmaktadır. Biyosidallere maruz kalma ile tarım makinelerine bağlı kazalar sektördeki ölüm,
yaralanma ve hastalıkların iki temel nedenidir. Avrupa Birliği İstatistik Ofisi EUROSTAT’a göre, tarım bölgede
inşaat’tan sonra en tehlikeli sektör olarak tanımlanmaktadır (1). Çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve göçebe mevsimlik
tarım işçileri tarımda çevresel etkilenim nedeniyle yaralanma ve hastalık riskinin en fazla görüldüğü gruplar
olarak tanımlanmaktadır (2). Tarımda çalışanların iş güvenliği açısından yeterli bir seviyeye gelmemiş olmasının
önündeki temel nedenler hemen hemen tüm az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde benzerlikler göstermektedir.
Bunlar arasında; tarımda çalışanların genellikle örgütsüz oluşu, eğitim düzeylerinin düşüklüğü, kadın işçilerin
çoğunlukta oluşu, çalışanlar arasında mevsimlik ya da geçici olanların oranının yüksek olmasıdır (1).
Tarım sağlığı ve güvenliği alanında, tarım hekimliği, tarım güvenliği, kırsal hekimlik gibi kavramlar sıklıkla
kullanılmaktadır. Kırsal sağlık, kırsal alanda yaşayanlar için erişilebilir uygun sağlık hizmetlerinin geliştirilmesini,
tarım sağlığı ve güvenliği tarım toplumlarında yaralanma ve hastalıkları azaltmayı amaçlayan çalışmaları,
tarım tıbbı (Tarım Hekimliği) iş ve çevre hekimliği ve sağlığı alanına odaklanan disiplini, agromedicine, tıp
fakültelerinden topluma bilgi ve çözüm yollarının yayılması için oluşturulan süreç ve ağları, tarım güvenliği ise
akut tarım yaralanmalarını azaltmak için eğitim ve diğer yöntemlerin kullanıldığı çalışmaları ifade etmektedir (4).
Tarihsel Süreç
Tablo 1’de tarım sağlığı ve güvenliği çalışmalarının tarihsel gelişimi özetlenmiştir. 1700´lü yıllarda
İtalyan bir doktor olan Bernardo Ramazzini´nin Latinceden çevrilmiş İşçi Hastalıkları adlı kitabı bugün hala
birçoğunu kabul ettiğimiz, kendi tarım hastalarında gözlemlediği birçok işle ilgili hastalığı tanımlamıştır. İş
hekimliği ve iş sağlığı (özellikle tarım hekimliği) kayıtları genelde onun yazdıklarına dayanmaktadır. Daha sonra
Japonya´da Toshikazu Wakatsuki tarım toplumlarına uygun sağlık hizmeti modeli geliştirmiştir. Polonya’da
Lubnin Üniversitesi’nde 1951 yılında çiftçilerde iş sağlığına odaklı ilk araştırma enstitüsü kurulmuş, 1984´te
adı Tarım Hekimliği Enstitüsü olarak değiştirilmiştir. (4). Enstitü 1994´te Tarım ve Çevre Hekimliği adında bir
dergi çıkarmaya başlamıştır (5). Amerika´da 1955 yılında Iowa Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Tarım Hekimliği
Enstitüsü kurulmuş, bir doktor, bir endüstriyel hijyenist, bir veteriner hekim, bir mikrobiyolog, bir antropolog, bir
tarım mühendisi ve bir toksikologdan oluşan bir multi-disipliner ekip çalışmaları yürütmüştür (4,6). Bu enstitü
bugün Iowa Üniversitesi Halk Sağlığı Fakültesi´nde Kırsal ve Çevre Sağlığı Enstitüsü adıyla eğitim ve araştırma
çalışmalarını yürütmektedir. Kanada Saskatchewan Üniversitesi’nde de 1990´ların başından itibaren bu alanda
çalışmalar yoğunlaşmış, halen tarım sağlığı, kırsal sağlık ve çevresel sağlık olarak bilinen Tarım Hekimliği
Merkezi´ni geliştirmişlerdir (4).
Yıl
1713
1945
1951
1955
Tablo 1: Tablo 1: Dünya´da Tarım Sağlığı ve Güvenliği Alanında
Yapılan Çalışmaların Tarihsel Süreci
İçeriği
Bernardo Ramazzini ‘nin İşçilerin Hastalıkları’ adlı kitabının yayınlanışı
Toshikazu Wakatsuki´nin Japonya´nın Saku Merkez Hastanesi’nde tarım toplulukları için gezici hekimlik ve
önleme programını başlatması
Polonya´nın Lublin şehrinde Tarım Hekimliği Enstitüsünün kuruluşu
Iowa Üniveritesi´nde Tarım Hekimliği Enstitüsü´nün kuruluşu
239
1961
1965
1973
1973
1974
1976
1979
1982
1984
1986
1988
1994
1994
1995
Fransa´da Uluslar Arası Tarım Hekimliği ve Gezici Köy sağlığı Derneği´nin kuruluşu
Uluslar arası Tarım Hekimliği ve Köy sağlığı Derneği Dergisinin yayınlanışı
Kolorada Devlet Üniversitesinde Köy Kırsal Çevre Sağlığı Enstitüsünün kuruluşu
Agromedicine terimi´nin ilk olarak John Davies tarafından kullanılışı
Iowa Üniversitesi´nde tarım hekimliği eğitim programının başlatılması
Minnesota´da tarım hekimliği eğitici yönünü özetleyen hakemli makalenin basılması
Tarım hekimliğini tanımlayan ilk makalenin Asil Sosyete Hekimliği Dergisinde yayınlanışı
Aile Hekimliği Dergisinde yayınlanan makalede tarım hekimliği ile kırsal alanı birbirinden ayırt eden
detayların tanımlanması
Agromedicine programının Güney Carolina ve Clemson Üniversitesi Tıp Fakülteleri´nde ilk aile hekimliği
bölümünün bir konsorsium olarak kuruluşu
Kanada Saskatchewan Üniversitesinde Tarım Hekimliği ve Kırsal Çevre Sağlığı için Enstitü´nün kuruluşu
Kuzey Amerikalıların Agromedicine Konsorsiyumunu kurması
Agromedicine Dergisinin yayınlanması
Tarım ve Çevre Hekimliği yıllıklarının basımı
Tarım Sağlığı ve Güvenliği Dergisi’nin yayınlanması
Tarım Sağlığı ve Güvenliği Alanında Çalışanların Eğitimi
Genel olarak incelendiğinde, tarım topluluklarının sağlığı ve güvenliğine yönelik hizmetler multidisipliner
ekip anlayışıyla yürütülmektedir. Ancak bazı ülkelerde tarım sağlığı ve güvenliği uzmanları da bulunmaktadır.
Mezuniyet öncesi eğitim programlarında birinci basamak hekimi, hemşiresi, veteriner hekimler, sosyal hizmet
uzmanları, acil tıp teknisyenleri, halk sağlığı uzmanlarına yönelik tarım sağlığı ve güvenliği dersleri ile saha
uygulamaları bulunmaktadır. Iowa Üniversitesi tarımsal yaralanmalar ve hastalıklar konusunda tıp öğrencilerine
ve asistanlara yönelik kredili seçmeli bir tarım hekimliği kursu bulunmaktadır (7). Hemşireler için yüksek
lisans programı ve sürekli eğitim programları ve sertifika programları yer almaktadır. Norveç´te ise interaktif
bir eğitim programı geliştirilmiş, ilk seviye çiftçiler için, ikinci seviye tarım okulları ve yerel danışmanlar için,
üçüncü seviye ise araştırmacılar ve öğretim elemanları içindir. Dünya genelinde sınırlı sayıda tarım sağlığı ve
güvenliği eğitim programı bulunmaktadır. Çeşitli üniversitelerde sağlık çalışanları için devam eden yüksek
lisans ve doktora programları bulunmaktadır. Kanada’da Saskatchewan Üniversitesi, ABD’de Iowa Üniversitesi,
Kentucky Üniversitesi, Kuzey Karolina Üniversitesi, Pensilvanya Devlet Üniversitesi, Ohio Devlet Üniversitesi,
Purdue Üniversitesi, Illinois Üniversitesi, Minnesota Üniversitesi, Utah Devlet Üniversitesi’dir (4). Mutel ve
Donham kırsal sağlık çalışanlarına klinik çalışma, toplum hizmeti, sağlık eğitimi ve araştırmaları içeren bir
model önermişlerdir (8). Toplum içindeki sağlık çalışanlarını sağlık lideri olarak tanımlayan bu modelde, sağlık
çalışanlarının toplumun sağlık davranışlarında önemli etkiye sahip oldukları bildirilmektedir.
Tarım Sağlığı ve Güvenliği Alanında Yürütülen Çalışmalar
Tarım sağlığı ve güvenliği alanında yapılan çalışmalar genel olarak yasal düzenlemeler, mühendislik
uygulamaları, ergonomi, halk sağlığı yaklaşımı, endüstriyel hijyen ve eğitimden oluşmaktadır. İş sağlığı ve
güvenliği çalışmaları çerçevesinde konu ile ilgili uzmanların üzerinde anlaşmaya vardığı en önemli nokta “önce
güvenli ürün/makine/sistem sonra eğitim” anlayışıdır. Bu nedenle tarımda çalışanlar tarafından kullanılacak her
türlü ürün/makine/sistemin kabul görmüş güvenlik standartları içerisinde tasarlanması/üretilmesi sağlanmalıdır
(1). Yaygın olmamakla birlikte birçok sanayileşmiş ülkede ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü), OSHA (İş
Güvenliği ve Sağlığı İdaresi), HOOA (Tarım İçin Tehlikeli İşlerin Düzenlenmesi) başta olmak üzere bazı
kurumların düzenlemeleri bulunmaktadır. Yasal düzenlemelerin nicelik ve nitelik açısından yetersiz personel,
işverenlerin yasaları uygulamaması, halkın farkındalığının düşük olması ve yeterli kaynak ayrılmamasından
dolayı denetlenemediği bilinmektedir (9).
Birçok sağlık ve güvenlik uzmanı, düzenleme ve uygulamaların yanı sıra mühendislik uygulamalarının
iş yaralanmaları ve meslek hastalıklarından korunmada en etkili strateji olduğunu vurgulamaktadır. Güvenlik
mühendisliğinde, öncelikli düzenleme tehlikeleri ortadan kaldırmaya yöneliktir. Bunlardan bazıları; koruyucu
teknoloji kullanımı, uyarı işaretlerinin kullanımı, operatörlerin eğitimi ve kişisel koruyucu araç gereç kullanmadır
(4).
240
Ergonomi, tarım ortamının ve aletlerin insan anatomisine uymasına yönelik çalışmaları içermektedir.
Traktörde gösterge, ışık, işaret ve uyarıların olduğu kısımda kabin olması ve koltukların operatörün verimli bir
şekilde ve güvenlik içinde makineyi kolayca görüp kullanabileceği şekilde tasarlanması örnek olarak verilebilir.
Tarım sağlığı ve güvenliğinde halk sağlığı yaklaşımı çeşitli endüstrileşmiş ülkelerde giderek daha fazla
kullanılmaktadır. Mühendisliğe benzer şekilde kaza ve hastalıktan korumada halk sağlığı yaklaşımı, insanların
hata yapabileceğini varsaymakta, ancak insan hatasının üstesinden gelmenin yolları olduğunu göstermektedir.
Kaza ve hastalıkları önlemede yaralanılan yöntemler halk sağlığı yaklaşımı, sürveyans, yürütülen programı
değerlendirme ve izlemedir (4).
Endüstriyel hijyen, mühendislik, kimya, fizik ve biyolojinin birleşmesiyle oluşan bir halk sağlığı
yaklaşımıdır. Yöntem, tehlikenin kaynağını, işin uygulamasını ve sürecini değiştirerek tanıyıp, ortadan kaldırıp
ya da koruyucu ekipman kullanarak çok faktörlü sorunu kontrol etmektir. Hayvanların yaşam yerlerinde toz ve
gaz maruziyetlerinin miktarını ve toz oluşumunu engellemek için yağ serpme sistemini engellemek ya da tehlikeli
kimyasalların yerine geçen daha az toksik içeren maddelerin kullanılması tarımda endüstriyel hijyen kullanımına
örnek gösterilebilir (4).
Eğitim tarımda en sık uygulanan bir önleme aracıdır. Ancak “sadece bilgi” veren programların kaza ve
hastalık sonuçları açısından önemli farklılıklar yarattığına dair çok az kanıt bulunmaktadır. Tarım sağlığı ve
güvenliği alanında çalışanlara ve tarım işçilerine yönelik devlet ve özel kurumlar tarafından eğitim programları
ve kurslar düzenlenmektedir.
Ülke deneyimleri incelendiğinde, istenen davranış değişikliğini ortaya çıkarmada yukarıdaki yaklaşımların
birlikte kullanıldığı entegre modelin etkili olduğu görülmektedir. Entegre model epidemiyoloji, mühendislik,
endüstriyel hijyen, ergonomi, sosyal antropoloji, sosyal psikoloji, sosyal pazarlama gibi pek çok alanın teorilerini
ve bilgisini kullanmaktadır. Tarımda meydana gelen kaza, yaralanmalar ve meslek hastalıklarının neredeyse
tamamının belirtilen programlarla önlenebileceği gösterilmiştir. Bazı çalışmalardan örnekler Tablo 2´de
sunulmuştur.
Tablo 3: Tarım Sağlığı ve Güvenliği Alanında Literatür Örnekleri
Araştırmanın amacı
Sonucu
Kaynak
Tarım
yaralanmalarını
önlemede Taranan çalışmaların çoğunda müdahalelerin tarım DeRoo LA, Rautiainen
kullanılan müdahalelerinin etkinliğini yaralanmalarında olumlu sonuçlar ortaya koyduğu RH (2000).
gözden geçirme.
belirtilmiştir.
Yeni Zellanda Tarım Güvenliği İlk yılda farkındalığın artmasını sağlamıştır. Uluslar Morgaine P, Langley
Programı uygulamasının 2003 yılındaki arası başarılı tarım güvenlik programlarının bazı JD., McGee RO. (2006).
yönlerini birleştirmiştir.
ilk aşamasını değerlendirme.
Sertifikalı tarım güvenliği programının Kişisel koruyucu ekipman kullanımının toz etkilenimini Donham KJ, Lange JL,
solunum sistemi hastalıklarına etkisi.
azaltarak hastalık insidansını düşürdüğü gösterilmiştir. Grafft PL, (2011).
Tarımda çalışan gençlerindeki güvenlik
bilinci ve risk alma davranışı hipotezini
test etme.
Pestisit etkilenimi ve kişisel koruyucu
ekipman kullanımı arasındaki ilişki.
Güvenlik bilinci yükseldikçe, risk alma davranışı Westaby JD, Lee BC.
azalmıştır.
(2003).
Doğru ekipman kullanımının etkilenmi azalttığı Munoz B. J., Lacasafia
gösterilmiştir.
(2011).
KAYNAKLAR
1. Yurtlu YB. Kırsal Alanda Çalışanlar İçin Daha Güvenli Tarım, http://safer-omu.net/tr/default.
asp?sid=20&pid=17, Güncelleme Tarihi : 01.09.2010
2. Gwyther M, Jenkins M. Migrant farmworker childeren: Health issues, barriers to care and nursing
innovations in health care delivery [Review]. Journal of Pediatric Health Care, 1998;12(2):60-66.
3. National Rural Health Association 2005.
4. Donham KJ, Thelin A. Agricultural Medicine Occupational and Environmental Health for the Health
Professions. Blackwell Publishing All right reserved, 2006; 3-27, 381-407.
241
5. USDA Agricultural Statistics UASS, 2002, 2004
6. Stiernström E-L, Hölmberg S, Thelin A, Svardsudd K. Reported health status among farmers and
nonfarmers in nine rural districts. Journal of Occupational Environmental Medicine, 1998;40(10):917924.
7. Iova Üniversitesi, 2005
8. Mutel C., Donham K. An Extended Role for the Rural Physician. In: Stone JL, editor. Medikal Practice
in Rural Communities. New York: Springer Verlag, 1983; 117-139
9. USDA Agricultural Statistics UASS, 2002, 2004
10. DeRoo LA, Rautiainen RH. A systematic review of farm safety interventions. Am J Prev Med
2000:18(45):51-62.
11. Morgaine P, Langley J.D., McGee R. O. The FarmSafe Programme in New Zeland: Process evaluation
of year one. Safety Science. 2006; 44: 359-371.
12. Donham K.J, MS, DVM, DACVPM, Lange J.L, Grafft P. L, MS. Prevention of Occupational Respiratory
Symptoms Among Certified Safe Fam Intervention Participants, 2011;16:40-51
13. Westaby J.D. Lee B.C., Antecedents of among youth in agricultural settings: Alongitudinal examination
of safety consciousness, dangereous risk taking, and safety knowledge, Journal of Safety Research,
2003;34,227-240
14. Munoz B. J., Lacasafia M. Practices in Pesticide Handling and the Use of Personal protective equipment
in Mexican Agricultural Workers. 2011; 16(2): 117-126
242
PB-9
DÜNYADA GIDA GÜVENLİĞİ İÇİN UYGULANAN
YÖNTEMLERİN KARŞILAŞTIRILMASI
M. MURAT YAŞAR*, NURİ YORULMAZ**
* Harran Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu
** Harran Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Fizik Bölümü
GİRİŞ
Yiyecekleri bazı bakteri ve zararlı yapılardan korumak için çeşitli uygulamalar yapılır. Bunlardan bazıları
ısıtma, dondurma, kimyasal kullanma ya da ışınlama yöntemidir. Bu uygulamaların hepsi gıdalarla hayatını
sürdüren insanın daha sağlıklı ve daha güvenli bir hayat yaşaması içindir. Yiyeceksiz bir hayat düşünülemeyeceği
gibi sağlıksız bir yaşam da hayatımızda fazla yer etmemelidir. Işınlama yöntemi hastalığa sebebiyet veren ve
gıdalarla insanlara ulaşan bakterileri ortadan kaldırmak için kullanılan bir yöntem olup dünya bazında bazı
hastanelerde bile yiyeceklerdeki sterilizasyonu sağlamak amacıyla kullanılmaktadır.
Gıda ışınlama yöntemiyle korunan yiyecekler, pişirilen ya da dondurulan yiyeceklere oranla daha sağlıklıdır.
Ve bunun sonucunda yiyecekler vitamin bakımından kayba daha az uğramaktadırlar.
İlk bakışta bir gıdanın radyoaktif maddelerden salınan elektromanyetik dalgalarla ışınlara maruz kalması
akla zararlı bir yöntem olduğunu getirmektedir. Bunun iki sebebi vardır: birincisi, radyoaktif maddelerin gıdaların
bünyesinde yer alması, ikincisi ise atomun çekirdeğinden gelen radyoaktif bir enerjinin gıdalara nüfuz etmesidir.
Ama ışınlama yönteminde gıdalar radyoaktif maddelerle birebir temas halinde olmayıp sadece radyoaktif
maddelerden salınan ışınların bulunduğu bir ortama konulmaktadır. Bu sayede gıdalar sürekli ışıma meydana
getiren radyoaktif maddelerin yapısını bünyesine katmamaktadır.
Amerika Gıda ve İlaç İdaresi’ne göre yapılan yüzlerce çalışmaya göre ışınlama yöntemiyle korunan
gıdaların geniş zamanda herhangi bir sağlık riski oluşturduğuna dair bir belirti ile karşılaşılmamıştır. Çeşitli
ülkelerde bağımsız bilimsel komiteler tarafından gıda ışınlama yöntemi teyit edilmiş olup Dünya Sağlık Örgütü
ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın da uluslararası resmi onayını almıştır.
Gıda ışınlama yöntemi normalde gıdaları korumayı ve gıdalardaki zararlı bütün yapıları yok etmeyi
amaçlayan bir yöntemdir. Fakat bu bir gerçektir ki var olan bütün mikroorganizmaları yok edemeyip gıdaların
hijyenliğini yüzde yüz başaramamıştır. Bununla birlikte bu yöntemle gıda zehirlenmesine sebebiyet veren
bakteriler tam anlamıyla öldürülemiyor ve bu yüzden tüketiciler, gıda zehirlenmesine yol açan bakterilerden
etkilenmemeleri için uyarılmaktadırlar.
Işınlama yiyeceklerde kimyasal değişiklik meydana getirmektedir. Bu değişiklikler korkutucu gelse de
öyle değildirler. Gıdaların uğradığı kimyasal değişiklikler bilim adamları tarafından çok sık bir şekilde incelenmiş
olup gıdalardaki değişikliklerin insan sağlığında herhangi bir olumsuz etki yaratmadığını gözlemlemişlerdir. Bilim
adamları ışınlamayla meydana gelen kimyasal değişikliğin, bir gıdayı pişirmede meydana gelen değişikliklere
nazaran daha az olduğunu da gözlemlemişlerdir.
Işınlama tekniğinin birçok faydası vardır. Örneğin şu an Amerika’da bu teknikle kanser tedavisinde,
güvenlik denetiminde, bahçe bitkilerinin sterilizasyonunda, medikal ilaç üretiminde önemli rolü olan hijyenlikte
ve bakterilerin yok edilmesinde kullanılmaktadır.
Son zamanlara kadar Amerika’da sadece kurutulmuş baharatlar ve enzimler ışınlama yöntemiyle
korunup pazarlanmış, gün geçtikçe çeşitli eyaletlerde bazı meyve ve tavuk gibi besin maddelerine de uygulanıp
süpermarketlerde yerini almıştır. Marketlerde yerini alan bu gıdalar tüketicinin farkında olması için ambalajlarda
“ışınlama ile işlenmiştir” gibi bir dipnotla bilgilendirme yapılmaktadır.
Günlük Hayatta Kullanılan Enerji Çeşitleri
Radyasyon, enerjinin uzayda görünmeyen dalgalarla hareket etmesiyle meydana gelmektedir. Işıma enerjisi
farklı dalga boylarında ve değişik seviyelerde olabilmektedir. Işık, kızıl ötesi, mikrodalga; ışıma enerjisinin
çeşitlerindendir. Çevremizde de bu ışıma enerji türlerini hemen hemen her yerde görmek mümkündür. Bunları
örneklemek gerekirse radyo, televizyon, mikrodalga fırınlarda yer alan elektromanyetik dalgalar günlük hayatta
243
kullanılan enerji türlerindendir. Gıdalarda sağlığı tehdit eden mikroorganizmaları yok etmek için kullanılan
ışınlama türünün de dalga boyları kısa ve enerjileri yüksektir.
Gamma Işınları
Gıda ışınlamada ışınlama dozu Uluslararası Birim Sistemi’ne (SI) göre Gray (Gy) olarak ölçülür. 1 Gy
ışınlama yiyeceklerin 1 kg’ının 1 Joule enerji soğurması olarak tanımlanır. Gıda ışınlamada genel olarak ışınlama
dozları kilogray olarak hesaplanır (1 kGy=1000 Gy).
Işınlama dozları genel itibarı ile üç sınıfa ayrılabilir:
Düşük doz ( < 1 kGy )
•Soğan köklerinde filizlenmeyi önlemek için 0.03-0.15 kGy
•Meyvenin olgunlaşmasını geciktirmek için 0.25-0.75 kGy
•Yiyecekler tarafından taşınan parazitlerin eliminasyonu için 0.07-1.00 kGy
Orta doz (1 kGy - 10 kGy)
•Et ve deniz ürünlerini etkileyen mikropları azaltmak için 1.50- 3.00 kGy
•Dondurulmuş et ve deniz ürünlerind patojenik mikropları azaltmak için 3.00-7 kGy
•Baharatlarda çok sayıda mikroorganizmayı azaltmak için 10.00 kGy
Yüksek doz (10 kGy üstü)
•Soğutma olmadan paketlenen yiyeceklerin sterilizasyonu için 25.00- 70.00 kGy
•Hastanelerde hastalara verilen diyet yemeklerin sterilizasyonu için 25.00- 70.00 kGy
•NASA astronotlar için dondurulmuş yiyeceklerin sterilizasyonu için 44 kGy’lik doz kullanmaktadır.
Işınlama uygulaması için iki unsura ihtiyaç vardır:
1. Işın enerji kaynağı
2. Enerjiyi sınırlandıran bir yöntem
Gıda ışınlama için yüksek enerji demetini oluşturan makinelere ve radyoaktif maddelere gereksinim vardır.
Uygulama boyunca risk faktörleri ne kadar minimize olursa olsun çalışan kişileri korumak amacıyla özel yapılmış
kaplar ve bölmeler kullanılmaktadır. Bilindiği üzere radyoaktif maddeler tıpta ve üniversitelerde çeşitli araştırma
ve tedavi yöntemlerinde yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Kanser hücrelerin tedavisinde tedavi gören hastalar
ve çalışanlar gereksiz gamma ve X-ışınlarına maruz kalmamaları için enjekte edilecek olan radyoaktif maddeler
için bakır koruyucular, çalışanlar ve hastalar içinse koruyucu kıyafetler kullanılmaktadır. Bu uygulamaların hepsi
gereksiz yere alınan doz miktarını minimize etmek içindir.
Yapılan Bilimsel Çalışma Sonuçları
Gıdaların ışınlanmasında bugüne kadar bilinen herhangi bir olumsuz bulguya rastlanılmamıştır. Işınlama
yöntemi soğuk bir uygulama yöntemi olup bu sayede gıdalarda herhangi bir sıcaklık artışı göstermemiş ve
çoğu gıdalarda fiziksel bir değişime sebebiyet vermemiştir. Bu yöntemin uygulandığı meyveler incelendiğinde
meyvelerin diriliklerini ve tazeliklerini daha uzun süre korudukları gözlenmiştir.
Gıda ışınlama yöntemi bitkisel gıdaların yanı sıra et ürünlerde de mevcut olan zararlı mikroorganizmaları
yok etme noktasında başarısını göstermiştir. Bu anlamda bilim adamları tarafından çeşitli incelemeler yapılmış
olup değerler tablo-1’de verilmiştir.
Tablo-1: Gıda ışınlama yönteminin bazı besin maddelerinde oluşturduğu etkiler
Gıda ışınlamada kullanılan gıda türü
Kümes hayvanları
Çabuk bozulan yiyecekler
Tahıl ve meyveler
Soğan, havuç, patates, sarımsak, zencefil
Turunçgiller
244
Işınlamanın etkisi
Salmonella, Campylobacter ve Trichinae gibi
patojenik balık organizmaların yok edilmesi
Bozulmaların gecikmesi; küflenmenin gecikmesi;
mikroorganizmaların sayısının azalması
sebze, kurutulmuş meyve, baharat ve çeşnilerde
Böcek istilasının Kontrol altına alınması
Çimlenmenin engellenmesi
Olgunlaşmanın gecikmesi ve doğal meyve sularının
elde edilmesi
Tahıl ve meyveler
Rehidratasyon süresinin azalması
Gıda ışınlama yöntemi sağlığa zararlı organizmaları yok etmek ya da aktivitelerini azaltmada
kullanılabilmektedir. Gıdaları korumak amacıyla kullanılan bu yöntem sayesinde besin maddelerinin hem
ömürleri daha uzun olmakta hem tazeliklerini daha fazla muhafaza etmektedirler. Yine bu yöntemle yıllar
boyunca gıdaları dondurmadan ya da şoklamadan muhafaza etmek de mümkündür. Bu sayede askeri alanlarda ve
uzay yolculuklarında yiyecekler daha sağlıklı bir şekilde tüketilebilmektedir. Ayrıca hastanelerde yüksek hijyene
ihtiyaç duyan kanserli ve AIDS gibi hastaların beslenmelerinde öncü rolü oynayabilmektedir.
İnsanların tükettikleri besin maddelerinde bulunan vitamin değerlerinin korunması insan sağlığı açısından
büyük bir önem arz etmektedir. Bu değerleri korumak amacıyla çeşitli yöntemler uygulanmakta olup kayıpları
önlemek için araştırmalar yapılmaktadır. Gıda ışınlama yöntemi kullanılarak besin maddelerindeki vitamin
değerleri daha fazla korunmakta ve insan sağlığı için elverişli bir yöntem olduğunu gözlenen değerlerle detaylı
bir şekilde ortaya koymaktadır (Tablo-2).
Tablo-2: 1 kg ağırlığındaki pişirilmiş tavukta mecut olan bazı vitamin değerlerinin Gıda Işınlama
Yöntemi uygulanarak karşılaştırılması.
Vitamin
A vitamini
E vitamini
B6 vitamini
B12 vitamini
Işınlanmamış örnek
2200
3.3
1.22
21
Işınlanmış örnek
2450
2.15
1.35
28
Uygulanan yöntem
Isıtma
Gamma ışınlama
Yüksek basınç
Elektrik alan
Uygulanan şartlar
63 0C, 16.2 s
10 kGy
500 MPa, 5 min, 25 0C
22.4 kV/cm, 330 s
Log azalış
5.9
7.0
5.9
4.7
Gıda güvenliğini sağlamak amacıyla uygulanan çeşitli yöntemlerden bazıları ısıtma, ışınlama, yüksek
basınç uygulama e elektrik alan uygulamaktır. Uygulanan bu yöntemlerdeki temel amaç besin maddelerinde
mevcut olan zararlı organizmaların işlevlerini azaltmak ya da tamamen ortadan kaldırmaktır. Yapılan araştırmalar
doğrultusunda uygulanan yöntemler yüzde yüz başarı elde edememiştir. Buna ek olarak bahsedilen dört yöntem
sütteki E. coli bakterisinin aktivitesini azaltmak için kullanıldığında en iyi sonucu gıda ışınlama yöntemi vermiştir
(Tablo-3). Ayrıca uygulanan dört yöntem Bacillus spp. sporlarının aktivasyonlarını azaltmada kullanılmış olup
elde edilen veriler Tablo-4’de gösterilmiştir.
Tablo-3: Isıtarak ya da çeşitli alternatif yöntemler kullanılarak bir sütteki E. coli bakterisinin
inaktifleştirilmesi
Tablo-4: Isıtarak ya da çeşitli alternatif yöntemler kullanılarak Bacillus spp. sporlarının inaktifleştirilmesi
Uygulanan yöntem
Isıtma
Gamma ışınlama
Yüksek basınç
Elektrik alan
Uygulanan şartlar
140 0C, 3 s
12 kGy
600 MPa, 2x5 min, 70 0C
22.4 kV/cm, 250 s
Ortam
Süt
Dondurulmuş yoğurt
Toprak
Süt
Log azalış
3
3
3
0
Sonuç ve Öneriler
Gıda ışınlama yöntemi birçok ülkede uygulanmıştır. Fakat tarım bakımından zengin olan ülkelerin
genelinde bir yaygınlığa erişememiştir. 30 yılı aşkın süredir yapılan araştırma ve gözlemler çerçevesinde bu
yöntemin herhangi bir yan etkisine rastlanılmamıştır. Bu noktadaki araştırmalar hala sürmektedir. Bir tarım ülkesi
olan Türkiye’de pestisit kullanımı yüksek oranda olup canlılar üzerinde olumsuz etkilerde bulunmaktadır. Dünya
çapında gelişmiş ülkelerde bugüne kadar yapılan çeşitli uygulamalar ve araştırmalar gıda güvenliğinin sağlıktaki
önemini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda bir tarım ülkesi olan Türkiye’de de gıda ışınlama yönteminin getireceği
kazanımlar büyük ve olumlu olacaktır.
245
KAYNAKLAR
1. Blumenthal, D. Food Irradiation: Toxic to Bacteria, Safe for Humans; FDA Consumer. November
1990.
2. Food Irradiation: A Most Versatile 20th Century Technology for Tomorrow; A Symposia presented at
the 1989 Annual Meeting of the Institute of Food Technologists, Chicago, IL. Food Technology. July
1989.
3. Ionizing Energy in Food Processing and Pest Control: Wholesomeness of Food Treated With Ionizing
Energy; Council for Agricultural Science and Technology. Report No. 109. July 1986.
4. Ionizing Energy in Food Processing and Pest Control: Applications; Council for Agricultural Science
and Technology. Report No. 115. June 1989.
5. Jay, James. Modern Food Microbiology. Van Nostrand Reinhold Company, New York, NY. 1986.
6. Radiation Preservation of Foods. A Scientific Status Summary by the Institute of Food Technologists’
Expert Panel of Food Safety and Nutrition. February 1983.
7. [Ed added] E. S. JOSEPHSON, M. H. THOMAS, W. K. CALHOUN. Nutritional Aspects of Food
Irradiation: An Overview. Journal of Food Processing and Preservation. Volume 2, Issue 4, Date:
September 1978, Pages: 299-313.
8. [Ed added] M. H. THOMAS, B. M. ATWOOD, E. WIERBICKI, I. A. TAUB. Effect of Radiation and
Conventional Processing on the Thiamin Content of Pork Journal of Food Science. Volume 46, Issue
3, Date: May 1981, Pages: 824-828
9. [Ed added] also see: Gamma Irradiation Effects on Thiamin and Riboflavin in Beef, Lamb, Pork, and
Turkey. Journal of Food Science. Volume 60, Issue 3, Date: May 1995, Pages: 596-598- JAY B. FOX,
L. LAKRITZ, J. HAMPSON, Ft. RICHARDSON, K. WARD, D. W. THAYER
10. Alternative Food-Preservation Technologies: Efficacy and Mechanisms. Microbes and Infaction.
volume 4. 2002. pg: 433-440
246
PB-10
TARIM İŞ KOLUNDA AKUT YARALANMALAR VE ÖNLEME
SAMİ AKPİRİNÇ* ,ZEYNEP ŞİMŞEK*
*Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
GİRİŞ
Tarımın Türkiye ekonomisindeki yeri azalmaya başlamakla birlikte, gıda gereksiniminin karşılanması,
sanayi sektörüne girdi temini, ihracat ve yarattığı istihdam olanakları açısından önemini korumaktadır. Türkiye
İstatistik Kurumu’nun 2011 verisine göre Türkiye’de istihdam edilen nüfusun yaklaşık %26’sı tarım sektöründedir
(1). Uluslararası Çalışma örgütü (ILO) verilerine göre, dünyada %60’ı gelişmekte olan ülkelerde olmak üzere
yaklaşık 1.3 milyar tarım çalışanı bulunmaktadır. Tarım işçilerinin %74’ü Asya bölgesinde, %16’sı Afrika’da,
%3’ü Latin amerikada, %4’ü endüstri ülkelerinde, %3’ü de geçiş ülkelerinde yaşamaktadır. Tarım hala dünyada
yaralanma riski en yüksek olan sektördür. Dünyada tarımda her yıl 250 milyon kaza geçirildiği, bu kazalarda her
yıl 335.000 kişinin hayatını kaybettiği bildirilmektedir (2). Türkiye’de tarımda kaza, hastalık ve yaralanmaların
sürveyansı yapılmadığından kaza ve yaralanma sıklığı bilinmemektedir. TUİK tarafından hesaplanan hayati
istatistikler de, kırsal kesimde yaşayan nüfusun yaklaşık %35’ini dışarıda bırakarak sadece il ve ilçe merkezlerini
kapsadığından yeterli ve güvenilir veriye ulaşmak güçtür (3).
Tarım İş kolunda Akut Yaralanmaların Epidemiyolojisi
Tarım iş kolunda akut yaralanmalar en sık karşılaşılan halk sağlığı sorunlarından biridir. Uluslararası
Hastalık Merkezi’nin (2003) tanımına göre, tarımda harici kuvvetin ani, bir defa uygulanması sonucu oluşan
yara veya hasarlara akut mesleki travma denilmektedir (CDC 2003). Tarım iş kolunda yaralanmalar ölümcül ve
ölümcül olmayan şeklinde iki grupta incelenmektedir. Ölümcül olan veya olmayan tarımsal yaralanmalar oluş
şekilleri, coğrafya ve ilgili olduğu tarım tipine göre değişse de yara türleri sıklıkla aynıdır.
Ölümcül yaralanmalar
Çiftçiler, hayvan yetiştiricileri, çiftlik işçileri ve onların aileleri tarla ve toprak işinin doğası gereği farklı
kategorilerde farklı işlerde çalışmaktadırlar. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) 2009 yılı verilerine göre tarım
sektöründe 100.000 işçi başına 24.7 işçi ölümü gerçekleşmiştir. Her gün iş kaybı ile sonuçlanan ortalama 243
yaralanma gerçekleşmektedir ve bu yaralanmaların %5’i engellilik ile sonuçlanmaktadır (4) 2010 yılında ABD’de
gerçekleşen ölümcül yaralanma oranlarının sanayi sektörlerine göre dağılımına bakıldığı zaman; 100 bin kişide
26.8 ölümcül yaralanma oranı ile tarım sektörü (ormancılık, balıkçılık, avcılık dahil) ilk sırada yer almıştır. Onu
madencilik 19.8 ile ikinci sırada, taşıma ve depolama 13.1 ile üçüncü sırada ve inşaat sektörü 9.5 ile dördüncü
sırada izlemiştir.(6) Earle-Richardson ve ark.(2007) hastane, ambulans ve toplum tabanlı sürveyans kayıtlarını
karşılaştırdıkları araştırmada yaralanma risk oranları ambulans verilerinde 100 bin’de 4.4, hastane verilerinde
10.6, toplum tabanlı sürveyans sisteminde 1.8 olarak bulunmuştur.(8) İngiltere’de 1999-2009 dönemleri arasında
tarım sektöründeki ölümcül tarım kazası oranı %32’dir. Bu ölümcül kazaların %56’sının bireysel çalışan işçilerde
meydana geldiği, %22’sinin 65 yaşın üzerinde olan bireylerde olduğu açıklanmıştır. 2010-2011 döneminde tarım
sektöründeki ölümcül kaza sonucu ölümlerin oranı 100 bin’de 8.0’dır. Önceki beş yıllık ortalama ölüm oranı ise
100 bin’de 9.6’dır. Bu ortalamalar diğer sanayi sektörlerinin ortalamasından yüksektir (9).
Tablo 1’de literatür taraması sonucu elde edilen kaza ve yaralnma nedenleri verilmiştir.
Tablo 1 Tarım İş Kolunda Meydana Gelen Kaza ve Yaralanmaların İlk 3 Nedene Göre Dağılımı
Kanada 1990-2000
ABD 2003-2007
Nedenler
Makine Devrilmesi
Makinaya kapılma/dolaşma/tutulma
Çarpışmalar
Devrilmeler
Ezilmeler
Araç çarpması
%
% 36
% 28
% 13
45,1
30,0
5,9
Kaynak
7
19
247
İngiltere 1999-2009
ABD 2007
Hastane verileri
ABD 2007
Ambulans verileri
İngiltere 1999-2009
Ingiltere 2009/2010
ABD 2007
Türkiye (2005
(sadece kazalar incelenmiş)
Türkiye (2007)
(sadece kazalar incelenmiş)
Kanada ölümlere neden olan fatörler
Kanada 1990-2000
ABD 2004
Irlanda 1991-2001
Taşıma işleri
Çarpışmalar
Hayvanlar
El aletleri)
Makineler (traktörler dahil)
Bina/yapı/yüzeyler
Atlar
Traktörler
Hayvanlar
Taşıma işleri esnasında
Nesne çarpması
Yüksekten düşmeler
Taşıma işleri esnasında
Nesne çarpması
Hayvanlar
Hayvanlar
Düşmeler
Tarım makinaları
Devrilme
Çarpma
Çarpışma
Çarpışma
Devrilme
Yayaya çarpma
Traktörler
Makinelerle ilişkili
Traktörler dışındaki makineler
Hayvanlar
Kaygan zemin-Düşme
Traktörler
Makineler
Hayvanlar
Bana-Eşya devrilmesi
% 29
% 20
% 13
%24
%23
%22
%35
%15
%10
% 25
% 16
% 16
% 29
% 20
% 13
%26.7
%15.6
%13.3
% 27
% 26
% 22
%51.1
%35.2
%4.5
%74
% 45
% 29
% 16
% 16
%5
% 54
% 13
% 8.5
20
8
8
9
9
10
11
13
7
14
7
Ülkemizde tarım iş kolunda yaşanan kaza ve yaralanmalera ilişkin bilgiler oldukça sınırlı düzeydedir. Çünkü
kaza ve yaralanmalar iş kollarına göre kayıt edilemektedir. TÜİK 2007 verilerine göre son bir yılda 136 bin kişi
tarım işkolunda (ormancılık, avcılık, balıkçılık dahil) iş kazası geçirmiştir ve iş kazazı geçirme oranı % 1,9’dur.
Son bir yıl içinde işe bağlı sağlık sorunu yaşayanlar 209 bin (%3) kişidir. Tarım işkolunda iş kazası geçiren kişi
sayısı bakımından ikinci sırada, işe bağlı bir sağlık sorunu yaşayan kişi sayısına göre ise birinci sıradadır (22).
Gölbaşı (2002), 1167 tarım makinası ve 880 traktör kazasını nedenleri ve tahmini kaza maliyetleri açısından
incelediği çalışmasında traktör kazalarının çoğunlukla devrilme, takla atma ve şarampole uçma şeklinde meydana
geldiğini, bunu çarpma, çarpışma gibi kazaların izlediğini ortaya koymuştur. Sürücünün dikkatsizliğinin en
önemli kaza nedeni olduğu ifade edilen çalışmada, özellikle kabinsiz traktörlerde ölüm oranının %40 a yaklaştığı,
genel bir ifade ile kazaya karışan her 100 kişiden yaklaşık 74 ünün kazadan yaralanma, sakat kalma ya da ölme
şeklinde etkilendiği belirlenmiştir(11).
Ulusal zehir danışma merkezinin 2008 yılı çalışma raporunda vakaların Ajan Sınıflamasına Göre Dağılımı
incelendiğinde tarım ilaçlarının neden olduğu zehirlenmeler % 8,34 (6.503 kişi) ile başvurularda ikinci sırada
yer almaktadır. Yine aynı raporda başvuruların ajan sınıflamasında hayvanlar % 1,81 (1.413 kişi), hayvan sağlığı
ürünleri % 0,68 (534), bitkiler % 0,54 (425 kişi) olarak bildirilmiştir. Kaza yoluyla olan olgularda iki yaş (%
18.44) ve üç yaş (% 12.27) çocuklar en fazla zehirlenmeye maruz kalan gruplar olarak bildirilmiştir. Tarım
ilaçlarının neden olduğu mesleki zehirlenmelerin 20-50 yaş arası erkeklerde toplanması tarım işçilerinin ilaçlama
sırasında yeterli koruma önlemlerini almadıkları ile ilişkilendirilmiştir (12).
Erdal Öz yaptığı anket çalışmasında Ege yöresinde son beş yıl içinde 66 çiftçinin 72’inin kaza geçirdiği,
çiftçilerin %8 inin bu süre içerisinde birden fazla kaza yaptığı belirlenmiştir. Daha çok 20-40 yaş grubu arasında
bulunan çiftçiler tarafından gerçekleştirilen kazalarda, eğitim durumu açısından ilkokul mezunları %53 lük bir
payla ilk sırada yer almıştır. Kazaların nedenleri olarak devrilme %27, çarpma % 26, çarpışma %22, düşme %
15, çiğneme %6, diğer %4 olarak bulunmuştur. Kaza yapan çiftçilerin sadece %22’sinin kazayı yetkili kurumlara
248
bildirmiştir (11).
Akbolat ve arkadaşlarının Isparta’da yaptıkları çalışmada, kazaların yaralanma ile sonuçlanma oranı %173,
ölüm ile sonuçlanma oranı ise %38, ortalama kaza başına 1.7 adet yaralanma, 0.4 adet ölüm olayı gerçekleşmiştir.
Kazalar en fazla; çarpışma (%51.1), devrilme (%35.2) şeklinde oluştuğu vurgulanmıştır. Çarpışmaların %26 ‘sı
ve devrilmelerin %54.5 ‘i ölümle sonuçlanmıştır. Traktör kullanımındaki kazaların büyük bir kısmının çalışma
ortamına gidiş ve gelişlerde gerçekleştiği bulunmuştur. En fazla kaza Ağustos ayında olmuştur. Kazaların en üst
düzeyde olduğu günlük saat dilimi yaklaşık 9:30-15:00 arasıdır. Kaza oluş nedenleri sıralamasında ilk sırada
dikkatsizlik/tedbirsizlik (%29.5) gelmektedir (13).
Ölümcül Olmayan Tarımsal Yaralanmalar
Ölümcül olmayan olaylar için gerçekçi istatistikleri elde etmek ölümcül yaralanmalara göre daha zordur.
Tarımda yılda 100 bin işçide 3300-4000 sakatlığa neden olacak yaralanmanın olduğunu tahmin etmektedir. Finlandiya’da 1996’da en sık yaralanan vücut kısımları azalan sırayla 1) alt ekstremitenin ayak bileğinden uyluk
hizasına kadar uzanan kısımları, 2) sırt ve vertebral kolon, 3)üst ekstremitenin dirsekten omuza kadar uzanan
kısımları ve 4) parmaklar şeklinde açıklanmıştır.Ölümcül olmayan yaralanmalarda hayvanlar ve iş makineleri
çarpma, devrilme, ezilme, vb. temel olaylardan sorumlu iki nedendir(7). ABD’de 2004 yılı ölümcül olmayan
yaralanma verileri incelendiğinde yaralanmaların yaklaşık %75’inin çiftliklerde yaşayan yetişkinler olduğu,
yaralanma, burkulma, yırtık ve bağ zorlanmaları (%22), kırıklar (%15) ve kesikler (%13) en sık rastlanan
yaralanma tipleri olarak açıklanmıştır.Yaralanmaların en yaygın nedenleri; kaygan zemin (genellikle düşme% 16)
ve traktörler (%5)dir (14).
Tarım İş Kolunda Yaralanmalara Neden Olan Faktörler
•Makineler
•Traktörler
•Kızak Dönüşlü Araçlar
•Diğer Kendinden Hareketli Makineler
•Arka Şanzımandan Güç Alan Aletler
•Diğer (Arka Şanzımandan Güç Almayan) Aletler
•Burgular
•Çiftlik Hayvanları
•Tahıl ve Silaj Ambarları
•Çiftlik ve İçindeki Binalarda Meydana Gelen Diğer Yaralanmalar ile İlgili Olaylar (7).
Tarım İş Kolunda Yaralanmalarla İlişkili Risk faktörleri
Yapılan araştırmalar çiftlik sahiplerinin, hayvan yetiştiricilerinin ve işletmecilerin yaralanma açısından
öncelikli risk grubunu oluşturduklarını göstermektedir(7).
Kişiye ait risk faktörleri:
•Yaş (+65-<20)
•Cinsiyet (erkek )
•Etnik köken
•Eğitim
•Yaralanma veya çalışma bozukluğu hikayesi
•Duyma ve görme bozukluğu olanlar
•Reçeteli ilaç kullanımı
•Alkol tüketimi
•Çiftlik sahibi olmak
•Depresyon
•Güvenli tarım kurslarına katılmama
•Tarım işlerinde harcanan zaman (acemilik)
249
•Dikkatsizlik veya acele etme
Çalışma ortamı risk faktörleri
•Çiftlik büyüklüğü
•Çiftlikte yaşam
•Gelir durumu
•Çiftlikte yaşamayan işçilerin varlığı (günlük işçiler)
•Tarım makinelerinin varlığı
•Kırpma veya çalışma faaliyetleri
•Mevsimsel ve zamansal faktörler (bahar dönemleri ve hafta sonları)
Tarım Toplumlarında Yaralanmaların Önlenmesi
Tarım toplumlarında sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamının yaratılması diğer mesleklere göre daha
zordur. Zorluklar insanların inanç ve kültür konularında, sosyoekonomik konularda ve özel riskler yaratan iş
ortamlarından kaynaklanmaktadır. En sık karşılaşılan küçük aile çiftçileri en zorlayıcılarıdır (15). Tarım sağlığı
ve güvenliği alanında endüstriyel güvenlik, endüstri mühendisliği, eğitim, çevre sağlığı, veterinerlik, psikoloji ve
halk sağlığı alanlarının bilgisi kullanılmaktadır. Hastalık ve kazaları önleme, riski azaltmak, güvenlik tedbirlerini
uygulamak ve insan davranışında değişiklik yaratmayı içermektedir. Aherin ve ark (1992), yukarıda belirtilen
uygulamaları ulaşabilmek için üç temel metodun uygulanabileceğini belirtmişlerdir:
1) Düzenlemeler ve standartların uygulanması,
2) Mühendislik
3) Kişilere güvenli olmayan davranışlarını değiştirmeyi öğretme.
Makinelere karşı alınabilecek emniyet tedbirleri
•Makinelerle ilgili tehlikeler hakkında bilgi edinilmeli ve güvenli çalışma prosedürleri uygulanmalıdır,
•Tek bir binici için tasarlanan ATV’ler yolcu taşımak için kullanılmamalıdır,
•ATV çalışırken devrilme riskinin farkında olunmalı, engebeli arazi üzerinde daha dikkatli kullanılmalı ve
tüm yüklerin dengeli yüklenmiş olmasına dikkat edilmelidir,
•Bol giysiler giyilmeli, makine çalışırken saçlar arkada toplu halde bağlı tutulmalıdır,
•Düzenli makine bakımının bitmesini bekleyin ve güvenlik önlemlerini kontrol edin.
•Makine kullanımı, güvenlik kalkanları da dahil olmak üzere, üretici tarafından önerilen değişiklikler
dışında değişiklik yapmayın.
•Makine ile çalışırken daima uygun kişisel koruyucu donanım kullanın, örneğin ATV kullanırken kask
takın(14).
Avrupa, İskandinavya ve Avustralya/Yeni Zelanda bölgelerinde traktör devrilmesinden kaynaklanan ölümler
buralardaki traktör filolarının devrilmeye karşı koruyucu yapılar (ROPS) takılması ile traktör devrilmesine ait
fatalite 100binde tarım traktörü başına 12’den 0.3’e düşmüştür (7).
Çiftlik hayvanlarına karşı alınabilecek önlemler
•Hayvanlar çevresinde çalışırken, hızlı hareketlerden ve yüksek gürültüden kaçının
•Hayvanların davranış özelliklerinin farkında olun.
•Hayvanların kör noktalarından yaklaşmak irkilmeye neden olabilir.
•Hayvanların her hangi bir irkilme durumunda kaçışları için kapılar yeterli büyüklükte olmalıdır.
•Yakın kesimlerde hayvanlar ile çalışırken kendinize her zaman bir kaçış yolu bırakın.
•Hayvanların güvenli hareketlerini kolaylaştıran tasarımlar kullanın(14).
Düşme ve diğer tehlikelere karşı alınabilecek güvenlik önlemleri
•Merdiven veya iskelede çalışırken koruyucu halat kullanın.
•Merdivenler ve iskelenin iyi ve uygun bir şekilde yerleştirilmiş olduğundan emin olun.
•Üç nokta sistemi kullanın. Üç bacaklı merdivenin her üç ayağının da yere temas ettiğinden emin olun.
•Çiftliği düzenli olarak kontrol edin. Yeterli aydınlatma sağlayın ve katların düzgün bir şekilde
temizlenmesini sağlayın.
•Ayakkabılarınızı dayanıklı, topuksuz ve kaymayı engelleyen tipte olmasına dikkat edin.
250
•Kullanılmadığı zaman saman ve tahıl oluklarının kapalı olmasına dikkat edin.
•Açık ve yüksek alanlara korkuluk yaptırın (14).
Ülkemizde bu alanda geliştirilmiş olan bir program bulunmaktadır. Safer projesi kapsamında yaralanmalara
en çok neden olan traktör ve makinelere yönelik eğitim modülleri ve filmler hazırlanmıştır. (18).
KAYNAKLAR
1. http://www.tuik.gov.tr/Gosterge.do?metod=IlgiliGosterge&sayfa=giris&id=3535 (erişim tarihi:
01.03.2012)
2. http://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/---ed_protect/---protrav/---safework/documents/publication/
wcms_110193.pdf (erişim tarihi: 01.03.2012)
3.Sağlık BakanlığıI/Başkent Üniversitesi;Ulusal Hastalık Yükü ve Maliyet-Etkilik Projesi Hastalık Yükü
Final Raporu Aralık 2004 http://www.tusak.saglik.gov.tr/pdf/nbd/raporlar/hastalikyukuTR.pdf (erişim tarihi
03.02.2012).
4.http://farmworkersforum.wordpress.com/2011/09/19/asse-urges-farmers-to-work-safely/ erişim tarihi :
13.02.2012.
6. http://www.bls.gov/iif/oshwc/cfoi/cfch0009.pdf (Erişim tarihi 13.02.2012)
http://www.bls.gov/iif/oshwc/cfoi/cfch0007.pdf kaynakça : erişim tarihi 13.12.2012
7.Donham J.K., Thelin A. Agricultural Medicine Rular Occupational and Enveriontal Health Professions,
2006 ; Madsen M.,Donham J.K., Grafft L., Thelin A.; (Suppl.);303-339
8. Earle-Richardson B. G., Jenkins L. P., Scott E. E., May J. J., “Improving Agricultural Injury Surveillance:A
Comparison of Incidence and Type of Injury Event Among Three Data Sources”, American Journal of Industrıal
Medıcıne 54:586–596 (2011).
9.DHHS (NIOSH) Publication Number 2010-137 http://www.hse.gov.uk/agriculture/ (erişim tarihi
01.02.2012)
10. Mariger S.C, Grisso R.D., Perumpral J.V., Sorenson A.W., Christensen N.K., Miller R.L., Virginia
Agricultural Health and Safety Survey, Journal of Agricultural Safety and Health 15(1): 2007: 37-47
11. Öz E. .Ege Bölgesi’nde Meydana Gelen Traktör KazalarınınTarımsal İş Güvenliği Açısından
Değerlendirilmesi. Ege Üniv. Ziraat Fak. Derg., 2005, 42(2):191-202 ISSN 1018-8851
12. Özcan N, İkincioğulları D, Ulusal Zehir Danışma Merkezi 2008 Yılı Çalışma Raporu
13. Akbolat D.,Evren N., Yılmaz Ş., Isparta İl Sınırları İçinde 1995-2003 Yılları Arasında Meydana Gelen
Traktör ve Tarım İş Makineleri Kazalarının Değerlendirilmesi, Süleyman Demirel Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Dergisi 2(1):7-14, 2007
14.http://www.cdc.gov/niosh/docs/2010-137/&usg (erişim tarihi 03.02.2012)
15. Donham J.K., Thelin A. Agricultural Medicine Rular Occupational and Enveriontal Health Professions,
2006;381-409
16. Güler Ç., Akın L. Halk Sağlığı Temel Bilgiler, Yaralanma Kontrol ve Korunma Programları ve Güvenli
Toplumlar 2006; Özcebe H. (Suppl.) 686-698
17.Lassenger E.J: Agricultural Medicine A Practical Guide, Field E.W.,Tormeohlen L.R.: : (Suppl.)42-52
18.Yurtlu Y. B.; SAFER,Kırsal Alanda Çalışanlar İçin Daha Güvenli Tarımhttp://safer-omu.net/tr/default.
asp?sid=1&pid=1 (erişim tarihi 03.02.2012)
19. http://www.cdc.gov/niosh/docs/2010-137/&usg (erişim tarihi 03.02.2012)
20.DHHS (NIOSH) Publication Number 2010-137 http://www.hse.gov.uk/agriculture/ (erişim tarihi
01.02.2012)
21.http://www.bls.gov/iif/oshwc/cfoi/cfch0007.pdf kaynakça (erişim tarihi 13.12.2012)
.22. http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=3916&tb_id (erişim tarihi: 02.03.2012)
251
PB-11
TOPRAKTAN BULAŞAN NEMATODLAR
NEBİYE YENTÜR DONİ, GÜLCAN GÜRSES, REŞAT DİKME
Harran Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu
GİRİŞ
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre 1 milyar insanın Ascaris lumbricoides ile, 795 milyon insanın T.trichiura ile,
740 milyon insanın ise Ancylostoma duodenale ve Necator americanus ile enfekte olduğu tahmin edilmektedir.
Topraktan bulaşan helmint infeksiyonlarının büyük bir kısmı Afrika’nın Güney Sahrası’nda, Amerika ve Doğu
Asya’da görülmektedir (http://www.who.int/intestinal_worms/en/).
Ascaris lumbricoides, Trichuris trichiura, Strongyloides stercoralis, Ancylostoma duodenale ve Necator
americanus gibi nematodların dışkının toprağa bulaştığı, uygun tuvaletlerin olmadığı, çevre sağlığının yetersiz
olduğu, temiz içme suyunun zor sağlandığı ve uygun iklim şartlarının olduğu durumlarda bulaşması daha kolaydır.
Gelişmekte olan ülkelerde çocuklar, bu üç intestinal nematodun (Ascaris lumbricoides, Trichuris trichiura ve
kancalı kurtlar) neden olduğu kronik enfeksiyonu yaşamaktadırlar. Bu çocuklar, malnütrüsyon, fiziksel, zihinsel,
bilişsel ve eğitimsel olarak geri kalmaktadırlar (WHO 2005).
Doğa ve uygun iklim bazen parazit hastalıkları için yeterli olurken bazen de yaşam koşulları doğayı ve
çevreyi parazitler için uygun hale getirir. Bunun en güzel örneği yıllarca suya hasret Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni
suyla buluşturan Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) bölgede ekolojik ve toprak yapısında değişiklikler meydana
gelmesine, nem oranının artmasına, tarım sektöründe çalışan insan popülasyonun da artışına neden olmuştur.
Bütün bu değişiklikler toprakla bulaşan parazitler için uygun olan bölgeyi daha da potansiyel duruma getirmiştir.
Ascaris lumbricoides ve Trichuris trichiura’nın dışkıyla atılan yumurtaları uygun iklim ve çevre
koşullarında toprakta yıllarca bulaştırıcı olarak kalırlar. Uygun nem ve sıcaklıkta (15ºC ve üzeri, %50 nisbi nem)
dışkıyla atılan yumurtalarda larvalar gelişir. Larvalar yumurtada uzun süre canlı kalabilirler. Ascaris lumbricoides
ve Trichuris trichiura içinde larva bulunan yumurtalarla kontamine olmuş besinlerin, suyun ve toprağın ağız
yoluyla alınması sonucu insanlara bulaşır. Yine toprakla oynayan çocukların larvalı yumurtaları yutmaları sonucu
da bulaşırlar. GAP’la birlikte sulu tarımın arttığı, mevsimlik işçi alan ve kışın sıcaklığı 5-10°C, yazın sıcaklığı
40-50°C olan Şanlıurfa toprakla bulaşan parazitlerin yaşaması için uygun bir ortamdır. Kanalizasyon sularının ve
atıkların karıştığı sularla tarlaların sulanması da paraziter enfeksiyon riskini artırmaktadır. Şanlıurfa’da yapılan
bir çalışmada atıkların karıştığı akarsudan alınan su örneklerinin %60,8’inin helmint yumurtaları ile kontamine
olduğu bulunmuştur (Ulukanlıgil ve ark. 2001).
Ancylostoma duodenale ve Necator americanus gibi çengelli kurtlar ve Strongyloides stercoralis’in
toprakta bulunan larvaları da deri yoluyla insana bulaşır. Ancylostoma duodenale’nin larvaları yiyeceklerle ağız
yoluyla alındığında da bulaşma olur (Unat 1982). Strongyloides stercoralis’in bulaşmasında otoenfeksiyon da
söz konusudur.
Tarım işçilerinin tarlada çalışırken uygun tuvaletleri bulunmamaktadır. Dışkı rastgele yerlere yapılmaktadır.
Çoğunlukla çadır veya kamışlarla yapılmış geçici yerlerde yaşayan, temiz içme ve kullanım suyu sıkıntısı çeken,
toprakla direkt veya dolaylı olarak sürekli temas halinde olan, sosyo-ekonomik düzeyleri düşük, toplu halde bir
arada sanitasyon eksikliği olan yerlerde yaşayan, tarlada çalışırken çocukları da yanlarında bulunduran, sağlık
hizmetlerine erişimde sorun yaşayan, paraziter enfeksiyonlar ve bunlardan korunma hususunda bilgisi olmayan
bireylerdir. Ebeveynlerin tarlada çalışmaları esnasında çocukların toprakla, çamurla oynamaları kaçınılmazdır.
Bütün bu faktörler ve toprakla bulaşan nematodların bulaşma yolları düşünüldüğünde tarım işçilerinin paraziter
enfeksiyonlara yakalanma risklerinin çok yüksek olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek.
Ascaris lumbricoides:
Dünyada en yaygın görülen parazit hastalıklarından biridir. Tropikal ve subtropikal ülkelerde daha fazla
görülen bu hastalığın tüm dünya ülkelerinde görülebildiği ve bu hastalığın dünyada 1.4 milyar insanda bulunduğu
bildirilmektedir (Crompton 1999).
Bu hastalık daha çok gelişmemiş ülkelerde, temiz içme ve kullanma suyu bulunmayan, insan dışkısın gübre
olarak kullanıldığı alt sistemlerin yetersiz ve hijyen koşullarının kötü olduğu, yetersiz eğitim alan toplumlarda
252
yaygın olarak görülmektedir. Bunun yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri’nde de 4 milyon insanın A.lumbricoides
ile enfekte olduğu bildirilmiştir (Lareille ve Bouchet 2002). Askaris’e bağlı olarak endemik bölgelerde her yıl 1.22 milyon hasta, 20.000 dolayında ölüm olduğu tahmin edilmektedir (Khuro 1996). Ülkemizde insanlarda görülen
en büyük nematod A.lumbricoides’tir. Türkiye’de Ascariasis’e her yerde rastlanmaktadır.
Ülkemizde paraziter enfeksiyonların yaygınlığı bölgelere göre değişmektedir. Bu amaçla yapılan bir
araştırmada Marmara bölgesinde %10-34, Ege bölgesinde %12-40 düzeylerinde iken bu oranlar Doğu Anadolu
bölgesinde %60-94, Karadeniz bölgesinde %54-94 düzeylerine çıkmaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi,
Doğu Anadolu Bölgesi ve İç Anadolu Bölgelerinde sık rastlanmaktadır (Unat ve ark. 1991). Şanlıurfa’da tarım
işçilerinin araştırıldığı bir çalışmada barsak parazit oranı %55.4 bulunmuştur (Şimşek 2012). Şanlıurfa’da yapılan
bazı çalışmalarda Ascaris lumbricoides oranları %18.39 (Yentür Doni 2008), %8 (Şimşek ve ark. 2002), %68.7
(Zeyrek ve ark.2003), %45 (ulukanlıgil 2006), %6.7 (Koruk ve ark. 2010) bulunmuştur. Bölgede mevcut olan
Ascaris lumbricoides GAP’la birlikte bölgedeki potansiyel durumunu artırarak bölge halkı için tehlike arz etmeye
devam edecektir.
Trichuris trichiura:
İnsanda enfeksiyon olgun yumurtaların ellere, yiyecek ve içeceklere bulaşması ile olur. Yumurtalar
sineklerle de taşınabilir. Tüm dünyada yaygın olmakla birlikte, yumurtaların dış etkilere fazla dayanıklı olmaması
nedeniyle, daha çok nemli ve güneş almayan bölgelerde görülmektedir. Kişisel hijyen kurallarının uygulanmadığı
yerlerde ve insan dışkısının gübre olarak kullanıldığı yerlerde daha sık rastlanır.
Ülkemizde çeşitli bölgelerde yapılan çalışmalarda %0.03-%6.39 oranlarında Trichuris trichiura’ya
rastlanıldığı bildirilmiştir (Özcel 2007). Şanlıurfa’da yapılan bazı çalışmalarda Trichuris trichiura oranları %3.45
(Yentür Doni 2008), %1.9 (Şimşek ve ark. 2002), %1.02 (Zeyrek ve ark.2003), %15-20 (Ulukanlıgil 2006), %1.2
(Koruk ve ark. 2010) bulunmuştur. Çiftçi ailelerin %65’inde T.trichiura enfeksiyonu saptanmıştır (Ulukanlıgil
ve ark. 2001).
Trichuris trichiura bölgemizde havanın sıcak olması ve GAP nedeniyle nemin artması sonucu daha sık
görülebilir.
Strongyloides stercoralis:
Yeryüzünde 30-50 milyon kişinin enfekte olduğu tahmin edilmektedir. Sağlam deriden vücuda giren
strongyloid larvaların bazıları deride kalarak ölürken, bir kısmı da evrimini tamamlayarak enfeksiyon oluştururlar.
Larvalar deri ve akciğerde, erişkinler ise ince bağırsak çeperinde patojen etki yapmaktadırlar (Unat 1991). İnsanın
Strongyloid larvaları barındıran, toprakla teması gerektiren meslekler ve yaşama şartları, bulaşmayı kolaylaştıran
faktörler arasındadır. S. stercoralis’te konak zinciri insan insandır (Sıddiqui ve Berk 2001). S. stercoralis, toprağı
humuslu, 20°C’nin üstündeki sıcaklıklarda uzun süre nemli olan yerlerde görülmektedir. En çok kerpiç, tuğla ve
kiremit yapım yerlerinde, maden ocaklarında, sulu tarım yapılan derelerde ve bataklık kıyılarında çıplak ayakla
çalışan ve dolaşan insanların enfekte olduğu görülmektedir (Özbilgin 1995).
Çengelli solucanlar (Ancylostoma duodenale ve Necator americanus):
Necator americanus, larvaları sadece deri yoluyla bulaşırken Ancylostoma duodenale larvaları ise hem deri
yoluyla hem de kontamine besinlerle bulaşmaktadır. Dünyada çengelli solucan prevalansını belirlemek amacıyla
yapılan çalışmalarda farklı oranlar belirlenmiştir. Paraguay’da yapılan bir çalışmada %59 (Labiano ve ark. 1999),
Tayland’ın merkezinde ilköğretim okullarında yapılan bir çalışmada %0,19 (Saksirisampant ve ark. 2006) ve
Amerika Birleşik Devletlerinin Minnesota Eyaletinde mülteciler arasında yapılan bir çalışmada %2 (Varkey ve
ark. 2007) oranlarında çengelli solucan infeksiyonu saptanmıştır. Yurdumuzda çengelli solucan infeksiyonlarına
seyrek rastlanmaktadır. Özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi ve Doğu Akdeniz Bölgesinde rastlandığı bildirilmiş
olsa da (Özcan ve ark. 1989; Özcan ve ark. 1992) diğer bölgelerde bağırsak parazitozları üzerine yapılan
araştırmalarda bu parazitozlara da zaman zaman rastlanmıştır (Hökelek ve ark 2000; Özcan ve ark. 1994; Unat ve
ark. 1995; Üner, Ertuğ 2007, Yılmaz ve ark. 2009). Hatay Merkez ve çevre ilçelerine ait belde ve köy ilkokullarını
kapsayan bir çalışmada 1146 öğrencinin %0,17’sinde (Özcan ve ark. 1992), yine aynı ilde ilköğretim okullarında
yürütülen bir çalışmada 1159 öğrencinin %0,17’sinde (Özcan ve ark. 1994), ve Samsun’da ilköğretim okullarında
yürütülen bir çalışmada 157 öğrencinin %1,2’sinde (Hökelek ve ark. 2000) bu parazitoza rastlanmıştır.
Bazı ülkelerde yapılan çalışmaların çoğunda parazitlere rastlama sıklığı, yurdumuzda yapılan araştırmalardan
253
çok daha yüksektir. Bunun nedeni Ülkemizde bu parazitozların gelişmesi için uygun toprak yapısı ve iklim
özelliklerine sahip yerlerin sınırlı olmasıdır. Çengelli solucan infeksiyonlarına GAP bölgesine komşu Hatay
ve Çukuova bölgesinde rastlanmaktadır. Bu bölgeler arasında mevsimlik tarım işçisi göçü yoğunluğu oldukça
fazladır. Bu mevsimlik tarım işçisi göçü yoğunluğuna rağmen GAP bölgesinin çengelli solucan epidemiyolojisine
uygun olmayan şartlara sahip olması nedeniyle çengeli solucan enfeksiyonları bölgede endemik değildir. GAP’ın
tamamlanmasıyla bölgede iklim değişeceğinden yazın sıcaklık, kışın soğukluk biraz yumuşayacak, bölgeye daha
fazla yağış düşecektir ve böylece toprak sürekli nemli kalacaktır. Bütün bu değişiklikler sonucu bölge çengelli
solucanlar için uygun hale gelecektir (Üner 1993).
Sonuç ve korunma önerileri
1-
GAP Bölgesi’ndeki en önemli sorun mevcut sağlık hizmetlerinin kullanılmamasıdır. Özellikle
dezavantajlı gruplar içinde değerlendirilen tarım işçisi kadın ve çocukların sağlık düzeylerinin artırılması ve
paraziter enfeksiyonlardan korunma konusunda bilinçlenmeleri, bilgi ve beceri kazanmaları ve bölgedeki mevcut
sağlık hizmetlerini kullanmaları sağlanmalıdır.
2-
Toprakla bulaşan nematodlar için risk grubuna giren tarım işçilerine (gebe kadın ve çocuklar)
yılda iki kez tedavi verilmelidir (WHO 2012).
3-
Dışkılamanın rastgele yerlere yapılması engellenmeli, tarım işçilerinin tuvalet kullanması
sağlanmalı, geçici işçi akımının olabileceği bölgelere geçici tuvaletler yapılmalı, su kuyuları bu tuvaletlerden
uzak yerlerde açılmalıdır (Baydar 1997).
4-
Tarlalarda uygun hela kuyuları açılmalıdır. İnsan dışkısı gübre olarak kullanılmamalıdır. Dışkı ile
kontamine olmuş topraklara çıplak el ve ayakla temas edilmemelidir. Tarım işçilerinin eldiven ve çizme giymeleri
sağlanmalıdır.
5-
Dışkı ile kontamine olmuş toprakla çocukların oynamasına izin verilmemelidir.
6-
Kişisel hijyen, su ve çevre sanitasyonları konularında tarım işçilerine eğitimler verilmelidir.
7-
Çiğ sebze ve meyvelerin yıkanarak yenmesi sağlanmalıdır.
Uluslar arası ülkemizi markalaştıran, ülke ve bölge kalkınmasına çok büyük katkısı olan GAP projesi
bölgede sulanabilir verimli toprakların artmasına yol açacaktır. Bölgede çok sayıda bireyin iş sahibi olmasını
sağlayacaktır. Paraziter enfeksiyonların neden olduğu fiziksel, zihinsel, bilişsel olumsuz etkiler nedeniyle bölgede
çalışan işçiler bölgeye insan işgücü yararı sağlayacakken çalışamamaları nedeniyle tüketici olarak olumsuz
katkıda bulunacaklardır.
Paraziter enfeksiyonlardan korunma yollarının öğretilmesi ve uygulatılması, paraziter enfeksiyonlarla
savaşmanın ve ortadan kaldırmanın en ucuz en etkili yoludur. Bu yöntemle bölgedeki GAP’ın gerekli kıldığı
insan iş gücünden tam yararlanım sağlanmış olacaktır.
KAYNAKLAR:
1-
Crompton DW. How much human helminthiasis is there in the world? J Parasitol, 85(3): 397403. 1999.
2-
Daldal N. Ascarisosis. Geohelment Hastalıkları Bölümü. GAP’ı tehdit eden parazit hastalıkları
(Ed. Özcel MA) Türkiye Parazitoloji Derneği Yayınları. 1993.
3-
Hökelek M, Eroğlu C, Uyar Y, Sancak R, Kılınç M. Investigation of the effect of intestinal
parasites on percentile values of the weight and height of primary school children. Türkiye Parazitol Derg, 24:
43-46.2000.
4-
Khuroo MS. Ascariasis. Gastroenterol Clin North Am. 25: 553-577.1996.
5-
Koruk İ,Şimşek Z, Koruk S, Doni N, Gürses G. ‘Children health status of migratory and seasonal
farmworkers in Şanlıurfa’ Child Care Health Dev. Nov;36(6):888-94. 2010.
6-
Labiano-Abello N, Canese J, Velazquez ME, Hawdon JM, Wilson ML, Hotez PJ. Epidemiology
of hookworm infection in Itagua, Paraguay: a cross sectional study. Mem Inst Oswaldo Cruz, 94: 583-586.1999.
7-
Lareille O, Bouchet F. Evolution of ascariasis in human and pig: A multidisciplinar approach.
Mem Ins Oswaldo Cruz Rio de Janerio, 97: 1-11, 2002.
8-
Özbilgin A, Atambay M, Strongyloidiosis. İmmun Yetmezlikte Önemi Artan Parazit Hastalıkları.
(Ed.Özcel MA). Türkiye Parazitoloji Derneği Yayını No: 12, s.121-135. 1995.
9-
Özcan K, Yiğit S, Köksal F, Uluhan R, Nikkhou H, Sadr YE. Adana ve çevresinde çengelli
254
solucan araştırması. Türkiye Parazitol Derg, 13: 71-74.1989.
10-
Özcan K, Yiğit S, Koltaş S, Sadr Yahya Ebrahimi, Sönmez S. Hatay’da çengelli solucan
araştırması. Türkiye Parazitol Derg, 16: 49-53. 1992.
11-
Özcan K, Koltaş S, Tanrıverdi S, Yiğit S. Hatay\’daki bazı ilkokullarda bağırsak parazitleri
araştırması. Türkiye Parazitol Derg, 18: 461-468.1994.
12-
Özcel MA. Özcel’in Tıbbi Parazit Hastalıkları. Türkiye Parazitoloji Derneği Yayınları. No:22.
İzmir.2007.
13-
Saksirisampant W, Prownebon J, Kulkumthorn M, Yenthakam S, Janpla S, Nuchprayoon S, 2006.
Prevalence of intestinal parasitic infections among school children in the central region of Thailand. J Med Assoc
Thai, 89: 1928-1933.
14-
Siddiqui AA, Berk S. Diagnosis of Strongyloides stercoralis infection. Clin Infect Dis, 33(2):
1040- 1047.2001.
15-
Şimşek Z, Zeyrek FY Kurçer M, Ersin F, Gözükara F, Kayahan M. 0–5 yaş arası çocuklarda
bağırsak parazitlerinin dağılımı ve büyüme-gelişmeye etkisi. 8.Ulusal Halk Sağlığı Kongresi, Diyarbakır.
16-
Şimşek Z, Koruk İ,Yentür Doni N. An Operational Study on Implementation of Mobile Primary
Healthcare Services for Seasonal Migratory Farmworkers. Matern Child Health Journal. s: 10995-011-0941-3.
2012.
17-
Ulukanlıgil M. Şanlıurfa’da okul çocuklarında uygulanan bağırsak solucanları kontrol
programının 2001–2005 sonuçları. Türkiye Parazitoloji Dergisi, 30 (1): 39–4. 2006.
18-
Ulukangil M, Seyrek A, Aslan G, Özbilge H, Atay S. Environmental pollution with soiltransmitted helminths in Sanliurfa, Turkey. Mem Inst Oswaldo Cruz, Rio de Janeiro 96: 903-909. 2001.
19-
Unat EK, Yücel A, Atlaş K, Samastı M: Unat’ın Tıp Parazitolojisi. İnsanın Ökaryonlu Parazitleri
ve Bunlarla Oluşan Hastalıkları,5.Baskı. İstanbul. İ.Ü.Cerrahpaşa Tıp Fak. Vakfı Yayınları, İstanbul, 19–49.1995.
20-
Unat EK. Tıp Parazitolojisi. İnsanın Ökaryonlu Parazitleri ve Bunlarla Oluşan Hastalıkları.
3.Baskı. İstanbul. İ.Ü.Cerrahpaşa Tıp Fak. Vakfı Yayınları, İstanbul, 1982.
21-
Üner A. Çengelli solucan hastalıkları Bölümü. GAP’ı tehdit eden parazit hastalıkları (Ed. Özcel
MA) Türkiye Parazitoloji Derneği Yayınları. 1993.
22-
Varkey P, Jerath AU, Bagniewski S, Lesnick T. Intestinal parasitic infection among new refugees
to Minnesota, 1996-2001. Travel Med Infect Dis, 5(4): 223-229. 2007.
23-
Yentür Doni N. Bağırsak Parazitlerinin 0–6 Yaş Arası Çocuklarda Fiziksel, Mental ve Nöromotor
Gelişim Üzerine Etkileri. Harran Ünv. Sağlık Bilimleri Ens. Yüksek lisans tezi. 2008.
24-
Yıldız Zeyrek F, Zeyrek CD, Özbilge H, Uzala Mızraklı A. Şanlıurfa’da ilköğretim çocuklarında
bağırsak parazitlerinin dağılımını etkileyen faktörler ve büyümeye etkisi. Türkiye Parazitoloji dergisi, 27 (3):
203–206.2003.
25-
Yılmaz H, Taş Cengiz Z, Çiçek M, Dülger AC. Olgu Sunumu: Ağır Anemi Tablosu Olan Bir
Hastada Çengelli Solucan İnfeksiyonu. Türkiye Parazitol Derg,33:2, 182-184. 2009.
26-
WHO. Deworming for health and development. Report of the third global meeting of the partners
for parasite control. Geneva: World Health Organization, 2005.
27-
WHO.Soil-transmitted helminths. (Erişim: 01.03.2012) http://www.who.int/intestinal_worms/
en/
255
PB-12
AKUATİK TOKSİKOLOJİ ÇALIŞMALARI, ARAŞTIRMACI VE ÇEVRE SAĞLIĞI
ARZU UÇAR, MUHAMMED ATAMANALP, GONCA ALAK
GİRİŞ
Toksikoloji, kimyasal maddelerin canlı organizma üzerindeki olumsuz (negatif, advers) etkilerini inceleyen
bilim dalıdır. Akuatik toksikoloji; ekotoksikoloji içerisinde yer alan ve endüstriyel kimyasallar, antropojenik ve
doğal maddelerin akuatik organizmalara, populasyon ve ekosistemlere etkilerini hücre seviyesinden tüm vücut
seviyesine kadar farklı aşamalarda inceleyen bir bilimdir (Ekici ve Yarsan, 2009; Alak ve ark. 2007). Toksikolog
bu olumsuz etkilerin doğasını araştırmak (etkinin hücresel, biyokimyasal ve moleküler mekanizmaları dahil
olmak üzere) ve olabilirliklerini değerlendirmek üzere eğitim alan kişidir (Vural, 1996).
Sucul ortamdaki kirletici türleri, düzeyleri ve bunların sucul canlılarda oluşturduğu etkilerin belirlenmesi
akuatik toksikolojinin çalışma konularını oluşturmakta, bu amaçla yapılan analizler gün geçtikçe çeşit, sayı ve
kullanılan canlı türü yönünden gelişme göstermektedir (Atabeyoğlu ve Atamanalp, 2010).Su ürünlerinde birikim
yapan ve sağlık açısından tehlikeli olan maddeler denilince akla ilk sırada ağır metaller olmak üzere yağlar ve
türevleri, pestisitler, deterjanlar, radyoaktif maddeler, poliklorlu bifeniller, antibiyotikler ve biyotoksinler gelir
(Seçer ve Bozkurt, 2001; Coppock ve Nation, 2007).
Çevresel etkenler halk sağlığında giderek daha büyük önem kazanmaktadır. Mesleki toksikoloji, çalışma
ortamında kişinin maruz kaldığı zararlı maddelerin etkisinden kişiyi korumak ve çalışma ortamını sağlık
açısından daha güvenli yapmak amacını güder. Çevresel toksikoloji insanlara ve ekolojik çevredeki tüm yararlı
organizmalara zararlı etkileri olan çevresel kirlenme etkilerini, besin, su, hava, toprak kirleticilerini ve bunların
eko sistemdeki etkilerini inceler (Güler ve Çobanoğlu 2001).
Hızlı teknolojik gelişmeler bir yandan insanın refahına hizmet ederken, öte yandan insan hayatı ve çevre
için tehlikeleri de beraberinde getirmiştir. Üretim sürecine giren her yeni madde, her yeni makine, araç ve gereç
insan sağlığı, işyeri güvenliği, çevre sağlığı ve çevre güvenliği için tehdit oluşturmaktadır. Bir bakıma yükselen
refahın faturası, insanlığa iş kazaları, meslek hastalıkları ve çevre kirlenmesi olarak kesilmektedir (Anonim 2012).
Kirleticiler çok çeşitli kaynaklardan ortaya çıkabilmeleri, yaygın kirlenme nedeni oluşturmaları, çevre
koşullarına dayanıklı olmaları, daima biyolojik sistemlere yönelik etki göstermeleri ve kolaylıkla besin zincirine
girerek canlılarda artan yoğunluklarda birikebilmeleri nedeniyle önem taşırlar (Klassen 1986, Ceylan ve Şanlı
1980).
İnsanlara ve çevreye verebileceği zararlar konusunda çok az şey bilinmesine karşın, kimyasal maddeler,
günümüzde hemen her meslekte kullanılmaktadır. Toksik maddeler çok çeşitli olduğundan canlılarda ortaya
çıkaracakları etkileşimlerde son derece farklıdır ve deride kızarıklardan, kansere kadar çeşitli sağlık sorunlarına
neden olabilmektedir (Yazıcı, 2010).
Meslek hastalıklarında en fazla sorunun ortaya çıktığı organ deri sonrasında ise akciğerlerdir. Bunun
yanında hematopoetik sistem, sindirim sistemi, sinir sistemi, böbrekler, duyu organları tehdit altındaki diğer
sistemlerdir (Deveci 2010).
Toksik kimyasalların vücuda başlıca giriş yolları (Özyazgan 2002):
1. Akciğerler (solunum)
2. Deri (temas ve emilim)
3. Ağız (sindirim)
Toksikolojinin birbirini tamamlayan iki farklı aktivitesi vardır (Niesink vd. 1996)
• Kimyasal maddelerin toksisite verilerini elde etmek
• Bu verileri kimyasal maddelerin gerek insana, gerek çevreye zararlı etkilerini öngörmek için kullanmak
Toksikoloji araştırmaları ve sağlık tedbirleri
Toksisite oluşmasında doz, madde ile temas yolu ve süresi, temas sıklığı önemlidir. Her kimyasal madde
organizmalarda zararlı etki meydana getirme kapasitesine sahiptir. Dolayısıyla çalışmalar esnasında gösterilecek
256
özen mutlaka en üst düzeyde olmalıdır (Atamanalp 2010).
Akuatik toksikologlar denemeye alacakları canlının biyolojisi yanında denemede kullanılacak kimyasalında
özelliklerini çok iyi bilmelidir. Bu özellikler kimyasalın yalnızca fiziksel ve kimyasal özellikleri değil aynı
zamanda zehirlilik derecesi, etki şekli ve etkiledikleri canlı grubu gibi bilgileri de içermelidir.
Bu konuda çalışanlar kimyasalı deneme ortamına uygularken temas etmemeye ve solumamaya özen
göstermelidirler. Çalışmanın her aşamasında eldiven ve maske mutlaka kullanılmalıdır. Çalışma esnasında
araştırmacılar yalnızca kendilerini değil o ortamda bulunacak ya da temasa geçecek kişilerinde zarar görmemesi
yönünde gerekli tedbirleri almalıdırlar.
Deneme esnasında asıl deneme ortamını oluşturan suyun deneme ortamından çevreye geçişine mani
olunmalı, düzenek bu şekilde kurulmalıdır. Özellikle sirkülasyonlu sistemlerde suyun deşarjı mutlaka hesaba
katılmalıdır.Deneme sonunda kullanılan canlı materyaller ya da bu canlılara ait analiz atıkları uygun şekillerde
imha edilmeli, çevrede kirletici kaynağı oluşturmaları ya da yaban hayatı tarafından gıda olarak tüketilmeleri
önlenmelidir.
Deneme bitiminde analiz aşamasında çalışılacak örnekler toksik madde içerdiğinden aynı hassasiyeti
göstermeye devam edilmelidir. Balıklarda kan alınırken enjektörden kaynaklanacak yaralanmaların önüne
geçmek için balığın mümkün olduğunca pasif durması sağlanmalı ve bu amaçla da anestezik maddelerden
faydalanılmalıdır. Anestezik seçiminde denemede kullanılan kimyasal ile etkileşime girecek özellikte olmamasına
ve araştırma sonuçlarını etkilemeyecek bir anestezik olmasına dikkat edilmelidir.
Toksikoloji denemelerinde dikkat edilmesi gereken hususlaı şu şekilde sıralanabilir (Atamanalp 2010).
1. Denemede kullanılan kimyasallar standardize edilmiş varsa ticari preparatlar olmalıdır. Bu
kimyasalların son kullanma tarihi göz önünde bulundurulmalıdır.
2. Denemede kullanılan kimyasalların ambalajları boş dahi olsa çevreye bırakılmamalı ya da başka
amaçla yeniden kullanılmamalıdır.
3. Denemede kullanılan kimyasala ait antidot imkanlar ölçüsünde tedbir amaçlı olarak deneme
süresince bulundurulmalıdır.
4. Dökülme ya da sıçrama gibi olumsuz ihtimaller düşünülerek duş ve göz banyosu sistemleri
bulundurulmalıdır.
5. Çalışmanın her aşamasında laboratuar yada deneme ortamından çıkarken eller yıkanmalı,
laboratuar önlüğü, çizme ve ekipmanlar dışarı çıkarılmamalı ve bu ortamlarda herhangi bir şekilde gıda
tüketimi düşünülmemelidir.
6. Deneme sonrasında araştırmada kullanılan sucul canlılar gıda olarak tüketilmemeli, diğer
canlılara gıda olarak verilmemelidir.
7. Enjektörler, kan tüpleri, santrifüj atıkları çevreye bırakılmamalı ve tıbbi atık şeklinde
değerlendirilmelidir.
8. Denemede kullanılan tank, havuz ve akvaryum gibi deneme ortamları araştırma sonrasında
bir müddet içi boşken su sirkülasyonuna bırakılmalı, bir sonraki denemeden önce uygun dezenfektanlar
kullanılarak temizlenmelidir. Aynı şekilde kepçe, çizme gibi yardımcı ekipmanlar deneme sonunda bol su ile
yıkanıp dezenfekte edilmelidir.
9. Artan deneme kimyasalları ambalajları kapatılarak uygun ortamlarda stoklanmalıdır. Bu
şekilde korunmaları sonraki denemeler içinde kullanılabilirlik özelliklerini sürdürmelerini sağlar. Şayet
deneme esnasında kimyasalın etiketi okunabilirlik özelliğini kaybetmişse aynı bilgileri içeren yeni bir etiket
hazırlanarak üzerine yapıştırılmalıdır.
10. Olası bir kaza sonrasında yaşanan tüm detaylar ilgili kişilere bildirilmeli ve gerekli tedbirler
alınmalıdır.
Kimyasal maddelerin gittikçe artan miktarda üretilmesi ve kullanılması sonucu ortaya çıkan toksikolojik
olaylar” karşısında toplum ve çevreyi üreticilere karşı yasal koruma zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Hukuksal
toksikoloji şeklinde gelişen bilim dalı, topluma, canlılara ve tüm çevreye zarar veren kimyasal maddelerin
zararlı etkilerini önlemek için yasal hükümlerin ve önlemlerin getirilmesi ile ilgilenir. Bu konu ise üreticileri ve
tüketicileri ekonomik ve sağlık açısından ilgilendirdiği kadar, hukuksal açıdan hükümetleri, yerel yönetimleri
de ilgilendirmektedir. Böylece su ve hava temizliğini sağlayan yasalar; besin katkı maddeleri tüzüğü; denizlerin
257
korunması gibi çok çeşitli yasal hükümlerin hazırlanmasında, asıl konusu olan toksikoloğun da görev alması
zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Yasal hükümler düzenlenirken, toksikoloğun o kimyasal madde ile ilgili tüm
toksikolojik bilgiyi vermesi ve kullanılması ile ortaya çıkabilecek riskleri ortaya koyarak, en yetkili kişi olarak
görüşlerini ileri sürmesi gerekmektedir (Vural, 1996).
İşyerinde bulunan, kullanılan veya herhangi bir şekilde işlem gören kimyasal maddelerin tehlikelerinden
ve zararlı etkilerinden çalışanların sağlığını korumak ve güvenli bir çalışma ortamı sağlamak için kimyasal
maddelerle çalışmalarda sağlık ve güvenlik önlemleri hakkında yönetmelik 26 Aralık 2003 tarihinde Resmi
Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
KAYNAKLAR
1. Alak G., Özdemir N., Atamanalp M. 2007. Akuatik toksikolojide stres proteinleri. Türk Sucul Yaşam
Dergisi, 2007, 3 (5-8), 545-552.
2. Atamanalp 2010. Akuatik Toksikoloji yükseklisans ders notları. Yayınlanmamış.
3. Anonim 2012. www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=518&id=31
4. Atabeyoğlu K. ve Atamanalp M. 2010. Yumuşakçalarda (Molluska) Yapılan Ağır Metal Çalışmaları
Atatürk Üniversitesi Vet. Bil. Derg. 5 (1): 35-42.
5. Ceylan, S., Şanlı, Y. 1980. Çevre ve besin kirlenmesi. Gıda Bil. Teknol. Derg. 3, (1-2), 76-92.
6. Coppock, R.W., Nation, P.N. 2007. Aquatic Toxicology. p: 709-713. Ramsh C. Gupta [eds.], Veterinary
Toxicology: Basic and Critical Principles, Elsever.
7. Deveci E. 2010. İş sağlığı ve güvenliği seminer notları. Fırat üniversitesi Tıp fakültesi halk sağlığı
Anabilim Dalı Elazığ.
8. Ekici ve Yarsan 2009. Akuakültür Canlılarında Zehirli Etki Oluşturabilecek Maddeler E.U. Journal of
Fisheries & Aquatic Sciences 26, 3: 229-233
9. Güler, Ç. 1991. Çevre ve Sağlık Üzerine Etkileri, Sağlık, Toplum ve Çevre Bülteni, 1,3, 3-8, Mart.
10. Klassen, C.D., Amdur, M.O., Doull, J. 1986. Toxicology. 3th Ed. Macmillan Publishing Company,
Newyork, USA.
11. Niesink RJM, de Vries J, Hollinger MA, Toxicology: Principles and Applications, Boca Raton, CRC
Press, 1996.
12. Özyasgan S. 2002. Toksikokinetik. İ. Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Sürekli Tıp Eğitim Etkinlikleri.
Zehirlenmeler sempozyum dizisi. 32, 9-19.
13. Pala K. 2005. İSG Politikası ve Güvenlik Kültürü. İş Sağlığı ve Güvenliği Dergisi; 5(25): 18-22.
14. Seçer, S., Bozkurt, Y. 2001. The Effect of Heavy Metals Toxicity of mercury to fish, (in Turkish). EKİN
Derg., 18: 83-87.
15. Vural N 1996. Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Yayınları.
16. Yazıcı Z. 2010. kimyasal maddelerle çalışmalarda iş sağlığı ve güvenliği- meslek hastalıkları. Teknik
Emek Dergisi 3.
258
PB-13
TÜRKİYE’DE KİMYASAL GÜBRE KULLANIMI VE ÇEVRESEL ETKİLERİ
MURAT TOPAL*, E.IŞIL ARSLAN TOPAL
*Fırat Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü, Elazığ
GİRİŞ
Ülkemizde nüfus artışı, sanayinin gelişmesi ve doğal kaynaklarımızın hızla tüketilmesi sonucu, plansız
kentleşmeye bağlı olarak tarım alanlarının azalmasına neden olmaktadır. Tarım arazilerinin azalması nedeniyle
elde edilen ürün miktarı da günden güne azalmaktadır. Tarım arazilerinden elde edilen ürünün miktarını artırmak
için gübre kullanım miktarı artmış, dolayısıyla tarımda karşılaşılan çevre sorunları da giderek artmıştır. Çevre
sorunlarının başında ise modern tarımda kullanılan kimyevi gübreler gelmektedir.
Aşırı gübreleme ile toprak kirlenmesi, yeraltı ve yüzeysel sularının kirlenmesi mümkün olmaktadır.
Seralarda özellikle yetiştiriciliğin yoğun olduğu sezon boyunca kimyasal gübreler çok miktarlarda kullanılmakta,
bu nedenle su kaynakları özellikle kuyu suları tehlikeli boyutlarda kirlenebilmekte, bitkisel üretim miktarı ve ürün
niteliği düşebilmektedir (Kaplan vd., 1999; Sönmez vd., 2008).
Kimyevi gübrelerin aşırı miktarda kullanımının esas nedeni, ürünlerin, topraktaki besin maddelerini
bünyelerine alması sonucu, toprağın yapısında bulunan besin maddelerinin giderek azalması ve toprağın fakirleşerek
ürünlerin, kalite ve verimlerinin azalmasından kaynaklanmaktadır. Tarım topraklarının verimli olabilmesi ve verim
güçlerinin korunabilmesi, ancak çeşitli şekillerde kaybolan besin maddelerinin, gübre uygulamalarıyla toprağa
geri kazandırılması ile mümkündür. Tarımsal üretimin artırılmasında gübreleme en önemli faktörler arasında yer
almaktadır. Gübrelemede, verilecek gübre çeşidi ve miktarının yanında bitki yetiştirilecek topraklarda var olan
bitki besin maddeleri miktarının bilinmesine gereksinim duyulmaktadır (GTHB, 2011). Ayrıca toprak analizlerinin
yanı sıra bitkilerde yapılacak olan yaprak analizi ile bitkinin ihtiyacı olan besin maddesi miktarı bulunabilir.
Toprak ve yaprak analizine dayalı olmadan yapılan gübrelemede bitkinin ihtiyacı olan besin maddelerinin eksik
verilmesiyle bitkisel üretimde beklenen verimin elde edilmesi mümkün değildir (TKB, 2011).
GÜBRE ve GÜBRE ÇEŞİTLERİ
Bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretilmesi, bunların kalite ve verimlerinin yükseltilmesi, bu ürünlerin
uygun koşullarda muhafazası, işlenip değerlendirilmesi ve pazarlanmasına tarım denir. Başka bir ifadeyle tarım,
insanların toprağı işleyerek ekme ve dikme yoluyla çeşitli kültür bitkisi yetiştirmesi ve hayvansal, bitkisel ve
diğer maddelere olan gereksinimlerini karşılamak için planlanmış değişik üretim sistemlerini kapsayan geniş bir
ifadedir (Topal ve Arslan Topal, 2011). Gübre ise toprak verimini artırmak amacıyla toprağa uygulanan her türlü,
bitkisel, hayvansal ve kimyasal maddeler ya da bileşikler şeklinde tanımlanır. Gübreler 2’ye ayrılır. Birincisi,
organik gübreler, ikincisi inorganik gübrelerdir. Organik gübreler; yapılarında bitki besin maddelerini organik
bileşikler olarak bulunduran gübrelerdir. Organik gübrelerin hayvan gübresi, yeşil gübre, kemik unu, kan tozu,
boynuz ve tırnak tozu gibi çeşitleri vardır. Organik madde kaynağı olarak en çok ahır gübresi ve yeşil gübre
kullanılmaktadır. Bu tür gübrelere işletme gübreleri adı da verilir. İnorganik gübre ise bileşimlerinde bir veya
birden fazla bitki besin maddesini bir arada bulunduran gübreler şeklinde ifade edilebilir. Gübreler içerisinde en
sıklıkla kullanılan tür ticaret gübreleridir (MEB, 2008). Gübre çeşitleri Şekil 1’de verilmiştir.
GÜBRE
TİCARET
GÜBRELERİ
İŞLETME
GÜBRELERİ
Azotlu (N)
Hayvan gübresi
Fosf orlu (P)
Yeşil gübre
Potasyumlu (K)
Kan tozu
Kompoze
Kemik unu
Boynuz ve tırnak tozu
Amonyum Nitrat
Amonyum Sülf at
Potasyum Nitrat
Süperf osf at
Üre
Potasyum Sülf at
Triple Süperf osf at
Potasyum Klorür
259
Şekil 1. Gübre çeşitleri
Ticaret gübreleri içermiş oldukları besin maddelerine göre 4 farklı grup altına toplanabilir. Bunlar azotlu,
fosforlu, potasyumlu ve kompoze gübrelerdir. Azotlu gübreler, amonyum nitrat, amonyum sülfat ve üre şeklinde
tarımda uygulanabilir. Fosforlu gübreler, süperfosfat ve triple süperfosfat gübreleri şeklinde 2 gruba ayrılır.
Potasyumlu gübreler ise, potasyum nitrat ve potasyum sülfat gübreleri şeklinde kullanılabilmektedir. Potasyum
klorürde gübre olarak kullanılabilir. Ancak, potasyum klorürün içermiş olduğu klor, bitki ve canlılar üzerine
olumsuz yönde etki yaptığından dolayı tercih edilmez. Bu gübrenin yerine tercihen potasyum sülfat kullanılabilir.
Kompoze gübreler, farklı oranlarda azot, fosfor ve potasyum besin maddelerinin karıştırılması ile elde edilen
gübrelerdir. En çok kullanılan kompoze gübreler arasında diamonyum fosfat, 15:15:15 ve 20:20:20 oranlarına
sahip gübreler sayılabilir.
TÜRKİYE’DE GÜBRE KULLANIMI
Türkiye, tarım ve hayvancılığın yaygın olduğu ülkeler arasında yer almaktadır. Ülkemizde bitki besin
maddesine göre gübre tüketimi (83 kg/ha), dünya ortalamasının (95 kg/ha) altındadır (Dölekoğlu ve Çakaryıldırım
2003). Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre; Türkiye’de gübre ithalatı, ihracatı, üretimi ve tüketimi yıllara
göre farklılıklar gösterebilmektedir (TUİK, 2011). 1981-2010 yılları arasında kimyevi gübre ithalatı Şekil 2’de
verilmiştir.
3.500.000
3.000.000
Ton
2.500.000
2.000.000
1.500.000
1.000.000
500.000
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
0
Yıllar
Şekil 2. 1981-2010 yılları arasında gerçekleştirilen kimyevi gübre ithalatı
Şekil 2’ye göre, Türkiye’de kimyevi gübre ithalatı incelendiğinde, en düşük ithalatın 1982 yılında 370.716
ton olarak gerçekleştiği, en yüksek kimyevi gübre ithalatının ise 2009 yılında 3.006.857 ton olarak gerçekleştiği
görülmektedir. 1981 yılından itibaren ithal edilen toplam kimyevi gübre miktarı ise yaklaşık olarak 50.000.000
ton olarak gerçekleşmiştir. 1981 yılında 830.355 ton kimyevi gübre ithal eden Türkiye, 2010 yılında 2.283.643
ton kimyevi gübre ithalatı gerçekleştirmiştir. Yıllar itibariyle gübre ithalatında 1980’li ve 1990’lı yıllarda ithalat
miktarlarında çok fazla değişkenlik meydana gelirken, 2000’li yıllar itibariyle bu değişkenlikler çok fazla
görülmemektedir. 30 yıl boyunca kimyevi gübre ithalatı ortalaması 1.647.606 ton/yıl olarak gerçekleşmiştir.
Şekil 3’de 1982-2010 yılları arasında gübre ihracatına ilişkin miktarlar verilmiştir.
260
3.500.000
3.000.000
Ton
2.500.000
2.000.000
1.500.000
1.000.000
500.000
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
0
Yıllar
Şekil 3. 1982-2010 yılları arasında gerçekleştirilen kimyevi gübre ihracatı
Şekil 3’e göre, Türkiye’de 1997 yılında 9.690 ton ile en az ihracatın gerçekleştiği, en yüksek ihracatın
ise 1988 yılında 1.102.904 ton olarak gerçekleştiği görülmektedir. Kimyevi gübre ihracatında, ithalatta olduğu
gibi, yıllara göre ihracat miktarlarında farklılıklar görülmektedir. Yaklaşık olarak 1980’li yılların sonuna kadar
artan ihracat, 1990’lı yıllarda azalmaya başlamış ve 1990’lı yılların sonunda en az seviyeye ulaşmıştır. İhracatta
2000’li yıllardan itibaren çok fazla bir değişim gözlenmemiştir. Ancak 2010 yılında ihracatı gerçekleştirilen
kimyevi gübre miktarı artmış ve 501.352 ton gübre olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’de 1982 yılından itibaren
ortalama olarak 274.837 ton /yıl gübre ihracatı gerçekleşmiştir. 29 yıl boyunca ihraç edilen gübre miktarı yaklaşık
8.000.000 ton olarak hesaplanmıştır.
6.000.000
5.500.000
5.000.000
4.500.000
4.000.000
3.500.000
3.000.000
2.500.000
2.000.000
1.500.000
1.000.000
500.000
0
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
Ton
Türkiye’de 1981-2010 yılları arasında üretilen kimyevi gübre miktarları Şekil 4’de verilmiştir.
Yıllar
Şekil 4. 1981-2010 yılları arasında üretimi gerçekleştirilen kimyevi gübre miktarları
Türkiye’de üretilen kimyevi gübre miktarları Şekil 4’e göre değerlendirildiğinde, en düşük üretimin 2001
yılında, 2.627.986 ton olduğu, en yüksek üretimin ise 1993 yılında, 4.362.589 ton olduğu görülmektedir. İthalat
ve ihracatta yıllar itibariyle çok fazla değişkenlik meydana gelirken, üretim için bu durum söz konusu değildir.
Yıllar itibariyle kimyevi gübre üretiminde çok fazla değişkenlik meydana gelmemiştir. Kimyevi gübre üretimi
30 yıl sonunda 103.853.265 ton olarak gerçekleşmiştir. 1981-2010 yılları arasında ortalama gübre üretimi ise
3.461.778 ton/yıl olarak gerçekleşmiştir.
Şekil 5’de Türkiye’de 1981-2010 yılları arasında tüketimi gerçekleştirilen kimyevi gübre miktarları
verilmiştir.
261
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
Ton
6.000.000
5.500.000
5.000.000
4.500.000
4.000.000
3.500.000
3.000.000
2.500.000
2.000.000
1.500.000
1.000.000
500.000
0
Yıllar
Şekil 5. 1981-2010 yılları arasında tüketilen kimyevi gübre miktarları
Şekil 5’e göre, Türkiye’de tüketilen kimyevi gübre miktarları değerlendirildiğinde, en az gübre tüketiminin
1981 yılında, 3.480.812 ton olarak gerçekleştiği, en fazla gübre tüketiminin ise 1999 yılında 5.581.069 ton olarak
gerçekleştiği görülmektedir. Türkiye’de gübre üretim miktarında olduğu gibi tüketim miktarlarında da yıllara
göre çok fazla değişim gözlenmemektedir. 30 yıl boyunca tüketilen gübre miktarı toplamı 141.520.535 ton olarak
gerçekleşmiştir. 1981-2010 yılları arasında ortalama gübre tüketimi 4.717.352 ton/yıl olarak hesaplanmıştır. Bu
değer ortalama üretim miktarıyla karşılaştırıldığında tüketim miktarının 1.255.574 ton/yıl daha fazla olduğu
görülmektedir.
YASAL MEVZUAT
Ülkemizde 25.04.2002 tarih ve 24736 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ‘Kimyevi
Gübre Denetim Yönetmeliği’ kapsamında, tarımsal üretimde kullanılan gübrelerin teknik düzenlemelerde
belirtilen şartlara uygunluğuna ilişkin denetimler yapılmaktadır. Bu amaçla, 2009 yılında 6859, 2010 yılında
7000 ve 2011 yılında 7200 adet denetleme gerçekleştirilmiş (TKB, 2011) ve yapılan denetimler ile piyasaya
sunulan uygun olmayan gübre miktarında azalma sağlanmıştır. Tarımda kullanılan kimyevi gübre tiplerinin ve
bileşimlerinin belirlenmesi, isimlendirilmesi, işaretlenmesi, paketlenmesi ve denetlenmesi amacıyla 18.03.2004
tarih ve 25406 sayılı Remi Gazetede ‘Tarımda Kullanılan Kimyevi Gübrelere Dair Yönetmelik’ yayınlanmıştır
(TKKGDY, 2004). 2009 yılından itibaren 50 dekar ve üzeri her bir tarım arazisinin kimyevi gübre desteğinden
yararlanabilmesi için toprak analizi yaptırılması zorunluluğu getirilmiştir. 2010 yılında Çiftçi Kayıt Sistemi’ne
kayıtlı toplam arazinin % 20’sinin toprak analizi yaptırılarak bu arazilerde tekniğine uygun gübre kullanımının
sağlanması amaçlanmıştır (TKB, 2011). 2010 yılında ise bitkisel üretimde verimliliğin arttırılması, toprakların
fiziksel, kimyasal ve biyolojik yapısının iyileştirilmesi, insan sağlığının korunması ve çevre kirliliğinin önlenmesi
amacıyla, organik, organomineral gübreler ve toprak düzenleyiciler ile mikrobiyal, enzim içerikli ve diğer
ürünlerin kullanımını yaygınlaştırmak, tanımlamak, bunlara ait analiz metotlarını belirlemek ve bu ürünlerin ithali,
üretimi, piyasaya arzı ile kayıt altına alınmasına ilişkin usul ve esasları düzenleyen ‘Tarımda Kullanılan Organik,
Organomineral Gübreler ve Toprak Düzenleyiciler ile Mikrobiyal, Enzim içerikli ve Diğer Ürünlerin Üretimi,
İthalatı ve Piyasaya Arzına Dair Yönetmelik’ 04.06.2010 tarih ve 27601 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak
yürürlüğe girmiştir.
GÜBRE KULLANIMININ ÇEVRESEL ETKİLERİ
Tarım ve hayvancılığın yapıldığı ülkemizde çevre sorunlarının en başında, toprak kirliliği, su kirliliği ve
hava kirliliği gelmektedir. Bu kirliliklerin oluşmasında ise başrolde insanlar yer almaktadır (Şekil 6). Dünya
nüfusunun sürekli artması nedeniyle ve endüstrileşmenin gerekliliğinden dolayı artan çevre kirliliği, insanlar
üzerinde olumsuz etkiler yapabildiği gibi bütün ekosistemi de olumsuz yönde etkilemektedir. Bu durum üretimi,
verimi, kaliteyi ve tür zenginliğini en aza indirmektedir. Çevre sorunlarından biri olan gübre sorunu da tüm dünyada
olduğu gibi ülkemizde de büyük sorundur. Özellikle aşırı gübre kullanımı ve kimyevi gübre tüketiminde meydana
262
gelen artışlar, insanlarda çeşitli sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Ayrıca, gübre kullanımı
sonucunda, yüzeysel sular, yeraltı suları kirlenmekte hatta gübreler içme sularımıza kadar ulaşabilmektedir.
Denetimsiz bir şekilde gübre tüketiminin gerçekleştiği ve aşırı su tüketilen bir tarım alanında yüzeysel suların
ya da yeraltı sularının kirlenmesinin yanı sıra toprak sisteminin özellikleri de bozularak biyolojik çeşitlilik zarar
görmektedir. Toprak yapısının bozulması sonucu, toprakta mevcut olan denge bozulur ve topraktaki mikro ve
makro fauna olumsuz etkilenir.
İNSANLAR
TARIMSAL FAALİYETLER
GÜBRE KULLANIMI
ÇEVRESEL ETKİLER
SU
HAVA
YÜZEYSEL SULAR
İNSANLARA ETKİSİ
HAYVANLARA ETKİSİ
TOPRAK
YERALTI SULARI
BİTKİLERE ETKİSİ
SUCUL EKOSİSTEME ETKİSİ
TOPRAK FAUNASINA ETKİSİ
Şekil 6. Gübre kullanımının çevresel etkileri
Modern tarımın en önemli girdilerinden biri ticari kimyasal gübrelerdir. Ancak tarımda kullanılan
gübrelerin yalnızca %50’sinin bitkilere yarayışlı olduğu diğer kısmının ise yıkanma, yüzey akış ve buharlaşma
yolu ile topraktan uzaklaşarak diğer alıcı ortamlara ulaştığı bilinmektedir (Haktanır, 2009). Gübrelerin yapısında
bulunan azot, fosfor ve potasyum su ekosistemine ulaştığında sulardaki azot, fosfor ve potasyum miktarı artar.
Azotlu gübre kullanımı sonucu, göllerde, nehirlerde ve akarsularda azot miktarı artarak su ekosisteminin oksijen
konsantrasyonu azalabilir. Yüksek miktarlarda azot ise canlılara toksik etki yaparak sucul ekosistemi olumsuz
etkiler. Azotlu gübre kullanımı sonucu sularda meydana gelen nitrat en büyük sorunlardan biridir. Çünkü, nitrat,
yeraltı sularına ulaştığında insanları zehirleyebilir. Fosforlu gübreler de azotlu gübrelerde olduğu gibi yüzeysel
sulara karışma sonucu kirlenmeye neden olur. Özellikle göl ortamında artan fosfor miktarı, alglerin aşırı üremesine
neden olur. Bu durum gölün ötrafik olmasına neden olabilir. Azotlu gübreleme yapılan bitkilerde, azot bileşikleri
bitkiler vasıtasıyla insanlar tarafından alındığında kansorejen etki yapabilmektedir.
İşletme gübresi olarak kullanılan gübreler arasında en yaygın olanı hayvan gübresi kullanımıdır. Ülkemizde
ahırlardan elde edilen gübreler ahır gübresi olarak tanımlanmaktadır. Ahır gübresi; küçük ve büyükbaş hayvanların
sıvı ve katı dışkıları ile hayvanların altına serilen yada altlıklardan çıkan atıkların karışımını ifade eder. Bu
tip gübreler organik madde bakımından oldukça yüksek bir içeriğe sahiptir. Ahır gübreleri, toprağın fiziksel,
kimyasal ve biyolojik özeliklerini desteklerken, toprağın su tutma kapasitesini, organik madde içeriğini, toprak
geçirgenliğini iyileştirici bir yarar sağlarlar (MEB, 2011). Fakat bu yararların yanı sıra organik gübre kullanımı
neticesinde çevresel sorunlar da beraberinde gelebilmektedir. Organik gübrenin uygulandığı alanlarda organik
maddenin biyolojik oksijene olan ihtiyacı oldukça yüksektir. Ayrıca organik gübreler bünyelerinde iz miktarlarda
bulundurdukları çeşitli ağır metalleri su ile temas ettiğinde bırakabilir. Açığa çıkan ağır metaller suları kirletebilir.
Organik gübrelerin en önemli sorunlarından bir tanesi hava kirliliğine neden olmasıdır. Çünkü, uygulanan organik
gübre zamanla koku oluşumuna neden olabilmektedir. Örneğin, hayvan gübrelerinin tarım alanlarına uygulanması
sonucu, hem koku oluşmakta hem de haşere ve böcekler için elverişli bir ortam sağlandığından bu gübreler
bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.
SONUÇ ve ÖNERİLER
Gübre kullanımı sonucu oluşan çevre kirliliği, tüm canlıları etkilediği gibi hidrolojik çevrimde de, besin
zincirinde de önemli rol oynar. Zincirin bir halkasında meydana gelen bir kirlilik diğer halkaların da etkilenmesine
263
neden olur. Bu nedenle, gübre kullanımı konusunda yapılan çalışmalara hız verilmelidir. Gübre kullanımı nedeniyle
meydana gelen kirliliğin azaltılması ve/veya en aza indirilmesi amacıyla aşağıdaki önlemlerin ve uygulamaların
yapılması gerekmektedir.
1. Kimyasal gübre kullanımı kısıtlanmalı ve bu gübrelerin yerine kullanılabilecek organik gübrelerin
kullanılmasına teşvik edilmeli,
2. Üretimi artırmak amacıyla tarımda kullanılan yeni teknolojik gelişmeler takip edilmeli ve uygulanmalı,
3. Gübre kullanımı konusunda özellikle çiftçilere eğitimler düzenlenmeli ve bilgilendirme çalışmaları
yapılmalı,
4. Ülkemizde, her bir bölge için toprak analizi yapılarak, her bölgeye uygun gübre seçimi yapılmalı,
5. Ekolojik (organik) tarıma geçilmeli,
6. Toprak yapısını bozabilecek ya da zarar verebilecek gübrelerden kaçınılmalı,
7. Gübreleme yapılırken mutlak suretle hem toprak analizi hem de bitki analizleri yapılmalı,
8. Fazla ürün elde etmek amacıyla, aşırı gübre kullanımından kaçınılmalı,
9. Tarım alanlarına yakın yerlerde yaşayan insanların kullandıkları mevcut kuyu suları herhangi bir
kimyasal gübre karışımı olma ihtimaline karşın rutin bir şekilde kuyu suyu analizleri yapılmalı ya da
alternatif su kaynakları kullanılmalı,
10. Tarımda organik gübre kullanımı konusunda gereken teşvik sağlanmalı,
11. Gübrelerin çevresel etkilerini azaltmak için yasal mevzuatlar uygulanmalı ve bu mevzuatlar caydırıcı
olmalı,
12. Tarım alanlarında gübre kullanımına ilişkin denetimler artırılmalıdır.
KAYNAKLAR
1. Dölekoğlu,C.Ö. ve N.L., Çakaryıldırım, (2003), Gübre Sanayi. T.E.A.E-Bakı,http://www. aeri.org.tr.
2. GTHB (Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı), (2011), Toprak Analizi ve Gübre
TavsiyesindeGeziciLaboratuarlarProjesi,
http://www.tarim.gov.tr/E_kutuphane,Gezici_
Laboratuvarlar.html
3. Haktanır, K. (2009), Çevresel Değişimlerde Tarımın Etkileri ve Yönetim Arayışları, Ankara Üniversitesi,
Çevre Bilimleri Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, s.1-6.
4. Kaplan, M., Sönmez S., ve Tokmak S., 1999. Antalya-Kumluca Yöresi Kuyu Sularının Nitrat İçerikleri.
Turkish Journal of Agriculture and Forestry, 24, 1-9.
5. MEB (Milli Eğitim Bakanlığı), (2008), Mesleki Eğitim ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi,
Bahçecilik, Portakal Yetiştiriciliği, 67s. Ankara.
6. MEB (Milli Eğitim Bakanlığı), (2011), Çevre Sağlığı, Gübrelik ve Biyogaz Üniteleri, 45s.
7. Sönmez, İ., Kaplan, M., Sönmez, S. (2008), Kimyasal Gübrelerin Çevre Kirliliği Üzerine Etkileri ve
Çözüm Önerileri, Batı Akdeniz Araştırma Enstitüsü Derim Dergisi, 25 (2) 24-34.
8. Topal, M., Arslan Topal, E.I. (2011). Elazığ İlinde Tarımda Karşılaşılan Çevre Sorunları, II. Ulusal
Toprak ve Su Kaynakları Kongresi, Cilt-II, 22-25 Kasım 2011, 1045-1049, Ankara.
9. TKB (Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı), (2011), 2011 yılı Performans Programı, 140s. Ankara. http://
www.tarim.gov.tr
10. TKKGDY (Tarımda Kullanılan Kimyevi Gübrelere Dair Yönetmelik), (2004), 18.03.2004 tarih ve
25406 sayılı Resmi Gazete.
11. TUİK (Türkiye İstatistik Kurumu), (2011), http://www.tuik.gov.tr/takvim/tkvim.zul#tbl
264
PB-14
PESTİSİTLERİN TAŞINIM SÜREÇLERİ VE ÇEVRESEL ETKİLERİ
MERAL TOPÇU SULAK
GİRİŞ
Dünya nüfusundaki hızlı artışa paralel olarak özellikle gelişmekte olan ülkelerde beslenme ve açlık sorunları
önemli bir problem haline gelmiştir. Bu durum tarımsal alanların en verimli şekilde kullanılması zorunluluğunu
da beraberinde getirmiştir. Tarımda yeni teknolojilerin kullanımının yanı sıra verimi arttırmanın bir diğer
yolu da tarımsal ilaçlar kullanarak bitkilerin gelişmesini engelleyen ve verimini düşüren her türlü zararlıdan
korumaktır. Bu amaçla tarım alanlarında zararlı böceklerle mücadelede pestisitler koruyucu amaçla yaygın olarak
kullanılmaktadır.
Pestisitler; istenmeyen böcek, kemirgen, bitki, yosun ve diğer zararlıların önlenmesi ve sınırlandırılması
için kullanılan maddeler olup tarım üreticilerinin daha kaliteli ve verimli gıdalar üretmesini sağlarlar [1]. WHO’
ya ve FAO’ ya göre pestisit; istenmeyen bitki ve canlıları kontrol altında tutmak için kullanılan maddeler ile
bitki büyümesini ayarlayıcı yaprak dökülmesini sağlayıcı ve rutubet alıcı olarak kullanılan madde veya maddeler
karışımıdır.
Pestisitlerin kullanımı çok eski tarihlere dayanmaktadır. M.Ö. 1500’lere ait bir papirüs üzerinde bit, pire
ve eşek arılarına karşı insektisitlerin hazırlanışına dair kayıtlar bulunmuştur. Pestisitlerin kullanımı Roma ve eski
Yunan’dan beri süre gelmektedir. Fakat 19. yüzyılın son dönemlerinde yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Pestisit olarak kullanılan ilk maddeler arsenik ve kükürttür [2]. Daha sonra nikotin gibi bitkisel kaynaklı pestisitler
kullanılmaya başlanmış bunu takiben krizantemden elde edilen pyrethrum zararlılarla mücadelede kullanılmıştır
[3]. 1939 yılında istenmeyen böcekleri kontrol etmek amacıyla DDT (Diklorodifenil trikloretan) keşfedilmiştir.
1940’lı yıllardan önce arsenik, civa, bakır, kurşun içeren pestisitler kullanılırken daha sonra sentetik organik
pestisitler (klorin-hidrokarbonlar: aldrin, dieldrin, toxaphene, lindan gibi) kullanılmaya başlanmıştır. Ardından
metasiklorun çok sayıda insektisite karşı etkili olduğu bulunmuştur. İkinci dünya savaşı sonrasında doğal
zararlıları yok etmek için kullanılan pestisitlerin sayı ve çeşitlerinde çok belirgin artışlar olmuştur. Bunların suda
erimediklerinden zararsız oldukları düşünülürken doğada toksik dozlarda birikmeye, besin zincirine girmeye
başladıkları fark edilmiş ve bu nedenle klorin hidrokarbonların kullanımı sınırlandırılmış veya yasaklanmıştır.
Daha sonra toksik ama çabuk bozulan ve suya çok geçmeyen pestisitler; organofosfor içerenler (malathion
and diazinon gibi) ve karbamat içerenler (aldikarb, carbofuran, oksamil gibi) kullanılmaya başlanmıştır. Karbamat
içerenlerin (başta aldikarb olmak üzere) de giderek yeraltı sularını kontamine etmeye başladığı fark edilmiştir.
İnsektisit kullanımının çevrede oluşturabileceği risklerle ilgili ilk araştırmalar sentetik pestisitlerin keşfiyle
beraber 1940’lı yıllarda başlamıştır. Örneğin, Cottam ve Higgins 1946 yılında DDT’nin balıklara ve yaban
hayatına olan doğrudan ve dolaylı etkisini çalışmıştır. Ancak, pestisit kullanımının çevrede oluşturduğu riskleri ilk
kez 1962 yılında yayınlanan “Sessiz Bahar (Slient Spring)” adlı kitabında ele alan Amerikalı yazar Rachel Carson
kamuoyunda geniş bir ilgi uyandırmıştır. Kitapta DDT ve hidrokarbonların kalıcılığını, insan ve hayvanlarda
ki birikimini, hedef dışı organizmalara toksik etkilerini, ekolojik ve insan sağlığıyla ilgili olumsuz etkilerini
dile getirmiştir. Pestisitlere karşı ilk direnç olayı İsveş’te 1946 yılında DDT’ye karşı karasineklerde gözlenmiş
1948’de ise Aldrin ve Dieldrınin toprakta en fazla kalıcı özelliği sahip insektisitler olduğu açıklanmıştır.
Özellikle 1970 yılında başlayan çevre koruma hareketlerinden sonra bütün dünyada pestisit kullanımının çok
daha kontrollü yapıldığı, mevcut etkili maddelerin yeniden emniyetlilik testlerine alındığı ve bu değerlendirmeler
sonucunda bazı pestisitlerin çeşitli ülkelerde yasaklandığı, kısıtlandığı veya kontrollü bir şekilde kullanımının
yapıldığı bilinmektedir
1970 yıllarda dünyada birçok ülke çevrede kalıcı etki bırakan organoklorlu bileşiklerin kullanımını
kısıtlama ya da yasaklama yoluna gitmiştir. 1970 yılında ABD’de kurulan Çevre Koruma Ajansı (Environmental
Protection Agency, EPA) mevcut çalışmaların ışığı altında aynı yıl alkil civalıların kullanımdan kaldırılmasını ve
ruhsatların iptalini onaylamıştır. Daha sonra DDT’in bütün kullanımları 1973’de yasaklanmış, Aldrin ve Dieldrin
1975’de (Termisitler hariç), çoğu cıvalılar ise 1976’da kullanımdan kaldırılmıştır. EPA 1978 yılında kullanımı
sınırlandırılmış veya yasaklanmış pestisitlerle ilgili ilk defa bir liste yayınlanmış, 1979 yılında 2,4,5-T’nin
265
kullanımı ise geçici olarak durdurulmuş ve EPA bu konu ile ilgili ikinci listesini 1985 yılında yayınlamıştır.
ABD 1972 yılında kullanımı yasaklanan DDT, Türkiye’de ise 1982’ den sonra kısıtlı kullanımına izin verilmiştir.
Organaklorlu pestisit etken maddelerinden endosülfan, quintozen ve toksefenin kısıtlı kullanımı devam etmiştir.
1985 de heptaklor 1989‘da ise toksefen kullanımı yasaklanmıştır [4]. Ülkemizde kullanımı yasaklanan pestisitler
Tablo 1’de verilmektedir.
Tablo 1. Türkiye’de Kullanımı Yasaklanan Pestisitler
Yasaklanma Yılı
1971
1978
1979
1982
1985
1987
1988
1989
1991
1996
Pestisit adı
Dieldrin
DDT(Kısıtlama)
Aldrin, Heptachlor, 2,4,5-T, Endrin, Chlordane, Leptephos, Lindane, Chlordimeform,
E-Parathion
Civalı İlaçlar (methoxyethylmercury chloride, 1982 phenylmercury acetate, phenylmercury
chlorid), Chlorbenzilate, Arsenikli İlaçlar,
BHC (Kısıtlama 1978)
Fluorodifen, Chlorpropylate
Dinoseb
Daminozide (Alar 85), Toxaphene
Zineb
Azinphos Ethyl
Kimyasal ilaçlar tarla şartlarında böcek populasyonlarının kontrol edilmesinde çok etkin olmasına rağmen
bunların aşırı miktarda ve bilinçsizce kullanılıyor olması, ekosisteme yararlı birçok böceğin yok olmasına, bunun
yanında zararlı birçok böcek türünün de bu tür ilaçlara karşı direnç kazanmasına neden olmaktadır [5]. Bu tür
kimyasal ilaçların bir kısmı toprakta birikerek uzun süre dışarıya atılamamaktadır. Besin zinciri yoluyla bu tür
maddeler kuşlara, memelilere ve insana kolaylıkla geçebilmektedir. Bundan dolayı ekosistem üzerinde olumsuz
etki yapmayan biyolojik kontrol ajanlarının önemi artmaktadır [6].
Dünya pestisit tüketimindeki artışta son yıllarda bir duraklama olsada 1983-1993 döneminde %3,4, 19931994’de ise %18,5’lik yıllık artış hızına ulaşmıştır [7]. Dünyada pestisit üretimi yıllık 3 milyon ton civarında
olup, yaygın olarak herbisitler ve insektisitler kullanılmaktadır. Kullanılan pestisitlerin %60’ından fazlası sebze
ve hububat ekim alanlarında kullanılmaktadır. Global kullanımın %55 i Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’da
kullanılmaktadır, ancak Doğu Avrupa’da da dikkate değer bir artış gözlemlenmektedir.
Pestisit tüketiminin % 75’i gelişmiş ülkelere aittir ve bu ülkelerden ABD, Batı Avrupa ve Japonya ilk sırada
yer almaktadır. Batı Avrupa’da hektara düşen pestisit miktarı en yüksek olan ülkeler Hollanda ve Yunanistan’dır.
Kullanılan ilaçların büyük kısmı uygulama yerlerinden başka yerlere gitmekte ya da taşınmaktadır.
Örneğin; DDT’ nin pestisit özelliğinin keşfinden bugüne kadar biyosfere yayılan miktarı 450.000 ton olarak
hesaplanmıştır. Bu ilaçların düşük seviyede bulaşması durumunda bile zararları oldukça fazladır. Dünya Sağlık
Örgütü’nün yaptığı sınıflandırmada en çok kullanılan 700 civarındaki pestisitin 33’ü insan sağlığına çok zararlı,
48’i oldukça tehlikeli, 118’i orta derecede tehlikeli ve 239’u da daha az tehlikeli grupta yer almaktadır.
Bu çalışma kapsamında gerek dünyada gerekse ülkemizde kullanılan pestisitlerin çevresel etkileri ele
alınmıştır. Pestisitlerin toprak ortamı, su ortamı ve hava ortamındaki taşınım süreçleri ve besin çevrimindeki
rolleri irdelenmiş olup bu etkileri minimum seviyeye indirmek için öneriler sunulmuştur.
PESTİSTLERİN TAŞINIM SÜREÇLERİ
Pestisitlerin çevredeki taşınımı oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. İlaç uygulamalarından sonra,
kullanılan ilaç karışımları bitkide kalmayıp, toprağa, havaya karışmaktadır. Toprağa düşen ilaçlar sulama
ve yağmur suları ile yer altı sularına, akarsu ve göllere dolayısı ile su ekosistemine karışarak burada yaşayan
canlıların zehirlenmelerine ve ölümüne sebep olmaktadır. Örneğin; 1975 yılında Amerika’ nın Texas ve Lousiana
eyaletlerinde pirinç tarlalarına yabancı otlarla mücadele etmek için atılan 2,4 D‘nin rüzgarla taşınan tozları, birkaç
mil uzaklıktaki pamuk ve sebze bahçelerinde anormal yapraklanma, yanma ve kuruma gibi etkiler meydana
getirmiştir. Hiç pestisit uygulaması yapılamayan kutuplardaki penguenlerde, ayı balığında DDT ‘nin varlığının
belirlenmesi, tarım ilaçlarının dünyadaki sirkülâsyonunu göstermesi bakımından önem taşımaktadır. Şekil 1’de
pestisitlerin ekosistem içerisindeki çevrimi özetlenmiştir.
266
Şekil 1. Pestisitlerin ekosistem içerindeki çevrimi [8]
Tarımsal ekosistemler, insanların üretimi artırma çabaları nedeniyle çeşitli biçimlerde gübre, pestisit gibi
birçok ek enerji katkısı ile bir anlamda yapaylaştırılmış ekosistemlerdir. Ekolojik açıdan bakıldığında tarımsal
ekosistemler çoğunlukla tek bir bitki türüyle sınırlanmış yapıları yüzünden genelde istikrarsız ve zayıf olarak
kabul edilmektedir. İşte böyle bir ekosistemde ürün kaybına neden olan zararlı, hastalık ve yabancı otlara karşı
yapılan ilaçlamalarda atılan ilacın %0.015-%6.0’sı hedef alınan canlı üzerine ulaşmakta ve yeterli etki alınmakta,
geri kalan % 94-99.9’luk kısım ise hedef olmayan organizmalara ve toprağa ulaşmakta yada çevredeki doğal
ekosistemlere sürüklenme ve akıntı nedeniyle kimyasal kirleticiler olarak karışmaktadır.
Kullanılan pestisitler uygulama sonrası belirli bir süreç içinde güneş ışığı ile ayrışmaya uğramamışsa ya
da bakteri faaliyetleri ile kimyasal yapıları bozulmamışsa zamanla toprakta birikir. Toprakta biriken pestisitler
toprak mikroorganizmaları ve bazı hayvansal zararlıların yok olmalarına ya da geçici süre inaktive olmalarına
neden olurlar. Ayrıca alüminyum, bakır, kalay gibi ağır metaller içeren pestisitlerin yarılanma ömürleri uzun
olduğu için bitkiler tarafından alınabilme ve sonrasında insanlarda sağlık sorunlarına neden olabilme durumları
vardır. Bir ekosistemde yaşayan tüm canlılar arasında denge vardır. Herhangi bir düzeyde meydana gelen değişme
farklı kademelerde dalgalanmalar oluşturarak varolan dengenin bozulmasına neden olur.
PESTİSİTLERİN ÇEVRESEL ETKİLERİ
Genellikle kullanılan pestisit miktarının %0,015-%6’sı hedef canlıya ulaşırken diğer kısmı ekosisteme
karışmaktadır. Pestisitlerin bazıları toksikolojik açıdan bir zarar oluşturmazken, bazılarının kanserojen, sinir
sistemini etkileyici ve hatta mutasyon oluşturucu etkileri saptanmıştır. Dünyada da pestisitlerin yararlı fauna
üzerindeki olumsuz etkilerini gösteren çok sayıda çalışma bulunmaktadır [9,10,11]. Bunun sonucu olarak zararlılar
kontrolsüz olarak çoğalmakta ve bu da ekstra savaşıma ve savaşım maliyeti artışına neden olmaktadır. Yine yoğun
kullanılan ilaçlar ortamda bulunan diğer türleri de öldürdüğü için doğada denge bozulmaktadır. Pestisitlerin farklı
ortamlardaki dağılım yüzdesi Tablo 2 ‘de verilmiştir.
Tablo 2. Pestisitlerin farklı ortamlarda dağılım yüzdesi
ORTAM
Karasal ve Kıyısıal
Su Ortamları
Okyanuslar
Hava
Akarsu
Deniz suyu
Toprak
Sediment
Biyota
Hava
Deniz suyu
Sediment
Biyota
Pestisit Birikim
Yüzdesi (%)
0.13
0.94
0.64
0.64
34.73
1.15
0.21
61.45
0.03
0.07
Toplam (%)
38.23
61.77
267
Tarımsal alanlara, orman veya bahçelere uygulanan pestisitler havaya, su ve toprağa, oradan da bu
ortamlarda yaşayan diğer canlılara geçmekte ve dönüşüme uğramaktadır. Bir pestisitin çevredeki hareketlerini
onun kimyasal yapısı, fiziksel özellikleri, formülasyon tipi, uygulama şekli, iklim ve tarımsal koşullar gibi faktörler
etkilemektedir. Pestisitlerin çevresel etkilerini değerlendirirken kimyasal maddelerin dayanıklılık süresine göre
yapılan sınıflandırma daha önemli olmaktadır. Pestisitlerin dayanıklılık sürelerine göre yapılan bu sınıflandırmaya
göre dayanıklı olanlar (2-5 yıl), orta dayanıklı olanlar (1-18 ay), dayanıksız olanlar (1-2 hafta) çevrede bozulmadan
kalabilmektedir. Ekosisteme geçen pestisitlerin çevresel etkileri aşağıdaki şekilde özetlenebilir.
Toprak ortamındaki etkileri
Toprak ekosistemin her parçasında yer almakta olup, canlı doğal kaynakların varlıklarını sürdürebilmesi
için, hava ve su ile birlikte vazgeçilmez cansız doğal bir kaynaktır. Toprak ayrıca, su kaynaklarının potansiyelini
koruma, flora ve faunayı barındırma ve ekolojik dengenin sağlanması açılarından temel çevre öğesidir. Pestisitler
doğrudan bitki üzerine, toprağa ve tohumluğa uygulanır. Her nereye uygulanırsa uygulansınlar sonuçta önemli
bir bölümü toprakta kalır. Eğer uygulanan pestisit kalıcı ise çevre yönünden çok büyük sakıncalara yol açar.
Pestisitler, mikroorganizmaların biyokimyasal etkileri sonucunda, hidroliz ve oksidasyonla bozulup, çözünebilir
bileşikler oluşturarak, karbon gazı ve amonyak (NH3) çıkartıp basit bir mineral yapıya dönüşmek suretiyle
toprakta yayılırlar.
İnorganik pestisitlerin çevrede kalıcılık özellikleri yüksektir. Doğrudan toprağa veya bitkiye uygulanan
pestisitler uygulama tekniği, bitki sıklığı vb. nedenlerle %14-80 oranında toprağa ulaşmaktadır. Toprağa geçen
pestisitler güneş ışınlarının etkisiyle fotokimyasal, bitki, toprak mikroorganizmaları ve diğer organizmaların
etkisiyle biyolojik parçalanmaya uğramaktadır. Parçalanan bu pestisitler toprak katı maddeleri (kil ve organik
madde) tarafından adsorblanıp depolanmaktadır. Pestisit kalıntıları ayrıca, toprağın fiziksel özeliklerini düzeltmek,
nitrifikasyonu gerçekleştirmek, toprakta organik maddenin ayrışması ve humus teşekküllünü sağlamak gibi
önemli görevler üstlenen, toprağın mikroflorasını oluşturan canlı organizmalara besin zinciri yoluyla toksik etki
yapmakta, çalışmalarını sınırlandırmakta ve baskı altında tuttukları zararlıların artışına neden olmaktadır. Mesela
bakırlı fungisitlerin sık kullanımı sonucu oluşan birikmeler ürünlerde toksisite, faydalı toprak organizmalarında
azalma ve ürün kayıpları gibi olumsuz sonuçlar doğurmaktadır.
Kullanılan pestisitler uygulama sonrası belirli bir süreç içinde güneş ışığı ile dekompozisyona uğramamışsa
ya da bakteri faaliyetleri ile kimyasal yapıları bozulmamışsa zamanla toprakta birikir. Toprakta biriken pestisitler
toprak mikroorganizmaları ve bazı hayvansal zararlıların yok olmalarına ya da geçici süre inaktive olmalarına
neden olurlar. Ayrıca alüminyum, bakır, kalay gibi ağır metaller içeren pestisitlerin yarılanma ömürleri uzun
olduğu için bitkiler tarafından alınabilme ve sonrasında insanlarda sağlık sorunlarına neden olabilme durumları
vardır [12]. Toprağın fiziksel özelliklerini düzelten, toprakta organik madde ayrışmasına ve humus teşekkülüne
hizmet eden solucanlar toprağın 35-45 cm derinliklerinde bulunur. Bitki koruma amaçlı kullanılan ilaçların toprak
kolloidlerine yapışması veya toprak altı sularına geçmesi sonucunda solucanların doğrudan veya dolaylı yoldan
etkilenmesi kaçınılmazdır.
Toprak içine geçmiş pestisitler kapiller su vasıtasıyla toprak yüzeyine taşınmakta ve buradan havaya
karışabilmektedir. Toprağın yapısı, kil tipi ve miktarı, organik madde içeriği, demir ve alüminyum oksit içeriği,
pH’sı ve toprakta var olan baskın mikroorganizma türleri tüm bu olayları etkileyen faktörlerdir. Toprakta pestisitin
tutulmasıyla hareketi ve biyolojik alımı engellenmekte ve çeşitli şekillerde degradasyonu ile ya toksik özelliğini
kaybetmekte ya da daha toksik metabolitlerine dönüşebilmektedir. Toprakta ve sulu ortamda kalıcılıkları ve doğal
sulara muhtemel dağılımları ışık şiddeti ve pH’dan etkilenebilir. Organik fosforlu pestisitlerin çoğu çevrede
karşılaştıkları 3-6 pH’da daha dayanıklıdırlar. Tekrarlanan organik fosforlu pestisit uygulaması bir sonraki ekim
zamanına kadar toprakta birikmelere neden olabilmektedir. Hafif asidik (pH 4-5) toprakta yarılanma ömürleri
birkaç katına çıkabilmektedir.
Su Ortamındaki Etkileri
Pestisitler su ekosistemine; doğrudan suya uygulama, drenaj veya yüzey sularından, ilaç atık ve artıklarının
doğaya atılmalarından, ambalaj malzemelerinin su kaynaklarında yıkanmasından, ilaç kalıntıları içeren bitki ve
toprakların su kaynakları ile temasından ve hava sirkülasyonu gibi yollarla taşınmaktadır. Sızan sularla toprağın
268
alt katmanlarına, oradan yeraltı sularına ulaşan pestisit kalıntıları içme suları yoluyla insan sağlığını tehdit eder
duruma gelirler. Özellikle toprak tarafından tutulan bu pestisidlerin yağmur suları ve yüzey akışı şeklinde veya
toprak içerisinde aşağıya doğru yıkanmak suretiyle taban suyu ve diğer su kaynaklarına ulaşabilmesi birinci sırayı
almaktadır. Pestisitlerin su ortamına taşınma yolları aşağıda Tablo 3’de özetlenmiştir [13].
Tablo 3. Pestisitlerin su ortamına taşınma yolları
Nehir
Delta
Göl
Deniz
Su Ortamı
Erozyon
++
+
++
+
Atmosfer
+
+
+
+++
Atıksu
+++
++
+
+
Pestisitlerin su ekosisteminde yayılması ortam koşulları, ilacın fiziksel, kimyasal ve formülasyon yapısına
bağlı olarak değişmektedir. Ayrıca, toprak tipi, eğim, bitki örtüsü ve yağış miktarı da pestisitlerin suları kirletmesinde
rol oynamaktadır. Bu kirlenme, sularda bulunan canlılar üzerinde akut veya kronik zehir etkisi yapabilir, üreme
yeteneklerini olumsuz etkileyerek populasyonlarında azalmaya neden olabilir. Ayrıca, kontamine sularla sulanan
bitkilerin hasat ürünlerinde kalıntıya rastlanabilir, hasat ürünleriyle beslenen canlılarda kronik toksisiteler
oluşabilir. Eğim, bitki örtüsü, formülasyon, toprak tipi ve yağış miktarına bağlı olarak taşınan pestisitler, sularda
balık ve diğer omurgasız su organizmalarının ölmesine neden olurlar.Organik fosforlu bileşikler başlıca ekim
alanlarından sızarak ve/veya aşınan toprakla birlikte sürüklenerek doğal sulara karışırlar. Suda çözünürlüğü 10
mg/L ya da daha fazla olan bileşikler ekim alanlarından sızarak doğal sulara karışırken suda çözünürlüğü 10
mg/L’den az olanlar toprağa adsorbe olarak taşınırlar.
Hava Ortamındaki Etkileri
Pestisitlerin püskürtülerek uygulanması sırasında bir kısmı evaporasyon ve dağılma nedeniyle kaybolurken,
diğer kısmı bitki üzerinde ve toprak yüzeyinde kalmaktadır. Havaya karışan pestisit rüzgârlarla taşınabilir; yağmur,
sis veya kar yağışıyla tekrar yeryüzüne dönebilir. Bu yolla hedef olmayan diğer organizma ve bitkilere ulaşan
pestisit, bunlarda kalıntı ve toksisiteye neden olabilir.Pestisitler, buharlaşarak atmosfere karışırlar. Atmosfer
kirliliğine neden olan DDT, aldrin ve metil bromid gibi maddeler geniş alanlarda etkili olmaktadırlar. Örneğin
kutup ayılarında bile DDT kalıntısına rastlanmıştır [14]. Ayrıca ozon deliğinin büyümesinde Metil bromidin
önemli rolü bulunmaktadır. Pestisitler atmosferden yağmurla tekrar toprağa ve sulara, su canlıları ve balıklara,
gıda zinciri ile insanlara ulaşan bir etkileşim döngüsü ortaya çıkarmaktadırlar. Ayrıca her yıl pek çok kuş ve hayvan
türü ve bunların yaşam alanları tarım ilaçları nedeniyle yok olmaktadır.Organik fosforlu pestisitlerden diklorvos
dışındakilerin uçuculuğu düşüktür buna rağmen buharlaşarak atmosfere karışabilirler ve sonradan yağmur
sularıyla tekrar yeryüzüne dönebilirler. Havaya püskürtülerek uygulanmaları sırasında rüzgârla sürüklenebilirler
ancak genellikle bu yolla dağılımları azdır.
SONUÇ
Günümüzde sanayi ve teknolojisi, artan dünya nüfusunun birim alandan daha fazla ürün elde etmeye
yönelik yoğun tarım uygulamalarını gündeme getirmiştir. Buna bağlı olarak bitkilerin ve bitkisel ürünlerin
zararlı, hastalık ve yabancı otların etkilerinden korunması, kaliteli ve bol ürün elde edilmesi için tarımsal ilaçların
kullanılması kaçınılmaz olmuştur. Toplumların gıda ihtiyacının karşılanmasını amacıyla geliştirilen pestisitler,
zamanla çevresel pek çok problemin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yoğun ve bilinçsiz pestisit kullanımının
sonucunda gıdalarda, toprak, su ve havada kullanılan pestisitin kendisi ya da dönüşüm ürünleri kalabilmektedir.
Ayrıca her yıl pek çok kuş ve hayvan türü ile bunların yaşam alanları tarım ilaçları nedeniyle yok olmaktadır.
Pestisit kaynaklı olumsuz çevresel etkileri azaltmak için;
• Ekolojik dengenin devamını sağlayan, kirlilik yaratmayan ilaçlar tercih edilmeli
• Pestisit bileşiklerinin LD50 dozu bilinmeli, açıkça yazılmalı,gerekli önlemler alınmalı
• Tarım ilaçlarının yoğun ve bilinçsiz kullanımı engellenmeli
• Olanaklar ölçüsünde geniş spektrumlu olmayan, toprak ve suda çabuk parçalanan pestisitler seçilmeli
• Ruhsatlı bulunan pestisitler risk guruplarına ayrılmalı,seçici tarımsal ilaçlar kullanılmalı
• Ülkenin toprak özellikleri, yerüstü ve yer altı su kaynakları, ürün çeşitleri dikkate alınarak ”Türkiye
269
Pestisit Kullanım Haritası” çıkarılmalıdır. Bu sayede pestisitlerin olumsuz çevresel etkilerinden
korunmak mümkün olabilecektir.
KAYNAKLAR
[1] Crites, A., Haldeman, V., and Morris, R., 1995. Disposal and Household Hazardous Waste Nevada
Cooperative Extension, Unıversity of Nevada, 15-91.
[2] Gündüz, T., Çukur, A., 1994. Hazar Gölü ağır Metal Kirlenmesi. Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerinin Su kaynakları ve Sorunları Sempozyumu, Erzurum
[3] Muslu, Y., 1985. Su Temini ve Çevre Sağlığı İ.T.Ü. Sayı:1314, İstanbul, 513-530.
[4] Vural, N., 1996. Toksikoloji, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 344-363.
[5] Özparlak H. 2003. Böceklerde kütikülanın yapısı, deri değiştirme ve Diflubenzuron’un (DFB) etkileri.
Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Fen Dergisi, 21: 7-19.
[6] Ekebas, S., Cakır, S., Ertugrul, O., Kence, A., 2000. The Detection of Mutagenic Activity of Some
Chemicals (Azamethypos, Dichlorvos, Methyl parathion, Aflatoxin B1) by the SMART Test in Drosophila
melanogaster, Turk. J. Vet. Anim. Sci., 24, (6) 563-569.
[7] Lorbeer, J. W., Delen, N., Tosun, N., 2001. Chemical control, In: Encyclopidia of Plant Pathology in
New York, 199-203.
[8] Edwards C.A., 1973. Environmental Pollution by Pesticides, Plenum Press, Londan and Newyork,3,
542.
[9] Anonim, 2000. Crop Protection Association Handbook, Peterborough.
[10] Smilanick, J.L., Gouin-Behe, T., Margosan, D.A., Bull, C.T., 1996. Pathogenicity on citrus of
Pseudomonas syringae strains that control postharvest green mold of citrus Phytopathology 86, 33.
[11] Wiles, T. (1994). Pesticide Application Equipment in Latin America; Report FAO/AGSE, Rome/Italy.
[12] Menzer, RE., Nelson, JO., 1986. Water and soil pollutants. New York: Macmillan Publishing Company,
1986: 835-836.
[13] Saler, S., Pestisitlerin aquatik omurgasızlar üzerine etkisi, Su ürünleri dergisi, 28-32.
[14] AMAP, 1997. Arctic Pollution Issues: A State of the Arctic Evironment Reopert
270
PB-15
PESTİSİT YANLIŞ KULLANIMI SONUÇLARI
Seva Öner, Gülçin Yapıcı
*Mersin Üniversitesi Tıp Fak Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Tarımsal üretimi artırmak ve kalitesini yükseltmek amacıyla yapılan işlemlere tarımsal mücadele
denmektedir. Tarımsal mücadelede kullanılan pestisitler; ürünleri, hastalık etmenleri, zararlı organizmalar ve
yabancı bitkilerden korumak amacıyla kullanılan kimyasal, toksik maddelerdir. Pestisitler, etken maddeye ilaveten
,“inert” maddeler de içerirler. Bu maddeler, bitki ve böceklere etkisizdir, ama diğer canlılara zararlı olabilirler.
Tarımsal mücadele sırasında yapılan pestisit uygulamalarının, bilimsel verilere dayalı olarak, mevcut sağlık
risklerini ve korunma yöntemlerini bilerek yapılması gerekir. Bireyler ilaçlama uygulamalarını, kendilerini,
çevredeki diğer canlıları, toprağı, suyu ve havayı korumayı önceleyerek, uygun yöntemlerle gerçekleştirmelidir.
Türkiye’de yaygın olarak kullanılan bazı pestisitler çevrede (toprak, su, bitkide) uzun bir süre kalabilmektedir.
Hatta, “permanent” pestisit grubu sürekli olarak etkinliğini devam ettirir.
Pestisitlerin %0.015-%6.0’sı hedef alınan canlı üzerine ulaşmakta ve yeterli etki alınırken, geri kalan
%94-99.9’luk kısmı ekosistemde hedef olmayan organizmalara ve çevredeki doğal ekosistemlere karışmaktadır.
Pestisitler, toprağın yapısına girerek, toprak kirliliği oluşturabilir, buharlaşıp havaya karışarak, başka yere
taşınabilir, oradan yağmurla toprağa karışabilir. Toprağın alt katmanlarına süzüldüğü için, su kaynaklarının
kirlenmesinde önemli bir nedendir. Buna rağmen pestisit kullanımı giderek artmaktadır. Konya ilinde kullanılan
pestisit miktarı ortalamasında 2010 yılında, 2007 yılına göre yaklaşık olarak %50’ lik bir artıs görülmüştür.
Buna ek olarak uygulamalarda, pestisitler doğru yöntem ve dozda kullanılmamaktadır. Yapılan çalışmalarda
İlaçlama sırasında Zirai Mücadele teknik talimatında önerilen dozun üzerinde pestisit uygulanmakta olduğu
bildirilmektedir. Isparta’da yapılan çalışmada bireylerin yarıdan fazlası bazen önerilen ilaç dozunun üzerine
çıktıklarını belirtmişlerdir. Buna bağlı olarak ürünlerde pestisit kalıntıları kalmaktadır. Konya’da, meyvelerde
yapılan kalıntı analizlerinde, tolerans değerinin 5-6 katı pestisit kalıntısı olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca, kullanımı
yasak olan monocrotophos, chlorpyrifos ve thizbendazol gibi pestisitlerin de kullanıldığı saptanmıştır.
Araştırmalarda, tarımda çalışan kişilerin, pestisit kullanımı konusunda eğitimsiz olması sonucunda bir çok
uygulama hatası yaptıkları rapor edilmektedir. Zirai ilaç bayileriyle yapılan bir çalışmada; bayiler, üreticilerin
bilgisiz ve bilinçsiz olmasının, kendileri için bir sorun olduğunu, kendilerine üreticilerin eğitimi sürecinde
yardımcı olunmasını istediklerini dile getirmişlerdir.
Isparta’da yapılan bir araştırmada çalışanların ilaçlama yaparken, uygun kişisel koruyucular kullanmadıkları,
%26.5’inin günlük kıyafetlerle ilaçlama yaptığı, Adana’da yapılan çalışmada, ilaçlama yapan kişilerin %18.5’inin
koruyucu maske yerine Tülbent veya örtü kullandığı tespit edilmiştir.
Tarım ilaçlarının uygun şekilde saklanmasında da sıkıntılar vardır. Çalışmalarda, ilaçlama sırasında artan
yada kullanılmayan pestisitlerin güvenli bir şekilde saklanmadığı, ahırda, hayvan barınağında veya evin herhangi
bir yerinde tutulduğu bildirilmektedir. Bazı kişilerin, ilaçların boşalan kaplarını başka amaçlarla kullandıkları,
kullanmadıkları kapları ise çöpe, sulama suyuna veya akarsulara attıkları belirlenmiştir. İlaçlama yapanların büyük
çoğunluğunun ilaç bayisinin önerilerine uymadığı, ilaçlama sonrası beklenmesi gereken süreye uymadıkları da
tespit edilmiştir.
Bu uygulama hataları sonucunda ise, bir çok sağlık ve çevre sorunu ortaya çıkmaktadır. İlaçlama yapanların
uygulama sonrasında, akut sağlık sorunları yaşadıkları belirlenmiştir. Bu sorunlar, hafif semptomlardan, pestisit
zehirlenmelerine kadar geniş bir yelpaze oluşturmaktadır. Pestisit uygulamaları yapan bireylerde bir çok sağlık
sorunu görülmektedir. Pestisitler kişide etkilenim sonucunda kolinesteraz düzeyini düşürmekte, antioksidan
savunma sistemlerinden süperoksit dismutaz ve katalaz enzim aktivitelerini azaltmaktadır. Ayrıca mutajenik,
teratojenik, karsinojenik ve nörotoksik etkilerinin olduğu, endokrin bozukluklar, üreme sisteminde bozukluklar,
lösemi, beyin ve yumuşak doku kanserleri gibi pek çok hastalığa neden olduğu bilinmektedir. Bir araştırmada
pestisitlerin kronik etkisine maruz kalan tarım işçilerinin karaciğer fonksiyon testlerinin yüksek bulunduğu ve bu
işçilerin karaciğerinde dejeneratif bozukluklar olduğu tespit edilmiştir.
Pestisit zehirlenmelerinde klinik, diğer intoksikasyonlara göre daha ağırdır ve zehirlenmelerin ölümle
271
sonuçlanma oranının daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Pestisit zehirlenmeleri daha fazla çocuklarda
görülmektedir. Bu durum, ilaçların uygun şekilde saklanmadığını ve bu tür hataların ne kadar önemli sonuçlar
doğurduğunu göstermektedir.
İlaçlama sonrasında yeterli süre beklemeden, sulama yapılması sonucu, yeraltı sularının kontamine
edilmesiyle, toplu zehirlenmelerin olduğu bildirilmektedir. Ayrıca, kronik pestisit kullanımıyla, yer altı sularında
ağır metaller biriktiği tespit edilmiştir. Bunun yanında, toprak daha fazla pestisit ile kirlenmekte, bitkilerde ve
diğer canlılarda birikmekte, besin zincirine girerek kimyasal kirlilik oluşturmakta, kronik toksisitelerden sorumlu
olabilmektedir.
Sonuç olarak, tarım ilaçlarının çevreye ve insana verebileceği zararlar, ciddi boyutlara ulaşabilmektedir. Bu
sorunları en aza indirmek için, tarım alanında çalışan bireylerin pestisitlerin zararları ve oluşabilecek durumlar
hakkında bilgili ve duyarlı olmaları gerekmektedir. Bu kişilere, kişisel koruyucu kullanımı, pestisitlerin önerilen
dozda kullanımı, pestisit uygulama kuralları, tarım ilacı saklama koşulları, kalıntılarının çevreye, ürüne ve dolaylı
olarak insana verebileceği zararlar konusunda düzenli eğitim ve danışmanlık verilmelidir.
Eğitim yapılacak hedef grup içinde, zirai ilaç bayii, serada çalışan işçiler, çiftçiler, tüketiciler de olmalıdır.
Ayrıca tarım arazilerinde ve diğer amaçlı pestisit kullanımının yoğun olduğu bölgelerin yöneticilerinin de konu
hakkında bilgili ve duyarlı olmaları ve ilgili kurumlar tarafından bilgilendirilmeleri gerekmektedir.
Öncelikle zirai ilaç bayilerine, eğitici eğitimi verilmelidir. Bayiler, ilaçlama yapacak kişiye pestisit satışı
sırasında uygun bir eğitim verilmeli, eğitim sonunda, basılı bir kullanım kılavuzu, ayrıca uyarı bilgilerini de
içeren broşür verilmelidir. Yapılan eğitimlerin ve ilaç uygulamalarının denetlenmesi de gerekmektedir.
Uzun vadede ise pestisit kullanımı azaltılmalı ve “organik tarım” gibi alternatif mücadele yöntemleri
kullanılmalıdır.
Kaynaklar:
1. Şahin G, Uskun E, Ay R, Öğüt S. Elma Yetiştiriciliği Alanında Çalışanların Tarım İlaçları
Konusunda Bilgi, Tutum ve Davranışları. TAF Prev Med Bull 2010;9(6):633-644.
2. Tekbaş ÖF. Çevre Sağlığı. Gülhane Askeri Tıp Akademisi Basımevi, 2010.
3. Tosun N, Karabay NÜ, Sayım F. Pestıcıde Usage And Theır Potentıal Adverse
Impacts On Lıvıng Organısms. ANADOLU, J. of AARI, 2001;11(1):113-125.
4. Sataloğlu N, Aydın B, Turla A. Pestisit Zehirlenmeleri. Kor Hek, 2007;6(3):169-174.
5. Diril N, Keskin N, Özkırım AÖ, Öksüzoğlu E. Bazı Pestisitlerin Kısa Zamanlı Mutajenite Test
Sistemlerinden Neurospora Crassa İle Mutajenik Potansiyellerinin Araştırılması. Türkiye Bilimsel ve Teknik
Araştırma Kurumu, Proje No:TBAG-1743(198 T 026), 2001, Ankara.
6. Zeren O, Dikmen N, Kumbur H, Taga S. İçel ilinde tarımsal kesimde çalışan kişilerin plazmalarında
kolinesteraz aktivite değişiminin araştırılması. Türk Entomol Derg, 1998;22(3):199-205.
7. Çömelekoğlu Ü, Mazmancı B, Arpacı A. Pestisidlerin kronik etkisine maruz kalan tarım işcilerinde
eritrosit süperoksit dismutaz ve katalaz aktiviteleri. Turk J Biol, 2000;24(3):483-488.
8. Ersoy N, Tatlı Ö,Özcan S,Evcil E,Coşkun LŞ,Erdoğan E. Sert Çekirdekli ve Sert Kabuklu Meyve
Türlerinde Bazı Pestisit Kalıntıları. Selçuk Tarım ve Gıda Bilimleri Dergisi, 2011;25(1):75-83.
9. Ersoy N, Tatlı Ö,Özcan S,Evcil E,Coşkun LŞ,Erdoğan E. Konya’da Halkın Tüketimine Sunulan Bazı
Yumuşak Çekirdekli Meyve Türlerinde Pestisit Kalıntı Düzeyleri. Selçuk Tarım ve Gıda Bilimleri Dergisi,
2011;25(1):84-89.
10.Güloğlu C, Kara İH. Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Akut Zehirlenme Vakaları. Dicle Tıp
Dergisi, 2004;31(2):37-45.
11.Arslan SO, Kösecik M, Ocak YV. Şanlı Urfa’da 1990-1996 Yılları Arasında Görülen Zehirlenme
Olaylarının Genel Değerlendirilmesi. Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi 1998;5(4):264-70
12.Kumbur H, Özsoy Hd, Özer Z. Mersin İlinde Tarımsal Alanlarda Kullanılan Kimyasalların Su Kalitesi
Üzerine Etkilerinin Belirlenmesi. Ekoloji, 2008;17(68):54-58.
13. Aktaş Y. Tarımsal Yayım Sürecinde Tarımsal İlaç Satıcılarının Yeri Ve Önemi. GAP II. Tarım Kongresi
Bildiri Kitabı, 24-26 Ekim 2001:581-91, Şanlıurfa.
14.Öztemiz S. Organik Tarımda Biyolojik Mücadele. GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2008;25(2):19-27
272
15.Şahin G. Isparta İlinde Tarım İlaçlarının Uygun Kullanımı Ve Korunma Yöntemleri Konusunda
Bireylerin Bilgi, Tutum Ve Davranışları İle Tarım İlaçlarının Anne Sütündeki Kalıntı Düzeyleri. Yüksek Lisans
Tezi. Süleyman Demirel Üniversitesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı. Tez No: 52, Isparta,2009.
16.Akbaba B, Z. Adana İli Turunçgil Yetişticiliği Ve İnsektisit Kullanımının Değerlendirilmesi. Yüksek
Lisans Tezi. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Bitki Koruma Anabilim Dalı Adana, 2010.
17.Yeşil S, Ogur E I. Zirai Mücadelede Pestisit Kullanımının Türkiye Ve Konya Ölçeğinde Değerlendirilmesi
Ve Pestisit Kullanımının Olası Sakıncaları. Konya Kent Sempozyumu Bildiri Kitabı. 26-27 Kasım 2011,s:439-450.
273
PB-16
GENÇ TARIM İŞÇİSİNDE KARPAL EKLEMLERDE EFFÜZYON
PELİN YAZGAN*, RIFAT ARİDİCİ*
*Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi; Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı
Giriş:
El eklemlerinin effüzyonu romatolojik hastalıkların klinik seyrinde oldukça sık gözlenmektedir.
Effüzyon’nun akut veya kronik gelişiminde nedenler farklı olmakla birlikte; el eklemlerinde infeksiyon, inflamatuar
romatolojik hastalıklar, osteoartrit en sık nedenlerdir. Biz genç bir tarım işçisinde ellerini aşırı kullanmaya bağlı
gelişen, effüzyon olgusunu sunmak istedik.
Olgu:
On yedi yaşında kadın hasta, dominant elinde bir aydır istirahat ve hareketle olan ağrı şikayeti ile hekime
başvurdu. Pasif eklem hareket açıklığı muayenesinde başparmak hareketleri, her yöne ağrılıydı. Filkenstein testi
ağrılı elde, pozitif bulundu. Hastada bir ay süreyle sebze tarlasında çalışma dışında; herhangi bir travma öyküsü
yoktu. Son bir aydır çalışmayı bıraktığı halde, şikayetleri devam etmekteydi. Laboratuar incelemede; kanda akut
faz belirleyicileri ve serolojik testler normaldi. MRI görüntülemede ise; tendon yapılar normaldi ama radyoskafoid
ve trapezoskafoid eklem aralığında effüzyon (Resim:1) saptandı.
Tartışma:
Hareket, stabilite ve güç ellerimizin önemli üç fonksiyonudur. El eklemleri sinovyal eklemlerdir. Bu
özellik fonksiyonunu yerine getirmede kolaylık sağlarken, sinovyal dokuyu etkileyen romatizmal hastalıkların
el eklemlerinde sık gelişmesine de neden olur. Eklemlerde gelişen effüzyon, sinovyal doku ve kıkırdak hasarının
erken belirtisi olabilir. İleri yaşlarda; vibrasyonlu el aletlerinin kullanımı, aşırı yük taşımanın el patolojilerinin
gelişmesine neden olduğu bilinmektedir. Olgumuzda; literatürde ilk kez, puberta dönemindeki tarım işçisinde,
başparmağın çok tekrarlı kavrama hareketine bağlı gelişen, uzun süreli eklem effüzyonu vardı. Dakikada 15
den fazla olan kavrama hareketinin, yumuşak doku patolojilerinin gelişimi açısından risk oluşturduğu kabul
edilmektedir. Ve tarım kesiminde sebze toplayanlarda el kavrama hareketinin sadece yumuşak doku lezyonu
değil, kalıcı eklem hasarlarına da yol açabileceğini göstermesi açısından ilginçtir.
Kaynaklar:
1-Risk factors for occupational hand injuries: Relationship between agency and finger. Davasaksan A,
Durusoy R, Bal E, Kayalar M, Ada S, Tanık FA. Am J Ind Med. 2012 14
2-Clinical Orthopaedic Rehabilitation. Ed: Brotzman BS, Manske RC, Elsevier Mosby Third Edition,
Philadelphia 2011.
3-Rehabilitation of the Hand and Upper Extremity. Ed: Skirven, Osterman, Fedorczyk, Amadio, Elsevier
Mosby Sixth edition Philadelphia 2011.
4-Rheumatology Ed: Hochberg, Silman, Smolen, Weinblatt, Weisman, Elsevier Mosby Fiftth edition
Philadelphia 2011.
274
PB-17
KONTROLSÜZ TREN YOLU HEMZEMİN GEÇİTLERİNDE
TARIM MAKİNELERİ İLE GEÇİŞ GÜVENLİĞİ
MESUT GÖLBAŞI*, ALİ İHSAN ACAR**
*Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Uluslararası Tarımsal Eğitim Merkez
**Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makineleri Bölümü
GİRİŞ
Tarımsal çalışmaların yoğunlaştığı yaz ayları ile birlikte tarımı diğer yörelere göre nispeten daha ağırlıklı
olan illerin hastanelerindeki acil servisler çoğunlukla bu sektörde oluşan kazalarda yaralanan kazazedelerle
doluyor. Çok basit bilgi eksiklikleri veya kurallara uymamaktan kaynaklanan kazaların doğurduğu sonuçlar
maalesef oluşma nedenleri kadar basit olmuyor. Kazalarda yaralanan, ölen, geçici veya kalıcı işgöremezlikle karşı
karşıya kalan onlarca insan ve onların aileleri ciddi problemler yaşıyor. İşgücünün yerine yenisinin konulması,
tedaviler için harcanan zaman ve diğer maddi kayıplar, manevi kayıplar yanında çok değersiz kalıyor.
Kırsal alanda meydana gelen kazalar arasında, tarımsal işlerin yapıldığı; bağ. bahçe, tarla, sera gibi yerlerde
meydana gelen kazalar dışında çalışanların karayolunu kullanmaları sırasında karayollarının aynı düzeydeki
tren hatları ile kesiştiği yerlerden geçiş sırasında oluşan hemzemin/eşdüzey geçit kazaları da önemli bir yer
tutmakta ve bunlar trafik(demiryolları) kazası olarak değerlendirilmektedir. Ancak; kazaya karışan traktör, tarım
makineleri ve insan kaynakları itibariyle tarım sektörünü/kırsal kesimi yakından ilgilendirdiği için, bu bildiride,
bu iş kazalarının nedenleri, önlenmesi için uyulması gereken kurallar ve genel olarak alınması gereken önlemler
ana hatları ile incelenmeye çalışılmıştır.
Hemzemin/Eşdüzey Geçit Tipleri Ve Kazaları
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na dayanılarak hazırlanan ve 18.07.1997 tarihli Resmi Gazete’nin
23053 Mükerrer sayısında yayımlanan Karayolları Trafik Yönetmeliği’nde Demiryolu Geçidi (Hemzemin Geçit);
“karayolu ile demiryolunun aynı seviyede kesiştiği bariyerli veya bariyersiz geçitlerdir” diye tanımlanmaktadır
(1). TCDD İstatistik Yıllığında ülkemizde bölgelere göre Hemzemin/Eşdüzey geçitler; Bekçili Bariyerli, Uzaktan
İdareli Bariyerli, Otomatik Bariyerli, Flaşörlü+Çanlı+Bariyersiz, Serbest (Çapraz İşaretli) ve Flaşörlü+Çanlı
Otomatik Bariyerli olarak 6 grup ve 3555 adet olarak belirtilmiştir (2). Çizelge 1’de görüleceği üzere bunların
%71’i serbest (çapraz işaretli) yani kontrolsüz demiryolu geçidi yapısındadır.
Çizelge 1. Hemzemin/eşdüzey geçit tiplerinin bölgelere göre dağılımı (2)
Geçit Tipi
Bekçili bariyerli
Uzaktan idareli bariyerli
Otomatik bariyerli
Flaşerli+Çanlı+Bariyersiz
Serbest (Çapraz işaretli)
Flaşerli+Çanlı Otomatik bariyer
Toplam
1
12
1
8
77
76
45
219
2
31
1
22
69
259
13
395
3
108
5
60
33
402
62
670
Bölgeler
4
101
6
21
34
352
22
536
5
6
6
46
299
21
378
6
39
1
1
48
355
51
495
7
17
10
32
9
785
9
862
Toplam
314
24
150
316
2.528
223
3.555
Bariyer, hemzemin geçitleri demiryolu araçları geçerken, karayolu araçlarına kapatmak için yapılan koruma
kollarına verilen isimdir. Hem bariyeri hem de buna komuta edecek bekçisi olmayan geçit türü, kırsal alanda en çok
rastlanan hemzemin geçit türüdür. Bu nedenle bu bildiride bunlar üzerinde durulacaktır. İsminden de anlaşılacağı
üzere bunlar, serbest ve korumasız geçitler olup, buradan geçiş üstünlüğü demiryolu araçlarındadır. Karayolu
aracı sürücüleri, bu tür geçitten geçerken kendi güvenliklerini kendileri sağlamak yükümlülüğündedirler (3).
Bu tür geçitlerde KTK’na göre geçidin her iki tarafına, karayoluna göre yolun sağına ve geçide belirli bir
mesafede, uluslararası niteliği olan “serbest hemzemin geçit ikaz işareti” konulmalıdır. Kontrolsüz demiryolu
geçidi işareti olarak isimlendirilen bu işaret, yol üzerinde bariyer, ışık gibi bir teçhizatla kontrol edilmeyen bir
hemzemin geçit bulunduğunu anlatır. Kontrolsüz demiryolu geçidi işaretlerinde geçidin kaç hattan olduğuna dair
işaret ve çizgiler de yer alabilir (4) (Şekil1).
275
Tek hatlı demiryolu geçidi
uyarı işareti
En az iki hatlı demiryolu geçidi
uyarı işareti
Şekil 1. Kontrolsüz demiryolu hemzemin geçidi ve trafik işaretleri
Ülkemizde 2005–2009 yılları arasında meydana gelen toplam 2056 kazanın 693 adedi geçitte çarpışma
şeklinde meydana gelmiş ve bu yıllar arasında tren kazalarında meydana gelen 526 ölüm olayının 189’u söz
konusu geçit çarpışmalarında gerçekleşmiştir. Yine, bu yıllar arasında meydana gelen ve toplam 1273 kişinin
yaralandığı kazalarda, en fazla yaralanma olayı 762 kişi ile hemzemin/eşdüzey geçit kazalarında yaşanmıştır.
Türkiye genelinde 2007 yılı içerisinde 139 hemzemin geçit kazası yaşanmıştır.
Özdoğan ve arkadaşları tarafından demiryolu taşımacılığı ile ilişkili ölüm ve yaralanmaların
epidemiyolojisini ortaya koymak amacıyla yürütülen bir çalışmada; demiryolu ile ilişkili kaza ve olayların yıllık
100 milyon yolcu başına 213,3 ölüme neden olduğu belirtilmiştir. Araştırmada; tren-yaya çarpışmalarının en fazla
sayıda mortaliteye, hemzemin geçit kazalarının ise en fazla sayıda yaralanmaya neden olduğu vurgulanmıştır.
Çalışmada, ölüm ve yaralanmaların büyük çoğunluğunun erkek cinsiyette ve 25-60 yaş grubunda görüldüğü, en
fazla ölüm ve yaralanmanın yaz aylarında gerçekleştiği belirlenmiştir(5).
Öztürk, ulaştırma kazalarına ilişkin yaptığı araştırmada; demiryollarında en fazla kaza meydana geliş
nedeni olarak hemzemin geçitlerin yeterince kontrol altına alınmamış olması ve karayolu taşıt sürücülerinin
dikkatsiz ve tedbirsiz davranarak trenlerin fren mesafesini dikkate almaksızın geçitlere girmeleri olarak ifade
etmiştir. Araştırmacı, yaralanma olaylarında geçit kazalarının % 38.8’lik oranla ilk sırada yer aldığını belirterek
demiryolunda kazaların önemli bir bölümünü oluşturan hemzemin geçit kazalarının teknik donanımla önemli
oranda azaltılabileceğini vurgulamıştır(6).
Yaşanan can kayıpları ve yaralanmalar dışında önemli ölçüde mal kayıpları da bu kazaların sonuçları
arasında yer almaktadır. Trenin çarptığı traktör, römork, biçerdöver, hayvanlar vb materyal ekonomik bir kayba
neden olmaktadır. Kazalarda ölen ve yaralananlar için önemli sayılabilecek oranda maddi tazminat ödemeleri de
kazaların bir başka boyutunu oluşturmaktadır. Yukarıdaki değerlendirmelerden de anlaşılacağı gibi karayolu ile
demiryollarının kesişim noktalarında meydana gelen hemzemin geçit kazaları birçok yönü ile üzerinde önemle
durulması gereken olaylardır.
Aşağıda hemzemin geçitlerde meydana gelen 4 tipik kaza ve sonuçları görülmektedir (7) (gerçek haberlerden
sadece belirli kısımlar çıkarılmıştır):
Tip 1: Tarlada çalışan kadın işçileri taşıyan sürücü, hemzemin geçitte beklemeyip trenden önce
geçebileceğini düşünerek gaza bastı. Ancak tren araç kasasının sağ arka bölümüne çarptı ve faciaya neden oldu.
….. kadın öldü, …. kişi ağır yaralı.
Tip 2: ….’nın ……….ilçesinde traktör sürücüsünün göremediği lokomotifin, hemzemin geçitte tarım
işçilerinin bulunduğu traktörün römorkuna çarpması sonucu … kişi öldü … kişi yaralandı.
Tip 3: Hemzemin geçitte stop edip saplanan tarım aracına lokomotifin çarpması sonucu ….. kişi öldü, …..
kişi yaralandı, tarım makinesinde ağır hasar meydana geldi. Ürünler demiryoluna saçıldı. Ulaşım aksadı.
276
Tarım makineleri ile ilgili olmamasına rağmen aşağıdaki kaza tipi de kırsal alanda hemzemin geçitlerde
karşılaşılan bir kaza tipidir.
Tip 4: Hayvanlarını hemzemin geçitten geçirmek isteyen çoban, çok sayıda koyunun telef olmasına neden
oldu. Demiryollarında meydana gelen kaza istatistikleri incelendiğinde; en fazla ölüm ve yaralanmalı kazaların
kontrolsüz demiryolu geçitlerinde meydana geldiği görülmektedir (Çizelge 2).
Kontrolsüz Hemzemin Geçitlerde Kazaları Önlemek İçin Uyulması Gereken Kurallar
Tarımsal ve kırsal alanların çoğu yerinde bulunan tren hemzemin geçitleri çoğunlukla uyarı sinyalleri,
zil, kapı veya işaretlerden yoksun yerler olup tren personeli ve tarım makinesi operatörleri için özel bir riske
sahiptirler.
Tarım makineleri operatörleri; bu geçitlere yaklaştığında hızını azaltmalı, yasak ve kısıtlamalara uyulmalı,
demiryoluna gelindiğinde de DUR işaretine uyulmalıdır. Ayrıca hemzemin geçide gelindiğinde 5m kala araç
tamamen durdurulmalı ve demiryolu kontrol edildikten (bak ve dinle) sonra yola devam edilmelidir. Yapılan
önemli hatalardan biri, treni çok uzakta gören veya duyan tarım aracını süren kişilerin tren gelinceye kadar çoktan
geçeceğini sanarak kontrolsüz hemzemin geçitten geçmeye çalışmasıdır. Ancak bu çoğunlukla mümkün olmaz,
çünkü demiryollarındaki durma mesafesi karayollarındakinden en az beş kat fazladır.
Trenin durma mesafesini etkileyen pek çok faktör vardır. Bunlar, esas olarak; lokomotifin hızı, kütlesi, fren
sisteminin tipi, lokomotifin bulunduğu eğim derecesi, yük durumu, frenlerin bakımlı olup olmaması, makinistin
intikal süresi gibi faktörlerdir.
Demiryollarımızda maksimum fren mesafeleri faktörlere bağlı olarak 400, 700 ve 1000 metre olarak kabul
edilmekte, trenlerin hızları ve fren yüzdeleri buna göre düzenlenmektedir(8).
Çizelge 2. Demiryolu işletme kazaları.
İŞLETME KAZALARI
I.KAZA SAYISI
-Tren çarpışması
-Dereyman
-Trenden düşme
-Diğer kazalar
Toplam
-Trenin şahsa çarpması
-Geçit çarpışması
Toplam
Toplam kaza sayısı
II.ÖLÜ SAYISI
Yolculardan
-Tren çarpışması
-Dereyman
Trenden düşme
Toplam
Personelden
-Tren çarpışması
Dereyman
-Trenden düşme
Toplam
Diğer şahıslardan
-Trenin şahsa çarpması
-Geçit çarpışması
Toplam
Toplam ölü sayısı
III.YARALI SAYISI
Yolculardan
-Tren çarpışması
2005
2006
2007
2008
2009
2010
16
88
60
6
170
158
194
352
522
11
96
41
21
169
129
157
286
455
7
89
49
12
157
98
139
237
394
16
104
47
8
175
93
118
211
386
5
63
54
9
131
83
85
168
299
8
52
18
4
82
66
46
112
194
0
0
10
10
0
0
6
6
0
0
1
1
0
8
1
9
0
0
7
7
0
0
3
3
0
0
0
0
0
0
0
0
0
1
0
1
0
1
0
1
1
0
0
1
1
1
0
2
100
43
143
153
67
28
95
101
63
43
106
108
64
37
101
111
43
38
81
89
39
25
64
69
7
10
0
28
0
25
277
-Dereyman
-Trenden düşme
Toplam
Personelden
-Tren çarpışması
-Dereyman
-Trenden düşme
Toplam
Diğer şahıslardan
-Trenin şahsa çarpması
-Geçit çarpışması
Toplam
Toplam yaralı sayısı
0
44
51
0
31
41
1
27
28
23
40
91
0
47
47
0
16
41
6
0
1
7
1
0
0
1
0
4
2
6
3
2
2
7
7
2
0
9
4
4
0
8
59
156
215
273
58
146
204
246
27
143
170
204
35
114
149
247
44
203
247
303
29
64
93
142
Geçitlerde Güvenli Geçiş İçin Kurallar
Geçitlerde Güvenli Durma
Hemzemin geçitlerde güvenli durma açısından şunlar önemlidir: Doğru pozisyonda hazır olunmalıdır.
•
En yakın tren yoluna 5m den fazla yaklaşılmamalıdır.
•
Traktöre bağlı ön yükleyici veya pülverizatör benzeri kimyasallar taşıyan tank bulunduğunda buna
ayrıca ekstra bir mesafe eklenilmelidir.
•
Trenin gelişini iyi duyabilmek için traktör veya tarım makinesinin kabin pencereleri açılmalı, radyo,
fan, kulaklık vb. çıkarılmalıdır (9).
•
Geçitte dururken yaklaşan trenler için her iki yöne de dikkatle bakılmalıdır.
•
Baş ve gözlerle etraftaki ayna, silecekler ve makineden kaynaklanan engellere dikkat edilmelidir.
•
Kış şartları ayrıca ilave riskler oluşturduğundan karın, yaklaşan tren sesinin duyulmasını
engelleyebileceği göz önüne alınmalıdır.
•
Kar ve buzla kaplı yolda ekipmanın geçiş esnasında kaymayacağından emin olunmalıdır.
Geçişin Tamamlanması
Güvenli geçişin tamamlanması için şunlara dikkat edilmelidir:
•
Karşıya geçiş tamamlanmadan önce tren rayının diğer tarafında tam bir geçiş için yeterli yer olup
olmadığından emin olunmalıdır.
•
Geçiş sırasında traktöre bağlı olarak çekilen herhangi bir ekipmanın çözülmeyeceğinden emin
olunmalıdır.
•
Römork veya römorklarla yüklü olarak yapılan geçişlerde herhangi bir materyalin demiryoluna
dökülmediğinden/düşmeyeceğinden emin olunmalıdır.
Özel Durumlar
Hemzemin geçitlerden geçiş yapılırken bazı özel durumlar söz konusudur:
•
Bazı tarım ekipmanları tarla için özel dizayn edilmiş olup, tren yolu geçişleri için uygun değildir.
•
Ekipman tren yolu üzerinde saplanıp kalabileceğinden tren geçişlerinin tepe üstlerinde olduğu
yerlerde alçak şasili ekipmanlarla geçişe teşebbüs edilmemelidir.
•
Yeni tarım makineleri ile tren yolu üzerinden geçiş yapmadan önce daha ağır ve daha geniş olan
ekipmanların bu geçitten daha önce güvenle geçişlerini tamamladığından emin olunmalıdır.
•
Tren yolu üzerinden geçişe uygun olmayan standart dışı ekipmanla geçişe kalkışılmamalı, bu amaçla
tren yolu idaresi ile temasa geçilmelidir.
•
Güvenlik açısından makinenin geçişi sırasında çözülme riskine karşı, daima makine bağlantı pimleri
278
güvenlik pimi takılarak bağlanmalıdır.
•
Traktörle çekilen/asılan makinelerin ve tüm sistemin boyutları, sinyalizasyonu mevzuata ve
standartlara uygun olmalıdır (1) (10) (Şekil 2).
•
Traktörle ağır ve dolu bir tanker veya römork çekerken geçitten çabuk ve güvenle geçiş sağlanmalıdır.
•
Aletlerin geçiş sırasında her iki tekerleğin de geçitten düzgün olarak geçişine özel bir dikkat
gösterilmelidir. Aksi durumda, özellikle ağır yüklü römorklar ve tankerler bağlantı noktasında ağırlık dengesinin
bozulması nedeniyle traktör arka tarafını kaldırabilirler.
Şekil 2. Tarım makinesinde boyutlar
•
Araç, geçit içinde herhangi bir sebeple stop edip kalmışsa, hemen varsa römorktaki veya tarım
aracındaki kişiler indirilmeli ve tren hatlarından uzakta güvenli bir noktaya geçmeleri sağlanmalıdır. İlk iş olarak
tren idaresine ulaşabilecek en hızlı iletişim aracı ile ulaşılmalı ve durum rapor edilmelidir.
•
Hat; çok düz, bulunulan yer dönemeci olmayan, görüş alanı kilometrelerce açık ve trenin gelmesi ile
ilgili hiç bir emare yok ise, araç, iterek karşıya geçirilmelidir. Bu işleri yaparken hattın her iki yönünde de güvenliğe
çok dikkat edilmelidir. Bu şekilde tarım makinesini hareket ettirmek mümkün değilse, güvenlik önlemleri alınarak,
varsa en yakın aracın saplanmış aracı çekmesi sağlanmalıdır. Tüm bunlara rağmen bir sonuç alınamadığı taktirde;
derhal ekipman terk edilmeli ve demiryolundan uzaklaşılmalıdır. Derhal acil durum için bulundurulan (varsa)
telefon numaraları tekrar aranarak durum bildirilmeli (yer, geçiş noktası, tren yolu lokal hattı, tahmini kilometre,
çevrede mevcut belli başlı işaretler vb), bu bilgiler verilmeden telefon kesinlikle kapatılmamalı, aynı demiryolu
geçidi sıklıkla kullanılıyorsa, bu bilgiler bir yere not edilmelidir.
•
Hayvan geçişlerinde mutlaka ikinci bir kişiden yardım alarak bu iş yapılmalıdır.
SONUÇ
Kırsal alanda yaşanan kontrolsüz demiryolu kazalarını azaltabilmek/önleyebilmek için konu ile ilgili
kişilerin yukarda belirtilen kurallara uymasının yanında, güvenli çalışmalar için; Belediyeler, Karayolları,
Demiryolları, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı gibi kuruluşların yapabileceği çalışmalar
da aşağıda ana başlıklar halinde verilmiştir (11):
•Geçitleri en çok kaza olan yerlerden başlayarak olanaklar ölçüsünde bariyerli otomatik kontrollü hale
getirmek.
•Acil durum telefon sistemini kurmak/işletme ve bakımı için gerekli önlemleri almak.
•Geçit kaplamalarını araç ve ekipmanların rahat, takılmadan geçişine uygun dayanıklı malzemelerle
kaplamak.
•Hemzemin geçitlere varmadan konulması gereken tehlike-uyarı işaretleri ve yaklaşım levhalarının
eksiksiz ve görülebilir olmasını sağlamak.
•Mümkün olan yerlerde kod müsaade ediyorsa motorlu araç geçişleri için alt ve üst geçit yapmak.
•Nüfus yoğunluğu fazla olan yerlerde yayalar için üst geçit yapmak.
•Hemzemin geçitlerde karayolu-demiryolu görüş mesafelerinin açılması için buralara yakın mesafelerde
görüşü engelleyen ağaç bina vb şeyleri kaldırmak (en az 50m).
•Bakımı gerçekleştiren ve denetleyen mekanizma ayrı ayrı çalıştırılarak lokomotif fren sistemlerinin
düzgün çalışıp çalışmadığını kontrol etmek.
•En fazla hemzemin geçit kazası olan noktaları (kara noktalar) belirleyerek makinistleri/çalışanları bu
konuda bilgilendirmek.
•Konu ile ilgili özellikle kırsal kesim insanının bilgi düzeyini gözeten açık-net-anlaşılır mesajlar veren
279
5-10 dakika arası uzunlukta bir eğitim filmi hazırlamak/hazırlatmak ve yayımını yapmak (kırsal kesimdeki
ilkokullar, ulusal ve yerel kanallar, TCDD sitesi, hemzemin geçitlerin bulunduğu yerlerdeki okullar, internet vb).
•Konu ile ilgili özellikle kırsal kesim insanının bilgi düzeyini gözeten açık-net-anlaşılır mesajlar veren
hemzemin geçitlerden geçiş yapacak olanların dikkat etmesi gereken en önemli kural ve davranış biçimlerinin
vurgulanacağı bilgi kartı ve afişler (örneğin; tren duruş mesafesi, dikkat kavramı) hazırlamak, bastırmak ve
yayımını (Ziraat Odaları, Muhtarlıklar,TCDD Bilet Satış yerleri, Okullar vb) yapmak.
•Kırsal kesimdeki traktör operatörlerini bu konuda bilgilendirmek.
•Mevsimlik tarım işçileri ve taşeronlarını bu konuda bilgilendirmek.
KAYNAKLAR
1. Anonim; 2011a, Karayolları Trafik Yönetmeliği, Ankara. http://www.mevzuat.gov.tr/Metin.
Aspx?MevzuatKod=7.5.8182&MevzuatIliski=0&sourceXmlSearch=karayolları Erişim tarihi: 27.01.2012.
2. Anonim; 2011b. TCDD İstatistik Yıllığı, 2006-2010. ISNN 1300-2503, Ankara.
3. Anonim; 2008. Meslekî Eğitim Ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi. Raylı Sistemler
Teknolojisi. Geçitler Ve Gabariler. Ankara.
4. Anonim; 2004, Trafik İşaretleri El Kitabı, Ankara. Bakım Dairesi Başkanlığı Trafik Şubesi
Müdürlüğü http://www.kgm.gov.tr Erişim tarihi:27.01.2012.
5. Özdoğan M., Çakar S., Ağalar F., Eryılmaz M, Aytaç B, Aydınuraz K.; 2006. Demiryolu Taşımacılığı
ile İlişkili Ölüm ve Yaralanmaların Epidemiyolojisi, Ulus Travma Acil Cerrahi Derg. Year: 2006 Volume:
12 Issue: 3 235-241.
6. Öztürk Z.; 1999, Ulaştırma Kazalarının Maliyet Analizi, II. Ulaşım Ve Trafik Kongresi - Sergisi 29
Eylül-2 Ekim 1999, Ankara.
7. Anonim; 2011. Hemzemin geçit kaza haberleri isimli arama. www.google.com.tr Erişim tarihi:
01.01.2011-31.12.2011.
8. Anonim; 2009. Meslekî Eğitim Ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi. Raylı Sistem
Teknolojisi Fren Dinamiği Ve Seyir Süresi Hesabı, Ankara.
9. Anonim; 2008. Tips for farm machinery operators. www.operationlifesaver.ca Erişim tarihi:
10.05.2008
10. Anonim; 2010. Be Seen Be Safe. www.pami.ca/beseenbesafe/beseen/daytime Erişim tarihi: 10.05.2008.
11. Gölbaşı M.; 2008. Tarımda İş Güvenliği Kursu. Basılmamış Ders Notları. GTHB Uluslararası
Tarımsal Eğitim Merkezi(UTEM), Ankara.
280
PB-18
MEVSİMLİK GEZİCİ TARIM İŞÇİLERİNİN ÇALIŞMA VE SOSYAL HAYATLARININ
İYİLEŞTİRİLMESİ PROJESİ (METİP) ve 184 SAYILI ILO SÖZLEŞMESİNİN
KARŞILAŞTIRILMASI
Av. GÜRBÜZ ERDOĞAN *ESRA KARAMAN**
*METİP Hazırlama Komisyonu Üyesi ve Koordinatörü, ÇASGEM 1. Hukuk Müşaviri
**Çevre Mühendisi, ÇASGEM Çalışma ve Sosyal Güvenlik Eğitim Uzman Yrd.
GİRİŞ
Ülkemizde tarım sektöründeki istihdam, ülkenin tarım ekonomisi ve coğrafyası ile ilişkili olarak mevsimsel
dağılımda değişken bir yapı göstermektedir. Sektörde özellikle mevsimsel olarak değişen işgücü talebi daha çok
bölge dışından gezici/geçici olarak gelen işçiler ile karşılanmaktadır. Düşük ücretlerle ve oldukça zor çalışma
koşullarında çalışan mevsimlik gezici tarım işçileri bulundukları yerlerden genellikle aileleri ile birlikte gelerek
yerleşik olmayan bir yaşam sürmektedir. Bu boyutları ile çalışma hayatı olarak sağlık ve güvenlik koşulları
açısından incelenmesinin yanı sıra; ulaşım, barınma, eğitim, sosyal çevreyle ilişkiler gibi çeşitli boyutları ile ele
alınması gereken bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha önce bu alanda yapılan çalışmalar çoğunlukla
yerleşim yeri problemi ve toplum sağlığı problemleri boyutunda ve coğrafi alanlarla sınırlı kalmıştır.
Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma Ve Sosyal
Hayatlarının İyileştirilmesi Projesi (METİP)
Projenin temel hedefi çalışma hayatının en zor şartlarında çalışan gruplarından biri olan mevsimlik gezici
tarım işçilerinin insan onuruna yakışır, asgari hayat şartlarına sahip olabilmeleri için ulaşım, barınma, sağlık,
eğitim, güvenlik ve sosyal çevreyle ilişkilerini iyileştirmektir. Yapılacak iş ve işlemlerin izlenmesi ve bir veri
tabanı oluşturulması ve ilgili kamu kurum ve kuruluşları arasındaki koordinasyonun sağlanması için Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde 2010 yılı içerisinde bir Müsteşar Yardımcısı Başkanlığında; “Mevsimlik
Gezici Tarım İşçileri İzleme Kurulu” oluşturulmuştur. İzleme Kurulu; İçişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı,
Sağlık Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Tarım ve Köy işleri Bakanlığı,
Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı, Türkiye Kızılay Derneği Başkanlığı, tarım işkolunda örgütlü en çok üyeye sahip işçi sendikası ile
Türkiye Ziraat Odaları Birliği temsilcilerinden oluşmaktadır. Mevsimlik işçi gönderen ve alan her il ve ilçelere
yönelik gerçekleştirilen faaliyetleri ve karşılaşılan sorunları bildirmek ve çözüm önerilerini tartışmak üzere
mahalli mülki idare amirinin başkanlığında ilgili kurum, kuruluş, tarım işçisi, aracı ve işveren (toprak sahibi/
işleyen) temsilcilerinin katılımı ile “İl/İlçe Mevsimlik Gezici Tarım İşçileri İzleme Kurulu” oluşturulmuştur.
Kurul mevsimlik çalışma dönemlerinin başında ve sonunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde
oluşturulan İzleme Kurulu’na rapor vermektedir. Karşılaşılan problemlerin coğrafi yapıya ve mevsime bağlı olarak
uygulama çeşitliliği göstermesi ve işin doğası gereği veri tabanı oluşturmadaki sıkıntılar çalışmanın zorlukları
olarak tespit edilmiştir.
184 Sayılı ILO Sözleşmesi
Uluslar arası Çalışma Örgütü (ILO)‘nun iş sağlığı ve güvenliği alanındaki politikası ülkemizde 2 temel
sözleşme ve karar ile uygulanmaktadır. Bunların ilki 1981 tarihli 155 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Sözleşmesi ve
161 Sayılı Tavsiye Kararıdır. Bununla birlikte 1985 tarihli ILO’nun 161 Sayılı İş Sağlığı Hizmetleri Sözleşmesi ve
171 Sayılı Tavsiye kararı da bu alanda işyeri bazında iyileştirmeye temel dayanak sağlamıştır. Bunlar ülkemizde
temel olarak ulusal ölçekte sağlık ve güvenlik politikası oluşturmaktadır. Ülkemiz tarafından onaylanan 155 ve
161 sayılı ILO sözleşmeleri iş sağlığı ve güvenliği alanında iyileştirmelere genel çerçevede yardımcı olmaktadır.
İş sağlığı ve güvenliği alanında sektörel bazda, özellikle iş kazaları ve meslek hastalıklarının yoğun olduğu
alanlarda bu alanların özelliklerine göre düzenlemeler yapılması karşılaşılan problemlerin azalmasına yardımcı
olacaktır.
Tarım alanında çalışanlara sağlıklı ve güvenli bir ortam oluşturulması amacıyla ILO; Tarımda İş Sağlığı
Ve Güvenliğine İlişkin 184 Sayılı Sözleşme ve 192 Sayılı Tavsiye Kararı düzenlemiştir. 2001 yılında yayınlanan
281
ancak ülkemizin henüz onaylamadığı bu sözleşme tarıma uygulanabilecek diğer ILO Sözleşmelerinde yer
alan ilkelere de geniş çerçevede yer vererek ve sektöre daha kapsamlı bir yaklaşım ihtiyacını vurgulamıştır.
Sözleşmenin amacı; tarımsal çalışma ortamındaki tehlikelerin ve çalışma ile ilgili kaza ve yaralanmaların ortadan
kaldırılmasını, asgari düzeye indirilmesini veya kontrol altında alınmasını hedef alan bir politika oluşturmaktır.
YÖNTEM
Bu çalışmada METİP kapsamında yapılan iyileştirmeler ve projenin hedefleri ile ILO 184 sayılı
sözleşmesinde yer alan maddelerin esasları, getirileri ve gereklilikleri karşılaştırılmaya çalışılmıştır. Proje
24.03.2010 tarihli 2010/6 sayılı Başbakanlık Genelgesi, 27.05.2010 tarihli Tarımda İş Aracılığı Yönetmeliği,
Toplulaştırılmış Çadır Yerleşim Yerleri Yönergesi yasal dayanaklarına ve bu yasal düzenlemeler kapsamında
valiliklerce yapılan uygulamaların yer aldığı İl/İlçe Mevsimlik Gezici Tarım İşçileri İzleme Kurulu tarafından
hazırlanan raporlar ile değerlendirilmiştir. Sözleşme toplam 29 maddeden oluşmakta olup, ilk üç maddede genel
kapsama ve Madde 22 itibariyle son hükümlere yer vermiştir. Karşılaştırma Madde 4 ile Madde 21 arasındaki
maddeler kapsamında yapılmıştır.
BULGULAR
Uluslar arası Çalışma Örgütü tarafından hazırlanan “Tarımda İş Güvenliğine ve İş Sağlığına İlişkin 184
Sayılı Sözleşme” gereklilikleri çerçevesinde Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının
İyileştirilmesi Projesi (METİP) kapsamında yapılan faaliyetler aşağıdaki başlıklar altında değerlendirilmiştir.
Madde 4 Kapsamında Değerlendirme
Bu maddede tarımda iş sağlığı ve güvenliği için işverenleri ve işçileri temsil eden kuruluşlara danıştıktan
sonra uygun bir ulusal politika belirtilmesi, yürütülmesi esas kılınmıştır. Bu politikanın, çalışmadan kaynaklanan,
çalışmayla ilgili veya çalışma esnasında ortaya çıkan kaza ve yaralanmaların, tarımsal çalışma ortamındaki
tehlikelerin ortadan kaldırılması, asgari düzeye indirilmesi veya kontrol altında tutulması suretiyle önlenmesini
hedeflemekte olduğu belirtilmiştir. Buna göre yasal düzenlemelerin, işçi işveren hak ve sorumluluklarının,
sektörler arası koordinasyon mekanizmalarının oluşturulması, risk oluşturan tarımsal faaliyetlerin durdurulması
ya da kısıtlanması da dahil olmak üzere düzeltici önlemleri ve uygun cezaları sağlayan yasal düzenlemelerin
yapılması esas kılınmıştır.
METİP Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın stratejik eylem planı çerçevesinde ülke genelinde politika
oluşturmak amacıyla hazırlanmıştır. Projenin hazırlanması ve uygulaması aşamalarında çeşitli bakanlıklar, sivil
toplum kuruluşları, odalar, 81 il valilikleri ile koordinasyon halinde bulunulmuştur. İlgili kuruluşlar ve kamu
kurumları arasındaki koordinasyonun sağlanması amacıyla ilgili tarafların katılımıyla “Mevsimlik Gezici Tarım
İşçileri İzleme Kurulu” oluşturulmuştur. Bu çerçevede yetki ve sorumluklar belirlenmiştir. 24.03.2010 tarihinde
Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi konulu 27531 sayılı Resmi
Gazete de 2010/6 sayılı Başbakanlık Genelgesi yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Madde 5 Kapsamında Değerlendirme
Bu madde tarım işyerlerinde yetkili kurum tarafından yeterli ve uygun bir denetim sistemi sağlanması
gerektiğini belirtir. Denetim görevinin bölgesel ya da yerel düzeyde, yardımcı hizmetler temelinde, uygun
hükümet kuruluşlarına, kamu kurumlarına veya hükümetin kontrolüne tabi özel kuruluşlara verilebildiği ya da bu
kurum ve kuruluşları bu tür görevlerin yürütülmesiyle ilişkilendirilebilindiği belirtilmiştir.
METİP kapsamında yapılan iş ve işlemlerin izlenmesi ve bir veri tabanı oluşturulması için “Mevsimlik
Gezici Tarım İşçileri İzleme Kurulu” oluşturulmuştur. Faaliyetler ve karşılaşılan sorunlar “İl/İlçe Mevsimlik
Gezici Tarım İşçileri İzleme Kurulu” aracılığı ile yetkili makama iletilmektedir.
Madde 6 ve Madde 7 Kapsamında Değerlendirme
Bu maddelerde işveren çalışanlarının işle ilgili her türlü sağlık ve güvenliğini temin etmekle sorumlu olduğu
belirtilmektedir. Buna göre işletmenin büyüklüğünü ve yürütülen faaliyetin özelliğini dikkate alarak, işverenin
faaliyetleri kapsamında işçilerin güvenliğiyle ve sağlığıyla ilgili uygun risk değerlendirmesini yürütmek ve
bunun sonuçlarına göre önleyici ve koruyucu tedbirleri uygulamakla sorumludur. Ayrıca tarım işçilerine; eğitim
282
düzeylerini ve dil farklılıklarını dikkate alarak işleriyle ilgili tehlikeler ve riskler ve korunmaları için yapılması
gerekenler, sağlık ve güvenlik konusunda yeterli ve uygun eğitimi ve kapsamlı talimatları ve her türlü gerekli
rehberliği veya gözetimi sağlamakla sorumludur. Bunlarla birlikte işverenin gerektiğinde acil önlemler almak ve
çalışanları işyerinden uzaklaştırmakla sorumlu olduğu belirtilmiştir.
Mevsimlik gezici tarım işçilerinin yeterli ve düzenli sağlık hizmeti almaları amacıyla göç alan illerde
hizmetlerin; öncelikle tam teşekküllü gezici sağlık araçlarıyla verilmesi olmak üzere, aile hekimleri ve aile
sağlığı elemanlarınca ve toplum sağlığı merkezlerince verilmesine olanak sağlanmıştır. Bulaşıcı ve kronik
hastalıklar, muayene ve tedavi hizmetleri, çevre sağlığı (banyo, tuvalet vb. yerler), gebe ve bebek kontrolü,
aşılama hizmetleri, beslenme yetersizliği ve iyot, demir, D vitamini vb. kullanımı, gıda güvenliği, temiz içme ve
kullanma suyu temin edilmesi, akılcı ilaç kullanımı, özürlü bakımı, ruh sağlığı vb. konularda hizmet verilmiştir.
İlgili belediye veya il özel idaresi tarafından çöplerin uygun şartlarda ve belirli alanlarda toplanması hizmeti
verilmiştir. İşçilerin konaklama alanı veya tarla yakınlarında bulunan, kanal, kanalet, baraj, göl, gölet, akarsu
vb. gibi girilmesi yasak ve tehlikeli olan alanlarda boğulmalara karşı çeşitli tedbirler alınmıştır. Bilinçlendirme
faaliyeti kapsamında mevsimlik gezici işçiler ve aile üyelerine yönelik temel sağlık ve güvenlik konusu başlığı
altında hizmet verilmiştir.
Madde 8 Kapsamında Değerlendirme
Bu kapsamda tarım işçilerinin sahip olduğu haklar belirtilmiştir. Buna göre işçi; iş güvenliği ve iş sağlığı ile
ilgili konularda bilgilendirilme ve danışma, ulusal düzenlemelerle sağlanacak uygun araçlarla iş yerlerindeki sağlık
ve güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına ve gözden geçirilmesine katılma, iş güvenliği ve iş sağlığı temsilcilerini
ve iş güvenliği ve iş sağlığı komitelerindeki temsilcilerini seçme; ve gerektiğinde tehlikeden uzaklaşma ve bu
durumu yetkililere bildirme ve işbirliği yapma haklarına sahiptir. Ayrıca işçinin bunlar nedeniyle herhangi bir
şekilde olumsuzluğa maruz kalmayacağı belirtilmiştir.
Mevsimlik gezici tarım işçilerinin sosyal güvenlik hakları METİP projesinin önemli başlıkları arasında
yer almaktadır. Bu açıdan mevcut durumları Türkiye İş Kurumu tarafından yürütülen çalışmalarla iyileştirilmek
üzere gezici tarım işçilerinin sözleşme olmaksızın çalıştırılamaması sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu kapsamda
iş aracılarının ve toprak sahiplerinin/ işleyenlerin; ücret ödeme, genel sağlık sigortasından yararlanma, iş sağlığı
ve güvenliği tedbirleri ile ilgili usul ve esaslar hakkında düzenleyici işlemler yapılmakta ve bilinçlendirilmeleri
sağlanmaktadır. Tarımda iş aracılığını düzenleyen Türkiye İş Kurumu tarafından “Tarımda İş Aracılığı
Yönetmeliği” güncellenerek belgesi olmayan ve sözleşme imzalamadan iş alan aracılara yaptırımlar konulmuştur.
Böylece işçilerin haklarının korunmasına olanak sağlanmıştır. Bunlarla birlikte mevsimlik gezici tarım işçilerinin
toplumsal kaynaşmalarının artırılmasına ve sosyal dışlanmanın engellenmesine yönelik yöre halkının ve kamu
görevlilerinin duyarlılıkları artırılması politikası da işçilerin temel haklarını koruma yönündedir.
Madde 9 ve Madde 10 Kapsamında Değerlendirme
Bu maddelerde tarım makine ve ekipmanlarının amaçları dahilinde, eğitimli ve yetkili kişiler tarafından
kullanılması ile ilgili hususları ulusal düzenlemelerle sağlanması gerekliliği belirtilmektedir. Buna göre ulusal
yasalar ve düzenlemelerle yetkili makam, tarımda kullanılan makine, araç, kişisel koruyucu donanımlar, aygıtlar
ve el aletlerinin ulusal ve diğer sağlık ve güvenlik standartlarına uygunluğunu ve uygun şekilde kurulmasını,
bakımını ve muhafazasını düzenlemekle, işverenler ise bunların temin edilmesi anlaşılması ve kullanılmasını
sağlamakla yükümlüdür.
Proje kapsamında mevsimlik gezici tarım işçilerine; tarımsal mekanizasyon, tarım ilaçlarının ve kişisel
koruyucuların kullanımı, muhafazası konularında iş sağlığı ve güvenliği eğitimi verilmesi sağlanmıştır. Bununla
beraber tarım aracılarının yapmakta oldukları mesleğe ilişkin niteliklerine dair kurslar düzenlenmiştir.
Madde 11 Kapsamında Değerlendirme
Bu maddede yetkili makamın malzemelerin kullanılması ve taşınması ile ilgili sağlık ve güvenlik kurallarını
belirlemesi gerekliliği belirtilmiştir. Bu madde ile işçilerin malzemenin ağırlığı ve özelliği nedeniyle sağlık ve
güvenliklerini tehlikeye düşürmesi muhtemel bir yükü taşımalarının istenemediği veya buna izin verilmediği
belirtilmiştir.
283
METİP kapsamında bu konu ile ilgili özel bir uygulama olmamasıyla birlikte işçilere mesleki eğitimlerle
bilinçlenmeleri yönünde çalışmalara gidilmiştir. Ayrıca mevsimlik gezici tarım işçilerinde çokça karşılaşılan
problemlerden birisi olan çalışanların insan taşımacılığına uygun olmayan araçlarda ve tehlikeli bir biçimde
yolculuk yapmasının önlenmesi hususunda iyileştirilmelere gidilmiştir.
Madde 12 ve 13 Kapsamında Değerlendirme
Bu maddelerde tarımda kullanılan kimyasalların güvenli kullanımının sağlanması amaçlanmıştır. Buna
göre kimyasalların ithalatı, sınıflandırılması, paketlenmesi, etiketlenmesi ve yasaklanması veya kısıtlanması ile
ilgili ölçütleri oluşturacak sistemin gerekliliği belirtilmiştir. Bu maddelerin kullanımı esnasında insana ve çevreye
tehlikeleri ortadan kaldırılmalı atıkların güvenli bertaraf ve geri kazanımını sağlanmalıdır.
Kimyasal maddelerin hazırlanması, kullanılması, uygulanması, depolanması ve taşınması; tarımsal
faaliyetlerden kaynaklanan kimyasal madde yayılımı; kimyasal maddelerin saklandığı kap ve kullanıldığı aletlerin
bakımı, tamiri ve temizlenmesi ve boş kapların elden çıkarılması ve kimyasal atıkların ve artık kullanılmayan
kimyasal maddelerin işleme tabi tutulması ve elden çıkarılması hususlarında gerekli önlemler alınmalıdır.
METİP kapsamında kimyasalların güvenli kullanımı ve ilaçlama ile ilgili genel bilinçlendirme eğitimleri
uygulanmaktadır. Ancak proje tarım çalışanlarının kullanılan kimyasallardan korunması, çevreye etkisinin
azaltılması ve yukarıda belirtilen maddelerin gerekliliklerini kapsayan önlemleri kapsamamaktadır. Sadece tarım
işçilerinin bu kimyasallardan etkilenerek zarar görmesi durumunda sağlık hizmetleri sunulmaktadır.
Madde 14 Kapsamında Değerlendirme
Bu kapsamda hayvanlarla ilgili işler ve biyolojik risklerden korunma ile ilgili ulusal düzenlemelerin
sağlanması gerekmektedir.
METİP ile bu konu ile ilgili genel bilinçlendirme eğitimlerinin dışında özel bir iyileştirmeye gidilmemiştir.
Madde 15 Kapsamında Değerlendirme
Bu maddeye göre tarımsal tesislerin inşası, bakımı ve onarımında sağlık ve güvenlik koşullarının gözetilmesi
gerekmektedir.
METİP ile mevsimlik gezici tarım çalışanlarına genel çalışmalarını kapsayan iş sağlığı ve güvenliği
eğitimlerinin dışında mesleki eğitimler sağlanmıştır.
Madde 16 Kapsamında Değerlendirme
Bu madde tarımda çalışan işçilerin yaşları ve tarım işinin tür ve nitelikleri belirlenmesi gerektiğini
belirtmiştir. Proje kapsamında çocuk işçiliğinin ve çocuk emeğinin istismarının önlenmesi ve çocuk işçilerin
okula yönlendirilmesi ile ilgili çalışmalar yürütülmüştür. Bu amaçla zorunlu eğitim çağında olan ve çalışmak
için eğitimden uzak kalan çocukların tamamının eğitim hizmetlerine ulaşması ve imkanlar dahilinde okul öncesi
eğitim hizmeti sağlanmaktadır. Tarım çalışanlarının işe uygun ve nitelikli seçilmesinin tarım aracılarının denetime
tabi tutulması ile sağlanması beklenmektedir.
Madde 17 Kapsamında Değerlendirme
Bu maddede ILO, geçici ve mevsimlik işçilere, tarımda benzer işlerde sürekli çalışan işçilerle iş güvenliği
ve iş sağlığı açısından aynı seviyede koruma sağlanması için önlemler alınması gerektiğini belirtmiştir.
Madde 18 Kapsamında Değerlendirme
Bu maddeye göre kadın tarım işçilerinin hamilelik, emzirme ve doğurganlık sağlığıyla ilgili özel ihtiyaçları
sağlanmalıdır.
METİP kapsamında genel sağlık hizmetleri çerçevesinde gerekli durumlarda gebe ve bebek kontrolleri
yapılmıştır. Bununla beraber çocuk ve bebek bakımı, emzirme, aile planlaması ve gebelik dönemi ile ilgili özel
eğitimler gerçekleştirilmiştir.
284
Madde 19 Kapsamında Değerlendirme
Bu maddede ulusal düzenlemelerle işçiye maliyeti olmayan sosyal tesisler sağlanması ve iş gereği geçici
veya sürekli işyerinde kalması gereken işçilere yönelik asgari barınma standartları sağlanması gerekliliklerine yer
verilmiştir.
Projenin en büyük uygulama adımlarından biri mevsimlik gezici tarım çalışanlarına sağlıklı ve güvenli
barınma alanları sağlanmasının düzenlenmesidir. Projede mevsimlik gezici tarım işçilerinin asgari imkânları haiz,
yeterli, güvenli ve sağlıklı konaklama alanlarında barınmaları sağlanması yönünde çalışmalar yürütülmüştür.
Böylece yeterli yaşam alanı, tuvalet, banyo, ekmek ve yemek pişirme, çamaşır ve bulaşık yıkama imkânları
gibi asgari sosyal ihtiyaçların karşılandığı barınma yerlerinin işçileri çalıştıran arazi sahibi veya işleyenlerce
sağlanamadığı bölgelerde işçilerin yoğun olarak çalıştığı yerlere en yakın mesafede alt yapısı il özel idarelerince
hazırlanan toplulaştırılmış uygun yerleşim yerleri oluşturulmuştur. Toplulaştırılmış çadır yerleşim yerlerinin
idaresi için “Toplulaştırılmış Çadır Yerleşim Yerleri Yönergesi” yürürlüğe girmiş ve bu hizmetlerin aksamadan
yürütülmesini sağlamak üzere “Toplulaştırılmış Çadır Yerleşimi Yönetimleri” oluşturulmuştur. Bu yerleşim
yerlerinde il özel idarelerince temel seyyar kolaylık tesisleri kurulmuştur. Bu hizmetlerin sağlanması ile ilgili
kapsamlı iyileştirmeler yapılmıştır.
Bu tesislerde işçilerin sosyal gelişimine destek sağlamak amacıyla ortak bir televizyon izleme alanı
oluşturulmuş ve yöre halkıyla birlikte gerçekleştirilecek etkinlikler için ortak alan olarak kullanılacak alanlara
yer verilmiştir.
Madde 20 Kapsamında Değerlendirme
Bu madde tarım işçilerinin çalışma sürelerinin düzenlenmesinin ulusal düzenleme veya toplu sözleşme ile
sağlanması gerektiğini belirtmektedir.
Bu konu ile ilgili olarak METİP ile mevsimlik gezici tarım işçilerinin sözleşme olmadan çalıştırılmamasına
yönelik yaptırımlar düzenlenmiştir. İş aracılarının ve toprak sahiplerinin/ işleyenlerin; ücret ödeme, genel sağlık
sigortasından yararlanma, iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri ile ilgili usul ve esaslar hakkında düzenleyici işlemler
yapılmasına ve bilinçlendirilmelerinin sağlanmasına yönelik çalışmalar sürdürülmüştür.
Madde 21 Kapsamında Değerlendirme
Bu maddede tarım işçilerinin iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı koruma kapsamı belirtilmiştir. Buna
göre tarım işçileri en azından diğer sektörlerdeki işçilere sağlanan korumaya eşdeğer düzeyde, mesleki risk ve
kazalara karşı sigorta veya sosyal güvenlik rejimine dahil edilmelidir.
METİP kapsamında mevsimlik gezici tarım işçilerinin sosyal güvenlik kapsamı açısından mevzuat
değişikliği yapılarak; iş kazası ve meslek hastalıkları sigortası, genel sağlık sigortası ve uzun vadeli sigorta
kollarından yararlanmaları sağlanmıştır. Bu kapsamda 6111 sayılı Kanun ile gerekli düzenlemeler yapılmıştır. Bu
düzenlemelerde mevsimlik tarım işçilerinin 2011 yılından başlamak üzere 18 gün ve her yıl bir gün artırılmak
suretiyle prim yatırmaları halinde bütün sigortalılık kollarından yararlanmaları yer almaktadır.
SONUÇ
Proje ile mevsimlik tarım işçileri kanalı ile tarım alanında özellikle çalışanlara yönelik sağlık ve güvenlik
bilincinin oluşturulması anlamında önemli bir adım atılmıştır. ILO 184 sayılı sözleşmede mevsimlik tarım
işçilerinin benzer işlerde sürekli çalışan diğer işçilerle aynı koruma düzeyine sahip olduğu belirtilmiş, mevsimlik
tarım işçileri bu sözleşme kapsamda değerlendirilmiştir. Çalışmanın sonucuna METİP kapsamında yapılan
iyileştirme uygulamaları ve bilinçlendirme faaliyetleri sözleşmenin büyük bir kapsamını karşılamaktadır.
Ancak proje, tarım alanında kullanılan kimyasalların güvenli kullanımı, kimyasal atıkların işlenmesi ve buna
bağlı olarak biyolojik risklerden korunma konularını kapsamamaktadır. Bununla birlikte METİP ülke genelinde
etki oluşturmayı hedeflemekte iken, her ilin mevcut durumu, koşulları değiştiği için bu bağlı olarak projeden
faydalanma seviyeleri de farklılık göstermektedir. Bu durum projenin güçsüz yönlerinden biri olmuştur.
Gerek projenin sürdürülebilirliği, gerekse kapsadığı kesimin büyüklüğü dikkate alındığında ulaşım,
barınma, sağlık, eğitim ve sosyal güvenlik boyutunu da içine alacak şekilde kanuni düzenlemeler de yapılarak
mevsimlik gezici tarım işçileriyle ilgili bir kurumsal yapı kurulmalıdır.
184 sayılı Sözleşme ve 192 Sayılı Tavsiye kararları ILO’nun tarımda iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin
285
uluslar arası standartları belirlemekte ve bu konuda devlet-işçi-işveren üçlü yapısı temel alınarak oluşturulan
politikaların uygulanmasına dayanak oluşturmaktadır. Bu alanda yasal düzenlemeler yapılırken ILO’nun
Tarımda İş Güvenliğine ve iş Sağlığına İlişkin 184 Sayılı Sözleşmesinde yer alan hükümlerin yanı sıra yine
ILO’nun Tarımda İş sağlığı ve güvenliğine Dair 192 Sayılı Tavsiye Kararı da değerlendirilmelidir. Yapılacak
düzenlemelerde iş sağlığı ve güvenliği denetimi, önleyici ve koruyucu tedbirler kapsamında risk değerlendirmesi,
risk yönetimi konularında detaylı ve tamamlayıcı hükümlerin yer aldığı 192 Sayılı Tavsiye Kararı önemli bir
rehberdir.
KAYNAKLAR
1. International Labour Organization, C184 Safety and Health in Agriculture Convention, 2001
2. International Labour Organization, R 192 Safety and Health in Agriculture Recommendation, 2001
3. T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Yaşam
Şartlarının İyileştirilmesi Stratejisi Ve Eylem Planı
4. İl/İlçe Mevsimlik Gezici Tarım İşçileri İzleme Kurulu Raporları
286
PB-19
GAP BÖLGESİNDEKİ TEHLİKE SCHİSTOSOMİYAZİS
GÜLCAN GÜRSES, NEBİYE YENTÜR DONİ, REŞAT DİKME
Harran Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu
Schistosoma türlerinin oluşturduğu hastalık schistosomiyazis (Bilharziasis) olarak adlandırılmaktadır.
WHO ihmal edilen tropikal hastalıklar (NTD) listesinde yer almaktadır. Dünyada Afrika, Güney Amerika, Asya
ve Ortadoğu bölgesindeki 75 ülkede 200-300 milyon insanın schistosomiyazisden etkilendiği, 600 milyondan
fazla insanında enfekte olma riski taşıdığı ifade edilmektedir. Schistosoma türleri ile enfekte kişilerden 120
milyonunun semptomatik, 20 milyonunun ise hastalıktan ciddi derecede etkilendiği bilinmektedir. Paraziter
hastalıklar morbiditelerine göre sıralandığında; bilharziasis olarak da adlandırılan schistosomiyasisin, sıtmadan
sonra ikinci sırada yer aldığı bildirilmiştir. On tür Schistosoma’nın insanı enfekte edebildiği, fakat görülen vakaların
pek çoğunda etkenin S.mansoni, S.japonicum ve S.haematobium olduğu görülmüştür. S.mansoni ve S.japonicum
kolon, rektum ve karaciğeri etkilerken, S.haematobium insanda üriner schistosomiosise sebep olmaktadır.
Dünyada 16 Afrika ülkesinde yaklaşık 36 milyon insanın S.haematobium ile enfekte olduğu bildirilmiştir.
Bu parazitler, insan ya da sığır gibi bir son konağın vücuduna yerleşmeden önce, tatlı sularda yaşayan bazı
karından-bacaklı yumuşakçaları ara konak olarak kullanır ve gelişmesinin bir bölümünü bu konağın vücudunda
tamamlar. Larva evresindeyken insana bulaşan solucanlar erişkin duruma geldiğinde toplardamarlara yerleşir
ve yumurtalarını kana bırakır. Kan dolaşımıyla çeşitli dokulara taşınan bu yumurtalar sonunda idrar ve dışkıyla
vücuttan dışarı atılarak sulara karışır. Enfekte yumurtalar optimal şartlar altında (25-30oC sıcaklık, ışık, hipotonik
ortam ve uygun yumuşakçaların bulunduğu su birikintisi) evrim geçirir. Suda çatlayan yumurtalardan miracidium
denen minicik larvalar çıkar. Titrek kirpikleriyle suda serbestçe yüzen bu larvalar bir yumuşakçanın, örneğin bir
tatlı su salyangozunun içine girer ve gelişmesini burada sürdürerek bu kez serkarya denen başka bir larva evresine
dönüşür. Serkaryalar salyangozdan ayrılarak yeniden suda yüzmeye başlar. Serkaryaları bulunduran sularda yüzen
ya da sulu tarımla uğraşan şahıslarda, serkaryanın deriye temas ederek proteolitik salgısı ile deriyi delip vücuda
girmesi ile bulaşma gerçekleşir. Deriden içeri giren serkaryalar önce kan damarlarına geçer, oradan karaciğere
giderek olgunlaşır ve gene kan dolaşımıyla vücudun çeşitli yerlerine ulaşarak hastalık belirtilerine yol açar.
Parazitin kesin tanısı idrar, dışkı ya da biyopsi materyalinde yumurtaların görülmesi ile konur. Hasta
takibinde serolojik testler değerlidir. Bildirimi zorunlu hastalık olan schistosomiyazis’in kontrolünde reenfeksiyon
ve yeni kişilerin enfekte olmasının önlenebilmesi amacıyla hastaların mutlaka tedavi edilmesi gereklidir. Tedavide
en etkili ilaç praziquantel olarak bilinmektedir.
GAP yöresinde potansiyel bir tehlike olarak görülen schistosomiyazis hastalığına halk arasınsa kan işeme
hastalığı adı verilmektedir. Bölgede Harran ve Ceylanpınar’da yapılan çalışmalarda schistosomiyazisin arakonağı
olan Bulinus cinsi tatlı su salyangozlarına rastlanmıştır. Sınır bölgelerimizde yapılmış olan parazitolojik
araştırmalarda schistosomiyazisin Akçakale’den Nusaybin’e kadar olan sınır köylerimizin bazılarında görüldüğü
yayınlanmıştır. Bu nedenlerle sulamaya açılan GAP yöremizde tatlı su salyangozlarının çoğalabilmesi olası
görülmektedir. Sulanan bölgelerimizin enfekte insan idrarı ve dışkısı ile kirletilmesi sonucunda salyangozlarda
çoğalabilen parazit larvalarının suya giren her insanın sağlam derisinden geçebilmesi ile hastalığa yakalanma
olasılığı bulunduğundan bu hastalık için özel tedbirlerin alınması gerekmektedir. GAP yöremize gelebilecek
schistosomiyazise yakalanmış insanların bu bölgeye atom bombası atılmış kadar tehlikeli olabilecekleri
unutulmamalıdır. Çünkü bizden evvel Senegal, Madagaskar, Sudan, Etopya ve Filipinler gibi ülkelerde
schistosomiyazisin büyük barajlar ve sulama projelerini engellediği bildirilmektedir. Son olarak Mısır’da Aswan
projesinin veriminde bu hastalık nedeniyle %80’e varan azalma görüldüğü Dünya Sağlık Örgütü tarafından
bildirilmiştir. O bölgede suya giren insanların hastalanması sebebiyle sularda şeytan var diyerek bölgede
çalışmak istemeyen insanlar nedeniyle Aswan projesi beklenen verimin ancak %20’sini gerçekleştirebilmiştir.
Schistosomiyazis özellikle GAP bölgesinde büyük bir tehlike olarak algılanmalı ve bu bölgeye yayılmaması için
gerekli önlemler alınmalıdır.
Türkiye’ye komşu güney ülkelerde schistosomiyazis çeşitli yayınlarda bildirilmiştir. Başta Irak olmak
üzere Suriye, İran hatta İsrail’de çeşitli vakalar bildirilmiştir. Suriye sınır köylerinde %86’ya varan Schistosoma
287
oranı oldukça korkutucudur. Hemen hemen aynı iklim şartlarına sahip ve çoğunlukla aynı su yataklarını kullanan
Güneydoğu Anadolu Bölgemizde de schistosomiyazis mevcudiyeti şüphesiz olasıdır.
Sağlık Bakanlığı verilerine göre 1999-2004 yılları arasında 210 olgu görüldüğü bildirilmiştir. Ülkemizde
bu hastalığa Mardin’in Nusaybin ilçesinde, akarsuların kıyısındaki bazı köylerde rastlanmıştır.
1934 yılında Günalp Mardin’li bir askerde S.haematobium enfeksiyonu saptandığını bildirmiştir. 1956’da
Gürsel ve ark. Suruç suyunda Bulinus’ların bulunduğunu ve serkaria taşıdıklarını bildirmiştir. Yine aynı
araştırmacılar köylerde yaptıkları çalışmalarda %12,5-86 oranlarında hastalığa rastlanıldığını ve kan işeme olguları
olduğunu bildirmişlerdir. Yazar ve ark. 2010’da Kayseri’de Gana’lı bir öğrencide S.haematobium saptamışlardır.
2004 yılında Alver ve ark. Bursa’da Nijerya’lı bir öğrencide S.haematobium saptandığını bildirmişlerdir.
Schistosomiyazis için aşı mevcut değildir. Schistosomiyazisin kontrolünde sanitasyon önlemlerinin
alınması ve vektör kontrolü önerilmektedir. Hastalığı önlemek için her şeyden önce sağlık ve temizlik kurallarına
uymak, kanalizasyon ağlarını yaygınlaştırarak parazit yumurtalarının içme ve kullanım sularına bulaşmasını
engellemek gerekir.
Yurdumuzda özellikle Güneydoğu Anadolu Projesinin (GAP) yürütüldüğü bölge başta olmak üzere
hastalığın endemik duruma gelme tehdidi vardır. Bu durumda kontrolünün son derece zor ve pahalı olacağı göz
önüne alınarak gerekli önlemlerin titizlikle alınması gerekmektedir.
GAP bölgesinde alınacak önlemler
1- Sağlık Bakanlığının öncülüğünde, Bayındırlık, Turizm, Milli Savunma, Maliye ve Tarım Bakanlığını
içine alan GAP yöresi hastalıklarını kontrol komitesi kurulmalıdır.
2- Bu komite bölgedeki su kaynaklarını saptayarak her yerleşim alanında sağlık istasyonu kurmalı, mevcut
olanları da bu hastalıkları teşhis edebilecek şekilde donatmalıdır.
3- Bölge insanlarının anlayacağı dilde, sağlık eğitimleri yapılmalı, eğitim alanlara sertifika verilmeli,
sertifika almayanların bölgede barınamayacakları, çalışamayacakları belirtilmelidir.
4- Bölgedeki insanlar muayeneden geçirilerek hastalar ve doğayı kirletmeyecekleri şekilde tedavi
edilmelidir.
5- GAP yöresine güney hudut köylerinden çalışmak üzere gelenler, muayene edilerek, Schistosomiyazis
olmadığı belli olduktan sonra, ellerine bir sağlık belgesi verilerek bölgede çalışmalarına müsaade edilmelidir.
6- Tatlı sularda yüzme veya suda yürümekten kaçınılmalıdır.
7-Tarımsal alanlarda çalışanlar özellikle suyla temas etmemeye özen göstermelidir. Sulak alanlarda
mutlaka çizme ve eldiven kullanımına dikkat edilmelidir.
8- Bölge insanlarının tuvalet kullanma alışkanlığı edinmeleri sağlanmalıdır
9- Güvenli su içilmelidir. Schistosomiyazis kontamine su yutma yoluyla bulaşmasa da ağız veya dudakların
parazit içeren su ile teması halinde bulaşabilir. Kanallar, göller, nehirler, akarsu veya kaynaktan doğrudan gelen
suyu bulaşıcı organizmaların bir çeşidiyle ile kirlenmiş olabilir, kullanmadan önce ya en az 1 dakika kaynatmadan
geçirilmeli ya da filtrelenerek kullanılmalıdır.
10- Banyo için kullanılan su serkaryaları öldürmek için 1 dakika boyunca kaynatılmalı ve sonra soğutularak
kullanılmalıdır.
11- Schistosoma cilde nüfuz eden bir parazit olduğundan bir kaza sonucu, çok kısa suya maruz kaldıktan
sonra kuvvetli şekilde havluyla kurutma hastalığı önleyebilir. Ancak, schistosomiyazisi önlemek için tek başına
havluyla kurutmaya güvenilmemelidir.
12-. Schistosomiyazis riskli bölgelerde hastalığın yayılmasının engellenmesi için kontrol çalışmalarına
odaklanmak gerekir. Bunun içinde insanlarda enfeksiyon sayısının azaltılmalı ve parazitin yaşam döngüsü için
gerekli olan salyangozlar ortadan kaldırılmalıdır. Bu konuda da bazı sakıncalar doğabilir. Tatlı su kaynaklarında
salyangozları ortadan kaldırmak için uygulanan kimyasallar suda diğer hayvanlara da zarar verebilir. Uygulama
yarıda kesilirse bu defa salyangozlar tekrar çoğalabilir. Bölge tatlı sularında salyangoz tüketen balık türleri
yetiştirilmesi faydalı olabilir.
Sonuç olarak, bu bölgede schistosomiyazis ortaya çıktıktan sonraki dönemde kayıplarımız hesaba katılırsa,
önceden bu konuya gerekli bütçenin ayrılıp, gereken özenin gösterilmesi daha mantıklı olacaktır.
288
Suriye, Türkiye, Lübnan Schistosomiasis dağılımı
(www.who.int/wormcontrol/documents/maps/en/syria_turkey_lebanon.pdf)
Kaynaklar
1-WHO. Information. Schistosomiasis. http://www.who.int/inffs/en/fact115.html.
2- Neafie RC, Marty AM. Unusual infections in humans.Clin Microbiol Rev; 6:34-56. 1993.
3- WHO, 1985. The control of schistosomiasis: Report of a WHO Expert Committee. Technical Reports
series. No. 728.28.04.2003.
4- Yazar S, Sipahioğlu M, Ünal A, Yaman O, Şahin İ, Utaş C, Oymak O.
Bir Süredir Türkiye’de Yaşayan Ganalı Bir Hastada Schistosoma haematobium Enfeksiyonu. Türkiye
Parazitoloji Dergisi, 32 (2): 161 – 163, 2008
5-Hitsulo L, Engels D, Montresor A, Savioli L. The global status of schistosomiasis and its control. Acta
Trop 77: 41- 51. 2000.
6- Altıntaş K. Tıbbi Parazitoloji. Ankara: Nobel Tıp Kitapevleri, s. 234. 2000.
7- Alver O, Kılıçarslan E, Helvacı S, Töre O. Nijerya’lı Bir Hastada Görülen Schistosoma haematobium.
Türkiye Parazitoloji Dergisi 28 (4): 197–198, 2004.
8- Mehmet Ali Özcel. GAP yöresinde Parazit ve İnfeksiyon Hastalıkları: Dünü Bugünü ve Yarını. Ankem
Dergi 15 (No.3) 636–639, 2001.
9- www.who.int/wormcontrol/documents/maps/en/syria_turkey_lebanon.pdf
10- GAP ve Parazit Hastalıkları, Mehmet Ali Özcel. Türkiye Parazitoloji Derneği Yayını No:11. 1993.
289
PB-20
LEİSHMANİOSİS
GÜLCAN GÜRSES, NEBİYE YENTÜR DONİ, REŞAT DİKME
Harran Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu
Leishmaniosis, klinik ve epidemiyolojik açıdan çeşitlilik gösteren bir hastalık kompleksidir. Dünya Sağlık
Örgütü’nün belirlediği 6 önemli tropikal hastalıklar listesinde, sıtmadan sonra en önemli 2. hastalık olarak yerini
korumaktadır. Ciddi bir halk sağlığı problemi olan leishmaniosis, vektörle taşınan bir hastalık olup, 88 ülkede
350 milyon insanı kapsayan bir popülasyonu etkilemektedir. Her yıl 1,0–1,5 milyon kişi kutanöz leishmaniosis’e
(KL), 500.000 kişi ise visseral leishmaniosis’e (VL) yakalanmaktadır. Küresel ısınmaya bağlı olarak hastalığın
giderek artması beklenmektedir.
Hastalığın yaygın olmasının nedenleri arasında, hastalığın etkenlerinde kullanılan ilaçlara, vektörlerinde
ise kullanılan insektisitlere karşı direnç gelişmesi önemlidir. Ayrıca HIV ve diğer immün yetmezliklerin giderek
artması, seyahatler, savaşlar ve laboratuvar tanısındaki problemler de hastalığın yayılmasında önemli rol oynar.
Buna göre de son yıllarda leishmaniosis kontrol stratejileri arasında aşı çalışmalarına olan ilginin giderek artması
konuyu daha da güncel hale getirmiştir.
Leishmaniosis etkenlerinden Eski Dünya türleri, vektör olan Phlobotomus cinsi ve Yeni Dünya türleri ise
Lutzomyia cinsi kum sinekleriyle bulaştırılmaktadır. Kum sineklerinin enfekte rezervuar konak veya insandan
emdiği kan ile alınan parazit, vektörün vücudunda morfolojik ve biyolojik olarak değişime uğramakta, vektörün
tekrar kan emmek için bir omurgalıyı sokması durumunda parazit yeni bir konağa nakledilmektedir.
Leishmaniosiste klinik olarak 3 farklı klinik tablo ortaya çıkmaktadır.
1- Visseral leismaniosis (VL, Kala Azar, iç organ leismaniosisi, kara hastalık, dum dum fever, öldüren ateş,
tropikal splenomegali)
2- Kutanöz leishmaniosis (CL, KL, lokal kutanöz leishmaniosis, LCL, deri leishmaniosisi, şark çıbanı,
güzellik çıbanı, Halep çıbanı)
3- Mukokutanöz leishmaniosis (MCL, MKL)
Daha sonraları,
4- Diffüz (yaygın) kutanöz leishmaniosis (DCL, DKL) ve
5- Post Kala Azar dermal leishmaniosis (PKDL) de bu gruplara eklenmiştir.
Dünya sağlık Örgütü (WHO) kayıtlarına göre; leishmaniosisden 12 milyon insanın etkilendiği, 350 milyon
insanın risk altında olduğu, yılda 1,5 milyon yeni kutanöz leishmaniosis, 500 bin ise visseral leishmaniosis
olgusunun kayıtlara geçtiği ve leishmaniosise bağlı yıllık ölüm sayısının 59000 olduğu bilinmektedir.
Birçok ülkede zorunlu rapor edilen hastalıklar arasında olmadığı için olguların sayısını tahmin etmek
oldukça zordur. Özelliklede ulaşımın zor, yerleşimin fazla olmadığı bölgelerde, ormanlık alanlarda, diğer sağlık
problemlerinin daha öncelikli olduğu fakir ülkelerde de kayıtlara geçmeyen leishmaniosis olgularının görülmesi
nedeniyle, gerçek olgu sayısının bildirilenlerden 3-5 kat fazla olduğu düşünülmektedir.
Kutanöz leishmaniosis (KL, Şark çıbanı, Halep Çıbanı, Antep çıbanı, Delhi çıbanı, Yıl çıbanı, Güzellik
çıbanı) genellikle deriyi bazen de deri ve mukozaları tutan ve skar bırakarak iyileşen lezyonlar ile karakterize
bir deri hastalığıdır. Bu lezyonlar tedavi ile veya kendiliğinden düzeldikten sonra kişiyi ömür boyu koruyan bir
bağışıklık bırakmaktadır. L.tropica, L.major, L.aethiopica, L.infantum Eski Dünya kutanöz leishmaniosisine yol
açarken, L.brasiliensis, L.mexicana, L.amazonensis, L.guyanensis, L.panamensis, L.peruviana Yeni Dünya kutanöz
leishmaniosisine neden olmaktadır. Ayrıca L.braziliensis mukokutanöz leishmaniosise neden olabilmektedir.
1950’li yıllardan önce en fazla Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde olmak üzere Türkiye’nin endemik bir
bölge olduğu, 1950’den sonra sıtma kontrolünde kullanılan DDT nedeniyle azaldığı, ancak 1960’tan sonra sıtma
kontrol çalışmalarındaki yetersizlik sonucu tekrar olgu sayısının arttığı bildirilmektedir.
Türkiye’de 1988-1999 yılları arasında bildirilen toplam olgu sayısı 27960’dır. Önceleri oldukça etkili
uygulanan kontrol çalışmalarının daha sonraları aksaması, insektisitlere direnç gelişmesi, hastaların tedavisinde
zorluklar yaşanması, bu bölgeden diğer bölgelere başta çalışma amaçlı olmak üzere toplu haldeki mevsimsel
göçlerin artması, ulaşım ve seyahat imkanlarının kolaylaşması gibi nedenlerle hem bölgede hastalığın insidansının
290
artması hem de başka bölgelere yayılması söz konusu olmuştur.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Şanlıurfa ilimiz bu hastalığın görüldüğü başlıca bölgedir ve günümüzde
hala önemini korumaktadır. 1989-2008 yılları arasında ülkemizde toplam 44883 olgu saptanmış, bu olguların %
96’sı Şanlıurfa Adana, Osmaniye, Hatay, Diyarbakır, Mersin illerinden bildirilmiştir. Maraş, Mardin ve Antep’ten
de olgular bildirilmektedir. Sağlık Bakanlığı verilerine göre son 20 yılda ülkemizde görülen KL olguların % 50’si
Şanlıurfa kaynaklı olup, daha çok altyapının yetersiz olduğu, hayvan barınaklarının bulunduğu, il merkezinin
güney ve batı kesimlerinde görülmektedir. Şanlıurfa’da olguların 2001 yılına kadar yerleşim birimlerinde farklılık
bulunmazken, 2001 yılında Suruç ve Halfeti ilçelerinde de ortaya çıktığı saptanmıştır. Bunun nedenleri arasında,
çevre değişikliği, nüfus hareketleri ve iklimin değişmesi olduğu düşünülmektedir.
Güneydoğu Anadolu dışında KL, 1980lerden sonra, önceleri sporadik olguların görüldüğü Çukurova’da
endemik duruma gelmiştir. Önceleri nadir olguların bildirildiği Ege, Marmara, Orta Anadolu, Batı Akdeniz gibi
bölgelerimizde düzenli olarak olguların görüldüğü yerler haline gelmiştir.
Ülkemizde KL’nin kontrolünde ilk düşünülmesi gereken hastaların tedavi edilmesidir. Aynı zamanda
vektörlerle de uygun mücadele yapılmalıdır. Bölgemizin aynı zamanda sıtmanın endemik olduğu yerlerden
biri olması nedeniyle, sıtma savaş birimlerinin sivrisinek mücadelesi yaptığı yerlerde Phlebotomus’lar da
etkilenmektedir. Tedavide yaşanan sıkıntılar nedeniyle, sineklerdeki enfeksiyon oranı artmakta ve zaman zaman
epidemilere neden olabilmektedir.
Kutanöz leishmaniosis ülkemizde bildirimi zorunlu bir hastalıktır. Bu bildirimin yapılması durumunda,
tedavisi için gerekli ve birinci seçenek olan 5 değerlikli antimon (Glucantime) preparatlarıda Sağlık Bakanlığı
tarafından ücretsiz olarak sağlanmaktadır.
Sağlık Bakanlığının Şark Çıbanı Mücadele programının yürürlüğe girmesi ve merkezi tanı- tedavi
yapılanmasıyla olgu sayısı azalmaya başlamış ve 1999-2000 yıllarında yaklaşık 1000 yeni olgu düzeyine inmiştir.
Ancak 2001 yılında KL’nin son 20 yılın en düşük düzeyine inmesi yanında ekonomik krizle birlikte sağlık
politikalarındaki önceliğini kaybetmesi sağlık gündeminden düşmesine yol açmıştır. Ayrıca ilacın sağlanmasındaki
güçlükler, hastaların tedavisiz kalması gibi nedenlerle de 2002 yılında tekrar KL olgu sayıları artmaya başlamış
ve 2004 yılında 4187 olgu sayısına ulaşmıştır. Artışın yaşandığı bu dönemde ilacın temin edilmesi ve ücretsiz
tedavinin sağlanması Sağlık Bakanlığının 2003/126 sayılı genelgesiyle şark çıbanı tanı ve tedavi kılavuzunu
yayınlaması ve sektörler arası işbirliğinin sağlanmasıyla tekrar azalma eğilimine girilmiştir. Alınan önlemlerle
olgu sayısı 2007 yılında toplam 1500’e 2008 yılındaysa 1130’a kadar gerilemiştir.
Leishmaniosis, kırsal alanlarda kentsel alanlara göre daha fazla görülmektedir. Bölgemizde özellikle
bu alanlarda evlerin sıvalarında çamur ve hayvan gübrelerinden yararlanılmaktadır. Buradaki evlerin genelde
alt katları ahır olarak kullanılmaktadır. Bu ev ve ahırların sineklerin üremesine uygun yapıda olduğu, köylerin
meydanlarında gübreliklerin bulunduğu ve yine sinek üremesi için uygun ortam yarattığı görülmektedir.
Tatarcıkların erişkinleri rüzgardan ve yağmurdan korunmuş karanlık yerlerde, büyük taşların dibinde,
duvarların yarıklarında, ağaç kovuklarında, mağaralarda, kulübelerde ve ahırlarda bulunduklarından, harabeleri
ve yıkık duvarları bol mahallelerde modern kısımlara bakarak daha sıktır.
Özellikle Güneydoğu Anadolu bölgesinde insanların evlerinin dışında uyumaları, özellikle tarım alanında
çalışan kişilerin çadırlarda yada açık alanda yatmaları ve vektör Phlebotomus’ların büyük populasyonlar
oluşturmasındaki kolaylıkların şark çıbanı salgınını tetikleyici faktörler olduğu düşünülmektedir. KL olgularında
artış olduğu saptanan bölgede sulu tarıma geçişle birlikte, barajlar nedeniyle bölgenin iklimsel yapısının değişmiş
olduğu görülmektedir. GAP projesiyle birlikte geçilen sulu tarımın sonuçları olarak özellikle sıtma, leishmaniasis,
amibiasis ve schistosomiasis gibi tropikal hastalıklarda artış olması beklenmektedir.
Alınabilecek önlemler
1. Hastalığın tanı ve tedavisinde uzman kişiler yetiştirilmelidir.
2. Sağlık tarama çalışmalarına ağırlık verilmeli, lezyonlu hastalar mutlaka tedavi edilerek hastalığın
yayılması önlenmelidir.
3. Vektör tatarcıklarla mücadele edilmeli, tatarcıkların üremesine uygun olan yerler (ahır, gübrelik vs.)
yok edilmeli, ilaçlanmalıdır.
4. Açık alanlarda uyumamaya özen gösterilmeli, sinek uzaklaştırıcı ilaçlar veya cibinlik kullanımına
dikkat edilmelidir.
291
Sonuç olarak KL sağlıklı bir çevrede barınamayan ve enfeksiyon döngüsünü sürdüremeyen bir hastalıktır.
Leishmaniosisle mücadele aynı zamanda sağlıklı çevre ve sağlıklı nesiller demektir.
Yıllara göre kutanöz leishmaniosis sayıları (Türkiye 1992-2008)
6000
5692
5000
3000
2000
4187
3847
4000
3129
2721
2350
2159
1499
1242
10101135994
1942
1000
2563
1811
1511
1133
08
20
06
20
04
20
02
20
00
20
98
19
96
19
94
19
19
92
0
Olgu sayısı
Yıllara göre kutanöz leishmaniosis sayıları (Şanlıurfa 2000-2011)
2500
2368
2000
1595
1500
1208
1000
736
553
271 358
500
1182
408
309
606
530
11
20
10
20
09
20
08
20
07
20
06
20
05
20
04
20
03
02
20
01
20
20
20
00
0
Olgu sayısı
KAYNAKLAR
1- Gürel MS, Ulukanlıgil M, Özbilge H, 2002. Cutaneous Leishmaniasis in Sanliurfa: epidemiologic and
clinical features of the last four years (1997-2000). Int J Dermatol, 41: 1-6.
2- Özcel’in Tıbbi Parazit Hastalıkları. Yusuf Özbel, M.Ali Özcel, Mucide Ak. İzmir 2007, Türkiye
Parazitoloji Derneği Yayını No:22
3- Aksoy S, Armstrong AYK, Dörtbudak Z, Richards FF, 1995. The GAP Project in Southeastern Turkey:
The potantiel for Emergence of Disease. Emerg Infect Dis, 1(2): 62-63.
4- Ertem M, Aytekin S, Acemoğlu H, Akpolat N, Aytekin N. Diyarbakır Dicle İlçesi Dedeköy ve
Durabeyli’de Kutanöz Leishmaniasis Olgularının İncelenmesi. Türkiye Parazitoloji Dergisi 28 (2): 65-68, 2004
5- Şanlıurfa Sağlık İl Müdürlüğü, Şark Çıbanı Tanı ve Tedavi Merkezi
6- Parazitlerde Moleküler Biyolojik Yapı ve Çalışmaları, Seray Özensoy Töz, Yusuf Özbel
7- Deri Layışmanyazisi İnsanda Bulaşıcı Hastalıkların Kontrolü Kitabı ,Editör: Abram S Benenson, Çeviri
editörü: Muzaffer Akyol. Hatiboğlu Yayınevi 1986. 243-247
8- Unat E K. Unat’ın Tıp Parazitolojisi, Kan ve doku kamçılıları ve parazitlikleri.1995.s:564-585.
9- Leishmaniasis’in tanı ve tedavisindeki sorunları çözmeye yönelik çalışmalar. Prof.Dr. Yusuf Özbel.
Klimik dergisi, cilt 18, sayı:1, 2005.
10- Gürel MS. Leishmaniasis Kutis Epidemiyolojisi. Dermatolojide Gelişmeler Simpozyum Kitabı,
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, 2009.
292
PB-21
TARIMDA MEKANİK VE ELEKTRİKSEL RİSKLER
NİHAN MERVE AKGÜL, AYKUT KARAKAVAK
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü
Tarımla ilgili işler dünyanın bazı bölgelerinde binlerce yıl öncesinden pek farklı olmayan yöntemlerle
yürütülürken, bazılarında ileri teknoloji içeren, makineleşmiş tekniklere dayandırılır. Sosyoekonomik koşullardaki
gelişmelere karşın dünyada tarımda çalışanların sayısı ekonominin diğer dallarındaki toplam işgücünden daha
yüksektir.
ILO verilerine göre dünya genelinde tarımda 1,3 milyar insan çalışmaktadır, bu sayı toplam dünya iş gücünün
yarısını temsil etmektedir. Her ne kadar gelişmiş bölgelerde tarım işçilerinin oranı % 10’ un altında olsa da tarım
iş gücünün yaklaşık %60’lık bölümü gelişmekte olan ülkelerde bulunmakta ve bu iş gücünün büyük çoğunluğu
ücretli işçilerden oluşmaktadır. Diğer taraftan tarım dünyanın en tehlikeli mesleklerinden biridir. Birçok ülkede,
tarımda meydana gelen ölümcül kaza oranı diğer endüstrilerde meydana gelen ölümcül kaza oranlarının iki katını
bulmaktadır. ILO tahminlerine göre, dünya çapında meydana gelen 335,000 ölümcül işyeri kazasına karşın, her
yıl 170.000 tarım işçisi hayatını kaybetmektedir. Birçok ülkede ölümcül kazaların azaldığı madencilik sektörünün
aksine, tarımda ölüm oranları hem sanayileşmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde son on yılda sürekli yüksek
kalmıştır.
Diğer iş kollarıyla kıyaslanırsa, tarım işçileri en az korunan işçi grubudur. Ayrıca, geçimlik tarımda
en savunmasız iş gücü grubu olan topraksız ücretli işçiler, göçebe (mevsimlik) tarım işçileri ve çocuk işçiler
bulunmaktadır. Göçebe mevsimlik tarım işçileri diğer tarım işçilerine göre daha fazla mesleki risklere maruz
kalmakla birlikte en az ücret ödenen gruptur.
Toplam istihdam, 2010 HİA yıllık sonuçlarına göre 22 milyon 594 bin kişi olarak tahmin edilmiştir.
İstihdamın dağılımı tarım, sanayi ve hizmetler olarak üç ana sektör ayrımında incelendiğinde, toplam istihdam
içinde hizmetlerin payı % 48,6, sanayinin payı % 26,2, tarımın payı % 25,2 olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’de 5
milyon 683 bin kişi tarım sektöründe istihdam edilmektedir. Bunların % 46,5’ini (2 milyon 643 bin kişi) ücretsiz
aile işçileri oluşturmaktadır. Tarımdaki ücretsiz aile işçilerinin % 78,3’ü (2 milyon 70 bin kişi) kadın nüfus, %
21,7’si (573 bin kişi) erkek nüfustur. Geçici mevsimlik tarım işçilerinin sayısı ise tahmin edilememektedir.
Şekil 1. İstihdamın sektörel dağılımı
293
Şekil 2. Kırsal alanda ekonomik faaliyet
Şekil 3. Kırsal alanda işteki durum
Tarım, çalışma ortamı bakımından diğer hiçbir mesleğe benzememektedir. Tarımsal faaliyet gerçekleştirilen
alanların, coğrafi yapıya ve iklime bağlı olarak her birinin kendine özgü olduğu söylenebilir. Diğer endüstrilerden
farklı olarak tarımda;
•Tekdüzelik yoktur, çalışma ortamı ve çalışma faaliyetlerinin kontrol edilmesi güçtür,
•Yaşama ve çalışma ortamları örtüşebilmektedir,
•Çoğu zaman yaşa bağlı bir kısıtlama olmaksızın iş gücü olarak aile bireyleri kullanılır.
Diğer taraftan tarımda çalışmayı etkileyen faktörleri de şu şekilde sıralayabiliriz:

Çevresel;

Hava koşulları ne olursa olsun tarım alanlarında yapılan işin bitirilmesi gerekmektedir.
 Çalışma ortamları, yaygın olarak ikamet edilen yerlerdir.
294
 Acil servislere erişim kısıtlıdır, genel olarak çalışma alanlarına ulaşım zordur ve gereken tepkinin
verilmesi gecikebilir.
 Çoğu zaman bir kaza meydana geldiğinde çalışanlar birbirlerini görme ve duyma mesafesi dışında
olur.
 Kişisel hijyen diğer tehlikeli mesleklerde gereklidir ve gerçekleştirilir, ancak tarım sektöründe büyük
oranda çalışanın inisiyatifine bırakılmıştır.
 Çevresel tehlikelere (gürültü, titreşim, toz vb.) maruziyet tarımda, diğer tehlikeli endüstrilerde olduğu
gibi etkin bir şekilde izlenememektedir.

Kişisel:

16 yaşından küçük çocuklar yaşlarından beklenenin ötesinde, güvenli fiziksel, ruhsal ve duygusal
tepkileri veremeyecekleri tehlikelere maruz kalır,

Tarım sektöründe standart bir emeklilik yaşı mevcut değildir. İleri yaşlardaki tarım işçilerinde
önemli fiziksel zorlanmalar meydana gelmekle birlikte tehlike anında verilen tepki yavaştır.

Tarım dışındaki tüm sektörlerde ilk muayene ve belirli bir fiziksel yeterlilik aranmaktadır.

Rutin sağlık taramaları yaygın değildir.

Fiziksel ve ruhsal durumlar, tarım dışındaki tehlikeli sektörlerde sıkı bir şekilde kontrol edilmekte
ancak tarım sektöründe uygulanmamakta ya da kişiler kendi bakımlarını kendileri gerçekleştirmektedir.

Daha hafif görevlerde çalıştırma genel olarak tarım sektöründe bir seçenek değildir.

İş gücünün coğrafi dağılımı ve iş gücünün hareketli olması sebebiyle sağlık ve güvenlik
hizmetlerinin sağlanması güçtür.

Eğitim düzeyi düşüktür.

Yapılan iş:

Tarımda haftalık 60 ila 80 saat arasında çalışılmaktadır.

Çalışma temposu son derece düzensizdir. Hava olayları ve mekanik arızalardan etkilenir

Çalışma alışkanlıkları son derece düzensizdir. Yapılan birçok iş ya mevsimliktir ya da yılda bir
ve ya iki defa yapılır.

Tarım işlerinde uzmanlık pek mümkün değildir. “Ne iş olsa yaparım” ifadesi çoğu zaman
geçerlidir.

Tarım işçileri genel olarak yaptıkları işi gözlem ve deneyimle öğrenirler.

Genel olarak geçici işgücünden faydalanılır.

Hava koşulları, hızlı yayılan zirai ya da hayvansal hastalıklar, beklenmedik siyasi ya da sosyal
gelişmeler tarımda mali sıkıntıya sebep olabilir.

Tarımsal üretimde ve tarımsal alanlarda boyut, çeşit ve kullanılan teknoloji bakımından büyük
farklılıklar mevcuttur. Bu şartlarda modern tarım uygulamaları zorlaşır.
Sosyoekonomik ve politik:
Tarım bir meslek olarak değil bir yaşam biçimi olarak görülmektedir.
Çocukların gündüz bakımı kırsal kesimlerde mümkün olmamaktadır. Bebekler ve çocukların bakımı
tarımsal faaliyetler sırasında anneleri tarafından gerçekleştirilmektedir.
Tarımın tehlikeli bir işkolu olduğuna dair kültürel inanış nedeniyle çalışanların sağlık ve güvenlik
konusundaki beklentileri düşüktür.
Çiftçiler güvenli çalışma konusunda öncelikle kendi bilgi ve becerilerine güvenmektedir.
Çocuk, aile ve komşular arasındaki güçlü bağlar, tarıma bağlı deneyimlerin paylaşımı ile gelişmektedir.
TARIMDA MAKİNE KAYNAKLI TEHLİKELER
Tarım işlerinde ve tarımsal iş süreçlerinde makineleşme, çalışanları dünyanın en külfetli ve yıpratıcı
işlerinden kurtarmıştır. Diğer taraftan makineleşmenin tarıma getirmiş olduğu hız ve güç nedeniyle ciddi
travmatik yaralanmalarda artış yaşanmıştır. Dünya genelinde, tarımda makineleşmiş ülkelerde traktörler ve diğer
295
tarım makineleri, ölümcül yaralanmaların önde gelen sebeplerinden biridir. Ayrıca, özellikle eski tarım makineleri
gürültü ve titreşim gibi çeşitli tehlikelere de neden olmakla birlikte eski makinelerde emniyet yapıları nadiren
bulunmaktadır.
TÜİK verilerine göre ülkemizde 2010 yılı itibariyle 1.096.638 adet traktör bulunmaktadır. Bunlardan
654.636 adedinin 1988 yılı ve öncesi üretimi olduğu ve eski traktörlerin yenilerine göre daha fazla risk oluşturduğu
göz önünde bulundurulursa ülkemizin içinde bulunduğu tablo daha anlaşılır hale gelecektir.
Türkiye genelinde yapılan bir araştırmaya göre 1990 ve 2001 yılları arasında meydana gelmiş 1167
tarım makinesi ve 880 traktör kazasının incelenmesi sonucunda tarım makineleri ile ilgili kazaların genel
olarak %74’ünün insan hatasından, % 16’sının makine ile ilgili nedenlerden ve %10’unun da çevre şartlarından
kaynaklandığı tespit edilmiştir.
İnsan hatalarından kaynaklanan kazalar;
•Operatörün dikkatsizliği (%21),
•Operatör harici kişilerin emniyet kurallarına uymaması (%13),
•Operatörün kullanılan tarım makinesi ile ilgili deneyim eksikliği (%7),
•Operatörün/kazazedenin kıyafetinin bir kısmını makineye kaptırması (%6),
•Operatörün kullanılan tarım makinesi ile ilgili teknik bilgi eksikliği (%6),
•Operatörün traktörü emniyetli bir şekilde durdurmaması (%5),
•Tedbirsizlik/uygun olmayan emniyet tedbiri alma (%4)
•Diğer (%12)
Nedeniyle gerçekleşmiştir.
Makine kaynaklı kaza nedenleri ise;
•Tarım makinesi muhafazalarının olmaması ya da sökülmüş olması(%7),
•Tarım makinesindeki ya da traktördeki teknik bir arıza (%3),
•Tarım makinesinin yapısından kaynaklanan nedenler (%2),
•Tarım makinesinin ya da traktörün üzerinde emniyetle ilgili uyarı ya da ışıklandırma yokluğu (%2),
•Hatalı bağlantı yapılması (%1),
•Tarım makinesinin ya da traktörün bakımsızlığıdır (%1).
Kazaların çoğunluğu vücudun bir kısmını bir parçaya kaptırma(%37) ve devrilme(%31) şeklinde
gerçekleşmiştir. Bunları sırasıyla; düşme(%8), çarpma (%7), sıkışma/ezilme(%5), çiğnenme(%5) vücuda parça
çarpması(%5) ve diğer kaza oluş şekilleri(%2) izlemiştir.
Kazaların %76’sı tarım makinesi bilfiil kullanılırken meydana gelmiştir. Bunun dışında; %8’i tıkanmalar
temizlenirken, %7’si ayar yapılırken, %4’ü tamir ay da bakım yapılırken, %3’ü park halindeyken ve %2’si tarım
makinesi sökülüp takılırken gerçekleşmiştir.
Kaza meydana gelen tarım makinelerinin oranı şu şekildedir;
•Tarım arabaları (%24.25)
•Pulluklar(%16.45)
•Harman makineleri (%12.77),
•Biçerdöverler (%8.48)
•Ekim makineleri(%4.63)
•İlaçlama makineleri (%3.94),
•Gübre dağıtma makineleri(%3.60)
•Silaj makineleri(%3.17),
•İkinci sınıf toprak işleme aletleri(%3.00)
•Su pompası(%2.06)
•Helezonlu götürücü(%1.54)
•Balya makinesi(%1.37)
•Diğer makineler(%14.74).
296
Traktör
Çok yönlü özelliklere sahip olması nedeniyle tarımda kullanılan en önemli makinelerden biridir. Traktörler
hidrolik sistemlere, gübre dağıtma makineleri gibi tarım makinelerini tahrik eden kuyruk miline ve motor hızını
optimize eden dişli sistemlerine sahiptir. Bu sistemler traktöre hız, güç ve esneklik sağlamakla birlikte dikkatli
olunmadığı takdirde çalışanlar için tehlike oluşturabilmektedir.
Traktörle çalışmadan kaynaklanan en önemli tehlikeler devrilme, ezilme/çiğnenme ve kuyruk miline ya da
şaftına temaslardır.
Traktör kazalarının oluş biçimleri ve oranları şu şekildedir;
•Devrilme/takla atma/şarampole uçma (%60),
•Traktörün çarpması/başka araçla çarpışma(%25),
•Traktörden düşme(%6),
•Çiğnenme/traktör tarafından ezilme(%6),
•Traktör tarafından sıkıştırılma(%2)
•Diğer(%1)
Kaza geçiren traktörlerin %82’sinde standart bir emniyet kabini ve ya emniyet çatısı bulunmadığı
belirlenmiştir.
Kazazedelerden, kabinli traktörlerde bulunanların %10’u ölürken, kabinsiz traktörde bulunanların %34’ü
ölmüştür.
Traktör devrilmelerinin yaklaşık % 85’ini yana, %15’ini ise arkaya (şahlanma) devrilmeler oluşturmaktadır.
Traktörün yana devrilmesi konusunda en önemli kavram “ağırlık merkezi”dir. Traktörün ağırlık merkezi,
traktörün tüm parçalarının birbirlerine göre dengede olduğu nokta olarak tanımlanabilir. İki tekerden çekişli bir
traktörün tüm tekerlekleri aynı yer seviyesindeyken ağırlık merkezi yer seviyesinden yaklaşık 25,4 cm yukarıda,
arka akstan 0,6 m önde ve traktör gövdesinin tam ortasından bulunmaktadır.
Tablo 1. Traktör kaynaklı tehlikeler ve meydana geliş biçimleri
Devrilmeler
Tehlike
Olay
Yana devrilme ya da yuvarlanma
Arkaya devrilme ya da şahlanma
Ezilmeler/Çiğnenme
Yolcu (Sürücü harici) düşmeleri
Operatör düşmeleri
Operatörün yerdeyken ezilmesi
Yerde operatöre yardımcı olan
kişilerin ezilmesi
Kuyruk Mili
Kuyruk mili şaftına temas
Kayma ve Düşmeler
Traktöre bağlama
işlemlerinde
ve
söküm
Meydana Geliş Biçimi
Eğimli arazi, keskin ve süratli dönüşler, arka
tekerin bir çukura ya da yol dışındaki alçak bir
bölgeye düşmesi(yoldaki seviye farklılıkları).
Zeminde saplanmış ya da takılmış traktörü
kurtarmaya teşebbüs etmek, yanlış halat ve ya
zincir bağlantısı, çeki demiri üzerine aşırı yük
bindirilmesi
Çoğu traktör tek kişi için tasarlanmıştır bu
nedenle sürücü harici yolcular için güvenli
yolculuk mümkün değildir.
Alçakta bulunan ağaç dallarına takılma,
sert zemin nedeniyle sürücü koltuğundan
sekmeler
Dikkatsizlik sonucunda traktörün viteste iken
çalıştırılması, Traktöre başka bir ekipmana
bağlanırken ya da sökülürken devrilmeler
Genellikle operatörün fark edemediği küçük
çocuklardır. Çoğunlukla operatörün yerde
iken ezilmesi ile aynı sebeplerden gerçekleşir
Muhafazası bulunmadığı halde kuyruk
milinin traktör çalışırken açık bırakılması
Ayakların ıslak ya da çamurlu olması, ilk ve
son adımların yer seviyesinden çok yüksekte
olması ve tutacaklara uzanmanın zor olması,
acelecilik
297
Gürültüye bağlı işitme kaybı
Traktör kullanılırken
Egzoz susturucusunun hasarlı olması ya da
bulunmaması, motor bakımının yapılmaması,
kabinin sesi tekrar sürücüye yansıtması.
Zarar verebilecek ses seviyesi traktör ve ona
koşulmuş makinenin gürültüsünün birleşimi
olabilmektedir. (ayrıca eski traktörler
yenilerine göre daha gürültülü çalışmaktadır)
Şekil 4. Yana devrilme
Traktörün dengede kalması ağırlık merkezinin iz genişliği içinde kalmasına bağlıdır. Traktöre bağlanan ön
yükleyici, gübre atma makinesi gibi parçalar ağırlık merkezinin yerini değiştirecektir.
Şekil 5. Traktörün ağırlık merkezini etkileyen ölçüler
Ülkemiz genelinde 1990 ve 2001 yılları arasında gerçekleşen, traktörün tek başına kullanıldığı 880 adet
traktör kazasının incelenmesi sonucunda kazaların % 83’ ünün insan hatasından, % 7’sinin makineden ve %
10’unun da çevre koşullarından kaynaklandığı tespit edilmiştir. İnsan hatalarından kaynaklanan kaza nedenleri;
•Operatörün dikkatsizliği (%25),
•Operatörün trafik kurallarına uymaması (%14),
•Operatörün kullanılan traktörle ilgili deneyim (%10) ve teknik bilgi eksikliği (%9),
•Uygun olmayan arazi ve yol şartlarıdır (%8).
Makineden kaynaklanan kaza nedenleri; traktördeki teknik bir arıza, emniyetle ilgili uyarı/ışıklandırma
yokluğu/yetersizliği ve traktörün bakımsızlığıdır.
Çevreden kaynaklanan kaza nedenleri ise uygun olmayan arazi ya da yol şartlarıdır.
Ayrıca kabinsiz traktörlerde ölüm oranının kabinli traktörlere göre 3,4 kat daha fazla olduğu tespit edilmiştir.
Traktörlerde güvenlik kuralları:
- Traktörlerde devrilmeye karşı en önemli koruyucular emniyet barı, emniyet çerçevesi ve emniyet
kabinidir. Emniyet kabini ayrıca hava koşullarından ve traktörden düşmelerden de korumaktadır.
298
Şekil 6. Emniyet Çerçevesi Şekil 7. Emniyet Barı
Şekil 8. Emniyet Kabini
- Traktörler taşıyabilecekleri yüklere maruz bırakılmalıdır. Yokuş aşağı giden bir traktöre fazla yüklenmiş
bir römork bağlanmışsa bir fren anında traktör dursa bile römork duramamakta ve traktörü arkadan itmek sureti
ile traktörün yan dönmesine sebep olarak devrilme riski yaratabilmektedir. Ayrıca çeki demiri üzerine bindirilen
ağır yükler traktörün şahlanmasına da neden olabilmektedir.
Şekil 9. Römork bağlanmış bir traktör kazası
- Kuyruk miline teması önleyecek bir muhafaza bulunmalıdır. Kuyruk mili şaftı üstünden atlanmamalıdır.
- Yolcu koltuğu bulunsa bile sürücüden başka kimse traktöre binmemelidir.
- Makinenin güvenli kullanılması için kullanım kılavuzlarının okunması gerekir.
- Traktör operatörünün fiziksel, psikolojik ve fizyolojik olarak sorumlusu olduğu makineyi kullanabilecek
kapasitede olması gerekmektedir.
- Hangi şartta olursa olsun hareket halindeki traktöre binilmemeli ya da traktörden inilmemelidir.
- Kaymaya karşı koruyucu ayakkabı ve iş kıyafeti giyilmelidir. Gerekli kişisel koruyucu donanımlar
kullanılmalıdır.
- Özellikle eski traktör ve tarım makineleri tehlike arz etmektedir. Bu cihazların periyodik muayeneleri
yaptırılmalıdır.
299
- Tarım makine kazalarının %29’unda, kaza sırasında bu makinelerin çalışması gerekmediği anlaşılmaktadır.
Bu nedenle güvenli durdurma kazaları önlemek adına alınabilecek en önemli önlemlerdendir. Emniyetli durdurma
için öncelikle el freni çekilmeli, motor durdurulup güç kesilmeli, komuta kontrol kolları emniyetli pozisyona
getirilmeli ve kontak anahtarı aracın üstünden alınmalıdır.
Tarım Makinelerindeki Mekanik Tehlikeler
Tarım makineleri yarattıkları tehlike bakımından tarımsal faaliyetler içinde en tehlikeli gruplardan biridir.
Tarım makinelerinde mevcut olan düzenlerin çok hızlı hareket eden ya da çok yüksek dönüş sayılarına sahip
parçalardan oluşması ve makinenin hareketli parçalarının birçoğunun açıkta çalışması risk oluşturmaktadır.
Her makine için bütün tehlikelerin bilinmesi oldukça güçtür. Bu nedenle tarım makinelerini kullananların
hangi makineleri kullanırlarsa kullansınlar tehlikeleri fark edebilmelerine yardımcı olmak amacıyla bu tehlikeler
belli başlıklar altında toplanmıştır.
Tehlike arz eden makine bileşenlerini bilmek güvende olmanın ilk adımı olarak kabul edilebilir.
Sıkıştırma, sarma ve kesme noktaları:
Sıkıştırma noktası, birlikte çalışan iki makine parçasının en az birinin dairesel bir hareket gerçekleştirmesi
durumunda ortaya çıkmaktadır. Sıkıştırma noktaları, makine elemanları arasındaki boşluğun vücudun çeşitli
parçalarını veya giysileri “kıstıracak” ve tehlike yaratacak şekilde daralmasıdır ve genellikle kayış-kasnak, zincirdişli ve dişli çarklar gibi hareket aktarım düzenlerinde yer alır.
Şekil 10. Sıkıştırma noktası
Sıkıştırma noktaları eller, parmaklar ya da ayaklar için tehlike arz etmektedir. Giyilen elbisenin bol
olması ya da elbiselerdeki yırtık ve sökükler nedeniyle sarkan kumaş parçaları uzuvları sıkıştırma noktalarına
kaptırmaların en önemli sebeplerindendir. Makine üreticileri bu tür düzenleri kapatmak sureti ile kısmen
emniyet sağlayabilmektedir. Besleme düzenlerinde ise makinenin görevi engelleneceğinden koruma olanağı
bulunmamaktadır. Bu tür makinelerde alınabilecek en iyi önlem dikkatli olmak, bu noktaların yerlerini bilmek ve
makine tamamen durdurulmadan bu düzenlere yaklaşılmaması olacaktır.
Şekil 11. Sıkıştırma noktası
Açıkta dönen her makine parçası potansiyel bir sarma noktasına sahiptir. Şaftlar, şaftların birleştirilmesinde
kullanılan bağlantı elemanları ve hasat makinelerinin dövücü ve toplayıcı kısımları sarma noktalarının görüldüğü
300
temel düzenlerdir. Giysilerin gevşek kısımları, açık ve uzun saçlar bu tür düzenlerde sıkıştırma noktalarında
olduğundan çok daha büyük risk oluşturmaktadır. Genellikle çok hızlı dönen bu düzenler giysilerin yırtılmasına
zaman kalmadan el ya da ayakların üzerlerine sarılmalarına neden olabilir. Tarım makinelerinde sarma
noktasına sahip düzenlerin çok azı koruma altına alınabilmektedir. Bu nedenle bu tür düzenlere yaklaşırken çok
dikkatli olunması, uygun giysilerin seçilmesi ve yine makine tamamen durdurulmadan müdahale edilmemesi
gerekmektedir.
Şekil 12. Sarma noktası
Kuyruk mili şaftı üstündeki sıyrıklar, pas ya da kurumuş çamur kıyafetlerin şaft üzerine sarılmasına sebep
olabilmektedir.
Şekil 13. Kuyruk mili şaftı
Şekil 14. Kuyruk mili
Tarım makinelerinde kesme işlemi makaslama ve serbest kesme olmak üzere iki farklı türde
gerçekleştirilmektedir. Makaslama kesme işleminde kesme, makasın kesme prensibine benzer şekilde bitki sapı
birbirine doğru yaklaşan iki keskin kenar arasında sıkıştırılarak, serbest kesmede ise yüksek bir çevre hızıyla
dönen (2100-2400 devir/dakika) bir bıçak yardımıyla bitki sapına vurularak (orakla biçmede olduğu gibi)
gerçekleştirilmektedir.
301
Şekil 15. Helezon Konveyör
Şekil 16. Kesme noktası
Buğday gibi taneli ürünler için kullanılan helezon konveyörler kesme noktası için uygun bir örnektir. Bu
makinelerin çalışması sırasında çiftçiler çoğu zaman ellerinde tuttukları karton, kâğıt gibi maddelerle buğday
tanelerini helezonun içine doğru ittirmekte ve anlık dikkatsizlik sonucu ellerinden yaralanmaktadır.
Çarpma, çekme ve yanma noktaları:
Çarpma noktası hareket eden iki parçanın birbirine yaklaşması sonucunda oluşmaktadır. Traktörün özellikle
çekilir tip alet ve makinelere yaklaşması sırasında traktörde yer alan bağlantı elemanları ile alet ya da makinenin
bağlantı kısımlarında karşılıklı olarak çarpma noktaları ortaya çıkmaktadır.
Şekil 17. Çarpma noktası
Çekme noktaları genellikle hasat makinelerinde bulunmaktadır. Besleme/kesme tamburu gibi dönen parçalar
her zaman çekme noktaları oluşturur. Bu tür düzenlerde özellikle çalışma esnasında müdahalede bulunmaya
kalkışmak son derece büyük risk oluşturmaktadır. İnsanın reaksiyon süresi makineden kendini kurtarmaya yeterli
olmayabilir. Bu durumda izlenebilecek en iyi yol makine tamamen durmadan müdahalede bulunmamak olacaktır.
302
Şekil 18. Çekme noktası
Sıcak susturucular, motor blokları, borular ve yakıt, kimyasallar gibi sıvılar traktör ve tarım makinelerinde
muhtemel yanma noktalarıdır. Yanık şeklinde yaralanmalar genellikle makinelerin muayenesi ya da bakımı
sırasında meydana gelmektedir. Yanıkları önlemek için muayene sırasında motor ya da herhangi bir makine
parçasına dokunulmamalıdır. Üzerinde çalışılacak makine parçasının öncelikle sıcak olup oılmadığı kontrol
edilmelidir.
Depolanmış Enerji
Hidrolik sistemler, basınçlı hava ve yaylar gibi sistemler enerjiyi depolamaktadır. Bu tür sistemlerde
meydana gelen ani ya da beklenmedik basınç değişimleri çok çeşitli yaralanmalara sebebiyet vermektedir. Patlak
bir hidrolik hortumdan çıkan hidrolik yağ çok yüksek bir basınç ile ortama yayılabilir ve eğer deri ile temas
ederse kolaylıkla deriye nüfuz edebilir. Bu tür yaralanmaların belirtileri hafif olabilir ancak dâhili etkisi yoğundur.
Hidrolik yağın, kas ve organlara nüfuz etmesi çoğunlukla bir doktor müdahalesi gerektirir. Yağ, vücut dokuları
için çok zararlı olup yayıldığı bölgenin kesilmesi ile sonuçlanan şiddetli deformasyonlara yol açabilir.
Serbest Dönen Parçalar
Özellikle hasat işlemlerinde kullanılan birçok tarım makinesinde, çeşitli amaçlara hizmet eden ve genellikle
volan adıyla bilinen ağır ve hızlı dönen parçalar bulunmaktadır. Bu parçalar makineye hareket iletimi kesildikten
sonra dahi sahip oldukları atalet momenti nedeniyle dönmeye devam ederler. Dolayısıyla çok yavaşlamış
görünseler bile potansiyel olarak tehlike içerirler.
Fırlatılan Cisimler
Yere çok yakın ve çok hızlı dönerek çalışan biçme makineleri gibi bazı tarım makineleri çalışma organları
arasına giren bitki dışındaki sap, toprak parçası ya da taş gibi fazla ağır olmayan yabancı materyalleri inanılmaz
bir hızla çok uzak noktalara fırlatabilirler. Dolayısıyla çalışmaları esnasında bu makinelerin arkasında bulunan
kişiler çeşitli şekillerde yaralanabilirler.
TARIMDA ELEKTRİK RİSKLERİ
Her yıl tarım sektöründe ortalama 2 tarım çalışanı elektrik kazasından dolayı ölmektedir ve çok ciddi
sonuçlar doğuran ‘ramak kala’ diye tabir ettiğimiz binlerce kaza vardır.
Bu kazaların birçoğu yüksek gerilim hatları ile ilişkilidir ve bu da gerek çiftçileri gerekse diğer işletmeleri
çok fazla zarara uğratmaktadır.
Diğer kazalar ise elektrikli el aletleri ve uzatma kablolarından meydana gelmiştir.
Ayrıca elektrik tesisatlarının ve ekipmanlarının zayıf olması yangınlara neden olmaktadır. Bu da ciddi
anlamda binalarda, ekipmanlarda ve çevrede zarara yol açmaktadır.
Tehlikeler nelerdir?
•Elektrik şokuna ve yanmalara neden olabilir
•Yangınlara neden olabilir.
•Yangın ve patlamalar, potansiyel parlayıcı veya patlayıcı atmosferin tetikleyicisi olabilir.
303
Neler yapmamız gerekir?
Elektrikten yaralanma ve ölüm riskine karşı alınması gereken önlemler kanun ve yönetmeliklerde yer
almaktadır. Öncelikle;
•275 ve 400 kv’ta çalışan çelik kule hatları için bölgedeki elektrik dağıtım kurumlarına danışılmalıdır.
Onlar, ücretsiz bir şekilde bilgi, gerilim hatlarına yakın yerlerde uyulabilecek güvenli çalışma prosedürü ve
alınabilecek önlemler hakkında tavsiyeler verecektir.
•Makinelerinizin maksimum boylarını ve ulaştıkları maksimum noktayı hesaplayınız.
•Kendi tarım alanınızdaki ve sınırlarınızdaki yeraltı kablolarınızın rotasını belirleyin ve bunları saha
haritanızda işaretleyin. Ayrıca elektrik dağıtım kurumları bu bilgiyi size temin edebilir.
•Tarım alanından geçen bütün hatlar hakkında bilginiz olduğundan emin olun.
•Tarım alanından geçen bütün yer altı kabloları için ne kadar derinlikte çalışabileceğiniz konusunda emin
olun.
•Elektrikli cihazlar güvenilir olmalı ve bakımı düzgün bir şekilde yapılmış olmalıdır. Herhangi bir bakım
ya da onarım esnasında kablonun fişten çekildiği konusunda emin olunmalıdır.
•Kişiye ve yapılan işe uygun Kişisel Koruyucu Donanımlar(KKD) kullanılmalıdır.
Risk değerlendirmesi
Tehlike: Çalışma ortam ve şartlarında var olan, ya da dışarıdan gelebilecek kapsamı belirlenmemiş,
maruz kimselere, işyerine veya çevreye zarar yada hasar verme potansiyelidir.
Risk: Tehlikelerden kaynaklanan bir olayın, meydana gelme ihtimali ile zarar verme derecesinin bir
bileşkesidir.
Bir risk değerlendirmesi yapmak için, ilk adım neler yapılması gerektiğinin belirlenmesi olmalıdır. Bu
mevcut bütün riskler için yasal bir düzenlemedir.
Risk değerlendirmesi yapılırken;
•Tehlikenin belirlenmesi
•Neyin tehlike olduğuna ve nasıl bir tehlike olduğuna karar verilmesi
•Tehlikelerden oluşan riskleri değerlendirmek ve var olan önlemlerin yeterli olup olmağına karar verilmesi
•5 veya daha fazla çalışan varsa önemli sonuçların kaydedilmesi
•Belirli aralıklarla yapılan bu değerlendirmelerin gözden geçirilmesi ve gerekirse yeniden düzenlenmesi
gerekir.
Elektrikten kaynaklı riskler büyük oranda nerede ve nasıl kullanıldığına bağlıdır.
Örneğin;
•Islak zeminde-uygun olmayan ekipman kolay bir şekilde problem çıkarabilir.
•Metal işlerinin yapıldığı dar alanlarda, örneğin bir tank yada kovanın içinde, elektriksel bir hata meydana
geldiğinde şokun önlenmesi çok zordur.
Tarım alanında çalışırken elektrik konusunda dikkat edilmesi gereken noktaları aşağıdaki gibi
sınıflandırabiliriz:
•Yüksek gerilim hatları
•Yer altı kabloları
304
•Elektriksel sistem
•Taşınabilir ekipmanlar
•Elektrik şoku

Yüksek gerilim hatları
Yüksek gerilim hatları kablolarının yerleşim haritası tarım alanında çalışan ve ilgili kişilerin elinde
mutlaka olmalıdır. Eğer yüksek gerilim hattının yakınında bulunulduğu düşünülüyorsa mutlaka haritadan kontrol
edilmelidir ve gerekirse anlık olarak bağlantı kesilmelidir. Yüksek gerilim sahip olduğunuz tarım alanından
geçiyorsa mutlaka bölgedeki elektrik dağıtım kurumuna danışılmalıdır.
Yüksek gerilimle temasa geçilirse ne yapılmalı?
•Bir yükün veya aracın bir kısmı yüksek gerilim ile temas ettiğinde operatör kabinde kalmalı ve elektrik
dağıtım operatörünü hemen bilgilendirmelidir.
•Tarım alanında çalışan diğer kişiler uzakta tutulmalıdır.
•Hat güvenli olmadığı sürece kesinlikle geri dönülmemelidir.
•Hat güvenli ve enerjisini boşaltana kadar cihaz hiçbir şekilde açılmamalıdır.
•

Yer Altı Kabloları
Eğer kazılması düşünülen yerde yer altı kablolarının varlığından şüphe ediliyorsa, dağıtım operatörüne
yerleşme planı sorulmalıdır. Eğer tarım alanına ait kabloların var olduğu bilinen bir yer kazılıyorsa, bu konuda
daha tecrübeli olan bir kişiden yardım alınmalıdır.

Elektrik Sistemi
Tarım alanında çalışırken elektrik sistemi ile ilgili aşağıdaki durumlara dikkat edilmelidir:
•Acil durum anında makineye montajlı, kolay ulaşılabilir ve açıkça tanımlanmış bir kapatma düğmesi
bulunmalıdır.
•Makinenin güç kabloları uygun ve topraklı bir şekilde muhafaza edilmiş olması gerekir.
•Yeterli sayıda priz olmalıdır. Prizlere adaptörler vesilesi ile fazla yük yüklemek yangına sebep olur.
•Sigortalar devreyi koruyacak şekilde düzgün yerleştirilmesi gerekir. Kablolar asla folyo ile sarılmamalıdır.
•Ana düğmeler hemen ulaşılabilir durumda ve tanımlı olmalıdır. Acil bir durum anında nasıl kullanılacağı
herkes tarafından bilinmelidir.
•Kablolama düzgün bir şekilde yapılmalı ve fare, kedi gibi hayvanların zarar veremeyeceği şekilde
olmalıdır.
•Zarar görmüş kablolar hemen tamir edilmeli ya da değiştirilmelidir.

Voltaj düşürülmesi

Yaralanma riskini azaltmanın en iyi yollarından birisi de bir elektrikli cihaz kullanırken kaynak voltajının
ihtiyaç olan değerin minimumuna sabitlenmesidir.
Örneğin;
•Geçici aydınlatmalar düşük gerilimde yapılmalıdır.(12,25,50 yada 110 v)
•Elektrikli aletlerin kullanıldığı yerlerde batarya işlemleri güvenilir olmalıdır.
•Merkez ile toprak arası 110 v arasında dizayn edilen taşınabilir elektrikli aletler hazır ve ulaşılabilir
olmalıdır.
•

Taşınabilir Ekipmanlar
Taşınabilir ekipmanlar:
•Güvenli ve izole trafodan azaltılmış olarak alınan voltajda çalışmalıdır.
•Bir problem olduğunda anında gücü kesebilecek kaçak akım röleleri bağlanmalıdır.
Çalışanların dikkat etmesi gerekenler:
•Fişler, ıslak ve tozlu durumlara da uygun olmalıdır.
•Kabloların ve taşınabilir aletlerin hepsi düzenli bir şekilde kontrol edilmelidir.
•Bozuk cihazların yetkili bir kişi tarafından tamir edilene kadar kullanılmadığından emin olunmalıdır.
•Kaçak akım röleleri üzerindeki test düğmelerinin doğru çalışıp çalışmadığını düzenli bir şekilde kontrol
edecek bir kişi tayin edilmelidir.
305
•Temizlik ve ayarlamalardan önce fişi prizden çıkarmak ve izole etmek ihmal edilmemelidir.
•Uzatma kablolarının minimum kullanılması adına yeterli derecede priz sağlanmalıdır.
•

Elektrik şoku
Bir kişinin elektrik şoku geçirdiğinde ne yapması gerektiğini bilmesi çok önemlidir. Öncelikle güç
kaynağının bağlantısını kesmek gerekir. Eğer bu mümkün değilse, diğer nesnelere ve metale hiçbir şekilde
dokunmaması gerekir. Çalışanlara mutlaka ilk yardım eğitimi verilmelidir. Ayrıca, bu tür bir acil durumda ne
yapılması gerektiğini gösteren bir elektrik şoku posteri asılması da bu konuda çok fayda sağlayacaktır.
Sonuç olarak, tarım alanında meydana gelen elektrik kazalarını önleyebilmek için gerekli önlemler
alınmalıdır. Öncelikle güvenlik kültürünün oluşturulması çok önemlidir. Tarım alanında çalışan kişiler için iş
sağlığı ve güvenliği eğitimi düzenlenmelidir. Yüksek gerilim hattına yakın yerlerde çalışmak durumunda olan
kişiler için meydana gelebilecek tehlikeler, alınabilecek önlemler ve acil durum anında yapılması gerekenler
anlatılmalıdır. Özellikle ziyaretçiler için uyarıcı güvenlik levhaları koyulmalıdır ve almaları gereken önlemler
anlatılmalıdır. Tarım çalışanları ve ziyaretçiler için sahaya uygun kişisel koruyucu donanımlar sağlanmalıdır.
Özellikle elektrik riski olan yerlerde çalışanlar için elektrik riskine karşı koruyucu giysi, ayakkabı ve eldiven
giyilmelidir.
KAYNAKLAR
- Tarım Makinaları İle Çalışmada İş Güvenliği, Dr. Erdal Öz, E.Ü. Ege Meslek Yüksekokulu.
- Tarım Makineleri Kazaları-Tarım Makineleri İş Güvenliği Kılavuzu, Mesut Gölbaşı.
- Hosta Task Sheet 3.1- Hazardous Occupations Safety Training İn Agriculture
- Ilo Encyclopaedia Of Occupational Health And Safety
- Safer Kırsal Alanda Çalışanlar İçin Daha Güvenli Tarım-Traktörün Kullanımı
- Http://Www.Hse.Gov.Uk/
306
PB-22
TARIM SEKTÖRÜNDE ELLE TAŞIMA İŞLEMİNİN
İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
ÇİĞDEM ALBAYRAK, ZAFER ALTIPARMAK, YAVUZ AYDEMİR,
AYŞE GÜMÜŞ, NURDAN KILIÇ, SEÇİL GÜRLER
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü
GİRİŞ
Ulusal gelirimizin %15’ini ve istihdamın %45’ini oluşturan tarım sektörü; gıdaların üretimi ve beslenme
ile doğrudan ilgisi, aktif nüfus ve işgücünün yüksek değerler göstermesi, milli gelire katkısı ve sanayi sektörüne
sağladığı hammadde ve sermaye yanında, sağlıklı çevrenin oluşması ve korunması, ekolojik dengenin kurulması
ve sürdürülebilirliği açısından, tüm ülke halkını ilgilendirmesiyle, ekonomik ve sosyal bir sektördür. Bunun yanı
sıra tarım, birçok ülkede en tehlikeli sektörlerden biridir. ILO’ya göre, 1,3 milyar tarım işçisinden her yıl 170.000
kişi ölmekte, büyük bir kısmı ciddi şekilde yaralanmakta veya meslek hastalığına yakalanmaktadır. Avrupa
Birliği İstatistik Ofisi EUROSTAT’a göre tarım sektörü bölgede inşaat sektöründen sonra en tehlikeli sektör
konumundadır. Türkiye’de Avrupa Birliği adaylık sürecinde, iş güvenliği alanında oluşturulan direktiflerin
ülkemiz mevzuatı ile uyumlaştırılması yaklaşımları sonucunda bu yöndeki yasal düzenlemeler ve uygun
mevzuatların çıkarılmasını sağlayacak altyapı çalışmaları devam etmektedir. Ancak bu direktiflere bağlı olarak
yapılan çalışmaların uygulamaya aktarılmasında özellikle tarım sektörü açısından ciddi sıkıntılar vardır.
Tarımda çalışan işçilerde görülen sırt, boyun ve bacak rahatsızlıkları en yaygın hastalıklar arasında
sayılmaktadır. Tarım sektöründe çalışan işçilerin yaklaşık % 80’i bu tip rahatsızlıkların etkilerini yaşayacak ve
bazılarında kalıcı hastalıklara neden olacaktır. Tarımda pek çok yaralanmanın temel sebebi elle kaldırma, taşıma…
gibi işlemlerin yanlış uygulanmasına bağlıdır. Bunlar tek bir olaydan ziyade, uzun süreli stres ve zorlanmalardan
kaynaklanmaktadır.
Ülkemizde tarımda iş sağlığı ve güvenliği konusuna yönelik olarak özel bir düzenleme olmamakla birlikte
ILO kaynaklarında bu konuyu içeren sözleşme (184 sayılı ILO Sözleşmesi- Tarımda İş Sağlığı Ve Güvenliği
hakkında sözleşmenin “Handling And Transport Of Materials” Bölümü, 11. Madde) bulunmaktadır.
TARIM SEKTÖRÜNDE ELLE TAŞIMA
Elle yapılan işler; kaldırma, taşıma, aşağı bırakma, itme, çekme ve el veya vücut gücünü kullanarak bir
yükü hareket ettirme fiillerini kapsamaktadır. Yaralanmanın tek sebebi yükün ağırlığı değil bunun yanı sıra
boyutu, biçimi, mevcut tutuş şekli, yükü taşıma yöntemi, yükün taşındığı yer ve ne sıklıkla taşıma olayının
gerçekleştirildiğine de bağlıdır. Tarım endüstrisinde elle yapılan işlere bağlı rahatsızlıklar genellikle torbalanmış
ürün, gübre, tarım aletlerine ait aksamlar, traktör tekerleği, kimyasal ve yağ bidonları ile balyaların kaldırılması
ve taşınması; canlı hayvanların taşınma ve kesilme işlemi; kereste ile çalışma sırasında olmaktadır. Tarım
endüstrisindeki elle taşıma rahatsızlıklarına eğilimli olan sektörler sığır, koyun ve kümes hayvanları çiftçiliğini ve
sebze üretimini, kırpma ve bitki üretme çiftliklerini içermektedir. Elle taşıma yaralanmaları çiftçileri, yöneticileri,
tarım işçilerini ve yükleniciyi etkilemektedir.
Pek çok tarım işçisi elle yanlış taşıma teknikleri veya tekrarlayan hareketler, aşırı güç uygulama, uygun
olmayan duruş pozisyonları veya kötü organize edilmiş çalışma yöntemlerini içeren diğer sebeplere bağlı olarak
kas iskelet sistemi rahatsızlıklarına yakalanmaktadır.
Genel olarak, tarım endüstrisinde elle yapılan işler sırt, omuz, karın ve pelvis bölgesini etkilemektedir. Elle
yapılan işlere bağlı en yaygın rahatsızlıklar burkulma, zorlanma, kas ve tendon hasarları ile fıtık sorunlarıdır.
Yukarıda belirtilen rahatsızlıkların önüne geçebilmek için yapılacak genel değerlendirme yüklerin elle
taşınmasını riskli bir durum olarak gösteriyor ise, aşağıda verilen adımlar yapılmalıdır.
•Eğer makul bir şekilde uygulanabilir ise işi önle,
•Önlenemeyen riskleri değerlendir,
•Elle taşımaya bağlı rahatsızlık riskini azaltmak için uygun adımları takip et. Mümkünse taşıma
yardımcıları gibi mekanik araçlar temin et. Eğer uygulanması mümkün değilse yükleme ve çalışma işleminin
307
doğru pozisyonlarda yapılmasını sağla ya da işçiler arasında rotasyon işlemini gerçekleştir.
Önleme
Yükün tümüyle manuel olarak hareket ettirildiği düşünüldüğünde, elle taşımanın tamamen ortadan
kaldırması mümkünse aşağıda verilen tavsiyeler uygulanmalıdır.
•Görev olabildiğince mekanize edilmelidir. Büyük boyutlu malzemeler sadece makinelerle taşınabileceği
için taşınacak balyaların, gübre torbalarının vb. malzemelerin büyük ebatlarda hazırlanması uygun olacaktır.
•Doldurma, taşıma ve tohum çuvallarını boşaltma işlemlerini ortadan kaldırmak için diğer mekanik
sistemler kullanılabilir.
Düzenlemelerin, ağırlık limiti, görev, yük, insan kapasitesi ve çalışma koşulları gibi belli başlı parametreleri
tespit etmediğini unutmamak gerekir.
Değerlendirme
Eğer elle taşıma önlenemiyorsa, taşıma esnasında uygulanan operasyonlar incelenerek mevcut riskler tespit
edilmelidir.
Mevcut Riskleri Belirleme
Taşıma şekli, yükün özelliği, taşımanın yapıldığı alan, taşıma işlemini gerçekleştiren kişi ve ortam koşulları
faktörlerini analiz edebilmek, mevcut riskleri ve bu riskleri önlemek için alınabilecek tedbirleri belirlemek adına
aşağıda verilen sorularla bir değerlendirme yapılmalıdır.
Yapılan iş aşağıda verilen risk faktörlerinden bir veya birden fazlasını içermekte midir?
•Yük taşıma sırasında gövdeden belirli bir uzaklıkta mı tutulmaktadır?
•Bükülme ya da burulma var mıdır?
•Eğilme ya da yukarı doğru esneme var mıdır?
•Aşırı kaldırma, indirme ya da taşıma mesafeleri var mıdır?
•İtme ya da çekme işlemi için aşırı güç sarf edilmekte midir?
•Yük hassas olarak konumlandırılmakta mıdır?
•Yüklerin ani hareket riski var mıdır?
•Sık ya da uzun süreli fiziksel efor harcanmakta mıdır?
•Dinlenme ve iyileşme süreleri yeterli midir?
•Birden fazla kişi ile taşıma var mıdır?
•Yoğun çalışma, sıkışık son teslim tarihleri ve çalışma metotlarında kontrol eksikliği mevcut mudur?
Yük:
•Ağır, yığın halinde veya taşınması zor mudur?
•Kavraması zor mudur?
•Canlı mıdır ve ya hareketli parçalar içermekte midir?
•Keskin veya sıcak mıdır?
Taşıma işleminin yapıldığı alan için:
•Uygun duruş pozisyonlarını kısıtlamakta mıdır?
•Zemin pürüzlü, kaygan veya bozuk mudur?
•Çalışma yüzeylerinde veya zeminde seviye farklılıkları mevcut mudur?
•Sıcaklık ve nem değerleri aşırı düzeyde midir?
•Havalandırma problemlerinden veya şiddetli rüzgârdan etkilenmekte midir?
•Aydınlatma zayıf mıdır?
Çalışan kişiler göz önünde bulundurulduğunda, iş:
•Aşırı güç kullanmayı gerektirmekte midir?
•Hamile personel veya sağlık sorunu olan çalışanlar için özel riskler içermekte midir?
•Özel bilgi veya eğitim gerektirmekte midir?
•Kişisel koruyucu donanım kullanmayı ya da başka kıyafetler giymeyi zorlaştırmakta mıdır?
Yukarıda verilen sorulara bulunacak yanıtlar ile elle taşıma işleminde ki riskler taşıma şekli, yükün
özelliği, taşımanın yapıldığı alan, taşıma işlemini gerçekleştiren kişi ve ortam koşulları gibi faktörler açısından
değerlendirilerek bu doğrultuda iyileştirme çalışmaları yapılacaktır.
İyileştirme
308
Eğer riskler tamamen yok edilemiyorsa, kabul edilebilir seviyeye nasıl indirgenebileceğine bakılmalıdır.
Örneğin:
•Mekanik destek ve/veya kaldırma ekipmanları kullanılabilir,
•Taşınan malzeme daha küçük, daha hafif olanlarıyla değiştirilebilir. Örneğin: 25kg’lık yem torbaları
yerine daha hafif olanlar kullanılabilir,
•Kaldırma veya taşıma mesafesi mekanik ya da diğer yollarla azaltılabilir,
•Daha gelişmiş, uygun taşıma yolları bulunabilir.
Eğer elle taşıma işlemi herhangi bir mekanik sisteme çevrilemiyor ve mevcut durum önlenemiyorsa, tarım
işçilerine doğru taşıma teknikleri öğretilmeli ve bu tekniklerin etkin uygulanması sağlanmalıdır.
SONUÇ
Elle taşıma işlemi; bitkisel üretim, hayvansal üretim, organik tarım, su ürünleri ve arıcılık faaliyetlerini
bünyesinde bulunduran tarım sektöründe temel işlemlerden biridir. Uluslararası alanda yapılan araştırmalar, tarım
işçilerinde görülen kas iskelet sistemi rahatsızlıklarının temel sebebinin çalışanların elle taşıma konusundaki bilgi
noksanlığından kaynaklandığını göstermektedir. Önceki bölümlerde de belirtildiği gibi elle taşıma sistemi mümkün
olduğunca mekanik sisteme çevrilmelidir. Bu değişimin gerçekleştirilemediği durumlarda risk değerlendirmesi
yapılmalı ve değerlendirme sonuçlarına göre uygun taşıma sistemi belirlenerek, çalışanlar bu konuda eğitilmelidir.
Aşağıda taşıma işleminin nasıl daha güvenli yapılabileceği ile ilgili genel kurallar verilmektedir:
Güvenli taşıma
• Kavramadan veya kaldırmadan önce düşünün:
o
Yük nereye konulacak?
o
Kavramak için yardımcı kullanabilir misiniz?
o
Yükü taşırken yardıma ihtiyacınız var mı?
• Kaldırma sırasında mümkün olduğu kadar uzun bir süre yükü göğsünüze yakın tutun. Yükün en ağır
kısmını vücudunuza yakın tutun.
• Kararlı bir pozisyon alın: Yükü dengelemek için ayaklarınızı ayırarak bir bacağınızı bir miktar ileride
tutun (eğer yük yerdeyse yükün hemen yanında).
• Yükü iyice kavradığınızdan emin olun: Mümkünse, yükü vücudunuza en yakın olacak şekilde kucaklayın.
Bu yükü eller yardımıyla sıkıca kavramaktan daha iyi olabilir.
• Kaldırmaya başlarken sırtınızı, kalçalarınızı ve dizlerinizi hafifçe bükün: Bu sırtı tamamen eğmekten
(eğilmek) veya kalçalar ile dizleri tamamen bükmekten daha iyidir (tam çömelme).
• Kaldırma sırasında sırtınızı daha fazla eğmeyin: Bu durum yükü kaldırmaya başlamadan önce bacaklarınız
düzleşmeye başlarsa olabilir.
• Sırtınızı kıvırmaktan (burkmaktan) veya yanlara eğilmekten kaçının, özellikle de eğilmişseniz:
• Omuzlarınızı aynı seviyede ve kalçanızla aynı yöne bakacak şekilde tutun. Ayaklarınızı hareket ettirerek
dönmek aynı anda hem kaldırıp hem dönmekten daha iyidir.
• Yükü kavrarken başınızı yukarıda tutun: Güvenli bir şekilde kavradığınızda yüke değil, önünüze bakın.
• Yükü taşırken düzgün hareket edin. Yükü sarsmayın veya kapar gibi kavramayın çünkü bu yükü daha zor
kontrol etmenize sebep olabilir.
• Kolayca baş edebileceğinizden fazlasını kaldırmaya veya kavramaya çalışmayın. Kişilerin neyi
kaldırabilecekleriyle neyi güvenli bir şekilde kaldırabilecekleri arasında fark vardır.
• Yere koyun, sonra ayarlayın. Eğer yükün kesin bir şekilde konumlandırılması gerekiyorsa, önce yere
bırakın, sonra istenen pozisyona kaydırın.
309
KAYNAKLAR
1.
İş Sağlığı ve Güvenliği Dergisi, Sayı:34, 2007, “Kas İskelet Sistemi Hastalıklarının Ülkemizdeki
Durumu ve İlgili Yasal Düzenlemeler”
2.
T.C. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 2012, “Türkiye Tarımına Genel Bakış”, http://www.
tarim.gov.tr/E_kutuphane,Turkiyede_tarim_sektoru.html
(Erişim Tarihi: 29.02.2012)
3.
International Labour Organization, 2010, “Code of Practice on Safety and Health in Agriculture”,
http://www.ilo.org/global/lang--en/index.htm
(Erişim Tarihi: 28.02.2012)
4.
Health and Safety Executive, 2012, “Manual Handling”, http://www.hse.gov.uk/agriculture/
topics/manual-handling.htm
(Erişim Tarihi: 28.02.2012)
5.
Health and Safety Executive, 2006, “Manual Handling Solutions for Farms”, http://www.hse.
gov.uk/pubns/as23.pdf
(Erişim Tarihi: 28.02.2012)
6.
WorkCover New South Wales Government, 2007, “Manual Handling Black Spots:Agriculture”,
http://www.smartmove.nsw.gov.au/ContentFiles/WorkCoverManualHandling/Documents/20071106%20
Agriculture%20black%20spots.pdf
(Erişim Tarihi: 28.02.2012)
310
PB-23
PESTİSİTLERLE ÇALIŞMALARDA KULLANILAN
KİŞİSEL KORUYUCU DONANIMLAR
SEÇİL CEYLAN, BERK ATLI
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü
GİRİŞ VE AMAÇ
Uluslararası Çalışma Örgütü verilerine göre tarım sektöründe çalışanların dünya genelindeki toplam sayısı
1.3 milyardır. Bu sayı, dünyadaki toplam iş gücünün yarısına tekabul etmektedir. Tarım, dünyadaki en tehlikeli
iş kollarından biridir. Uluslararası Çalışma Örgütü istatistiklerine göre her yıl yaklaşık 250 milyon kaza meydana
gelmektedir. Dünya genelindeki 335 bin ölümcül iş kazasının 170 bin kadarı tarımda meydana gelmektedir.
Kullanılan tarım makineleri, pestisitler ve diğer tarım kimyasalları iş kazaları ve meslek hastalıklarına yakalanma
riskini arttırmaktadırlar.
Pestisitlere ve diğer tarım kimyasallarına maruziyet zehirlenmeye, ölüme, mesleki kanserlere ve üreme
bozukluklarına yol açmaktadır.1
Pestisit, tarım ürünlerine veya hayvansal gıdalara; üretim, hasat, depolama ve taşıma esnasında zarar
veren herhangi bir zararlıyı kontrol etmek veya bunların zararlarını önlemek üzere uygulanan veya hayvanların
vücutlarında bulunan herhangi bir böcek veya zararlının kontrolü amacıyla hayvanlara uygulanan madde
veya madde karışımlarıdır. Pestisitler insan vücuduna ağız yolu, solunum yolu ve deri yolu ile olmak üzere
üç yolla girmektedirler. Pestisitin deriden emilme özelliğine bağlı olmak ile birlikte vücuda giriş yollarından
en yaygın olanı deridir.2 Pestisitlerin vücuda girmeleri ancak 29.11.2006 tarih ve 26361 sayılı resmi gazetede
yayımlanarak yürürlüğe girmiş olan Kişisel Koruyucu Donanım yönetmeliğine uygun olarak temin edilmiş
maske, kimyasallara karşı koruyucu eldiven ve koruyucu giysi gibi kişisel koruyucu ekipmanlarının kullanılması
ile engellenebilmektedir.
GEREÇ-YÖNTEM
Türkiye istatistik kurumu verilerine göre ülkemizde 2011 yılı itibari ile tarım sektöründe istihdam edilen
kişi sayısı 6 milyona yaklaşmaktadır. Zirai mücadele bu büyük sektörün olmazsa olmazıdır. Bu sebepten dolayı
pestisit üretimi, ithalatı ve tüketimi yıllık üretimdeki artışa paralel olarak artmaktadır. Bu çalışmada pestisitlerin
vücuda girme yolları irdelenerek bu zararlı maddelerden çalışanların korunması amacı ile kullanmak zorunda
oldukları kişisel koruyucu donanımlarla ilgili literatür araştırması yapılmış ve elde edilen veriler derlenerek
sunulmuştur.
BULGULAR
Kişisel Koruyucu Donanım bir veya birden fazla sağlık ve güvenlik tehlikesine karşı korunmak için
kişilerce giyilmek, takılmak veya taşınmak amacıyla tasarlanmış herhangi bir cihaz, alet veya malzemeyi ifade
etmektedir. Kişisel koruyucu donanım kullanımında temel prensip, öncelikle toplu korumaya yönelik önlemlerin
uygulanması, risk başka türlü önlenemiyorsa ya da istenilen düzeye indirilemiyorsa kişisel koruyucu donanım
kullanılmalıdır. İş sağlığı ve güvenliği boyutunda öncelikle daha az zararlı olan kimyasalların kullanımı,
mühendislik ve yönetsel önlemler gibi toplu korumaya yönelik tedbirler alınmalı ve tespit edilen risk ortadan
kaldırılamıyorsa kişisel koruma sağlanmalıdır. Kişisel koruyucu donanımların son çare olduğu unutulmamalıdır.3
Pestisitlerle ilgili tehlikelerin niteliği ve uygulama araçları nedeniyle Kişisel Koruyucu Donanım kullanımı
sıklıkla tercih edilmektedir. Gereken Kişisel Koruyucu Donanım tipi, kullanılan pestisitin formülasyonuna
(örneğin sıvı, ıslanabilir toz veya granüller) ve kullanım şekline (yükleme, karıştırma veya püskürtme gibi)
1
ILO, Safety and Health in Agriculture. www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/---ed_protect/---protrav/---safework/documents/publication/
wcms_110193.pdf
2
T.C. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI İŞ TEFTİŞ KURULU BAŞKANLIĞI
“Zirai Mücadele İlaçları Üretimi Yapılan İşyerlerinde İş Sağlığı Ve Güvenliği Proje Denetimi Değerlendirme Raporu”
3
EREL Garip, Kişisel Koruyucu Donanımların Piyasa Gözetimi ve Denetimi Uygulamaları, İş Sağılığı ve Güvenliği Sempozyumu MESKA
Vakfı, s.175
4
Protective Clothing And Equipment For Pesticide Applicators http://www.agf.gov.bc.ca/pesticides/d_1.htm
311
bağlıdır. Kullanılacak kişisel koruyucu ekipmanlar için pestisitin etiketi ve Malzeme Güvenlik Bilgi Formları
mutlaka incelenmelidir.4
Pestisitleri karıştıran, yükleyen, kullanan veya pestisitlerin bulunduğu yerlerde temizlik ve bakım yapan,
ekipmanları taşıyan kişiler için şu tedbirler alınmalıdır;

Çalışanlara uygun koruyucu kıyafet ve ekipman temin edilmeli ve kullanmaları sağlanmalıdır,

Kirlenmiş koruyucu giysiler ve ekipmanlar güvenli bir yerde saklanmalı, yıkanana veya
temizlenene kadar kullanılmamalıdır,

Gerektiğinde, kirlenen koruyucu ekipmanların yıkanması veya temizlenmesi için yeterli imkanlar
ve hizmetler sağlanmalıdır,

Her işçi için en az bir kullanılmamış koruyucu giysi çalışma ortamında kullanıma hazır
bulundurulmalıdır,

Çalışanların koruyucu giysilerini giymeleri ve muhafaza etmeleri için uygun yerler sağlanmalıdır.
Pestisitler ile çalışmalarda kullanılması gereken Kişisel Koruyucu Donanımlar;

Koruyucu Giysiler

El Koruyucular

Baş Koruyucular

Göz Koruyucu

Ayak Koruyucular

Kulak Koruyucular

Solunum Koruyucular
olarak gruplandırılmaktadır.
Koruyucu Giysiler
Çiftçiler arasında çeşitli cilt hastalıklarına sıkça rastlanmaktadır. Deri yoluyla maruziyet, tarım çalışanlarının
pestisitlere en çok maruz kaldıkları yoldur. Cilt tahrişleri, böcek ısırmaları, sokmaları ve buna benzer durumlarla
da karşılaşılmaktadır. Pamuğun sıcak günlerde toplanması ya da pirinç tarlalarının bataklık olması gibi çalışılan
ortam kimi zaman kuru ve sıcak, kimi zaman soğuk ve nemli olabilmektedir. Bütün bu koşullar da cildi olumsuz
etkileyebilmekte ve kansere varıncaya kadar birçok ciddi hastalığa neden olabilmektedir. Bu nedenle iklim
koşullarına uygun koruyucu giysiler giyilmelidir. Ayrıca, çalışan dışında pestisitlere maruz kalabilecek diğer
çalışanlara da koruyucu giysi tedarik edilmelidir.
Koruyucu şapka, püskürtme kıyafeti ve bot
Koruyucu eldiven, önlük, bot
El Koruyucular
Pestisitlerle çalışılırken her zaman koruyucu eldiven kullanılmalıdır. Farklı kullanım amaçları için
312
tasarlanmış farklı malzemelerden üretilmiş birçok iş eldiveni mevcuttur. Pestisitin üzerindeki etikette veya
malzeme güvenlik bilgi formunda farklı bir eldiven önerilmediği sürece, pestisitlerle çalışılırken astarsız nitril
eldiven kullanılmalıdır. Bu kimyasalları absorbe edecek şekilde deri, kumaş, doğal kauçuk veya bez kaplamalı,
pestisitleri geçirecek türden eldivenler kullanılmamalıdır.
Koruyucu Eldiven
Genellikle tıbbi personel tarafından kullanılan lateks eldivenler ise pestisitlerle çalışılırken yeterli koruma
sağlamazlar. Kullanılan eldivenler su ve sıvı geçirmez özellikte ve yıkanabilir olmalıdır. Eldivenlerin üzerinde
herhangi bir yırtık, delik veya sızıntı olmadığından emin olunmalı, sık sık kontrol edilmeli, pestisitlere karşı çok
yüksek dayanıklılıkta olan ve koruma sağlayıcı özellikte eldivenler günün sonunda temizlenmeli ve eğer tahribat
var ise yenisiyle değiştirilmelidir. Eldivenler her kullanımdan sonra sabun ve sıcak su ile yıkanmalı ve bir dahaki
kullanıma kadar temiz bir yerde saklanmalıdır.4
Pestisitlerle çalışan kişilerde ön kolda(bilek-dirsek) emilme, kasık bölgesine göre 11 kez daha hızlıdır.
Uzun kollu gömlek ve kimyasala dayanıklı eldiven giyilmesi halinde derinin kimyasala maruz kalması %98
oranında önlenebilmektedir. Pesitisitle çalışılan kirli eldivenler ve diğer ekipmanlar giysi cebine koyulmamalıdır.5
Baş Koruyucular
Özellikle sıvı pestisit kullanan veya pestisit püskürtmesi yapan kişiler pestisitlerle çalışırlarken pestisitin
sıçrama veya bulaşma riski varsa tercihen yıkanabilir plastikten veya kauçuktan yapılmış, geniş kenarlı, sıvı
geçirmez bir yağmur şapkası veya başlığı kullanmalıdır. Kullanılan şapka sert veya esnek elastik ve pestisiti
absorbe etmeyen malzemeden olabilir. Her iki durumda da plastik bir boyun koruyucu bant olmalıdır. Kumaş,
deri, hasır veya keçeden yapılan şapkalar, kasketler, kepler kullanılmamalıdır. Dar bir ağza sahip standart bir baret
kullanılıyorsa, baretin altına boynu kapatacak şekilde pestisitin baretten boyuna damlamasını engellemek için sıvı
geçirmez bir ilave parça koyulması gerekir. Kullanılan baş koruyucu, her kullanımdan sonra yıkanıp temizlenmeli
ve doğrudan güneş ışığına maruz kalmayan temiz bir yerde saklanmalıdır.6
Baş Koruyucular
Göz Koruyucular
Pestisitlerin kullanılması ve uygulanması sırasında koruyucu gözlük kullanılmalıdır. Bazı pestisit türlerinin
etiketleri ve Malzeme Güvenlik Bilgi Formları incelendiğinde, göz koruyucu ekipmanın kullanım gerekliliği
4
Personal Protective Equipments, Standard Practices For Pesticide Aplicators,www.
worksafebc.com, s.96
5
T.C. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI İŞ TEFTİŞ KURULU BAŞKANLIĞI
“Zirai Mücadele İlaçları Üretimi Yapılan İşyerlerinde İş Sağlığı Ve Güvenliği Proje Denetimi Değerlendirme Raporu”
6
Pesticide Application And Safety Training For Applicators Of Public Health Pesticides, www.westnile.ca.gov/
special/category_a/?page=Chapter7.htm
313
ve kullanılması gereken göz koruyucunun özellikleri gibi bilgilere ulaşılabilir. Pestisitlerin göze teması hafif
tahrişten, körlüğe kadar birçok semptoma neden olabilmektedir. Kullanılan pestisitin etiketinde, yapılan işin
türüne göre kimyasala karşı dirençli koruyucu gözlük veya sadece genel koruma sağlayan basit tipteki koruyucu
gözlükler önerilebilmektedir. Koruyucu gözlükler; siperlikli ve yan kalkanlı koruyucu gözlük, yüz siperi veya
tam yüz maskesi olarak sınıflandırılabilirler. Pestisit torbalarından yayılan tozlar, hava üfleme veya spreyleme
sırasında yayılan pestisit sisleri veya yanlışlıkla sıvı sıçraması gibi pestisitlere maruz kalma şekline göre gözlük
seçimi yapılabilir.
Kimyasala Karşı Koruyucu Gözlük
Yüz Siperi
Polikarbonat lensli gözlükler, fiziksel tehlikelere ve sıçrayan parçacıklara karşı gözü korusalar dahi, sıvı
pestisitlere karşı aynı etkin korumayı sağlamayabilirler. Koruyucu gözlüğün üzerinde diğer tip gözlüklerde
olduğu gibi hava akımı sağlamak için üretici tarafından tasarlanmış olan küçük hava delikleri bulunmamalı ve
buğu yapmayan özellikte olmalıdır. Yüz siperleri koruyucu gözlüklerle beraber tam yüz koruması sağlamak
amacıyla kullanılmaktadır ve pestisitlerin karıştırıldığı veya yüklendiği işlerde tercih edilmelidir. Siperler farklı
boyutlarda ve şekillerde piyasada mevcuttur ve çalışana uygun olarak yüzü ve boynu tam kapatacak şekilde
tedarik edilmelidir. Her çalışanın kendine ait bir koruyucu gözlüğü olmalı, başka bir kişiyle paylaşılmamalıdır.
Her kullanımdan sonra koruyucu gözlüğün kontrolleri yapılmalı, çizik, lekeli, çatlak, zarar görmüş gözlükler
yenisiyle değiştirilmeli veya temizlenmelidir. Her kullanımdan sonra çizikleri önlemek için silmekten ziyade su
ile yıkanıp sabunlanarak temizlenmeli ve kurutulmalıdır. Güneş ışınları ve ultraviyole ışınlar plastik malzemesine
zarar verebileceğinden ışıktan uzak, kapalı ve temiz bir yerde muhafaza edilmelidir.7
Ayak Koruyucular
Pestisitleri karıştıran, taşıyan, yükleme yapan veya püskürtme yoluyla pestisit kullanan her çalışan mutlaka
sıvı geçirmeyen, asit ve çözücülere karşı dirençli koruyucu ayakkabı veya bot kullanmalıdır. Ayrıca, ağaç işleme
işlerinde çalışılırken ve pestisitlerle doğrudan çalışılmasa dahi, kısa süreli de olsa pestisitlerle çalışılan alanlara
girilirken mutlaka koruyucu ayakkabı giyilmelidir.
Deri, kumaş, lastik veya spor ayakkabılar, pestisitleri geçirgen özellikte olduğundan, bu ayakkabılarla
kesinlikle çalışılmamalıdır. Kauçuk veya neopren malzemeden yapılan ayakkabılar kimyasallara karşı dirençli
olduklarından dolayı tercih edilebilir. Dize kadar uzanan çizmelerin tercih edilmesi pestisite maruziyeti daha da
azaltacağından ayakkabıya göre daha uygundur. Koruyucu kıyafetin paçaları, kullanılan koruyucu ayakkabının
dışında olmalıdır ki, paçadan sızan pestisit damlacıkları ayakkabının içine girerek deriye temas etmesin. Koruyucu
ayakkabılar her kullanımdan sonra kontrol edilmeli, delik ya da yırtık olan ve kullanılamayacak durumda olan
ayakkabılar onarılmalı veya yenisi ile değiştirilmelidir. Pestisit ile çalışılırken kullanılan kirli ayakkabılar, başka
yerlerde ve işlerde ya da iç ortamlarda giyilmemelidir. Her kullanımdan sonra koruyucu ayakkabılar sabunlu su
ile temizlenmelidir.8
Kulak Koruyucular
Traktörle veya hava üflemeli püskürtme gibi gürültülü yollarla pestisit püskürtmesi yapan çalışanlar işitme
kaybına neden olabilecek gürültüye maruz kalmaktadırlar. İşyerinde maruz kalınan gürültü ile ilgili olarak izin
verilen bir seviye mevcuttur ve bunun üzerine çıkılmamalıdır. Eğer, bir kol boyu uzaklıktaki bir kişiyle konuşurken
sesinizi duyurmakta zorlanıyor ve sesinizi yükseltmek zorunda kalıyorsanız bu, gürültü sınır değeri aşılmış ve
ortamda fazla gürültü var demektir. Bu durumda, diğer tedbirlerle gürültü engellenemiyor veya azaltılamıyor
ise, kulak koruyucu ekipman kullanılması gerekmektedir. Kulak koruyucu ekipmanlar gürültü seviyesini istenen
düzeye indirip, kulaklarınızı korurken aynı zamanda güvenlik sinyallerini duyabileceğiniz şekilde tasarlanmıştır.
7 Personal Protective Equipments, Standard Practices For Pesticide Aplicators,www.worksafebc.com, s.98
8 Personal Protective Equipments, Standard Practices For Pesticide Aplicators,www.worksafebc.com, s.99
314
Eğer, kullandığınız gürültü çıkaran ekipman kapatıldığında kulaklarınız çınlıyor veya sesleri boğuk duyuyorsanız,
bu durum geçici işitme kaybına uğramaya başladığınızın bir göstergesidir. İşitme kaybı, gürültüye uzun süreli
maruziyet olduğu ve kulak koruyucu kullanılmadığı durumlarda kaçınılmazdır. Doğru ve yerinde kullanıldığında
ve kullanan kişi riskler hakkında yeterli bilgiye sahip olduğunda, kulak koruyucular en iyi sonucu verirler.
Manşonlu kulaklıklar ve kulak tıkaçları olmak üzere iki tip kulak koruyucu ekipman mevcuttur. Manşonlu
kulak koruyucuların soğukta kullanımı kulakları soğuğa karşı da koruyacağından, kulak tıkaçlarına göre daha kolay
ve uygundur. Kulak tıkaçları takılmadan önce, baş parmak ve işaret parmağı arasında yuvarlanıp sıkıştırıldıktan
sonra kulak kanalına düzgün oturacak şekilde yerleştirilmelidir. Kulak koruyucular kullanan kişiye uygun ve
rahat olmalı ve temiz elle takıp çıkarılmalıdır.9
Solunum Koruyucular
Havadaki pestisit partiküllerine normalden fazla maruz kalarak zarar görebilecek çalışanlar tarafından
mutlaka solunum koruyucu donanımlar kullanılmalıdır. Eğer çalışan havada izin verilen maruziyet sınır
değerlerinden fazla kimyasala maruz kalırsa, derhal iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri alınmalı ve maruziyet
seviyesi düşürülmelidir. Havalandırma sistemleri gibi mühendislik tedbirleri, kapalı kaplar kullanılması, ikame
gibi diğer tedbirler ve organizasyonel düzenlemelerle çalışanın maruziyet seviyesi düşürülmeye çalışılmalıdır.
Buna rağmen, özellikle de açık havadaki bazı pestisit uygulamalarında bu tür tedbirler alınamayabilir. Alınacak
diğer tedbirlerle maruziyetin önlenemediği bu gibi durumlarda solunum koruyucuların kullanılması zorunludur.
Genel kullanım için tasarlanmış basit yapıdaki toz maskelerinin pestisitlerle çalışılırken kullanılması uygun ve
yeterli değildir. Solunum koruyucular pesitisit toz, mist ve buharına maruziyeti önlemek için; diğer bir deyişle
kirli havayı filtrelemek ve temiz hava kaynağı olarak kullanılırlar. Korumayı arttırmak için üç çeşit hava filtreli
solunum koruyucu mevcuttur; filtreli yüz maskesi, elektriksiz kartuş maskeler ve motorlu hava temizleyici
maskeler.
Filtreli yüz maskesi, havadaki düşük seviyedeki kimyasal karışımlarına karşı koruma sağlar. Ağzı ve burnu
kapatır ve maske kısmı filtre görevi görür. Bazı modelleri kimyasal buharına karşı da koruma sağlayabilmektedir.
Filtreli Yüz Maskesi
Elektriksiz Kartuş Maskeler; tam yüz ve yarım yüz maskesi olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Tam yüz
maskesi daha yüksek düzeyde koruma sağlamaktadır. Bu maskeler pestisit partiküllerine karşı koruma sağlamak
için uygundur. Ayrıca, bazı modelleri pestisit buharına ve gazlarına karşı da koruma sağlayabilmektedir. Sprey
şeklinde uygulanan sıvı pestisit damlacıklarına karşı tam koruma sağlayabilmesi için, filtresinin hem partikül
hem de buhara karşı koruyucu özellikte olması gerekir. Yarım yüz maskesi, genellikle sınır değerde veya biraz
üzerindeki pestisit maruziyetine karşı koruma sağlamaktadır. Sınır değerin üzerindeki pestisit maruziyetinde veya
gözde pestisitten kaynaklı tahriş oluyorsa tam yüz maskesi kullanılmalıdır.
Yarım Yüz Maskesi
Tam Yüz Maskesi
Motorlu Hava Temizleyici Maskeler; elektrik motoru yardımıyla bir filtre aracılığıyla belirli bir oranda hava
9
Personal Protective Equipments, Standard Practices For Pesticide Aplicators,www.worksafebc.com, s.108
315
takviyesi yapan solunum koruyuculardır. Motor yardımıyla sağlanan havayı bir hortum vasıtasıyla yüz maskesine
veya başlığa göndermektedir. Bazı modellerde motorlu pompa kısmı, çalışana veya traktör gibi ekipmanlara
yerleştirilebilmektedir.
Motorlu Hava Temizleyici
Solunum koruyucuyu kullanmadan önce mutlaka kontrolleri yapılmalı ve iyi çalıştığından emin olunmalıdır.
Solunum koruyucu takıldıktan sonra, yüz maskesi ile deri arasında yeterli boşluğun olduğundan, çalışana uygun
olduğundan ve yüze iyi oturduğundan emin olunmalıdır. Maske takılıyken nefes almakta zorlanmaya başlandığında
veya herhangi bir pestisit kokusu duyulduğunda mutlaka filtreler veya maske yenisi ile değiştirilmelidir. Her
kullanımdan sonra maske incelenmeli ve temizlenmelidir. Maskenin hızlı ve basitçe temizlenmesi gerektiğinde,
nemli bir mendille silinmesi yeterli olacaktır. Maske, güneş ışığından, kimyasallardan, aşırı soğuk-sıcaktan ve
nemden uzak ve temiz bir ortamda muhafaza edilmelidir.10
Sonuç
Sonuç olarak Türkiye’de pestisit tüketimi 1980’lerden günümüze kadar gerek aktif madde ve gerekse
preparat olarak bazı istisnalar dışında her yıl az ya da çok artmıştır. Bu artışa karşın ülkemizde pestisit tüketimi
gelişmiş ülkelere göre halen düşüktür. Fakat seracılığın yoğun olduğu Akdeniz ve Ege Bölgelerindeki pestisit
tüketimi, ülke toplamının üçte ikisine yakındır. Diğer yandan tüketilen pestisitlerin özelliklerine bakıldığında,
büyük çoğunluğunun insan ve çevre sağlığı açısından önemli riskler taşıdığı dikkat çekmektedir.11
Pestisitlerle çalışırken, tehlike kontrolü üç şekilde yapılmalıdır;

Mühendislik tedbirleri: Pestisitler püskürtülürken traktörlerde kapalı kabinlerde çalışılması,
pestisit depolama alanlarında havalandırma sistemlerinin kurulması, kapalı karıştırma ve yükleme sistemleri,vb.

İdari tedbirler: Pestisitler kullanılırken gerekli olmayan kişilerin ortamdan uzaklaştırılıp daha
uygun bir yere götürülmesi, pestisit kullanılan ortamlarda rüzgar ve diğer çevresel faktörlerle pestisit yayılımının
önlenmesi, ikame,vb.

Kişisel Koruyucu Donanım Kullanımı: KKD kullanımı diğer tedbirlerle pestisit kullanımından
kaynaklanan riskler önlenemiyorsa veya acil durumlarda tercih edilmeli; öncelik idari, organizasyonel, mühendislik
gibi diğer tedbirlere verilmelidir.12
İnsan sağlığı için son derece tehlikeli olan ve zararlı etkilere sahip olan pestisitlerin kullanımında; 1967
yılında ilk defa gündeme getirilen “IPM” (Integre Pest Management) ilkelerine uygun olarak insan sağlığına
düşük etki, hedef dışı organizmalara düşük zehirlilik, yer altı sularını kirletme potansiyelinin düşüklüğü, uygulama
dozunun daha düşük olması, zararlı organizmalarda dayanıklılık potansiyelinin düşüklüğü gibi kriterleri içeren
çevre dostu ilaçların kullanılmasının yaygınlaşması gerekmektedir. Ülkemizde çevre dostu pestisitlerin toplam
tüketim içerisindeki payının %4-5 olduğu düşünülürse, pestisit tüketimi, bu alanda çalışanların sağlığının
korunması ve güvenliklerinin sağlanması konusuna daha fazla ilgi gösterilerek etkin iş sağlığı ve güvenliği
önlemlerinin alınması ve daha doğru uygulamalar gerçekleştirilmesi gerekliliği bulunmaktadır.13
10
Personal Protective Equipments, Standard Practices For Pesticide Aplicators,www.worksafebc.com, s.102
11
DURMUŞOĞLU Enver,TİRYAKİ Osman, CANHİLAL Ramazan, Türkiye’de Pestisit Kullanımı Kalıntı ve Dayanıklılık Sorunları, http://www.
zmo.org.tr/resimler/ekler/52cf38361a20908_ek.pdf
12
13
316
Personal Protective Equipments, Standard Practices For Pesticide Aplicators,worksafebc.com, s.92
PEHLİVAN Erkan, Pestisidler ve Çalışanların Sağlığı, İş Sağılığı ve Güvenliği Sempozyumu MESKA Vakfı, s.31
PB-24
GÜNEY DOĞU ANADOLU BÖLGESİNDE TARIM SEKTÖRÜNDE
ÇALIŞANLARIN ISIL STRESE MARUZİYETİ
ALPER YASİN ÖZÇELİK, FUNDA ŞENTÜRK
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü
AMAÇ
Bu çalışmanın amacı Türkiye’nin güney doğusunda tarım sektöründe çalışanların, güneşin olumsuz
etkilerine karşı korumak ve ya bu olumsuz etkileri en aza indirgemektir.
GİRİŞ
Tarım sektörü, ülkemizin ekonomik ve sosyal gelişmesinde önemli görevler üstlenmiş ve bu görevini
günümüze kadar sürdürmüştür. Türkiye’nin yüz ölçümünün %35’ini tarım alanları oluşturur. Ulusal gelirimizin
% 15’ini tarıma dayalı olduğu gibi; çalışanlarımızın % 25,2’i de bu sektörde çalışmaktadır. Güney Doğu Anadolu
bölgemizin geçim kaynağı ağırlıklı olarak tarıma dayalıdır. Bu yüzden tarım sektöründe iş sağlığı ve güvenliği
çerçevesinde yapılacak iyileştirmelerden diğer bölgelerimize oranla daha olumlu yönde etkilenecektir. Güney
Doğu Anadolu Bölgesi yazları aşırı sıcakların olduğundan dolayı güneş çarpması yaygındır.
TARIM SEKTÖRÜ
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından yapılan araştırmalara göre, dünyada 1.3 milyar insan tarım
sektöründe çalışmaktadır. Türkiye’de ise çalışanların %25,2 i tarım sektöründe istihdam edilmektedir. Güney
Doğu Anadolu bölgesinin tarım sektöründeki yerini DPT’nin 2003 yılında yaptığı “İllerin Ve Bölgelerin SosyoEkonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması” nda şöyle açıklamıştır: Toplam istihdamın yüzde 69,3’ü tarım
sektöründe çalışmaktadır. Temel ekonomik faaliyetlerin tarım ve büyük ölçüde hayvancılıkta yoğunlaşmıştır.
(DPT, İllerin ve Bölgelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması, 2003)
YIL
İŞ KAZASI
SAYISI
N'of Employment
Injuries
2007
370
2008
İŞ KAZASI
STANDARDİZE İŞ KAZASI
ÖLÜM SAYISI
N'of Death Cases
ORANI %(*)
Standart employment injury
rates %
16
7
69,2
247
13
11
49,89
2009
401
1
3
88,09
2010
380
21
15
79,32
GEÇİRENLERİN
Employment Injuries
317
(SGK, Türkiye de ki Tarım sektöründe meydana gelen iş kazalarının oranı)
ISIL STRES (HEAT STRESS)
Vücudun aşırı ısınması sonucu güneş çarpması meydana gelir. Isı stresi (Heat Stress) ısıl yorgunluk (Heat
Exhaustion), sıcak çarpması, kramp ve ya bayılmaya kadar bir çok olaya sebep olur. Birçok insan bu belirtileri
birbirine karıştırır fakat bu belirtileri iyi tanıyarak ne yapılması gerektiğini bilmek çok önemlidir. Isı stresi
rahatsızlıklarını tanımlayacak olursak:
Isıl Yorgunluk (Heat Exhaustion)
Isıl yorgunluk aşırı terlemeye karşın yeterli miktarda sıvı ve ya tuz alınmadığı ortamda meydana gelir. Bu
rahatsızlığın belirtisi ter, ciltte solma ve güçsüzlüktür.
Belirti ve semptomlar
• Terleme
• Güçsüzlük ve ya yorgunluk, baş dönmesi
• Mide bulantısı
• Normal ve ya göreceli yüksek ateş
• Soluk, rutubetli cilt (bazen kızarıklık)
Ne yapılmalı
• Soğuk bir ortamda dinlenilmeli
• Spor içecekleri gibi elektrolit içecekler içilmeli. Kola, kahve gibi kafeinli içeceklerden kaçınılmalı.
• Kusma ve ya bayılma gibi acil durumlarda hasta en yakın sağlık kuruluşuna götürülmeli.
•
Sıcak Çarpması
Sıcak çarpması, sıcak ortamlarda çalışan insanlarda meydana gelen çok ciddi bir sağlık problemidir.
Terleme durur ve böylece vücut fazla ısıyı atamaz. Bu yüzden vücut kendi ısısını ayarlayamaz ve sıcak çarpması
olur. Eğer hasta acilen uygun tedavi edilmezde hayatını kaybeder.
Belirti ve semptomlar
• Akli dengesizlik, kafa karışıklığı, bayılma ve ya felç
• Vücut ısısının 41ºC ve ya üstüyse
• Sıcak, kuru deri, genellikle derinin kırmızı ve ya mavimsi renge sahip olması
Ne yapılmalı
• Acil servisi arayıp ambulans istenmeli
• Hasta serin bir yere taşınmalı
• Hasta soğuk suyla ıslatılmalı
• Hasta artan bir serinlikte hızlı bir şekilde havalandırılmalı
Kramp
Kramplar acı verici kas spazmlarıdır. Çok su içip terlemeden dolayı kaybedilen tuzun alınmamasından
dolayı oluşur. Genellikle çalışırken kullanılan yorgun kaslarda meydana gelir. Belirti ve semptomlar
• Kaslarda kramp ve ya spazm
• Çalışma esnasında ve ya sonrasında meydana gelebilir.
Ne yapılmalı
• Spor içecekleri gibi elektrolit içecekler içilmeli.
• Eğer kramplar dayanılmaz ise ve ya spor içecekleri içerek geçmiyorsa tıbbi yardım almak üzere en yakın
sağlık birimine başvurmalıdır.
Bayılma
Bayılma genellikle sıcak ortamda çalışmaya bünye olarak alışık olmayan insanlarda meydana gelir. Ayakta
318
sabit durmaktansa etrafta dolaşarak bayılma ihtimali azaltılır.
Belirti ve semptomlar
• Kısa süreli bilinç kaybı
• Terli cilt, normal vücut ısısı
• Sıcak çarpması ve ya ısıl yorgunluk görülmez
Ne yapılmalı
• Serin yerde uzanılmalı
• Eğer geçmezse tıbbi yardım alınmalıdır.
ISIL STRESİ ÖNLEME
Bir çok durumda ısıl stres önlenebilmiş ve ya en azından azaltılabilmiştir.
Çalışma esnasında
• Kıyafet: Pamuk gibi hafif, terletmeyen kumaştan yapılan elbiseler teri buharlaştırır. Açık renkli olmalı
çünkü açık renkler koyu renklere göre daha az ısıyı emer. Dışarıda çalışırken hafif giysiler giyinmeli, güneşten
korunmak için kenarları güneş ışınlarından koruyan hafif bir şapka takılmalıdır.
• Sıvı tüketimi: Terle kaybedilen sıvıyı kazanmak için çok sıvı tüketilmeli, özellikle idrar rengi koyu
sarıysa, saatte 250 ml içmek yeterli olabilir. Su ve ya spor içecekleri önerilir. Kafein üre arttırıcı olduğundan kola,
buzlu çay ve kahve gibi içecekler tüketilmemeli. Susuzluk hissi vücudun sıvı ihtiyacının olup olmamasıyla alakalı
güvenli bir gösterge değildir. Ağır işleri yaparken suyu hızlı değil yudumlayarak içmekte fayda vardır.
• Mesai Saatleri: Eğer mümkünse, ağır işler günün daha serin zamanlarında yapılmalıdır. Aksi halde ağır
işlerle kolay işler değişmeli olarak yapılmalıdır. Eğer Sıcaklık- Bağıl Nem indeksi 84 ile 93 (Uyarı Bölgesi)
arasındaysa, sıcakta çalışma saatlerini yarıya indirmeye çalışılmalıdır. Sıcaklık- Bağıl Nem indeksi 94 ve üstüyse
(Tehlike Bölgesi) çalışma saatleri daha da azaltılarak (yaklaşık olarak dörtte birine) indirilmelidir.
• Ortama Alışma: Yeni işe başlayanlar ve 2 haftadan daha uzun süre işe gelmeyen çalışanlar geri
döndüklerinde ısıya alışmaları için 5 güne ihtiyaçları vardır.İlk gün normal iş yükünün yarısı kadar çalışmalı ve
kademeli artarak 5. günde tam kapasite çalıştırılabilirler.
• Vücut Ağırlığı: Çalışanlar bir günde ter yoluyla ağırlıklarının %1.5 inden fazlasını kaybederlerse ısıl
strese maruz kalma riski büyüktür.
SICAKLIK-NEM İNDEKSİ
Yazın kullanılabilecek yararlı bir indekstir. Bu tablo sayesinde birçok insanın ısı ve neme karşı olan
davranışlarını gözlemleyebilirsiniz. Tabloda çalışma ortamının sıcaklığı ve nemini gösteren yeri seçin. Solda
ki sıcaklıklardan başlayın ve çeşitli bağıl neme karşılık gelen değeri okuyun. Bu sayı sıcaklık-nem indeksidir.
Değerler hafif esen rüzgarlı bir havada kolay işlerde çalışan ve ortam şartlarına uygun giyinmiş insanlar için
geçerlidir.
Hafif taralı alan herkes için rahatsız edicidir. Ağır aktiviteleri yönetmek için çalışanlar ısıl stresi dikkate
almalı ve sıcak-serin yerlerde değişmeli olarak çalışmalıdırlar. Sıcaklık Nem İndeksi (THN) koyu alandaysa, çok
dikkatli olunmalıdır. Ağır işlerde çalışanlar işlerinin %25 kapasiteyle yapmalıdırlar ayrıca çok sıvı tüketmeye ve
ısıl stres belirtisi olup olmadığına bakmaları konusunda teşvik edilmelidirler.
319
Uyarı Bölgesi
Tehlike Bölgesi
( Princeton Üniversitesi’nin (Isıl Stres) Heat Stress konulu çalışmasından alınmıştır)
KİŞİSEL KORUYUCU DONANIM
Eğer sıcak havada çalışmak zorunluluğu varsa, kişisel reinleme sistemleri ısıl stresi azaltmak konusunda
yardımcı olabilirler. Sağlık ve güvenlik şartlarını sağlayan birkaç farklı sistemi tanıtacak olursak:
• Isı yansıtan kıyafet ısıya karşı vücudu koruyabilse de terleme konusunda giyen kişi sorun yaşayabilir. (http://www.directindustry.com sitesinden alınmıştır.)
Isı yansıtan kıyafet
• Buz ve ya Soutma Yeleği ciltten ısıyı uzaklaştırır. Daha ucuz ve harekat kabiliyeti daha yüksektir.
320
(www.arcticheatusa.com sitesinden alınmıştır.)
Soğutma Yeleği
• Sıvıyla Soğutma Sistemleri de ciltten ısıyı uzaklaştırabiliyor. Sıvı soğutucu giysinin içinde dolaşarak
bütün vücudu dolaşmış olur böylece ısı uzaklaştırılır.
(http://dskoolcn.bossgoo.com sitesinden alınmıştır.)
Sıvıyla Soğutma Sistemleri
EĞİTİM
Çalışanlar ve amirler ısıl strese karşı eğitilmeli ve ısıl stresin erken belirtilerini tanıyabilecek seviyeye
ulaşmaları sağlanmaldır. Ayrıca çalışanlar terle vücuttan atılan su ve tuzu geri kazanmalarının hayati önemini
kavramalı, dehidrasyon, bayılma, kramp, sıcak çarpması, ısıl yorgunluğun belirtilerini ve semptomlarını bilecek
seviyede olmalıdırlar.
Amirleri çalışanlara eğer çalışamayacak durumdaysa dinlenmelerine izin vermeli ve ısıl stresin belirtileri
hakkında bilgi sahibi olmalıdırlar. Ayrıca mesai saatlerinin sıvı kaybını telafi etmek için uygun mola süreleriyle
düzenlemeleri lazımdır. Amirler uygun kişisel koruyucu donanımların (KKD) kullanılmasını ve ısıl stresi azaltmak
için gerekli düzenlemelerin yapılmasını sağlamalıdır.
SONUÇ
Güneydoğu Anadolu bölgemizde tarımla uğraşan insanları ısıl strese karşı korumak için öncelikle ısıl
stresin ne olduğu, zararları, insan üstünde ki biyolojik ve fiziksel etkileri iyi bir şekilde eğitimlerle anlatılmalıdır.
Bundan sonra ki aşama kişisel koruyucu donanım kullanımını teşvik ederek ısıl strese maruziyeti azaltmaktır.
KAYNAKLAR
1. Valentina Forastieri, The ILO Programme on Occupational Safety and Health in Agriculture, 1999
2. DPT, İllerin ve Bölgelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması, 2003
3.Princeton Üniversitesi Isıl Stres Araştırması (Princeton University, Heat Stress Sheet, web.princeton.edu/
sites/ehs/heatstress/heatstress.htm#top)
4. TÜİK, İstihdam Verileri, 2010
5.Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Türkiye’de Tarım Sektörü,
www.tarim.gov.tr/E_
kutuphane,Turkiyede_tarim_sektoru.html ,200

Benzer belgeler